Böcekler Gezegeni: Tuhaf, Yararlı ve Hayranlık Uyandırıcı Dostlarımız Üzerine [1 ed.]
 9786057685162

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

BÖCEKLER GEZEGENİ TUHAF, YARARLI VE HAYRANLIK UYANDIRICI DOSTLARIMIZ ÜZERiNE

Koç Üniversitesi Yayınları: 208

UÇBEYLERI

BiLiM Böcekler Gezegeni: Tuhaf, Yararlı ve Hayranlık Uyandırıcı Dostlarımız Üzerine Anne Sverdrup-Thygeson Norveççeden çeviren: Dilek Başak Redaksiyon: Ayşe Erbulak Danışman editör: Serdar Tezcan Düzelti: Bülent Ulus Kitap tasarımı: Gökçen Ergüven illüstrasyonlar: Açelya B. Gönüllü Kapak tasarımı: Terese Moe Leiner Kapak uygulama: Emre Çıkınoğlu ©Anne Sverdrup-Thygeson 2018 Turkish uanslarion righrs were acquired through Kalem Agency. Published in agreemem wirh Srilrnn Lirerary Agency. © Türkçe yayın hakları: Koç Üniversitesi Yayınları, 2018 1. Baskı: lsranbul, Mart 2020

Bu kitap, NORLA'nın çeviri desteğiyle yayınlanmıştır. Bu kitabın yazarı, eserin kendi orijinal yararımı olduğunu ve eserde dile getirilen tüm görüşlerin kendisine ait olduğunu, bunlardan dolayı kendinden başka kimsenin sorumlu tutulamayacağını, eserde üçüncü şahısların haklarını ihlal edebilecek kısımlar olmadığını kabul eder. Baskı: A4 Ofset

Sertifika No: 44739

Ornsanayi Sitesi, Donanma Sk. No: 16 Seyramepe/lstanbul

+90 212 281 64 48

Koç Üniversitesi Yayınları

Sertifika no: 18318 +90 212 338 1000

Rumelifeneri Yolu 34450 Sarıyer/lstanbul

[email protected] www.kocuniversit ypress.com www.kocuniversitesiyayinlari.com •



Koç University Suna Kıraç Library Cataloging-in-Publication Dara Sverdrup-Thygeson, Anne Böcekler gezegeni: tuhaf. yararlı ve hayranlık uyandırıcı dostlarımız üzerine= lnsektenes planet: om de rare, nyttige og fascinerende smakrypene vi ikke kan leve uten /Anne Sverdrup-Thygeson; çeviren Dilek Başak; editör Ayşe Erbulak.-- lstanbul: Koç Üniversitesi, 2019. 200 pages; 13,5x20 cm.-- Koç Üniversitesi Yayınları; 208. Bilim. lncludes bibliographical references and index. 9 78-605-7685-16-2 1. lnsecrs--Popular works. 2. Evolution (Biology)--Popular works. I. Dilek Başak. il. Erbulak, Ayşe. Title. QL467-S9420 2019

111.

Böcekler Gezegeni Tuhaf, Yararlı ve Hayranlık Uyandırıcı Dostlarımız Üzerine

ANNE SVERDRUP-THYGESON

Norveççeden çeviren: Dilek Başak

ffi1 KÜY

İçindekiler

Ön söz

7

Giriş

11

Bi RİNCi BÖLÜM

17

Akıllı Tasarıma Sahip Küçük Yaratıklar iKİNCi BÖLÜM

39

Altı Bacaklılarda Cinsel Yaşam ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

51

Yemek ya da Yenmek DÖR DÜNCÜ BÖLÜM

65

Böcekler ve Bitkiler BEŞİNCi BÖLÜM

79

Akıllı Sinekler, Zevkli Böcekler ALTINCI BÖLÜM

95

Kapıcı Böcekler Y E DİNCi BÖLÜM

11 5

ipekten Yazı Malzemelerine Böcek Ürünleri S E KİZİNCi BÖLÜM

1 27

Böcekten Böceğe DOKUZUNCU BÖLÜM

145

Gelecekte Böcekler ve Biz Son Söz

1 61

Teşekkür

163

Okuma Önerileri

165

Kaynakça

167

Dizin

187

Ön söz

D lanmışımdır. Özellikle de insanların izlerinin daha az ve küçük ışarıda olmaktan, özellikle ormanda dolaşmaktan her zaman hoş­

olduğu, modern etkilerimizin daha seyrek görüldüğü yerlerde. Yaşayan insanlardan daha yaşlı olan ağaçların arasında. Yumuşacık yosunların üzerine baş aşağı devrilmiş ağaçlar. Yaşam, çevrelerinde sonsuz dansını yaparken onlar orada upuzun ve sessizce öylece yatarlar.

Böcekler ölmüş ağaca sürüler halinde gelir. Kabukböcekleri, kabu­ ğun altında mayalanan özsuda cümbüş yapar, tekeböceklerinin larvaları odunun yüzeyinde son derece zengin desenler çizer, kınkanatlı böcek­ lerin timsaha benzeyen larvaları çürüyen odunda hareket eden her şeyi arsızca mideye indirir. Binlerce böcek, mantar ve bakteri hep birlikte, ölmüş olanın parçalanmasını ve yeni bir yaşama kavuşmasını sağlar. Böyle bir olayı araştırdığım için kendimi şanslı sayıyorum. Harika bir işim var. Norveç'in Çevre ve Yaşambilimi Üniversitesi'nde profesörüm. Araştırma yapar, ders verir ve bilgi aktarırım. Gün gelir, yeni bir araştırmayı okur ve soluk kesici ayrıntılarda kendimi kaybederim. Gün gelir, dersin konusu hakkında etraflı bir planlamaya girişirim. Bu konunun sizi ve beni neden ilgilendirdiğine ilişkin örnekler bulurum. Kim bilir belki de bunlar araştırma blogumda (Insekwkologene) bir metin olarak son bulur. Bazen dışarıda çalışırım. Yaşlı, içi oyuk meşe ağaçları arar ya da kesimden farklı derecelerde etkilenmiş ormanların haritasını çıkarırım. Tüm bunları iyi meslektaşlarım, bursiyerler ve öğrencilerle yaparım. İnsanlara böceklerle ilgili bir iş yaptığımı söylediğimde genellikle şu soruyla karşılaşırım: Eşekarılarının ne yararı var? Sivrisinekler ve geyik yassısinekleriyle (Lipoptena cervi) nasıl başa çıkacağız?

1

7

8

1

BÖCEKLER GEZEGENİ

Tabii ki insanı rahatsız eden böcekler var. H er gün yaşamınızı kurtaran milyarlarca böcekle kıyaslandığında bunların sayısı çok azdır. Bu sorulara üç şekilde cevap veririm: Birincisi, can sıkıcı böceklerin de doğada bir şeylere yararı vardır. Sivrisinek ve geyik yassısineği; balıklar, kuşlar, yarasalar ve diğerleri için önemli bir besin kaynağıdır. Özellikle dağların tepesinde ve iyice kuzeyde, sinek ve sivrisinek sürüleri boylarından büyük hayvanlar için önemlidir, hem de çok. Kısa ve yoğun kutup yazında böcek sürüleri büyük ren geyiği sürülerinin otladıkları, gezindikleri ve dışkılarını besin olarak geride bıraktıkları alanları belirleyebilir. Bu durum tüm ekosistemi, sudaki halkalar gibi büyüyerek etkiler. Eşekarıları da aynı şekilde, hem bizler hem de başkaları için yararlıdır. Eşekarıları bitkilerin polenlerini yayar, çoğalmalarını istemediğimiz zararlı böcekleri mideye indirir ve arı şahinleriyle birçok diğer tür için av olur. İkinci olarak, yararlı çözümler hiç ummadığınız yerlerden gelebilir. Bu durum, iğrenç ve can sıkıcı gördüğümüz hayvanlar için de geçer­ li. Tükürük sineği larvaları kötü yaraları temizleyebilir, un kurtları plastiği sindirebilmektedir ve çökmüş ya da son derece kirli binalarda hamamböceklerinin kullanılıp kullanılamayacağı araştırılmaktadır. Üçüncü olarak, pek çok kişi, her çeşit canlı türünün, yaşam potan­ siyelini sonuna kadar yaşamasına fırsat tanınması gerektiğine inanmak­ tadır. Biz insanların, hangi türlerin sevimli olduğunu, hangilerinin bizim için yararlı olduğunu kısır bir görüşle değerlendirip türlerin çeşitliliğiyle oynamaya hiç mi hiç hakkımız yok. Göze çarpan bir değer yaratmayan, yumuşacık tüylere, kocaman kahverengi gözlere sahip olmayan ve ne işe yaradıklarını bilemediğimiz türlerden böcekler de dahil olmak üzere yeryüzünün sayısız canlısını en iyi şekilde korumak ahlaki bir sorumluluktur. Doğanın karmaşıklığı şaşırtıcıdır ve böcekler de, hassas bir biçimde birbirine kenedi bu sistemin önemli bir parçasıdır. Biz insanlar, bu sistem içerisindeki milyonlarca türden sadece bir tanesiyiz. Bu yüzden bu kitap, aramızdaki en küçükler ve bildiğimiz dünyanın temelini oluşturan bütün tuhaf, güzel ve acayip böcekler hakkındadır.

ÖNSÖZ

Kitabın ilk bölümü böceklerin kendisine ayrıldı. İlk bölümde onların akıl almaz zenginlikteki çeşitliliği, nasıl işledikleri, çevrelerini nasıl algı­ ladıkları ve Norveç'teki önemli böcek gruplarını nasıl tanıyabileceğiniz hakkında bilgi edinebilirsiniz. Ayrıca İkinci Bölüm' de böceklerin pek tuhaf olan cinsel yaşamına bir göz atabilmek de mümkün. Daha sonra, böceklerin diğer hayvanlarla (Üçüncü Bölüm) ve bit­ kilerle (Dördüncü Bölüm), çapraşık ortakyaşamına geçtim. Herkesin kendi genlerini geleceğe taşımak için yaptığı mücadelede yemek ya da yenmek kavgasının gündelik haline. Her çeşit tuhaflığın ortasında iş birliğine de yer var. Kitabın geri kalanı böceklerin tek bir türle olan ilişkisi hakkın­ da; yani bizlerle olan ilişkisi. Bizlere gıda sağlama açısından katkıları (Beşinci Bölüm), doğayı temizlemeyi üstlenmeleri (Altıncı Bölüm) ve baldan antibiyotiğe kadar (Yedinci Bölüm) ihtiyacımız olanları bize sunmaları hakkında. Sekizinci Bölüm' de böceklerin bize yol göstere­ bileceği yeni alanlara göz atıyorum. Son olarak, Dokuzuncu Bölüm' de, bizim küçük yardımcılarımızın gerçekten ne durumda olduklarına ve sizlerle benim, böceklerin durumlarının daha da iyileştirilmesi için neler yapabileceğimize değiniyorum. Çünkü biz insanlar, böceklerin işlerinin başında olmalarına bağımlıyız. Polen yayma, ayrıştırma, toprak oluşumu, başka hayvanlara besin kaynağı olma, zararlı organizmalarla başa çıkma, tohumların dağılması, araştırmalarda bize yardımcı olma ve kurnazca çözümleriyle bize ilham verme konusunda onlara ihtiya­ cımız var. Böcekler, dünyanın saat gibi işlemesini sağlayan doğanın küçük çarklarıdır.

9

Giriş

ünümüzde kişi başına 200 milyondan fazla böcek düşmektedir.

G Siz yerinizde oturmuş bu cümleyi okurken, dünyada bir ila on

trilyon arası bir sayıda böcek ortalıkta gezinir, sürünür ve pır pır eder. Bu sayı dünyanın tüm sahillerindeki kum tanelerinden bile fazladır. Sevseniz de sevmeseniz de dört yanınız böceklerle çevrili. Çünkü aslında dünyamız bir böcek gezegeni.

Bu kadar çok sayıda olmaları akıl almaz bir şey, üstelik her yer­ deler. Ormanda, göllerde, çayırlarda, nehirlerde, tundrada ve dağ­ larda. Himalayalar' da, altı bin metre yükseklikteki buz gibi yerlerde yaşayan taş sinekleri var. Sıcaklığın elli santigrad derecenin üstüne çıktığı Yellowstones'un sımsıcak kaynaklarında sivrisinek larvaları yaşar. Yeryüzünün en derin mağaralarındaki yoğun karanlığın içinde kör mağara sivrisineklerine rastlanıyor. Böcekler vaftiz havuzlarında, bilgisayarlarda, petrol rezervlerinde, mide asidinde ve atların safra ke­ sesinde yaşayabilir. Çölde, donmuş denizlerdeki buzun altında, karda ve bir denizayısının burun deliklerinde hayatta kalabilirler. Böcekler her kıtada mevcuttur. Antarktika' da yalnızca tek bir türle temsil edilirler: Sıcaklık eksi on derecenin üstünde uzun süre seyretti­ ğinde ölen kanatsız tüylü sivrisinekler. Denizde bile böceklere rastlanır. Foklar ve penguenlerin kürklerinde çeşit çeşit bit yaşar. Pelikanların boğaz keselerinde yaşayan özel bir tür bit mevcuttur. Denizin ortasın­ da, yaşamını altı bacağının ayakları üzerinde dolanarak geçiren suda koşanlar vardır. Böcekler tabii ki küçüktür. Ama becerileri boylarından büyüktür. İnsanların yeryüzüne adım atmasından uzun yıllar önce, böcekler tarıma ve hayvancılığa geçmişlerdi bile. Termitler yiyecek olarak mantar üretir, karıncalar süt hayvanı olarak yaprakbitini kullanır. Selülozdan ilk kez 11

12

BÖCEKLER GEZEGENİ

kağıt üretenler eşekarılarıdır. Ağören tüylü kanaclıların larvaları, henüz biz insanlar ilk balık ağımızı örmeden milyonlarca yıl önce, başka hayvanları ağla avlıyorlardı. Böcekler aerodinamik ve seyrüsefer alanındaki karmaşık sorunları milyonlarca yıl önce çözmüş ve ateşi olmasa da ışığı deneclemeyi, hatta ve hatta kendi bedenlerinde deneclemeyi öğrenmişlerdir.

Eğer Böcekler Meclise Girebilselerdi İster tek tek ister tür olarak sayalım, böceklerin dünyadaki en başarılı hayvan grubunu oluşturduğunu iddia etmemiz için haklı nedenlerimiz var. Böcekler yalnızca akıl almaz sayıda olmakla kalmıyor, sayıları bil­ diğimiz çokhücreli türlerin tamamının yarısından fazla. Bir milyondan fazla böcek türü var. Her ay yeni bir türün resmini koyacağımız "ayın böceği takvimi" hazırlayacak olsak, 80.000 yıllık bir takvim ortaya çıkarmış oluruz! Böcekler bizleri A' dan Z'ye türlerinin zenginliğiyle etkiliyor: Apollo kelebekleri, bokböcekleri, ağören tüylü kanadı, çekirgeler, devesinekleri, elma gözkurdu, Fıratbakırgüzeli, güveler, hamamböcekleri, İperhan kelebeği, Japon böceği, kulağakaçanlar, lahana sineği, mayıs sinekleri, nar yaprakbiti, odunarıları, öpücük böceği, peygamberdeveleri, kıl­ kuyruklular, değnek çekirgeleri, doğu hamamböceği, tahtakurusu, un güvesi, üvez sineği, virgül kabuklubiti, yakı böceği ve zürafa böceği. Norveç'te de güç böceklerin elinde. Şu fikirle bir oynayalım: Farklı böcek türleri arasındaki çeşicliliğin nasıl bir dağılım gösterdiği hak­ kında bir izlenim edinmek için, bilinen tüm Norveçli türlerin, büyük küçük demeden mecliste yer alacaklarını düşünelim. Meclis çok sıkışık bir yer olur, her tür için tek bir temsilci seçilse bile bu rakam 43.705 sayısına ulaşırdı. Meclisteki milletvekili sayısını, yani koltuk sayısını farklı canlı türleri içerisindeki tür sayısına göre böldüğümüzü düşünelim. O zaman yeni ve alışkın olmadığımız bir düzen onaya çıkacaktır. Böcekler yönetimi ele geçirecek ve koltukların yüzde 44'üne sahip olacaktır. Yalnızca böcekleri saydık, örümcek, kırkayak vs gibi küçük eklembacaklıları hesaba katmadık bile. Devam edecek olursak, man­ tar ve likenler koltukların neredeyse yüzde 5'ini alırken, karayosunu

GiRiŞ

ve damarlı bitkiler yüzde 12'sine sahip olacaklardır. Olayı biraz daha basitleştirirsek, yuvarlak solucanlardan sümüklüböceklere ve kenelere kadar küçük organizmaların geri kalanlarının tuhaf bir koalisyona gidebileceğini düşünebiliriz. Ancak, bu resminde biz neredeyiz? Canlı türlerinin çeşitliliğine bu açıdan baktığımızda, biz insanların esamesi pek okunmaz. Kanada geyiği, fare, balık, kuşlar, yılanlar ve kurbağalar gibi hayvanlarla yani Norveç'teki diğer tüm omurgalı canlı türleriyle her ne kadar aynı kate­ goride yer alsak da, canlı türü çeşitliliğinde yalnızca yüzde 2'lik bir yer kaplarız. Biz insanlar, başka bir şekilde söyleyecek olursak, böceklerin çok büyük bir bölümünü oluşturduğu küçük ve anonim canlı türlerine tamamen bağımlıyız.

Cüce Periler ve Kutsal Devler Çeşitli renk ve biçimlerde böceklere rastlanır ve diğer hayvan grupla­ rıyla karşılaştırılamayacak büyüklüğe sahiptirler. Dünyanın en küçük böcekleri Mymaridae familyasına bağlı arıcıklardır. Larva dönemlerini başka böceklerin yumurtalarının içerisinde geçirirler. Bunlardan biri olan minnacık arı Kikiki huna, 0,16 milimetrelik boyuyla o kadar ufaktır ki, neredeyse gözle görülmez. Adını, bulunduğu yerlerden biri olan Hawaii'nin resmi Polinezya dilinden alır, sözcük olarak tabii ki, mantıklı bir şekilde, "minnacık nokta" anlamına gelir.

Mymaridae familyasındaki bir diğer minik türün adı da bir harika. Tinkerbella nana adı, "Peter Pan"ın perisi Tinker Beli' den gelir. Türün adı olan "nana" Yunancada "cüce" anlamına gelen "nanos" sözcüğünün oynanmış halidir. Tinker Beli arıcığı o kadar küçük ki, insan saçının ucuna bile konabilir. Oradan kalkıp en büyük böceklerimize gelmek büyük bir adım. Bu unvanı kapmak için mücadele eden aday çok. Ancak en büyüğü ne demek? En uzunu dersek, Çin' de bulunan dev değnek çekirgesi Phryganistria chinensis zhao ipi göğüsleyecektir. 62,4 cm boyuyla kolu­ nuzun ön kısmından daha uzundur ve buna karşılık orta parmağınızdan daha kalın da değildir. Bu alt tür, böcek araştırmacısı Zhao Li'nin adıyla

13

14

BÖCEKLER GEZEGENİ

anılır. Li, yerel halktan aldığı bilgiler doğrultusunda, bu süper değnek çekirgesinin peşinde yaşamının alcı yılını harcamıştır. En ağır böcekten söz edecek olursak, yarışı golyat böceği kazanır. Bu Afrikalı devlerin larvaları 100 gram çekebilir - neredeyse bir kara­ tavuk kadar. Böceğin ism i Kutsal Kitap'taki Golyat'tan gelmektedir. Bu dev 3 metre boyundaydı ve İsraillilerin korkulu rüyasıydı ancak, küçük bir çocuk olan Davut, sapanıyla ve ilahi güçlerin de yardımıyla onu tuzağa düşürdü.

Dinozorlardan Önceki İlk Böcekler Böcekler bizden çok çok uzun zaman önce yeryüzündeydi. Bu kadar uzun zaman dilimlerini kavrayabilmek zordur. Ölçülemeyecek kadar uzun zamanlardan, evrenin yaşından, milyonlarca ve milyarlarca yıl öncesinden söz ediyoruz. O yüzden, ilk böceklerin gün yüzü görme­ sinin üzerinden 479 milyon yıl geçti dersem, bu size pek bir şey ifade etmeyebilir. O zaman şöyle düşünelim: Böcekler dinozorların hem ortaya çıkışlarına hem de ortadan yok oluşlarına açık ara şahit olmuştur. Çok uzun zaman önce, ilk bitkiler ve hayvanlar denizden karaya çıkmışlardı. Dünyadaki yaşam için bir devrim sayılır bu. Bu dönüm noktasını o anda filme çektiğimizi bir düşünün - amma ikonik bir klip olurdu: "Böcekler için küçük, dünya üzerindeki yaşam için dev bir adım." Ne yazık ki böceklerin öncülerinin izini, ancak fosilleri ve hayal gücümüzü kullanarak sürmekle yetinebiliriz. Eski devirlere geri dönelim. İlk maceraperest böceklerin denizden başlarını çıkarıp yeni ve kuru çevreleri keşfetmeye karar vermelerinin üzerinden birkaç milyon yıl geçmiştir. Devoniyen olarak anılan jeolojik dönemdeyiz. Kambrosilür (Kambrien, Ordovisiyen, Silüriyen - Oslo'nun çevresindeki kireç açısından zengin bölgeler bu dönemde oluşmuştur) ve Karbonifer (tüm şatafatı ve iklim değişikliğiyle petrole bağımlı toplu­ mun bizzat temelinin atıldığı zamanlar) gibi şöhretli dönemler arasında pek dikkat çekmeyen bir dönemdir. Evrim tam gaz ilerlerken artık ilk böcek dünyaya gelmiştir: Yerde, eğrelti otları ile kibricotları arasında, üç parçadan oluşan bedeni ve iki küçük duyargasıyla altı bacaklı bir

GiRiŞ

hayvan gezinmektedir. Bu, minik adımlarla ilerleyip yeryüzünde mutlak hakimiyet kuracak olan yeryüzünün ilk böceğidir. Böcekler ve diğer yaşam biçimleri arasındaki güçlü birliktelik ka­ radaki ilk günden bu yana çok önemlidir. Kara bitkileri böcekler ve diğer hayvanların çorak ve taşlı yeryüzündeki yaşam koşullarını, onlara yiyecekleri bir şeyler sunarak geliştirir. Buna karşılık, küçük böcekler, ölmüş bitki dokularındaki besini yeniden kullanıma sokarak ve toprak yaratarak bitkilerin yaşam koşullarını iyileştirir.

Kanatların Nimeti Böceklerin büyük başarısının altında uçabilmeleri yatar. 400 milyon yıl önce bu durum ne kadar dahice bir yenilikti kim bilir! O anda böcek­ ler son derece benzersiz bir şeye sahip oldular: Kanatlarıyla bitkilerin tepesindeki besine etkili bir biçimde ulaşabilir, yerdeki düşmanlardan kurtulabilirlerdi. Çünkü maceraperestler için kanatlar, bilinmeyen alanlara yayılma konusunda yepyeni fırsatlar sunuyordu. Havalanmak ayrıca eş seçimini de etkiledi; yeni, üç boyutlu alanlarda, iyi bir açı­ dan havalarını basarak dişileri tavlayabilecekleri, önceden bilinmeyen fırsatlar sundu. Kanatların nasıl meydana geldiğini tam olarak bilmiyoruz. Belki de göğüs kısmındaki çıkıntılardan gelişmişlerdir; bu çıkıntılar güneş ener­ jisini toplamak ya da zıplarken veya düşerken bedeni dengede tutmak için kullanılıyordu belki. Belki de kanatlar yüzgeçlerden gelişmiştir. B urada önemli olan; böceklerin, ağaçlardan ya da yüksek bitkilerden aşağı süzülmelerine yarayan birtakım organları olduğunu keşfetmeleri­ dir. Böcekler iyi gelişmiş minik kanatlarıyla daha fazla yiyecek buldular, daha uzun ömürlü oldular ve bu yüzden de, mirası süper kanatları olan çok sayıda mirasçı ortaya çıktı. Evrim yüzünden kanatlar normal bir şey oldu ve jeolojik bir dönemde olunmasına rağmen bu işlem oldukça hızlı gerçekleşti. H avanın, her türden uçan kaçan kanatlılarla dolması çok sürmedi. G eçmişin böcekleri için kanatların ne kadar önemli bir başarı olduğunu anlamak için bir nokta çok önemlidir: "Başka hiç kimse" uçamıyordu! Henüz ne kuşlar ne yarasalar ne de uçan kertenkeleler

15

16

BÖCEKLER GEZEGENİ

vardı, uzunca bir süre de olmadı. Bu yüzden, 150 milyon yıldan fazla bir süre dünyada hava hakimiyeti böceklerin elindeydi. Bir karşılaştırma yapacak olursak, bizim türümüz, Homo sapiens, 200 bincik yıldan beri yeryüzündedir. Böcekler, türlerin kitlesel yok oluşunun beş raundunu sağ salim atlatmışlardır. Dinozorlar üçüncü raunttan sonra yaklaşık 240 milyon yıl önce ortaya çıkmıştır. Bir dahaki sefere, bir böceğin asap bozucu olduğunu düşündüğünüzde, bu hayvan grubunun dinozorlardan çok uzun zaman önce yeryüzünde bulunduğunu aklınıza getirin. Bana so­ racak olursanız, yalnızca bu nedenle bile birazcık saygıyı hak ediyorlar.

BİRiNCİ BÖLÜM Akıllı Tasarıma Sahip Küçük Yaratıklar

Veryüzünü paylaştığımız bu küçük yaratıklar hangi parçalardan J. oluşuyor? Böcek yapısı üzerine hızlı bir kurs göreceğiz, mütevazı ölçülerine karşı böceklerin hem sayı sayabilmelerine hem bilgi aktarabil­ melerine hem de birbirlerini ve bizleri tanıyabilmelerine göz gezdireceğiz.

Altı Bacak, Dört Kanat, İki Duyarga Bir böcek nedir aslında? Tereddüde düşerseniz işe bacakları saymakla başlayın. Böceklerin çoğunun, vücutlarının orta bölgesine yapışık altı bacağı vardır. İkinci olarak, böceğin kanatları olup olmadığına bakın. Onlar da vücudun orta bölgesine yapışıktır. Böceklerin çoğunun dört kanadı vardır, bir çift ön kanat ve bir çift arka kanat. Bu arada böceklerin çok önemli bir özelliğini de öğrenmiş oldunuz, yani vücutlarının üç bölümden oluştuğunu. Eklembacaklılar grubunun pek çok örneği gibi böcekler de çeşitli segmentlerden ya da bölütlerden oluşur. Böceklerde bunlar üç belirgin ve ayrık bölüme ayrılmıştır: Baş, göğüs ve karın. Eski eklemler, pek çok böceğin üzerinde çentik ya da iz gibi gö­ rülebilir, sanki birileri onları keskin bir şeyle kesmiş gibi ve bu gruba adını veren şey de aslında budur: Böceklerin Latince kökenli bilimsel adı olan insekta, parçalar halinde doğrama anlamına gelen "insecare" fiilinden gelmektedir. Vücudun en ön bölümü olan baş bölgesiyse, bizim başımızdan pek farklı değildir. Bu bölgede hem ağız hem de önemli duyu organları bu­ lunur: Gözler ve duyargalar. Böcekler yalnızca iki duyargaya sahipken 17

18

BÖCEKLER GEZEGENİ

gözlerin biçimi ve sayıları değişebilir. Şunu da eklemiş olalım: Böceklerin gözleri, başlarında olmak zorunda değildir. kuyruklu kelebeklerin bir türünün gözleri penisindedir! Erkek kelebek bunları, çiftleşme sırasında konumunu doğru ayarlamak için kullanır. Dişinin de gözleri popo­ sundadır, böylelikle doğru yere yumurta bırakıp bırakmadığını görür. Eğer böceklerin en önemli duyu merkezi baş bölgeleriyse, orta bölüm olan göğüs bölgesi de ulaşım merkezidir. Bu bölüm çoğunlukla kaslardan oluşur, kanatların ve bacakların hız kazanmasını sağlar. Uçabilen ya da süzülebilen diğer hayvanlarda yani kuşlar, yarasalar, uçan balıklar, uçan sincaplarda olduğu gibi, böceklerin kanatları kolların ya da bacakların evrime uğramış hali değildir. Kanatlar, bacaklara ek olarak gelişmiş hareket araçlarıdır. Karın bölgesi böceklerin en büyük vücut parçası olup üremeden sorumludur, ayrıca böceklerin sindirim sisteminin büyük bir kısmını içerir. En geriden dışkı dışarı atılır. Çoğunlukla yani. Pek küçük olan mazı arısı larvaları, larva dönemlerini bitkinin çevrelerinde yaptığı mazının içinde geçirir. Bu küçük larvalar terbiyelidir de. İnsan kendi evinin ortasına sıçmaz tabii; tek odalı evlerinde kapalı kaldıkları için kakalarını tutmaları gerekmektedir larva dönemi bitip de sindirim kanalı ve anüs birleşene kadar.

Omurgasız Bir Yaşam Böcekler omurgasız hayvanlardır yani omurgasız ve kemiksiz. Bunun yerine, kabuk şeklinde dış iskeletleri bulunur. Kalın ancak hafif bir dış iskelet çarpmalara ve dış yüklenmelere karşı onları korur. En üstteki mum tabakası, böcekleri korkulu rüyalarına karşı korur: Kuruma. Küçük olmalarına rağmen hacimlerine kıyasla geniş bir yüzeye sa­ hiptirler, ki bu da kıymetli su moleküllerinin buharlaşması ve onları çiroz gibi cansız bırakma riski yaratır. Mum tabakası da nemin her bir zerresini elde tutmak için elzemdir. Vücudu çevreleyen dış iskeleti oluşturan aynı madde bacaklar ve kanatlar için de işe yarar. Bacaklar güçlü boş borulardır ve zıplamayı, hoplamayı ve başka bir sürü eğlenceli şeyi yapmayı da sağlayan bir dizi ekleme sahiptir.

AKiLLi TASARIMA SAHİ P KÜÇÜK YARATIKLAR

İskeleti bedenin üstünde taşımanın birkaç olumsuz yönü vardır. Böylesine içeriye hapsolunca nasıl gelişip büyüyebilirsiniz? Bir ortaçağ zırhı içerisinde büyüyüp kabaran ve kabına sığamayan bir poğaça hamuru düşünün. Ama böcekler bu işin çaresini bulmuşlar: Başlarda yumuşak olan yeni bir zırh, eskisinin altında oluşmaya başlar. Eski sert zırh çatlar ve artık eskimiş bir bluzu değiştiriyormuşçasına böcek de derisini değiştirir. Şimdi mesele, yeni, yumuşak zırhı genişletmek için, katılaşıp sertleşmeden bir an önce, kelimenin tam anlamıyla şişmektir. Vücut örtüsü olan dış iskelet bir kez sertleşirse, bir sonraki deri değişi­ mine kadar büyümek artık mümkün olmayacaktır. Bu durumun yorucu olduğunu düşünüyorsanız, bu zorlu deri değiş­ tirme sürecinin (bazı istisnalar dışında), böceklerin yalnızca yaşamının başında olduğunu bilmek sizi rahatlatabilir.

Başkalaşım Zamanı İki çeşit böcek gelişimi vardır: Deri değiştirmeyi yavaş yavaş gerçekleşti­ rip yarı değişenler ve gelişimlerindeki ani bir değişiklikle tam değişerek yavru döneminden erginliğe geçenler. Bu değişime metamorfoz ya da başkalaşım denir. İlk grup, örneğin yusufçuk, çekirge, tahtakurusu ve diğer yarımka­ natlılar, büyüdükçe görüntülerini yavaşça değiştirir. Tıpkı biz insanlar gibi, ancak biz büyümek için tüm derimizi değiştirmek zorunda değiliz. Böceklerdeki bu yavru dönemine nimf dönemi denir. Nimf büyür, dış derisini birkaç kez (kaç kez olduğu türden türe değişir ancak çoğunlukla üç ila sekiz kez) değiştirir ve giderek erginlere benzemeye başlar. Nimf son kez derisini değiştirir ve içinden yeni oluşan derisi, işleyen kanatları ve eşey organıyla bir böcek çıkar. İşte, o artık bir ergindir! Diğer böcekler tam bir başkalaşım yaşar, yavru döneminden erginliğe geçerken dış görünümlerinde büyüleyici bir değişim söz konusudur. Böylesi bir değişimi biz insanların dünyasında dile getirebilmek için masallar ve hayal dünyasından örnekler bulmamız gerekir - öpüldü­ ğünde bir prense dönüşen kurbağa ya da kediye dönüşebilen M inerva McGonagall gibi. Böceklerin dünyasında, bu değişimin gerçekleşmesini mümkün kılan ne bir öpücük ne de bir tılsımdır. Başkalaşım hormonlar

19

20

BÖCEKLER GEZEGENİ

tarafından yönetilir ve yavru döneminden erginliğe geçişi mümkün kılar. İlk olarak, yumurtadan, sonunda meydana gelecek olana hiç benzemeyen bir larva çıkar. Bu larva çoğunlukla, bir ucunda ağız, diğer ucunda anüs olan ince uzun, solgun renkli bir torbayı andırır (aslında kelebek larvaları gibi faydalı istisnalar da vardır). Larva, birçok kez deri değiştirir ve her seferinde biraz daha büyür, aslında görüntüsü neredeyse aynı kalır. Büyülü an pupa döneminde yaşanır - bu, böceğin isimsiz bir "torba hayvanı"ndan, inanılmaz derecede karmaşık ve zarif bir yapıya sahip yetişkin bir bireye dönüştüğü, mucizevi değişiminin gerçekleştiği din­ lenme sürecidir. Pupanın kılıfı içerisinde böceğin tümü, tıpkı parçaların birbirinden ayrılıp tekrar birleştirildiği bir lego oyunu gibi, tamamen farklı bir başka şekle dönüşür. Sonunda pupa çatlar ve en sevdiğim çocuk kitabı olan Aç Tırtıl' da yazıldığı gibi, "muhteşem güzellikte bir kelebek" ortaya çıkar. Tam bir başkalaşım dahice bir şeydir ve en başarılı başkalaşım ol­ duğu şüphe götürmez. Yeryüzündeki böcek türlerinin pek çoğu, yani yüzde 85'i, bu şekilde tam bir metamorfozdan geçer. Buna kınkanatlı böcekler, yaban arıları, kelebekler, sinekler ve sivrisinekler gibi başat böcek türleri de dahildir. En dahice olansa, yavru ve ergin olarak tamamen farklı besinler ve yaşam alanlarından yararlanabilmeleri ve yaşamın her bir evresinin en önemli görevi olan, sunulanı en iyi şekilde değerlendirmeyi becerebil­ meleridir. Karasal ortamda yaşayan larvalar, enerji biriktirme amacıyla hiç durmadan yemek yiyebilir. Pupa döneminde, tüm bu depolanmış enerji eriyiverir ve yepyeni bir organizmaya yeniden harcanır: Polen yaymaya kendilerini adamış uçan yaratıklar. Larvalar ile ergin böcekler arasında bir bağlantı olduğu eski Mısır döneminden bu yana bilinmekteydi ancak insanlar neler olup bitti­ ğini anlamıyorlardı. Bazıları larvanın yolunu kaybetmiş bir embriyo olduğunu, aklının sonradan başına geldiğini ve nihayet doğabilmek için yeniden yumurtaya döndüğünü -pupa olarak- iddia ediyorlardı. Diğerleri, iki farklı bireyden söz ettiğimizi ve ilkinin, yenisini diriltmek için öldüğünü söylüyorlardı.

AKiLLi TASARIMA SAHİP KÜÇÜK YARATIKLAR

1 21

Hollandalı Jan Swammerdam, mikroskopuyla, larva ve ergin böceğin tüm bu süreç boyunca tek ve aynı birey olduğunu ilk kez I600'lerde kanıtladı. Larva ya da pupayı dikkatlice kesip açtığımızda, yüzeyin altında ergin böceğin belirgin ve tanıdık öğelerinin bulunduğunu mikroskopla rahatça görebiliyordunuz. Swammerdam, hünerlerini mikroskop ve neşterle seyirci önünde göstermeye bayılıyordu ve büyük bir ipekböceğinin derisini yüzerek, alttan çıkan kanatların üzerindeki tipik damar desenleriyle kanat yapısını gösteriyordu. Bununla birlikte, bu olayın bilinen bir gerçek haline gelmesi çok sonraya rastlar. Charles Darwin günlüğünde, larvaları kelebeklere dönüştürebildiği için 1830'larda Şili' de dolandırıcılıkla suçlanan bir Alman araştırmacıdan söz eder. Metamorfozun nasıl ortaya çıktığı bugün bile uzmanlar tarafından tartışılmaktadır. İyi ki dünyada hala birtakım gizemler var.

Kınkanatlılara Ne Ad Verilecek? İsimler ve Norveç'in Böcek Grupları Üzerine Böcek çeşitliliğini sınıflandırma girişimi sonucu, bizler onları akra­ balıklarının yakınlığına göre gruplara ayırmışız. Bu, alemle başlayan, sonra şube ve sınıflara ayrılan, daha sonra da türe gelmeden önce takım, familya ve cins olarak tekrar ayrılan çılgın bir sistemdir. Örneğin yabanarısını ele alalım. Bu tür, hayvanlar alemine, ek­ lembacaklılar şubesine, böcekler sınıfına, arılar takımına, Vespidae familyasına ve nihayet yabanarısı türünün ait olduğu cinse bağlıdır. Tüm türlerin ikiye ayrılan, italik olarak yazılan Latinceleştirilmiş bilimsel isimleri vardır. İsmin ilk kısmı türün bağlı olduğu cinsi belirtir, ikinci kısım türü belirten bir kısımdır. Bu sistemi 1700'lerde İsveçli doğa araştırmacısı Carl von Linne tanıtmış, ülkeleri ve dilleri farklı bile olsa birbirleriyle görüşen biyologların aynı türü kastettiklerini bilmelerini sağla­ mıştır. Yabanarısı Vespula vulgaris adını almıştır. Bilimsel isimlerin anlam­ larını genellikle anlayabilirsiniz; örneğin vulgaris "sıradan" anlamına gelir (ayrıca bu sözcük pek çok dildeki vulgar -bayağı- sözcüğünün köküdür). Bazen bilimsel isim böceklerin görünüşü hakkında bir şeyler söy­ leyebilir, örneğin Stenurella nigra; buradaki nigra sözcüğü bu siyah

22

BÖCEKLER GEZEGENİ

türün rengini tanımlar. Bazen de isim mitolojiden alınmış olabilir; gözkelebeğinin adı gibi: Aglais io. İo, Zeus'a aşık bir kadındır ve ayrıca Jüpiter'in aylarından birine de adını vermiştir. İsim verilmesi gereken yüz binlerce böcek söz konusu olunca, böcek araştırmacıları da iyice coşar ve bazı türlere, at sineğine Scaptia beyonceae (bkz. s. 46) gibi, sevdikleri sanatçıların ya da eşekarısına Polemistus chewbacca, P. vaderi ve P. yoda gibi, sevdikleri filmlerden karakterlerin isimlerini verirler. Türlerin isimlerinde arada sırada bir kelime oyunu saklıdır; Gelae baen ve Gelaefısh ya da parazit arı Heerz lukenatcha ve Heerz tooya isimlerini okumaya çalışın!' Norveç'te 23 farklı böcek takımından tür ve alttürler bulunur. En bü­ yük gruplar sinekler, arılar, kınkanatlılar, kelebekler ve yarımkanatlılardır. Diğer takımlar ise, yusufçuklar, hamamböcekleri, düzkanatlılar, ağören tüylü kanatlı, taşsinekleri, birgünlükler, kirpikkanatlılar, bit ve pirelerdir. Sinekler ya da çiftkanatlılar gündelik dilde sinek, sığırsineği, kız kardeş, geyik sineği ya da uzun bacaklı sivrisinek olarak anılır. Bu ismi almalarının nedeni, daha önce adı geçen böceklerin normalde dört kanadı olmasına karşın bunların sadece iki kanadı olmasıdır. Çiftkanatlılarda arka kanatlar, uçarken dengeyi sağlamaya yardımcı olan bir tür topuz biçimli yapıya dönüşmüştür. Norveç'te çiftkanatlıların yaklaşık 5.300 türüne rastlanmaktadır. Arılar takımı; karıncalar, arılar, toprak yabanarısı, eşekarısı gibi ko­ loniler halinde yaşayan, sosyal olan, bilindik böceklerden oluşur ve pek çok türde çok sayıda dişi işçi ve bir ya da birkaç kraliçeye rastlanır. Takım ayrıca bir sürü daha az tanınan yaprakarısı ve parazitik yabanarılarının pek çok türünü içerir. Norveç'te takıma ait 4.100 tür bilinmektedir. Kınkanatlılar dünyadaki böcek takımlarının en büyüğüdür, ancak daha iyi bilginin sürekli daha çok sayıda tür kazandırdığı arılar takımıyla güçlü bir çekişme halindedir. Kınkanatlıların en belirgin özelliği ön kanatlarının sert olması ve sırtlarında koruyucu bir kalkan oluşturma­ sıdır. Ayrıca görüntüleri ve yaşam şekilleri inanılmaz çeşitliliktedir ve Bilim adamları İngilizce jelly Beam'i çağrıştırdığı için Gelae baen adını vermişler. Heerz lukenatcha (braconid wasp) "Here's lookin at ya" diye, Heerz tooya (braconid wasp) "here's to ya" diye celaffuz ediliyor -çn.

AKiLLi TASARIMA SAHİP KÜÇÜK YARATIKLAR

onlara hem suda hem karada rastlarız. Norveç'te 95 farklı kınkanatlılar familyasına rastlanır; en büyükleri koşucuböcekler, cepkenliböcekler, yaprakancenliler, tekeböcekgiller, hortumlu kınkanatlılar ve gelinbö­ cekleri familyalarıdır. Kelebeklerin ya da pulkanatlıların kanatlarında kiremit dizilişi­ ni andıran küçük pullar bulunur. Norveç'te 2.200'den fazla kelebek (Lepidoptera) türüne rastlanır ama bunların çoğu küçüktür ve pek fark edilmezler. En çok tanınanlar, çoğunlukla güzel renk ve desenlere sahip, gündüzleri faaliyet gösteren yüz büyük türüyle kelebeklerdir. Geceleri fa­ aliyet gösteren küçük pulkanatlılar halk dilinde "güve" olarak anılırken, geceleri faaliyet gösteren büyük pulkanatlılar "pervane" olarak bilinir. Yarımkanatlılar, çoğu insanın pek tanımadığı bir takımdır, Norveç'te 1.200' den fazla türüne rastlanır. Dört ana gruba ayrılırlar: Tahtakuruları, ağustosböcekleri, yaprakbitleri ve bitkipireleri. Bunların tümünün, bir kamışı andıran hortum biçimli ağızları vardır. Ağızlarını besinleri, çoğunlukla bitkinin özsuyunu emmek için kullanırlar ancak bir kısmı etoburdur ya da kan emer. Tahtakurularının beden yapıları kınka­ natlılarınkini andırır ancak tahtakuruları sırtlarındaki üçgen biçimli yapıdan tanınabilir. Gölcüklerin üzerinde zarif seken su tahtakurularını görmüşsünüzdür ya da yabanmersini toplamaya gicciğinizde, değişik tahtakurusu türlerinin korktuğunda yaydığı kötü kokuyu hissetmişsi­ nizdir. Ağustosböcekleri daha çok "kurbağımsı" beden yapısına sahiptir ve sıçrayabilirler. Sternorrhyncha grubundakiler (önceleri bitki emiciler olarak biliniyorlardı), bahçesi olanların yakından tanıdığı yaprakbitleri ve daha az bilinen, kabuklubitleri kapsar. Kabuklubitlerin dişilerinin bacakları ve kanatları yoktur ve bir koruyucu zırh görünümünde bit­ kinin üzerinde kendilerini sabitleyerek yaşarlar. Şunu da belirtmeden geçmeyelim: Örümcekler böcek değildir. Aynı şubeye, yani eklembacaklılara aiccirler ve ancak örümceğimsiler adı alcında ayrı bir sınıfları vardır. Bu sınıfta ayrıca keneler, akrepler ve sekiz bacağını da ot biçer gibi hareket etcirdiği için bu adı alan otbiçenler bulunur. Kırkayak, çıyan ve tespihböceği de böcek değildir. En basit örneği verecek olursak, bacak sayıları çok fazladır ve omurgasız hayvanların

23

24

BÖCEKLER GEZEGENi

farklı gruplarına aittirler. Altı bacakları olmasına rağmen çok tatlı, minnacık kuyrukla sıçrayanlar ( Collembola) da böcek değildir. Böcek olmasalar da, hem kuyrukla sıçrayanlar hem de örümceğimsiler, bö­ ceklerden konuşurken konuya dahil edilebilmektedir. Bu kitapta da aynı şey söz konusu.

Bir Kamışla Nefes Almak Böceklerin ciğerleri yoktur ve bizim gibi ağızlarıyla nefes almazlar. Bunun yerine vücutlarının yan taraflarında bulunan deliklerden nefes alırlar. Bu delikler böceklerin dış kısmından hayvanın içine doğru uzanan ve dallanan bir kamışa benzer. Hava kamışların içine dolar ve oksijen buradan bedenin hücrelerine dağılır. Bu yüzden böcekler, oksijenin bedenin her bir köşesine taşınması için kanlarını kullanmaz. Ancak yine de, hücrelere besin ve sinir taşıyıcılarını götürmek ve ora­ lardan da atıkları almak için bir tür kana ihtiyaçları vardır, böceklerde buna omurgasızların kanı (hemolymph) denir. Böcek kanı oksijen ta­ şımaya yaramadığı için, bizim yani memelilerin kanını renklendiren demir içerikli, kırmızı maddeye ihtiyacı yoktur. Bu yüzden böcek kanı saydam, sarı ya da yeşil renktedir. Sıcak, sakin bir yaz akşamı otomobilinizi kullandığınızda ön camın kötü bir cinayet romanındaki bir sahneden çıkmış gibi olmamasının nedeni budur, sadece sarı yeşil tonlarında "lekeler" görülür. Böceklerin kan damarları da yoktur. Bunun yerine, böcek kanı bede­ nin tüm organları arasında, bacaklarda ve kanatlarda serbestçe dolaşır. Kanın dolaşımını sağlamak için bir tür kalpleri vardır: Sırt bölümünde, adaleli ve yandan, önden açıklığı olan uzun bir boru. Adale kasılmaları kanın geriye ve ileriye pompalanmasını sağlar. Başa, beyne doğru. Böceklerin duyuları beyinde işlenir. Koku, ses ve görümü aracılığıyla çevreden gelen sinyaller besin bulma, düşmanlardan korunma ve eş bulma gibi konularda çok önemlidir. Böcekler her ne kadar bizim temel duyularımıza -ses, koku ve bir şeyin tadına bakma, hissetme- sahip olsalar da, çoğu duyu organı tamamen farklı bir şekilde yapılanmıştır. Böceklerin duyusal sistemine bir göz atalım.

AKiLLi TASARIMA SAHiP KÜÇÜK YARATIKLAR

1 25

Böceklerin Koku Dili Koku almak pek çok böcek için çok önemlidir ancak, bizimki gibi bir buruna sahip değillerdir. Bunun yerine, öncelikle duyargalarıyla koku alırlar. Bazı erkek kelebekler gibi böceklerin büyük, tüy biçimli duyargaları vardır ve bunlarla kilometrelerce öteden, oldukça küçük yoğunlukta da olsa bir dişinin kokusunu alabilirler. Böcekler koku aracılığıyla pek çok biçimde konuşur. Koku mole­ külleri yoluyla birbirlerine farklı iletiler yollayabilir; gazetelerdeki klişe "Yalnız dişi, birlikte eğlenmek için yakışıklı bir erkek arıyor" ilanından tutun da, karıncaların yiyecek bulmaya yarayan "Mutfak evyesinin üzerindeki reçel damlasına giden kokunun izini takip edin" türünden iletiler gibi. Örneğin, çam kabukböceklerinin, nerede parti olduğunu birbirlerine haber vermek için ne Snapchat'e ne de Messenger'a ihtiyacı vardır. Zayıf düşmüş bir çam ağacı keşfettiklerinde, koku dilinden ba­ ğırırlar. Böylelikle, zayıf düşmüş, son günlerini geçiren canlı bir ağacı işgal edecek sayıda kabukböceğini toplayıp, onu on binlerce kabukböceği yavrusuna çocuk yuvası yaparlar. Bu böcek parfümlerinin pek çoğunu fark etmeyiz - onları koklayıp hissedemeyiz. Ama bir yaz akşamı T0nsberg' deki yaşlı bir ağacın altında duracak olursanız, o güzelim şeftali kokusunu yakalamanız mümkün olabilir. Bu, komşu ağaçtan bir sevgili bulmayı amaçlayan, Norveç' in en büyük ve nadir hermit böceğidir (Osmoderma eremita). Bu böcek, pek de romantik olmayan adıyla gamma-dekalakton maddesini kullanır; bu maddeyi bizler laboratuvarlarda üretip kozmetikte kullanıyoruz, yiyecek ve içeceklerde ise aroma olarak kullanıyoruz. Ağır ve mıymıntı bir böcek olan ve çok ender uçan, uçtuğunda da pek fazla uzağa gitmeyen hermit için koku iyi bir yardımcıdır. Bu böcek yaşlı, içi boş ağaçlarda yaşar, larvaları çürük odun artıklarını kemirir ve evlerine bağlıdırlar; İsveç'te yapılan bir araştırmaya göre, yetişkin hermit böcek­ lerinin çoğu hala doğdukları ağaç evlerinde yaşar. Etrafını keşfetmeye pek meraklı olmaması yüzünden taşınacak yeni içi boş ağaçlar bulmak zordur ve günümüzün yoğun bir şekilde işlenen ormanları ve tarımsal arazileri yüzünden içi boş ağaçlar ender bulunmaktadır. Bu yüzden bu türe Norveç'te tek bir yerde, yalnızca T0nsberg merkezinde rastlanır. Ya

26

BÖCEKLER GEZEGENi

da iki yerde, çünkü bazı böcekler türün devam etmesini garantiye almak için yakınlardaki bir meşe ağacı bahçesine taşınmış olabilir.

Çiçek Kostümüyle Dolaşan Numaracı Bayanlar Çiçekler, kokunun böcekler için önemli olduğunu anlamışlardır. Yani, milyonlarca yıllık karşılıklı evrim inanılmaz bir paslaşmayı beraberinde getirmiştir. Rafflessia'yla aynı familyadan olan dünyanın en büyük çiçeği, mavi sinek (Calliphoridae) tarafından tozlanarak döllenir. O zaman da, kozmetik sanayisinin terimleriyle "sıcak yaz güneşinin, hafif bir gece esintisiyle buluştuğu, amber ve vanilyanın baştan çıkarıcı izlerinden bir tutam sunan kokular"ın pek yararı olmaz. Hayır, eğer mavi sineklerin sizi ziyaret etmesini istiyorsanız onların dilinden konuşmalısınız. İşte bu yüzden dünyanın en büyük bitkisi, balta girmemiş ormanın sıcağında birkaç gündür yatan bir hayvan leşi gibi kokar - bir mavi sinekseniz eğer çürümüş et kokusu sizin için karşı konulmazdır. Böceklerin koku dilinden konuşan çiçekler bulmanız için sık orman­ lara dalmanız gerekmez. Sinek orkidesi (Ophrys insectifera) Norveç'te yaygın olan, koruma altına alınmış nadir bir orkidedir. Maviye çalan kahverengi tuhaf çiçekleri vardır ve bu çiçekler dış görünüşleriyle incebelli arının (Sphecidae) dişisine benzer. Ve güzel bedenleri doğru kokuya sahip olduğunda eş arayan dişi arılar gibi kokarlar. Yumurtadan yeni çıkmış, aklı karışık, kısacık yaşamında kafasına yalnızca tek bir şeyi takmış olan erkek incebelli arı ne yapsın? Çiçeğe sokulur ve onunla çiftleşmeye çalışır. İşler pek iyi gitmez, o zaman da bir sonraki dişiye uçar -o öyle sanır- ve yeniden dener. Orada da başarılı olamaz. Bu başarısız çiftleşme girişimleri esnasında, sarı renkli, Marslıların kafasın­ daki duyargaları andıran nesnelerin üzerine yapıştığından habersizdir - bu sapların üstünde coplar vardır, tıpkı oyuncakçı dükkanlarında bulabileceğiniz bu türden taçlar gibi. Bu nesneler sinek orkidesinin polenini içerir. İncebelli arının ateşli flörtü çiçeğin poleninin yayılarak döllenmesine katkıda bulunur. Şimdi zavallı erkeğe neler olduğunu merak ediyorsanız, endişelen­ meyin. Gerçek dişiler, erkeklerden birkaç gün sonra yumurtadan çıkar.

AKiLLi TASARIMA SAHİP KÜÇÜK YARATIKLAR

1 27

O zaman işler tıkırında gider ve hem sinek orkidesinin hem de incebelli arının geleceği garanti altına alınır.

Dizlerdeki Kulaklar ve Tahtakurdu Böcekleri Koku yoluyla haberleşmek, özellikle flört ederken, böcekler için önemli­ dir. Ancak bazıları eş bulmak için koku yerine sesi daha çok tercih eder. Çekirgeler şarkılarını bize keyifli yaz geceleri geçirtmek için değil, bir eş bulabilmek için söyler. Çünkü genellikle erkekler dişileri davet eder, kuşlar arasındaki en hevesli şarkıcılar da erkeklerdir. Güney bölgelerindeki ağuscosböceklerinin kulakları sağır eden seslerini duyduğunuzda, iyi ki dişileri de onlarla birlikte şarkı söylemiyor yoksa iki misli gürültü çıkardı diye düşünün. Eski bir Yunan atasözünün dediği gibi: "Ağuscosböcekleri çok şanslı çünkü dişileri dilsiz." Şunu da eklemeden geçemeyeceğim, dişiler sessiz kalmakla çok akıllılık ediyor. Bu şarkıyla cavlananlar yalnızca aşka susamış türler olmakla kalmıyor. Korkunç parazicler, pusuya yatmış şarkıyı dinliyorlar ve solistin üzerine minnacık bir yumurta bırakıveriyorlar. Bu durum, her ne kadar masum bir durum gibi gözükse de, solist için anık "oyun bitiyor". Yumurta açılıyor ve solisti içten içe yiyip bitiren aç bir larva ortaya çıkıveriyor. Başka bir şey de demiyorum. Böceklerin kulaklarına en olmadık yerlerde rasclanabilir, ancak en­ der olarak kafada bulunurlar. Bacakta, kanaclarda, göğüste ya da sırtta olabilir. Hacca bazı kelebeklerde ağızda bile olabilir! Böcek kulakları çeşidi biçimlerdedir ve hepsinin ölçüsü XXXS olsa bile bazı kulaklar şaşırtıcı derecede ayrıntıyla donanmıştır. Bir tanesinde titreşen ince bir zar bulunur; bu zar, havadan gelen ses dalgaları ona her çarptığında titreşen bir davul derisine sahip bir tür ufacık davul gibidir. Bizim kulak zarımızdan pek farklı değildir, daha basit ve mini bir versiyonudur. Böcekler ayrıca titreşim yakalayan küçük kıllara bağlı çeşidi duyaç­ ların yardımıyla hissedebilir. Sivrisinek ve meyve böcekleri duyarga­ larında bu türden duyaçlar taşır ve kelebek larvalarının tüm vücucları duymalarını, hissetmelerini ve tat almalarını sağlayan duyu kıllarıyla kaplıdır. Bazı kulaklar çok uzaktaki sesleri duyabilir, bazıları da yalnızca kısa mesafelerde işe yarar. Aslında "duymak" kavramının ne anlama

28

BÖCEKLER GEZEGENi

geldiğini söylemek zor; örneğin üzerinde oturduğun çimen sapında titremeleri kaydetmek duymak mı yoksa hissetmek midir? İnsan küçük olduğunda sesi duyurmak için güçlendirici kullana­ bilir. Halk arasında mobilya böceği olarak bilinen kınkanatlılar böyle yapmaktadır. Eski zamanlarda insanlar bu sesin ölümün habercisi olduğuna inanırlardı, ancak açıklama gayet sıkıcı. Bu kınkanatlılar larva dönemlerini çürümüş bir odun parçasında geçirir, daha çok evdeki ahşap nesnelerin içinde. Yetişkin kınkanatlılar eşlerini aslında kafalarını duvara vurarak bulur. Ses ahşabın içinden kolaylıkla yayılır ve hem bizler hem de diğer böcekler bunu duyar. Ses, saatin tik takını ya da parmaklarını sabırsızca masada tıklatan birini hatırlatır. Halk inanışına göre bu sesler yakında birinin öleceğine delaletti - son saatleri gösteren bir saat ya da elindeki tırpanla bekleyen Azrail. Aslında olay, ölüm döşeğindeki birinin başında beklerken sessizlik içindeki bir evde insanın bu sesleri daha kolay duymasından ibaretti.

Penisle yapılan müzik Diğer böcek seslerini, ağustosböceklerininki gibi güpegündüz de duya­ biliriz. Buna rağmen ağustosböcekleri dünyanın en gürültücü böceği yarışmasının kazananı değildir. Boyutlarını dikkate alacak olursak suda yaşayan iki milimetre uzunluğundaki bir böcek ipi göğüsler. Micronecta cinsine bağlı suçekirgeleri (Corixidae) dişilere hoş gözükmek için birbirle­ riyle yarışır ve bunu müzikle yapar. Ancak bir biber tanesi kadar küçük­ seniz bu aşk serenatlarını nasıl çalabilirsiniz? Bu küçük suçekirgesi kendi kendini çalar, karnındaki telleri ve penisini keman yayı olarak kullanır. Birkaç yıl önce bir araştırma ekibi bu türden Fransız suçekirgelerinin şarkısını su altı mikrofonlarıyla kaydetmeye çalıştı. Suçekirgelerinin ilk kaçak kaydı böylelikle gerçekleştirildi. Araştırmacılar, bu minnacık hayvanların müzikal kamışıyla, ses prodüksiyonunda tüm sınırları altüst ettiğini öne sürmektedir. Topu topu iki milimlik bir yaratık ortalama 79 desibel ses seviyesine ulaşmaktadır - bu ses karada vagonlu bir yük treninin 15 metre mesafeden çıkardığı sese tekabül etmektedir. Bunun gerçek olduğuna inanmak zor ve belki de doğru değildir. Havadaki ve sudaki sesleri karşılaştırmak işi zorlamak oluyor. Suçekirgeleri

AKiLLi TASARIMA SAHİP KÜÇÜK YARATIKLAR

j 29

belki de dünyanın en gürültülü böcekleri değildir. Ancak penisleriyle müzik yapmalarına gelince işte bunu onların elinden alamayız.

Bacağın Altındaki Dil Yazın ormanda yalınayak dolaştığınızı ve yabanmersinlerini Üzerlerine basarak tattığınızı düşünün! Karasinek aynen böyle yapar; ayaklarıyla tat alır. Ve sinekler inanılmaz hassastır: Bizim dilimizle şekere karşı olan hassasiyetimizin yüz katını hissederler. Ancak karasinek olmanın birtakım dezavantajları vardır. Ne dişleri var ne de katı besinleri yemeye yarayacak başka bir şeyleri. Yaşam boyu sulu diyet yapmaya mahkumlar. Peki o zaman bu zavallı karasinek ek­ mek diliminiz gibi lezzetli bir şeye konmuşsa ne yapabilir? Midesindeki sindirime yarayan enzimler yardımıyla yiyeceğini bir smoothie'ye dö­ nüştürür. Yani sinek, yiyeceğin üstüne biraz mide suyu kusmak zorun­ dadır. Böylelikle sineğin en son yediğinden kalan bakteriler, ki bunları yiyecek olarak tanımlamamız çok zor, sizin ekmek diliminizin üzerine boşalır. Bu sineğin işine gelir çünkü şimdi yiyeceği mideye indirebi­ lir. Karasineklerin ağzı, hortumun ucundaki elektrik süpürgesinin süngerimsi ağız kısmını andırır. Tüm bu mekanizma baştaki bir tür pompaya bağlıdır; bu pompa lezzetli bulamacın yutulmasını sağlayan bir emiş gerçekleştirir. Karasineklerin masa adabından yoksunluğu hayvan dışkısı içeren farklı beslenme biçimleriyle birleştiğinde onları mikrop bulaştıran hayvanlara dönüştürür. Tehlikeli olan karasineğin kendisi değildir ancak sinek kullanılmış bir enjeksiyon iğnesi gibidir ve bizlere hastalık bulaştırabilir. Aslında bizlerin ayaklarımızla değil de dilimizle tat alıyor olmamız belki daha iyidir. Yabanmersini iyi de, tüm kış boyunca yürüyüp dur­ duktan sonra ayakkabının içinin tadına bakmak pek hoş değil.

Çok Yönlü Bir Yaşam Böceklerin duyuları ihtiyaçları doğrultusundadır. Yusufçukların ve sineklerin keskin gözlere ihtiyaçları varken, mağaralarda yaşayan

30

BÖCEKLER GEZEGENİ

böcekler kör olabilir. Balarıları gibi, çiçeklerle ilişkisi olan böcekler renkleri görebilir. Ancak arılarda renk spektrumu yukarı kaymıştır, bu yüzden kırmızı rengi göremezler. Buna karşılık, bizlerin göreme­ diği kızılötesi ışıkları görebilirler. Yani ayçiçeği gibi gözümüze tek renk görünen çiçekler, arıların gözüne belirgin desenlerle gözükür; çoğunlukla çiçekteki nektar kaynağına giden yolu gösteren "iniş şeritleri" biçimde. Böceklerin bileşik gözleri pek çok gözden meydana gelir. Beyin, tüm küçük resimleri bir araya getirip tek bir büyük resme dönüştü­ rür, ancak bu resim bizim dünyayı gördüğümüzden daha az net ve daha parçasaldır. Bu durumu, görüntüyü büyüttüğünüzde bilgisayar ekranınızda düşük çözünürlüklü olarak görünen bir fotoğrafla karşı­ laştırabilirsiniz. Böceklerin ehliyetleri olmamasının pek çok nedeni var ve görme bunlardan biri 20 metre mesafeden bir trafik işaretini okuyabilmeleri asla mümkün değildir. -

Buna karşılık, görme duyuları günlük uğraşlarıyla süper bir uyum içerisindedir. Örneğin fırıldak suböceklerini (Gyrinidae) ele alalım; bunlar göllerimizdeki suyun yüzeyinde dolaşan kınkanatlılar takı­ mından siyah, parlak incilerdir. Farklı optik kırılmaya sahip iki çift göze sahiptirler; suyun altında görebilmek ve aç tatlı su levreklerinden kurtulmak için bir çift göz, suyun üstünde görebilmek ve suyun yüze­ yindeki yiyecekleri bulabilmek için bir çift göz. Böcekler, gün ışığının bizlerin göremediği bir diğer boyutunu da görebilir: Polarize ışığı. Bu durum ışığın içinde hareket ettiği düzeyle ilgilidir ve güneş ışığının atmosferde ya da suyun parlak yüzeyinde yansımasına göre değişir. Fiziği biraz basitleştirirsek, böceklerin, polarize ışığı, yönlerini bulmak için bir pusula olarak kullandıklarını söyleye­ biliriz. Bizlerin polarize ışıkla tek ilişkisi, yansıyan ışığın keskinliğini azaltmak için taktığımız polaroid güneş gözlüklerimizdir. Böceklerin bileşik gözlerin yanı sıra, ışığı ayırt etmeye yarayan basit gözleri de mevcuttur. Eşekarısıyla karşılaşacak olursanız, gözlerinin içine bakın ve başının iki yanındaki bileşik gözlere ek olarak alnında üçgen şeklinde üç basit gözü olduğuna dikkat edin.

AKiLLi TASARIMA SAHİ P KÜÇÜK YARATIKLAR

j 31

Dünyanın En Becerikli Avcıları Sizi, Sizi ve Sizi ve de Sizi Görüyor... Gündelik yaşama uyumlu görüşe sahip olma konusunda yusufçukların üstüne yoktur. Bu böceklerin dünyanın en etkin yırtıcı hayvanı sayıl­ masının en önemli nedeni görme duyularıdır. Tabii ki aslanlar sürü halinde avlandıklarında ortaya muhteşem bir görüntü çıkıyor ancak avlarının sadece dörtte birini yakalamakta başarılı oldukları da bir gerçek. O, insana korku salan sırıtışı ve 300 tane dişiyle beyaz köpekbalığı bile tüm saldırılarının yarısında başarısız oluyor. Oysa yusufçuk öldürücü bir avcı olarak şahaneler yaratıyor: Girişimleri, %95'in üzerinde bir oranda başarıya ulaşıyor. Burada yusufçukların dinlenirken kanatlarını vücuduna dik şekilde kapatarak duran Zygoptera alttakımına bağlı türlerden değil de, kanatları her zaman açık olan Anisoptera alttakımına bağlı türlerden söz ediyoruz. Yusufçukların bu kadar başarılı avcılar olmalarının nedenlerinden biri hava hakimiyetleridir. Dört kanatları birbirinden bağımsız hareket edebilir, bu durum böcekler için sıra dışıdır. Her bir kanadı, frekans ve yönü ayarlayan bir grup kas yönetir. Bu yüzden yusufçuk hem geri geri hem aşağı yukarı uçabilir ve havada duruyorken aniden saatte 50 km hızla ileriye fırlayabilir. Yeni dronlar tasarlanırken Amerikan savunmasının onları model almasına şaşırmamak gerekir. Ancak başarısındaki en büyük pay görme duyusundadır. Tüm kafası gözlerden ibaret olduğu için bu kadar iyi görmesine şaşmamak gerek belki de. Aslında her bir göz, ultraviyole ve polarize ışığı, bir de renkleri göre­ bilen 30.000 küçük gözden oluşur. Ve gözler küre şeklinde olduğundan yusufçuk, bedeninin etrafında olan bitenin çoğunu görebilmektedir. Ayrıca beyni de süper görüş için donatılmıştır. Resimler önümüzden hızlı bir şekilde geçtiğinde, saniyede 20' den fazla resim söz konusuysa bizler onları akan bir hareket içinde yani film olarak görebiliyoruz. Buna karşın yusufçuk saniyede 300 ayrı resim görüp bunları algılayabilir. Başka bir deyişle yusufçuğa sinema ısmarlamanın bir yararı olmaz. Sizin canlı bir film olarak gördüğünüz şeyi yusufçuk bir slayt gösterisi olarak yani resimlerin tek tek uzun bir gösterisi olarak görecektir. Yusufçuğun beyni bu korkunç miktardaki görüntülerden belli bir tanesine uzun süre odaklanma yeteneğine de sahiptir. Diğer böcekler

32

BÖCEKLER GEZEGENİ ve eklembacaklılarda görülmeyen bir tür seçici dikkate sahiptirler. Bir tekne kullandığınızı düşünün ve belli bir açıda önünüzde giden başka bir tekne gördünüz. Tekneyi aynı açıdayken hep görüş alanınızda tuttuğu­ nuzda o tekneyle buluşursunuz. Yusufçuk da dikkatini avına kilitleyip hız ve yönünü koordine ettiğinde avıyla buluşur ve başarılı bir av daha gerçekleşir. Akıllı ve iyi tasarımlı duyu organları tek başına yeterli değildir. Beyne akan her bilgiyi idare edebilen, konuyla ilgili örüntü ve bağlantıları arayıp bedenin farklı bölümlerine yeniden doğru iletileri yollayan bir beyin gerekir. Böceklerin beyinlerinin küçük olmasına rağmen, bizim sandığımızdan çok daha akıllı olduklarını göreceğiz.

Karıncaya Danış, Bilge Ol! Türlerimizi sınıflandıran İsveçli önemli biyologlardan Cari von Linne böcekleri kendi başına bir gruba yerleştirmişti; ona göre böceklerin beyni yoktu. Buna şaşmamak lazım çünkü bir sirkesineğinin başını kestiğimizde birkaç gün neredeyse normal bir yaşam sürmeye devam eder. Uçabilir, yürüyebilir ve çiftleşebilir. Başsız da yaşayabilmesinin nedeni böceklerin ana beyinlerinin sadece başlarında olmamasındadır çünkü hayvanın tüm bedenini saran sinir telleri mevcuttur, her bir vücut kısmında da "küçük beyin" bulunur. Bu yüzden pek çok işlev başın yerinde olmasından bağımsız yerine getirilir. Böcekler zeki midir? Bu zekadan ne anladığınıza bağlı. Mensa'ya göre zeka "bilgiyi edinme ve analizini yapma yeteneği"dir. Böceklerin Mensa'ya üye olması gerektiğini kimsenin ileri sürdüğü yok ama öğ­ renme ve değerlendirme yeteneği söz konusu olduğunda böceklerin bizleri sürekli şaşırttığı da bir gerçek. Sadece omurgalı ve doğru dürüst bir beyne sahip büyük hayvanların becerebileceğini düşündüğümüz pek çok şeyi bizim küçük dostlarımızın da becerebileceği görülüyor. Ancak böcekler arasında çok önemli farklar var. Sıkıcı yaşamları ve basit alışkanlıkları olanlar en az akıllılar. Yaşam boyu bir hayvanın kürkünde, hortumunu hayvanın kan damarına saplamış halde güvenlik içerisinde oturmak çok büyük bir zeka gerektirmiyor. Buna karşılık bir balansı, yabanarısı ya da karıncaysanız daha zeki olmanız gerekli. En akıllı böcekler farklı yerlerde yiyecek arayanlar, ayrıca bir topluluk içinde yaşayıp aralarında sıkı bağlar olanlardır. Bu küçük böcekler

. �

.



�7' �

AKiLLi TASARIMA SAHiP KÜÇÜK YARATIKLAR 1 33 sürekli değerlendirme yapmak durumundadır: Şu sarı olan şey tatlı nektarlı bir çiçek mi, yoksa aç bir yengeç örümceği mi? Şu çam ibresini tek başıma taşıyabilir miyim, yoksa birkaç kişi mi olmalıyız? Gücümü toplamak için bu nektardan bir yudum içsem mi, yoksa eve götürüp anneme mi versem? Sosyal böcekler işbölümü yapar, deneyimlerini paylaşır ve gelişkin bir düzeyde "birbirleriyle konuşur". Bunun için düşünce gücüne ihti­ yacınız vardır. Ve sonuç en azından etkileyicidir. Charles Darwin' den bir alıntı yapalım: "Bir karıncanın beyni, dünyayı meydana getiren maddenin en harika atomlarından biridir, belki de insan beyninden bile fazla." Darwin bizim bugün bildiğimizi bilmiyordu bile: Bir karınca, becerilerini başka bir karıncaya öğretebilir. Bir şeyleri öğretebilme uzun bir süre, sadece biz insanlara has bir yetenek olarak biliniyordu; gelişkin bir sosyal toplumun kanın. Öğretme, üç belirgin şartıyla diğer iletişim biçimlerinden ayrılır: Bir öğretmenle "cahil" bir öğrenciyi bir araya getirecek bir olayın gerçekleşmesi gerekir, bu olayın öğretmen için bir bedeli vardır, öğrenci bu şekilde normalde olduğundan daha hızlı öğreniyor olmalıdır. Bu kavram, daha çok sü­ reç hakkındaki ve o yüzden de normalde öğretme olarak sayılmayan fikirler, yöntemler ve balansı dansıyla (bkz. s. 36) bağlantılı iletişimle ilgili kullanılır. Buna karşın karıncaların diğer karıncalara öğretme yeteneği olduğu görülür; bunu "art arda koşu" adını alan bir eylemle gerçekleştirirler. Art arda koşu, deneyimli bir karıncanın yiyeceğe giden yolu göstermesi demektir. Avrupalı bir karınca türü olan Temnothorax albipennis, yeni bir yiyecek kaynağıyla karınca yuvası arasındaki yolu hatırlamak için koku izine ek olarak ağaçlar, kayalar ve benzeri şeyler gibi yön bulma işaretlerine bağımlıdır. Daha fazla karıncanın yiyeceğe ulaşması için, bu dişinin (işçi karıncaların hepsi dişidir, bkz. s. 45) yolu bilmesi ve diğerlerine öğretebilmesi gerekir. Öğretmen yolu göstermek için önden koşar, ancak arada sırada yavaşlar ve geçtikleri yoldaki belli yerlere kokuyla iz bırakan öğrencisini bekler. Öğrenci yeniden hazır olduğunda duyargalarıyla öğretmenine dokunur ve yola devam edilir. Bu davranış biçimi "gerçek öğretme" dediğimiz şeyin üç şartını da yerine getirmiş olur: Bir öğretmenle "cahil" bir öğrenciyi bir araya getirecek

34

BÖCEKLER GEZEGENİ

bir olayın gerçekleşmesi gerekir, olayın öğretmen için bir bedeli vardır, öğrenci bu şekilde kendi başına öğreneceğinden daha hızlı öğrenir. Diğerlerine numaralar öğretebilen şöhreti büyük kendi küçük gru­ ba yeni katılanlar arasında yabanarıları da var. İsveçli ve Avustralyalı araştırmacılar yabanarılarına, nektara ulaşabilmek için bir ipi çekmeleri gerektiğini öğretti. İçi şekerli suyla dolu plastik tas şeklinde sahte mavi çiçekler yaptılar. Bunların üstünü saydam plastik camla kapatınca, şekerli suya ulaşmanın tek yolu sahte mavi çiçeklere bağlanmış ipleri çekmek oldu. Araştırmacılar üstleri örtülü çiçeklere gitmeleri için sadece eğitim almamış yabanarılarını bıraktı, onlar da hiçbir şey anlamadı. Hiçbiri ipleri çekmedi. Başlangıç için normal. Sonra yabanarıları çi­ çeklerin onları şekerli suyla ödüllendireceğini öğrenince, "çiçekler"le tanışmış oldular. Sahte çiçekler yavaş yavaş saydam plastik camın altına itildiler. Sahte çiçekler en nihayet tam camın altına geldiğinde 40 yabanarısından 23'ü iplerini çekti. Böylelikle sahte çiçekleri şekerli suyu içebilmek için camın altından çekerek çıkardılar. Sonraki adım, bu eğitilmiş yabanarılarının, bu tuhaf numaralarını diğerlerine öğretip öğretemeyeceğiydi. "Öğretmen" olarak üç arı seçildi. Acemi, eğitim almamış yabanarıları, görüp öğrensinler diye yarı saydam bir kutunun içinde bu üç öğretmenle birlikte çiçeklerin yanına kondu. 25 "öğrenciden 15' i öğretmenin nasıl yaptığını gözlemleyerek olayı kavradı ve sonradan denemelerine izin verildiğinde ipi çekerek ödüle kavuşmayı becerdi. Bu deney, hem yabanarılarının, doğalarına oldukça yabancı bir beceriyi öğrenebilmeyi becerdiğini hem de bu stratejiyi başkalarına öğretebilme yetenekleri olduğunu da kesinlikle göstermektedir.

Akıllı At Hans ve Ondan da Akıllı Arı 1900'lerin başlarında, Alman atı Hans dünya çapında şöhrete kavuştu. Sadece saymakla kalmayıp hesap da yapabildiğine inanıyordu insanlar. At toplama, çıkarma, çarpma ve bölme yapabiliyordu. At hesapların doğru cevabını ön ayağıyla yere vurarak veriyordu ve atın sahibi olan matematik hocası Wilhelm von Üsten, hayvanın en az kendisi kadar akıllı olduğuna kesinlikle inanıyordu. Daha sonradan ortaya çıktı ki, Hans ne hesap yapabiliyor ne de sayabiliyordu. Buna karşın at, soruyu

AKiLLi TASARIMA SAHİP KÜÇÜK YARATIKLAR soranın yüz mimikleri ve beden dilindeki ufacık sinyalleri okumada bir uzmandı. Soran kişinin, hayvanın doğru cevap verip vermediğini bilmek için kendisinin de hesabı yapması gerekiyordu ve belli belirsiz, bilinçli olmayan bir sinyal at için yeterliydi. Hans'ın foyasını ortaya çıkaran psikolog bile bu sinyalleri kontrol edebilmeyi beceremedi. Buna karşın arılar, yeni bir araştırmaya göre, gerçekten sayı saya­ bilirler. Uzun uzadıya değil ve dört işlemi Hans'ın yaptığından daha fazla beceremezler. Ancak, beyinlerinin bir susam tanesi büyüklüğünde olduğu düşünülürse, gayet etkileyici bir marifete sahipler. Balarıları bir tünele yerleştirilir ve belirli bir sayıda işareti geçtiklerinde, ne kadar uzun uçmaları gerektiğinden bağımsız olarak ödül beklemek üzere eğitilirler. Arıların dörde kadar sayabildikleri ve bunu yapmayı öğren­ diklerinde, işaretler daha önceden görmedikleri türden yeni bir işaret olsa da, saymayı becerdikleri ortaya çıkmıştır. Ve arıların yalnızca matematikte iyi olmakla kalmayıp (bu kadar küçük olmalarına rağmen) dilde de iyi oldukları ortaya çıkmıştır.

Dans Eden Arı Milleti Von Üsten ve onun akıllı atının yaşadığı dönemde, komşu Avusturya' da geleceğin Nobel ödülü sahiplerinden biri yetişmekteydi. Kari von Frisch çocukluğundan beri hayvanları çok severdi ve doğadan topladığı zen­ gin hayvan koleksiyonunu kabul eden oldukça sabırlı bir annesi vardı. Çocukluğu döneminde tuttuğu günlüğünde, evde beslediği 129 tür hayvan kayıtlıdır; bunların arasında 16 kuş, 20 adet değişik türden baykuş, yılanlar, kurbağalar ve 27 farklı türden balık bulunmaktadır. Daha sonra, zoolog olduğunda balıklar ve onların görüşü ilgi alanı olmuştur. Suda yaşayan araştırma nesnelerinin, deneylerini sergileyeceği konferanslara giderken yolda telef olma eğilimlerinden bıktığı için, tamamen tesadüfen onların yerine arıları incelemeye başladı. Kari von Frisch iki büyük keşifte bulundu: Arıların renkleri görebil­ diğini ve arıların gelişkin bir dansla yiyeceklerin yerini anlatabildiğini gösterdi. Ona 1973 yılında Nobel ödülünü kazandıran bu oldu. Kari von Frisch, bir balansının zengin bir nektar kaynağı bulduğunda, di­ ğerlerinin yanına, yuvaya dönüp çiçeklerin nerede olduğunu anlattığını

35

36

BÖCEKLER GEZEGENİ kanıtladı. Balansı dans ederken sekiz rakamı ortaya çıkar, bu dansın doğrusal bölümlerinde poposunu sallar, kanatlarını titretir. Dansın hızı, çiçeklere olan mesafeyi gösterir, dans ettiği yön ise, bir dikey çizgiyle kıyaslandığında çiçeklerin güneşe karşı pozisyonunu anlatır. Günümüzde hayvanların birbirleriyle iletişimi alanında en çok araştırılan ve en iyi incelenmiş örneklerden biri arıların dans dilidir. Tarih başka türlü gelişebilirdi çünkü Hitler Almanya'sı bu araştırmayı neredeyse başlamadan bitirecekti. Kari von Frisch, Münih'te bir üniver­ sitede görevliydi. 1930'lar Almanya'sında Hitler sempatizanları Yahudi çalışanları tespit etmek için personel listelerini dikkatle inceliyordu. Von Frisch'in anneannesi Yahudi'ydi ve bu yüzden işinden oldu. Ancak minnacık bir parazit imdadına yetişti, bu parazit Alman arılarını telef eden bir arı hastalığına neden oluyordu. Arıcılar ve Frisch 'in meslektaş­ ları, Nazi yönetimini, Almanya'nın arıcılığını kurtarmak için Frisch 'in araştırmasının kesinlikle devam etmesi gerektiğine ikna etti. Ülke savaş halindeydi ve tarımın üretebileceği her türlü yiyeceğe ihtiyaç vardı. Balarılarının mahvolmasına göz yumulamazdı. Böylelikle von Frisch araştırmasına devam edebildi.

Bu Yüz Bir Yerden Tanıdık Geliyor Uzun zaman, sadece hayvanların ileri gelenlerinin, farklı bireyleri ayırt edebilme yeteneğine sahip olduğuna inandık, ki bu da kişisel ilişki kura­ bilmenin bizzat temelini oluşturur. Bu durum, meraklı bir araştırmacının eline geçirdiği model uçak boyasıyla yabanarılarının yüzünü boyamasına kadar da devam etti. Söz konusu arı eşekarıları familyasından Amerikalı bir tür olan kağıt eşekarısı Polistes fascatus'tu. Bu isimle anılmalarının nedeni, çiğnenmiş ağaç hamurundan yuva yapmalarıdır ve bu yuvalar küçük larva hücrelerinden oluşan bir gülbezek motifini andırır. Bu yuvalar, ters dönmüş bir şemsiye gibi, bir sapın ucunda asılı durur. Bu eşekarısı çok sıkı bir hiyerarşik toplumda yaşar; kimin patron olduğunu bilmek çok önemlidir. Belki de bu yüzden, bireyleri yüzle­ rinden tanınma konusunda ipi göğüslerler. Çizgili desenini değiştirecek şekilde yüzü boyanmış bir eşekarısı kovandaki ev arkadaşlarına geri döndüğünde bir saldırıyla karşılaşmıştır. Onu tanımadıkları için kafaları

AKiLLi TASARIMA SAHİP KÜÇÜK YARATIKLAR karışmıştır. Araştırmacılar kontrol amacıyla, kendilerine has desenlerini değiştirmeden başka eşekarılarını da boyamıştır. Bu eşekarıları kovana geri döndüklerinde herhangi bir tepkiyle karşılaşmamışlardır. Hayret verici olan bir diğer şey, birkaç saat süren itiş kakışın sonun­ da kovanın sakinleri boyalı yeni yüze alışmışlardır. Saldırganlık son bulmuş, her şey normale dönmüştür. Diğer eşekarıları, biraz makyajlı da olsa bunun süslü bir eşekarısı olduğunu öğrenmiştir. Bu da eşeka­ rılarının aslında, toplumlarındaki her bir bireyi diğerinden ayırma ve tanıma yeteneğine sahip olduğunu gösterir. Balarıları işi bir adım daha ileri götürür: Balarıları insan yüzlerini portre fotoğraf formunda birbirinden ayırt edebilir. Ayrıca tanıdıkları bir yüzü en az iki gün hatırlayabilirler de. Arıların gerçekten neyi gördüklerini anlayıp anlamadıkları belirsizdir. Büyük bir olasılıkla gördükleri portreleri fevkalade güzel çiçekler sanıyorlar. Bu yeni ve heyecan verici bir bilgi. İnsanın bir yüzü aslında nasıl olup da tanıdığını yeniden düşünmemize zorluyor bizi - nereden baksanız, şu kitaptaki o harfinden küçük bir beyni olan, karnabahar büyüklüğündeki zeka küpüne sahip biz insanlarla benzer şeyleri yapabilen hayvanlardan söz ediyoruz. Bu süreçleri daha iyi kavrayabilirsek, yüz körlüğü (proso­ pagnosia) çeken hastalara büyük olasılıkla yardımcı olabiliriz. Belki bu bilgi, gözetleme için kullanılabilir, örneğin havaalanlarında. Pasaport kontrolünü geçerken bir cam kafes arkasında gözlerini bize dikmiş vızıldayan arılar şeklinde değil de (ki bu da çok hoş olurdu doğrusu!), daha çok, arıların yüz hatları tanıma ilkelerini, bilgisayar­ ların uygulayabileceği bir mantığa dönüştürerek. Bu durum, gözetleme kameraları aracılığıyla, pek çok kişinin geçip gittiği yerlerde otomatik ve gelişmiş bir yüz tanımayı -örneğin aranan bir suçlunun yüzünü tanımayı- mümkün kılabilirdi.

37

İ Ki N Cİ

BÖLÜM

Altı Bacaklılarda Cinsel Yaşam

eden böcekler bir hayvan grubu olarak bu kadar başarılılar - ne­ den tür açısından bu kadar zengin ve inanılmaz sayıdalar? Basitçe söylersek: Çünkü küçükler, çevik ve seksiler.

N

Yeryüzündeki yaşam boyutsal açıdan ondan fazla sınıfa ayrılır; mikoplazma cinsindeki bakterilerden (metrenin milyonda biri büyüklü­ ğünde) yüz metreden daha yüksek olabilen, California' daki dev sekoya ağaçlarına kadar. Böcekler bu boyutsal sınıfların altısına girer ve bu sınıfların hepsi de skalanın en dibinde yer alır; arılar arasında bulunan kanatsız mini minnacık Mymaridae familyası türlerinden tutun da, uzunluğu dirseğinizden elinizin ucuna kadar olan değnek çekirgesine kadar (bkz. s. 157) Bu, çoğu böceğin küçük olduğu, düşmanlarından saklanmak için sadece mini minnacık sığınaklara ihtiyaç duyduğu ve büyük hayvanların ilgisini çekmeyen kaynaklardan yararlanabildikleri anlamına gelir. Ayrıca böcekler, hem esnek hem de uyum sağlayabilen yaratıklar oldukları için çok çeviktirler. Mütevazı boyutlarına karşın kanatla­ rından dolayı uzaklara gidebilirler ve hava sahasının üç boyutuna da hakim olduklarından pek çok besin kaynağına da ulaşabilirler. Böcekler yavruyken yetişkinlerden tamamen farklı bir vücut yapısına sahip oldukları için (bkz. s. 19) yaşamları boyunca değişik yaşama alanları ve yiyecek kaynaklarından yararlanabilirler ve yavrular yetişkinlerle yiyecek konusunda çekişmeye girişmezler. Son ama çok önemli bir şey daha; böcekler üreme konusunda inanıl­ maz bir yeteneğe sahiptir. Tanrı: "Semereli olun ve çoğalın, ve yeryüzünü doldurun, ve onu tabi kılın!" (Yaradılış 1:28) dediğinde, duvardaki sinek kesin ona hitap edildiğini sanmış. Bir kulak verin: İki tane sirkesineğiyle

39

40

BÖCEKLER GEZEGENİ işe başlayalım ve onlara bir yıl ideal koşulları sağlayalım. Bu 25 sirkesi­ neği dölü anlamına gelir. Her bir meyve sineği yüz adet yumurta bırakır. Diyelim ki hepsi birden büyüdü, bunların yarısı dişi çıktı ve çiftleştiler ve yüzlerce yeni yumurta bıraktılar. Yılın sonuna geldiğinizde yirmi be­ şinci meyve sineği kuşağı ortaya çıkacaktır; bu da tek başına neredeyse bir septilyon kırmızı gözlü tatlı meyve sineği anlamına gelir. Septilyon arkasında 42 sıfır· olan bir sayıdır. Sayının gözünüzde canlanması için şöyle düşünün: Bu sinekleri, dev bir meyve sineği topu haline getirmek için bir araya getirip sıkıştırdınız. Çapı Dünya ve Güneş arasındaki mesafeden daha büyük olan bir top elde etmiş olursunuz! Allahtan böceklerin pek çok düşmanı var, yoksa yeryüzünde biz insanlara yer kalmazdı. İyi ki böcek yumurtalarının çoğu asla yetişkin bir yaşamı göreme­ yecekler. Böceklerin çoğu açlıktan telef olur, yenir ya da büyüyemeden bir şekilde ölür. Bu çetin bir kavgadır. Özellikle eş seçimi ve üreme söz konusu olduğunda zamanla inanılmaz bir uyum gösterme yelpazesi oluştu. Bunlardan bazılarını bu bölümde göreceğiz.

Tuhaflığın Elli Tonu Böceklerin duyuları eş bulmada çok büyük önem taşır ve bu alanda çekişme de çok güçlüdür. Ancak erkek dişiyle karşılaştığında mücadele bitmiş olmaz. Tam tersi daha yeni başlıyordur. DNA'larını geleceğe en iyi şekilde taşıyabilmek için bu iki eşeyin ne yapmaları gerektiği sorusuna verilecek cevaplar farklıdır. Örneğin dişinin kısa bir süre içerisinde farklı erkeklerle çiftleşmesi normaldir. Bunu keyfinden değil, erkeğin spermlerinin çekişmeye girmesi için yapar. Pek çok böceğin erkeklik organı bir İsviçre çakısını andırır: Aklınıza gelebilecek çeşitlerde törpüler, kepçeler, kaşıklar. Maksat? Sizinkinden önce oraya girmiş spermleri oradan çıkarmak. Sizden önceki, eşey organı girişini tıkamak gibi bir numara çekmişse eğer, böyle katlanabilir bir alet çantasına sahip olmak işe yarıyor. Bu bir tür ev yapımı bekaret kemeri; dişinin yeniden çiftleşmesini önlemek için. Loş ışık, tatlı sözler, okşamalar falan yok yani. Amerikan ve Fransız sisremine göre 24 sıfırlı, İngiliz sisremine göre 42 sıfırlı sayı -en.

AKiLLi TASARIMA SAHİP KÜÇÜK YARATIKLAR 1 41 Erkeğin bir diğer numarası da, dişinin mümkün olduğunca sadece onun spermlerini geleceğe aktarmasını ve başkalarına hiç vakti kalma­ masını sağlamaktır. O yüzden çiftleşmeyi mümkün olduğunca uzatır. Bazı türlerde bu durum iyice abartılıdır: Yemyeşil bir böcek olan ve ithal yiyecekler yüzünden Norveç'te de birkaç kez görülen Nezara viri­ dula on gün iş tutabilir. Ama kimse Hint değnek çekirgesinin eline su dökemez; tantrik seksi bir tür ekstrem spora dönüştüren bu hayvanlar 79 gün birbirine yapışmış olarak kalabilir! Çiftleşme uzun sürmekle kalmaz, erkeğin çiftleşme sonrası dişiyle ilgilendiği de sıkça görülür. Bir tür yusufçuk olan mavi kuyruklu kız böceklerini birlikte uçarken görmüşsünüzdür belki? Bu birbirine bağlı kız böceklerinin görüntüsü bir kalbi andırır ancak sırf bu nedenle olaya insanca bir romantizm katamayız. Birbirlerinin peşinden ayrılmamaları, ortak (umarız) döllenmiş yumurtayı dişinin uygun bir su bitkisinin üzerine bırakmasına kadar başka erkeklerle çiftleşmesini önlemeye çalışan erkek yüzündendir. Böylesine zor bir çekişme ortamında aleti bakımlı tutmak önemlidir. Minik sirkesineği Drosphila bifurca'nın aletine kimse laf söyleyemez. Sirkesineğiyle yakın akraba olan bu minik sinek, en uzun sperm dizisi rekorunun gururlu sahibidir - tam tamına 6 santimetre! Yani hayvanın kendinden 20 kat daha uzun. Bunu insanoğlunun sperminin bir eltopu sahası uzunluğunda ol­ masıyla kıyaslayabiliriz. Peki bu nasıl mümkün olabilir? Mesele spermin yumak olmuş incecik bir ipten oluşmasıdır. Büyütülmüş sperm resimleri bana, çocuklar az suyla spagetti yapmaya kalkıştıklarında ortaya çıkanı hatırlatır. Ve neden? Bu uzun spermler sirkesineklerinin üremesinin Hüseyin Bolt'udur: Yumurtaya varan sürat koşusunu kazanma şansları yüksektir. Hazır tuhaf şeylerden bahsediyorken tahtakurularını anmadan olmaz. Bu kan emici arkadaşlar duvarlardaki çatlaklarda, odalardaki ve otellerdeki yataklarda saklanır ve sizler uyurken emici hortumla­ rını size yapıştırırlar. Tatilden dönerken böyle bir hediyeyi kesinlikle yanınızda getirmek istemezsiniz, ancak tahtakurusu giderek artan bir sorun haline gelmiştir; Norveç'te de. Biraz çok seyahat ettiğimizden,

42

BÖCEKLER GEZEGENi biraz da tahtakurularının eskiden olduğu gibi böcek zehirleriyle ortadan kaldırılamaması yüzünden. Ne olursa olsun bu bağlamda mesele tahtakuruları da dahil olmak üzere bazı böcek türlerinin bir tür ön sevişme olarak her yere atlama­ sıdır. Erkek, dişinin eşey organını bulmaya bile kalkışmaz, yalnızca kendi eşey organını dişinin karnına saplar ve spermlerinin o vücut deliğinden geçip yumurta hücrelerine giden yolu bulmalarını bekler. Bu çoğunlukla dişiyi yaralar ve diğerleriyle çiftleşmesini engeller. Böylelikle erkek dişinin tüm çocuklarının babası olmayı garantilemeye çalışır. Buna karşılık dişi, karnı çevresinde, genellikle erkeğin soktuğu alanı geliştirerek güçlendirir. Bu, aldığı yaraları azaltır. Bu durum önemli bir noktayı ortaya çıkarır: Cinsiyetler arası mü­ cadelenin iki çarpışan tarafı vardır ve iki eşey de evrim doğrultusunda işine yarayan için savaşır.

Dişilerin Dansı Belki de neredeyse hepsi erkek olan önceki böcek araştırmacıları, olay­ ları erkek açısından inceleme eğilimindeydi. En azından günümüz araştırmaları, dişinin de kendi çıkarlarını kollamak için uğraştığına ilişkin örnekler sunmaktadır. Örneğin bazı dişiler çiftleşmeden sonra erkeği yiyip yutar. Böceklerin uzaktan akrabası olan örümceklerde bu durum gayet normaldir. Amerikalı balık örümceğinin erkeği olay esnasında ölür. Bunun ne­ deni, çiftleşme organının erkek spermlerini boşaltırken patlamasıdır (ya da kuru bir araştırmacı lisanıyla: "Erkeğin kaçınılmaz ölümü ve eşey organının tahrip olmasıyla son bulan çiftleşme gözlemlenmiştir." Sonra da yenir, çocuklar uğruna. Her ne kadar sevdiği kendisinden 14 kat ağır olsa da, erkeğin küçük bedeni, protein kaynağı olarak yararlı­ dır. Yüzlerce örümcek yumurtası oluşturulacaksa, bir miktar fazladan proteinin bir zararı olmaz. Peygamberdevesi de cinsel yamyamlığıyla tanınır. Erkeğin çiftleşme sonunda akşam yemeği olması durumuna doğada, laboratuvardaki yapay koşullardan daha az rastlanmaktadır.

AKiLLi TASARIMA SAHİP KÜÇÜK YARATIKLAR Ancak örümcek annelerdeki numaralar bunlarla da bitmez. Hangi erkeklerin bebeklerin babası olacağını gizliden gizliye dişinin belirle­ diği ortaya çıkmıştır. Bu noktada işin içine birçok mekanizma girer; yumurtaya giden yol, sakin sularda yüzmekten çok bir engelli koşuyu andırır. Spermler, dişideki bir tür "sperm bankası"nda depolandığı ve yumurtalarının döllenmesi daha sonra gerçekleşeceği için dişi, hangi spermleri biriktirip kullanacağını çeşidi biçimlerde etkileyebilir. Bir araştırmacı, hem akıllıca hem de oldukça vahşi bir deneyle bunu kanıtlamıştır. Kadın araştırmacı çok sayıda un kurdunu iki gruba ayırır. Erkeklerden yarısı, kalitesiz genetiğe sahip zayıf bireyler olmaları için açlığa mahkum edilir. Araştırmacı, sonucu etkilememeleri için dişilerin yarısını öldürmüştür. Araştırmacı tüm böcekleri bir araya getirdiğinde hem aç hem de iyi beslenmiş olan erkekler, hem yaşayan hem de yeni ölmüş dişilerle eşit sayıda çiftleşmiştir. Şimdi işin tuhaf tarafına gelelim: Ölmüş dişinin sperm bankasında aç kalitesiz erkeklerden gelen spermle, iyi beslenmiş kaliteli erkeklerden gelen sperm sayısı aynıdır. Buna karşılık, yaşayan dişilerde yüksek kaliteli erkeklerden gelen spermlerin daha fazla olduğu görülmüştür. Bu da, kaliteli ve güçlü erkeklerin çocuklarının babası olması için dişinin olayın gidişini yönlendirdiğini gösterir.

Erkeksiz Bir Yaşam! "Soyumuz yürüsün" meselesini halletmenin pek çok yolu vardır ve bun­ ların pek çok örneğine böcekler arasında da rastlanır. Türlerin üremesi için hem erkeğe hem de dişiye gerek duyulması böcekler arasında da en normalidir. Ancak pek çok böcek bekarlık sultanlık deyip, bir yandan da soyunu sürdürebilmeyi seçebilir. Bakire doğumu birtakım böceklerde belirli aralıklarla görülebilir. Örneğin yaprakbideri, bahar geldiğinde güllerinizde hızlı ve etkili bir nüfus patlamasına yol açabilir. Yumurta bırakıp bekleyecek zamanları yoktur, döllenme olmadan yumurta hücre­ lerinden yeni bir bireye evrilen kanlı canlı, basbayağı küçük yaprakbitleri doğururlar. Bu kadarla da kalmazlar: Yaprakbitlerinin bazı türlerinde dişiler, Rus oyuncak bebek Matruşkaları andırır: Bedeninde yeni dişi yaprakbideri taşıyan, küçük dişi yaprakbiderine hamile olabilirler!

43

44

1

BÖCEKLER GEZEGENi

Güllerin üstünde cirit atan bir sürü canlıya şaşmamak gerek! Erkeklerin yokluğuna rağmen buna bekarlık demek belki de pek doğ­ ru olmaz. Şu ana kadar dişiler kanatsızdı ancak şimdi komşu çalıya uçup kitlesel üretime orada devam edecek kanatlı dişiler doğurmanın vakti gelmiştir. Günler kısalıp sıcaklık düştüğünde ve sonbahar yaklaşınca bir değişim tetiklenir: Yaprakbitlerinin dişileri hem dişi hem erkek üreti­ mine geçer. Bunlar çiftleşir ve bu kez dişi yumurta bırakır, böylelikle yaprakbitleri kışı atlatabilir. Dişi yumurtalarını birkaç yıllık ömrü olan uygun bir çalının ya da ağacın üzerine bırakır. Bahar geldiğinde yumurtalar açılır ve içinden bakire doğumu yapabilen dişiler çıkar. Ve sonra da her şeye baştan başlanır. .. Yaprakbiti, bir mevsimde dünyadaki insanlardan daha fazla sayıda çocuğa, toruna, torunun torununa sahip olan bir kadın ata olabiliyorken neden bir erkeğe ihtiyaç duyar ki? Sadece bireylerin yarısı yerine hepsinin çoluk çocuk üretebilmesi çok daha yararlıdır (Birbirlerini tavlamak için harcanan zaman tasarrufundan söz etmiyoruz bile ... ). Neden pek çok hayvan ve bitkinin iki cinsiyet olarak ortaya çıktığı sorusu uzun zamandır biyologları meşgul eden bir soru ve tartışma hala sürmekte. Bakire doğumunun bir dezavantajı, tüm bireylerin genetik olarak tamamen birbirinin aynısı olmasıdır. Çevre koşullarının değiş­ mesi işi biraz zorlaştırır. İki bireye ait DNA'ların birbirine karıştığı seks aracılığıyla üreme iyi bir şeydir ve genetik farklılığı ortaya çıkarma, zararlı mutasyonların önünü alma açısından da gereklidir. İki cinsiyetle ilgili bir diğer pratik olay, tarafların farklı yöntemler uygulayabilmesidir: Bir cinsiyet, az ancak daha büyük, daha verimli üreme hücrelerine yani yumurta hücrelerine sahip olabilir, diğeri ise daha küçük, çok sayıda ve hareketli üreme hücrelerine yani spermlere sahip olabilir.

Kraliçem Çok Yaşa! Dişilerin hakim olduğu bir toplumda yaşayanlar sadece yaprakbitleri değildir. Yaşamınız boyunca görmüş olduğunuz her bir karınca, eşe­ karısı ve balansı büyük olasılıkla bir zamanlar dişiydi. En azından küçük istisnalarla.

AKiLLi TASARIMA SAHİP KÜÇÜK YARATIKLAR Kovanda fabrika işçisi olarak çalışmaktan bıkan Barry hakkındaki "Arı" filmini hatırlıyor musunuz? Bu, biyolojik olarak kesinlikle yan­ lıştır. Hazır lafı açılmışken, V. Henry adlı eserinde Shakespeare, kovan sakinlerinin pek çoğunun kovanın kralı tarafından nasıl gözetlendiğini betimler, hatırlıyor musunuz? O da yanlış. Kovandaki işçiler, erkek arılar değildir. Kovanı yöneten de kral arı değildir. Balarılarının dünyasında hem en temel işleri gören hem de kararları veren dişilerdir. Tüm işçi arılar dişilerden oluşur ve onları yöneten de bir kraliçedir. İğnesiz erkek arılar yalnızca sonbaharda kısa bir süreli­ ğine yaşar ve yaşamda tek bir rolleri vardır: Yeni kraliçeyle çiftleşmek. Erkek arılar kendileri için yiyecek bile toplamazlar, dişiler tarafından beslenirler. Şimdi artık hem Shakespeare'i hem de Dreamworks'ü, kemikleşmiş ve eski bir yanlış anlamadan dolayı bu gerçeği çok kötü ıskaladıkları için mazur görebiliriz. Eski Yunanlar arıların yaşamını anlamaya çalışmışlar ancak bir sonuca varamamışlardır. Normal balarılarının iğneleri olduğu­ nu biliyorlardı, öyleyse dişilerin böyle korkunç bir silahla donatılmaları söz konusu olamazdı, değil mi? Ve eğer bu sinirli, sokan arılar dişiyse, bu nektar içmeye bile hali olmayan ağır ve kocaman bireyler de erkek olmalıydı, yok canım, olamazdı? 1600'lerin sonunda ilk mikroskobun keşfiyle, çalışkan ve korku salan işçilerle onların şeflerinin dişi, tembellerin ise erkek oldukların­ dan emin olundu. Ancak, arıların nasıl ortaya çıktıklarını anlayabilmemiz için iki yüz yıl daha geçmesi gerekti çünkü balarılarını cinsel faaliyet içerisinde o güne kadar hiç kimse görmemişti. O zamanlar geçerli olan teori, erkek arıların yani o uyuşuk dronların saygın bir mesafeyi koruyarak kraliçelerini, gayet yaratıcı bir şekilde adlandırılan "sperma kokusu"yla uzaktan dölleyerek işlerini hallettikleri teorisiydi. İlk kez, 1700'lerin sonuna doğru, kraliçe arıların, biraz dağıtmak için kovanın dışına çıktıklarında erkeğin eşey organı kendi döl yoluna yapışmış olarak kovana geri döndükleri keşfedildi. Bu, onu izleyen erkek sürüsünden seçilmiş son şanslı kazanandan geri kalanlardır. Kraliçe sürüdeki pek çok erkekle çifcleşir çoğu kez. Tüm spermleri (yaklaşık 100

45

46

BÖCEKLER GEZEGENİ milyon) kendi iç sperm bankasında (sperma kesesi) biriktirir ve yaşamı­ nın geri kalanında ihtiyaç oldukça bunları belli miktarlarda kullanır. Buna karşılık erkeğin yaşamında yaptığı son şey çiftleşmek olur. Spermlerin transferi çok tahripkar bir olaydır - o kadar güçlüdür ki or­ gan parçalanıp erkeğin vücudunun sonu kopar ve o da bir süre sonra ölür. Bir başka deyişle "Neye niyet, neye kısmet" lafının mini bir versiyonu. Bu olay o kadar etkileyicidir ki boyalı basın bile böcekleri başlığa taşıyabilir - The Sun gazetesinde şöyle başlıklara rastlanabilir: "Orgazma eriştiklerinde erkek arıların testisleri PATLAR."

Beyonce Haklıydı Arıların kraliçelerinden, günümüz gençlerinin Queen B olarak tanım­ ladıkları Amerikalı popçu Beyonce Knowles'a dönelim. Birkaç yıl önce böcekler hiç ummadıkları bir yerden PR (Halkla İlişkiler) yardımı aldılar. Bir at sineğine Beyonce adı verildiği dünya çapında haber oldu:

Scaptia beyonceae. Beyonce-atsineğine bu ismin verilmesinin iki nedeni vardı: Birincisi, bu sinek, bu ismi almasına uzun süre sonra karar verilmesine rağmen, onun doğum gününde bulunmuştu. Ancak en önemlisi çok güzel bir poposunun olmasıydı. Bu sarı tüylü popo türe adını verecek olan araştırmacıya, sanatçının parıltılı, daracık diva elbiseleri içerisinde iyice ortaya çıkan aynı güzellikteki kalçasını hatırlattı. Ben de heyecanla, daha fazla sayıda kadın araştırmacının ortaya çıkacağı günleri bekli­ yorum; bizler de böceklere, geniş erkeksi omuzlara ya da idmanlı karın kaslarına bakıp isimler verelim. Sanatçı, olayın tümünü anladıysa bu durumdan ne kadar hoşnut kalır bilemiyorum çünkü bu sinek Avustralya'nın iç bölgelerinden gelen bir tür. Çiçekleri gezen ve polen yayarak döllemeye katkıda bulunan böceklerden olmalarına karşın, bunlar öncelikle insanları ve evcil hayvanları rahatsız etmeleriyle nam salmışlardır; bizi ısırdıklarında canımızı acıtırlar, evcil hayvanları strese sokarlar ve hastalık yayarlar. Beyonce'nin tam o sıralarda hit bir şarkısı vardı ve şunu soruyordu: Dünyayı kim yönetiyor? Cevabı belki de hatırlıyorsunuzdur: Kızlar!

AKiLLi TASARIMA SAHİP KÜÇÜK YARATIKLAR 1 Bunu söylerken böcekleri düşündüğünü pek sanmıyorum. Ama olabilirdi de. Çünkü yeryüzündeki erkek hayvanlarla dişi hayvanları sayacak olursak, böcekler dünyada dişi sayısının daha çok olmasını garantiler. Bakterileri, erselikleri (çift cinsiyetliler) ve belirli bir cinsiyeti olmayan diğer organizmaları bir kenara bırakalım. Hayvanların geri kalanında, dişilerin oranına bakarsak, böcekler gibi sayı açısından zengin gruplarda dişiler belirgin bir biçimde çoğunluktadır. Balarılarının tüm işçileri dişilerdir -başka bir deyişle 83 milyar dişi. Tüm işçi karıncalar dişidir- sayıları konusunda bir mutabakat olmasa da çok fazla karınca mevcuttur. BBC'ye göre, yeryüzündeki, sayı açısından en zengin böcek türü hiç şüphesiz karıncalardır. Ayrıca çok fazla sayıdaki başka böcek­ lerin, yaprakbitleri gibi, belirli dönemlerinde dişiler çoğunluktadır. Karadaki bu dişi hakimiyeti denizlerdeki hayvanlarla karşılaştırıla­ bilir mi? Denizlerde, böceklerin sudaki benzeri olan, küçük kerevitler sayısal olarak başı çeker; kopepodlar ve onların diğer türleri gibi. Bunlar arasındaki cinsiyet bölünmesi daha normaldir ancak bu grup içerisinde de bazen dişilerin ağır bastığı görülür. İnsanların besledikleri ve yer­ yüzünde çok sayıda bulunan büyükbaş hayvanlar, koyunlar ve kümes hayvanlarında da erkeklerin, karşı cinsleri olan dişilerden daha az sayıda olmaları normaldir. Tabii bazı yassıkurtlar ve kaplumbağalarda olduğu gibi, erkeklerin sayıca üstün oldukları organizmalara rastlanır ancak oranları değiştirebilecekleri şüphe götürür. Görünüşe göre Queen B haklı çıktı bir bakıma. Tek tek sayacak olursak dünyayı döndüren gerçekten de dişilerdir. Böcekler ve en başarılı türlerdeki dişi egemenliği sağ olsun!

Babam Yok Ama Yine de Dedem Var Nasıl oluyor da, bu kadar dengesiz bir cinsiyet dağılımının hakim olduğu bir topluluk içerisinde balarıları, karıncalar ve eşekarıları gibi sosyal böcekler yaşayabiliyor? Bu işin sırrı, döllerin cinsiyetinin böceklerde nasıl belirlendiğinde yatıyor. Biz insanlarda ve pek çok böcekte her şeyi belirleyen cinsiyet kromozomları, ancak bu türden böceklerde cinsiyet kromozomlarına rastlanmıyor.

47

48 1

BÖCEKLER GEZEGENİ

Cinsiyeti belirleyen şey yumurtanın döllenip döllenmediği ki, buna da kraliçe karar veriyor. Yumurta bırakmasına izin verilen sadece o. Çiftleşme uçuşundan sağladığı yumurtayı döllerse bu yumurta dişi olur; bir işçi mi yoksa kraliçe mi olacağı pupa dönemi sonundaki duruma bağlıdır. Döllenmemiş bir yumurtadan erkek arı çıkar. Bu sistem kalıtsal olarak birtakım incelikleri de beraberinde getirir çünkü kraliçe, yaşamı boyunca yalnızca tek bir erkekle çiftleşir. O yüz­ den kraliçenin kız çocukları, kız kardeşleriyle babalarından çok daha yakın akraba olacaktır! Daha basit söyleyecek olursak, arı babaların spermleri tıpatıp aynı DNA'lar içerdiğinden (erkek çocuk sahibi olamaz - yalnızca döllenmemiş yumurtadan çıktığını unutmayın) bütün kız çocukları ondan birebir aynı genleri alır. Bu yüzden bu kız çocuklarının çocuk sahibi olmak yerine, kraliçe de dahil olmak üzere daha çok sayıda kız kardeşin yetiştirilmesine yardımcı olması daha iyidir. Çünkü kendi DNA'larının büyük bir bölümünü de bu yolla geleceğe aktarırlar. Sosyal böceklerin toplumunun en iyi bu şekilde açıklanabileceğine uzunca bir süre inanıldı. Ancak şimdi, balansı kraliçesinin normalde birden fazla erkekle çiftleştiğini biliyo­ ruz. Bir diğer sosyal hayvan olan termitlerde ise cinsiyet, yumurtanın döllenip döllenmemiş olmasıyla belirlenmez - bu yüzden bu açıklama gerçekten yeterli değil. Bu olgu başka hangi mekanizmalarla açıklana­ bilir tartışması hala sürmektedir. Bu tuhaf sistem, bir erkek arının, soy ağacını yapmaya kalkıştığında alışılmadık zorluklarla karşılaşacağı anlamına gelir. Baba tarafı diye bir şey yoktur çünkü erkek arı döllenmemiş bir yumurtadan çıkmıştır. Buna rağmen bir büyükbabası, daha doğrusu annesinin babası vardır. Benim çocuklarımın, sizin çocuklarınızın, bizim çocuklarımızın yani insanların soy sop araştırmasının tüm bunların yanında lafı olmaz!

Böceklerde Çocuk Bakımı Böcek anne yumurta bıraktıktan sonra genel olarak işinin bittiğini düşünür. Ancak bazı istisnalar vardır. Bazı böcekler gerçekten çok şefkaclidir ve biberon, bez gibi malzemelere benzeyen birtakım şeyleri tedarik eder. Böceklerde bebek bakımı partilerde sohbeti şenlendirecek

AKiLLi TASARIMA SAHİP KÜÇÜK YARATIKLAR türden değildir. Çocuk bakımının görüldüğü ve görülmediği akraba türlerdeki stratejilerin ya da yavru hayvanın yaşamasının önemini, türlerin yönlendirerek araştırılması yoluyla biyologlar, ekoloji ve evrim hakkında çok şey öğrenmişlerdir. Bu arada, bir tür hamamböceği (Diploptera punctate) canlı yavrular doğurur. Yani, yumurtadan dişinin içindeyken çıkarlar; nimflerin büyük ve güçlü olması için beslenmeleri gerekir. Hamamböceklerinin rahmi, bebeğin göbek bağıyla intravenöz beslenebileceği sıcak ve keyifli bir yer değildir. Bunun yerine annenin karın bölgesinde sıvı halde süt proteini salgılayan özel bezler vardır. Bu "süt" ün içindeki besleyici maddeler bir asker tayınındaki gibidir - protein, karbonhidrat ve yağın ideal karışımı. Bazıları bunun biz insanlar için de süper bir yiyecek olabileceğini öne sürmektedir. Ancak hamamböceklerini sağmak epey zaman alacağın­ dan, sütü sentetik olarak üretmeyi umalım. Bir diğer küçük popüler böceklerimizden biri olan geyik yassısi­ neklerinde de benzer bir yaşam döngüsüne rastlanır. Geyik yassısineği boynuzlu hayvanlardan kan emen parazit bir sinektir. Mantar sezonunda toplu halde görülür ve insanları pek sokmasa da, sürü halinde saçınızın arasında dolaşmaya başladıklarında asabınızı bozarlar. Geyik için bu durum çok rahatsız edicidir. 2007 yılında veteriner enstitüsünde mu­ ayene edilen bir Kanada geyiğinin üzerinde tam tamına 10.000 geyik yassısineğibulunmuştur. Geyik yassısineği de annenin içindeyken yumurtadan çıkar ve an­ ne Kanada geyiğinin postuna yayılmış keyif çatarken, sinek larvasını içerideki özel bezlerden "emzirir." Yavru bir tür koza olarak "doğar", koza sertleşir ve abanoz boncuk gibi kararıp Kanada geyiğinden aşağıya, toprağa düşer. Koza bir sonraki sonbahara kadar orada kalır. Ayrıca pek çok başka böcek de yavrularına özene bezene bakar. Tüm kız kardeşlerin, küçük kız kardeşlerine bakmak için seferber olduğu sosyal böceklere bir göz attık. Ve anneler de bu arada boş durmamak­ tadır. Bir termit kraliçesi yaşamı boyunca her üç saniyede bir yeni bir yumurta bırakır. "Çocuklar büyüyünce" ne yapacağım esprisi hiç ona göre değildir çünkü o günleri göremeyecektir.

49

50

1

BÖCEKLER GEZEGENİ

Arkalarında kıskaçları olan kahverengi, uzunca kulağakaçanlar da şefkatli annelerdendir. Çocuklarının altını değiştirmeseler de, yumur­ taların başında nöbet tutar, mantar izlerini yok eder, küf mantarlarını engellediği düşünülen bir maddeyle yumurtaları yıkar. Yavrular yumur­ tadan çıktıklarında onlara yiyecek getirir ve başlarda bu küçük nimfleri besler. Yapılan bir deney, kulağakaçan annelerinin sevecen bakımının, içinden yavru çıkan yumurtaların sayısında yüzde 4'ten yüzde 77'ye kadar olan bir artışı sağladığını göstermiştir. Leşböcekleri (Nicrophorus investigator) de şefkatli ebeveynlerdir (bkz. s. 105). İskandinavya' da bizler kadın erkek eşitliğinde aldığımız yolla gurur duyarız. Ama iş, aramızdaki en miniklerin dünyasındaki kadın erkek eşitliğine geldiğinde, başka ülkeler başı çekmektedir; bunun nedeni belki de Norveç'te dev su tahtakurularının (Belostomatinae) bulunmamasıdır. Bir altfamilyadaki böceklerde, doğum izninin hepsini babanın aldığı ender örneklerden birine rastlanır. Farklı annelerden olan birçok yavru için. Çiftleşmeden sonra dişiler yumurtalarını babanın sırtına özenle dizer. Yumurtalara bakma görevi ona verilmiştir ve yumurtaların ku­ rumaması ya da batmaması için su üstünde yüzmek zorundadır. Peki ya anne? O, İbsen'in Nora'sı gibi yapar; çekip gider.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Yemek ya da Yenmek

Besin Zincirinde Böcekler Başarılı bir böcek yaşamının formülü gayet basittir: Üreyene kadar ha­ yatta kalmayı becermek. Ve hayatta kalmak için de besine gerek vardır. Böceklerin yaşamı çoğunlukla yemekle ve yenmekten kaçınmakla geçer. Pek çok böcek birbirini yer. Sevgilinizi terk etmenin elli yolu varsa, emin olun başkalarını yemenin -sevgiliniz de dahil olmak üzere- çok daha fazla yolları var. Başkası ya içeriden ya dışarıdan yenilebilir. Yumurtayken, larvayken ya de erginken yenebilir. Çeneyle parçalayarak, yutarak ya da sokup emerek yenebilir. Ya da yemekten tamamen vazge­ çilebilir - bazı böcekler sadece larvayken beslenir, erginken ağızlarına lokma koymaz. Mesele yaşamın acımasızlığının doğru tarafında bulunmak oldu­ ğundan, ancak yemek-ya-da-yenmek kuralı da ortadayken, başkaları tarafından yenmekten kaçınmak için böcekler çok uç noktalara gider. Saklanıp gizli yaşayabilirler, kamuflaj yaparlar ya da başkasıymış gibi davranırlar; tercihen yenmeyecek ya da tehlikeli bir şey gibi.

Darwin'in Balinaları İki paraziti ele alalım örneğin. Pek çok böcek parasitoid adı verilen yani sonunda konukçusunu öldüren parazitlerdir. Konukçu genellikle içten afiyetle yenir; parasitoid larvası hayvanın, örneğin başka bir böceğin içinde yumurtadan çıkar ve yavaş yavaş böceğin tüm organlarını yemeye başlar. Tüm bu süreci gayet temiz halleder: En yaşamsal organları en

1 51

52

BÖCEKLER GEZEGENİ sona ayırır - tabii ki etin tazesi makbuldür! Genellikle parasitoid larvası karnını bir güzel doyurup erginliğe artık hazırken ev sahibi ölür. 1800'lerde doğa tarihçileri ve teologlar bu durumu keşfettiklerinde saçlarını başlarını yoldular. Bu olay, iyilik ve sevgi dolu bir Tanrı'nın yaradılış düşüncesine pek uymuyordu. Darwin de bu konuda zorlandı ve Amerikalı meslektaşı Asa Grey'e 1860 yılında şunları yazdı: "Canlı kelebek larvalarını içten içe yesinler diye, iyi ve ulu Tanrı'nın kendi ira­ desiyle parasitoid yabanarılarını yarattığına kendimi ikna edemiyorum." Bir de bilseydi ki bunlardan daha fenası da var!

Zombiler ve Ruh Emiciler Yeşil gözlü, güzel Dinocampus coccinellae'nin Norveççe adı yoktur ancak parazitoit arıcıklardandır. Dişi yumurta bırakma borusunu bir uğurböceğine batırır ve yumurtalarını oraya bırakır. Yumurtadan çıkan arıcık larvaları, sonraki yirmi gün boyunca uğurböceğinin iç organlarını emip durur, uğurböceği hala hayatta iken. Arıcık larvası uğurböceğinin bacakları arasına küçük bir yumak örer, orada da pupa aşamasına geçer. Tuhaf şeyler olmaya başlar: Uğurböceğinin davranışları aniden değişir. Hareket etmeyi keser ve bir ölüm sessizliğiyle olduğu yerde kalır, tıpkı canlı bir kalkan gibi. Yalnızca, arıcığı yemek isteyen aç bir düşman yaklaştığında aniden kıpırdar. Böylece uğurböceği, az önce kendisini yemiş olan çaresiz canavarı yemeyi düşünenleri uzaklaştırır. Bu bir hafta kadar sürer, arıcık pupadan çıkıp uçar gider ve uğurbö­ ceğini tek başına bırakır. Burada sorulması gereken soru şudur: Bir arıcık annesi nasıl olur da uğurböceğini bir zombi bebek bakıcısına dönüştürür? Yumurtalarını bırakarak çekip gitmesinin üzerinden birkaç hafta geçmiştir. Cevap şudur: Arıcık annesi, uğurböceğine yalnızca yumurta enjekte etmekle kalmaz, bir de virüs enjekte eder. Virüs beyinde toplanır ve uğurböce­ ğinin donup kalacağı zamanı ayarlar, yani larva tam çıkmaya çalışırken. Arıcık virüs aracılığıyla uğurböceğinin beynini ele geçirir ve onu, bir bebek maması ve bebek bakıcısı olarak işe yaramaya zorlar. Bu konunun tek sevimli yanı, uğurböceğinin bazen inanılmaz bir şekilde tüm bu olayı atlatıp yaşamaya devam edebildiğinin görülmesidir.

YEMEK YA DA YENMEK

1 53

Ruh emici arıcıkların ya da yabanarılarının avı olan hamamböcekleri o kadar şanslı değil. "Harry Potter" daki İngilizce adıyla " dementors" olarak anılan gardiyanları hatırlı­ yorsunuzdur - Ruh emici, uçabilen siyah canavarlar. İşte bu yüzden yabanarısı Ampulex dementor'a bu ad verilmiştir. Hamamböceğinin içini tüketen yabanarısıyla akraba pek çok türden biridir. Hatta Norveç'te bile bir temsilcileri vardır. Bu yabanarıları yavru dönemini hamambö­ ceklerinin içinde geçirir. Ve her şey yine annenin yumurta koyma borusunu ortaya çıkarmasıyla başlar. İlk olarak iğne, hamamböceğinin bacaklarını birkaç dakikalığına felç etmek için göğsüne batırılır. Bir sonraki aşama, en gelişkin düzeyde bir beyin cerrahisidir, bu yüzden "hasta" hiç kıpırdamadan yatmalıdır. Çünkü yabanarısı şimdi başı sokmaktadır. Çok büyük bir duyarlılıkla yabanarısı anne, bir doz nörotoksini, hamamböceğinin beyninin iki belli noktasına akıtır. Bu, hareketleri tetikleyen sinyalleri engeller; hamam­ böceği hareket edebilir ancak, kendi kendine hareketleri başlatamaz. Hamamböceği yabanarısının iradesinin insafına kalmıştır artık. Ve yabanarısının niyeti, hamamböceğini yumurta bırakabileceği bir yere götürmektir. Ancak hamamböceği yabanarısının taşıyabileceğinden büyük olduğu için, hamamböceğinin özgür iradesini -o da ne kadarsa işte- toptan kaybetmesi ancak yine de yürüyebilmesi yabanarısının işine gelir. Böylelikle ruh emici yabanarısı, hamamböceğini ısırıp ona yapışır ve tasmalı bir köpek gibi avını istediği yere sürükleyip ölüme götürür. Hamamböceği söz dinleyen bir avdır ve toprakta bir deliğe sokulma­ ya bir şey demez; orada yabanarısı, hamamböceğinin bacağına yapışan bir yumurta bırakır. Sonra da bu ruh emici yabanarısı, mezar çukurunun üstünü küçük taşlarla örter ve ortadan kaybolur. Onun küçük larva bebekleri bir ay boyunca tıka basa yemek yer. İlkin hamamböceğinin bacağından beden sıvısını emerler, sonra hayvanın içini oyarak ilerleyip hamamböceğinin içinde pupa dönemine geçmeden önce onun bağır­ saklarını yerler ve sonunda da hayvan ölür zaten. Ah, belki de Darwin'in bunları görmediği iyi olmuştur. Böylesine gaddarca bir davranışta iyilik aramak pek kolay iş değil. Ama evrim de ilerlemesini asla merhamete borçlu olmamıştır.

54

BÖCEKLER GEZEGENİ

Gözü Pek Otostopçular Bazı böcekler diğer böceklerin yavrularını yiyerek yaşar. Gözü pek siyah yağlıböcek (Meloe proscarabaeus) arı larvalarını yer ve annelere, babalara otostop çekerek doğrudan çocuk odasına giriverir. Bir mayıs günü güneşin altında oturuyordum, parlak siyah mavi renkli, tombik ve tuhaf bir böcek bahçe masasının üstünde gezinmeye başladı. Üç beden küçük bir smokin giymişe benziyordu; arka kısmı yumurtayla dolu olduğu için kanatlarının gerisine kadar şişkindi. Siyah yağlıböcek sabah sabah misafir gelmişti. Bunlara ayrıca bahar böceği, mayıs böceği ya da paskalya böceği de denir; bu yaratıkların ne kadar çok uyum sağlama yetenekleri varsa, bir o kadar da farklı isimleri vardır. Bu tombul dişi böcek baharın tuhaf kaçak yolcularının kaynağı olacaktır. Birazdan bu dişi toprağa bir çukur açacak ve belki de 40.000'e varan yumurtalarını oraya bırakacaktır. Yumurtalardan minnacık, alcı bacağında da güçlü kancaları olan gergin larvalar çıkacaktır. Bunlar birazcık, ince uzun baş bitlerine ya da kanatsız su sineklerine benzer, ancak çok daha kıpır kıpırdırlar. Onlara verilen adıyla triungulin ola­ rak anılan birinci dönem larvaları, sonunda bir çiçekte toplaşır. Orada yaşamın en büyük piyango çekilişini beklerler. Bu larvaların yaşamları yumurtalarının doğru yere bırakılmalarına bağlıdır. Ve bunun için de otostopa ihtiyaçları vardır. Çiçeğe konan ilk böceğe yapışırlar, ancak arıdan bir başkasına otostop çekenler için "oyun biter". İşte bu yüzden mümkün olduğunca çok sayıda yumurta bırakmaları gereklidir: Bir sonraki gelişim, yalnızca, hedefi tutturup kaçak yolcu olabilen ve bir arının üzerinde onun yuvasına gidebilen küçük bir azınlık için garanti altına alınmıştır. Yağlıböcek triungulin'leri çiçeğin üzerinde arıya benzer bir şekil oluşturur. Ayrıca larvalar bekar bir dişi arı kokusunu andıran koku sinyalleri yayar. Kısa bir süre sonra bir erkek arı şansını denemek için çıkagelir. Dişi arı olduğunu sandığı şeyle çiftleşmeye çalışırken, şekil birden dağılıverir ve triungulin larvaları erkek arının üstüne tırmanır. Erkek arı şaşkın bir halde uçup gider ve bir ihtimal gerçek bir dişi arıya rastlar. O zaman da larvalar, batan gemiyi terk eden

YEMEK YA DA Y ENMEK

fareler gibi dişinin üzerine zıplar. Böylelikle dişinin yuvasına gitmeyi garantilemiş olurlar. Triungulin'ler seyahat için teşekkür eder ve beden şekillerini değişti­ rip tembel, bacaksız larvalara dönüşür. Yuvanın içinde sessizce yatarlar ve şoförün polenini mideye indirirler. Tatlı olarak da orada yaşayan balansı larvalarını yerler. Yağlıböceklerin karnı doyup keyifleri yerine geldiğinde, pupa evresine geçip baharın gelmesini beklerler. Böylelikle yaşam döngüleri oradan itibaren devam edebilir. Yağlıböcekler adlarını yağ benzeri, aşındırıcı bir sıvı üretmelerinden almıştır. Bu sıvı, bildiğimiz en zehirli maddelerden olan kantaridin içerir. Bir pirinç tanesi ağırlığındaki bir miktar insanı öldürmeye yeter. Bilmediğimiz (yanlış) bir nedenle kantaridinin afrodizyak olduğuna inananlar vardır. "İspanyol yağlıböceği" (Lytta vesicatoria) türünden olan, Güney ve Doğu Avrupa' da rastlanan yağlı böceklerin kurusu erkeklerde cinsel isteği artırmak için kullanılır. İmparator Auguscus'un (Kutsal Kitap'taki Noel hikayelerinden tanıdığımız) fettan karısı Livia, sinsi planlarına yağlıböcekleri alet etmiştir. Livia, erkek misafirlerinin nezaketi elden bırakıp kontrolden çıkmalarını ve sonradan kendilerine karşı kullanabileceği şeyler yapmalarını umarak onların yemeklerine ezdiği İspanyol yağlıböceklerini katmıştır. Aslında bu madde cildinize değerse su toplanmasına ve akan yara­ lara neden olur. Yerseniz, idrar yollarında ıstıraplı ağrılara ve şişmeye yol açar. Ayrıca çok hassas bir sınır aşılırsa ölümcül etki yapar. Şakaya gelir yanı yoktur yani. Yağlıböcekler ilk uçuş dönemlerinde, Üzerlerinde parazit olarak yaşadıkları yalnız arılara uyum gösterir. O yüzden onları yalnızca baharın ilk zamanlarında görebilirsiniz. Şansınız yaver gider de bir yağlıböcek görürseniz, en iyisi onu o tuhaf yaşamıyla baş başa bırakmak olacaktır. Bu alışılmadık böceklerden Norveç'te oldukça az miktarda bulunmaktadır.

Yemeğini Çağıran Böcekler Pazar akşamı yemekleri konusunda pek becerikli değilim. Genellikle gezmeye gitmiş oluruz ve eve geri döndüğümüzde hiç kimsenin ye-

55

56

BÖCEKLER GEZEGENİ mek yapmaya hali yoktur. Ne yapacağımızı da bilemeyiz; yorgun bir haftanın sonunda cuma akşamı alışverişinden iki gün sonrasını da düşünmemişizdir. Böyle zamanlarda bir çekirge olmak vardı! Daha doğrusu, büyük, açık yeşil renkli ve Avustralya' da yaşayan yeşilçekirge Chlorobalius leucoviridis olmak vardı. O bu işi kolaylıkla hallederdi ve yemeğin kapıya gelmesini sağlardı. Taptaze. Aslında o kadar taze ki kanlı canlı bir halde kapıya kadar geliyor. Bu çekirgeler yalnızca yiyeceklerini çağırmakla yetinir, onlar da ko­ şarak gelir ve akşam yemeğini sabırsızlıkla bekleyenin doğrudan ağzına düşer. Ne diye çağırırlar? Evet, söyleyin bakalım; belki de Romeo'nun balkon altındaki serenatlarıyla. Çekirgeler, tamamen farklı bir türün çiftleşme sinyallerini taklit etmeyi öğrenmiştir. Bu yüzden hiçbir şeyden haberi olmayan ağustosböceği kendi ayağıyla gelir. Sese doğru ilerler, ancak hoş bir türdeşi yerine kocaman, aç bir düşmanla karşılaşır. Pazar akşamı yemeği hazırdır artık. Araştırmacıların lisanında buna "saldırgan taklit" denir, yani yırtıcı bir hayvan ya da bir parazit, sinyalin alıcısını kullanma maksadıyla bir diğer türün sinyalini taklit eder. Bunun pek çok örneğine rastlanır; örneğin ateşböceği 11 farklı akrabasını taklit edebilir ve kendini, tüm bu türlerin çiftleşmeye hazır dişisiymiş gibi sunar. Bu şekilde sakince oturup temassızlık yapan bir Noel ağacı ışığı gibi yanıp sönerek yemeğin ona gelmesini sağlar. Daha da tuhafı, Mastophoreae tribusundan Bolas örümceğinin ye­ meği evine servis edilir. Bu örümcekler ucunda yapış yapış bir parçanın olduğu bir ip örer ve onu yoldan geçen bir kelebeğe çarpana kadar çevi­ rerek sallar. Gece uçan bir kelebek böylelikle oltanın ucuna takılmış bir balık gibi yakalanır ve ipek iplerle bir güzel paketlenir. Bu av aleti Kuzey Amerikalı kovboyların karşılığı olan Arjantinligaucho'ların kullandığı, iki ucunda ağır topların bulunduğu bir tür halat olan bolas'a benzer. At üstünde bir sığır çobanı olmak ve peşinde olduğun hayvana bolas'ı fırlatmak bir şey, ama olduğun yerde sessizce oturan bir örümcek olmak ise bambaşka bir şey. Sessizce oturmuş, masum masum dururken gece

YEMEK YA DA YENMEK uçan bir hayvanın, sen bolas'ını sallarken önünden uçması ihtimali nedir? Neredeyse sıfır. Bu yüzden örümcek yiyeceğini çağırmanın yolunu bulmuştur. Bunun için kokuyu kullanır. Bolas örümceği, belli türlerin gece uçan dişilerinin karmaşık koku sinyallerini taklit etmeyi öğrenmiştir. Bay gece kuşu havadaki aşk kokusunu alır ve doğanın baştan çıkarıcı par­ fümünün bir çeşidi olan doğal kaynağa daha da yakın uçmaya başlar. .. örümceğin kapanı olan yapış yapış şeye yakalanır.

Avcısinekler de Bir Günleri Olmasını Hak Ediyor Her şeyin bir günü var. Göçmen kuşlar günü, uluslararası mutluluk günü, çocuk işçiliğiyle mücadele günü, kek günü, fermuar günü. Ama belki de, her yıl nisan ayının son günü dünya avcısinekler gününü kutladığımızı bilmiyorsunuzdur? Hashtag #worldrobberflydag'ı baş­ latan, Londra' daki Natura! H istory Museum'un böcek sorumlusu Erica McAlister' dır. Böcekleri çok daha fazla kutlamamız gerektiğini düşünmektedir. Neden avcısineklerle başlamayalım ki?

Asilidae familyasından olan Avcısinekler oldukça sert etoburlardan­ dır. Boyları altı santimetreye varan türleri mevcuttur ve sineklere göre dev boyutlardadır. Bu, güneşe bayılan koyu renkli ve çoğunlukla ince sineklerin güçlü bacakları, kocaman gözleri ve üst dudaklarında pos bıyıkları vardır. Hava sahasında müthiş bir kontrole sahiptirler, havada sabit dururken yön değiştirip her şeyden habersiz yanlarından sakin sakin uçan avlarını beklerler. Av, göz açıp kapayıncaya kadar altı tane tüylü, güçlü avcısinek bacağıyla sımsıkı yakalanmıştır. Yere konmaya bile tenezzül etmeden güçlü iğnesini avına batırır. Bu av kendinden büyük bir böcek de ola­ bilir, hatta bazen bizimkinden daha sıcak bölgelerde bu av bir kolibri bile olabilir. Avcısinek, tükürük, zehir ve mide sıvısından oluşan bir karışımı avına enjekte eder ve bu karışım avlanan hayvanın içini bir tür kullanışlı kap içindeki böcek smoothie'sine dönüştürür. Hızla uçarken lıkır lıkır içer ve sonra da boş deriyi fırlatır atar. İngilizcede bu sineğe boşuna "assassin flies" ["suikastçı sinek"] demiyorlar.

57

58 J

BÖCEKLER GEZEGENi

Avcısinekler, diğer böcek nüfusunu düşük düzeyde ve kontrol altında tuccukları için önemlidir. Aynı zamanda pek çok avcısineğe ender olarak rastlanmaktadır ve onların larva dönemini nerede geçirdikleri hakkında çok az şey bilinmektedir. Norveç'te 20 türü olduğunu biliyoruz ancak yaşamları hakkında pek fazla şey bilmiyoruz.

Mahşeri Kalabalık Gözünüzün önüne, yavaş ve sessiz bir şekilde topraktan akın akın çıkan kırmızı gözlü böcekleri getirin. Her bir böcek başparmağınız büyüklüğünde ve öylesine kalabalık geliyorlar ki, bu size dünyanın sonu hakkında yapılmış kötü bir korku filmini hatırlatıyor: Futbol sahası büyüklüğündeki bir alanda yaklaşık üç milyonluk bir böcek kütlesin­ den söz ediyoruz... Ancak bu ne bir bilim kurgu filmi ne de dünyanın sonuyla ilgili kehanetlerden biri. Bu yalnızca bir "Mahşeri Kalabalık"; Kuzey Amerika'nın on yedi yıl ağustosböceklerinin yeryüzüne çıkma döngülerine esprili bir şekilde verilen takma isim. Bu bitki emici böcekler, on altı yıl boyunca sokağa çıkmıyor. Yeraltındaki karanlık köşelerinde saklanıyor ve oralarda sessizce yatıp bekliyor. Arada sırada, vücuduna sabitlenmiş bir hortum (aynı zamanda ağzı) yardımıyla bir kök suyu kokteyli içtiği oluyor. Daha sonra, 17. yılda bir partiyi basmak için ekibini copluyor. Kalabalık bir şekilde yeryüzüne çıkıyorlar; renkleri soluk kahve, sessiz ve kanatsızlar. Bu sessiz birlik ağaçlara tırmanıyor ve en son deri değişimini gerçekleştiriyor; böylelikle ağustosböcekleri ergin ve üremeye hazır bireylere dönüşüyorlar. Ve işte - o eski atılan derinin içinden kanatlı bir yaratık çıkıyor; şık giyinmiş ve partiye hazır bir halde. Flört tam gaz sürmekte ve havada aşk kokusu var, artık sessiz kalmak olmaz. Yeraltında 17 yıl sessizce yattıysanız söyleyecek çok laf birikmiştir. Biz insanlar için bu şarkı biraz aşırı, yüksek frekansta ve kulakları tırmalayan bir sestir. Bir de bunun hesabını yapın ve bu şekilde şarkı söyleyen milyonlarca erkek ağuscosböceğini düşününce, bunlar ortaya çıktığında dışarıda vakit geçirmenin insanı sağır edebileceğini anlamak pek zor değil. Sesin gücü 100 desibele kadar çıkabilir. 17 yıllık ağustosböcekleri ne sokar ne de ısırır, ancak yine de Amerikalılar bahçe partilerini ve dışarıda yapılan

YEMEK YA DA YENMEK kutlamaları iptal etmek zorunda kalırlar çünkü bu olay gerçekleşirken açık havada birbirini duyabilmek kesinlikle imkansızdır. Buna karşın parti kısa sürer. 17 yılını ve yaşamının yüzde 90'ını yeraltında geçirdikten sonra ergin yaşamı üç dört hafta sonra sonlanır. Şarkı çiftleşmeyi, çiftleşme yeni ağustosböceği yumurtalarının oluşma­ sını sağlar. Yumurtalar bir iki hafta sonra açılır ve küçük ağustosböceği nimfleri emekleyerek yumurtalardan çıkar, doğdukları dalın ucuna doğru ilerler, ilerler, ta ki dal bitene kadar ... Ve gümmm, yumurtadan yeni çıkmış kanatsız nimfler toprağa düşer ve derinlere doğru kazmaya başlar 17 yıllık bir karanlığa doğru. -

Nimflerin anne ve babaları, onlar yumurtadan çıkmadan çok önce ölmüşlerdir. Şimdi iş başa düşmüştür; Amerikalılar kar küreklerini bulup kilolarca cansız böcek sürüsünü verandalarından, evlerinin önünden kaldırmalıdır. 17 yıl sonra yeniden ortaya çıkacaklarına ya sevinir ya da üzülürler. Aslında 17 yıllık ağustosböcekleri, kuzenleri ve yeğenleri olan 13 yıllık ağustosböcekleriyle birlikte bildiğimiz en uzun ömürlü böceklerdir. Pek çok farklı türleri de mevcuttur ve her bir tür ABD'nin farklı bölgelerinde farklı "zamanlamalar" la pek çok farklı kuşak oluşturabilir. Bu tuhaf böceklerin bağlı olduğu cinsin bilimsel adının Magicicada· olmasına şaşmamak lazım.

On Yediye Kadar Saymak 17 yıllık ağustosböceklerinin tuhaf yaşam öyküsünün ana fikri nedir? Nasıl olur da böcekler saymayı becerebilir? Büyük olasılıkla bu davranış biçimi başkaları tarafından yenme tehlikesini azaltmak için ortaya çıkmıştır. Ağustosböcekleri büyük ve protein yönünden zengindir, hem kuşlar hem küçük memeli hayvanlar hem de kertenkeleler tarafından tercih edilen bir besindir. Yiyecek paza­ rını aşırı doyurduklarından böceklerin büyük bir kısmı çiftleşebilmek ve yumurta bırakabilmek için hayatta kalabilir. Olay, topluca ortadan yok olarak hayatta kalabilmektir aslında. Zaman aralıkları çok uzun olduğu için yırtıcı bir hayvanın bu duruma uyum gösterebilmesi pek İngilizcedeki magic'i çağrışcırıyor -çn.

59

60

BÖCEKLER GEZEGENİ mümkün değildir. Hem 13 hem de 17'nin asal sayı olması, yani sadece kendi kendiyle ve bir sayısıyla bölünebilir olması tesadüf değildir. Bu, daha kısa döngüye sahip bir yırtıcının ağustosböceğinin belli aralıklarla gerçekleşen nüfus patlamasına "denk" gelemez. Biraz büyük bir asal sayıdaki bir döngüye sahip olmak başka hayvanlar tarafından yenme tehlikesini azaltır. Ekmek kızartma makinesi kadar hesap yapma ye­ teneğine sahip bir böcek için hiç de fena sayılmayacak bir matematik numarası. Ancak, 17 yıllık ağustosböcekleri nasıl oluyor da kök nektarı kok­ teyllerini bir kenara bırakıp yeryüzündeki partiye katılmanın vakti geldiğini anlıyorlar? Bu senkronize ortaya çıkışın tetikleyeni toprağın sıcaklığıdır. 20-30 santimetre derinlikteki toprağın sıcaklığı dört gün­ den fazla 18 derecede 17 kez seyrettiğinde böceklerin hepsi için saatin alarmı çalmış oluyor. Ancak 17 yıl için geri sayımın nasıl gerçekleştiğini bilemiyoruz. Kimyasal bileşimlerinin zamanla değiştiği bir tür biyo­ lojik saat muhtemelen açıklamanın bir parçası. Belki de ağaçtan gelen sinyallerin de oynadığı bir rol vardır, belki ağustosböcekleri ağaçların yapraklanmasını "saymayı" beceriyorlardır. Ağaçlar manipüle edilerek yılda iki kez yapraklanması sağlanmıştır ve 17 yıllık ağustosböcekleri bir yıl önce ortaya çıkmışlardır. Şarkı söyleyen ağustosböceklerine Avrupa' da da rastlanır ancak bunlar periyodik olarak ortaya çıkanlardan değildir. Yarımkanatlılardan olan, ayrıca tahtakurusu ve yaprakbitleriyle akraba olan ağustosböcekle­ rini pek çok kişi çekirgeler ve çekirgeye benzeyen hayvanlarla karıştırır (bkz. s. 23) Bunların çoğu ses çıkarır, ancak bu sesler farklı zamanlarda ve farklı biçimlerde çıkar. Güneşli sıcak günlerde Güney Avrupa' da duyduğunuz dalgalanan yoğun sesler tipik ağustosböceği sesidir. Ayrıca Norveç'te de şarkı söyleyen bir tür ağusrosböceğine de rastla­ nır (Cicadetta montana) ancak sayıları çok azdır ve korunması gereken hayvanların kırmızı bülteninde yer alırlar. Oslo fiyordunun kıyısındaki yaşam alanlarında yüzmeye gelenlerle ve yazlıkçılarla rekabet etmeleri gerekmektedir. Öte yandan, yazın çimenin üzerinde beliren küçük "tükürük parçaları"nı belki de görmüşsünüzdür? Çimenin üstündeki bu türden

YEMEK YA DA Y ENMEK

köpüğümsü parçalar pek çok yerde "guguk kuşu tükürüğü" diye bilinir, ancak bunların kuşlarla bir ilgisi yoktur. Korunaklı köpüğün içinde küçük bir köpüklü ağustosböceği nimfi vardır - Amerikalı tombul 17 yıllık ağustosböceklerinin kuzenleri. Norveç'in şarkı söylemeyen kö­ püklü ağustosböcekleri tüm yetişme çağını bir köpük partisiyle geçirir. Bu köpük, köpüklü ağustosböceği nimfleri, kalın bağırsaklarından salgılanan mukusa hava üflediklerinde onaya çıkar. Bu da onları hem yırtıcı hayvanlardan hem kurumadan korur.

Zebralar Neden Çizgilidir? Bizler her şeyi böceklerin üzerine yıkmakta ya da onları gerekçe göster­ mekte aşırıya kaçabiliriz. Belki zebraların çizgileri konusunda da aynı şey söz konusudur. Çünkü bu çizgi muamması, Darwin zamanından bu yana biyologların epeyce başını ağrıtmıştır. Neden özellikle bu hayvanlar çizgiliyken başka yerlerdeki aynı türden hayvanlar çizgisizler? Yıllar boyunca bir dizi yaratıcı teori ortaya atılmıştır. Çizgiler, gölge veren tek tük küçük ağaçların arasında durduğunda hayvanlara kamuflaj mı sağlıyor? Belki de bu desen yırtıcı hayvanların kafasını karıştırıyor; bir zebranın nerede bitip diğerinin nerede başladığını görmeyi becere­ miyorlar? Hava, siyah rengi beyazdan daha çabuk ısıttığı ve böylelikle küçük hava sarmalları oluştuğu için çizgiler serinletici bir işlev görüyor olabilir mi? Ya da çizgilerin, zebraların birbirini tanıyabilmesi için tıpkı konferanslarda verilen yaka kartları gibi bir işlevi mi var? Çizgi tartışması hala bitmiş değil, ancak son olarak, tüm diğer önerileri reddedip beşinci bir teoriyi destekleyen bir araştırma yapıldı: Çizgiler böcekleri kaçırır. Zebraların yaşam alanlarında, pek çok bulaşıcı hastalık taşıyan böcekler bulunmaktadır; büyük memeli hayvanlara hastalık geçiren çeçe sineği ve sığırsineklerinin farklı türleri gibi. Ancak çizgiliysen, paçayı kurtardın demektir. Bulaşıcı hastalık taşıyanlar çizgili yüzeylere konmak istemez. Neden? Muhtemelen çizgiler böceklerin görme algıla­ rını altüst eder, özellikle de zebralar hareket halindeyse. Çizgiler bir tür göz yanılgısına neden olur, tıpkı bizim, telli tekerlek ya da pervanenin gerçekte olduğundan farklı bir yönde döndüğünü sanmamız gibi.

61

62 1

BÖCEKLER GEZEGENİ

Bu teoriye göre, evrim sonucu zebraların çizgili desenleri gelişti çünkü bu durum böceklerin onlara daha az rahatsızlık vermesine ve hayatta kalma şanslarının anmasına yol açtı. Ayrıca, zebraların çizgilerinin altında hangi renk olduğu hiç aklınıza geldi mi? Derileri aslında çizgisizdir. Deri renkleri siyahtır. Yani başka bir deyişle zebralar beyaz çizgili siyah hayvanlardır, tersi değil. Bir bilgi yarışması için yararlı bir bilgi daha.

inzibat Devriyesi Olarak Böcekler Böcekler, hem kuşlar hem balıklar hem de pek çok memeli hayvan için bir tür sigortadır. Ayrıca, böceklerin büyük ölçüde birbirini yediklerini biliyoruz ve bu da zararlılar olarak gördüklerimizin sayısını düşük düzeyde tutmak için önemlidir. Tarlalar arasında uzanan değişik doğa parçalarıyla tarım arazilerinin pek çok zararlının doğal düşmanlarına yaşam alanı oluşturduğunu biliyoruz. Aynı şekilde, doğal ormanlarda pek çok yabani sinek ve parazit yaşamaktadır; bunlar çam kabukböceklerini ve diğer zararlı­ ları, endüstri ormanlarının yaptığından daha çok uzaklaştırır. Yırtıcı böcekler ve parazitler ormandaki diğer küçük hayvanları da denetim altında tutar. İsveç'te yapılan araştırmalar, kerestelik ağaçlara önemli zararlar veren bir tür olan büyük çam kabukböceğinin farklı ölmüş odunların mevcut olduğu doğal ormanlardaki düşmanlarının, yoğun bir şekilde işlenen normal ormanlarımızdakilerden daha fazla sayıda olduğunu göstermiştir. Ayrıca böcekler, bahçelerimizde de devriye olarak iş görür. Eşekarılarını ele alalım örneğin. Büyüyen bir arı kolonisi pek çok besin gerektirir. Birkaç yüz metrekare bir bahçede eşekarılarının bir kilo böcek yiyerek onları ortadan kaldırabildiği söylenir, her ne kadar bu lafın kaynağı pek bilinmese de. Öte yandan elimizde örümcekler hakkında taze değerlendirmeler var; dünyanın tüm örümceklerin in bir yılda ne kadar eti mideye indir­ diğini biliyoruz. Pek küçümsenecek miktarlar değil bunlar: Yeryüzünün sekiz bacaklı bu gruptaki canlıları yılda 400 ila 800 milyon ton arası

YEMEK YA DA YENMEK

1 63

eti silip süpürmektedir! Biz insanlar, hem et hem de balık tüketmemize rağmen daha azını yiyebiliyoruz. Ya da başka bir biçimde söyleyecek olursak: Yeryüzündeki örüm­ cekler bir yılda tüm insanları yiyip yine de aç kalabilirler... İyi ki bizim yerimize, dünyadaki pek çok böceği yemeyi tercih ediyorlar!

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Böcekler ve Bitkiler

Hiç Bitmeyen Yarış Böceklerin pek çoğu etobur ya da parazit olmasına rağmen, büyük bir çoğunluğu bitkilerden beslenir - ya salata olarak, yani yaşayan bitki­ lerden ya da kompost olarak (ölmüş bitkiler, bunlar hakkında Altıncı Bölüm, s. 95'te konuşacağız). Salata diyeti ince ayrıntılar içerir - böcekler bitki özü ve polen, tohum ya da bitkinin kendisini yiyebilir. Bu durum bitkiye de yarar sağlar, tozlaşma ya da tohumların yayılması olarak. 120 milyon yıl boyunca bitkilerle böcekler sıkı bir ikili oluşturmuşlardır. Genellikle karşılıklı olarak birbirlerine bağımlıdırlar, ancak sürekli bir biçimde de kim daha kazançlı çıkacak yarışındadırlar. Bu aşk-nefret ilişkisinden çok tuhaf bir ortakyaşam doğmuştur.

Timsah Gözyaşlarını İçmek Bitki yiyen bir böcek olmak o kadar da basit bir iş değildir. Bitkilerin dokusu oldukça yağsız bir besin kaynağıdır, azot ve sodyum gibi temel maddeler açısından zayıftır. Bu da bitki yiyen böcekler için birtakım sonuçlar doğurur. Pek çoğunun larva dönemleri daha fazla beslenebilmek için uzun sürer. Diğerleri, bitkilerin kökleri (burada bazı bitkilerin, onlar için azot sağlayan bakteri kiracıları bulunur) ya da çiçekler ve tohum gibi azot açısından daha zengin olan bölümleriyle ilgilenir. Azotu az bitki suyunu emerek yaşayan yaprakbideri grubundan pek çok böcek, yeterince beslenebilmek için çok miktarda bitki özsuyu içmek zorunda kalır. Bu da, su ve şeker fazlası anlamına gelir. Bu fazlalık, yaprak öz-

65

66

BÖCEKLER GEZEGEN i suyu diye adlandırdığımız ve başkalarını çok mutlu eden sıvının tam sindirilemeden vücuttan atılmasına neden olur (bkz. s. 75 ve s. 84). Bitkiler ayrıca çok az sodyum içerir. Sodyum tüm hayvanlar için çok önemlidir, özellikle kasların ve sinir sisteminin işlemesi açısından. Otobur olan boynuzlular iyi yürekli insanların dışarıya koyduğu kaya tuzlarını yalayarak sodyum gereksinimlerini karşılarken, böcekler sod­ yum açısından zengin doğal kaynaklar bulmak zorundadır. Bu yüzden renkli kelebekleri bir su birikintisinin etrafında yere konarak, mineral açısından zengin çamuru nektar diyetlerine ek olsun diye içtiklerini görebilirsiniz çoğunlukla. Su birikintisi bulamıyorsanız timsah gözyaşları verelim mi? Kosta Rica' da bulunan cangıldaki bir nehrin kıyısında dolaşan coşkulu saha biyologları, 2013 yılında güzel bir portakal renkli kelebekle arının, timsahgiller familyasından bir hayvan olan Güney Amerika timsahı­ nın her bir gözünden gözyaşı içtiklerini filme çekip fotoğraflamıştır. Sürüngenlerden yaşamsal önem taşıyan tuzları bu şekilde elde etmek bizim sandığımızdan daha yaygın bir yöntemdir, yalnızca bu ender olarak gözlemlenmiştir. Timsah gözyaşları içmek, çamurlu suyu hö­ pürdetmekten azıcık daha hoş bir şey!

Söğüt, Baharın En Önemli Kahvaltısı Tozlaşma ya da polen yaymak, hem böcekler hem de bitkiler için her durumda kazanç sağlayan bir bağ yaratır. Böcekler tatlı nektar ya da protein açısından zengin polen olarak besin alır. Bitkilerin polenleri bir çiçekten diğerine taşınmış olur, böylelikle bitki yeni tohumlar üre­ tebilir. Bazı bitkiler, çapraz tozlaşma için rüzgara ya da kendi kendine polenlerini yaymaya güvenseler de, on bitkiden sekizi böceklerin bitkileri ziyaret etmelerinden yararlanır. Bazı bitkiler "böcek lokantası" olarak özel bir anlam taşır çünkü kritik zamanlarda nektar sunarlar. Söğüt ağacı buna bir örnektir. Bu ağaçlar ormanda ve peyzajlı alanlarda oldukça anonim ve normal bir yaşam sürer. Ancak bahar geldiğinde söğüt "15 dakikalık şöhret"in tadını çıkarır. O zaman bir kraliçe yabanarısı, Uyuyan Güzel misali, geçen sonbahardan beri yattığı yeraltındaki yatak odasından vızıldayarak

BÖCEKLER VE BİTKİLER çıkıverir. Ve kraliçenin karnı açtır. Tüm kış boyunca bir şey yememiştir zavallı. Ona güzel bir kahvaltı sofrası kuracak emir erleri de yoktur. Henüz yoktur. Tüm işçi yabanarıları, geçen yılın kraliçesiyle birlikte sonbaharın serinliğinde geceye karışıp gitmişlerdir ve yeni bir topluluk kurmak artık ona kalmıştır. Başaracak olursa, hem onun hem de bizim soframıza yiyecek konacaktır. Yabanarıları, eşekarıları ve diğer böcekler için, bildiğimiz gibi, bizim yiyeceklerimiz olacak bitkileri tozlamaları önemlidir (daha fazla bilgi için bkz. Beşinci bölüm, s. 79). Ancak ilk olarak majestelerinin yiyecek bir şeyler bulması gerekmektedir. Doğanın kontak anahtarı olarak burada sahneye söğüt ağacı çıkar. Dağların eteklerinde karlar erimeye başladığında söğüt elini çabuk tutar. Diğer ağaçlar ve bitkiler bu yıl üstlerine ne giyeceklerini daha yeni yeni düşünmeye başlarken söğüt giyinip kuşanmıştır bile. Hafif bir şeyler giymiştir, henüz yaprakları çıkmamıştır. Baharla olan ilk randevularda önemli olan sadece çiçeklerdir. Dişi ve erkek çiçeklerin kendilerine ait ağaçları vardır. Erkek çiçekler yumuşak, gri ve çok tanınan tomurcuklara sahiptir; sonradan bu tomurcuklar tüm polen taşıyıcılarda olduğu gibi sapsarı bir renk alır. Dişi çiçekler daha az gösterişlidir ancak erkeklerden daha fazla nektara sahiptirler. Bu yabanarılarının en büyük mutluluğudur: Protein zengini polenle birlikte kuvvet veren bir şeker nektarı sosundan oluşan, kuvvet veren bir kahvaltı söğüt ağacında sunulmaktadır. Böylesi bir kahvaltı enerji verir ve polen dağıtıcılardan oluşan yepyeni bir topluluğu tek başınıza kurmaya kalkıştığınızda tam da buna ihtiyacınız vardır.

Altıntop Çiçeği: Doğanın Self Servis Kulübesi Eşlerin ilişkisi çetrefil olabilir. Böceklerle bitkiler arasındaki tozlaşma ilişkisi de bu türden bir ilişkidir. Altıntopun tozlaşması buna iyi bir örnektir. Altın rengi, neredeyse kapalı olan baş kısmıyla altıntopu baş­ ka bir Norveç bitkisiyle karıştırmak imkansızdır. Altıntop ülkemizin doğusunda ve kuzeyindeki huş ağacı ormanlarında bulunur. Bu kapalı güneştopu çiçeğinin içine girmeyi becerebilen sadece iki üç böcek türü mevcuttur; bu böcekler de altıntop böcekleri olarak bilinenlerin akrabalarıdır. Bunun ödülü gayet iyidir: Altıntop, bir tür

67

68

BÖCEKLER GEZEGENİ kamuya açık self servis kulübeler gibi çalışmaktadır. Burada ziyaretçiler için yiyecek ambarı bulunmaktadır! Bu yiyecek ambarında, paket paket bisküviler yok. Altıntop elinde­ kinin en iyisini sunuyor; kendi tohumlarını. Konserve yiyeceklerdeki protein miktarına karşılık gelir mi, bundan emin değilim ancak yorgun bir sinek için bunun çok lezzetli olduğunu düşünüyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, bakımı üstlenilen yalnızca ergin sinekler değildir. Onlar sadece çiçeğin içindeki tohum bölümüne yumurtalarını bırakır. Ve larvalar burada büyür. Altıntop tohum taslaklarının içinden başka bir yerde gelişmeleri de mümkün değildir. Peki nasıl oluyor da altıntop çiçekleri sineklerin çiçekten çiçeğe konmalarını kolaylaştırıyor? Söz konusu olan işbirliği ve çiçekle sinek arasındaki nazik dengedir. Çünkü altıntop çiçeklerinin polenlerini sadece bu böcekler yayabilir. Ziyaret olmazsa, altıntop çocukları da olmaz yani tohum olmaz. Altıntop çiçeği tabii ki elini taşın altına sokup sahip olduğu en iyi şeyi ortaya koyacaktır. Bu aynı zamanda nazik bir dengedir. Sinekler tüm tohumları yiye­ cek olursa, geriye altıntop tohumu kalmayacaktır ve uzun vadede bir yiyecekle barınma sorunu doğacaktır, dolayısıyla yeni sinekler de ortaya çıkamayacaktır. Bu yüzden sinekler sadece makul bir sayıda tohuma yumurta bırakır. Sinekler bunu nasıl hesaplamaktadır sorusu halen yanıtsızdır. Ama gerçek olan, bunun bir şekilde çalıştığıdır.

Zararsız Bir Pizza Baharatı? Hiç de değil! Kekik, esas ismiyle dağ nanesi, bitki-böcek ilişkisinin ne kadar karmaşık olduğuna örnektir. Pizza, peynirli sandviçle ikram edilen bu yeşil baharat birtakım zekice entrikalar çevirir. Kılık değiştirmek ve sahtekarlık gibi güçlü işbirlikçileri vardır. Kuzey İtalya' da güneşli kupkuru bir bayır düşünün; her taraf kekik, dağ kekiği ve mercanköşk kaynıyor. Kekik bitkilerinden biri köklerini bir şeylerin gıdıkladığını hissediyor. Bu, bitkinin köklerinin dibini çok beğenip yuvalarını oraya kuran Myrmica cinsinden bir karınca sürüsü. Çalışmalar sırasında bazı küçük kökleri de atıştırıyorlar. Bu, bitkinin hoşuna gitmiyor; yanıt olarak böceklere karşı bir savunma kimyasalı

BÖCEKLER VE BİTKİLER 1 69 olan carvacrol üretimini artırıyor. Pek çok karınca bu böcek zehrine pek dayanamaz ancak söz konusu tür bu maddeyle başa çıkmayı öğrenmiş, inatla köklerin dibinde kalmaya devam ediyor. Biz insanlar bu savunma maddesine bayılıyoruz: Kekiğe o ağır, güçlü baharat kokusunu veren bu carvacrol. Ancak maddenin çeşitli işlevleri var. İtalyan çiçek tarhlarında bu bir alarm sinyali olarak iş görüyor, koku dilinde başka bir türe yönelik bir tür feryat. Sinyali alan, küçük korubeni (Phengaris arian) adlı güzel kelebek. Korubeni, yumurtalarını bitkiye bırakıyor ve larva birkaç hafta boyunca gelişiyor, ayrıca gizli ajanları kıskançlıktan çatlatacak şekilde kılık değiştiriyor. Takma bıyık ve yeni saç renginden söz etmiyoruz çünkü karıncalar için görüntü çok önemli değil. Aksine koku önemli. Bu yüzden kelebek larvaları üstlerine karınca kokularından oluşan, çiçeğin altında yaşayan karıncaların kokularına mükemmel bir şekilde uyan, çekici bir pelerin atıveriyor. Ve kritik an yaklaşıyor: Larva bitkiyi terk edip yere atlıyor. Bir Myrmica cinsinden bir karınca bitmez tükenmez yiyecek taşıma turla­ rından sonra evine dönerken sallana sallana larvanın yanından geçiyor. Kelebeğin larvasını görüyor, kokuya kanıp bunun karınca yuvasından bir larva olduğunu sanıyor. Kelebeğin larvasını özenle karınca yuvasının karanlıklarına taşıyor, larva anında evlatlık alınıyor. Hem büyüklük hem de renk olarak karınca yavrularından farklı olmasına rağmen larva, ergin işçi karıncaların kustuğu besinlerle beslenip bakılıyor, yuvadaki kendi çocuklarına gösterdikleri özenle. Ancak kelebek her şey için teşekkürler demeden önce birkaç yüz misli kilo alacağı için sadece geri dönüştürülmüş şekerli su ona yetmeye­ cektir. Üvey anne sırtını ona her döndüğünde, pisboğaz kelebek larvası kendini yuvanın karınca larvaları deposuna atıverir. Kokunun yanı sıra kelebek, ana kraliçenin çıkardığı sesleri de taklit eder. Bu, bir tür nabız atışı şarkısıdır. İşçi karıncalar kelebek larvasının yüksek sınıftan biri olduğunu sanır. Bu yüzden, kelebek larvasının çocuk odasının altını üstüne getirmesine ses çıkarmaz. Sonunda kelebek tüm koloniyi az çok mideye indirmiş olur. Kekik, köklerinin çevresinde asayişi sağlar ve kelebek pupa evresini geçirir.

70

BÖCEKLER GEZEGENi Karınca yuvasında bakılmasa, kelebeğin yeni kuşaklar ortaya çıkar­ masına olanak yoktur. Yeşil bir pizza baharatının ardında böyle dramatik bir hikayenin olduğu hiç aklınıza gelir miydi?

Boktan Bir Tohum Bokböceğini Kandırır Kekik örneğinde görüldüğü gibi, bu işbirliğinden hem bitki hem de kelebek kazançlı çıkar. Diğer bazı örneklerde taraflardan biri ağır basar ve diğerini "kandırır." Bombus arısı (Bombus wurflenii) nektara ulaşmak için düğünçiçekleri ailesinden olan Aconitum septentrionale'nin erkeklik organına ulaşma zahmetine katlanamadığında, kestirme yolları dener: Doğrudan başçığa dişlerini geçirir ve şekerlemeleri mideye indirir, hem de bunu hak edecek bir şey yapmış olmamasına rağmen. Çünkü bu şekilde bir tozlaşma gerçekleşemez. Başka durumlarda ise, uzun çöpü çeken bitkiler olur. Saz benzeri bir bitki olan Ceratocaryum argenteum yalnızca Güney Afrika' da yeti­ şir. Çok akıllıca bir biçimde tohumunu dışkı görünümünde yapar. Bu büyük, yuvarlak, koyu kahverengi yumrular, bölgedeki antilopların dışkılarını andırır. Bazı giyim firmalarının elbiselere satıştan önce parfüm sıkması gibi, bu bitki de "satılacak ürün"ün, yani tohumun çekici bir kokusu olmasını sağlar: Dışkı kokusu. Buradaki amaç belirli müşteri gruplarına ulaşmaktır. Bir tohumun normalde güçlü bir kokusu olması aptalcadır. Bu, onun kolayca bulunmasını ve tohum yiyen küçük aç hayvanlar tarafından yenmesini sağlar. Bu gizemi çözen açıklama oldukça şaşırtıcıdır: Cape Town Üniversitesi'nden bir grup, küçük kemirgenlerin bu ağır ve tuhaf tohumları yiyip yemediğini araştıracaklardı. Güney Afrika' daki doğal koruma alanına tadımlık olarak 200'e yakın Ceratocaryum argenteum tohumu bıraktılar. Ve tabii ki, bizim insan dünyamızda süregeldiği üzere, her şeyin fotoğraflarla belgelenmesi gerekiyordu. O yüzden ha­ rekete duyarlı bir kamera tüm tohumların bulunduğu yere yerleştirildi. Yiyecek sanıp tohumları alanların küçük kemirgenler değil de, to­ humların reklam furyasına kolayca kanan bokböcekleri olduğu ortaya

BÖCEKLER VE BİTKİLER

1

çıktı: Böcekler, kokan topakların, toprağa gömüp içine yumurtalarını bıraktıkları türden bir antilop dışkısı olduğunu sandı. Bokböceklerinin gerçek hayvan dışkılarını toprağa gömmeleri, otlakların dışkıya gömülmesini engelleyen ve besinin yeniden toprağa dönmesini garantileyen önemli bir ekosistem hizmetidir (bkz. s. 107 ve s. 110-111). Ancak burada bokböcekleri kandırılmaktadır. Dışkıya benzeyen top gibi yuvarlak tohumları itinayla yuvarlayıp taşımışlar ve yerin birkaç santim altına gömmüşlerdir. Tohumların en az dörtte biri bu şekilde yeni bir yere ekilmiş olur. Peki bokböceklerinin bu işte çıkarı nedir? Hiçbir şey. Böcekcikler çekip gittiklerinde araştırmacılar çalıların arasına dalıp gömülü to­ humları çıkarmışlardır. Ne bir yumurtanın ne de tohumun yenmeye çalışıldığına ilişkin bir ize rastlamışlardır. Muhtemelen sonunda bö­ cekler kandırıldıklarını anlayıp bu işten vazgeçerler. Böceklerin yüzü kızarabilseydi, ne kadar saf olduğunu kameralar ortaya çıkardığında yüzünün aldığı rengi görebilirdik belki de. Böyle kandırıldığınızı bir düşünün! Çok boktan bir durum.

Karınca için Tohumla Birlikte Bir Sandviç Bir ödül karşılığında böceklerin, özellikle karıncaların, kendi tohum­ larını saçmalarını sağlayan birçok bitkiye rastlarız. 11.000' den fazla farklı bitki ya da bitki türlerinin neredeyse yüzde 5'inin bunu yaptığını biliyoruz. Bitkilerin, yağ açısından zengin bir yolluk ya da karınca için bir sandviç diyebileceğimiz bir tür ödemeyi sağlaması normaldir. Karınca aldığını yuvasına taşır ancak sandviç aç karınca yavrularına dağıtılırken tohumlar sağa sola saçılır, ya yuvanın içinde ya da yakınlarında yerin altına girer. Bazı tohumlar taşınırken de kaybolur. Norveç'te de pek çok bitki karıncalardan yardım görür. Anemone hepatica, Anemone nemorosa, yer sarmaşığı, inekbuğdayı ve birçok menekşe bu türlere örnek olarak verilebilir. Karıncaların başka pek çok yiyeceği olduğu dönemden önce bitkinin çiçeklenmesi kurnazca bir gereksinimlerine uyum gösterme girişimidir, başka yerlere taşınma şansını yükseltir. Gelecek bahara bir Anemone hepatica gördüğünüzde,

71

72

BÖCEKLER GEZEGENİ ne zaman çiçek açtığına dikkat edin. Her bir tohumun üzerinde duran küçük beyaz sandviç paketlerini göreceksiniz. Diğer bitkiler karıncalarla daha uzun süredir işbirliği içindedir ve karıncalara yiyecek sunmak yerine onlara ev yaparlar. En klasik örnek akasyalardır örneğin: Bazı akasyaların, karıncaların ikamet etmesine uygun geniş dikenleri vardır ve özel yapılarıyla besleyici yiyecekler sunarlar. Buna karşılık olarak karıncalar aç otoburları uzak tutar ve akasyaların etrafındaki rakip bitki örtüsünü yok ederler.

Dünya Çapında Ağ

-

Bitkilerin Yeraltındaki lnterneti

Böcekler savaşa hazırlanıyorken işbirliği yapmaları akıllıca olabilir. Ve bu durumda da bitkiler tamamen farklı bir türden, mantarlardan yardım alır. Bir horozmantarı, kanlıca mantarı ya da Russulafavrei bir sonbahar gezintisinde gözünüze çarpan şapkalı birer mantar olmakla kalmazlar yalnızca. Bu tür mantarların büyük bölümü aslında orman zemininin altında yatmaktadır. Orada ormanın gizli iletişim sistemini oluşturmaktadırlar - iletişim kurmaları için ağaçlarla bitkileri birbirine bağlayan bir mantar iplikçiği ağı. Evet, iletişim. Mantarlar ve kökler arasındaki bu sıkı işbirliğine mikoriza (Mycorrhiza) adı verilir ve bu işbirliği yeryüzündeki bitkilerin yüzde 90'ı için söz konusudur. Bu ortakyaşam, bitkilerin büyümesini sağlar çünkü mantar, top­ raktan aldığı su ve besleyici maddeleri bitkilere aktarır. Bu uzun za­ mandır bilinen bir şeydir. Ancak mantar ağı iletilerin yollanmasında da kullanılır, örneğin bir böcek saldırısı durumunda. İlkokulların velilere 6b sınıfında bit çıktığını haber veren e-postası ya da internette Sağlık Bakanlığı'nın bu yılın ilk grip salgını hakkındaki uyarıları misali, böceklerin saldırısına uğrayan bir bitki de yeraltındaki İnternet yoluyla kimyasal sinyaller yollayıp şöyle diyebilir: "Dikkatli olun - yine yaprakbitleri geliyor!" Gayet kurnazca bir çalışma yapan İngiliz araştırmacılar fasulyeler ekti ve bazı bitkilerin mikoriza geliştirmesine izin verirken, bazılarını engelledi. Bitkileri, sinyal molekülleri geçirmeyen özel torbalara sara­ rak sinyallerin hava aracılığıyla dolaşmasını engellediler. İkinci adım, yaprakbitlerinin bitkilerin bazılarında beslenmelerine izin vermek oldu.

BÖCEKLER VE BiTKiLER Mikoriza aracılığıyla saldırıya uğrayan bitkiyle haberleşen henüz soku­ lup emilmemiş bitkilerin, yaprakbitlerinin saldırısına karşı savunma maddesi geliştirdikleri görüldü. İzole edilmiş bitkiler bunu yapmadılar. Bu yeraltı interneti, isterseniz buna Wood Wide Web· de diyebilirsiniz, ormandaki ağaçların birbirlerine karbon yollamaları yoluyla kullanılır. Bazı araştırmacılara göre, ormandaki en yaşlı ve en büyük ağaçlar yani "ağaçların anaları'', yaşamlarının ilk zor döneminde gençlere bir tür yiyecek paketi yollayarak yardımcı olur. Aynı türden olmayan ağaçlar da birbirlerine bu şekilde besin maddeleri yollayabilir. Belki de orman hakkındaki fikirlerimizi yeniden değerlendirmeliyiz, belki her bir ağaç bizim sandığımızdan daha sıkı bir bağla birbirine bağlıdır.

Kendi Tarlasını Sürmek Tarım ve hayvancılık çağdaş uygarlığımızın temelini oluşturur; nüfusun daha da yoğunlaşabilmesini ve bunun beraberinde getirdiği olanakları sağlamıştır. Ancak böceklerle kıyaslarsak biz insanlar çok gerilerden geliyoruz. Tarım devrimimiz sadece on bin yıl önce gerçekleşti. O za­ manlar karıncalar ve termitler zaten 50 milyon yıldır toprağı işliyor ve karıncalar iki misli bir zaman öncesinden beri hayvancılıkla uğraşıyor­ du. Karıncaların yeryüzündeki sayılarının bizi kat kat aşıyor olmasına ve bu küçük ama sayıca büyük altı bacaklı yaratıkların yeryüzündeki insanların tümü kadar ağır çektiğine belki de şaşmamak gerek. Böcekler bitki yetiştirmez, mantar yetiştirir. Bunlar, yalnızca karın­ caların tarlalarında büyüyen özel mantarlardır, tıpkı "hapis" hayatına uyum gösteren kültür bitkilerimiz gibi. Güney ve Orta Amerika' da yaprak kesen karıncalara sık rastlanır. Uygun büyüklükte bir yaprak parçası kesmek ve onu yerin altındaki yuvasına götürmek için işçiler uzun sıralar halinde gezinir. Burada, sanayicilerin rüyalarında bile göremeyeceği tıkır tıkır işleyen bir sistem söz konusudur. İrili ufaklı bir dizi karınca, tam yapılması gerekeni yapmaktadır, daha uzun yemek paydosları, daha iyi nöbetler ya da evde bedava temizlikçi talepleri olmaksızın. Yapraklar çiğnenerek parçalanır ve "sebze bahçesi"ne yayılır. Diğer küçük karıncalar yeni yaprak kütlesini yalayarak bahçenin yerleşik Orman ça p ında ağ ---çn .

73

74

BÖCEKLER GEZEGENİ bölümündeki mantarı buraya bulaştırır. Daha da küçük karıncalar bahçede gezinerek "yabani otlar"ı yani bu durumda bakteriler ya da istenmeyen türden mantarları ayıklar. Mantar büyüyüp bahçenin yeni bölümlerine yayıldığında, mantarın besin açısından zengin bölümlerinin üretimini yapmayı ve pamuk helva benzeri yiyeceği, karınca larvalarının büyüyen kuşağı da dahil olmak üzere herkese yollama görevini belli karıncalar üstlenir. İyi işleyen bir fabrikada olduğu gibi burada da, verimli ve modern üretim hammaddeye kolay ulaşılmasını gerektirir. Ortalama bir yaprak kesen karınca kolonisi bir yıl boyunca 2,7 kilometrelik karınca yollarını temizleyip bakımını sağlar. Bu yollar, karınca yuvasından başlayarak bir bisiklet tekerinin jant telleri gibi etrafa yayılır. Termitlerin tarımı da yaprak kesen karıncalarınkine benzer ancak burada yuva, tükürükle karılmış toprak ve odun hamurundan yapılır ve bir kısmı yeraltında, bir kısmı yerüstündedir. Gelişmiş bir soğurma sistemi, yeraltındaki mantar bahçelerinin en uygun sıcaklıkta kalmasını sağlar (bkz. s. 129). Ve termitler yuvaya yeşil yapraklar yerine çerçöp otlar ve saman taşır. Mantar ortaklarının yardımıyla bitkisel maddeler çürür ve termit besini olarak daha kolay hazmedilen bir şeye dönüşür. Her iki taraf da, termitler ve mantarlar, birbirlerine bağımlıdır. Odunlarda yaşayan kabukböcekleri de mantarlardan yararlanır Böylelikle selülozu yenebilecek hale getirirler. Onlara verilen ismiyle Ambrosya böcekleri, yeni ölmüş bir ağaca taşınırken, belli bir tür mantarı depoladıkları vücutlarındaki özel keselerin içinde (Mycangia) aslında yemek sepetlerini de beraberlerinde getirirler. Yeni evlerine, yani ölmekte olan ya da yeni ölmüş bir ağaca iyice yerleştikten sonra, bir yarığa yumur­ talarını bırakmakla kalmaz, kabuğun altında galeriler ve güzel odalar açıp yetiştirmek için mantar ekerler; yavrularının besin değeri zengin ve sağlıklı yiyeceklerle beslenmelerini sağlamak için bir tür hobi bahçesi yaparlar. Bu gereklidir çünkü böceklerde aile yaşamı pek bizimkine benzemez. Anne böcek yumurtalarını bırakıp ortadan kaybolur ve çocuklar kendi kendilerini beslemek zorundadır. İyi ki, gitmeden önce anne en azından erzak ambarını doldurmayı akıl etmiştir.

BÖCEKLER VE BİTKİLER Karıncalar ve termitlerin böylesine tek türlü bir tarımla, üretimi nasıl dengeli ve yüksek tutmayı becerdiklerini bilmiyoruz. Sırlarını ifşa etmek için böcekleri kandırırsak, bu gelecekteki yiyecek üretimimiz için müjdeli bir haber olur doğrusu.

Süt Hayvanı Olarak Yaprakbiti Karıncaların çiftlik hayvanları da etkileyici olmakta geri kalmaz. Daha önce belirtildiği gibi (bkz. s. 66), yaprakbitleri büyük miktarlarda anık nektarsı tatlı madde üretir. Bunu da, güvenliklerini koruma hizmeti karşılığı olarak belirli karıncalara sunar. Karbonhidratlara zahmetsizce erişebilmek karıncalar için o kadar caziptir ki "şeker inekleri" sürüsünü, keyifle ve saldırganlıkla onları yemeyi akıllarından geçirenlere karşı savunur. Bir karınca kolonisi yaz boyunca yaprakbitlerinden kolaylıkla 10-15 kilo şeker elde eder - bazı tahminler yıl ve karınca yuvası başına düşen şeker miktarını 100 kilo olarak verir. Yaprakbitlerinin başka bitkilere yayılma olanaklarını kısıtlayarak karıncaların sürüsünü "güttüğü" görülmüştür. Biz insanların, kazların ve uçabilen diğer çiftlik hayvanlarının kanatlarını kesmemiz gibi, ka­ rıncalar da yaprakbitlerinin kanatlarını ısırıp kopartır. Ayrıca, kanatlı bireylerin gelişimini ya da yaprakbitlerinin ortalıkta fazla gezinmesini engellemek için sinirsel iletişimi etkileyen kimyasal maddeler kullanırlar. Yaprak özsuyu emen böceklerin karıncalar tarafından koruma altına alınması bitki için olumsuz olabilir. Buna da şaşmamak gerekir çünkü yaprakbiti ve akrabaları büyük miktarlarda özsu emer. Aslında, Colorado' daki bir arazide bulunan bir papatya (Asteraceae) türündeki karıncalar ile cüce ağustosböcekleri ( Cicadellidae) arasındaki ortakyaşa­ mı inceleyen Amerikalı araştırmacılar bu konuda bir delil bulmuşlardır. Araştırma yaptıkları bölgelerden bazılarında bulunan karınca yuvalarını, can sıkıcı bir şekilde, sürekli olarak bir kara ayı gelip yıkmıştır (aynı zamanda saha araçlarından da bir lokma almayı ihmal etmemiştir). Sonunda araştırmacılar ayının sistemi nasıl etkilediğine bakmak­ tansa başka bir şeye odaklanmaya karar verdi. Ayı ortaya çıktığında, gelişkin bir domino etkisi yüzünden bitkilerin daha iyi yetiştiklerini keş­ fettiler. Ayı karıncaları yediğinde, uğur böceklerini kaçırtacak daha az

75

76

BÖCEKLER GEZEGENİ karınca kalıyordu. O yüzden de uğur böceklerinin sayısı arttı. Rahatsız edilmeden beslenebildiler ve hem cüce ağustosböceklerini hem de diğer bitki yiyen böcekleri mideye indirdiler. Böylelikle bitkinin üzerinde zararlı böceklerin sayısı azaldığından daha iyi büyüyebildiler. Ayının ortaya çıkmasının bitkilerin büyümesini iyileştirebildiğini söyleyebiliriz.

Boyundan Büyük İşler Yapan Küçük Hayvan lar Koşullar her zaman sandığımız gibi gelişmez. Buna en güzel örnek Avustralya'nın kurak bölgelerindeki buğday tarlalarıdır. Burada araş­ tırmacılar böceklerin, özellikle karıncalarla termitlerin olumlu katkı­ larını inceledi. Bu yüzden, böcek zehirleri yardımıyla böceklerin uzak tutulduğu buğday verimi ile karınca ve termitlerin kalmalarına izin verilen tarlalardaki buğday verimini karşılaştırdılar. Zehir kullanılmayan tarlalarda buğday veriminin yüzde 30 oranında arttığı ortaya çıkmıştır. Neden? Bunun gibi kurak bölgelerde solucan bu­ lunmamaktadır, onların görevini karıncalarla termitler üstlenmişlerdir: Toprak zemine daha fazla suyun akmasını sağlayan girişler açarlar. Su içeriği, bu böceklerin yaşamasına izin verilen yerlerde, izin verilmeyen yerlerdekinden daha yüksekti. Ayrıca azot içeriği de oldukça yüksekti. Bu, termitlerin bağırsaklarında bulunan, havadaki azotu yakalayan bakterilerle açıklanabilir. Böcekler topraktaki su ve besin içeriğini iyileştirmekle kalmamış, tohum yiyen karıncalar, zehir kullanılmamış tarlalardaki yabani otla­ rın, zehir kullanılmış tarlalardakilerle karşılaştırıldığında yarı yarıya inmesini sağlamıştır. Karıncaların önemini anlamak için dünyayı dolaşmamız gerekmez. Burada, evimizde, salon kapımızın hemen önünde başka örnekler bulabiliriz. İsveç'te, iğneyapraklılardan oluşan ormanlarda yapılan bir araştırmaya göre küçük karıncalar ormanlarda karbon depolamayı etkilemeleri sonucu iklim gibi büyük olayları yönlendirebilir. Yaşadığınız yerdeki herhangi bir ormanda gezintiye çıkın ve bir karınca yuvası bulun. Burada yuva inşa eden, Formica cinsine bağlı orman karıncalarıdır. Kuzey İsveç'te yapılan bir deneyde araştırmacılar

BÖCEKLER VE BiTKİLER bu karıncaları orman zemini bulunan küçük alanların dışına çıkardı. Bu durum büyük sonuçlar doğurdu. Tüm toplum değişti. Çok sık rastlanan dört tip yabani ota daha sık rastlanır oldu. Bu durum da, orman arazisinin daha fazla besin kaynağına sahip olmasına yol açtı çünkü pişmezot ve Linnaea borealis gibi yabani orman ocları odunumsu turnayemişlerinden daha kolay çürür. Toprak beslendikçe, orman zemininin küçük bekçileri kıpır kıpır oldu. Özellikle farklı bakterilerin aktiviteleri arttı. Bu da, yaşlı ve iyice olgunlaşmış ölü bitki artıklarının çürümesine yol açtı. Orman karıncalarını uzak tutmanın sonuçları mı bu? Evet, çünkü ayrıştırıcı canlılar topluluğunda olan değişiklikler sonucu, eski ve depolanmış karbon artık birdenbire geri salınmaya başladı, bu yüz­ den orman arazisinin karbon ve azot depolamasında toplam yüzde 15 gerileme görüldü. Kuzey ormanlarının, kara topraklarının yüzde 11' ini oluşturduğunu ve başka orman türlerinden daha fazla karbon depoladığını bildiğimize göre, orman karıncalarının, mütevazı büyüklüklerine göre besin dön­ güsü ve karbon depolama gibi temel süreçlerde büyük rol oynadığını anlayabiliriz.

Başa Dert Kaktüs Biz insanlar, böcekler ile bitkiler ve etobur böcekler ile bitki yiyen bö­ cekler arasındaki sıkı ilişkiden uzun zamandır yararlanmaktayız. Eski Çin' den kalan belgelerde, muhtemelen MÖ 300 yılında köylülerin, turunçgillerdeki zararlıların sayısını azaltmak için belirli bir karınca türünün kağıdımsı yuvalarını turunçgil bahçelerine taşıdıkları anlatıl­ maktadır. Ayrıca, karıncalar bir ağaçtan diğerine rahatlıkla geçebilsinler ve zararlıları uzak tutsunlar diye, ağaçlar arasına bambudan yapılmış "asma köprüler" kurmak gayet normaldi. Kimyasal madde kullanımı­ na alternatif olarak zararlılarla mücadelede yaşayan organizmaların kullanılması, yani bizim biyolojik savaş olarak adlandırdığımız olayın olası ilk örneklerindendi bu. Dünyanın bir ucundan öbür ucuna türler taşıdık, çoğunlukla bile­ rek, isteyerek ve bunlar çok farklı sonuçlar doğurdu. Bazen olaylar çok

77

78

BÖCEKLER GEZEGENİ kötü gelişti. 1800'lerde Avustralya' da olduğu gibi. Birileri boya mad­ desi olan karmin (bkz. s. 122) üretimine geçmek gibi parlak bir fikirle ortaya çıkıp, büyük bir iyimserlikle Meksika' dan birkaç gemi dolusu hintinciri getirtti. Karmin üretimi girişimleri boş çıkarken, hintinciri anında tüm ülkeye yayılıverdi. 1900 yılında Danimarka'nın yüzölçümü kadar bir alan bu kaktüsle kaplanmıştı. Yalnızca 20 yıl sonra bu sayı altı katına çıktı. İngiltere'nin yüzölçümü kadar büyük bir alanın tamamı ne ekilebiliyor ne de otlak olarak kullanılabiliyordu çünkü her tarafta dikenli kaktüsler vardı. Bu bir krizdi. Yetkililer hintinciri kaktüsüyle baş etmenin bir yolunu bulana yüklü bir ödül sözü verdi. Ancak ödül asla ödenmedi. Nihayet, bir dünya savaşı ve birçok sefaletten sonra çözüm, Güney Amerikalı bir böcek olarak ortaya çıktı. Kaktüs güvesi (Cactoblastis cactorum), larvaları hintinciri kaktüsünün içine galeriler açan bir ke­ lebek getirildi, test edildi ve çok büyük sayılarda yetiştirildi. Yüz kişi, yedi kamyonla tüm Queensland ve New South Wales'de dolaşıp arazi sahiplerine, içinde kaktüs güvesi yumurtaları bulunan kağıt rulolar dağıttı. Beş yıl içerisinde, 1926' dan 1931 yılına kadar, iki milyardan fazla yumurta dağıtıldı. Müthiş bir başarı sağlandı. Nihayet 1932 yılında kelebek larvaları, nadasa bırakılmış arazilerin büyük bölümündeki kaktüslerin hakkından gelmeyi başardı. Bu olay, başarılı bir biyolojik savaşın hala en önemli örneklerinden sayılmaktadır. A ncak madalyonun her zaman başka bir yüzü de vardır. Avustralya' daki başarısından sonra bu kelebek başka yerlerdeki biyo­ lojik savaş çalışmaları için kullanıldı, Karayip Adaları da dahil olmak üzere. Kaktüs güvesi kelebeği, o bölgeden Florida'ya sıçradı ve şimdi de buradaki yerel ve kendine has kaktüs türlerinin varlığını tehdit ediyor.

BEŞİ N C İ B Ö L Ü M

Akıllı Sinekler, Zevkli Böcekler

Böcekler ve Yiyeceklerimiz Üzerine Böcekleri sevmiyorsunuz, öyle mi? Belki o zaman çikolata, badem ez­ mesi, elma, çilek de sevmiyorsunuzdur? İşin aslı, birçok diğer yiyecekle birlikte tüm bunların da büyük ölçüde üretimi ve alıştığımız kalitede olması böceklere bağlıdır. Bitki tozlaştırma işinde böceklerin üsclendiği görevlerden söz ediyoruz tabii ki. Norveç'teki yabani bitkilerin tozlaşmasının yüzde 80'i, böceklerin çiçekleri ziyareti sonucu olmaktadır. Ayrıca kültür bitkilerimizin birçoğu da böceklere bağımlıdır. Rüzgarla tozlaşan kültür bitkileri (pirinç, mısır ve farklı buğdaygil türleri) enerji stokumuzun çok büyük bir bölümünü oluştursa da, bö­ ceklerin tozlaştırdığı meyveler, böğürtlenler ve fındıklar hem önemli bir enerji kaynağı hem de değişken bir beslenmenin önemli ögeleridir. Ayrıca, tozlaştıran yabani böcek türlerinin zenginliğinin önemini biliyoruz, dün­ yanın her yerindeki 40 farklı kültür bitkisiyle yapılan bir araştırma, yabani böceklerin ziyaretinin tüm sistemlerdeki ürünü artırdığını göstermiştir. Sürekli olarak tozlaşma gerektiren tarımsal ürünler yetiştiriyoruz. Birleşmiş Millecler Biyolojik Çeşiclilik ve Ekosistem Hizmecleri Konulu Hükümecler Arası Platformu'na (IPBES) göre, bu tür ürünlerin hacmin­ de son 50 yılda üç misli artış olmuştur ancak aynı zamanda, tozlaştıran türlerin hem tür çeşicliliği hem de mevcut sayılarında düşüş görülmek­ tedir. Norveç'teki tüm böceklerin yüzde ll'i, arılarla yabanarılarının ise yüzde 18'i tehdit altındadır. Balarılarının tozlaştırmasının sonucu yan ürünler de ortaya çıkar yani kelimenin düz anlamıyla: Bal. Uzun bir hikayesi olan doğal tadı

1 79

80

BÖCEKLER GEZEGENİ bir madde. Çevreci proteinlere bir yenisini katmak istiyorsak böcekleri yemeye ne dersiniz? Son derece besleyiciler ve Batı dışında dünyanın pek çok yerinde beslenmenin normal bir parçasıdırlar. Bu bölümde beslenmemizde böceklerin rolüne odaklanacağız.

Tarihsel Tınılarıyla Tatlı Şeyler Tatlı şeylere bayılırız. Ortalama bir Norveçliyseniz geçen yıl 27 kilo şeker tükettiniz demektir; bu bir Norveçlinin ortalama kilosu olan 68 kilonun yarısından biraz azdır. Buna şaşmamak lazım çünkü önümüzde duran şeker tabağı karşısında kendimize hakim olamamak hepimizin içindeki derin sızıdır. Maymunlar devrinde bir vakit Afrika' da gezinip meyve yiyorduk. En şekerli, en olgun meyve en yüksek enerji içeriğine sahipti. O günlerde, abur cubur şekerlerin ortaya çıktığı devirlerden önce, şeker düşkünlüğü kesinlikle doğru bir şeydi. Bilgisayar ya da idman çantasında bir muz unutmuş herkes olgun bir meyvenin ömrünün çok kısıtlı olduğunu bilir. Ancak çok daha uzun süre dayanan ve uzun zamandır kullanılan bir diğer tatlı besin kaynağı vardır: Bal. 2003 yılında, Avrupa'nın ikinci en uzun petrol boru hattının inşası sırasında, Gürcistan' da bulunan 5500 yıllık bir kadın mezarında bal çanakları ortaya çıktı. Bal aslında nedir? Bal, arıların çiçeklerden emdikleri nektarı, ye­ mek borusuyla mide arasındaki özel bir bölüm olan bal kesesinde toplamalarıyla oluşur. Böylelikle bala dönüşen nektar, arının sindirim sisteminden geçen yiyeceklerle karışmaz. Bal kesesindeki nektar arının enzimleriyle karışır. Arılar kovana geri döndüklerinde kesedeki nektarı kusarak bir diğer arıya aktarır, o arı da kendi bal kesesinde depoladığı nektarı kovanın içlerine taşıyıp oradaki diğer arılara kusarak iletir. Sonunda bal, insanlar tarafından toplanana kadar peteklerde depolanır.

Halüsinojen Bal İspanya' daki Valencia şehrinde bulunan örümcek mağarasında (Cuevas de la Arafıa), yabani bal hasadını gösteren 8000 yıllık mağara resimlerine rastlanır. Bir eli sepetinde, bir eli kovanda sarmaşıklara ya da bir halata asılı adamın çevresinde arılar uçuşmaktadır.

AKiLLi SİNEKLER, ZEVKLİ BÖCEKLER 1 8 1 Hem yiyecek hem kültür hem de ekonomi olarak arılar ve bala dayalı kültürlerden bazılarına Asya' da hala rastlanmaktadır. Himalayalar'ın eteklerinde yaşayan bal halkı, dünyanın en büyük balansı olan Asya balarısından (Apis dorsata laboriosa) yılda iki kez ürün alır. Dimdik kayalara halatlar ve iplerle tırmanmayı gerektiren çok tehlikeli bir iştir bu, ayrıca kızgın arılar da etrafınızda dönüp durmaktadır. Günümüzde, bu olayı görmek isteyen turistlerin baskısı sonucu arı kolonilerinin aşırı hasada maruz kalmasıyla birlikte, azalan el değmemiş doğa arazileri ve çevredeki doğanın erozyon sonucu değişmesi arılar için olumsuzlukları beraberinde getirir. Gazeteciler, Nepal'in dağlarında toplanan balın bir çeşidinin halüsi­ nojen etkileri olduğunu keşfettiğinde, gösterilen ilgi daha da artmıştır. Bunun nedeni arıların orman gülü, zehirli biberiye (Andromede polifo­ lia) ve fundagillerden zehirli nektar toplamasıdır. Böylelikle bal, nabız atışlarını etkilemesinin yanı sıra baş dönmesi ve mide bulantısı yapan grayanotoksin zehiri içerir. Bu zehir ayrıca halüsinasyonlara yol açar. "Deli bal" aslında, buralarda da bilinen bir olaydır. Eski yazıtlarda, MS 400 yıllarında başarısız bir Haçlı Seferi'ne katılan binlerce Yunan askerinin geri çekilirken günümüz Türkiye'sinde yabani bal yediği anlatılır. Kamp alanında bir düşmana rastlanmamasına rağmen ortalık savaş alanına dönmüştür. Eski Yunan' da ordu komutanı ve yazar olan Ksenofon'un yazdıklarına göre, askerler sarhoşlar gibi ortalığı dağıtmış, akıllarını kaçırmış gibi davranmışlardır. İshal ve kusmadan şikayetçi olmuşlar ve ancak birkaç gün sonra ayakta durabilecek, eve dönüş yürüyüşüne başlayabilecek duruma gelmişlerdir. Diğer antik kaynaklar, halüsinojen bal kullanımını bir savaş silahı olarak tanımlamaktadır. Orman gülü balı içeren petekler gelişigüzel düşmanın yoluna yerleştirilir; karşısına çıkan tatlı şeylere kim hayır diyebilir ki? Daha sonra da bilinç bulanıklığı yaşayan askerler tek tek avlanır. Günümüz Türkiye'sinde bu tür bal "deli bal" adı altında hala üretilmektedir. Deli bal yiyip de zehirleneceğim diye endişelenmenize gerek yok. Neyse ki, günümüzün ticari amaçla üretilmiş ballarında bu tür şikayetlere yol açacak içeriğe çok nadir rastlanır.

82 1

BÖCEKLER GEZEGENi

Aslında balın bakterileri önleyici özelliği uzun zamandır bilinmek­ tedir. Yaralara bal sürülür ve Büyük İskender Babil şehrinde öldüğünde, bal dolu bir tabuta konduğuna ilişkin söylentiler vardır. Cesedini gö­ mülmek üzere İskenderiye'ye götürmeleri iki yıl sürdüğü için bedeninin çürümesini önlemeye çalışmışlardır. Bu olayın gerçekliğini kanıtlamak oldukça zordur.

Tatlı işbirliği Bal kuşunun hikayesi, gerçek olmasına rağmen kulağa inanılmaz gelen bir hikayedir. Bu Afrikalı kuş, biz insanların bal bulmasına yardım eder. Bal kuşu hem bal hem de petek sever ve üstünde bir parça arı larvası olmasına da bir itirazı yoktur. Kuş kendine has davranışlarından dolayı tanınmaktadır: Adının da belirttiği gibi (İngilizcesi bal rehberidir) başka hayvanlara ve insanlara balın nerede olduğunu gösterir. Buna karşılık, ondan daha büyük ve güçlü kişilerce arı yuvası dağıtıldığında kendi payına düşeni bekler. Pek çok kuş, insanlar yaklaştığında uçup kaçar, bal kuşu hariç. O, insanlara yaklaşır, cıvıldar, birazcık uçar, arkasına bakıp izleyip izleme­ diğinizi kontrol eder. Yeni bir araştırmaya göre, bu kuşlar belirli insan seslerine yanıt vermektedir. Yaolar Mozambik'te yaşayan bir kabiledir ve balını hala bal kuşuyla işbirliği yaparak bulur. Araştırmacılar, Yao halkının arıları çağırma sesini çıkardıklarında, bir bal kuşunun ortaya çıkması ve kuşun insanları bir arı yuvasına götürmesi olasılığı artıyordu. Toplamda olasılık yüzde 16' dan yüzde 54'e çıktı. Bu olay, yabani hay­ vanlarla insanlar arasındaki etkin işbirliğinin ender örneklerindendir. Bu tuhaf işbirliği 1500 yılından bu yana bilinmektedir ancak bazı antropologlara göre bu işbirliğinin tarihi Homo erectus dönemine kadar uzanmaktadır. 1,8 milyon yıldan söz ediyoruz. Bu da, böcek dünyasının bu ürününün hem hayvanlar hem de insanlar için ne kadar cazip bir şey olduğunu göstermektedir.

Mucize Yiyecek Manna Böcekler başka tatlılar da sunar. Belki de Kutsal Kitap'taki mannanın kökeni böceklere dayanmaktadır, tabii eğer ürünün bir mucizeyle or-

AKiLLi SİNEKLER. ZEVKLİ BÖCEKLER

1 83

taya çıktığını düşünmüyorsanız. Tevrat'a göre manna İsrailoğullarının Mısır' dan İsrail'e göçleri sırasında yedikleri yiyecektir. Bu zorlu bir yolculuktu, Sina Çölü'nde 40 yıl süren, yiyecek bulmanın pek olası olmadığı bir seferden söz ediyoruz. İsrailoğulları da aynen böyle düşünüyordu: "Bütün İsrail toplulu­ ğu [.. ] çölde Musa'yla Harun'a yakınmaya başladı. 'Keşke RAB bizi M ısır'dayken öldürseydi' dediler, 'hiç değilse orada et kazanlarının başına oturur, doyasıya yerdik. Ama siz bütün topluluğu açlıktan öldürmek için bizi bu çöle getirdiniz!'" .

Ancak daha Yaradılış kitabının birinci bölümünde yeryüzünün "her türlü sürüngen"i türeteceğine söz veren Tanrı ne yapacağını biliyordu: "RAB Musa'ya, 'Size gökten ekmek yağdıracağım' dedi[ ...] Çiy eriyince, toprakta, çölün yüzeyinde kırağıya benzer ince pulcuklar göründü. Bunu görünce İsrailliler birbirlerine, 'Bu da ne?' diye sordular. Çünkü ne olduğunu anlayamamışlardı. Musa, 'RAB'bin size yemek için verdiği ekmektir bu' dedi[...] İsrailliler o ekmeğe man adını verdiler. Kişniş tohumu gibi beyazımsı, tadı ballı yufka gibiydi." "İsrailliler yerleştikleri Kenan topraklarına varıncaya dek kırk yıl man yediler" (tüm alıntılar Eski Ahit: Mısır' dan Çıkış 16' dandır). Biraz tekdüze bir beslenme biçimi, kırk yıl boyunca ballı yufka, tatlıya bayılanları bile bezdirebilir. İsrailoğulları gidecekleri yere var­ dıklarına göre doyurucu bir yolculuk yiyeceği olmalı. Ancak dünyanın bu bölgesinde, bu mucize yiyeceğin esinlendiği doğal, yenebilir ürünler bulunmakta mıdır? Öneriler arasında, olasılık dereceleri farklı olsa da şunlar bulun­ maktadır: Çeşitli çalılar ya da ağaçlardan bitki suları; örneğin, çiçek­ li dişbudak ağacı (Fraxinus ornus), halüsinojen mantarlar (Psilocybe cubensis), liken parçaları ("manna likeni'', Lecanora esculenta) ya da rüzgarla sürüklenmiş suyosunu (Spirulina), sivrisinek larvaları, kurbağa yavruları ya da hortum aracılığıyla başka yerlerden gelmiş olan suda yaşayan canlılar. En güçlü varsayım, mannanın bitki emen bir böcekten çıkan tatlı özsuyun kristalleşmiş hali olmasıdır. Bu böcek de büyük olasılıkla manna unlubitidir (Trabutina mannipara). Bu minik böcek bir unlubit

84

BÖCEKLER GEZEGENİ türü olup, Ortadoğu'nun pek çok bölgesinde yetişen ılgın çalılarının özsuyunu emer. Manna unlubitinin (ve diğer pek çok bitki özsuyu emen böceklerin bkz. s. 66) emdiği özsu azota göre çok daha fazla şeker içerdiğinden, şeker fazlasından kurtulmak zorundadırlar. Bu da, şeker içeren, cadı bir sıvıyı böceklerin ayrıştırarak vücuclarından dışarı atmasıyla olur. Ilgın çalıları üzerinde bulunan çok miktardaki bu tadı madde topaklaşır ve kuruyup şeker kristallerine dönüşür. Irak ve diğer Arap ülkelerinde bugün de ılgın çalılarından şeker parçaları toplanır. Bunlar nefis yiye­ cekler olarak kabul edilir. Kutsal Kitap'taki mannanın kökeni buysa eğer, rüzgarın taneleri çalılardan koparıp yere serpiştirdiğini düşünebiliriz. Bu yüzden şeker parçaları gökten yağıyormuş gibi gözükmüş olabilir.

Maraton Yiyeceği Belki de İsrailoğulları bu uzun ve zorlu yolculukta yanlarına bir mik­ tar yabanarısı tatlı suyu da almalıydı. Asyalı bir yabanarısı larvasının ürettiği bir madde, sporda başarılı sonuçlar almak ve dayanıklı olmak için mucizevi bir ürün olarak pazarlanmakta. Olay şundan ibaret: Yetişkin yabanarıları katı protein yiyemiyor. Bunun yerine arı yuvalarına uçup larvalarını küçük et parçalarıyla besliyorlar. Larvalar, çiğneyici ağızlara sahip ve her şeyi öğütüyor. Et parçaları karşılığı larvalar, erginlerin yuttukları bir tür jöle yapıyor. Jölenin içeriğinin ergin yabanarısının dayanıklılığı (günde 16 kilometreyi saatte 40 kilometre hızla katediyorlar) için önemli ol­ duğunu anladığınızda, aklınıza hemen sporcular için ticari bir ürün üretme fikrinin gelmesi normal. Peki işe yarıyor mu? Evet. En azın­ dan satıyor. Özellikle de Naoko Takahashi 2000 yılındaki Sidney Olimpiyatları'nda aldığı altın madalyayı yabanarısı özüne borçlu olduğunu söyleyince satışlar patladı. Japonya' da bugün yabanarısı larvası özü spor içeceği olarak satılmaktadır ve ABD' de de benzer ürünler piyasaya çıkmıştır.

AKiLLi SİNEKLER, ZEVKLİ BÖCEKLER

1 85

Milyarlarca Aç Çekirge Böcekler bazen bizim yiyeceklerimizi yer. Çekirge sürüleri buna kor­ kunç bir örnek olmuştur ve halen olmaktadır. Tevrat'ta çekirge sürüleri Tanrı'nın Mısır'a gönderdiği on beladan biri olarak geçer. "RAB Musa'ya 'elini Mısır'ın üzerine uzat' dedi [...] Musa değneğini Mısır'ın üzerine uzattı. O gün ve gece RAB ülkede doğu rüzgarı estirdi. Sabah olunca da doğu rüzgarı çekirgeleri getirdi. Mısır'ın üzerinde uçuşan çekirgeler ülkeyi boydan boya kapladı. [...] Toprağın üzerini öyle kapladılar ki, ülke kapkara kesildi [...] Mısır'ın hiçbir yerinde ne ağaçlarda ne de kırdaki bitkilerde yeşillik kalmadı" (Mısır'dan Çıkış 10:12-16). Tevrat'tan yapılan bu alıntının en ilginç yanı o gün bugündür eko­ lojik doğruluğunu korumasıdır. Çekirge sürüleri daha doğuda kalan yaşadıkları bölgelerden kalkıp 24 saat içerisinde Mısır'a, yalnızca sıcak güneydoğu rüzgarı hamsin estiğinde varabilir. Ve gerçekten de dehşet verici bir manzara ortaya çıkar. Tek bir çe­ kirge her gün ağırlığı kadar bitki yiyebilir. Bir sürünün, Ba:rum bölgesi büyüklüğünde bir alana yayılan böyle on milyar tane uçan, zıplayan ve aç canlılardan oluştuğunu düşünürseniz, neden göğün karardığını ve geride tek bir yeşil otun bile kalmadığını anlayabilirsiniz. Aynı zamanda böceklerin bizim yediğimiz bitkileri yemeleri aslın­ da tam olarak olumsuz bir şey değildir. Pek çok bitkiyi ekşi, acı ya da güçlü lezzetlerinden dolayı yemeye bayılırız ve bu lezzetler bitkinin, böcekler de dahil olmak üzere her türlü canlı tarafından yenmeye karşı bir savunmasıdır. Ve bitki kaynaklı pek çok tıbbi madde de, böcekler ve diğer büyük hayvanlar tarafından yenmeyi engellemeye çalışmanın bir sonucu olabilir.

Çikolatanın Minnacık Dostu Bizler çikolataya bayılıyoruz. Dünyadaki çikolata tüketimi tutarlı bir biçimde artmaktadır ve Norveçliler yılda dokuz kilodan fazla çikolatayı mideye indirmektedir! Bununla birlikte, bazı üreticiler çok yakın bir gelecekte çikolata sıkıntısı yaşanacağını belirtiyor. Bu soruna neden

86

BÖCEKLER GEZEGENİ olarak, Çin ve Hindistan gibi ülkelerde çikolata tüketiminin artması ve iklim değişikliği gibi küresel düzeydeki etkenler gösteriliyor. Aslında kimsenin sözünü etmediği ve bizlerin çikolata yiyebilmesi için elzem olan minnacık bir etken söz konusudur. Bir toplu iğne başından da küçük olan minnacık bir sinek. Hiç dostu olmayan ve Norveççede adı bile olmayan bir sinek. Belki de bir virgül kadar küçük olduğunuzda ve tüm familyanız kan emici baş belalarından oluştuğunda dost edinmeniz güçleşir. Ceratopogonidae familyasından olan tatarcıktan söz ediyoruz. Bu minnacık böcekler Norveç'te sivrisinek cibinliğinin arasından geçip kulağınızın içine, gözlüklerinizin arkasına girer ve sıcak birkaç damla kan içmeye de itirazı yoktur. Bununla birlikte bu küçük böcek bayram şekerinin, yürüyüş çi­ kolatasının ve serin bir sonbahar günü dağ kulübesinde içilen sıcak çikolatanın olmazsa olmazıdır. Yağmur ormanlarında tatarcığın bir akrabası bulunur; Norveççe bir adı olmadığı için ona çikolata tatarcığı diyelim, bu böcek kan emmek yerine yaşamını kakao çiçeğinin içine girip çıkmakla geçirir. Ağacın gövdesinden çıkan bu güzel kakao çiçeklerinin son derece karmaşık bir yapısı vardır. Çikolata tatarcıkları, kakao çiçeğinin içine girecek kadar küçük olup tozlaşmayı sağlama zahmetine katlanan pek az böcekten biridir. Ancak kakao ve tatarcık arasındaki aşk ilişkisi karmaşık bir ilişkidir. Sadece aynı ağaçtaki bir diğer çiçekten polen almakla iş bitmiyor, komşu ağacın çiçeğinin poleni gerekiyor. Bizim yeni böcek dostumuzun bir çiçeğin tozlaşmasını sağlamak için poleni zar zor taşıdığını, uçmakta da pek becerikli olmadığını ve de çiçeğin düşmeden önce yalnızca bir günü olduğunu hesaba kattığınızda, bu ortakyaşamın ne kadar zorlu olduğunu anlarsınız. Ayrıca çikolata tatarcığının evi konusunda birtakım talepleri var. Gölge, çok nemli bir ortam ve çocuk odasının zemininde çürük yap­ raklardan bir halı istiyor. Çünkü larvalar yağmur ormanının nemli zemininde gelişebiliyor. Bu kadar kargaşada ve açık plantasyonlarda üretim yapıldığında çok fazla kakao da olamıyor maalesef. Çikolata tatarcıkları için gölgeler çok

AKiLLi SİNEKLER, ZEVKLİ BÖCEKLER 1 87 kuru ve uzun oluyor. Üretim alanlarında 1000 kakao çiçeğinden yalnızca 3'ü tozlaşıp meyve veriyor. Bir kakao ağacı 25 yıllık ömrü boyunca zar zor ortalama 5 kg çikolata üretebiliyor. Kafadan bir hesap yapacak olursak, sadece bir adet çikolatalı gofret için bir kakao ağacının üç aylık üretimi gerekli. Ayrıca, çikolata tatarcığının tozlaşmayı sağlamak için canla başla çalıştığını da unutmamak gerek.

Badem Ezmesinin Doğuşuna Yardım Edenler Badem ezmesi yapmak kolaydır: İyice çekilmiş badem ve pudra şekerini bir arada tutmak için yumurta akı. Öte yandan badem ezmesinin, güneşli California' dan "doğuşu"nun hikayesi oldukça karmaşıktır. Dünyanın badem üretiminin yüzde 80'i California' da yapılmakta­ dır. İklim yoğun bir üretim için idealdir, o yüzden araziden en etkin şe­ kilde yararlanılır. Her yerde sıra sıra badem ağaçları dikilidir ve yaklaşık dört bin kilometre kare büyüklüğünde bir yüzölçümü söz konusudur. Bademler eylül ayında, mekanik bir silkme makinesiyle toplanır. Makine bademlerin yere düşmesi için ağaçları tek tek silkeler. Ağaçların arasında gezinen dev bir elektrikli süpürge onları süpürüp emme­ den önce birkaç gün toprakta yatıp kururlar. Şimdi soruna geliyoruz: Badem ağaçlarının arasında hiçbir şey bulunmamalı, zemin çıplak ve sert olmalıdır. Bu, hasadın daha etkili yapılmasını ve bademin temiz kalmasını sağlar. Ancak bu ayrıca, tozlaşmayı doğal olarak sağlayan arılar ve diğer böceklerin kilometreler boyunca yiyecek hiçbir şey bulamaması an­ lamına gelmektedir. Badem ağaçlarının badem vermesi için tozlaşma gerekli olduğundan işler sarpa sarabilir. Bu yüzden ABD' de her şubat ayı dev boyutlu bir operasyon gerçekleşir. Balarıları yerlerini almalıdır! Bir milyon adedin üzerinde arı kovanı özel olarak imal edilmiş kam­ yonlarla ABD'nin her bir yanından buraya getirilir. Bu operasyon, dev bir NATO harekatına benzer. ABD' deki arı kovanlarının yarısından çoğu, sizin için badem ezmesinin doğuşunu garantilemek üzere her yıl California'da bulunur. Bir dahaki sefere badem ezmesinin tadını çıkarırken arılara bir selam çakın. Badem ezmesinin doğumuna yardım eden onlardır.

88

BÖCEKLER GEZEGENİ

Dualar, Arılar ve Dışkı Kahve pek çok şekilde işe yarar. Mola almak için iyi bir nedendir. İşteki kahve makinesi zorunlu bir sosyal buluşma alanı yaratır. Ve bir bardak kahve ben ve benim gibiler için sabahları uyanabilmenin ön koşuludur. Bir efsaneye göre, kahvenin canlandırıcı etkisini ilk keşfeden Etiyopyalı bir çobandı. Mız mız keçilerinin kırmızı kahve tanelerini yediklerinde etrafta keyifle dans etmeye başladıklarını anlatmış, tanele­ rin tadına bakınca kendi de aynı şeyi yapmış. Bir gün yoldan geçen bir keşiş bağlantıyı kurmuş, böylelikle de gündelik uzun dualar boyunca uyanık kalmayı başarmış. Kahve içeceğinin ortaya çıkışıyla ilgili bu hikaye doğru olsun ol­ masın, bardağınızda görmek istediğiniz, en sevdiğiniz kahvenin oluş­ masında farklı türlerin hangi rolleri üstlendiğine ilişkin sürekli yeni bilgiler edinmekteyiz. Burada sözünü ettiğimiz hayvanlar, keçilerden oldukça ufak ya da onlardan bayağı büyük. Öncelikle küçük böceklerden başlayalım. Normal bir kahve bitki­ sinin her bir çiçeğinin kendi kendine tozlaşmayı becerebildiği görülse de, çiçekler polenlerini değiş tokuş ettiklerinde verim önemli ölçüde artar. Ve kahve çiçeğinin ömrü kısa olduğundan, polen tanesinin ekspres paket olarak kapıya yani botanik diliyle çiçeğin dişi organı pistiline ulaştırılmasından daha iyisi olamaz. Peki bunu taşıyan kimdir? Pek çok türden arı. Arıların kahve üre­ timini yüzde 50 oranında arttırdığını araştırmalar göstermektedir. Arıların bulunmadığı ortamlarda, teksel (sürüsel halde yaşamayan) arılar kahve çiçeklerinde görev başındadır. Soliter yani teksel arılar, dişinin kendi çocuklarının sorumluluğunu tek başına üstlendiği arı türleridir. Çoğu bireylerin kısır olduğu ancak kraliçenin çocuklarının yetiştirilmesine katkıda bulunulduğu sosyal arılarda durum tam tersidir. Balarıları gibi sosyal arılar da kahvenin tozlaşmasını sağlamada işe yarar. Bu yüzden daha önceleri kahve üreticilerine, bu tür arıların kolonilerini kahve ekim alanlarının yakınlarında bulundurmaları öne­ rilmiştir. Ancak şimdilerde, dışarıdan getirtilen arıların, daha iyi bir iş çıkaran teksel arı çeşitliliğine zarar verebileceği görüşü öne çıkıyor.

AKiLLi SİNEKLER, ZEVKLİ BÖCEKLER

1 89

Teksel arıların rahat edebilmesi için kahve plantasyonlarının yakınlarında yeterli sayıda yuvalarının olması gereklidir. Bazı türle­ rin yuvaları için çıplak zeminde küçük noktalar yeterli olabilirken, bazıları yaşlı ya da ölmüş ağaçlarda delikler açar. Bir başka ormanın içinde kahve bitkilerinden alanlar oluşturmak kahve yetiştirmenin geleneksel yoludur ve bu yolla tozlaşma güneşin altındaki plantasyon­ larda olduğundan çok daha iyi gerçekleşir. Bu yüzden gölge kahvesi daha lezzetlidir. Gelelim lezzete. Dünyanın en lüks kahvesinin kelimenin gerçek anlamıyla boktan bir kahve olduğunu biliyor muydunuz? Kahve tanesi hayvanın bağırsaklarından geçerken, bazı bileşenler ayrışır. Dışarı çıkan, daha tatlı ve daha az acı kahve taneleridir. Bu tuhaf buluş, Viverridae fa milyasından Asya misk kedisiyle ortaya çıkmıştır. Bu hayvan Endonezya'nın tropik ormanlarında yaşar. Hem küçük hayvanlarla hem de mango, rambutan gibi egzotik meyveler ve kahve bitkisinden tanelerle dengeli bir şekilde beslenir. Kim olduğunu hiç sormayın ama birileri misk kedisinin bokunu eşeleyip yarı sindirilmiş kahve tanelerini ayıklamış ve uçuk fiyatlara satmış. Bir bardak misk kedisi kahvesinin fiyatının 500 kron [350 lira] olmasından söz ediyoruz! Başlangıçta bu, misk kedisi dışkısı toplayan Endonezyalı köylüle­ re bir ek gelir olmaktaydı. Ancak birileri bu işte çok para olduğunu keşfedince misk kedileri yakalandı, kafeslere kondu ve berbat koşullar altında kahve taneleriyle zorla beslenmeye başladı. Böylesine berbat durumlardan kaçınmak lazım. İlle de bir bardak kahveye bin dolar vereceğim diye boktan işlere kalkışıyorsanız, buyurun fil boku kahvesi için. Bu kahve, fillerin ko­ runması için kurulmuş bir yardım kurumunun ürünü. Hortumun altındaki ağzına atılan kahve taneleri üç gün sonra filin öbür yanından çıkan dışkıdan toplanıyor. Bu taneler, kuru üzüm çekirdeği lezzetinde bir kahve sunuyor. Ben gölge kahvesi alayım lütfen ve kuru üzümleri de yanında yerim artık.

90

BÖCEKLER GEZEGENİ

Böceklerle Daha Kırmızı Çilekler, Daha İyi Domatesler Böceklerin sağladığı tozlaşmanın çeşitli basit, bileşik ve çoklu meyvele­ rin verimini artırmada çok önemli olduğu artık bilinmektedir. Ancak böceklerin sağladığı tozlaşmanın meyvelerin daha kaliteli olmasına katkıda bulunduğunu da biliyor muydunuz? Çileği ele alalım örneğin; botanik açısından çilek, gerçek meyve değil, yalancı meyvedir. Meyvelerle kaplı (işi iyice zorlaştırmak için bu meyvelerin aslında eriksi olduklarını söyleyelim), şişkinleşmiş ve sulu bir çiçektablası. Mesele çileğin dış kısmındaki her bir ufak ve açık renkli "tohum"un aslında birer küçük meyve olmasıdır ve çileğinizin büyük ve sulu olması için bunların olabildiğince gelişmesi gereklidir. Bu "tohum"lardan sadece bir kısmı gelişecek olursa, çilek küçük ve ya­ muk yumuk olur. İyice tozlaşmış bir çilekte yaklaşık 400-500 "tohum" bulunur ve bunları tozlaştırmak için böceklere ihtiyaç vardır. Almanya' da yapılan bir araştırmaya göre, böceklerin tozlaştırdığı çi­ lekler, rüzgarın tozlaşcırdığı ya da kendi kendine tozlaşmış çileklere kıyasla daha kırmızı, daha sert ve daha düzgün görünümlüdür. Çilekler daha sert olduklarında depolama ve nakliye sırasında daha dayanıklı olurlar. Ayrıca dükkanlarda da daha uzun süre kalabilirler. Çilek üreticileri de çilekten daha fazla para kazanmış olur. Böceklerin tozlaştırdığı çileklerin piyasa değeri, rüzgarın tozlaştırdığı çileklerinkinden yüzde 39, kendi kendine tozlaşmış çileklerinkinden yüzde 54 oranında daha yüksektir. Böceklerin tozlaşmdığı bazı diğer besin ürünlerinde de benzer et­ kiler görülür. Elmalar daha tatlı, yabanmersinleri daha büyüktür, kolza tohumu daha fazla yağ içerir ve kavunlarla hıyarların iç kısımları daha sert olur. Bahçıvan serada elinde, arıların poleni bırakırken titremesini taklit eden, titreşen bir çubukla koşuştursa bile lezzet jürisi kararında acımasızdır: Böcekler tarafından tozlaşmış domatesler daha lezzetlidir.

Besinimizin Besini Yararlı böcekler biz ve besin kaynaklarımız için yalnızca bal yapmak ve tozlaşmayı sağlamakla kalmaz. Böcekler ayrıca, balık ve kuşlar gibi yemek­ ten hoşlandığımız daha büyük türden hayvanlar için bir tür güvencedir.

AKiLLi SİNEKLER. ZEVKLi BÖCEKLER

1

Tatlı suda yaşayan balıklar çoğunlukla böcek yer. Bazı böcekler bebek yüzme eğitimini çok ciddiye alır ve yavrular belli bir yaşa ge­ lene kadar sürekli dalış halindedir. Sivrisinek, susineği ve yusufçuk bunlardan bazılarıdır. Dipte pek çok böcek yavrusu, tatlı su levreği ve alabalığa yem olur - biz de onları yeriz. Bu nedenle, akşam yemeğinde alabalığınızı yerken böceklere şükredin. Kuşlar da böcek yemeye bayılır. Norveç kuşlarının yaklaşık üçte biri böcek yer. Arada sırada böceklerle beslenen kuşları da katarsak bu oran yüzde 80'e çıkar. Böcekler, büyümek için protein açısından zengin beslenmeye çok ihtiyacı olan kuş yavruları için de çok önemli bir besin­ dir. İnsanların avlayıp yedikleri kuşlardan olan orman kuşları ve orman tavukları küçükken, lezzetli böcek larvalarıyla beslenmek zorundadır. Biz insanlar da böcekleri besin kaynağı olarak kullanabiliriz. BM'nin bildirdiğine göre böcekler, dünya nüfusunun dörtte birinin beslenme dü­ zeninin bir parçasıdır. Özellikle Asya, Afrika ve Güney Amerika' da böcek yenir. Ancak bizim kültürümüzde de bu tür belli geleneklere rastlanır. Kutsal Kitap'ta gayet ayrıntılı olarak hangi böceklerin yenebileceği tarif edilir, her ne kadar günümüz standartlarına uyulmasa da (böceklerin dört değil, altı bacağı vardır): "'Dört ayaklı ve kanatlı böceklerin hepsi sizin için iğrençtir. Ama dört ayaklı ve kanatlı olup ayaklarını sıçramak için kullanan bazılarının etini yiyebilirsiniz." (Eski Ahit: Levililer 11, 20-21). Bu, diğer tüm böcekler pis sayılırken çekirgelerin yenebilir olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Eski zamanlarda çekirgelerin leziz bir yiyecek olarak kabul edildiğini biliyoruz, MÖ 700 yılından kalma taş kabart­ malarda şişe geçirilmiş çekirgelerin krala ikram edildiği görülüyor.

Böcekler Sağlıklı ve Çevreye Zarar Vermeyen Besinlerdir Böcekler aslında sağlıklı bir besindir. Bu tabii ki hangi tür böcekten söz ettiğimize bağlı, ancak kabaca söyleyecek olursak, böcekler sığır eti kadar protein içerir ve aynı zamanda yağ oranları düşüktür. Ayrıca böceklerde pek çok başka önemli besin maddesi bulunur. Ağustosböceği unu sütten daha fazla kalsiyum ve ıspanaktakinden iki misli demir içerir. Böcek yemek sadece sağlıklı olmakla kalmaz, ayrıca çevreyi de korur. Günümüz besi hayvanlarının yerini çekirgeler ve un kurdu gibi

91

92

BÖCEKLER GEZEGENi mini besi hayvanlarının alması sürdürülebilir besin üretimine katkı sağlamak olacaktır. Böylelikle daha az et ve daha çok bitkisel beslenme düzenine geçiş bazıları için daha kolay olabilir. Dünyanın kalabalık bir yer olduğu biliniyor. Halihazırda 7 milyar insanız. Her dakika 140 kişi fazlalaşıyoruz. Bu sayı her ay, Norveç nüfusu kadar bir artışa karşılık geliyor. Herkese yetecek kadar yiyecek sağlamak söz konusu olduğunda, böcekler geleneksel besi hayvanla­ rından çok daha etkin. Protein zengini çekirgeler, yediklerini proteine dönüştürmede sığırlara oranla 12 kez daha verimli. Ayrıca sadece bir parça suya ihtiyaçları var ve bir inekle kıyas­ landığında neredeyse hiç dışkıları yok. İneklerin dışkılarıyla çevreyi mahvettiğini söyleyebiliriz. Bir inek senede birkaç ton dışkı üretir. Bu da bize bir hayli yüklü miktarda metan ve diğer sera gazları olarak geri döner. Bu tür bir kirlilik böcek dışkısında çok az bulunur. Özetlersek: Mini besi hayvanı olarak böceklerin az yere, az besine ve az suya ihtiyacı vardır, inanılmaz bir tempoda ürerler; bununla bir­ likte, yüksek protein içerir, besleyici değeri yüksek besin üretirler ve minimum düzeyde sera gazı emisyonuna sahiptirler. Bundan iyisi olabilir mi? Evet olabilir çünkü böcekler bir de yiye­ cek çöpü sorunumuzu ortadan kaldırabilir. Böylelikle bir taşla iki kuş (ya da çekirge) vurabiliriz: İyi yiyecekler üretiriz ve çöp sorunundan kurtuluruz. Böcekleri ciddi ciddi beslenme düzenimize katacaksak bu konunun daha fazla araştırılması gerekmektedir.

Küçükbaş Böcekler ve Gökkaridesleri İnsanlar çevreci tavırla böcek tüketimine başlarsa salataya bir parça kızarmış karınca serpmekten ya da çikolataya batırılmış çekirgelerle pastaları süslemekten söz etmiyoruz. Böceklerin bütün olarak ikram edildiği bir sunum en ilginci olacaktır. Nasıl ki kuzu bifteğini üzerinde yünüyle yemiyorsak, böceklerin de iştah kabartan yiyecekler olması için işlemlerden geçmesi gerekmektedir. Bitmiş ürünü ucuz ve kolay ulaşılabilir kılmak için büyük miktarlarda üretim yapmamız gerekir. Günlük yiyeceklerimizin arasına, ancak o zaman ağuscosböceği unundan protein bisküvisi ve un kurdu larvala­ rından hamburger girebilir.

AKiLLi SİNEKLER, ZEVKLi BÖCEKLER "Etsiz Pazartesi" kavram ı insanların zihnine kazındı. Belki bir sonraki kavram "böcek salısı" olur. Norveç'te böceklerin günlük yiyeceklerden sayılabilmesi için biraz daha zaman gerekli. Ancak neden balık ve besi hayvanı yemi, bizim organik çöpümüzü yiyen böceklerden üretilmesin? Çiftlik somonunu, Brezilya'dan gelen soya yerine böceklerle besleyebiliriz. Bu konunun daha fazla araştırılması gerekmektedir. Böceklerin insan yiyeceği olarak kullanılmasında çeşitli zorluklarla karşılaşılır. Eğer büyük miktarlarda üretime geçilecekse, böceklerin taşıdığı parazitlerin ve hastalıkların denetim altına alınması gerekir. Bazı kişilerin böceklere alerjisi vardır ve tüketilecek böceklerle ilgili yasalar da güncellenmelidir. En azından bu işin yaşam süresi açısından bakıldığında da uzun soluklu bir iş olup olmadığından emin olmalıyız. Bu minik yaratıkların yetiştirildiği ortamları ısıtmak kazandığımız başarıyı silip süpürebilir örneğin. Çünkü çekirgeler Norveç koyunu değildir. Tüm yıl boyunca ısıtma yapılmadan Norveç iklimine dayanamaz. H ızlı büyüme ve yüksek üreme oranları için sıcak hava şarttır. Önemli bir sorun da özellikle tüketici onayıdır. Tüketiciler, böcekten yapılan besin ürünlerini almaya ve yemeye, ilginç ve uygun bir yiyecek gördükleri için istekli olmalıdır. Marketlerde lezzetli ve ucuz böcek unlarına rastladığımızda bu mesele kendiliğinden hallolabilir. Çünkü biz Norveçliler istediğimizde bir şeyi yapabiliyoruz. Çiğ balık yemeyi birkaç yılda öğrendik. Belki de böcekler yeni sushi' dir? Yeni lezzetlere doğru adlar koymak da önemli, olumlu çağrışımlar yapan isimler bulmak lazım. Bu noktada işe Dil Kurumu karıştı ve bu bir lokma etli yiyeceklere "minnacık et" adını vermeyi önerdi; artık akşam yemeklerinde "minnacık köfteler" yiyebiliriz. Gevrek böcek yemeklerinin "çıtır" ya da "kıtır", daha yumuşak böcek yemeklerinin de sushi'ye rakip, Japonca böcek anlamına gelen mushi olarak adlandı­ rılması diğer öneriler arasında bulunmakta. Bu bir şaka değil; insan yiyeceği olarak böcek ithal etmeyi isteyen öğrencilerin başvurusuna Dil Kurumu bu makaleyle cevap vermiştir. Öğrenciler, böcek bazlı yiyecekler için, Norveç'in şivelerinden ya da

93

94

BÖCEKLER GEZEGENİ eski Norveççeden yararlanarak daha hoş kelimeler bulabilmek için yardım istemişlerdir. Başka yerlerde çokça yenen ağuscosböcekleri ve çekirgelere ne de­ meli? Belki de hayal gücümüzü biraz zorlarsak, onları denizlerdeki karideslerin karadaki karşılığı olarak görebiliriz. Onlara "gökkaridesi" desek ne olur? Sözcük anında hafifliyor, adeta gökten lezzet yağıyor!

Onları Yenemiyorsan, Ye Bari! İngiliz böcek araştırmacısı Vincenc M. Hole 1800'lerde yaşadı ve beslen­ meyle, özellikle Büyük Britanya'nın yoksul kesiminin beslenmesiyle ilgi­ leniyordu. Ona göre işçi sınıfı, zengin bir besin kaynağı olarak böceklere gözünü dikmeliydi. Özgürlük Heykeli'nin New York'a geldiği ve İbsen'in Yaban Ördeği oyununun dünya prömiyerinin Bergen' de yapıldığı yıl olan 1885'te Hole bir kitapçık yazdı: "Neden Böcek Yemeyelim ki?" Çünkü hem sümüklüböcekler (yumuşakçalardan) hem de cespihböceği yanlışlıkla böcekler sınıfına dahil edilmişlerdi. Hole, böceklerin yemek cabağımızda yer almasının sağlıklı ve ya­ rarlı olduğunu savunuyordu. İşçi sınıfının ve bedenleriyle çalışanların o zamanlardaki kötü beslenme düzenlerini böceklerin iyileştireceğini düşünüyordu. "Bırakalım çiftçiler tarlalarındaki zararlı böcekleri akşam yemeklerinde yesinler ve kestikleri ağaçlarda yaşayan tombul larvalar oduncuların öğle yemeği olsun," diye öneriyordu Hole. Başka bir deyişle, bu işten herkes kazançlı çıkacaktı. Hole'un eğlenceli kitapçığı tariflerden oluşan bir bölüm de içeriyor­ du. Ne yazık ki, ne sümüklüböcek çorbası ne de tespihböceği sosunda kızarmış dilbalığı tarifleri tuttu. Belki modern pişirme yöntemleriyle birlikte daha iyi ürünler, besin olarak böcekleri daha cazip kılabilir. Bu konu günümüzde BM ve başka forumlarda ciddi olarak tartışılmaktadır. Belki gelecekte Hole haklı çıkacaktır: "Bizi yemeye asla tenezzül etmeyeceklerinden ne kadar eminsem, bir gün ne kadar leziz olduk­ larını keşfettiğimizde onları keyifle hazırlayıp yiyeceğimizden de o kadar eminim."

ALTI N C I BÖLÜM

Kapıcı Böcekler

eşe ağaçları hayatta gördüğüm en güzel şeylerden biridir. Başka

M bir devirden miras olarak gururla dikilirler. Bu meşeler ampülün

ve sosyal medyanın keşfinden çok önceki bir devirde yeşerip büyüdüler; o devrin Trolleri yaşlı ağaçların arasında yaşıyorlardı, bilgisayarların mavi parıltılı web sayfalarında değil.

Günümüz meşeleri büyülerini korumaktadır. Pippi'nin böğürtlen gazozunu bulduğu yerde biz araştırmacılar nadir böcekleri arayabiliriz. Yaşlı meşe ağaçlarında kovuklar oluşur, buralarda odun yavaşça çürür. Kovukların içi kapkaranlık değil, loştur. Mantar ve sonbaharı hatırla­ tırcasına ıslak toz kokar. Aynı zamanda sıcacık ahşap, gelecek baharın tatlı müjdesini verir gibidir. Burada, ağacın içerisinde bambaşka bir dünyayla karşılaşırsınız, öyle bir dünya ki zaman ve mekanın anlamı değişir. Zaman daha çabuk geçer çünkü bir böceğin yaşayıp yaşaya­ cağı sadece bir yazdır. Bir milimetre boyundaki yalancı akrebin tüm dünyası, buram buram mantar, nem ve yaşamın geçiciliği kokan kızıl kahve renkli bir avuç odun tozundan ibarettir. Ağacın içinde, yalancıakrepler ve kınkanatlı böceklerin solgun çocukları, iri bokböcekleri ve m innacık kuyrukla sıçrayanlar yaşar. Çocuk odalarıyla flört alanları yan yanadır. Yaşam, ölüm, drama ve rüya hepsi bir aradadır. Milimetrik bir perspektif içerisinde. Yaşlı meşelerin ve kiracılarının peşine düşmek, beni belki de başka türlü hiç görmeyeceğim orman alanlarına sürükledi ve vazgeçemeye­ ceğim doğa deneyimleri sundu bana. Vestfold'un uçsuz bucaksız tabia­ tının çorak tepelerindeki piknik alanları ve bahar güneşinin yüzünüzü ısıtması, Telemark'ın bahar gecelerinin geç saatlerinde iş bittikten sonra otomobilinize dönerken size mehtap manzarası ve baykuş seslerinin eşlik

95

96

BÖCEKLER GEZEGENİ etmesi. Dik ve kaygan Agder yokuşlarında şakır şakır yağmur altında zar zor ilerleyebilmem. Vestlandet'teki dağların eteklerindeki taş yığınları. Oradaki meşeler eski zamanların yeşil yemlerinin izlerini taşıyor; meşe yapraklarının budanıp kurutularak hayvanlara kışlık yem yapılması. İki tarafı ağaçlı yollar, otlaklar, tarlalar, özel bahçeler. Çoğunlukla tek başıma ancak yalnız değil. Çünkü bu yaşlı meşe ağaçlarının içinde Oslo' da yaşayanların sayısından fazla birey barınmaktadır. Yaşlı, içi oyuk meşe ağacı bir kaleyi andırır. Biyoçeşitlilik kalesi adeta. Dayanıklı meşe odunu kabuğu, ağacın kovuğunda yaşayan yüzlerce farklı böcek türünü yağmura, güneşe ve aç minik kuşlara karşı korur. Ahşap kiliselerdeki oymalara benzeyen kıvrımlı meşe kabuğu minnacık bir liken türü olan Chaenotheca furfuracea'ya yaşam alanı sağlar. Bazı mantarların, meşenin kökleriyle sıkı bir ortakyaşamı vardır, diğer mantarlar cansız odunun çürümesinde böceklere yardım eder. Tüm bu türlerin orada olmalarının nedeni ağacın içindekilerdir. Bu, çürüyen odun parçaları, mantar iplikçikleri belki eski bir kuş yuvası ve bir parça yarasa dışkısından oluşan ve yaşam sunan bir bileşimdir. Kütük, böcekler için bir tür gurme lokanta işlevi görür: En mızmız böcek bile bu menüde beğeneceği bir şey bulur. Böcekler burada, kocaman ağaçları yavaş yavaş toza toprağa dönüştürüp yeni bir meşe tohumunun yeşermesini sağlayarak doğanın sonsuz döngüsüne katkıda bulunur.

Birileri Ortalığı Toplasa iyi Olur Bitkilerden gelişip büyüyen her şeyin yalnızca onda birini otoburlar yer. Geriye kalan tüm bitki üretiminin yüzde doksanı yerde kalır. Ve ölenler sadece bitkiler ve ağaçlar değildir, karıncadan misk sığırına kadar türlü büyüklükteki hayvanlar da gün gelir ölür. Geri dönüştürülecek hatırı sayılır miktarda protein ve karbonhidrat, ayrıca hayvanların yaşarken ürettikleri dışkı gibi atıklar da ortaya çıkar. Bunların toplanması ge­ reklidir. Berbat bir iş, diye düşünebilirsiniz ancak böcekler bu alanda da bize yardımcı olmak için can atmaktadır. B urada devreye, doğanın kapıcıları girer. Tıpkı okulda ya da apartmanda olduğu gibi, herkesin arkasını toplamak kapıcılara düşer. Ormanda, çayırlarda ve şehirlerde de durum budur; binlerce böcek

KAPICI BÖCEKLER 1 97 ve mantar ölü organik maddeleri ayrıştırarak çok önemli bir iş yapar. Doğanın küçük kapıcıları, ortalıktaki tüm dağınıklığı yalayıp yutar. Bu iş biraz zaman alabilir ve farklı türlerin farklı roller oynadığı gelişmiş bir işbirliği gereklidir. Parkta ya da ormanda pazar gezmesine çıktığımızda, bu bozunum sürecinin yeryüzündeki yaşamımız için belirleyici olduğu pek azımızın aklına gelir. Böceklerin kuru ağaçları ve çürümüş parçalarını sabırla yemeleri sadece yerlerin pislikten, ölmüş bitkilerden ve hayvanlardan temizlenmesini sağlamakla kalmaz. Böceklerin katkısıyla, ölü organik maddelerdeki besin maddelerinin yeniden toprağa geri kazandırılması da çok önemlidir. Azot ve karbon gibi maddeler toprağa geri dönmezlerse ileride yeni bir yaşam yeşerip büyüyemez.

Böcek Konutu Olarak Ölü Ağaçlar Böcek anne ormanda bir ev ararken bizim alışkın olduğumuzdan çok farklı şeyler söz konusudur. Ölü ağaçlarda yaşayan böcekleri ele alalım örneğin. Bizler nemden ve çürük ortamlardan kaçarken böcekler bunun harika olduğunu düşünür. Bu ortam, ailenin obur gençleri için dolu bir buzdolabı anlamına gelmektedir. Dişi böcek eve bakmaya gider: Altı bacağıyla ölü ağaca yumuşak bir iniş yapar. Konduğu yeri duyargaları ve ayakları yardımıyla koklayıp tadarak buranın bir böcek çocuk yuvası için uygun olup olmadığına bakar. Memnun kalırsa, bir kabuk yarığına yumurtalarını bırakır ve çevrede kapıcıya ihtiyacı olan başka ağaçlar olup olmadığına bakmak için yoluna devam eder. Yumurtadan çıkan minnacık larva büyük bir metanetle kabuğu ve odunu yiyerek dışarı ulaşır. Bu çok zorlu bir görevdir, neyse ki tek başına değildir. Böyle ölü bir ağaçta binlerce böcek larvası olabilir ve bakterilerle mantarlardan çok yardım görürler. Yeni ölmüş bir kütük harika bir şeydir; kabuğun altında şeker içeren çok bol özsu bulunur ve bu özsu mayalanıp ziyaretçilere mükemmel bir parti ortamı hazırlar. Her bir ağaç türünün kendilerine ait uzman böcekleri vardır ve bunlar yemek masasından paylarına düşeni cömert­ çe alır. Örneğin kabukböcekleri. Ancak burada söz konusu olan hızlı

98

BÖCEKLER GEZEGENi hareket etmektir. Yazın ilk günlerinden sonra yemek tabakları boşalır, lezzetli şeker tükenir. Ölü ve kuru bir kütük pek keyifli bir öğlen yemeği değildir. Kütükteki en önemli iki malzeme olan selüloz ve odunözü, bizim için bir paket kepeğin olduğu gibi, bir böcek için kolay sindirilir ve lezzetlidir. O zaman bazı mantarların yalnızca selüloz, bazılarının odunözü seviyor olması iyi bir şeydir. Bunlar mantar iplikçiklerini kü­ tüğün içine salarlar. Besin içeriğinin artması ve daha kolay ulaşılabilir olması kütüğü böcekler için cazip kılar. Bakteriler de garnitür olarak fena değildir. Hatta bazı böceklerin bedenlerinde, ağacın sindirimi en zor kısımlarından besini çekip çıkartabilmek için onlara yardım eden küçük işbirlikçileri vardır. Nereden bakarsanız bakın, ölmüş bir ağacı ayrıştırmak işine ortak birçok organizma bulunur.

Cansız Odun Yaşar! Ölü ağaçlar, dallar ve kökler insanı şaşırtacak kadar çok sayıda türe ev sahipliği yapar. Norveç'te ölmüş odunda yaşayan 6.000 tür vardır. Bu rakam aslında ormanda bulunan türlerin üçte biridir! Bunlardan yaklaşık 3.000'ini böcekler oluşturur. Bir karşılaştırma yapmak için söyleyelim: Norveç're 300 kuş türü ve 100' den az sayıda memeli hayvan türü vardır. Mantarlar, böcekler, yosunlar, yapraklar ve bakteriler ağaca taşın­ dıklarında, ağaç, canlıyken sahip olduğu yaşayan hücrelerden daha fazlasına ölmüşken sahip olur. Ölü ağaçların ormanda en canlı varlık olması son derece ironiktir. Her bir türün belirli temizlik alanları ve ne tür bir ölü odunun içinde ya da üstünde yaşayacakları konusunda belirli talepleri vardır. Ölü bir odunda neden bu kadar çok türe rastlanır? Bunun ne­ denlerinden biri ölmüş odunda yaşayan böceklerin, ne türden odun istedikleriyle ilgili farklı taleplerinin olmasıdır. Odun kemirmeyen bizler için odunlar arasındaki küçük farkları, ayrışma süreçlerini ve ortamlarını anlamak zor. Eğer bir böcekseniz, ölü bir çam ağacı, ölü bir huş ağacından ta­ mamen farklıdır. Ve yeni ölmüş titrek kavak, ormanda yıllardır ölü olarak yatan titrek kavağa hiç benzemez. Daha önce de belirttiğimiz

KAPICI BÖCEKLER i 99 gibi (s. 85), otsu bitkiler ve ağaçların oclayan hayvanlar ve böceklere karşı, türlerine has etkin savunma yöntemleri vardır. Ağaç öldükten sonra da, en azından başlarda, bu savunma devam eder, bu yüzden yeni ölmüş ağaca yaklaşan böceklerin özellikle dikkacli olmaları gerekir. Büyüklük de önemlidir: Meşe ağacının ölü bir dalı, dev bir meşenin çürük kovuğundan çok daha farklı bir yaşam alanı sunar. Küçük bir tepenin güneşli tarafındaki ölü bir çam, karanlık ve sık bir ormandaki ölü bir çamda yaşayanlardan daha farklı beslenme alışkanlıkları olan, daha farklı türlere ev sahipliği yapar. Başka bir deyişle: Bir dal sadece bir dal değildir. Ölü bir odun, güzel şaraplardan daha fazla küçük farklılıklara sahiptir ve pek çok böcek de müşkülpesent şarap tadıcılar gibidir. Böceklerin bu kadar farklı talepleri olduğuna göre, ormanda pek çok farklı türden ölü ağaç bulunması gerekir. Herkesin işini yapabilmek için başını sokacağı bir yere ihtiyacı olduğundan yeterince konur olması şarttır. Anne böcek çocukları için uygun bir ölü ağaç kütüğü ararken önemli bir noktaya dikkat etmelidir. Ev tutulmadan, eve bakmaya yetişmelidir! Ormandaki ölü ağaçların arasındaki mesafe büyük ise, anne yetişemeden, ev başkasına satılmış olabilir. Bu yüzden doğal ormanlar çok önemlidir; modern tomruk kesimin­ den payını almamış ormanlar yani. Burada, her zamanki ormanlarda bulunandan daha fazla sayıda ölü ağaca ve ölü odunun içinde de daha fazla çeşicliliğe rastlanır. Birbirlerine yakın yattıkları için anne böcek, pek çok farklı eve bir gecede bakmaya yetişebilir! Ve ayrıca oraya buraya da yumurta bırakabilir. Böylelikle böcek çeşitliliği ortaya çıkar.

Patlayan Bir Araştırma Ölü bir ağaçta neler olup bittiği benim en sevdiğim ve benim de içinde bulunduğum araştırma grubunun en çok incelediği konulardan biridir. Araştırmaların hepsi atla deve olmasa da, arada kuşkusuz paclayan pro­ jeler de oluyor. 15 yıl önceki sarsıcı bir deneyde olduğu gibi: Ormandaki ağaçların çevresine, yerden beş metre yukarıda olmak kaydıyla metrelerce patlayıcı fünye döşedik, bunu ateşledik. Sonra da kaçtık. .. Kocaman

100

BÖCEKLER GEZEGENİ bir paclama oldu, ağaçların gövdeleri ortadan kırıldı ve üst kısımları büyük bir gümbürtüyle yere düştü! Ayakta duran ölü ağaçlar oluşturmaya çalışıyorduk. Bu şekilde 60 tane duran ölü ağaç yaptık ve ölü ağaçlara her yıl hangi böceklerin geldiğini araştırdık. Bu şekilde, farklı böceklerin neler yemeyi tercih ettiğini öğrendik. Ayrıca, çevreci bir ormancılığın, yani kesilen yüzeyleri sonradan yüksek kütüklere dönüşebilmeleri için geride bırakmanın gerçekten işe yaradığını gördük. Eğlenceli olan ise, 15 yıl sonra bile, önceki böcek ziyareclerinin bir tür yansımalarını görebilmek. Bugün ağaçlarda çeşidi mantarlar var ve bunların türü çok uzun zaman önce hangi böceklerin burayı ziyaret ettiğiyle ilişkili! Bu da bizi meraklandırdı: Belki de mantarlarla böcekler, biraz çiçek­ lerle arılara benziyorlardır, yani birbirlerinden karşılıklı yararlanıyorlar­ dır? Belki belli ağaç mantarları belli böceklere otostop çekiyordur ve bu şekilde lokantaların kapısına kadar getiriliyor olabilirler? İşbirliğinin iki taraf için de şart olduğunu bazı kabukböceklerinden dolayı biliyoruz. Ancak bu türden bir işbirliği, bağımlılık olmadan, her bir tarafın yarar sağladığı daha normal ve daha esnek formda bir şey için işbirliği mi? Bunu kontrol etmek amacıyla, ağaçları kafese koyan, daha doğrusu ağaçların ölü kısımlarını kafese koyan bir doktora öğrencimiz vardı. Kafesteki kütükleri böcekler ziyaret etmiyor, kafesin tellerinden içeri girmiyorlar. Bir karşılaştırma yapabilmek için öğrencimiz, kafesin dışına aynı kütüklerden koydu. Böcekler buraya her zamanki gibi geldiler. Böceklerin sokulmadığı yerlerdeki kütüklerde yaşayan mantar top­ luluklarının tamamen farklı olduğu görüldü. Bunun nedeninin, pek çok böceğin midesinde ya da vücudunda mantar iplikçiği ya da sporları taşıması olduğunu düşünüyoruz. Böcek yumurta bırakmak için yeni ölmüş bir kütüğe geldiğinde, bunları ya serpiyor ya da bunlar böcek dışkısıyla birlikte çıkıyorlar ve mantar yeni bir eve kavuşuyor. Ayrıca, kafesin içindeki kütüklerin daha yavaş çürüdüğünü de görmek gerçekten heyecan vericiydi. Böceklerden yardım alınmazsa ortalığı toplama işi kesinlikle daha yavaş gidiyor.

KAPICI BÖCEKLER 1

Ayakkabıların Altında Bir Hayvanat Bahçesi Koşmayı seviyorum, özellikle de ormandaki yumuşak patikalarda. Evden çıkıp yarım saat koştuğumda, bir tür sopa oyunundaki gibi etrafta dağılmış yatan ölü ağaçların bulunduğu koruma altındaki or­ man arazisine geliyorum. Etrafa bakınıp türleri saymaya çalışıyorum, Norveç ormanlarında 20.000 tür ağaç mevcut. Hepsi tabii ki "benim" ormanımda değil ancak yine de kaç tanesine rastlıyorum? Birkaç ağaç, onlarca bitki, liken, mantar, yavaşça hareket edersem belki bir Kanada geyiği ya da büyük bir kuş gördüğüm oluyor. Mevsim yazsa, tür listem böcekler sayesinde zenginleşiyor ancak yine de yüzü aşamıyorum. Koruma alanında bile. Peki o zaman on binlerce diğer tür nerede? Bunların pek çoğu küçük böcekler ve onların gizlilik içerisinde yaşayan akrabaları. Daha önce de belirtildiği gibi, ormandaki türlerin üçte biri ölü ağaçların ya içinde ya da üstünde yaşıyor. Bir diğer önemli yaşam alanı toprak. Hiçbir yerde türler, toprakta olduğu gibi birbirine yakın yaşamıyor. Ormandaki bir gezintiden sonra ayakkabımın altına yapışan azıcık toprakta bile, ABD' deki insan nüfusundan daha fazla bakteri, ayrıca kilometrelerce uzunlukta mantar iplikçiği barınıyor. Toprakta ayrıca önemli sürüngenler ve küçük böcekler yaşıyor. Toprağın altında minik hayvanlardan oluşan kocaman bir hayvanat bahçesi var: Toprak solucanı ve akarlar, yuvarlak solucan, beyaz solucan, kuyrukla sıçrayan ve tespihböceği. Gündelik yaşantımızda hiç umursamadığımız bu türlerin geri dönüşüm işinde önemli görevleri var. Çiğniyor, kazıyor, havalandırıyor ve karıştırıyorlar. Çer çöp toprağa dönüşüyor ve yeni bir yaşamın filizlenmesi kaçınılmaz. Aslında bu küçük bir mucize. Toprak önemlidir. Ancak her yıl büyük miktarlarda toprak yok oluyor. Koşucular ayakkabılarının altına yapışan topraklarla çekip git­ tikleri için değil, erozyon yüzünden. Rüzgar ve su erozyonu yüzünden. Bunlardan bazıları doğal ancak, pek çok yerdeki toprak kaybı, insanlar doğal bitki örtüsünü yok ettikleri için meydana geliyor. O zaman da toprağı tutacak bir şey kalmıyor ve toprak uçuyor ya da denize akıyor. Her yıl, bu şekilde milyarlarca ton ekilebilecek toprağı kaybediyoruz. Toprakla birlikte, yiyeceklerimizin geri dönüşümünün ön koşulu olan ayrıştırıcıların çeşitliliği de önemli ölçüde azalıyor.

101

1 02 1

BÖCEKLER GEZEGENİ

İncecik toprak tabakası yeryüzünün derisidir. Magma ve taşküre­ sinden incecik yaşayan bir tabaka. Belki de dünyanın cilt bakımına daha fazla önem versek iyi olacak? Endişe içerisinde aynada cildini kontrol eden bir genç kız gibi, biz de tarım toprağı ve tüm yaşayanla­ rıyla birlikte orman toprağının nasıl olduğu konusunda daha bilinçli olmalıyız. Çünkü onlara gereksinimimiz var. Kozmetik sektöründeki dili kullanacak olursak: Çünkü bunu hak ediyorlar.

Manhattan'd a Bir Karınca Elle yenen yemekler festivali, parkta mangal sosis yapılıyor. Kısa Norveç yazı hem bizi hem de sofraları şehrin dışına çıkartıyor. Ancak yemek artıklarına ne oluyor? Kaldırıma düşürdüğümüz hamburger parçası ya da çimenlerin üzerinde kalan sandviç ekmeği? Burada devreye ka­ rıncalar giriyor. Pek çoğumuza göre karıncalar, can sıkıcı ve hacca iğrenç yaratıklar. Ancak karıncaların çevrede olması iyi bir şey, kentte de. Manhattan'daki karıncaları inceleyen bir grup böcekbilimci bir peçete üzerine alelacele yaptıkları bir hesapla, kentte kişi başına 2.000 karınca düştüğünü bul­ dular. Karıncanın şehirde işi ne? Küçük karıncaların yaşamları yiyecek toplayıp üremekten ibaret. Yiyecek konusunda mızmız değiller ama az yediklerini de söyleyemeyiz. Yine araştırmacıların yaptığı bir peçete üzeri hesaplamasına göre, Manhattan'daki karıncalar yılda 60.000 sosise eşdeğer gelen miktarlarda abur cuburu silip süpürüyor. Araştırmacılar yaptıkları bir deneyle, Manhattan'ın çeşidi bölge­ lerindeki karıncaların midelerine ne kadar yiyecek kırıntısı girdiği­ ni karşılaştırdılar. Dikkaclice ölçülmüş miktarlarda yiyecek, parklar ve refüjlerdeki minik "yemek artığı sokak lokantaları"na bırakıldı. Karıncalara tipik New York sokak mutfağı menüsü olan sosis, patates cipsi ve tatlı olarak da bisküvi sunuldu. Bununla birlikte, karınca ve kentte barınan diğer küçük hayvan türlerinin biyoçeşitliliği ölçüldü ve karınca (ve diğer böcek) türlerine refüjlerden daha çok parklarda rastlandığına karar verildi. Pek çok diğer doğal sistem içerisinde zengin türlere sahip toplu­ luklarda yiyecek bulmanın daha etkili olduğu bilindiği için araştır-

KAPICI BÖCEKLER

1 1 03

macılar park karıncalarının, refüj karıncalarından daha çok yemek artığı yemelerini bekliyorlardı. Ancak Manhattan' da tamamen farklı bir sonuç alındı: Refüj karıncaları neredeyse iki mislinden fazla yemek artığı yedi. Bunun pek çok farklı nedeni olabilir: İlkin, refüjler daha sıcak ortamlardır. Çünkü karıncalar soğukkanlı canlılardır ve sıcaklık yüksek olduğunda her şey daha çabuk gerçekleşir. İkinci olarak, Avrupa' dan göç eden kaldırım (Tetramorium caespitum) karıncasının Amerika'nın çöpteki yiyeceklerine bayıldığı ortaya çıktı. Daha çok refüjde bulunuyorlardı ve bu karıncanın bulunduğu yerlerdeki seyyar lokantaların yiyecek artıkları, bulunmadıkları yerlerdekinden üç misli daha fazla yok oluyordu. Manhattan' daki yiyecek artıklarını toplamada, çevre koşulları ve tek türlerin, biyoçeşitliliğinden çok daha önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Kaldırım karıncaları kendi bölgelerinde yaşarlar ve keneli diğer çeteler gibi, kentin kendilerine ait ufak bölgesine başkalarının nüfuz etmesine karşı bölgelerini saldırgan bir biçimde korurlar. Ancak karınca çetesi Manhattan' da yalnız değildir. Onlardan sayıca az, ancak daha iri olan sıçanların çetesiyle aralarında sıkça çatışmalar çıkar. Onlar da bu abur cuburdan paylarına düşeni istemektedir. Bu çete hesaplaşması, onlardan da iri olan biz insanları ilgilendirmelidir. Fareler ve sıçanlar bizim yiyecek artıklarımızı yedikleri için olumlu bir katkıda bulunur­ lar, ancak hastalık yaydıkları da bilinmektedir. Karıncalar için bu pek geçerli değildir. Bu yüzden şehrin dış mekanlarında ortalığı toplama devriyesi olarak karıncalar daha uygundur. Şehirlerimizi de, böceklerin önemli bir unsuru olduğu küçük doğal sistemler olarak görmemizin zamanı gelmiştir. Sadece Broadway' deki refüjde 13 farklı karınca türü yaşamaktadır. New York'ta toplam 40 karınca türü bulunur; Norveç'teki tüm karınca faunasındaki tür sa­ yısının üçte ikisi. Dünya nüfusunun yarısı şehirlerde yaşadığına göre, kentteki ekosistemin nasıl işlediğini öğrenmeye daha fazla zaman ayırmamız gereklidir. Kent doğası, özellikle ekosistemin faydalarına katkı sağlar. Ağaçlar gölge yapar, gürültüyü azaltır ve havayı temizler. Yoğun bir yağıştan sonra yeşil alanlar suyu emer ve seli engeller. Açık su birikintileri serinle-

104

BÖCEKLER GEZEGENİ tir ve derelerle bentlerdeki türler suyu süzüp temizler. Ufacık bir toprak parçası bile, bitkilere polen taşıyan, tohum dağıtan ya da karıncalar gibi sokakları süpüren birçok yararlı böceğe yaşam alanı olabilir. Oslo' da da ekonomistler kentte bulunan ekosistemin sunduğu faydaları ve bunların değerini araştırmışlardır. Başkentin içindeki ve çevresindeki yeşil alanları ölçme girişimi, kentlilerin refahı ve sağlığı açısından değerlidir ve kron olarak milyarlarla ölçülebilecek bir rakam ortaya çıkmıştır. Karıncaların katkısı hesaba katılmadan bile. Kent ekolojisi hakkında daha fazla bilgi edinerek kentlerimizin planlamasını ve bakımını daha iyi bir şekilde yapabiliriz. Refüjleri daha az süpürmek gibi basit bir şey bile önem taşıyabilir. Eğer Manhattan' da karınca olacak kadar cesur bir yaratıksanız, bu şekilde gizlenecek daha çok yeriniz ve daha mutlu bir yaşamınız olabilir.

Bir Mazeret Olarak Sinek Büyük şehirlerdeki kaldırımlarda yere düşmüş sosisli sandviçlere rast­ larız sıkça. Ancak doğada ortadan kaldırılması gereken ölü etlerin başka çeşitleri de vardır. Ölüp de olduğu yerde yatan irili ufaklı başka hayvanları bir düşünün. Bunlar acilen ortadan kalkmazsa gayet keyifsiz bir durum ortaya çıkar. Leş yemek böceklerin oldukça işine gelir; leşler kaçıp gitmez, kendi­ lerini savunamaz. Ancak böceklerin elini çabuk tutması gerekir çünkü leş besin açısından zengin olduğu için tercih edilir ve çekişme farklı büyüklüklerdeki bir türler yelpazesini kapsar. Bu durumda böcekler kelimenin tam anlamıyla sinek sıklettir; tilki, kuzgun, akbaba ve sırtlan gibi ağırsıklet hayvanlarla mücadele etmek zorundadır. Numaralarından biri leşe yumurta bırakmak yerine, Sarcophaga cinsinden bazı et sineği türlerinin yaptığı gibi, yeni yumurtadan çıkmış larvalar bırakmaktır. Bir diğer kurnazlığı ise hızlı yiyip daha çabuk büyümek ve pupa evresine geç­ meden önce ne kadar büyümesi gerektiği konusunda esnek davranmaktır. Leşin tamamını, toprak altına gömerek saklamak da bir diğer kurnazca çözümdür. Leş yiyen kırmızı ve siyah renkteki Nicrophorus cinsine bağlı türlergüzel böcekler bu ortadan kaldırma numarasında uzmandır. Çift olarak çalışırlar ve toprağı kazıp sonra da doldurarak

KAPICI BÖCEKLER ölü bir fareyi bir gün içerisinde yeryüzünden silerler. Toprağın altına gömdükleri fareyi küresel parçalar haline getirip içine yumurtalarını bırakırlar. Çocuk odası için biraz insanın içini kaldıran bir seçim olsa da bu böcekler şefkatli anne, babalardır. Leşten bir parça çiğneyip, ilk başlarda kendi kendilerine sindiremeyen larvaların ağzına kusarlar. Sosyal böceklerin (bkz. s. 50) dışındaki böceklerde gördüğümüz çocuk bakımına verilebilecek ender örneklerden biridir bu. Leşböceklerinin, böcek dışında başka dostları da vardır. Yumurtadan yeni çıkmış leşböcekleri, yavru dönemindeki yuvalarını terk ettikle­ rinde, birçok küçük akar Üzerlerine çıkıp onlarla birlikte seyahat eder. Bu akarlar sadece leşböcekleriyle bir arada yaşayan türlerdir. Akarlar uçamazlar ve yeni, taze bir leşe gidebilmek için taşıma aracına gerek­ sinimleri vardır. Yolculuk için teşekkür olarak leşin üzerindeki sinek yumurtalarıyla, sinek larvalarını yerler. Leşleri yok etmek için ortaya çıkan leşçiller ordusu, Üzerlerine nu­ tuklar atılan böceklerden değildir. Istakoz sevenler grubu gibi, leşböceği sevenler grubu bulunmamaktadır. Yine de bu hayvanlar çok önemlidir. Leş yiyenler yok olursa başımıza neler gelebileceğini Güney Asya' daki insanlar yaşayıp gördü. Ancak burada sözünü ettiğimiz hayvan, etsine­ ğinin çok daha büyük abisi olan ve insanlar arasında en az onlar kadar kötü şöhrete sahip akbabalar. Fark etmez, sorun aynı. Yeni yüzyılın başlarında Hindistan' daki hasta öküzleri tedavide veteriner zehiri olan diclofenac kullanıldı. 15 yıl içerisinde bu zehir ülkedeki tüm akbabaların yüzde 99 gibi inanılmaz bir oranda telefine neden oldu çünkü bu zehir ölü öküzlerde hali mevcuttu ve onları yiyen akbabalara geçti. Akbabalar böbrek yetmezliğine yakalanıp öldü. Bu yüzden hayvan leşleri ortada kaldı. Akbabalar ortadan kaybolunca, bir diğer leş yiyici olan hayvan piyasaya çıktı: Vahşi köpekler. Vahşi köpeklerin sayısında patlama yaşandı. Pek çoğu kuduz mikrobu taşıyordu. Gerçek leş yiyenlerin ortadan kalkmasının sonucunda meydanın vahşi köpeklere kalması, 48.000 Hintlinin kuduzdan ölmesine neden oldu. Ceset böcekleri cinayetle ilgili davalarda polis detektiflerine yardımcı olmaktadır. Çünkü cansız bir bedene hangi türlerin geldiği konusunda bir düzen söz konusudur ve bu durum suçu açığa çıkarmada kullanılabi-

105

106

BÖCEKLER GEZEGEN i lir. Böceklerin bir cinayetin ortaya çıkmasına ilk kez yardımcı olmaları 1235 yılında, küçük bir Çin kasabasında gerçekleşir. Adamın biri orakla öldürülür ve bölgedeki köylüler toplantıya çağrılır. Yanlarında orak­ larını da getirmeleri istenir. Detektif onları bekletir ancak güneşli ve sıcak bir gün olduğu için sinekler üşüşmeye başlayınca çok beklemeleri gerekmez. Bütün sinekler aynı orağın üzerine konduklarında orağın sahibi o kadar şaşırır ki suçunu itiraf eder. İnanılmaz koku duyuları sayesinde sinekler kan izine doğru çekilir; orak temizlenmiş olsa bile. Günümüzde yöntemler daha gelişkin olsa da, temeldeki ilkeler aynıdır. Böcek türleri cansız bir bedende belli bir sırayla ve belli bir mantık çerçevesinde ortaya çıkar. Bu da ölüm saatini belirlemede ve bazı durumlarda da ölüm nedenini ortaya çıkarmada işe yarar. Zehirli maddeler ya da kokain gibi farklı kimyasal maddeler çürümenin hızını etkileyebilir. Ayrıca türlerin belli coğrafi dağılımları vardır. Bu konudaki bilgi, cesedin bir yerden bir yere taşınıp taşınmadığını keşfetmekte kullanı­ labilir. Bir otomobilin ön tampon ızgarasına yapışmış böcekler ABD'de bir katili yakalamaya yardımcı oldu. Katil, ailesi doğu kıyısında öldü­ rüldüğünde California' da olduğunu öne sürdü ancak kiralık otomobilde bulunan böcekler batı kıyısındandı.

Büyük İş Böceklerden Sorulur (Doğa Çağırdığında Böcekler Davete icabet Eder) Tüm hayvanlar atık maddelerden dışkı şeklinde kurtulur. Memeli hay­ vanlar gibi büyük hayvanların dışkıları önemli bir biyokütle oluşturur. Dışkı bir sürü yararlı besin maddesi içerebildiği gibi çok sayıda bakteri, hastalığa neden olan parazit ve vücudun kurtulmaya çalıştığı madde de içerir. Bunları yemek herkesin harcı değildir. Böcekler ve özellikle sineklerin menüsünde dışkı bulunur. Bu çalışma grubunun özel becerisi iyi koku almaları ve reflekslerinin hızlı olmasıdır. Öbek öbek dışkı için yarış başladığında pastadan pay almak için hızlı olmak gerekir. Karasinek gibi katılımcılardan bazılarının, dışkı daha yapılmadan yumurtalarını bırakmaya başladıkları bilinmektedir. Bu tehlikelidir ancak insan yavrusunun iyi bir şekilde yetişmesini sağlamak için neler

KAPICI BÖCEKLER 1 107 yapmaz ki. Taze dışkı kapış kapış gider, özellikle sıcakken. Bok gibi satıyor deyiminin bir nedeni var tabii. Bir araştırmaya göre, beş desi­ litre fil dışkısı öbeğinin üzerine dört bin bokböceği üşüşüp dışkıyı on beş dakikada ortadan kaldırmışlardır. Diğer araştırmalar, birkaç saat içerisinde yaklaşık bir buçuk kilo fil dışkısının ortadan yok olduğunu, bunu da 16.000 bokböceğinin hallettiğini bulmuştur. Bokböcekleri üç ana strateji benimser: Kiracı, toprak kazıcı ya da yuvarlayıcı olabilirler. Kiracılar, yemek tabağının tam orta yerinde yaşamaktan gayet memnundur. Dışkının içine doğru ilerleyip orada hem yiyip hem de yumurtalarını bırakırlar. Norveç'teki Aphodiinae altfamilyasına bağlı bokböcekleri bu kategoriye girer. Kiracı olmak tehlikelidir. Aynı dışkı kümesine başka kaç hayvanın daha yumurta bıraktığını asla bilemeyiz. En kötü olasılıkla larvalar evden çıkarken birbirini yiyebilir ve böylelikle herkes açlıktan ölür. Buna engel olmanın bir yolu, gençlere, içinde yiyecek ambarı olan ayrı daireler inşa etmektir. Toprak kazan böceklerin işi budur. Dışkının altına ya da hemen kenarına tüneller kazarlar; bu tüneller birkaç de­ simetreden bir metreye kadar uzayabilir. En uzun koridorlara, bokbö­ ceği anneyle bokböceği babanın birlikte çalıştıkları türlerde rastlanır. Buralara, larvalar için çocuk odası olacak küçük dışkı küreleri ya da sosislerini çekerek getirirler. Bu grupta kınkanatlıların diğer bir familya­ sından olan, mavi siyah renkteki makaslıböcekler (Geotrupidae) bulunur. En gelişmiş tür yuvarlayıcı böceklerdir; yemeği alıp çekip giderler. Dışkıdan bir küre yaparlar. Ağırlıklarının 50 katı çeken bu küreyi yuvarlaya yuvarlaya giderler. İster güneş bulutların ardında saklanmış olsun isterse zifir karanlık bir gece olsun, her zaman düz bir çizgide hareket ederler. Bunu nasıl becerirler? Yaratıcı araştırmacılar arazi deneylerini hazırlarken hiçbir şeyden kaçınmadılar: Bazıları, gölge olsun diye böceklere minicik siperli şap­ kalar taktılar. Diğerleri büyük aynalar yardımıyla Güneş' in ya da Ay'ın konumlarını etkilemeye çalıştılar. Ama en yaratıcısı, bokböceklerinin yönünü bulmak için Samanyolu'nu kullandığını bilen araştırmacının, deneyin tamamını Johannesburg planetaryumuna taşımasıydı! Yıldızlara

108

BÖCEKLER GEZEGEN 1 göre yönünü bulmak yalnızca insanlara, foklara ve bazı kuşlara has bir özellik olarak biliniyordu. Özetle araştırma, yuvarlayıcı bokböceklerinin yönlerini sabit tutmak için hem Güneş'i ve Ay'ı hem polarize ışığı hem de Samanyolu'nu kullandıklarını göstermektedir. İnsanlar binlerce yıldır bu böceklere hayrandır. Yuvarlayıcı bok­ böceği Scarabaeus sacer'in Mısır mitolojisinde önemli bir yeri vardı. Mısırlılar bu böceklerin dışkı kürelerini yuvarlayarak bir yerden bir yere götürdüklerini görmüşlerdi. Onlar için bu böcek, yükselen güneşin tanrısı Khepri'nin sembolü "kutsal skarabe"ydi. Bu böcektanrı bazen bir böcek, bazen de böcek kafasına sahip bir insan olarak resmedilir. Mısırlılar ayrıca skarabe böceklerinin bahar sellerinden sonra Nil'in çamurlu yatağından ortaya çıkan ilk yaşam belirtisi olduğunu görmüş­ lerdir. Bokböcekleri dışkıdan yaptıkları topları buralara gömmüşler ve genç böcekler birkaç hafta sonra topraktan çıkmışlardır. Bu noktada kutsal skarabe'yi yeniden doğuş ve yenilenmeyle ilişkilendirmek pek zor olmamalı. Bokböceği figürü hem canlıların üzerinde hem de mumya­ ların sargılarında kullanılmaya başlandı. Mısırlılar belki de mumyalama fikrini böceklerden almışlardır. Bir böcek pupası mumyaya benzemiyorsa, neye benziyor? Ayrıca biraz da şakayla karışık, piramitlerin dışkı kürelerinin kutsal bir temsili olduğu ileri sürülmüştür. Firavun, piramidin içinde mumyalanmış bir pupa gibi yatmakta ve yeniden doğuşun gerçekleşmesini beklemektedir.

Dışkı Her işe Yarar Dışkı çok çeşitli şeyler için kullanılabilir. Bazı kültürlerde dışkı hala yakıt ya da yapı malzemesi olarak kullanılmaktadır. Dışkının yaratıcı kullanımlarına, böceklerin dünyasında da rastlanır. Dışkıdan yapılmış bir peruğa ne dersiniz? Mavi kalkanböceği (Hemisphaerota cyanea) Florida ve komşu eyaletlerde büyüyen bodur palmiyelerde yaşar. Bir palmiye yaprağını ucuna doğru çiğneyerek larva, güzel, açık sarı ve kıvrım kıvrım bukleler yapar, Donald Trump'ın perçemini gözünüzün önüne getirin. Peruk tabii ki savunma amaçlıdır; karnınız aç bile olsa ağzınıza saç sokmak istemezsiniz.

KAPICI BÖCEKLER Pek çok kalkanböceği benzer teknikleri kullanır ancak saç yerine düşmanı korkutmaya odaklanırlar. Yeşil kalkanböceği Cassida viridis'e Norveç'te sıkça rastlanır. Larva, bir tür çatı ya da güneş şemsiyesi yapmak için eski larva derisi ve kocaman dışkı küreleri coplar; çatalsı vücut sonu yardımıyla bunları yukarı kaldırır. Düşmanı yakınlaşacak olursa larva dışkı şemsiyesini sağa sola sallar. Bu şemsiyelerin, düşmanı uzak tutmak için larvanın yediği yapraklardan yaptığı zehirli maddeler içerdiği de görülmüştür.

Crytocephalinae altfamilyasından olan bir yaprakböceği, işi daha da ileri götürmüştür. Yavrularını dışkıdan bir karavanla donatır: Anne yumurtasını kendi dışkısından güzel bir şekilde biçimlendirdiği bir kabın içine yerleştirir. Yumurta açıldığında larva kapıyı açar ve başıyla bacaklarını evi çekebileceği şekilde dışarı uzatır. Sonraları larva kendi dışkısını da yaptığından karavanı her zaman yeterince ferah olacak şekilde inşa eder. Pupa dönemi geldiğinde larva içeri girer ve kapıyı kapatır. Ergin bir böcek olana kadar da orada güven içerisinde yan gelip yatar ve her şey en başından tekrarlanır.

Kürk içerisinde Eksiksiz Bir Ekosistem Bazıları tembelhayvanların pek tatlı olduklarını düşünür. Hani şu Disney'in Zootropolis filmindeki inanılmaz yavaş olan, ancak her daim gülümseyen tezgahtarlar. Ben bir defasında tembelhayvana gerçekten çok yaklaştım, vahşi bir ortamda. Ve onu hiç mi hiç tatlı bulmadım. Nikaragua' daki bir köyün dışında, birkaç ağacın bulunduğu çorak bir araziye bakan bir yerde oturuyordum. Şakır şakır yağmur yağıyordu. Arkamda bir ses duyup ağaçlı alana doğru bakcım. Orada, birkaç metre ileride, gördüğüm en tuhaf yaratık, yağmurdan sırılsıklam olmuş, gö­ zünü benden ayırmadan aheste aheste bana doğru ilerliyordu. Bu olay otuz yıl önce oldu ama çok net hatırlıyorum. Aman Allahım, bu şey atom savaşından çıkmış ve mutasyona uğramış gibiydi! Biyoloji eğitiminin ardından geçen yıllarda, bu görüntünün çok ender bir olay olduğunu anladım. Tembelhayvan, ağaç tepelerinde yaşayan çok az gerçek memeliden biridir ve mümkün olduğunca ağaçtan inmekten kaçınır. Ancak haf-

109

1 10

BÖCEKLER GEZEGENİ tada bir gün kaka yapması gereklidir ve bu da tuhaf bir biçimde yerde gerçekleşmelidir. İnanılmaz bir biçimde yavaş oldukları ve kendilerini neredeyse hiç koruyamadıkları için bu onlar için sorun yaratır. Bu sabit bakışlı, azıcık korkunç yaratığın ön ayaklarındaki parmakları saymak aklıma gelebilecek en son şeydi. Şimdi, tembelhayvanların iki gruba ayrıldıklarını biliyorum: Üç parmaklılar ve iki parmaklılar. Her bir grupta da az sayıda tür bulunur. İki ve üç parmaklı olanlar birbirinden oldukça farklıdır. Biz burada üç parmaklılardan söz edeceğiz. Hayvana yaklaşıp kahverengi yeşil kürkünde kelebekler aramak aklıma gelmemişti doğrusu. Şimdi bunu yapmadığıma çok pişmanım. Çünkü tembelhayvan kürkünde bir ekosistem taşımaktadır ve bu da son zamanlarda keşfettiğimiz bir şeydir. Tuvaletini ağaç tepesinde yapmak yerine, üç parmaklı tembelhayvan neden aşağıya iner? Hem de günlük kalori alımlarının yüzde 8'ini bu türden bir tırmanış için kullanıp başka hayvanlar tarafından yenmeyi neden göze alır? Araştırmacılar bunun nedenini bulmak için uzun süre çalıştı. Üzerinde yaşadıkları ağaçları gübrelemek için ya da başka tem­ belhayvanlarla dışkıları aracılığıyla iletişime girmek için olabilir miydi? Hayır. Tembelhayvanın kürkünde bir kelebek yaşar; tembelhayvan güvesi (İngilizcesi oldukça komiktir: "sloth moth"). Tembelhayvan ihtiyacını giderirken kelebek kürkten çıkar ve tembelhayvan dışkısına yumurtalarını bırakır. Çıkan larva orada mutlu mesut yaşar ve ergin bir kelebeğe dönüştüğünde, sıcak ve güvenli tembelhayvan kürküne taşınmak için bir sonraki tuvalet ziyaretini bekler yalnızca. İşler bundan sonra eğlenceli olmaya başlıyor. Tembelhayvan sa­ dece kelebeğe iyilik olsun diye mi yaşamını tehlikeye atıyor acaba? Tembelhayvanın da bu işten bir çıkarı olduğu anlaşılıyor. Kelebekler kürkün içindeyken tuvaletlerini yapar, orada ölür ve çürür. Bu durum da, tembelhayvan kılında yaşayan (dünyanın başka hiçbir ye­ rinde yaşamayan) bir yosun için gerekli koşulları oluşturur. Tembelhayvan bu yeşil yosun filizlerini kürkünü yalama suretiyle yer. Yosunun önemli bir avantajı vardır: Tembelhayvanın bitkilerle tek tip beslenmeden sağ­ layamadığı besinleri içerir. Ayrıca yosunlar kamuflaj işlevi görür.

KAPICI BÖCEKLER

1 111

Yani: Kelebekler, yosunlar için iyidir, yosunlar tembelhayvan için iyidir, tembelhayvan kelebek için iyidir. Tam anlamıyla küçük bir ekosistem, hepsi de hayvanın kürkü içerisinde. Ayrıca başka büyük hayvanlarda da, tüm ömrü boyunca yeni yapıl­ mış dışkı aramak yerine kaynağa yakın olmanın daha akıllıca olduğunu keşfetmiş bokböcekleri vardır. Hem kangurularda hem de bizim kıllı kardeşlerimiz maymunlarda böcekler, makatın çevresindeki kürke yerleşir. Makatımızın tüysüz olmasının hiç aklımıza gelmeyen bu türden yararları var.

Boka Batmak İlk inek, 1788 yılında Avustralya toprağına ayak bastı. Onunla birlikte oldukça karışık bir topluluk da gelmiş oldu: 1.480 erkek, kadın ve ço­ cuk; bunların çoğu hapis cezası almış mahkumlardı. Ayrıca 87 tavuk, 35 ördek, 29 koyun, 18 sülün ve çeşitli başka hayvanlar. Böylelikle Avustralya Yerlileri olan Aborijinlerin 40.000 yıllık izolasyonu son buldu. Yaklaşık 40 ila 85 milyon yıl arası bir zaman önce Antarktika' dan kopan Avustralya kırası, o gün bugündür bitkileri ve hayvanlarıyla birlikte dünyanın geri kalanından izoleydi. Bu yüzden kıta, yeryüzünde başka hiçbir yerde bulunmayan türlerle doluydu. Avustralya'nın bitkilerinin yüzde 86'sı ve memeli hayvanlarının yüzde 84'ü eşsizdi. Avrupa' dan gelen gemilerdeki dört inek ve iki öküz yolda gemilere alınmıştı. Cape Town' dan geliyorlardı ve sıcak iklime alışkın zebu sığır ırkındandılar. Edward Corbett isimli bir mahkum çobanlık görevini üstlenmiş ve gözünün sığırlar üzerinde olması sıkı sıkı tembihlenmişti. Ama ne yazık ki iskeleden karaya ayak bastıktan birkaç ay sonra hem Sarıkız hem de diğer sığırlar ortadan kayboldu. Çoban akşam yemeğini yerken sığırlar çekip gitti. Bu, ufak çaplı bir felaketti. Bu altı sığır yiyecek, süt ve damızlık için gerekliydi. Yeni gelenler Avustralya' da yiyebilecekleri tanıdık bitkilere rastlamamıştı. Yanlarında ekilecek buğday getirmiş olmalarına rağmen mahkumların pek çoğu tarımdan anlamıyordu ve öğrenmeye de pek niyetleri yoktu. Balık tutmayı bile beceremiyorlardı. Erzakları, sıkı denetime rağmen çabucak tükendi.

112 1

BÖCEKLER GEZEGENİ

O yüzden birkaç yıl sonra, koca bir sürüye dönüşmüş sığırları bul­ duklarında çok sevindiler. Bu sığırlar bugün de Avustralya otlaklarının keyfini çıkarmaktadır. Bir ya da iki yüz yıl sonra mutlulukları yerini şaşkınlığa bıraktı. Çünkü sığırlar ne yapar? Yerler, çiğnerler, geğirirler ve dışkılarını ya­ parlar. Ve çoğunlukla da büyük miktarlarda. Bir inek, bir yıl süresince tam dokuz ton dışkı üretir, kuru ağırlıktan söz ediyoruz. Tek bir ineğin yılda ürettiği dışkı, beş tenis sahası büyüklüğünde bir alanı kaplar. Sığırların keyfi yerindeyse ürerler ve buna karşılık dışkıyla kaplı tenis sahalarının sayısı artar. 1900' !erde Avustralya' da bir milyondan fazla büyükbaş hayvan mevcuttu. Bu dışkıyı kim kaldıracaktı? İşte burada hikayenin ana fikri ortaya çıkıyor: Sığır dışkısını ayrıştıracak böcekler Avustralya' da yoktu! Tabii ki yerli bokböcekleri vardı ancak bunlar milyonlarca yıl boyunca torbalı hayvanların kuru ve sere dışkısıyla yetişmişti. Deniz aşırı mutfakların, cıvık sığır dışkısıyla hiç mi hiç ilgilenmiyorlardı. Tek ilgilenen sineklerdi. Avustralya' da bizim evsineklerimizi andıran sinekler yaşar. Yalnız bunlar evde değil, başka her yerdedirler. Özellikle de sığır dışkılarının kullanılmadan kaldığı yerlerde. Hem bu sinek hem de başka sinekler çok büyük sayıda ürediler ve insanlarla birlikte evcil hayvanları da rahatsız etmeye başladılar. Ayrıca sinekler dışkıları toprağa gömmedikleri için, dışkılar öylece ortada kalakaldı. Kuruyunca kabuk tuttu, üstlerinde ot bile bitmedi. Her geçen yıl, neredeyse iki bin kilometrekarelik otlak alanı kullanı­ lamaz oldu. 1960'larda, ilk sığırın karaya ayak bastığı yılın üzerinden yaklaşık iki yüzyıl geçtikten sonra, ayrışmamış dışkı yüzünden çok büyük alanlar çoraklaştı. Burada devreye yeni böceklerin girmesi gerekti. Devlet ve et endüstri­ si destekli büyük bir projeye girişildi. Avustralyalı böcek araştırmacıları, 15 yıl boyunca çeşitli türleri test ettiler ve detaylı testlerden sonra 43 farklı bokböceği türünden 1,7 milyon böceği araziye bıraktılar. Proje başarılı oldu. Türlerden yarısı yerleşik düzene geçti. Dışkılar kayboldu ve sineklerin verdiği rahatsızlık epeyce azaldı. Daha önceleri dışkılardaki azotun sadece küçük bir bölümü (yüzde 15'i) toprağa karı-

KAPICI BÖCEKLER şıyordu. Böceklere kahyalık yapan firma bu oranı yüzde 75'e çıkardı. Bu örnek, ayrışcırıcıların hem doğa hem de insanlar için ne kadar önemli olduğunu tüm ciddiyetiyle gözler önüne sermektedir. Bu kadar önemli olmalarına rağmen bokböceklerinin keyfi yerinde değil. Bu türlerin küresel olarak yüzde 15'i yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Norveç'ceki, yaklaşık 70 bokböceği türünün yarısından çoğu kırmızı listeye alınmıştır veya yok olmak üzeredir ya da yok olma tehdidi altındadır. 13 tür çoktan yok olmuştur. Özellikle güney kıyılarında Norveçli bokböcekleri zor koşullar altındadır. Burası, kumda ya da gübrelenmemiş odaklarda, güneşin altında bulunan taze sığır dışkısına ihtiyacı olan türlerin yaşam alanıdır. Bokböceklerinin yok olmasında carımın yeniden yapılandırılmasının rolü büyüktür. Doğal odakları, yabani bitki örtüsü kaplamakta ya da buralarda zamanla düzensiz oclacma yapılmaktadır. Bir diğer sorun yaygın olarak kullanılan parazit zehiri lvermeccin' dir. Bu zehir tüm dünyada sığırlara ve besi hayvanlarına verilir. Yurtdışında zehirin dışkıya geçtiği ve onu ortadan kaldırmaya gelen bokböcekle­ rini öldürdüğü görülmüştür. Bu durumun hem tür çeşicliliği hem de ayrıştırmanın hızı açısından sonuçları olabilir.

Meşe Kovuklarındaki Araştırmamız Meşe kovuklarındaki yaşam da tehlike altındadır. Araştırma grubumla yaptığımız çalışma, meşe kovuklarında yaşama konusunda uzman bö­ ceklerin sorunlarla karşılaştıklarını ortaya koymaktadır. Bildiklerimizin çoğuna çok az yerde rasclıyoruz, belki de üç beş meşe ağacında. Bu özel türlerin, içi odun talaşıyla dolu, güneş gören, işlenmemiş ağaç­ ların bulunduğu alanlara gereksinimi vardır. Böyle meşelere çok az rasclanmakcadır. Pek çok araştırmacı ve asistanla, on yılı aşkın bir süredir meşelerin kovuklarındaki böcek yaşamını inceliyoruz. Meşe kovuklarında belirledi­ ğimiz türler, 1.400 farklı tür içerisinden 185.000 farklı böcekten oluşuyor. Bu belli habicaclarda yaşama konusunda uzmanlaşmış böceklerin bir kısmı yalnızca meşenin içinde ya da kovuğu olan ağaçlarda yaşıyor, tercihen

113

114

BÖCEKLER GEZEGENİ meşe kovuklarında. Kovuklu ağaçlarda yaşayan toplam 100 böcek türü Norveç'te tehdit altında ya da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Günümüzde kovuklu meşeler yasal olarak özel bir konuma sahip; çeşitli türleri içlerinde barındırdıkları için "seçkin doğal habitat" ka­ bul ediliyorlar. Seçkin doğal habitat statüsü, ağaçlara zarar vermekten kaçınmamız ve onlara özel muamele yapmamız gerektiğine işaret ediyor. Ben, ulusal kovuklu meşeleri izleme programına katılıyorum. Bu program, kovuklu meşelerin durumuyla gelişmeleri hakkında bilgi veriyor. Umarız ki bu programın ardından, oralarda yaşayan böceklerin izlenmesiyle ilgili bir program daha gelir. Bu biyoçeşitlilik kalelerinin güvenliğini sağlayacaksak, elimizde kalan kovuklu meşeleri koruma altına almalıyız. Araştırmalarımızın sonuçlarına göre, birkaç yüz yıl önce gerçekleşmiş olmasına rağmen yoğun meşe kesimlerinin etkisinin izi günümüz kovuklu meşelerindeki böcek çeşitliliğinde sürülebilir. Bu, türlerin uzun süre dayanıp sonunda pes ettikleri bir tür gecikmiş tepki olabilir. Ayrıca, açık arazilerde yetişmiş meşelerin çevresinde bitkilerin bü­ yümesini engellememiz gerekmektedir. Belli habitatlarda yaşama ko­ nusunda en fazla uzmanlaşmış böceklerin çoğu, güneşin üzerine vurup ısıttığı ağaçları tercih etmektedir. Uzun vadeli düşünmeli ve yaşlı meşeler ölmeden önce içinde ko­ vuklar oluşabilecek yeni meşeler bulmalıyız. Bir yolu genişletmek ya da yeni binalar dikmek gibi ilerlemelerin önünü kesen bir kovuklu meşeyi kesivermek çok kolay. Kara veba sırasında filizlenmiş, Rönesans'ı görmüş, Sanayi Devrimi'nin başlayıp bitişine tanık olmuş bir devi boylu boyunca yere sermek için motorlu testereyle beş dakika yeter. Aynı kalibrede bir meşe ağacını ortaya çıkarmak ise 700 yıl alır. Ve bu esnada böcekler nerede yaşayacaklar?

Y E D İ N C İ BÖLÜM

İpekten Yazı Malzemelerine Böcek Ürünleri

öcekler, tarih boyunca biz insanlara büyük önem taşıyan pek çok

B ürün sunmuşlardır ve bu ürünlerin çoğu günümüze dek önemini

korumuştur. Bal ve ipek gibi bazı ürünler iyi bilinmektedir. Diğerleri hakkında belki de bir şey duymamışsınızdır ya da bir böcekten geldiğini bilmiyorsunuzdur, örneğin çilek reçelinizin içindeki kırmızı renk ya da marketlerdeki elmaların parlayan yüzeyleri.

Böceklerden konuştuğumuzda her zamanki gibi sayılar büyür. Dünyanın sayısı neredeyse bir milyonu bulan büyükbaş hayvanı, bö­ ceklerin üretime katkıda bulunanlarını saymaya kalktığımızda devede kulak kalır. BM'nin Gıda ve Tarım Ôrgütü'ne göre, dünyanın her bir yanında 83 milyardan fazla balansı görev başındadır. Ve her yıl mil­ yarlarca ipekböceği biz insanlar ipeğe kavuşsun diye kendini feda eder.

Balmumundan Kanatlar 5. bölümde (bkz. s. 79) aktarıldığı gibi, balarıları tabii ki bal üretir. Ancak balarıları, karın bölgelerindeki özel salgı bezlerinde yumuşak bir kütle olan balmumunu da üretir. Bu balmumuyla hem yavru oda­ larını hem de balın kilerlerini inşa ederler. Ayrıca insanlar balmumunu çeşitli alanlarda kullanır. Pek çoğumuza tanıdık gelebilecek mitolojik bir hikayede de balmumu önemli bir rol oynar. Yunan mitolojisinde Daidalos ve oğlu İkarus, Daidalos'un kuştüyü ve balmumundan yaptığı kanatlar sayesinde Girit'ten kaçar. Daidalos kaçmadan önce oğlunu hem kayıtsız olmanın hem de fazla cesur dav1 1 15

1 16

BÖCEKLER GEZEGENİ ranmanın zararlarına karşı uyarır: Eğer oğlan gayret etmeyecek olursa çok alçaktan uçacaktır ve o zaman deniz kanatlarını mahvedecektir. Öte yandan oğlan kibirli olup eksiklerini anlamazsa çok yüksekten uçacaktır ve güneş, kanatları bir arada turan balmumunu eritecektir (Burada bir psikolog olsaydı şöyle derdi: Baba çocuğa felaketle sonuçlanacak her türlü şeyi anlatacağına, ne yapması "gerektiği"ni söylemeliydi). Neyse, gençler o zaman da büyük sözü dinlemiyorlarmış: İkarus Güneş'e yakın uçmuş ve kanatları eriyince denize düşmüş. En azından kendi adını taşıyan bir denizi (İkaria Denizi, Ege'nin bir parçası) ve adası (İkaria) olmuş. Günümüzde artık bal mumundan kanatlar yapmıyoruz ancak onun yerine mumlar ve makyaj malzemeleri yapıyoruz. Geleneksel olarak Katolik Kilisesi büyük ölçüde balmumu tüketir çünkü ayinlerde kulla­ nılan mumların balmumundan olması gerekmektedir. Solgun balmumu İsa'nın bedenini temsil ederken, ortadaki fitil ruhunu sembolize etmek­ tedir. Mum yandığında ortaya çıkan ateş bizi aydınlatırken balmumu eriyip gider, tıpkı İsa'nın kendini insanlar için feda etmesi gibi. Ve ancak en temiz balmumu bu iş için kullanılmalıdır. Bu noktada arılar güçlü birer adaydı: Onlarda çiftleşme gözlemlenmediği için arıların yaşamın her türlü zevkinden vazgeçmiş bakireler olduklarına inanılıyordu. 1700 yılında bu yanlış anlama ortadan kalktı (bkz. s. 45), ancak bugün bile hala kurallar gereğince Katolik Kilisesi'ndeki ayinlerde kullanılacak mumların en az yüzde 5I'nin balmumundan yapılması gerekli. Bir de çocuğunuz varsa, Noel geldiğinde balmumu tabakaları yuvarlayıp sararak yapılan mumlardan almak zorundasınız. Balmumunun kozmetikte kullanımı artmıştır. Kremler ve merhemler, dudak nemlendiricileri, sir ağda. Ayrıca bal da kozmetikte önemlidir. Örneğin incernette bulabileceğiniz birçok ev yapımı ballı yüz maskesi ta­ rifinden birini uygulayacaksanız, şöhretli birilerinin izinden gidiyorsunuz demektir: İncerneccen daha iyi Fransız kozmetik ürünleri alma imkanı olmayan Roma İmparatoru Nero'nun karısı Poppaea, eşek sütünü balla karıştırıp kendi yüz maskesini kendi yapıyordu. Dudaklarınıza bir şey sürmek istediğinizde de işinize yarayabilir. Aslında balmumu bitkisel yağlarla karıştırıldığında harika bir dudak nemlendiricisi olur. Ayrıca balmumu portakalların, elmaların ve karpuzların daha uzun süre dayanmasını, parlak ve iştah açıcı durmasını sağlıyor. Onaylı katkı

İPEKTEN YAZI MALZEMELERİNE BÖCEK ÜRÜNLERİ maddesi (E901) meyvelerin, sert kabuklu yemişlerin yüzeyine (goma­ lak cila olarak, bkz s. 123) sürülür ve hatta gıda takviyesi olarak hap şeklinde alınabilir. Günümüz kovanlarından elde edilen balmumunun önemli bir kısmı, tekrar kovanlara koymak için yeni balmumu petekleri yapmakta kullanılır. Gerçek bir "yardımlarınız için teşekkürler" jesti.

İpek: Prenses Kumaşı İpek güzel dalgalı, güçlü ancak hafif, tene değdiğinde serin ve kendine has parıltısı olan bir kumaştır. Seçkin bir üründür. Bombyx mori kele­ beğinin larvası olan ipek örücü ipekböceğinin ipeği, yüzyıllar boyunca sadece Çin imparatoru ve onun en yakınları için ayrılmıştır. İpeğin tarihi Binbir Gece Masalları'ndan bir hikayede olduğu gibi egzo­ tik ancak vahşidir ve mitle gerçek arasındaki ayrım belirsizdir. Efsanelerde iki güçlü kadın olayların merkezindedir. Bizim Batılı zaman ölçeğimizin başlangıcından tam 2600 yıl önce, Çinli prenses Lei-Tsu, imparatorluk sarayının bahçesindeki bir dut ağacının altında oturmuş çayını içerken, bir ipekböceği ağaçtan prensesin çayının içine düşüyor. Lei-Tsu böceği çıkartmaya çalışıyor ancak ısıdan dolayı koza açılıveriyor. Bu, görebilece­ ğiniz en güzel ipliğe dönüşüyor, o kadar uzun ki, tüm bahçeyi kaplıyor. Kozanın içinde küçük bir larva bulunmakta. Lei-Tsu bunun büyük fırsatlar doğuracağını hemen kavrıyor ve daha fazla dut ağacı dikmek ve daha çok ipekböceği besleyebilmek için imparatordan izin alıyor. Saraydaki kadınlara ipek ipliklerini, dokunacak kadar güçlü ipliklere eğirmeyi öğretiyor ve böylelikle Çin' in ipek üretimi başlamış oluyor. İpek üretimi Çin' de binlerce yıl boyunca önemli bir kültürel ve ekonomik etken oluyor. Bugün bile Çin dünyanın en büyük ipek üreti­ cisi ve o günden bugüne kozalar, pupaları öldürüp ince ipek ipliklerini yumuşatabilmek için kaynar suya daldırılıyor. Çin, ipeğin sırlarını uzun süre kendine sakladı. Daha sonraları Akdeniz ülkeleri ve Çin arasındaki İpek Yolu açıldı. İpek burada önemli bir üründü. Romalılar ipeğe bayılıyordu! Ancak bazıları bu yeni, nere­ deyse şeffaf kumaşların ahlaksızca olduğunu düşünüyordu. Kimileri, ipek elbiselerin pek bir şey örtmediği için ihaneti bile özendirdiğini iddia edecek kadar ileri gitti.

117

1 18 j

BÖCEKLER GEZEGENİ

Aslında insan, kumaştan ziyade Roma İmparatorluğu'ndan giden çil çil altınların miktarını birilerinin ahlaksızca bulduğunu düşünmeden edemiyor. Çin' in ipek üretimindeki tekeli ülkeye büyük gelir sağlıyordu. Bu yüzden sırları ifşa etmek kesinlikle yasaktı: İpekböceğinin larvaları ya da yumurtalarını Çin dışına çıkarmanın cezası ölümdü. Sonunda sır yine de ortaya çıktı ve pek çok efsaneden birine kulak verecek olursak, bu işte de bir kadının parmağı vardı. Hikayeye göre Çinli bir prenses, bugünkü Çin'in batısında yer alan, İpek Yolu üze­ rindeki Budist bir krallık olan Khotan'ın prensiyle evlendi. Ülkeden ayrılırken prenses, abartılı bir şekilde yapılmış saçının içinde ipekböceği yumurtası ve dut ağacı tohumu kaçırdı. Böylelikle sır ortalığa döküldü ve tekel kırıldı, pek çok başka ülkede ipek üretimi başladı. Günümüzde yılda 200.000 ton ipek elbise, bisiklet tekerleği ve cerrahi dikiş ipliği üretmekte kullanılır. Birkaç akraba tür kullanılsa da, genel olarak üretim hayvanı ipekböceğidir.

ince Bir i pten Sallanmak Böcekler arasında ipek örebilen sadece ipekböcekleri değildir. Bu yetenek tarih boyunca sadece böceklerde olmak üzere yirmi kez görülmüştür: Altıngözlü böcekler yumurtalarını ipekten yapılma küçük saplara iliştirir. Yumurtaların sapın en üstünde birer yumru gibi durmasından dolayı bu, Marslıların duyargalarını andırır. Böylelikle karınca ve diğer aç hayvanlar onlara erişemez. Tüylü kanatlıların (Trichoptera) larvaları, akşam yemeği için böcek yakalamak amacıyla derenin üzerine ipekten ağ örer. Sivrisineklerin bazı akrabalarının larvaları, Norveç'te de, man­ tarların altındaki sporları toplamak ya da küçük böcekleri yakalamak için ağ örer. Mantarsineklerinin larvalarının bazıları mavi yeşil renkte bir ışık saçar, bunun ne işe yaradığı hakkında kimsenin fikri yoktur. Yeni Zelanda' daki mağaralarda bulunan, yemeğini ağına düşürmek için ışık saçan etobur sivrisinek larvalarının aksine bizim Avrupa' daki Keroplatus türü, proteini mantar sporlarından elde etmekten mem­ nundur ve ampul numarası yapmaya gerek duymaz. Dansçısinekler (Empididae) familyasındaki türlerin erkek dans­ çısinekleri, dişilerine yüz görümlüğü olarak ipeğe sarılmış bir paket

İ PEKTEN YAZI MALZEMELERİNE BÖCEK ÜRÜNLERİ hediye eder. Erkekler etobur değildir, nektar içerek barışçıl bir şekilde beslenirler ancak insan, açlıktan gözü dönmüş protein düşkünü sevgili için neler yapmaz? Bir böcek yakalanır (mümkünse bir diğer erkek, böylelikle bir taşla iki kuş vurulup dişiler için çekişmeye girenlerin sayısı azalır) ve av, ön bacaklarındaki özel salgı bezlerinden gelen ipekle bir güzel sarılıp paket edilir. Hediyesini özene bezene kendi paketleyen bir aşık - kulağa hoş geliyor ancak gerçek o kadar romantik değil. Bu tavır yalnızca, evrimin her zamanki gibi iş başında olduğunu gösteriyor. Bir teoriye göre hediye ne kadar büyükse ve güzel paketlenmişse, erkeğin çiftleşme süresi de o kadar uzun oluyor. Yani daha fazla sperm aktarıp genlerinin devamlılığını sağlama şansını artırıyor. Dişi içinse büyük miktarda protein iyi bir şey çünkü yumurta bırakmak enerji gerektiriyor. Ancak avantadan bir şeyler kapmaya çalışanlar her zaman olur. Bazı erkekler içi boş bir ipek balon verir. O zaman da mesele dişi durumu fark etmeden çiftleşmeyi çabucak halletmektir.

Mucize Ağ: Örümceğin İpeği Her ne kadar böcek olmasalar da, örümceklerden söz etmeden ipek­ ten bahsedemeyiz. Aslında örümcekler, örümceğimsiler grubuna (Arachnida) aittirler ve adlarını Yunan mitolojisindeki ilk örümcek olan Arachne'den alırlar. Arachne en hünerli dokumacıdır. Yunan savaş ve zeka tanrıçası olan Athena'ya meydan okur, ondan daha becerikli bir dokumacı olduğunu ileri sürer. Böyle bir kibrin cezası bir örümceğe dönüştürülmektir. Arachne esaslı bir atadır: Günümüzde 45.000' den fazla örümcek türü bulunur, bunlardan yalnızca 600 tür Norveç'te yaşamaktadır. İpek sadece avı yakalamak için salgılanmaz örümceklerin uzak akrabaları böceklerdeki kıskanılan kanatlar için bir tür telafidir. Havadar bir yere tırmanıp rüzgara kapılan uzun ipek ipliği oluşturarak, küçük örümcekler, kendi rüzgar sörfü teknikleriyle uçabilirler. Örümcek ipeği etkileyici özelliklere sahiptir. Ağırlığına kıyasla çelikten altı misli sağlamdır, öte yandan oldukça esnektir. Bu yüzden ağa çarpan ağır bir sinek içinden öbür tarafa geçip gidemez. Tıpkı uçak gemilerine inen jetleri tutan fren kabloları gibi ağ esner. Örümcek ipe­ ğinden ince bir kumaş, uçan bir cismi tutabilir, bu özellik son derece

1 19

1 20

BÖCEKLER GEZEGENİ hafif kurşungeçirmez yelekler, süper dayanıklı kasklar ve otomobillerde yeni bir tür hava yastığı için kullanılabilir. Madagaskar'a has altın renkli örümcek ağı ipliğinden dokunmuş güzel, altın ipek elbise 2012 yılında Londra'da sergilendiğinde izleyici rekorları kırdı. Buna şaşmamak gerek çünkü bu kıyafet çok özeldi. Dört yıllık bir uğraşın sonucu ortaya çıkmıştı. Her sabah işçiler 80 yeni örümcek yakaladılar. Bunlar, elle çalışan küçük makinelere bağlandı, onlardan ipek "sağıl" dı ve geceleri yine serbest bırakıldılar. Bu iş için 1,2 milyon örümcek gerekti. Bu işin sanayileşmesinin pek mümkün olmadığını anlamak zor değil. Bu yüzden başka alanlara bakılıyor. 2002 yılında ilk "örümcek keçileri" ortaya çıktı. Gen teknolojisi yardımıyla örümceklerdeki "dokumacı" gen bir keçiye taşındı, böylelikle keçi sütü ipek üretiminde kullanılan proteinleri içermeye başladı. Bu olay medyada büyük ilgi topladı ancak bu projeden hala somut bir netice elde edilmemiştir. Komşularımız da, sentetik örümcek ipeği yapabilme yarışına katılmıştır. En son haberlere göre İsveçliler, bakterilerin ürettiği, suda çözülebilen proteinler yardı­ mıyla bir kilometrelik bir iplik yaptılar. Kimyasal koşullar değiştiğinde protein sıvısı, örümcek ipeği olarak sertleşir, tıpkı örümceğin dokuma salgı bezi çıkışında olduğu gibi. Ticari üretim için hala katedilmesi gereken uzunca bir yol var. Örümceklerin ipek iplerini mükemmelleştirmek için 400 milyon yıl uğraştığını düşününce buna şaşmamak gerek. 700 Yıl Boyunca Tuttukları Notlar için Böceklere Teşekkür Borçluyuz

Shakespeare'in oyunları ve Beethoven'in senfonileri. Cari von Linne'nin çiçek tasvirleri ve Galileo Galilei'nin Güneş ile Ay çizimleri. Snorre'nin kral sagaları ve ABD'nin Bağımsızlık Bildirisi. Tüm bunların ortak yanı nedir? Bunlar demir mazı mürekkebiyle yazılmıştır; bir böceğe borçlu olduğumuz mor siyah renkli bir mürekkep. Minnacık bir böcek: Mazı arısı. Bu küçük böcekler, bitki ve ağaçlarda yaşayan parazitlerdir, özellikle meşe ağacında çok farklı türlerine rastlanır. Mazı arıları bitkide bir yumru oluşturan kimyasal bir madde salgılar. Bu yumru, bir ya

İPEKTEN YAZI MALZEMELERiNE BÖCEK ÜRÜNLERİ d a birkaç larvanın çevresinde hem ev hem d e yiyecek ambarı şeklinde meydana gelmiş, kontrol altında tutulan bir tür kanserdir. Mazıların pek çok çeşidi vardır. Mürekkep için kullanılanı mazı yumrusu olarak anılır. Bu tür, kırmızımsı renge sahip yusyuvarlak küçük elmaları andırır ancak bunlar meşe yaprağı üzerinde sabittirler. Mazı yumrusunun içinde, mazı arısı larvası yatabilir ve keyifle bitki dokusunu çiğner, düşmanlarına karşı korunmuş olarak. Aslında bir miktar korunmuş olarak. Parazitlerin içinde de parazitler olur. Akşam yemeğine gelen ve gitmeyi reddeden, terbiyeden payını almamış davetsiz misafirler. Misafir mazı arıları kendi mazılarını kendileri yapamadıkları için diğerlerinin mazılarına taşınabilir. En kötüsü, orada yaşayan mazı arısı larvasının içine yumurta bırakabilmek amacıyla, yumurta koyma iğnesini mazının duvarına batıran istilacılardır. Mazıdaki yumurtalardan mazının oluşumuna neden olan türün dışındaki böcekler de çıkabilir. Bu yumruların koruyucu tabakası tanenle doludur. Bu, pek çok bitki ve ağaçta doğal olarak bulunan bir asittir ve bir deri ceketi iyi bir kırmızı şarapla ilişkilendirir: Bu madde deri tabaklanmasında önemli yer tutar, ayrıca şaraptan anlayan biri şaraptaki tanene göre, şarabın hem saklanma biçimini hem de üzüm çeşidini tahmin edebilir. İlk mürekkep türleri milattan binlerce yıl önce Çin' de yapılmıştır ve lamba isinin karbonuna dayanmaktadır. İs, suyla ve akasya ağacından elde edilen doğal bir zamk olan arapzamkıyla karıştırılır. Bu zamk, isin su yüzeyinde yüzmesini sağlar. Ancak çay bardağını yazdıklarınızın üzerine devirecek olursanız fikirleriniz uçar gider. Karbon mürekkebi suda çözülür ve kolayca yok olmaya uygundur; bazı şeyleri yazmakta zorlananlar da böyle yapıyordu. Daha sonraları mazı yumrularından mürekkep yapmayı öğrendiler ve bunu, demir sülfat ve arapzamkıyla karıştırdılar. Bu yeni mürekkebin en büyük avantajı suya dayanıklı olmasıydı, üzerine yazdıkları parşömen ve kağıt tarafından iyi emiliyordu. llOO'lerden 1800'lere kadar uzunca bir zaman Batı' da en çok kullanılan mürekkep meşe mazısı kaynaklıydı. O küçücük meşe arısı olmasaydı, ortaçağ ve Rönesans'ın büyük sa­ natçılarıyla bilim adamlarının bu kadar çok sayıda korunmuş, okunabilir yazıları belki de elimize hiç geçmeyecekti. Elimizde sadece lamba isinden

121

122

BÖCEKLER GEZEGENİ elde edilen mürekkep olsaydı, tüm eski fikirler, notalar ve metinler, ya kötü saklama ya da birilerinin parşömeni yeniden kullanmak zorunda kalması yüzünden ıslanıp yok olacaktı.

Kızıl: İspanyolların Gururu Böcekler bizlere, meşe mazısı mürekkebinin kahverengi siyah renginden başka renkler de sunmaktadır. İspanyol sömürgelerinden gelen en özel ticari ürün olan ve hala yiyecek ve makyaj malzemelerinde kullanılan güzel, koyu ve parlak kırmızı renk de onların işidir. Renklendirici madde karmin boyakoşnilinin dişilerinden elde edilir (Dactylopius coccus), cırnak kadar küçük bu tuhaf böcek "cochinilla" bici olarak da bilinir. Doğal ortamları Güney ve Orta Amerika' dadır, dişiler tüm yaşamlarını aynı noktaya yapışmış bir şekilde, hintinci­ rinin üzerindeki bir kabuk altında, kanatsız ancak korunaklı olarak sürdürür. Şunu da belirtmeden geçmeyelim: Karmin boyakoşnili bir tür kabuklubic olsa da kafadaki baş biciyle hiç ilişkisi yoktur; kategorik olarak, memeli hayvanlardan denizaslanıyla yarasa birbirinden ne kadar uzaksa, onlar da o kadar uzaktır. Bu renklendirici madde, Avrupalılar gelmeden çok önce Aztekler ve Mayalar tarafından biliniyordu ve koyu kırmızı bir renk veren bir türü kullanılıyordu. Ortaçağda kırmızı rengi elde etmek hem zor hem de pahalı olduğu için kurutulmuş karmin boyakoşnili İspanyol sömürgelerinden gelen en önemli ürün oldu. Fiyatı gümüş kadar değer­ liydi. Karmin, güneşten solmayan yoğun ve güçlü kırmızı renkler elde edilmesini sağlıyordu. İngilizlerin ünlü "kırmızı cekecler"i karminle renklendiriliyor ve Rembrandt, tablolarında bu rengi kullanıyordu. Kurutulmuş böcekler çok küçük ve bacaksız oldukları ve bu olay mikroskobun keşfinden önce gerçekleştiği için, karmin tanelerinin bir bitkiden mi yoksa bir hayvandan mı türediği ya da bir mineral olup olmadığı Avrupa' da uzun bir süre için belirsizliğini korudu. Günümüzde karmin çoğunlukla Peru'dan gelmektedir. El20 numa­ ralı renklendirici, reçel, Campari, yoğurt, meyve suyu, soslar ve kırmızı şekerler gibi kırmızı yiyecek ve içecek mamullerinde kullanılmaktadır.

İPEKTEN YAZI MALZEMELERİNE BÖCEK ÜRÜNLERi Ayrıca bu maddeyi, ruj ve göz farı gibi çeşitli makyaj malzemelerinin içinde de bulabilirsiniz.

Şellak: Ciladan Takma Dişlere Kadar Jelibon, gramofon plakları, keman ve elmanın ortak noktaları nedir? Tabii ki böcek kaynaklı bir madde. Çok kullanışlı ama büyük bir ihtimalle hiç adını duymadığınız bir şey. Şellak böceği (bize karmin sağlayan karmin boyakoşniliyle aynı familyadan) tarafından üretilen, reçineye benzer bir maddeden söz ediyoruz, yani şellaktan. Bu mini minnacık hayvan, Güneydoğu Asya'daki çeşitli ağaçların dallarında bol miktarda bulunmaktadır. Bazı kaynaklara göre ismi Sanskritçe yüz bin anlamına gelen lakh sözcüğünden gelir ve aynı yerde çok büyük sayıda bulunabilmelerine işaret eder. (Konu dışı bir şey daha söyleyelim: Aynı kaynağa göre !aks, yani Norveççe somon balığı da aynı dilsel kökene ve çok sayıda somonun yumurta koyma zamanında bir araya gelmesinden dolayı aynı gerekçeye dayanır.) Şellak böceğinin çeşitli türleri vardır ancak "üretici hayvan" çoğun­ lukla Kerria lacca' dır. Şellak böcekleri yarımkanatlılardandır (bkz. s. 22) ve yaşamlarını bitki dokusuna hortumlarını saplamış olarak sürdürür. Oldukça sıkıcı bir yaşam ancak o küçücük yaşam biz insanlara neler neler sunmuş! Bir bilimsel makale, "Şellak doğanın insanlara en değerli armağanıdır" diyecek kadar ileri gider. Şellak böceği yetiştiriciliği eski bir gelenektir. MÖ 1200 yılından itibaren Hindu metinlerinde böcekten söz edilir ve Büyük Plinius, MS 77 yılından kalan metinlerde, "Hindistan' dan gelen bir kehribar"ı an­ latır. Ancak ürünün Avrupalıların gözüne ilk kez çarptığı yıl 1300'lerin sonudur. İlkin bir renk verici olarak, sonra da bir cila, yani parlak ve suya dayanıklı bir yüzey elde etmek için tahtanın üzerine sürülen bir şey olarak. Güzel mobilyalara, ağaç işlerine ve kemanlara şellak sürülmüştür. Ancak şellakın başka alanlarda da kullanılabileceği ortaya çıktı: 1800'lerin sonundan 1940'a kadar süren elli yıl boyunca, gramofon plaklarının ana maddesi şellaktı. Berrak sesli, kırılabilir 78'lik plakları (dakikada 78 devir yapıyorlardı) yani popüler adıyla "taş plaklar"ı yap­ mak için şellak, taş tozu ve pamuk ipliği karıştırıldı. Ses kalitesi şöyle

1 23

1 24

BÖCEKLER GEZEGENİ böyleydi ancak ilk plakçalarlar o zamanki adıyla "konuşan makineler" büyük olay oldu. Radyonun henüz yaygın bir alet olmadığını unut­ mayın: Dünyanın ilk resmi radyo yayını ilk kez New York'ta 1910' da yapıldı ve Norveç'te ilk deneme yayınlarına 1923'te başlandı. Ayrıca gramofon plakları uzun bir süre, "sanal" orkestra ve gruplarını oturma odalarımızda ağırlamanın ilk olanaklarını sunuyordu. 1900'lerin sonuna doğru plak üretimi o kadar büyüdü ki Amerikalı yetkililer bundan endişelenmeye başladı. Şellak aynı zamanda askeri sanayi için önemliydi, özellikle deconatörler ve askeri teçhizatın yalı­ tımında. Bu yüzden 1942' de, Amerikalı yetkililer plak sanayine şellak tüketimlerini yüzde 70 azaltmalarını emretti. Bu küçücük böcekler, cila, boyama, parlatıcılar, mücevherler, tekstil boyası, takma dişler ve diş dökümünde, kozmetik, parfüm, elektrik yalıtımı, su yalıtımı, dinozor kemiklerini yapıştırma, besin ve ilaç sana­ yine kadar pek çok farklı ve çok sayıda alanda kullanılan bir maddeyi nasıl üretiyorlar? Bütün olay, binlerce küçük şellak nimfinin uygun bir dala yerleşmesiyle başlar. Sokucu emici ağızlarıyla özsu içerler. Popolarından, havayla temas ettiğinde sercleşen portakal renkli, reçineyi andıran bir sıvı salgılarlar. Bu, ilkin kabuklubitleri tek tek örten küçük parlak portakal rengi ev damlarına dönüşür ancak sonra bir araya gelerek, tüm koloniyi örten, yani tüm bir dalı örten dev bir dam halini alır. Birkaç deri değişiminden sonra ergin kabuklubit ortaya çıkar ve çiftleşir, yumurta bırakır. Bunların hepsini korunaklı bir damın altında yapar. Yetişkinler ölür ve yumurtalardan binlerce yeni nimf çıkar. Bu nimfler, reçine örtünün kabuğunu delip kendilerine uygun yeni bir dal aramak için yola koyulurlar. Şellak yapmak için dalları kaplayan reçine tabaka kazınır. Reçine kırılır ve küçük reçine tabakaları halinde ya da alkolde çözülmüş olarak pazara sürülmeden önce böcek parçalarından temizlenir. Günümüzde şellak üretiminin çoğu Hindistan' da gerçekleşir. İşin güzel yanı, bu üretimi köylerdeki küçük çiftçilerin yapıyor olmasıdır. Üç dört milyon insanın ekmeğini şellak böceği yetiştiriciliğinden ka­ zandığı tahmin edilmektedir ve bunların pek çoğunun gelir sağlayacak başka olanakları yoktur. Ayrıca üretim, bu minnacık çifclik hayvanının

İPEKTEN YAZI MALZEMELERİNE BÖCEK ÜRÜNLERİ "otlakları"ndaki türlerin zenginliğinin korunmasına katkıda bulunur çünkü ya çok az uygulama yapılır ya da hiç yapılmaz; o zaman da böcekleri öldürme tehlikesi ortadan kalkar.

Buruşmuş Elmalar İçin Şellak Böceğinin Cilt Bakımı Salonu Meyve tezgahlarındaki parlak elmaların güzel göründüğünü düşün­ müyor musunuz? Çok normal çünkü onlar şellak böceğinin cilt bakımı salonundan geçtiler ve reçineye bulandılar. Burada bikini çizgisi ağda­ sından söz etmiyoruz. Elmaların alınması gereken kılları yok. Buna karşılık biz insanlar, topladıktan sonra yıkayarak elmaların doğal cilasını alıyoruz. Ve cilasız elmalar çok çabuk buruşuyor, pek az insanın almak ya da satmak isteyeceği, iştah kapatan bir şey bu. Bu yüzden elmaların yeniden cilalanması gerekiyor ve burada da devreye şellak giriyor, yani bir çeşit kırışmaları önleyen cilt kremi gibi. Başka türden meyveler ve sebzeler de daha iyi ve cazip görünmek için şellaka bulanıyor. Maddenin turunçgillerde, karpuzda, armutta, şeftalide, ananasta, narda, mangoda, avokadoda, papaya ve kabuklu yemişlerde kullanımı onanmış. 2013'te, suda haşlanmış, üzerinde ka­ buğu olan tavuk yumurtalarının parlatılması için Norveç'te de şellak kullanımına onay çıktı. Bu sayede, yumurtalar daha parlak ve güzel olacak, ömürleri uzayacak. E'li maddelerden E904 olarak karşımıza çıkan şellak ayrıca, jelibon, draje çikolata, pastil gibi çeşitli şekerlemelere parlaklık verir. Şellaka pek çok farklı isim verildiği için ABD' de üretilen şekerlemelerin parlatıcıları başka adlar taşıyabilir; lak, lak reçinesi, tutkal lak, şeker parlatıcısı ya da pastacı parlatıcısı gibi. Şellak ayrıca kozmetikte de kullanılır. Saç spreyinde, tırnak cilasında ve bağlayıcı madde olarak maskaralarda bulunur. İlaç kapsüllerinde de kullanılır. Yalnızca dış yüzeyi parlak kılmak için değil, ayrıca asitte kolayca çözülmediği için, "gecikmeli" haplarda yani kapsüllerin sindirim sistemine ulaşınca çözülmesi gerektiği durumlarda kullanılır. Bu ürünün ne kadar tuhaf yerlerde karşımıza çıktığını düşününce, şellakın doğanın bize sunduğu en değerli armağanlardan biri olduğunu söyleyenlere şaşmamak gerek.

1 25

SEKİZi N Cİ BÖLÜM

Böcekten Böceğe

ırt cırt bant dahiyane bir buluştur. Koşu ayakkabılarında, ceket­

C lerde, çocuk eldivenlerinde, kayakları bağlamada kullanılır. Cırt cırt bantı, köpeğiyle ava çıkmış İsviçreli bir mühendise borçluyuz. Eve her döndüklerinde köpeğinin her tarafının dulavratoruyla dolu olması onu kızdırıyormuş ve bu zeki tohum yayma mekanizmasını yakından incelemeye başlamış. Yoldan gelip geçen hayvanların üstüne yapışan küçük kancalar; hımmm, belki de taklit edilebilecek bir fikir? Cırt cırt bant böyle ortaya çıkmış.

Mühendisler ve tasarımcıların ilham almak için doğaya dönmelerine giderek daha çok rastlanıyor. Doğanın sunduğu çözümlerin rafine bir hale gelmesi milyarlarca yıl almıştır ve evrim sayısız akıllı düzenek ve işlev ortaya çıkarmıştır. Akıllı çözümler söz konusu olduğunda böcekler ezici bir çoğunlukla temsil edilir çünkü hem sayıca çokturlar hem de uyum konusunda başarılıdırlar. Sirkesineğinde olduğu gibi, onları model organizmalar olarak kullanabiliriz. Çökmüş bir evin içine girmek ya da plastiğin çözülmesi gibi bizim yapamadığımız şeyleri onlara yaptırarak. Belki de, antibiyotik sorununda, yaşlılarda fiziksel sağlığı iyileştirmede bize çözümler getirebilirler ya da yıldızlar arasında yolculuk yapmayı gerçek­ leştirme konusunda katkıda bulunabilirler. Onlardan ilham almayı ve onları taklit etmeyi kesinlikle daha uzun yıllar boyunca sürdüreceğiz.

Dirimkurgu: En iyisini Doğa Bilir Oirimkurgu ya da biyonik, Büyük Norveççe Ansiklopedisi 'ne göre "canlı organizmaların yapılarının, ilkelerinin ya da işlemlerinin yenilikler, teknik çözümler ve malların endüstriyel üretimi alanında taklit edilmesi" dir.

1 27

1 28

1

BÖCEKLER GEZEGENİ

Dirimkurgunun, böcekleri konu alan çok sayıda örneğine rastlarız. Dron teknolojisi yusufçuklardan esinlenmektedir. Isıalmaçlı süslüböcek­ ler (Melanophila acuminata) karın bölgelerindeki ısı almaçları (orman yangınları sonrası korlaşmış ateş üzerine yumurta bırakır) yüzünden, daha iyi ısıl görüntüleme almaç sistemleri geliştirmek için Amerikan savunması ve diğerleri tarafından incelenmektedir. Pek çok böceğin rengi pigmentler yerine, belli dalga boylarını yan­ sıtan üstlerindeki özel yapılardan kaynaklanır. Sonuç, baktığınız açıya göre değişen yoğun, metalik bir renktir; Güney ve Orta Amerika'nın sık ormanlarında yaşayan Morpho kelebeklerinin parlak mavisinde olduğu gibi. Yapısal renkler hakkındaki bilgiler solmayan renkler, daha iyi güneş panelleri ve cep telefonu ekranlarıyla yeni tür kıyafetler, boya ve kozmetik yaratmamıza yardımcı olabilir. Ya da sahtesi yapılamayan para.

Paraya Üfteyiniz! Yalnızca Endonezya'nın ufak bir bölgesinde bulunan güzel tekeböceği Tmesisternus isabellae havanın nemine göre renk değiştirir. Hava kuruysa siyah ve yeşil çizgili altın sarısı bir renk alır. Havanın nemi arttığında, böceğe rengini veren mikroyapı şişer ve altın sarısı renk kırmızıya dönüşür. Çinli kimyagerler yakınlarda bu numarayı taklit edip basım teknolojisine taşıdı. Bu kimyagerler, böceklerden esinlenerek yapılmış mürekkebin, sahtesi yapılamayan banknotlar basmakta kullanılabileceğini öne sür­ mektedir. Banknotun sahte olup olmadığını merak ediyorsanız tüm yapmanız gereken paraya üfleyip renk değiştirdiğini görmek. Böylelikle eşsiz ve nadir bulunan bir böcek dolandırıcılık ve sahtekarlığı önlemeye yardımcı olabilir. Geriye sadece banknotları güvenli ve böceklerin girmediği yerlerde saklamak sorunu kalır, özellikle akkarıncaların selüloz içeren her şeyi yedikleri güneyde. Banknotları da. Termitler, Hint hazinesini birkaç kez mideye indirmiştir: 2008 yılında, Hintli bir tüccarın kasabanın bankasındaki tüm tasarruflarını yiyip bitirmişler ve 2011 yılında bir bankanın kasasındaki rupi banknot yığınlarını çiğneyip mideye in­ dirmişlerdir. Yediklerinin değeri yarım milyon liranın çok üstündedir!

BÖCEKTEN BÖCEGE

j 1 29

Karınca Yuvası Teknolojisi Az Enerji Kullanan Yüksek Binalar Sunar Termiclerin mimarisini kopyaladığımızda tasarruf edeceğimiz paranın büyüklüğünü görünce onların birkaç rupi yemesine belki de göz yuma­ biliriz. Termicler daha iyi hava soğutma sistemleri keşfetme açısından bizlere iyi fikirler sunar. Afrika' daki dev termit yuvaları, yüzeyden birkaç metre derinlikte olabilir ve beyaz ya da açık kahverengi sosyal bireylere ev sahipliği ya­ par. Dışarıdaki kavurucu sıcağa rağmen içerideki hava her zaman gayet makul derecededir. Yerden belki bir metre derinlikte termit kraliçesi, oksijen açısından zengin, uygun bir sıcaklıktaki taht odasında yatmış, rekor bir hızla yumurtalarını bırakmaktadır. Onun etrafında, yuvanın büyük mutfağı sayılan mantar tarlalarında (bkz. s. 74) çalışan binlerce işçi bulunmaktadır. Burada milyonlarca yiyecek üretilir. Ancak mantar çok naziktir ve serpilmesi için havanın otuz dereceye yakın olması şarttır, ne daha az ne daha fazla. Termitler içerideki havayı nasıl sabideyebilmektedir? Görünüşe bakılırsa, çılgınca bir havalandırma kanalı sistemi, yuva yapısının içinden geçen bir hava emişi yaratmak için termit yuvasının dışındaki sıcaklığın günlük değişimlerini kullanmaktadır. Bu "yapay ciğer" oksijen dolu, serin havanın aşağıya inmesini sağlarken, daha sıcak, karbondioksit yüklü hava dışarı atılır. Mimarlar, Hara re' deki büyük ofis ve mağazalar merkezi Eastgate Centre'ı inşa ederken termiclerin akıllı tasarımını taklit etmişlerdir. Merkez, Zimbabwe'nin en büyük merkezidir ancak herhangi bir se­ rinletme ya da ısıtmaya sahip değildir. Bunun yerine, termitlere has yöntemlere dayanan pasif soğutma kullanılır. Sonuç bu binanın, normal hava soğutmasına sahip benzer bir binada kullanılan enerjinin yüzde IO'unu kullanmasıdır.

Kahverengi Sirkesineklerinden Nobel Ödülüne Sirkesineklerini görmüşsünüzdür; hani şu, meyvenizden kalkarken küçük bir bulut oluşturan uyuşuk şeyler. İnsanı sinir ederler, evet, ama bu kırmızı gözlü şeyler aslında altı Nobel ödülünün sahibidir.

1 30 1

BÖCEKLER GEZEGENİ

Onlara muz sineği, meyve sineği, sirke ya da pub sineği diyoruz. Bilimsel cins adı Drosophila "sabah çiyini seven" anlamına geliyor; oldukça şiirsel bir isim ve bu sineklerin aslında sıcak ve tropik bölge­ lerde bulunduğunu anlatıyor. Günümüzde sirkesineği cinsinden pek çok tür tüm dünyaya yayılmış durumdadır (Antarktika hariç). Soğuk Norveç'teki mutfağınızda onaya çıkabilecek yedi türün ortak özelliği organik gübre, fazla olgunlaşmış meyve ya da bira kutusunun dibinde kalmış bira gibi çürüyen, mayalanan organik şeylere bayılmalarıdır. Buralara yumurtalarını bırakıp jet hızıyla çoğalırlar. Tabii ki çok sinir bozucudurlar. Yiyeceklerimizden uzak durmala­ rını isteriz ve böceklerin evin dışında olmakla yetinmeleri gerektiğini düşünürüz. Ancak bu vızıldayan minnacık şeyler sandığımızdan da önemlidir. Drosophila melanogaster sirkesineği, laboratuvarların taçsız kralıdır. Yüz yıldan uzun bir süredir araştırmalar ve laboratuvar deneyleri için büyük önem taşır. Sirkesineği araştırmalara uygun bir dizi özelliğe sahiptir: Hafiftir ve laboratuvarda tutulması ucuzdur, hızlı bir gelişimi vardır ve ardında bir sürü yavru bırakır. Ayrıca türün DNA's ını iyice kavramış bulunmak­ tayız. 2000 yılında tüm gen haritası çıkarılmıştır. Gücenmeyin ama sizin genlerinizin sirkesineğinin genlerine sandığınızdan çok daha fazla benzediğini söyleyebilirim. Örneğin: İnsanlardaki belli hastalıklarla bağlantılı gen dizilimleri üzerine yapılan bir araştırmada, bunların yüzde 77'sine sirkesineklerinde de rastlandığı görülmüştür. Bu benzerlik, insanlardaki de dahil olmak üzere farklı olguları anlamak için sirkesi­ nekleri üzerine yapılan araştırmayı kesinlikle çok önemli kılmaktadır. Sinekler bizlere, kromozomların ve özelliklerin nasıl genetik yolla geçtiği hakkında çok şey öğretmiştir. Bu, Thomas Hum Morgan'a 1933 yılında Nobel ödülü kazandırmıştır. Yaklaşık on yıl sonra, radyasyo­ nun mutasyona neden olduğu ve DNA'ya zarar verdiğini göstermek için yüksek dozda ışına maruz kalan sirkesineği ve Hermann Müller bir Nobel'e daha layık görülmüşlerdir (1946 yılında). 1995 yılında tıp ve fizik dalındaki Nobel ödülü, fetal dönemde genlerin gelişimi nasıl etkilediğini gösteren kapsamlı araştırmaları için bir kez daha bizim küçük yetenekli dostumuzla onun üç kişilik takımına gitmiştir. 2004 yılında Nobel, sineklerin koku alma sistemi, 2011 yılında da bağışıklıkla

BÖCEKTEN BÖCEGE ilgili çalışmalara verilmiştir. Özellikle son iki ödül, sineklerle ilgili araştırmaların, biz insanlara önemli ölçüde uyarlanabileceğine örnektir. Ayrıca sineklerle ilgili bizi en çok sinir eden şey olan mayalı, daha çok alkollü nesnelere karşı ilgilerinin çok yararlı olduğu ortaya çıkmıştır. Sirkesineklerinin "alkolizm"i üzerine araştırmalar ciddi ve önemlidir, ayrıca Oktoberfest'teki sohbetleri renklendirecek türden, insanı kar­ şılaştırmalara uygun pek çok şey içermektedir. Çok alkol alan erkek sinekler sırnaşmaya başlar ve seks için delirir, aynı zamanda başarılı bir çiftleşmenin şansı da azalır. Ya da iş tutamayan erkek sinekler "teselli"yi içkide bulur ve başarılı bir çiftleşme yaşayan erkek sineklerden daha çok içerler. Sanki bu yetmezmiş gibi, sirkesinekleri bize bir de kanser, Parkinson gibi hastalıklar, uykusuzluk ve jet lag gibi olgular hakkında yeni bilgiler sağlar. Yani mutfaktaki sirkesineklerine sayıp sövmeden bir parçacık saygı göstermeniz yerinde bir davranış olacaktır.

Karıncalar Bize Yeni Antibiyotikler Sunar Bakterilerin antibiyotiğe karşı direnç kazanması giderek büyüyen dev bir sorundur. Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre bu durum her yıl 700.000'den fazla ölüme neden olmaktadır. Antibiyotik direncine karşı mücadelede ekoloji ve evrim bilgisi önemli bir destek oluşturmaktadır ve böcekler de buna kendi çözümleriyle katkıda bulunur. Özellikle karıncalar üzerine araştırmalar ilginçtir. Karıncalar büyük bir topluluk içerisinde yan yana yaşar, tüm koloninin mahvolmaması için bakteri ve mantarlara karşı iyi bir savunma sistemleri olması elzemdir. Bu yüzden bedenlerinde antibiyotik üreten iki salgı bezi bulunmaktadır. Bunu, ön bacaklarının yardımıyla kendilerine ve kardeşlerine sürerler. Deneyler sonrasında, bu aktivitenin mantar sporlarının yuvada ortaya çıkmasıyla arttığı görülmüştür. Çiğnemek ve mantar yetiştirmek için yuvaya yaprak taşıyan yaprak kesen karıncalar (bkz. s. 73-74), mantar enfeksiyonlarına daha fazla maruz kalır. Bazen başkaları da, parazit mantarlar da karıncaların mantar tarlalarına yerleşmeye çalışır. Başarılı olurlarsa hem mantar üretimini hem de karıncaları yok edebilirler. Bu yüzden karıncalar bu

1 31

1 32

BÖCEKLER GEZEGENİ tür işgalcilere karşı, bir bakteriyle işbirliği yaparak güçlü bir savunma geliştirmiştir. Bakteri, karıncanın özel keselerinde yaşar ve mantar işgalcilerini öldüren türde bir antibiyotik üretir. Aralarındaki titiz işbirliği, milyonlarca yıl boyunca mükemmelleşmiştir. Bu da, karın­ caların bakterilerle işbirliğini incelemek yoluyla, mantar ve bakterileri öldüren araçları bulma olanaklarına kavuşabileceğimiz anlamına gelir. Şu anda bile birçok buluş patent almış bulunmaktadır. Bunlardan biri, yaprak kesen karıncalardan gelen mantar öldürücü, Selvamicin adın­ daki antibiyotiktir. Bu madde, pek çoğumuzun ağızda ya da rahimde oluşan enfeksiyonlardan tanıdığımız pamukçukküfü gibi mantarlara karşı işe yaramaktadır.

Larva Tedavisi Böcek desenli kıyafetler ve takılar gördüğümde her zaman mutlu oluyorum. Tatlı bir kelebeğin ya da tombul bir eşekarısının bir giysiyi süslediğine pek rastlamıyoruz. Ya sinekler? Çok nadir. Pek de bilimsel olmayan küçük bir araştırma yaptım: İnternette aradığımda "kelebek takısı" 1000 sonuç verdi. "Kelebek" yerine "kurt sineği" yazın, sonuç sıfır. Göksineklerin (Calliphoridae) hastalık yaydıklarını düşünürüz ancak bu sinekler aslında enfeksiyon kapmış yaralarımızı yiyerek bizi iyileş­ tirebilir. Mide bulandırıcı bir düşünce ama bu hikaye çok eski: Moğol savaşçı Cengiz Han, Kore' den Polonya'ya kadar uzanan bir alanda, yüzölçümü olarak dünyanın en büyük imparatorluğunu 1200'lerde kurdu. Bu imparatorluk diplomasi ve müzakerelerle ortaya çıkmış de­ ğildi. Söz konusu olan acımasız ve vahşi bir savaşın sürdürülmesiydi. Efsanelere göre Cengiz Han savaşa her zaman yanında bir araba dolusu sinek larvasıyla giderdi. Bunlar askerlerinin yaralarına konur ve onların çabucak yeniden savaşa katılmalarını sağlamak için yaraları iyileştirirdi. Bu tür larva tedavisi Napolyon Savaşları'nda, Amerikan İç Savaşı'nda ve Birinci Dünya Savaşı'nda da büyük bir başarıyla kullanıldı. Antibiyotiğin muhteşem özelliklerini keşfettikten sonra, larva tedavisi unutulmuştu, şimdilerde yeniden canlanmaya başladı, çoklu antibiyotik dirençli bakteriler yüzünden tabii ki.

BÖCEKTEN BÖCEGE Tıbbi kullanımda, yaralara konmadan önce larvaların steril olması önemlidir. Bu yüzden laboratuvar ortamında yetiştirilirler. Larvalar genellikle kabaca dokunmuş bir çay poşeti içinde kullanılır. Böylelikle kaçmaları önlenir, bir yandan da işlerini yapmak için başlarını dışarı çıkarabilirler. Ve iş birkaç bölümden oluşur. Larvalar, antibiyotiği an­ dıran maddeler ve yaranın PH değerini değiştiren maddeler üreterek yaradaki bakterilerin gelişimini önler. Ayrıca ölü yara dokusunu yerler. Bazı durumlarda larvaların yeni doku oluşumunu güçlendiren maddeler ürettiğine de rastlanmıştır. Larvalar yalnızca ölü dokuyla yarayı yer, yaranın etrafındaki yaşayan dokuya dokunmazlar. Göksineklerin kullanımı konusunda yapılan daha yaratıcı çalış­ malar arasında larva kralınınkine rastlıyoruz. Larva kralı, 1900'lerde İngiltere' de yaşamış ve sinek larvalarını koklamanın sağlıklı ve iyileş­ tirici olduğunu savunan bir adamdır. Bu adam tüberküloz hastasıydı, balık yemi olarak yetiştirdiği larvaların onu hayatta tuttuğuna ina­ nıyordu. Bunu da diğer hastalarla paylaşmak istiyordu. Her yaz ona, genellikle hayvanat bahçelerinden birkaç ton hayvan leşi yollanıyordu. O da bunları larvalarla örtülene kadar kapısının önünde bekletiyordu. Göksinekler toplandığında, evin içindeki larvahane adını verdiği özel küvetlere taşınıyordu. Burası, hastaların sinek larvaları dolu küvetler ve iğrenç kokan çürük et arasında biraz okuyup biraz iskambil oyna­ yarak ya da diğer hastalarla sohbet ederek keyif çatacağı derme çatma bir kulübeydi. Bunun biraz para kazanma yollu bir girişim olduğunu söylersek kimse şaşırmaz sanırım. Larva kralının çiftliğinin kokusu kilometrelerce öteden duyuluyordu ve bu adam görüşlerini bilimsel olarak destekle­ yecek birilerini bulamadı. Çürümüş hayvan leşlerine yapılan ziyaretin sağlıklarını düzelttiğini iddia eden pek çok hasta olmasına rağmen, larva kokusunu ciğerlere çekmek asla ticari bir başarı kazanamadı. Belki de gelecekte, larva kralı haklı çıkacaktır. Göksineklerin lar­ vaları, tüberküloz bakterisiyle akraba olan bir bakterinin gelişmesini engelleyen gazı çıkarabilmektedir. Test organizması olarak kullanılan bu bakteri hastalığa yol açmayan bir türdür. Daha fazla araştırma yapılmasını beklerken, canlı yemle balık tutanlar ve solucanlara küfür

1 33

1 34

BÖCEKLER GEZEGENİ etmeyenler larva kutusuna burunlarını daldırıp sağlıklı olmak için derin bir nefes alabilirler.

Ev Hayvanı Olarak Karaçekirgeler Böcekler psikolojik sağlığımızı koruma konusunda da bize yardımcı olabilir. Bir ev hayvanının insanı hem daha mutlu hem de daha sağlıklı kıldığı bilinen bir gerçektir ve Doğu' da böcekler ev hayvanı olarak bin­ lerce yıldır beslenmektedir. Özellikle Çin ve Japonya' da karaçekirgelere evde bakmak çok normaldir; öncelikle güzel şarkıları için, ancak Çin' de 1200'lerde karaçekirge dövüşleri yaygınlaştı. Çin' de hala iki gün süren karaçekirge dövüş şampiyonası yapılmaktadır. Bu, böceklerle bağlantılı düzenlenen geleneksel Çin festivallerinden sadece biridir. Japon çocuklar arasında, büyük erkek böcekler yakalayıp (ya da şehirde yaşıyorlarsa satın alıp) onları dövüştürmek gayet normal bir hobidir. Erkeklerinin dövüşmek için kullandığı güçlü ağız parçalarına sahip olduğu, dünyanın en büyük böcek türlerinin bazılarından söz ediyoruz. ABD' de olduğu gibi Japonya'da da, ateşböceklerinin bazı bölgelerde geceleri yaptıkları dansları görmek için otobüs seferleri düzenlenir. Şimdilerde böcekler, yaşlı bakımı sektöründe modern bakım projesi olarak denenmektedir, Asya' da tabii ki. Yaşlı Koreliler bir kafes dolusu karaçekirgenin bakımını üstlenirse ne olur? Yaş ortalaması 71 olan yaklaşık yüz Koreli, depresyon, kavrama yeteneği, stres düzeyi, uyku sorunları ve yaşam kalitesi gibi psikolojik olgular için deneye tabi tutuldu. Sonra gruplar ikiye ayrıldı. Her iki grup da sağlıklı yaşam şekli hakkında rehberlik almalarına ve her hafta telefonla izleniyor olmalarına karşılık sadece bir gruba, bir kafes içinde beş adet şakıyan karaçekirge verildi. Teleogryllus mitratus türünden söz ediyoruz. Bunlar, Güneydoğu Asya' da bahçelerde yaşayan, kulağa hoş gelen güzel şarkılar söyleyen böcekler. İki ay sonra tüm katılımcılarla görüşüldü ve yeniden teste tabi tutul­ dular. Yaşlıların neredeyse hepsi karaçekirgelere bayıldılar ve dörtte üçü böceklerin bakımını üstlenmenin akıl sağlıklarına iyi geldiğini belimi. Test sonuçları ufak da olsa, ölçümü yapılan pek çok olgunun olumlu

BÖCEKTEN BÖCEGE

1 1 35

yönde etkilendiğini gösterdi, özellikle daha iyi bir yaşam kalitesiyle birlikte depresyonun azalması söz konusu olduğunda. Kafeste karaçekirge beslemenin iyi yanı ucuz olması ve fazla bir bakım gerektirmemesi. Yaşlıların onları havalandırmaları, tırnakla­ rını kesmeleri ya da kürklerini fırçalamaları gerekmiyor. Ama yine de, karaçekirgenin kafesinde dolandığını ve şarkı söylediğini görmek ve arada onlara azıcık besin vermek insanı tatmin ediyor. Bu herkese lazım aslında. Bunu bilmek iyi bir şey. Bir karaçekirgeye bakmak gündelik yaşantımıza küçük bir anlam katabilir, bedenimiz ufalmaya başladığında pek fazla iş yapacak halimiz olmuyor ve çok fazla yalnız kalıyoruz.

Biofıli: Doğaya Aşık Olmak Neyse ki böceklere olan ilgi Barı'da da artıyor. Vızıldayan arılar ve tombul yabanarıları pek çoğumuzun dikkatini çekiyor. İnsanlar bah­ çelerine nektarı bol bitkiler ekiyor, böcek otelleri asıyor ve yabanarıları için kutular yapıyor. Pek çok böceksever, yeni yerlerde böcek arayıp onları toplayarak (ya da fotoğraflarını çekerek) önemli bir iş yapıyor. Bu, doğa deneyimleri yaşatan ve böcekler hakkındaki bilgimizi artıran bir tür hazine avı. Pek çok yerde, özellikle sıcak bölgelerde kelebek yuvaları bulabili­ yoruz; büyük bir arazi ağlarla çevrilip kelebeklerin özgürce uçabileceği, hayranlıkla seyredilip fotoğraflarının çekilebileceği alanlar yaratılıyor. Norveçli bir doğa fotoğrafçısı (Washington DC'deki bir müze için çalışan Kjell Sandved), yarattığı kelebek alfabesiyle dünyaca ünlendi; kelebeklerin kanatlarındaki harfleri gösteren yakın fotoğraflar çekiyor. Kral kelebeğinin Meksika' da kışı geçirdiği bölgeler tüm dünyadan gelen turistleri ağırlıyor. Yeni Zelanda' da bulunan Waitomo Mağarası'nın tavanında ışık veren ateşböceklerini görmek için 2016 yılında gelen ziyaretçi sayısı yarım milyondu. Bu olaylar bizi, ünlü böcek araştırmacısı Edward O. Wilson'ın uğraştığı bir konuya getiriyor: Biz insanların doğa ve diğer türlerle derin ve yakın bir bağ kurma konusundaki gereksinimimiz; Wilson buna biofili adını vermiş, canlı yaşama olan aşk. Ona göre bu, doğayla

1 36

BÖCEKLER GEZEGENİ yakın olmanın hayatta kalma olasılığımızı artırması yüzünden evrimle güçlenmiş ve gelişmiş bir özellik. Çiçeklere özen gösterecek olursanız birkaç hafta sonra onların meyvelerini bulabilirsiniz. Sizi yaralayabile­ cek ya da öldürebilecek türleri iyi tanırsanız hayatta kalma olasılığınız artar. Pek çok kişiye göre yılanlardan ve örümceklerden korkumuzun nedeni, bu tür bir uyum sağlamaya dayanmaktadır. İnsan sağlığı ve huzuru söz konusu olduğunda doğaya yakın olma­ nın ne kadar önemli olduğunu günümüzde giderek daha fazla araştırma göstermektedir. Yeşil bölgelere yakın yerlerde oturan yaşlılar, sosyoe­ konomik koşulları ne olursa olsun daha uzun yaşıyorlar. Pencereden baktıklarında yeşili gören öğrenciler daha iyi öğreniyorlar. Kişilik bozukluğu sorunu olan çocuklar doğada etkinlikte bulunduklarında hastalık belirtileri azalıyor. Sosyal konutlara caşınacaklara, rasgele yeşil alanlardaki konutlar ve etrafı betonla çevrili konutlar verildi. Yeşil alanlardaki sosyal konutlarda yaşayanlarda ev içi şiddete daha az rastlandı. Çocuklarım ilkokula giderken sınıflarıyla birlikte baharda dereye gezmeye giderdik. Ben, uzun bir sopanın ucundaki mecal bir kevgire kahverengi çamur doldurup bunu beyaz plastik bir tabağa koyduğumda, beşinci sınıflar bana şüpheyle bakıyorlardı. "Ööö, onu elleyecek misin?" diye çığlık attı bazıları. Ancak çamur kevgirden geçip ortaya kıpır kıpır bir yaşam çıktığında harika bir şey oluverdi. Hep birlikte, hem suyun üstünde hem de altında iyi görebilsin diye iki çift olan gözlere bakakaldık ve bir diğer böceğin nefes almak için kullandığı sifonundaki gümüş renkli hava kabarcığından söz ettik. Aniden plastik tabak ve uzun saplı kevgir paylaşılamaz oldu. Herkes acayip böceklerden bulmak istiyordu. Bez ayakkabılarının ıslanabileceği­ ni ve tırnakların altına çamur dolmasından korktuklarını unutuverdiler. Bunlar güzel günlerdi, anlamlı bir şeye katkım olmasından duy­ duğum güçlü duygular. Ancak günümüzde dünya nüfusunun yarısından çoğu şehirlerde yaşıyor ve bu sayı artacak. Pek çok kişinin doğal alanlara ulaşma ya da büyük yabanıl hayvanlarla yakın karşılaşmalar yaşama olanağı yok.

BÖCEKTEN BÖCE(;E Neyse ki, doğa olarak kabul edebileceğimiz yakınlardaki bölgeler ve ormancıklar var; buralarda böceklere yüzde yüz rastlayabilirsiniz.

İnsanın En İyi Dostu Hamamböceği mi Acaba? Yeni yaşam biçimleriyle birlikte yeni sorunlar ve böceklerden yararlan­ manın yeni olasılıkları da ortaya çıkıyor. Örneğin, çökmüş bir binada yapılan kurtarma çalışmaları büyük zorluklarla karşılaşıyor. Boynunda içki varili asılı Saim Bernard köpekleri pek işinize yaramaz. Günümüzün kentsel koşullarında, bir hamamböceği kurtarıcı böceğiniz olacaktır. Bir atom savaşından sonra tek hayatta kalacakların hamamböcek­ leri olacağına ilişkin efsaneyi duymuşsunuzdur herhalde? Bu mitler, adı üstündeki eski filmlerin isimlerinden kaynaklanmaktadır: Onlar, Böcek ya da Hamamböceklerinin Alacakaranlığı. Kıyametten sonra ortaya çıkan, nükleer serpintiyi kahvaltı niyetine yiyen ve sonra da kırmızı elbiseli güzel kadından geri kalanı da tatlı niyetine mideye indiren ha­ mamböcekleri radyoaktiviteye biz insanlardan daha fazla dayanıklılar {ancak un kurtları daha da dayanıklı). Hamamböceklerinin sert dış iskeletleri, sağlam yaradılışları ve mükemmel hareket etme teknikleri bizlere yarar sağlayabilir. Mini minnacık bir hamamböceği sırt çantasını modern teknolojiyle doldurun: bir mikroçip, verici ve alıcı, hamamböceğinin duyargalarıyla kuyruk ça­ talındaki duyu organına bağlanan bir denetim birimi. Mikrodenetleyici uzaktan kontrolle çalışmalı ve kuyruk çatalındaki duyu organlarını küçük elektrik uyarılarıyla uyarmalı. Böylelikle hamamböceği, ona arkadan bir şeylerin yaklaştığına inanacak ve oradan kaçacaktır. Eğer duyargalarına sinyal gönderecek olursak hamamböceği, bir şeye çarpaca­ ğını sanacak ve ustaca bir manevrayla bundan kurtulacaktır. Böylelikle bir hamamböceği ordusu tehlikeli bir binanın içerisinde uzaktan ku­ mandayla yönlendirilebilir ve geri gelen sinyaller doğrultusunda kaza alanının bir haritası çıkarılabilir. Sırt çantasına, çevredeki sesleri yakalayabilecek bir mikrofon da konabilir. O zaman da, hayvanı uzaktan kumanda edenler, örneğin depremden sonra enkaz altında kalmış kişilerin seslerini dinleyebilir.

1 37

1 38

BÖCEKLER GEZEGENİ

Hamamböceğini yönlendirerek onların konumlarını öğrenip daha hızlı bir kurtarma çalışması gerçekleştirebilirler. Enkaz altında kalmak gibi bir talihsizlik yaşarsanız, siz siz olun, size doğru gelen bir hamamböceğini ona sinir olduğunuz için ezi­ vermeyin. O sizin tek kurtuluşunuz olabilir. Bir gün gelip de İsviçre Alpleri'nde kaybolacak olursanız, Sainc Bernard köpeklerinden medet umun. Hamamböceklerinin başa çıkamayacağı pek az şeyden biri çığdır.

Menüdeki Plastik Her dakika, denize bir çöp kamyonunu dolduracak kadar plastik atıl­ maktadır. Bir o kadar miktar plastik de çöp depolama alanlarında mevcuttur ve miktar sürekli artmaktadır. Çünkü plastiğe bayılıyoruz. Plastik kullanışlı ve ucuz. Günümüzde, 50 yıl önce olduğundan 20 kat fazla plastik üretip kullanıyoruz. Bu plastiğin yüzde 10' dan azı yeniden dolaşıma giriyor. Geri kalan plastik çöp depolama alanların­ da, hendeklerde ya da denizlerde son buluyor. Bu durum böyle devam ederse, Ellen MacArthur Foundation'ın bir raporuna göre, 2050 yılında denizlerde balıklardan daha fazla plastik bulunacak. Bunun nedeni plastiğin doğada çok yavaş çözünmesi. Bu yüzden, böceklerin plastiği daha kolay sindirdiklerinin ve ayrışcırdıklarının keşfedilmesi küçük çapta bir olay yarattı. Polistiren plastiği ele alalım örneğin. Polistireni hiç duymadınız mı? Sokakta hazır yemek ya da kağıt bardakta olmayan sıcak bir içecek aldı­ ğınızda bunu elinizde tutuyorsunuz. Katı köpük olarak bilinen polistiren, sıcak yiyecek ya da içeceklerin tek kullanımlık kaplarında kullanılan bir maddedir. Sadece ABD'de, her yıl, bu tür 2,5 milyar bardak çöpe atılmak­ tadır ve bu madde biyolojik olarak çözülen bir madde değildir. Şimdiye kadar. Şimdi, un kurdu larvalarının katı köpükten yapılan bardakları günlük gıdaları olarak mideye indirdikleri ortaya çıktı. ABD ve Çin' de Yüzlerce un kurduna katı köpük verildi. Hepsi büyük bir un kurdu (Tenebrio molitor) türündendi. Bu türe, Güney Norveç'te doğada rastlanır, nemli un artıkları mutfak dolaplarında uzun süre kalırsa arada evlerde görüldüğü de olur. Katı köpük kapış kapış gitti ve onunla beslenen larvalar pupa dönemini geçirip ergin böceklere

BÖCEKTEN BÖCEGE dönüştü. Örneğin, Çin' de bir ayda 500 un kurdu larvası, onlara ikram edilen 5,8 gram katı köpüğün üçte ikisini yiyip bitirdi. Geri kalan, bir miktar karbondioksit ve azıcık böcek dışkısıydı ki, bu da bitki toprağı olarak kullanılabilecek kadar temizdi. Ancak bunun enerji verici bir besin olduğu söylenemez. Başka bir deneyde üç grup karşılaştırıldı: Katı köpük verilen larvalar, mısır gevreği verilen larvalar ve hiçbir şey verilmeyenler. Mısır gevreği yiyen­ lerde yüzde 36'lık bir kilo artışı görülürken katı köpük yiyen larvalar olduğu yerde saydı. Yine de, deneyin süresi olan iki hafta sonunda vücut ağırlıklarının dörtte birini kaybeden aç zavallılardan çok daha iyi durumdaydılar. Aslına bakarsak, plastiği ayrıştırma işini üstlenen, böceklerin kendisi değildir. Onlar, bağırsaklarındaki kiracılara bağımlıdır. Böceklere ba­ ğırsak florasını tertemiz edecek antibiyotik verilirse, plastik ayrıştırma olayı biter. Plastiğin ayrıştırılması muhtemelen hem böceğin hem de bakterinin katkılarına bağlıdır. Eğer denizlerdeki plastik sorununa yardımcı olacaksa, bu konunun biraz daha araştırılması gerekmektedir çünkü un kurtları ayaklarının suya değmesinden pek hoşlanmaz ve deniz olayına hiç hazır değiller. Ancak karada bol miktarda kurtulmak istediğimiz plastik mevcut ve böcekler belki bize bu konuda yardımcı olabilir. Bir tek un kurtları yok. Plastik sorununu çözmeye katkıda bu­ lunabilecek pek çok böcek var. Petek güvesi, kovanlardaki petekleri yediği için arıcılar tarafından zararlı hayvan olarak kabul edilen bir tür kelebektir. Balmumu, dükkanlarda kullanılan poşetlerde bulunan polietilene benzer bir yapıya sahiptir. Petek güvesinin plastik poşetleri yiyerek deldiği ve plastiği etilen glikole çevirdiği görülmüştür; bu madde otomobillerde antifiriz olarak kullanılır. Bu durum yine larvanın işi değildir, duygusuz biri çıkıp da yaptığı larva ezmesini poşete sürerse yine delikler olacaktır. Şimdi araştırmacılar, etkin maddenin seri imalatını nasıl yapabile­ ceklerini bulmak ve gelecekte plastik sorunumuza pratik çözüm olarak bunu uygulayabilmek için bu yeni buluşları canla başla incelemektedir.

1 39

1 40

BÖCEKLER GEZEGENİ

Hep Genç Kalmak: Böceklerin Gençlik iksiri Bilimsel buluşlar bazen tesadüf eseri ortaya çıkar. Aynen, Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru, Amerikalı bir araştırmacının, çekmecesinde birtakım larvaları unutması gibi. Bu araştırmacının yaptığı gibi, in­ sanların hücre yapısından, katırlardaki kısırlık ve ağören tüylü kanatlı larvalarının ışığa tepkisine kadar her şeyi araştırıyorsanız kafanızın biraz dağılması normal. Ancak bu araştırmacının nasıl olup da böcek larvalarını bir kutu içerisinde çekmeceye koyduğu bilinmiyor. Mesele onları çekmeceye koyması da değil, onları orada unutması. Tam tamına beş ay boyunca. Trogoderma glabrum gibi deriböceğinin de, yumurtadan ergin olana kadar geçen süreyi kapsayan yaşam döngüsü normalde iki aydır, bir çekmecede geçen yiyeceksiz beş ay her şeyin sonu anlamına gelir. Araştırmacı çekmecedeki larvaları keşfettiğinde gayet iyi bir durumda yaşıyorlardı. Daha da tuhafı, gençleşmişlerdi! Evet, öyle. İlk bölümdeki, böcekler hakkındaki hızlı kurstan hatırlayacak olursanız, tüm böcekler ergin bir böcek olmadan önce birkaç kez deri değiştirir (bkz. s. 19). Bu normalde tek bir yönü olan bir yoldur, yalnızca bir tek. Küçük bir larvadan ya da nimften daha büyüğüne ve daha gelişmiş bir larvaya ya da nimfe doğru. Biz insanların bebeklikten gençliğe geçişimiz gibi, tersi değil. Ancak çekmecedeki larvalar tam tersi bir yolda ilerlemişti; geriye doğru gelişmişlerdi, büyükten küçüğe, gelişmiş bir aşamadan daha basit bir larva aşamasına doğru. Bu, devrim niteliğinde bir şeydi. Dostumuz öyle görüyordu. Böcek larvalarını aç bırakmaya devam etti. Bu minnacık çılgın böceklerin beş yıldan daha uzun bir süre hayatta kalabildiklerini keşfetti, "Tek lokma bir şey yemeden" diye yazdı. Larvalar sadece küçüldüler çünkü "geriye doğru yaşıyorlardı"; geç larva dönemlerinden en baştaki larva dönemle­ rine döndüler. Daha da tuhafı, zavallılar, bu gönülsüz açlık grevinden sonra yeniden yiyecek bulduklarında, "normal modus" tuşuna basıp "bebeklik"ten "gençlik"e geçişi başlattı. 1970'lerden biraz daha yeni bir araştırma bu eski buluşu onaylar. Trogoderma glabrum larvaları ileriye ve geriye doğru bir gelişim göste­ rebilir, hem de defalarca. Bunun bir bedeli var tabii çünkü her ne kadar "larva bebekler" gibi gözükseler de, ileri geri çevrim yaşayan bir larva,

BÖCEKTEN BÖCEGE yine de yaşlandıklarına ilişkin fiziksel bir çöküş gösterir. Ve her bir çevrimde yeniden büyümek biraz daha uzun zaman alır. Bunlar çok acayip işler. Dahası da var: Balarılarında da yaşlanma süreci yönlendirilebilir. Kovanda genç yavrulara bakmakla görevli arı­ lar, bedensel ve zihinsel olarak haftalarca iyi bir durumda yaşayabilir. Buna karşılık, dışarıda nektar coplayan arılar birkaç haftadan sonra, yarı bunamış bir halde ölür. Burada zekice olan şey, nektar toplayan arılar kovandaki arıların görevini üsclenmek zorunda kaldıklarında bazılarının gerçekten "gençleşebilme"leridir; zihinsel kapasitesi yüksek, uzun yaşamlarını geri alırlar. Balarılarında bu, arıların bir tür kendi gençlik iksiri olan özel bir protein ile gerçekleşir. Bu böcekler üzerine yapılan araştırmalar, insanlardaki yaşlanma sürecini anlamakta bize yardımcı olabilir. Örneğin demans hastalığı konusunda yeni bakış açıları sunabilir, yaşlılığımızda sağlığımızın daha iyi olmasına katkı sağlayabilir.

Uzay Yolcusu Titrersinek Yaşam süresi ve yaşlanmaktan söz etmişken, yıldızlar arası yolculukta bize yardımcı olabilecek numaralara ne dersiniz? Belki böceklerin bu noktada da katkısı olabilir. Uyuyan, ısırmayan cicrersinek Polypedilum vanderplanki uzun dinlenme evreleriyle aslan gibi bir astronot adayıdır. Bu cicrersinek Afrika' da yaşar ve larvası, yaşamını sürekli kuruyan küçük su birikintilerinde sürdürür. Biz insanlar bedenimizden yüzde 14 oranında su kaybettiğimizde ölürken ve diğer başka organizmalar yüzde 50 su kaybına dayanabilirken bu ısırmayan cicrersinek larvası yüzde 97'lere kadar dayanabilir! Bu kupkuru evrede larvalar pek çok eziyeti kaldırabilir; onları kaynatabilirsiniz, sıvı azota batırabilirsiniz, alkolün içine bırakabilirsiniz, yıllarca kozmik ışınlara tabi tutabilirsiniz ya da onları öylece uyanmaya bırakırsınız - en uzun süre 17 yıl olabilir. Uyanma zamanı geldiğinde tek yapmanız gereken Üzerlerine su dökmektir ve hooop, hazır çorbaların içindeki dondurularak kurutulmuş et parçaları gibi bu cicrersinekler normal büyüklüklerine ulaşana kadar şişer. Sanki hiçbir şey olmamışçasına yeniden yemeğe başlamaları için onlara bir saat daha verin.

141

142 1

BÖCEKLER GEZEGENİ

Ticrersinek larvası, yaşam ile ölüm arasındaki evreye girebilir, gö­ rünüşe bakılırsa hem de hiç zarar görmeden. Ona gereken tek şey, hazırlanmak için birazcık zamandır. Hayatta kalmasının sırrı larvanın bedenindeki suyu bir tür şeker olan trehalozla değiştirmesidir. Bu şeker, bildiğimiz şekerin yalnızca yarısı kadar tatlıdır ve böceklerin kanında düşük yoğunlukta doğal olarak bulunmaktadır. Trehaloz, adını İran'daki ekinbitinin larva kapsüllerinden alır. Bu kapsüllere Farsça trehala denmektedir ve geleneksel Fars tıbbında sıkça kullanılır. Isırmayan titrersinek kendini zor günlerin beklediğini anlar, bede­ ninde trehaloz oluşturmaya başlar. Normalde kanında yüzde bir ora­ nında bulunan trehaloz yüzde 20'lere kadar ulaşabilir. Şeker, hücrelerle beden fonksiyonlarını farklı biçimlerde korur. Yaşayan bir ölü olma becerisini gösteren pek çok organizma var­ dır. Bunlardan bazıları bakteriler, mantarlar (kuru mayayı düşünün), yuvarlak kurtlar, su ayıları (tardigradlar) ve kuyrukla sıçrayanlardır. Şaşırtıcı olan onların aynı tekniği kullanıyor olmamalarıdır. Örneğin, su ayılarında crehaloz toplanmasına rastlanmaz. Yaşayan ve susuz bir dinlenme arasındaki geçişi yöneten süreçleri anlayabilirsek bunu hücreleri, dokuları, ayda belki susuzluktan kurumuş insanları korumakta kullanabiliriz. Belki de gelecekteki yıldızlararası yolculuğun anahtarı Afrikalı ısırmayan titrersinektedir?

Robot Arılar Böceklerin yıldızlararası yolculuk etmemize yardımcı olmalarını bekler­ ken, çiçekler arasındaki yolculuklar için bize yardım etmelerini sağlaya­ biliriz. Bizim için bir de bitkilere polen yaymayı aradan çıkarsalar fena olmaz mı? Robot arılar mevcut. En azından laboratuvarda. Minik bir dron şeklinde, polen toplamak için bir fırça ve çok zayıf elektrik jeliyle donatılmışlar. Karbon lifinde ve makyaj fırçasında da kullanılan (evet, ciddiyim) naylon kıldan ve atkılından fırçalar denenmiştir. At, polen yayan bir hayvan olarak bilinmemesine rağmen atkılından fırça en iyi işi görmüştür. Böylelikle 0.1 model robot arı testlere hazırdır. İnternette bu dronun, yapıldığı yer olan Japon laboratuvarında, bir zambaktan diğerine uçtuğunu gösteren videoyu seyredebilirsiniz. Oldukça bece-

BÖCEKTEN BÖCEGE riksiz bir uçuş ancak, ne yapsınlar, üniversitede dron uçurma dersleri yok - şimdilik. Bu tür dronların en çok kullanılabileceği yerler, seralardaki tozlan­ maya bağımlı kültür bitkileri. Böylelikle, seralardan kaçıp doğada polen yayan yabanarısı türlerinin kullanımını sınırlayabiliriz. Robot arılar şimdilik çok verimli değiller çünkü elle yönlendirilmeleri gerekiyor ve bir uçuşta pilleri bitiyor. Belki gelecekte bunlar GPS ya da yapay zeka yardımıyla uçurulabilir ve uzun süre dayanan küçük pillerle çalışabilir. Umalım ki, modern mekaniğin, doğanın sonsuz gelişmiş işlevlerinin yerini alacağı bir dünyada son bulmayız. Doğada 20.000 farklı tür, yabani bitkilerle kültür bitkilerinin tozlaşmasına katkıda bulunur ve araştırmalara göre, en etkin polen yayarak dölleme, çevrelerine farklı biçimlerde uyum gösteren pek çok farklı türün katkısıyla gerçekleşir. Böcek ve çiçek arasındaki etkileşim, yüz milyonlarca yılda son halini almıştır ve doğadaki tozlaşma, bizim taklit edebileceğimizden çok daha karmaşık ve mükemmeldir. Doğanın bedava çözümlerini korumak hem daha ucuz hem daha basittir. Yaşlı böceklerden yeni şeyler öğreneceksek şuna da dikkat etmek gerekir: Hangi türlerin daha yararlı olacağını asla bilemeyiz. Unbitleri, meyvesinekleri ya da hamamböcekleri, karıncalar ya da sivrisinekler. Biz insanlar diğer türleri bizlere yararlı ya da zararlı olup olmadıklarına göre sınıflandırmaya çok müsaitiz. Zararlı grupta yer alanlardan kurtulmayı isteriz büyük ihtimalle. Ancak doğa oldukça incelikli düzenlenmiştir ve daha fazla bilgiyle oradaki akıllı çözümleri sürekli keşfedebiliriz. Bunları ister yararlı görelim, ister yararsız.

143

DOKUZ U N CU B Ö L Ü M

Gelecekte Böcekler ve Biz

öceklerin gezegeni değişiyor. Dünyanın ekosistemi son yüzyıl­

B da, daha önce insanlık tarihinde görülmemiş bir hızla değişti.

Yeryüzündeki toprakların yarısından çoğu tarım, hayvancılık ve toprak kaybı yüzünden değişti. Bu durum giderek de hızlanıyor. Yaşanacak alanlar yok oluyor, halen yaşanmakta olan alanlar küçük, bütünden kopmuş parçalara bölünüyor. Barajlar kurma ve yapay sulama yoluyla yeryüzünün tatlı su kaynaklarını giderek daha fazla tüketiyoruz. O kadar fazla plastik üretip attık ki tortullarda gelecek kuşaklar boyun­ ca bunlara mikroskopik olarak rastlanacak. Her yıl büyük miktarda kimyasalı doğaya bırakıyoruz. Bunların arasında, üretimimizi güvence altına almak için kullandığımız böcek, hastalık ve yabancı ot öldüren tarım zehirleri bulunuyor. Bilinçli ya da bilinçsiz, türleri yerlerinden ediyoruz. Yapay gübre kullanımıyla topraktaki azot ve fosfor miktarı iki katına çıktı ve co2 salınımı, iklim değişikliğinin bir sonucu olarak onlarca milyon yılda olduğundan çok daha fazla. Tüm bunlar böcekleri etkiliyor. Ve böcekleri etkileyen her şey bizi de etkiliyor. Böcek türlerinin sayısındaki azalma ya da böceklerin yok olmaları ekosistem içerisinde sudaki halkalar benzeri bir etki yarata­ caktır ve zamanla çok büyük sonuçları olacaktır çünkü bu durum pek çok temel ekolojik işlevi etkilemektedir. Neyse ki, tüm böcekleri yok edebilmeyi asla beceremeyiz. Ama bu küçük uçan dostlarımıza biraz daha fazla özen göstermemiz yarar sağlar. Yeryüzünde 479 milyon yıldır bulunmalarına rağmen şimdilerde başları dertte. Mevcut tüm böcek türlerinin sadece küçük bir kısmını tanıyoruz ve tanıdıklarımız hakkındaki sağlam gözlemsel verilerimiz de kısıtlı.

145

146

BÖCEKLER GEZEGENİ Bir tahmine göre, tüm böceklerin dörtte biri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu bağlamda önemli bir nokta şudur: Bir tür yok olmanın eşiğindeyse, bu konuyla ilgilenmemiz için geç kalınmıştır. Bir tür, ekosistem içerisinde işlev görmeyi, son bireyi yok olup gitmeden çok önce bırakmıştır. O yüzden, türlerin yok oluşuna yanlış bir biçimde bakmak yerine, bireylerin sayısının azalmasına dikkatimizi yöneltmemiz önemlidir. Böceklerin azaldığına işaret eden pek çok şey vardır. Almanya'da, ülkenin her bir yanındaki 60'tan fazla bölgede yakalanan tüm böceklerin toplam ağırlığı, son 30 yılda yüzde 75'ten fazla azalmıştır. Küresel bilgiler, son 40 yılda biz insanların sayısı iki misli artarken, böceklerin sayısının yarı yarıya azaldığını göstermektedir. Bunlar üzücü rakamlardır. Böcekler neden azalmaktadır? Bunu cevaplamak kolay değil çünkü nedenler çeşitli ve birbirlerine bağlı. Tarım ve ormancılıktaki yoğun uygulamalar tarım zehirleri toprak kaybı ve iklim değişikliğine bağlı olarak geriye kalan doğal alanların azalması önemli olgulardır. Arazi ve toprak kullanımındaki taleplerimizin sürekli artışı, böcek nüfusunun çökmesine, türlerin yok olmasına ve böcek topluluklarının değişmesi­ ne yol açarsa neler olur? Dünyayı dokuma bir hamağa benzetebiliriz. Yeryüzünün tüm türleri ve onların yaşamı bu dokumanın bir parçasıdır ve toplamı hamağı oluşturur ve bu hamağın içinde de biz insanlar keyif çatmaktayız. Böceklerin sayısı fazladır ve bu yüzden hamağın kuma­ şının büyük bir bölümünü onlar oluşturur. Böcek nüfusunu azaltıp böcek türlerini yok ettiğimizde, bu dokumadan iplikleri çekip çıkaran bizleriz. Birkaç tane delikten, orada burada çekilmiş ipliklerden bir şey olmayabilir. Ancak çok fazla iplik çekilirse tüm hamak sonunda sökü­ lecektir. Ve onunla birlikte bizim refah ve zenginliğimiz de yok olacak. Böcek nüfusundaki büyük değişimler, sonucunu kestiremediğimiz bir domino etkisi yaratabilir. Bunun ne anlama geleceğini gerçekten bilmiyoruz, ancak çok değişik şeyler olabilir. Herkes için temiz su, yeterli yiyecek ve iyi sağlık gibi konulardaki sorunların insanlar için daha da kötüye gittiği bir dünya bizi bekliyor olabilir. Son olarak bu sorunlara bir göz atalım. Yerel ve küresel düzeyde böcek yaşamını tehdit eden bazı örneklere bakalım.

GELECEKTE BÖCEKLER VE BİZ

1 1 47

İlk olarak: Arazi kullanımımız. En büyük tehdit hiç şüphesiz budur. Arazileri giderek daha yoğun bir biçimde kullanıyoruz. Bu da, daha az yaşam alanı anlamına geliyor. Tropik bölgelerdeki el değmemiş yağmur ormanları azalıyor. Tarım bölgelerinde ve yoğun nüfuslu alanlardaki çiçeklerle kaplı bölgeler, böcek çeşitliliği için uydu kemler rolü oyna­ yan yaşlı ve ölmüş ağaçların bulunduğu doğal ormanların yüzölçümü azalıyor. İkinci olarak: İklim değişikliği. Daha sıcak, daha ıslak, daha vahşi gelecek senaryoları; bu değişikliklerin böcek yaşamı açısından anlamı ne? Üçüncü olarak: Gen düzenleme alanında kullanılan yeni teknikler ve tarım zehirlerinden kaynaklanan sorunlar. Cevapların sorulardan fazla olduğu, geniş bir alan. Son olarak: Yeni yabancı türlerin ortaya çıkması ve bunların böcek­ ler üzerindeki etkileri. Bu alandaki "eski günahlarımız"la ilgili neler yapabiliriz; olayları geri çevirmek mümkün mü ve önceliğimiz bu mu olmalı? Çünkü bir yandan türleri yok ederken, bir yandan da evrimin dinamiklerinden koparılmış yeni türlere yer açan değişiklikleri yapıyo­ ruz. Doğa ne kadar dirençli ve kendimize göstereceğimiz ilgi ve özeni, milyonlarca diğer türe karşı göstermemizde ağırlığı neye vereceğiz?

Öpmek istemeyeceğiniz Kurbağa Güney Amerika'nın sık ormanlarında oldukça zehirli bir kurbağa yaşar. Kendine layık bir bilimsel adı vardır: Phyllobates terribilis. Norveççede altın zehirli ok kurbağası olarak bilinir. Bu, rüyalarınızdaki prense kavuşmak umuduyla öpeceğiniz kurbağalardan değildir. Bunu dener­ seniz, birkaç dakika içinde kesinlikle ölürsünüz. Bildiğimiz en güçlü nörotoksin olan, bacrakotoksinden söz ediyoruz. Sıradan bir kurbağada bu zehirden yaklaşık bir miligram bulunur, yaklaşık birkaç tuz tanesi ağırlığında. Bu miktar, on yetişkin insanı öldürmeye yeter. Belirtmeden geçmeyelim: Panzehiri de yoktur. Bu minnacık kurbağa, bir erikten büyük değildir. Daha önceleri, Kolombiya'nın sık ormanlarında normal olarak yaşamaktaydı. Oranın yerlileri, oklarını bu kurbağanın sırtına dikkatlice sürüp karşılarına çıkan her şeyi öldürmeye yetecek zehre bularlardı.

148 1

BÖCEKLER GEZEGEN 1

İlaç sanayi, yağmur ormanlarının bu cart sarı renkli zehirli olayını keşfetti. İlk testler, zehrin uygun dozajlarda verildiğinde ağrı kesici olarak çok etkili olduğunu gösterdi. Ayrıca zehir, hücre zarlarına sod­ yum transferini etkilediği için, çoklu doku sertleşmesi gibi, bunun önemli olduğu bir dizi hastalığı anlayabilmekte yarar sağlıyordu. Sık ormanlardan birçok örnek yakından incelenmek üzere getirildi. Ama... Laboratuvara ilk getirilenlere ne oldu? Kurbağa artık zehirli değildi! Çünkü doğa sandığımızdan da kurnazdır. Bu altın zehirli ok kur­ bağasının zehri kendinden gelmiyordu. Yalnızca kendi doğal yaşam ortamında yaşarken bu zehri oluşturuyordu. Peki neden? Epey uğraştı­ ran bir detektiflikten sonra, zehrin beslenmeden kaynaklandığı ortaya çıktı. Elbette bu, böcekler hakkında bir kitap: Kınkanatlılar! Melyridae familyasından bir kınkanatlı. Kendi doğal orman ortamında bu böcekle beslenen kurbağa zehir üretmektedir. Yağmur Ormanlarının katledilmesi, bu altın zehirli ok kurbağasını, soyu tükenme tehlikesi altındaki türlerin uluslararası kırmızı listesine sokmuştur. Türü kurtarabilmek için çok ciddi bir mücadele verilmek­ tedir ama durum pek iç açıcı değil. Yaşam alanlarının yok olmasının yanı sıra, kurbağa bacağı ticaretinin yaygınlaştırdığı mantar hastalığı (bilenen adıyla Bd) da, tüm dünyadaki kurbağaları, karakurbağalarını ve semenderleri öldürmektedir. Yakında artık altın zehirli ok kurbağası kalmayacak ve ürettikleri etken maddeleri araştırmanın imkanı da ortadan kalkacaktır.

Farklı Alanlar Çok Sayıda Böceğin Ortaya Çıkmasını Sağlar Tıbbi etken maddeleri arama şansını elimizden kaçırmak istemiyorsak, bu türlerin yaşam alanlarını korumalıyız. Yaşam alanlarını kurtarmanın en etkin yöntemi, el değmemiş doğanın korunmasıdır; hem Yağmur Ormanlarında hem de Norveç'te. Dar alanda yayılma gösteren pek çok böceğin, yaşayabilecekleri yerler konusunda o kadar tuhaf ve özel talepleri vardır ki, değişim geçirmiş, modern alanlarımızda hayatta kalmaları imkansızdır. Bu yüzden doğa koruma alanları ve diğer ko­ ruma alanları, bu eşsiz türlerin yaşamlarını sürdürmesini sağlamak açısından çok önemlidir.

GELECEKTE BÖCEKLER VE BİZ Ancak, koruma alanlarının dışında kalan yerlerde de, doğal araziler­ deki çeşitliliğin mümkün olduğunca korunmasına dikkat edilmelidir. Örneğin ormanda yeterince yaşlı ve ölmüş ağaç olmasını sağlamalıyız. Çünkü ölmüş odun, canlı bir orman için çok önemlidir (bkz. s. 98) ve böcekler de dahil olmak üzere ormanda yaşayan türlere barınak sağlar. Bu türler ayrıştırıcı, tozlaştırıcı, tohum dağıtıcı olarak yararlıdır, diğer hayvanlara besin kaynağı olurlar, zararlıları denetim altında tutarlar. Her ne kadar Norveç ormanlarındaki ölü odun miktarı giderek artmaktaysa da, bu miktar kesimden etkilenmemiş doğal ormanlarda bulunanlarla kıyaslandığında oradakilerin hala beşte biri oranındadır. Ayrıca hem tarımda hem de şehirlerimizde basit çözümlere başvura­ rak pek çok şeyi başarabilir ve aynı zamanda biz iki ayaklıların koşulla­ rını güzelleştirebiliriz. Örneğin oturduğumuz site boyunca ağaçlardan ve çalılardan oluşan bir alan. Yolların kenarlarında biçilmiş dar alanlar ve tarlaların kenarları boyunca çiçek tarhları. Ekili alanlardaki küçük toprak adacıklarında yaşlı, kovuklu meşe ağaçları. Kendi halinde bir böcek yaşamı için farklı alanlar pek çok olanak sunmaktadır. Hem yabanıl çiçeklerin hem de besin bitkilerinin tozlaşmasına da yararı dokunur. Çünkü iyi ve etkili bir tozlaşma için gereksinimimiz olan yalnızca balarıları, yabanıl arılar ve toprak yabanarısı değildir. Bu, pek çok katılımcısı olan bir takım çalışmasıdır. Çoğunlukla, böceklerden sinekler, karıncalar, yabanarıları ve kelebekler "çiçek başına yapılan ziyaret" göz önüne alındığında, arılar ve toprak yabanarılarından daha az etkili tozlaştıranlardır. Ancak bu fark, toplamda çok sayıda bitkiyi ziyaret ermeleri yüzünden kapanır çünkü bu böceklerden çok fazla sayıda bulunmaktadır. Bu "arı olmayan"ların bazılarının, etkili bir tozlaşmaya yarar sağlayan tuhaf alışkanlıkları ve çevreye uyum sağlama yetenekleri vardır. Kolza tohumu, kavun, mango, çilek ve elma gibi beş kıtadan gelen ürünlerle yapılan onlarca araştırmanın gösterdiğine göre, kaç arının ziyaret ettiğinden bağımsız, arı-olmayanların ziyaret ettiği tarlalarda daha iyi ürün (daha çok meyve) alındığı ortaya çıkmıştır. Bu diğer böceklerin, arılarda olmayan, daha benzersiz bir şeyler sundukları görülmektedir. Ayrıca farklı böceklerin arazilerdeki değişimlere karşı duyarlılığı da farklılık gösterir ve bu da bizim gıda üretimimiz için bir

1 49

1 50

BÖCEKLER GEZEGENİ avantajdır. Bu böceklerin tamamı bir tür tozlaşma garantisi sunar. Belli bir tür işi kotaramadığında bir diğeri görevi devralır. Biyolojik çeşitlilik korunduğunda ekosistem su ve besin gibi kay­ naklarını daha etkin bir biçimde elde tutabilir ve böylelikle daha çok canlı kütle üretebilir. Soframıza konanların ve üretimin temelinde bu canlı kütlesinin yattığını biliyor olmamız çok önemlidir. Ayrıca biyolojik çeşitliliğin canlı kütlesini ayrıştırmada, böylelikle besleyici öğeleri ortaya çıkarıp yeni üretimler sunmada çok önemli olduğunu da biliyoruz. Biyolojik çeşitliliğin korunmasının zaman içerisinde ekosistemi, tükenmiş bir çeşitlilikten daha fazla istikrarlı kıldığını destekler gö­ rüşler çoğalmakta. Farklı türlerin farklı yönlere sahip olması gibi çok çeşitli işleyişler söz konusu. Bir tür en iyi serin yazlarda gelişirken, bir diğeri kızgın yaz güneşine bayılıyor. Türler gerilediğinde ya da yok olduklarında doğanın seçenekleri azalıyor, bizler doğal savrulmalar ve iklimde olduğu gibi insan yapısı değişikliklerle yüz yüze kaldığımızda daha kötü donatılmış oluyoruz. Böceklerin sunduklarına paha biçmek kolay değil ancak birileri bunu yine de denemiş. Örneğin, tozlaşmayı sağlayan böceklerin yılda kazandırdıkları, dünya çapında 577 milyar dolar değerinde. Bu da Norveç'in devlet bütçesinin beş katına karşılık geliyor. Bu rakamlar, hesaplanış biçimlerine göre ortaya çıkmış ve belirsiz olmalarına rağmen, böceklerin katkısının maddi olarak çok değer taşıdığını ve onlara sahip çıkmanın iyi bir yatırım olduğunu gösteriyor.

Rahatsız Eden Işık Biz insanların dünyanın pek çok yerine yayılmamızın, gündelik yaşamda hiç aklımıza gelmeyen birtakım sonuçları var, ışık kirliliği gibi örne­ ğin. Yani sokak lambalarından, evlerden, kulübelerden ve endüstriyel binalardan yayılan yapay sokak ışığının toplamından söz ediyoruz. Işık kirliliği her yıl yüzde 6 oranında artıyor ve böcekler dahil olmak üzere ekosistemimize zarar veriyor. Pervane ya da güve olarak adlandırdığımız gece kelebeklerinin (bkz. s. 23) ışığa geldiklerini biliyoruz. Bunun nedeni aslında tartışma konusu. Ana teori, böceklerin ışığı Ay sandıkları ve ona doğru sabit

GELECEKTE BÖCEKLER VE BiZ bir açı tutturarak uçmaya çalıştıkları üzerine. Çok uzaklarda bulunan Ay söz konusu olduğunda bu işe yarıyor, ancak yapay bir ışığa doğru spiraller çizerek uçtuklarında yanıp kül oluyorlar. Sokak aydınlatmaları, küçük hayvanların yerel düzeydeki tür da­ ğılımını değiştirebilir. Parlak yüzeylerden yansıyan ışıklar da, suya yumurta bırakan böcekleri yanıltabilir. Bizler sokak lambası altında park edilmiş bir otomobili görürken, yusufçuk su yüzeyinden yansıyan bir ışık görür ve yaşamının tüm yumurta üretimini yanlış bir yere bırakır. Böceklere uzun vadede ne olacak? Örneğin, ışık kirlenmesinden ötürü böcekler davranış biçimlerini değiştirip ışıklardan uzak duracaklar mı? İsviçre' de araştırmacılar, Yponomeuta cagnagella kelebeğinin bin larvasının yarısını kentten, diğer yarısını kırsaldan toplayarak bir kar­ şılaştırma deneyi yapmıştır. Larvaların tümü gelişimini laboratuvardaki ışık koşullarında geçirmiştir. Yumurtadan çıktıktan sonra, hava karar­ maya başladığında, büyük bir tel kafesin içinde dışarı bırakılmışlardır. Karşı taraflarına bir ışık kaynağı yerleştirilmiştir. Sonra da sıra gece boyunca beklemeye gelmiştir. Şehir pervaneleri ve kırsalın pervaneleri ışığa aynı şekilde mi yöneleceklerdir? Sonuç gayet nettir: Şehir pervanesi ortalama yüzde 30 oranında daha az ışığa yönelmiştir. Bu da, kuşaklar boyunca yapay olarak aydın­ latılmış ortamlarda gece yaşayan pervanelerin, evrimsel olarak yapay ışığa uyum gösterdiklerine işarettir. Bir sokak lambasının çevresinde defalarca dönerek uçmak ya da sofranın nereye kurulduğunu anlayan böcek yiyenlere yem olmak pek de akıllıca bir şey değildir. Bu, şehir pervanelerinin ışığa yönelmelerine karşı seleksiyon baskısının ortaya çıkışını açıklayabilir. Bir yandan bu iyi de bir şeydir, böylelikle bu şekilde ölmekten kur­ tulurlar. Öte yandan bunun, kapsamlı olumsuz etkileri de görülebilir. Bunun bir bedeli vardır: Işıktan uzak duran pervane bir yerde öylece durur. Yoğun nüfuslu bölgelerdeki yapay ışık etkisi böceklerin ekosistem içerisindeki rollerini değiştirir. Örneğin, sakin sakin oturup bir yerlerde saklanmış bir böceği yemek, gece hareketli olan böcek yiyenler için zorlaşır. Bu yüzden ışık kirliliğini azaltmak ve yapay ışığı özellikle henüz etkilenmemiş olan doğadan uzak tutmak önemlidir.

1 51

1 52

BÖCEKLER GEZEGENi

Daha Sıcak, Daha lslak, Daha Vahşi - Peki Böceklere Ne Olacak? İklimin farklı olacağı bir geleceğin bizi beklediğini biliyoruz. Bu durum böcekleri de etkileyecek, hem doğrudan hem de dolaylı olarak. İklim değişiklikleri, farklı türler arasındaki hassas eşzamanlılığa zarar verecek. Göçmen kuşların dönüşü, ağaçların yapraklanması ya da çiçeklerin açması gibi süreçlerin zamanının değişmesi. Mesele farklı olayların zamanının aynı şekilde değişmemesi. Eğer böcek yiyen kuş­ lar, böceklerin en çok olduğu döneme göre geç ya da erken yavrularsa, yuvadaki yavrulara yiyecek yetmez. Benzer şekilde, tozlaşma işlemi için özel böceklere ihtiyaç duyan bitkiler, eğer bu böceklerin toplu halde bulunduğu zamanlarda çiçek vermezse tohumlaşmaları da zora girer. Bahar mevsimi oldukça sorunlu geçebilir, özellikle "aldatıcı" hava­ lar çok erken gelirse. O zaman kışı ergin dönemde geçirmiş böcekler sıcak havaya kanıp yiyecek aramaya başlar. Sonra don olunca böcekleri, hem soğuk hem de yeterince yiyecek bulamamak vurur çünkü soğuğa karşı dirençleri düşüktür ve depoladıkları besin maddeleri de bahar geldiğinde azalmıştır. İklim değişiklikleriyle uyumlu olarak pek çok böceğin yer değiş­ tirdiğini gözlemliyoruz. Bazen böceklerin yayılma alanlarının tamamı değişir ancak türlerin buna ayak uydurduklarını gözlemlemiyoruz, aksine yayılma alanları daralıyor. Yusufçukla kelebeklerin pek çok türünün daha az yayıldıkları ve kuzeye göç ettikleri bilinmektedir. Değişik yusufçuk türlerinin kartela örnekleri çıkartıldığında özellikle koyu renkli kelebeklerin ve yusufçukların Güney Avrupa' da ortadan kayboldukları ve iklimin daha serin olduğu kuzey doğuya doğru göç ettikleri görülür. Yabanarılarıyla ilgili senaryolarda, iklim değişikliği yüzünden 2100 yılına kadar 69 Avrupalı türün yüzde IO'unu, en kötü olasılıkla da yarısını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuz belirtilmektedir. İklim değişikliği, yaprak yiyen kelebek larvalarının kuzeydeki yayıl­ ma alanlarının genişlemesine neden olmuştur. Tepeden tırnağa yenen huş ormanları da bu durumdan çok etkilenmiştir. Huş mühendisböce­ ğinin (Epirrita autumnata) ve aynı familyadan diğer mühendisböcekle­ rinin sayısındaki patlama on yıllık bir süre içerisinde Finnmark'taki huş

GELECEKTE BÖCEKLER VE BİZ ağacı ormanlarına hatırı sayılır miktarda zarar vermiştir. Bu patlama, beslenme koşulları, bitki örtüsü ve hayvan yaşamı da dahil olmak üzere tüm sistemde dalgalanma etkisi yaratır. Trnmso ve N M BU ' daki araştırmacılarla birlikte, kış güvesinin ortalığı tarumar etmesinin bir diğer böcek grubunu, yani besini ye­ niden çevrime sokmak için ölmüş huş ağaçlarını ayrıştıranları nasıl etkilediğini gördüm. Huş mühendisböceğinin saldırısı kısa bir süre içerisinde o kadar fazla ölü huş ağacı ortaya çıkarır ki, odun yiyen böcekler bunları ayrıştırmaya yetişemez. Yemek tabağında çoğalan yemeğe, sayılarının aynı oranda artışıyla karşılık veremezler. Bunun uzun vadede doğuracağı sonuçları bilemiyoruz ve bu durum kapsamlı bir soruna işaret ediyor: Artan hava sıcaklığının kuzeydeki ekosistem için ne tür sonuçlar doğuracağını bilemiyoruz ancak çok dramatik değişikliklerin olacağı ortada. Büyük, yaşlı ve kovuklu meşe ağaçlarıyla ilgilendiğim için iklim değişikliğinin bunların içinde yaşayan böcekleri nasıl etkileyeceğini merak ediyorum. Araştırma grubum, İsveçli araştırmacılarla birlikte birkaç yıl önce, tüm Güney İsveç ve Güney Norveç'teki meşe ağaçlarıyla ilişkili böcek topluluklarını kapsayan büyük bir veri kümesi oluşturdu. Meşeler, aralarındaki sıcaklık ve yağış ölçüm aralığının beklenen iklim senaryolarındaki değişikliklere yaklaşık olarak tekabül ettiği farklı iklimlere sahip yerlerde bulunmaktaydılar. Daha sıcak, daha yağışlı ve daha sert iklimlerin gelecekte bu eşsiz böcek toplumlarını nasıl etkile­ yeceği hakkında bilgiler edinmek için aralarındaki farklılıklara baktık. Araştırmalar sonucunda, ısınan iklimlerin dar alanda yayılma gös­ teren ilginç hayvanlar için iyi bir şey olduğunu gösterdi. Ne yazık ki bu özgün türler de artan yağışa olumsuz tepkiler verdi. Bu da, iklim değişikliğinin özellikle bu böceklerin koşullarını iyileştirmekten uzak olduğu anlamına geliyor. Öce yandan normal türler, araşcırmamızdaki iklime çok az tepki gösterdi. Bu, çağımızda yalnızca iklim değişikliğinden dolayı karşımıza çıkmakla kalmayıp aynı zamanda genel olarak sık rascladığımız bir örneğin doğrulanmasıdır: Yerel, özgün olan ve dar alanda yayılma gösteren türler güçlükler yaşarken, normal türler ayakta kalabilmekte-

1 53

1 54

BÖCEKLER GEZEGENİ dir. Bu yüzden bir dizi nadir ve özgün türler gerilerken, görece olarak az ve sıradan olan türler daha da sıradanlaşmaktadır. Buna ekolojik tektürellik adı verilir. Aynı türlere her yerde rastlanır ve doğa nerede olursa olsun birbirine benzer.

Böcek Zehirleri ve Gen Düzenleme Cesaretimiz Var mı ve İhtiyacımız Var mı? Böcekleri öldürmek için bilinçli olarak ortalığa çok büyük miktarlarda kimyasallar yayıyoruz. Tarımda, evlerimizde ve bahçelerimizde kulla­ nılan böcek zehirlerinin amacı bu. Pek çok kişiye göre böcek zehirlerinin tarımda yoğun bir biçimde kullanılması, giderek artan nüfusun sanayileşmiş tarımla doyurulma­ sının ödenmesi gereken bir bedeli. Başkaları, daha fazla ekolojik tarım yapmalıyız ve tarım yaparken doğayla el ele vererek çalışmalıyız diyor, arazi başına düşen ürün miktarında azalma olsa bile. Bu tartışma burada yapılamayacak kadar uzun, ancak çok kullanılan bir grup böcek zehiri olan neonikotinidlerin istenmeyen zararlı etkileri hakkında sayıları giderek artan, önemli belgeler bulunmaktadır. Bu zehirler balarılarının ve yabanıl arıların hem yöngüdümünü hem de bağışıklık sistemlerini etkilemektedir ve bu, arılarda görülen gerilemenin nedenlerinden biri olabilir. Son olarak da biz insanlar, böceklerle mücadelemizde bizim için zararlı olan yeni bir araç bulduk. Gen düzenlemeden ve biraz karmaşık adıyla söyleyecek olursak CRISPR/Cas9-sisteminden söz ediyorum. Bu, genomları kesebilen bir tür moleküler makastır ve canlılardaki belirli genleri çıkartıp ekleyerek DNA'yı değiştirmekte kullanılır. Bu yöntem, gene drive· olarak bilinenle birleştirilir, o zaman da genetik değişim hızlıca yayılarak tüm döle geçer. Sıtma, sivrisineğin hasta birinden diğerine kan emerken taşıdığı küçük bir parazit yüzünden ortaya çıkar. Yılda yaklaşık yarım milyon insan sıtmadan ölmektedir. Bu rakam yine de, on beş yıl önce olduğun­ dan daha azdır ve böcek zehiri sürülmüş cibinlik kullanmak gibi basit DNA'ları yeniden programlamaya yarayan bir tür genetik mühendisliği.

GELECEKTE BÖCEKLER VE BİZ yöntemler bu gerilemenin en önemli nedenleridir. Şimdilerde elimizde, en ileri düzeydeki sonucu sıtma sivrisineğini yok etmede kullanılabile­ cek yeni bir araç var. Bunu, eşeylerden birini kısırlaştırarak ya da tüm döllerin aynı eşeyden olmasını sağlayarak başarabiliriz. Bioteknoloji Kurumu'nun pek çok fırsatta çok yerinde olarak dile getirdiği gibi, sormamız gereken soru, böyle bir aracı doğada kullanmaya cesaret edip edemeyeceğimiz ve böyle bir aracı kullanmak zorunda olup olmadığımız sorusudur. Bunun etkileri üzerine çok az şey biliyoruz. Bunun, ekosistemler içerisinde ne tür dalgalanma etkileri olacağını bilmiyoruz örneğin. Ya biz bir türü yok ettiğimizde bir diğeri devreye girip hastalık yaymayı üstlenirse? Bildiğimiz tek şey, her şeyin başlan­ gıçta olduğundan daha kötü olabileceği. Bir diğer soru da, böyle bir aracı kullanmanın, bilemediğimiz sonuç­ lar doğurabilecek istenmeyen mutasyonlara yol açabilmesi. Kısırlığın diğer canlılara yayılması gibi korkunç senaryolar pusuda bekliyor. Burada önemli olan emin adımlarla ilerlemek. Gen teknolojisinin yeni araçlarını, ciddi hastalıklar yayan böcekleri yok etmede ya da genetiğini değiştirmede kullanmadan önce, istenmeyen sonuçların doğmasını nasıl engelleyebileceğimizden yüzde yüz emin olmalıyız.

Dev Yabanarılarının Sonu Biz insanlar bu gezegende pek çok şeyi değiştirdik. Bazılarını geri döndürmek artık mümkün değil; on binlerce yıl önce, atalarımızın dev hayvanların çoğunun soyunu tüm kıtalarda tüketmeleri gibi. Mamut, kılıç dişli kaplan ve dev tembelhayvan yok oldu. Onlarla birlikte, bu mega faunayla farklı şekillerde bağlantılı bir dizi böcek de yok oldu ancak bu konu hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Diğer değişiklikler daha yeni tarihli. Denizlerde gerçekleştirilen keşif yolculukları, kendi halinde bir yaşama sahip adalara kediler, fareler ve diğer etoburları getirdi. Uyum göstermeyi beceremeyen yerli türler, bu tür düşmanlar olmadan gelişmiş türler için süreç genellikle kısa oldu. Türleri hala son hızla yerlerinden etmekle meşgulüz. Bunu bazen bilmeden bazen de gayet iyi bilerek yapıyoruz. Meyve bahçeleriyle sera­ lardaki tozlaşmaları daha iyi gerçekleştirmeleri için koyu renkli toprak

1 55

1 56

BÖCEKLER GEZEGEN i yabanarısının Güney Amerika' dan ithalinde olduğu gibi. Koyu renkli toprak yabanarısı büyük bir hızla yayılıp yerli dev yabanarısı Bombus dahlbomii'yi yerinden etti, bunun nedeni muhtemelen toprak yabanarı­ larının, dev yabanarılarının direnç gösteremediği parazitleri beraberinde getirmesiydi. Bu dünyanın en büyük yabanarısıdır. Yabanarısı uzmanı Dave Goulson (Yabanarısı Peşinde kitabının yazarı) ondan "kocaman, pofuduk, kırmızı tüylü bir canavar" diye sevgiyle söz eder. Pek yakında soyu tükenecek, sonsuza kadar. Peki, yerli, özgün türleri tehdit eden yabancı türlere ne yapacağız? Bu, toplumda daha fazla konuşulması gereken büyük, zor ve önemli bir soru. Bazı yerlerde bu sorun iyice kendini gösteriyor, Yeni Zelanda' da olduğu gibi. Orada hükümet, farelerin, keseli sıçanların ve sansarların soyunu kurutmak için bir plan hazırladı. Bu yabancı türler yılda orta­ lama 25 milyon kuşu öldürmekte. Diğer pek çok ada ulusu aynı sorunla boğuşuyor. Bu mesele Avustralya' da, soyu tükenip tekrar bulunan değnek çekirgeleri ve ya­ şayan ancak onu yiyen, belki de pek yakında ölecek olan kara sıçanlar hakkında.

Sıçanları Tepelemeli mi? 15 Haziran 1918 tarihinde, meyve ve sebze yüklü buharlı gemi SS "Makambo" Pasifik Okyanusu'nda tropik bir ada olan Lord Howe Adası açıklarında battı. Bu ada, çok az insanın yaşadığı, ana karadan 600 kilometre uzaklıkta, Avustralya'nın doğusundaki uç noktalardan biriydi. Gemi enkazındaki sorun ölmüş olanlardan çok, karaya çıkmayı başaranlardı: Sıçanlar. Gemiyi tamir etmek için geçen dokuz günlük süre içerisinde bilinmeyen sayıda kara sıçanı karaya çıkmayı ve adaya yerleşmeyi başardı. Lord Howe Adası okyanusta milyonlarca yıldır bir başına bulun­ maktaydı. Burada son derece özgün türler gelişmişti ve bu türlere dünyanın başka hiçbir yerinde rastlanmıyordu. Ancak sıçanlar sahilde ense yapmaya gelmemişti. Daha önce de bahsettiğim Aç Tırtıl çocuk kitabını hatırlıyor musunuz? Pazartesi günü bir elmayı, salı günü iki armudu kemirip hafta sonu gelmeden hem portakalı hem salamları, hem

GELECEKTE BÖCEKLER VE BİZ dondurmayı hem de çikolatalı keki mideye indiren tırtılı? Sıçanlar da Lord Howe' de buna benzer şeyler yaptı. Bir tek farkla, onlar sırayla bu özgün türleri mideye indirdi. Sadece ilk beş yılda, dünyada başka hiçbir yerde bulunmayan en az 5 kuş türüyle 13 böcek türünü silip süpürdüler. Bunlardan bir tanesi dev boyutta bir değnek çekirgesiydi. Şu, kuru bir dalı andıran incecik açık kahverengi böcekler. Ancak bu tür, sıkıcı bir kuru sopa değildi. Burada son derece özel bir böcekten söz ediyoruz, dünyanın en ağır değnek çekirgesinden; bir sosis kadar büyük, koyu ve parlak renkli, kanatsız ve tam da onu anlatan adıyla "ağaç ıstakozu." İlla bilimsel adını istiyorsanız, Dryococelus australis. Bu böcek tam aç sıçanların midesine layıktı. 1920 yılında soyunun tükendiği ilan edildi: İki yıl önce batan geminin gecikmiş bir kurbanı. Ancak bu hikaye hiç umulmadık bir şekilde gelişir. Bu uç noktanın daha da uç noktası bulunmaktadır. Lord Howe Adası'ndan 20 kilometre uzaklıkta Ball's Pyramid yer alır. Burası, Oslo Plaza otelinden beş kat daha yüksek, dar ve dik bir falezdir. Yıllarca maceraperest tırmanıcıların ilgi odağı olmuştur. Bu falez, 1982 yılında dünya mirası olarak kabul edildiğinde (Lord Howe Adası'yla birlikte), orayı ziyaret etmelerine izin verilenler yalnızca bilimsel gezilere katılanlardı. O sıralarda, falezde "ağaç ıstakozu" bulunduğuna ilişkin yadsınmayan söylentiler yayıldı. Ve birden bire, böceklerle ilgili keşif gezilerine ilgi duyanların ve ender bulunan değnek çekirgesini aramak amacıyla tırmanış izni isteyenlerin sayısı aldı başını gitti. En sonunda sorumlu kişi, böcek araştırması kis­ vesi altında yapılan tırmanış izinlerine başvuruları değerlendirmekten bıkıp, bu söylentilere temelli bir son vermeye karar verdi. Bu yüzden, 2001 yılında iki araştırmacı ve asistanları faleze gittiler. Düşey yamacı herhangi bir "ağaç ıstakozu"na rastlamadan tırmandılar, ancak aşağıya inerken, kayadaki bir çatlağın içinde, böceklerin yiyeceği türden küçük bir çalı keşfettiler. Çalının altında, taze olduğu görülen büyük dışkılara rastladılar. Tüm aramalara rağmen, yaşayan bir değnek çekirgesi bulamadılar. Yapılabilecek tek bir şey kalmıştı: Tırmanışı bir kez de gece tekrar­ lamak, çünkü dünyanın en büyük değnek çekirgesinin geceleri aktif olduğu bilinmekteydi. El fenerleri ve kameralarla donatılmış tırmanıcılar

1 57

1 58

BÖCEKLER GEZEGENİ gözleri açık bir rüya gördüler adeta. Tüm falezin üzerindeki tek çalının ortasında, 24 adet siyah değnek çekirgesi durmuş onlara bakıyordu. 1920 yılında soyları tükenmeden önce bu böceğin nasıl olup da Lord Howe Adası'ndan buraya geldiğini kimse bilemiyordu. Ne uçabiliyor ne de yüzebiliyorsanız, açık denizde iki mil yol katetmeniz olmayacak bir iştir. En iyi açıklama, yumurtanın ya da hamile bir dişinin bir kuşun üstüne ya da denizde yüzebilen bir bitkiye binerek buralara gelmiş olmasıdır. Neredeyse hiçbir bitki örtüsüne rastlanmayan, bu misafirperverlikten uzak falezde en azından 80 yıl boyunca yaşamayı becermişlerdir. Sonrasındaki bürokrasiden hiç söz etmesek daha iyi olur. İki yıl süren dilekçe bombardımanından sonra en nihayet iki dişi ve iki er­ keğin falezden getirilip üreme programına başlanmasına karar verildi. Bunlardan ikisi (Adem ve Havva adını almışlardı tabii ki) kıl payı yaşamayı becerdi ve günümüzde, Avrupa' dakiler de dahil olmak üzere, çeşidi hayvanat bahçelerinde, bol miktarda ağaç ıstakozu mevcuttur. Bu türün aslında ait olduğu Lord Howe Adası'na geri getirilmesi konusu gündemde. Tek bir çalının bulunduğu bir falez, ağaç istakozu nüfusunun doğal ortamda yaşamını sürdürebileceği bir yer değil. Lord Howe Adası'nda hala kara sıçanlar bulunuyor. Bu sıçanlardan kurtul­ madıkça böceklerin geri getirilmesinin bir anlamı yok. Ayrıca adanın sıçanlardan temizlenmesinden yalnızca ağaç istakozları yarar sağlama­ yacak; sıçanlar temizlenmezse, yok olma tahlikesiyle karşı karşıya olan 13 kuş ve 2 sürüngen türü söz konusu. Bu yüzden yetkililer sıçanlardan tamamen kurtalabilmek için bir plan hazırladı. 42 ton zehirli mısır karışımının helikopterle adaya havadan atılması gerekli. Bu öyle basit bir iş değil. İlkin, sıçanlardan başka birçok hayvan da bunları yiyebilir. Kurtarmaya çalıştığımız kuşlar da dahil olmak üzere. Bu yüzden en hassas kuş türlerini bir tür Nuh'un Gemisine doldurmak, zehir yağmurundan sonra yeniden serbest bırakmak düşüncesi tartışılı­ yor. Ancak böyle bir şey, kuşların hepsini tek tek yakalayamayacağımız için genetik çeşitlilikleri açısından ne tür sonuçlar doğurur? İkinci olarak, insanlar da endişeli. Adada 350 kişi yaşıyor, yetkililer konutların yakınlarına zehirli besin atılmayacağının garantisini verse

GELECEKTE BÖCEKLER VE BİZ bile, bunların her biri, gökten zehirli kahvaltı gevreği yağması fikrine pek sıcak bakmıyor. Bazıları siyah ağaç istakozunun, kara sıçanlar gibi iğrenç hayvanlar olduklarına inanıyor. Koruma biyolojisi, korumaya çalıştığımız türler hakkında olduğu kadar, aynı zamanda insanların düşündükleriyle ve hissettikleri de ilgili.

Yeni Zamanlar, Yeni Türler Doğa pek çok açıdan dirençlidir ve her zaman uyum gösterir. Biz insan­ ların yeni olanaklar yarattığı yerlerde yeni türler ortaya çıkar. Londra'nın altındaki derin, soğuk ve nemli tünellerde, yani ünlü "The Tube"da olduğu gibi. Buraya ait bir sivrisinek bulunmaktadır. Bu sivrisinek Culex pipiens türüne aittir, kentteki kan emen normal bir sivrisinek. Ancak kendisi özel bir genetik biçim almıştır (buna molestus; "rahatsız edici" denir), sivrisinek hısımlarıyla gün ışığında döllenmeyi gerçekleştirecek durumda değildir artık. Muhtemelen, yıllar önce, belki de metronun 1863 yılındaki inşası esnasında bir çift dişi ve erkek sivrisinek derinlere inmiş ve o günden beri metro sivrisineği aşağılarda bir yerlerde, yüzlerce sivrisinek kuşağı yaratarak yaşamını sürdürmeye devam etmiştir. Bu sivrisinek, İkinci Dünya Savaşı sırasında Londra bombalandı­ ğında, metroya sığınanları rahatsız etmesiyle tanınmıştır. Günümüz standartları o günkünden çok daha iyi ve her ne kadar tünellerde karaca, tilki, yarasa, ağaçkakan, atmaca, kaplumbağa ve taraklı semendere rasclasak da, sayısız metro sivrisineğine öncelikle yoldaşlık edenler fareler ve sıçanlardır. Genetik araştırmalar, sivrisineğin DNA'sının metro hacları ve is­ tasyonlarına göre değişiklik gösterdiğini doğrular -Piccadily hattı sivrisineği, Cencral hattı sivrisineğinden farklıdır- yine de farklı yeraltı sivrisinekleri birbirleriyle çiftleşebilirler. Bu yüzden ana teori, metrodaki tüm sivrisineklerin, 150 yıl önceki cesur girişimcinin takipçisi olduğu üzerinedir. Eğer sivrisineğin 150 yıl içerisinde yeni bir genetik yapı geliştirdiği doğruysa bu, evrimin bazen çok hızlı işleyebileceğine örnektir, yerel populasyonun diğer populasyonlardan tamamen tecrit edilmiş durumda yaşadığı zaman olduğu gibi. Charles Darwin, yeni türlerin kuşaklarının

1 59

1 60

BÖCEKLER GEZEGENİ ortaya çıkmasının on binlerce, hatta yüz binlerce yıl alacağını öne sür­ müştü. O, Londra'nın biraz dışındaki evinde oturmuş bunları tartışırken -Türlerin Kökeni'ni 1859' da yazmıştır- tam ayaklarının altında şimşek hızıyla gelişen bir evrimin başladığını düşünmek insana tuhaf geliyor. Muhtemelen gelecekte, bizim türleri yerlerinden etmemizin bir sonucu olarak, yeni ve çok hızlı türleşmenin pek çok örneğine rastlayacağız. Kuzey Amerikalı elma sineği Rhagoletispomonella, Avrupa' dan ABD'ye elmalar gelene kadar larva olarak akdiken üzerinde mutlu mesut yaşardı. Sineğin şu anda iki ayrı genetik yapısı var: Biri sadece akdiken meyvesi yiyen ve diğeri sadece elma yiyen. Bu sineğin paraziti bile iki konukçudakine ayrılmak üzere özelleşmiş, akdiken meyvesini yiyen larvanınki ve elma meyvesini yiyen larvanınki ile beslenenler olmak üzere. Yeni böcekler ortaya çıkıp diğerleri kaybolduğunda, hangi türlerin değişebileceği sonucu belirleyecektir. Çünkü, bu kitapta da belirttiğim gibi, farklı böcekler doğada farklı görevler üstlenmektedir. Ayrıca her bir böcek, hassas bir karşılıklı ilişkiyle diğer böceklere bağlıdır ve bu, doğanın bize sunduğu tüm yardımlarla hizmetlerin temelidir. Biz insanlar böceklerin bizlere sunduğu bedava hizmetlerin kıyme­ tini uzun süre bilemedik. Yoğun arazi kullanımı, iklim değişiklikleri, tarım zehirleri ve türlerin yerlerinden edilmeleri sonucu koşullar o kadar çok ve hızlı değiştiriyor ki, böcekler eskisi gibi yaşamakta zorlanıyor. Sadece kendimizi düşünüyorsak bile, böceklerin iyiliğini önemseme­ liyiz. Onlara özenle bakmak kendi çocuklarımızın ve torunlarımızın yaşam garantisidir. Sadece kendimizi düşünmekten vazgeçersek bunun kullanım değe­ rinden daha önemli bir sorun olduğunu göreceğiz. Evreni tanıdığımız kadarıyla, dünyamız üzerinde yaşam olan tek yer. Pek çok insan, yer­ yüzündeki egemenliğimize bir sınırlama getirmemizi ahlaki bir görev olarak algılıyor, ki böylece bizimle birlikte yaşayan milyonlarca tür de kendi küçük ve tuhaf yaşamlarını sürdürebilsinler.

Son Söz

iz ve böceklerin, geçmişin derinliklerinde bir yerde ortak bir atası

B var. Böcekler bizlerden çok önce ortaya çıkmış olmalarına rağmen

-birkaç milyon yıldan bu yana- iyisiyle kötüsüyle uzun, ortak bir tarihe sahibiz. Ve onlara ihtiyacımız olduğu su götürmez bir gerçek. Harvard profesörü E.O. Wilson şöyle yazar: "Gerçek, bizlerin böceklere ihtiyacı olduğudur ancak onların bize ihtiyacı yok. İnsanlar yeryüzünden yarın yok olsalar, dünya eskiden olduğu gibi dönmeye devam eder [...] Ancak böcekler kaybolacak olursa, insanların birkaç aydan fazla dayanabile­ ceklerini sanmıyorum." Ayrıca, böceklere daha fazla önem vermekle kazanacağımız çok şey var. Ben bilgiye, özendirmeye ve istekli olmaya inanıyorum. Böcekler hakkında meraklı olun, görmek ve öğrenmek için zaman ayırın. Böceklerin yaptığı tüm tuhaf ve yararlı şeyleri çocuklarınıza öğretin. Bahçenizi çiçekleri ziyarete gelenler için güzelleştirin. Nazım imar planları, resmi atılımlar, tarım planlamaları ve devlet bütçeleri yaparken böcekleri işin içine katalım. Rengarenk kelebeklerin keyfini çıkaralım, böceklerin karşılıklı ilişkilerini merak edelim ve böceklerin bizler için çalışmalarına minnettar kalalım. Böcekler olağanüstü, karmaşık, değişken, bambaşka, eğlenceli, çarpıcı, önemli ve bizleri şaşırtmaktan asla vazgeçmeyen yaratıklardır. Kanadalı bir araştırmacı bir seferinde şöyle demişti: "Dünya bu küçük mucizeler yüzünden ne kadar zengin, ancak bunu görebilen gözler açı­ sından çok fakir." Bu kitaptan umudum, daha fazla gözün böceklerin bu acayip ve muhteşem dünyasını fark etmesi - hep birlikte yaşadığımız böceklerin dünyasını.

161

Teşekkür

Vıllar boyunca, böcekler ve onlarla ilgili konular hakkında birçok l. iyi tartışmaya katıldım. Süper meslektaşım, NMBU'dan (Norveç Yaşam Bilimleri Üniversitesi) Tone Birkemo'ya asla azalmayan coşkusu, yaptığımız değerli sohbetler ve metinle ilgili yorumları için teşekkür ederim. Ve böcekleri yücelten coşkulu söylemleri, eğlenceli bir çalış­ ma ortamı sundukları için NMBU'daki tüm çalışanlar çok yaşasın! NINA' daki (Norveç Doğa Araştırmaları Enstitüsü; halen ek görevde olmaktan dolayı büyük mutluluk duyduğum yer) tüm çalışanların temsilcisi olarak araştırma şefi Erik Framstad'la birlikte eski meslektaş­ larıma, havadan sudan konular da dahil olmak üzere yaptığımız tüm ufuk açıcı sohbetler için teşekkür ederim. Büyük, küçük, ailemden herkese teşekkür ederim. Annem ve babam, kapımızın dışında, doğada hareket eden her şeye karşı meraklı olmayı öğretti bana. Annem, son yıllarda içinde yer aldığım her türlü araştırma yayınını okudu, dinledi, gördü ve hakkında iyi şeyler söyledi. Sevgili Kjetil'ime de gösterdiği sabır, gece vakti yazmaya çabalarken bana getirdiği çaylar ve atıştırmalıklar için teşekkür ederim. Çocuklarım Simen, Tuva ve Karine'ye birlikte geçirdiğimiz eğlenceli zamanlar ve özellikle Tuva'ya metni dikkatli bir gözle okuduğu ve Norveççe baskısını resimlendirdiği için teşekkürler! En nihayet, bu kitabı yazma sürecinin çok eğlenceli geçtiğini söy­ leyebilirim. Öğrendiğim her şey için çok mutluyum. Yayınevim bu yolculuk boyunca beni hep destekledi. Bunun için teşekkürü borç bilirim ve Kurgusal Olmayan Edebiyat Yazarları Fonu'na, desteğinden dolayı teşekkür ederim.

1 163

Okuma Önerileri

H tapları okumak son derece keyifli ve esinlendirici oldu. Böceklerin

em genel anlamda hem de bu kitap üzerine çalışırken aşağıdaki ki­

harika dünyasının derinlerine inmek isteyen okurlara önerilir.

Berenbaum, M.B. 1995. Bugs in the system. Addison-Wesley, Reading, Massachusetts. Dave Goulson'a ait kitaplar: A Sting in the Tale (2013), A Buzz in the Meadow (2014) ve Bee Quest (2017), hepsi Jonathan Cape yayınevinden çıkmıştır, Londra. Jones, R. 2017. Cali of nature: the secret life of dung. Pelagic Publishing, Exeter, UK. McAlister, E. 2017. The secret life ofjlies. Natura! History Museum, Londra. Shaw, S . R. 2014. Planet of the bugs. Evolution and the Rise of Insects. University of Chicago Press, Chicago. Zuk, M. 2011. Sex on Six Legs: Lessons on Life, Love, andLanguageJrom the Insect World. Houghton Mifflin Harcourc.

1 165

Kaynakça

Giriş

Andersen, T., Baranov, V., Hagenlund, L.K. vd. 2016. Blind Flight? A New Troglobiotic Orrhoclad (Dipcera, Chironomidae) from ehe Lukina Jama - Trojama Cave in Croacia. PLOS ONEil: e0152884. Arcsdacabanken. Hvor mange arter finnes i Norge? Erişim tarihi 2017: https://www.artsdatabanken.no/Pages/205713 Baust, J.G. ve Lee, R.E. 1987. Multiple stress colerance in an ancarccic cerrescrial arthropod: Belgica antarctica. Cryobiology 24: 140-147. Berenbaum, M.B. 1995. Bugs in the system. Addison-Wesley, Reading, Massachuseccs. Bishopp, F.C. 1939. Domestic mosquicoes. U.S.D.A. Leaflec No. 186. Chapman, A.D. (2009). Numbers of Living Species in Australia and the World (2. baskı). Canberra. Fang, J. 2010. Ecology: A world without mosquicoes. Nature 466: 432-434. Guinness World Records. Largest species of beetle. Erişim tarihi 2017: htep://www.guinnessworldrecords.com/world-records/ largese­ species-of-beetle/ Huber, J.T. ve Noyes, ]. 2013. A new genus and species of fairyfly, Tinkerbella nana (Hymenoptera, Mymaridae), wieh comments on ies sister genus Kikiki, and discussion on small size limits in arrhropods. journal ofHymenoptera Research 32: 17-44. Kadavy, D.R., Myatt, J., Plancı., B.A. vd. 1999. Microbiology of ehe Oil Fly, Helaeomyia petrolei. Applied and Environmental Microbiology 65: 1477-1482. Kelley, J.L., Peyeon, J.T., Fiseon-Lavier, A.-S. vd. 2014. Compace genome of ehe Ancarccic midge is likely an adapeaeion to an extreme envi­ ronment. Nature Communications 5: 4611. 1 1 67

1 68

BÖCEKLER GEZEGENİ Knapp, F.W. 1985. Arthropod pests ofhorses. s. 297-322 içinde Williams, R.E., Hali, R.D., Broce, A.B. ve Scholl, P.J. (der.): Livestock Entomology. Wiley, New York. Leonardi, M. ve Palma, R. 2013. Review of the systematics, biology and ecology oflice from pinnipeds and river otters (lnsecta: Phthiraptera: Anoplura: Echinophthiriidae). Zootaxa, 3630(3), 445-466. Misof. B., Liu, S., Meusemann, K. vd. 2014. Phylogenomics resolves the timing and pattern of insect evolution. Science 346: 763-767. Nesbitt, S.J., Barrett, P.M., Werning, S. vd. 2013. The oldest dinosaur? A Middle Triassic dinosauriform from Tanzania. Biology Letters 9. Shaw, S.R. 2014. Planet of the bugs. Evolution and the Rise of lnsects. University of Chicago Press, Chicago. Xinhuanet. 2016. World's longest insect discovered in China. Erişim tarihi 2017: http://news.xinhuanec.com/english/2016-05/05/c_l35336786. htm Zuk, M. 2011. Sex on Six Legs: Lessons on Life, Love, and Languagefrom the Insect World. Houghton Mifflin Harcourt. BİRiNCi BÖLÜM: Akıl l ı Tasarıma Sahip Küçük Yaratıklar

Alem, S., Perry, C. J., Zhu, X. vd. 2016. Associative Mechanisms Allow for Social Learning and Cultural Transmission of String Pulling in an lnsect. PLOS Biology 14: e1002564. Arikawa, K. 2001. Hindsight of Butterflies. BioScience 51: 219-225. Arikawa, K., Eguchi, E., Yoshida, A. ve Aoki, K. 1980. Mulciple extrao­ cular photoreceptive areas on genitalia of butterfly Papilio xuthus. Nature 288: 700-702. Avargues-Weber, A., Portelli, G., Benard, J. vd. 2010. Confıgural proces­ sing enables discrimination and categorization of face-like stimuli in honeybees. The Journal ofExperimental Biology 213: 593-601. Caro, T.M. ve Hauser, M.D. 1992. Is there teaching in nonhuman animals? The Quarterly review ofbiology 67: 151-74. Dacke, M. ve Srinivasan, M.V. 2008. Evidence for counting in insects. Animal Cognition 11: 683-689. Darwin, C. 1834. Charles Darwin's Beagle Oiary. Erişim tarihi 2017: http:// darwinbeagle.blogspot.no/2009/09/17th-septem- ber-1834.html

KAYNAKÇA

Darwin, C. 1871. The descent of man, and selection in relation to sex. ] . Murray, Londra. Elven, H. ve Aarvik, L. 2017. lnsekter lnsecta. Erişim tarihi 2017: https:// artsdatabanken.no/Pages/135656. Falck, M. 2004. La vevkjerringene veve videre. /nsektnytt 29: 57-60. Franks, N.R. ve Richardson, T. 2006. Teaching in tandem-running ants. Nature 439: 153-153. Frye, M.A. 2013. Visual attention: a celi that focuses on one object at a time. Current Biology 23: R61-63. Gonzalez-Bellido, P.T., Peng, H., Yang, J. vd. 2013. Eight pairs of descending visual neurons in ehe dragonfly give wing motor centers accurate population vector of prey direction. Proceedings of the National Academy ofSciences 110: 696-701. Gopfert, M .C., Surlykke, A. ve Wasserthal, L.T. 2002. Tympanal and atympanal 'mouth-ears' in hawkmoths (Sphingidae). Proc Biol Sci 269: 89-95. Jabr, F. 2012. How Did lnsect Metamorphosis Evolve? Erişim tarihi 2017: https://www.scientificamerican.com/article/ insect-metamorpho­ sis-evolution/ Leadbeater, E. ve Chittka, L. 2007. Social Learning in lnsects - From Miniature Brains to Consensus Building. Current Biology 17: R703-R713. Minnich, D.E. 1929. chemical sensitivity of the legs of the blow-fly, Calliphora vomitoria Linn., to various sugars. Zeitschriftfar vergle­ ichende Physiologie 11: 1-55. Montealegre-Z., F., Jonsson, T., Robson-Brown, K.A. vd. 2012. Convergent Evolution Between lnsect and Mammalian Audition. Science 338: 968-971. Munz, T. 2016. The dancing bees: Kari von Frisch and the discovery of the honeybee language. The University of Chicago Press. NINA. 2017. Eremitten flyttes ti! apen soning. Erişim tarihi 2017: http:// www.nina.no/english/News/News-article/Articleld/4321 Ranius, T. ve Hedin, J. 2001. The dispersal rate of a beetle, Osmoderma eremita, living in tree hollows. Oecologia 126:363-370.

169

1 70

BÖCEKLER GEZEGENİ Shuker, K.P.N. 2001. The Hidden Powers ofAnimals: Uncovering the Secrets ofNature. Marshall Edicions Ltd., Londra. Tibbetts, E.A. 2002. Visual signals of individual identity in ehe wasp Polistesfuscatus. Proceedings of ehe Royal Sociecy ofLondon. Series B: Biological Sciences 269: 1423-1428. İKİNCİ BÖLÜM: Alrı Bacaklılarda Cinsel Yaşam

Banerjee, S., Coussens, N.P., Gallat, F.X. vd. 2016. Structure ofa hetero­ geneous, glycosylated, lipid-bound, in vivo-grown protein crystal at atomic resolution from ehe viviparous cockroach Diploptera punctata. /UCrj 3: 282-93. Birch, J. ve Okasha, S. 2015. Kin Selection and lts Critics. BioScience 65: 22-32. Boos, S., Meunier, ].. Pichon, S. ve Kölliker, M. 2014. Maternal care provides ancifungal proteccion to eggs in ehe European earwig. Behavioral Ecology 25: 754-761. Borror, D.J., Triplehorn, C.A. ve Johnson, N.F. 1989. An lntroduction to the Study of/nsects, Philadelphia, Saunders College Pub. Brian, M.B. 1978. Production Ecology ofAnts and Termites. Cambridge University Press. Eady, P.E. ve Brown, D.V. 2017. Male-female interactions drive ehe (un) repeatabiliry of copula duration in an insect. Royal Society Open Science 4: 160962. Eberhard, W.G. 1991. Copulatory courtship and cryptic female choice in insects. Biological Reviews 66: 1-31. Fedina, T.Y. 2007. Cryptic female choice during spermatophore transfer in Tribolium castaneum (Coleoptera: Tenebrionidae) . journa/ of/nsect Physiology 53: 93-98. Fleming, N. 2015. Which lifeform dominates on Earrh? Erişim tarihi 2017: http://www.bbc.com/earrh/story/20150211-whats-the-most­ dominant-life-form. Folkehelseinscituttet. 2015. Hjorcelusflue. Erişim tarihi 2017: https://www. fhi.no/nettpub/skadedyrveilederen/fluer-og-mygg/hjortelusflue-/ Hamili, J. 2016. What a buzz kili: Male bees' testicles EXPLODE when they reach orgasm. Erişim tarihi 2017: https://www. thesun.co.uk/

KAYNAKÇA

1 171

news/1926328/male-bees-testicles-explode- when-they-reach­ orgasm/ Lawrence, S.E. 1992. Sexual cannibalism in ehe praying mantid, Mantis religiosa: a fıeld study. Animal Behaviour 43: 569-583. Lüpold, S., Manier, M.K., Puniamoorthy, N. vd. 2016. How sexual se­ lection can drive ehe evolution of costly sperm ornamentation. Nature 533-535. Maderspacher, F. 2007. Ali ehe queen's men. Current Biology 17: Rl91-Rl95. Nowak, M.A., Tarnita, C.E. ve Wilson, E.O. 2010. The evolution of eu­ socialicy. Nature 466: 1057-1062. Pimick, S., Spicer, G.S. ve Markow, T.A. 1995. How long is a giant sperm? Nature 375: 109-109. Schwartz, S.K., Wagner, W.E. ve Hebets, E.A. 2013. Spontaneous male death and monogyny in ehe dark fıshing spider. Biology Letters 9. Shepard, M., Waddil, V. ve Kloft, W. 1973. Biology of ehe predaceous earwig Labidura riparia (Dermaptera: Labiduridae). Annals ofthe Entomological Society ofAmerica 66: 837-841. Sivinski, J. 1978. lnrrasexual aggression in ehe stick insects Diapheromera veliei and D. Covilleae and sexual dimorphism in ehe phasmaeodea. Psyche 85: 395-405. Williford, A., Stay, B. ve Bhattacharya, O. 2004. Evolution of a novel funccion: nutritive milk in ehe viviparous cockroach, Diploptera punctata. Evolution & Development 6: 67-77. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Yemek ya da Yenmek Bricten, K.H., Thatcher, T.D. ve Caro, T. 2016. Zebras and Biting Flies: Quantitative Analysis of Reflected Light from Zebra Coats in Their Natural Habitat. PLOS ONE il: e0154504. Caro, T., lzzo, A., Reiner Jr., R.C. vd. 2014. The function of zebra stripes Nature Communications 5: 3535. Caro, T. ve Stankowich, T. 2015. Concordance on zebra stripes: a comment on Larison et al. (2015). Royal Society Open Science 2. Darwin, C. 1860. Darwin Correspondence Project. Erişim tarihi 2017: hctp://www.darwinproject.ac.uk/letter/DCP-LETT-2814. xml

172

BÖCEKLER GEZEGENİ Dheilly, N.M., Maure, F., Ravallec, M. vd. 2015. Who is the puppet master? Replication of a parasitic wasp-associated virus correlates with host behaviour manipulation. Proceedings ofthe Royal Society B: Biological Sciences 282. Eberhard, W.G. 1980. The natura! history and behavior of the bolas spider Mastophora Dizzydeani SP. n. (Araneidae). Psyche 87: 143-169. Haynes, K.F., Gemeno, C., Yeargan, K.V. vd. 2002. Aggressive chemical mimicry of moth pheromones by a bolas spider: how does this speci­ alist predator attract more than one spe- cies of prey? Chemoecology 12: 99-105. Larison, B., Harrigan, R.J., Thomassen, H.A. vd. 2015. How the zebra got its stripes: a problem with too many solutions. Royal Society Open Science 2. Libersat, F. ve Gal, R. 2013. What can parasitoid wasps teach us about de­ cision-making in insects? fournal ofExperimental Biology 216: 47-55. Marshall, D.C. ve Hill, K.B.R. 2009. Versatile aggressive mimicry of cicadas by an Australian predatory katydid. PLOS ONE 4: e4185. Melin, A.D., Kline, D.W., Hiramatsu, C. ve Caro, T. 2016. Zebra stripes through the eyes of their predators, zebras, and humans. PLOS ONE 11: e0145679. Yeargan, K.V. 1994. Biology ofbolas spiders. Annual Review ofEntomology 39: 81-99. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: Böcekler ve Bitkiler

Babikova, Z., Gilbert, L., Bruce, T.J.A. vd. 2013. Underground signals carried through common mycelial networks warn neighbouring plants of aphid attack. Ecology Letters 16: 835-843. Barbero, F., Patricelli, D., Witek, M. vd. 2012. Myrmica Ants and Their Butterfly Parasites with Special Focus on the Acoustic Communication. Psyche 2012: i l . Dangles, O. ve Casas, J. 2012. The bee and the turtle: a fable from Yasune National Park. Frontiers in Ecology and the Environment 10: 446-447. de la Rosa, C.L. 2014. Additional observations oflachryphagous butterflies and bees. Frontiers in Ecology and the Environment 12: 210-210.

KAYNAKÇA

Department of Agriculcure and Fisheries, B.Q. 2016. The prickly pear story. Erişim tarihi 2017: https://www.da(qld.gov. au/ data/assets/ pdf_file/0014/55301/IPA-Prickly-Pear- Story-PP62.pdf Ekblom, R. 2007. Smörbollsflugornas fancasciska varld. Fauna och Flora 102: 20-22. Evans, T.A., Dawes, T.Z., Ward, P.R. ve Lo, N. 2011. Ants and termites increase crop yield in a dry climate. Nature Communications 2: 262. Grinath, J.B., lnouye, B.D. ve Underwood, N. 2015. Bears benefit plants via a cascade with both antagonistic and mucualistic interactions. Ecology Letters 18: 164-173. Hansen, L.O. 2015. Maridalens Venner. Pollinerende insekter i Maridalen. Arsskrift 2015. 132 s. Maridalens Venner. Hölldobler, B. ve Wilson, E.O. 1994. journey to the ants: A story ofscientific exploration. Belknap Press ofHarvard University Press, Cambridge, Massachusetts. Lengyel, S., Gove, A.D., Latimer, A.M. vd. 2010. Convergent evolution of seed dispersal by ancs, and phylogeny and bio-geography in flowe­ ring plancs: A global survey. Perspectives in Plant Ecology Evolution and Systematics 12: 43-55. McAlister, E. 2017. The secret life ofjlies. Nacural History Museum, Londra. Midgley, ].]., White, J.D. M., Johnson, S.D. ve Bronner, G.N. 2015. Faecal mimicry by seeds ensures dispersal by dung beedes. Nature Plants 1: 15141. Moffett, M.W. 2010. Adventures among Ants. A Global Safari with a Cast of Trillions. University of California Press. Nedham, J. 1986. Science and Civilisation in China. C. 6, Biology and Biological Technology. Pare 1: Bocany. Cambridge University Press, Cambridge, UK. Oliver, T.H., Mashanova, A., Leather, S.R. vd. 2007. Ant semiochemicals limit apterous aphid dispersal. Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences 274: 3127-3131. Patricelli, O., Barbero, F., Occhipinti, A. vd. 2015. Plant defences against ancs provide a pathway to social parasicism in butterflies. Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences 282: 2015llll. __

1 73

1 74

BÖCEKLER GEZEGENİ Simard, S.W., Perry, D.A., Jones, M.D. vd. 1997. Net transfer of carbon between ectomycorrhizal tree species in the field. Nature 388: 579-582. Stiling, P., Moon, O. ve Gordon, O. 2004. Endangered cactus restorati­ on: Mitigating the non-target effects of a biological control agent (Cactoblastis cactorum) in Florida. Restoration Ecology 12: 605-610. Stockan, J.A. ve Robinson, E.J.H. (der.). 2016. Wood Ant Ecology and Conservation. Ecology, Biodiversity and Conservation. Cambridge University Press, Cambridge. Wardle, D.A., Hyodo, F., Bardgett, R.D. vd. 2011. Long-term aboveground and belowground consequences of red wood ant exclusion in boreal forest. Ecology 92: 645-656. Warren, R.J. ve Giladi, 1 . 2014. Ant-mediated seed dispersal: A few ant spe­ cies (Hymenoptera: Formicidae) benefit many plants. Myrmecological News 20: 129-140. Zimmermann, H.G., Moran, V.C. ve Hoffmann, J.H. 2001. The renowned cactus moth, Cactoblastis cactorum (Lepidoptera: Pyralidae): lts natura! history and chreat to native Opuntia floras in Mexico and the United States of America. Florida Entomologist 84: 543-551. BEŞi NCİ BÖLÜM: Akıllı Sinekler ve Zevkli Haşerat

Bartomeus, 1., Potts, S.G., Steffan-Dewenter, 1. vd. 2014. Contribution of insect pollinators to crop yield and qualicy varies with agricultural intensification. Peerj 2: e328. Crittenden, A.N. 2011. The Importance ofHoney Consumption in Humarı Evolution. Food and Foodways 19: 257-273. Davidson, L. 2014. Don't panic, but we could be running out of chocolate. Erişim tarihi 2017: http://www.telegraph.eo.uk/ finance/newsb­ ysector/retailandconsumer/11236558/0ont- panic-but-we-could­ be-running-out-of-chocolate.html DeLong, D.M. 2014. Homoptera. Erişim tarihi 2017: https://www. bri­ tannica.com/animal/homopteran#refl34267 Harpaz, 1. 1973. Early entomology in the Middle East. S. 21-36 içinde Smith, R.F., Mittler, T.E. ve Smith, C.N. (der.). History of ento­ mology. Annual Review, Palo Alto, California.

KAY NAKÇA

Hogendoorn, K., Barcholomaeus, F. ve Keller, M.A. 2010. Chemical and sensory comparison of tomatoes pollinated by bees and by a pol­ lination wand. journal ofEconomic Entomology 103: 1286-1292. Hornetjuice.com. About Hornet juice. Erişim tarihi 2017: https:// www. hornetjuice.com/what/ Isack, H.A. ve Reyer, H.U. 1989. Honeyguides and honey gatherers: in­ terspecific communication in a symbiotic relationship. Science 243: 1343-1346. Klatt, B.K., Holzschuh, A., Westphal, C. vd. 2014. Bee pollination imp­ roves crop quality, shelf life and commercial value. Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences 281. Klein, A.-M., Steffan-Dewenter, 1 . ve Tscharntke, T. 2003. Bee pollina­ tion and fruit set of Cojfea arabica and C. canephora (Rubiaceae). American journal ofBotany 90: 153-157. Lomsadze, G. 2012. Repon: Georgia Unearchs the World's Oldest Honey. Erişim tarihi 2017: http://www.eurasianet.org/ node/65204 Ott, J. 1998. The Delphic bee: Bees and toxic honeys as pointers to psycho­ active and other medicinal plants. Economic Botany 52: 260-266. Spottiswoode, C.N., Begg, K.S. ve Begg, C.M. 2016. Reciprocal signaling in honeyguide-human murualism. Science 353: 387-389. Sprakradet. 2015. Spraklig insekt i mat. Erişim tarihi 2017: http:// www. sprakradet.no/Vi-og-varc/Publikasjoner/Spraaknytt/ spraknytt-2015/ spraknytt-12015/spraklig-insekt-i-mat/ Totland, 0., Hovstad, K.A., 0degaard, F. ve A srröm, J. 2013. Kunnskapsstatus for insektpollinering i Norge - betydnin- gen av det komplekse samspillet mellom planter og insekter. - Türlerin dara bankası, Norge. Wotton, R. 2010. What is manna? Opticon 1826. ALTI NCI BÖLÜM: Kapıcı Böcekler

Barton, D.N., Vagnes Traaholt, N., Blumentrath, S. ve Reinvang, R. 2015. Naturen i Oslo er verdt milliarder. Verdsetting av ur- bane 0kosystemtjenester fra grnnnstruktur. NINA Rapport 1113. 21 s. Cambeforc, Y. 1987. Le scarabee dans l' Egypte ancienne. Origine et sig­ nification du symbole. Revue de /'histoire des religions 204: 3-46.

1 75

1 76

BÖCEKLER GEZEGENİ Dacke, M., Baird, E., Byrne, M. vd. 2013. Dung Beedes Use the Milky Way for Orientation. Current Biology 23: 298-300. Direktoratet for naturforvalming. 2012. Handlingsplan for utval- gt na­ turtype hule eiker. DN Rapport 1-2012. 80 s. Eisner, T. ve Eisner, M. 2000. Defensive use of a fecal thatch by a beede larva (Hemisphaerota cyanea). Proceedings ofthe National Academy ofSciences ofthe United States ofAmerica 97: 2632-2636. Evju, M. (red.), Bakkestuen, V., Blom, H H., Brandrud, T.E., Bratli ve H.N.B., Sverdrup-Thygeson, A. ve 0degaard, F. 2015. Oaser for artsmangfoldet - hotspot-habitater for mdlisrearrer. NINA Temahefte 61. 48 s. Goff, M.L. 2001. A fly far the prosecution: how insect evidence helps solve crimes. Harvard Universiry Press, Cambridge, Mass. Gough, L.A., Birkemoe, T. ve Sverdrup-Thygeson, A. 2014. Reactive foresr management can also be proactive for wood-living beedes in hollow oak trees. Biological Conservation 180: 75-83. Jacobsen, R.M. 2017. Saproxylic insecrs influence community assembly and succession of fungi in dead wood. Yayımlanmamış doktora Tezi, Norw. Univ. of Life Sciences. Jacobsen, R.M., Birkemoe, T. ve Sverdrup-Thygeson, A. 2015. Priority effecrs of early successional insecrs inf1uence iare successional fungi in dead wood. Ecology and Evolution 5: 4896-4905. Jones, R. 2017. Cali of nature: the secret life of dung. Pelagic Publishing, Exeter, UK. Ledford, H. 2007. The tell-rale grasshopper. Can forensic science rely on rhe evidence of bugs? Erişim tarihi 2017: http://www.nature.com/ news/2007/070619/full/news070618-5.html. McAlisrer, E. 2017. The secret life offlies. Natura! History Museum, Londra. Parker, C.B. 2007 Buggy: Entomology profhelps unravel murder. Erişim tarihi 2017: hrrps://www.ucdavis.edu/news/buggy-en- tomology­ prof-helps-unravel-murder/ Pauli, J.N., Mendoza, J.E., Sreffan, S.A. vd. 2014. A syndrome of mutualism reinforces the lifestyle ofa slorh. Proceedings ofthe Royal Society B: Biological Sciences 281. -

KAYNAKÇA

Pilskog, H. 2016. Effects of climate, historical logging and spatial scales on beetles in hollow oaks. Yayımlanmamış doktora Tezi, Norw. Univ. of Life Sciences. Savage, A.M., Hacken, B., Guenard, B. vd. 2015. Fine-scale heterogeneiry across Manhattan's urban habitat mosaic is associated with variation in ant composition and richness. lnsect Conservation and Diversity 8: 216-228. Storaunet, K.O. ve Rolstad, ]. 2015. Mengde og utvikling av d0d ved pro­ dukciv skog i Norge. Med basis i daca fra Landsskog- cakseringens 7. (1994-1998) og 10. takst (2010-2013). Görev raporu 06/2015, Norveç Orman ve Tabiat Enstitüsü, As Strong, L. 1992. Avermectins - a review of their impact on insects of cattle dung. Bulletin ofEntomofogicaf Research 82: 265-274. Suutari, M., Majaneva, M., Fewer, D.P. vd. 2010. Molecular evidence for a diverse green algal community growing in the hair of sloths and a specifıc association with Trichophilus wefckeri (Chlorophyta, Ulvophyceae). BMC Evofutionary Biology 10: 86. Sverdrup-Thygeson, A., Brandrud T.E. (der.), Bracli, H. vd. 2011. Hotspots - naturtyper med mange truete arter. En gjennomgang av R0dlista for arter 2010 i forbindelse med ARKO-prosjektet. NINA Rapport 683. 64 s. Sverdrup-Thygeson, A., Skarpaas, O., Blumemrath, S. vd. 2017. Habitat connectivity affects specialist species richness more than generalists in veteran trees. Forest Ecology and Management 403: 96-102. Sverdrup-Thygeson, A., Skarpaas, O. ve Odegaard, F. 2010. Hollow oaks and beecle conservation: the signifıcance of ehe surroundings. Biodiversity and Conservation 19: 837-852. Vencl, F.V., Trillo, P.A. ve Geeta, R. 2011. Functional interactions among tortoise beecle larva! defenses reveal trait suites and escalation. Behavioral Ecology and Sociobiology 65: 227-239. Wall, R. ve Beynon, S. 2012. Area-wide impact of macrocyclic lactone para­ siticides in catcle dung. Medical and Veterinary Entomology 26: 1-8. Welz, A. 2014. Bird-killing vet drug alarms European conser- vationists. Erişim tarihi 2017: https://www.theguardian. com/environmem/ nature-up/2014/mar/1 l /bi rd-kill- ing-vet-drug-alarms-european­ conservation ists

1 77

1 78

BÖCEKLER GEZEGENi Youngsteadt, E., Henderson, R.C., Savage, A.M. vd. 2015. Habitat and species identity, not diversity, predict the extent of refuse consump­ tion by urban arthropods. Global Change Biology 21: 1103-1115. 0degaard, F., Hansen, L.O. ve Sverdrup-Thygeson, A. 2011. Dyrem0kk et hotspot-habitat. Sluttrapport under AR- KO-prosjektets periode il. NINA Rapport 715. 42 s. NINA 0degaard, F., Sverdrup-Thygeson, A., Hansen, L.O. vd. 2009. Kartlegging av invertebrater i fem hotspot-habitattyper. Nye norske arter og rndlistearter 2004-2008. NINA Rapport 500. 102 s. YEDİNCİ BÖLÜM: İpekten Yazı malzemelerine Böcek Ürün leri

Andersson, M., Jia, Q., Abella, A. vd. 2017. Biomimetic spinning of arti­ fıcial spider silk from a chimeric minispidroin. Nature Chemical Biology 13: 262-264. Aperitif.no. 2014. De n0dvendige tanninene. Erişim tarihi 2017: https:// www.aperitif.no/artikler/de-nodvendige-tan- ninene/169203 Bower, C.F. 1991. Mind Your Beeswax. Erişim tarihi 2017: https:// www. catholic.com/magazine/print-edition/mind-your-bees- wax Copeland, C.G., Beli, B.E., Christensen, C.D. ve Lewis, R.V. 2015. Development of a Process for the Spinning of Synthetic Spider Silk. ACS Biomaterials Science & Engineering 1: 577-584. Europalov.no. 2013. Tilsetningsforordningen: endringsbestem- melser om bruk av stoffer pa eggeskall. Erişim tarihi 2017: http://europalov. no/rettsakt/tilsetningsforordningen-en- dringsbestemmelser-om­ bruk-av-stoffer-pa-eggeskall/id-5444 Fagan, M.M. 1918. The Uses of lnsect Galls. The American Naturalist 52: 155-176. Food and Agriculture Organization of the United Nations. FAO STATS: Live Animals. Erişim tarihi 2017: http://www.fao.org/ faostat/ en/#data/QA lnternational Sericultural Commission (ISC). Statistics. Erişim tarihi 2017: http://inserco.org/en/statistics Koeppel, A. ve Holland, C. 2017. Progress and Trends in Artificial Silk Spinning: A Systematic Review. A CS Biomaterials Science & Engineering 3: 226-237. 10.1021/acsbiomateri- als.6b00669

KAYNAKÇA

1 1 79

Lovdata. 2013. Forskrifc om endring i forskrifc om tilsemings- stoffer ti! na:ringsmidler. Erişim tarihi 2017: https://lovdata. no/dokument/ LTI/forskrifc/2013-05-21-510 Oba, Y. 2014. lnsect Bioluminescence in the Post-Molecular Biology Era. - s. 94-120 içinde lnsect Molecular Biology and Ecology. CRC Press. Osawa, K., Sasaki, T. ve Meyer-Rochow, V. 2014. New observations on the biology of Keroplatus nipponicus Okada 1938 (Diptera; Mycetophiloidea; Keroplatidae), a bioluminescent fungivorous insect. Entomologie Heute 26: 139-149. Ottesen, P.S. 2000. Om gallveps (Cynipidae) og jakten pa det forsvunne blekk. lnsektnytt 25. Rutherford, A. 2012. Synthetic biology and the rise of the 'spider-goats'. Erişim tarihi 2017: https://www.theguardian.com/ science/2012/ jan/14/synthetic-biology-spider-goat-genetics Seneca den eldre. Latin text & translations, Seneca the Elder, Excerpta Controversiae 2.7. Erişim tarihi 2017: http://perse­ us. uchicago.edu/perseus-cgi/citequery3.pl?dbname=LatinAu­ gust20l2&getid=O&query=Sen.%20Con.%20ex.%202.7 Shah, T.H., Thomas, M. ve Bhandari, R. 2015. Lac production, constra­ ints and management - a review. lnternationalfournal of Current Research 7: 13652-13659. Sutherland, T.D., Young, J.H., Weisman, S. vd. 2010. lnsect silk: one name, many materials. Annu Rev Entomol 55: 171-188. Sveriges lantbruksuniversitet. 2017. Spinning spider silk is now possible. Erişim tarihi 2017: http://www.slu.se/en/ew- news/201711/spinning­ spider-silk-is-now-possible/ Tomasik, B. 2017. lnsect Suffering from Silk, Shellac, Carmine, and Other lnsect Products. Erişim tarihi 2017: http://reduc- ing-suffering.org/ insect-suffering-silk-shellac-carmine-in- sect-products/ Wakeman, R.J. 2015. The Origin & Many Uses of Shellac. Erişim tarihi 2017: https://www.antiquephono.org/the-origin-many- uses-of­ shellac-by-r-j-wakeman/ Zinsser & Co. 2003. The Story ofShellac. Erişim tarihi 2017: http://www. zinsseruk.com/core/wp-content/up- loads/2016/12/Story-of-shellac. pdf, Somerseth, NJ.

1 80

BÖCEKLER GEZEGENi SEKİZİNCi BÖLÜM: Böcekcen Böceğe Aarnes, H. 2016. Biomimikry. Erişim tarihi 2017: https://snl.no/ Biomimikry Alnaimat, S. 2011. A concribution to ehe scudy ofbioconcrol agents, apitherapy and other potential alternative co antibiotics. Yayımlanmamış doktora tezi, University of Sheffıeld. Amdam, G.V. ve Omholc, S.W. 2002. The regulatory anacomy ofhoneybee lifespan. Journal of Theoretical Biology 216: 209-228. Arup.com. Eastgate Developmenc, Harare, Zimbabwe. Erişim tarihi 2017: https://web.archive.org/web/20041114141220/ http://www.arup. com/feature.cfm?pageid=292 Bai, L., Xie, Z., Wang, W. vd. 2014. Bio-lnspired Vapor-Respon- sive Colloidal Phoconic Cryscal Patterns by lnkjet Printing. ACS Nano 8: 11094-lllOO. Baker, N., Wolschin, F. ve Amdam, G.V. 2012. Age-related learning de­ ficics can be reversible in honeybees Apis mellifera. Experimental Gerontology 47: 764-772. BBC News. 2011. India bank termites eat piles of cash. Erişim tarihi 2017: http://www.bbc.com/news/world-souch- asia-13194864 Bombelli, P., Howe, C. J. ve Bertocchini, F. Polyethylene bio-degradation by caterpillars of ehe wax moch Galleria mellonella. Current Biology 27: R292-R293. Carville, O. 2017. The Greac Tourism Squeeze: Small cown tourisc des­ tinations buckle under weight of New Zealand's tourism boom. Erişim tarihi 2017: http://www.nzherald.eo.nz/ nz/news/article. cfm?c_id=l&objectid=ll828398 Chechetka, S.A., Yu, Y. , Tange, M. ve Miyako, E. 2017. Materially Engineered Arcifıcial Pollinacors. Chem 2: 224-239. Christmann, B. Fly on ehe Wall. Making fly science approachable for everyone. Erişim tarihi 2017: http://blogs.brandeis.edu/ flyonche­ wall/lisc-of-posts/ Cornette, R. ve Kikawada, T. 2011. The induccion of anhydrobiosis in ehe sleeping chironomid: Current stacus of our knowledge. IUBMB Life 63: 419-429.

KAYNAKÇA

Oirafzoon, A., Bozkurt, A. ve Lobaton, E. 2017. A framework for mapping wieh biobocic insecc neeworks: From loca! co global maps. Robotics and Autonomous Systems 88: 79-96. Ooan, A. 2012. Biomimeeic architeccure: Green Building in Zimbabwe Modeled Afcer Termite Mounds. Erişim tarihi 2017: http://inhabieae. com/building-modelled-on-termites-ease- gaee-cenere-in-zimbabwe/ Orew, J. ve Joseph, J. 2012. The Story ofthe Fly: And How it Could Save the World. Chevioe Publishing, Councry Green Point, Güney Afrika. Oumanli, A.G. ve Savin, T. 2016. Recenc advances in the biomimicry of struceural colours. Chemical Society Reviews 45: 6698-6724. Fernandez-Marfn, H., Zimmerman, J.K., Rehner, S.A. ve Wcislo, W.T. 2006. Aceive use of the metapleural glands by ancs in concrolling fungal infection. Proceedings ofthe Royal Society B: Biological Sciences 273: 1689-1695. Google Patenter. lnfrared sensor systems and devices. Erişim tarihi 2017: https://www.google.com/patencs/US7547886 Haeder, S., Wirch, R., Herz, H. ve Spieeller, O. 2009. Candicidin-producing Streptomyces support leaf-cueting ants co proeece eheir fungus garden against ehe paehogenic fungus Escovopsis. Proceedings ofthe National Academy ofSciences 106: 4742-4746. Hamedi, A., Farjadian, S. ve Karami, M .R. 2015. lmmunomodulatory properties ofTrehala manna decoceion and irs isolated carbohydraee macromolecules. journal ofEthnopharmacology 162: 121-126. Horikawa, O.O. 2012. Survival of tardigrades in extreme environmencs: a model animal for aserobiology. S. 205-217 içinde Alcenbach, A.V., Bernhard, J.M. & Seckbach, J. (der.). Anoxia: Evidencefar eukar­ yote survival and paleontological strategies. Springer Neeherlands, Oordrecht. Hölldobler, B. ve Engel-Siegel, H. 1984. On the meeapleural gland of ancs. Psyche 91: 201-224. King, H., Ocko, S. ve Mahadevan, L. 2015. Termiee mounds harness diurnal eemperacure oscillations for vencilation. Proceedings ofthe National Academy ofSciences 112: 11589-11593. Ko, H .J., Youn, C.H., Kim, S.H. ve Kim, S.Y. 2016. Effece of pet insects on ehe psychological healch of community-dwelling elderly people:

1 81

182 1

BÖCEKLER GEZEGENİ

A single-blinded, randomized, eonrrolled trial. Gerontology 62: 200-209. Kuo, F.E. ve Sullivan, W.C. 2001. Environment and erime in the inner eity: Does vegetation reduee erime? Environment and behavior 33: 343-367. Kuo, M. 2015. How might contaet with nature promote human health? Promising meehanisms and a possible eenrral pathway. Frontiers in Psychology 6. Liu, F., Dong, B.Q., Liu, X.H. vd. 2009. Struetural eolor ehange in long­ horn beetles Tmesisternus isabellae. Optics Express 17: 16183-16191. MeAlister, E. 2017. The secret life offlies. Natura! History Museum, Londra. North Carolina State University. 2017. Traeking the movemem of eyborg eoekroaehes. Erişim tarihi 2017: https://www.eurekalert.org/pub_re­ leases/2017-02/nesu-ttm022717.php Novikova, N., Gusev, O., Polikarpov, N. vd. 2011. Survival of dormant organisms after long-term exposure to the spaee environment. Acta Astronautica 68: 1574-1580. Pinar. 2013. Emire alphabet found on the wing patterns of butterflies. Erişim tarihi 2017: http://mymodernmet.eom/ kjell-bloeh-sandved­ butterfly-alphabet/ Ramadhar, T.R., Beemelmanns, C., Currie, C.R. ve Clardy, J. 2014. Baeterial symbionrs in agricultural systems provide a strategic souree for antibiotic diseovery. TheJournal ofAntibiotics 67: 53-58. Ranee, C. 2016. A breath of maggoty air. Erişim tarihi 2017: http:// the­ quaekdoetor.eom/i ndex. php/a-breath-of-maggoty-air/ Sleeping Chironomid Researeh Group. About the Sleeping Chironomid. Erişim tarihi 2017: http://www.naro.affre. go.jp/arehive/nias/anhy­ drobiosis/Sleeping%20Chironim- id/e-about-yusurika.html Sogame, Y. ve Kikawada, T. 2017. Current findings on the moleeular meehanisms underlying anhydrobiosis in Polypedilum vanderplanki. Current Opinion in lnsect Science 19: 16-21. Sowards, LA., Sehmitz, H., Tomlin, D.W. vd. 2001. Charaeterization of beetle Melanophila acuminata (Coleoptera: Buprestidae) infra­ red pit organs by high-performanee liquid ehromatography/mass speetrometry, seanning eleetron microseope, and Fourier trans-

KAYNAKÇA

1

form-infrared spectroscopy. Annals ofthe Entomological Society of America. 94: 686-694 Van Amam, E.B., Ruzzini, A.C., 5it, C.5. vd. 2016. 5elvamicin, an atypical antifungal polyene from two alternative genomic contexts. Proc NatlAcad Sci Us. A 113: 12940-12945. Wainwright, M., Laswd, A. ve Alharbi, 5. 2007. When maggot fumes cured tuberculosis. Microbiologist March 2007: 33-35. Watanabe, M. 2006. Anhydrobiosis in invertebrates. Applied Entomology and Zoology 41: 15-31. Whitaker, 1.5., Twine, C., Whitaker, M.J. vd. 2007. Larva! therapy from antiquicy to the present day: mechanisms of acrion, clinical applicati­ ons and future potential. Postgraduate Medicaljournal83: 409-413. Wilson, E.O. 1984. Biophilia. Harvard Universicy Press, Cambridge, Mass. World Economic Forum, Ellen MacArthur Foundation and McKinsey & Company. 2016. The New Plascics Economy Rethinking the future of plastics. Erişim tarihi 2017: https://www.ellenmacart­ hurfoundation.org/assets/downloads/EllenMacArthurFoundation_ TheNewPlasticsEconomy_Pages. pdf Yang, Y., Yang, J., Wu, W.M. vd. 2015. Biodegradation and mineralization of polystyrene by plasticeating mealworms: part 1. Chemical and physical characterization and isotopic tests. Environmentaf Science & Technology 49: 12080-12086. Yates, D. 2009. The science suggests access to nature is essential to hu­ marı health. Erişim tarihi 2017: https://news.illinois.edu/ blog/ view/6367/206035 Zhang, C.-X., Tang, X.-D. ve Cheng, J.-A. 2008. The utilization and in­ dustrialization of insect resources in China. Entomological Research 38: 538-547. DOKUZUNCU BÖLÜM: Gelecekte Böcekler ve Biz

Brandt, A., Gorenflo, A., 5iede, R. vd. 2016. The neonicotinoids thiacloprid, imidacloprid, and clothianidin affect the immu- nocompetence of honey bees (Apis mellifera L.). journal of!nsect Physiology 86: 40-47. Byrne, K. ve Nichols, R.A. 1999. Cufex pipiens in London Underground tunnels: differentiation between surface and subterranean popu­ lations. Heredity 82: 7-15.

183

1 84

BÖCEKLER GEZEGENİ Dirzo, R., Young, H . S., Galetti, M. vd. 2014. Defaunation in the Anthropocene. Science 345: 401-406. Dumbacher, j.P., Wako, A., Derrickson, S.R. vd. 2004. Melyrid beetles (Choresine): A putative source for the batrachotoxin alkaloids found in poison-dart frogs and toxic passerine birds. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States ofAmerica 101: 15857-15860. Follestad, A. 2014. Effekter av kunstig nattbelysning pa naturmangfoldet - en litteraturstudie. NINA Rapport 1081. 89 s. Forbes, A.A., Powell, T.H.Q, Stelinski, L.L. vd. 2009. Sequential sympatric speciation across trophic levels. Science 323: 776-779. Garibaldi, LA., Steffan-Dewemer, I., Winfree, R. vd. 2013. Wild pollina­ tors enhance fruit set of crops regardless of honey bee abundance. Science 339: 1608-1611. Gough, L.A., Sverdrup-Thygeson, A., Milberg, P. vd. 2015. Specialists in ancient trees are more affected by climate than generalists. Ecology and Evolution 5: 5632-5641. Goulson, O. 2013. Review: An overview of the environmencal risks posed by neonicotinoid insecticides. journal ofApplied Ecology 50: 977-987. Hallmann, C.A., Sorg, M., Jongejans, E. vd. 2017. More than 75 percent decline over 27 years in total flying insect biomass in protected areas. PLOS ONE 12: e0185809. IPBES. 2016. Summary for policymakers of the assessment report of the lntergovernmental Science-Policy Platform on Biodiversity and Ecosystem Services on pollinators, pollination and food production. Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Üzerine Hükümetler Arası Bilim Siyaseti Platformu, Bonn, Almanya. McKinney, M.L. 1999. High Rates of Extinction and Threat in Poorly Studied Taxa. Conservation Biology 13: 1273-1281. Morales, C., Montalva, J ., Arbetman, M. vd. 2016. Bombus dahlbomii. The IUCN Red Lise ofThrearened Species 2016: e.T21215142Al00240441. Erişim tarihi 2017: http://dx.doi.org/10.2305/IUCN.UK.2016-3. RLTS. T21215142Al00240441.en Myers, C.W., Daly, J.W. ve Malkin, B. 1978. A dangerously toxic new frog (Phyllobates) used by Embera lndians of western Colombia with

KAYNAKÇA

i

discussion of blowgun fabricacion and dart poisoning. Bul/etin of the American Museum ofNatura/ History 161: 307-366. Pawson, S.M. ve Bader, M.K.F. 2014. LED lighting increases ehe ecological impact oflight pollucion irrespective of color temperature. Ecological Applications 24: 1561-1568. Rader, R., Bartomeus, 1., Garibaldi, L.A. vd. 2016. Non-bee insects are important contributors to global crop pollination. Proceedings of the Nationa!Academy ofSciences 113: 146-151. Rasmont, P., Franzen, M., Lecocq, T. vd. 2015. Climatic risk and distri­ bution atlas of european bumblebees. BioRisk 10. Saterberg, T., Sellman, S. ve Ebenman, B. 2013. High frequency of func­ tional extinctions in ecological networks. Nature 499: 468-470. Schwagerl, C. 2017. Vanishing Act. What's causing ehe sharp decline in insects, and why it matters. Erişim tarihi 2017: https://e360.yale. edu/features/insect_numbers_declin- ing_why_it_matters Thoresen, S.B. 2016. Gendrivere - magisk meclisin eller villfaren vitenskap? Erişim tarihi 2017: http://www.bioteknologiradet. no/2016/06/gen­ drivere-magisk-medisin-eller-villfar- en-vitenskap/ Thoresen, S.B. ve Rogne, S. 2015. Vi kan na genmodifisere mygg sa vi kanskje kvitter oss med malaria for godt. Erişim tarihi 2017: https:// www.aftenposten.no/viten/i/4m9o/Vi-kan-na- genmodifisere-mygg­ sa-vi-kanskje-kvitter-oss-med-malaria- for-godt Tsvetkov, N., Samson-Robert, O., Sood, K. vd. 2017. Chronic exposure to neonicotinoids reduces honey bee hea!th near corn crops. Science 356: 1395. Vindstad, O.P.L., Schultze, S., Jepsen, J.U. vd. 2014. Numerical responses of saproxylic beetles to rapid increases in dead wood availability following geometrid moth outbreaks in sub-arctic moumain birch forest. PLOS ONE 9. Vogel, G. 2017 Where have ali ehe insects gone? Erişim tarihi 2017: http:// www.sciencemag.org/news/2017/05/where-have-all- insects-gone Wilson, E.O. 1987. The Little Things That Run ehe world (The lmportance and Conservacion oflnvertebrates). Conservation Biology 1: 344-346.

1 85

1 86

BÖCEKLER GEZEGENİ Woodcock, B.A., Bullock, J.M., Shore, R.F. vd. 2017. Country-specific effects of neonicotinoid pesticides on honey bees and wild bees. Science 356: 1393. Zeuss, O., Brandl, R., Brandle, M. vd. 2014. Global warming favours light-coloured insects in Europe 5: 3874.

Dizin

A Aborijinler 1 1 1 afrodizyak 55 ağaç ıstakozu 157-159 ağören tüylü kanadı 1 2 , 22, 140 ağustosböcekleri 23,27, 28, 56-61 ,

75. 76, 9 1 , 92, 94

arı 8, 13, 22, 26, 34, 36, 45. 48, 54,

62, 80-82, 84, 87. 88, 142, 149

arı şahinleri 8 an arda koşu 33

Asilidae 57 assassin jlies 57

akasya 72, 1 2 1

Asya 8 1 , 89, 9 1 , 105, 1 23, 1 34

akdiken 160

Asya balansı 8 1

akıllı at 34, 35

Asya misk kedisi 89

almaç 128

ateşböceği 56, 1 34, 1 35

altıngözlü böcekler 1 18

arsineği 46

altıntop 67, 68

avcısinekler 57, 58

altı ntop çiçeği 67, 68

Avrupa 55, 60, 80, 103, 1 1 1 , 1 1 8,

ambrosya böceği 74 Amerikan 3 1 , 40, 1 28, 1 32 Amerikan İç Savaşı 1 32

Ampulex dementor 53 Anemone hepatica 7 1 Anemone nemorosa 7 1 Anisoptera alttakımı 3 1

1 22, 152, 158, 160

Avustralya 46, 56, 76, 78, l l l, 112, 156 ayrıştırma 9, 139 azot 65, 76, 77, 84, 97, 1 1 2, 141, 145 Aztekler 122

B adem ağacı 87

Antarktika 1 1 , 1 1 1 , 130

badem 79, 87

antibiyotik 9, 1 27, 1 3 1- 1 33, 1 39

badem ezmesi 79, 87

antibiyotik sorunu 1 27

Aphodiinae 107 Apis dorsata laboriosa 81 Arachne 1 19 arapzamkı 1 2 1 arazi kullanımı 147, 160

bakteriler 7, 29, 39, 47, 65, 74, 76, 77, 82, 97. 98, 101, 106, 1 20,

131-133, 1 39, 142,

bal 80-82, 90, 1 15, 1 16 balansı 32, 33, 44, 48, 55, 8 1 , 1 15 balıklar 12, 1 3, 35, 42, 56, 63, 90,

93, 1 33

1 1 87

1 88

BÖCEKLER GEZEGENİ balık yemi 93, 1 33

Bombus dahlbomii 156, 1 84

balmumu 1 1 5-1 17, 1 39

Bombus wurflenii 70

banknot 1 28

Bombyx mori 1 17

basit göz 30

boyakoşnili 122

basım teknolojisi 1 28

C-Ç

bacrakocoksin 147 bebek bakımı 48 besin kaynağı 8 , 9, 39, 65, 77, 80, 91, 94, 149 beyin 32, 53 Beyonce-atsineği 46 bileşik göz 30 bilgi aktarma 7, 17 biofili 1 35 birgünlükler 22 Birinci D ünya Savaşı 1 32 , 1 39 Birleşmiş Millecler Biyolojik Çeşiclilik ve Ekosistem Hizmecleri Konulu 79 bit 1 1 , 22, 72 bitki emici 58 bitkipireleri 23 biyolojik çeşiclilik 79, 150 biyolojik savaş 77, 78 böcek kanı 24 böcek zehiri 42, 76, 154 böcekler 7-44, 47-55, 57-62, 65-80, 82-88, 90-109, 1 1 1-1 15, 1 1 8 - 1 25, 1 27, 1 28 , 1 30 - 1 32 , 1 34-143, 145-155, 157, 1 5 8 , 1 6 0 , 1 6 1 , 165 böceksever 1 35 bokböceği 1 2, 70, 7 1 , 95, 1 07, 108, 1 1 1-1 1 3

Cactoblastis 78, 1 74

California 39, 87, 106 Cape Town 70, 1 1 1

carvacrol 69 Cassida viridis 1 09 Cengiz Han 1 32 cepkenliböcek 23

Ceratocaryum argenteum 70 ceset böceği 1 0 5

Chaenotheca furfuracea 96 Chlorobalius leucoviridis 56 cinayecle ilgili dava 105 cinsel yamyamlık 42 cinsiyet 42, 44, 47, 48 cinsiyet kromozomu 47 "coch inilla" biti 122 co2 145 Colorado 75 CRISPR/Cas9 154

Culex pipiens 159, 183 çam ağacı 25, 98 çam kabukböceği 25, 62 çayır 1 1 , 96 çeçe sineği 61 çekirge sürüsü 85 çekirgeler 19, 56, 85, 92 çevreci 92, 100

bolas örümceği 56, 57

çiçek tarhı 69, 149

bölüt 17

çiçekli dişbudak ağacı

Bombus arısı (Bombus wurflenii) 70

(Fraxinus ornus) 83

çifckanaclılar 22

DiZİN çiftleşme 1 8 , 26, 4 1 , 42, 56, 59, 1 16, 1 1 9, 1 3 1

dölleme 46, 143 domates 90

çikolata 79, 8 5 , 8 6 , 87, 1 25

domino etkisi 75, 146

çikolata tatarcığı 86, 87

dron 142

cila 1 17, 1 23, 1 24

Drosophila 130

çilek 79, 90, 1 1 5, 149

Dryococelus australis 1 5 7

çocuk bakımı 48, 49, 105

düğünçiçeği 70

çokhücreliler 1 2

dünya avcısinekler günü 57

çöp 9 2 , 1 0 1 , 1 38

dut ağacı 1 17, 1 1 8

D

duyarga 14, 1 7, 25-27, 33, 97, 1 1 8 , 1 37

Dactylopius coccus 1 22 dağ kekiği 68

duyma 27, 28, 1 1 5, 1 1 8 , 1 23, 1 3 8

Danimarka 78

duyu organı 2 4 , 1 37

dans 36, 88, 175

düzkanadılar 22

dansçısinek 1 1 8

E-F E 1 20 1 22

Darwin, Charles 2 1 , 33, 5 1 , 52, 53, 61, 159, 168, 169, 1 7 1 değnek çekirgesi 1 2-14, 39, 4 1 , 156158 deli bal 81 dementor 53 demir mazı mürekkebi 1 20 depresyon 134 deri değiştirme 19

E901

1 17

Eastgate Cemre 1 29 ekinbiti 142 eklembacaklılar 12, 17, 2 1 , 23, 32 ekolojik tektürel 154 ekosistem 7 1 , 103, 104, 1 1 0, 1 1 1 , 145, 146, 150, 1 5 1 , 153 ekosistem hizmetleri 71, 79, 103, 1 04

deriböceği 140

elma 1 2 , 79, 149, 160

dev su tahtakuruları (Belostomatinae)

elma gözkurdu 12

50 devesinekleri 12 Devoniyen 14

diclofenac 105 Diploptera punctate 49 direnç 1 3 1 , 156

Endonezya 89, 128 erozyon 81, 1 0 1 Eski Çin 77 eşekarıları 7, 8, 12, 22, 30, 36, 37, 44, 47, 62, 67, 1 32 eşey organı 19, 40, 42, 46

dirimkurgu 1 27, 128

eroburlar 23, 57, 65, 77, 1 1 8 , 1 19, 155

dışkı 1 8 , 92, 96, 106-109, 1 1 1 , 1 1 2

evrim 26, 42, 49, 53, 62, 1 2 7, 1 3 1

doğal orman 148

Fars tıbbı 142

doğu hamamböceği 1 2

Fıratbakırgüzeli 1 2

döl yolu 45

1 1 89

BÖCEKLER GEZEGENİ

190

fırıldak suböcekleri (Gyrinidae) 30

Hemisphaerota cyanea 108, 176

Florida 78, 108

hemolymph 24

Formica 76

hermit böceği 25

Fransız suçekirgeleri 28

Himalayalar 1 l, 8 1 Hindistan 8 6 , 105, 1 23, 1 24

G

gamma-dekalakton 25

himinciri 78

gelinböcekleri 23

Hole, Vincent M. 94

gene drive 154

hortumlu kınkanatlılar 23

geyik yassısineği 7, 8 , 49 gıda takviyesi 1 1 7

Hükümetler Arası Platformu (IPBES) 79

gökkarides 92, 94

huş mühendisböceği 152, 153

göksineği 1 32 , 1 33

I-i

göl l 1 ' 23, 30

ılgın çalısı 84

gölge kahvesi 89

ısıalmaçlı süslüböcekler (Melanophila acuminata) 1 28

golyat böceği 14 görüş 3 1 , 32

ışık kirliliği 150, 1 5 1 içi boş ağaçlar 2 5

göz 9, 17, 24, 30, 3 1 , 36, 49, 57, 6 1 , 1 23, 1 29, 146, 149

iğneyapraklılar 76

gözkelebeği 22

İkarus 1 1 5, 1 1 6

guguk kuşu tükürüğü 60

iklim 14, 76, 86, 145, 146, 152, 1 53, 160

güneş enerjisi 15 güneştopu çiçeği 67 Güney Afrika 70 Güney Amerika 66, 9 1 , 1 47, 156 Güney Avrupa 60, 152 güve 23, 150

H halüsinasyon 8 1 hamamböceği 8, 1 2 , 2 2 , 49, 53, 1 37, 1 3 8 , 143

iklim değişikliği 86, 152 incebelli arı (Sphecidae) 26 inek 92, 1 i l , 1 1 2 inekbuğdayı 7 1 ipek 56, 1 1 5, 1 1 7-120 İpek Yolu 1 1 7, 1 18 ipekböceği 2 1 , 1 15, 1 17, 1 1 8 İperhan kelebeği 1 2 İran 1 28 , 142 İspanya 80

hamamböceğinin içini tüketen yabanarısı 53

İspanyol sömürgeleri 1 22

Harry Potter 53

"İspanyol yağlıböceği " (Lytta

hastalık 29, 36, 46, 6 1 , 93, 103, 106, 1 30- 1 33, 1 36, 141, 145, 148, 155 hayva ncılık 1 1 , 73, 145

vesicatoria) 55

İsveç 2 1 , 25, 32, 34, 62, 76, 1 20, 153 işçi karıncalar 33, 47, 69

DiZİN J

Kerria lacca 1 23

Japon böceği 1 2

Kikiki huna, 1 3

Japonya 8 4 , 1 34

kimyasal madde 75, 77, 106

K kabukböcek 7, 25, 62, 74, 97, 100

ki racı 65, 95, 107, 139 kirpikkanaclılar 22

kabuklubit 1 22 , 124

kılkuyruklular 12

kağıt eşekarısı (Polistesfuscatus) 36

kınkanadılar 7, 20-23, 28, 30, 95,

kahve 58, 88, 89, 95

107, 148

kakao 86, 87

kırkayak 1 2 , 23

kakao çiçeği 86, 87

kırmızı bülcen 60

kaktüs güvesi 78

kırmızı ceket 1 22

kalp 24

kırmızı renk 30, 1 1 5, 122

Kambrosilür 1 4

kış güvesi 153

kan 2 , 23, 24, 32, 4 1 , 49, 86, 106, 154, 159, 185

kız böceği 41

kanaclar 24

koku 23- 27, 45, 54, 57, 58, 69, 70, 72, 106, 1 30, 1 33

Kanada geyiği 1 3 , 49, 101

koku 24-27, 33, 54, 57, 69, 106, 1 30

kanlıca mantarı 72

Kolombiya 147

kancaridin 55

köpüklü ağuscosböceği 61

kara sıçan 156, 158, 159

Kore 1 32 , 1 34

karaçekirge 134, 1 35

korubeni (Phengaris arion) 69

karasinek 29, 106

koruma alcına alma 1 14

Karayip Adaları 78

Kosta Rica 66

Karbonifer 14

koşucu böcek 23

karıncalar 33, 44, 47, 68, 69, 7 1 , 73-77, 9 2 , 102-104, 1 1 8

kötü beslenme 94 kovuklu ağaç 1 14

karmin 78, 1 22 , 1 23

kovuklu meşe 1 14, 149, 153

karmin boyakoşnili 1 22 , 1 23

koza 49, 1 1 7

katı köpük 1 3 8 , 1 39

kozmetik 26, 1 16, 1 24, 1 28

kekik 157

kral kelebek 1 35

kelebek 1 2 , 1 8 , 20- 23, 25, 27, 52, 56, 66, 69, 70, 78, 1 1 0, 1 1 1 , 1 17,

kromozom 47, 1 3 0

1 2 8 , 132, 1 35, 1 39, 149-152, 161 kene 13, 23 kene ekolojisi 104

Keroplatus 1 18 , 179

kraliçe 45, 48, 66 küçükbaş böcek 92 küf mantarı 50 kulağakaçan 1 2 , 50 külcür bitkisi 73, 79, 142, 143

1 191

1 92

BÖCEKLER GEZEGENİ kurbağa 19, 83, 147, 148

manna unlubiti 83, 84

kurbağa bacağı 148

mantar bahçesi 74

kurtarma çalışmaları 137

mantar ipliği 72, 76, 98, 100, 1 0 1

kuşlar 35, 82, 91, 92, 96, 98, 1 0 1 , 1 19, 157, 158

mantarsineği 1 1 8

kutsal skarabe 108

mavi kalkanböceği (Hemisphaerota cyanea) 108

kuyrukla sıçrayanlar 24, 95

mavi sinek (Calliphoridae) 26

kuyruklu kelebek 1 8

Mayalar 1 22

Kuzey Amerika 5 8

mayıs sineği 1 2

Kuzey İtalya 6 8

L lahana sineği 1 2

mazı arısı 1 8 , 1 20, 1 2 1 mazı yumrusu 1 2 1 mega fauna 155

lamba isi 1 2 1

Meksika 78, 1 35

larva 7, 8, 1 1 -14, 1 8 , 20, 2 1 , 25, 27, 28, 36, 49, 5 1 -55, 58, 65, 68,69, 74, 78, 82-84, 86, 9 1 , 92, 94, 97, 104, 105, 107-1 10, 1 1 7, 1 1 8 , 1 2 1 , 1 32 , 1 33, 1 38142, 1 5 1 , 152, 160

Meloe proscarabaeus 54

larva tedavisi 1 32

Micronecta cinsine 28

Lepidoptera 23

mikoriza (Mycorrhiza) 72

meşe mazısı 1 2 1 , 1 22 metro sivrisineği 159 meyve sineği 40, 1 30 Mısır 20, 83, 85, 108

leş 104, 105

misk kedisi 89

leş yiyen 104, 105

misk kedisi kahvesi 89

leşböcekleri (Nicrophorus investigator) 50, 105

Linnaea borealis 77 Londra 57, 1 20, 159, 160, 165, 169, 170, 173, 176, 182 Lord Howe Adası 156, 157, 158

Lytta vesicatoria 55 Lytta vesicatoria 55 M Madagaskar 1 2 0 mağara resimleri 8 0 mahşeri kalabalık 58 makaslıböcekler (Geotrupidae) 107 Manhattan 102-104

model organizma 1 27

Morpho kelebeği 128 Mozambik 82 muz sineği 1 30 mürekkep 1 20- 1 22, 1 28 makyaj 1 1 6, 1 22 , 1 23, 142 Manhattan 102-104, 177 manna 83, 175, 181 metamorfoz 19 mikoriza 72

mushi 93 Mycangia 74 mağaralar i l , 29, 80, 1 1 8 , 1 35

DiZİN 1 193 meşe 7, 26, 95, 96, 1 1 3, 1 14, 1 201 22 , 149, 153

Oslo 14, 60, 96, 104, 157, 175

Osmoderma eremita 25, 169

Mymaridae 1 3, 39

Osmoderma eremita 25, 169

N nar yaprakbici 1 2

ocbiçen 23

nekcar 30, 35, 45, 66, 80, 8 1 , 1 19,

ölü odunlar 149

141 nekcar kaynağı 30, 35 neonikocinid 154

ocoburlar 66, 72, 96 ölü ağaç 97- 1 0 1 öpücük böceği 1 2

Nepal 8 1

örümcek 1 2 , 2 3 , 2 4 , 3 3 , 42, 4 3 , 56, 57. 62, 63, 80, 1 19, 1 20, 1 36

Nicrophorus 5 0 , 1 0 4

örümceğimsiler 23, 24, 1 19

Nikaragua 1 0 9

örümcek ipeği 1 1 9, 1 20

n i m f 19, 49, 5 0 , 59, 6 1 , 1 24, 140 Nobel ödülü 35, 1 30 Norveç 7, 9, 1 2 , 1 3 , 2 1 -23, 26, 4 1 , 50, 52. 53, 5 5 , 5 8 , 60, 6 1 , 67, 7 1 , 79, 80, 85, 86, 9 1 -94, 98, 1 0 1 -103, 107, 109, 1 1 3, 1 14, 1 18 , 1 19, 1 23 - 1 25, 1 27, 1 30, 1 35 . 1 38 , 147-150, 153, 163

p papacya (Asteraceae) 75 parasicoid 5 1 , 52, 1 72 parazic 22, 36, 49, 55, 56, 62, 65, 106, 1 1 3, 1 3 1 , 1 54 parlacıcı 1 24, 1 25 Peru 1 22

0-Ö

pervane 23

odun cozu 95

pecek güvesi 1 39

odunarısı 12

peygamberdevesi 1 2 , 42

odunözü 98

Phryganistria chinensis zhao 1 3

omurgasız hayvanlar 1 8 , 23

Phyllobates terribilis 147

omurgasızların kanı 24

Phy/lobates terribilis 147

17 yıllık ağuscosböceği 58-61

pire 22, 23

orkide 26, 27

pişmezot 77

orman 7, 1 1 , 25, 26, 29, 62, 66, 72, 73, 76, 77, 8 1 , 86, 89, 9 1 , 95-102, 1 28 , 1 36, 146,

plastik 8 , 34, 1 27, 1 36, 1 3 8 , 1 39, 145, 183

1 47-149, 153 Orman Çapında Ağ 73 orman gülü 8 1 orman karıncası 76, 77 ormancılık 100, 1 36, 146

plastik poşet 1 39 plastik sorunu 1 39 polarize ışık 30, 3 1 , 108 polen 46, 65-67, 86, 88, 104, 142, 143

orcaçağ 19, 1 2 1

polen yayılması 9, 20, 46, 66, 142, 143

orcakyaşam 9

poliecil 1 39

1 94

BÖCEKLER GEZEGENİ Polistes foscatus 36, 170

susineği 91

Polonya 1 32

suyosunu 83

pub sineği 1 30

sümüklüböcek 1 3 , 94

pulkanarlılar 23

sağır 27, 58

pupa 20, 2 1 , 48, 52, 55, 69, 104,

108, 109, l 17, 138

Saim Bernard 1 37, 138 saldırgan taklit 56 sandviç 71, 72, 102

R

Rafjlessia 26

seçkin doğal habicac 1 14

reçine 1 23-1 25

selüloz 98, 1 28

Ren geyiği 8

seyahat 4 l , 55, 105

renk spekcrumu 30

sıtma 155

renkler 13, 20, 23, 24, 26, 30, 3 1 , 35,

sodyum 65, 66, 148

54, 56-58, 62, 66, 69, 90, 95, 104, 107, l 15, l 18, 1 20, 1 22-1 24, 1 28, 131, 1 36, 148, 152, 1 55-157, 161

solucan 76, 101

Sternorrhyncha 23 sushi 93

Rhagoletis pomonella 160

Swammerdam, Jan 21

robot arı 142, 143

sayma 17, 34, 35, 59, 60, 101, l 1 0,

Roma İ mparatorluğu l 18 ruh emici 53 ruh emici yabanarısı 53

S -Ş

Scarabaeus sacer 108 segmenc 17 sığırsineği 22 sinek orkidesi ( Ophrys insectifera) 26 sirkesineği (Drosphila bifurca)32, 39,

40, 4 1 , 1 27, 1 30

soğutma sistemi 74, l 29

1 15

sivrisinekler 7, 8, l l , 20, 22, 27, 83,

86, 9 1 , I I8 , 143, 1 54, 159

Scaptia beyonceae 22, 46 şakıyan karaçekirge 1 34 şarkı söyleyen ağuscosböceği 60 şellak böceği 1 23-125 şellak 123, 1 24, 1 2 5

T cahcakurdu 27 tahtakurusu 1 2 , 19, 23, 4 1 , 42, 50, 60

sokak lambası 150, 151

cam bir başkalaşma 19, 20

sosyal böcekler 33, 47- 49, 105

tanen 1 2 1

soyu tükenenler 148, 156

carım 62, 102, 145-147, 154, 160,

söğüt 66, 67 sperm 40- 46, 48, l l9, 170, 171

Stenurella nigra 22 suböceği 30 suçekirgeleri (Corixidae) 28

161

carım zehri 145-147, 160 taş sinekleri l l tatarcık 86, 87 cekeböceği (Tmesisternus isabellae) 7,

23, 1 28, 182

DİZİN Teleogryllus mitratus 1 34

un kurtları 8, 1 37, 1 39

tembelhayvan 1 09-1 1 1 , 155

uzay yolcusu ticrersinek 141

Temnothorax albipennis 33

üvez sineği 12

Tenebrio molitor 1 38 termit 49, 74, 1 29

V-W

vespidae familyası 21

tespihböceği 23, 94, 101

Vespula vulgaris 21

Tetramorium caespitum 103

virgül kabuklubiıi 12

timsah 66

von Frisch, Kari 35, 36, 169

Tinker Beli arıcığı 1 3

von Linne, Cari 2 1 , 32, 1 20

Tinkerbella nana 13, 167

Waicomo Mağarası 1 35

titrek kavak 98 ticrersinek (Polypedilum

vanderplanki) l41, 142, 182

Tmesisternus isabellae 1 28, 182 cohum 65, 68, 70, 76, 90, 104, 1 27,

149

cohumların dağılması 9 coprak 9, 15, 22, 74, 1 0 1 , 1 02, 1 04,

107, 145, 146, 149, 155, 156

toprak kazıcı 107 toprak oluşumu 9 toprak yabanarısı 22 cozlaşma 65-67, 70, 79, 87, 89, 143,

149, 150, 152

Triungulin 54 Trogoderma glabrum 140 tükürük sineği 77, 1 25 tundra 1 1 Türkiye 81 türlerin çeşitliliği 8 türleşme 160 tüylü sivrisinek 1 1

U-Ü

uğu rböceği 52 ulusal kovuklu meşeleri izleme programı 1 14 un güvesi 1 2

y yabanarısı 2 1 , 22, 32, 34, 36, 52, 53,

66, 67, 79, 84, 1 35, 143, 149, 152, 1 55. 156

yabani bal 80, 81 yabani bitki 1 1 3 yabanmersini 23 yağlıböcek 54, 55 yakı böceği 1 2 yalancı akrep 95 yapay gübre 145 yapay ışık 151 yapısal renk 128 yaprak kesen karınca 74 yaprak özsuyu 75 yaprakamenliler 23 yaprakbiti 1 1 , 1 2 , 23, 43, 44, 47, 60,

65, 72. 75

yaprakböceği 109 yarasa 8, 15, 18, 96, 122, 159 yarımkanatlılar 19, 22, 23, 60, 123 yaşlanma 140, 141 yayılma alanı 152 Yellowstones 1 1 yeni Zelanda 1 18, 1 35, 156

yer sarmaşığı 7 1

1 1 95

1 96

BÖCEKLER GEZEGENi yeşil kalkan böceği ( Cassida viridis)

z zararlı organizma 9

yeşilçekirge 56

zebra 171, 172

109

yok olma 14, 16, 59, 1 0 1 , 103, 105,

107, 1 13, 1 14, 1 2 1 , 1 22, 145, 146, 148, 150, 155, 158, 161

Yponomeuta cagnagella kelebeği 151 yusufçuk 19, 22, 29, 3 1 , 32, 41, 9 1 ,

1 28, 1 5 1 , 152

yuvarlak solucan 13, 1 0 1 yuvarlayıcı bokböceği 1 0 8 yüz körlüğü (prosopagnosia) 37 yüzgeç 15

zehir 57, 76, 8 1 , 105, 1 1 3, 148, 158 zehirli biberiye (Andromede polifolia)

81

zehirli o k 147, 148 zeka 32, 37, 1 19, 143 Zhao Li 1 3 Zimbabwe 1 29, 1 80, 1 8 1 zürafa böceği 1 2

Zygoptera alrtakımı 3 1