Türk Halklarının Etnik Yapısı 9786054944002


107 8 3MB

Turkish Pages 436 [441] Year 2014

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD PDF FILE

Table of contents :
TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI
İçindekiler
NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV
BİRİNCİ BÖLÜM TÜRK KABİLELERİNİN ETNİK YAPISI VE NÜFUSLARI ÜZERİNE
I. Türk Kabilelerinin Etnik Yapısını Belirlemede Halk Rivayetleri, Boy Adları ve Tamgaların Önemi
II. Orta Asya Türk Kabilelerinin Tarihine Kısa Bir Bakış
1) Gök-Türklere kadar Türk kabileleri
2. Gök-Türkler döneminde Türk kabileleri
3. VIII. Yüzyılın Yarısından Moğollaştırma ve Türk Kabilelerini İtme Devrini Başlatan Çingis-Han’a Kadar Moğolistan Türkleri; Kalmıkların Kökeni
4. Kırgız-Kazak İttifakanın Oluşumuna Kadar Orta Asya’daki Batı Türk Kabileleri
5. Kırgız-Kazakların Kalmıklarla mücadelesi ve Rusya’nın tebaalığına geçişleri
III. Eski yabancı halkların kaynaşmaları
IV. Sibirya ve Moğolistan’daki Türk halkları
1. Yakutlar
2.Güney Sibirya Türk Kabileleri
a) Altaylılar ve Teleütler
b) Yukarı Ob havzasındaki Türkleşmiş Yeniseyliler ve Samoyedler
c) Yeniseyli Türk kabileleri
d) Uranhaylar
e) Barabalar ve Batı Sibirya Tatarları
V. Kırgız-Kazaklar
1) Büyük Cüz
2) Orta Cüz
3) Kücük Cüz ve Bükey Orda
4. Kurama
5. Kara-Kırgızlar
VII. Doğu Rusya’daki Türk Kabileleri
1.Güneybatı Rusya’daki Nogaylar ve diğer Türk kabileleri
2.Başkurtlar ve İtil Tatarları
3.Çuvaşlar
VIII. Güneybatı Türkleri. Osmanlılar ve İran Türkleri
IX. Türkmenler
X. Özbekler
XI. Sartlar
XII. Doğu Türkistan Türkleri
XIII. Türklerin Toplam Nüfusları
XIV. Türk halklarının etnik yapısında ağırlıklı rol oynayan kabilelere ve karışımlara genel bir bakış. Antropolojik ve lengüistik veriler
İKİNCİ BÖLÜM
I. Büyük Cüz’ün Etnik Yapısı
1) Türk Göçebelerin Geçirdikleri Sosyolojik Gelişim SafhasıHalk Soy Tasavvurları
2) Büyük Cüz’ün Ana Boy Taksimatı, Yaşadıkları Yerler ve Nüfusları
3) Ana boy grupları veya Büyük Cüz kabileleri hakkında tarihi bilgiler ve bu bilgilere istinaden kabilelerin yapıları ve oymakların adları
4) Büyük Cüz’ün uran ve tamgaları; bunların boy-kabile yapısındaki yeri
II. Kara-Kırgız boy ve oymakları
1) Kara-Kırgızların kökeni ve boylarıyla ilgili halk rivayetleri
2) Yabancı kabilelerle kaynaşma. İçkilik taifesi
3) Sağ ve sol kanatların boy bölünmeleri, tarihleri ve nüfusları
4) Kara-Kırgız oymakları ve kökenleri
5)Kara-Kırgızların uran ve tamgaları
6) Kara-Kırgızlarla Büyük Cüz arasındaki etnik ilişkiler, Büyük Cüz ve Sarı- Uysun soylarının kökenleri
Ek-1 KIRGIZLARIN KÖKENİ MESELESİ
Ek-2 TARBAGATAY KIRGIZLARI
Ek-3V.V. Bartold’un Aristov’un Eserine Yaptığı Tenkit
BİBLİYOGRAFYA KONUYLA İLGİLİ GENEL LİTERATÜR
Recommend Papers

Türk Halklarının Etnik Yapısı
 9786054944002

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI Rusçadan çeviri D. Ahsen Batur

Selenge Yayınları İstanbul 2014

Selenge Yayınları No: 75 Tarih Serisi: 62

Kapak-Sayfa Düzeni Ahmet Yanar Tashih ve Redaksiyon Mehmet Efendioğlu

Baskı-Cilt Step Ajans Matbaacılık Tel: 0212 446 88 46

ISBN 978-605-4944-00-2

Selenge Yayınları Ticarethane Sok. No: 41/24 Cağaloğlu/İSTANBUL Tel: 0212 514 45 73 Faks: 0212 511 09 35 www.selenge.com.tr e-posta: [email protected]

İçindekiler

Nikolay Aleksandroviç Aristov ............................................................. 9 BİRİNCİ BÖLÜM TÜRK KABİLELERİNİN ETNİK YAPISI VE NÜFUSLARI ÜZERİNE I. Türk Kabilelerinin Etnik Yapısını Belirlemede Halk Rivayetleri, Boy Adları ve Tamgaların Önemi ....................................................... 17 II. Orta Asya Türk Kabilelerinin Tarihine Kısa Bir Bakış................. 33 1) Gök-Türklere kadar Türk kabileleri ........................................ 33 2. Gök-Türkler döneminde Türk kabileleri................................. 38 3.VIII. Yüzyılın Yarısından Moğollaştırma ve Türk Kabilelerini İtme Devrini Başlatan Çingis-Han’a Kadar Moğolistan Türkleri; Kalmıkların Kökeni........................................................................ 50 4. Kırgız-Kazak İttifakanın Oluşumuna Kadar Orta Asya’daki Batı Türk Kabileleri........................................................................ 57 5. Kırgız-Kazakların Kalmıklarla mücadelesi ve Rusya’nın tebaalığına geçişleri ........................................................................ 68 III. Eski yabancı halkların kaynaşmaları ........................................... 71 IV. Sibirya ve Moğolistan’daki Türk halkları ..................................... 83 1. Yakutlar....................................................................................... 83 2. Güney Sibirya Türk Kabileleri.................................................. 93 a) Altaylılar ve Teleütler ........................................................... 94 b) Yukarı Ob havzasındaki Türkleşmiş Yeniseyliler ve Samoyedler ................................................................................ 99 c) Yeniseyli Türk kabileleri .................................................... 101

d) Uranhaylar.......................................................................... 104 e) Barabalar ve Batı Sibirya Tatarları ..................................... 108 V. Kırgız-Kazaklar .............................................................................. 109 1) Büyük Cüz ............................................................................... 109 2) Orta Cüz .................................................................................. 113 3) Kücük Cüz ve Bükey Orda .................................................... 139 4. Kurama ..................................................................................... 148 5. Kara-Kırgızlar ........................................................................... 152 VII. Doğu Rusya’daki Türk Kabileleri.............................................. 160 1. Güneybatı Rusya’daki Nogaylar ve diğer Türk kabileleri .... 162 2. Başkurtlar ve İtil Tatarları........................................................ 166 3. Çuvaşlar .................................................................................... 170 VIII. Güneybatı Türkleri. Osmanlılar ve İran Türkleri .................. 172 IX. Türkmenler .................................................................................. 178 X. Özbekler ........................................................................................ 187 XI. Sartlar............................................................................................ 194 XII. Doğu Türkistan Türkleri ........................................................... 210 XIII. Türklerin Toplam Nüfusları..................................................... 221 XIV. Türk halklarının etnik yapısında ağırlıklı rol oynayan kabilelere ve karışımlara genel bir bakış. Antropolojik ve lengüistik veriler 224 İKİNCİ BÖLÜM I. Büyük Cüz’ün Etnik Yapısı ........................................................... 241 1) Türk Göçebelerin Geçirdikleri Sosyolojik Gelişim Safhası . 241 2) Büyük Cüz’ün Ana Boy Taksimatı, Yaşadıkları Yerler ve Nüfusları ....................................................................................... 249 3) Ana boy grupları veya Büyük Cüz kabileleri hakkında tarihi bilgiler ve bu bilgilere istinaden kabilelerin yapıları ve oymakların adları ......................................................................... 252

4) Büyük Cüz’ün uran ve tamgaları; bunların boy-kabile yapısındaki yeri ............................................................................ 261 5. Büyük Cüz boylarının birbirleriyle ve diğer cüz boylarıyla karışma oranı................................................................................ 276 6. Sarı-Uysunlar ve kökenleri hakkındaki bilgiler .................... 279 II. Kara-Kırgız boy ve oymakları ...................................................... 286 1) Kara-Kırgızların kökeni ve boylarıyla ilgili halk rivayetleri. 286 2) Yabancı kabilelerle kaynaşma. İçkilik taifesi ......................... 291 3) Sağ ve sol kanatların boy bölünmeleri, tarihleri ve nüfusları ................................................................................... 297 4) Kara-Kırgız oymakları ve kökenleri....................................... 305 5) Kara-Kırgızların uran ve tamgaları ........................................ 308 6) Kara-Kırgızlarla Büyük Cüz arasındaki etnik ilişkiler, Büyük Cüz ve Sarı-Uysun soylarının kökenleri .................................... 310 Ek-1 Kırgızların Kökeni Meselesi / Rüstam Abdumanapov.................... 317 Ek-2 Tarbagatay Kırgızları / M. A. Çertıkov ............................................. 329 Ek-3 V.V. Bartold’un Aristov’un Eserine Yaptığı Tenkit............................ 342 Bibliyografya....................................................................................... 361

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

1847 yılında bir asker çocuğu olarak dünyaya gelen Nikolay Aleksandroviç Aristov, Kazan Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldı ve henüz on yedi yaşındayken Tobolsk’a resmi görevle atandı; arkasından eyalet vali yardımcılığına ve eyalet hazine dairesi müfettişliğine getirildi. 1868 yılında 3. dereceden St. Stanislav ödülüne layık görüldü. Sonra Yedisu eyalet yönetiminde sekreterlik göreviyle vazifelendirildi ve askeri valinin özel yardımcılığına atandı. O tarihten itibaren de Türkistan genel valiliğinde görev aldı. 1871’de Yetişer Yakub-bek tarafından Kulca’da başlatılan isyanı bastırma faaliyetlerine iştirak etti ve 2. dereceden Stanislav ödülüne layık görüldü. Olayların yatışmasından sonra Kulca yönetim dairesinin başına getirildi. Aristov’un 1872’deki görev yeri Taşkent’ti. Yazar, 1881 yılında Yedisu askeri valisi olarak atandı. Bir yıl sonra ise Bozkır Genel Valiliği’ne terfi ettirildi. Toplam 24 yıl devlet hizmetinde çeşitli görevler yaptıktan sonra, aynı yıl emekliye ayrıldı. Emekli olduktan sonra St-Petersburg’a yerleşen Aristov, burada araştırma ve ilmi çalışmalarına başladı. Türkistan ve diğer yerlerdeki mahalli basında çeşitli makaleleri yayınlandı. XIX. Yüzyıl sonlarında Rusya’nın en önde gelen şark tarihçisi ve etnografları arasında yer alan Aristov, Rusya İmparatorluk Coğrafya Cemiyeti üyeliğine kabul edildi ve özellikle Kırgız halkının etnik tarihi üzerinde çalışmalar yaptı ve 1910 yılında öldü. Aristov’un eserleri arasında XIX. Yüzyıl sonlarında İngilizAfgan ilişkileri ve Orta Asya ve Afganistan halklarının etnografyasıyla ilgili çalışmalarından başka, birisi elinizdeki kitabın ikinci

10

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

bölümü olarak konulan “Büyük Cüz’ün Kırgız-Kaysakları ve KaraKırgızların Etnik Yapısını Aydınlığa Kavuşturma Denemesi” 1894 yılında yayınlandı. 1897’de ise elinizdeki eserin birinci bölümünü oluşturan çalışması neşredildi. 1898’de “Afganistan ve Ahalisi” adı altında bir başka çalışması okuyucuyla buluştu. 2003 yılında ise bu sayılan eserlerinden başka 2001’de Bişkek’te “Usunlar, Kırgızlar veya Kara-Kırgızlar: Batı Tanrı Dağları ahalisinin tarihi ve hayat tarzı üzerine araştırmalar ve tarihi-coğrafyasıyla ilgili tetkikler” adlı çalışması yayınlandı. 2003’te ise yine Bişkek’te çalışmaları toplu olarak “Türk Halklarının Tarihi ve Etnik Yapısı” adıyla tekrar yayınlandı. Kendisi de bir sözlükçü olan eş-Şihabî’nin “Bir sözlük yazıp da anasına avradına sövülmekten kurtulan kişi, çok şanslıdır” dediği gibi, bir eser yazıp da çeşitli kişilerin hücumlarına maruz kalmayan yazar da bugüne kadar dünyaya gelmemiştir. Zaten aksi eşyanın tabiatına aykırı olurdu. Belki de Hz. Adem hariç, küfredilmeyen, hakarete maruz kalmayan peygamber, yüzüne karşı değilse bile arkasından sövülmeyen bir hükümdar veya politikacı, cumhurbaşkanı, başbakan vs. de olmamıştır. Çünkü tüm insanları aynı anda mutlu ve hoşnut etmek mümkün değildir. İslam dini, belki de insanların bu kusurlu yönünü bildiği için, içtihatta bulunan fakihlerin yanılması halinde bir sevap, isabet etmeleri halinde iki sevap alacağına işaretle, yanılgının insanoğlunun ayrılmaz bir parçası olduğuna imada bulunmuştur. Tarihçiler ve araştırmacılar da bizler gibi birer insandır. Eğer ideolojik saptırma söz konusu değilse, bir yazar yaptığı araştırmalar sonucunda bir hükme varır; bu hüküm doğrudur veya yanlıştır. Ama doğru hükmü için takdir edilirken, yanlış hükmü için yerden yere vurulması doğru değildir ve yalnızca tenkit edilmesi yeterlidir. Aristov da verdiği hükümler ve yazdıklarından dolayı tenkitlere maruz kalmıştır. Hem de Orta Asya Türk tarihi konusunda hâlâ zirvedeki yerini koruyan V.V. Bartold tarafından. Bartold’un tenkitlerinde hayli haklı olduğu yönler var ve bu yüzden biz onun tenkidini kitabın sonuna ayrıca koyduk. Okuyucuya Aristov’un

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

11

hükümlerine yüzde yüz teslim olmadan önce Bartold’un tenkitlerini mutlaka okumasını tavsiye ederiz. Bununla birlikte Bartold Aristov’un çalışmasını sahasında atılmış büyük bir adım olarak kabul eder ve eseri saygıyla selamladığını belirtirken, özellikle Batı Sibirya Türkleri üzerinde bir ömür eskiten Prof. N. A. Tomilov, Aristov’un eseri için “aradan bir yüzyıl geçmesine rağmen hâlâ bilimsel değerinden hiçbir şey kaybetmemiştir” diye takdir etmektedir. Elinizdeki eserin çevirmeni olan bu âciz bendeye gelince, onun da Aristov’un eserinde yazdıklarına bazı itirazları vardır. Her ne kadar Aristov, Hitler’in baştan çıkmasına yol açan Ari halklar, Hint-Avrupaî halklar tezlerinin etkisinde kalarak eserinde kesinlikle “Hint Avrupaî”, “Ari halklar göçü” gibi saçmalıklara yer vermemiş ise de, o da aynı saçmalık manzumesinin bir parçası olan “Türkleştirme”, “Türkleşme” kelimelerini sık sık kullanmak suretiyle, güya Orta Asya’nın bir zamanlar Arilerin yurdu olduğu, Türklerin burayı istila ederek birçok halkı Türkleştirdiklerini vurgulamaktan geri kalmamıştır. Hâlbuki tarih, Türklerin kimseyi Türkleştirmediklerini, böyle bir gayretlerinin olmadığını, aksine kendilerinin başka halklara imtisal ettiklerini gösteren örneklerle doludur. Çünkü Türklerde etnik hafıza hiçbir zaman olmamıştır ve Aristov’un haklı olarak işaret ettiği gibi, Gök-Türklerin Türk olarak ortaya çıkıp devletlerini kurmaları üzerinden daha iki yüzyıl dahi geçmeden türeyiş efsanelerini bir kenara atmaları bu konuda en iyi örneklerden biridir. Türklükle, Türkçeyle ve Türk görenek ve gelenekleriyle bağlarını tamamen kopararak Slavlaşan Tuna Bulgarları bu konuda verilecek bir diğer örnektir. Vakıa Aristov, eserinde aşırılığa kaçan Hint-Avrupaî halklar tezini savunanların yaptıkları gibi, “buralar Ari halkların ata yurduydu, sizler sonradan gelip onların yurdunu işgal ettiniz; onları Türkleştirdiniz” dememişse de, bir noktada sık sık “Türkleştirme” süreçlerinden söz etmekle malum aşırı görüşü savunanları zımnen desteklemektedir. Unutmamak gerekir ki, İngilizler Hindistan’ı ve Afganistan’ı, Ruslar Orta Asya’yı işgal ederken, hep “Buralar bir

12

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

zamanlar Arilerin yurduydu, yüzlerce yıl sonra olsa bile torunların atalarının yurduna geri dönmesinin yanlış bir tarafı yoktur” mantığıyla hareket etmişlerdir. Nitekim Markoff Vtoroy “Bu Kırgızlar ve Kazaklar Timur’un torunlarıdır. Onlar vaktiyle bizim atalarımız Aryanları nasıl asimile ve imha etmişlerse, Amerikalılar Kızılderililere nasıl muamele etmişlerse, biz de onlara aynı şekilde muamele ve imha etmeliyiz” derken, Hindistan’da da E. V. Ramaswamy “Hitler’in Yahudilere yaptıklarını biz de Brahmanlara yapacağız” diyordu. Max Müller’in 1847’de Oxford’da söylediği şu sözlere dikkat ediniz: “Hindistan’ı fetheden ve kuranlarla aynı ırktan (Ari ırkından) inen İngilizler, Aryani kardeşleri tarafından yarım bırakılan muhteşem medeniyeti tamamlamak için geri dönüyorlar.” Stanley Baldwin ise 1929’da İngiltere Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada aynen şöyle diyordu: “Asırlar önce orada İngilizlerin ataları, Rajputlar ve Brahminlerle yan yana yaşamışlardı. Ve şimdi yüzlerce yıl sonra. büyük Aryan ataların iki kolu Tanrı’nın lütfuyla yine birbirlerine kavuştular. Hindistan’da İngiliz yönetimi tesis edilirken Tanrı İngiliz’e şöyle dedi: “Uzun bir ayrılık döneminden sonra işte seni ve Hintlileri tekrar bir araya getirdim; ama senin onlara karşı efendilik yapman veya onları sömürmen için değil, akraba olduğunu ispat etmen için… Sen, onları mümkün olduğunca kısa sürede sahip olduğun seviyeye getirmek ve insanlığın gelişimi için bu kardeşlerinde el ele vermek zorundasın..” Peki sonra ne oldu? 30 milyondan fazla Hintli açlıktan, bakımsızlıktan ve iç çatışmalardan dolayı hayatını kaybetti! Hindistan’da nasıl olsa nüfus fazla. İngiliz’in kendisi gibi beyaz tenli olmayan Negroidimsi 30 milyon kardeşi telef olup gitmişse, kıyamet mi kopar sanki!

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

13

İngilizlerin Hindistan’ı, Hollandalıların Endonezya’yı, Rusların Orta Asya’yı ve Kafkasları istilasına “Arilerin ata yurtlarına geri dönüşü” adı verildi.1 Fakat bu yalan çok uzun ömürlü olmadı. Çünkü İranlıların, Hintlilerin Arilikle ilişkisine karşılık, dil, ırk ve renk yönünden onlarla hiçbir ilgisi olmayan Avrupalıların ve Rusların nereden Ari oldukları mutlaka sorgulanacaktı ve öyle de oldu. Avrupa’da bu saçma fanatik görüşlere itiraz sesleri yükselirken, Rusya’da da ardı ardına “Bu Ari ırk teorisi de nereden çıktı?” tezini işleyen eserler yayınlandı. Hatta bazı Rus aydınları “Bizler nereden Ari oluyor muşuz?” diye itirazlarda bulundular. Andrey Vasilçenko’nun “III. Reich. Efsaneler ve Gerçekler” adlı eseri bu konuda ibretle okunması gereken eserlerdendir. (Keşke birisi zahmet edip bu kitabı Türkçeye çevirseydi). Ari ırk ve Hint-Avrupai halklar safsatasına en ağır darbeyi indirilen eserlerden birisi Yahudi asıllı Michel Danino’nun “L’Inde et L’Invasion de Nulle Part” (Hindistan ve Hayali İstila) adlı eseri ile Bernal Martin’in “Kara Atena” isimli çalışmasıdır. Batılıların Orta Asya’yı ve Hindistan’ı Ari halkların asli yurdu olarak görmeleriyle, siyasî Kürtçülerin Anadolu topraklarını ezelî yurtları olarak görüp, Türkleri işgalci telakkî etmeleri arasında hiçbir fark yoktur. Tekrar konumuza dönecek olursak, Aristov’un bu çalışması gerçekten sahasında çok önemli bir boşluğu dolduracaktır ve Tomilov’un dediği gibi aradan bir yüzyıldan fazla zaman geçmesine rağmen değerinden hiçbir şey kaybetmemiş, aksine daha sonraki çalışmalara kaynaklık etmiştir. Bu eserin, bir zamanlar atalarımız Orta Asya’dan çıkıp gelmişler gibi kalıplaşmış bir cümlenin dışında Orta Asya Türk tarihi hakkında son derece sathi bilgilere sahip olanların görüşlerini büsbütün değiştireceğinden eminiz. Eserin ikinci bölümüne aldığımız kısım, esasen Bişkek’te yapılan baskıda kitabın başında yer almaktaydı, ama okuyucuların Türk halklarının etnik oluşum ve yapıları hakkında genel bir bilgi 1

D. Ahsen Batur, Kürdoloji Yalanları, s. 102-103.

14

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

sahibi olmadan doğrudan Kırgız-Kazakların boy-kabile yapılarına ağırlık veren birinci kısımdan sıkılabilecekleri endişesiyle böyle bir takdim tehiri gerekli gördük. D. Ahsen Batur

BİRİNCİ BÖLÜM

TÜRK KABİLELERİNİN ETNİK YAPISI VE NÜFUSLARI ÜZERİNE

I. Türk Kabilelerinin Etnik Yapısını Belirlemede Halk Rivayetleri, Boy Adları ve Tamgaların Önemi

Ohotsk Denizi ve Kuzey Buz Denizi’nden Adriyatik Denizi’ne kadar uzanan bölgede yaklaşık 26 milyon2 Türk, tek dil konuşur ve farklı lehçeler kullanmalarına rağmen Orta Asyalı bir Türk, Yakut’u da, Osmanlı Türkünü de anlayabilir.3 Buna karşılık Türk halklarının fiziki tipleri oldukça değişiktir ve dış görünüş itibariyle güneybatı Türkleri ile Orta Asya Türk kabileleri ve ayrıca Doğu Sibirya’dakiler arasında çok az benzerlikler vardır. Elbette ki ırkların ve halkların tiplerindeki değişiklikler, belli bir ölçüye kadar, iklimsel basınçlara, diğer tabii şartlara ve kültürel etkilere bağlıdır. Ayrıca muhtemelen her antropolojik unsurun oluşturduğu gelişimin de etkisi vardır; ama nadir durumlar hariç, bu 2 3

Bu rakam XIX. Yüzyıl sonlarına aittir. Tabii ki dikkat, anlama kabiliyeti ve diğer dillerden alınan kelimeler hariç olmak şartıyla. Yakut dilinin Türk dil grubuna dâhil olduğu düşüncesinden hareket eden ve Yakut lehçesinin özelliklerini haddinden fazla abartan Prof. Betling, “Lena veya Aldan sahilinde doğan bir Yakut’un İstanbul’da yaşayan biriyle hiç zorlanmadan anlaşabileceğini” ileri süren ve Kuzey Sibirya’yı dolaşan meşhur bilim adamı Hermann’ın görüşünü şiddetli bir şekilde reddetmişti. (Betling “О языке якутов” в “Ученых И. Академии наук но 1 и 3 отделениям” т. 1, вып. 4, 1853, c. 415, 433, 434). Ancak, 1844-45 yıllarında Kuzeydoğu Sibirya’da Yakut diliyle birazcık tanışan ve Betling’e hazırladığı gramer kitabı ve sözlük için bazı malzemeler veren Middendorf, otuz küsur yıl sonra unutulmuş bazı Yakutça sözcüklerin yardımıyla Orta Asya’da Fergana Türkleriyle anlaşabilmişti: “Tercümanım beni bırakıp da çaresiz kalınca, Yakutça kelimelerin yardımıyla Kara-Kırgızlarla anlaşabildim.” (“Очерки Ферганской долины”, Спб.,1882, с. 406) Diğer yandan Vambery (Das Türkenvolk, 1885, s. 466), şahsî tecrübesine dayanarak, Anadolu Türk’ünün biraz dikkatle Doğu Türkistan Türk’ünü anlayacağına inanmaktadır.

18

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

değişimler, genelde bariz değildir veya en azından çok uzun zaman dilimlerini gerektirir. Hâlbuki diğer ırk ve halklarla olan karışımlar sonucunda halk ve kabile tiplerinde ortaya çıkan değişimler, kıyaslanmayacak ölçüde daha hızlı, keskin ve derindir. Eğer yaklaşık dokuz yüz yıl önce Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen ve daha sonra Balkan Yarımadası’na uzanan Osmanlı Türklerinin değişik tiplerde oluşunun yerli Rum, Slavyan, Kürt vs. gibi halklarla karışarak melezleşmesinin sonucu olduğu görüşü şüpheyle karşılanmazsa, diğer Türk kabilelerinin, mevcut antropolojik farklılıkları, sadece tek tip tabii ve kültürel şartların aşırı etkisiyle ve özellikle başka halklarla melezleşme sonucunda değil de, birbirlerinden aldıklarını var saymak söz konusu bile olamaz. Tüm bunları göz önünde tutarak, Türk kabilelerinin ve halklarının kökeni, önemli ölçüde yabancılarla karışma ve çaprazlamanın bir sonucu olarak, bu kabilelerinin ortaya çıkışının tespitiyle aydınlatılabilir.4 Kuzey ve Orta Asya’yla ilgili tarihi bilgiler, Milattan birkaç yüzyıl öncesinden başlar; ama bu bilgiler, daha sonraki dönemlere göre çok fazla değildir. Dolayısıyla Türk kabilelerinin ve özellikle daha eski olanlarının kökeniyle ilgili izahın halk rivayetlerinde bulunacağını düşünüyorlar. En eski Türk halk rivayetlerinden tek ve en dikkat çekici olanı, hemen hemen aynı döneme ait Çin kaynaklarında Türk adının tarih sahnesine çıkışıyla ilgili kayıttır. Buna göre Türklerin proto atası “Hunların topraklarının kuzeyinde yer alan So [Seu] ülkesindendi.” Bir dişi kurttan doğan ve tabiatüstü güçler verilen İ-çi-ni-şi-tu’nun torunlarından birinin iki hanımı vardı. Biri gök tanrısının, diğeri kış tanrısının kızıydı. Birincisinden dört oğul dünyaya geldi. Bunlardan biri kuğuya dönüştü; K’i-ku adındaki ikincisi A-pu ile Giyan [Kien] nehirleri arasındaki devleti kurdu; üçüncüsü Çu-si [Ç’u-çê] sahillerinde bir devletin temelini attı. En büyükleri olan No-tu-lu Şad adlı dördüncüsu Tsien4

Yazarın sözünü ettiği bu vakıa dünyadaki bütün halklar için geçerlidir (çev.)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

19

Sse-ç’u-çê-şi5 dağında yaşıyordu. O, bu dağda Türklerin erken ortak atasının neşet ettiği bir orda kurdu, fakat bu orda çiy düşmesine sebep olacak kadar soğuğa maruzdu. No-tu-lu Şad, insanların ısınmaları ve hayatta kalabilmesi için ateş yakıyordu. Böylece hayatta kalmayı başardılar ve en büyük oğlanı reis tayin ederek ona T’u-kü adını verdiler.6 İşte bu No-tu-lu Şad’ın torunu Tumın [Bumın], VI. Yüzyılın birinci yarımında Çin’le temasa geçerek Türklerin ilk hakanı oldu. Yukarıda verdiğimiz rivayet, Çinlilerin “Kuzey Wei Hanedanı Tarihi”nde yer almış ve Stan. Julien’in çevirisinde7 biraz kısaltılarak verilmiştir. Julien’in bu çevirisi, Biçurin’in Rus okuyuşuna da genel olarak uygundur. Çin hanedan tarihleri, vakayinamelere, belgelere, çağdaş olaylara dayandırılarak yazılır. Dolayısıyla Wei hanedanı tarihinde anlatılan bu efsane, 535-558 yılları arasında ve muhtemelen Türk elçilerinin anlattıklarına dayanılarak yazılmıştır. Kaydın doğruluğu, Çinlilerin en azından coğrafi ve etnik adları tafsilatlı bir şekilde anlamadıklarının bariz bir şekilde görülmesinden de anlaşılıyor. Hunların ülkesinin yani bugünkü Moğolistan’ın kuzeyinde yer alan So ülkesinin Altay’ın kuzey taraflarında bir yerde olması gerekir. Çünkü Altay’ın güney etekleri Hun sınırları içindeydi. 5 6

7

Batı Sayan dağları (?) Biçurin, bu Çince çeviri yazımı son derece doğru bir şekilde t’u-gü olarak vermiştir, ama yine de onu sürekli dulga olarak yazmıştır. Çünkü o da Schmidt gibi t’u-kü kelimesinin Moğolcadan geldiği ve miğfer anlamındaki dudulga kelimesinden türediğini düşünmektedir. Klaproth ve AbelRémusat ise t’u-kü kelimesini beyhûde yere takye sözcüğüyle kıyaslamaya çalışmışlardır, ama bu takye kelimesi tamamıyla miğfer anlamına gelen Türkçe terk kelimesiyle bağlantılıdır. (Klaproth, Mémoires relatifs á l’Asie, Paris, 1826, II/382, 383; Gabelentz, Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes, 2 B., 1839, s. 72) Vambery ise bu konuyla ilgili olarak, “eğer Türk kelimesi insan veya yaratık anlamında olmuş olsaydı, son derece mantıklı bir açıklama olurdu” demektedir, (The Turco-Tatars in The Journal of the Manchester Geographical Society, 1892, vol. 8) ama bu temenninin etimolojik bir dayanağı bulunmamaktadır. Documents historiques sur les Tou-kioue (Turcs), extraits du Pien-i-tien et traduits du chinois, Journal Asiatique, t. III, 1864, p. 327, 328.

20

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Günümüzde Biya nehrinin Lebeda suyunun kendisine karıştığı sahilinde, Yukarı Kumandı nâhiyesini oluşturan iki boydan birinin adı So, diğerininki Kubandı veya Kumandı’dır.8 Buradan şu kesin hükme ulaşabiliriz: Türklerin efsanevi erken atası Altay’ın kuzeyinde yaşayan So kabilelerindendi ve So boyu şimdilerde nüfusça az ise de, tarih öncesi dönemde oldukça kalabalık bir nüfusa sahipti. Diğer yandan ku kelimesi Türkçe’de kuğu anlamındadır. Günümüzde Lebeda nehri kenarında yaşayan Türkler de kendilerini ku-kişi olarak tanıtmaktadırlar.9 Buradan, Çinli tarihçilerin İ-çi-ni-şi-tu’nun oğlunu beyhûde yere kuğuya dönüştürmeye çalıştıkları hükmüne ulaşmak hiç de zor değildir. Aksine o, adları zikredilen yerlerde yaşayan ve oralarda birer hükümdarlık (kabile) kuran diğer üç kardeşi gibi Ku (Lebeda) nehri sahiline yerleşmişti ve Ku kabilesinin beyi olmuştu ki, bugün onların bâkiyeleri Lebeda nehri civarında ve Yukarı ve Aşağı Kumandı nâhiyelerinde yaşamaktadırlar. Bu arada şunu da kaydetmek gerekir ki, Çince’de “r” harfi olmadığı10 için K’i-ku, Kırgız kelimesinin Çin çeviri yazımındaki şekillerinden biridir11 ve Kırgız kelimesinin sonundaki harf, Çinlilerin Mançur hanedanına kadar sık sık yaptıkları gibi, kelimeden düşmüştür. Burada geçen A-pu nehri muhtemelen Kırgızların ana obası Abakan’dır; Giyan veya Kyan ise kesinlikle Kien yani Yenisey adının eski yerliler tarafından muhafaza edilen şeklidir. Çu-si, bugün dahi göçebe Çu Türklerinin (Çu-kişi) mekânı halindeki Katun nehrinin kollarından Çu (Rusça şekliyle Çuya) olmalı. Nitekim Türkçedeki Bası-çu “Çu nehrinin yukarı akımı” anlamında olabilir. Çünkü “şi” Çince “kaya” anlamında olduğuna göre, Çu nehrinin yukarı akımlarında kayalıkların bulunduğu yerdeki mera da büyük oğulun 8 9 10 11

Aus Sibirien, I/211, 212. Age., s. 212. Örneğin tü-r-k yerine Çinliler t’u-kü yazarlar ki, sesli harfi bir işaretle karşılamak için kullanılan yokluk işaretidir. Örneğin Deguignes’de Çinlilerin Kırgızlara verdikleri isimlerden K’i-ku, K’ie-ku şekillerine rastlıyoruz. (Histoire générale des Huns etc., Paris, 1756, t. I, partie 2, p. 379)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

21

yerleştiği yerdir. Kısacası efsanede geçen coğrafi ve etnik terimlerden Türklerin (Yakinf Biçurin’in ifadesiyle “dulga hanesi”nin yani han boyunun) Altay’ın kuzeyinde yaşayan So kabilelerinden indikleri, Altaylara yerleşip çoğaldıktan sonra dört kola ayrıldıkları; birinin Altay dağının kuzey eteğine Ku adıyla yerleştiği (ban veya man, toprak, ülke anlamındadır ve daha sonraları Türkman veya Türkmen adında olduğu gibi topluluk adlarının son eki olarak kullanılmıştır); ikinci kolun Yenisey ve Abakan boylarında Kırgız adıyla karar kıldığı, üçüncü kolun Altayların iç kesimine Çu nehri sahillerine göç ettiği, fakat dördüncüsünün Türk adını alan bir kabile oluşturduğu anlaşılmaktadır. VI. Yüzyılın ikinci yarımında Çinlilerin görüş alanına giren ve onlarla siyasi temasta bulunan bu sonuncu kol, 536 yılında 50 bin çadırlık bir topluluk oluşturan Kao-kui’leri12 itaat altına almış, sonra Ju-jan’ların hâkimiyetine son vermiş, 556 yılında Hindukuş ve Karadeniz’e kadar uzanan tüm Moğolistan ve Orta Asya’da hâkimiyetini tesis etmiştir.13 Elimizdeki efsanenin dikkatle incelenmesi sonucunda, onun VI. Yüzyılda Türkler arasında kendileri ve yalnızca birkaçı tarihin sayfalarına girmeyi başarabilen komşuları hakkında muhafaza edilen halkların kökeniyle ilgili bir rivayetin yansıtılması olduğunu görmemek mümkün değil. Diğer yandan efsanede Hun, Kanglı, 12 13

Kao-kui, yüksek tekerlekli arabalılar anlamında Çince bir kelimedir ve Uygurlara işaret etmektedir. Собрание сведений, I/266-268. Tomaschek, sözü edilen efsaneyi mercek altına alırken (Sitzungberichte der kaiserlichen Akademie der Wissenschaften Philosophisch-historische Classe, CXVII Band, Wien, 1889, s. 64, 65) “büyük oğlun” (“ikinci” olmalı) kuğuya dönüşmesinden tatmin olmamış olacak ki, onu çok uzak bir ülkeye, Kuba-hatun’a tapan Yakutların topraklarına doğru kanat açtırmaktadır. Ama Kuba-hatun’a tapınma olayı en eski Türk efsanesini Yakutlarla ilişkilendirebilecek kadar çok uzak bir geçmişe sahip değildir ve üstelik efsanede kuğunun uçtuğuna dair en ufak bir işaret veya ima bulunmamaktadır. Tomaschek, daha sonra Ç’u-çê nehrini Çu olduğu kanaatine ulaşarak küçük oğul No-tu-lu Şad’ın (No-tu-lu-şe) adında Türkçe ondurçi ismini görmektedir. Fakat oğulların toplam sayısı on dört değil dörttü ve No-tu-lu-şe de bu oğulların en küçüğü değil, en büyüğü idi.

22

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kao-kui gibi Türklerin ortaya çıkışına kadar yüzlerce yıl boyunca tarih sahnesinde arz-ı endam eden çok sayıda eski Türk kabilelerinin adlarından hiç bahsedilmemesi, bu efsaneyi tüm Türk halklarının ve onun ana kabilelerinin değil, yalnızca T’u-külerin kökeniyle ilgili bir rivayet haline getirmektedir. Elbette bu efsanede tüm Türklerin Altayların kuzeyindeki ana yurduyla ilgili uzak ve bulanık bir hatıra anlatılmış olabilir, ama büyük ihtimalle efsane yalnızca han boyunun veya muhtemelen Altay’ın güney eteklerinde yaşayan dağınık Türk boylarını birleştirip Türk adını alan bir federasyona dönüştüren hâkim kabilenin kökeniyle ilgili rivayeti yansıtmaktadır. Bazı detaylarla anlatılan bu rivayet, Türklerin kökeniyle ilgili tek ve en eski rivayet değildir. Ondan bir yüz yıl önce yani V. Yüzyılda Çinliler tarafından Kao-kuiler hakkında bir rivayet kaydedilmişti. Buna göre bu Türk kabilesi de bir kurt ile Hun şanyülerinden birinin kızının birleşmesinden türemişti.14 Çin kaynaklarında yukarıda anlatılan efsaneyle aynı döneme rastlayan bir başka efsane kaydı daha vardır. Buna göre Türkler düşman tarafından kılıçtan geçirilen bir Hun kabilesinden hayatta kalmayı başaran ve kolları ve ayakları kesilerek bir bataklığa atılan 14

Собрание сведений, I/248-249. Wei sülalesi yıllığında anlatılan bu efsane kısaca şöyledir: “Vaktiyle Hun kağanının iki güzel kızı varmış. Kızlar öyle güzelmiş ki, kağan onları insanoğluyla evlendirmeye kıyamamış ve tanrıyla evlendirmeye karar vermiş. Kızlarını insanlardan uzak tutmak için ülkesinin kuzey bölgesinde insan ayağı basmamış yere yüksek bir kale yaptırmış ve kızlarını oraya yerleştirmiş. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra anneleri kızlarını görmek istemiş, ama kağan insanların kızlarıyla görüşmesinin yanlış olacağını belirterek izin vermemiş. Daha sonra kale çevresinde bir erkek kurt peyda olmuş ve kale surunun dibini kazarak orayı kendine mekân edinmiş. Kızların küçük olanı, kaleden çıkıp kurtla evlenmek istemiş, fakat ablası “Kurt bir hayvandır, bir hayvanla nasıl evlenirsin? Böyle yaparsan atalarımızın şerefini lekelemiş olursun” demiş. Ama o, “O kurt değil, kurt kılığına bürünmüş bir tanrıdır, ben onunla evleneceğim” diyerek aşağı inmiş ve kurtla çiftleşip çocuklar doğurmuş. Bu çocuklar zamanla çoğalmışlar ve onların torunları “Yüksek tekerlekli arabalılar” diye adlandırılmış. İşte Uygurlar böyle ortaya çıkmıştır.” (Turgun Almas, Uygurlar, s. 46-47) (çev.)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

23

on yaşlarındaki bir çocukla bir dişi kurttan türemişlerdir. Dişi kurt, düşmanların mûcizevi bir şekilde hayatta kaldığını öğrenip de çocuğu öldürmelerine kadar onu besler. Düşmanlardan kaçmayı başaran dişi kurt, dört bir yanı aşılmaz dağlarla çevrili bir vadiye (Altay’a) gelir ve orada on çocuk doğurur. İşte Türkler bu çocuklardan türemişlerdir.15 Moğolların “gökte doğmuş bir bozkurtla beyaz bir dişi geyikten” türediklerine dair efsanesi gibi tüm bu efsaneler ve benzerleri, halkların ve kabilelerin kökenlerinin belirlenmesi, etnik yapılarının aydınlığa kavuşturulması konusunda karışık ve muammalı imaların dışında hiçbir şey vermezler. Bunlar, ilkel boyların kendilerini torunları kabul ederek değişik hayvanlara tapmaya başlamasıyla birlikte sosyal toplulukların uzak gelişim safhalarıyla ilgili birer yansımadır. XIII ve XIV. Yüzyıl Müslüman yazarlarıyla daha sonraki dönem yazarlarının (örneğin Cüveyni, Reşidüddin, Ebulgazi Bahadur-han vs.) bize bıraktıkları halk rivayetleri, etnik malzeme açısından biraz daha zengindir. Bu yazarlara kadar Türk kabilelerinin tarihlerini, etnik ve sosyolojik yapılarından bahsederek kökenleri hakkında bilgiler veren eski halk rivayetleri bulunamamıştır. Kaldı ki bu rivayetlerde etimolojik bilgiler oldukça zayıftır. Örneğin bunlara göre Uygurlar mitolojik Oğuz-han’ın müttefikleri veya sadık taraftarı idiler. Çünkü Uygur sözcüğü Türkçede sadık, müttefik, birleşen anlamındadır. Kanglılar, Oğuz-han’ın ganimetlerin ve ağırlıkların taşınması için araba yapan savaşçılarından türemişlerdir. Çünkü kanglı kelimesi Türkçede “kağnı, araba”16 demektir. Karluklar, Oğuz-han’ın kara saplanıp kalan adamlarından türemişlerdir; çünkü Karluk kelimesi bu anlamdadır vs.17 Türk kabilelerinin kökeniyle ilgili geç tarihli yazılı rivayetler daha fazla olduğu 15 16

17

Собрание сведений, I/256, 257. Yazarın Kanglı kelimesinin anlamı için burada verdiği yalnızca bu konudaki görüşlerden biridir. Çünkü kanglı’nın anglı yani akıllı anlamı olduğunu söyleyenler de vardır (çev.) Bartold’un “Uygurlara Dair” adlı çalışmasında bir Uygur elyazmasından, Reşidüddin, Cüveyni ve Ebulgazi’den yaptığı aktarmalardan alıntılar. (“Записки И. А. наук”, 1893, t. 72, книжка I, приложение № 2”)

24

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

gibi, yeterli malzeme içermeleri cihetiyle daha değerli oldukları için literatür açısından incelenmişlerdir.18 Henüz göçebe hayat tarzını ve hayatlarında çok önemli bir anlam ifade ettiği için sağlam boy yapısını muhafaza eden Türk kabilelerinde rastladığımız sade, yalın ve çoğu sözlü rivayete dayanan geneolojik hikâyelerin önemini göz ardı edemeyiz. Çünkü bu rivayetlerde kan akrabalığının önemini hatırlatan ve boylar arasındaki kan bağını gösteren oldukça sağlam bilgiler vardır. Türkler, Çinlilerin iki yüz yıl önce kayıt altına aldıkları efsaneleri VIII. Yüzyılda artık hatırlamıyorlardı. Örneğin 732’de dikilen Köl-tigin kitabesinde tarih en fazla doğrudan Tumın-han’dan başlatılmaktadır. “Yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldıkta, ikisinin arasında insanoğlu yaratılmış. İnsanoğulları üzerine ecdadım Bumın hakan, İstemi hakan [tahta] oturmuş; oturarak Türk milletinin ülkesini, töresini idare edivermiş, tanzim edivermiş”.19 Bumın-kağan’ın yaptığı işlerin başında boyların tanzim edilmesi gösterilmektedir. Her ne kadar metnin çevirisinde bazı değişiklikler olmuşsa da, göçebe Türklerin patriarkal boy yapısı, boyların ve bazı kesimlerinin boy-kabile ittifakları dâhilinde birleştirilmesinin diğer tüm işlerden daha önemli olduğu vurgulanmaktadır. Güçlü, kalabalık ve birbirine kenetlenmiş bir boy, en iyi merayı kendine almaya, bireyleri dış düşmanlara karşı korumaya, kabilelerin ve devletin işleriyle ilgili konularda boy beylerine siyasî etkinlik sağlamaya, kabilenin veya devletin hazinesine düşecek ganimet ve vergilerden en büyük payı almaya çok önem verirdi. Her ne kadar boyun kalabalık olması kendisine 18

19

Müslüman yazarların bu rivayetleri ilgiyle takip edilmiş ve H. G. Raverty tarafından On the Turks, Tatars and Mughals adlı makalesinde başarısız derecede sistematize etme denemesi yapılmıştır. (Travaux de la troisieme session du congrés international des orientalistes, t. 2, St. Petersbourg, 1879, p. 74-124). Makalenin yazarı, yazarların naklettikleri pek çok mütenakız versiyonlardan en dikkat çekici olanlarla yetinmiş, fakat efsanevi rivayetlere herhangi bir tenkit, not veya soru işaretleri koymamıştır. Bununla birlikte naklettiği hikâye türündeki rivayetler gerçeğe uymaktadır. Radloff, Die alttürkischen Inschriften der Mangolei, St. Petersbourg, 1894, s. 17, 22.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

25

bir güç sağlıyorsa da, ancak iktisadi konular, meralardan faydalanma meseleleri ve diğer sebepler, boyun birliğini belli bir süre muhafaza etmesini sağlamakla birlikte, er geç büyük veya küçük müstakil parçalara ayrılmasını engelleyemiyordu. Bunun sonucu olarak, her boyda, bir yandan boy birliğini muhafaza etme çabaları gösterilirken, bir yandan da bölünüp parçalara ayrılma konusunda şu veya bu şekilde bastırılamaz bir gayret vardı. Bu zıt temayüller, tabii olarak boy beyleri ve kabile önde gelenleri arasındaki rekabeti artırıyor, kimisi birlik beraberliği korumak isterken, kimisi boydan kopacak belli bir kesimin başına geçip önder olmayı arzuluyordu. Ayrılığa özenti çoğu kez üst kademede gelişiyordu, ama oldukça küçük ve zayıf oymaklar bu çatlamanın zararlarını görünce, bazen değişik boy ve hatta kabilelerden ayrılmış kesimlerle daha büyük boy ittifakları oluşturmaya çalışıyorlardı. Ancak, kan bağının zayıf olduğu bu tür ittifakların dağılması ve parçalanması daha kolay ve daha hızlıydı. Radloff, haklı olarak, Rus ve Çin hâkimiyetindeki Kara-Kırgızlar üzerinde yaptığı gözlemlerden, - ki Çin hükümeti Kara-Kırgızların iç işlerine karışmadığı için bu taraftakiler neredeyse bağımsız sayılırlardı, - boy ve kabilelerin bünyesinin oynaklığının göçebeler için hayati ihtiyaç olduğu ve bünyedeki sürekli değişimin tüm halkın yaşam kabiliyetini ayakta tuttuğu sonucuna varmıştır. Bağımsızlığını kaybetmiş göçebelerde yeni boy ve kabile ittifaklarının oluşma imkânı, Radloff’a göre “onların refah düzeyini aşağı çeken bir durgunluğa” sebep olmaktadır.20 Moğolistan’da birbirinin yerini alan göçebe Türk devletlerinin tarihi, bu devletlerin başlarında güçlü, cesur ve zeki, girdiği liderlik yarışında biraz da şanslı olan, itaat altına aldığı kendi kabilesiyle diğer kabileleri fethetmeyi başaran kişilerin bulunduğu bir kabilenin güçlenmesi sonucunda ortaya çıktıklarını göstermektedir. Bu beyler, boyların ve kabilelerin başına yükselmek için onlara muhtaç olan kendi akrabalarını veya taraftarlarını getirmek suretiyle iktidarlarını sağlamlaştırıyorlardı. Türk devletinin yıkılışı 20

К вопросу об уйгурах, c. 72.

26

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

genel olarak yönetici aile içindeki dâhili çatışmalar sırasında, fakat daima beylerin boyların ve kabilelerin çıkarlarını kendi çıkarlarıyla birleştirdiğinde bağımsızlık ateşinin yükseldiği dönemde gerçekleşmiştir. Hâkim kabilelerin dağılmasının ardından kabilelerden biri güçlenip devletini kurarak diğerlerini itaat altına alışına kadar boy ittifaklarının münferit kalma dönemi belli bir süre devam etmiştir. Moğolistan’da Hun, Türk ve Uygur devletlerinin kuruluş ve çöküşü bu şekilde olmuştur. Boy ve kabilelerin bağımsızlık arzusu Moğolların kurdukları Cuçi ve Çağatay uluslarının yakılmasında ve onların yerine kurulan Kırgız-Kazak ittifakının siyasi zayıflık ve istikrarsızlığında da rol oynamıştır. Demek ki boylar, göçebe Türklerin hayatlarında yalnızca önemli bir yer tutmamış, aynı zamanda siyasi tarihlerinde de oldukça mühim bir rol oynamışlardır. Göçebenin tüm hayatı ve kaderi bir boya mensubiyetle belirlendiğine göre, tabii olarak boylar bu kadar önemli iken, boy isimlerinin alışılmışın dışında sağlam bir şekilde kullanılması gerekiyordu. Boylar, bütün halinde veya kısmen değişik ittifaklar içinde yer alabilirlerdi, ama kendi ezeli isimlerini mutlaka korumak zorundaydılar. İleride göreceğimiz gibi, aslında Çinli tarihçiler tarafından - tabii ki sahip oldukları siyasi önem sebebiyle, - yüzlerce yıl önce kayıt altına alınan boy adları günümüzde de kısmen muhafaza edilmektedir. Bu durum, günümüzde varlıklarını sürdüren, göçebe hayat tarzını ve boy yapısını ve tabii ki boy adlarını muhafaza eden Türk kabile ve halklarının etnik yapılarını önemli ölçüde belirleme imkânı sağlamaktadır. Uzun süredir yerleşik düzene geçen ve boy yaşantısını kaybeden Türklerde boy adları da kaybolmuştur. Öyle ki, bu yerleşik Türklerin etnik yapılarını aydınlığa kavuşturmak için yerleşik düzene geçmelerinden önceki dönemde muhafaza edilen boy yapılarıyla ilgili verileri kullanmaktan başka şansımız yoktur. Boy adlarının dışında, göçebe Türklerin etnik yapılarını tespit için onların boy yaşantısıyla bağlantılı başka malzemeler de kullanılabilir: Tamgalar. Tamgalar genellikle hayvanlara vurulur, ama boya ait diğer şeyler ve üyelerine de vurulabilir. Bunlar, bir

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

27

noktada imza yerine geçen arma ve mühür şeklindedir. Türklerde (ama özellikle Kao-kuilerde) bilinen en eski tamgalar V. Yüzyıla aittir. “Evcil sığırlara bir işaret vurulur ve hatta arazide bir yabancının sürüsüne karışsa bile kimse onu almazdı.”21 Ancak, çarvacı Türklerde boy tamgalarının nispeten daha önceki zamanlarda mevcut olduğundan şüphe edilemez. Çok muhtemeldir ki, boy tamgaları başlangıçta boyun tanrıları veya koruyucu ruhlarının şekillerinden ibaretti ve daha sonraları kazınmasını ve hayvana vurulmasını kolaylaştıracak basit geometrik şekiller halinde boyun mülkiyet işaretleri haline dönüşmüştür. Ancak, yapılan birçok gözleme göre, boy yapısının artık çözülmeye başladığı doğu Fin kabilelerinde yeni ailelerin tamgaları eskilerin tamgalarından uzaklaşarak eski tamgaya bir önek çizgisi ilave edilmek suretiyle yapılmaktaydı. Bu durum, oymak tamgalarının eski tamgaların çeşitlendirilmesi suretiyle oluşturulduğu düşüncesini akla getirmektedir. Eğer bu doğruysa, demek ki mevcut boy tamgalarının, bugünkü oymakların hangi boylardan indiğini göstermesi gerekir. Örneğin Büyük Cüz’deki Dulat boyunun ana tamgası yuvarlak O şeklindedir. Bu dairenin bir tarafına ilave edilen bir çizgi Adban oymağının ; iki çizgi Suvan oymağının tamgasını oluşturmaktadır. Dulat boyunun oymaklarından Botpay’ın tamgası halkaya ilave edilen üç çizgiyle veya şeklini, Seykım boyununki dört çizgi ilavesiyle şeklini almaktadır. Maalesef elimizdeki malzeme yeterli olmamakla birlikte, Kırgız-Kazaklardaki tamgalar hakkında bazı bilgiler mevcuttur. Örneğin Argın kabilelerinin tamgası iki O O, Kanglı kabilelerinin tamgası bir dik çizgi ǀ, Kıpçak kabilelerin tamgası iki dik çizgi ǀǀ, Kirey kabilelerinin tamgası birbirini kesen iki çizgi + veya , Kongrat kabilelerinin tamgası bir tarafı ˟ açık dikdörtgen , Nayman kabilelerinde iki düz çizginin dar köşeli birleştirilmiş V şeklidir. Ana boyların tamgaları, kendilerine bağlı kabilelerin tamgalarından farklıdır ve kabileler, bu ana tamgaya bir takım ilaveler yaparak hayvanların vücuduna basarlar. Türk göçebelerinde uzun yüzyıllar boyunca safkan boy veya 21

Собрание сведений, I/250.

28

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

kabile kalmamıştır ve değişik kan bağıyla birbirine bağlı oymakların bir araya gelmesiyle koalisyonlar oluşmuş, dolayısıyla farklı tamgaları olan değişik oymaklar ortaya çıkmıştır. Fakat genellikle bu alt bölünmelerin kullandıkları isimler ana tamganın sahiplerin şu veya bu boydan indiklerini göstermektedir. Dolayısıyla göçebe hayat tarzını ve boy yapısını muhafaza eden Türk kabilelerine ait bol miktarda tamganın toplanıp incelenmesi, boy ve kabilelerin etnik yapısının tespitinde önemli bir vazife görecektir.22 22

Boy tamgaları ve onlarla ilgili literatür hakkında oldukça detaylı bilgiyi benim “Опыт выяснения этнического состава киргиз-казахов большой орды и кара-киргизов” (Büyük Cüz’deki Kırgız-Kazakların ve Kara-Kırgızların Etnik Yapısını Açıklama Denemesi) (“Живая старина”, вып. III и IV за 1894 год) adlı çalışmamda bulabilirsiniz. Bu vesileyle ona ilaveten 1822 yılında Kazan’da Tatarca olarak Halfin tarafından (herhalde o dönemde Kazan Üniversitesi’nde Tatarca hocasıydı) yayınlanan “Жизнь Дженгизхана и Аксак-Тимура” (Çingiz-han’ın ve Aksak Timur’un Hayatı) adlı çalışmayı hatırlatmak isterim. Orada anlatıldığına göre göre Çingiz-han her beyine kendi tamga, kuş, ağaç ve uranını verirmiş ve örneğin Kunkratbiy-oğlu Senkele’ye “Ey Senkele, ağacın elma ağacı, kuşun şahin, uranın Kunkrat, tamgan ay olsun” demiş. V. D. Smirnov, bunu tercüme ederken (“XVIII. Yüzyıl Başına Kadar Bâb-ı Âli Hâkimiyetindeki Kırım Hanlığı”, Spb., 1887, s. 193-199) “ay tamgadan maksat yuvarlak şekilli tamgadır ki, paralar üzerine Rus alfabesindeki Э harfini andıran üç dişli hilal şeklinde vurulurdu” demektedir. Bu şekil, Kırım hanlarından Girey’in tamgasını hatırlatmaktadır, fakat daha ziyade Çingiz-han “Ağacın karaağaç, kuşun kartal, uranın Salavat, tamgan srka olsun” dediği Uyşin-Mayka-biy’in tamgasına benzemektedir. Bu tamga, sözü edilen bilim adamının kaydına göre, Slavyanların veya şeklini hatırlattığı için burada geçen srka kelimesini tamga şekliyle de örtüşen ve tırmık anlamına gelen sürkü olarak okumak gerekir. Bu arada kaydetmeliyim ki, Yüzbaşı Andereyev 1785’de yazdığı “Orta Orda” adlı eserinde (Coğrafya Cemiyeti’nde elyazması halinde) Kungrat-biy’in tamgasının daire, fakat Mayka-biy’in tamgasının tırmığa fazla benzemediğini belirtmektedir. Smirnov’un görüşüne göre Altın Orda veya Kıpçak hanlarının tamgası, sikkelerin üzerinde görüldüğü gibi üç dişli üzengiyi andırmaktadır ki, Cenevizli sikkeciler önceki Tatar paralarındaki süvariyi St. Georgi’ye dönüştürdükleri gibi, Kırım hanlarının paralarına da Altın Orda hanının tamgasını vurdular. Ancak G.N. Potanin’in Fren’e dayanarak belirttiği gibi, dokuz Cuçi sikkesinin üzerindeki tamgalar birbirinden farklıdır ve hiçbiri de tırmığa benzememektedir. Kırım hanlarının tarak tamgası ise tüm Çingizîlerin ortak tamgasıdır. (Günümüzde Potanin’in eserinin ikinci cildindeki XXVI. tabloda ve P. Yefimenko’nun

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

29

Hayat tarzını, lehçeleri ve fiziki tipi gözlemleme, kısaca etnografik, arkeolojik, lengüistik ve antropolojik araştırmalar yaparken değişik halkların etnik yapısını da gözden geçirmek gerekir, ama Türk kabilelerinin durumu söz konusu olunca, bizim bu bilim dalları sahasındaki bilgilerimiz (her ne kadar yapılanlar az değilse de) hâlâ kırıntı mesabesindedir ve üstelik etnografya, lengüistika ve antroloji bize yeterli veri sunmamaktadır. Şu an için boy adları ve boy tamgaları, en büyük rehberimiz durumundadır. Ancak, tamgalarla ilgili bilgilerimiz bölük pörçüktür ve üstelik herhangi bir isme değişik boy ve kabilelerde de rastladığımız için, günümüzde Türk kabile ve halklarının boy adları, onların etnik yapılarını incelememizi engelleyecek kadar bizden uzaktır. Bu boyların önemini ve birbirleriyle olan ilişkilerini tespit ve diğer birçok yazarın eserlerinde de görüldüğü gibi, tüm Kırgız-Kazak sultanlarının tamgaları da bu şekildedir ve Telengütlerin eski han ve sultanları ile bir dönem Çingiz-han’ın boyunun köleleri olan Calayir boyunun tamgaları da böyledir.) Laf açılmışken, Hammer-Purgstall, Geschichte der Goldenen Horde (1840, s. 218), sözünü ettiğimiz Kazan’da basılmış “Çingiz-han ve Aksak-Timur’un Hayatı” adlı esere göre sanki değişik boylara aitmiş gibi görünen kuşlar, ağaçlar, tamgalar ve uranlara işaretle bu hikâyelerin son derece saçma ve pek itimada şayan şeyler olmadığını belirtmektedir. Hammer’in bu hatırlatmasını Des Rechtsverhältnisse bei verschidenen Völkern (Berlin, 1872, s. 164) adlı eserinde tekrarlayan Prof. Bastian, onun kaynak hakkındaki mütalaasını görmezden gelip, yine Hammer’in tamamıyla başka bir kaynaktan Hlarus (İsviçre’de) vadisindeki boylarla ilgili bilgiler veren ve Türklerle ve Moğollarla hiç ilgisi olmayan makalesinin peşinden gitmiştir. Daha sonraları Bastian’ın eserinden bazı notlar aktaran P. Yefimenko “Yüridiçeskiye znaki” (Hukuki İşaretler) adlı titiz araştırmasında Çingiz-han döneminde Moğollarda “kuş ve ağacı olan, özel tamga ve arma sahibi 12 boyun bulunduğunu” belirttikten başka “aynı armaya sahip akraba boylardan biri sahneden çekildiğinde, Hlarus vadisine yerleştirilen 34 boydan birisi onun yerini alıyor ve armasını kullanıyordu” demektedir. Henüz 1855’de Prof. Şifler (“Ученые записки И. Академии наук но 1 и 3 отд.” том 3, вып.,5, 1855, c. 606) boy, aile, hanedan vs. ye ait özel işaretleri arayıp toplamak niyetinde olduğunu ve bunların tetkikinin ilginç sonuçlar sunabileceğini belirtmiş ve şöyle demişti: “Sanırım o zamanlar bu tür işaretlerin kullanılmasında icat edilen şekiller, taklit veya ödünçleme şekillerden daha az yer alıyordu” …

30

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

edebilmek için, ana boy ve kabilelerin tarihi geçmişleri hakkında bilgi sahibi olmamız şarttır. Ancak tarihi bilgilerin yardımıyla ana boyları kabile ittifakları oluşturan daha sonrakilerden doğru dürüst ayırt edebilir, dışarıdan bünyeye karışan ve kaynaşan kabileleri tespit edebiliriz. Elinizdeki eserin amacı, bugünkü boyların yapılarıyla ilgili bilgileri ve konuyla alâkalı tarihi malumatı kullanarak boy ve kabileleri tespit edip, şimdiki Türk halklarını oluşturan yabancı karışımları ortaya çıkarmaktır.23 Ancak bunu yaparken yalnızca ana 23

Sırf bu yüzden, çok azı istisna olmak üzere, elinizdeki eserin konusuyla yani boy, kabile ve oymak adlarının önemi, özellikle de Türk kabile ve halklarının etnik yapılarıyla ilgili olarak farklı bilim adamlarının görüşlerini mercek altına alıp tenkit etmekten kaçındım. Kendimi Türk kabile ve halklarının etnik yapılarını araştırmakla sınırlamam kaçınılmazdı. Türklerin tarihi konusunda yalnızca batılı ve İslamî kaynakları değil, Çin kaynaklarını da ilk kullanan Deguignes bile, şimdiki boy adlarının yardımıyla Türk halklarının kökenini aydınlığa kavuşturma denemesine girişmiştir. (Memoires de l’Académie des Incriptions et Belles-Lettres, t. 28, Paris, 1759, p. 98, 103 etc.) D’Ohsson, Histoire des Mongols depuis Tchinguizkhan jusqu’à Timur-beg ve Henry Howorth, History of the Mongols from the 9th to the 19th Century, 1876-1888, adlı eserlerinde kendi kaynaklarına dayanarak boy adlarını ve oymakları üzerinde titiz bir şekilde durmuş ve çalışma alanları genel olarak Moğol hanedanlarının hâkimiyetindeki Türk halklarının tarihi olduğu için, Türk kabilelerinin birbirleriyle olan etnik ilişkilerini tespit etmeye çalışmışlardır. Howorth, The Northern Frontagers of China (The Journal of the R. Asiatic Society, 1875’den itibaren değişik yıllarda) genel başlığıyla yayınladığı bazı çalışmalarında olduğu gibi, burada adı verilen eserinde de, günümüzdeki boy ve kabilelerin yapılarıyla ilgili bilgilerin yardımıyla, genellikle Moğol kabul edilen bazı Türk kabile ve halklarının kökenini açıklığa kavuşturmuştur. Adları verilen çalışmaların ve diğer kaynakların sunduğu genel bilgiler doğrusu çok fazla değildir; ama bu konuda bilimin önündeki en büyük zorluk, zaman içinde birçok bilginin yok olup gitmesinden kaynaklanmaktadır. Demek istediğim, günümüzdeki boy yapısını muhafaza eden Türk kabileleri veya Türk halklarının bâkiyelerinin boy yapıları hakkındaki bilgilerin kıt olduğu ve Çin kaynaklarında eski Türk halk ve kabileleriyle ilgili bilgilerin yetersizliği ve olanların da yeterince incelenmediğidir. Vambery, Das Türkenvolk in seinen etnhnologischen und ethnographischen Beziehungen, 1885, adlı çok değerli çalışmasında Rusçanın fazla yaygın bir dil olmaması sebebiyle, batılı bilim adamlarının faydalanması güç olan Rus kaynaklarından bilhassa

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

31

boylarla uğraşacak, fakat etnik öneme sahip küçük boylar da yeterli düzeyde incelenecektir. Bazı halkların yapılarını ve Türklerin umumi nüfuslarını aydınlığa kavuşturmak amacıyla en güvenilir istatistiki bilgileri ve en yeni kaynakları toplamayı da faydalı buldum. Çünkü değişik kaynaklardaki bilgiler hem bölük pörçük ve eksik, hem de itimada şayan değildir ve oldukça eskidir. yararlanarak çağdaş Türk halklarının boy ve kabile yapıları hakkında pek çok bilgi toplamıştır. Ama başından beri Çin kaynaklarında Türk halkları ve kabileleriyle ilgili eski tarihi bilgileri reddetme taraftarı olduğu için onları kullanmamıştır. Çünkü kendileri bilimsel çalışmaları başladığı ilk günden itibaren Çin kaynaklarını “muğlak” ve “asla güvenilmez” kabul etmiştir (Das Türkenvolk, s. 258, 260). Vambery, yeni bölünmelerin oluşması ve eskilerin sahneden çekilmesi sebebiyle değişen gayr-ı sabit boy adlarına da dayanmakta (s. 181), fakat boy ittifaklarının ortadan kaybolup yenilerinin oluşmasıyla özel adların değiştiğini, oymakların ve ana boyların yahut bazı hallerde kabilelerin adlarının hâkim boy yapısının yüzlerce yıl boyunca şaşılacak derecede farklılaştığını gözden kaçırmaktadır. W.W. Radloff, Türk lehçelerini incelerken Sayan-Altay Türklerinde, Kara-Kırgızlarda, kısmen Kırgız-Kazaklarda, keza Sibirya, Orta Asya ve Doğu Rusya’daki diğer Türk halklarında mevcut olan boy ve oymaklarla ilgili değerli bilgiler toplamıştır. Fakat bu bilim adamının dilbilim çalışmaları, etnografya ve arkeoloji araştırmaları, ona tarih konusunda derinlemesine araştırmalar yapacak vakit bırakmadığı için, topladığı bu bilgiler yalnızca hammadde durumundadır. Dolayısıyla, Türk halklarının etnik yapısı çağdaş boy ve kabilelerin yapılarını incelemek suretiyle açıklığa kavuşturulsa dahi, tarihi malumat geleceğin bir muamması olarak durmaktadır ve en azından Türklerin tarih ve etnografyasını inceleyen bilim adamları bu problemin halledilmesi gerektiğini kabul etmektedirler. Bu yüzden şu yakınlarda yayınlanan ve V.V. Borthold tarafından “Milli Eğitim Bakanlığı Dergisi”nde (Haziran 1896) güzelce tenkit edilen şu satırlar özellikle çürütülmeden kalabilecektir: “Tout ce que nous pouvons de hêler d’éléments ethnique dans ces associations d’hommes sont des généalogies de tribus; or, chez toutes autrefois, chez beaucoup encore aujourd’hui, les mêmes noms de tribus et de clans se retrouvent parmi les nations différentes, comme par exemple, parmi les Euzbegs, les Kirghizes et le Mongols actuels. La question de race, dans l’histoire des peuples dits turcs, tatares, mongols etc., est oiseuse; elle ne repond à rien. Ce sont des nations vivantes qui ont bouleversé, puis recontruit l’Asie depuis le Veme siècle; elles étaient mortes avant se decomposer en tribus et en clans, qui finissent en s’émittant chaque jour (Introduction à l’histoire de l’Asie. Turcs et Mongols, des origins à 1405, par Leon Cahun, Paris, 1896, s. 40)

32

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Bazı Türk halklarının etnik yapılarını gözden geçirmeden önce, bu yapı hakkında genel bir malumat sunabileceği için, Türk kabilelerinin tarihiyle tanışmamız şarttır.

II. Orta Asya Türk Kabilelerinin Tarihine Kısa Bir Bakış

1) Gök-Türklere kadar Türk kabileleri Çin tarihçileri ve yorumcularına göre, Hunlar, Shan-jung, Hienyung ve Hun-yü adlarıyla tarihin bilinmeyen bir döneminde Çin’in komşularıydılar. 24 Takriben M.Ö. 214 yılında Çinliler Hunların elinden Ordos’u yolup almışlardı; fakat on yıl sonra Şanyü Mode (Maotun) Çin’deki kargaşadan faydalanarak babasının zamanında kaybedilen toprakları istirdat ettikten başka, Çin’e başarılı seferler düzenleyerek onu yıllık vergi ödemek zorunda bıraktı.25 Çin kaynaklarında Kao-kuilerin ve T’u-külerin Hunların torunları olduğu ve Kao-kuilerin dilinin küçük farklara rağmen “Hun diliyle aynı olduğu”nun belirtilmesinden, Hunların da Türk olduğu açıktır.26 Orhon kitabeleri T’u-külerin Türk olduğunu kesin bir şekilde belirttiğine ve yine Kao-kuilerin (ki Uygurlar onların bir kolu idi) dilinin Türkçe olduğu kaydedildiğine göre, Hunların da Türk oldukları aşikârdır. 24

25 26

Hun-yü adını oluşturan işaretler, Çincede “okla beslenen, ok yiyen” anlamındadır. (Völker des Südlichen Russlands in ihren geschichtlichen Entvickelung von K. F. Neuman, 1847, s. 25). So, Sogay dilinde “akdiken” demektir. (Pallas, Reise durch verschiedene Provinzen des Russiches Reiches, III Theil, Buch 2, 1776, s. 351). Bu iki sözcük, Hunların ve efsaneye göre Gök-Türklerin veya onların hâkim kabilesinin indiği So halkının ata yurdunun Altay ve Sayan’ın kuzey etekleri olduğunu varsaymamıza mesnet teşkil etmektedir. Sözü edilen bu bölgede günümüzde dahi saran, benzeri yabani bitkiler ve yemişler, yerli gayr-ı Rusların, özellikle hayvancılık ve tarımın yeterince ürün sağlamadığı insanların yiyeceklerinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Собрание сведений, I/1-18. Age., I/248, 256.

34

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Mode iktidarının ilk yıllarında, krallığın sınırları, batı istikametinde Nan-shan sıradağları ile Tanrı Dağları’nın doğusunda Yüeçilerin ve onlarla birlikte muhtemelen Moğolistan Altayları ve keza onun güney ve kuzey kesiminde göçebe halde yaşayan Usunların yaşadığı topraklara uzanmıştı. Yüeçiler, büyük ihtimalle Tibet’in dağlık kesiminden kuzeybatıya sarkan Tibet kabilelerinin bir kolu idiler27 ve muhtemelen Türklerle de karışmışlardı. Usunlar, Türk boylarının oluşturduğu ittifakın bir koluydular ve başlarında güneye geçen Yenisey Kırgızların bir kısmı bulunuyordu. Çünkü Usunların Batı Tanrı Dağları’nda bulunan torunları günümüzde dahi kendilerini Kırgız olarak takdim etmektedirler. Zaten Mode henüz 209 yılında Yüeçileri ezerek muhtemelen 27

Diğer delillerin yanı sıra şu hususlar da arguman olarak ileri sürülebilir: 1) Ana kitlenin batıya göçmesinden sonra Yüeçilerin Nan-shan’da kalan kısmı hakkında Çin kaynaklarında şöyle denilmektedir: “Giysileri, beslenme tarzları ve dilleri Ch’ienlerle (Tibetlilerle) bazı benzerlikler gösterir; ana babalarının adı veya lâkaplarını boy adı olarak kullanırlar.” (Иакинф, “История Тибета и Хухунора” Спб., 1833, ч. I, c. 66); 2) Yüeçilerin Bactriana’daki torunları arasında VI. Yüzyıla ait Çin kaynaklarında Tibet kökenli oldukları, Türklere ve Arilere benzemedikleri belirtilen Poliandrilerden söz edilmektedir (Собрание сведений, III/178); 3) Çin kaynaklarında VI. Yüzyılda Yüeçiler tarafından Peşaver’de kurulan devletten söz edilirken “buradakilerin kıyafetleri Tangutlarınkine benzemektedir” denilmektedir (Собрание сведений, III/175); 4) VII. Yüzyılda Kan (Semerkand) hükümdarları ve Mâverâünnehr’deki diğer küçük hükümdarlar, kendilerini Yüeçi hanedanının torunları olarak görüyor ve güya Yüeçilerin Nanshan civarında bulundukları dönemdeki başkentlerinin adına istinaden Çaovu unvanı alıyorlardı (Собрание сведений, III/ 181 vd). Fakat aslında Çaovu hayali bir şehirdi; çünkü anlaşıldığı kadarıyla Çaovu Tibet dilinde prens, efendi anlamındaki Çavu veya Çovu sözcüğüdür ve galiba kendilerinin Yüeçi hanedanından indiklerini düşünenler bu Yüeçi-Tibetçe prens anlamındaki Çaovu unvanını benimsemişlerdi. Bizzat Yüeçilerin, Kuşan ve Kaşan hükümdarlarının Tibetçe çavu sözcüğünü prens anlamında kullanmaları, Afganistan ve Hindistan’ı fetheden Ari Pehlevîlerin kestirdikleri sikkelerde kullandıkları kaşana dşavuga veya kaşanasa dşauo efsanesiyle teyit edilmektedir. (Bu kaşana dşavuga ve kaşanasa dşauo transkripsiyonu A. Von Gutschmid’in Geschichte İran’s.. adlı eserinde geçmektedir ve Kaşan prensi anlamındadır, sözü edilen eser, s. 114, 136). Aynı unvan efsanevi hükümdar Kutşula (Yunan efsanelerinde Kozulo, Kozoli) ve keza Tibet efsane ve sikkelerinde de geçmektedir ˂…˃.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

35

batıya sürmüştü.28 Hunlar, 177 yılında Yüeçilere karşı yeni bir sefer daha düzenlediler ve onları ezdikten sonra Usunları ve Doğu Türkistan’ı hâkimiyet altına aldılar.29 Türkler tarafından Tanrı Dağları’nın batı kesimine itilen Yüeçiler muhtemelen So halkıdır (bunlar herhalde Sakalardı; çünkü eski Persler İran’ın kuzeyindeki tüm göçebelere Saka diyorlardı). Bu So’lar Pamir üzerinden Hindukuş dağlarının ötesine geçerek Gibin yani Gilgit nehri ve Kabul-derya’nın aşağı akımlarında tutunmayı başardılar. Usunlar, 30-40 yıl kadar sonra Şanyü’nün (muhtemelen Kün-çin’in 162127 yılları) emriyle Yüeçileri Tanrı Dağları’nın batı kesiminden iterek onların topraklarına yerleştiler. Fergana veya Sogdiyana’ya gelen Yüeçiler ise Amu-derya’nın sağ sahilini kontrol altına alarak Bactriana’ya yerleştiler. M.Ö. 129 yılında Çin elçisi Chang Ch’ien onları burada buldu. Aynı elçi Sır-derya’nın orta ve aşağı akımlarında kalabalık bir K’ang-chü kitlesine (120 bin çadır) rastladı. Bunlar muhtemelen Kanglı kabileleriydi ve torunları bugün de berhayattırlar. O sıralar K’ang-chüler Zeravşan vadisinde şehirleri ve hatta Hiva’yı (Yüe-chien) itaat altına almışlardı.30 Hunlar, bir yandan kendi aralarındaki çekişmeler, diğer yandan Çin’le girişilen savaşlarda uğranılan başarısızlıklar sebebiyle, Güney ve Kuzey Hunları olarak ikiye bölündüler. Sonuncular, Çinlilerle ve onların destekledikleri Güney Hunları ile Miladi I. Yüzyıl sonuna kadar savaşmayı sürdürdüler. Yüzyılın sonunda Kuzey Hunlarının bir kısmı yabgularıyla birlikte “sayıları 100 bin çadıra ulaşan kuzeyli Hun kabilelerini geride bırakarak batıya gittiler ve kendilerine Siyenpi adını aldılar.”31 Yani o sıralar güçlenen Tunguz ve hatta bazılarının Siyenpi kabileleri olarak gördüğü Korelilere tâbi oldular. Çin’e iskân edilen Güney Hunları ise yavaş yavaş Çinlileştiler.32 Bunlar, muhtemelen Çin’in kuzey ve batısındaki Dunganların atalarıdırlar. 28 29 30 31 32

Собрание сведений, I/13. Age., s. 23. Собрание сведений, III, 1-7, 12, 13, 64, 65, 56-59. Age., I/163. M.S. IV. Yüzyılda Çin’de çıkan karışıklıklar sırasında Güney Hun prensleri Kuzey Çin’in bir kısmını ele geçirerek kendilerini imparator ilan et-

36

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Çin kaynaklarına göre Kuzey Hun yabgusunun batıya giden tiler. Düşman üzerine yürümeye hazırlandıkları bir sırada, takriben 328 yılında, Shih-lo adındaki Hun prensi sarayda yaşayan Buddist rahibin kehanetlerine müracaat etti. Rahip, ona çan sesleri arasında Hun dilinde şu sözleri işittiğini söyledi: Süçü tileygan, pugu togo udan. (Prof. Vasilyev’in okuyuşu böyle; A. Rémusat ise şu şekilde okumaktadır: sieou-tchi tili-kang pou-kou khiu-tho-tang). Bu sözlerin Çince çevirisi “Ordu hareket edecek, pugu (bir isim veya düşmanın adı) esir alınacak” idi. Her ne kadar Hun dilinde muhafaza edilen tek cümle bu ise de, Prof. Vasilyev’e göre (“Журнал мин. нар.просвещения”, 1872, сен., c. 115, 116) Türkçeyi andırmakla birlikte kendisinin bildiği Türkçeyle herhangi bir benzerlik göstermemektedir. Ayrıca bkz. Nouveaux mélanges asiatiques par Ab. Rémusat, t. 2, Paris, 1829, p. 179-183. Türkçe kitabeler arasında Hunca cümleye en yakın olanı, 732 ve 734 yıllarında dikilen Orhon kitabeleridir. Dolayısıyla, 328 yılına ait bu cümlenin muammalı sözcüklerini ve kalıbını galip ihtimalle bu kitabelerin dilinde aramak gerekir. Orhon kitabelerinin diline uygun olarak, o cümleyi şu şekilde okumayı deneyebiliriz: Süsi sülegen (veya süleygen), Pugu tutdan (veya tutkudan). Burada 1) Sü, kitabelerde sıklıkla rastladığımız ordu anlamındaki sözcüktür; süsi ise “onun ordusu” demektir; 2) Süle, kitabelerde sefere çıkmak anlamında kullanılmış; sü sülepen Thomsen’de (Inscriptions de l’Orkhon déchiffrées, 1896, 0. 97) şu şekilde tercüme idilmiş: faisant des expéditions avec des armées; gen veya gan şekli Orhon kitabelerinde geçmez, ama bugünkü Altaycada ve diğer Türk lehçelerinde vardır; 3) Pugu, (Shih-lo’nun düşmanı) Lü-wu’nun adı veya unvanı değil, kabile veya boyunun adıdır. Büyük ihtimalle bu sözcük VII ve VIII. Yüzyılda Kao-kuiler arasında görünen ve Çin tarihinde önemli rol oynayan Pugulardır ki, şimdiki Kara-Kırgızlar arasındaki Bugu tayfasıdır. Benim “Opıt vıyasneniya etniçeskogo sostava b. Ordı ve Kara-Kırgızov” (Büyük Orda ve Kara-Kırgızların Etnik Yapısını İzah Denemesi) adlı çalışmamda (s. 64) [elinizdeki eserin ikinci bölümü] ileri sürdüğüm kanaatime göre, bu Bugu boyu, Usunlar henüz M.Ö. II. Yüzyılda veya daha erken bir dönemde Moğolistan’da bulundukları sırada o ittifakın içinde yer alıyordu. Eğer Hunca cümlenin teyit ettiği gibi bu boy henüz IV. Yüzyılda mevcut ise, elbette daha önce Moğolistan’da kalan Buguların bir kısmı Hunların tebaası olan kabileler arasındaydı. Diğer kısmı ise Usunlarla birlikte Tanrı Dağları’na gidip günümüze kadar varlığını sürdürmüştür; 4) Tut fiili, Orhon kitabelerinde yakalamak, esir almak anlamındadır. Tutdı (yakaladı, esir aldı) şekli de vardır. Tutku (Radloff’ta) ve tutuk (Thomsen) ise esir alınmış, esir demektir. Orhon kitabelerinde bu örneklerin üçüncü tekil şahıs gelecek zaman kipi yoktur. Tutdan veya tutkudan şekilleri şüphelidir, ama Hunca cümledeki dördüncü kelimenin aslının tut olma ihtimali yüksektir ve her iki cümle de ikan, iken yardımcı ekiyle oluşturulmuştur.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

37

yolu, Yüebanların topraklarından (Tarbagatay ile Orta Tanrı Dağları arasında) geçiyordu ve oradan “batıdaki K’ang-chü’ye gitti.”33 Çin kaynağının yaklaşık V. Yüzyıl ortalarında bir Alan elçisine dayandırarak verdiği sonraki bilgiler, dört kuşak önce yani IV. Yüzyılın birinci yarımından önce, Hunların K’ang-chülerin kuzeybatısında Aral’dan Volga ve Don’a kadar uzanan sahada yaşayan Alanları hükümdarlarını öldürmek suretiyle itaat altına aldıklarını belirtmektedir.34 Daha sonraları ise batılı kaynakların belirttikleri gibi yaklaşık 375 yılında Hunlar Avrupa’da göründüler ve Gotlara saldırarak büyük halk göçlerini başlattılar. M.S. III. Yüzyılda Siyenpiler arasında Tobalar güçlendiler. 386’da Tobaların başında bulunan hükümdar, imparator unvanı alarak Kuzey Çin’de 581 yılına kadar varlığını sürdüren YüanWei hanedanını kurdu. O sıralarda Moğolistan’da hâkimiyet genellikle Tunguz kökenli olarak gösterilen Ju-janlardaydı. Ju-janların hâkimiyeti, IV. Yüzyıl sonlarında Kuzey Moğolistan’da Selenge nehri sahillerinde göçebe halde yaşayan kalabalık Kao-kui kabilelerini itaat altına almasıyla güçlenmişti.35 Çinli tarihçi ve yorumcuların verdikleri kati bilgilere göre, Kao-kuiler, M.Ö. VII. Yüzyılda Ordos’un güneydoğusunda yaşayan Çi-di yani “Kızıl Di”lerin torunlarıydılar.36 Onlara Di-li de diyorlardı ve kuzeyde Kao-kuiler tarafından Ding-ling lâkabı verilmişti.37 Onlar, yüksek tekerlekli arabalarda yolculuk ederlerdi ve bu yüzden Çinliler onlara kendi dillerine uygun olarak Kao-kui veya yanlışlıkla tele şeklini alan Çi-le diyorlardı.38 Altaylarda Töle nehrinin (Rusların Töles kabilesinden dolayı Töles Gölü dedikleri gölden doğan nehir ve Biya nehrinin birinci sağ kolu) bulunması, daha ziyade Kao-kuilerin gerçek adının Tele olduğunu, kelimenin Çinlilerin dilinde Di-li

33 34 35 36 37 38

Собрание сведений, III/163. Age., s. 166; Nouveaux mélanges asiatiques, I/239. Собрание сведений, I/208. Age., s. 6. Age., s. 248. Age., s. 373.

38

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

ve Çi-le şeklini aldığını göstermektedir.39 Hunlar zamanında Kaokuiler Kuzey Moğolistan’da yaşıyor olmalıydılar ve tıpkı vaktiyle Hunlara itaat eden diğer Türk kabileleri gibi onlar da önceleri Siyenpilerin, daha sonra Ju-janların hâkimiyeti altına girmişlerdi.40 Çinliler, muhtemelen V. Yüzyıl sonu veya VI. Yüzyıl başlarına ait bilgilere istinaden 12 Kao-kui boyunun adlarını vermektedirler: Lifuli, Tulu, İçan, Dalan, Kuho, Dabo, Alun, Moyun, Sıfın, Fufulo, Kuyan ve Yuşupey. Bunlardan Tulu’da Dulu’yu, Dabo’da Tuba yani Uranhayları, Dalan’da daha sonraki Dolange’yi görmek mümkün. Bu Dolange, Altaylarda bugün dahi Telenget adıyla varlığını sürdürmektedir. 487 yılında Fufulo boyu Ju-janlardan koparak 100 bin çadırdan daha kalabalık bir nüfusla Kao-kuilerle birlikte yukarıda sözü edilen Yüebanların Tarbagatay ile Tanrı Dağları arasındaki topraklarına yerleşti. Burada Kao-kuiler, Türkler tarafından itaat altına alınıncaya kadar kararlı bir şekilde Ju-janlarla savaşmayı sürdürdüler.41

2. Gök-Türkler döneminde Türk kabileleri Gök-Türkler dönemine ait Çin kaynakları ve bizzat 732 ve 734 yıllarında dikilen Orhon kitabeleri, VI-VIII. Yüzyıllarda Moğolistan’a yaşayan ana Türk kabileleri hakkında oldukça bol malzeme sunmaktadır. Doğuda Şara-müren çevresinde Tunguz kabileleriyle ve Güney Mançurya’daki Kidanlarla karışık olarak Tatabılar göçebe halde yaşıyorlardı. Tatabılar, Çin kaynaklarında Kumohi veya Hi olarak 39

40

41

Aslında Çi-le bir boy veya kabile adı da olabilir, çünkü Töles Gölü’nün kollarından birinin adı Çiyli (Çile)dir ve bu nehir ondan Çile adıyla bahseden Gelmersen tarafından da zikredilmektedir. Radloff ise ondan Çiyli olarak söz etmektedir (Дополнения к русскому переводу “Азии” Риттера, том 4, 1877, c. 417-421) Örneğin takriben V. Yüzyıl başlarında Ju-janların kuzeybatısında Hunların torunlarından hayli güçlü bir halk yaşıyordu ve bunlar güçlü Ju-jan hanı Şelun’a Yegin (Biçurin’e göre Ongil-göl) nehri boyunda çok ağır bir hezimet tattırmışlardı. Собрание сведений, I/251.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

39

geçmektedir ve Orhon kitabelerinde verilen bilgiye göre Kidanlar ve Tatabılar daima yan yana yaşamaktaydılar.42 Çin kaynaklarında da Kidanlar ve Hi’ler defalarca birlikte zikredilirler. Hi’ler, bazı kaynaklara göre Gök-Türklerin bir kabilesine mensuptular ve dolayısıyla Türk idiler.43 Çingiz-han döneminde bu Hi’ler Çin kaynaklarında Ak Tatarlar, Moğol kaynaklarında ise Ongutlar olarak karşımıza çıkmaktadır ve bugün tamamıyla Moğollaşmış Oniyüt nâhiyesinde yaşamaktaydılar. Hi’lerin toprakları IX. Yüzyılda kuzeybatıda Tatan göçebelerinin44 topraklarına bitişikti. Bu Tatanlar, muhtemelen Orhon kitabelerinde Otuz-Tatar adıyla geçen45 ve Çingiz-han döneminde Mançurya ile Moğolistan arasındaki sınır boylarında yaşayan Tatarlardı. Beylerin isimlerine ve Reşidüddin’in Tatarları Moğolların bir şubesi olarak göstermesine dayanarak, onların muhtemelen bir Türk kabilesi olduğu düşünülmektedir. Tatabıların ve Tatarların topraklarının batısındaki yerler, hanları tıpkı Hunların şanyüleri gibi Orhon boylarında göçebe halde yaşayan Gök-Türklerle meskûndu. Onların kuzeyinde Selenge sahillerinde, nehrin doğu ve batı kesiminde Köl-tigin46 kitabesinde zikredilen Toguz-Oğuz,47 Uygur ve Kao-kuilerin veya Tele’lerin 42 43 44 45 46

47

Die Alttürkischen Inschriften der Mongolei, 1894, s. 23, 26, 33; 1895, s. 440, 441, 455, 456 vd. Васильев, История и древности восточной части среднй Азии, Спб., 1859, c. 34 vd. Собрание сведений, I/479. Die Alttürkischen Inschriften der Mongolei, s. 23; 1895, s. 440. Metinde Kül-tegin şeklinde verilmesine rağmen, Prof. Dr. O. F. Sertkaya’nın haklı düzeltmesine istinaden “Köl-tigin” şeklinde yazmayı uygun bulduk. (çev. Toguz-Oğuzlardan Köl-tigin ve Bilge-kağan (Mogilyan-han) kitabelerinde şöyle bir söz edilip Uygulardan hiç bahsedilmemesi, bizi, Selenge boyundaki han otağının yakınında bulunmaları sebebiyle - ki Çin kaynakları oraları Uygur yurdu olarak gösterir, - çıkarttıkları isyanlarla Gök-Türk hanlarını zor durumlara sokan bu güçlü Oğuz kabilesinin Uygurlarla özdeş olduğunu düşünmeye zorlamaktadır. Ancak kitabelerde muhtemelen Költigin’in ölümünden sonra yani 731’den daha sonraki bir dönemde Bilgekağan’la Oğuzlar arasında vukû bulan savaşın anlatıldığı kısım maalesef bozulduğu için burada geçen kelime Uygur ilteberidir. Radloff, bu bozuk kısmı şu şekilde tahmin etmiştir: “Uygurların ilteberi yüz kadar ilden adam

40

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

topladı.” (s. 455) Kitabelerde daha önce Uygurlardan hiç söz edilmemesini ise onların o sıralar kuzeyde Baykal istikametinde uzak yerlerde yaşamaları ile izah etmektedir. Uygurlar burada komşu halkların, muhtemelen Tatar ve Oğuzların hâkimiyeti altında oldukları için onların bünyesinde kabul edilmiştir. 733’te Gök-Türk hanı Selenge nehrinin aşağı akımında mağlup Oğuzların köylerini ortadan kaldırdığında, hayatta kalmayı başaran Oğuzlar Baykal yakınında bulunan dağlardaki ormanlara çekilmiş, Uygur ilteberi (prensi) kısa zamanda yüz ilden savaşçı toplayarak Türk hakanını mağlup etmiş ve Türkler zor durumda kalmışlardır. Yine Radloff’un tahminine göre ondan sonraki yıllarda yeni Uygur hanı kendi iktidarını güçlendirmek ve küçük Uygur kabilelerini itaat altına almakla uğraştığından kazandığı zaferden faydalanamamıştır (s. 427). Prof. Thomsen, Uygurların ve Oğuzların aynı halk olduğunu düşünmektedir; fakat Uygur adı önde gelen halk veya kabilelerin oluşturduğu siyasî bir koalisyon olarak ortaya çıkmış daha yeni bir isim olmasına rağmen, Oğuz adı çok eskiden beri bir halkın veya kabilelerin ismiydi ve Türkler arasında kullanılmaya devam etmişti. (Inscr. de l’Orkhon, 1896, p. 148). Thomsen, kitabenin bozuk kısmını Radloff’tan farklı bir şekilde okumakta ve şu şekilde çevirmektedir: “Uygur ilteberleri yüz kişiyle doğuya kaçtılar… Türk halkı aç idi. O at sürülerini alıp onları doğrulttum..” (s. 127) Thomsen’e göre burada geçen ilteber, tebaa bir boyun veya ittifakın başındaki kişi anlamındadır. Buna göre “Uygur ilteber” hâkim zümreyi Oğuzların oluşturduğu küçük Uygur ittifaklarından müteşekkil halk demektir (p. 182). Biçurin’in (Собрание сведений, I/373, 374, 380-383) ve Visdelou’nun (Bibl. orient, 1779, t. IV, p. 128-132) yaptığı çevirilerde “T’ang-shu”ya göre, Tele ve Kao-kui kabilelerinden Yuan-wei hanedanı zamanında Wu-hu veya Wu-ge, Sui-wei hanedanı zamında Wei-ge denilen Yüange kabilesi, 606 yılında Pugu, Tun-lo (kitabelerdeki Tungra) ve Bayegu (kitabelerde Bayırku) kabileleriyle birlikte Türklere karşı isyan etmiş, kendilerine Hoi-ho veya Hoi-go adını almış, Çinliler de onlara Uygur demiştir. VII. Yüzyıl sonlarında Türk hakanı Moço [Kapagan]-han güçlenip de Telelerin topraklarını fethedince, Uygurlar Kibi, Sıge ve Hun kabilelerinden oluşan Kao-kuilerle birlikte bugüne kadar varlıklarını sürdürdükleri Selenge boylarında kaldılar ve güney batı istikametinde Çin sınırlarına gelerek Liang-chou ve Gan-chou şehirlerinin karşısındaki toprakları yani Nan-shan’ın kuzey kesimini işgal ettiler. Burada, haksız yere Çin genel valisine ihanet etmekle suçlanan prensleri Cheng-chung’un sürgüne gönderilip ölümüne kadar Çin’in tebaası olarak kaldılar. Cheng-chung’un akrabası veya oğlu Ho-shu onun yerine geçerek intikamını almak için uygun bir fırsatını bulup genel valiye ânî bir saldırı düzenledi ve onu öldürdükten sonra bölgeden ayrıldı. Ho-shu, “uzun bir süre sonra” muhtemelen bütün halkıyla birlikte Türklere sığındı. Hoshu’nun ölümünden sonra yerine oğlu Guli Peylo geçti ve 742’de Türkler arasındaki kargaşadan faydalanarak Karluk ve Basım [Basmıl]larla birlikte

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

41

diğer boyları yaşıyorlardı. Kao-kuiler‘in kuzeyinde Koso-göl civarında ve aynı gölün batısında, Çin kaynaklarına göre, Tilige, Eçi ve Dubo adlı Türk kabileleri48 yani Merkitler ve bugün kendilerine Tuba diyen Uranhaylar yaşıyordu. Uranhayların batısında, Kökmen (Çinlilerin Tan-shan49 dedikleri şimdiki Tannu-ola) dağının kuzeyine doğru az nüfuslu, fakat huzursuz Kırgızlar yaşıyorlardı.

48 49

onların Moğolistan’daki hâkimiyetlerine son verdi. Sonra Basımlarla birlikte Türkleri hâkimiyet altına alıp otağını Türk hakanının otağının bulunduğu yere, Ötüken dağı ile Gun (Orhon) nehri arasına kurdu. Bu bilgiler ve Orhon kitabelerindeki malumata göre Uygur [Hoi-ho] adını alan ittifak altı Tele kabilesinden oluşuyordu ve bunların en büyüğü de VII ve VIII. Yüzyılarda Wu-hu yani Wu-tut denilen kabileydi. Bu ittifak, yine Kaokuilerden olan Seyanto kabilelerinin güçlenmesine kadar kısa bir süre varlığını sürdürdü. Fakat Oğuz prens ailesinin başında kalmaya devam etti. En büyükleri Yüange olan ve varlığını sürdürmeyi başaran bazı Oğuz kabileleri, Uygur adını muhafaza ettiler. Uygurlar, VII. Yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar Selenge boylarında hâkimiyetleri altındaki diğer Tele kabileleri ve Oğuz boylarının gücünden faydalanmayı düşünmeden yaşamaya devam ettiler. 682 yılında Kutluk-han (Çin kaynaklarındaki Gudulu, kitabelerdeki Bilge-han’ın babası Taçam) 630’da Çin’in Türkler arasındaki taht kavgalarından yararlanarak Doğu Türklerini hâkimiyet altına alıp, onları ülkenin sınırına yerleştirerek varlığına son verdiği Türk Hakanlığı’nı yeniden kurdu. İsyan bayrağı açan Gudulu, “dokuz boyu” yani bünyelerinde Uygurların da yer aldığı Toguz-Oğuzları yağmalamak suretiyle güçlendi ve pek çok at ele geçirerek kendini han ilan etti (Собрание сведений, I/322). Oğuzlar ve Uygurlar tekrar Türklerin hâkimiyetine girmişlerdi, fakat Uygurlar Moço-han zamanında Kao-kuilerden Kibi, Sıge ve Hun kabileleriyle birlikte Nan-shan’a kaçmayı başararak Çin’in tebaalığına geçtiler. Ho-shu’nun yaklaşık 727’de babasının sürgüne gönderilip ölmesinin intikamını aldığı güne kadar on veya yirmi yıl burada kaldılar. Sonra Selenge boylarındaki akrabaları Toguz-Oğuzların yanına döndüler ve birkaç yıl onları yönettikten sonra 742’de Türklere düşman tüm kabileleri bir araya toplayarak onların Moğolistan’daki hâkimiyetlerine son verdiler. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda Bilge-kağan’ın kitabesinde “Uygur ilteber” sözlerinin dışındakilerin bozuk olması sebebiyle yapılan tahmini çeviri doğru olarak şu şekilde yapılabilir: Türkler karşısında yenilgi alan Uygur ilteberi mağlup Oğuzların takip edildiği sırada yüz kadar adamını yanına alarak güçlükle doğuya kaçıp kurtuldu. Собрание сведений, I/447, 439. Potanin, Eçi boyunu şimdi Koso-göl civarında yaşayan Eçen-Uranhaylar olarak görmekdir. Собрание сведений, I/443.

42

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Çünkü Türkler Kökmen dağı üzerinden onlara karşı seferler düzenlemişlerdi. Kırgızların (Kem-Kem veya Kem-Kemçik’le özdeşleştirebileceğimiz Ge-gun ve Gien-gun) toprakları elbette zaten bu halkın yaşadığı topraklardı, ama M.Ö. 201’den 49 yılına kadar Hunların işgali altındaydı.50 Kırgızların güneybatısında, yaklaşık Kara İrtış civarında Çinçe çeviri yazımlarda Gelolu olarak geçen ve VII. Yüzyıldan itibaren Çinlilerce tanınan Karluk boyu göçebe halde yaşamaktaydı.51 Muhtemelen bu boy daha sonraları diğer Türk kabileleri tarafından Altaylardan itilmiştir. Çünkü Çarış nehrinin kollarından birinin adının Karluk olması onların ana vatanına işaret etmektedir. Köl-tigin kitabesinde de Karluklardan “güçlü” bir halk olarak söz edilmektedir. V. Yüzyıla ait Çin kaynaklarında o sıralar Hun bâkiyelerinin yaşadıkları ve I. Yüzyılda üzerinden batıya geçtikleri Yüeban toprakları, anlaşıldığı kadarıyla VII. Yüzyılda Çu-yü, Çu-mi, Çumugun ve Çuban kabilelerinin işgali altındaydı. Bunlar, Çu grubu diyebileceğimiz bir Türk boyuna mensup kabilelerdi. Türk Hakanlığı kısa sürede hızlı bir şekilde yükselmekle birlikte, koca devlet doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı. Biraz önce adları verilen Çu grubu Türk kabileleri, Doğu Türkleri hanlarının hâkimiyet alanı dâhilindeydiler. Çu grubunun ve Moğolistan Altaylarının batı eteklerinde göçebe halde yaşayan bazı Tele kabilelerinin yaşadıkları toprakların sınırından itibaren uzanan Batı Türk Hakanlığı toprakları beş Dulu boyunun hâkimiyetindeydi. Bulgar soy kütüğüne göre Bulgar prenslerin Dulo boyuna52 mensup olmaları, V. Yüzyılda Kao-kui boyları arasında Tulu adında bir oymağın bulunması ve VII. Yüzyılda Batı Türk Hakanlığı’ndaki bey boyunun Dulu adını alması ve daha sonraları günümüze kadar varlığını koruyan kalabalık Dulat boyunun mevcudiyeti – tüm bunlar, bize, güçlü Dulu ittifakının henüz Hunlar zamanında 50 51 52

Age., s. 17, 77. Age., s. 437. Попов, “Обзор хронографов русской редакции”, Москва, 1866, c. 25-26,

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

43

devletin batı kesiminde Çu grubu kabilelerini de bünyelerine alarak var olduğunu rahatlıkla düşünme imkânı tanımaktadır. Hunların I. veya II. Yüzyılda Batıya çekip gitmelerinden sonra yerlerinde kalan Dulu boyları, Yüeban devletini oluşturdular. Bunlar, Ju-janlarla çarpışacak kadar güçlüydüler ve V. Yüzyılda Çin’le temasa geçerek onlara karşı bir ittifak oluşturdular. V. Yüzyılda Yüeban devletinin ağırlıklı kesimini oluşturan Kao-kuiler, bünyelerinde Dulular da bulunduğu için bu devletin bağımsız varlığına son vermek zorundaydılar. Güçlü Gök-Türk devletinin ortaya çıkışından sonra Selenge ve Hangay’a döndüler. Yüeban’ın kadim ahalisi, Türgişler, Kergeşler ve diğer beş Dulu boyunun kaynaşmasından oluşmuştu. Batı Türk Hakanlığı’nın diğer yarısını oluşturan halk, Tanrı Dağları’nın batı kesimini ve oraya kuzeyden sınırdaş olan bozkırda yaşayan beş Nuşibi boyundan oluşuyordu. Bu boyların adlarından (Çince çeviri yazımında Asıgi ve Geşu53 şeklinde geçen isimler Assık ve Kuşu veya Kuçuk’la örtüşmektedir) bunların Tanrı Dağları’nın batı kesiminde yaşayan Kara-Kırgız boylarından oluştukları sonucuna varabiliriz54 ve zaten günümüzde de Nuşibilerin ağırlıklı kesimi Dulat boylarıyla karışan Kırgızlardan oluşmaktadır. V. Yüzyıldaki Çin kaynaklarında55 kendilerinden bahsedilen Usunların topraklarında (ki daha sonraları Gök-Türklerin ortaya çıkışıyla birlikte Çin’in Batı ucuyla ilişkisi kesilmişti) VII. Yüzyılda kalabalık Kırgızların görünmesi, haklı olarak bizi Nuşibilerin Usunlar olduğunu düşünmeye sevk etmektedir. Başlangıçta Çinliler muhtemelen yönetici hanedana mensup boyun adına istinaden onlardan Usun diye bahsetseler dahi,56 bu halkın gerçek 53 54

55 56

Собрание сведений, I/351, 356. Bunardan Assık boyunun beyi “birkaç yüz bin” savaşçı çıkarabilirdi (Собрание сведений, I/356). Elbette bu çok abartılı bir rakamdır, ama sözü edilen beş kabilenin oldukça kalabalık oldukları konusundaki şüpheyi de ortadan kaldırmaktadır. Собрание сведений, III/162. Büyük Orda bünyesinde muhtemelen bu boyun bâkiyeleri olan Sarı-Uysun kabilesinin bulunması da buna delalet etmektedir.

44

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

etnik adı Kırgız’dı ve Gök-Türkler zamanındaki Nuşibi kelimesinin anlamı her ne kadar henüz tam olarak çözülememişse de, Türk hakanları resmi olarak bu kabilelere Nuşibi adını vermiş olabilirler.57 Batı Tanrı Dağları’nın ahalisinin Usun-Kırgızlardan oluştuğu, Usun devletinin Milattan sonra çökmesi ve devleti oluşturan boyların bağımsız yaşamaya devam etmeleri veya bir kabileler ittifakı oluşturmasıyla izah edilebilir. Fakat onların komşuları Kanglılar muhtemelen öyle bir durumdaydılar ki, Moğolistan’ın hâkimi olan Sanpiler [Siyenpiler] ve daha sonra Ju-janlar Usunların topraklarında tutunup tutunamayacakları endişesine kapılmadan onlara karşı sürekli saldırılar gerçekleştirdiler.58 Usun 57 58

Şabolo-han “ülkesini on kabileye taksim etti ve her birinin başına yönetici olarak bir bey atadı” (Собрание сведений, I/350). Klaproth’un ve onun görüşlerini tekrarlayan Ritter’in izinden gidenler, genel olarak, Usunların bir kolunun I. Yüzyılda Urallara gittiğini, IV. Yüzyılda diğer bir Usun kolunun Yaksart ve Transoxiana’ya, üçüncü bir kolun İrtış boylarına gittiklerini, 619 yılında ise Usunların Gök-Türklerin hâkimiyetine girerek onlarla kaynaştıklarını düşünmektedirler. (Örneğin bkz. “Этнографическое обозрение” кн. 26, 1895, c. 67, 68). Gerçekten de Klaproth’a göre (Tableaux historiques de l’Asie, Paris, 1826, p. 165, 166) Usun k’un-mosu Wung-chu-mi’nin sabık hükümdarın oğlunu veliaht tayin eden oğlu Ju-ch’ü-t’u “Usun başkenti Ch’i-ku-ch’eng’i bırakarak kuzeydeki dağlara çekilmiş ve orada devleti küçük k’un-mo unvanıyla yöneten güçlü bir parti oluşturmuş, Usun devletinin başkenti ve büyük kısmı büyük k’un-mo’nun yönetiminde kalmıştı..” Bu kısmı Klaproth’un aksine aynı kaynağı yanlış çeviren Ritter (Rusça çevirisi “Землеведения Азии”, Спб., 1859, c. 130) ise şöyle yazmaktadır: “Ju-ch’ü-tu’nun hükümdarlığı sırasında…. Usunlar büyük ve küçük k’un-mo’lar olarak bölündüler. Küçük k’un-mo’lar kuzeydeki dağlara gittiler (acaba Avrupalıların Ural dedikleri dağ mı?) ve böylece başkent Ch’i-ku-ch’eng’i bıraktılar.” Ritter’i takip eden yazarlar da böylece onun Usunların Ural’a yerleştikleri şeklindeki teklifini gerçekmiş gibi algıladılar. Aslında, Klaproth’un bilgilerini doğrudan veya yapılan şerhlere dayanarak “Han Hanedanı Tarihi”nden aldığı eserde (bkz. Biçurin’in çevirisi Собрание сведений, III/71-73 ve Wylie’nin onun çevirisiyle örtüşen tercümesi – Journal of the Anthropological Institute of Great Britain and Ireland, vol. III, 1874) “M.Ö. I. Yüzyılın ikinci yarımında Çin prensesi ve elçilerinin Kuang-wang’a bir suikast tertipledikleri, onun tek başına kurtulup kaçmayı başardığı, aynı sıralarda Ju-ch’ü-t’u’nun korkuya kapılarak diğer küçük prensleri de yanına alıp kuzey dağlarına çekildiği” anlatılmaktadır. Suikast prensesin muhtemelen Issık-göl’ün güney

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

45

sahilinde yer alan Ch’i-gu’daki sarayında verilen bir ziyafet sırasında olduğuna göre, kuzey dağlarıyla Zaili veya en fazla Cungar Alatav’ı kastedilmiş olabilir. Burada Hunların Çinlilere karşı kendisine yardıma geldiği şeklinde söylentiler işiten Ju-ch’ü-t’u, beklenmedik bir şekilde Kang-wang’a saldırıp öldürür ve kendisini Usun k’un-mosu veya kaynakta belirtildiği gibi Kui-mi ilan eder. Çinliler, tahta prensesin oğlunu çıkarmak için bir ordu sevk ederler; fakat iş savaşmaya kadar varmaz; çünkü Ju-ch’ü-t’u kendisini küçük k’un-mo olarak ilan eder ve prensesin oğlunu büyük k’un-mo olarak kabul etmeye razı olur. Ülke ve halk büyük ve küçük k’un-molar arasında taksim edilir. Büyük k’un-mo 60 bin, küçüğü ise 40 bin aile alır. Böylece Usun devleti ikiye bölünür, ama hiçbiri Urallara gitmez. Klaproth, Ritter’in de aynen tekrar ettiği daha sonraki kısımda şöyle devam ediyor: “Sanpiler [Siyenpiler] güçlenip de Usunları itaat altına aldıktan sonra ardı arkası kesilmeyen saldırılarla onları ülkeyi terk edip batı ve kuzeybatı taraflarına gitmeye mecbur bıraktılar. Bu olay, IV. Yüzyılın başlarında oldu. Halkın bir kısmı Yaksart’ın yukarı akımlarına ve Transoxiana’ya giderken, diğer kısmı İrtış civarındaki Kırgız bozkırına göç etti. Bunlar, 619 yılında T’ü-kü yani Türklerin hâkimiyetine geçerek onlarla kaynaştılar.” Klaproth’un sözü edilen eseri, Grigoryev’in haklı olarak işaret ettiği gibi, bilimsel bir öneme sahip değildir. Çünkü kaynaklarını ve belgelerini göstermez. Klaproth’un müracaat etmesi gereken kaynakların yardımıyla yapılan tetkikata göre Çin kaynaklarında Siyenpi hanı T’an-shih-huai’ın (141-181 yılları) “batıda Usunları ezdiği”, daha sonra yine Siyenpi hanı Toba-Yü-lü’nün yaklaşık 313 yılında “batıda eski Usun topraklarını” zaptettiği, onun oğlu Shê-i-Kien’in “batıda Polon’a kadar” yani Fergana’ya kadar uzanan tüm toprakları zaptettiği belirtilmektedir (Собрание сведений, I/169, 193). Bu bilgilerden Siyenpilerin Usunlara değişik zamanlarda saldırıp topraklarını ele geçirdikleri sonucu çıkarılabilir. Fakat bu fetih, uzun veya kısa bir süreliğine de olsa Siyenpi hâkimiyetini tanıyan Usun boylarının kendi topraklarında kalmalarına bir mani teşkil etmedi. Daha sonraları Usun k’un-molarının torunlarının kendilerine bağlı boylarla birlikte V. Yüzyılda Ch’ung-lin bölgesinde Narın’ın yukarı akımlarında kaldıkları muhakkak. Çünkü o yüzyıl içinde 425 ve 436 yıllarında Çin elçileri onları orada bulunmuşlardı. (Собрание сведений,III/138, 162). Usunların batıya ve kuzeybatıya doğru yani Transoxiana ve İrtış boylarına gittikleri görüşü, yalnızca Klaproth’un herhangi bir kaynağa dayanmayan mesnetsiz varsayımından ibarettir ve üstelik bu görüş, Gök-Türkler zamanında Usun-Kırgızların Nuşibi kabileleri adı altında kendi eski yerlerinde kaldıkları vakıasıyla tezat teşkil etmektedir. Usunların Türkler tarafından fethediliş tarihi olarak gösterilen 619 yılı da doğru değildir. Çünkü 619 yılında daha önce Usun toprakarında hüküm süren beşinci Batı Türk hakanı iktidardaydı (Собрание сведений, I/346). Halbuki Usun toprakları ve Usunlar, daha 555’li yıllarda Türkler tarafından zaten fethedilmişti (Собрание

46

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

topraklarında yerleşmeyi kararlaştıran ilk fatihler, Dulu ve KırgızNuşibi topraklarını ülüş olarak alan Batı Türkleriydi. Batı Türk Hakanlığı’nın yıkılmasından sonra onların yerini beş Dulu kabilesi içinde Kergeşlerle (Çin kaynaklarındaki Tu-kişi-Heloşiler) birlikte yer alan Türkiş kabileleri aldı. “T’ang Hanedanı Tarihi” ve Orhon kitabelerine göre Türkişler Gök-Türklerin akrabalarıdır. Onların Altay kökenli oldukları, günümüzde Kara Tatarlar arasında Tirkeş ve Kergeş kabilelerinin bulunmasından anlaşılmaktadır.59

59

сведений,, I/267) ve Bizans elçisi Zemarchos, 568 yılında yalnızca Tanrı Dağları’nın batı kesimini değil, Transoxiana’yı da Türklerin hâkimiyeti altında bulmuştu. Kısacası Usunların eski tarihi bazı yanlış varsayımların konusu olmuş ve ortaya atılan bu yanlış hükümler üzerine bir takım tekrarlar yapılmıştır. Örneğin genel olarak Ch’i-ku-ch’eng’in sular altında kalarak Issık-göl’ün içinde kaybolduğu ve bu olayın V. Yüzyılda vukû bulmuş olabileceği söylenmektedir. Mamafih Ch’i-ku-ch’eng’in varlığı konusunda o döneme ait bazı kayıtlara ve daha sonraki bir takım Çin güzergâh haritalarına istinaden bu şehrin şimdiki Kızıl-su sahilinde Koysarı sınırı yakınlarında bulunduğu, oralarda rastlanan sur kalıntılarından ve kerpiçlerden su altında kalmış bir şehrin varlığı doğrulanabilir. Hatta Ch’i-ku-ch’eng’in M.Ö. 44-36 yılları arasında haritadan silindiğine dair bazı ilave bilgiler de vardır. Tam bu dönemde (bkz. Mailla – Histoire generale de la Chine etc., Paris, 1763, t. III, p. 163) K’ang-chülerin talebi üzerine Usunlara karşı yardıma gelen Çi-çi’nin girdiği birkaç çatışmadan sonra, Usun kralının “Çi-çi’ye karşı daha fazla dayanamayacağını anlayarak 5 bin li batıdaki topraklarını terk edip halkıyla birlikte doğuya çekildiği ve oraya gelen Çi-çi’nin tamamıyla yıkılmış bir şehir ve boşaltılmış bir ülkeyle karşılaştığı” kaydedilmektedir. Hâlbuki Usunlar şehirlere alışık olmayan göçebe bir halktı. Çadırlarda yaşamayı sevmeyen prenses kendisine bir saray yaptırmış ve zaman içinde saray çevresinde prensesin hizmetkâlarının kurdukları bazı binalar ortaya çıkmıştı. Son prenses ise M.Ö. 51 yılında yani Çi-çi’yle yapılan savaştan önce Çin’e gelmişti. Dolayısıyla yakılıp yıkılmış olan Ch’i-kuch’eng’in tekrar imar edildiğini varsaymak için herhangi bir mesnedimiz yoktur. Çünkü prenses daha sonra Usunlara tekrar gönderilmemiştir. Bu yüzden yıkılması üzerinden yaklaşık iki bin yıl geçtikten sonra Ch’i-kuch’eng’in kalıntılarını bulmayı beklemek beyhudedir. Çünkü büyük ihtimalle prensesin kendisi için yaptırdığı saray ve diğer binalar ahşaptandı ve yabgu Çi-çi’nin yaptırmaya başladığı şehir de muhtemelen Çinliler tarafından ateşe verilen Çu veya Talas vadisindeydi. Bu kabilelerden önce Radloff (Aus Sibirien, I/223), sonra A. V. Adrianov söz etmektedir. Sonuncusuna göre Kara Tatarlar arasında Kergeş ve Köm-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

47

Muhtemelen Türkişler Altaylardan Karluklardan önce ayrılmışlardı ve herhalde VII. Yüzyılda Tarbagatay’ın batı kesiminde göçebe olarak yaşamaktaydılar.60 Orhon kitabelerinde Doğu Türklerinin Türkişler üzerine iki sefer düzenlediklerinden söz edilmektedir. Bunlardan birincisi, Çin kaynaklarında Köl-tigin’in amcası Moçohan61 olarak geçen han tarafından 710 yılında yapılmıştır.62 İkinci sefer hakkında Çin kaynaklarında herhangi bir kayıt yok, fakat kitabelere göre bu sefer Mogilyan-han zamanında takriben 721 yılında yapılmıştır. Yine kitabelere göre Türk ordusu Altun (Altay) sıradağları üzerinden İrtış’ı (elbette ki Kara İrtış’ı) geçerek Türkiş hanıyla Volçu’da savaşmış ve savaş Türkiş hanının mağlubiyet ve ölümüyle sonuçlanmıştır. Vakıa kitabelerde Mogilyanhan’ın Türkişlere karşı düzenlediği seferle ilgili verilen bilgiler sınırlıdır, ama Köl-tigin kitabesinde Çin kaynaklarında hiç yer almamasına rağmen Türklerin Kara Türkişlerle yapılan savaşlardan söz edilmektedir. Buradan kitabelerde geçen Kara Türkişlerlerin Soge-han’ın ölümünden sonra kendilerini Türkişlerden ve Türkiş hanlarından bağımsız gören Dulat ve Kırgız boylarının kastedildiği sonucunu çıkarmak gerekir.63

60 61 62

63

nöş kabileleri saçlarını uzatmakta, kadınları ise Altaylılar ve kadınları gibi kolsuz yelek giymektedirler. Üstelik onlar diğer Kara Tatarlardan dil yönünden de farklıdırlar ve yine Adrianov’a göre farklı gruba mensup Kumandılar ve Abakanlarla birlikte Kara Tatarlardan ziyade Altaylılara daha yakındırlar (Путешествие в Алтай и эа Саяны, совершенное в 1881 году, c. 292). Ritter’in eserinin Rusça çevirisinin eklerine göre Tirgeş kabilesi Kergeş nâhiyesinde yaşamaktadır. Собрание сведений, I/366. Radloff, Die Altttürkischen Inschriften, s. 441; Thomsen, Inscriptions de l’Orkhon déchifrées, 1896, p. 103., 104. Собрание сведений, I/331: “Ch’in-yün iktidarı zamanında yani 710’da Moço batıda Moge hanlığını ortadan kaldırdı”. Burada geçen Moge kesinlikle Soge kelimesinin yanlış yazılışı veya bir müstensih hatasıdır. Olayın detayları için daha ileri sayfalara bkz. Türkişlere karşı elde edilen zaferle ilgili Köl-tigin kitabesinde Kara Türkişlere bir sefer düzenlendiğinden söz edilmektedir, fakat kitabenin bu konuyla ilgili asıl önemli kısmında bazı kelimeler düşmüştür. Daha sonrasında Türk ordusunun Demir Kapı’yı geçerek (yani Talki geçidi’ni geçerek; çünkü Türkler ve Moğollar uzun ve aşılması zor olan geçitlere hep Demir

48

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kapı adını vermektedirler) ve İnçu nehrini aşarak (muhtemelen Çu nehridir ve Çin kaynaklarında Cem-çu-jin ve Cen-çu-ho ile Sır-derya kastedilmektedir) Soğd halkı üzerine yürümüşlerdir. Fakat bu sırada Türkişler Kengeres’e geçerek düşmanca davranışlar sergilemeye başlamışlardı. Kitabenin bundan sonraki bazı kısımları düşmüş, ancak Türk ordusunun zor durumda kaldığı, yalnızca Köl-tigin’in kahramanlığı sayesinde Kara Türkişlere bir darbe indirdikten sonra Türklerin salimen kendi topraklarına dönmeyi başardıkları sonucu çıkarılabilir (Radloff, s. 454, Thomsen, p. 110, 111). Çin kaynaklarına göre (Собрание сведений, 370, 371, 332) 721 yılında Türkişlerin hanı, yaklaşık 715-717 yıllarında kendini han ilan eden ve 738’de iki üst düzey memurun ani bir saldırısı sonucu öldürülen Su-lu idi. Kitabelerde anlatılanları Çin kaynaklarındaki bilgilerle örtüştürebilmek için, 721 yılındaki sefer sırasında Su-lu’nun yalnızca Gök-Türk hanlarının hâkimiyeti altındaki güneybatı kesiminin, daha sonra ise Költigin kitabesinde Kara Türkişler diye geçen Dulat ve Kırgız boylarınca işgal edilen ve Türkişlere ait olan kısmın hanı olduğunu var saymak gerekir. İrtış ve Altaylara daha yakın olan kuzeydoğu kesimleri de Türkiş boyları tarafından işgal edilmişti, ama onların kendi hanları vardı ve muhtemelen Soge’nin torunlarından biriydi. Kim olduğu bilinmeyen bu han, Doğu Türklerine daha yakın topraklarda hüküm sürmekteydi ve Türklerin 721’de düzenledikleri bir saldırı sonucunda hayatını noktalamıştı. Bu görüş, Sarı ve Kara Türkişlerden bahseden ve Su-lu’nun hanlığının son zamanlarında aralarında kavgalar çıktığına işaret eden Çin kaynaklarınca da teyit edilmektedir. Çin kaynaklarına göre daha sonraları Su-lu’nun ölümü üzerine, Su-yeh şehrinde bulunan ve Batı Türkleri başkentine bağlı olan meşrû varis Tuho-siyen’le birlikte Kara Türkiş kabileleri içinde Jih-wei Han adında başka bir han daha ortaya çıkmıştı. Fakat her iki han da Su-lu Han’ın katillerine karşı dayanışma içindeydiler ve hem Çinliler hem de Taşkent ve Fergana yöneticileri nezdinde yardım arıyorlardı. Sonuçta Tuho-siyen Suyeh’de öldürülerken, Xınlos şehrini koruyan Jih-wei Han da öldürülmüş, ama yine de 742 yılında Kara Türkişler arasında yeni bir han çıkmıştı. Kara Türkişlerin 753’de yeni bir hanı tahta kotardıklarını görüyoruz, fakat 756’de hem Sarı Türkişlerin hem de Kara Türkişlerin kendi hanlarını seçtiklerini ve kendi aralarında iç savaşa başladıkları, ancak daha önce Batı Türklerine ait toprakları ele geçiren Karlukların reisinin bu fırsattan faydalanarak otağını Su-yeh şehrine kurduğu anlaşılmaktadır (Собрание сведений, I/370-372). Hangi boyların Sarı, hangilerinin Kara Türkişleri oluşturdukları ve bu “sarı” ve “kara” adının nereden çıktığı konusunda Çin kaynaklarında herhangi bir bilgi mevcut değil. Ama aynı kaynaklarda birbirine düşman tarafların sözlerine istinaden Soge’nin torunlarının “Sarı oymağı, Su-lu’nun torunlarının ise Kara oymağı oluşturdukları” şeklinde bir kayıt mevcut (Age., I/370) Ancak, kara sıfatının rengi belirten anlamı dışında Orta Asya Türklerinde aşağı, zayıf; kabile veya halk için kullanıldı-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

49

Gök-Türkler zamanındaki Kanglılar hakkında yeterli bir bilgi mevcut değil; ancak, Türklerin hâkimiyetinde bulunan ve ğında küçük, başka birinin hâkimiyeti altında olan topluluk manası ifade ettiği göz önünde bulundurulursa (örneğin Tanrı Dağları’nın iki tarafını ve Mâverâünnehr’i ele geçiren Kidanlara yerli halk Kara-Kidanlar diyorlardı; çünkü bunlar Kuzey Çin’de hâkimiyeti elinde tutan Kidanların bir kısmını oluşturuyorlardı. Günümüzde Kalmaklara dahi genellikle KaraKalmak denilir. Çünkü onlar, tamamına Kalmak denilen Moğol halkının bir kısmını teşkil etmektedirler. Aynı şekilde İli vadisindeki yerli Kitaylara da Kitay halkının bir cüzü olmaları hasebiyle Kara-Kitaylar denilir vs..) kitabelerdeki Kara Türkişlerle Türkiş hanına bağlı Dulat ve Kırgız boylarının kastedildiğini varsaymak gerekir. Ancak bunlar, Soge-han’ın ölümünden sonra diğerlerinden kopmuş, Dulatlar ve Kırgızlar veya her ikisinin önemli bir kesimi, muhtemelen sabık Hunların torunları olan Türkiş kabilelerinin seçtiği hana bağlı kalmayı reddederek, Su-lu’yu başlarına han olarak kotarmışlardı. 721’de Türkiş hanının ölümü üzerine Su-lu’nun diğer Türkiş boylarını da itaat altına aldığını, ancak daha önce hâkimiyeti ellerinde tutan boyların (yani doğuda hâkimiyet ve hükümdarlık rengi kabul edilen sarıların) Dulat ve Kırgızların oluşturdukları kara boyların hâkimiyetini reddettiklerini, çıkan iç savaşın büyük kargaşaya yol açtığını ve bu durumun Karlukların ülkeyi ele geçirmelerine kadar sürdüğünü kabul etmek gerekir. Fakat bana kalırsa, Türkişler Karlukların hâkimiyetine girmeyi de reddederek batıya göç etmişlerdir. Çünkü daha sonraları Tanrı Dağları’nın yerli ahalisi arasında, hatta bugünkü Kırgız-Kazaklarda ve Özbeklerde dahi bu ismi taşıyan herhangi bir boy veya kabilenin varlığına rastlanmamaktadır. (Gerçi Vambery, 1865’de Rusçaya tercüme edilen “Orta Asya’ya Seyahat” adlı eserinin 171. sayfasında bir “Tirkiş” taifesinden söz ederse de, bu meçhul taifenin yaşadığı yer hakkında ondan başka hiçbir yazarda bilgi bulunmamaktadır). Onların batıya göçleri hakkında İbni Hordadbeh’in eserinde bir kayıt mevcuttur. İbni Hordadbeh, onların Bacnak (Peçenek) ve Kıfçaklarla birlikte (de Goeje çev., 1889, s. 22) muhtemelen IX. Yüzyılının birinci yarımında bozkırın batı kesimine geçtiklerini belirtmektedir. Daha sonraları XI. Yüzyılda Türkişlerin Tork adı atında Uzlarla (Kıpçaklarla) müttefik olarak Peçenekleri daha batıya itip Dinyeper boylarında gözüktüklerini hatırlamak gerekir. Tuho-siyen’le birlikte aynı anda kara boylardan Jih-wei Han’ın bulunmasını, Türklerde sık sık rastlandığı gibi, birincisinin büyük han, ikincisinin küçük han olmasıyla izah edebiliriz. Kitabenin Çince transkiripsiyonunda geçen Ken’res’e gelince, bunu da VIII. Yüzyıla ait Çin kaynaklarında sık sık geçen Xınlos şehri olarak kabul etmek gerekir. Bu şehir, Talas ile Çu nehirleri arasındaydı ve Suy’dan ziyade Çu nehrine daha yakındı. Çünkü nehrin aşağı akımlarında yaşayan çiftçiler “batıdaki Xınlos şehrine mensuptular” (Собрание сведений, III/245).

50

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Zemarkhos’un arazileri üzerinden geçip gittiği Xoliatlarda büyük ihtimalle Kanlıları görmek mümkündür. Çünkü Xoli kelimesi Deguignes’in de tahmin ettiği gibi Kanglı sözcüğünün bozulmuş şekli olabilir. Kanglılar VI. Yüzyılın ikinci yarımında Türkler tarafından itaat altına alınmışlardı, fakat onların kısa sürede bu boyunduruktan kurtulduklarını var saymak gerekir. 630’larda Batı Türk hanlarından birinin iki defa K’ang-chü’ye kaçtığı ve orada öldüğü şeklinde bir kayıt mevcut.64

3.VIII. Yüzyılın Yarısından Moğollaştırma ve Türk Kabilelerini İtme Devrini Başlatan Çingis-Han’a Kadar Moğolistan Türkleri; Kalmıkların Kökeni Moğolistan’daki Türk Hakanlığı’nın VIII. Yüzyıl ortalarında taht kavgaları yüzünden yıkılmasından sonra Uygurlar, Tele kabilelerinin bâkiyeleri ve Karluklarla birlikte bu fırsattan faydalanıp Türklere saldırdılar. Moğolistan’da hâkimiyet Uygurlara geçerken, Karluklar da Batı Türk hakanlarının topraklarını ele geçirdiler. Çin kaynaklarında Hoi-hu65 diye geçen Uygurların devleti, ancak bir yüzyıl kadar varlığını sürdürebildikten sonra yönetici hanedana düşmanlık besleyen Uygur kabilelerinin desteğini de arkasına alan Yenisey Kırgızları tarafından yıkıldı. Mağlup boylar Orhon’dan güney ve batı istikametine kaçarak Nan-shan eteklerine ve Tanrı Dağları’nın doğusuna yerleştiler. Sayıca fazla olmayan Kırgızlar, kalabalık boyları olan Uygurları tam hâkimiyet altına alabilecek durumda değillerdi ve kısa süre sonra Yenisey boylarına dönmek zorundaydılar. Ancak, bu arada Kidanlar güçlenmiş, 64

65

Византийские историки Дексипп и пр., пер. Дестуниса. Спб., 1861, c. 381. “O (Türk hakanı Dizavul) Zemarkhos’a bir savaş esiresi verdi. Bu kadın Xerxis denilen halka mensuptu.” (s. 379) T’ang-shu’da adları sayılan dokuz Hoi-hu kabilesi şunlardır: Yologe, Huduge, Kui-lou, Mokesige, Auçay, Hosa, Hvınso, Yovuge ve Hasevu (Собрание сведений, I/383; ayrıca bkz. Mailla, VI/139). Günümüzde Türk boy ve kabile isimleri arasında bu adlara kesinlikle rastlanmaktadır. Muhtemelen bunun sebebi Uygurların Tanrı Dağları eteklerinde yerleşik düzene geçmiş olmalarıdır.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

51

Hi’leri yani Tatabıları itaat altına almış ve Kuzey Çin’de Leao hanedanını (907-1125) kurmuşlardı. 924 yılında, ilk Kidan imparatoru Abaoki veya Ambagan, düzenlediği ilk seferinde Uygurların Orhon sahilindeki sabık başkentine kadar gitmiş, burada yerli Uygur beylerinden biri kendisine itaat etmiş, Ambagan onlara Gansu’daki Uygurları eski yerlerine geri getirme teklifinde bulunmuş, ama onlar bu teklifi değerlendirememişlerdi.66 1179’da kaleme alınan “Kidan Devleti Tarihi”ne göre, Kidanlar hâkimiyet alanlarını Moğolistan’ın iç kesimlerine kadar yayamamışlardı ve devletin sınır uçlarında Tuç-yüe (Türkler), Ta-Talar (Tatar boyları), onların kuzeyinde Beguli (daha ileride kendilerinden bahsedilecek olan Bikin kabile ittifakı), Yü-chüe (Uygurlar) ve Mongullar (Moğollar) vs. yaşamaktaydı. Onlar arasında en yakında bulunan Tatarlar o sırada en güçlü olanlarıydı. “Kidanlar onları itaat altına almak için 100 bin kişilik bir ordu sevk etmişler, fakat bu ordu dahi Ta-talara bir şey yapamamıştı”.67 Kuzey Çin’de hâkimiyeti Kidanların elinden alan ve aslen Tungus kökenli olan Çurçenler zamanında Moğolistan’daki halklar ve kabilelerle ilgili bilgiler daha da azdır. Çünkü Çurçenlerin hâkimiyet alanı, Çin Seddi’nden çok öteye uzanmıyordu. Çurçenlerin Çinli tarihçileri, kendi dönemlerindeki Mon-gu (Moğol), Ta-tan (Tatar) ve Çurçenlerin sınırlarını koruyan Ça kabileleri hakkında bölük pörçük bilgiler vermektedirler. Bu Ça kabileleri arasında yer alan Çu-li’lerin Calayirler ve Çi-lu’nun Kireyler olabileceği düşünülebilir.68 Eğer Çin kaynaklarının Kidan ve Çurçenlerin dönemiyle ilgili bilgilerini Reşidüddin ve Yuan chao pi shi’deki bilgilerle karşılaştıracak olursak, Moğolistan’da IX. Yüzyıl ortalarından Çingishan dönemine kadar olan etnografik tabloyu şu şekilde çizebiliriz: Güneydoğuda – Tatabılar ve Ongutlar; onların kuzeyinde kalabalık Tatar boyları; Tatarların kuzeyinde ve kısmen batısında, 66 67 68

Leao-shi, Visdelou’nun Bibliothéque oriantale’deki hülasası, 1779, t. IV, p. 181-188. В.П.Васильева “История и древности”, 1859, c. 169, 25, 26, 28, 29. Age., s. 110-112.

52

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

çoğu Onon ve Kerulen nehirleri boylarında yaşayan Kireyler, Calayirler ve Moğollar; onların batısında Tamir ve Orhon nehrinden İrtış’a kadar uzan bölgede Naymanlar, onların kuzeyinde, Selenge nehri sahillerinde Merkitler, Koso-göl ve Tannu-ola civarında Oyratlar, Tubalar ve değişik “orman halkları”; Yenisey boylarında Kırgızlar ve Kıştımlar, onların batısındaki Altaylarda Tölesler vs. yaşamaktaydılar.69 Demek ki, Uygur devletinin yıkılışından Çingis-han’a kadar Moğolların ortaya çıktığı uzak kuzeydoğu kesimleri hariç, Moğolistan yine Türklerin yaşadıkları topraklardı. Bu Türk boyları kendi aralarında ittifaklar oluşturmuşlardı, ama bunların hiç biri Moğolistan’da yaşayan diğer boyları ve ittifakları hâkimiyet altına alacak yahut tüm Moğolistan’ı birleştirebilecek kadar güçlü değillerdi veya bunu başarabilecek liderlerden yoksundular. Diğerleri arasında en güçlüsü Bikin boyu idi, fakat o da Çingis-han’ın ortaya çıkışına kadar gölgede kalmıştı.70 Çingizhan’dan önce en güçlü olanlar Naymanlardı, fakat güçleri iki han arasında taksim edilmişti. Güçlü ve aynı zamanda kalabalık olan Kireyler71 iç çekişmeler sebebiyle birbirlerine düşmüşler, onlardan daha da kalabalık olan Tatarlar72 ise birbirine düşman birçok 69

70

71

72

Рашид-еддин “Введение” пер. Березина, 1858, c. 108, 49, 9, 4, 33 vs.; “Труды российской духовной миссии в Пекине” t. 4, 1866, c. 108, 131, 132, 235; “Восточный сборник”, t. I, Спб., 1877, c. 191. Bikin kabilelerinin hanları, “Wang-han’ın babaları Tayan-han ve diğer Nayman ve Kerait hanlarından daha güçlü ve daha itibarlıydılar. Fakat bir süre sonra sözü edilen hanlar onlardan daha güçlü oldular. Çingis-han, bu Bikin kabilesini Ongut kabileleriyle birleştirip göçebe olarak yaşayacakları ortak bölgeler tahsis etti; ayrıca Bikin kabilelerinden kendi boyuna kızlar adı ve onları Ongut beylerine verdi. Onların ve Naymanların kızları güzellikleri ve mükemmellikleriye meşhur idiler” (Reşidüddin, “Введение”, пер. Березина, 1858, c. 114). Kirey ittifakı 1007 yılından çok daha önce oluşmuş olmalıydı. Çünkü Ebu’l Farac bu tarihte Türklerin toprakları dâhilinde yaşayan Nesturî Kerait kabilelerinin hanından söz etmekte ve Çin ve Türk topraklarındaki Nesturîlerin bağlı olduğu Merv’deki Nesturi partiarkından bahsetmektedir. Nesturiîiği yeni kabul eden Kirey hanı, metropolite “200 bin kişilik halkının kendisini örnek almaya hazır bulunduğunu” söylemişti. (d’Ohsson – Histoire des Mongols, I/48, 49) Reşidüddin’e göre 70 bin çadır. (Введение, s. 49)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

53

boylara bölünmüşlerdi. Çingis-han, önce Kireylere sırtını vererek Moğolları birleştirmekle işe başladı ve azılı düşmanları Tatarları ve Merkitleri kılıçtan geçirdi. Arkasından ilk darbeyi Naymanlara indirdi. Daha sonra Kirey ittifakının üzerine yürüyerek itaat altına aldı. Arkasından Naymanlara ağır bir darbe daha indirdi ve bütün Moğolistan’ın hâkimi oldu. Hem de uzakta olan küçüklü büyüklü kabileleri dahi hiç zorlanmadın itaat altına aldı. Her ne kadar daha sonraki dönemde gerek Çingiz-han’ın ve gerekse haleflerinin giriştikleri fetih hareketlerinde ordunun ağırlıklı kesimi Moğollardan ziyade Türklerden oluşuyorsa da, fâtihlerin kendi kabileleri tabii olarak ve özellikle Moğolistan sınırları dâhilinde itibarlı kesimi teşkil ediyorlardı. Yerli Türkler, en iyi toprakları Moğollara bırakmak, eğer Moğollaşmıyor veya Moğollaşmak istemiyorlarsa göç etmek ve kendi topraklarında fâtihlerin kabiledaşları sıfatıyla kalmak zorundaydılar. Sonuçta Moğolistan Türklerinin ağırlıklı kesimi kendi topraklarında kaldılar ve muhtemelen daha XIII. Yüzyılda tamamıyla Moğollaştılar. Ongutların, Calayirlerin ve Kireylerle Naymanların bir kısmının kaderi böyle oldu. Günümüzde Moğol oymakları arasında Oniyüt, Çalayit, Nayman, Abağa ve Abaganar (bu ikisi, şimdilerde Kara İrtış boylarında kalabalık Abak-Kirey kabilelerinin bulunmasına nazaran Kirey kökenli olmalılar) isimlerinin varlığı da bunu göstermektedir.73 Çok büyük ihtimalle Moğolistan ve Ordos’ta günümüzde bulunan diğer birçok nâhiye sakinlerinin ağırlıklı kesimi Moğollaşmış Calayir, Kirey, Nayman ve diğer Türk kabilelerinden oluşmaktadır. Örneğin Ordos koşunlarında kalabalık bir kesimi oluşturan Kireit taifesi,74 bu koşunların bünyesindeki Kireylerin ne kadar önemli 73

74

Bu nâhiyelerde günümüzde yaşayan insanlar kendi kökenleriyle ilgili hatıralarını o derece yok etmişlerdir ki, kendi nâhiyelerinin adları dahi hiçbir dayanağı olmadığı halde Moğol prenslerinin adlarıyla kaydedilmektedir. “Men-gu-yü-mu-chi” (Moğol Göçebe Sahalarının Listesi) adlı eseri kaleme alanlar (ki P. S. Popov tarafından tercüme edilmiştir, Spb., 1895, s. 21, 27, 78) halk efsanelerine dayanarak bu nâhiyelerin adlarının şimdiki prenslerin ataları olan değişik Çingizîler tarafından verildiğini belirtmektedirler. Г.Н. Потанин “Тангуто-тибетская окраина”, Спб., 1893, I/103, 104.

54

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

bir rol oynadığını göstermektedir ve yine Ordosluların bünyesinde yer alan Uygurçin ve Uygut taifeleri,75 Uygurlarla karışımın bir ürünü olduğuna işaret etmektedir. Yediği kırgından sonra kaçarak hayatta kalmayı başaran veya maruz kaldığı saldırılar karşısında topraklarını Moğollara bırakan Türk kabileleri, takriben daha önce Moğolistan’da yaşadıkları toprakların batı yönündeki uzantısına yani Naymanlar ve Merkitlerin ön tarafına, fakat Kireylerin arkasına doğru çekilmek zorundaydılar. Nitekim günümüzde Kırgız-Kazak bozkırlarındaki bu kabilelere ait ortak izler de bunu teyit etmektedir. Moğolistan’daki Türk ahalinin yarıdan çoğunun siyasi, ekonomik ve etnik baskılar sebebiyle plansız proğramsız bir şekilde göç etmesi, elbette tedrici surette gerçekleşmiştir ve tabii olarak bunlar Kıpçakları batıya, Çu kabilelerini ve Dulatları göçebe olarak yaşadıkları ezeli topraklarından güneybatıya ittiler. Muhaceret eden bu Türkler, büyük ihtimalle, XIII. Yüzyılın birinci çeyreğinde Çingis-han’ın ölümü, Cuçi ve Çağatay uluslarının oluşumuyla birlikte güçlendikleri için yavaş yavaş fark edileceklerdi. Ügedey ulusunun ortaya çıkışı, bu hareketin önüne bir set çekmek zorundaydı. Ügedey’in torunlarından oluşan ulus, onun adını taşıyan ve Targabatay’ın güney ve doğu kesimindeki İmil nehri ile Kubuk sınırını merkez alan toprakları çevreleyen bölgelerden oluşuyordu. Ügedey’in ilk önceleri Arık-buga tarafından desteklenen torunu Kaydu, uluğ kağanın tahtında hak iddia ederek 1266 yılında Kubilay-han’la bir savaşa girişmiş ve savaş yaklaşık 40 yıl devam etmişti. Bu süre zarfında Kubilay-han’ın orduları, Çağatayîler tarafından da desteklenen Kaydu’nun istilasına karşı kendi topraklarını koruma hazırlıkları yapmak zorundaydı. İki 75

Aynı yerde. Her ne kadar Kalkalılar “kendi boylarının adlarını hatırlamıyorlarsa da” onlardan biri, Potanin’e kendi koşununun mensup olduğu oymağın adını söylemiştir. D.V. Klements’in kaydına göre Orhon boyundaki Kalka’da “Kerit lâkabı taşıyan insanlara rastlanmaktadır ve yazara göre bunlar eski Keraitlerdir. Ayrıca aynı yazar “bunlar arasında Sibirya Türklerini hatırlatan tiplere rastlandığını” kaydetmektedir. (“Отчет И.Р. геог. общ. за 1894 год”, Спб., 1895, c. 99)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

55

taraf arasındaki sınırlar, yaklaşık olarak Tanrı Dağları’nın doğusundan (Turfan ve Hami arasında) Moğolistan Altaylarına kadar uzanıyordu.76 Kaydu’nun ordusunun neredeyse tamamı Türklerden yani ağırlıklı kesimi Moğolistan’dan itilen Nayman, Kirey ve diğer kabilelerin bir kısmından oluşuyordu. Yaklaşık kırk yıl süren bu savaş sırasında Kubilay ve haleflerinin ordusunun ağırlık kesimi de yine Batı Moğolistan ahalisinden yani Moğollaşarak buraya itilen Kireylerden, Naymanlardan ve orman kabilelerinden oluşmak zorundaydı. Otuz yıldan daha fazla devam eden bu savaşlar sırasında Moğolistan’ın yerli ahalisinin daimi sınır muhafız birlikleri olarak teşkilanlandırılması, Batı Moğollarının itaat altına alınıp teşkilatlandırılmasıyla mümkündü. Bizzat Batı Moğolları tarafından kullanılmayan Kalmak adı, muhtemelen onlara Türkler tarafından verilmiş bir isimdir. Çünkü bu Kalmakların önemli bir kesimini Moğolistan’da kalanlar (kalganlar) ve onların akrabalarından (Kireyler, Naymanlar vs.) oluşuyordu. Batı Moğollarının kendilerine ad olarak aldıkları Oyrat kelimesinin ise önemli kesimini orman kabilelerinin oluşturduğu sınır muhafız birliklerin adından geldiğini var saymak gerekir. Bunlar dört (durben) bin kişiden77 oluşuyorlardı ki, Durben-Oyrat adını da bu kelimede aramak gerekir.78 76

77 78

Kaydu ulusu, onun Kubilay ve halefleriyle yaptığı savaşlar ve iki taraf arasındaki sınırlar hakkında Mailla’da (Histoire générale de la Chine etc., t. IX, Paris, 1779, p. 390, 469, 470 vs.), d’Ohsson (Histoire des Mongols etc., t. 2, p. 452, 461, 514; t. 4, p. 4, 563 vs.) ve Gaubil (Histoire de Gentghiscan etc., Paris, 1739) da ve başka eserlerde detaylı bilgi bulabilirsiniz. Reşidüddin, “История Чингис-хана” пер. Березина, 1888, c. 136. Batı Moğollarının bünyesindeki Türk kabilelerin önemi, bugün dahi Cungar aymaklarının adlarından, keza şimdiki Kalmak oba adlarında kendini hissettirmektedir. Örneğin Cungar aymakları arasında (Иакинф, “Историческое обзрение ойратов”, 1834, c. 135..) Kireyet ve Abagas adları var ki, bunların Kirey ve Abak-Kireyler olduğunu belirlemek zordur. Keza Erketinlerin Türk Argın kabilesi olduğunu kestirmek de güçtür. Çin kaynaklarında geçen Torgoutlar arasında Keret ve Merkit adı geçmektedir (А.А. Ивановкий, “Антгопогический очерк торгоутов таргабатайской области”, Москва, 1893). Ayrıca Astrahan Kalmıklarında Keret, Erketen, Telengüt, Uranhus, Abganer vs. oymak adlarına rastlanmaktadır. Torgout adı dahi

56

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Çağatay İsen-buga, 1313 yılında iki imparatorluğun sınırında yer alan Kut-tag’da (Moğolistan Altayları?) bulunan büyük kağan ordusuna saldırmıştı, fakat geri atılarak Cair’e (Barlık dağ silsilesi içinde yer alan bir geçit ve bayır) kadar kovalandı. Bu olaydan sonra Moğol-Çin imparatorluğu ile Kaydu’nun topraklarını miras alan Çağatayîler arasında bir barış anlaşması imzalandı. Moğolların Çin’den kovulmasından sonra (1368) Batı Moğollarının hükümdarı Mengü-Timur kendisini Oyratların reisi ilan etti. Onun ölümünden sonra Oyratlar üç gruba ayrıldılar. Her üç grubun başında bulunan kişiler, alelacele Ming sarayı ile temasa geçip prenslik unvanı aldılar. Ama bu durum, Doğu Moğolistan’da başlayan kargaşalarda aktif rol almalarını engellemedi. 1455 yılında Oyratların reisi Esin-tayci - ki onun baba ve dedesi Çingiz-han’ın torunlarından olan Moğolistan hanlarını nasbetmiş ve azletmişlerdi, - kendini han ilan etti, ama başka bir Oyrat beyi tarafından öldürüldü. Bu cinayet Oyratları birbirine düşürdüğü gibi, Çingizîlerin iktidarının tekrar kurulup güçlendiği Doğu Moğolistan’da önemli bir rol oynamalarını da engelledi.79 Oyratların bölünmüşlüğünden faydalanan Doğu Moğolistanlı Çingizîler, onlara karşı yağma seferleri düzenlemeye80 başladılar, bir yandan da itaat altına almaya çalıştılar.81 Doğu tarafından bu şekilde sıkıştırılan Kalmıklar, XVI. Yüzyılın ikinci yarımında batıya, Türk kabilelerinin Kaydu-han zamanındaki sınırlarının ötesinde o güne kadar ellerinde tutmayı başardıkları topraklara akmaya başladılar.

79 80

81

Toro veya Torgo adından yani günümüzde Altaylarda ve Kara-Kırgızlarda rastladığımız Türk oymaklarının adından gelmiş olabilir. “История династии Мин” в изложении д-ра Бретшнейдера – Mediaeval Researches etc., London, 1888, 2/161-166. Bu seferlerin bazılarıyla ilgili olarak bkz. Geschichte der Ost-Mongolen Sanang Setsen, Schmidt çev., St. Petersburg, 1829, s. 212-219; ve ayrıca: “История Убаши-хунтайджия” в “Трудах отделения И.Р.арх. общ.”Спб., 1858, c. 213-222. А.М. Позднеева “Монгольская летопись Эрдеинийн-Эриха”, Спб., 1883, c. 104.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

57

4. Kırgız-Kazak İttifakanın Oluşumuna Kadar Orta Asya’daki Batı Türk Kabileleri Moğolistan’dan itilen Türk kabileleri, batıda Kıpçakların, güneybatıda Çu-Dulatların topraklarında kendilerine meralar aramak zorundaydılar. Dolayısıyla bu iki grup daha batıya ve güneybatıya çekilmek mecburiyetindeydi. Kanglıların ǀ şeklindeki tamgasının ikiye katlanmış hali olan ǀǀ şekilli tamgalarına nazaran Kıpçakların Kanglılardan inme oldukları veya yakın akrabaları arasında yer aldıkları düşünülmektedir. Chang Ch’ien, M.Ö. 130 yılından sonra K’ang-chülerin doğu kolunun Hunların hâkimiyetini kabul ettiğini belirtmektedir.82 Bunlar, muhtemelen Kanglıların kendi topraklarının kuzeydoğu ve kuzey kesiminde, Tarbagatay civarında yaşayan Kıpçak boylarıydı ve o zamanlar Kanglı hanının yazlık otağı herhalde Ulu-tav’da83 idi. M.S. I. Yüzyıl sonlarında Çin sınırlarından “K’ang-chü”ye uzaklaşan Kuzey Hunları, Avrupa’da gözükmelerine kadar iki buçuk asır Kıpçakların topraklarında yaşadılar. Bu süre zarfında “Küçük Han Hanedanı Tarihi”nde (M.S.25-221) Yang adıyla geçen ve K’angchü’nün kuzeybatısına sığınarak Hunlara vergilerini “faregillerden vahşi hayvanların derileriyle” (beyaz tavşan, kakım vs.) ödeyen Fin-Ugor halklarını da itaat altına aldılar. Yangların güneyinde, Aral Gölü’nden İtil ve Don’a kadar uzanan bölgede Alanlar yaşıyorlardı84 ve Hunlar, onları da itaat altına aldıktan sonra, elbette bünyelerine K’ang-chü, Kıpçak, Ugor-Fin ve Alan boylarının bir kısmını da alarak ve bu nüfusu İtil’in orta akımlarındaki Fin boylarıyla genişletmek suretiyle Avrupa’ya doğru sarktılar. Atilla’nın ölümünden sonra Hunlar tekrar İtil boylarına ve Kafkasya’ya atılınca, halk yine kendisini oluşturan boylara ve boy ittifaklarına bölündü. Bu kalabalık boy ittifaklarına ait bazı isimler batı 82 83 84

Собрание сведений, III/6. Culek’in kuzeyinde, Sır-derya civarında yer alan kışlık otağdan yedi günlük mesafede. (Собрание сведений, III/56). Han döneminde Kuzey (Hazar) Denizi civarında K’ang-chü’ye bağlı olarak yaşayan halka Alan, ülkelerine de Alanya deniliyordu (Собрание сведений, III/6, 58, 121)

58

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

vakayinamelerinde muhafaza edilmiştir. Bunlar arasında en güçlüsü Bolgarlardı. Bolgarların bir kısmı İtil’in orta akımı ve Kama nehrinin aşağı kesimlerinde Doğu Finlerin arasında hâkimiyet tesis ederken, diğer kolu Tuna’nın ötesine geçerek yaklaşık VII. Yüzyılda nehrin güney sahilinde Bolgar-Slavyan krallığını kurdu. Onlardan biraz daha önce yani VI. Yüzyılın ikinci yarımında burada bilâhare Pannonya’ya geçen Avarlar yaşamaktaydılar.85 Hemen hemen tüm Türk kabileleri gibi, Avarların da Altay kökenli olduğuna Urusul nehrinin kollarından birinin adının Uar veya Ugar olması da delalet etmektedir. Yaklaşık VII. Yüzyılda İtil nehrinin aşağı akımlarında oluşan ticaret merkezleri çevresinde toplanan değişik Türk boylarının bâkiyeleri Hazar Hanlığı’nı kurdular. IX. Yüzyıl sonlarında daha önce Hazar’ın doğusunda göçebe halde yaşayan Peçenekler, Türkler ve Uz (yani Guz, Poloves ve Koman)lar tarafından itilerek Don nehrinin ötesine geçtiler. Aradan bir yüzyıl geçtikten sonra Türkler ve Polovesler Don nehrinin öte tarafında belirince, bu defa Peçenekler 1048’de kayıklarla Tuna’nın güney tarafına geçtiler. Sayıları 800 bin kişiydi.86 85

86

Avarlar, Türkişlerin bir kolu veya onlara yakın bir boy olabilirler. “Ta tsing I t’ung chi”’de (Mançur hanedanlarının resmi coğrafyası), ne yazık ki bir kaynak gösterilmeden, VII. Yüzyılda Çin yönetiminin T’u-ch’i-shih (Türkişler)in ülkelesine u-a-la dedikleri belirtilmektedir. (Journal asiatique, t. VIII, 1846, p. 388). Bunun Avar adının çeviri yazımı olduğu sarih şekilde görülüyor. Belki de VI. Yüzyılda Türkişlerin Türklerin hâkimiyetine girmek istemeyen ve doğrudan veya diğer Türkiş boylarıyla birlikte Avar adını taşıyan bir kolu batıya göç etmişti. 568 yılında Türk elçisinin İmparator Jüstin’e “Daha önce bizim hâkimiyetimizde bulunan Avarlar var ve bizden kaçan bu insanların sayısını 20 bin kadar tahmin ediyoruz” demesi boşuna değildi. (Византийские историки Дексипп и пр., пер. Дестуниса. Спб., 1861, c. 374) G. N. Potanin’e göre Batı Moğolistan’da Hoto-gaytu (Moğollaşmış Türk) aymağının kazalarından birinin adı Uar-guni’dir. (Очерки с.-з. Монголии, вып., 2, Спб., 1881, c. 23) Theophylacte Simocatte’ye göre 557’de Tuna boylarına gelen Avarlar Til (İtil) nehrinin doğusunda yaşayan Ogor kabilelerine mensuptular. Bu kabilelerden bazıları, eski hükümdarları Uar ve Huni’nin adlarından dolayı Uar-huni ismini taşıyorlardı. (Histoire du Bas-Empire par Lebeau, Paris, 1828, t. IX, p. 361, 373) Prens Tirah’ın yönetiminde 11 kadar uruk adı sayılırsa da, daha önce Bizans sınırları civarına Prens Kegen’in yönetiminde 20 bin kişilik bir nüfusla Belerman ve Paguman urukları gelmişti. (Проф. Василевский, “Визан-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

59

Türk adı XII. Yüzyılın sonlarında ortadan kalkmaktadır ve muhtemelen büyük çoğunluğu Poloveslerle kaynaşmıştı.87 Yaklaşık

87

тия и печенеги” в “Журнале мин. народн.просвещения”, 1872, норябрь, c. 123-126). Bizans kaynaklarına göre (agm., s. 137-140) 1059 yılı civarında Tuna’nın ötesine 600 bin Uz geçmiş ve bir yandan hastalıklar, diğer yandan Bolgar ve Peçenekler tarafından ortadan kaldırılıncaya kadar Konstantinopolis’e kadar olan bölgeyi yağmalamışlardır. Sayın Golubovsky’nin Torkların tamamının Guzlardan oluştuğu (Печенеги, торки и половцы до нашествия татар, Киев, 1884, c. 49, 64) şeklindeki görüşüne - her ne kadar yazar bu dikkat çekici ve düzgün çalışmasında “Kumanlar, Kıpçaklar ve Polovesler aynı halktır” dese de, - katılmam mümkün değildir. Dahası, yazar, İ.A. Jitetsky’nin başka bir önemli çalışmasına (“Смена народностей в южной Руси”, “Киевская старина”, 1883, июль, c. 439) istinaden Peçenekleri Uzlarla özdeşleştirmekte ve Torkları Peçeneklerin bir kolu olarak göstermektedir. Rus vakayinamelerinde Peçenekler ve Torklar zamanında sık sık Berendeylerden söz edilmektedir. Brun’un Berendiçleri (“Черноморье”, часть 2, 1880, c. 295) bugünkü Kırgız-Kazakların barantaç sözcüğüyle örtüşmeye hazırdı, fakat KaraKırgızların sol kanadında uranı beren olan Beş-beren adında bir oymak vardır (Radloff – Aus Sibirien, s. 231 ve N. İ. Grodekov, “Киргизы и каракиргизы сыр-дарьинской области”, c. 3). Bu oymak da sanırım Karatal, Muratali, Alakçin kabileleri gibi Kırgız asıllıdır, çünkü diğer kabile grupları arasında ona rastlanmıyor, ama daha sonraları Tanrı Dağları’nda Talas boyuna Kırgız-Kazak kabilelerinin bir kolu olarak geleni Kıpçak asıllı olabilir. Bunu, Kıpçaklarda Kük-boron (Levşin’e göre, II, c. 9) veya Kökburun (Radloff’a göre, Aus Sibirien, s. 236) adında bir oymağın bulunmasına dayanarak söylüyorum. Sanırım, kelimenin daha doğru telaffuzu Kök-börön’dür. Buradan hareketle Berendeylerin Peçeneklerin bünyesine karışmış bir Kıpçak boyu olduğu hükmüne ulaşabiliriz. Galiba bu boy, oldukça kalabalık ve hâkim bir zümreyi oluşturuyordu. Çünkü adı zaman zaman tüm Peçenekler arasında yayılmıştı ve hatta hayatta kalmayı başarmış bir kolu Macaristan’a geçmiş olmalıydı ki, henüz 1334 yılında Ugor kralı, Yaropolk’a yardım olarak “30 bin Berendey”den oluşan bir kuvvet göndermişti (Ипат. Летопись, 316, по цитате г. Житецкого). Vakayinamelerde geçen koui, kui, kousı kelimeleri, muhtemelen şimdiki Şor ve Sagaylar arasında bulunan Kıy ve Kobıy (kovıy, kouy) obalarıyla özdeştir (Aus Sibirien, s. 208, 214). Kobıy obası günümüzde Köbür nehri boyunda yaşamaktadır (Aus Sibirien, s. 214). Kostantin Porphyrogennetos’a göre (De. Administr. İmp., s. 39, Brun’un (“Черноморье”, II, 114) makalesine atfen) Hazar kabileleri arasında çıkan iç savaşın ardından Hazarya’da kalan ve Madyarlara katılan Kabarların adı acaba bu nehirden mi geliyor? Kabar adı, Kabarda yer adında ve ayrıca aristokrasisini (prens soyadlarını), bazı görenek ve istidatlarını ve keza lehçelerindeki birçok kelimeyi Türk-

60

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

VIII. Yüzyılın ortalarında “T’ang-shu”da Türklerin bir kolu olarak Ho-sa adıyla geçen Guzların topraklarının kuzeybatısında Harezm (Holisler) toprakları uzanıyordu.88 Eserini IX. Yüzyılın ilk yarımının sonlarında yazan İbni Hordadbeh, Türk halklarının en geniş topraklarının Toguzgor veya Toguzguz (Toguz-oğuz veya Uygur) hakanının toprakları olduğunu, başkentinin Fergana sınırlarından başlayarak üç aydan daha fazla süren bir mesafede bulunduğunu;89 ülkenin Çin, Tibet ve Karluk topraklarıyla sınırdaş olduğunu belirtmektedir. Yine aynı yazara göre Toğuz Uygur ve Karlukların90 dışında şu Türk kabileleri bilinmekteydi: Ki-

88 89

90

lerden alan ve Batı Kafkasya’nın yerli halkının bir kısmını oluşturan Kabardinlerin adında da muhafaza edilmiştir. Çerkes adının Kafkas eteklerine aynı adı taşıyan Türk kabile ittifakı tarafından taşınmış olduğu görüşü şüpheyle karşılanabilir. Bu ittifakın bünyesinde Kabarlar, Kobıylar ve Koyüsler de vardı. Küçük Cüz’ün Çerkes veya Serkeş adındaki boyuna mensup oymaklardan birinin adı Kuyüs’tür. Peçenekler ve Torklar zamanında Dinyeper ile Sulo nehirleri arasında yer alan Boruç şehrinin adı, Küçük Cüz’deki Birüç (Berş, Berç) oymağının adını hatırlatmaktadır. Rus vakayinamelerindeki Peçenek, Tork vs. halkların daha sonraları Güney Rusya’ya yerleşenlerinden Karakalpaklar anlamında kullanılan Çorni-klobuki adına gelince, onları şimdiki Karakalpaklar gibi uzun boyları ve sakallarıyla diğerlerinden ayrılan (Vambery’nin Macar vakayinameleri ve Arap kaynaklarına dayanarak yaptığı tespit, Das Türkenvolk, s. 378) Peçeneklere mensup gösteren bilim adamları haklı olabilirler. Peçeneklerin sakallı oluşları, onların Alan veya Yaslarla karışmasından kaynaklanmış olabilir. Собрание сведений, III/246. Esasen aşağı yukarı IX. Yüzyılın ortalarına kadar Uygurların başkenti, belli bir mesafede ve Orhon sahili üzerindeydi. Sanırım İbni Hordadbeh’teki “toguzguz” kelimesini, Tübbet (Tibet)in kuzeyinde “Tguzguz” Türklerinin yaşadığını belirten eski coğrafyacı el-Harezmî’deki anlamıyla okumak gerekir. (D-r Nallino v Bulletin de la Société Khedivale de Géographie, le Caïre, 1896, Fevrier, p. 510; El-Harezmî, eserini Halife Me’mun zamanında (813-833) yazmıştır, fakat 847 yılında henüz hayattaydı). Çok büyük ihtimalle Araplar da onu örnek alarak Batı Türklerini başlangıçta Uygurların da aralarında yer aldığı birçok kabilesi olan Toguz-oğuzlar olarak adlandırmışlardır. Yazar eserinde kelimeyi baştan sonra Karlık şeklinde yazmaktadır. Karluk veya Karlık her ikisi de aynı şeydir ve iki yazım şekli de doğrudur, fakat biz daha yaygın olan Karluk şeklinde yazmayı tercih ettik (çev.)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

61

maklar, Guzlar, Cegirler,91 Bacnak (Peçenek)lar, Torkaşlar (Tanrı Dağları’ndan Deşt-i Kıpçak’a giden Türkişler), Adkaşlar (İbni Hordadbeh’in gereksiz bir inançla eserinde yer verdiği Sellem etTercüman’ın efsanevi Yecüc Mecüc seddine düzenlediği yolculukla ilgili hikâyede muhtemelen Torkaşlarla kafiye teşkil etsin diye söz ettiği bir kabile), Kıfçak (Kıpçak)lar ve Kırgızlar.92 Bu kabilelerden Guzlar veya Polovesler yahut Komanlar, veya Kumanlar, tıpkı Peçenekler gibi, daha ileride kendisinden söz edeceğimiz Alçin kabilelerinin bir kısmının iştirakiyle oluşturulmuş Kanglı ve Kıpçak boylarının oluşturduğu birer kabile federasyonu idiler. Kimaklar, ne Çinlilerin ne de batılıların malumuydu ve ayrıca Arap coğrafyacılarının onlarla ilgili verdikleri bilgiler de son derece bölük pörçük ve muğlaktı. İbni Hordadbeh’e göre Kimak hükümdarı Taraz’a 81 günlük mesafede yaşamaktaydı ki, kuzeybatı ucunda bugünkü Kırgız bozkırına en yakın mesafeydi. Eğer bu Kimaklar Komanlarla aynı halk değillerse, herhalükârda Kıpçak boylarının oluşturduğu bir ittifak olmalıydılar. Kıpçakların Moğollarla girdiği ilk savaş Merkitler yüzünden çıkmıştı. Kaçmayı başaran Merkit prensleri Kıpçaklara sığınmış ve geri verilmemiş; bunun üzerine Subuday-bahadur Merkitleri Çu nehrinin aşağı akımlarına kadar takip ederek kılıçtan geçirmişti.93 91

92 93

Bugüne kadar tam olarak aydınlığa kavuşturulmamış Cikirlerin bâkiyelerini, Büyük Cüz’deki Dulat kabilelerinin Canıs boyuna mensup Çegir oymağı olarak kabul etmek mümkündür ve bu konu benim Büyük Cüz’ün etnik yapısıyla ilgili denememde ele alınmıştır. Çegirler, Karluklardan değilse bile, Kanglılardan inmiş olabilirler. Visdelou’ya göre (Bibliotheque Orient., 1779, IV/169) VII. Yüzyılda Karlukların üç kolundan birini tchekhi’ler (Biçurin’de Çi-sı, I/437) oluşturuyordu ki, Çin alfabesinde bulunmayan “r” harfini ilave ettiğimizde “Çegir” kelimesini elde etmiş oluruz. Kitab el-Mesâlik ve’l-memâlik, ed. De Goeje, Lugduni, 1889, p. 22, 23. “Юань-чао-пи-ши” в “Трудах р. дух. миссии в Пекине”, t. IV, c. 131. Bu eserde Kıpçak prenslerinin torunu ve Kubilay-kaan’ın generali Tu-tuka’nın biyografisinden bahsedilirken, Kin-ça (Kıpçak) halkının atalarının ilk önceleri Da-han (An-da-han) dağı yakınlarındaki Dji-lien nehri sahilindeki Wu-ping’in (?) kuzeyinde yaşadıklarına işaret edilmektedir. XII. Yüzyıl başlarında Kıpçakları yöneten İnosı’nın babası Kuyçu, Yüy-li-bo-li gölünün kuzeybatısına göç etmiş ve yönetici aile de adını bu gölden almış. Fakat bu bilgilerin hiçbiri şu ana kadar teyit edilebilmiş değil.

62

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kıpçaklar ve batıda Moğollar tarafından fethedilen tüm Kıpçak toprakları, Çingiz-han’ın büyük oğlu Cuçi’nin ve torunlarının ulusunu oluşturmuştu. Karluklar, VIII. Yüzyılın ikinci yarımında Altaylardan Sırderya’ya kadar uzanan ve vaktiyle Batı Türklerine ait olan toprakları ele geçirdikten sonra, artık Mâverâünnehr ve Fergana’ya yerleşmiş olan Arapların saldırısıyla karşılaştılar. Sâmânîler, Karluk ilekinin muhtemelen IX. Yüzyılda Kaşgar ve Hoten’i ele geçirmesini engelleyemediler. Sikkelere ve Arap tarihçilerinin verdiği bilgilere göre Karluk ilekleri X. Yüzyılda Tanrı Dağları’nın her iki tarafını da ellerinde bulunduruyorlardı ve Müslümanlığı kabul etmişlerdi. XI. Yüzyıl başlarında Karluklar Selçukluların hâkimiyetini tanıyarak Mâverâünnehr’i de ele geçirdiler. XII. Yüzyılın ikinci çeyreğinde, o sırada Curçenleri itaat altına alan Kuzey Çin’deki Kidanlardan kaçan Kidan prensi Yeh-lü-ta-shih, kendisi gibi kaçaklardan ve değişik Türk kabilelerinden bir ordu teşkil ederek yerleşik düzene geçen ve yaklaşık 1028 yılında Nan-shan civarındaki topraklarını kaybedip Tanrı Dağları’nın doğusuna çekilen Uygurları boysundurdu. Daha sonraki günlerde ganimet toplamaya alışmış Türklerin yardımıyla zafer üstüne zafer kazanan Yeh-lü-ta-shih, Batı Tanrı Dağları’nı ve Müveraünnehr’i zaptetti. Onun kurduğu devletin başkenti Çu nehri vadisinin ortasında, 1212 yılına kadar varlığını sürdüren başkent Balasagun’un yerindeydi. Bu sırada son Kidan gürhanı Moğollar tarafından esir alınmış, arkasından Nayman hanı Küçlük topraklarını kaybederek kaçıp Kidanlara sığınmıştı. Dört yıl kadar sonra Küçlük peşini takip eden Moğolların kılıçlarıyla dünya ile vedalaşmış, 1219’da ise Çingiz-han İrtış boylarından harekete geçerek Mâverâünnehr ve İran’ın bir kısmını ele geçirmişti. Tanrı Dağları’nın her iki tarafı ve Mâverâünnehr, Çingiz-han’ın ikinci oğlu Çağatay’ın payına düşmüştü. Gerçi Cuçi ve Çağatay’a babaları tarafından dörder bin kişilik bir Moğol ordusu verilmişti,94 ama ordu saflarını dolduran 94

Reşidüddin, История Чингис-хана, c. 144, 145.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

63

kesimin ağırlıklı kısmını Moğollaşmış Türkler oluşturuyorlardı. Ancak, ordu saflarını itaat altına alınmış Türk kabilelerinden toplanmış askerler doldurmasına rağmen, yine de Cuçi ve Çağatay’ın iktidarları sağlamdı. Çünkü fethedilmiş olan kabileler henüz korkuyu üzerlerinden atamamışlar; göçebe hayat tarzını ve boy yapılarını muhafaza eden Türk kabileleri kendi güçlerinin farkına varamamışlardı. Bu yüzden Çingizîler, taht kavgasına girdiklerinde, en güçlü Türk kabilelerini kendi safına çekmeyi başaranlar iktidarı ele geçiriyorlardı. Tabii olarak, kendi güçlerinin farkına varan Türk kabilelerinin bağımsızlık çapaları Cuçi ve Çağatay devletinin parçalanmasına yol açacaktı. Nitekim henüz XIV. Yüzyılın ikinci yarımında Çağatayîler yerli Türkleri kendi safına çekmeyi başaran Timur ve torunlarına Mâverâünnehr’i teslim etmek zorunda kaldılar. Ne var ki, güçlü ve acımasız düşmanına karşı ancak güçlerini birleştirerek, kendi hanlarının çevresinde kenetlenerek kurtulabileceklerini göremeyen yerli kabileler üzerine Timur’un düzenlediği seferler, Çağatayîlerin ülkenin kuzeyinde ne kadar güçlü olduklarını ortaya çıkardı. Timur’un seferlerini anlatan eserler95 sayesinde, Altaylardan Sır-derya’ya kadar uzanan bozkırlarda şu kabilelerin berhayat oldukları anlaşılmaktadır: Kerait (Kirey), Arkenut (Argın), Duglat (Dulat), Kanguli (Kanglı), Kurlukut (Karluk). Bunlardan Kireyler, aşağı yukarı Kara İrtış boyunca uzanan topraklarla, Barlık ve Eren-habir arasındaki bölgeyi işgal etmişlerdi. Argınlar (muhtemelen kendilerinden doğrudan bahsedilmeyen Naymanlarla birlikte) güneybatıda İmil nehrinden Karatal nehrine ve batıda en azından Nura nehrine kadar uzanan bölgede göçebe halde yaşamaktaydılar. Dulatlar, herhalde Karatal ile Çu nehirleri arasında yaşıyorlardı. Kanglılar ve Karluklar ise Talas-Sır-Derya nehirleri arasına saçılmışlardı. Kırgızlardan hiç söz edilmiyor; ama “Tarih-i Reşîdî”ye göre, bu halkın zaten XVI. Yüzyılda bölgenin yerlileri olarak Tanrı Dağları’nın batı kesimini işgal etmesine nazaran, Kara-Kırgızlar bugünkü 95

Chéréfeddin – Histoire de Timur-bek, trad. par Petis de la Croix, Paris, 1722, t. I, p. 27, 43, 85; t. II, p. 439; t. III, p. 220 etc.

64

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

kendi topraklarında yaşamaktaydılar. Ne var ki Çuci ulusunu oluşturan kabileler hakkında yeterince bilgiye sahip değilsek de, mevcut bilgilere göre genel olarak ulusun Deşt-i Kıpçak’ı elinde bulunduran doğu kesiminin nüfusu fazla kalabalık olmayan Nayman ve Argınların dışında, kalabalık Kıpçak ve Alçin boylarının hâkimiyeti altında olduğunu sonucuna varabiliriz. Devletin Ural dağlarından Tuna’ya kadar uzanan batı bozkırları ise, Poloveslerin göçebe bâkiyelerinin ve onlardan önce adını Berke-han’ın güney Rusya’da göçebe halde yaşayan boyların gücüne dayanarak XIII. Yüzyıl sonlarında diğer hanları alaşağı edip tahta geçen torunu Nogay’ın adından alan Kıpçaklarla birleşen Türk kabilelerinin hâkimiyeti altındaydı. Cuçi devletinin parçalanması, XV. Yüzyılın ikinci çeyreğinde ülkenin batı kesiminde bağımsız Kırım ve Kazan Hanlığı’nın ortaya çıkmasıyla başladı ve aynı yüzyılın üçüncü çeyreğinde Ebulhayr-han’ın ölmesi ve Kırgız-Kazak ittifakının oluşmasıyla zirveye ulaştı. 1452-1455 yılları arasında Cuçi ulusunun doğu kesiminde hüküm süren Ebulhayr-han, Şahruhiye, Taşkent’in uç kısımları ve Sır-derya sahillerini yakıp yıktıktan sonra tekrar Moğolistan’a dönen Kalmık hanı Uz-Timur-tayşi tarafından fena şekilde ezilmişti.96 Karizması çizilen Ebulhayr-han’ın itaati altındaki kabilelerin beyleri ondan yüz çevirdiler; bunlardan Girey ve Canibek durumdan hoşnut olmayan hanlar ve boyların bir kısmıyla Çu nehri boyunda Çağatay ulusuna sığındılar. Diğer yandan hanların hoşnutsuzluğu giderek daha da arttı ve 14651466 yıllarında Ebulhayr-han ve oğullarının bazıları isyan bayrağı açan boy beyleriyle girdikleri savaşta hayatlarını kaybettiler. Böylece Özbek ulusu nihai olarak parçalandı.97 Özbek ulusunu 96

97

“Tarihi-Abulhairi” Dr. Rieu çevirisi, in “History of Mongols” by H. Howorth, London, 1880, II/688. Sanırım burada sözü edilen Uz-Timur, “Mingshi”ye göre (Mediaeval Researches by Bretschneider, II/166), Tien-shung zamanında (1457-1465) Çin sarayına vergi ödeyen Oyrat hanı Esen AşiTimur’un torunuydu. Özbek-han’ın otuz yıllık saltanatından sonra - ki onun zamanında Müslümanlığı kabul etmişlerdi, - Cuçi ulusunun batı kesimi bu adla anılmaya

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

65

oluşturan boyların bir kısmı kendi istekleriyle Girey-han’ın ve Canibek-han’ın çevresinde toplanan “Kazaklar”a katıldılar; fakat pek çoğu bağımsız olarak kaldı ve ancak bir kısmı Ebulhayr’ın hayatta kalan torunlarından en büyüğü olan Baruc-oğlan’ın safına katıldı. Fakat o da 1472-1473 yılında Çağatayî Yunus-han’a karşı düzenlediği başarısız bir saldırı sırasında öldürüldü ve ondan sonra bu aileyi destekleyen Özbekler bir süre başlarında bir han olmadan dağınık vaziyette yaşadılar. İşte tam bu dönemde Deşt-ı Kıpçak boylarının büyük bir kısmı Kazak ittifakına katıldı. Ebulhayr’ın torunu Şeybani-han’ın Deşt-i Kıpçak’taki girişimleri başarısızdı, ama Özbekleri ve Kazak avcıları çevresine toplamayı başararak1499’da Mâverâünnehr’in fethine başladı.98 Çağatayîler, XV. Yüzyılda ve özellikle de ikinci yarımında, Sırderya civarında tutunarak Fergana ve Mâverâünnehr’i ele geçirmeye çalıştılar. Onlar, göçebe tebaalarına yabancı olan şehir hayatını seviyorlardı ve doğu tarafındaki boyları Kalmık saldırılarına karşı korumakla pek ilgilenmiyorlardı. Çağatay hanı Mahmudhan, Mâverâünnehr’i fethedip Fergana ve Taşkent’i Çağatayîlerin elinden yolup alan Şeybani-han’ın emriyle 1508’de öldürülünce, daha önce ölmüş olan kardeşi Sultan Ahmed-han’ın çocukları göçebeleri itaat altına almayı başaramadılar ve Doğu Türkistan’a çekilerek, orada yalnızca Kara-Kırgızları XVI. Yüzyılın ikinci yarımına kadar kısa bir süre hâkimiyet altında tuttular. Böylece Çağatay ulusunun doğu kesiminde hansız kalan kabileler, o sıralarda Canibek-han’ın oğlu Kasım-han zamanında bir milyondan fazla nüfusa sahip olan Kazak ittifakına katıldılar. (“Tarikhi-Rashidi”)99

98

99

başlamıştır. History of India… under Baber and Humayun by W. Erskine, London, 1854, I/29-31. Вельяминов-Зернов “О касимовских царях и царевичах”, Спб., 1864, II/139 и след. The Tarikh-i-Rashidi of Mirza Muhammed Haidar, Dughlat, an English version editey by N. Elias, London, 1895. [Bu kitabın Türkçesi Selenge yayınları arasında çıkmıştır]. Tarikh-i-Rashidi’de ne Çağatay ulusundaki boy ve kabilelerin sayısı, ne onların durumları hakkında herhangi bir bilgi ve hatta adlarını verdikleri

66

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

boylarla ilgili olarak dahi kırıntı kabilinden malumat bulunur. Bunu, yazarın işittiği rivayetlere (kaldı ki bu rivayetler dahi Tuğluk Timur-han’ın zamanından daha öncesine ait değildir) dayanarak Moğul hanlarının tarihini yazmayı amaçlamasıyla izah etmek mümkün. Onun naklettiği şeyler, görgü şahitlerinin anlattıkları ile yaklaşık yirmi yıl hizmetinde bulunduğu Kaşgar hanı Sultan Said zamanında bizzat şahit olduğu olaylardır. Kendisi, ne Moğulistan denilen Çağatay ulusunun büyük kesimini oluşturan kuzeyli göçebe kabilelerin ahvaliyle ilgilenmişti, ne de Moğulistan’daki ahali hakkında detaylı ve temel bilgilere sahipti. Dolayısıyla, başka kaynaklar bulunmadığı için, her ne kadar Girey ve Canibek hanların çevresinde toplanan göçebelerin oluşturduğu ittifakın kuruluşu hakkında çok değerli, fakat oldukça muhtasar bilgiler verirse de, daha sonra Sultan Said-han’ın Kazak Kasım-han’la 1513’lerdeki ilişkileri ve Said-han’ın anlattıklarına dayanarak bu han zamanında Kazakların gücü hakkında bilgi vermekte ve nihayet bizzat şahit olduklarına istinaden 1526’da Said-han’la Kazak hanı Tahir-han arasındaki çarpışmalarla ilgili kısa bir malumat aktarmaktadır. Yine de tüm bunlar, gayet emin bir şekilde Kazaklar hakkında aktardığı bilgileri, 940’dan (1533) sonra, sanki daha sonra Buydaş-han Kazakların başına geçmemiş gibi, “Kazaklar tamamıyla ortadan yok oldular” demesini engellememiştir. Vakıa Buydaş-han’ın muhtemelen 940’larda 24 akraba sultanla birlikte Taşkent hâkimi Derviş-han’la girdiği bir savaşta hayatını kaybettiği şeklinde bir bilgi mevcuttur. Fakat Kazaklar ortadan kaybolmadılar ve bizzat yazarın ifadesiyle Buydaş-han’ın idaresinde yirmi yıl kadar daha varlıklarını sürdürdüler. Diğer Kazaklar ise elbette başka bir han veya hanların yönetimindeydiler. Çünkü Canibek-han’ın aralarından Buydaşhan’ın çıktığı onca torunu arasında han olmak isteyen birilerinin olmaması mümkün değildir. Dolayısıyla 1535’de ve daha sonrasında Nogaylar arasında bulunan Rus elçisi Danil Gubin’in anlattıklarına göre, Kazaklar bir yandan Nogayları ezerken, bir yandan da Taşkent hanlarını iki defa mağlup etmişler ve Taşkent’i öyle bir kuşatma altına almışlardı ki, şehrin Kazakların eline geçmesine ramak kalmıştı. Bu arada kaydetmek gerekir ki, Muhammed Haydar henüz 938 (1531) yılında Kaşgarya’dan Baltistan’ı fethetmek için gitmiş ve bir daha Doğu Türkistan’a dönmemiştir. Çünkü 1533’de Said-han’ın ölümünden sonra yerine geçen kişinin kendisini öldürmesinden korkarak Baltistan’dan Hindistan’a geçmiş, oradan Keşmir’e gitmiş ve 1551’de orada öldürülmüştü. Dolayısıyla onun Kazaklarda olan olaylar hakkında anlattıkları tesadüfen kulağına çalınan şeylerdir. Herhalde Buydaş-han’ın ölümüyle ilgili kulağına çalınan rivayete dayanarak bir milyon nüfusa sahip Kazakların ortadan kaybolduklarını söylemesini, onun bu halk hakkındaki bilgilerinin oldukça yetersiz olduğu şeklinde düşünmek gerekir. Binaenaeyh Muhammed Haydar’ın Kazakların yaşayış tarzları, Kazak boy ve kabileleri hakkında bilgi vermemesi şaşırtıcı değildir. Tarikh-iRashidi’de “Moğul” boyları hakkında da dişe dokunur bilgiler mevcut de-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

67

ğildir. Fakat Said-han 1514’de Kaşgar’ı fethetmek için harekete geçtiğinde, Turfan hâkimi Mansur-han’ın hizmetinde bulunanlar hariç, tüm Moğulların saflarını doldurduğu ordunun yapısı hakkında verdiği bilgilerden (Tarikh-i-Rashidi, ed. By N. Elias, London, 1895, p. 304-309) 4700 küsur kişiden 640’tan fazla savaşçının Duglat zâdegânları, 200 kişinin Duhtui zâdegânları, 100’den fazla kişinin Barlas (Barulas) sülalesinin üyeleri, 100 kadarının da Barki, Urdubegi, İtarci, Kunji, Jaras aileleri, 400 kişinse Begçik sülalesi beyleri tarafından getirildiği anlaşılmaktadır. “Bey ve bey çocukları olmayan, fakat kendi adamları bulunan başkaları da vardı” diyen yazar, “Kaluçi”lere, Karluk ve Mekrit boylarına mensup komutanların isimlerini vermekte ve Şulkarcilerin beyi Ömer-şeyh’in adını zikretmektedir. Muhammed Haydar, daha sonra sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bahadur denilen, ama kendilerine ait birlikleri olmayan başkaları da vardı”; “Günümüzde Kaşgar ve Turfan topraklarında yalnızca 30 bin kadar Moğul kalmıştır. Moğulistan’ı Özbekler (Kazaklar) ve Kırgızlar ele geçirdiler… Moğullar, tecrit edilmiş bahtsız bir halktı. Onlar arasında kendi tarihlerine ilgi duyan kimse yoktu, bu yüzden edebiyat kabiliyetimin tüm yetersizliğine rağmen, elimden geldiğince onu ben yazdım.” (ibid, p. 148) Yukarıda adları verilen sülalelerden yalnızca ikisi boy veya kabilelerle bağlantılıdır: Günümüzde Büyük Cüz’ün önde gelen boylarından Dulat, yani daha önceki Dulu ile özdeşleşen Duglat ve Çingiz-han zamanındaki Moğol boyu Barulas. Diğer kalan isimlerin çoğunun kökeni hakkında Muhammed Haydar, Tuğluk Timur-han’ın tüm ardıllarını ortadan kaldıran Kamerüddin’in düşüşüne ve ergenlik çağına geldiği güne kadar Lob-nor civarında gizlenen küçük yaştaki Hızır-Hoca-han’ın yanında bulunan on iki kişiyle ilgili bilgi verirken şöyle diyor: “Bu on iki kişiden bazıları daha sonra emîr oldular ve bugün de onların torunları hayattadır. Kendisinden İtarci emîrlerinin geldiği Arcak, Kunci emîrlerinin kaynağını aldığı Harezmli Tacrî bunların arasındaydı; bir diğeri ise Çalış Seyda sülalesi idi ve onun çocukları da Kuşçi lakâbıyla emîr olmuşlardır, fakat aynı zamanda Kukaldaş diye de adlandırılırlar.” Muhammed Haydar, bu arada, Çağatay ulusunun Moğollarının birbirlerine düşman kesilen Moğul ve Çağataylar olarak ikiye ayrıldıklarını (elbette ulus zamanla iki parçaya ayrılmış; Tuğluk Timur-han’ın torunlarının hüküm sürdüğü kuzeydoğu kesimi veya Moğulistan, önceleri diğer Çağatayîlerin, arkasından Timurîlerin hüküm sürdüğü güneybatı kesimi yahut Mâverâünnehr halini almıştır) ve birbirlerini ortadan kaldırmaya çalıştıklarını belirtmektedir. Çağataylar, Moğullara cete, Moğullar ise onlara karavanas (p. 147) diyorlardı. N. Elias’ın notuna göre, cete, Moğolcada “sınır tanımayan, eşkıya” anlamında ise de, karavanas kelimesinin kökeni tam tespit edilebilmiş değil, fakat (Vassaf’ta) cahil, maymun kılıklı insan anlamında geçen bu kelime, şimdilerde karavanas veya karnas şeklinde en azından Gurgen nehri boyunda “pisboğaz” manasında kullanılmaktadır. Çünkü buradaki Göklen Türkmenleri arasında bu adda bir oba

68

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

5. Kırgız-Kazakların Kalmıklarla mücadelesi ve Rusya’nın tebaalığına geçişleri Kazak ittifakı, dâhilde boy beyleri tarafından yönetilen, kendi boy yaşantısına ve geleneklerine bağlı boylardan ve kabilelerden oluşuyordu. Seçilen hanlar, daha ziyade birliğin dış meseleleriyle uğraşırlardı. Fakat kendilerine ait bir ordusu veya o orduyu besleyecek maddi imkânlara sahip olmayan han, tamamıyla boy beylerine bağımlıydı ve onların muvafakatini sağlamadan bir ordu dahi toplayamazdı. Hatta han, kendi başına hareket etmek istediğini izhar eder ve aldığı kararları boylara dayatmaya kalkarsa, boylar, onu terk edip kolayca kalabalık gruplar halinde toplu olarak kendi istekleriyle han kotardıkları Çingizî sultanların safına geçerlerdi. Dolayısıyla en enerjik hanlar, boyların dışında iktidarlarına destek bulabilmek amacıyla, Mâverâünnehr’de Şeybanîlere tâbi olan Türkistan, Taşkent ve Sır-derya’nın sağ sahilindeki diğer kentleri ele geçirmeye çalışırlardı. XVI. Yüzyıl sonlarında Semerkand ve Buhara’yı ele geçirmek için göçebelere pek çok ganimet vaadiyle onları çevresine toplayan Tevekkel-han, Taşkent ve Türkistan’da tutunmayı başarmıştı. Onun halefleri de aynı şeyi yaptılar, fakat göçebeler üzerindeki hâkimiyetleri zayıftı. Doğulu Moğollar tarafından sıkıştırılan Kalmıklar, başlangıçta Çağatayîlerin batıda kendilerine karşı sergiledikleri herhangi bir mevcuttur (Vvedeniye s. 75; ek, s. 491, 492). Tarikh-i-Rashidi’nin yazımının bitmesine yaklaştığı sıralarda, yazarın ifadesiyle, Çağataylar yalnızca Hindistan’da Babür İmparatorluğu’nda ve Afganistan’da varlıklarını sürdürmekteydiler. Eğer Kara-Kırgızlar arasındaki torunları Monguş taifesini ve Monguldar, Kalmak vs. gibi boyları hesaba katmazsak, bugün MoğulCeteler mevcut değildir. Baburîlerle birlikte olan Çağatayîler Hindistan’da Dehli yakınlarında ve Rawalpindi eyaletinde varlıklarını sürdürüyorlardı. 1881 nüfus sayımına göre 25593 Çağatay, 12317 Barlas mevcuttu. (Punjab Cemsus 1881, p. 277, vol. I, Elias’ın notuna atfen). Yukarıdan beri anlatılanlara dayanarak, Moğulların (ve keza Çağatayların) bir halk veya kabileler topluluğu olmadığı, yalnızca Çağatayların (Timurîlerin) sarayında, yönetimde ve orduda, kısmen Çağatay-han’ın kalabalık gerçek Moğol birliklerinden, ama çoğunluğu hanların hizmetine giren yerli ve muhacir Türklerden, Taciklerden, Sartlardan vs. oluşan bir tabaka veya zümre olduğu hükmüne varabiliriz …

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

69

direnişle karşılaşmadan, XVI. Yüzyılın ikinci yarımında Türk kabilelerinin topraklarına akmaya başladılar. Batılı boylardan ve güneyde daha yakın meselelerle meşgul olan hanlardan herhangi bir destek alamayan doğu Kazak boyları, başarılı bir mukavemette bulunamazlardı ve böylece ilk önceleri yavaş gelişen Kalmık işgali birden hızlandı. Örneğin 1552’de Moğol hanı Altan’ın Çapxın’a100 düzenlediği sefer sırasında, onlar, XIII. Yüzyıl sonu ile XIV. Yüzyılda Batı Moğollarına ait olan toprakların hemen hemen tamamında bulunmaktaydılar. 1562’de Moğol komutanlarından birinin yeğeni Torgoutlara saldırı sırasında daima diğer Oyrat kabilelerinin önünde yer alarak ilerlediğinde, onları Kara İrtış boylarında dahi bulmuştu.101 1587 civarında Kara İrtış boyunda artık Hoytlar, onların daha batısında Cungarlar, onların daha ilerisinde Hoşutlar vardı. Onlardan sonra daha da ileri de Torgoutların bulunması gerekir.102 Demek ki sonuncular İşim’e kadar yaklaşmışlardı ki, XVII. Yüzyıl başlarında Sibirya’yı fetheden Ruslar onları orada bulmuşlardı. 1630’lara doğru Torgoutlar İtil sahillerine ulaştılar. Bu arada Hoşutlar ve Cungarlar güneybatı istikametine yönelerek 1643 Çu nehrine ulaştılar ve 1652-58 yılları arasında Tanrı Dağları’nın batı kesimini itaat altına alıp Talas’a yerleştiler. Yaklaşık 1723’de Kukunorlular ve Torgoutlar hariç, tüm Kalmıkları sancakları altında birleştiren Cungarlar, Türkistan ve Taşkent’i zaptederek, buraya itilmiş olan Dulat ve Kanglıları itaat altına aldılar. Yine takriben aynı sıralarda eski Türk kabileleleri Dulat ve Kanglıların güneydoğu Kazak ittifakı içinde yer alan ve bu ittifakının topraklarını işgal eden ordalar ortaya çıktı. Büyük Cüz, muhtemelen Kanglılardan inen Kıpçaklar; Orta Cüz, çok daha sonraları gelen Argın, Nayman ve Kireyler; Küçük Cüz, Orta Cüz’den kopan boylara mensup kabileler ve Alçin kabilelerinden oluşuyordu. O sırada doğudaki topraklarından Kalmıklar tarafından 100 Sanang Setsen, Schmidt çev., - Geschichte der Ost-Mongolen etc., St. Peterburg, 1829, s. 209. 101 Age., s. 211. 102 “История Убаши-хунтайджия” в “Трудах отделения И.Р.арх. общ.” Спб., 1858, часть 6.

70

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

itilen Kazak kabileleri Balhaş Gölü’nün arkasına, İşim, Nura ve Sarı-su havzalarına göç etmiş; oradaki Kıpçak boyları Aral Gölü ve Hazar Denizi ve ayrıca kuzeybatıya çekilerek buradaki Alçin ve Başkurtları daha batıya atmışlardı. Böylece Rusya’nın İşim, Tobol ve Ural sınırına itilen ve kısmen Rus tebaası Başkurt ve Nogayların topraklarını işgal eden Küçük ve Orta Cüz, XVIII. Yüzyılın 30’lu yıllarında Kalmıkların bundan sonraki saldırılarına karşı himaye temin etmek amacıyla Rus tebaalığına geçmek zorunda kaldılar. Bu arada özellikle Moğolistan ve Tibet’i ele geçirmeye teşebbüs eden Cungarların gücü zayıflamıştı. Çinliler, 1756-58 yılları arasındaki iç kargaşalardan faydalanarak Cungar devletine son verip bütün topraklarını işgal ettiler. Çinliler, esasen yalnızca doğuda Zaysan Gölü’nden İli nehrinin orta akımına kadar karakollarla çevrelenmiş bir bölgeyi hâkimiyetleri altına almışlardı. Kalmıkların hâkimiyeti sırasında Fergana ve Alay dağlarına çekilen Kara-Kırgızlar, Tanrı Dağları’nın batısındaki topraklarına tekrar döndüler. Büyük Cüz kabileleri de Tanrı Dağları’nın batısındaki topraklarına geri dönüp Karatal nehri ve biraz kuzeyine kadar uzanan topraklarına tekrar sahip oldular. Kireyler ve Naymanlar da geri döndüler ˂ … ˃ Takip eden XIX. Yüzyıl boyunca yavaş yavaş Rusya’nın hâkimiyetine giren Kırgız-Kazak ve Kara-Kırgız boy ve kabilelerinde dikkat çekici bir yer değiştirme yaşanmadı. Sadece 1801’de Sultan Bükey’e Orta Cüz’ün bir kısmıyla birlikte Torgoutların çekip gitmesiyle (1771) birlikte boşalan Ural-İtil arasındaki bozkırlara dönme izni verildi. Böylece daha sonra orada sultanın İç Orda veya Büyük Orda’sı teşekkül edecekti.

III. Eski yabancı halkların kaynaşmaları

Daha önceki kısımlarda, Moğolistan ve Orta Asya’nın batı kesimindeki önemli Türk kabileleri hakkında muhtasar tarihi bilgiler verilmişti. Aşağı yukarı ana Türk kabileleri tarihen ilk önceleri Moğolistan’da ortaya çıkmış, oradan Kırgız bozkırlarına geçmiş ve bilahere içlerinden bazıları batı ve güneybatı istikametinde daha ilerilere saçılmışlardır. Dolayısıyla Türk kabilelerinin etnik yapısını aydınlığa kavuştururken, Moğolistan’da oluşumunu tamamlamış ana boyların ilk teşekkül aşaması son derece önemlidir. Bugünkü Türk halklarının etnik yapılarına hususen girmeden önce, konuyla ilgili tarihi verilerin yardımına müracat ederek şunu mutlaka kaydetmek gerekir ki, antropolojik anlamda Türk kabilelerinin oluşumunda yabancı halklarla olan kaynaşma temel rol oynamıştır. Çünkü Türk halklarının fiziki tipleri arasındaki farklılıklar, onların değişik yabancı halklarla olan karışım oranına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Türklerle karışan yabancı halklar arasında ilk sırayı, Türklerden önce veya onlarla kaynaşmış olarak, Moğolistan’ı Sibirya’dan ve hatta Kuzey Moğolistan’dan ayıran Altay-Sayan sıradağlarının güney ve kuzey eteklerindeki halklar alırlar. Çünkü öncelikle ana Türk boylarının büyük bir kısmı, eski Türk halk efsanelerinin ve adlarını ilk başlarda yer adlarından (nehir, coğrafi bölge) alan kabile isimlerin de gösterdiği gibi, Altaylarda yaşıyorlardı. Diğer yandan Türk halklarının en eskisi olan Hunlar Moğolistan’ın orta kesiminden (Ordos’un karşısından) Çinlilerin görüş alanına girdiler ve onlarla ilgili kesin bilgiler M.Ö. III. Yüzyılda tüm Moğolistan’ı hâkimiyet altına aldıkları dönemde başladı. Türklerin kökeninin nasıl ortaya çıktığı ve ilk atayurtlarının

72

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

neresi olduğu konusuna hiç girmeden, şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki, Türkler, henüz Milattan yüzlerce yıl önce Altaylarda ve Moğolistan’ın Altaylara yakın bölgelerinde yaşamaktaydılar. Çin kaynaklarına göre, Moğolistan’ın kuzey kesimi ve güneyde uzak bir yerde bulunan kumlu-taşlı Gobi şeridi, Ding-linglerin yurduydu. Örneğin 732’de dikilen Köl-tigin kitabesinin Çince versiyonunda, vaktiyle Hunlara, o sırada ise Türklere ait olan bu eski topraklar Ding-linglerin atayurdu olarak gösterilmektedir. 103 Ding-linglerle ilgili en eski kayıt, resmi Çin yıllıklarında M.Ö. 209-101 yıllarına, güçlenen Hunlar tarafından fethedilen topraklar arasında Ding-linglerin yurdundan bahsedilmesi sırasında geçmektedir.104 Takriben M.Ö. 100 yılında Ding-linglerin Hunlara geçen toprakları onların tebaalığını kabul eden Çinli generel Wei Lü’ye, daha sonra ise Ge-gunlar esir Çin generali Li Ling’in idaresine bırakılmıştı.105 M.Ö. 49 yılında Güney Hun yabgusu Çi-çi, U-ge’leri (Selenge boyundaki Oğuzlar olabilir) itaat altına alarak “batı Hien-gun’u (daha önce Ge-gun olarak geçen Yenisey Kırgızlarının toprakları) ve kuzeyde Ding-lingleri” mağlup etti.106 Dinglinglerle ilgili son kayıt, M.S. II. Yüzyılda onların Siyenpiler tarafından “kuzeyde” mağlup edilişleri münasebetiyle geçmektedir.107 VIII. Yüzyıla ait benzeri külliyatlarda verilen bilgileri tashih eden Ma Tuan-lin’in tarihi-etnografyayla ilgili külliyatında, eski çağlardaki Ding-lingler hakkında bilgiler mevcuttur. Deguignes’e göre bu bilgiler iki Ding-ling hanlığına ait bilgilerdir. Bunlardan birincisi K’ang-chü’nün kuzeyine yani bugünkü Kırgız bozkırlarına sığınan ve 60 bin kişilik bir ordu çıkarabilen Ma-nao’dur. Diğeri ise şan-yü’nün otağının bulunduğu An-hsi-shui nehrine yedi bin li, güneyde İgurlara108 5 bin li, güneybatıda K’ang-chü’ye 2 bin 103 104 105 106 107 108

Die alttürkischen Inschriften der Mongolei, St.-Petersburg, 1895, s. 168. Собрание сведений, I/17. Age., s. 49-51. Age., s. 77. Age., s. 169. Gerçekte Han hanedanı zamanında İgurlara kadar değil, Tanrı Dağları’nın doğusunda yer alan Ch’e-shih’ye [Turfan] kadar uzanıyor olmalıydı. “Han

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

73

li mesafede yer alıyordu. Bu iki hanlıkta yaşayan insanların alışılmışın dışında uzun saçları olduğu, at sırtında seyahat ettikleri ve atlardan daha hızlı koştukları belirtilmektedir. 109 Schott, Ma Tuan-lin’in sözlerine Ding-linglerin konuşmalarının vahşi kuşların seslerine benzediğini, bacakların at bacağı gibi olduğunu ve alt kısmının deriyle kaplı bulunduğunu ilave etmektedir.110 Oldukça tuhaf at ayaklılarla ilgili masalı bir kenara atarsak, M.S. 11 yılında şimdiki Pekin’e 200 verst uzaklıktaki Büyük Sed açıklarında bulunan Hunlara karşı oluşturulan on iki kolordudan biri Ding-linglerden ve Wu-huan’lardan (genel olarak Tungus kabilelerinden sayılmaktadırlar) oluşturulduğuna göre, Çinliler Dinglingleri iyi tanıyorlardı. Ding-linglerin uzun saçlı oldukları, bir Ding-ling kabilesinin Kırgız bozkırının kuzeyinde Ural ile Altay Hanedanı Tarihi”nde Hien-gun “batıda şanyü otağından 7 bin li, Ch’e-shih’den 5 bin li uzaklıktaydı” denilmektedir. (Собрание сведений, I/77) 109 Deguignes, Histoire générale des Huns…, Paris, 1756, t. I, kısım 2, p. LXXVI, LXXVII, LXII. Prof. Schlegel (La stele funéraire du Teghin-Giogh ˂ … ˃. 1892, p,. 42, 44), Ma Tuan-lin’e dayanarak Ding-linglerin ülkesi hakkındaki ilk kaydın M. Ö. III. Yüzyılda Wei hanedanı zamanında yazılan tarih kitaplarında geçtiğini belirtmektedir. Buna göre Ding-linglerin ülkesi K’ang-chü’nün kuzeyindeydi. Bu isimde iki ayrı ülke vardı: Biri Usunların topraklarının batısında, diğeri Hunların kuzeyindeydi. Hunların topraklarının kuzeyinde ayrıca Koutché, Kikkhun ve Sinri (Biçurin’de Kueşe, Gegun ve Ch’ai-li) adında ülkeler vardı. Bana göre Koutché veya Kueşe’de şimdi Kara-Kırgızlarda birer arıs olan Kuşçi, Kuşçu veya Kuçuk adlarını görmek gerekiyor. Ge-gun’un Yenisey Kırgızlarının ülkesinin adı olduğu malum, ama Sinri daha doğrusu orijinalinde olduğu gibi Sinli yahut Ch’ai-li’ye gelince, muhtemelen Kırgızlardaki Sarı ve Saru arıs adlarının bozulmuş şeklidir. Çok muhtemeldir ki, Hunlar, M.Ö. III. Yüzyılda Dinglinglerle aynı anda onlarla karışık vaziyette yaşayan Kırgızları ve (Dinglingler tarafından Türkleştirilen) Kuşçu ve Sarıları da itaat altına almışlardır. Diğer yandan “at kafası” anlamına gelen Ma-nao da Ding-linglerin ülkesiydi ve burada alt tarafı deriyle kaplı, dizden başa kadar olan kısmı insan olan centaurlar yaşarlardı. Bacakları ve tırnakları atlarınki gibiydi ve atlar gibi dörtnala gidemezlerse de onlardan hızlı koşarlardı. Chan-hai King’de Ding-linglerin Baykal Gölü civarında yaşadıkları belirtilmekte ve Ma-nao yerine Ma-king yani at ayaklılar kelimesi geçmektedir. Schlegel’in görüşüne göre Ma Tuan-lin’de Ma-king hiyerogliflerin benzerliği sebebiyle yanlışlıkla Ma-nao şeklinde yazılmış… 110 Schott – Über die ächten kirgisen, Berlin, 1865, s. 444.

74

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

arasında, bir diğerinin Yenisey boylarında, Kırgız topraklarının kuzeyinde yaklaşık Ob ile Baykal arasında yaşadıkları konusu ise diğer kesin bilgilerdendir.111 Türklerin Ding-linglerle karışmalarıyla ilgili olarak “T’ang Hanedanı Tarihi”nin Yenisey Kırgızlarından bahsedilen babında işimize yarar bir bilgi mevcut. Bu eser, IX. Yüzyılda, fakat Çin’in Kırgızlarla henüz VII. Yüzyılda karşılıklı elçi teatisinde bulunduğu kısmen daha erken döneme ait bilgiler kullanılarak yazılmıştır. Bu bölümde Kırgızların ülkesinden bahsedilirken “orada yaşayanların genel olarak uzun boylu, açık sarı saçlı, kızıl çehreli ve mavi gözlü Ding-linglerle karıştıkları”ndan söz edilmektedir.112 Türkler kesinlikle siyah saçlı ve kara gözlü ırka mensup olduklarına göre, Kırgızların açık renkli oluşlarının Türklerin Ding-linglerle karışmasının bir sonucu olduğu anlaşılır. Açık renk, Ding-lingleri günümüzde doğuda, Orta ve Kuzey Asya ile Sibirya’nın önemli bir kesiminde yaşayan sarı ırktan ayıran özelliklerden biriydi. “T’ang Hanedanı Tarihi”nde ayrıca atları benekli olduğu için kendilerine de “benekli atlar” anlamında Po-ma denilen bir halktan söz edilmektedir. Bu halk dış görünüş itibariyle Yenisey Kırgızlarına benziyordu (yani tıpkı onlar gibi açık renkliydi) fakat farklı bir dil konuşuyordu. Türkler onlara “alacalı” adını vermişlerdi. Toprakları Kırgızların topraklarıyla birbirine geçmişti ve doğudan Kuzey Denizi’ne 50 günlük, batıdan ise bir aylık mesafeye uzanıyordu. Tarım, hayvancılık ve balıkçılıkla uğraşan bu halkın evleri ağaçtandı ve tabanı ağaç kabuklarıyla kaplıydı. Toprak ve bakır kaplar kullanırlardı. Ülkelerinde demir azdı. Otuz bin kişilik bir ordu çıkarabilirlerdi. Kırgızlara düşmandılar ve birbirinden ba-

111 “Küçük Han Tarihi”nde Wu-huanların kumlu bozkırda yani Gobi veya Şamo’da yaşadıkları, burasının Ding-linglerin güneybatısında kuzeydoğudaki Usun topraklarına kadar uzandığı belirtilmektedir. (Собрание сведений, I/154). Demek ki, Ding-lingler Orhon ve Selenge vadilerinde hiçbir zaman bulunmamışlardı. 112 Собрание сведений, I/443. Pek çok Sinolog mavi gözlü yerine yeşil gözlü şeklinde çevirmiştir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

75

ğımsız beyler tarafından yönetilen topluluklara bölünmüşlerdi.113 Bu alacalı halkın ikinci Ding-ling kabilesinin yaşadığı aynı topraklarda bulunuyor olması ve Türkçe konuşan Kırgızlardan farklı bir dil konuşmalarının yanı sıra, fiziki olarak birbirlerine benzemesi, bu alacalı insanların Hunlardan önce Kuzey Moğolistan’da yaşayan Doğu Ding-linglerin dolaysız torunları olduğunu göstermektedir. XVII. Yüzyılda Sibirya’yı fetheden Ruslar, aynı halkı sözü edilen aynı topraklarda, fakat büyük çoğunluğu Türkleşmiş vaziyette ve Kırgızlara bağlı olarak bulmuşlardı. Kırgızlar onlardan vergi olarak pılıpırtı ve metal ziynet eşyaları alıyorlardı ve onlara Kıştım adını vermişlerdi.114 Günümüzde Ding-linglerin torunlarından dillerini muhafaza edenler yalnızca Arinler, Assanlar, Kottlar, bir de Yenisey Ostyaklarıdır. İlk üç halktan günümüzde kimse kalmamış, genel olarak Türkleşmiş ve Türk denilen yerli Tatarlarla kaynaşmışlardır.115 Günümüzde yalnızca Yenisey’in kuzeyinde Sım ve Kureyka nehirleri boyunda yaşayan Yenisey Ostyakları hayatta kalmayı başarabilmişlerdir ve onların da sayısı 1000 kişi kadardır ki, Ob nehri taraflarından gelen gerçek Ostyaklarla (Fin-Ugorlarla) bütünüyle karışmışlardır.116 113 Собрание сведений, I/442; Deguignes, Histoire générale des Huns, I, 2/ LXII; Klaproth, Mémoires relatifs à l’Asie, Paris, 1826, I/129-131. 114 Ord. Prof. Messerschmidt’ın günlüklerinde 10 Ekim 1721 tarihinde Tomsk voyvodasının verdiği kesin malumata göre, Tatar-Kıştımlara benekli veya alacalı orda deniliyormuş ve onlar daha önceleri beyaz renkli ve benekli imişler, fakat zaman içinde şekil değiştirmişler denilmektedir (Klaproth, age., s. 126). Ding-linglerin torunlarının gür saçları, benekli, kızıl çehreli olmalarından ötürü Türklerin onlara alacalı dedikleri belirtilmektedir; bu tür çehrelere günümüzde Tanrı Dağları’nın batısında yaşayan, Yenisey Kırgızlarının akrabaları ve Ding-linglerin torunları olan Kara-Kırgızlarda da rastlandığını belirtmeliyiz. 115 1735 yılında Miller ve Gmelin adlı bilim adamları Arince konuşan son bir kişi ve üç Assan’ı bulmuşlardı. Radloff ise 1863’de birisi kadın, ikisi yaşlı erkek olmak üzere Kansk civarında yalnızca üç Kott’a rastlamıştı. (“Аборигены Сибири” в “Живописной России”, т. XI, c. 9; Aus Sibirien, I/190) 116 “Аборигены Сибири”, c. 9. Stepanov’un kaydına göre (Енисейская губерния, Спб., 1835, часть 2, c. 37) Yenisey Ostyaklarındaki tire adları, vergi tahsildarları tarafından bulundukları yer adlarına göre verilmiş isimlerdir, fakat onların eski adları tıntıget ve tşikan’lardır. Amıl nehrinin kol-

76

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Yenisey Ostyaklarının gramer ve sözlüğünü hazırlayan Castren, bu dilin Fin-Samoyed dilleriyle çok eski bir benzerliği bulunan özel bir dil ailesinin kalıntısı olduğunu belirtmektedir. Yenisey Ostyaklarının dili, tıpkı Çince gibi tam bükünlü olmayan, sözcüklerin kökünü kelimenin konuna getiren bir dildir.117 Castren, Yenisey Ostyaklarının dilindeki Ugor-Fin unsurunun ağır basmasını ise onların Ob Ostyaklarıyla karışması ve bunun dile yansımasıyla izah etmektedir. Ancak Castren, iyi bilinmesine rağmen, Yenisey Ostyaklarının tarihten silinip silinmedikleri veya akrabalarının Ding-linglerin torunları tarafından Türkleştirilip Türkleştirilmedikleri konusuna hiç girmemektedir. Castren, Klaproth ve Ritter’in Ding-linglerin Ari ırka mensup oldukları görüşleri konusunda ise “imkânsız değil ve oldukça doğru gibi görünüyor” demekte, Çin kaynaklarında sözü edilen Tannu-ola’nın kuzeyindeki beyaz çehreli halk için ise “Fin ırkına mensup bir halktı, çünkü açık renk Fin ırkının tipik bir özelliğidir” diye not düşmektedir.118 Bununla birlikte Castren, Yenisey boylarındaki eski kurganların “Çudlara yani Fin halkına ait olduğu” görüşüne şüpheyle yaklaşlarından birinin adı Tüdget (veya Tühtet), Abakan’ın kollarından birinin adı ise Çekan veya Çegan’dır. Eğer Stepanov’un sözünü ettiği eski Yenisey boylarının adları buradan geliyorsa, bunlar Yenisey Ostyaklarının kökeni ve geçmişini çok az aydınlığa kavuşturmaktadır. Benzeri bir açıklama Castren tarafından yapılmıştır. Ona göre Yenisey Ostyaklarının iki boyunun adı kanas-ket ve ulj-gettir ve bunlar Kan ve Ulu-kem nehirlerinin adından gelmektedir (“Магазин землеведения” Фролова, том 6, часть 2, Москва, 1860, c. 2). Yenisey Ostyaklarının hayat tarzları hakkında en detaylı bilgiyi veren M. Krivoşapkin (“Енисейский округ и его жизнь” в “Записках И.Р.геог. общ.”, 1863, № 1, c. 149, 153) onların boylarını yaşadıkları yere ve idari birimin adlarına istinaden sıraladıktan sonra, Yenisey Ostyaklarının Tobol eyaletinde Ob’lu denilen Ostyakların diline hiç benzemeyen bir dil konuştuklarını belirtmektedir… 117 “Путешествие А.Кастрена” в “Магазин землеведения” Фролова, том 6, 1860, c. 361. Meşhur dilbilimci Terrien de la Couperie, Ural-Altay dillerini yedi gruba ayırırken Kott veya Yenisey Ostyak dilini Çince ve Tibetçe dil ailesi içine dâhil etmektedir (Journal of the Royal Asiatic Society, 1889, p. 404). 118 A. Castren’s Kleinere Schriften, St. Petersburg, 1862, s. 109, 119.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

77

makta ve “En azından ne Finlandiya’da, ne Laplandiya’da, ne Fin kabilelerinin yaşadığı kuzey Rusya’da ben bu tür yadigârlardan bir tanesine bile rastlamadım” demektedir.119 Bu arada, haklarında bir şekilde malumat bulunan Güney Sibirya ve Moğolistan’daki tüm halklar arasında, bu ülkelerdeki eski medeniyetlerin izlerinin, bronz, bakır, altın ve gümüş eşyalar içeren eski mezarların ve keza Güney Sibirya ve Kırgız bozkırında üretim yapılan eski maden ocaklarının kalıntılarının yalnızca Ding-linglere ait olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü o alacalı halk henüz VII. Yüzyılda buğday ekip biçmekle uğraşmışsa ve bakır kap kacakları varsa, XVII. Yüzyılda maden eritip pek çok türde metal takılar döken bir halkın çiftçiliği ve madenciliği kendi ataları Dinglinglerden tevarüs ettiğini var saymak gerekir. Yenisey boylarındaki eski mezarlardaki kafatasları ve ele geçirilen bazı alçı maskeler henüz doğru dürüst incelenmiş değil.120 119 Магазин землеведения, VI/374. Ancak Castren, bu görüşüne şu satırları ilave etmişti: “Birçok yer adının Fin dilinden kaldığı ile ilgili rivayetler, Fin halkının vaktiyle bu bozkırlar üzerinden geldiğini göstermektedir.” (Aynı yerde). Castren’in Ethnologischen Vorlesungen (St. Petersburg, 1857, s. 97, 98) adlı eserinde mahalli yer adları hakkında ikna edici rivayetler aktarılmamakla birlikte, Kem, İya ve Yüs nehirleriyle ilgili olarak Fin dilinde kemi’nin nehir anlamında olduğu ve Finlandiya’da İy adında bir nehir bulunduğu belirtilmektedir. Bununla birlikte Castren, aynı yerde İya ve İy sözcüklerinin Samoyed dilinde su anlamına geldiğini ve Kem adının da Yenisey’in eski yerli adlarından olduğunu belirttiğine göre, çok büyük ihtimalle sözü edilen yer adları, eğer Ding-lingce değil ve Finliler tarafından Samoyedler veya Ding-linglerden alınmamışsa, yahut aksi, Samoyedcedir. Europous’un haklı olarak belirttiği gibi “Castren’in Fin kabilelerini ve Fin dilini Altay halklarıyla ve dilleriyle akraba kabul etmesi meselesi çözülmemiş olarak durmaktadır.” (Ф.Коннен “Материалы к вопросу опервобытной родине ино-европейского и финно-угорского племени” в “Журнале мин.нар.просвещения”, aвгусть, c. 207). 120 Adrianov, 1888 yılında Minusinsk şehri civarında bir mezarda yirmi kadar alçı maske bulmuştu, ama maskelerden hiçbiri sağlam halde değildi ve alçılar eriyip gitmişti. “Maskeler üzerindeki kırmızı boya (demir oksit) yer yer kalmıştı ve renkliydi.. Bazı maskeler istisnai derece el emeğiyle yapılmıştı ve güzellik görünümü içindi. Kafataslarından birinden aldığım bir maske ise daha iyi korunmuştu.” “Bu maskelerden yalnızca Pallas’da söz edilmektedir. Kurgan işçilerinin anlattığına göre, bir süre önce bir yabancı

78

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Yenisey Ostyakları hakkında da antropolojik araştırmalar yapılmadı; ama Ob havzasındaki Ugor-Ostyaklar ve Vogullarla ilgili yapılan antropolojik çalışmalar, Ugor-Finler arasında önemli oranda dolikosefal tiplere rastlandığını ortaya çıkarmıştır. Finler brakisefal tipe ait olduklarına göre, Ugor-Finlerde dolikosefal tiplerin olması, dolikosefal ırka mensup insanların Finlerle karışmış olması gerektiği şeklinde izah edilebilir ve çok büyük bir ihtimalle bu karışma Türkler tarafından güneye, kuzeye ve batıya itilen ve orada Finlerle karışan Ding-linglerden olmuştur. Ancak, açık renkleri, gür saçları ve dolikosefal tipleriyle Kuzey ve Orta Asya’daki Mongoloid ırktan ayrılan tek halk Ding-lingler değildi. Japon takımadalarının kuzey kesimindeki yerli Aynular da bu ırka mensuptur. Seyyahların verdikleri bilgilere göre Aynular, biri yüz hatlarıyla “neredeyse Kafkas” tipini andıran gerçek tipler, diğeri Mongoloid tipi andıranlar olarak iki tiptirler.121 Aynu kafataslarını inceleyen Prof. Tarenetsky’nin ulaştığı sonuca göre bu “halk, ne Kafkas ne de Mongoloid ırka mensuptur, aksine kendine özgü bir yapıya sahiptir.” Aynuların genel tipi dolikosefaldir, ama Mongoloid insanlarla karışmanın sonucu olarak mezosefal tiplere de Minusinsk Müzesi’ne bazı maskeler getirmiş. Sanırım böyle bir koleksiyon bende olmadığı gibi, başka birinde de yoktu… Mezardan tüm kemikleri tek tek çıkararak numaralandırdım… Anlaşmaya göre kurganlardan çıkarılan tüm koleksiyonlar Coğrafya Cemiyeti’nin Batı Sibirya bölümüne teslim ediliyordu.” («Известия И.Р. геог. Общества», 1883, c. 150, 151). Seyyah Andrianov’un söylediğine göre (D. Klements, «Древности минусинского музей», Томск, 1886, c. 28, 29) “maskeler arasında saf Avrupaî yüz hatlarına sahip fevkalade güzel bir kadın maskesi vardı”, fakat orada uzmanların yapmaları gereken ölçümler ve incelemelerden oldukça ümit verici sonuçlar çıkabilir. Örneğin, meşhur antropolog Prof. Kolman, İrkutsk’taki eski mezarlardan alınarak 1892’de Moskova’da düzenlenen uluslararası kongreye gönderilen dolikosefal kafatasları inceledikten sonra, bu kafataslarının dolikosefal olmasına rağmen Avrupaî dolikosefal kafataslarından farklı olduklarını ve kendine özgü Asyalı yapısına sahip bulunduklarını tespit etmiştir. (Travaux du Congrés international d’archéologie et d’anthropologie préhistoriques à Moscou, 1892, t. II, Moscou, 1893, p. 29). 121 Д.Н. Анучина “Племя айнов” в “Известиях И.М. общества любителей естествознания”, t. 20, Москва, 1876, c. 127.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

79

rastlanmaktadır.122 Eski Kuzey Asya dolikosefal ırkının yalnızca Doğu Asya’nın uç kısmına kadar değil,123 batıda daha ileriye, Avrupa’ya da yayıldığı düşünülebilir. Belki de Rusya’nın orta kesimlerinde bulunan ve Yenisey’dekilerle ortak yönler arzeden eski mezarlardaki dolikosefal kafatasları da onlara aittir.124 122 Memoires de l’académie des sciences de St. Petersburg, VII serie, t. 37, № 13, 1890, s. 4, 47. 123 XII. Yüzyılda yazılan Kidan-go-chi’de (Kidan Devletinin Çince Tarihi) Çuçen (sarı başlı) denilen, sarı saçları, yeşil, sarı veya beyaz gözleriyle diğerlerinden ayrılan bir Tunguz kabilesinden söz edilmektedir ki, Schott, bunun Tunguzların Ding-linglerle karışımının bir sonucu olabilecegini belirtmektedir. 124 Yenisey ve Kuzey Altaylardaki Türkleşmiş Fin topluluklarıyla ilgili görüşler, bu konuda uzmanlaşmış Castren ve Radloff’a dayandırılmaktadır. Bu iki bilim adamı, sözü edilen toplulukların dillerini inceleyerek “kesinlikle Fin lehçeleriyle akraba diller olduğunu” ispat etmişlerdir. Ancak, Castren, daha yukarıda da belirtildiği gibi, Yenisey boylarında Türkleşmiş toplulukların Samoyedler ve Yenisey Ostyakları ve akrabaları olduğunu, ama kesinlikle Finlerle bağlantıları bulunmadığını ileri sürmüştür. Yeniseylilerin dilinin Fin-Samoyed dilleriyle çok uzaklara giden bir akrabalığı bulunduğunu da belirten Castren, bu eskiliği o kadar ileri götürmüştür ki, Yeniseylilerin dillerini Fin diliyle hiçbir şekilde benzerliği bulunmayan Çinceye yakınlaştırmıştır. Radloff’a gelince (Aus Sibirien, B. 2, s. 142, 143), her ne kadar ilk önceleri “Jivopisnaya Rossiya” dergisinde yer alan Sibirya yerlileriyle ilgili bir makalesinde bronz çağına ait eski mezarların Ugor-Samoyedlere ait olabileceğini belirtmişse de, daha sonra VII. Yüzyıla ait Çin kaynaklarında Tuba-Samoyedlerin dolaysız ataları Dubo’larla ilgili bilgilerle tanışınca, fikrini değiştirmiş ve kültür seviyeleri hayli düşük Samoyedlerin oldukça kültürlü bir halka ait olan bu mezarları bırakamayacaklarını ileri sürmüş, hele hele Çin kaynaklarının “alacalı halk”la ilgili bilgileri onu bu görüşünün son derece isabetli olduğu konusunda ikna etmiş ve Çin kaynaklarınca açık renkli, fakat dil yönünden Kırgızlardan farklı olmadığı belirtilen bu halkın Ural-Altaylardaki siyah saçlı insanlardan kesinlikle dil yönünden ayrılan Yenisey kabilelerine mensup olduğunu kaydetmiştir. Ona göre Yeniseylilerin Sibirya’nın eski kültürlü halklarının torunları olarak gözüktükleri görüşü “kısmen inandırıcı bir varsayımdır”. Radloff, bu halkların beyaz tenli Finler veya Ritter’in teklif ettiği gibi Hint-Avrupaîler, Germanlar yahut Slavyanlar olabileceği görüşünü reddetmemekte, ancak beyaz tenlilik ve mavi gözlülükle ilgili görüşlerin şimdilik iktibaslarla sınırlı olduğu için, kendi varsayımının daha doğru olduğunu düşünmektedir. Bu bilim adamı, eserinin bir başka yerinde (I/189) Castren’in OstyakYenisey ve Kott dili grameriyle ilgili eserini yeterli bir şekilde incelemenin,

80

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Ding-lingler eski dönemlerde Kuzey Moğolistan’ı ve Kırgız bozkırının kuzey kesimini işgal ettikleri için, kesinlikle Dinglinlerin Türklerle karışmasının ürünü olmayan bir Kırgız mevcut değildir. Kırgızlar, muhtemelen Türklerin Ding-linglerle karışmasından hâsıl olan Türk kabilelerinden türemişlerdir ve Ding-ling unsurunun ağır basması sebebiyle yüz hatlarına Ding-ling çizgileri özellikle yansımış ve bu özellikler onları oldukça bariz bir şekilde Mongoloid ırktan ayırmıştır.125 Ancak, Ding-lingler tarafından kuzeye itilen diğer Türk kabileleri de daha küçük oranda onlarla kaynaşmaktan kaçınamazlardı. Dolayısıyla Ding-linglerin Hangay’daki topraklarını işgal eden Tele kabilelerinin onlarla karıştıklarını var saymak gerekir. Zaten Çinliler de onlara boş yere “Kao-kui’li Ding-lingler” dememişlerdi. Keza Selenge ve Orhon sahillerindeki Ding-ling topraklarını işgal eden Merkit ve Kireylerde de bu karışma söz konusudur.126 Ayrıca Ding-lingleri Kırgız bozkırının kuzey kesiminden sıkıp çıkaran Türklerde de bu karışmanın olduğunu kabul etmek gerekir. Halk rivayetleri de Küçük Cüz’ün Alçin kabilesiyle Ding-lingler arasında bir karışma olduğuna mesnet teşkil etmektedir. Örneğin Kazantsev’in kaydettiği bir rivayete göre Kırgız-Kazaklar alacalı insanlardan inmişlerdir.127 Ding-linglerden başka Sayan sıradağlarında ve bu dağların kuzey ve güney eteklerinde Samoyedler yaşıyorlardı. Castren, onları bulmuş ve ayrıca Yenisey boylarında henüz bütünüyle bu dilin Ural-Altay ailesine ait olmadığına inanmak için yeterli olduğunu kaydetmektedir. 125 Muhtemelen VII. Yüzyılda yaşayan Çinli üstad Şı-gu’nun kaydında “Usunların çehrelerinin Batı ucundaki diğer yabancılardan hayli farklı olduğu” belirtilerek şöyle denilmektedir: “Bugün mavi gözleri ve sarı sakallarıyla maymuna benzeyen Türkler özde onların torunlarıdır.” (Собрание сведений, III/65). 126 Torgoutlar arasındaki Merkıt oymağına mensup insanların boy ortalaması 1679 mm.dir. Hâlbuki Moğol Barun kabilesine mensup insanların boy ortalaması yalnızca 1593 mm.’dir (А.А. Ивановкий “Антропогический очерк торгоутов таргабатайской области”, Москва, 1893 c. 56) 127 “Описание киргиз-кайсак”, Спб., 1867, с.1.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

81

Türkleşmemiş Samoyed bâkiyelerine rastlamış ve bazı yerli boyların Samoyed kökenli olduklarını tespit etmiştir.128 Uranhayların da Samoyedler gibi Türkleştiği düşünülmektedir, ama “orman halkı” denilen diğerlerine önemli ölçüde Samoyed kanının karıştığını kabul etmek gerekir. Muhtemelen Türklerin kanının karıştığı Moğolistan civarındaki halklar arasında, doğuda Tatarlar içinde kalan Tunguz kabilelerinden başka Ongutlar ve Calayirler; güneyte Tibetliler, kuzeybatıda Fin-Ugorlar sayılabilir. Elbette, eski zamanlarda Moğollarla yakın komşuluğun bir sonucu olarak, özellikle orman kabileleriyle onlar arasında da karışımlar olmuştur ki, Kalmıkların temelini teşkil eden Oyratlar, muhtemelen Türklerin Samoyed ve Moğollarla karışımının sonucunda oluşmuşlardır. Moğol hâkimiyetinin XIII. Yüzyıldan itibaren güçlenmesi, Türklerin büyük kısmının Moğolistan’dan uzaklaşmasına, kalanlarınsa Moğollaşmasına yol açmıştır. Moğolistan dışında Türklerin Moğollarla karışması önemli bir oranda olmamıştır. Çünkü Cuçi ve Çağatay ulusuna gelen Moğolların sayısı fazla değildi. Türklerin genellikle Moğollarla karışmanın bir sonucu kabul edilen fiziki çizgileri, önemli ölçüde iki halk arasındaki tarihî köken birliğinden kaynaklanmaktadır. Çünkü Asya halkları arasında Türklere en yakın olanları Moğollardır.129 Çinlilerle olan kan karışımına gelince, onlarla çok derinlere dayanan bir tarihten beri yakın komşu olmaları ve saldırılar sırasında binlerce esir almaları hasebiyle hiç şüphesiz Türk kabilelerinin kanlarına oldukça önemli miktarda Çinli kanı karışmıştır. Çin kültürünün Türkler üzerindeki etkisine rağmen, Çin sınırları dışındaki Türklerle olan kan karışımının izlerini tespit etmek mümkün olmakla birlikte hayli zordur. Buna karşılık Türklerin kanının Çinlilerle karışmasının izlerini Çin’in kuzey ve batısında 128 Магазин землеведения, t. VI, c. 417, 423. 129 Ancak, kaydetmek gerekir ki, bugün Türklerin %76’sı Avrupaî, %14’ü UralAltay ve ancak %10’u Mongoloid tiptir (çev.)

82

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

yaşayan 15 milyon130 Dungan’a bakarak tespit etmek mümkündür. Bunlar, Çinlileşen Hunlar, Gök-Türkler ve Uygulardır. On binleri, yüz binleri bulan kitleler halinde ülkenin kuzeyinde Çin tebaalığına geçen, dillerini, giyim tarzlarını, göreneklerinin önemli bir kısmını değiştiren, ama Türk kanını ve Türk karakterini ağırlıklı olarak koruyan insanlardır. Bu Çinlileşen insanların akrabaları olan diğer Türkler vasıtasıyla kabul ettikleri Müslümanlık, her şeyden önce onları Çinlilerden uzaklaştıran yeni bir engel teşkil etmiştir.

130 Dunganların bugünkü nüfusları 50-60 milyon olarak tahmin edilmektedir (çev.)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

83

IV. Sibirya ve Moğolistan’daki Türk halkları

1. Yakutlar Günümüzde en doğuda ve kuzeyde yaşayan Türk kabilelerini Yakutlar oluşturmaktadır. Ağırlıklı olarak Lena nehri havzasında yaşayan Yakutlar, oradan doğu istikametinde Ohotsk Denizi’ne, batı istikametinde ise Yenisey’in aşağı akımlarına kadar uzanırlar. Onlar, kendilerine Saha derler. Yakut adı ise, genelde düşünüldüğü gibi, Tanguzların verdikleri yeko veya yako kelimesinden gelmektedir.131 Yakut şeceresiyle ilgili olarak 1822 tarihli “Kuzey Arşivi”nde bulunan bir kayda göre, Yakutlar kendilerinin iki soydan geldiklerini kabul ederler. Birincisi Batulin’dir ve soyun reisi Omogoy Bay’dır. Vaktiyle silahlı insanlar tarafından yaşadığı topraklardan itilerek İrkutsk’daki Buryat topraklarına gelmiş ve Lena nehri boyunda göçebe halde yaşamaya başlamış. Sonra aşağıya, Onoy boyuna doğru inmiş ve önce Olekma ağzında bir süre kalmış, daha sonra daha aşağıya, şimdiki Yakuts şehrinin bulunduğu yere gelmiş… İkinci soy, kendisinin Elley adında birinden indiğini kabul eder. O da Lena boylarına gelmiş, fakat nereden geldiği bilinmiyormuş.132 Ancak burada onun Tatarlarla aynı atadan 131 Böhtling – Die Sprache der Jakuten, S.-Petersburg, 1851, s. XXXIV. “Yakutlar kendilerine zoha derler” şeklindeki yanlış bilgi (örneğin, K. Yelnitsky’nin “İnorodtsı Sibiri i sredneaziatskix vladeniy Rossii, etnografiçeskiye oçerki, uçebnoye posobie”, Spb., 1895, s. 81’de böyle geçer) zaman içinde bu kelimenin Georgi’nin eserindeki Almanca çeviri yazımının yanlış tercümesine yol açmıştır. (“Описание всех обитающих в российском государстве народов” второе издание, 1799, ч. 2, c. 169.) 132 Türkiye’de Saha-Yakutlar hakkında yayınlanmış en derli toplu çalışma V.L. Seroşevsky’nin eseridir. Yaklaşık 15 yılını Yakutlar arasında sürgün olarak

84

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

türediğini var saymak gerekir.133 Elley, öncekilerin [yani Omogoy Bay ve beraberindekilerin] başarılarını duyduktan bir süre sonra buraya gelmiş. Omogoy’un sevdiği ikinci kızıyla evlenmiş. Onun bu tercihi Omogoy’u gücendirmiş134 ve çeyiz olarak kötü bir kısrak vermiş. “Neyse, Elley çok zenginleşmiş. On iki oğlu olmuş ve onların torunlarından kalabalık soylar oluşmuş. Bunların en büyüklerinin başında Elley’in büyük oğlu Halagas varmış. İşte bu Halagas’tan inenler şimdiki Kangalas oymağını oluşturmuşlar. Omogoy’un kabilesi de Batulin oymağı adıyla günümüzde Yakutsk civarında yaşamaktadır. Bunların nüfusları, geçmişte Elley’in soyundan gelenlerden çok daha azmış. Daha sonra onlara Baykal ötesinde yaşayan Buryat boyu Horınlar katılmışlar.” “Yakutlarla ilgili birinci rivayet oldukça karışıktır ve Ruslar bunu 1620’de Mangazeysk Kazaklarından almışlardır. Fakat Ruslar Kazaklardan 1630’dan daha önce vergi almıyorlardı ve ilk istihkâm da Yakutsk’ta 1632’de kurulmuştu.”135 Bu rivayet Yakutlar arasında yaygındır ve günümüzde hemen her yerde bu rivayetin değişik versiyonları ana hatlar muhafaza edilmek şartıyla bazı ilavelerle mevcuttur.136 Boyların türeyişiyle

133

134

135 136

geçiren Polonya asıllı Seroşevsky, Yakutların türeyiş efsanelerini bizzat onların ağızlarından derlemiştir. Onun naklettiği versiyonda efsane kahramanının adı Omogoy olarak değil, Onohoy şeklindedir. Batulin ise Yakutlarda bir boyun adıdır. (çev.) Adı bilinmeyen yazar, Saha ve Sagay adlarının benzerliğine dayanarak, Omogoy’un bir kısmı günümüzde Yenisey sahillerinde yaşayan Sagay kabilesine mensup olduğunu düşünmüş olmalı. N. Şukun, “Poyezdke k Yakutam” (Yakutlara Seyahat) adlı eserinde (Spb., 1844, s. 271-275) Omogoy ve Elley’le ilgili efsanelerden birine dayanarak “Bizzat Yakutlar kendilerinin Kızılyar Tatarları’ndan yani Sagaylardan türediklerini söylerler” demektedir. Seroşevsky’nin naklettiği rivayete göre Omogoy’un iki kızı varmış. Büyük olanı son derece çirkinmiş ve kimse yüzüne bakmak istemezmiş, fakat küçük olanı çok güzelmiş ve Omogoy da onu çok severmiş. (çev.) “Северный архив”, 1882, ч. 3. C. 204-209. V.L. Seroşevsky, çok daha geniş ve zengin rivayetler aktarmakta ve “kendi halkının efsanesine duyarsız olmayan her Yakut, onu az çok bir şeyler ilave ederek anlatır” demektedir. (“Якуты опыт этнографического исследования” t. I, Спб., 1896, c. 190). Baron G. Maidel, üç bölümden olu-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

85

ilgili olarak V. L. Priklonsky’nin naklettiği rivayet dikkat çekicidir. Onun naklettiğine göre Onogoy Bay’ın adı Sara, kardeşinin adı Ulu-Horo’dur. Onogoy’un tek oğlunun adı Baragay-batılı-kiltagaytobuk’tur ve Bayagantay oymağı ondan inmedir. Er-Elley’in ise altı oğlu vardı. Labınga-sürük adındaki büyük oğul baş şamandı. Halathalagas adlı ikinci oğuldan Kangalas oymağı inmiştir. Baturus oymağı Jon-jagılı’dan, Megen oymağı Molotoy-orhon’dan, Borogon ve Düpsün oymakları beşinci oğul Deli-darhan’dan (Borogon-jarta ve Sürlah-düpsün adlı oğullarının adına istinaden), Nam oymağı ise altıncı oğul Hatan-hata-mala’dan inmiştir.137 Yakut rivayetlerine, Saha ve Sagay isimlerinin özdeşliğine ve yalnızca güneyde değil, Yenisey boylarındaki Yakutların kökenine şan “İstoriçeskix istoriyax o yakutskoy oblasti” adlı eserinin (s. 441-798) ikinci bölümü Reisen und Forschungen im Jayutskischen Gebiet Ost-Sibirien’s (Beiträge zur Kenntniss des Russischen Reiches ets., Vierte Folge, Band 2, St.-Petersburg, 1893, s. 454)de bu rivayeti şu şekilde vermektedir: “Şimdilerde Lena civarında bilinen eski bir efsaneye göre Yakutlar önceleri Yenisey boyunda Kızılyar taraflarında yaşarlarmış. Oradan kovulduktan sonra doğuya, Buryat bozkırına gelmişler. Fakat Buryatlar onları asık suratla karşıladıkları ve birçok saldırı gerçekleştirdikleri için orada fazla kalmamışlar ve yaklaşık 400 yıl önce, bütün halk Omogey’in, başka bir rivayete göre Okonom’un önderliğinde Lena nehrinin yukarı akımına gelmiş. Orada öküz derilerinden kayıklar ve sahildeki ormandan kestikleri ağaçlarla hayvanlar için sallar yaparak nehir boyunca ilerlemişler ve Olekma nehri yakınlarında güzel bir meraya gelip orada durmuşlar. Bir süre sonra Elley adında biri gelip Omogey’e katılmış. Bu Elley dedikleri, bir rivayete göre Buryatlarda esirken kaçmayı başarmış bir kişi, bir diğer rivayete göre ise Yakutlara katılmak isteyen bir Buryat beyi imiş. Elley, Omogey veya Okonom’un kızıyla evlenmiş ve onun on iki oğlundan ana Yakut boyları türemiş. Örneğin Hangala ve Kangala kabilesi Hangalas adlı oğlundan inmiş. Bu kabileye ait evler bugün Lena’nın iki sahilinde Oleknisk’den Yakutsk’a kadar uzanmaktadır. Daha sonra doğan büyük oğuldan Tıhın veya Tıgin kabilesi türemiş ve onlar da Lena’nın sağ sahilindeki Çebedal dağı eteğindeki müstahkem kasabayı kurmuşlar. Fakat Ruslar gelince buradaki kaleyi yıkmış ve yerine bir istihkâm kurmuşlar.” Ne yazık ki, Baron Maidel kaynakları hakkında detaylı bilgi vermediği için çoğu kez eseri bilimsel bir kaynak kabul edilmemiştir. 137 “Три рода в яакутской области” в “Живой старине” 1890, вып. 2, c. 27-30.

86

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

işaret eden birçok etnografik verilere dayanarak,138 Miller139 ve konuyla ilgilenen yazarların140 çoğuyla birlikte, bu halkın Yenisey’den 138 Yakutların güney kökenli olduğunu gösteren birçok belge, V.L. Seroşevsky’nin mükemmel çalışmasında bir araya toplanmıştır. (Якуты, т. I, I. bölüm ve diğer kısımlar). Eserde verilen ikinci derece verilere Yakutların Yenisey bölgesine ait bir musiki aleti de ilave edilebilir. Seroşevsky, Yakutların bu müzik aleti konusunda şöyle der: “Kendilerinin khamıs dışında herhangi bir müzik aletleri yok; ortasında bir yay bulunan metal çerçeveli bu aleti kullanırken, çerçeveyi dudaklarıyla kavrayarak, yayı parmaklarıyla hareket ettirir, böylece dişlerinin ve dillerinin yardımıyla değişik tonlamalar çıkarmayı başarırlar. Bu alet Ukraynalılardaki “drumlya” aletine benziyor…” Aynı alet koms adı ile günümüzde Yenisey Türklerinde de mevcut. Ostrovsky bu aletten “Jivaya Starina” (vıp. 3, 4, 1895) dergisinde bahsetmiş ve aletin bir resmi Zeitschrift für Ethnologie’ye (Berlin, 1895, VI Heft, s. 617) konulmuştur. Bu aletin Seroşevsky’nin resmini çizdiği khamıs’tan tek farkı, Uranhaylar tarafından yapılan Kaçin koms’unda kaba bir süs bulunmasıdır. 139 Miller, “Sibirya Hanlığı” adlı eserinde (1787, 2. Baskı, s. 21, 22) şöyle der: “Yakutlar “atalarının çok eski zamanlarda şimdi yalnızca adlarını hatırladıkları Mungallar ve Buryatlara komşu olduklarını, fakat aralarında çıkan savaş sonrasında oradan atıldıklarını, onların da sürüleriyle birlikte kayık ve sallar üzerinde Lena’nın yukarı akımında Olekma ve Yakutsk civarına gelip yerleştiklerini anlatırlar… Yakutlar kendilerine Saha derler. Bu kelime Kızılyar Tatarları arasında aynı adı taşıyan küçük bir soyun adıyla hemen hemen aynıdır.” 140 Radloff, Aus Sibirien (1884, B. I, s. 134)de Yakutları T’ang dönemindeki Guliganlar’dan sayma eğilimindedir. Guliganlar, “T’ang Hanedanı Tarihi”ne göre (Собрание сведений, I/439, 440) Kao-kuilere mensup bir oymaktır. Beş bin kişilik bir orduları vardır ve muhtemelen Dubo (Uranhay)larla birlikte “Baykal’ın kuzey tarafında” göçebe halde yaşıyorlardı. Çünkü 647 yılında her iki halkın prensleri Çin sarayına birlikte gelmişti. Guliganların toprakları kuzeyde denize kadar uzanıyordu.” 732 ve 734 yıllarında dikilen Orhon kitabelerinde Uç-Kurıkan adı geçtiğine göre, her ne kadar Radloff hiçbir mesnet göstermeden Kurıkanları gayr-ı Türk halklar arasına yerleştirirse de (Die alttürkishen Inschriften, s. 428), bu Üç-Kurıkan’la Çin kaynaklarındaki Guligan’ın aynı halk olduğunu kabul etmek gerekir. Moğol “Yuan Hanedanı Tarihi”nde Kırgızların ülkesinde Angkola adında bir nâhiyeden söz edilmektedir. Bu isim, içinden geçip giden bir nehrin, muhtemelen Angara nehrinin adına izafeten verilmiştir. Bu nâhiyede yaşayanların dili Kırgızcadan bariz bir şekilde farklıydı. Demek ki, Türkçe değildi. Bununla birlikte sözü edilen eserde Angkola topraklarının “T’angshu” geçen Kuli’lerin (Guliganlar?) toprakları olduğu konusunda bir açıklama yok. (Schott, Über die ächten kirgisen, s. 436, 454, 455). Eğer XIII.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

87

Lena havzasına gelen ve bölgedeki yerli Tunguslar ve güneydeki komşu Buryatlarla ciddi ölçüde karışan Türk Sagay kabilelerinin bir kolu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yakutların atalarının Lena boylarına muhaceret tarihi konusunu ikna edici bir şekilde çözmek daha da zordur.141 XVII. Yüzyıl başlarında Sibirya’yı Yüzyılda Guligan-Kurıkanların yerlerinde gayr-ı Türk bir halk varsa, acaba bunlar Tungus veya Samoyedler miydi ve Yakutların atalarının bulunduğu bir dönemde Lena boylarına mı gitmişlerdi? Böyle bir teklif fazla inandırıcı değil, çünkü ne Yakutların hatıralarında, ne de boy adları arasında Kurıkan adı veya ona yakın bir ad bulunmaktadır. Ama VII ve VIII. Yüzyıllardaki Kurıkan adıyla daha sonra Uygurlar döneminde Kao-kui ittifakının göz önünde bulundurulduğu, onların Moğolistan’ın güneyine yöneldikleri ve Uygurlar zamanında veya hanlığın yakılmasından sonra ittifakın parçalanarak diğer Türk boy ittifaklarına dâhil olduğu görüşü daha inandırıcıdır. 141 Örneğin Böhtling, Yakutların diğer Türk dilli kabilelerden “ilk kopanlar” olduğunu (О Языке якутов, c. 415) ve bu kopmanın tarih öncesi dönemde tamamlanmış olması gerektiği belirtir. Skolovsky ise (“Очерки природцы и населения крайнего северо-востока Сибири” в “Землеведении”. 1794. III/70) kaynak ve belge göstermeden, “Yakutların güneyden Buryatlar tarafından itildikten sonra Lena’nın orta akımına XIII. Yüzyılda geldiklerini, bu Buryatları da daha önce Çin’in kuzeyinden Moğol Niuça (?) ordasının kovduğunu” kaydetmektedir. Vakıa Türklerin Yenisey’den Baykal’ın güneydoğusuna XIII. Yüzyıl sonlarında geldiği konusunda yeterli bilgi mevcuttur ve hatta “Yuan-shi”de İmparator Kubilay tarafından eski Nayan topraklarında 1293’de kurdurulan Çao-cheu adında, balık yönünden zengin, müstehkem bir yerden söz edilmektedir. Sözü edilen yerin ahalisi göç ettirilen Kırgız ordasından oluşuyordu. Schott, “Yuan Hanedanı Tarihi”ndeki bu bilgiyi tercüme ederken, kaynak göstermeden Nayan topraklarının Tunguzya (Mançurya?)da Vodyan Tatarları denilen insanların yaşadıkları yerin batısında bulunduğunu belirtmektedir. (Über die ächten kirgisen, s. 464). Yenisey Türklerinin bu muhaceretinden Başpiskopos Palladius da söz etmektedir: “Mançurya’da bir zamanlar Yenisey’den gelen oturak Türk kabile grupları vardı. Kubilay (1293’de) Kergiz, Uranhay ve Hakaslardan Amur yakınlarındaki Abalah’a koloniler getirdi.” (“Записки И. Р. Географического общества, по отделению этнографии”, т. 4, 1871, c. 446.) Fakat XIII. Yüzyıl sonunda Baykal’ın güneydoğusuna göç eden Yenisey Türklerinin ana kütlesi yalnızca Kırgızlardan değil, Kırgız bölgesinin bir kısmını işgal eden ve onlarla akraba olan Sagaylardan da oluşmuş olabilir. Ne var ki, XIV. Yüzyılın ikinci yarımında Moğol hanedanı Çin’den kovulduktan ve dağınık vaziyette Moğolistan’a döndükten sonra, vaktiyle Moğollar tarafından kuzeye itilen küskün Çao-cheu Yeniseylileri Amur’un yukarı kesimle-

88

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

fetheden Ruslar tarafından bulunan Yakutların Lena boylarında kalabalık bir halk teşkil edebilmeleri için mutlaka en azından iki-üç yüz yıl geçmesi gerektiğine göre, bu göçün XIII. Yüzyıldan ve hele hele XIV. Yüzyıldan daha sonra gerçekleşmemiş olduğunu var saymak, sanırım burada daha inandırıcıdır. Çünkü ilk başlarda göç edenlerin nüfusu kesinlikle çok azdı. Seroşevsky’nin büyük gözlemler ve her yönlü karşılaştırmalar yaparak hazırladığı araştırmasından (Якуты, I/X) şu sonucu çıkarabiliriz ki, Yakutlarda boy (aga-us) ve boy ittifaklarının temelinde kan akrabalığı ve mevcut mahalli ve etnografik şartlara göre sınaî-siyasî özellikleri olan çarvacı toplum hayatı yatmaktadır. Bir boy, ilk başta belli miktarda yakın ve uzak akrabalardan oluşur; bunlar, varlıklarını sürdürmek için ortak yılkı sürüsünden atlar (500 başa kadar) alırlar, avcılık ve balıkçılık yaparlar. Boyun üye sayısı arttıkça, bölünmeler ve yeni boyların oluşması başlar. Ana boy, boy ittifakına dönüşür. Boy bölünmeleri ve mera alanları yavaş yavaş daha uzak alanlara yayıldıkça, ana boy ittifakları da ikinci dereceden ittifaklara bölünmeye başlar. Eskiden Ruslar gelinceye kadar ilk ana boy ittifaklarına bis-aga-usa veya yalnızca con (halk, cemaat), onun bir altındaki birime baba obası (aga-usa) ve ana obası (io-usa) diyorlardı. Aynı ana babadan türeyenler çoğalınca baba bir ana ayrı olanlara nispetle kan bağı açısından daha yakın bir grup oluşturuyordu. Ruslar, Yakutlarda rinden Lena boyuna gittiler. Eğer böyle ise, o takdirde tatminkâr bir açıklama olmamakla birlikte, Seroşevsky’nin de belirttiği gibi (Якуты, I/203), Yakutların kendilerine neden Urangay-saha dedikleri muamması da açıklığa kavuşmuş demektir. Eğer Yakutlar gerçekten Çin kaynaklarına göre aralarında Uranhayların da bulunduğu Çao-cheu’ye yerleştirilenlerin torunları iseler, o zaman bu gelenlerin baş kabilelerine Uranhay-sagay denilmekteydi. Yakutların efsanevî ataları Onogoy ve Elley’in adlarının Amur’un yukarı akımındaki yer adlarına yakın olduğunu ayrıca göz önünde bulundurmak gerekir. İngoda havzasındaki Küçük Aguz’un doğu kesiminde yer alan ve çaylakların (Moğolca olloo) yuva kurdukları kayalık bir tepenin adı elloo’dur. Argun nehri sahilinde ise Onohoy adında bir köy vardır. (Русс. пер. “Землеведения Азии” Риттера “Восточная Сибирь”, вып., I, 1879, c. 310, 340, 361)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

89

mevcut boy ittifaklarına volost (oymak) ve ulus (boy) adını verdiler. Daha sonra ana boy ittifaklarına ulus (boy), ikinci derece olanlara nasleg (oymak), nasleglerin alt bölünmelerine rod (oba) denildi. En azından bugünkü Yakutların idari-toplumsal taksimatı bu şekildedir.142 Yakutlarda boy yapısı hâlâ varlığını sürdürmekle birlikte, ağırlıklı olarak kabilelerin yaşantısındaki ekonomik değişimler ve kısmen manevî temellerin değişikliğe uğraması sonucunda bu yapının temelleri artık çatlamaya başladı. Nüfus artışı iktisadi gelişmeyi de beraberinde getirdi ve önceki istihsal araçlarının yetersizliği bu gelişim için yetersiz kalınca, yılkı sürülerinin yerini sığır sürüleri aldı ve ekin tarlalarının alanı genişledi. Günümüzde Yakutlarda 18 ulus (boy), 230 nasleg (oymak) ve 934 rod (oba) kaldı.143 Boy ve oymak adları, (sonuncusu 1896 tarihli olan) “Yakut nâhiyeleri tahrir defterleri”nde ve Seroşevsky’nin eserinin ek kısmında belirtilmiş; oba isimlerine ise çok az yer verilmiştir. Boy (ulus) adlarını gözden geçirdiğimizde, Rusların Lena boyuna gelişinden sonra büyük kısmı Yakutların yaşadıkları arazilerden oluşan 10 ulus adının topografik isimlerden ibaret olduğu görülmektedir: Yukarı Vilyüylü, Orta Vilyüylü, Yukarı Yanalı, Üst Yanalı, Kolımlı, Olekmalı, Marhalı vs. Bu isimler Vilyüy, Yana, Kolım, Olekma, Marha nehirlerinin adlarından; Suntar’lı adı aynı ismi taşıyan gölden, Jigan’lı (belki de bir Tungus obası adı olan) yayladan, Elget muhtemelen (Aldan’ın bir kolu olan) Elgi ve belki de onu oluşturan obanın adından gelmektedir. Ruslar geldiği sırada Yakutların bulunduğu yerleri işgal eden diğer sekiz boy adından yalnızca Bayagantay adı muhtemelen Bayage nehrinden gelmekte, 142 Yakutlarda her obanın başında küçük prens denilen bir kişi bulunur. Oymakların başında büyük prensler vardır. Boylar ise bir reis ve altı üyeden oluşan heyet tarafından yönetilir. Önemli meseleler meclislerde alınan kararlarla halledilir. Bu meseleler obalarda vergi mükellefleri, oymaklarda büyük prens ve önde gelen kişiler, boylarda ise tüm knazların ulusun en zengin ve itibarlı kişileriyle birlikte aldıkları kararlarla çözüme kavuşturulur. (Якуты, I/497) 143 Якуты, I/496, 497.

90

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

ama diğer yedi boyun adları ya boy reisinin ya da eski boy ittifaklarının başlarında bulunan kişilerin yahut zayıf bir ihtimalle eski boy adlarından gelmektedir: Doğu Kangalaslı, Batı Kangalaslı, Namlı, Megili, Borogonlu, Baturuslu ve Lüpsalı. Güvenilir yerli araştırmacılara göre, genel olarak oymaklar adlarını köken itibariyle daha eski kabul edilen boyların kurucularının isimlerinden almışlardır.144 Dolayısıyla öncelikle bugünkü boy adlarında - ki yukarıda adları verilenlerin tamamı daha geç ve yakın bir dönemde oluşmuşlardır, - eski boy adlarının muhafaza edilmesini beklemek zor olduğu, diğer yandan topografik olmayan oymak adları daha ziyade ana boy ittifaklarının reislerinin isimlerinden geldiği için, eski boy adlarının kalıntılarının en yakın haliyle oymak adlarında bulunacağını kabul etmek gerekir. Oymak adlarını incelediğimiz zaman bazılarının birinci, ikinci, vs. gibi sıra sayılarıyla birbirinden ayrılan aynı isimler taşıdığını görüyoruz. Göründüğü kadarıyla bunlar, şimdiki ulusların arasına girmeyen büyük oba ve hatta oba ittifaklarının adlarından oluşmuştur. Beş Jarhan oymağı ve 41 obaya ayrılmış iki boy (toplam 11 bin kişi), altı Maljegar oymağı (toplam 9240 kişi) ve 4 Bardon, 4 Hatılı, 4 Jehsogon oymağının isimleri bu şekildedir vs. Elbette ki, oba ve boy adları gibi, oymak adlarının da çoğu topografik isimlerden ve boy reislerinin adlarından gelmektedir. Ancak, bunlar arasında Türklerle karışma sonucunda oluşmuş halkların boy ve kabile adlarından geldiği açıkça belli olanlar da vardır. Mesea Batı Kangalas, Borogon, Yukarı Vilyüy, Suntar boyları içindeki Hori oymağının adı, muhtemelen şimdi Baykal civarında yaşayan Buryat Hori boyunun adından gelmektedir. Sanırım bazı oymak isimleri, Yakutlarla kaynaşan Tungus adlarından gelmektedir. Kanaatimce Yakutların Yenisey Türklerinden indiklerine 144 R. Maak “Вилюйский округ якутской области”, ч. 3, Спб., 1887, c. 39. “1896 yılı Yakut nâhiyeleri tahrir defterleri”nde yer alan “Yakutskiy rod..” adlı makalenin adı bilinmeyen yazarının görüşüne göre, 1822 tarihli Sibiryalı gayr-ı Ruslar için ana yönetmeliğin yayınlanmasına kadar, oymaklar prenslerin adlarına göre isim alıyorlardı. Şimdi ise her oymak adını kendisinden indiği ecdadın adından almaktadır.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

91

aşağıdaki boy adları işaret etmektedir: Batı Kangalas boyu bünyesinde yer alan ve günümüzde Sagay ve Uranhaylardaki İrgit oymağının adıyla özdeşleşen Ergitı; Yenisey boyundaki Koyballarda ve Uranhaylardaki Kul oymağıyla aynı kökten gelen Kulat (Yukarı Vilyüy’de); muhtemelen Uranhaylardaki Oin oymağının adıyla özdeşleyen Oyun-usa (Nam oymağında); eğer Maak’da geçen Kırgıday Gölü’nün adından gelmiyorsa Kırgız kelimesinin Buryat-Yakut dilindeki şekli olması ihtimali bulunan Kırgıday; Yenisey boyundaki Ara, Arin kabilelerine mensup kadınların torunları diyebileceğimiz145 Hatın-arin; Dupson boyu bünyesindeki Çeriktey oymağı ise Tanrı Dağları’ndaki Kara-Kırgızların Çirik adındaki soyunu hatırlatmaktadır. Megi boyundaki Altan [veya Aldan] oymağı, muhtemelen Georgi’nin zamanında ilk atayurtları Altay’ı hatırlatan bir nâhiyenin adıdır.146 Seroşevsky’ye göre “Yakutlarda her boyun ve her tâlî derecedeki boy ittifakının kendine ait bayrakları ve tamgaları (o dönemin voyvoda raporlarında böyle deniliyor), oymak uranı, askeri şarkıları ve lâkabları vardı. Yakutlar, bu uranları, sembolleri ve şarkıları tamamıyla unutmuş durumdalar. Bir defasında Kangalas boyuna bağlı Kolım Yakutları bana geçmişte kendi tamgalarının barılas yani kartal olduğunu söylemişlerdi. Her boy veya boy 145 Yukarıda yazarı bilinmeyen “Opisaniye yakutov, ix proisxojdeniye” adlı makalede Yakutların “her şeyin yaratıcısına Ar-toyon yani merhametli efendi” dedikleri belirtildikten sonra şöyle deniliyor: “Onu evli olarak tasavvur ediyorlar ve hanımına Kü-bey-hatun yani kutsal hanımefendi diyorlar. Ayrıca onun atalarına kuğu şeklinde göründüğüne inandıkları için pek çoğu bu kuşun etini yemezler.” (s. 211) Ben de şunu hatırlatayım: Tomaschek, bu son hikâyeye dayanarak, Türk kabilelerinin kökeniyle ilgili VI. Yüzyıla ait eski bir efsaneye göre Yakutların Türklerin kadim atalarından kuğuya dönüşen bir çocuğun torunları yahut ondan türemiş bir halk sayılabileceği sonucuna ulaşmıştı. Ben, Yakutların Lena nehri civarındaki mevcudiyetlerinin bu kadar eski bir zamana dayandığına dair yeterli kanıtın olduğu kanaatinde değilim, ama kuğunun ongona dönüşmesi, şayet Yakutların Yeniseyli ataları Türklerin bunu Kumandılardaki kuğu kültünden ödünç almamışlarsa, onlara ve Lena boyuna dışarıdan geldiği düşüncesindeyim. 146 “Описание всех обитающих в российском государстве народов”, Спб., 1799, часть 2, c. 170.

92

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

ittifakının bir lâkabı vardır: Sasıl (tilki), ese (ayı), çolbın (Çobanyıldızı), is (mide), taragay (dazlak), mangıs (obur, pisboğaz) vs. Bunlar, onların bayraklarının nasıl olduğunu konusunda yaklaşık bir ipucu verebilir. Bunlar arasında en çok yay, sonra boynuzlu öküz, at ve balığa rastlanmaktadır.” Seroşevsky’nin kopyaladığı bazı sancak resimleri arasında en dikkat çekeni, 1671 yılında Megen nâhiyesinde Yakutların hayvan sürmek için kullandıkları bir sopadır. Sığırlara basmak için kullandıkları bir tamgaları yok. Çeşitli eğrilerden oluşan ve diğer yabancıların akağaç dalından yapılmış sancaklarını andıran eşya ve hayvan tasvirleri Oglobnin tarafından yayınlanmıştır. V.L. Seroşevky şöyle diyor: “Bu işaretlerin hangisinin boy, hangisinin aile veya şahıs işareti olduğu belli değil. Belki de tamgalar bazılarının uydurup çizdiği bir takım özel işaretlerdi”..147 Henüz birinci cildi yayınlanmış olan “Yakutlar” adlı eserde Yakutların hayvanlara bastıkları tamga ve işaretlerle ilgili herhangi bir bilgi yok; diğer kitaplarda da bu konuyla ilgili bir bilgiye rastlamadım, ama önemli ölçüde hayvancılıkla uğraşan bir halkta hayvanı damgalamak için bir şeyin olmaması tuhaf kaçar. Middendorf’un eserinde148 Yakutların kullandığı tuhaf bir karda (takvim-paskalya) resmi vardı. Fil kemiği üzerine çizilmiş bu takvimde belli günler ve bayramlar özel işaretlerle gösterilmişti. Fakat bu işaretlerin önemli bir kısmı Kırgız-Kazakların ve diğer Türk göçebelerinin boy tamgalarıyla aynı idi. Örneğin + işareti Kireylerde, işareti Kıpçaklarda (fakat çift çizgiler olmaksızın) ve (Kara-Kırgızların Sultu oymağında) vardır. Orhon kitabelerinde bulunan ö ve ü harfleri, bu takvimde Üç Azizler Bayramı anlamına geliyor. Eğer bu ve benzeri işaretler Yakutlarda şahsi işaretler değilse, o zaman bunların sözü edilen takvimde yer alması başlı başına bir muamma demektir. Georgi’nin XVIII. Yüzyılın ikinci çeyreğiyle ilgili olarak verdiği bilgilere göre Yakutlarda vergi mükellef sayısı 35179 idi. Keppen’e göre 1795 yılında kadınlar da dâhil olmak üzere erkek 147 Якуты, I/469-471. 148 Путешествие на север и восток Сибири, вып. 7, Cпб., 1878, c. 762.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

93

Yakutların toplam erkek nüfusu 50066 idi. 1838’de Yakut erkek nüfusunun 86 bin civarında olduğu tahmin edilmişti.149 Genel valiliğin 1885’de çıkarttığı rakama göre Yakut oblastlarındaki nüfus 151826 kişi (erkek-kadın) idi. Bu rakama 219866 Yakut da dâhildi. 1891 kayıtlarına göre ise oblastlarda ve Yenisey guberniyasındaki Yakut nüfusunu 221776 olarak (erkek-kadın) kabul etmek mümkün; Amur bölgesi genel valiliğinde ve İrkutsk guberniyasında da Yakutlar vardı, ama ben onlarla ilgili bir bilgiye sahip değilim.

2.Güney Sibirya Türk Kabileleri Boy adlarına, tarihî ve dilbilimsel verilere göre, günümüzde Altay’ın kuzey yamaçları, Sayan ve Tannu-ola sıradağları, bunların kuzey ve güney eteklerinde Türkler ve Samoyedler ve Yeniseyliler (yani Ding-linglerin torunları “alacalı halk”lar) yaşamaktadırlar. Türkler her nerede yaşamış olurlarsa olsunlar, tarih boyunca Çarış, Katun, Çu ve Töles Gölü [Altun Göl] havzalarında genel olarak Altay’ın iç kesimleri ve çevresinde çarvacı göçebeler için uygun tüm vadiler her zaman Türklerin yaşadıkları yerler olmuştur. Türkler, işte tam buradan yani Altaylardan Moğolistan’a dağılmış, Altay’ın kuzey ve doğusuna, Yenisey’in yukarı akımlarındaki havzaya, Sayan sıradağlarının her iki tarafındaki topraklara yani ilk başlarda Yeniseyli Samoyedlerin yaşadıkları bölgeye saçılmışlar ve onları zaman içinde Türkleştirmişlerdir. Bazen vergi toplamak, bazen kaynaşmak amacıyla Yeniseylileri ve Samoyedleri itaat altına almak suretiyle gerçekleştirilen bu Türkleştirme hareketi, Ob’un yukarı akımındaki havzalarda Altaylı Türkler, Yenisey’in Abakan’a uzanan taraflarındaki havzalarda tarihin derinliklerinde Kırgızların Ding-linglerle kaynaşmasından oluşan 149 N. Şukina “Поездка к якутам”, 1884, c. 171. Değişik yıllarda Berr tarafından (Beiträge zur Kenntniss des Russischen Reiches, B., 7, St.-Petersburg, 1845, s. 89-95) biraz farklıca rakamlar toplanmıştır. Bu arada 1783 nüfus sayımına göre Yakutların toplam nüfusu 42956 erkek, 41607’si kadın olmak üzere toplam 84563 kişi idi.

94

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Türkler tarafından deruhte edilmiştir. Kırgızların ve Altaylıların tarihine hiç girmeden şunu kaydetmeliyiz ki, XVII. Yüzyıl başlarında Altaylıları, Kırgızları ve onların tebaalarını hâkimiyet altına almak için Sibirya’yı fetheden Ruslar 1604’de kurulan Omsk’tan, Uluğ-Kem, Kemçik ve Ubsa Gölü havzalarında hüküm süren Moğol Altın-hanları ve Kalmıklar mücadeleye giriştiler. Sonuncular, kurulan Kuznetsk ve Krasnoyarsk [Kızılyar] şehirleri arasındaki haraçgüzarları Ruslarla savaşarak onların elinden yolup almak suretiyle Altaylıları ve Kırgızları kendilerine bağladılar. Cungarlar, 1703 sonbaharında,150 Rusya’yla savaşa girmemek için Kırgızları kendi topraklarına götürürken, Altaylılar 1756’ya kadar 4 bin çadırdan oluşan bir Cungar Telenget otoku halinde151 Kalmıkların tebaası olarak kaldılar ve ancak o tarihten itibaren Cungarların taraftarı olarak kendilerini takip eden Moğol ve Çin ordusundan kurtulup Rus tebaalığına geçtiler ve bir kısmı 1869 yılına kadar hem Ruslara hem de Çinlilere vergi ödemeyi sürdürdüler.

a) Altaylılar ve Teleütler Günümüzde Çarış, Katun ve Töles Gölü’nün yukarı kesimindeki havzalarda göçebe halde yaşayan Altay Türkleri, Ruslar tarafından Altaylı dağlılar veya Ak Kalmıklar yahut yalnızca Kalmıklar diye adlandırılırlar. Fakat Altaylı Türkler kendilerini nadiren Oyrat (Oyrat veya Kalmıkların tebaası olmaları hasebiyle), ama genelde Altay-kişi yahut nehir adına istinaden Çu-kişi olarak adlandırırlar. Başkaus boyunda yaşayanlar Ulan, Çulışman civarında yaşayanlar ise kendilerini Töles olarak takdim ederler. Altay boy veya söökleri (kemikleri/oymakları) şunlardır: Nayman, Mirkit, Kıpçak, Kan, Kergit, Irgıt, Munduz, Ara, Totoş, Çaptı, Tonşon, Almat, Kebek, Ködü, Tandu, Paygalas, Yıttas, Kottı, Sakal, Teles, Yıdak, Kırgız, Soyon, Mongol ve Sart. Altaylıların dili “çok eskilerden beri alfabesi olan saf Türk lehçesidir.” Uzun süre Kalmıkların 150 “Памятники сибирской истории XVIII века”, книга I, Спб., 1882, c. 232. 151 Иакинфа “Историческое обозрение ойратов”, Спб., 1834.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

95

hâkimiyeti altında ve onlarla komşu olarak yaşamaları sebebiyle dillerine pek çok Moğolca sözcük girmiştir, ama kesinlikle Türkçeye uygun bir kalıba sokularak. Altaylılara dil açısından daha yakın olanlar, muhtemelen uzun süre Oyratların hâkimiyetinde kaldıkları için kendilerini Telenget ve Kara Kalmık olarak adlandıran Teleütlerdir.152 XVII. Yüzyılda Teleütler tüm Altay kabilelerinin başında bulunuyor olmalılar. Çünkü ancak onların ve prenslerinin yardımı sayesinde Tomsk ve Kuznetsk voyvodalarıyla temasa geçmeyi ve çarpışmayı başarabildiler. XVII. Yüzyılın ikinci yarımında Ruslarla birkaç kez çarpıştıktan sonra muhtemelen bir süre kendi topraklarında kalıp güneye ve kuzeydeki Uranhaylara giden Tölesler ve prensleri bir istisna teşkil ediyorlardı. Göründüğü kadarıyla, aynı sıralarda Oyratların hâkimiyeti altına girmeleriyle birlikte Altaylılarda Teleüt adı ortadan kalkmıştır. Çünkü onlar Kalmıklar arasında Telenget veya Telengüt adını kullanıyorlardı. Ancak aynı kelime XVIII. Yüzyılda, Katun nehrinin kolları olan Sema ve Nayma boylarında yaşayan küçük bir Altaylı gruba Tauteleütler denilmesiyle tekrar kullanılmaya başladı. Bunlar, Cungarlara vergi ödedikleri gibi Ruslara da vergi ödüyorlardı.153 Radloff’un 60’lı yıllarda Altaylara yaptığı seyahat sırasında hızlı bir Ruslaşma sürecine girmiş bulunan Teleütlerin 2991 kişisi Kuznetsk bölgesinde (Baçat nehri boyunda), 2791 kişisi ise Biysk bölgesinde Altaylı misyonerlerin Nayma civarındaki köylerinde ve Katun havzasındaki diğer köylerde yaşıyorlardı. Fakat sonuncu grubtakilerin çoğu yerli ahaliyle ve misyonerlerle görüşmelerinden sonra Kuznetsk bozkırından buraya getirilmişlerdi.154 Teleütlerin Kuznetsk civarına nasıl geldikleri konusunda bilgi bulunmadığı için, Radloff’un nak-

152 Radloff. Aus Sibirien, I/215, 216, 257, 258; aynı yazar: Ethnographische Übersieht der Turkstamme Sibiriens und der Mongolei, Leipzig, 1883, s. 12, 13. 153 G.N. Potanin’in Omsk arşiv belgelerine ve Ritter’in Asya adlı eserinin Rusça çevirisine yaptığı ilavelere istinaden, т. 4, Спб., 1877, c. 368. 154 Age., s. 389, 36; Aus Sibirien, I/216.

96

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

lettiği bir Teleüt rivayetine155 istinaden, onların büyük kısmının buraya Altaylardan XVII. Yüzyılda Kalmıklara karşı Ruslardan himaye aramak için gelen bir Teleüt prensiyle birlikte geldikleri, az bir kısmının ise Nayma boyunda misyonerlerle karşılaştıktan sonra tekrar Katun boyundaki Kuznetsk bölgesine döndükleri düşünülebilir. Teleüt oymakları şunlardır: Toro, Oçu, Mirkit, Ak-Tumat, Kara-Tumat, Çoros, Kıpçak, Sart, Nayman, Teles, Torgul, Mundus, Koçkor-Mundus, Totoş, Purut ve Çalman. Yukarıda Kuznetsk bölgesi Teleütleri arasında geçen ve onlarla karışık olarak yaşayan Aç-Keştim halkı ise şu oymaklardan oluşuyordu: Yutı, Tört-As (dört dağlı), Çingiz ve An.156 Aç-Keştim oymaklarının Altaylılar ve Teleütlerle kaynaşması döneminde, birinciler arasında eski Türk oymaklarının bulunmadığı ve genel olarak bunların adlarıyla Altaylı ve Teleütlülere ait adlar arasında ortak herhangi bir şey olmadığı anlaşılmaktadır. Buradan Aç-Keştim halkının, çevresinde yer alan Kuznetsk bölgesi kabileleri gibi, Türkleşmiş Samoyed ve Yeniseyliler olması gerektiği sonucuna varabiliriz. Bu halkın Türkleşmesi, VIII. Yüzyıldan daha önce önemli ölçüde tamamlanmıştı. Bunu, Çirkova ve Kara-Yüs köyleri yakınında bulunan Türkçe kitabelerde geçen aç halkı ifadesinden de anlamak mümkün. Elegeç kitabelerinde ise Aç-belig kabilesinden söz edilmektedir. Keşdim halkının adı Kaya-başı’ndaki kitabede157 geçmektedir. Aynı isim, Çingis-han zamanında Moğollar tarafından Kırgızlarla aynı anda itaat altına 155 Aus Sibirien, I/177, 178. 156 Aus Sibirien, I/216; Etnographische Übersicht etc., s. 14. Misyoner Verbitsky’nin anlattığına göre “Sööklerin (kuzey Türk oymaklarının) kökenleri birbirinden farklıdır. Bazıları boy beylerinin horantalarıdır, bazıları ise başka dağlı köylere mensuptur. Mesela Tastar (dazlaklar) bunlardandır vs. (Алтайские инородцы. Сборник этнографических статей и исследований алтайского миссионера протоиерея В.И. Вербицого”, Москва, 1893, c. 9). Verbitsky’nin saydığı Altayca hayvan adlarını incelerken, bunların şu oymak ve oba adlarında da geçtiğini fark ettim: As (dağlı), burunduk (kuorük), küzen, karga, kuu [kuğu], arı. Tabii ki bunlar, hayvan adları taşıyan ataların ruhlarına duyulan saygının bir sonucudur. 157 Radloff – Die alttürkischen Inschriften der Mongolei, s. 428.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

97

alınan töelesı (Töles) ve telaneu (telengüt) kabileleri arasında kesıdiin ve keşidim şeklinde de geçmektedir.158 XVII. Yüzyıla ait belgelerde, Kırgızların haraçgüzarı Türkleşmiş Yeniseyli ve Samoyed halkları sürekli kıştım şeklinde geçmektedir ki, buradan kelimenin bir cins isim şeklini aldığı anlaşılmaktadır. Örneğin 1642 yılında Kırgız prensleri, Mrassu ve Kondama’dan kaçan vergi yükümlüsü kişilerin (yasaşniy lûdi) peşinden gönderilen ve mültecilerin teslim edilmesini isteyen Kuznetskli memurlara “onların Kırgızların kıştımı oldukları ve buraya karınlarını doyurmak için geldikleri” iddiasıyla red cevabı vermişlerdi.159 Pek çok Altaylı ve Teleüt oymakları arasında o kadar ortak yönler var ki, bu yüzden Teleüt, Telengüt veya Telengitleri yahut kendi ifadeleriyle Çu’luları aynı halk olarak kabul etmek gerekiyor ve üstelik bunların gerçek adları Tele’dir. Kelimenin sonuna ilave edilen Moğolca çoğul takısı üt veya güt ise, Altaylıların Batı Moğollarının hâkimiyeti altında bulundukları döneme aittir. Eski Çin kaynaklarından bildiğimiz kadarıya Tele [veya Tie-le] adını Kao-kui kabileleri kullanıyorlardı ve dolayısıyla tele sözcüğünü Altaylı Türk halklarının ortak adı olarak Kao-kui boylarının sayıca diğerlerine baskın olmalarının bir sonucu gibi kabul etmek gerekir. Mevcut oymak adlarının Kao-kui kabile veya boy adları olduğu konusunda tarihî verilere sahip değiliz. Bu yüzden Mundus ve Totoş oymaklarının Kao-kui veya Tele’lere mensup olduğunu söylemekten başka çaremiz yok.160 Bu oymakların önemi, iki zaysanın (yani Altay aymaklarını yöneten prens veya boy beyi) ikincisine, bir zaysanın ise birincisine mensup olmasından anlaşılmaktadır. Diğer dört zaysan Kıpçak, Irgıt, Nayman ve Töles oymaklarındandı. Mundus oymağı hakkında kaydedebileceğimiz bir diğer husus, onun çok eski olduğudur. Çünkü onun bünyesine karıştığı birkaç Kara-Kırgız soyunda, elbette ki Milattan önce ve 158 “Тгуды росс. духовной миссии в Пекине”, т. 4, c. 235; “Восточный сборник” т. I, 1877, c. 191. 159 “Исторические акт столетия”, изданные Иннок. Кузнецовым, Томск, 1890, c. 8. 160 Aus Sibirien, I/251, 252.

98

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kara-Kırgızların henüz Sayan sıradağları ile Tanrı Dağları arasında yaşadıkları dönemde, bu isme rastlanmaktadır. Töles, Tele kabilelerinin adıdır. Çünkü Moğolca son ekiyle yazılan kelime Teleüt ve Telengüt değil, Telesüt ve Telesgüt şeklini almıştır. Orhon Költigin ve Bilge Kağan kitabelerinden anlaşıldığı kadarıyla, bunların yöneticileri daima hanın en yakın akrabalarından olan ve yabgu (Biçurin’in ve diğerlerinin okuyuşuna göre Çince şe-hu) ve şad unvanları taşıyan Gök-Türk Töles ve Tarduş boy veya kabilelerinin bâkiyeleri olduğunu var saymak gerekir. Türk devletinin batısındaki topraklarda yaşayan Tarduşlardan günümüzde herhangi bir iz kalmamıştır; eğer yaşadıkları topraklar göz önünde bulundurulmamışsa daha eski olduğu için doğulu kabul edilen Tölesler ise, Türklerin atayurdu Altaylarda bâkiye olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Keza Nayman (Katun’un kollarından Nayma nehri adından), Kan (Çarış’ın kollarından Kan nehrinin adından Kanglı) ve Kıpçak oymaklarını da aynı adı taşıyan büyük Türk kabilelerinin bâkiyeleri kabul etmek gerekir. Helhalde Kıpçak ve Kanglıların Altayların yerli halkları olduğunu söylemek mümkün değildir, fakat onlar Sır-derya ve Balhaş ötesinden tesadüfen buraya süreklenmiş halklardı. Aynı şekilde değişik zamanlarda Merkit, Kırgız, Soyon (Uranhay), Çoros ve Mongol gibi Altay yakınlarında yaşayan halk ve kabileleri de tesadüfen Altaylara düşmüş topluluklar olarak düşünmektedirler. Bart ve Bürüt (Kalmıklar Tanrı Dağları’ndaki Kırgızlara Bürüt diyorlardı) oymaklarının burada bulunması, onların Kalmıklar tarafından savaş esiri olarak Altay civarına getirilmesi, sonra Altaylılara sığınması ile izah edilebilir. Kısmen Türkleşmiş Yeniseyli Arin (Ara oymağı), Kott vb. kabilelere mensup sığınmacıların Altaylarda bulunması da bu şekilde gerçekleşmiştir. Çoros, Ölöt ve Dürbetler’in de mensup olduğu büyük bir Cungar boyudur. Irgıt’a gelince, Radloff onları bir Kırgız boyu olarak görmektedir.161 1763 nüfus sayımına göre beş Altay duçininde (nâhiyesinde) 475 erkek yaşıyordu. 1804 yılında ise buralardaki Altaylıların 161 Age., I/217.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

99

sayısı muhtemelen çifte vergiye tâbi olmayan 1204 erkekti.162 Radloff, 1860’lı yıllarda Altaylıların 14-15 bin kişi (erkek-kadın) olduğunu tahmin etmişti. 1880’de ise Yadrintsev’e göre Altaylıların nüfusu 17014 (erkek-kadın) kişiydi.163 Daha sonrası için bir bilgi mevcut değil.164 Altaylıların (17014 kişi) ve Teleütlerin (5782 kişi) genel nüfusu, bilhassa Teleütlerin 22796 kişi olduğu göz önünde bulundurulduğunda çok eski bir rakam olacaktır.

b) Yukarı Ob havzasındaki Türkleşmiş Yeniseyliler ve Samoyedler Muhtemelen bir şekilde doğrudan Altaylılar tarafından Türkleştirilen ve lehçeleri Altaylı ağzına yakın olan Yeniseyliler (Dinglingler) ve Samoyedlerden oluşan bu gruba aşağıda adları sayılan halklar dâhildir: 1. Kumandılar: Biysk havzasında yaşayan Kumandılar aksüyek (So, Kubandı veya Kumandı boyları) ve karasüyek (Tastar,165

162 Ritter’in Asya adlı eserinin çevirisine ek, 4/1877, s. 381. 163 “Записки западно-сиб. Отдела геогр. об.”, кн. 4, 1882, c. 45. “Сиб. Инор.”, 1891. 164 В “Статистике Р. империи”, XXIX, “Волости и населенные места 1893 года”, вып. 10, “Томская губерния”, Спб., 1894. Bu kaynakta toplam dokuz duçinden yalnızca birinci duçindeki nüfus (3906 kişi) verilmiş. Bakanlar kurulu kançelyası tarafından 1895 yılında yayınlanan “Alfabetik liste”de Telengüt adıyla gösterilen Altaylılar ve Teleütler, “önemli ölçüde Tatarlaşmış Moğol kabileleri” şeklinde verilmekte ve nüfuslarının 1859’da 18470 kişi olduğu belirtilmektedir. Muhtemelen onlar Biysk bölgesinde 200 bin kişi olarak gösterilen Kalmık nüfusu içinde yer alıyorlardı. Çünkü Biysk bölgesinde “Ak Kalmıklar” dışında başka Kalmık yoktu. Genel olarak gerçek Kalmıklardan ayırt etmek amacıyla Altaylı Türklere “Ak Kalmık” denilmesi, bizim resmi istatistiklerimiz için bir engel teşkil etmektedir. Örneğin “Rusya İmp. İstatistikleri”nde de Altaylılar ve Teleütler Moğollar arasında gösterilmiştir… 165 Çingiz-han zamanında Moğollar tarafından fethedilen Yeniseyli ve Altaylı halklara Taslar (Dazlaklar) deniliyordu. (“Труды” пек. дух. Миссии, т. 4, c. 235)

100

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Yutı, Çabraş ve Ton-Kubandı boyları166) şeklinde ikiye ayrılırlar. Birinci gruptakiler (1893 yılı itibariyle) 1023, ikinci gruptakiler 2557 kişi olmak üzere toplam 3580 kişilik (erkek-kadın) bir nüfusa sahiptirler.167 2. Lebedinler: Dilleri Kumandılarla aynı olan Lebedinler, Lebeda (Türkçe Ku) nehri boyunda iki oba halinde yaşarlar: Yakşi ve Çalman. Nüfusları, 1858 yılında (Şelkal nâhiyesinde) 514 kişiydi. 3. Kara Tatarlar (Yiş-kişi168): Altaylılar onlara Tuba derler. Radloff, onları Türkleşmiş Samoyedler olarak kabul etmektedir. Altun Göl ile Katun arasında yaşarlar. Dilleri, Altaylıların diline yakındır, ama içerdiği özellikler onların Kırgızlar tarafından Türkleştirildiğine işaret etmektedir ki, bu husus Radloff’u Kara Tatarların geçtiğimiz yüzyıl başlarında Türkleşmiş olarak şimdiki yerlerine çıkıp geldikleri düşüncesine sevk etmiştir. Beş kabileleri vardır: Küzen (Küzen ve Çedibeş obaları), Tirgeş (Toguz, Yobur, Çıgal obaları), Kömnöş (Kömnöş, Yalan, Ton, Çıgal, Palan obaları), Yüs (Yüs ve Şor obaları) ve Torgul. 1860 yılı nüfus sayımına göre toplam nüfusları 3464 kişiydi. 4. Şorlar:169 Altun Göl ile Tom tepeleri arasında ormanlarla kaplı dağlarda, Tom, Mrassu, Pızas, Kobur ve Kondoma nehri sahillerinde yaşarlar. Radloff, Şorları XVII. Yüzyıldaki Kuznetskli (Temerçi) Tatarların torunları olarak kabul eder. Fisher’e göre “Onlara Temirci denmesinin sebebi, demir madenini eriterek ihtiyaç duydukları eşyaları yapmalarıdır. Onlar, o sıralarda tabiatın bağrında kendi hallerinde yaşıyorlardı ve üstelik ürettikleri mallar karşılığında hediyeler satın almak zorunda oldukları Kırgız166 Aus Sibirien, I/215, 216. 167 “Томская губерния”, 1894. 168 Yiş, Türkçede orman demektir. Ruslar bu kelime için “çern” (чернь), yerliler taga veya tayga sözcüğünü kullanırlar. 169 Bu isim, Tom nehrinin sol kolu ve onun yukarı akımını oluşturan Şor nehrinden gelmektedir. Şorların Kıy, Kobır, Kızay (Kızas, Kobır-su, Kız-saz nehri boyunda) gibi birçok oymağı adlarını nehir isimlerinden alırlar.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

101

lar onlara geliyorlardı.”170 Radloff, dilleri Sagayların diline yakın olduğu için Şorların Kırgızlar tarafından Türkleştirilen Yeniseyliler olduğu kanaatindedir. Şorlar, şu boylardan oluşurlar: Kınay (Kızıl-Kınay), Tayaş, Kıy, Kara-şor, Sarıg-şor, Karga, Çelebes, Kongı, Koyı, Çeley, Sebe, Tartkın, Usta, Kobıy, Aba, Tagan, Kereş, Bar-Soyat, Şalkal, Çaragaş ve Beş-Boyak. İlk yedi boy adı Sagaylarda da geçer. 22 nâhiyeye bölünen Şorlar, 1869 sayımına göre 10688 kişidir (erkek-kadın). 5. Bu gruba Kuznetsk Alatag’ının kuzey eteklerinde, Tom’un batısına doğru uzanan bölgede Teleütlerle karışık olarak yaşayan ve lehçeleri genellikle Şorlara, kısmen Teleütlere yakın olan Temerçilerin torunlarını dâhil etmek gerekir. Altı nâhiyede toplam 3298 kişilik bir nüfusa sahip olan bu gruptakilerin boyları şunlardır: Aç-Keştim, Bayan, Torgul, Kömnöş, Kamlar, Açin ve Şü.171 6. Bu gruptakiler Çulım Tatarlarına mensuptur. Mariinsk’in kuzeyinde (Keçik boyu), aynı şehrin güneyinde (Küerik boyu), Kiya’nın aşağı akımından Çerdat nehrine kadar (asıl Çulım Tatarları) yaşarlar. Dilleri, Barabalar, İrtış Tatarları ve Yeniseylilerle karışan Teleütlerin dillerinden oluşur. Türkçe konuşan halkın toplam nüfusu 500’ü bile bulmaz.172 Yukarıda sayılan gruplara dâhil olan ve Ob nehrinin yukarı havzasında yaşayan bu ahalinin toplam nüfusu 21044 kişidir (erkek-kadın).

c) Yeniseyli Türk kabileleri Abakan ile Çulım arasında fazla kar yağmadığı için göçebe çarvacılığa uygun olan Yenisey’in sol sâhilindeki bozkırlar, eskiden beri Kırgızların yaşadıkları topraklardır. Çevrelerinde ise onlar tarafından Türkleştirilmiş Yenisey kabileleri (Ding-lingler) ve Samoyedler yaşarlar. Sonuncular, daha ziyade avcılığa ve geyik 170 Сибирская история, Спб., c. 213, 214. 171 Aus Sibirien, I/212-215. 172 Age., s. 211.

102

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

yetiştiriciliğine uygun olan ormanlık dağlarda hayatlarını sürdürmektedirler. XVIII. Yüzyıl başlarında Kırgızlar nihai olarak güneye, Sayan sıradağlarının ötesine gidince, topraklarına o civarlarda yaşayan kabileler yerleştiler173 ve hayvancılıkla uğraştılar. Günümüzde bu kabileler şunlardır: 1. Kızıllar: Yüz bozkırında yani Ak ve Kara Yüz boyunca Kiya ve Bojye Gölü’ne kadar uzanan topraklarda yaşarlar. On boydan müteşekkildirler: Kızıl, Büyük Açin, Küçük Açin (Açinsk şehrinin adı da onlardan gelir), Akı, Bassagar, Kamlar, Argın, Kalmak (sanırım daha önce Kalmıkların tebaası iken Kırgızlara katılan Teleütler), Kurçık ve Şü. Göründüğü kadarıyla Kızıllar değişik unsurlardan oluşmaktadırlar: Kırgızlar, Teleütler ve Yeniseyli Şü’ler. Dilleri Kaçinlerin diline yakındır.174 1859 yılı kayıtlarına göre toplam nüfusları 5176 kişi idi (erkek-kadın).175 2. Kaçin (Kaç) Tatarları: XVII. Yüzyılda Kaç nehri boyunda yaşıyorlardı. (Miller’e göre eski yerliler bu nehre İzir diyorlardı.) Kızılyar (Krosnoyarsk)ın kuruluşu sırasında (1628) “şehre yakın bir yerdeki Kaç kışlağında göçebe halde yaşayan insanlar oturuyorlardı. Bunlar, yazları tarlaları sürüp arpa ve kurlak (kerlık – Sibirya darısı) gibi şeyler ekiyor, kışın ise Kalmıklardan ve Bratlardan (Buryatlardan) uzak kalmak için sarp yerlere çekiliyorlardı. Çünkü Yenisey adasında yaşayan bu Kaçinler hükümdara vergi veriyorlardı; fakat Ak Kalmıklar, Kırgızlar ve Bratlar (Buryatlar) kışın onların kışlağına gelerek zorla vergi alıyorlardı.”176 Kaçinlerin bir kısmı Yenisey boyunda Kırgızlardan uzakça bir yere geldiler 173 “Geçmişte… ve şimdiki 720 yılında… varoşlarda yaşayan Koçenler (Kaçinler), Arenler (Ara, Arınlar),Yastınlar (şimdiki Kaçin boyu Castıglar, Castren’de ve Ritter’in Asya adlı eserinin ekinde, 4/572, Astın şeklinde) adlı yumuşlular ve vergiye tâbi Tatarlar, kendi topraklarından izinsiz bir şekilde çocukları ve sürüleriyle birlikte geldiler. Onlar daha önce Kırgızların yaşadıkları değişik yerlerde hayatlarını sürdürmektedirler” (“Памятники сибирской истории XVIII века”, книга I, Спб., 1882, c. 282) 174 Aus Sibirien, I/210, 211. 175 Ritter’in Asya adlı eserine ek, 4/551-555. 176 “Собрание государств. грамот и договоров”, часть 3, c. 311.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

103

ve Kırgız bozkırının kuzeydoğu kesiminde kendilerine katılan ve bilâhare tek bir idarî birim oluşturan başka bir boya kendi adlarını verdiler. Radloff’a göre Abakan ağzındaki bozkırda şu Kaçin urukları yaşıyordu: Kas (Kaş, Kaç), Ara (Arin), Tin (Castren’e göre Yenisey kökenli), Tjastıg (Castıg), Tjarım, Tjıltar, Sukar ve Tuba. Castren’e göre son dört uruk Samoyed asıllıdır.177 1892’de Kaçin Tatarları 11363 (erkek-kadın) kişi idiler.178 3. Sagay Tatarları: Bunlar, XVII. Yüzyılda Kırgızların batısında, Yüs ve Abakan’ın yukarı akımlarında yaşıyorlardı ve Kırgızların çekip gitmesinden sonra şimdilerde Askız nehri boyunda Askız bozkır dumasına bağlı diğer boyların başında Kırgız bozkırının güneybatısına geldiler. Sagay Tatar uruk veya soyları şunlardır: Sagay (oymakları: Turan, Sarıg, İrgit, Eçig, Kıy, Aba, Tjoda Kırgız, Cetti-pürü, Yüs-Sagay, Tom-Sagay), Şor, Beltir (oymakları: Su Kakmına, Tak-Kakmına, Ak-Çıstar, Kara-Çıstar, Sarıg, Taban-Beltir), Tayas (oymakları: Çedebes, Kallar, Tayas), Karga (oymakları: Sibicin, Sain, Turan, Karga), Kızay veya Kızıl-kaya, Tom, Kıy, Kobıy ve Koybal. Koybal’a bağlı oymaklar şunlardır: Baygado, Kan, Toracak, Tjoda, Madır, Köl, Ingara, Bögöci, Artcı, Köyök, İrge, Kaydın. Bu sayılan oymak ve obaların detayına hiç girmeden, yalnızca Castren’in Baygado ve Kaydın’ı Yenisey Ostyaklarından, Madır, Bögöci ve İrge’yi Samoyedlerden saydığını belirtmekle yetinelim. Çünkü 1847 yılında bu oymaklara mensup bazı kişiler geçmişte Yeniseyli olduklarını ve Samoyedce konuştuklarını belirtmişler. Sagay Tatarları günümüzde Kaçinlerin diline yakın ortak Türk lehçesiyle konuşuyorlar. Her iki lehçe de Kırgız ve Teleüt dillerinin ağır etkisinin izlerini taşımaktadır.179 1890 yılı verilerine göre Sagay Tatarlarının toplam nüfusu 18701 (erkek-kadın) kişi idi.180 177 Aus Sibirien, I/207. 178 “Письма Н.Ф. Катанова” в “Записках И. Академии наук”, том 73, книжка 2, 1894, c. 111) 179 Aus Sibirien, I/207-211. 180 N.F. Katanov “Письма”, c. 24. Katanov’un kaydına göre (s. 110) “Minusin Tatarlarında boy tamgaları yoktur ve yalnızca aile veya sülale tamga-

104

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

4. Karagas ve Kamasinler: Castren ve Katanov’a göre Oka, Uda, Biryüs ve Kan nehirleri boyunda yaşayan Karagas (Karakaş)lar beş oymaktan oluşurlar: Sarıg-kaş, Kaş, Çoğdu, Kara-Çoğdu ve Çeptey. Dilleri, Uranhayların dilleriyle hemen hemen aynıdır ve bunlar da kendilerini Tuba diye adlandırırlar. Demek ki, Türkleşmiş Samoyedlerdir. 1888 yılı sonundaki nüfusları (erkek-kadın) 416 kişiydi.181 Castren zamanında, Kan bölgesinde nehrin güney kesiminde yaşayan üç Kamasin oymağından biri Kaçin Tatarlarından, ikincisi kendi dillerini hâlâ muhafaza eden Samoyedlerden (oymakları: Mador, Bögöşe, Bayga, Nyege, Sela’dır ki, ilk üçüne Koyballarda da rastlanmaktadır), üçüncüsü ise Kot’lardandır. Bunlar, YeniseyOstyak lehçesiyle konuşur ve kendilerini Kot olarak tanımlarlar.182 Kamasinler 1890 yılında 137 kişiydi.183 Şu halde Kamasin ve Karagasların toplam nüfusu 553 kişiydi. Adları verilen kaynaklara göre Yenisey Türklerinin toplam nüfusu 35793 kişidir.

d) Uranhaylar Bugün Uluğ-Kem ve Kemçik havzalarında, ayrıca kısmen Kosogol gölü kenarında ve kısmen Tannu eteklerinde yaşayan insanlara Moğollar Uranhay demektedirler. Fakat onlar kendilerini tıpkı Altayların ve Sayan sıradağlarının kuzey eteklerindeki Türkleşmiş Samoyedler gibi Tuba veya Tuva olarak isimlendiriyorlar. Onlara Soyot, Soyit ve Soyon da denilir. Türkçeyi muhafaza eden ları vardır; bu tamgalar basit şekillidir (yuvarlak, kavisli, üçgen, dikdörtgen) ve Rus alfabesinden, runik kitabelerden ve ayrıca Uranhay ve Kızıl tamgalarından alınmıştır.” 181 Aus Sibirien, I/205, 206. N.F. Katanov “Поездка к карагасам в 1890 г.” (“Записки И. Р. Географического общества, по отделению этнографии”, т 17, вып. 2, 1891) и “Письма”, c. 40. 1893 nüfus kayıtlarına göre Karagas ve Kamasinlerin nüfusu 400 kişiydi. Net bir sayı vermek için oldukça yuvarlak bir rakam alınmış. 182 Ritter’in Asya adlı eserine ek, t. 4, c. 638-640. 183 N.F. Katanov “Письма”, c. 40.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

105

Uranhaylar, Çin’e tâbi olarak yaşadıkları yerlerde şu koşunlara (sancak) ayrılmışlardır: Kosogol gölü yakınlarındaki Xozut, Xaluş, İrkit, Xasut, Argamık boylarından oluşur. Tannu’nun her iki yanında yer alan Oynar, Oin, İrxıt, Soyen, Çodı boylarından; UluğKem boyuncaki Salcak, Salcak, Kirgiz, Kul, Paygara boylarından; Bey-Kem boyundaki Toçjı, Ak-Çeda, Kara-Çeda, Toçjı boylarından; Kemçik, Kamışku, İrgit, Saya, Monguş, Kara-Monguş, Kidya Orçak, Ondar, Xobalık boylarından; yine Kemçik nehri boyundaki Sain-Noyon koşunu, Tülüt, Soyen, Karatolçak, Kojeget, Sarıxlar, Tongak, Xoular, Karasal, Aldın-Tüllüş, Tumat, Kirgiz boylarından ve Da-van koşunu ise Madı ve Çjoda veya Uber-Çjoda boylarından oluşur.184 A.M. Afrikanov, Tannu’nun güneyinde göçebe halde yaşayanları hesaba katmadan, Uranhayların toplam nüfusunu 35-40 bin kişi olarak vermişti.185 Katanov ise, Astaşkin’in verdiği bilgiye dayanarak Uranhayların toplam nüfusunun 45 bin civarında olduğunu belirtmektedir.186 Uranhay boy adlarını gözden geçirirken en yaygın olan oymak adlarından Madı (muhtemelen Kamasinlerdeki Mador ile Koyballardaki Madır aynı şeydir), Çodı (Çeda, Çjodu, keza Karagaslar’daki Çoğdu ve Koyballardaki T’oda veya Tjogda ile özdeş), İrkit (İrşıt, İrgit, keza Castren zamanında Samoyed olarak 184 Age., s. 11-16. 185 “Известия восточно-сибирского отд. И.Р. геогр.общ.”, т. 21, № 5, 1890, c. 48. 1842’de yayınlanan Çin resmi coğrafya kayıtlarına göre Tannu’lu Uranhaylar Ulyasutaylı Ch’ien-chung’un yönetiminde 25 sumun veya bölük, Ch’asaktu-han’ın yönetiminde beş bölük, Sain-noyon yönetiminde 13 bölük olmak üzere toplam 43 sumundular. Ayrıca Urgalı Kutuxtu yönetiminde Moğollaşmış 3 Uranyah sumunu ve iki Kobdo sancağı vardı. (Записки о монгольских кочевьях, Спб., 1895, c. 448) 186 “Письма”, c. 16. Minusin Tatarlarının Uranhaylardan taklit ettikleri tamgalar arasında “daha ziyade bitiş noktaları dik açı altına sağ tarafa doğru gömülmüş dört uçlu, Çinlilerde ve Moğollardaki baht kuşu (fenik, Minusin Tatarlarının ifadesiyle kerede kus) resmi çizilmiş prens tamgalarına rastlanıyordu. Sözü edilen baht kuşları Orta İmparatorluk’taki merasim subaylarının göğüslerine altın kabartma olarak konulurdu.” (age., s. 110). Bu, muhtemelen bir gamalı haçtı. Uranhay boy tamgaları hakkında daha fazla bilgi bulamadım.

106

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

bilinen Koyballardaki İrge), muhtemelen bunların hepsi Samoyed asıllıdır ve ayrıca Kul oymağı Koyballardaki Köl oymağı ile aynı şeydir. Sarıxlar oymağı187 - ki Sagaylarda (Sarıg) ve Karagaslarda da rastlanır) muhtemelen Ding-ling kökenlidir. Kırgızların önde gelen boylarından birinin adı da Ceti-Sarı, diğerininki AltıSarı’dır. Kirgiz oymağının adı onların Kırgızlarla karıştığına işaret etmektedir.188 Oynar oymağının adının Uygurların Oynar boyunun adıyla aynı olması (N. F. Katanov) onlar arasına bir miktar Uygur karıştığını göstermektedir. Tumat oymağı muhtemelen Çingis-han zamanında adı geçen ve Doğu ve Batı Moğollarında Tümet boylarının Moğollaştığını gösteren Tuma orman halkından inmedir. Monguş adı Fergana’daki Kara-Kırgızlar’da özel bir soy adı olarak ve genellikle Monguldur yani Mongol [Moğol] ile özdeşleştirilerek zikredilir. Radloff, Uranhayların diliyle Karagas ve Yakutların dili arasında bir ilişki kurmakta ve Uranhaylı Samoyedlerin Türkleştirilmesinin Uygurlar tarafından gerçekleştirildiğini tahmin etmekte, tabii bu arada Çin kaynaklarına göre VII. Yüzyılın güçlü Kao-kui kabilesi Seyantolara atıfta bulunmayı da ihmal etmemektedir.189 Uranhayların Türkleşmesinde Tele veya Kao-kuilerin rolünden şüphe edilemez, ama o güne kadar Telelerin batısındaki Uranhaylarla doğrudan komşu olan Gök-Türklerin ve tabii ki Kırgızların bu Türkleştirme işine iştirak ettiklerini görmezlikten gelmek olmaz. 187 Beltir aksakalı Pılaskan’ın anlattığına göre “Sarıxlar kabilesi buradan Kırgıslar tarafından atılmıştı.” (Katanov, “Письма”, c. 24) 188 Bu Kırgız boyu, bir aralar Upsa veya Tuba nehri sahilinde göçebe halde yaşayan bir Tuba boyu sayılmıştı. Kırgızlar, 1630’larda “Tubalarla Kırgızların aynı halk olduğunu” söylüyorlardı (“Ежемесячные сочинения”, 1764, 1-е полугодие, c. 307). Fakat bu sözcügü, siyasî bir sözcük olarak anlamak gerekir. Çünkü sanırım Tubalılar, en azından tamamı, Kırgızlarla birlikte gitmemişlerdi. Zira Sagaylar arasında kalabalık bir Tuba boyu mevcuttur. Tuba nehri boyunda bir kaya üzerinde Cungarların “Tuba halkı” prensiyle yaptığı anlaşmadan söz eden Moğolca bir yazı vardır. (Древности Минусинского музея, 1886, c. 38)b 189 Собрание сведений, I/426 vd.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

107

Uranhaylar, bünyelerine birçok halkın karışmasına karşılık, onlar da yeri gelince başka halkların bünyelerine karışmalıydılar. Onların, diğer orman kabileleri arasında Batı Moğollarının oluşmasında rol oynadıkları muhakkak. Uranhayların Moğollaşma eğilimleri henüz taze örneklerle teyit edilmektedir. G.N. Potanin’in anlattığına göre “Pişkit vadisinde yaşayan Darxatlar, Moğollaşmış Uranhaylardan başkası değildir. Böyle Moğollaşmış Türklerden sonra (Ch’asaktu-han aymağındaki) Xoto-goytu’da yer alan beş sancak halkını, sonra Kobdo nehrinin kuzeyindeki küçük Mıngat sancağını ve en nihayet Moğolistan Altaylarının batı kesiminde Kobdo nehri tepeleri ile Senkul arasında yaşayan küçük halkı saymamak olmaz.” “Moğolistan Altaylarının orta kesiminde Kalka boyunda Taçji-Uranhay sancağı yer alır; bu sancaktakiler şimdi gerçek birer Moğoldur, ama sancağın adı Yenisey tepelerinde Bey-kem ve Tengis boyunda yaşayan Taçji-Uranhay soyunun adıyla bütünüyle örtüşmektedir… Kalka boyundaki bu koşun (sancak) Tanrı Dağları’na yakındır ve güney sınırı Tanrı Dağları’nın kuzey eteğinden topu topu 70 verst uzaklıktadır. Bu koşunun batı sınırına yakın bir yerden itibaren Moğolca konuşan ve yakın bir geçmişte Moğollaşmış Uranhayların toprakları başlar. Belki de Oyratlar veya Dürben-Oyratlar daha uzak bir geçmişte Türkçe konuşuyorlardı.”190 Moğolistan’ın batısında, Kırgız-nor ile Upsa-nor arasında yaklaşık 400 çadırdan oluşan ve Türkçe konuşan küçük bir halk yaşamaktadır. Moğollar onlara Xoton derler. Bunlar, Kalmıklar tarafından esir edilmiş yerleşik Doğu Türklerinin torunlarıdır ve belki de Batı Türkistan’ın bir kısmını oluşturuyorlardı. Muhtemeldir ki bunlar, Kalmık prenslerinin buğday ihtiyaçlarını karşılamak için Cungarya topraklarının doğu ucuna yerleştirilmişlerdi. Şu anda onlar Dürbet wangının buğday ihtiyacını karşılamaktadırlar, ama Moğollar gibi göçebe halde yaşamaktadırlar.191 190 “Очерки северо-западной Монголии”, вып. 4, 1883, c. 653, 654. 191 Там же, вып. 2, 1881, c. 15; Aus Sibirien, I/221, 222.

108

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

e) Barabalar ve Batı Sibirya Tatarları Altay’ın kuzeybatısında, İrtış ile Ob arasında, 1865 kayıtlarına göre 4635 Barabalı ve Tobol eyaletinin diğişik yerlerinde 1869 verileri itibariyle 37148 kişiden oluşan yerleşik Tatarlar yaşamaktadırlar.192 Birinciler, muhtemelen Altay’ın batı kesimindeki Türklerin çok uzak geçmişte Ugorlarla karışmasından oluşan bâkiyeleridirler. Sibirya Tatarlarının önemli bir kısmı da, XV ve XVI. Yüzyıllarda Ostyak ve Vogulları hâkimiyet altına almak isteyen Nogay ve Kırgız-Kazak prensleriyle birlikte Tobol ve İrtış boylarına gelen Nogayların, Kazakların ve keza Buharân (Buharalılar) denilen Maveraünnehirli tacir Sart ve Taciklerin, ayrıca Sibirya’nın Ruslar tarafından fethinden sonra buraya göçen Kazan Tatarlarının gerçek torunlarıdır. Radloff, Barabalılar için Terenya, Tarı, Baraba, Kölöbo [Kuloba], Longa, Livey [Lübey] ve Kargalı; Tara bölgesi Tatarları için Turalı, Ayalı, Kurdak, Sargat ve Tobol bölgesi Tatarları için Kurdak, İştek (muhtemelen Tatarların İştek dedikleri Ostyakların torunları), Togus, Çuvalçik, Yaskalbı ve Nanga obalarının adlarını vermektedir.193

192 Aus Sibirien, I/241-248. 193 Aynı yerde. Barabalar ve Batı Sibirya Türkleri konusunda çok detaylı ve daha güncel bilgileri, Selenge Yayınları arasında çıkan N. A. Tomilov’un “Batı Sibirya Türkleri” adlı eserinde bulabilirsiniz.

V. Kırgız-Kazaklar

Bu halk, Türkler arasında Osmanlı Türklerinden sonra ikinci kalabalık grubu oluşturur. Ama saçıldıkları toprakların büyüklüğü itibariyle birinci sıradadır. Çünkü toprakları, Moğolistan Altaylarından Amu-derya’nın aşağı akımlarına ve Hazar Denizi’ne, Batı Tanrı Dağları’ndan Ural dağlarına kadar uzanan bir bölgeyi kapsar. Elinizdeki eserin konusu itibariyle, tüm Türk halkları arasında çarvacılık ve göçebe hayat tarzını, ayrıca boy-kabile yapısını muhafaza etmesi dolayısıyla Kırgız-Kazaklar ayrıcalıklı bir yere sahiptirler. Çünkü boy-kabile taksimatı ve onların isimleri yalnızca Kırgız-Kazaklarda son derece güçlü ve bariz bir şekilde muhafaza edilmektedir. Diğer yandan, Kırgız-Kazak bozkırları, coğrafi konumu itibariyle, baştan sona Altay Türk kabilelerinin saçıldığı, vaktiyle Moğolistan’da yaşayan diğer Türk kabilelerine ev sahipliği yaptıkları topraklardır. Dolayısıyla Kırgız-Kazakların bünyesinde tüm eski ve büyük Türk kabilelerinin temsilcilerini bulmak mümkündür. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda Kırgız-Kazakların bugünkü boy yapısı, özel bir ihtimam ve detaylı araştırmayı hak etmektedir. Kırgız-Kazaklar, XVIII. Yüzyılın başlarından itibaren etnik yapılarını sırasıyla gözden geçireceğimiz üç ordaya (cüze) bölünmüşlerdir.

1) Büyük Cüz Karatal nehrinden (Balhaş’ın bir kolu) Sır-derya ve Çırçık nehrine kadar uzanan toprakları elinde tutan Büyük Orda (UluCüz), ağırlıklı olarak eski Kanglı ve Dulat [Dulu] kabilelerinden oluşur. Bu kabileler, Milattan bir buçuk yüzyıl önce Batı Tanrı Dağları’na gelen bozkırlı Usun kabilelerinin veya Kara-Kırgızların

110

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

da dâhil oldukları karmaşık boyların oluşturduğu bir bütünlüktür. Sonraki yüzyıllar boyunca batı ve güneybatıya gelen kitleler tarafından sürekli alt bölünmelere ayrılan Kanglı kabilesi, günümüzde kendisiyle akraba olan Çankşlı kabileleri veya taifeleriyle birlikte yaşamaktadır. Kökenleri ve kaderleri tam olarak bilinmemekle birlikte, Çankşlılar, güney doğuda, Sır-derya ve Çırçık nehri boylarında yaklaşık 10 bin çadır halinde yaşamaktadırlar. Büyük Cüz’ün bel kemiğini, İli nehrinden Sır-derya’ya kadar uzanan topraklara saçılan ve her biri birçok oymağa ayrılan Botpay,194 194 Botpay adı, İmparator IV. Konstantin zamanında, Bizans tarihçisi başpiskopos Nikefor’un Bolgar ordasının taksimatıyla ilgili verdiği bilgilerde geçmektedir. Onun anlattığına göre Kubrat, devletini beş oğlu arasında taksim etmişti. Bunlardan büyük oğul Botbay’ın yönetimindeki birinci orda, Azak Denizi sahilleriyle Kuban arasındaki toprakları elinde bulunduruyordu. İkinci orda, Kotrag’ın (krş. Kotrigurlar veya Kuturgurlar) yönetiminde Don boylarına gelmiş; üçüncüsü Pannonya’ya gitmiş; dördüncüsü şimdiki İtalya’ya geçmiş, beşincisi ise Asparuh’un yönetiminde şimdiki Bessarabya’ya gelmişti (К. Иречек, “История булгар” превод Яковлева, Варшава, 1877, c. 118). Kubrat adı Kurt’la örtüşüyor gibi, ama Asparuh, Yellinsky vakayinamesi denilen aynı kronografya listesinde yer alan Bolgar prensleri isim listesinde geçen Esperih’le aynı kişi olsa gerek (А.Попов “Обзор хронографов русской редакции”, Москва, 1866, c. 25, 26). Bu isim listesi, güya 300 yıl yaşayan Abitohol’la başlıyor, onu 108 yıllık ömrüyle İrnik, sonra iki yıl naiplik yapan Gostun, ondan sonra 60 yıl yaşayan Kurt, onu 3 yıl hüküm süren Bezmer, onu da Esperih takip etmektedir. Esperih’e kadar olan beş prensin saltanat süresi toplam 473 yıl tutmaktadır. İsim listesinde ayrıca ilk beş prensin “Tuna’nın iki yakasını tıraş edilmiş başlarıyla 515 yıl” ellerinde tuttukları belirtilmekte ve yılları verilmektedir ki, (Hilferding’in tahmin ettiği gibi “Сочинения”, 1868, I/21) bu rakamın ilk 42 yılını 61 yıl hüküm süren Esperih’in hükümranlık dönemi teşkil etmektedir. Esperih, Tuna’nın güneyine 679 yılında gelmişti. Eğer bu rakamdan 515 yılını çıkarırsak geriye M.S. 164 yıl kalır ki, bu tarih, Kuzey Hunlarının Yüeban’dan veya Doğu Tanrı Dağları’nın kuzey eteklerinden K’ang-chü’ye geliş tarihleriyle örtüşmektedir. Zaten o tarihten sonra Hunlar Çinli tarihçilerin görüş alanının dışında kalmışlardır. Çünkü 104 ve 105 yılında kuzey şanyüsünün elçileri yine Çin sarayına gelmişti (Собрание сведений, I/138) ve ayrıca 126-153 yılları arasında Tanrı Dağları’nın doğu kesiminde kuzeyli Hunlarla yapılan çarpışmalardan söz edilmektedir (Собрание сведений, III/133-135). Dolayısıyla Abitohol’un hükümdarlık süresinin başlangıcı Hunların ve onlarla birlikte Dulu veya Dulatların bir kısmımın bölgeden batıya, K’ang-chü’nün [Kazakistan’ın] kuzeyine gidiş

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

111

Çimır, Seykım ve Canıs boylarıyla iç içe geçmiş vaziyette yaşayan yaklaşık 40 bin çadırdan müteşekkil Dulat kabilesi veya taifesi teşkil eder. Dulat gibi Çu kabilelerine de onlarla yakın akraba olan ve İli vadisinin bir kısmıyla Çarın havzasına saçılan Adban (15500 çadır) ve Suvan (4 bin çadır) taifeleri mensuptur. Bunlardan Kızıl-bürk, Konur-bürk, Ayt, Buzum, Segiz-sarı, Kurman, Alcan ve Kıstık oymakları Adbanlara mensuptur. İli nehrinin sol sahilinde, İli vadisinin aşağı taraflarında en fazla 1500 çadırlık nüfuslarıyla muhtemelen tüm Usun ittifakına adını veren ve eski Usunların ana kolunu oluşturan Sarı-Uysunlar göçebe halde yaşamaktadırlar. Çok büyük ihtimalle Tanrı Dağları’nın batı kesimini işgal eden eski Usunlardan bahsedilmesi, onların topraklarının bozkır kesimini işgal eden ve bünyesinde Sarı-Uysunların şahsında doğrudan onların torunları Uysun veya Yusunları barındıran Büyük Cüz adının ortaya çıkışının sebebi olmasıydı. SarıUysunlar şu oymaklardan oluşurlar: Kutlumbet, Canay, Culaytanay, Can-dosay, Kulük, Krık veya Kırk. tarihiyle örtüşmektedir. Sanırım burada Abitohol adıyla 300 yıl yaşamış bir kişiyi değil, Hunların hâkimiyet ve hanedan tarihinin tamamını düşünmek gerekir. İşte bu süre zarfında, iktidar şanyü soyundan gelenlerin elinde olduğu için, Hunların bünyesinde yer alan, ama hâkimiyeti elinde bulundurmayan kabilelerden biri de Dulatlardı. 164 yılından başlayan 300 yıllık dönem 464 yılına denk gelmektedir ki, güçlü Hun İmparatorluğu’nun Atilla’nın ölümü üzerine yıkılmaya başladığı tarihle örtüşmektedir. Atilla’nın oğlu İrnik yani İrnak’ın (bu, kesinlikte Türkçe bir isimdir; çünkü Yenisey Kırgızlarında Prens Ernak Ruslarla yapılan savaşlar sırasında üç soyun başındaydı) hükümdarlık dönemi de Hunların ve Dulatların batıdaki siyasi hayatlarının ikinci dönemi olarak hanedanın ömrüne ilave edilmesi gerekir. Sanırım yaklaşık 574 yılında Kurt’la birlikte üçüncü dönem başlıyordu. Bu dönemde Hun bâkiyelerinin başında Dulu kabilesi vardı ve bu kabilenin beyleri Bolgar prenslerin soyundan gelmekteydiler. Esperih adı, günümüzde Büyük Cüz’de hâlâ kullanılan Esper kelimesinin ism-i tasgiridir. Örneğin 1870’li yıllarda Dulat soyundan inme olan Adbanların bir kısmının başında batır Esper veya İspir vardı. Eski Bolgar prenslerinden bahsedilirken geçen “tıraş edilmiş başlarıyla” ifadesi üzerinde de durmak gerekir. V. Yüzyıla ait Çin kaynaklarında Yüeban göçebelerinin ve tabii ki Dulatların “başları tıraş edilmiş” olduğu belirtilmektedir (Собрание сведений, III/163).

112

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Dulatlardan sonra Büyük Cüz’ün nüfusça en kalabalık olan kolu Calayirler (17 bin çadır), Karatal nehri havzasını işgal etmekte ve şu oymaklardan oluşmaktadırlar: Andas, Murza, Karaçapan, Uraktı, Ak-biyum, Kalpe, Supatay, Arık-tınım, Bayçigır, Siirçi, Balgalı,195 Kayçılı196 ve Kuçuk. Bunlardan bazıları, örneğin Arık-tınım ve Kuçuk gibileri kesinlikle Kara-Kırgız kökenlidir. Bay-çigır, muhtemelen Arap coğrafyacıların sözünü ettiği Cikir kabilelerinin, - sanırım Karluklardan inme,- bâkiyesidir.197 Calayirler, genel olarak değişik kökenden oymakların oluşturduğu bir boy ittifakıdır ve Çağatayîler döneminde han sarayında bulunan ve ittifaka boy adını veren Calayir beyleri oldukça etkiliydiler.198 Büyük Cüz’ün diğer soy veya kabilelerinden Çapraştı (7 bin çadır) ve İstılar (6 bin çadır) Almatı kazasında göçebe halde yaşamaktadırlar. Sergeli (7 bin çadır) ve Uşaktı (2 bin çadır) ise Sırderya civarında yaşarlar. Bu dört boyun kökenine gelince, büyük ihtimalle onlar Dulatlardan ziyade Kanglılardan inmedirler. Burada 195 Balgalı: Baltalı. 196 Kayçılı: Makaslı. 197 Türkiye’deki Çakırlar da onların bir uzantısı olmalı. Çünkü aynı kelime Orta Asya’da Çekir ve Çekir-sayak şeklinde de karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’deki Çakırlar, adları Milattan önce efsanevi Oğuz-han veya Afrasyap tarafından verilen Karlukların torunları olabilirler. Karluklar ise Karahanlı devletini kuran boyların en büyüğüdür ve şimdiki Özbeklerın çoğu onların torunlarıdır. Türkiye’deki Çakırlar, muhtemelen Moğolların Orta Asya’yı istilası sırasında diğer Türk kabileleriyle birlikte Horasan ve İran üzerinden Anadolu’ya sığınmış olan Türkmenlerdendir (çev.). 198 Calayir oymaklarıyla ilgili halk rivayetlerinin bazıları Sır-Manak’tan, diğerleri Çu-manak’tan nakledilmiştir. (“Записки И. Р. Географического общества”, том I, 1867, с. 271). Bu Sarılar (ki Sır yerine bu şekilde telaffuz edildiğini bizzat işitmişimdir) ve Çu’lara gelince, muhtemelen Sarı, Sarıg ve Sarıxlar kabilesi, Türk kabilelerinin Kırgız, Usun ve Sarı-Usun kabilelerini oluşturan Ding-linglerle karışmasının ürünüdür. Dulat, Adban, Suvan ve Çumekler (VII. Yüzyıla ait Çin kaynaklarında Çu-mi, Çumugun ve Çu-yü adıyla geçen Küçük Cüz boyu) Çu grubuna dâhildirler. Çu-yü boyunun bâkiyeleri, Nayman boyu Sadır’ların küçük bir oymağı olarak Çüye adıyla Tentek-su sınırındaki Lebsa kazasında muhafaza edilmiştir. Çüye obasının adı yukarıda ismi verilen “Zapiski”nin 307. sayfasında da geçmektedir. Ben, buradan Calayir soyunun ağırlıklı olarak Dulat ve Kırgız kökenli olduğu sonucuna varıyorum.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

113

Büyük Cüz’ün yapısıyla ve onun bazı kısımlarının kökeniyle ilgili yazılanlarla ilgili belgeler, benim “Jivaya Starina”nın 3 ve 4. sayılarında yayınlanan “Büyük Cüz’ün Kırgız-Kazaklarının ve KaraKırgızların Etnik Yapısını Aydınlatma Denemesi” adlı makalemde verilmiş, aynı makalede Büyük Cüz’le ilgili rivayetler, tamgalar, uranlar ve halk şecere efsaneleri de yer almıştı. Bu yüzden onları burada tekrar etmeyeceğim.199 Büyük Cüz’ün Yedisu ve Sır-Derya bölgesinin bir kısmını işgal eden on bir kabilesi, genel olarak 110 000 çadır teşkil etmektedir ki, bir çadırı 4 kişi kabul edersek 440 000, beş kişi kabul edersek 550 000 kişi (erkek-kadın) demektir.

2) Orta Cüz XIII. Yüzyılın birinci yarımında Kırgız bozkırının kuzeydoğu kesimini işgal eden Moğolistanlı Türk kabileleri Argın, Nayman ve Kireyler, hem birbirleri ve hem de, her ne kadar büyük kısmı daha batıya gitmişse de, bölgeye vaktiyle gelen kabileler tarafından önemli ölçüde yerlerinden edilmek zorundaydılar. Bu yerinden oynatma olayı, XVI. Yüzyılın sonlarında Kalmıkların Kara İrtış’dan İşim’in yukarı akımlarına kadar tüm bölgeden Türkleri itmeleri sonucunda daha da artmış, XVIII. Yüzyılın yaklaşık ikinci çeyreğinde ise Cungarlar Taşkent ve Türkistan’ı ele geçirdikten sonra Kırgız-Kazakların önemli bir kısmını Sır-derya’nın orta akımından sıkıp çıkarmışlardı. XVIII. Yüzyılın ikinci yarımında, Çin sınırları boyunda Kalmıklardan boşalan topraklara alalacele yerleşen Kırgız-Kazaklar, kendi boylarıyla karışmayı hemen hemen azalttılar. Bunun sonucunda Orta Cüz’de günümüzde de hâkim olan boyların yerleşiminde bir karışıklık yaşandı; ama yine de kabilelerin genel yerleşimi Moğol istilasından önceki haline yakındı: Doğuda Kireyler, onların arkasında batıya doğru Naymanlar, daha ilerisinde Argınlar ve en son olarak Kıpçaklar. 199 Yazarın sözünü ettiği makale bu eserin ikinci bölümünde verilmiştir (çev.)

114

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kireyler: Orta Cüz boyları Yedisu’da Kopal ve Lepsa kazalarının kuzeydoğu kesimini, Semipalat ve Akmola bölgesi ile Sır-derya ve Turgay’ın bir kısmını işgal etmiş durumdalar. Reşidüddin’e göre bu kabilelerden en doğuda yer alan Kirey’in adı “kara” kelimesinden gelmektedir. Çünkü Kirey’in ataları dokuz karamtırak kardeşlerdi ve Karait, Kerait adı da buradan gelir. Prof. Berezin, bu kelimenin Mançurca keren ve genel olarak Moğolca kuzgun anlamındaki kerie sözcügünden geldiğini düşünmektedir.200 Halk ve kabile adlarını genellikle hayvan adlarına bağlama meyillisi olan G.N. Potanin, bu sözcüğün Moğolistan’ın kuzeybatısında kire şeklinde telaffuz edildiğini fark etmiştir ki, herhalde Kirey’e daha yakındır.201 Eski Türk kabile adlarının büyük bir kısmının çok eski zamanlardaki yöre adlarından gelen ve mevcut dil ve lehçelerle izah edilemeyen kelimeler olduğu düşüncesinden hareketle, Kirey adının Sayan sıradağlarının kuzey eteklerindeki Uda’nın kollarından Kirey çayından geldiğini düşünmeyi tercih ediyorum. Belki de Kirey boyu buradan güneye, Moğolistan’a gitmiş ve zaman içinde yerli kabilelerin oluşturduğu ittifakın başına geçmiştir. Reşidüddin’in saydığı Kerait boy adları (s. 95: Xarxın, Saxıyat, Tonkgoit, Kerait, Dobout, Albat) arasında yer alan Dobout kelimesinin bariz bir şekilde Tuba kelimesinden geliyor olması, onların Samoyedlerle karıştığına delalet etmektedir. Saxıyat ise muhtemelen Saha ve Sagay kelimesiyle özdeştir ki, Kireylerin ilk başlarda Sayan sıradağlarının kuzeyinde yaşadıklarını genel olarak teyit etmektedir. Potanin’in verdiği bilgiye göre, günümüzde Kara İrtış havzasında yaşayan doğu Kireyleri iki koldan oluşmaktadırlar: Abak veya Aşemayli-Kirey ve Kara-Kirey. Abak-Kireyler on iki oymaktır: Cantıkey, Cadık, Çireuçi, İteli, Karakas, Mulku, Çubar-aygır, Merkit, İtengmen, Cas-taban, Sarbas ve Çiymoin. Kara-Kireyler, Murun, Baycigit ve Törtoul kollarına ayrılırlar. Murunlar’ın Bais ve Baysiek adında iki oymağı; Bais’in, Murun, Sıvan, Korjay ve 200 “Труды восточного отделения И. Р. археол. общ.”, ч. V, 1858, c. 258. 201 “Очерки с.-з. Монголии”, вып. 2, 1881, c. 2.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

115

Tuma adında arısları vardır. Baysiek’in tireleri, Semiz-Nayman, Bulatçi ve Tokpak’dır. Baycigit’in ise Cumuk ve Togas adında tireleri vardır. Rivayetlere göre Kireyler Sarı-usun’dan inmedir. Sarıusun’un oğlu Kara-biy, Kara-biy’in oğlu Abak, Abak’ın oğlu da Kirey’dir ve ondan adları yukarıda verilen on iki oğul dünyaya gelmiştir, fakat bunlardan ilk dördü babalarının Bayleu-kuyleu olduğunu iddia ederler.202 Spassky’nin ne yazık ki yerini ve kaynağını belirtmeden naklettiği daha eski bir rivayete göre, Kirey boyları Açamaylı ve Abahta’dan indiklerini söylerler. “Birincisi Kirey kabilelerinden, ikincisi Büyük Cüz’e bağlı Usunlardan inmedir. Onun çekip gitmesiyle ilgili şu rivayet anlatılır: Usun, Abahta’nın babasıydı. Abahta, babasıyla birlikte göçebe halde yaşardı ve pek çok sığır sürüsü vardı, fakat bu sığırların hepsi inekti ve onları döllemeye yetecek kadar boğası yoktu. Abahta, babasından kendisine boğa vermesini istedi, fakat onda da fazla boğa olmadığı için oğlunun talebini reddetti. Böylece Abahta ona gücendi ve Usunlardan ayrılıp Kireylere gitti ve oraya yerleştikten sonra değişik kadınlardan çocukları oldu: Sarbışa, Cadıka, Çirkuça, Castaboka. Bunlardan kendi adlarıyla 202 Age., s. 2, 3, 6. Semipalat valiliğinin 1866’da oldukça bilgili kişilerden derlediği elyazması kayıtlara göre Abak-Kirey’e bağlı Cantekey oymağı şu arıslardan oluşmaktadır: Urus (tireleri: Esentay, Taspike, Kazıbek, Yesagasi toplam 1250 çadır); Muyungali (tireleri: Botakara, Kubek, Sekele, Tayak - toplam 620 çadır); Kaltay-bulat (300 çadır); Sarı (400 çadır). Cadık oymağının arısları şunlardır: Canat (tireleri: Bakay, Kostay, Tleke, Kıdır, Tokay, Mayma - toplam 750 çadır); Malik (tireleri: Kulanbay, Baygara, Bayantugel, Baygozı – toplam 430 çadır; İtemgen (500 çadır) ve bir diğeri (150 çadır, ama adı bilinmiyor). Çereüçi; arısları Bakat, Uzun-multuk ve Kurman (toplam 850 çadır). İteli; arısları Kuyuk, Akmakta, Tınibek (toplam 800 çadır); Karakas; arısları Kiikpay, Kosum, Zarbay (toplam 1010 çadır); Mulku (1500 çadır); Çubar-aygır; arısları Lepes, Şagir ve Karagay (toplam 940 çadır); Cas-taban; arısları Utep, Baymurza, Andagul (toplam 650 çadır); Carıbas; arısları Ris, Şagir, Ayt, Canay (toplam 1080 çadır). Bunlardan başka iki küçük oymak daha vardır: Köksadak (50 çadır) ve Kultay-bulat (200 çadır). Bu bilgiye göre Abak-Kirey’in toplam nüfusu 12400 çadırdır. Saur ile Altay arasında, daha ziyade Kaba ve Kranu nehirleri boyunda göçebe halde yaşarlar.

116

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

anılan oymaklar meydana geldi. Açamaylı’nın dört hanımından olan oğullarından da kendi adlarıyla anılan boylar oluştu: İzenbahta, Kulsara, Kuçebalta, Sivan, İmenalbet ve Akimbet. Sivan’ın oğulları olan torunları Kupçak, Çukbatar ve Çimoyen. Bu son üçünden şimdiki Sivan-Kirey, Çukbatar-Kirey ve Çimoyen-Krey oymakları indi.”203 Abahta, muhtemelen Abak’la özdeştir ve ondan inen oymaklardan Sarıbas, Cadık, Çireuçi ve Castaban hakkında yeni bilgiler bulmak zor değildir. Açamayli’den inen oymaklardan Şimoin (Çimoyen), Sivan, Çubar-aygır’ı (çukbatar) Abak veya Aşemayli-kireyler arasında görmek mümkün (bu arada Sivan, Kirey değil, bir Nayman oymağı gibi görünüyor). İzenbahta, Kursarı (Kulsarı), Balta (Kuçebalta) oymaklarının adları ise aşağıda göreceğimiz gibi Orta Cüz’ün batı kesiminde yer almaktadır. Abak’ın Usunlardan gidişinin sebebi hakkında anlatılan bu biçimsiz masal, elbette öylesine uydurulmuş bir şey. Ayrıca yalnızca Abak’ın değil, rivayete göre olayla hiçbir ilgisi olmayan Açamayli adıyla ilgili (açamay veya aşemay ‘inek semeri’ anlamındadır) etimolojik yönden de zayıftır. Yine de Abak ve Açamayli-kirey adıyla ilgili anlatılan bu hikâyenin yardımıyla Kireylerin biri yerli, diğeri yabancı iki değişik kabilenin birleşmesinden türediği konusunda halkın hafızasında bulanık, fakat bir o kadar sağlam bir hatıranın kaldığı açıklığa kavuşturulmaktadır. Kireylerin ilk başlarda Sayanlarda yaşamış olması ihtimaline istinaden, bu iki kabileden birincisinin, Türk veya Türk-Samoyed kabilesi, ikincisinin ise halk rivayetine göre, her ne kadar yalnızca Türklerin Dinglinglerle karışmasının ürünü olması muhtemel ise de, Usun kabilesi olduğunu farz etmek tabii olarak mümkün.204 203 “Сибирский вестник”, 1820, ч. 9, c. 112,113. 204 G.N. Potanin’in düşüncesine göre, Abak adında Kırgızca Ab+ak yani bembeyaz kelimesini görmek mümkün; ama Kuznetsk Tatarlarında aba adında bir oba vardır ve Altay dilinde “aba” ayı demektir (“Очерки с.- з. Монголии”, вып. 2, 1881, c. 2). Radloff’a göre ise Şorlarda, yerleşik gayr-ı Ruslarda ve Teleütlerde, ayrıca Açin ve Aç-Kıştım kollarında aba adında bir oymak bulunmaktadır (Aus Sibirien, I/214, 216). XVII. Yüzyıla ait belgelerde Kuznetsk kazasındaki tüm gayr-ı Ruslara ve hatta istihkâmda yaşa-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

117

Her ne kadar 1881 yılına ait Petersburg kayıtlarına göre 12 bin çadır veya 60 bin kişi olarak Çin tâbiyetinde olduğu belirtilen Abak ve Açamayli-Kirey boylarının adında Reşidüddin’de değişik nüshalarda farklı şekillerde yazılan isimleri görmek mümkün değilse de, en azından onların Doğu Moğolistan’daki Kirey veya Keraitlerin doğrudan torunları olduğunu reddetmek pek mümkün gözükmüyor. Ama Kara-Kireyler konusunda bu durum biraz şüpheli. Öncelikle Murun ve Sivan, aşağıda göreceğimiz gibi aslında Nayman kabileleri; Korcay, Arın kabilesidir; Tuma ise başka bir kabile grubunun bâkiyesi gibi görünüyor ve genel olarak bakıldığında bu dört kabile Kirey kökenli değil. Diğer yandan Baycigit ve Törtoul kabileleri, kendilerini “Kara-Kirey-Semiz-Naymanların Mıktı-apay adlı bir kadının” soyundan indiklerini kabul etmektedirler … Baycigitler esasen Kirey ve Nayman kökenli bir gruptur, çünkü daha önce belirtildiği gibi, adları Cuçi’nin 1207’de Kırgızları imha etmek için düzenlediği sefer sırasında itaat altına alınan orman halkları arasında geçmektedir: “Töelesler, Taslar ve Baçcigiler”. Demek ki Baycigitler, orman halklarından, muhtemelen Türkleşmiş Samoyedlerdendi205 ve Tannu-ola civarında bir yerde yaşıyorlardı. Daha sonra Türklerin Moğolistan’dan itildikleri sırada helhalde göç etmekte olan tüm Kireylerin peşine takılarak Tarbagatay’nın doğu kesimine yerleşmişlerdir. yanlara “abalı” diyorlardı. Daha sonra Kuznetsk şehrine yerliler Aba-tura (aba şehri) adını verdiler. Bir istihkâm iken şimdilerde Açinsk şehri adını alan şehrin adı yerli Açin veya Aç obasının adından gelmektedir (Die alttürkische Inschriften der Mongolei, 1895, s. 428). Aba adı, hiç şüphesiz Abakan gibi daha eski bir yer adında da vardır. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda, ben, Abak ve Açamayli adının eski halk veya kabile adları olan aba ve aç’tan geldiğini düşünmeyi uygun bulmaktayım. Orhon kitabelerinde geçen ve Prof. Thomsen tarafından “atalarımız” şeklinde çevrilen esrarengiz “açu apa” ifadesinde de aç ve apa veya aba sözcükleri işitilmektedir. 205 Potanin’e göre Baycigitlere bağlı Toga’ların tamgası yuvarlak yani Dulatlarınki ile aynı olduğuna göre, Baycigitlerin bir kısmının Çu kökenli yani Çu grubundan Baycigitlere kısmî bir katılma olduğunu kabul etmek gerekir.

118

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Törtoul boyu, aşağıda göreceğimiz gibi, Argın kabileleri arasında yer almaktadır ve Turgay bölgesindeki Törtoulların tamgası iki daire (iki göz) şeklinde206 yani Argınların tamgasının aynısı olduğuna göre, muhtemelen Tarbagatay Törtoulları batıda daha uzak bir yerlere giden asıl kütleden geride kalmış Argınlardır. Çin sınırı boyundaki bu Törtoullarla ilgili olarak Yüzbaşı Andreyev’in “Orta Cüz” (1785) adlı eserinde şöyle denilmektedir: “Önceleri aksakal Karabaş İmetubıt, onun ölümünden sonra ise Joşanabiy’in yönetiminde yaşayan Akbarak, Akbulat, Dörtaul oymağı yaklaşık 600 çadırdır.” Kirey ve Baycigitler hakkında XVIII. Yüzyılın ikinci yarımının başlarında Cungarlarla yapılan savaşla ilgili Çin kayıtlarında bilgi bulunmaktadır. Buna göre 1757 yılı civarında daha önce Ablay-han’la birlikte Cungarların yanında yer alan Kazak beyi Hoca-bergen Çin’e teslim olmuş, 1758’de ise Baycigit boyunun reisi Bayburak-batır asilerden birini esir alarak Çinlilere teslim etmiştir.207 1750 yılında Kireyleri yöneten Hoca-bergen,208 muhtemelen 1752 tarihli Orenburg kayıtlarında Kazakların doğusunda İşim boyunda kışlayan Baklı-girey boyunun beyi olarak geçen kişiyle aynı şahıstır.209 Tüm bu anlatılanlardan şu sonucu çıkarabiliriz: Kara-Kireyler, kesinlikle Kireyler değildir, aksine Moğolistan sınırları ve Kazakistan toprakları sınırında Abak-Kireylerle birlikte kalan değişik kabile ve boyların bir kısmıdır; Abak-Kireylerin ittifakı içinde yer aldıkları ve sırtlarını onlara dayadıkları için, bazen onlara Kireylere bağlı küçük halk anlamında Kara-Kirey denilmiştir. Abak-Kireylerden başka Akmola’da, Semipalat’ta,210 keza Turgay 206 А.И. Добросмыслов “Скотоводство в тургайской области”, Оренбург, 1895. 207 Recueil de documents sur l’Asie centrale par Imbault-Huart, Paris, 1881, p. 17 vd. 208 “Записки И. Р. Географического общества по общей геогр.”, I/507 209 Вельяминов-Зернов “Историч. известия о к.-кайсаках” за 1748-1765 гг., Уфа, 1853, c. 111, 113, 114. 210 Красовский “Область сиб. Киргизов”, ч. 3, Спб., 1868.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

119

bölgesinde (Kursarı boyu211) ve Küçük Cüz’ün sekiz boylu taifesi (Kireid veya Kereyt boyları) arasında da Kirey boyları vardır. Abak-Kirey boyları içinde muhtemelen Çingiz-han tarafından kılıçtan geçirilen Merkitlere mensup bir Merkit boyu dikkat çekmektedir. Diğer boy adları, onların Uygur Hanlığı’nın yıkılmasından sonra Moğolistan’ın doğu kesiminde sınır boylarında yaşayan ve Çin kaynaklarına göre ağırlıklı olarak Tele veya Kaokui ve T’u-kü kabilelerinden oluşan ve Kirey boyu çevresinde toplanan kabilelerden müteşekkil olduğu düşüncesine ters düşmemektedir. Naymanlar: Rıçkov, Nayman kabilesini “en meşhur” kabilelerden biri olarak nitelemekte, fakat muhtemelen Orenburg’tan uzak olması hasebiyle yeterli bilgiye sahip olmadığı için Nayman boyları hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir.212 Levşin, Naymanların önemli kesiminin Tarbagatay dağlarında, İrtış’ın yukarı akımlarında ve Çin sınırı boyunda Lepse (Lapsu) nehrine yakın yerlerde göçebe olarak yaşadıklarını belirttikten sonra şu boyların adlarını vermektedir: Ak-Bura, Bulatçi, Kara-Girey, Ters-tamgalı, Dürt-avul, Kuk-carlı, Argınaktı, Semiz-baganalı (semiz kuzulu) ve Sadır.213 Radloff’a göre “Nayman kabilesi İrtış’ın kuzeyinden doğuya yani Argınların güneyine, Çin sınırı istikametinde Balhaş’a doğru göç etmektedir ve şu boylardan oluşmaktadır: Ergenektı (Buhtarma nehrinin yukarı akımlarında), Bulattı, Ters-tamgalı, Tört-aul, Baganalı, Sadır, Kence-kaptagay, İsengul, Adban, Suan, Akbura ve Sadır.”214 Yetmişli yıllarda Akmola bölgesine yaptığı 211 Добросмыслов, “Скотоводство в тургайской области”, Оренбург, 1895. Kazantsev’in 1856 tarihinde Orenburg genel müdürlüğüne verdiği elyazması boy listesinde Balta-girey boyunun tamgasının + şeklinde olduğu belirtilmekte ve şu oymaklarından söz edilmektedir: Samay, Karakampır, Baykuçkar, Alkuçkar ve Kuçaba. 212 “История оренбургская” в “Сочинениях и приводах к пользе и удовольтвию служащих”, 1759, 2-е полугодие c. 108 и след 213 “Описание киргиз-казачьих или киргиз-кайсакских орд и степей”, ч. 3, Спб., 1832, c. 9, 16. 214 Aus Sibirien, I/236. Sanırım bir dikkatsizlik sebebiyle Sadır iki defa verilmiş.

120

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

geziyi tamamlayan ve arkasından Çuguçak’la ilgili eksik bilgilerini gideren N.N. Balkaşin, Naymanlarda şu boyların boyunduğunu belirtmektedir: Daha önce Ergenektı ortak adı altında birleşen Sarı-cumart, Kök-carlı, Baganalı, Baltalı (?) ve Bura; Bes ve Ters-tamgalı, Dürt-aul (Argınlardaki Dört-aul’un bir kolu), (Kireylerle karıştırılmaması gereken) Kara-Kirey, Sadır, Matay, Murun, Sivan, Semiz-nayman, Ak-nayman, Kızay, Baycigit ve Kojembet.”215 Şunu da kaydetmek gerekir ki, G.N. Potanin’e göre Kalba sıradağlarından Buhtarma tepesine kadar olan bölgede yaşayanlar Kirey değil, Naymandırlar ve şu boyları vardır: Buura, Otoy, Carke, Sarcumart, Kalabak, Yüküaşar, Kökcarlı ve Karatay.216 Naymanların yapısıyla ilgili olarak, - elbette daima tahkik edilmeye açık, bir o kadar da sistematize edilmiş ve çoğunlukla değerli bilgiler veren, - genealojik rivayetler bulamadım. Yine de mevcut verileri kullanarak Nayman boylarını diğerlerinden ayırıp tespit etmeyi denemenin mümkün olduğu kanaatindeyim. Örneğin Kara-Kirey veya Girey, Baycigit ve Törtoul boylarını yukarıda belirtilen esaslara dayanarak Nayman boyları arasından çıkarmak gerekir. Çünkü Kara-Kirey, kendi ad ve özelliklerini kaybetmeden Nayman boylarının ağırlıklı kesimini teşkil ettiği bazı boy gruplarının ortak adından başka bir şey değildir. Baycigitler, ayrı bir kabiledir; Törtoul ise Naymanlardan ziyade Argın kabilelerine mensuptur. Diğer yandan Büyük Cüz içindeki Adban ve Suvan, tesadüfen bozkırın kuzeyine düşmüş, sayıları belli olmayan ve kesinlikle Nayman grubuyla ilgisi bulunmayan bir taifedir. Fakat Ak-nayman ve Semiz-nayman, bizzat adlarıyla Nayman olduklarını gösteriyorlar ve Murun, Sivan, Matay, Sadır, Kojembet, Kızay, Beş-tamgalı, Ters-tamgalı, Bulattı’nın (sanırım Bulatçi şekli daha doğrudur) ve her ne kadar muhtemelen bir kısmı Nayman olmasa bile, bir dönem Ergenektı ittifakına giren Bura, Sarıcumart, Kökcarlı, Baganalı gibi boyların Nayman kabile grubuna veya en azından oluşturulan ittifaka ait olduklarını reddetmek 215 “О киргизах и вообще о подвластных России мусульманах”, Спб., 1887, c. 29. 216 “Очерки с.-з. Монголии”, вып. 2, 1881, c. 7.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

121

için bir mesnedimiz yoktur. Adları sayılan Nayman boylarından bazılarıyla ilgili olarak şu bilgiyi de fazladan göz önünde bulundurmakta fayda vardır: Sadır ve Matay boyları, Yedisu bölgesinde Lepse ve Kopal kazalarında yaşarlar. Birincisi, Tugulbay ve Esengul (Radloff’un İsengul’u) kollarına, ikincisi ise Kence-Kaptagay ve Atalık oymaklarına ayrılırlar.217 Çingiz-han’ın 1207’de Çuçi’yi üzerlerine gönderdiği “orman halkları” arasında Oyra (Oyrat) larla birlikte “Buli (Buri)” adında bir halktan söz edilmektedir ki,218 muhtemelen bu Buri, günümüzde Bura-nayman denilen Nayman boyu Bura’dır. Yüzbaşı Andereyev, Tarbagatay’ın kuzeyinde gösterdiği Kızaylar için “Kızay oymağı, 700 kadar çadırın kendisine bağlı olduğu Atanbay-bey’in yönetimindeki Turgay ul buldu (?)..” demektedir. Putimtsiev, 1811’de Alakul civarında Kara-kirey, Kızay, Baycigit, Nayman ve Dürtoğul oymaklarına rastlamıştı.219 Kızay, Çinlilerin tâbiyetinde iken Müslümanların isyanı sırasında Kulca’ya gelerek şehrin tekrar Çin’e iadesine kadar Sayram-nor civarında 1610 çadır veya 6458 kişilik bir kalabalıkla göçebe halde yaşamıştı. Günümüzde ise Künges ve Kaş civarında göçebelik yapmaktadırlar. Mrassu’da Şorlar arasında da bir Kızay oymağı olduğuna göre,220 onların Türkleşmiş Samoyedler

217 “Записки И. Р. Географического общества по общей геогр.”, I/306-315’de Sadır ve Matay oymakları hakkında bazı bilgiler vardır. Lepse kazasında ayrıca kalabalık Tuma boyu yaşamaktadır. Bu boy, muhtemelen Çingiz-han zamanında Tümet denilen Tumat kabilelerinin bâkiyeleridir. Bir kısmı Moğollaşmıştır ve Güney Moğolistan’da Tümet aymağında yaşamaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi G. N. Potanin’e göre bu boy Kara-Kireylerin bünyesinde yer almaktadır. N. A. Abramov’un “Reka Ayaguz i yeye okrestnosti” (Ayaguz nehri ve civarı) (Тобольских губернских ведомости, № 33-35, 1861) adlı makalesinden Lepse kazasının kuzey kesimlerinde bünyesinde şu oymakların yer aldığı Sivan boyunun göçebe halde yaşamakta olduğu sonucu çıkarılabilir: Cangubek, Salpı, Kancigalı, Ramadan-hoca, Bakımatay, Kirey, Boku, Kuttubay, Umür, Baygubek, Cangulı, Semiz-nayman. 218 Труды и.р. духовной миссии в Пекине, 4?234. 219 Дневные записки переводчика Путимцева, Спб., 1819, c. 41. 220 Aus Sibirien, I/208, 209, 214.

122

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

olduğu düşünülebilir. Ak-taz ve Kızıl-taz arıslarını da bünyesine alan Baganalı boyunun bir kısmı Turgay bölgesindedir.221 Prof. Berezin’in fikrine göre “Nayman kelimesi Moğolcada sekiz anlamındadır ve tabii olarak Naymanlar da sekiz kabileden oluşuyorlardı.”222 Moğolca sekiz anlamına gelen kelime Türk kabilelerinin adları için hiç de inandırıcı gözükmüyor; çünkü Naymanlar ezelden beri Türktüler ve günümüzde bu kalabalık kabilelerin Türkçe konuşmaları da bunu teyit etmektedir. Önceleri Moğol olan Naymanların Türkleşmiş olmaları ise Orta Asya tarihinin seyriyle kesinlikle uyuşmaz. Tabii olarak Nayman adının, onların vaktiyle kenarında yaşadıkları Nayma (Katun’un bir kolu) nehrinin adından geldiği düşünülebilir. Nayman boyu doğrudan güneye, Batı Moğolistan’a gelince, burada, Uygur Hakanlığı’nın yıkılması üzerine yerli Tele ve T’u-kü boylarının başına geçip Nayman kabileler ittifakını kurdu. Moğolistan’ın Orhon’dan Kara İrtış’a kadar uzanan bölgesini işgal eden iki Nayman hanlığı Çingiz-han zamanında ortadan kaldırılınca, Naymanların büyük bir kısmı batıya, bugün dahi kısmen yaşadıkları topraklara itilmişler, diğerleri ise Moğollaşmışlardı. Argınlar: Rıçkov’a göre Argınlar sekiz boydur: Çükçak “Orenburg Topoğrafyası’nda – Çakça), Çarcit, Türtuul, Karaul, Karakisek, Kancigalı, Atgay, Taraklı ve Kulçan-argın. Levşin ise Argın boylarını şu şekilde göstermektedir: Kara-kisek, Karaul-kisek, Çar-citim, Cancar, Çakçak, Dört-avul, Atıgay, Altay, Tebiç, Tabaklı, Borçi, Karpak, Basantiyen, Agış-kalkaman, Kancigalı, Kozugan, Kuk-şal. Radloff’a göre “Argın uruğu İrtış’ın orta akımında, Tobol ve İşim boylarında göçebe halde yaşamaktadır. Dolayısıyla bozkırın kuzey kesiminde şu boylara bölünürler: Kara-kesek, Çar-cetim

221 Добросмыслов, “Скотоводство в тургайской области”, Оренбург, 1895. Meyer’e göre Orenburg vilayetindeki Naymanlar arasında Uran-katagay adında bir oymak vardır. 222 “Труды восточного отделения И.Р. археологического общ.” Ч. 5, 1858, c. 264.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

123

(dört223 yetim), Cancar, Tört-aul, Atıgay, Altay, Terbiş, Tabaktı, Borşi, Karpak, Basentin, Agış, Kalkanam (herhalde Kalkaman yerine yanlışlıkla yazılmış), Kancigalı (eyeri kayışlı), Kozugan, Kökşal.” Balkaşin’e göre “Argın uruğuna şu boylar dâhildir: 1) Momunlar: Begendık ve Çegendık ittifaklarından oluşur ve şu boyları içine alır: Atıgay, Bogıs, Kancigalı, Tabuklı, Karaul, Sercetim-Çakçak; 2) Kuvandık ittifakı: Altay, Kalkaman, Agıs, Karpık, Temeş; 3) Suyunduk ittifakı: Dürt-aul, Karcas, Kozgan, Köksal; ve 4) Taraktı ve Kara-Kisek boylarından oluşan taife.”224 Sanırım Balkaşin’in verdiği bilgi daha sistematik ve daha doğrudur. Çünkü müteveffa Gutkovsky’nin derlediği Argın rivayetleriyle225 de kısmen desteklenmektedir: “Kazakları oluşturan üç cüzün tamamı… ‘yabancı’ yahut motamot çevirisiyle ‘bizden değil’ anlamındaki Alaça adlı birinden indiklerini düşünürler… Alaça’nın torunlarından birinin Argın adında bir oğlu vardı. Bu Argın’ın birkaç karısı vardı. Kırgızca Baybçe adlı büyük karısından yalnızca Mayram adında bir oğlu oldu. Ondan olan çocuklara Baybçe-balası yani büyük hanımın çocukları denildi. Argın’ın diğer hanımlarından olan çocukları mumın (uysal) denildi… Mayram’ın Kuvandık ve Suyundık adında iki oğlu vardı; birincisinden Altay, Karpık ve Toka boy223 Çar (dört) kelimesinin Farsça kabul edilerek yapılan bu çevirinin yeterli olduğunu sanmam. Göründüğü kadarıyla Sibirya’daki çok eski bir Türk boyunun adına Farsça bir sözcüğün karıştığını kabul etmek hayli zor. Aynı şekilde Tarbagatay’ın kuzeyindeki Çar-gurban ve Tanrı Dağları’ndaki Çarkarıtma nehir adlarındaki “çar” sözcüğünün Farsça olması da mümkün değildir ve dolayısıyla bu kelimeyi tıpkı Naymanlardaki Sar-cumart’ta olduğu gibi Sar-citim olarak okumak gerekir. 224 Kazantsev’in elyazması listesinde Argın boylarıyla ilgili şu bilgiler yer almaktadır: Çakçak; oymakları: Tuman, Aman-yul, Kuçay, Bakay, Yüzar, Arnazar, İşnazar, Tenet, Karabaş, Kalkaman, Baymbet, Kaçkar; Aydarka; oymakları: Kadırmbet, Uljan, Yedeylar, Tatan, Butaka, Murzagul, Utamış, Dusım-argın; Krıkmultık; oymakları: Baymakara, Yamankul, Ulcukul, Baktı; Karaman; oymakları: Suyunduk, Tülek; Caritim; oymakları: Ütey, Külekey, Caugatçı, Kujumcar, Madyar, Çumbulat, Ciyambet, Macitbay, İtişlen, Tayrıbergen, Tuguja, Aktaja, Baytaçi, Jakrık ve Sultangildı. Radloff’un Ethnographische Übersicht, s. 26’da Atıgay, Altay, Terbiş ve Tabaktı’nın Tört-aul boyunun oymakları olarak gösterilmesi sanırım doğru değildir. 225 “Русский инвалид”, 1857, № 195, “Письмо из Омска”.

124

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

ları indi…, ikincisinden Bayan-aul bölgesindeki Mumın oymaklarından müteşekkil Basentiin boyuyla karışan Aydabul ve Korcas boyu indi.” Bu rivayete göre Argın kabilesine, daha yukarıda Semipalat226 belgelerinde birincisi Naymanlarda Aydagul, ikincisi Tauke’nin Baycigitleri arasında Tuki adıyla geçen Aydabul ve Tuki boylarını da ilave etmek gerekir.227 Balkaşin’in listesindeki Bogıs, Kara-Kırgızlardaki Bagış’tır ve tesadüfen Argınların arasına karışmıştır ve belki de Ablay-han tarafından götürülen savaş esirleri arasındaydılar. Argınlar, Çingiz-han tarihçilerinin eserlerinde geçmez, ama bu, onların Çingiz-han’ın zamanında mevcut olmadıkları anlamına gelmez. Moğol hanedanını anlatan Çince “Yuan-shi”de, imparatora bağlı halklar ve kabileler dört etnografik gruba ayrılmıştır. Birinci sırada Moğollar ve muhtemelen köken olarak onlara yakın diğer göçebe boylar; ikinci sırada Nayman, Tangut, Ongut, Argın (a-r-hun), Kıpçak, Kanglı vs; üçüncü sırada Kuzey Çinliler, Koreliler, Kidanlar vs.; dördüncü sırada ise Güney Çinliler yer almaktadır.228 Demek ki Argınlar Moğollar döneminde mevcuttular ve muhtemelen Naymanların batısında yaşıyorlardı. Fakat doğu Kıpçakları herhalde Batı Tarbagatay’ın güney ve kuzey etekleriyle, daha batısında idiler. Argınların Çingiz-han’ın faaliyetlerini anlatan eserlerde zikredilmemesi herhalde savaşmadan veya mukavemet göstermeden itaat etmiş olmalarından kaynaklanmıştır. Timur döneminde Argınlar Arkenut adıyla Çingiz-tav ve Tarbagatay civarında idiler. Timur’un seferlerinden bahseden 226 Rusçada Semipalatine veya Semipalatinsk şeklinde yazılan bu kelimenin doğrusu Şemi-kala’dır. Kont Mihail Mihailoviç Speransky, 18. Yüzyıl sonunda bölgede yaptığı gezi sırasında Semipalat adının şem+kala yani mum, ışık+kala kelimelerinden oluştuğunu ve zamanla Ruslar tarafından kelimenin tahrif edilerek Semipalat şeklini aldığını belirtmektedir (çev.) 227 Dobromıslov, “Скотоводство в тургайской области” (1895) (Turgay bölgesinde Hayvancılık) adlı makalesinde Turgay bölgesindeki şu boyları da Argın obalarına dâhil etmektedir: Ayderke, Anay, Joldıbay, Karaman, Krık-multuk, Tülek, Şakşak (Çakçak). Elbette ki bunlar çok küçük gruplardır. 228 Arch. Palladius, Journal of the China Branch of Royal Asiatic Society, Shangai, 1875, vol. X, p. 24.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

125

eserlerde Naymanlardan söz edilmemesi, sanırım onların Argınların topraklarında ve onlarla müşterek oymaklar halinde yaşıyor olmalarındandır. Argınların daha sonraki kaderleri hakkında yukarıdan beri verilen malumat ve tarihi kaynaklardan aktarılan kısa bilgilere dayanarak bir sonuç çıkarmak mümkün.229 Argın kabilelerin kökeni ve Moğol döneminden önceki kaderlerine gelince, G.N. Potanin Argın adını İrxit, İrgen ve Herodot’taki İirki kelimelerine yakınlaştırmışsa da,230 bu çok uzak bir görüştür ve bir iki ses benzerliğinin dışında hiçbir ortak yön yoktur. Orhon kitabelerindeki Uluğ-Erkin, Argın kelimesine biraz daha 229 “Kırgız rivayetlerine göre” Orta Cüz kabileleri “Sır-derya boylarındaki Kırgızların yaşadıkları bozkırlara geldiler. Bunlardan Argınlar üç kafile halinde ilerlediler. Önce Begendık ve Çegendık ittifaklarından oluşan Momunlar, Karatav ötesinden Çu nehri ve Ulutav dağlarına gittiler. Bu Begendık ve Çegendık taifesi içinde şu boylar vardı: Atıgay, Bogıs, Kancigalı, Tabuklı, Sercetim, Çakçak, Basentiin, Karaul. Basentiin ve Tabuklu daha ileriye, Bayan-aul’a gittiler. Momunlardan sonra Taratav arkasından Altay, Kakaman, Agıs, Karpıh ve Temeş adlı Argın boylarından oluşan Kuvandıklar geldiler. Bu taife, Momunları kuzeye iterek Sır-derya’nın yukarı akımlarındaki bozkırlara, Nura nehri boyuna.. yerleşti. Kuvandıklarla birlikte Karakisekler de gelmiş ve Balhaş civarındaki dağlara yerleşmişlerdi. Arkasından Dürt-aul, Korcak, Kozgan ve Köksak boylarından oluşan Argın Suyunduk taifesi geldi. Fakat bir süre sonra Dört-aul gaddarlık etmeye başladı ve Momunları Bayan-aul’dan İrtış boylarına sürdü. Orta Cüz’ün diğer kabilelerinin göç hareketleriyle ilgili olarak buna benzer rivayetler vardır… Göçebelerle ilgili yazılı kaynakların (Reşidüddin, Ebulgazi vb.) ve daha sonraki eserlerin (Levşin, Velyaminov-Zernov) tetkiki, Balkaşin’i şu hükme vardırmıştır: Vaktiyle oraya buraya dağılmış olan cüzler Harezm ve civarında tekrar bir araya geldiler. Türk kabileleri aradan birkaç yüzyıl geçtikten sonra kendi aralarında birleşerek Moğolları itaat altına aldılar ve şimdiki Moğolistan’da Harezm sınırlarının ötesinde göçebe halde yaşamaya başladılar. Hatta daha da ilerilere, Dalay Gölü ve Buyür-nor’a kadar uzandılar. Moğollara gelince, onların da bir kısmı Baykal, bir kısmı Kukunor taraflarına çekildiler… Daha sonra Çingiz-han ortaya çıktı ve Moğol kabilelerini birleştirdi” vs.. Çingiz-han’dan önceki Türk kabilelerinin tarihiyle ilgili böyle bir tasvir, Oğuz-han ve benzerleri gibi kişilerle alâkalı efsanelerin bir tür yankısıdır ve Türk kabilelerinin kaderleri ve etnik yapısı hakkında hiçbir gerçek tarihi bilgi içermez. Dolayısıyla Balkaşin’in Orta Cüz’ün boy yapısıyla ilgili topladığı bu malzeme üzerinde durulmamıştır. 230 “Очерки с.-з. Монголии”, вып. 2, s. 11, 12.

126

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

yakındır,231 fakat bu kabile Moğolistan’ın kuzeyinde Bayırku (Çin kaynaklarındaki Bayegu) kabilesinin yanı başında yaşamaktaydı. Bana öyle geliyor ki, Argın kabilesi, VII ve VIII. Yüzyılda Çinlilerin Basimi, Orhon kitabelerinin Basmül (Basmıl) dediği kabileyle aynı idi.232 “T’ang-shu”da Basimilerin Uygur kökenli bir topluluk oldukları ve 742’de Türk devletinin yıkılmasında başrolü oynadıkları belirtilmektedir. Sözü edilen yılda Basimiler, Karluklar ve Uygurlar birlikte hareket ederek Türk hakanını mağlup edip öldürmüşler, sonra da Aşinaların başına Basimilerin beyini han olarak kotarmışlardı. Fakat Basimilerin Moğolistan’daki üstünlüğü fazla sürmedi ve üç yıl sonra (744) Karluklarla Uygurlar Basimi hanına saldırarak onu Çin’e kaçmaya mecbur bıraktılar; “onun topraklarını ve halkını ise Oyxorlara (Uygurlara) bıraktılar.”233 O tarihten itibaren bir daha Basimi adı geçmediği gibi, Türk boyları arasında da böyle bir kabile adı muhafaza edilmemiştir. Bu durum, basmıl adının karışık, melez anlamına gelen argın kelimesiyle değiştirilmiş olmasıyla izah edilebilir. Marco Polo’da Tandük (Tanduc) bölgesi anlatılırken Gasmul anlamında Argon denilen Hıristiyanların (qui s’appellent Argon, qui vaut à dire Gasmul) yaşadıklarından söz edilmektedir. Marco Polo’nun eserini Fransızcasını yorumlayarak yayınlayan Pauthier, Du Cange’ın Glossarium ad scriptores mediae et infimae Graecitatis’a dayanarak Bizans İmparatorluğu’nda Fransız baba ile Grek anneden olan torunlarına Basmoule veya Gasmoule denildiğini kaydetmiştir. Pauthier, buradan hareketle, Nesturîlerin 845 yılından sonra, aynı yıl Çin imparatorunun fermanıyla Çin’den kovulmaları üzerine Kireylerin arasına geldiklerini var sayarak, Tandük’teki Argonların Nesturî babalarla Keray annelerin torunları olduğu hükmüne varmaktadır.234 Şu halde yukarıda anlatılanlardan, XIII. Yüzyılda 231 Radloff, Die Alttürk. Inschriften, s. 443; Thomsen, Insc. de l’Orkhon, p. 109. 232 Radloff, s. 453; Thomsen, p. 123. 233 Собрание сведений, I/381, 383, 438, 439. 234 Le livre de Marko Polo, ed. Pauthier, Paris, 1865, p. 214, 215. Marko Polo’nun çeşitli şerhleri arasında bkz. Arch. Paladius “Vostoçnıy sbornik”,

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

127

Moğolistan’da argın kelimesinin melez anlamında kullanılması ve hiç şüphesiz Batı Türklerinden Bizans’a geçen basmül sözcüğünün de aynı anlamda olması ve Moğolistan’da kullanılan anlamıyla muhafaza edilmeye başlanması önemlidir. Basmül’ün birçok kişinin ve muhtemelen değişik kökenlere mensup insanların karışımı olduğu hususu, VIII. veya IX. Yüzyıla ait Uygur Karabalgasun kitabesinin Çince metninde yalnızca dokuzu Uygur, üçü Karluklara mensup olmak üzere Basimilerin 40 boydan olduklarının belirtilmesiyle de teyit edilmektedir.235 Anlaşıldığı kadarıyla Basmüller VIII. Yüzyılda Moğolistan Altayları ile Çinlilerin P’ei-ting [Biş-balık] (Guçen yakınında) şehri arasında yaşamaktaydılar. Çünkü 720’de T’u-külere karşı Çinle müttefik olan Basimilerin sırtlarını P’ei-ting’e verdikleri, 744 yılında ise Aşina hanlarından birinin buraya kaçtığı bilinmektedir.236 Basimi göçebelerinin yaşadıkları yerle ilgili bu bilgi, onların bünyesine Tanrı Dağları’nın kuzey eteklerinde yaşayan bazı Çu boylarının katıldığını düşünmemize mesnet teşkil etmektedir. Belki de çok daha sonraları, Basmül federasyonu V. Yüzyılda Çinliler tarafından Kao-kuilere mensup Alun (Argın) boyu olarak biliniyordu.237 Tüm bunları nazar-ı itibare alarak ve Moğolistan’daki kabilelerin göç seyrini takip ederek, Uygur devletinin yıkılışından sonra Basmül-Argınların zamanla Nayman federasyonu içinde yer aldığını, önce batıda Nayman topraklarını işgal ettiğini, Çingiz-han zamanında ise Nayman ve Kireylerin önüne düşerek Moğolistan Altaylarına çekildiklerini var saymak gerekir. Ancak, Argınlar bu çekilme sırasında bazı boylarını geride bırakmış, onlar da daha sonra Moğollaşmış ve Kalmıklar arasında Erketın oymağı adıyla varlıklarını sürdürmüşlerdir. Muhtemelen aynı göç sırasında Argın boyu Törtoul’un bir kısmı Tarbagatay civarında kalmış olmalı

t. I, Spb., 1877, cs. 28 ve başkaları. 235 Die Alttürkischen Inschriften’de Prof. Vasilyev’in çevirisi, s. 286. 236 Собрание сведений, I/333. 237 Age., s. 251,

128

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

ki, günümüzde Cungarların yıkılışından sonra kendi topraklarına dönenerek aynı yerde hayatlarını sürdürmektedirler.238 Kıpçaklar: Rıçkov, Kıpçakları beş taifeye ayırmaktadır: “Kıpçak, Kundelen, Uzun, Tanabuga ve Karabalık”. Radloff’a göre “Kıbçak kabilesi bozkırın kuzeybatı kesiminde Turgay, Ubagan, Tobol, Uy nehirleri boyunca Troitsk şehri ve Ustuysk kalesine kadar uzanan bölgede yaşar ve şu boylardan oluşur: Torı-aygır, Tuyuçka, Kıtabak, Bultun, Karabalık, Kündelen, Tana-buga, Uzun ve Kök-burun.” Demek ki, Levşin’in saydığı Kıpçak boylarının adları Radloff tarafından aynen tekrarlanmış. A. İ. Dobrosmıslov’a göre Tanabuga’yı bilhassa şöhret kazanmış ve sonra kendi boyunun temelini atmış olan Karabalık’ın oğlu olarak görüyorlar. Yine aynı yazara göre Turgay bölgesinde şu Kıpçak boyları yaşamaktadır: Bultun, Karabalık, Kul-denen, Tanabuga, Torı-aygır ve Uzun.239 238 1895 yılı nüfus sayımına göre, Akmola kazasında bir nahiyede yaşayan boyla ilgili bilgiden (ne yazık ki, tam bir bilgi değil) - ki bana A. İ. Trotsky tarafından verilmişti, - Nura nahiyesinde Kuvandık boyu Temeş’le birlikte Arınların ortak tamgasını (iki daire) kullanan Türtogul oymağının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu oymağın arısları arasında Kırgız ve Bopı da bulunmaktadır. Daha sonraları hayatta kalmayı başaran oymaklar arasında Saliya (“Gin-shi”ye göre 1160-1190 yıllarında Kara Kidanlara karşı Kanglıların en eski boyu Bogu beyiyle birlikte Curçen imparatorundan yardım isteyen (Bretschneider, Mediaeval Researches, I/223) Nien-ba-en beyin yönetimindeki Sa-li-ya ile krş.) ve Bayau (Yuan-shi, s. 303’deki biyografilere göre Kanlı boyu Bo-ya-wu ile krş.) adının geçmesi dikkat çekicidir. Momun grubunun Korjunsk ve Yeremensk nahiyelerinde yaşayan Kancigalı boyu kendilerine özgü yüz tipleriyle ayrılmaktadır. Tamgaları Kıpçak tamgasıdır. Yeremensk nahiyesinde Koskeldı, Kaldigar, Uyum, Kama ve Capar arısları da yaşamaktadır. Momun grubundaki Kulan-kıpçak (İşimsk nahiyesi) ve Boştun-kıpçak (Akmola nahiyesi) oymaklarının tamgaları ortak Kıpçak tamgasıdır; ama Kirey boyu (Munçaktı oymağı; arısları: Ak-sarı, Kur-sarı, Kozı ve Kızıl-tarak oymağı; arısları: Buras, Kurman, Kursarı, Biskara, Cebike ve Tolke) Kireylerin ortak haç şekilli tamgasını muhafaza etmektedir. Çirubay-nura oymağının (Kuvandıkların Kareke boyu) şu arısları vardır: Tok-bura, Ak-bura, Çuçak, Bargana, Kencigalı ve Arıs-nurbay. Genel olarak Argın kabilesi, taşıdığı adla, vaktiyle Kirey, Nayman, Kıpçak vb. kabilelerle karıştığını doğrulamaktadır. 239 Aynı yazarların yukarıda adları verilen eserleri. Orenburg valiliğinin arşivinde Kazantsev’in elyazısıyla muhafaza edilen belgede Kıpçak boyunun

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

129

Arap yazarlardan Rukneddin Baybars (ö. 1325) ve Kıpçakların Moğollara itaat etmesinin sebebi olarak Durut boyuna mensup Monguş’un Toksoba boyundan Akkubul tarafından öldürülmesi üzerine ikisi arasındaki adaveti gösteren İbni Haldun, on bir Kıpçak boyunun adlarını vermektedirler: Toksoba, Yeta, (İbni Haldun’da Seta), Burcoğlı, Burlı (Elbuli), Kangıoğlı (Kangaroğlı (Kanaaralı) şeklinde de okunabilir), Ancoğlı (oğlı), Durut, Karabaroğlı (Kalabaalı), Cuznan (Cersan), Karabirkli (Kadkabirkli) ve Kotan (Kunun).240 Bu adlardan sekizincisinin Karabalık olduğu düşünülebilir, ama Arap yazarlar Kıpçak adı altında yalnızca Kıpçak kabilelerini değil, aynı zamanda Deşt-i Kıpçak’ta yaşayan diğer Türk kabilelerini de kastettikleri için, Burcoğlı adında Argınların Borşi boyunu, Durut’ta Töroul (dürt-ogıl ve oğlı) boyunu, Kangıoğlı’nda Kanglı kabilesini, Ancoğlı’nda Argınların Kancigalı boyunu görmek de mümkün. Toksoba, özel bir boy adıdır; ancak geç Özbek hanlıkları döneminde bir zâdegan rütbesiyli ve sancak anlamındaki tuğ veya tuk kelimesinden geliyordu.241 Reşidüddin’e göre “Kıpçak adı, Türkçede ağacın gövdesinde bulunan oyuk anlamındaki kabuk kelimesinden gelmektedir”.242 tamgası ǀ şeklinde gösterilmekte ve şu oymaklarının adı verilmektedir: Karabalık, Usta, Yuka, Kirta, İsengildı, Kungur, Kuba, Yulday, Kaç ik, Alatay, Cakdayak, Taşkur, Aruk, Balgaçi, Nuçan, Yarbastı ve Altıbaş. – Meyer’e göre Orenburg bölgesindeki Kıpçakların uranı “Aybas”tır. 240 “Сборник материалов, относящихся к истории Золотой орды” бар. В. Тизенгаузена, т. I, Спб., 1884, c. 540-542. 241 Ayrıca Tok (Kundrov Tatarlarında, bkz. Nebolsin “Волжское низовье” в “Журнале мин.вн. дел”, 1852, ч. 4, c. 359) ve Suba (Bükey ordasına mensup Kızım-kurt boyuna bağlı, bkz. “Очерк состояния внутренней киргизской орды в “Записках И. Р. Географического общества”, 1847, кн. 2, c. 36) oymakları vardır ki, belki de Toksoba bunların karışımından ortaya çıkmıştır. 242 “Записки И. Акамии наук”, т. 72, книжка I, “К вопросу об уйгурах” c. 34. Saur sıradağlarının güneyinde Kobuk adında bir nehir vardır. Bu kelimenin anlamı hakkında “Men-gu-yu-mu-ki” adlı eserin yazarları “Xobok, kuyudan su çekmek için kullanılan deriden mamül bir tür tulumbadır” demektedirler. (“Записки о монгольских кочевьях”, перев. С.П. Попова, Спб., 1895, c. 465.)

130

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Prof. Berezin ise “Kıpçak kelimesinin gerçek kökenini Türkçe kıpmak – göz kırpmak sözcüğünde aramak gerekir” demektedir.243 Aslında Kıpçak sözcüğünün nereden geldiği şimdilik açıklığa kavuşmamış vaziyette durmaktadır. Ben, Sayan ve Altaylarda Kıpçak adında herhangi bir nehir veya yer adına rastlamadım.244 Aralarında bir zaysanın bulunduğu Altaylılar arasında bir Kıpçak oymağının yer almasına bakarak, Kıpçakların eski Altay halklarından olduğu düşünülebilir. Kanglı tamgasının iki defa tekrarlanmasıyla elde edilen tamganın yakınlığı ve bozkırda uzunca bir zaman komşuluk etmeleri göz önünde bulundurularak, eğer Kanglılardan inme değilseler, Kıpçaklarla Kanglıların akraba olduklarını var saymak gerekir. Kıpçak boylarına bağlı oymaklar ve tamgaları hakkında yeterli bilgi olmaması sebebiyle, onlarla diğer Türk kabileleri arasındaki ilişkiyi tam olarak aydınlığa kavuşturma imkânımız yok. Çinli tarihçiler (“Gan-mu”, 1237) zengin at sürülerine sahip olan Kıpçakların (Kin-ch’a) “deri ve metal işlemede mahir; mavi gözlü ve kızıl (sarı) saçlı oldukları”nı belirtmektedirler.245 Eğer Çinliler, - çok büyük ihtimalle, - o dönemde Çuci-han’ın Moğolları tarafından itaat altına alınan Kıpçak kabileleri arasına doğulu Finleri ve Rusları dâhil etmemişlerse, o takdirde Kıpçakların sarı saçlı olanlarını Batı Ding-lingleri ve Ugor-Finlerle karışmış insanlar olarak kabul etmek gerekir. Kıpçaklar, günümüzde ağırlıklı olarak Kırgız-Kazaklar arasında Turgay bölgesinde ve kısmen Akmola’da yaşamaktadırlar. Nüfusları, Argın ve Naymanlarla kıyaslandığında daha azdır ve benim takribi tahminlerime göre, 30 bin çadırdan daha fazla değildir. Bir zamanlar adlarına izafeten koca bir bozkıra Deşt-i Kıpçak ve 243 “Журнал мин. народного просвещения”, 1853, ч. 79, июль и август, c. 237. 244 Yu. Schmidt’in “Очерки киргизской степи к югу от арало-иртышского водораздела в акмолинской области” (“Записки западно-сибирского отдела, И. Р. геогр. Общества”, кн. 17, вып. 2, 1894, c. 5) adlı makalesinde tıpkı Kirey çayı gibi, Dengiz ve Kurgalcin göllerine dökülen bir Kıpçak nehrinden söz edilmektedir, fakat bu adın yeni ortaya çıkmış bir isim olduğunu sanmıyorum. 245 Mediaeval Researches from Eastern Asiatic Sources by Bretschneider, London, 1888, vol. 2, p. 72.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

131

Cuçi ulusuna dahi Kıpçak Hanlığı denildiği düşünülürse, böylesine kalabalık ve güçlü bir halkın nüfusça bu şekilde azalması, bir yandan büyük bir kısmının batıya göç ederek Başkurtlar, Nogaylar, Kırım,246 İtil ve Kazan Tatarları247 arasına karışmalarından, diğer yandan Cuçi ulusunun bel kemiğini teşkil ederken ağırlıklı bir kesimin Şeybanîlerin saflarını doldurarak özellikle Fergana vadisi, Zeravşan ve Sır-derya arası ile Hiva Özbeklerinin ana kütlesini oluşturmalarından kaynaklanmaktadır. Uvaklar: Levşin’e göre Orta Cüz içinde Uvak, Girey veya Kirey ve Taraklı boylarından oluşan bir Uvak-Girey topluluğu vardır. Rıçkov da Orta Cüz’ün 4 ana boyu arasında “Uvak-Girey”lerden söz etmektedir. Radloff, Kirey kabilesini Abak-kirey, Kara-kirey ve Taraktı olarak taksim ederken, Uvak-Kireylerden hiç söz etmez. Balkaşin’e göre “Uvaklar (Yer-Kökçe) şu boylardan oluşmaktadır: Sarıbagış, Sarça [Sarıça], Sarman, Çoga, Murat, Biydalı, Cansarı ve Bayimbet.”248 Bunlar arasında Sarıbagış, muhtemelen, XVIII. Yüzyılın ikinci yarımında Ablay-han’ın savaş esiri olarak aldığı Cana veya Yana Kırgız yani yeni Kırgızlardan oluşan kalabalık Bürütleri (Kara-Kırgızları) Orta Cüz’ün kuzey kesimine, bugün kendilerinin ve çocuklarının yaşadığı topraklara gönderdiği sırada” tesadüfen onlar arasına düşmüş bir boydur.249 Sarça, Sarman ve Cansarı boy adları onların Ding-ling kökenli ve eğer 246 Bugünkü Kırım Türklerinin yaklaşık %90’nını Kıpçaklar, geriye kalan %10’nu da Oğuzlar oluşturmaktadır (çev.) 247 İtil ve Kazan Tatarlarından Kıpçakları ve eski Bulgarları çıkarırsanız geriye hemen hemen hiçbir şey kalmaz. Bugün Kırgızistan nüfusunun neredeyse yarısını, Kazakistan’ın ve Özbekistan’ın ağırlıklı kesimini Kıpçaklar oluşutur. Ayrıca Mısır’daki Memluk devletini de (yönetimin Çerkes sultanların eline geçtiği tarihten itibaren dahi) Kıpçak devleti saymak gerekir. Özellikle Memluk devletinde Kıpçakların oynadığı rolle ilgili olarak Selenge yayınları arasında çıkmış olan İbni Tagrıberdi’nin “En-Nücumu’z-Zahire” (Parlayan Yıldızlar) adlı eseri ile yine Kıpçaklar hakkında en iyi araştırmalardan biri sayılan Ahincanov’un “Kıpçaklar” adlı eserini özellikle tavsiye ederiz. İtil-Ural bölgesindeki Kıpçaklar hakkında ise Kuzeyev’in “İtilUral Türkleri” adlı eserine müracaat edilmesinde fayda vardır (çev.) 248 Bu yazarların yukarıda adları verilen eserleri. 249 Levşin, age., 2/267 vd.

132

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Uvak-Kirey adlandırmasına inanacak olursak,250 Kireylere mensup olduklarına işaret etmektedir; Uvaklardan Taraklıların kökenleri ise tespit edilememiş olarak durmaktadır. Bildiğimiz kadarıyla tarihi kaynaklarda Uvak adı geçmemektedir.251 Kongratlar: Genel olarak, Kongrat kabilesi, Orta Cüz kabilelerinden kabul edilir. Rıçkov, Kongratlardan hiç bahsetmez. Yüzbaşı Andreyev, Polat-han’ın boy beyi kabul edildiği Kundratskaya nahiyesinden, nahiyedeki Abuçey-soltan’dan bahsetmekte, burada 3500’den fazla çadır bulunduğunu, bunların “Usyüskaya” yani Usunskaya nahiyesiyle birlikte Türkistan şehri ve Sır-derya boylarında göçebe halde yaşadıklarını, yazları “Sarasu” yani Sarı-su’nun döküldüğü Telegul gölü ve Turgay nehrine kadar gittiklerini anlatmaktadır. Levşin, Kongratların daha ziyade Orta Cüz’e mensup olduklarını biliyordu ve arkalarından onları Büyük Cüz içindeki Kokandlılara tâbi göçebelerle karışık olarak yerleştiren birini göndermişti. Levşin’in kaydına göre Kongratlar şu boylardan oluşuyorlardı: Baylar-cancar, Uraz-geldı, Kulcegay, Boçman, Tokbulat, Yamanbay, Kura-kusa, Etimlar, Kuyuş-sansız. Radloff, haklı olarak Kongrat kabilesini Orta Cüz’e intisap ettirmekte ve şöyle demektedir: “Kongratların büyük kısmı Taşkent taraflarında Büyük 250 A.İ. Dobrosmıslov, “Скотоводство в тургайской области”, 1895) Turgay bölgesindeki Uvakların bir kolunu İrinçi olarak adlandırmakta ve tamgasının Kireylerin tamgası gibi çarpı işareti şeklinde olduğunu belirtmektedir. Kazantsev’in elyazması belgesine göre ise İlençi-uvak’ın ve Kaz oymağının tamgası şeklindedir. 251 Balkaşin’in Uvak kabileleri arasında gösterdiği Yer-kökçe adıyla ilgili olarak, Aydar-han’ın oğlu ve Kambar-han’ın torunu Yer-Kökçö’nün Manas destanında Kara-Kırgızlardan birisi olarak geçtiğini göz önünde bulundurmak gerekir. (Radloff “Обрацы народной литературы северных тюрксих наречий”, ч. 5, Спб., 1885). Radloff’un bizzat kayda aldığına göre, Argın kabilesinden bir bahşı atalarının ruhlarından yardım istemek için okuyup üflerken Uvakların atası Kökçü, Argın’ın atası Kara-Koş, dört oğluyla birlikte Tor-aygır, Kara-kiseklerin atası Kubanbay, Kara-Kereylerin atası Kandıbay, Tas boyunun atası Şöin-kara, Tersten-bala kabilesi beyi Kent-buga ve Bessentiin kabilelerinin atası Burlubay’ın adlarını saymıştır. Dualar şamanlar tarafından nesilden nesile çok az tahrif edilmiş şekilde aktarılmak zorunda olduğuna göre, bunlardan bazılarında değerli bilgiler ve boyların kökeniyle ilgili açıklamalar bulunabilir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

133

Cüz’e bağlı Kırgız-Kazaklarla karışık halde göçebe hayatı sürdürmektedirler. On iki boydurlar ve bunlardan altısı altı-ata-Köktıngulı (Kök atanın altı oğlu), diğer altısı ise altı-ata Köktöngçü kabul edilirler.”252 Radloff, boyların adını vermemektedir. Kongratlar, bir Moğol kabilesidir. Reşidüddin’e göre Konkiratlar eskiden beri Moğol olarak bilinen ve gerçek Moğolların “Nirun” adıyla anıldığı dönemde diğer bazı Moğol kabileleriyle birlikte Durlugun olarak bilinen kabilelerdendir. “Konkiratlar, diğer kabilelerin çadırları birden yıkılınca, Ergenekon’dan herkesten önce çıktılar…, Konkiratlar, Ong (Çin Seddi) sınırları civarında yaşarlar”.253 “Yuan-chao-pi-shi”de254 “Terge, Ame ve diğer Ungiralar (yani Kungratlar) Kalka nehrinin Buyyür Gölü’ne döküldüğü yerde yaşarlar. Konkiratlar, Çingiz-han’ın 129 bin kişilik ordusunun 5 bin kişisini oluştururlar. Kızlarını, fâtihlerin oğulları ve torunlarıyla evlendirirler” denilmektedir.255 Muhtemelen Çingiz-han’ın oğlu Cuçi’ye verdiği dört bin savaşçının bir kısmı Kongratlardan oluşuyordu. Onlar, Çuçilerin sarayında ve hâkimiyet altındaki halkların yönetiminde önemli bir yere sahiptiler. Tüm bu bilgiler, Çuci ulusundaki Kıpçak ordasında mahali Türk boylarının Kongrat adı altında bir ittifak oluşturmasını anlaşılır hale getirmektedir. Bu adın, Çuci ulusundaki yönetici durumunda bulunan Kongratların önderliği altında ortaya çıkan bir isim olduğu şüphesiz. Bu ittifaka mensup olanların bir kısmı ve onlarla kan bağı olan Kongratların neredeyse tamamı, fâtih Moğollara sadık olanları geride bırakarak, Şeybanîlerle birlikte Mâverânnehr’e giderken, bir kısmı hanların hizmetinde kalmak isteyen Kırgız-Kazak boylarıyla birlikte kaldılar. Genelde büyük hanların bulunduğu Türkistan yakınlarında Kongratların göçebe 252 Aus Sibirien, I/237. 253 Введение, c. 4. Howorth’un tahminine göre (History of the Mongols, part 2, divis. 1, 1880, p. 15) Kongrat veya Kunguratların adı d’Ohsson’un sözünü ettiği Doğu Moğolistan’daki Kungur nehrinin isminden gelmiş olabilir. 254 Труды И.Р. духовной миссии в Пекине, т. 4, c. 91, 207. 255 Труды восточного отделения И.Р. археологического общ.” ч. 15, c. 139.

134

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

halde yaşamaları da sanırım bu şekilde izah edilebilir. Yukarıda adı geçen Polat veya Pulat-han da muhtemelen Türkistan’ı yöneten Orta Cüz hanı Abul-Mamet’in oğluydu. Levşin tarafından verilen listedeki boy adları incelediğinde, Kongrat ittifakının Moğol değil, bazı Türk boylarından oluştuğu anlaşılmaktadır. Örneğin Baylar-Cancar, Kara-kusa yani Kara-kisek ve Etimlar yani Citimler, hemen hemen Argınlardaki Cancar, Kara-kesek ve Sar-citim veya Çar-citim’in aynısıdır. Muhtemelen kalan boylar da Orta Cüz’e ve özellikle Kıpçaklara mensuptu. Musa Çormanov’un Orta Cüz’deki (Argın, Suyundık ittifakı ve Korcas boyu) ile ilgili anlattığı soykütüğü rivayetleri, bu cüzün kabilelerini tüm Kırgız-Kazak halkının atası Kotan’ın256 orta, küçük ve büyük cüzün temelini atan üç oğlunda birleştirmektedir: Akcol, Alçin ve Yusun. Akcol’un sekiz oğlu vardı. Bunlardan dördü nikâhlı eşlerindendi: Kıpçak, Argın, Nayman ve Kongrat; diğer dördü ise nikâhsız eşlerinden dünyaya gelmişti: Kirey, Uak, Taraklı ve Tülengüt.257 Bu rivayeti şu şekilde anlamak gerekir: Daha kalabalık ve daha güçlü dört kabile daha erken bir zamanda Orta Cüz toprakları içindeki yerlerine geldiler. Argın, Kireyleri nikâhsız eşten doğan oğullar arasına koydu. Çünkü onların ağırlıklı kesimi Çin topraklarında, uzak bir yerde yaşıyordu 256 Eğer Issık-göl bu adla anılmıyorsa, kanaatime göre Talas veya Çu’nun aşağı akımlarında yer alan Kotan veya Xotan gölünün adı “Han Hanedanı Tarihi”nde geçmektedir. Çin’in Doğu Türkistan genel valisinin K’angchülere ve müttefikleri Kuzey Hun yabgusu Çi-çi’ye karşı M.Ö. I. Yüzyılın ikinci yarımında düzenlediği sefer sırasında: Le tou-oueï, voulant partir du royaume de Ouen-son (Vın-su toprakları şimdiki Üç-Turfan’ın güneydoğusundaydı) suivit la route du nord (yani Bedel geçidini takip ederek) entra en Tchi-kou (yani Kızıl-su sahilinde çoktan harab olmuş Çi-gu şehrine girdi), passa au dela du pays des Ou-soun, franchit les frontières du Khang-kiu, et arriva à l’ouest du lac de Khotan. Alors Pao-tien, vice-roi du Khang-kiu, se mettant à la tête de plusieurs miliers de cavaliers, commit des brigandages à l’est de la ville de Tchi-kou, tua et enleva au Grand Kouen-mi environ mille hommes, et détruit une grande quantité de betail. Puis il ateignit les derrières de l’armée des Han et commit des déprédations considérables dans les bagages de l’arriére-garde (St. Julien çev., Les Huns blancs ou Ephtalites par M. Vivien de St. Martin, Paris, 1849, p. 54) 257 “Очерки с.-з. Монголии”, вып. 4, s. 15.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

135

ve şimdiki Orta Cüz’de fazla bilinmiyordu. Uaklar ve Taraklılar da, sayıca az oldukları ve kökenleri bilinmediği için nikâhsız eşten doğan çocuklar arasında gösterildi. Orta Cüz’ün neredeyse tamamına saçılmış olan ve daha ziyade Kazak hanları ve sultanlarının XVIII. Yüzyılın ikinci yarımında Altay Telengetlerine düzenledikleri saldırılar sırasında esir alarak köle edindikleri insanlardan oluşan Telengütler, sayıca az idiler ve yabancı bir boya mensuptular.258 Yine aynı rivayete göre nikâhsız eşten olan çocuklar meşru çocuklara hizmet etmek zorundaydılar. Biri (Kirey) çadır örerdi, bu yüzden tamgası çilik (bağ çubuğu) şeklindeydi; Uak çadır kurmakla görevliydi, tamgası da tombaz şeklindeydi; Taraklı’nın görevi atları tımar etmekti ve tamgası taraktı; Tülengüt’ün görevi ise elinde bir sopa ile barantacıları püskürtmek için atları sürerdi ve bu yüzden onun da tamgası mızrak şeklindeydi. Ancak, her nedense Çormanov’un listesinde çilik hem Kireylerin hem de Kongratların tamgası olarak görünmektedir. Fakat Levşin’de Kireylerin tamgası +, Grodekov’da ise şeklindedir.259 Uvakların 258 Orta Cüz’ün bir kısmını oluşturan Orenburglu Kırgız-Kazakların doğu kolunu yöneten Sultan Ahmed Cantürin, Nebolsin’e Orta Cüz’ün ortak bir boy beyinden inen altı kabileden oluştuğunu söylemiş: Argın, Kıpçak (Tobol’daki Karabalık, Sibirya bozkırında Kokand topraklarında yaşayan Uzun, Kuldenen ve Turgay boyundaki Turaygar boylarından oluşur), Nayman (büyük kısmı Çuguçak yakınlarındadır), Kungrat (Kokand’da), Kirey (Tobol boyunda) ve Uak (Небольсин в “Вестнике И.Р. г.о.”, 1852, ч. 4, c. 24). 259 Minusin bölgesinde bulunan iki kızıl bakır orak üzerinde tamgalar vardı. (Radlov, “Сибирские древности”, т. I, вып. 3, Спб., 1894, таблица X, фигуры 5, 7). Bunlardan biri + şeklindeydi ve Yenisey’in kollarından Sida nehri kenarında bulunmuştu. Diğeri şeklindeydi ve Beysk köyü yakınında bulunmuştu. Birincisi, Kireylerin oldukça yaygın haç şekilli damgasıyla örtüşmektedir, ikincisi ise Kireylerin ikinci tip tamgasından türetilmiş bir şekil arzetmektedir ki, bu tamga tipi Büyük Cüz içindeki Usun bâkiyeleri olan Sarı-Uysunların da tamgasıdır. XVII. Yüzyıla ait belgelerde Abakan’ın ağzı yakınlarında ve Kırgızların yaşadığı Ak Yüs boyunda Kerettsev ve Kereltsev adıyla da geçen küçük Karait boyunun adının zikredilmesi dahi Yenisey boyundaki Kirey tamgasının açıklanmasına yardımcı olmaktadır (Fisher, “Сибирская история” 1774, c. 509, 518; “Русская

136

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

tamgası Levşin’e göre , Naymanların tamgası , Çormanov’a göre ise şeklindedir. Hâlbuki Grodekov, son tamgayı Kongratların tamgası olarak vermektedir. Tamgalarla ilgili görüşlerin birbirini tutmamasının sebebi, muhtemelen ve öncelikle olarak bölgeye yayılan boyların tesadüfen bünyelerine karıştıkları kabilelerin tamgalarını taklit etmeleridir ve bu konu, haklarında henüz çok az bilgi sahibi olduğumuz Orta Cüz oymaklarının adları ve tamgaları toplanıp incelendikten sonra açıklığa kavuşturulabilir. Nüfus ve önem itibariyle Kırgız-Kazakların ağırlıklı kesimini teşkil eden Orta Cüz’ün boy-kabile yapısını aydınlığa kavuşturmak için serdedilen belge ve bilgiler arasında oldukça fazla yer kaplayan bu konuyu kapatırken, biri 1785, diğeri 1833 yılına ait iki el yazması kaynağa dayanarak Orta Cüz’ün boy yapısıyla ilgili verilere kısa bir göz atmayı faydalı buluyorum. Yüzbaşı Andereyev’in 1785’de derlediği (Rusya İmparatorluğu Coğrafya Cemiyeti elyazmaları blm.) “Kırgız-Kaysakların Orta Cüzü’nün Anlatımı”na göre, hakkında fazla bilgi edinemediğimiz Sibirya hattının doğu noktasının uç kesimini teşkil eden Ustkamenogorsk kalesine oldukça yakın bir mesafede, kaleden 20 verst uzaklıkta 120 çadırdan oluşan nahiyenin adı Uvak-Kireyevsk’dir. 900 çadırdan oluşan Kök-Yarlı oymağı (yani Kökcarlı boyu) İrtış’ın sol tarafında, Ustakamenogorsk’a 30 verst mesafede göçebe halde историческая библиотека”, т 4, c. 318). “Sibirya Tarihi” (Sibirskaya İstoriya) adlı eserdeki haritada Karaitler Yenisey’in sağ sahilinde, aynı nehirle Tuba nehri arasında gösterilmektedir. Sözü edilen bu boy, Kırgızlar nezdinde tıpkı Tubalılar gibiydi, yani onlarla aynı haklara sahipti. “Sibirskiye drevnosti” dergisinin üçüncü sayısı yayınlanıncaya kadar, Karaitlerin Çingiz-han zamanında Kireylerin kılıçtan geçirilmesinden sonra Yenisey boylarında Kırgızlara sığınan bir miktar Kireylerle aynı halk olduğu düşünülebilirdi. Fakat Kirey tamgası taşıyan eski kızıl bakır oraklar, Kireylerin bir kolunun çok daha önceleri Yenisey boylarında olabileceklerini düşünmemize mesnet teşkil etmekte ve Kireylerin Ding-lingler ve Usunlarla, ayrıca Ma-tuan-lin’de “benekli halk” olarak geçen ve henüz T’ang hanedanı döneminde ve Kırgızların ülkesinde altın, demir ve kalay olmasına rağmen bakırın bulunmadığı sıralarda, bakır kaplar (demek ki bakır silahlar da) kullanan insanlarla akrabalığı meselesini teyit etmektedir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

137

yaşamaktadır. Kırk çadırdan oluşan Uçaklı-üsyuyskaya nahiyesi, Ablaykitka nehri sahilindedir. Türkistan şehrinin öte tarafında bulunan Usyüskaya nahiyesinden ayrılanlar, muhtemelen ana kitlesi bugün de Sır-derya civarında göçebe halde yaşayan Büyük Cüz veya Uysun ordasına bağlı Uçaktı veya Oşaktı taifesidir. 500 çadırdan oluşan Nayman oymağının Bukan ve Çe(r)genak nehirleri arasındaki Çin karakolunun karşısında, Ustkamenogorsk’a 150 verst mesafede yer alan meraları vardı. 200 çadırdan oluşan Tabuklı-unuyüz (?)-Nayman oymağı (nahiyesi) Tarbagatay’ın kuzey kesiminde göçebe halde yaşıyordu. 200 çadırlık Karaulyasık-nayman oymağı (nahiyesi), Çuguçak şehrinin karşısında bulunuyordu.260 300 çadırlı Çirnuçinskaya nahiyesi (Kirey boyuna bağlu Çireuçi olmalı) İrtış’ın sağ sahilinde, Narın nehrinin ağız kesiminde yer alıyordu. 300 çadırlı Karakaş-kirey oymağı ise Narın nehrinin doğduğu yerin üst kesiminde yaşıyordu. Ustkamenogorsk’tan Talıtsa sınır karakoluna kadar, İrtış’ın aşağı akımında ve sol tarafında şu oymakların (nahiyelerin) adı sayılmaktadır: Çar-gurban ve Kızılka nehirleri boyunda 100 çadırlı Sivan-Kireyev; Tümen civarında ve Çar-gurban nehri boyunda yaklaşık 700 çadırlı Matay; Delbegetey dağlarında (?) yaklaşık 300 çadırlı Akimbet-Kirey oymağı ve aynı oymağın 200 çadırdan oluşan diğer bir kolunun Çar-gurban nehri boyunda Derbugatay (Tarbagatay?) kayalıklarında yaylakları vardır. Talitsa sınır karakolundan Semipalat kalesine kadar uzanan bölgede Koybagış, Yanu, Bay, Çukça, İrgenek arıslarından oluşan ve nüfusu dokuz bin civarında olan Uçaktı oymağı göçebe halde yaşamaktadır. Semipalat kalesinin karşısında dört bin kişiden (erkek-kadın) oluşan Çubaktar (Çubar-aygır?)-kirey, Çingiztau dağlarında ise Abul-mamet-han’ın oğlu Abulfeys’in 1783 yılında ölünceye kadar sultanlık yaptığı Kara-kirey-nayman (çadır veya kişi sayısı 260 Metinde geçen “volost” (волость) kelimesi hem nahiye, hem de oymak anlamındadır. Fakat burada sözü edilen küçük kabileler, göçebe halde yaşadıkları ve ancak kışları belli bir yerde konakladıkları için Ruslar tarafından nahiye kabul edilmiş olsa gerektir. (çev.)

138

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

belirtilmemiş) oymağı bulunmaktadır. Derbegetey dağlarında 450 çadırlık Yuvaş-matay göçebe halde yaşar. Semipalat’tan Dolonsk kalesine kadar uzanan bölgede Tazlar, Altıbay ve Cavitey taifesinden 1500 kişilik Bura-nayman oymağı (nahiyesi) yer almaktadır. Tümen dağlarında ise Terstamgalı oymağının elli kişilik bir kolu vardı. Dolonsk kalesinin karşısında nüfusu 3500 kişiye (erkek-kadın) kadar çıkan Basanteysk nahiyesi başlar. Bu nahiye Sultan-Mametsultan’ın oğlu Urus-soltan’ın yönetimindedir. Murc ve Degelen dağlarında kadınlar ve çocuklar dışında 7 bin kişilik nüfusa sahip olan Kara-kisey oymağı Mamat-sultan’ın yönetiminde göçebe halde yaşar. Yaşımevo kalesinin karşısında Bayan-ulı dağına kadar uzanan sahada Türe-Batır-sultan’ın yönetiminde kadın ve çocuklar dışında 5 bin kişiden oluşan Dürtaul oymağı yaşamaktadır. Semipalat’a 280 verst mesafedeki Aruguysk tepelerinde 40 çadırdan oluşan Taraklı oymağı göçebe halde yaşar. Yaşımevo kalesinin aşağı tarafında Kıpçak oymağı yaşar. Çocuk ve kadınların dışında 5 bin kişiden oluşur ve Sultan-Mamet-sultan’ın yönetimindedir. Daha ilerisinde 200 çadırdan ibaret Kancegalinskaya (Kancigalı boyu) nahiyesi, 40 çadırlık Karleu, onun daha ilerisinde Uvakların bir kolu olan 30 çadırlık Baba-kirey, onun ilerisinde 45 çadırlık Sivan-kirey ve 70 çadırlık Kursarı-kirey oymakları uzanır. Jelezinsk kalesinin aşağı tarafında Kıpçak ve Kirey oymaklarının bir kısmı ile 90 çadırlık Baganalı-kirey oymağı bulunur… Yüzbaşı Andreyev, duyduklarına istinaden, Sibirya hattından başlayarak uzanan topraklarda hakkında fazla bilgi edinemediği oymakların bulunduğundan söz etmektedir: 1) Pulat-han ve Abuçey-soltan’ın yönetimindeki 3500 çadırdan oluşan Kundratskaya nahiyesi (Kongrat oymağı). Bu oymak, Türkistan şehri civarında ve Sır nehri sahilinde yazları Turgay nehrine ve Sarısu’nun döküldüğü Telegul Gölü’ne kadar uzanan bölgede göçebe halde yaşamaktadır; 2) Türkistan şehrinin ilerisinde, Sır ve Talaş nehri boyunca 4 bin çadır halinde göçebe halde yaşayan Usun (Büyük Cüz) oymağı; bazıları bu oymağı Orta Cüz’e,

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

139

bazıları Büyük Cüz’e intisap ettirirken, kimileri de Nurali-han’a bağlı olduğunu (yani Küçük Cüz’e dâhil bulunduğunu) söylemektedirler; 3) Tobol’un kolu Alabuga nehri sahilinde 370 çadır halinde yaşayan Çakçak; 4) Kuçuk-sultan’ın yönetiminde ve 1500 çadır halinde Bukan-Kukan ve Sarı-su nehri boyunca Nura dağının yukarı eteklerine kadar uzanan bölgede yaşayan Sadır; 5) Uvali-han ve Nurali-han’a bağlı olmayan Kaip-han’ın yönetimindeki 12 bin çadırlık Alçin. Yukarıda adları verilen boy ortoğrafyası ve cofrafi adlar hakkında orijinal belgeler edinebildim. Genel olarak Orta Cüz’e bağlı boyların bulundukları alanlar bugünkünden pek uzakta değildir. Yüzbaşı Andreyev’in listesinde birçok boyun, örneğin Argın kabilesinin, yer almamasının sebebi ise, onların Sibirya hattının batı kesiminde Andreyev’in pek iyi bilmediği yüksek yerlerde bulunuyor olmalarıdır. Yarbay Butovsky’nin hazırladığı listeye göre 1832’de Sibirya’daki 8 bölgede 116500 çadır vardı. Bunun 60 binden fazlasını Atagay, Türtugul, Kancigalı, Karpık, Altay, Basentiin, Karaul, Çançar, Çakçak, Acıbay vs. boylardan oluşan Argın uruğu; yaklaşık 30 bin çadırı Bura, Carcumart, Terstamgalı, Matay, Kökcarlı, Sivan, Murun, Tuma, Sadır, Semiz ve Tabuklu boyları ile doğu bölgelerinde yaşayan Nayman uruğu; 15 bin çadırı batı ve orta bölgelerde Kursarı, Aksarı vs. boylarıyla yaşayan Kirey uruğu oluşturuyordu. Boyları arasında yalnızca Karabalık’ın zikredildiği Kıpçak uruğu ise sayıca en az olanı idi. Fakat daha ziyade Orenburg vilayetinde Kırgız-Kazakların toprakları sayılan 9 Turgay dairesinde şu Kıpçak boyları tespit edilmiştir: Kidel (Kündelen), Turaygır ve Kiytaba (Levşin ve Radloff’taki Kıtabak mı?). Bunların toplam çadır sayısı yaklaşık 30 bin idi …

3) Kücük Cüz ve Bükey Orda İç eyalete daha yakın olması sebebiyle Küçük Cüz (Kiçi-cüz) ve ondan kopan Bükey Orda hakkında çok daha fazla bilgiye sahibiz. Rıçkov’a göre Küçük Cüz’ün önde gelen boyları şunlardır:

140

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

1) Alçin, 2) Adan, 3) Moşkar, 4) Tamin; 5) Tabın, 6) Kitey, 7) Karakitey, 8) Çumakan, 9) Çikli, 10) Ca-sal Baylı.261 Levşin’e göre “Küçük Cüz ilk başlarda güçlü Alçin kabilelerinden ve Kırgızların arasına karışıp Kırgız hanı Tavku’ya [Tevke’ye] bir taife halinde bağlanan yedi küçük boydan oluşuyordu. Günümüzde Küçük Cüz genel olarak üç taifeden oluşmaktadır: a) Alimulı; b) Bayulı ve c) Cetiuruğ [veya Cetiru]. Bunlardan Alimulı altı boydan oluşur: Karasakal, Kara-Kisek, Kita, Dört-kara, Çumekey ve Çikli. Bayulı, on iki boydur: Aday, Cappas, Alaça, Baybaktı, Maskar, Berş, Tazlar, İssen-temir, Çerkes, Tana, Kızıl-kurt ve Şıhlar. Çetiru ise yedi boydur: Tabın, Tama, Kerderi, Cagalbaylı, Kereyt, Teleü ve Ramadan.262 Aynı listeyi tekrar eden Radloff, ilave olarak Alimulı boylarının Kuvan-derya, Yanı-derya boylarında, kumlu Kara-bursak bozkırında ve Emba’nın ağız kesiminde; Bayulı boylarının Ural ile Emba arasında ve Hazar Denizi’ne yakın yerlerde, Adayların bir kısmının ise Mangışlak yarımadasında; Cetiru’dan Cagalbaylı’nın Yukarı Orsk ve Yukarı Uralsk istasyonları civarında, Kepte (Kerderi?) ve Tama’nın Orenburg ve Uralsk havalisinde, Tabın’ın bir kısmının aynı bölgede, diğer bir kısmının Tobol ve Emba sahilinde, Kereitlerin Sır-derya boylarında, Teleü ve Ramadan’ın ise kışları Kereitlerle, yazları Tabınlarla birlikte göçebe halde yaşadıklarını belirtmektedir.263 Bayulı uruğuna Meyer’de264 geçen diğer Altın ve İsık boylarını da ilave etmek gerekir.265 261 “Сочинение и переводы”, 1759, 2-е полугодие, c. 110. 262 “Описание киргиз-казачьих или киргиз-кайсакских орд и степей”, 1832, ч. 3, c. 7, 8. 263 Aus Sibirien, I/237, 238. 264 “Киргизская степь оренбургского ведомства”, Спб., 1865, c. 89, 90. 265 Kazantsev’in listesine göre, Alimulı boyları arasında Kara-sakal’ın tamgası şeklinde (Meyer ve Dobrosmıslov’a göre ├ ) ve uranı Ayratay (Meyer’de Aldıcar) olan üç oymağı vardır: Çunkara (arısları: Hangeldı, Kutkulaç, Şükürbay, Cangildı, Şakal, Batan, Yarbuldı), Sabaşaka (arısları: Baktuberdı, Baubek, Nazım) ve Büsürman (arısları: Pugay, Casyükur ve Cakay). Yine aynı kaynağa göre Dörtükara’nın tamgası +, Kıpçak’ınki dik çizgi ve tek uçta birleşen iki çizgi ve ’dir. Ayratau (Meyer’de Airtau) uranına sahip dört oymak vardır: Turum (tireleri: Çaudar, Aukman, Kazan, Turuz ve Saksan), Kasım (arısları: Ait, Siksak, Mazı ve Bakcan), Appak (arısları:

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

141

Küçük Cüz’le ilgili rivayetlerden onun ana uruğunun kökeni hakkında (Kazantsev’in naklettiği versiyon) bir fikir yürütülebilir. Rivayete göre Alaça-han266 veya Alaçena-han’ın ülkesindeki Karakisa, Akbes, Batan) ve Tukman (arısları: Şakal, Cangildı, Şükürbay, Kutkulan ve Hangildı). Kazantsev’e göre Bayulı boyu Cabbas’ın uranı Murat ve Baysakal, tamgası ise , (Meyer’e göre) şeklindedir. Cabbas’ın oymakları şunlardır: Kirman, Kneki, Sumruk, Andarçay, Kuldıkiy, Karakuz ve Kalkaman. Baybaktı boyunun tamgası , +, , ┴, şeklindedir. Uranı, Daukana (Meyer’de Daukara)dır. Oymakları: Kanık (arısları: Kuleyü-sunduk, Baubek ve Alız), Elteke (arısları: Culdugul, Mamat, Kazırumbet), Batak (arısları: Cabaçi, Kulçuk, Sagay, Caukatı, Tubakay, Buganıy, Kuçman, İtamka). Çerkes (başka yazarlarda Serkeş) boyunun uranı “Cakau”, tamgaları ve (diğer yazarlarda ├, , )dır. Şu oymakları önemlidir: Kusun (arısları: Samıy, Umursak, Utagan, Ulcebay), Cau-kaçık (arısları: Bürübay, Baçık), Klıç-kistak (arısları: Kaçkançi, Sünçibay), Kuyüs (arısları: Kara-kandık, Darbaş) ve İlyaman. Maskar boyunun uranı bilinmiyor, fakat tamgaları ve + şeklindedir (Xaruzin’de ). Oymakları şunlardır: Kutluçatam (veya Kurman. Arısları: Utennak, Umar, Kudaykul ve Babanazar. Babanazar’ın tireleri: Cidak ve Abduşükür), Masak (arısları: Cidak, Krıksadak, Atuynak, Tulukaznay ve Muçurman). Kızılkurt boyu İlçula ve Subı oymaklarından oluşur. Uranı Caim (Meyer’de Baycaim), tamgası ve ǀ’dir. Meyer’e göre ve Xaruzin’e göre ║ şeklindedir. İsık boyunun tamgaları daire, artı ve açı şeklindedir. Uranı, Bayterak (Meyer’de Baytırak)dır. Tugunçi ve Askara adında iki oymağı vardır. Birincisinin iki arısı vardır: Kadırgul (tireleri: Tugusbay, Saytık, Samay, Saymurat, İşmurat, Baymurat); Karasaras (tireleri: Muntay, Bazar, İsıy ve Dusay). Birüç (Berş, Berç) boyu. Uranı Agatay, tamgaları +, Ͼ, , Meyer ve Xaruzin’de □, şeklindedir. Oymakları: Sibak, Nugay, Kaylıkaç, Canmurza (arısları: Tukman ve Bişkaşikay), İsık (arısları: Urus, Baras, Baydul, Derbasaliy), Karatukay (arısları: Çançiy, Bekbaulı, İşbulay), İsengul (arısları: Kuldabay, Üsen, Asan), Ducik (arısları: Kaulay, Kavist). Altın boyunun tamgası Meyer ve Dobrosmıslov’a göre şeklindedir. Uranı, Barki-çanaydı (Meyer’e göre Baymurat). Altın boyunun Cabalık, Aydurgay ve Sagay adında üç oymağı vardır. Aday boyunun tamgaları şunlardır: , +, , , , , Levşin’e göre vs. Uranı, Meyer’e göre Tegelen’dir. Sekiz oymağı vardır: Balkiçi, Akman, Tubiş (arısları: Zarubay, Çungay, Baubek, Tabunay, Çigam, Begay), Mugal (arısları: Caulay, Çuguy, Baimbet, Aliy), Çibiney (arısları: Çumart, Çilim), Kunak-urak (arısı: Toksara), Kısay (arısları: Baygul, Mambetgul), Tuçukey (arısları: Utay, Sarkay, Kabakay). 266 Ebulhayr-han’ın 1718 yılında Tobolsk genel valisine gönderdiği mektupta tüm Kırgız-Kazaklar veya başka bir ifadeyle kendisine tâbi tüm halklar







142

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

kadınlar çençak (çilli) denilen alacalı veya benekli çocuklar doğurmaya başlamışlar. Han, bu tür çocuklar doğuran kadınların ortadan kaldırılmasını emretmiş. Fakat kendisinin en sevdiği hanımı da böyle bir çocuk doğurmuş; han, onun hayatını bağışlamış, fakat çocuğuyla birlikte bozkırda yaşamasını emretmiş ve yanına kırk-gız vermiş. Onların torunlarından da Kırgız halkı olmuş.267 Bu hikâyenin, Ding-linglerin daha sonraları Türk elçisinin “tüm atları beneklidir ve ocakları altındır” dediği, Ebulgazi’ye göre Angara-müren’in ağzında yani Yenisey boyundaki268 Alakçin’de yaşayan “alacalı halk”la ilişkili olduğu şüphesiz. Buradan Küçük Cüz’ün yerli Alçin kabilelerinin temelini, Türklerin geçmişte Küçük Cüz’ün bulunduğu topraklarda yaşayan Batı Ding-lingleri ve açık renkli Ugor-Finlerle karışımının oluşturduğu, daha sonraları halk rivayetlerinin Türklerin Ding-linglerle olan hatıralarıyla birleştirilmiş olabileceği sonucu çıkarılabilir. Diğer yandan, “Alaş ulusu” olarak geçmektedir (Памятники сибирской истории XVIII века”, книга 2, c. 163) Elbette burada geçen Alaş sözcüğü halkın efsanevi Alaça’dan indiğine bir işarettir. 267 İlya Kazantsev “Описание киргиз-кайсак”, c. 1. Kazantsev’in İmparatorluk Coğrafya Cemiyeti arşivinde muhafaza edilen elyazması eserindeki bu rivayet, muhtemelen 1850 yılında Orenburg’da basılan M.N. Jitkov’un “Seyahat Günlüğü” adlı makalesinden alınmıştır. Çünkü orada verilen iki rivayetle Kazantsev’in rivayeti aynı süzgeçten çıkmış gibi görünüyor. Bu rivayetlerin birincisinde şöyle deniliyor: “Onun zamanında, Orta Asya devletlerinde, özellikle Buhara’da yalnızca saçları değil, tenleri de benekli ve alacalı çocuklar dünyaya gelmeye başladı. Halk, bunları cinlerin çocukları olarak gördü.. Emîrlerden biri benekli çocuk doğuran anaların öldürülmesini emretti… Fakat bu emîrin veliahtlarından birinin hanımı böyle bir çocuk doğurdu.. Emîr ona acıdı.. Kadına ve çocuğa kıyamadı. Emîrin başveziri Şukurlubay, bu kadın ve çocuğun kurak Kırgız bozkırına gönderilmesini ve yanına kırk kız verilmesini teklif etti. İşte Kırgız denilen halk böyle oluştu.” İkinci rivayet beyaz kaz (kaz-ak) şeklinde gelip Kalça Kadır’ı ölümden kurtaran bir periyle ilgili olarak anlatılır ve Kazakların türeyişiyle ilişkilendirilir. Bu ikinci rivayet Kazantsev tarafından hemen hemen sözü edilen bu kaynaktan alındını gösteriyor; birinci rivayette de ufak tefek ayrıntılara rağmen, alacalı ve benekli insanların doğuşu anlatılmaktadır. 268 Histoire des Mongols et des Tatares, trad. par le baron Desmaisons, 1874, II/44, 45.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

143

Kazantsev’in naklettikleri göz önünde bulundurulursa, daha sonraları Alimulı’nın bünyesindeki Alçinlerin Alim-Çuman’dan indikleri şeklindeki başka bir unsurun rivayete girdirildiği görülür.269 Bu taifenin içinde, Çin kaynaklarına göre VII. Yüzyılda Barlık ile Tanrı Dağları arasında yaşayan ve Çu-mi, Çu-yü, Çuban veya Çuman vs. ile birlikte Çu kabile grubuna mensup olan Çumugun’la özdeşleştirebileceğimiz Çumekey270 adında bir boy vardır.271 Tüm bunları göz önünde bulundurarak, Çu kabilelerine mensup boyların daha sonraki dönemlerde alacalı halk Alçin’le birleştikleri düşünülebilir. Eğer Çu boylarına mensup oymaklar bozkırın kuzeybatı uçlarındaki Alçinlere henüz Hunların Avrupa’ya geçtikleri dönemde düşmemişlerse, Çin kaynaklarında Basimi, Türk kitabelerinde Basmıl olarak geçen ittifakın dağıldığı VIII. Yüzyıl ortalarında bu bölgeye yerleşmişlerdir.272 269 Kazantsev’in elyazması eserinin 63. sayfasında şöyle denilmektedir: “AlimÇuman’dan inen Alimulı taifesinin boyları, diğerlerine nazaran daha eski oldukları için, halk rivayetlerinde ön plana çıkmaktadırlar. Onlar önce uranı söyler ve kendilerini tanımlarlar.” Meyer’e göre (“Киргизская степь оренбургского ведомства”, 1865, c. 4) “Cetiru veya Bayulı beylerinin hükümlerine müracaat edilmesi söz konusu olduğunda… bir noktaya kadar Alimulı beyinin hükmü tercih edilirdi.” 270 Levşin’e göre (Описание киргиз-кайсачьих орд. и степей”, 1832, II/30) “Kücük Cüz içindeki Çumakiy boyunu Kırgız-Kazaklardan sayarlar ve Türk olduğunu, adını da Çingiz-han’la ters düştükten sonra ondan ayrılarak taraftarlarıyla birlikte şimdiki Kırgız ordasında yaşadığı topraklara yerleşen hanları Çumagey’den aldığını söylerler.” 271 Kazantsev’in 1856 yılına ait el yazması eserindeki Küçük Cüz’ün taksimatı içinde Çumekey boyu, Çumekey olarak değil Çuman şeklinde verilmekte ve uranının Dunt (Meyer’e Düit) olduğu belirtilmekte; meralarının Telekul Gölü ile Sır-derya boylarında bulunduğu kaydedilmektedir. Aynı kaynakta Çumekey’in beş oymağı olduğu belirtilerek isimleri şu şekilde verilmektedir: Buzgul (arısları: Karatamu, İsan, Kanki, Kulday), Asan (arısları: Abu, Sarum, Tubet, Basaçi, Tunair, Yantuk), Kulday (arısları: Kanki, Bike, Sarakaska, Turubay), Kanak (arısları: Cakunak, Baykunak, Sakaştüre, Karmgul) ve Tuk (arısları bilinmiyor). Çumekey’in (Çuman’ın) tamgaları ise şu şekilde gösterilmiş: +, , . 272 VII. Yüzyılın ortalarında Çin’in Batı Türk hanlarıyla girdiği savaşlar münasebetiyle, bu hanların hâkimiyeti altında bulunan Çu-yü, Çu-mi ve Çumugun boyları Çin kaynaklarında sık sık geçmektedir. Örneğin 654

144

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Alimulı boylarından Kara-kisek,273 Argınların bünyesine dâhildir. Sır-derya’nın ötesinde Kara-Kırgızların İçkilik taifesi bünyesinde de yer alan bu boy, kesinlikle Alçinlere yabancıdır ve sonradan gelip onların arasına karışmış olmakla birlikte muhtemelen Argınlardan inmedir. Kita veya Kite boyu, Kappadokya’ya girip Kilikya ve Kuzey Suriye’yi M.Ö. 2000 yılında hâkimiyet altına alan Hiti halkının adını anımsatmaktadır. Kite’nin tamgası + şeklindedir ve Hiti kitabelerinde sık sık rastlanır. XII. Yüzyılın ikinci yarımında Moğolistan boyları arasında Kidanların hâkimiyetini tanıyan Hi-ti boyunun adı da geçmektedir.274 yılında Çinliler “Çumugunların şehrini ele geçirerek 30 bin kadar ölünün kulaklarını kestiler.” (Собрание сведений, I/358) Yaklaşık 700 yılında Doğu Türkleri hanı, kendisine bağlı yaklaşık on kadar boydan oluşan Çumugaylardan (yani Çumekeylerden) 40 bin kişilik ordu topladı ve kendisine “kusi-han” unvanı aldı. (age., s. 328) Bir süre sonra Çu boyları muhtemelen Basmıllarla bir ittifak oluşturmuşlardır. Çünkü 720 yılında Basmıl hanının otağı Tanrı Dağları’nın kuzeydoğusundaki Çu boylarının topraklarında yer alan Bişbalık’ta bulunuyordu (age. 335). Basmıl hanı, 742 yılında Doğu Türk Hakanlığı’nı nihai şekilde ortadan kaldıran ittifakın başındaydı, fakat iki yıl sonra müttefikleri olan Uygurlar ve Karluklar kendisine saldırarak Çin’e kaçıp sığınmaya mecbur ettiler ve “topraklarını ve halkını Oyhorlara verdiler” (age., s. 439). İşte tam bu sırada, Uygurlara boyun eğmek istemeyen Çumugun ve diğer Çu boylarının bazıları batıya göç etmiş olabilirler. Kendi topraklarında kalan Şa-to boyu ise yine aynı sebeple 794 yılında Tibetlilere sığındı ve onların Bişbalık’ı zaptetmelerine yardım etti (age. 454, 455). 273 Kazantsev’in elyazmasında Kara-kisak boyunun beş oymağı olduğu belirtilmektedir: Kazantaban, İstak, Bayüs, İsangildı ve Cakau. Bunların adları verilmeyen 18 arısı bulunmaktadır. Kara-Kisek’in tamgaları ve şeklindedir. Meyer, Levşin ve Dobrosmıslov’a göre ise şeklindedir. Uranları, Meyer’e göre, Airtau’dır. 274 Mediaeval Researches etc., by Bretschneider, London, 1888, I/213. Kazantsev’in kaydına göre Kita boyu üç oymaktan oluşur: Acray-kita (arısları: Aydar, Almambet, Baykunçar, Çanı ve Maylı), Kara-kita (arısları: Kulçur, Mambet, Türe, İştak, Ururmuk, Kinaçi, Karabazar) ve Ak-kita (arısları: Kirpuk, Kul-yüs, Tumpak, Arimhuca, Murza, Kurçi, Tulak, Baimbet, Kurmanhoca, Rıskul); tamgaları Krireylerin +, Kanglıların çizgi ve Naymanların açılarından ibarettir. Uranları, Maylibay’dır. Montreal’deki Presbyterian College’de görevli Prof. J. Campbell, Sina’daki esrarengiz kitabeleri, Parth alfabesini ve kitabelerini, Ariano-Pali (Batı Hindistan ve Kabulistan’da, bkz. V.V. Grigoryeva, Кабулистан и Кафиристан”, 1867, c. 715 vd), Yenisey kitabelerini ve

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

145

ayrıca Kore ve Japonya’da rastlanan kitabeleri Hiti veya Hititlere atfetmektedir. Onun düşüncesine göre Turanlılar çok çok eski dönemlerde uygarlık konusunda hayli ileri bir noktadaydılar ve M.Ö. VIII. Yüzyıl sonuna kadar Suriye, Mezopotamya ve Batı Hindistan’da hüküm süren Hiti kabileleri bu hususta en önemli rolü oynamışlardı. Suriye ve Mezopotamya’daki Hitit krallığı M.Ö. VIII. Yüzyıl sonlarında Asurî hükümdarı Sargon’un indirdiği darbelerle yıkıldı. Fakat Hindistan’daki krallıkları varlığını sürdürmeye devam etti ve halk kıskanç Buddistlere dönüştü. Hindistan’da Brahmanizm Buddizm’i bastırınca, Hitiler Sibirya’ya, Yenisey boylarına çekildiler. Oradan her yerde Buddist dilinde yazılmış kitabeler bırakarak Mançurya, Kore ve Japonya’ya yayıldılar; X-XII. Yüzyıllarda ise Kuzey Çin’de Kidan adıyla hükümranlık ettiler. Campbell’in ulaşabildiğim iki makalesinde (1891 ve 1892, Transactions of the Canadien Institute, № 4, 1892 içinde Sibirian Inscription, ve № 8, 1895’de Buddhist Incriptions of India; onun diğer makalelerine ve The Hittite Track in the East adlı eserine ulaşamadım) tarihe ters düşen fantastik varsayımın sivri bir örneği sayılan görüşleri, sanırım Ariano-Pali ve özellikle Sibirya kitabelerini bizzat kendisinin yaptığı çevirilerden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki bu kitabelerde kullanılan alfabeler farklı, fakat tek tip olmasına rağmen, kendisi bunları Hitit çivi yazısı kabul ediyordu. Hece zannettiği işaretleri bilinmeyen bir metodla anlamlandıran Campbell, birinci kitabeleri Sanskritçe, ikincileri Japoncanın yardımıyla çözmektedir. Onun çevirilerinin ve okumalarının tutarsızlığı, günümüzde Yenisey-Orhon kitabelerinin çözülmesi ve Türkçe olduğunun anlaşılmasıyla kesin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu kitabelerin tarihi ehemmiyeti şu örnekle tespit edilebilir: Campbell, güya Yenisey kitabelerinde geçen hükümdar Sagotu’da M.S. V. Yüzyılda Japon vakayinamelerine göre Tarizen, Serigava ve Ovara adında av sahalarıyla meşhur Oomi ve Mino eyaletlerinde yaşayan Japon imparatoru Saganoteno’yu görmekte, Tarizen, Serigava ve Ovara’yı ise Sibirya’daki Omsk, Minusinsk, Turuhansk, Saragaç ve Koybal bozkırıyla özdeşleştirmekte, ama Saragaç’ın Sibirya’nın neresinde olduğunu, Ovara’nın Koybal bozkırıyla nasıl örtüştüğünü izah etmemektedir. (Transactions of the Canadian Institute, № 4, p. 273). Bu arada Yenisey kitabelerinde iki Hitit boyunun adlarını okuduğunu da ileri sürmektedir: Raba-kita ve Yoba-kita (p. 272). Hitilerin Kidanlarla özdeşleştirilmesi ise mesnetsiz değildir. Çünkü Küçük Cüz içindeki Kita veya Kite, Türk kitabelerinde Kıtay şeklinde geçen ve Kidanların doğrudan torunları olan Kara-Kırgızlardaki Kıtay veya Hıtayların bir boyudur.

146

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Çikli boyu,275 … den ziyade,276 muhtemelen Orhon kitabelerinde geçen Çik halkından inmedir. Bayulı boylarından Alaça, ismine nazaran Ding-ling kökenli olmalı.277 Tazlar veya Taslar ise, muhtemelen yukarıda üzerinde durulduğu gibi Tas (Tası) halkından inmedir.278 Tana boyu, tamgasına nazaran ancak kısmen Kanglılardan inmiş olabilir.279 Şihlar veya Şeyhlar, Buhara ve Fergana’dan gelen ve Küçük Cüz boyları arasında hem İslam’ı yaymakla ve hem de ticaretle meşgul kişilerden oluşmuş olmalı. Cetiru içindeki Kereitler, hiç şüphesiz Kireylerin batıya doğru uzaklaşmış bir koludur ve tamgaları 275 Kazantsev’e göre Çektı veya Çikli boyunun uranı Baktıbay ve tamgası +’dır. Üç oymağı vardır: Cinkalıç (arısları: Kulumbet, Buruncur, Turjanbay, Baimbet, Kulumbet, Asan), Urus (arısları: Bulçura, Kiçkine, Alçunbay, Kulak, Artak, Tatrak, Palvan, Kırgıs. Sonuncusunun tireleri Tanı, İstak, Barak; birincisinin tireleri: Kabak, Tleu, Nazar, Caney, Çurup; ikincisinin tireleri Çakay, Cugulkara, Asan, Ausan, Kunduk ve Kurmanay), Canakaim (arısları: Cayük, Kucay, Andaçul, Temir, Şiyüt ve Sukar). 276 Elimizdeki kitap matbu olmasına rağmen büyük ihtimalle burada birkaç satır düşmüş. Kitabın basıldığı yıllardaki baskı tekniği göz önünde bulundurulursa, bu, olmayacak bir şey değildir. Muhtemelen dökülen kurşun harfler kalıp almaya götürülürken bir kısmının düştüğü fark edilmemiş. Çünkü Rusçada “…. skoreye, çem” – “… den ziyade” demektir ve mutlaka çem’den sonra bir kelime gelmek zorundadır. (çev.) 277 Kazantsev’e göre Alaç boyunun tamgaları, daire, + ve bazı ilaveler yapılmış açılardan ( ve ) ibarettir. Uranları, Kazantsev ve Meyer’e göre Baybarak’tır. Yine Kazantsev’e göre Alaç’ın dört oymağı vardır: Karabura (arısları bilinmemektedir), Maymak (arısları: Mamberdı, Malekey, Çutkara, İlçibek ve Ulcay), Sarıs (arısları: Cak, Bazar, Kudaygul, Çagalık, Kubley ve Tukman) ve Baramık (arısları: Çagalık, Kubley ve Tukman). 278 Kazantsev’e göre Tazlar’ın şimdiki uranı Ayman (Meyer’de Akman)dır ve daha önce Bakay idi. Şu oymakları vardır: Cabalak, Aydarçay, Kimdubay, Yaştabak. Tamgaları, Kazantsev’e göre, + ve bir çizik ilave edilmiş açı şeklindedir. 279 Kazantsev’e göre Tana boyunun tamgaları açı, bir çizik ilave edilmiş açı ve dairedir. Uranları Çulak’dır (Meyer’de Çulan). Oymakları: Ciyembet (arısları: Baymurat, Isık-baysırım), Asan (arısları: Canmurza, Tumakbay, Butakara), Kalkaman (arısları: Minlikan, Mayunıj, Baldak-hucim), Bişsara, Karaman, Akılbaş, Karasunax ve Sentemir (arısları: Suluç, Taçi ve Kun’dur). Meyere göre bu boyun tamgası düz çizgiden ibarettir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

147

da bunu göstermektedir.280 Tabın, Taraklı boyu ile akraba olmalı. Çünkü tamgaları tarak şeklindedir.281 Tama, tamgalarına nazaran bir Kıpçak boyu olmalı.282 Kerderi boyunun tamgası ise Dulatların daire şeklindeki tamgasından türetilmiştir.283 Küçük Cüz’ün genel yapısı oldukça karışıktır ve göründüğü kadarıyla kaderin Moğolistan’dan, doğudan batıya doğru attığı değişik Türk kabilelerinin birçok oymağı bünyesine dâhil olmuştur. 1801 yılında Bükey-han’la birlikte Ural’ın öte tarafına göç etmek isteyerek Küçük Cüz’den ayrılan oymaklardan oluşan Bükey 280 Kazantsev’e göre Kireitlerin tamgaları + ve düz çizgidir. Uranları, Aksakal’dır (Meyer’de de böyle). Oymakları: İdık, Yartay, Açamaylı, Sayçak, Arbalı, İrçak, Yaştabak, Çaykuza, Sarman, Kunakbay ve Ubagan’dır. 281 Tüm gözlemcilere göre Tabınların tamgası tarak şeklindedir, fakat Kazantsev bu tarağın üzerine bir de + işareti koymaktadır. Ona göre Tabınların üç oymağı vardır: Kusiv (arısları: Karamunça, Dandak, Tutcan, Kucantay ve Aydarteke), Taraktı (iki oymağı vardır: Cama-girey ve Cılkiçi. Birincisinin tireleri: Aççiben, Cambet, Hucamberdı, Abız, Kiderbek, Burgu ve Daultay; ikincisinin tireleri: Sarmantax, Kidaykul, Malgarı, Ebaş, Kaşmaklı, Urus, Tuktamış ve Daultay), Çumektı (arısları: Labak, Karakultı, Kulçur, Cunıy, İnabaş, Kutat, Calbaktıl, Kurkin, Acim, Sigur, Tunambet ve Karadaul). Tabınların uranı, Kazantsev’e göre Tustakar, Meyer’e göre Tustagan’dır. 282 Levşin, Meyer, Grodekov, Xaruzin ve Dobrosmıslov’a göre Tama boyunun tamgası, Kıpçaklarda olduğu gibi, iki paralel düz çizgidir. Ancak Kazantsev’e göre bu boyun biri tarak, diğeri S harfi şeklinde iki damgası vardır. Kazantsev ve Meyer’e göre uranları Karabura’dır ve yine Kazantsev’e göre şu oymakları vardır: Tüne-tülek, Cabak, Kızılkurt, Ataçal, Kincalbay ve Karak. 283 Kazantsev ve Grodekov’a göre bu boyun tamgası , Levşin, Meyer ve Dobrosmıslov’a göre şeklindedir. Kazantsev ve Meyer’e göre uranı HocaAhmet’tir. Kirderi [veya Kirdari] boyu Kazantsev’in kaydına göre şu oymaklardan oluşmaktadır: Kutsıy, Yabagıy, Kutyarman, Kultay, Yanbaş ve Satım. Cetiru’nun diğer boylarından Tileü’nun uranı Argımak, Cagalbaylı’nın uranı Manatu, Ramazan’ın uranı Kayakulim (Kazantsev’de EsbuganamdaKayakulim)’dir. Meyer’e göre ilk ikisinin tamgası birbirine benzer: ┬ ve . Kazantsev’in kaydına göre Tileü boyu altı oymaktan oluşur: Nauruzbay, Karaçau, Satubaldı, Tamanbay, Hucamberdı ve Uraz. Cagalbaylı’nin iki oymağı vardır: Liz (arısları: Akkuza, Bişkürek, Bulday, Bugaş, Karaça, İsenhuca, Çurak, Baykup ve Sazan) ve Murza (arısları: Biliş, Makıutiy, Urmantay, Kutmanay, Sayraklı, Bulguza ve Buzbet); Ramazan boyu ise on oymaktır: Sarımbet, Sarlabay, Bulat, Çal, Akbalık, Danbay, Bulat, Çal, Çamaman ve Tatlı-huca.

148

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Orda veya İç Orda, Alimulı bünyesindeki Kite ve Baybul’a tâbi Berş, Çerkeş, Maskar, Aday, Cappas, Issık, İsentemir, Baybaktı, Alaça, Tana, Kızıl-kurt, Taz oymaklarıyla, Cetiru’ya mensup Tama, Kerderi ve Tabın’dan oluşur. Bu on sekiz boy ve oymaktan başka Bükey Orda’sı içinde Sultan (han hanedanı yani Çingizîlerin torunları) boyları, Hocalar, Tülengütler (Çingizîlerin sabık köleleri ve nökerleri) ve Nogaylar (daha önce Torgoutların hâkimiyetinde bulunan 2 bin çadırlık Nogay Tatarları) bulunmaktadır. 1885’de Bükey Ordası’nda 42 948 çadır ve 236 937 kişi (erkekkadın) sayılmıştı.284

4. Kurama Andreyev’in “Kırgız-Kaysakların Orta Cüzü” adlı elyazması eserinin dördüncü bölümünde tacirlerin beyanlarına dayanılarak “Kurama halkı” hakkında bilgiler verilmektedir. Buna göre Kurama halkı Çırçık nehri boyunda yaklaşık 10 bin kişilik bir kalabalık halinde Kokand’lı Narbuta-bek’in285 idaresinde yaşamaktadır ve dokuz köyleri vardır: Pişak (800 hane), Kereüçi, Şarukiya, Boka (1000 hane), Muratali, Kereit-bay-su, Karaktay, Kalayvar ve Pangaz.286 Kuramalar, bu köylerde yalnızca kışın yaşarlar ve yazları ise tarım ve hayvancılıkla uğraşmak için yazıya çıkarlar. Bu 284 A. N. Xaruzin, “Киргизы букеевской орды” в “Известия и общества любителей естеств. и пр. при Москов. Университете”, т. 63, Москова, 1889, c. 18, 26, 37, 40, 157. Ya. Xanıkov (“Очерк состояния внутренней киргизской орды в 1841 году”, c. 54) Cangır-han’ın 1840’daki 16550 çadır ve 99300 (erkek-kadın) kişi şeklindeki beyanatını abartılı bularak şöyle demiştir: “Şu an için Bükey Orda’sının nüfusunun en iyimser tahminle 14000 çadır veya 70000 kişi (erkek-kadın) olduğu düşünülebilir.” Xanıkov’un yukarıda adları verilen boy ve oymaklardan Çumak (Çuman mı?) oymağını Serçek, Sarı oymağını Alaça ve Biş-sarı oymağını Tana boyuna mensup kabul etmek gerekir (s. 35). Sarı oymağı her yerde Ding-ling kökenli bir kol olarak kabul edilmektedir. 285 Narbuta-bek, Fergana’da 1778-1807 yılları arasında hüküm sürmüştür. (bkz. Nalivkina “Краткая история коканского ханства”, Kazan, 1895) 286 Pangaz, yanlışlıkla Kurama köyleri arasında gösterilmiştir. Çünkü Fergana’daki bu köy Şahruhiye’dir ve XVIII. Yüzyılda yalnızca harabeleri kalmıştı. Diğer köylerin hepsi, aşağıda izah edileceği gibi, bugün de mevcuttur.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

149

halkın “kökü çok uzaklara gitmez ve bu yüzyılda yaşayanlar geçmişlerinin elli küsur yıl öncesine dayandığını” hatırlamaktadırlar. “Onlar, Karakalpak ve Hivalılardan, ama ağırlıklı olarak kaçak ve eşkıyalardan oluşurlar.”287 Makşeyev’e (1867) göre “Söylendiği gibi Kurama ahalisi, başta her üç cüzden göçebe Kırgızlardan olmak üzere bundan yüz yıl kadar önce oluşmuştur. Son derece yoksul olan ve göç vasıtalarına sahip bulunmayan bu Kırgızlar, kuralarda veya şehir varoşlarında yaşamaya ve ellerinden geldiğince çiftçilikle uğraşmaya başladılar. Onların Sartlarla ve muhtemelen Özbeklerle karışmaları sonucunda değişik kökenli bir ahali oluştu ve bunlara karma yahut kurama adı verildi. Yerlilerin söylediklerine göre, son karışım bundan 50 yıl önce olmuştu.”288 Çok büyük ihtimalle Kuramaların ortaya çıkışı XVIII. Yüzyılın birinci çeyreğinin son yıllarında olmuştur ve Büyük Cüz ile Taşkent’in Cungarlar tarafından fethiyle bağlantılıdır. Münbit Angren vadisi ahalisi, hiçbir zaman itaat altına alınamadı, ama Şeybanîlerin yıkılışından ve Taşkent’in Kırgız-Kazak hanlarının eline geçmesinden (1598’lerde) sonra, özellikle de XVII. Yüzyılın son çeyreğinde Taşkent’in Kazak hâkimiyetinden kurtulması ve Kazakların bu şehri başarısız bir kuşatma denemesinin ardından Çırçık ve Angren’i boşaltmak zorunda kalmalarını müteakip nüfusça azalmaya başladı.289 Taşkent ve Büyük Cüz’ün 287 Andreyev “Bu boyların içinde en başta geleni Hudiyâr-bek Fazılbayev kabul edilir ve ağırlıklı olarak Urateli-Hocant şehrinde yaşar” diye ilave etmektedir. Yüz boyundan Ura-tübe hâkimi Hudayâr-biy’in oğlu olan Pazıl-biy, yaklaşık 1785’de onun ölümünden kısa süre sonra Hocent’i de kendisine bağlamış (Nalivkina, “Краткая история коканского ханства”, c. 70-74), fakat Kurama onun emrine girmemişti. Genel olarak Ura-tübe ve Kuramalarda halkın bünyesinde Yüz boyuna mensup Özbekler vs. vardı. 288 “Геогр., этногр, и статистич. материалы о Туркестанском крае” в “Зап. И. Русск. Геогр. Общ., по отд. Статистики”, т. 2, c. 37. 289 Tobol voyvodasının Türkistan’da yaşayan Tevke-han’a gönderdiği elçinin verdiği bilgiye göre, Tevke-han 1694’de 20 bin kişilik bir orduyla “KitayKopçaklar” üzerine yürüyerek iki şehri ele geçirmiş, üç bin kadar insanı öldürmüş ve esirler almış, ancak iki ay kadar sonra onları Buhara elçisine

150

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

yaklaşık 1723’de Sevan-Raptan’ın ordusu tarafından fethedilmesinin ardından, yalnızca Büyük Cüz değil, diğer cüzlerde yaşayan ve Kalmıklar tarafından sıkıştırılan Kırgız-Kazaklar da canlarını kurtarmak için Taşkent ve hatta Sır-derya’nın öte tarafına çekildiler. Böylece daha sonra Orta ve Küçük Cüz’de yaşayan boylar Hazar Denizi’nin kuzeybatısına, Ural ve Tobol taraflarına göçerken, kendi boylarının peşinden gidecek vasıtaya ve sığırlara sahip olmayan pek çok yoksul, Çırçık ve Angren’de kalmaya mecbur oldular. Bunlar, burada, kendileri gibi çiftçilikle uğraşan, fakat yeterli miktarda mera ve sürüleri olmayan, ancak bölgeye sığınmış az miktarda Sart ve Özbeklerle kaynaştılar. Çok büyük ihtimalle, XVIII. Yüzyılın ortalarında Cungar Hanlığı’nın yıkılışının ardından ve Taşkent ile burayı fethetmeye çalışan Kazaklar arasındaki çarpışmalar sırasında,290 Çırçık halkı kervanları vurmaya ve bu tür eşkıyalık hareketleriyle tacirler arasında korku salmaya başladı. Aynı yüzyılın 80’li yılının başlarında Taşkentli Yunus-hoca Kırgız-Kazakları ve tabii ki Kuramaları yenerek itaat altına aldı, fakat onun ölümünden sonra Taşkent ve onunla birlikte 1810’da Kokandlılar tarafından itaat altına alınan Kuramalar, 1865’de Rusya’nın hâkimiyeti altına girdiler. 1868 yılında yapılan ilk nüfus sayımına göre, özellikle Angren vadisindeki Kuramalar 11043 hane (77301 kişi (erkek-kadın) idiler. Bundan başka 341 hane (2386 kişi)den oluşan Özbek KaraKitay ve 327 hane (2289 kişi) ile Yüz boylarından oluşan kala-

teslim etmiş; bir sonraki yıl 15 bin kişiyle Taşkent üzerine yürümüş, fakat “elleri boş olarak dönmek zorunda kalmıştır.” (“Дополнения к актам историческим”, т. 10, c. 375-389). Tevke-han’ın Cizak’ın ilerisindeki Zeravşan vadisinde yaşayan Kitay-Kıpçaklar üzerine bir sefer düzenlediğini sanmam. Büyük ihtimalle bu sefer Angren’de yaşayan bir kısım KitayKıpçaklar yani onların oluşturduğu kuramalara karşı yapılmıştı. 290 1766 yılında Orta Cüz sultanları Ablay ve Abulfeys, Büyük Cüz’ün yardımıyla, Taşkent’i kuşatma altına alan Kokand beylerini defetmek amacıyla bu şehir üzerine yürüdüler. (Değişik kayıtlar arasında 1861’de basılan “Tomskix gubernskix vedomostey” № 30’a bkz.)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

151

balık gruplar ayrıca sayılmıştı.291 Makşeyev’in verdiği bilgiye göre (1867), Kuramalar arasındaki Kırgız-Kazak boyları genellikle şunlardan oluşuyordu: Tama (oymakları: Alçin, Kerderi, Cagalbaylı, Kereit ve Teleü), Argın (oymağı, Kancigalı), Dulat (oymağı Uysun) ve Biştamgalı (oymağı Calayir).292 Radloff’a göre (1868), Taşkent ile Hocent arasında kendisini Kurama olarak takdim eden küçük bir yerleşik Tatar kabilesi vardı. Bu kabile beş oymaktan oluşuyordu: Calayir, Teleü, Tama, Cagalbaylı ve Taraklı; göründüğü kadarıyla bunlar Özbek ve Kırgızlarla karışmış vaziyetteydi. Kırgızlar, kurama adının birçok kabileden toplanıp bir araya gelmiş insanlar (kura-zusammenfliken) kelimesinden geldiğini düşünüyorlar.293 “Obzor sırdar’inskoy oblasti za 1885 goda” adlı çalışmada Kuramalar Kırgız-Kazaklarla birlikte toplam 730 bin kişi (erkek-kadın) olarak gösterilmiş, bu rakamdan Kuramaların yalnızca 80 bin kişiden oluştukları belirtilmiştir.294 …… Genel olarak bakıldığında, Büyük Cüz, ağırlıklı olarak Dulat (veya Çu), Kanglı ve Kırgız kabilelerinden oluşmaktadır. Dulat kabilesi şu kollardan oluşur: 1) Dulat (boyları: Botpay, Çimır, Seykım ve Canıs); 2) Adban; 3) Suvan; 4) Sarı-Uysun, Kırgız kabilelerine 291 M. A. Terentyev, “Статистические очерки средне-азиатской России” в “Зап. И. Русск. Геогр. Общ., по отд. статистики”, т. 4, c. 79. Dağlık köylerde hayatta kalmayı başaran yerli Taciklerin bu nüfus sayımı sırasındaki nüfusu 1662 hane (11634 kişi), Taşkent hariç tüm Kurama kazalarındaki Sartlar ise 9948 hane (34636 kişi) idi. 292 “Геогр., этногр, и статистич. материалы о Туркестанском крае”, c. 37, 38. Kuramalar 72 köyde yaşıyorlardı ve bunların en önemlileri şunlardı: Pskent (Andreyev’de Pişak), Kereuçi, Bukka (Andreyev’de Boka), Mratalı (Muratali), Karaktı (Andreyev’de Karaktay). Diğerleri muhtemelen boyların adlarıyla anılıyorlardı: Açamaylı, Kancigalı, Calayir, Teleü, Balgalı, Uyşun, Karakalpak. (s. 44, 45). 293 Aus Sibirien, I/224, 225. 294 Buradan itibaren Kırgız-Kazakların nüfusuyla ilgili yaklaşık 5 sayfalık kısmın tercümesi atlanmıştır; çünkü bunlar son derece eski rakamlardır ve hem Kırgız-Kazakların bugünkü nüfuslarıyla örtüşmemesi, hem de genel Türkide’deki genel okuyucu kitlesini fazla ilgilendirmemesi sebebiyle çevirisi gerekli görülmemiştir (çev.)

152

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

mensuptur; 5) Kanglı kabilelerine bizzat Kanglı’nın dışında ondan inen kolları da dâhil etmek gerekir; 6) Çanşklı; 7) Çapraştı; 8) İstı; 9) Sergeli ve 10) Uşaktı ve en son olarak bu üç kabile ittifakının karışımından oluşan 11) Calayir taifesi. Orta Cüz, genel olarak Kirey, Nayman, Argın ve Kıpçak kabilelerinden oluşur. Kirey kabilelerine şu kollar dâhildir: Abak-Kirey (boyları: Sarıbas, Cadık, Çireuçi, Casbatan) ve Açamayli-Kirey (boyları: Cantıkey, İteli, Karakas, Mulku, Çubar-aygır, İtengmen, Çimoin, Merkit). Ayrıca şu boylar Orta Cüz’e dâhildir: Kursarı, Aksarı, İmenalı, Tüleke, Balta vs. Nayman kabilesi şu boylardan oluşur: Bura-Nayman, SemizNayman, Ak-Nayman, Sarı-Cumart, Kökcarlı, Baganalı, Kızay, Kujembet, Murun, Sivan, Sadır, Matay vd. Ayrıca bir zamanlar var olan ve muhtemelen temeli Naymanlara dayanan Ergenektı ve Kara-Kirey ittifaklarının bâkiyelerini de Naymanlara ait kabul etmek gerekir. Argın kabilesi, Begendık ve Çegendık adıyla iki kola ayrılan ve şu boylardan oluşan Momun ittifakından ibarettir: Basentein, Atagay, Kancigalı, Tabuklı, Çakçak, Sarcitim vd. Kuvandık ittifakı, Altay, Karpık, Temeş, Agıs, Kalkaman, Aydabul vb. boylardan; Suyundık ittifakı Korcas, Kozgan, Köksal, Tuki vb. boylardan oluşur. En son olarak Kara-Kisek aşireti, tıpkı küçük Türtoul ve Taraklı taifesi gibi, bir kısmı sözü edilen ittifaklar içinde yer alan bir topluluktur. Kıpçak taifesi, şu boylardan oluşur: Tanabuga, Karabalık, Turaygır, Uzun, Kündelen, Bultun, Kökburun, Tuyüçka, Kıbatak vs. Bunardan başka Kongrat taifesi, Uvak veya Uvak-Girey ittifakının bâkiyeleri ve küçük Baycigit kabilesi de Orta Cüz’e dâhildir. Küçük Cüz, Alçin kabilelerinden ve Bayulı ve Cetiru ittifaklarından oluşur. Karasakal, Dörtkara, Çikli, Kita, Kara-Kisek, Çumekey Alçin kabilesine mensuptur. Bunlardan Çumekey, Çu kabilelerinden inmedir; Kara-Kisek ise göründüğü kadarıyla bir kısmı Orta Cüz içinde de yer alan bir aşirettir. Bayulı ittifakı şu boylardan oluşur: Aday, Cappas, Alaça, Baybaktı, Maskar, Berç,

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

153

Tazlar, İsentemir, Çerkes, Tana, Kızılkurt, Şeyhlar, Altın ve Isık. Cetiru ise değişik kökenlerden gelen yedi boydur: Tabın, Tama, Kerderi, Cagalbaylı, Kireit, Tileü ve Ramadan. Demek ki Kırgız-Kazak halkı ana hatları itibariyle Kanglı, Kıpçak, Çu (Dulat), Argın, Nayman, Kirey, Alçin aşiretlerinden ve Kara-Kisek, Baycigit, Tama, Taraktı, Türtoul vs. gibi küçük kabilelerden ve bazı Kırgız oymaklarından oluşmaktadır.

5. Kara-Kırgızlar Kırgız-Kazakları oluşturan kabilelere en yakın olanlar, Tanrı Dağları’nın batısında yaşayan Kırgız veya Kara-Kırgız kabileleridir. Kara-Kırgız adının, Orta Asya tarihinde fazla bilinmezken, Ruslarla çarpıştıktan sonra büyük şöhret kazanan Yinesey Kırgızlarının adıyla özdeşleştiğini göz önünde tutarak, bir aralar Kırgızların Tanrı Dağları’nın batısında bulunmasını Yenisey Kırgızlarının XVIII. Yüzyıl başlarında gerçekleşen göçüyle izah etmeyi denediler. O tarihte Yenisey Kırgızları Cungarlar tarafından Yenisey boylarından buraya getirilmişlerdi. Fakat bu açıklama neredeyse hayli zaman önce bir kenara atıldı. Çünkü Orta Asya tarihi hakkında yapılacak üstünkörü bir araştırma dahi, Tanrı Dağları’ndaki kalabalık Kırgızların çok daha erken bir dönemde kesinlikle burada bulunduklarını ortaya çıkarmıştı. 1703 sonbaharında Kalmıklar tarafından 3-4 bin çadır halinde getirilen Kırgızların kaderi konusunda kesin bildiğimiz şey, onların yaklaşık Cungar Hanlığı Çinliler tarafından yıkılıncaya kadar Cungar hanlarının hâkimiyeti altında İli nehri havzasında göçebe halde yaşadıklarıdır. Bu Kırgızlar, 1757’de İli sahillerinde bulunan Mingatlar ve Telengütlerle birlikte Altay’a gittilerse de, mağlup oldular ve bir kısmı Kalmık Serin’e katılarak Rusya’ya geçti ve onunla birlikte önce Sibirya sınırına, oradan da İtil boylarındaki Torgoutlarla birlikte Kundrov Tatarlarıyla birleşti. Diğer kısmı ise Kırgız-Kazaklar, Uranhaylar, Altaylılar ve Moğollar arasına dağıldı. Çok az bir kısmı ve bazı aileler Yenisey boylarındaki Sagaylar ve Kaçinler arasına

154

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

geri döndüler.295 Radloff’un Yenisey Kırgızlarının Tanrı Dağları’na X. Yüzyılda geldikleri296 şeklindeki görüşünün tarihi bir dayanağı yoktur ve doğru değildir. Çünkü zaten Batı Tanrı Dağları’ndaki Kırgızlara giden yol, Doğu Tanrı Dağları’nı kontrol altında tutan düşman Uygurlar tarafından kesilmişti. Dahası, o sıralar Tanrı Dağları’nın batı kesimlerini ellerinde bulunduran güçlü Karluk hanları yerli ahalinin elinden meraları yolup alacak sığınmacıların gelişine izin vermezlerdi. Howorth’un Orhon boyundaki Uygur Hanlığı’nı yıkan Kırgızların büyük kısmının Tanrı Dağları’nın batısına geçişlerinin “XII. Yüzyıldan daha öncesinde” gerçekleşmediği şeklindeki varsayımı da297 hiçbir şekilde ispat edilmediği için, Radloff’un görüşünden daha az tutarsız değildir. Çünkü XII. Yüzyılda Kara-Kidanlar ve daha sonra Moğollar bunu izin vermezlerdi. Radloff’un şu ikinci varsayımı ise hiç inandırıcı değildir: “Çingiz-han zamanında batıya yönelen Moğollar eski Hakas Hanlığı’nı yıkarak, Hakasları ülkenin güney kesiminden attılar; böylece Kırgızların bir kısmı Sayan sıradağları üzerinden kuzeye geçerek muhtemelen oradaki Uygur, Samoyed, Ostyak ve Tunguz halklarıyla karıştılar ve Abakan Tatarları, Soyonlar ve belki de Yakutların büyük kısmı bu kaynaşma sonucunda oluştu. Kırgızların diğer kısmı ise Kırgız adıyla Abakan vadisinde göçebe halde yaşamaya başladı, ama büyük bir kısmı güneybatıya geçerek Batı Tanrı Dağları vadilerine yerleştiler.”298 Bu varsayım, tarihi gerçeklerle hiçbir şekilde örtüşmemektedir. Çünkü Moğollar 295 “Памятники сибирской истории XVIII века”, I/232-235; G.N. Potanin, “Материалы для истории Сибири”, 1867, s. 80, 127, 128, 101; Georgi, “Описание всех обитающих в российском государстве народов”, 1799, II/44. 296 Journal asiatique, 1863, II/317. 297 The Kirais and Prester John – The Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland, 1889, v. XXI. 298 Ethnographische übersicht der Türkstämme Sibirien’s und der Mongolei, Leipzig, 1883, s. 23-24. Kırgızların Tanrı Dağları’na gelişini Çingiz-han dönemine doğru ve ondan daha önce göç olmayan bir zaman dilimine rastlatmak gerekir. Çünkü Çin güzergâh kitaplarında Hülagu’nun ordusunun İran’a 1259’da gittiği belirtilirken, Kırgızların Tanrı Dağları’nda bulundukları kaydedilmektedir (s. 23); fakat Dr. Bretschneider, henüz 1875 yılında (Notes on Chinese Medieaval Travellers) bu bilginin Fransız Sinologlarının yanlış çevirisinden kaynaklandığını açıklamıştı.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

155

Tannu-ola’nın kuzeyinde Kırgızları bulduklarında, onları topraklarından sürmemişlerdi. Bu makalenin II. bölümünde ve Tanrı Dağları’nın batı kesiminin, özellikle Yenisey Kırgızlarının tarihini ele alan ve henüz basılmamış olan geniş araştırmamda, Kara-Kırgızların, henüz M. Ö. III. Yüzyılda Tannu-ola ile Doğu Tanrı Dağları arasında göçebe halde yaşayan ve Hunların batı sınırları boyunca Usunlarla ittifak oluşturan Kırgız kabilelerinden aynı yüzyıldan daha önce bir tarihte kopan insanlar olduklarını açıklığa kavuşturmaya çalıştım. Usunlar, burada yaklaşık olarak M.Ö. II. Yüzyılın ortalarında Hunlar tarafından fethedildikten sonra Tanrı Dağları’nın batı kesimine sürülmüşlerdi. M. S. Usun ittifakının parçalanmasından sonra Usun boyları ve küçük kabile birlikleri zaman içinde Türkler, Karluklar, Kara-Kidanlar, Moğollar, Kokandlılar ve en nihayet Ruslar tarafından itaat altına alınmışlardı. Tanrı Dağları’nın batısındaki dağlık kesimi işgal eden Kara-Kırgız boyları, günümüze kadar boy-kabile yapılarını muhafaza etmeyi başarmışlardır. Bunlar, Tanrı Dağları’nın kuzey kesimindeki bozkırlara yakın yerlere saçıldıkları zaman da Kanglı ve Dulat kabileleriyle sağlam ittifaklar kurmak, dolayısıyla bağımsız boy yapılarını kaybetmek zorundaydılar. Bunun tek istisnası, 1500 çadırdan oluşan ve hem Dulatlar hem de Büyük Cüz’ün diğer taifeleri arasında adlarını ve bazı özelliklerini koruyan Sarı-Uysunlardı. Kara-Kırgızlar, günümüzde Tanrı Dağları’nın batısında Santaş Geçidi’ne kadar ve Pamir dağlarının bir kısmını içine alan bölgede sağ ve sol boy taksimine göre yaşamaktadırlar. Sağ kanat, iki koldan oluşur: Tagay ve Adgene. Tagay kolu, Bugu 15111 çadır; Sarıbagış 8973 çadır; Sultu 11638 çadır; Çirik, 4015 çadır; Bagış, yaklaşık 3000 çadır ve Sayak 7427 çadır olmak üzere toplam 50164 çadırdır. Adgene, Adgene 3145 çadır, Monguş 1125 çadır ve İçkilik 13943 çadır olmak üzere toplam 18313 çadırdır. Sol kanat ise 9029 çadırdır ve böylece günümüzde Kara-Kırgızların toplam nüfusu 77506 çadırdır. Bu kol, sol kolun yerleştiği Talas havzasının yukarı kesimlerinden başka Batı Tanrı Dağları’na da saçılmıştır.

156

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kışı Fergana vadisinde geçiren Adgene kolu, Alay dağlarında, Pamir’in bir kısmında ve Alay sıradağlarının Zeravşan’a kadar uzanan eteklerinde göçebe halde yaşamaktadır. Kara-Kırgızların Sayak taifesi, Çin kaynaklarında So, Pers, Hint ve Yunan kaynaklarında Saka olarak geçen, Yüeçilerin ve onlarla karışan Usunların topraklarına kadar Tanrı Dağları’nın batı kesiminde yaşayan kabilelerin torunlarıdırlar. Monguş taifesi ve özellikle İçkilik, Kara-Kırgız kabileleriyle akrabalığı bulunmayan Kıpçak, Nayman ve Argın (Kesek boyu) kabilelerinden oluşur. Ayrıca Kara-Kırgız boylarının bünyesinde Çağatayî Moğol (Monguş taifesi içinde) ve Kara-Kidan (sol kanattaki Ktay boyu vs.) bâkiyeleri de vardır. Taife veya ana boy ittifaklarının adları Kara-Kırgızlar tarafından kısmen Sayan dağlarının ötesinden taşınmıştır; örneğin, Tanrı Dağları’nda musa rastlanmaz, ama ana uruklardan biri mus (Bagış) ve diğeri sarı mus (Sarıbagış) adı taşımaktadır. Kara-Kırgızlar, sosyo-politik taksimata uygun bir şekilde kabile, boy, oymak, arıs ve tireler şeklinde oluşmanın dışında, kabile, boy vs. den bağımsız olarak mensup oldukları kemik (seok) adlarındaki kökenleriyle kan bağlarının hatırasını hâlâ muhafaza etmektedirler. Bilinen taife adları arasında 16 kadar seok ismine rastlanmaktadır ve bu yüzden bunlar Kırgızların ezeli etnik yapısına işaret edebilmektedirler. Bu 16 isimden dördü olan Kıtay, Monguldur, Kongrat ve Sayak’ın yabancı karışımıyla oluştukları bariz bir şekilde görülmektedir. Geriye kalan on ikisinden yedisinin adları iki veya daha fazla taifede görülmektedir ki, bunlar Kırgız halkının gerçek seokları olmalıdırlar. Çok yaygın olan isimlerin başında şu seoklar vardı: 1) Saru (Bugularda Serikey) yani sarı – Yenisey Kırgızların ana boylarını (Ceti-sarı ve Altısarı) oluşturan seokun ta kendisidir ve belki de Türklerin Dinglinglerle karışımından oluştuğu için Türk kabileleri arasında daima saygın bir yeri vardı. Yaygın isimler arasında ikinci sırada 2) Kaba seoku gelmektedir. Bu kelimeyi Yenisey boylarında yaşayan ve kendilerine Koyba veya Kayba diyen Koybalların adıyla yakınlaştırmak mümkün. 3) Mundus, günümüzde Altaylılar arasında da bu isim mevcuttur; 4) Bugulardaki Kuçu veya Kuçuk. Muhtemelen bu isim, Çin kaynaklarında Çu-yü boyları arasında Xu-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

157

ch’u veya Gu-ch’u adıyla geçen ve yine Çin kaynaklarına göre Hunlarda Xu-ch’uy şeklinde var olan isimle özdeştir. 5) Assık seoku (keza Assan-tokum) ve Bugular arasında Arık-tokum adıyla rastlanan seok, Türklerin Ding-linglerden bâkiyeleri XVIII. Yüzyılda dahi Yenisey boylarında varlığını sürdüren Assan ve Arınlarla kaynaşmasının bir sonucu olabilirler. 6) Yetigen seoku. Adıgene, Adgene soyunun adıyla özdeşleştirilen Yetigen seoku, adını Orhon kitabelerinde geçen kutsal orman veya ormanla kaplı Yetiken dağından ve muhtemelen aynı yerle hemhudut olan ve Reşidüddin tarafından verilen Uygur rivayetindeki Yetigen nehriyle özdeşleşmesinden almaktadır.299 Fakat bu isim Ding-ling diline ve bu bölgeyi elinde tutan ve bölge Türklerin eline geçince onlarla kaynaşan bir Ding-ling boyuna ait olabilir. En sonuncusu, 7) Dölös seokudur ki, Altay’daki Töles seoku ile aynıdır. Kalan beş seoktan 1) Torgo (Bugularda) ile özdeşleşen Toro‘ya (Bagış soyunda) Altaylardaki Telengetlerde rastlanmaktadır, 2) Serikey (Bugularda) ve 3) Kuçuk (yine Bugularda) seoku, Saru ve Kuçu ile özdeştir. Geriye yalnızca 4) Şikmanat (Sarıbagışlarda) ve muhtemelen onunla özdeş olan 5) Şikmayat (Bugularda) seokları kalıyor ki, bu ikisinin kökenleri henüz açıklığa kavuşturulamamıştır. Demek ki Kara-Kırgızların en yaygın ve köklü yedi seokundan dördü (Saru, Kaba, Assık ve Yetigen) göründüğü kadarıyla TürkDing-ling, diğer üçü ise (Mundus, Töles ve Kuçu) Türk-Altay kökenlidir, çünkü bu seoklar (Kuçu hariç) günümüzde da Altaylarda mevcuttur. “Jivaya Starina” dergisinin 1894’de yayınlanan III ve IV. Sayısındaki “Büyük Cüz’ün Kırgız-Kazakları ve Kara-Kırgızların Etnik Yapısını Aydınlatma Denemesi” adlı makalemde yer alan boy efsaneleri, boy tamgaları ve Kara-Kırgız soylarıyla ilgili tarihî ma-

299 Radloff’ta Ütüken. Die alttürkischen Inschriften, s. 442, 446; Prof. Thomsen’de Eutuken. Inscription de l’Orkhon dèchiffrées, Helsinfors, 1896, p. 106 et 115.

158

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

lumatı tekrar etmeden,300 Kırgızların nüfusuyla alâkalı bilgilere geçiyorum.301 Bir çadırı dört kişi kabul edersek, 77506 çadır 310024 kişiye (erkek-kadın) tekabül eder ki, bunların dağılımı şu şekildedir: Yedisu’daki Prjevalsky ve Pişpek [Bişkek] kazalarında

137 218 kişi.302

Sır-derya bölgesindeki Evliya-ata kazasında

47800 kişi.303

Fergana vadisinde

11000 kişi.

Semerkand bölgesindeki Hocent kazasında

9370 kişi.304

300 Bu münesebetle Adgene taifesi içinde önemli bir yeri olan Barga boyunun kökeninin Yenisey’den geldiğine Gmelin’in sözünü ettiği Barga nehri bir işaret sayılabilir. Bu nehir, yine Gmelin’in verdiği bilgiye göre Kemçik ve Cakul ağızları (her ikisi de Uluğ-Kem’e dökülmektedir) arasında kalan bölgede yer almaktadır. Miller, buradaki eski bir magarayı tasvir etmektedir. (Сибирские древности, т. I, вып. 3, c. 79, Приложение). Mogollarla özdeşleştirdiğim Monguş soyunun adıyla ilgili olarak, Uranhaylarda Kemçik koşununda Monguş ve Kara-monguş seoklarının bulunduğunu göz önünde tutmak gerekir (bkz. M. F. Katanov, Письма, c. 14) Kara-Kırgızların kökenine göre yabancı unsurlardan oluştuğunu var saydığım İçkilik taifesi içinde bazı kısımlarına Sarı-kol’da, Pamirlerde, Alay dağlarında ve Hocent kazasında rastlanan Tait boyu mevcuttur. N. Elias, Tarih-i Reşidi’nin İngilizce çevirisine koyduğu bir notta, Şerefeddün Ali Yezdi’den yapılan alıntı münasebetiyle Emîr Timur’un rakibi Emîr Hüseyin’in babası Kazgan’ın Tahit boyunun prensi olduğunu (Histoire de Timur-bec, I/2) belirterek, Tahit kelimesinin yalnızca bir harf atılmak suretiyle muhtemelen Tait’in bozulmuş şekli olabileceğini düşünmektedir. Alkvist’e göre Vogullar Tavda nehrine ve bizim haritalarımızdaki Kuzey Sosva’ya Tait demektedirler (L. N. Maykov, “О древней культуре западных финнов по данним их языка, по сочинению А. Альвиста”, Спб., 1877, c. 91). 301 Ancak burada verilen rakamların yüz yıldan daha fazla öncesine ait olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Yine de Kırgızların belirtilen tarihteki nüfusları hakkında önemli bilgiler olarak incelenmelidir (çev.). 302 Губернаторский “Обзор” за 1889 г. 303 Simirnov, “Сыр-дарьинская область”, (Губ. “Обзор” за 1885 г.) Спб., 1887, c. 51. 304 Сборник материалов для статистики самаркандской области за 18871888 года, Semerkand, 1890 g.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

159

----------------304388 kişi. Çin şehirlerinde

10000 kişi.305

Buhara Hanlığı’nda

4000 kişi.306 Toplam:

318388 kişi.

Özellikle kadın nüfusun azaldığı göz önünde tutulursa (79672 erkeğe karşılık 57546 kadın) bu rakam biraz daha az olmalı, fakat Yedisu bölgesindeki nüfus sayımında, erkek-kadın nüfusun 325 bin kişi olduğu belirlendiğine göre, sanırım bu rakamı Kara-Kırgızların gerçek nüfusuna yakın bir sayı olarak kabul edebiliriz.307 305 Tanrı Dağları’nın Çin sınırları içinde kalan güney eteklerinde 1500 çadır, Pamir sıradağlarının doğu eteklerinde 1000 çadır olduğunu var sayıp her çadırı dört kişi kabul ederek 10000 rakamına ulaşırız. Prjevalsky’ye göre (Третье путешествие в центральную Азию, cs. 327) Sinin ve Kuku-nor civarında da bir miktar Kırgız vardır. “Onların nüfusları fazla kalabalık değildir. Hepsi göçebe halde yaşamaktadır ve neredeyse anadillerini unutmuşlar.. Boy yapılarını sıkı bir şekilde muhafaza ediyorlar ve Müslümandırlar… Çin’e 200 yıl önce 500 aile halinde Tayci-Ahun adında birinin yönetiminde geldiklerini söylüyorlar. Geri dönememişler.” Muhtemelen bunlar Kırgız-Kazaklar değil, Kara-Kırgızlardır. 306 İ. L. Yavorsky, Buhara eyaletinde yakaşık 50 bin kişi saymıştır, fakat KaraKırgızlar Buhara vilayetinde yalnızca Karategin ve Darvaze’de yaşamaktadırlar. Önyüzbaşı Vasilyev, Kırgızları 3 bin kişi olarak tespit ettiğine göre, Darvaze’dekilerin sayısı 1000 kişiden daha fazla değildi. 307 Si yü t’u çi’ye göre 1759 yılında yaşlı bir Kırgız Kara-Kırgızların 200 bin kişi olduklarını belirtmiş. P.P. Semyënov, “Географическо-статистический словарь Российской империи”, 2/595) Kırgızların Rusya toprakları dâhilinde nüfuslarını yaklaşık 200 bin, Çin sınırları içindekileri ise Kokandlılarla birlikte 150 bin ve toplam 350 bin kişi olarak tespit etmiştir. Berezin ise, “Russkiy entsiklopediçeskiy slovar” (3/169)’da Rusya topraklarındaki KaraKırgızların nüfusunu 162704, sınır dışındakilerle birlikte 200 bin kişi olarak vermiştir. Encyclopaedia Britannica (1882, XIV/94) Kara-Kırgızların nüfusunu 400 bin kişi tahmin ederken, Vivien de St.-Martin’in Nouveau dictionnaire de Géographie universelle’inde (1887, III/144) Kara-Kırgızları 340950 kişi olarak vermiş, ancak Çin’deki nüfusları hakkında abartılı bir tahminde bulunarak 21 bin kişi, “bağımsız Pamir’dekileri 20850 ve KaraKırgızların hemen hemen hiç olmadıkları Gulca’dakileri ise 6500 kişi gös-

VII. Doğu Rusya’daki Türk Kabileleri

Çok muhtemeldir ki, Herodot’un ve eski yazarların İskitlerinin bir kısmı, yeni araştırmacıların birçoğunun tahmin ettikleri gibi, Türk kabilelerinden oluşmaktaydı. Fakat Türklerin kitleler halinde Ural ve İtil ötesine yönelmeleri, M.S. III ve IV. Yüzyıllara doğru gerçekleşmiştir. Hunlar, Atilla’nın308 ölümünden sonra doğuya doğru, İtil boylarına ve Kafkaslara itilmişlerdi. V ve VI. termiştir. Brockhaus ve Efron’un Ansiklopedik Sözlüğü de anormal bir abartıyla Kara-Kırgızları 850 bin kişi (bunun 300 bin kişisi Rus tebaası, 150 bin kişisi Fergana vadisi, 47800’ü Evliya-ata kazasında ve kalanları Pişpek ve Issık-göl kazalarında) vermiş ve sanırım bu konuda 1873’de şu satırları yazan M. İ. Venyukov’u takip etmiştir: “Onların (Kara-Kırgızların) nüfusunun ne kadar kalabalık olduğunu bilmiyoruz.. fakat yalnızca Tokmak ve Issık-kul kazalarında 140 bin civarında olmalılar. Bu iki kazanın mesahası, Kuça’dan Amu-derya havzasının yukarı kesimlerine, KungeyAlatav’dan Yarkend’e ve hatta Hoten’e kadar Kırgızlar tarafından işgal edilen tüm kazaların mesahasının altı biri kadar ya vardır ya yoktur. Demek, bizim topraklarımızda ve Kaşgarlı Yakub-bek’in topraklarındaki KaraKırgızların nüfusunu yaklaşık 850 bin kişi olarak kabul etmek gerekiyor.” (Опыт военного обозрения русских границ в Азии, s. 304, 305). Bu bilgi kirliliği ve bölük pörçük malumat karşısında Venyukov’un 1873’de Kaşgarya ve Pamir’le ilgili verdiği rakamlar tabii ki inandırıcı değildi… Hatta Petzholdt’ta (Umschau im Russischen Turkestan im Jahre 1871, Leipzig, 1877, s. 312) Kara-Kırgızların nüfusu “yaklaşık bir milyon kişi” olarak gösterilmiştir. “Rusya İmparatorluğu’nda Yaşayan Halkların Alfabetik Listesi” adlı eserde 1890 yılında Yedisu, Akmola, Semipalat, Fergana ve SırDerya havzalarındaki Kara-Kırgızların nüfusu 300 kişi gösterilmiştir ki, bizim verdiğimiz rakamla aşağı yukarı örtüşmektedir. 308 Metinde Attila şeklinde, fakat birçok Rus yazarında olduğu gibi, Aristov da ismi Attila şeklinde yazmakla yanılgaya düşmektedir. Halbuki Atilla Avrupa taraflarına İtil boylarından gitmiştir ve eskiden İtil nehrine Til veya Atil deniliyordu. Mesudi ve diğer Arap coğrafyacılarında da Atil şekli vardır. Dolayısıyla Atilla Etilli (veya İtilli) anlamındadır ve Attila şekli galattır. (çev.)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

161

Yüzyılda ise Hun boylarının oluşturdukları ittifaklar Bizanslı yazarlar (Priscus, Menandros vd.) tarafından Saragur, Onogur, Kotrigur, Utigur ve keza Bolgar gibi isimlerle biliniyordu.309 Bolgarların bir kısmının Tuna ötesine gitmesinden sonra, göründüğü kadarıyla Hun boylarının bâkiyelerinden310 oluşan diğerleri, aşağı 309 Saragur, Onogur ve diğerlerini Sarı-Uygur, On-Uygur vs. olarak kabul etmektedirler (V.V. Radlov, “К вопросу об уйгурах”, 1893). Müslüman coğrafyacıların XIII. Yüzyıldan biraz öncesine ait kayıtlarına göre Uygurların On-Uygur ve Toguz-Uygur olarak bölünmeleriyle ilgili rivayetin hiçbir inandırıcı tarafı yoktur. Çünkü Uygurlar hiçbir zaman On-Uygur, DokuzUygur diye bölünmemişlerdir ve bu yalnızca halkın hayalinde ürettiği bir hikâyeden ibarettir. Uygur değil Gur okunuşu hâlâ tercih edildiğine göre, benim kanaatim de bu kelimelerin Sarıgur, Onogur, Koturgur vs. şeklinde okunmasıdır. Dorci Banzarov, “gur” kelimesini Moğolca bir sözcük kabul eder ve ona göre “oy-rat veya oy-arat ve uy-gur “orman halkı” [yış-kişi] anlamında Moğolca bir kelimedir.” Fakat gur-han sözcüğündeki “gur” kelimesi de aynı anlamdadır. Acaba bu kelime eski Türklere, Moğollara ve diğerlerine daha eski bir halkın dilinden geçmiş olabilir mi? 310 Hazar hakanı Yosef, 960’lı yıllarda yazıldığı sanılan meşhur mektubunda, atalarının şecerelerine atıfta bulunarak Hazarların on oğlu bulunan Togarma vasıtasıyla Yafet’ten indiklerini belirtir ve on oğlun adlarını şu şekilde verir: Uyuirt (veya Ugür vs. yani Prof. Garkavi’nin görüşüne göre Gürcüler veya Ugorlar), Tavris ‘Taurlar’), Avaz veya Avar (Avarlar), Uguz (Oğuzlar, Guzlar), Bizal, Tarna (muhtemelen K. Porphirogenitis’in adını verdiği Hazar kabilesi Tarian), Xozar, Yanur (veya Zanur), Bulgar ve Savin (Bizans kaynaklarındaki Zabirler). Yosif daha sonra sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bilahare nispeten sayıca az Hazarlar tarafından işgal edilen toprak, başlangıçta İlio-intr’daki denizin kumları gibi kalabalık halka aitti; Hazarlar onları Tuna’nın ötesine çekilmeye mecbur etti.” Prof. Garkavi, Unnutur, Venenter, Vananter vs. şekillerde okunması mümkün olan ismin, Bulgarlarla karışan Hunların pek çok isminden biri, örneğin Bizans kaynaklarında geçen Hunno-gundur gibi bir isim olduğunu belirtmektedir. Kanaatimce burada büyük ihtimale müstensihlerin bir harfi yanlış yazmaları sebebiyle Türklerin ve Ugor-Finlerin Güneydoğu Rusya’da Bulgar ittifakının oluşmasında önemli rol oynayan Hun bâkiyelerinden Onogurlar kastedilmektedir. Melik Yosif’in mektubundaki açıklamalarda Tuna ötesine geçip orada kendi (Bulgar-Slavyan) devletini kuran Onogurlar unutulduğu gibi, nasıl Hazarların dahi Hun ittifakı bünyesinde yer aldıklarını belirtilmemişse, Tuna boyundaki Onogurların İtil-Kama Bulgarlarının da yer aldığı kabile federasyonunun bir parçası oldukları unutulmuştur. Yosif, denizin kumları gibi kalabalık halkların kendisine vergi ödediklerini belirtirken, dört aylık yol mesafesince yani en azından Urallardan Tuna’ya

162

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

İtil civarındaki Kama ağzına yakın bir yerde, İtil’in orta akımında, aynı nehrin ağzına yakın noktada yer alan ticari ve siyasi merkezde Hazar Hakanlığı’nı kurdular. Hazar hakanları, her ne kadar iyi kötü yerleşik düzene geçmiş ve daha sonraları Mûsevîliği kabul etmişlerse de, ticaretteki maharetleri ve başarılı politikaları sayesinde Hazar Hakanlığı’nı XI. Yüzyılın başlarına kadar sağlam bir şekilde ayakta tutmayı başardılar. Türk kabilelerinin Ural ve İtil ötesine akma çabaları hiç kesilmedi, fakat Hazarlar, bu güçlü kabile ittifakları arasındaki rekabetten faydalanarak, onlar içinde kendileri için tehlike arz edenleri zayıflatmayı başardılar. Örneğin Peçenekler, göründüğü kadarıyla Hazarların herhangi bir etkisi olmaksızın, Madyarları batıya ittiler, ama daha sonrasında Torklar (muhtemelen Türgişler) ve Guzlar (bilâhare Kuman veya Poloves denilen Kanglı ve Kıpçak boyları) da onları Don nehrinin ötesine attılar. XI. Yüzyılın ortalarından itibaren Poloveslerin Tuna’ya kadar yayılmasından sonra, XI ve XII. Yüzyıllarda ikbal ve ganimet peşinde koşan başıboş Kanglı ve Kıpçak boyları İran’ı, Batı ve Orta Asya’yı, Mısır’ı fetheden Selçuklu ordusunun saflarını doldurdukları için, Güney Rusya’ya yeni Türk dalgalarının akması son buldu. XIII. Yüzyılda Doğu Avrupa’yı fetheden Moğollar Cuçi ulusunu kurunca, Macaristan’a gitmeyen Kuman bâkiyeleri ve selefleri, Cuçi-han’ın varislerinin göçebe tebaalarının ana kitlesini oluşturan Kıpçak ve Alçin boylarıyla kaynaştılar.

1.Güneybatı Rusya’daki Nogaylar ve diğer Türk kabileleri Çuci ulusunun yıkılışına doğru Ural ve Kuban’dan Tuna’ya kadar uzanan bölgedeki Türk göçebeleri, Berke-han’ın yeğeni Nogay’ın isminden dolayı Nogay adını taşımaya başladılar. Nogay, XIII. Yüzyıl sonlarında bazı güçlü boyları sancağı altında toplamayı başarmış ve onların yardımıyla Altın Orda hanlarını kadar uzanan bozkırı işgal eden Bazra (bazna yani Bacnak, Peçenek) halkının adından bahsetmektedir. Bu enteresan mektubun çevirisi Prof. Garkavi tarafından Russische Revue, 1875, Heft I, s. 79-97’de yayınlanmıştır.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

163

keyfine göre nasbedip azletmeye başlamıştı. XV. Yüzyılda Batı Nogayları artık Kırım Hanlığı’nın bünyesine katılmışlardı. İdiku veya Yedigey’in torunlarının yönetimindeki Kuzeydoğu Nogayları ise XV. Yüzyıl başlarında Nogay veya Mamay gibi önemli kumandanların önderliğinde komşu Kırgız-Kazak kabilelerini itaat altına alarak Ural civarında bağımsız olarak varlıklarını sürdürmeyi denediler, fakat kısa sürede güçleri zayıfladı ve bir kısmı XVII. Yüzyılda İtil boylarına gelen Torgoutların hâkimiyetine girdi. Diğer kısmı ise Kırım’a geçerek Kırım hanlarının tebaası oldu. Nogay oymaklarının büyük bir kısmı kumandanlarının veya yaşadıkları yerin adlarını kullandıkları için, boy yapılarını açıklığa kavuşturmak mümkün değildir. Örneğin yaklaşık 1590 yılında İtil boylarında şu dokuz Nogay kabilesinin adı zikredilmektedir: Mansur, Urak, Mamay, Kasay, Odamambet, Toguz, Yediçek, Yedisan ve Cambayluk.311 Fakat Kherson Yarımadası’nda günümüzde dahi muhafaza edilen Tatar şecere adları içinde Kırım Tatarlarının etnik yapısının ana hatlarını gösteren boy adları bulunmaktadır. 1865’de yayınlanan (Yalta hariç) Kherson vilayetindeki meskûn Kırım kazaları listesinde beş defa Nayman ve Argın, dört defa Konrat, üç defa Kıpçak, Alçın ve Kitay, iki defa Kanglı, Alaç ve Tama adları geçmektedir. Ayrıca Kirey, Kireit, Kırgız-Kazak adlarına da rastlanılmaktadır. Küçük Toksaba adının (no. 750) geçmesi ise hayli dikkat çekici. Kırım’ın Rusya’ya ilhakından (1783) sonra Nogaylar ve Kırım Tatarları Türkiye’ye göç etmeye başladılar. Sumarakov’a göre o sırada göç edenlerin sayısı 300 bin kişiye yaklaşmıştı. 311 V. D. Smirnova, “Крымское ханство под верховенством Оттоманской порты до начала XVIII века”, Спб., 1877, c. 443. Kırım’da başlarında mütevaris Karaçayların bulunduğu en eski ve etkili bey aileleri, aynı bilim adamına göre, (s. 715, 716) Şirin, Barin, Argın, Kıpçak idi ve Sahip Gireyhan Nogay zâdegan ailelerinden Mansur ve Secüt’leri de bunlara dahil etmişti. Kırım’ın Rusya’nın hâkimiyeti altına girişinden önce Barinlerin soyu kurumuştu; sarayda tıpkı han gibi kadrosu bulunan Şirin ailesinin beyinin tamgası , Argın ailesi beyinin tamgası , Yaşlav veya Süleşev ailesi beyinin tamgası tagan-tamga idi. (“Изв. Таврической ученой комиссии”, 1895, № 22, c. 71-73).

164

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

1853-1855 savaşından sonra bir göç daha oldu ve yalnızca Kherson Yarımadası’ndan göç edenlerin sayısı 1863’e doğru 192360’a ulaştı.312 Böylece ilk ve son göç dalgasıyla giden Nogay ve Kırım Tatarlarının toplam sayısı 500 binin üzerindedir. Günümüzde Türklerin Güneydoğu Rusya’daki dağılım ve nüfusları aşağıdaki gösterildiği gibidir:313 a) Türklerden ve yarımadanın güney kesiminde yaşayan değişik eski halkların Türkleşmiş torunlarından oluşan Kırım Tatarları, P.P. Semënov’un hazırladığı “Rusya İmparatorluğu Coğrafî-İstatistikî Sözlüğü”nde (cilt 5, blm. 1, 1875) 100 bin kişi (erkek-kadın) olarak verilmektedir. Yarımadanın 1864’deki toplam nüfusu (erkekkadın) 164900 kişi314 idi ki, bu rakamın Kırım Hanlığı dönemindeki nüfustan daha az olduğu muhakkak. Vambery (1885) Kırım Tatarlarının nüfusunu 200 bin kişi kadar tahmin etmiştir. 1884 yılı resmi verilerine göre Kırım’daki Tatar nüfus 142179 kişi civarındaydı.315 312 “Список населенных мест Российской империи. Таврическая губерния”, Спб., 1865, c. XLIII. 313 Burada verilen rakamlar XIX. Yüzyılın son çeyreğine aittir (çev.) 314 Age., s. LIII. 315 V.V. Radlov, “Образцы народной литературы северных тюркских племен. Часть 7. Наречия Крымского полуострова”, Спб., Önsöz, s. XII-XIV. Türkiye’den geri dönen ve Kuyat köyüne iskan edilen onlarca Nogay ailesinden başka, yazar, Kırım Tatarlarını iki kola ayırmaktadır: 1) Günümüzde tamamı çiftçilikle uğraşan ve köy isimlerine, sima ve dillerine nazaran XIII. Yüzyılda Moğol fâtihlerle birlikte gelen değişik boylara mensup olan bozkırlılar; b) Yarımadanın güney sahilinde (Bahçesaray, Simferopol (Akmescit), Karasubazar, Theodosiya (Kefe), Yevpatoriya (Közlev) ve dağlarında yaşayan şehirliler. Sahillerde ve dağlarda yaşayan şehirliler, muhtemelen III ve IV. Yüzyılarda gelen eski Türklerin bâkiyeleri ve onların Kırım’ın eski sakinleri olan Grek, Got vs. gibi halklarla karışmasından oluşan insanlardır. Güney sahilinde yaşayanlar, Kırım’ın Türk hâkimiyetine geçtiği dönemde yaygınlaşan Osmanlıca konuşurlar. Şehirlilerin lehçesini bozkırlıların konuştukları kuzeyli ağzı oluşturur, ama Osmanlıcanın bariz etkisi altındadır. Yahudi Karaimler ve Tatarlaşmış Grekler de Kırım Tatarlarının dilinde konuşurlar, ama dinleri, fiziki görünümleri ve hayat tarzları itibariyle Türk sayılamazlar. Radda’ya göre 1850’li yıların başlarında yarımadadaki Tatarların nüfusu 111000 kişi kadardı (yalnızca erkek nüfus).

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

165

b) Sözü edilen “Sözlük”e göre Astrahan Tatarları 10, Kundrov Tatarları ve İtil’in aşağı akımındaki diğer Tatarlar 14 bin kişi kadardır. Nebolsin’e göre316 Kundrov Tatarları kendilerini Nogay olarak tanımlıyor ve As, Tübetpes, Nayman, Cagalbaylı, Mangıt, Yergenekli, Kireit vs. boy ve oymaklarla birlikte (Nogay’ın çocuklarının adından dolayı) Kaspulat ve Kasay’ın bir alt bölünmesi olan Karagaş adıyla çağrılıyorlar. Kundrov Tatarları İtil’in aşağı akımlarına Torgout hanı Dundukombo tarafından 1740 yılında Kuban’dan getirilmişlerdi, fakat günümüzde Kafkas bölgesinde de onlara rastlanır. c) Stavropol (Çetkale) eyaletindeki Nogayların nüfusu “Rusya İmparatorluğu Coğrafî-İstatistikî Sözlüğü”ne (cilt 5, I/1875) göre 87 bin kişi civarındadır. Ayrıca Ural bölgesindeki yerli Kazak ordusunda yaklaşık 4000 kişi, Kars bölgesinde317 2556 kişi ve Dağıstan’da yaklaşık 1500 kişi olmak üzere toplam Nogay nüfusu 95056 kişidir.318

Aynı yazar Kırımlıları Nogaylar, güney sahilinde yaşayan ve Kırım dağlarının kuzey eteklerindeki vadilerde ve bozkırda yaşayanlar olarak taksim etmektedir. 316 Вестник И. Р. Географического общества, 1852, ч. 2 “Записки о кундровских татарах”. 317 “Записки кавказского отдела И. Р. географического общества”, кн. 28, Тифлис, 1895, приложение 1, c. 45. 318 Nadejdin’e göre (“Кавказский край”, Тула, 1895) Stavropol eyaleti ve Dağıstan bölgesindeki Nogayların toplam nüfusu 19568 kişidir. Vambery’ye göre (Das Türkenvolk, s. 547) Nogayların toplam nüfusu 100 bin kişidir. L. P. Zagorsky ise (“Кавказский календарь” на 1888, Тифлис, 1887, приложение, c. 11) Nogayların Stavropol eyaletinde 44 bin, Kuban’da 5 bin kişi olduklarını ve Terek’de de sayısı tespit edilemeyen miktarda Nogay bulunduğunu kaydetmektedir. Terek’teki Nogayların nüfusu Kalmıklar ve diğerleriyle birlikte toplam 36730’dur. Malevkin’in araştırmasına göre ise Kuma nehri ile Terek arasındaki Nogaylar kendi aralarında dokuz kola ayrılmaktadırlar. Bunlardan Kara-Nogaylar, Edişkullar ve Yedisanlar kendilerine Kızlar Nogayları derler. Kara-Nogaylar da kendi aralarında dört kuba (boya) ayrılırlar: Çıpçak, Min, Nayman ve Terk-kub.

166

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

d) Nogayların yakınında Baksan nehrinin yukarı akımındaki vadilerde ve kolları sahilinde yaşayan doğu Urusbi, Çexem, Balkar vesaire toplulukların toplam nüfusu 13605’dir.319 e) Kumıklar ve Karaçaylar [Karaçaylılar] Nogaylardan çok daha önce gelen ve uzun bir zamandır yerleşik hayat tarzını benimseyen topluluklardır. 108320 kişi320 olarak Dağıstan ve Terek bölgesinde yaşayan Kumıkların bir kısmı, Klaproth’a göre, Hazar kökenli,321 bir kısmı ise Nogay’dır; Kuban’ın yukarı akımlarında ve Kuban bölgesinde 20000 kişi322 olarak hayatlarını sürdüren Karaçayların kökeni ise henüz tatminkâr bir açıklığa kavuşturulmuş değil.

319 Bu rakam “Sbornik svedeniy o Kafkaze”, t. 7, 1880’de verilmekte ve her ne kadar Zeydlits bu insanların Çexem, Balkar ve Urusbi adıyla anılan topluluklar olduğunu belirtirse de, bunların Kabardin olduğu kaydedilmektedir. Bu Türklere kendilerine ait olmayan isimlerin verilmesinin sebebini bilmiyorum. Çünkü Kabardinler, Türkçe değil, kendilerine özgü bir dil konuşan bütünüyle başka bir halktır. 1892’de Baksan’da bulunan C. Hahn’ın (Kaukasische Reisen und Studien, Leipzig, 1896, s. 24) verdiği bilgiye göre Urusbi (Baksan’da), Çexem (Çexem’de), Hulam, Bizinger (Urvan’da) ve Balkarlar (Çerek’te) kendilerini tau-lu yani dağlılar diye adlandırmakta ve Türk lehçeleriyle konuşmaktadırlar. Bunlar, bir zamanlar bozkırda yaşıyorlardı ve Kabardinler tarafından şimdi yaşadıkları topraklara itilmişlerdi. Kabardinlerin nüfusu 400 auldur. Bizim vakayinamelerde Adıge, Çerkes, Kosog adıyla geçen Kabardinler “Терскому календерию на 1896 г.”ya göre 1895 yılında 77385 kişi idiler. 320 “Кавказский край”, 1895. 1896 verilerine göre bölgedeki Kumıkların nüfusu 61 bin, Nogayların nüfusu ise 1500 kişi civarındaydı. 321 Vambery, s. 558; ayrıca bkz. İ. İ. Pantyuxova “О кумыках. Антропогический очерк” в “Записках кавказского отдела И. Р. географического общества”, книжка 28, 1895. 322 Nadejdin, “Кавказский край”, 1895. C. Hahn’ın verdiği bilgiye göre Karaçaylıların adı bir zamanlar Kırım’dan Baksan nehri boyuna göç eden ve oradan Kuban’ın yukarı akımlarına gidip yerleşen Karaça adlı bir kişinin isminden gelmektedir. Karaça’nın oğlu olmamıştı ve kızını Kırımlı Şamhal adında biriyle evlendirdi. Onlardan da Kırım-Şamhaloğulları prens ailesi indi. Karaçaylılar fiziki olarak Türktür, fakat Kabardin veya Çerkeslerle karışmışlardır. Şu andaki nüfusları (1892 itibariyle) yaklaşık 30 bin kişidir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

167

f) En son olarak Stavropol eyaletinde ve Kars bölgesinde 26674 kişilik bir topluluk halinde yaşayan Türkmenleri [Terekemeleri] de bu arada zikretmek gerekir.323 Sonuç itibariyle Güneydoğu Rusya’daki Türklerin toplam nüfusu 429834 kişidir (erkek-kadın).

2.Başkurtlar ve İtil Tatarları Doğu Rusya halkları arasında Türkçe konuşan ve KırgızKazakların doğrudan komşuları olan halk, Başkurtlardır. X. Yüzyıl Arap yazarların bahsettiği Başkurt halkının oluşumunda hangi Türk kabilelerinin Fin-Ugorlarla karıştığı konusunda Rıçkov’un324 çevirisine dayanarak XVIII. Yüzyılın ikinci yarısındaki Başkurt “boy veya oymakları” hakkında bir tahminde bulunabiliriz: Orman halklarından Min veya Ming ve Mingat; Kücük Cüz boyu Tabın; Kıpçak; Tamyan (Tama); Katay (Kita?); Girey (Kirey); Tazlar (veya Taz) ve Kırgıs. Rıçkov’un listesinden adlarına bakarak yerli ve belki de kısmen Ugor-Fin boy ve kabileleriyle karışımın ürünü olan boy ve oymak isimlerinden de bahsedelim: Yurmatı, Bürzen, Üsergen, Tangaur, Kudey, Tanıp, Aylı, Kuvakan, Karşin, Kaypan, Yeldek, Tuguzlar, Yeney, Baylar, Duvan, İlan, Ziryan, Bular (muhtemelen Bilar şehrinden gelenler), Uvanış, Uran, İrekte ve Gayna. Rıçkov’un adlarını saydığı bu boy ve oymaklardan isimleri dikkat çekici arıslar ve tireler inmiştir: Çubin, Nogay-lar, Mirkit (Merkit adıyla bilinen boy veya kabile), Saralı, Meşer (şimdiki Mişerler), Yurmatı, Tele, Bakay, Arlar, (muhtemelen Yenisey kabilesi veya Altaylı Ar, Arın oymağı), Sarış, Bayulı (Küçük Cüz) Truxman (Türkmen), Sart-lar, Sartay vs. 323 Nadejdin, “Кавказский край”, 1895. 324 “Алфавитный список народов, обитающих в Российской империи”, 1895’de 1888 yılı kayıtlarına göre Kırım Tatarlarının nüfusu 160 bin, 1860’da Astrahanlıların nüfusu 10800, Kundrov Tatarları 1859’da 11760, 1891’de Nogaylar 61560, 1875’de Balkarlar 3 bin, Uruspiler 3050, 1891’de Karaçaylar 25 bin, Kumıklar 108800, Kars’taki Türkmenler [Terekeme] 9 bin, 1892’de Stavropol eyaletindeki Truxmanlar 19 bin, 1893’de Kırım ve değişik yerlerdeki Karaimler 10 bin kişi idi.

168

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Yukarıda verilen Başkurt boy adlarından, onların yapısında Küçük Orda boyları ve Kıpçak kabilesinin önemli roy oynadığı, fakat Kırgızlar gibi hayli uzakta olan kabilelerin de aralarına karıştığı anlaşılmaktadır. Diğer Türk halklarının Başkurtlara İştek yani Ostyak adını vermeleri ve onların vaktiyle Ugor-Finlere ait olması gereken bu ülkede yaşıyor olmalarının ve ayrıca günümüzde Başkurtlar arasında daha sonraları Mişer ve Tepter simalı Türkleşmiş Finlerin bulunmasının yanı sıra, Başkurtların bünyesine Fin ve Ding-ling unsurlarının karıştığı antropolojik araştırmalarla da ortaya konulmaktadır. Örneğin Prof. Sommier ölçtüğü 74 Başkurt kafasından 13’ü dolikosefel ve mezosefal, 61’i brakisefaldir.325 Radloff’un topladığı bilgiye göre, muhtemelen 1869 yılına ait Başkurt nüfus rakamları şu şekilde: Ufa eyaleti

622318 kişi (erkek-kadın)

Orenburg vilayeti

223871 “

Perm vilayeti

65714 “

Viyatka vilayeti

18590 “

Samara vilayeti

70107 “

325 “О Башкирах” в “Записки уральского общества любителей естествознания”, т. XIII, в. I, 1892, c. 32. P.S. Nazarov’un ölçümlerine göre (“Известия и общества любителей естеств. и пр. при Москов. Университете”, т. 68, в. 2, 1890) Başkurtlardaki Kıpçak boyunun boy ve kafa endeksi 1647 mm ve 82,10; Üsergen boyunun 1650 ve 82,48, Tangaur boyunun 1660 ve 85,20, Bürzen boyunun 1677 ve 81,51’dir. Esasen bu veriler boylar arasındaki farklılıkların hangi noktada olduğunu göstermektedir. Nebolsin’e göre (“Отчет о путешествии в оренбургский и астраханский край” в “Вестник И. Р. Географического общества” за 1852 г., ч. 4, c. 17) “Başkurt ahalisinin rengini Üsergen, Tangaur ve özellikle Bürzen boyu mensupları belirlerler; bu halk, uzun boylu, sağlam ve mevzun yapılı, sağlıklı ve gelişkindir. Bilhassa Tabın boyuna bağlı Yumüren (Suslık) oymağı yüz güzelliğiyle diğerlerinden ayrılmaktadır.” Yine aynı yazarın kaydına göre, onların komşuları Meşerler kendilerini Mişer olarak takdim ederler (c. 18); Tepterler ise sanki vergi memurlarından kaçıp Başkurt topraklarına sığınmış yabancılar gibi duruyorlar. (s. 33)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Toplam

169

------------------1000600 kişi.

Belki de Türkler Hunlardan daha önceki bir zaman diliminde Kama ağzı civarında yaşayan Finler arasına akmışlardır, fakat onların buraya gelişlerini, Bulgar federasyonundan bir kısmının kendi adlarını verdikleri iki büyük nehrin birbirine karıştığı yerdeki ticaret merkezine geldikleri tarihe endekslemek daha uygundur. Moğollar döneminde şehirleri yakılıp yıkılmış, köyleri fetihler sırasında önemli hasarlar görmüş bu bölgeye Türk göçebelerin fazla rağbet ettiklerini sanmam. Ahalinin buraya güçlü dalgalar halinde akmaya başladığı tarih olarak, Kazan’ın kurulmasından ve İtil’in aşağı akımlarındaki şehirlerde yaşayan halkın XV. Yüzyılın ikinci yarımında, Altın Orda’daki iç karışıklıkların Aşağı İtil boyunda ticareti ve yerleşik yaşamayı imkânsız hale getirdiği dönemi kabul etmek daha uygundur. Her halükârda İtil’in orta kesimi göçebe hayat tarzı için gerekli şartları haiz olmadığı için buradaki Türk ahali ancak yerleşik düzende yaşayabilirdi ve dolayısıyla burada boy-kabile yapısı muhafaza edilemezdi. Diğer bir ifadeyle İtil Tatarlarında boy ve oymak adlarının bulunmamasının sebebi budur.326 326 Arap kaynaklarına göre İtil Bolgarları üç kola ayrılmışlardı: Bersula, İsigel ve Bolgar. Buradaki İsegel (Prof. Xvolson’a göre İbni Dasta’nın metnindeki kelime İsegel veya Asagel değil, askl’dir ve tam doğru okunuşu mümkün değildir) muhtemelen Nebolsin’e göre “Başkurtlara mensup olan” Üsergen veya Üsergan’ın bozulmuş şeklidir ve belki de Bilar oymaklarının yanı sıra eski Bolgarlarla Başkurtlar arasındaki etnik bağların mevcudiyetine dair bir diğer işarettir. Bizim vakayinamelere göre Bolgarların 1184’de İsad’a düzenledikleri saldırı sırasında ordu saflarında yer alan Sobyakulan, Çelmat ve Temtüzler, S. M. Şpilevsky (“Древние города и другие болгаротатарские памятники в казанской губернии”, Kazan, 1877, s. 139-144) tarafından şu isimleri taşıyan yerleşim birimlerinin sakinleri olarak tanımlanmaktadır: Soba, Kul, Kama (Tatarlar bu nehre Çelman veya Çulman derlerdi) ve Temti. Vakayinamelerde ayrıca Torsk veya Tork şehirlerinin adları da geçmektedir, ama bunların neresi olduğu konusu açık değil (s. 145).

170

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Radloff’un tespitine göre 1869 yılında Tatarların nüfusu şu şekildeydi: Kazan

482709

Nijegorod

32492

Simbirsk

93607

Samara

86223

Saratov

55000

Penza

53725

Vyatka

89397

Perm

23226

Orenburg

28868

Ufa

87147

Toplam

1032394

Tatar ve Başkurtların toplam nüfusu 2032994 kişidir (ekekkadın). Başkurt ve Tatarlar dışında bu rakam içinde bir miktar Türkleşmiş Finlerden oluşan Meşeryaklar,327 Tepterler ve Bobıllar da vardır.328 Elbette bu bilgilerin tamamı hayli eskidir, ama yeni bilgileri de ben bulamadım. Vambery, tamamıyla eski ve tüm kaynaklarca teyit edilmeyen bilgilere göre Başkurtları 500 bin, Tatarları ise 638710 kişi olarak göstermektedir.329 Semënov’un “Coğrafi-İstatistiki Sözlük”ünde (t. 5, vıp. I, 1875) yukarıda adları verilen şehirlerdeki Tatarların nüfusu takribi olarak 1021 bin kişidir. Bundan başka Tambov’da 19000, Ryazan’da 6 bin, Vilensk’te 2 bin, Grodnensk’te 1 bin, Kostroma’da 300 ve S.Petersburg’da 3 bin Tatarın yaşadığı belirtilmektedir. Bu 31300 kişinin Radloff’un rakamlarına ilave edilmesi halinde 1064694 327 Meşeryak: Mişer çehreli anlamındadır. 328 Ethnographische Übersicht der Turkstämme Sibirien’s and der Mongolei, Leipzig, 1883, s. 22-29. 329 The Turco-Tatars, 1892.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

171

Tatarın bulunduğu görülecektir ki, böylece Tatar ve Başkurtların toplam nüfusu 2064294 kişidir.. Elbette günümüzde Başkurt ve Tatarların nüfusu bu rakamın hayli üzerindedir. Örneğin 1894 yılında Radloff’un 223871 kişi olarak gösterdiği Orenburg’taki Başkurtların 229877, Tepterlerin 21628 kişi olmak üzere toplam 251500 kişi oldukları tespit edilmişti. Keza onun Kazan Tatarları için verdiği 482709 rakamının da şimdi 600000’den fazla olduğu görülmektedir..

3.Çuvaşlar Kazan, Simbirsk, Samara, Ufa, Saratov ve Orenburg vilayetlerinde yaşayan Çuvaşlar da Doğu Rusya Türklerindendir. Onların Arap kaynaklarındaki Burtaslar olduğu düşünülmektedir ve Çuvaşlar da kendilerinin vaktiyle Türklerle Çeremislerin karışmasından oluştuklarını belirtmektedirler. Kökenleri ağırlıklı olarak Türkçe sözcüklerden oluşan kendilerine özgü bir dil konuşmaktadırlar, ama gramerleri ve ses değişimleri daha ziyade Fin-Ugor dillerinin etkisine maruz kalmıştır.330 Çuvaşların nüfusu Semënov’un sözlüğünü göre 539200 (erkekkadın) kişi olarak şu şekilde gösterilmiştir: Kazan

350900

Simbirsk

92000

Samara

53000

Ufa

31900

Saratov

10000

Orenburg

1400

Vambery ise Çuvaşları yaklaşık 600 bin kişi olarak göstermektedir.331 330 Vambery, Das Türkenvolk, s. 466-477. 331 The Turco-Tatars, 1892.

VIII. Güneybatı Türkleri. Osmanlılar ve İran Türkleri

Her ne kadar Persler Sır-derya boylarında ve genel olarak İran’ın kuzey kesiminde yaşayan göçebeler için tek bir ortak isim kullanmışlarsa da, bu göçebe kabilelerden birinin adı, çok büyük ihtimalle, Çin Kaynaklarında verilen bilgilere göre, M. Ö. II. Yüzyılın ortalarına kadar Tanrı Dağları’nın batısını işgal eden ve Yüeçilerin istilası sebebiyle Pamir ve Amu-Derya’nın yukarı akımlarını takiben Hindistan’a ve Doğu Afganistan’a çekilmek zorunda kalan So [Seu] veya Say kabilesidir. Göründüğü kadarıyla, bu kabilenin Tanrı Dağları’nın batısındaki bâkiyesi, Kara-Kırgızlar arasında yer alan Sayak taifesidir. Çin kaynaklarına göre So halkının giyim kuşam ve gelenekleri Usunlarınkine benziyordu. Sanırım bu Türk kabilesi, Perslerde geçen adının da gösterdiği gibi Saka’dır ve Yenisey boylarındaki Sagay ve Lena nehri boyundaki Aha kabilesiyle özdeştir. Bir diğer Türk kabilesi, M. Ö. 130 yılında Çin elçisi Chang Ch’ien tarafından Sır-derya boyunda bulunan K’angchü yani varlığını kesintisiz sürdüren ve tarihî kaynaklara göre günümüze kadar yine Sır-derya boylarında yaşayan Kanglılardı. Han Hanedanı Tarihi’ne göre (M.Ö. 202-M.S. 25) 120 bin çadırdan oluşan K’ang-chüler 600 bin kişiydiler.332 O dönemde şimdiki Taşkent, Semerkand, Kermine, Buhara ve Hive’ye tekabül eden beş vassal prenslik K’ang-chülere tâbi idi.333 Öncelikle bu durum, onların Grek-Bactria krallarının elinden Soğdiyana’yı eski Avrupalı yazarların ifadesiyle İskitler yani Sakalarla birlikte yolup 332 Собрание сведений, III/56. 333 Burada bu konunun detayına girmem ve belgeler göstermem mümkün değil.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

173

aldıklarını göstermektedir ve hem de bu fetih olayının K’angchü’nün “zayıf olması sebebiyle topraklarının güney kesiminde Yüeçilerin hâkimiyetini tanıdığını” kaydeden Chang Ch’ien’in334 ziyaretinden kısa süre önce gerçekleştiğini göstermektedir. Elbette burada K’ang-chülerin kendi toprakları değil, komşu Bactria topraklarını zapt eden ve başkentini Amu-derya’nın ve muhtemelen Kaşka-derya’nın sahiline taşıyan Yüeçilere boyun eğmek zorunda olan Zeravşan boyundaki güneyli vassal prenslikler kastedilmektedir. Milattan önce yaklaşık iki asır boyunca Sağdiana’nın ve vassal prensliklerin K’ang-chülerin hâkimiyeti altında olması, daha sonra Zeravşan ve Harezm topraklarının onlara bağlanması, bu göçebelerin, eğer daha önce Sır-derya’nın öte tarafını ele geçirmemişlerse, onun sol sahilinden Amu-derya’ya kadar uzanan topraklara kadar yayıldıklarını var saymamız için yeterli bir temel oluşturmaktadır. Türklerin Mâverâünnehr’deki nüfusu ve gücü VI. Yüzyılın ortalarından itibaren hayli artmış olmalı ki, bilâhare Kuşanlar ve Eftalitlerin zaptettikleri Yüeçi topraklarının hâkimiyeti Batı Türk hakanlarına geçmiştir. VII. Yüzyılın sonunda ve VIII. Yüzyılda mahalli yöneticilerin Arap fetihlerine karşı direnmeleri, hem onların güçlerini zayıflatmış, hem de bilhassa Sır-derya ötesinden gelerek Araplara defalarca ağır darbeler indiren Türklerin yardımlarına muhtaç hale getirmiştir. Sâmânîlerin Mâverâünnehr’de güçlenmeleri Türklerin Sır-derya ötesine sarkmalarını uzunca bir süre durdurmuştur, ama onların yıkılmaya başlaması üzerine Kaşgarya’dan gelen Karluklar XI. Yüzyıl başlarında Fergana’yı ve Zeravşan boyundaki toprakları ele geçirdiler. Sâmânîler bilâhare Karluklara karşı Sır-derya’nın aşağı akımlarıyla Amu-derya arasında yaşayan ve Selçuklularınn sancağı altında birleşen kalabalık yerli Türk göçebelerden destek buldular. Selçuk, Reşidüddin’e göre, Kanglı kabilelerinden birine mensuptur. Sır-derya’nın güneyinde göçebe halde yaşayan Türkler kesinlikle Kanglı ve Kıpçaklara mensup boylardı ve Selçuk’un torunları, 334 Собрание сведений, III/6.

174

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

muhtemelen çoğu ganimet ve ikbal peşinde koşan bu Türklerin güç ve yardımları sayesinde takriben 1035 yılında Merv’i ele geçirerek Batı Asya’yı fethetmeye giriştiler.335 Selçuklu İmparatorluğu XI. Yüzyıl sonlarında parçalandı ve Anadolu Selçukluları XIV. Yüzyılda Balkan Yarımadası’nı fethedip, en sonunda Konstantinopolis’i de ele geçiren Osmanlılar tarafından tek sancak altında birleştirilinceye kadar,336 hem Bizans’a 335 “Tarih-i Güzide”ye göre (Journal asiatique, 1848, vol. XI, p. 421) “Selçuk, meraların yetmemesi sebebiyle Hicri 375 yılında (985-6) Türkistan’dan Mâverâünnehr’e gelmiştir. Diğer Müslüman yazarlara göre ise (Bibliotheque orientale d’Herbelot, La Haye, 1779, t. III, p. 292-295) Dukak veya Dokmak’ın oğlu Selçuk, Türk prensi Bigu’nun sarayında büyümüştü ve kalabalık bir aşireti olduğu ve hayli güçlendiği için sözü edilen prens için tehlike oluşturmaya başlamış, böylece Selçuk Sâmânîlerin hâkimiyetindeki Yaksart’ın sol sahiline kaçmıştı. Bu münasebetle günümüzde Çu nehri boyunda Tokmak adında çok meşhur bir yerin bulunduğunu, Bigu’nun KaraKırgızların en önde gelen boylarından Bogu’ya yakın olduğunu; ayrıca Tokmak ile Bişkek yakınlarında kitabeleri XIII ve XIV. Yüzyıla ait tarihi Nesturi mezarların ortaya çıkarıldığını ve Selçuk’un çocuklarının da Müslümanlar arasında pek kullanılmayan Mihail, İsrail, Yunıs ve Musa gibi isimler taşıdıklarını göz önünde bulundurmak gerekir. Kaldı ki, Selçuk da Yaksart’ın öte tarafına gelmeden önce Hıristiyandı ve yakın bir zamanda Müslüman olmuştu. 336 En eski Osmanlı tarihçilerinden Neşri (ki eserini H. 980 civarında (M. 1485) yazmıştır) şöyle der: “Şol vakıt – ki Sultan Mahmud b. Sebüktekin, Âl-i Selçuk’ı yüz bin mikdarı etrâkle Horasan’a geçürdi idi, Âl-i Selçuk’a müntesib olan etrâkden Gök Alp Han evladından tavarlu ve rızklu bir taife bilâd-ı Ermeniyye’den nevahi-i belde-i Ahlat’a nüzul idüb yüz yitmiş yıl mikdarı tâ Cingiz Han hürûcinedek anda kaldılar.” Moğolların çıkıp gelişi sırasında, H. 616 yılından sonra bu kabilenin beyi Süleyman Şah, 50 bin çadırla Konya Selçuklularının hâkimiyetindeki Erzurum’a geldi. Birkaç yıl sonra tekrar eski topraklarına dönmek isteyen Süleyman Şah yolda Fırat nehrini geçerken düşüp boğulunca kabilesi değişik yerlere dağıldı. Oğullarından Ertuğrul’un yanında yalnızca 400 çadır kaldı. Ertuğrul, Ankara yakınlarındaki Karacahisar’ı ele geçirdi. Oğlu Osman ise H. 699’da Bursa’yı fethederek Osmanlı İmparatorluğu’nun temelini attı. (Nöldeke, Auszüge aus Neschri’s Geschichte des Osmanischen Hauses, in Zeitschrift der deutschen morgenländischen Gesselschaft, B. 13, Leipzig, 1859, s. 188 vd.) Neşri, Osman’ın Yafet’in torunu Oğuz-han’ın oğlu Kök-han’dan indiğini belirtmektedir. Daha geç kaynakları kullanan d’Ohsson’a göre (Histoire des Mongols, I/293) “Moğolların Horasan’a girdikleri dönemde, Merv-i şahi-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

175

hem de Haçlılara karşı başarılı savaşlar çıkardılar. Bilindiği kadarıyla Anadolu’daki yeni Türk unsurlarının önemli bir kesimi Moğol istilası sırasında küçük bir kısmı İran’dan göç eden Türkler istisna tutulursa, Osmanlı Türkleri, Anadolu Selçukluları ve Ermenistan, Anadolu, Suriye ve Balkan Yarımadası’nın yerli ahalisiyle karışımının ürünü olan ve yukarıda zikredilen Kuzey Suriye Türklerinin kaynaşmasının bir sonucudur. Aynı din ve dil ailesine mensup olmaları itibariyle337 bugünkü Osmanlı Türkleri, kendilerine özgü tipleriyle yerli ahaliden ve Balkan Yarımadası gibi bazı yerlerle kesinlikle belli belirsiz şekilde gerçekleşmekle birlikte, ağırlıklı olarak Türk kanıyla karışmış ve Türkleşmiş halklardan farklıydılar. Göründüğü kadarıyla boy yapısından yerleşik düzene geçen Osmanlılarda bu boy yapısının bazı zayıf izleri hâlâ seçilebilmektedir, ama aşiret taksimi ve kabile isimleri bütünüyle ortadan kalkmıştır. Göçebe hayat tarzı yalnızca Aydın Yörükleri denilen 200 bin kişilik taifede ve İzmir civarındaki 300 bin kişilik Türkmen ve Yörüklerde muhafaza edilmiştir. Osmanlılarda bu Türklerin Azerbaycanlılarla veye İranlı Türk ve Türkmenlerle akraba olduklarını gösteren isimlere sahip boylar da vardır. Örneğin İran’daki hanedan adı kendisinden gelen Kacar, Kara-tekkeli, Sarı-tekkeli (muhtemelen Türkmen Teke kabilesinin uzantıları), can yakınlarındaki Mahan ilçesinde yaşayan Kayı-Kanglı adlı küçük bir Türkmen kabilesi, eski düşmanlarının korkusuyla topraklarını terk ederek, batıya göç etti ve Ermenistan’daki Ahlat’a geldi. Aradan sekiz yıl geçtikten sonra Moğollar burayı da yakıp yıkmaya gelince Kayı-Kanglılar Küçük Asya’ya geçtiler. 440 çadırdan oluşan bu kabilenin beyi Ertuğrul Anadolu Selçuklu sultanından, Ankara yakınlarında, Bizans İmparatorluğu’nun sınır bölgesinde uç beyi unvanını aldı. Bizanslılara karşı düzenlenen başarılı fetih hareketleriyle biraz büyüyen bu tımar beyi ölünce yerine geçen oğlu Osman veya Otman 1300 yılında, Anadolu Selçuklu devletinin Moğollar tarafından yıkılmasından sonra Anadolu’da beyliklerin kurulmaya başlamasıyla birlikte bağımsızlığını ilan ederek sultan unvanı aldı ve Osmanlı monarşizminin temelini attı.” Demek ki Türk imparatorluğunun temeli, aşağıda da göreceğimiz gibi, günümüzde Türkmenler arasında mevcut olan Kanglı veya Kay kabilesi tarafından atılmıştır. 337 Kitabın yazıldığı yıllarda Osmanlı İmparatorluğu henüz yıkılmamıştı (çev.)

176

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Burhan, Narıncalı (Türkmenlerin Yomud koluna mensup boylarla özdeşleştirilmektedir) vs. bu tür isimlerdendir.338 Vambery, Osmanlı Türklerinin nüfusunu içinde bulunduğumuz tarih itibariyle 10 milyon kişi (erkek-kadın) olarak tahmin etmektedir.339 İran ve Kafkas-ötesi’ndeki Türk nüfusun ana unsurunu da yine Selçuklu Türkleri oluşturuyordu, fakat XIII. Yüzyılın ikinci yarısına doğru, Reşidüddin’e göre Çingiz-han’ın ordusundan oğulları ve akrabaları tarafından alınan ve Moğolistan savaşçıları ile Çuci ve Çağatay uluslarındaki her on kişiden ikisi seçilerek oluşturulan Hülagu-han’ın ordusundaki Moğollar ve sayıları hiç de az olmayan Türkler de onlara katılmıştır.340 Bununla birlikte İran ve Kafkas-ötesi’ndeki ana Türk kabilelerinin adlarında onların kökenlerini gösteren işaretler hemen hemen kalmamıştır. İsimleri muhafaza edilenler şunlardır: Kacar,341 Avşar, Şahseven, Beğdilli, Kara-papak, Kaşkay, Allaverdi, Karakoyunlu, Canbeğlü, Uzanlu [Usanlu], Abulhasunlu, Kengerlü, Cerruz, Kellekul, Hoca-Ali, Şeyhlü, Bayat, Kılıc, Calayir vs. Bunlardan Hoca-Ali, Beğdilli, Kenger, Bayat ve Kaşkay isimlerine Türkmen boy-oymak isimleri arasında da rastlanmaktadır.342 Kılıc, eski bir Türk kabilesinin adı, 338 Vambery, Das Türkenvolk, s. 606. Ayrıca anti-Toroslarda kendi rivayetlerine göre aynı adı taşıyan Türk kabilesinin yaşadığı Horasan’dan gelme göçebe Avşarlar ve Adana civarında Rusya’dan 20 bin çadır halinde muhaceret eden ve şimdilerde yalnızca iki bin çadır kalan Nogaylar da vardır (age., s. 607) 339 Age., s. 619. 1888 yılı itibariyle tüm Osmanlı İmparatorluğu’nun toplam nüfusu - resmi verilere göre, - 28 871 075 kişidir. Bu rakama Arabistan’daki 6 milyon, Avrupa yakasındaki 4 891 075 ve Tripolide’ki 1 300 000 kişi dâhildir. (La Turquie d’Asie par Vital Cuinet, t. I, Paris, 1892). 340 Histoire des Mongols, par d’Ohsson, 1834, III/135. 341 Astrabad Kacar rivayetlerine göre (“Очерки Туркмении” и пр., бароно Боде, c. 151) Kacar-han efsanevî Oğuz-han’ın seferlerine iştirak eder ve Diyarbekir ve Erlat taraflarına yerleşir. Daha sonraları ise Azerbaycan ve Araks civarına gelir. “Kacar Vakayinamesi”ne göre Kacarlar, Hülagu-han’ın generallerinden Sertak-noyan’ın oğlu Kacar-noyan’dan inmişlerdir. (Dorn, Reise nach Masanderan, St.- Petersburg, 1895, s. 90, 91) 342 Vambery, Das Türkenvolk, s. 569-579. Zeidlits, “Историко-этнографических очерках бакинской губернии” (Russischen Revue, 1879, 12 Heft, s. 496-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

177

Calayir ise Moğol döneminin izini taşıyan bir isimdir. Diğerleri, İran ve Kafkas-ötesi’ndeki topraklarda şekillenmiş boy ve oymak ittifaklarının adlarıdır. Vambery, daha ziyade İran’ın kuzey kesiminde yaşayan Türklerin nüfusunu 2 milyon olarak vermekte ve devletin genel nüfusunun üçte birini Türklerin oluşturduğunu belirtmektedir.343 Kafkasötesi’ndeki (Tiflis, Erivan, Yelizabetepol, Bakü, Dağıstan ve diğer önemli yerlerde) Azerbaycanlı Tatarların344 nüfusu1886’daki nüfus sayımına göre 1 139 659’dur. Bunun 643832’si erkek, geri kalanı kadındır. Kars bölgesindeki 28366 Kara-papak [Terekeme] ve yine aynı bölgedeki 70 bin civarındaki Osmanlı Türkünü de bu rakama ilave edersek, Kafkas-ötesi’ndeki Türklerin nüfusu toplam 1 238 261’e ulaşır ki, toplam bölge nüfusunun %26’ndan biraz fazlasını oluşturur. Vambery, 1885 yılı için bu rakamı 1 milyon olarak vermektedir.

498) adı makalesinde adlarını Türk boy beylerinin isimlerinden alan şu köy isimlerini vermektedir: Kengerlü, Kuman veya Kumanlu, Karabürk, Lek, Bayat (üç köy), Kacar, Kara-koyunlu vs. Bakü eyaletinde 3490 çadırlı nüfusuyla Mugan bozkırında kışlayan, yazları ise İran sınır boylarındaki dağlarda Erdebil civarında yaylaya çıkan Şahseven kabilesi dikkat çekmektedir. 343 Das Türkenvolk, s. 592. 344 Ruslar, belli bir süre Tatar adını Türk anlamında kullanmışlardır (çev.)

IX. Türkmenler

Orta Asya’ya yaptığı meşhur seyahat sırasında Türkmenlerle tanışan Vambery, şu Türkmen boylarının345 adlarını vermektedir: 1. Çaudur ve İmreli,346 muhtemelen XVI. Yüzyılda Hazar Denizi’nin doğu sahilinde o dönemin güçlü kabilesi Adalı-Türkmenlerinin bâkiyeleridir.347 Günümüzde ise Hiva bölgesinin kuzeybatı kesiminde yaşamaktadırlar ve şu oymaklara bölünmüşlerdir: Abdal, İgdır, Essenlü,348 Karaçaudur, Buzaçi, Burunçuk ve Şeyh.349 2. Yomutlar. Gürgen nehri boyunda kısmen İran ve Rus tebaası olarak, kısmen de Hiva Hanlığı’nın güneybatı ucunda yaşarlar. Yomutlar dört ana koldan oluşurlar: Atabay (oymakları arasında Tana da bulunmaktadır), Cafarbay, Şeref-çuni ve Ogurcalı (Girey adında bir oymağı vardır).350 345 Das Türkenvolk, s. 391-402. 346 Vambery’nin izahına göre Çaudur kişneyen aygır, İmreli ise İmr halkı anlamındadır. 347 Adalı veya Adaklı, Vambery’nin izahına göre adada yaşayan halk anlamındadır; ama bana kalırsa bu isim Küçük Cüz bünyesindeki Bayulı boyundaki Aday’la özdeştir. 348 M. N. Galkin’in naklettiği rivayete göre (“Этнографические и исторические материалы по средней Азии и оренбургскому краю”, Спб., 1869, c. 6) Essen-lü’nün İgdır ve Çaudur adında iki oğlu ve Abdalla, Burunçuk ve Buzaçi adında üç evlatlığı vardı. Galkin, bu adları taşıyan boylardan inen oymakları vermekte ve Abdalla’dan inen Tokmak ve Ak-Duglat ile Igdır’dan inen Sarı ve Kusa [Köse] adlarına dikkat çekmektedir. 349 N. G. Petruseviç (“Записки Кавказского Отд. И. Русск. Геогр. Общ.”, кн. XI, c. 3) Amu-derya boyunda Çarcûy’un 45 verst yukarısındaki Çaudor oymaklarını Sayat ve Eski olarak vermektedir. 350 Yomut, Vambery’ye göre halk anlamındaki eski yom kelimesinden gelmektedir. Baron Bode, “Очерки Туркменской земли и юго-восточного прибрежья Каспийского моря”, c. 87) Yamudları dört oymağa (Şeref, Çuni,

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

179

3. Göklenler. Atrek nehri boyunda ve daha ziyade İran tebaası olarak yaşamaktadırlar.351 4. Tekke (teke). Hazar’ın öte tarafındaki bölgelerde yaşayan Tekkeler, yaşadıkları yer itibariyle Ahal-tekke ve Merv-tekke adlı iki koldan oluşurlar. Birincisinin Kökçe, Salık, Yasman, Miriş, Kongur vs. gibi oymakları vardır. Merv-tekke ise Tohtamış ve Ötemiş adında iki kola ayrılır. Tohtamış’in Bek ve Vekil352 adında iki oymağı, Vekil’in ise Kökçe, Kan, Kongur, Ak-vekil ve Kara-vekil adında arısları vardır. Ötemiş’ten inen oymakların adları Sıçmaz ve Bahşi’dir. 5. Sarıklar. Murgab nehrinin orta akımlarında yaşarlar. Herzegi (oymaklarından birinin adı Kanlı-baş’tır), Horasani, Alişah,353 Suhtı ve Bayraç adlı kolları vardır. 6. Salor veya Salur, daha doğrusu Salırlar. Türkmen aşiretleri arasında en eskisi kabul edilirler. Çünkü Salor, Ebulgazi ve Reşidüddin’e göre efsanevî Oğuz-han’ın torunlarındandır. Gerçekten de henüz VII. Yüzyılda, o dönemin tarihi kaynaklarında görüldüğü üzere (ne yazık ki bu kaynaklar belirtilmemiş) Amuderya’ya kadar gelen Araplar onlara rastlamışlardı. 1880’li yıllarda Küçük-Tatar ve Bayramşalı), onları da tirelere ayırmakta ve tire kelimesinin ok anlamında olduğunu belirtmektedir. 351 Göklen veya Köklen, Vambery’ye göre yağlı, zengin, bazen yeşil ve mavi anlamlarındadır. Göklenlerin aralarında gai’ın da bulunduğu oymaklarının adları Petruseviç tarafından (age., s. 10, 11) ve (“Обзор закаспийской области с 1882 г. по 1890 г.” Aşkabad, 1892, s. 25) adlı makalesinde verilmekte ve ayrıca Baron Bode’de yer almaktadır (s. 92). Bode’ye göre Göklenler, Dodurga ve Aldıdağlı adında iki kardeşten inmedirler. Birincisinden inen boylar arasında Kerkes (Küçük Cüz’deki Çerkes adıyla krş.) ve Kuçek, ikincisinden inen boylar arasında ise bilhassa Çekir-Begdeli adı dikkatimizi çekmektedir. Ayrıca M. N. Galkin’e göre (s. 7) Göklen boyları arasında Kırrık ve Keta (Kırk ve Kita?) da bulunmaktadır. 352 Kanaatimce bu Vekil oymağı, VIII. Yüzyılda Dulo boyundan gelen önceki hanedanın yerini alan Bolgar prenslerinin mensup olduğu Vakil veya Ukil boyuyla özdeştir. См. “Сочинения” Гильфердинга, том I, Спб., 1868, c. 20-23. 353 N. G. Petrusyeviç’de (“Записки Кавказского Отд.”, кн. XI, 1880, c. 38) Alişah yerine Alyaşa yazılmıştır.

180

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Salorların bir kısmı Tekke, bir kısmı Sarıklarla birlikte ve bir kısmı İran, Buhara ve Afganistan sınırları boyunda yaşamaktaydılar. Yalavaç, Karaman ve Anabelegi adında kolları vardır.354 7. Ersarı. Amu-derya sahillerinde Çarcûy, Burdalık ve Kerki civarında yaşarlar.355 Türkmen kabilelerinin kökeniyle ilgili halk rivayetleri oldukça değişiktir. Örneğin, Baron Bode’ye356 göre, Yamudlar ve Göklenler, saf kan Türkmenleri (ik) İranlı esirlerden doğan gul (kul) lardan ayırarak, kendilerini hür İk kadınlarından dünyaya gelen Yamud ve Göklen adındaki Türkmenlerin çocukları kabul ederler. Yine onlara göre Tekke bir köleden inmedir. M. N. Galkin’in naklettiği efsaneye göre357 Türkmenler, Essen-han ve Seyün-han adında iki oğlu olan Uz-han’dan inmedirler. Birincisinden Göklenler ve Essen-ili, Seyün’den ise diğer on bir Türkmen boyu inmiştir: Teke, Yamud, Ersarı, Salor, Sarrık, Sakar,358 Uy, Aymak, 354 Petruseviç’de bu kolların adları, Kıpçag yani Kıpçak - Vambery bu şekilde okumaktadır, - Dizardu-hoca ve Karaman-lovaç şeklinde farklı biçimde verilmektedir. M. D. Yevneviç’e göre (рукопись И. Р. географического общества “Нравы и обычаи туркмен-салыров” на основании сведений сохранных в 1892 и 1893) Salırlar üç boya ayrılırlar: Karaman (oymakları: Ogrucikli, Bek-gezen ve Alen. Bunların da arısları mevcuttur), Yalavaç (Orduhoca, Daz ve Bek-Sakar adlı oymakları, ayrıca arısları vardır) ve Kiçe-aga (oymakları: Kiçe-aga ve Beş-uruk’tur. Bunların da arısları vardır). Tecen nehri boyunda, eski Serahs civarında 220 çadır kadar nüfusları vardır. “Salırlarda mülkiyet işaretleri ve kökenlerini gösteren özel boy tamgaları yoktur. Her mal sahibi kendi kafasına göre çeşitli işaretler kullanır.. Bu işaretler develerin boyunlarına, atlara, eşeklere, koyunlara, keçilere vs. vurulur veya dağlanarak basılır. Keza kazanlara, tabaklara ve hatta karpuz ve kavunlara bile işaret koyarlar.” Bu işaretlerden 11 tanesi Kıpçakların tamgalarına benzemektedir. 355 M. N. Galkin, “Этнографические и исторические материалы..” (c. 7)’de Sarık ve Ersarı boyları arasında Alaça adlı bir boydan bahsedilmektedir. 356 “Очерки”, c. 67. 357 “Этнографические и исторические материалы”, c. 5. 358 Sakar kabilesi daha önce Boris tarafından Amu-derya boyunda doğu Türkmen kabileleri arasında (“Путешествие в Бухару”, Moskova, 1849, t. 3, s. 349) gösterilmiştir; ayrıca Vambery de Sakar’ı Bahşi’nin bir kolu olan Teke’nin oymağı olarak görmektedir (Türkenvolk, s. 396). Gen. Petrusyeviç’e göre

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

181

Kara-daşlı, Al-ili, Amr-ili. Bazıları, tüm kabilelerin ortak gücüyle yabancıların kovulması sırasında adı uran olarak kullanılan Seyün-han’ı tüm on üç boyun atası olarak göstermektedirler. “Обзор закаспийской области с 1882 г. по 1890 г .” (Hazar Ötesi Bölgelerine Genel Bir Bakış)359 adlı çalışmaya göre Tekeler kendilerini, Yomud, Salır ve Ersarıları Salır-Kazan’dan inme olarak kabul etmekte, Timur’un onları Arabistan’dan getirip Buhara ve Hiva’ya iskân ettiğini ve ancak Nadir-şah’tan sonra Balaxan dağlarına gelerek Ahal-teke vadisini işgal ettiklerine düşünmektedirler. Diğer bir rivayet ise Türkmenlerin önceleri Fergana’da yaşadıkları ve 200 yıl önce oradan Buhara ve Hiva’ya göç ettikleri şeklinde. Göklenler ise kendilerinin 5 bin yıl önce Issık-göl

Türkmen kabilesi Sakar Amu-derya boyunda, sol sahilde, Çarçûy’un yukarı kesimine 25 verst mesafede 3 bin çadır halinde yaşamaktadır ((“Записки Кавказского Отд.”, кн. XI, 1880, c. 3). Bu Sakar adı, Çin kaynaklarındaki K’ang-chülerin, eski Yunan ve Romalı yazarların Greko-Bactria Kırallığı’nı yıkan İskit boylarının başına yerleştirdikleri Sakaraul veya Sakarauklardan başkası olmadığını söyleyen Gutschimidt’un sivri tahminini (Geschichte Iran’s, 1888, Tübingen, s. 58, 70-73) teyit etmektedir. Bu tahmin doğrudur. Çünkü yerimizin darlığı sebebiyle burada veremeyeceğimiz birçok veri tarafından da doğrulanmaktadır. Fakat Gutschimidt’in tercih etmeye meyilli olduğu adın Sakarauk değil, Sakaraul olması gerektiğini belirtmemiz gerekiyor. Çünkü bugün Petrusyeviç Amu-derya boyunda Türkmen Sakar kabilesiyle yan yana yaşadığını belirttiği kabilenin adı Bekaul’dur. Muhtemelen Parthlar tüm K’ang-chü halkına Sakaraul diyorlardı. Çünkü K’ang-chü boyları arasında doğrudan Sakaraullarla çarpışmışlar ve Grek-Bactrialılardan fethettikleri Margian şehrini onlara kaptırmışlardı. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda, Sakar kabilesinin şimdilerde Amu-derya boyunda bulunması, Türk Kanglı kabilelerinin bir kısmının Milattan bir buçuk yüzyıldan daha önceki bir zaman diliminde Amu-derya’nın ötesine geçip günümüze kadar varlıklarını sürdürdüklerini göstermektedir. 359 Aşxabad, 1892, c. 13-15, 26. Metinde yer alan iki tabloda Türkmen boy ve oymakları hakkında bilgiler verildiği gibi, Teke ve Yomud oymakları hakkında daha detaylı malumat yer almaktadır. Listede verilen Teke oymaklarından Begendık ve Süyüncik adına özellikle dikkat çekmek isterim. Bu ikisi, açık bir şekilde Orta Cüz’deki Argın kabile federasyonu içinde yer alan Begendık ve Suyündık adıyla aynıdır.

182

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

sahilinde yaşayan Ukuz-han’ın oğlu Gün (Kün)-han’ın oğlu Kaihan’dan indiklerini söylerler.360 V.V. Bartold, 1894 yılında “İmparatorluk Arkeoloji Cemiyeti Doğu Bölümü Tezkereleri”nin 8. cildinde, Drezden Kraliçe Kütüphenesi’ndeki elyazma metinlerinden oluşturulan”Oğuz kabilelerinin dilinde Dedem Korkud Kitabı”nda geçen12 epik hikâyenin metin ve tercümelerini yayınlamıştı. Bu metinlerde Korkud, Bayat kabilesine361 mensup gösterilmekte ve [Hz.] Muhammed zamanına yakın bir dönemde yaşadığı belirtilmektedir. Olaylar Ermenistan’da geçmekte. Hikâyelerden birinin adı “Kanlı-hoca’nın oğlu Kan-Turali”, ikincisi “Bekil’in oğlu Amran”, üçüncüsü “Uşun-hoca oğlu Şekrek”dir.362 Birkaç hikâye ise SalorKazan ve oğluna kadar dayanır. A. G. Tumansky, Bartold’un bu çalışmasıyla ilgili olarak “Taşkent Halk Kütüphanesi”nde “Şecer-i Türk”ün meşhur yazarı Ebulgazi’nin yayınlanamış bir elyazması “Şecere-i Türkmen” nüshasında “Oğuz kabilesinin ülkesi Issıkkul, Almalık, Seyram, Ulu-tav ve Keçik-tav dağlarını bırakarak 360 “Обзор закаспийской области за1890 г.” adlı eserde yer alan iki tablodan birincisinde Guseyn-han’ın oğlu Salor-han’ın çocukları şu şekilde gösterilmektedir: 1) Ersarı (onun boyu Buhara ve Afganistan topraklarındadır), 2) Yomud; onun Cafar adında bir oğlu vardır. Cafar’dan Cani dünyaya gelmiş, ondan da Ak-Atabay ve Şerif, bu ikisinden de Yarali ve Nurali olmuştur. 3) Teke; oğulları: Otamış (onun oğuları Sıçmaz ve Bahşi), Tohtamış (oğulları Bek ve Vekil), Yavkamış veya Sarık (oğulları: Alaşa ve Dulat-şah), 4) Şahcan; oğlu Salur-Kazan’dan Karaman, Yalovaç, Kiçiaga dünyaya gelmiştir. Bir başka şecereye göre Gasan-han’ın çocukları şunlardı: 1) Göklen; oğulları Gal-xuki (oğulları Akkel, El-angi ve Karakel), Dodulga (oğulları Karik ve Boyandur); 2) Çovdur; oğulları Kara (Hive’de bir boy), Abdal (oğulları Ogri, Mengi-Hoca, Dali, Kurban) ve İgdır (oğulları Kumlı, Keçi Göz, Güseyn ve Caci, 3) İmık (Buhara’da), 4) Ali-eli; oğulları: Bek-Tepe ve Movdut, 5) Gay, Arvaçi, Bayat Ağar (hepsi Buhara vilayetinde). 361 Harezmşah Muhammed’in anasının Kanglı kabilesine mensup Bayaut boyuna mensup olduğunun belirtilmesinden de anlaşılacağı üzere Bayat veya Bayaut boyu bir Kanglı boyu idi. XIII. Yüzyıla ait Çin kaynaklarında da Kanglıların Bayau boyundan söz edilmektedir. (Bretschneider, Mediaeval Resarches, vol. I, p. 303). 362 Kan, Kanlı, Bekil, Uşun adları Kanglı, Vekil (Teke’lerde bir boy), Usun veya Uysun adlarına tekabül etmektedir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

183

Sır-derya’nın aşağı akımlarına yerleştiği”nin bahsedildiğini kaydetmektedir. Buradaki Kay kabilesine mensup Üç Hoca’nın (yukarıda Petruseviç’in adını verdiği Göklen’e bağlı Gai boyu) başında yine aynı kabileden olan İnal-Yavı’nın han olarak bulunduğu belirtilmektedir. Bu durum Abbasî halifeleri zamanında olmuştu. Ebulgazi’de Salor-Kazan’ın [Hz.] Peygamber’den üç yüz yıl sonra yaşadığı ve Tumansky’nin Peçenekler olarak gördüğü Becne kabileleriyle savaşan bir bahadır olduğu söylenmektedir. Destanda Oğuz kabilelerinin İslam’a yönlendirilmesi ve boy yapısının yeniden düzenlenmesi de bu Salor-Kazan’a atfedilmektedir.363 Anlatılan halk hikâyeleri önemli ölçüde tarihî olaylarla örtüşmektedir ve Türkmenlerin ve güneybatı Türklerinin kökenlerini açıklığa kavuşturma temeli üzerine oturtulmuştur. Örneğin tarihen Türkmenlerin neş’et etmeleri gereken Kanglıların toprakları, Milattan yüz küsur yıl önce Tanrı Dağları’nın batı ucundan Ulutag ve Keçik-tag’ın ötesine kadar uzanan bozkırı kucaklamaktaydı. Nitekim Chang Ch’ien de “K’ang-chü Davan’la364 (Fergana’yla) bitişiktir” demektedir ki, Sayram havalisi dahi Kanglıların göçebe olarak dolaştıkları topraklardı ve hatta burada sözü edilen Ulutag, K’ang-chü hükümdarının yazlık otağını kurduğu yerdi. Issıkgöl ve İli vadisi (ortaçağdaki Almalıg) Usunlara aitti, ama Milattan sonra Usun ittifakı dağılıp da Usun boyları Kanglı boylarıyla kurulan ittifaka dâhil olunca, sonuncular Issık-göl ve hatta İli vadisindeki göçebe alanlarına saçıldılar. Sır-derya’ya kadar uzanan toprakları işgal eden dağınık Türk boyları için kullanılan Kanglı adı 568 yılında dahi kendini muhafaza etmekteydi. Nitekim Zemarkhos pek de uzun olmayan bir zaman önce batı Türk hanları tarafından itaat altına alınan Holiatların yani Kanglıların toprakları üzerinden geçip gitmişti. Guz yani Oğuz adı, henüz Arap coğrafyacıları döneminde dahi Sır-derya’nın aşağı akımlarında, nehrin 363 “Записки восточного отделения И. Р. Археологического общества”, т. IX, 1896, c. 269-272. 364 Собрание сведений, III/6. M.Ö. 102 yılında Davan’ın başkentini kuşatan Çinliler, Davanlılara yardıma hazırlanan komşu K’ang-chülerin saldırısından korkuyorlardı.

184

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

batı ve doğu istikametindeki her iki tarafında Kanglı kabileleri için kullanılmaya başlanmıştı. Oğuz-han efsaneleri yalnızca Reşiddüddin ve Ebulgazi’de geçen Türkmenlerde değil, aynı zamanda Radloff’un yayınladığı Shefer’in kütüphanesindeki Uygurca elyazması mektubun fragmanlarının çevirisine göre Uygurlarda da vardı. Keza Köl-tigin ve Bilge-kagan kitabelerinden anlaşıldığı kadarıyla Oğuz adını yalnızca Oğuzlar değil, Moğolistan’da Selenge nehri boyunda yaşayan kalabalık boylar da taşıyorlardı. Oğuz boy adının ve Oğuz-han efsanesinin yayılması galip ihtimalle ve basit bir şekilde, genel olarak hayvanların veya doğrudan hayvan adı taşıyan ataların ruhlarına tapınma kültü yoluyla tanrı mesabesine koydukları gibi, eski Türklerde de öküz (oguz) kültünün varlığı ile izah edilebilir. Hayvanlara tapınma kültünün açık izleri henüz Reşidüddin zamanında dahi vardı. Reşidüddin, “Oğuz-han’ın 24 torunundan her birinin meşhur bir hayvanı kendine onkon seçtiğini” belirtmektedir. “Geleneğe göre herhangi bir kabile kendisine onkon olarak seçtiği hayvana saygılı davranır, onu avlamaz, sıkıştırmaz ve etini yemez. Günümüzde dahi bu düşünce öylesine muhkemdir ki, her kabile kendi onkonunu bilir.”365 Sır-derya’nın aşağı akımında ve batısında VIII-X. Yüzyıllar arasında ortak bir kabile federasyonu kuran Kanglı ve Kıpçak boylarının kendi ongonu oğuz’un adını alması, belki şu şekilde izah edilebilir: Daha önce K’ang-chü’nün doğu kesimini hâkimiyet altına alan Karluk hanlarına bağlı olmayan bu ittifak, Kanglı kabilelerinin önemli bir kısmı Karluklara bağlı olduğu için Kanglı adını kullanamazdı ve ayrıca Türk (T’u-kü)lere ait olduğundan Kanglılara yabancı olan Türk adını da alamazlardı. Bu yüzden önceki kültlerinde yaygın olan ve ongonu muhafaza edilen oğuz adını yavaş yavaş benimsediler. Bir Kırgız-Kazak rivayetinde Sır-derya’nın aşağı akımlarındaki bir mezarda Horhut adlı bir velinin yattığı366 belirtilmektedir. 365 Radlov, “К вопросу об уйгурах”, c. 38, 39. 366 Труды восточного отделения И. Р. Археологического общества, ч. 4, c. 283.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

185

Herhalde burada Korkud kastedilmediğine göre Sır-derya’nın aşağı akımındaki Türkler arasında bilgeliğiyle şöhret yapmış güçlü bir beyden söz ediliyor olabilir. Peçeneklerin bozkırdan Guzlar tarafından atılmasıyla ilgili tarihi kaydı göz önünde tutarsak, SalorKazan’ın Becnelerle yaptığı savaşlar, tarihî bir gerçeğin hatırası olabilir. Herhalükârda Ermenistan’daki Türkler arasında “Dede Korkud Kitabı”nın bulunması, Osmanlı Türklerinin daha önceleri Sır-derya boylarında yaşayan ve Korkud efsanesini beraberlerinde götüren boylardan indiklerini teyit etmektedir. Bugünkü ana Türkmen kabilelerin isimlerinde onların eski Altay kökenlerine işaret eden bir şey yoktur. Demek ki bu isim, Sır-derya boylarında veya onun güney ve batı kesiminde oluşan boy federasyonunun adıdır. Ancak, italik harflerle verdiğim oymak adlarında Türkmen halkının oluşumuna iştirak ettiklerini gösteren Kanglı, Kıpçak ve diğer Türk kabile ve boylarının adları hiç de az değildir. Boris, Türkmenlerin nüfusunu 140 bin çadır olarak göstermektedir.367 Galkin ise (1869) Türkmen nüfusunu 350 bin çadır veya 1750000 kişi olarak tahmin etmektedir.368 Vambery’ye göre ise Sır-derya bölgesindeki Çaudurlar 60, Yomudlar 200, Göklenler 15, Tekeler 400, Sarıklar 60, Salorlar 28500, Ersarılar 200 bin kişi olmak üzere toplam 963500, Astrahan eyaletindeki Türkmenler ise toplam 979041 kişidir. “Hazar-ötesi Bölgesine Genel Bir Bakış, 18821890” adlı çalışmaya göre Aşkabat, Merv ve Tecen kazalarındaki Tekelerin nüfusu 34960 çadır ve 182301 kişi, Merv’deki Sarıklar 8196 çadır ve 27216 kişi, aynı kazadaki Salırlar 2824 çadır veya 13924 kişi; Kızıl-su kazalarındaki diğer Türkmen nüfusu 3151 çadır yahut 26755 kişi, Mangışlak’da (özellikle Göklenler) 891 çadır yahut 3910 kişi olmak üzere toplam 50022 çadır veya 243106 kişidir. Aynı çalışmanın 1893’deki sayısında Türkmen nüfusu 255597 kişi gösterilmektedir. Amu-derya bölümünde, Kaufman’ın 1881’de projesine uygun yapılan sayımda Türkmen nüfusu 6 bin 367 “Путешествие в Бухару”, Moskova, 1849, c. 17. 368 “Этнографические и исторические материалы”, c. 17.

186

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

çadır kadardı. İ. L. Yavorsky, Hazar-ötesindeki, Amu-derya bölgesinde, Buhara, Hiva ve Afganistan şehirlerindeki Türkmen genel nüfusunu 500 bin civarında hesaplamıştır. ..

X. Özbekler

Özbek adı, ilk başta Cuçi ulusunun doğu kesimindeki Türk kabilelerini Çağatayîlerden veya Çağatay ulusu kabilelerinden ayırt etmek için verildi. 1312-1342 yılları arasında hükümdarlık yapan Özbek-han’dan daha öncesinde bu isme rastlanmıyor.369 Dolayısıyla Özbek adının başlangıcını otuz yıl iktidarda kalan bu hükümdarla başladığını ve onun tebaasına özellikle de Müslüman tebaasına Özbek adı verildiğini kabul etmek gerekir. XV. Yüzyılın ikinci yarımında ana kütleden kopan Türk boylarının bir kısmı kendi istekleriyle Kazak adını alınca, Ebulhayr-han’a ve onun ardıllarına sadık kalan diğer kısmı Özbek adını muhafaza ettiler. Bu isim, Şeybanîler tarafını tutanların Cuçi ulusunun sınır kesimlerini boşaltarak Şeybani-han’ın ve ardıllarının müfrezeleri olarak Mâverâünnehr’e gelmelerinden sonra da muhafaza edildi. Böylece Mâverâünnehr Özbeklerinin bir kısmı Kırgız-Kazakların bünyesine dâhil olan ana kütle içinde Türk kabilelerinden oluşuyor idiyse de, Cuçi’nin ordu saflarını dolduran, Cuçi ulusu hanlarının ve genel olarak Çingizîlerin hizmetinde bulunan kuzeydoğulu Türk kabileleri ve aslî Moğolların torunları bu kütle içinde önemli bir nüfus oluşturuyorlardı. Ayrıca çok geçmeden Mâverâünnehr’deki Özbeklerin bünyesine fâtih Şeybanîlerin hizmetine giren ve daha önce Timurîlerin hizmetinde bulunan yerli Türk kabileleri de dâhil olmuşlardı.370 369 Yazar, Özbek adına Özbek-han’dan önce rastlanmadığını belirtmekle hata etmektedir; çünkü Özbek adı çok daha önceden de şahıs ismi olarak kullanılıyordu. Örneğin 1197’de Harezmşahların Azerbaycan atabeyinin adı Özbek b. Cehan Pehlivan’dı. (çev.) 370 Şeybanîlerin ordu saflarını dolduranlar arasında şu veya bu şekilde Özbeklerle kaynaşan başka kabileler tabii ki vardı. Örneğin 1813’de Prof.

188

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Özbeklerin tarihi kökenleri böyle olmakla birlikte, onlardaki boy sayısı oldukça fazladır. Xoroşxin’in kanaatine göre, Özbek taife veya “baul”larının sayısı halk rivayetlerine istinaden 92’dir. Xoroşxin, (92 rakamına ulaşmak için bazı boy adlarını iki defa tekrarlamakla birlikte371) bu boyların isimlerini vermektedir. Ondan daha önceleri ise N. V. Xanıkov, “Описание бухарского ханства, Спб., 1843” (Buhara Hanlığı) adlı eserinde, “Nassyad-namatiuzbekkiya” adlı yerli bir kaynağa dayanarak 97 Özbek boyunun adlarını saymıştı. L.N. Sobolyev’in kanaatine göre “Ukum, Auçi, Kar-tau, Mitan vs. gibi boy adlarından çoğu bunların yaşadıkları yer adlarından gelmektedir ve hepsi küçük kabilelerdir. Mangıt, Ming, Kıpçak, Nayman, Türkmen, Yüz, Karakalpak, Kenegez vb. gibi daha kalabalık olan ve daha geniş bölgelere saçılmış bulunan bazı boylar, adlarını bariz bir şekilde muhafaza etmektedirler. Fakat onlardan inen oymak ve obalar çoğu kez kendilerine özgü isimler almakta ve yeni boylar derecesine yükselmektedirler.”372 Özbek boylarıyla ilgili istatistiki rakamlar ve etnografik bilgiler şimdilik yalnızca sabık Zeravşan bölgesi için mevcuttur ve o da A. D. Grebennik’in “Türkistan Bülteni”nin 1871 yılına ait 29-32. sayılarında yer alan makalesi sayesindedir. Bu bilgiler, aşağıda adları verilen 20 ana boyla ilgilidir: Molla-kesek ve Mirze-kisek adında oymakları bulunan 20 bin nüfuslu Tuyaklı; kendilerini “Biz Özbek değil, Nogay’ız” diye tanıtan 10 bin nüfuslu Mitan; Koştamgalı, Uahtamgalı ve Sadır-bek (onlara göre Berezin tarafından yayınlanan Şeybanî-name’de şu kabile ve boyların adları geçmektedir: Macar, Uyşun, Tatar, Uygur, Kungrat, Salur-Kazak (uzak Türkistan’dan geldiler notuyla birlikte), Durmen, Yamalik, Otaci, Kiyat, Nayman. 1885’de Vambery tarafından yayınlanan Şeybanî-nâme’de ise şu isimlere rastlanmaktadır: Sixiut, Kiyat, Kungrat, Börküt, Mankıt, Nayman, Durmen, Uşun, Kuşçu, Celair, Karluk, Solduz, Nöküz, Tatar (Vambery, Das Türkenvolk, s. 318, 319) 371 “Туркестанские ведомости”, 1871, № 9, 10. 42 boyun yaşadıkları yerlere işaret eden Xoroşxin, kalan boyların Amu-derya’nın öte tarafında veya Hiva Hanlığı’nda yaşadıklarını varsaymak gerektiğini yazmaktadır. 372 “Записки И. Р. географического общества по отделению статистики”, т. 4, Спб., 1874, c. 298.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

189

Kungrad ve Nayman Kozak adlı aynı atanın çocuklarıdır) adında oymakları bulunan 18 bin nüfuslu Nayman; Uçaklı, Kuztamgalı ve İrganaklı adlı üç obası bulunan 500 kadar nüfusa sahip Uyşun (Zeravşan’ın dışında bir yerde bu Uyşunlara rastlanmamaktadır ve 92 Özbek boyunun Semerkand’ı ele geçirdikleri sırada, çok uzak bir zaman önce geldikleri söylenmektedir); Kaşgar’dan geldiklerini söyleyen Kutçi;373 kendi ifadelerine göre Abdul-Gazis zamanında Kunduz’dan geldiklerini söyleyen 450 kişilik nüfusa sahip Katagan; onların Hissar ve Şehrisebz’de de kolları vardır, fakat orada komşuları onlara Bekzat yani bey boyundan gelen kişi demektedirler; Belh’te de kolları bulunan ve nüfusu 2 bin civarında olan Saray; Fergana’dan gelen 2 bin nüfuslu Bagrin;374 Ktayyüz vb. oymakları bulunan yaklaşık 2600 nüfuslu Yüz veya Yüs; 42 yıl önce Cizah’tan gelen ve 900 kadar nüfusu bulunan Kırk; Ming veya Mın; Subhankulı-han zamanında 198 yıl önce Deşt-i Kıpçak’tan Kıpçaklarla birlikte gelen ve 45 bin nüfusu olan Ktay; 24 bin civarında nüfusu olan Kıpçak; yüz yıl kadar önce Taşkent civarında göçebe halde yaşayan 15 bin nüfuslu Karakalpak; Teke boyuna mensup olan Türkmen; fakat onlar buraya Nurata’dan gelmişler, oraya da Hazret-sultan375 zamanında Türkistan civarından gitmişlerdir; 3500 kişi kadar nüfusa sahip Calair; 300 kişilik nüfusu olan Durmen; isimlerinden Hiva’dan geldikleri anlaşılan Urgençi; 50 yıl önce Ura-tübe’den gelen ve 4500 kişilik bir nüfusa 373 Muhtemelen Timurî kaynaklarda Kuçin veya Kucin diye geçen boydur. (Notices et extraits de manuscrits de la bibliothéque du roi, t. XIV, partie 2, p. 186, 297 etc.; Tarih-i Raşidi (Erskine – History of India, etc, vol. 1, p. 36; keza Tarih-i Rashidi, ed. Elias, p. 301’de Kuçin [Kavçin]in Kaşgarya’da özel bir sınıf oluşturduğu ve savaşçı anlamına geldiği belirtilmektedir. 374 Timurî kaynaklarda, örneğin Şerefüddin Ali Yezdi’de “Bahrin” şeklinde geçer. (çev.) 375 1120’de vefat eden Ahmed Yesevî. (Howorth – History of the Mongols, part II, London, 1880, p. 681). P. N. Ahmerov’a göre Yesevî’nin ölüm tarihi 1166’dır. (“Известия общества археологии и пр. при Казанском университете”, т. XIII, вып. 6, c. 530).

190

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

sahip olan Türk ve 3 bin kişilik nüfusu olan Mangıt (Karşı’da 30 bin kişiye ulaşan kalabalık bir nüfusları vardır). Mevcut verilere göre Zeravşan vadisindeki Özbeklerin toplam nüfusu, üç boyun nüfusu hakkında bilgi edinilemediği için, 155750 kişiden daha fazla olmalı. Özbeklerin boy yapısını karmaşık olarak ortaya koyan Grebenkin’in verdiği bilgiler, bu boyların yakın zamanlardan beri karışmaya devam ettiklerini, fakat ondan öncesinde muhtemelen sayıca daha fazla olduklarını göstermektedir. Grebinkin ve Xoroşxin’in verdikleri bilgiler, yalnızca Zeravşan vadisinin yukarı yarımında yaşayan Özbeklerle ilgilidir. Çok detaylı değilse bile, Radloff’un verdiği bilgiler tüm Zeravşan vadisini, aynı zamanda şimdiki Hocent ve Cizak kazalarını da kapsamaktadır. Ona göre Özbekler (bir kısmı mı?), tıpkı Kazaklar ve Kırgızlar gibi göçebe halde yaşamaya (henüz 1868 yılında dahi) devam ettiler.376 Bu kabileler şunlardı: 1) Kıtay-Kıpçaklar - Zeravşan vadisinde Semerkand’dan Katırşi ve kuzeyde Çilek’e kadar uzanan bölgede yaşamaktadırlar. İki kola ayrılırlar. A) Kıtay (oymakları: Sarı-kıtay, Otarçi, Kancigalı, Koştamgalı, Taraklı ve Balgalı); b) Kıpçak (oymakları: Törttamgalı, Sarı-Kıpçak ve Toguzbay); 2) Kırk-men-yüz: Hocent, Ura-tepe, Zamin, Cizak ve Yanıkurgan377 arasında yaşarlar, fakat Pencekent’in güneyinde de bulunurlar. Yüzler kuzeydedir, Kırklar ise Cizak ve Yanı-kurgan’ın güneyinde de yaşarlar. Kırk’ın oymakları: Kara-koylı,378 Karaça, Kara-sirak,379 Çapanaşlı’dır. Yüz’ün oymakları ise Karapça, Tıgırık,380 376 (“Материалы для статистики самаркандской области за 1887/8 гг.” (Самарканд, 1890)’da verilen bilgilere göre yirmi yıl sonra yarı göçebe Özbeklerin nüfusu yalnızca 22765, yerleşiklerin nüfusu ise 466925 idi. 377 Şimdiki adı Yengi-kurgan’dır (çev.) 378 Kara-koylı, Karakoyunlu demektir. Özbeklerde ayrıca Akkoylı yani Akkoyunlu oymağı da olduğuna göre, acaba bizdeki Karakoyunlu ve Akkoyunlularla bir akrabalığı olabilir mi? Muhtemelen öyledir ve Moğol istilası sırasında diğer Türk boylarıyla birlikte göç eden Karakoyunlu ve Akkoyunlular geride bir küme bırakmışlardır. (çev.) 379 Kara-sirak: Kara deynekli anlamındadır. 380 Tıgırık: Kısa boylu, bodur demektir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

191

Parçe-yüz,381 Ergeneklı, Solaklı, Hanhoca-kıtaysı, Hoca-kıtaysı, Koyankulaklı,382 Tuyaklı,383 Sirgeli.384 3) Kanglı - Cizah civarında yaşayan küçük bir kabiledir. 4) Nayman - Kette-kurgan’dan Dahan şehri açıklarına kadar uzanan topraklarda yaşarlar. 5) Ming - önemli bir kabiledir. Semerkand’ın güneydoğusunda yaşarlar. Kara-tepe ve Urgut şehrinin ahalisi Minglerden oluşur. Kokand hanları bu kabiledendi. 6) Keneges - Şehrisebz ahalisinin önemli bir kesimini oluşturan ve Hiva’da yaşayan kalabalık bir kabile. 7) Mangıt - Karşı şehri ve civarının ahalisinin ağırlıklı kesimi onlardandır. 8) Mesit, Yabı ve Tama - her üçüne birden üç-ru (üç boy) denilir. Koşkaus şehrine kadar uzanan Ziyaddin dağlık bölgesinde yaşarlar. 9) Saray - Batıda, Koşkaus’dan Hançarvag’a kadar olan bölgede yaşarlar. 10) Burkut (Teleüt boyu Merkit’le krş.) - Kermine ile Melik arasında yaşarlar. 11) Allat - Buhara ile Çarcûy arasındaki Karakul civarında yaşamaktadırlar. 12) Bekrin - KetteKurgan’ın kuzeyindeki Peyşembe civarında yaşarlar. 13) Bataş - değişik yerlerle yaşarlar. Değişik yerlerde Özbeklerden başka yerleşik Karakalpaklar ve Türkmenler de yaşamaktadır. Karakalpakların Oymaut, Karı-koylı ve Kara-singir adlı boyları Ak-tepe ve Beş-arık civarında yaşamakta ve yakın zamanlardan beri Amuderya boyunda göçebe olarak hayatlarını sürdürmektedirler. Türkmenlerin Kazayoğlı, Kancigalı ve Bogoşoli (son ikisi kendilerini Yüysün kabilesine mensup kabul ettiklerine göre Büyük Cüz Kazaklarının akrabaları olmalılar) dağlık Nurata bölgesininin kuzeyinde yaşamaktadırlar.385 İ. L. Yavorsky’nin verdiği bilgilere göre, 30-35 bin kişiden oluşan Şehrisebz ahalisi arasında bir zamanlar Mangıt boyunun oymaklarından olan Kenegeslere mensup Özbekler ezici çoğunluğu 381 382 383 384 385

Par, per: Sis, buğu anlamındadır. Parçe-yüz ise yüzü sisli demektir. Tavşan kulaklı anlamındadır (çev.) Tuya veya tüye, deve; tuyaklı: develi anlamındadır. Sirge veya serge, küpe; sirgeli de küpeli demektir. Aus Sibirien, I/225-228. Buhara hanları Mangıt kabilelerine mensupturlar ve tahta kotarılırken keçe üzerine Ming, Allat, Bekrin ve Bataş kabilelerinin beyleri tarafından kaldırılır. (II/46)

192

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

oluşturmaktadırlar. Kenegesler beş oymaktır: Kayrasalı, Taraklı, Açamaylı, Çexut ve Abaklı.386 Dolayısıyla Orta Cüz’den bazı boylarla ve özellikle de Kirey boylarıyla ittifak oluştururlar. Aynı yazarın gözlemlerine göre Kunduz ve Taş-kurgan’da daha ziyade Özbek Katagan boyu mensupları, Mezar-ı Şerif ve Belh’te Saray ve Ming Özbekleri yaşamaktadır. Çaar-vilayet’teki (yani Afganistan Türkistanı’nda) Özbeklerin tamamı Yarovsky’ye göre 400 bin kişidir.387 1885 yılına ait bilgilere göre Hocent kazasındaki Özbekler aşiret yapılarını kaybetmişlerdir.388 Cizah bölgesindeki Özbekler 15754 hane idiler ve dağılımları şöyle idi: Kırk 3194, Kanglı 594, Salık 1774, Türkmen 1348, Türk 812, Nayman 755, Mangıt 960, Kitay-yüz 1228, Sulaklı 664, Tuyaklı 578 hane idi. Geri kalan 500 hane ise Allaça, Burkut, Sergeli, Baymaklı, Celair, Kırgız, Yüz, Kuyan-kulaklı, Parçe-yüz, Kapança, Kuşçu, Uraklı, Tukçarı, Koştamgalı, Saray ve Kancigalı boylarına mensuptu.389 Vambery’ye göre Hiva’da Kungrat, Uygur, Kıpçak, Nüküz, Açmayli, Şehrisebz’de Keneges, Meymene’de Ming ve Karşı’da Nayman boyları nüfusun ağırlıklı kesimini oluşturmaktadırlar.390 Yine 386 “Путешествие русского посольства по Авганистану и Бухарскому ханству в 1873/9 гг”, т, 2, Спб., 1883, c. 39. 387 Age., s. 231. 388 Y. Smirnova “Сыр-дарьинская область”, Спб., 1887, c. 46. 389 Age., s. 322, 323. Grebenkin ve diğer adları verilen yazarların kaydettikleri Özbek boy adlarından başka, 1888 tarihli “Semerkand bölgesindeki meskun yerler ve nahiyeler listesi”nde şu oymak adlarına da rastlanmaktadır: (Semerkand’da) Çalmuyun, Türk-keltetay, Türk-ballas, Muhatarı, Çingizhan, Çuyat, Çandır. Kette-Kurgan’da ise Yabu-kiyat, Kirait vb. oymaklar ve ayrıca boyu belli olmayan 2875 Özbek vardı. Hocent kazasındaki boylar ise hiç belirtilmemiş. Belki de yukarıda belirtildiği gibi bunun sebebi, burada yaşayan Özbeklerin aşiret yapılarını kaybetmiş olmalarıydı. 390 Muravyev’e göre (“Путешествие в Туркмению и Хиву”, M. 1822) Hiva’daki Özbekler dört taifeden oluşmaktadır: Kiyat-Kongrat, Uygur-Nayman, Kanglı-Kıpçak ve Nikyüz-Mankıt. Sanırım, Prof. N. İ. Veselovsky’nin de belirttiği gibi (“Очерк историко-географических сведений о хивинском ханстве”, Спб., 1877, c. 143) burada her taife iki boydan oluşmaktaydı. Danilevsky’nin 1842’de yayınladığı “Hiva Hanlığı” adlı eserde verilen Hiva

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

193

Vambery’ye göre Türkmenler ve az sayıdaki Sartların dışında şehirlerdeki tüm nüfus Özbek’ti. Keza Buhara vilayetinde Zerevşan’ın her iki sahilinde, Şehrisebz’de, Amu-derya boyunca Afganistan şehirlerinde (Kunduz, Hulm, Akçe, Şibargan, Meymene ve Andhoy) çiftçilikle uğraşan ahalinin ağırlıklı kesimi Özbeklerdi.391 Özbeklerin fiziki tipleri yalnızca boylara göre değil, elbette yaşadıkları bölgelerdeki yerli doğu İranlı, Afganlı, batı İranlı ve dağlık İranlı (Galça392)larla olan kaynaşmalara bağlı olarak da farklılıklar göstermektedir. Vambery, Özbekler arasında aynı boy adını taşımakla birlikte değişik yerlerde yaşayan, ancak Kırgızlar ve Türkmenlerde az çok sıkı bir şekilde muhafaza edilen aşiret ruhunu kaybetmiş insanların bulunduğunu belirtmektedir.393 Bu durum öncelikle Sır-derya civarına tüm boyların tamamıyla değil, ancak küçük kollarıyla gelen Özbeklerin tarihi oluşumuyla, ikinci olarak ise değişik boylardan toplanan müfrezelerin oluşturduğu birliklerin çoktan göçebe hayat tarzını terk ederek yerleşik düzene geçmesi sebebiyle aşiret yapısının çözülmesiyle izah edilebilir …

şehirlerinden bazıları şu Özbek boylarının adlarını taşımaktaydı: Çağatay, Kıpçak, Kitay, Kungrad, Mangıt. Boy adları taşıyan köyler ise şunlardı: Bayat, Kitay, Nayman, Nukus ve Sayat. 391 Das Türkenvolk, s. 354. 392 Bartold’un anlattığına göre günümüzde Orta Asya’da “galça” kelimesi “küçük dağ, tepe” anlamında kullanılmaktadır, ama herhangi bir dil grubuna mensup topluluğu ifade etmemektedir. Bununla birlikte kelimesinin aslının “garçegî” (serserilik) sözcüğünden geldiğini belirten yazar, daha sonraları aynı kelimenin “ahmak, daltaban” anlamında kullanıldığını belirtmektedir. Günümüzde ise Özbekler, ne söylediği iyi anlaşılmayan insanlara “galça” demektedirler. (çev) 393 Das Türkenvolk, s. 354.

XI. Sartlar

Kırgız-Kazaklar ve Orta Asya’daki diğer göçebeler, Batı ve Doğu Türkistan’daki tüm yerleşik insanlara Sart diyorlar. Farsça konuşan Taciklere, Türk-Acem melezlerine veya Türkçe konuşan Türkleşmiş Taciklere ve artık tamamıyla yerleşik düzene geçmiş olan Türklere de Sart diyorlar. Sart kelimesinin kesinlikle değişik dillerde konuşan karma halklar için bu anlamda kullanılması, bazı nahoş anlamalara ve bir takım kavram kargaşasına yol açmakla birlikte, toplumda genel olarak Sart kelimesi yerleşik düzene geçmiş Türk dilli yerli ahaliyi ifade etmektedir. Sart sözcüğünün doğru ve net bir etnografik kavram haline gelebilmesi için, boykabile yaşantısını, onunla bağlantısı olan oymak ve oba yapısını kaybetmiş yerleşik Türklerin ve Türkleşmiş yerlilerin Sart olarak adlandırılması gerekiyordu. Böyle bir ilave işaret, Sartların bir zamanlar boy yapısını ve boylara ve oymaklara mensubiyet duygusunu göçebeler düzeyinde muhafaza etmekle birlikte yerleşik düzene geçen Kırgız-Kazak, Özbek, Türkmen vb. gibi ayırmak için gereklidir. Elbette ki yerleşik düzene geçen göçebelerin boy ve aşiret yapısını kaybetmeleri yalnızca bir zaman meselesidir, ama büyük kısmı aşağı yukarı üç yüz yıldır şu veya bu şekilde yerleşik düzende yaşamalarına rağmen boy-aşiret yapısının birçok çizgilerini muhafaza ettikleri için Sartlarla tam olarak kaynaşmayan Özbeklerin durumunda göreceğimiz gibi, bu iş için gerekli olan zaman dilimi hiç de az değildir. Dolayısıyla boy-aşiret yapısını bütünüyle terk etmeyen Özbek, Kazak, Kırgız, Türkmen vb. gibi yerleşik düzene geçmiş Türk ahalinin, bu yapıya sahip olmayan veya onu bütünüyle unutmuş bulunan Sartlardan ayrılmaları, ge-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

195

rek etnografik ve gerekse başka anlamda uzak bir ihtimaldir.394 Her ne kadar kelimenin teklif edilen anlamı dâhilinde Sartlar arasında Taciklerle karışan değişik kabilelere mensup Türklerden başka, Taciklerin dışındaki değişik halklarla (örneğin Afganlar, Arapların torunları vs.) muhtelif kabilelere mensup Türkler olacaktır. Bir de yalnızca yerleşik düzene geçip de Taciklerle ve diğerleriye karışmayan Türkler vardır; ama bu durum, evlilik ve melezleşmenin yanı sıra dil, din, meslek ve hayat tarzlarının aynı oluşu antropolojik bir kaynaşmayı kaçınılmaz olarak beraberinde getirdiği için, onların Sartlaşmasını veya vahit bir halk haline gelmelerini engellemez. Ne var ki Sart kelimesi, teklif edilen rasyonel anlamıyla, günümüzde gerek resmi çevrelerde ve gerekse halk arasında yaygın bir şekilde kullanılmaktan uzaktır. General Kaufman’ın 1881’de hazırladığı “Tüm Tebaa Halklarla İlgili Rapor Projesi”ne395 göre “Sartlar, Sır-Derya ve Fergana bölgesiyle, Zeravşan ilçesindeki şehir ve köylerde yaşayan yerli halkın ağırlıklı kesimini oluşturmakta”ydı ve üstelik bu proje Sartların kökenini “farklı ırkların karışımına” bağlamakta, onları Taciklerden ve değişik kabilelerden (Kırgız, Kurama, Özbek) oluşan Türklerden ayırmaktaydı. Ama (daha önce Sır-derya bölgesinin bir kısmıyla birlikte Zeravşan dairesini oluşturan) Semerkand bölgesiyle ilgili resmi rakamlara göre, burada yaşayan ahali arasında Sartlar hiç yoktur ve ahali yalnızca 394 “Rusça-Özbekçe Cep Sözlüğü”nün (Semerkand, 1895) yazarı Şir Ali Lapin, daha önce “Türkistan Bülteni”nde (1894) Sart sözcüğünün kullanımını reddederken “böyle bir halk olmadığı gibi, Sartça denilen bir dil de yoktur” demiş; fakat “özel bir isim almayan” ve Özbeklerin Taciklerle karışımından oluşan yerli yerleşiklerin bulunduğunu ve bunların “haklı olarak yeni Özbekçe denilen bir dil kullandıklarını” kabul etmişti. (“Туркестанские ведомости”, 1894, № 38, 39) Demek ki, diğer yerlilerin yaptıkları gibi kendine Sart demese de, böyle kendine özgü bir topuluk ve Lapin’in “yeni Özbekçe” demeyi uygun gördüğü bir dil var. Lapin ayrıca bu dili dört değişik ağza taksim etmektedir: 1) Sır-derya bölgesi ağzı (Kırgızcanın bariz etkisi ile); 2) Fergana ağzı; 3) Amu-derya ve Hiva ağzı (Türkmencenin etkisinde); 4) Semerkand ve Buhara ağzı (Tacikçenin güçlü etkisi ile). 395 Спб., 1885, c. 21-25.

196

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Özbek ve Taciklerden oluşmaktadır. Buna karşılık Fergana bölgesiyle ilgili istatistiki bilgilerde Özbeklere burada hemen hemen hiç rastlanmamakta ve aksine tüm yerleşik ahaliye Sart denilmektedir. Bu tezatlar, önemli ölçüde, yerleşik düzende yaşayan aynı yerli halkın etnografik adlandırılmasından ve ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Taşkent ve diğer yerleşim birimlerinde uzun bir zaman dilimi içinde Türkleşmiş olan Tacikler, yerleşik ahalinin çoğunluğunu oluşturmakta, siyasî hâkimiyetlerinden faydalanmakta ve kendilerini Sart olarak takdim etmektedirler.396 Her ne kadar Özbekler (özellikle Kıpçaklar) yakın bir zamandan beri siyasî ağırlığı ellerinde bulundursalar dahi, Fergana’nın yerleşik ahalisi içinde de Türkleşmiş Tacikler çoğunluktadır. Hâlbuki Semerkand bölgesinde, Buhara’da ve Hiva Hanlığı’nda yalnızca siyasi hâkimiyet değil, nüfus üstünlüğü de birkaç yüz yıldır Özbeklerin elindedir. Bu Özbekler, tabii olarak adlarını muhafaza ettikleri gibi, yerleşik düzene geçmeye de meyilliydiler ve bunu Türkleşmiş Tacikler hesabına genişlettiler. Tacikler ve Sartlar ise, kendilerine aşağı tabakadan insanlar ve tebaa muamelesi yapmak isteyen hâkim unsurun sahip olduğu haklardan yararlanmak için kendilerini Tacik ve Sart olarak değil Özbek olarak takdim etmeyi tercih ettiler. Sonuçta o sıralarda Sır-derya ve Fergana’da Türkçe konuşan yerleşik ahali kendini Sart olarak takdim ediyor veya en azından bir başkasının adını kullanarak o ad sayesinde bir takım siyasi avantajlar elde etme uğruna böylesi umumi bir etnik adlandırmaya meyletmiyordu. Semerkand bölgesinde ve hanlıklardaki tüm yerleşik Türk ahali kendini Özbek olarak takdim ediyordu ve böylece - günümüzde her ne kadar yerleşik Türk veya Türkleşmiş ahali Sır-derya ve Fergana bölgesindeki Sartlardan fazla bir farklılık arzetmiyor ve antropolojik yönden çok az 396 Yazarın bu sözleri XIX. Yüzyılın sonları için geçerli olabilir; ama içinde bulunduğumuz dönemde Taşkent ve çevresinde Tacikler Tacik olduklarını söyleyemeyecek kadar azınlık durumundadırlar ve ayrıca bu eserin çevirmeni olarak yıllarca bulunduğum Taşkent’de ve diğer şehirlerde kimsenin kendisini “Sart” olarak takdim ettiğine rastlamadım. Yalnızca Taşkentliler sart kelimesini Buharalı Yahudi tacirler için kullanmaktadırlar (çev.)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

197

Tacik kanı taşıyorsa da, - bu isim mahalli olarak resmen ağırlıklı biçimde kullanılmaya başlandı. Elimizdeki bilinen yazılı kaynaklara göre sart sözcüğü ilk defa 1068-1069’da yazımı Kaşgar’da tamamlanan “Kutadgu-bilik”te Vambery’nin ifadesiyle “tacir” anlamında geçmektedir.397 Bu kelimenin kökeni bilinmiyor ve örneğin Lerch’in Ari dilinde şehir anlamındaki ksatra kelimesinden geldiği şeklindeki tezler gibi bir takım görüşlere istinaden bazı mesnetler var ise de, şimdilik teklif edilen açıklamalar tatminkâr değil. Çünkü Türklerde sart kelimesi yerleşikliğin ayrılmaz bir işaretidir. Özellikle klasik yazarlardan bazıları bu kelimeyi Sır-derya’nın diğer adı olan Yaksart’la yakınlaştırmaları gibi eski denemeler de mevcut.398 Vakıa Sır-derya İranlılarla Türkler arasında daima sınır olarak kalmıştır, ama bir yandan İranlılar onun sınır oluşunu tartışmalı buldukları ve kesinlik ifade etmediği iddiasıyla nehrin öte tarafında kuzey ve doğu istikametinde uzak noktalara kadar gidiyor, diğer yandan Türkler de - özellikle daha sonraki dönemlerde - nehrin öte yakasına geçerek İranlıların yaşadıkları sınırların daha ilerisine uzanıyorlardı. Her halükârda Sır-derya günümüzde Orta Asya’da Türklerin İranlılarla fazla kaynaşmadıkları ve Sart adının kendileri için pek bir şey ifade etmediği toprakları sulamaktadır. Milat öncesinde Fergana’nın yerleşik ahalisi neredeyse serâpâ İranlı olmalıydı ki, “Han-shu”da “Davan (Fergana)’dan batı istikametinde An-hsi (Parth) devletine kadar pek çok lehçe kullanılmasına rağmen dilleri birbirine çok benzer ve günlük konuşmalarda birbirlerini anlarlar. Burada yaşayanlar çekik gözlü, gür sakallıdır; ticarette mahirdirler ve kâr 397 Sartlar başı yani (Çin’e giden veya Çin’den gelen ticaret kervanlarındaki) tacirlerin reisi. Bkz. Vambery, Das Türkenvolk, s. 371. 398 1885’de Lerch’in teklifini yanlış bulan Vambery (Das Türkenvolk, s. 371) daha sonra (Die Sarten und ihre Sprache, 1891) sart kelimesinin Yaksart nehrinin ve Farsça şehr - şehir adında geçen eski İranca kşatra kelimesinden geldiği görüşüne meyletmiş; Yaksart’ın “şehirlerin nehri” anlamında olduğunu, sart kelimesini ise İranlı göçebelerin Sır-derya vadisinin yerleşik düzende yaşayan insanları anlamında Türkler için kullandıklarını düşünmüştür.

198

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

için birbirleriyle rekabet ederler” denilmektedir.399 Daha sonraki döneme ait “T’ang-shu”da ise Mâverâünnehr’deki (kısmen Kan yani Semerkand’daki) ahali ticarette mahir ve hırslıdır; onlar şöyle derler: “Bir erkek yirmi yaşına geldiğinde komşu bir ülkeye gider ve menfat gördüğü her yerde bulunur.”400 Elbette ki Fergana, Soğdiyana ve Bactriana coğrafi konumları itibariyle doğudan batıya, batıdan doğuya nakledilen emtia için eskiden beri aracılık etmek zorundaydı; ama özelikle Fergana ve Mâverâünnehr’in ticari ilişkileri, Türk hakanlarının hâkimiyet alanlarını Çin sınırından İran’a kadar genişlettiği VI. Yüzyılın ortalarından itibaren bilhassa genişlemişti. İşte tam bu dönemde oldukça uzun zaman dilimleri içinde Mâverâünnehr’den periyodik ticari kervanlar Yenisey Kırgızlarının ülkesine kadar gidiyordu. Örneğin Çin kayıtlarına göre (IX. Yüzyıl) her üç yılda bir Ta-shi401 yani Arap ülkelerinden gelen kervanlar Orta Asya üzerinden buralara ulaşıyordu. Yine o dönemde, her ne kadar daha önce var iseler de, kalabalık yerleşim birimleri Tanrı Dağları’nın kuzey etekleri boyunca artmıştı. Göründüğü kadarıyla Tarbagatay ve Doğu Tanrı Dağları’ndaki Çumugun ve Çu-yülerin şehrine kadar giden Çin seyyahları, daha sonra Arap coğrafyacıları ve benzerleri, bu yerleşim birimleri hakkında bilgi vermektedirler. Buralardaki yerleşim birimlerinde yaşayan ve muhtemelen Milattan önce K’angchü’nün hâkimiyeti altındaki Fergana ve Taşkent’ten gelen ahali, Yüyni veya Yüni denilen Yanı-kent (yeni şehir) adında bir şehir kurmuşlardı.402 Bin küsur yıl sonra bu isim Talas vadisine taşınıp yerleşti ve Tarih-i Reşidi’nin yazarına göre bu şehirde yaşayanlara Yanılık403 deniliyordu. Talas’ın doğusundaki kalabalık yerleşim birimleri Çu nehri, Issık-göl sahilleri, İli (Almalık) nehri, 399 400 401 402 403

Собрание сведений, I/61. Age., III/239. Age., I/449. Age., III/58. Yani Yanılı. Çünkü Orta Asya Türk lehçelerinde yerleşim birimlerine ait nisbet ekleri bizdeki -li ve -lı’ya tekabül eden -lik yahut -lık’tır (çev.)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

199

Karatal boyunda veya Lepse (Kayalık) havzasında İmil nehri ve Ebin-nor vadisindeydi.404 Yerleşik düzende yaşayan bu insanların neredeyse tamamı XIV. Yüzyılın ikinci yarımında Çağatay ulusunun iki parçası arasındaki iç savaş sırasında yok edildiler. Kurtulabilenler Kaşgarya’ya ve özellikle Taşkent civarına ve Fergana gibi uzak yerlere gittiler ve burada Türkleşerek nüfuslarını artırdılar ve ahalinin önemli bir kısmını oluşturdular. Çünkü Şaş ve Fergana uzun bir zamandır doğrudan Türk hanlarının hâkimiyeti altında olduğundan komşu Türklerle sürekli ilişki halindeydiler. Örneğin 605 yılında Şi (Şaş) hâkimi Türkler tarafından öldürülmüş ve yönetim Dele Fuçi,405 daha doğru imlasıyla Fuçi-tegin tarafından ele geçirilmişti. (Çinliler daha sonraki dönemlerde de yanlışlıkla tegin yerine dele kelimesini kullandılar). Bu Fuçi-tegin muhtemelen Batı Türkleri han sülalesindendi. Çünkü o dönemde tegin unvanını yalnızca Türk hakanlarının akrabaları kullanıyorlardı. VII. Yüzyılın ikinci çeyreğinde P’o-han (Fergana) hâkimi de öldürülmüş ve bölge aynı anda, fakat değişik şehirlerde yaşayan Türk prensleri ve yerli hâkimler tarafından yönetilmeye başlanmıştı. VIII. Yüzyılda muhtemelen Türk asıllı olan Şi ve Fergana hâkimleri, Batı Türkleri arasındaki taht kavgalarına fiilen iştirak ettiler. Fergana ve Şaş, Türklerin gücüne dayanarak uzun süre Araplara karşı direndi ve defalarca Arap valilere isyan etti. X. Yüzyıl sonlarında Sâmânîlerin yıkılmasından sonra bölge Karluk hanlarının eline geçti; arkasından yine Türklerin gücüne dayanarak sırasıyla Kara-Kidanlar, Çağatayîler, Timurîler ve en son olarak Şeybanîlerin hâkimiyetine girdi. Şeybanî Özbekleri, Fergana ve Taşkent’te bizzat kendileri de yerleşik düzene geçtikleri ve Sartlarla kaynaştıkları için Şeybanîlerin hâkimiyeti sırasında da nüfusları sürekli artmaya devam eden kalabalık nüfuslu yerleşik 404 Örneğin Bulo (tahmine göre Borotala nehri vadisindeydi) şehrinde batı sikkeleri kullanılmaya başlanmıştı. (Bretschneider, Mediaeval Researches, I/128) 405 Собрание сведений, III/243.

200

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Türk veya Türkleşmiş bir ahali buldular. Göçebe ve yarı göçebe Özbeklerin boy-kabile yapısının nihai olarak ortadan kalkması ve Sartlarla kaynaşması sonucunda yerleşik düzene geçiş süreci, özellikle Rus hâkimiyeti döneminde hızlandı ve daha önce savaşı kendine meslek edinen Özbekler sürüleri için yeterli mera bulamadıklarından tarıma yönelmek zorunda kaldılar. Radloff, 1868 yılı kayıtlarına dayanarak Sır-derya bölgesinde yerleşik düzende yaşayan yerli nüfusu 300 bin kişi olarak tespit etmişti. Bunun 160 bini Sart, 40 bini Tacik, 20 bini Kurama ve 80 bini Özbek’ti.406 Vambery ise, 1885 yılında, Kostenko’nun yetmişli yıllara ait tespitlerine dayanarak, Sır-derya bölgesinde 210774, Fergana’da 344023 ve Zeravşan bölgesinde 123138 kişi olmak üzere Sartların Türkistan’daki toplam nüfuslarının 690305 kişi olduğunu tahmin etmiş; buna Hiva (özellikle Hiva ve Urgenç şehirlerinde yoğunlaşan) Sartları ile Buhara’dakileri de ilave ederek ortalama 1 milyonluk bir nüfus (erkek-kadın) çıkarmıştı...407 (W.W. Barthold’un Sartlar hakkındaki makalesi) (Aristov’un Sartlar hakkında yazdıkları şahsen bizi tatmin etmediği için Barthold’un konuyla ilgili makalesini külliyatından alarak Orta Asya – Tarih ve Uygarlık adıyla yayınladığımız eserde geçen şekliyle aşağıya aynen koymayı uygun bulduk. Vakıa Barthold’un makalesi de bizi tam tatmin etmiş değil; ama gerek Aristov’un yazdıklarından, gerekse Barthold’un makalesinden ve bizim dipnotlarda bulunduğumuz itirazlardan daha tatminkâr bir sonuca ulaşılabilir) Mahalli matbuatta yerli halkları yönetmekle görevlendirilen insanların, hâkimiyetleri altındaki ahalinin dillerini bilip onlarla 406 Aus Sibirien, I/229. 407 Das Türkenvolk, s. 370. Fakat aynı Vambery her nedense 1892’de yayınladı The Turko-Tatars adlı makalesinde Sartların nüfusunu yalnızca 900 bin kişi göstermiştir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

201

tercümansız konuşabilmeleri temennisi sık sık dile getirilmiştir. Bu temenni bölgenin üst düzey yöneticileri tarafından da paylaşılmaktadır ve nitekim kısa süre önce V. P. Nalivkin’den Rus memur ve subaylardan isteyenlere Sart dili kursları düzenlemesi istenmişti. Şimdi bu tür kurslar Semerkand’da Kont N. Ya. Rostovtsov’un girişimiyle açılmış bulunuyor. Semerkand askeri valiliğinde tercüman olarak görev yapan ve bu zor işi üzerine alan Şir Ali Lapin’e kursları başlatması emredilmişti… Geçen yıl Lapin’in hazırladığı makalenin “Sartlar ve dilleri” şeklindeki başlığı ne yazık ki oldukça tuhaf bir etki yaratmaktadır. Yazar sözlerine “esasen ne Sart adında bir halk var, ne de Sart dili” diye başlamaktadır. Ona göre sart sözcüğü sarı-it kelimesinden gelmektedir ve şimdiki göçebe Kırgızların kökenine bakmadan bölgedeki yerleşik halka verdikleri alaycı bir isimdir. Ayrıca yine Kırgızlar bununla ilgili olarak Şir Ali Lapin’in naklettiği bir efsane de anlatıyorlarmış. Elbette Şir Ali Lapin bu efsaneye inanmıyor, ama güya Kırgızlar bozkıra geldiklerinde burada, yurtlarını açtıkları yerde perişan halde sarı bir it görmüşler. Bu manzara yerleşik halkı hatırlatıyormuş ve böylece ona sart adını vermişler ve bu alaycı lâkabı süslemek için de Kırgızlar bu efsaneyi uydurmuşlar.” Yazarın bir sonraki görüşü ise emsali bulunmaz bir komiklik: “Araba sürücüsü sarta gözümüz takıldı. Arabaya koştuğu atın üzerinde ayaklarını altına büküp, dizlerini genişçe açarak ve başını yukarı atarak hazin, sonu gelmez monoton şarkısını okurken, Kırgızların kendisine taktığı lâkabı fazlasıyla hatırlattığı için biraz şaşırdık..” Lapin’e göre göçebeler tarafından icat edilen bu lâkap “Kırgızlar arasında tüm yerleşik ahali için kullanılırken, yavaş yavaş yayılmaya başladı ve bazı tarihçiler bu kelimeyi Türkistan’ın yerleşik ahalisinin umumi adı olarak da kullanılmışsa bunda şaşılacak bir şey yok.” Böylece yazar şu sonuca ulaşıyor: “Bizde sart diye bir halk yok, yalnızca tüm yerleşik ahaliyi tahkir edici bir lâkap olan sart sözcüğü var. Sartça deyince Tacikce ve yerleşik Özbeklerin dili Özbekçeyi göz önünde bulundurmak zorunda olduğumuza

202

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

göre, Sartların diline Sartça demek için bir mesnedimiz yok. Dolayısıyla bu dile bugüne kadar yazılıp söylendiği gibi Sartca değil, yerleşik Özbeklerin ağzıyla Özbekçe demek gerekir.” Lapin’in göründüğü kadarıyla en ufak bir bilgisi dahi olmayan konularda böyle ahkâm kesmesi bizi ancak hayrete düşürebilir. Çünkü kendisi tarih ve literatürden kesinlikle bîhaber; öbür türlü XV. Yüzyıl ve XVI. Yüzyıl başlarında yaşayan Nevâî ve Babür gibi yazarların “sart” sözcüğünü “Pers, Tacik” anlamında kullandıklarını, bunun antipodu olarak da (aynı yazarlarda dahi ‘haneberduş, eşkıya’ anlamındaki) kazak değil, Türk kelimesinin istimal edildiğini bilirdi. Bugünkü Kırgız veya yazarın kendi ifadesiyle Kazak halkı o zamanlar dahi henüz oluşmuştu ve Babür ve Nevâî’nin çıktığı topraklarda yaşayan insanlarla hemen hemen hiçbir alâkası yoktu. Bundan da anlaşılıyor ki, sart kelimesi her halükârda Kırgızlar tarafından icat edilmiş bir sözcük değildir. Lapin’in naklettiği efsane ise, tıpkı Kırgız sözcüğünün kırk-kız’dan geldiğini anlatan efsane gibi bir “halk etimolojisi”dir (Volksetymologie). Sart sözcüğünün değişik kullanım şekilleriyle ilgili bilgiler ve muhtelif anlamları N. P. Ostroumov tarafından dört başı mamur bir şekilde derlenmiştir. Yine de bize göre şu ana kadar bilimsel izahlar getirilmiş değil. Daha da önemlisi, sart sözcüğüne Moğol istilasından önceki dönemde rastlanmaması ve ilk defa Moğollar tarafından kullanılmış olmasıdır. Reşidüddin’in kaydığına göre Moğollar sartaktı kelimesini408 ‘Tacik’ anlamında kullanıyorlardı ve ilk defa olarak, Müslüman yöneticiler arasında Çingiz-han’la ittifak yapmak zorunda kalan Arslan-han için kullanmışlardı. Buradan Moğolların ayrım gözetmeksizin tüm Müslümanlara bu ismi verdikleri sonucu çıkarılabilir ve üstelik Karluklar da Ari değil, kesinlikle Türk idiler. Dolayısıyla sart sözcüğünün anlamını Moğol dilinde aramak gerekir. Bu dili bilmeden kendi açıklamamızı teklif edemeyiz; ama henüz ikinci Altın Orda hanının adının Sartak 408 Kelimenin doğrusu sartaktaydır ve daha sonra Barthold da bu şekilde düzeltmiştir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

203

olmasından da anlaşılacağı üzere, Moğolcada bu kelimeyi karşılayan bir kök vardı. Çingiz-han’ın seferleri sırasında, o dönemde dil ve köken itibariyle Ari olan şehir ahalisinin aksine, Türkler Moğollarla yakınlaşmaya çalışıyorlardı. Pek muhtemeldir ki, bu yakınlaşma neticesinde Moğollar tüm Müslümanları değil, yalnızca kendi Ari hususiyetlerini muhafaza edenler için sart sözcüğünü kullanmaya başlamışlar ve kelime Moğollardan Türklere geçmiştir. Sartlar, zaman içinde Türklerle kaynaştıkça Ari dillerini unutup Türkçe konuşmaya başlamışlardır. Sart sözcüğünün kökeni ne olursa olsun, hiç bir mesnedi olmadan kelimeyi bizim etnografya sözlüğümüzden ihraç eden N. P. Ostroumov’un görüşüne katılmak mümkün değil. “Nemets” (Alman) kelimesinin etimolojisini herkes bilir, ama biz yine de onu bir etnografik terim olarak kullanıyoruz. Tıpkı bunun gibi, başlangıçta etnografik bir anlamı olmasa bile, “sart” sözcüğü günümüzde yüz tipi ve dili itibariyle etnografik birim özelliği gösteren bir halk için kullanılmaktadır. Lapin, Sart diline Özbekçe denilsin istiyor. Örneğin Hiva Özbeklerinin lehçesinin Taşkent ve Semerkand lehçelerinden ne kadar farklı olduğu konusunda tam bilgimiz yok; ama N. P. Ostroumov, Sart dilinin “aslında Türkçe olduğunu, fakat Kırgızca, Özbekçe, Tatarca ve Türkçeden ayrı olarak ‘sart dili’ adıyla bilindiğini” belirtmektedir. Bilindiği gibi sart kelimesi, şu andaki şekliyle ilk önce XV. Yüzyıl sonlarının yazarı Mir Ali-Şir Nevâî’de geçmektedir.409 Daha erken 409 Yazarın bu görüşüne katılmak mümkün değil. Çünkü Nevâî’den çok daha önceleri Manas destanında sart kelimesi defaatle kullanılmaktadır. Örneğin bir yerde: “Cakıp Han Sart orağını biçti” denilmektedir. Buradaki Sart orağı biçmek toplumda küçültücü işlerle uğraşmak anlamındadır. Bir başka yerde ise sart kelimesi şu şekilde geçmektedir: “Ketmen (kazma/balta) ile söğüt kesen, ker (arık) eşeğini argımak at gibi öven; darı ekmeği koynunda, ayrı ketmen boynunda, Sart’ın yurdunu dolaştım”; “Orakçı Sart’ı kılavuz almış”; “Ketmenci Sart’ı kılavuz almış”; “Koyun soymayan Sartlar” vs.. Burada, örneğin “Sart’ın yurdunu dolaştım” mısrasında ‘Sart yurdu” ile kastedilen ülke neresidir? Manas destanı Kırgızlara ait olduğuna göre, acaba kastedilen Tacikistan mı, İran mı, yoksa Doğu Türkistan ve özellikle Kaşgar mı? Çünkü Radloff, özellikle Kaşgar’dan gelen Uygur tacirlere “sart”

204

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

kaynaklarda, bilâhare ortaya çıkan sart sözcüğü anlamında kullanılan ve muhtemelen terimin daha tam şekli olan sartaktı ve sartaul kelimelerine rastlıyoruz. Bildiğimiz kadarıyla sartaktı sözcüğü yalnızca Reşiddüddin’de geçmektedir ve N. P. Ostroumov’un kitabında da sadece bir tek yerde zikredilmektedir. Aynı yerde sartaktı kelimesini “Moğolca sartak=sarta benzer (sartagul, sart)”ın sıfat şekli olarak gören Prof. Berezin’in notu da verilmektedir. Bundan başka sart kelimesiyle ilgili makalelerde sartagul veya sartaul terimi bir kere bile geçmez ve üstelik benim için daha önemli olan sartaktı sözcüğüyle kıyaslanmadan kullanılır. Sargul, sartaul veya sartol sözcükleri Moğolca ve Tibetçe eserlerde oldukça sık geçmektedir. Çinliler bu terimi önceleri Uygurlar, daha sonraları genel olarak Türkistanlılar ve en nihayet kökenine bakmaksızın tüm Müslümanlar için kullanılan - ki Moğol hâkimiyeti dönemine doğru kelime artık kesin olarak bu son anlamında işletiliyordu, - hoy-hu veya hoy-hoy kelimesiyle karşılamışlar. “Moğolca-Çince kitabeler”de yani XIII. Yüzyılın Moğolca epik hikâyesinde “sartaul halkı (sartaul-irgen) Harezmşah Muhammed’in tebaası olan Türkistanlılara verilen isim olarak geçmektedir. Sartaul sözcüğünün Müslüman yazarlarca kullanım biçimleri bugüne kadar kimse tarafından derlenmemişti. Böyle bir örneği ben, Reşidüddin’de ulu kağan Kubilay’ın (öl. 1294) Müslüman danışmanlarından Bayan-Fencan unvanı taşıyan Ebû Bekr’le ilgili bir hikâyede buldum. Reşidüddin, hanın danışmanına verdiği bir cevabı nakletmekte ve üstelik Kubilay’ın Ebû Bekr’e “sartaul kişi” dediğini belirtmektedir. Ayrıca, muhtemelen İran’da XIV. Yüzyıl denildiğini belirtmektedir ki, “Uygurlar” adlı kitabın yazarı Turgun Almas da Uygurlara “tacir” ve “kervanbaşı” anlamında bir dönem “Sart” denildiğini kabul etmektedir. Kaldı ki, bir dönem Sır-derya boylarında Ay kabileleriyle birlikte göçebe halde yaşayan ve daha sonra onlarla beraber Ural civarına muhaceret eden ve halen Başkurdistan’da yaşayan Sart kabileleri varken ve bu kabileler Nevâî’den çok daha önceleri mevcutken, bu sözcüğün sözü edilen anlamıyla ilk defa Nevâî tarafından kullanıldığı şeklindeki ifade asla kabul edilemez. (çev.)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

205

başlarında yazılmış Türkçe-Arapça ve Moğolca-Arapça bir sözlükte “sartaul” kelimesinin karşılığı “Müslüman” olarak verilmektedir. Sartaul kelimesinin etimolojisiyle ilgili açıklamalar da farklı. Arşimandrit Pallady’ye göre “bu kelime muhtemelen Türkistan’ın yerli halkına verilen sart isminden oluşturulmuştur; aul ise ülke, özellikle de mülk anlamındadır.” Prof. V. P. Vasilyev ise sartagol kelimesini “Moğolca sara (şara) tologay - (sarıbaşlı (kızıl-baş?) ın kısaltması” olarak görmektedir. Her iki izah da bize hayli şüpheli görünmektedir. Eğer arşimandrit Pallady’nin görüşü doğru olsaydı, o takdirde Moğolca ve erken Müslüman müelliflerinde sartaul kelimesiyle birlikte sart sözcüğü de mutlaka kullanılırdı. Prof. Vasilyev’in izahı ise büyük ihtimalle tüm okuyuculara aşırı yapmacık görünecektir. Ayrıca Türkçe’de kızıl sözcüğü sarı değil kırmızı anlamında olduğu için, Moğolca saratologay’ın kızıl-baş şeklinde çevrilmesi çok aptalca olurdu. Yeri gelmişken aul eki Çingiz-han döneminde Türkçe ve Moğolca sözcüklerde, özellikle de görevli isimlendirmelerinde hayli çok kullanılmıştır ve hatta bunlardan örneğin karaul ve yesaul gibi bazıları Rusça’ya da geçmiştir. Buradan kelime sonundaki aul’un bazı isimlerin yapılmasında kullanılan bir “ek” olduğu sonucuna varabiliriz. Dolayısıyla sartaul kelimesinin kökü sart veya sarta’dır. Sartaktı kelimesindeki son heceye gelince, buna Lapin de işaret etmişti; ak eki Türkçe’de fiilimsilerin yapımında kullanılmaktadır; Moğolcada ise, Berezin’in yukarıda belirtilen kaydına göre, sıfat yapımında da işletilmektedir. Netice itibariyle, bize göre sartaul ve sartaktı sözcükleri, aynı sart kökünden gelmektedir. Ancak, bu kök kelime hangi dile aittir ve Moğollar Müslümanlara neden bu adı vermişlerdir, bunu açıklığa kavuşturmaya çalışacağız. Müslüman kültürünün uzak doğudaki temsilcileri genellikle tacirlerdi ve dolayısıyla Moğollar büyük ihtimalle kendilerine

206

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

gelen Müslüman tacirlere ilk başlarda sart diyorlardı. O sıralar Orta Asya’da ticaret, eğer bir istisna sayılmazsa, ağırlıklı olarak Taciklerin elindeydi. Rubruk’un kaydına göre Yedisu’nun kuzey kesiminde “Farsça konuşan Sarasinlerin” (Saraceni lopuentes persicum) yaşadıkları bir ticaret şehri vardı ve hatta Kazan’da “tacir” anlamında tezik (Tacik) kelimesi kullanılıyordu. Moğollar, iş yaptıkları ilk İslam devletiyle kendilerine gelen Müslüman tacirler vasıtasıyla temas kurdukları için, Türk kökenli olmasına rağmen, Reşiddüddin’in dediği gibi, genelde yalnızca Tacikler için kullandıkları bu kelimeyi onlar için de kullandılar. Daha sonra göçebe Türkler, (kendilerini hiçbir zaman önemli ölçüde etkilemeyen) dinlerine rağmen, Moğollarla sıkı temaslar kurdular. O sıralar, Türkistan’ın belki de istisna derecesinde Pers lehçesi kullanan yerleşik ahalisi, İslam kültürüyle daha fazla temasta olduğu için bu özelliğini koruyordu ve bu yüzden Türkler de tıpkı Moğollar gibi şehirli Taciklere sart demeye başlamışlardı. O sıralar Moğollarla Türkler arasındaki kabilevi farklılıklar çok azdı ve ayrıca Moğol unsurlar Türk unsurlara kıyasla çok az oldukları için yerleşik düzende yaşayanlardan kolaylıkla etkileniyordu. Hatta Moğol hanları XIV. Yüzyılda dahi, seyyah İbni Battuta’nın kaydına göre - ki kendisi Moğol hanından “Türklerin sultanı” diye söz etmektedir, - en azından BatıTürkistan’da Türkçe konuşuyorlardı. Dolayısıyla Türk kelimesi, yerleşik düzende yaşayanlardan farklı olarak, genellikle göçebe ahali anlamına geliyordu. Yerleşik düzeni benimseyen Türkler dahi, tabii olarak, kendilerine sart denilmesini istemiyorlardı. Türklerin hâkim halk olmaları, Türk milli ruhunun gelişmesini etkilemiş ve bu ruh, Timurîler döneminde Doğu Türk edebî dilini (Çağataycayı) yerleştiren bazı kabiliyetli yazarların yetişmesine zemin hazırlamıştır. Bu yazarlar genellikle Perslere sart diyorlar ve onların dil ve edebiyatını kendilerine yabancı buluyorlardı. XVI. Yüzyıl başlarında Timurîlerin topraklarını fetheden Özbekler, elbette bu milli kültür akımına yabancıydılar ve Türklerle Tacikler arasındaki farklılıklarla ilgilenmiyorlardı. Onlara

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

207

göre sart, fatih Özbekler ve onlarla müttefik olan göçebe halkların aksine, fethettikleri ülkenin yerli ahalisiydi. Ebu’l Gazi (XVII. Yüzyıl), Özbek, Türkmen ve nispeten onlara yakın olan “Kızılbaşlar’ı” (Persleri) ayırarak, yalnızca Orta Asyalı şehirlilere sart demektedir. Sart kelimesi, Kırgızlara410 muhtemelen Özbeklerden geçmiştir. Fatihlerin etkisiyle bizzat yerli-şehirliler kendilerini sart olarak isimlendirmeye başladılar; ama Türklerle Tacikler arasındaki etnik farklılıklar öylesine fazlaydı ki, her iki halk da kendisini aynı isimle adlandıramazdı. Artık ahalinin ezici çoğunluğu Türkçe konuştuğu için, yalnızca göçebeler değil, Taciklerden de farklı olarak, münhasıran şehirli Türklere sart denilmeye başlandı. Günümüzde Taşkent halkı Tacikçeden farklı olarak doğrudan sart diliyle konuşmaktadır.411 Böylece zaten hiçbir zaman 410 Yani Kazaklara; hatta Kazaklarda “Türkpen – tor egem, Özbek – öz egem, Kırgız – Kazak bir tugan, jaman/ahmak sarttı kim tugan?” şeklinde bir deyiş vardır. Yani “Türkmen saygıdeğer kardeşim, Özbek – öz kardeşim, Kırgız ve Kazak ikizdir, fakat şu kötü Sartı kim doğurdu?” Burada geçen “jaman ve ahmak” sözcüğü yalnızca kötü değil, aynı zamanda kurnaz, kaypak, yüzsüz, iğrenç anlamındadır. Bir atasözü ise şöyle: “Özbek - öz ögem, sart - sadakam.” Radloff, buradaki ‘sadakam’ kelimesinin ‘sadakam ketsin’ deyiminin yardımıyla ‘ Sart gözümden uzak olsun’ anlamında olduğunu belirtmektedir (çev). 411 Yazarın bu tespiti, muhtemelen XX. Yüzyıl başları için kısmen geçerlidir; fakat Taşkent ağzı ülkenin diğer şehirlerinden birazcık farklı olsa da, bu satırların çevirmeni olarak ben, Özbekistan’da kaldığım yaklaşık on yıl zarfında Taşkent ağzıyla ülkenin hemen her yerinde rahatlıkla anlaşabildim. Demek ki, yazı dilinin yaygınlaşması sebebiyle ağız farkları giderek ortadan kalkmıştır. Yazarın böyle bir tespiti neye dayanarak yaptığını bilmiyorum, ama Taşkentliler hiçbir zaman kendilerine ‘sart’ kelimesini yakıştırmadıkları gibi, bu sözcüğü bir tür hakaret olarak telakki etmektedirler. Hatta “sart”ın ne olduğunu sorduğum bazı Taşkentli entelektüel kişiler, “Biz Buharalı Yahudi tacirlere sart deriz” şeklinde cevap verdiler. Altaylılar, Kazaklar, Kırgızlar, Türkmenler ve Başkurtlar arasında Sart adını taşıyan gruplara rastlanmaktadır. Babür, meşhur hatıralarında örneğin şöyle der: “Andican, ili Türkdür… Marginan, ili sartdur..” Hâlbuki Babür çok iyi bir gözlemcidir. Türk’ü, Tacik’i, Moğol’u, Acemi birbirine karıştırmayacak kadar iyi tanıdığı için, Sart’ı Tacik anlamında kullanmış olamaz. Zaten

208

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Marginan’da Tacik yoktur. S. Abaşin ve V. Buşkov, Sartlar üzerine kaleme aldıkları geniş makalede Ç. Velihanov’un Manas destanından bahsederken “Yakub’un oğlu bahadır Manas’tan Andicanlı, bazen de Semerkandlı Sart” diye söz edildiğini belirttiğini kaydetmektedirler. Kelimenin Sanskritçe sarthavaha veya sarthab aha sözcüğünün “tacir, kervanbaşı” anlamında Türkçeye geçtiği görüşü de, halen Orta Asya’da, Başkurdistan’da ve Kalmaklar arasında Sart adını taşıyan küçük kabileler varken, kabul edilebilecek bir şey değildir. Kırgız ensab bilimcisi E. Törekanoğlu Kıpçakları üç gruba ayırarak Kazakların arasındakilerin “Kara Kıpçak”, Özbeklerin arasındakilerin “Sarı Kıpçak” adıyla birinci grubu oluşturduğunu, daha yakın bölgelerde yaşayanlara “Kırgız Kıpçak”, su kenarlarına yakın yerlerde yaşayanlara “Sart Kıpçak” ve çölde yaşayanlara ise “Kazak Kıpçak” denildiğini belirtmektedir. Sır-derya’nın eski adı Yaksart’tır. Türkiye’de Aydın şehrinde Sart kazası vardır ve bu ismin buraya nereden geldiği sanırım araştırılmış değildir. Başkurdistan’da Sart, Sart-Batrakovo, Sart-Simirnovo, Sart Çişme, SartNauruzovo, Sart-baş gibi köy isimleri halen mevcuttur. Harezm’de Sartlardan sassık Sart! (kokmuş Sart) diye bahsedilmektedir. “Tatsız sart bolmaz, sartsız tat bolmaz” deyişinde ise Sartlar Tatarlar gibi algılanmaktadır. Rusların Türkistanlıları tahkir etmek için Sart kelimesini “sarı it”in kısaltması şeklinde kullandıkları bilinmektedir. Örneğin Buhara emîrinin tercümanı Behrambek, 1911 yılında Sovyet Şurası’nda Orta Asyalı Türklerden Sart diye bahsedilmesine şu sözlerle itirazda bulunuyordu: “Biz Türkistan ve Buhara halkının Türklüğü bilindiği halde niçin Sart diyorlar?” Daha sonraları Mahmudhoca Behbudi Türkistanlılara Sart denilmesini Ayna dergisinde çıkan seri makalesinde sert bir dille tenkit etmiş; aşağı yukarı bu konuda Barthold’un görüşlerini tekrarlayan Zeki Velidi Togan’ın görüşlerine de karşı çıkmıştı. Behbudi, bu makalesinde sözlerine devamla şöyle der: “Kafkas, İran ve Hindistan halkları Sart kelimesini bilmezler, fakat Türkistanlı, Türk veya Tacik derler. Türkistanlılar birbirleriyle karşılaştıklarında “Özbek misin, Tacik mi?” veya “Müslüman mısın, Hoca mı?” diye sorarlar. Türkistan’da seyitlere hoca derler. Türkistan’da meşhur 92 kabile-uruğun adları bilinir, fakat bunlar arasında Sart yoktur. Timurnâme ve benzeri kitaplarda ‘Sart’ adı mevcut uruglar arasında görülmemektedir.” Kuzeyev, Sartların atalarının bizzat Aylılar veya onlara akraba göçebe bir Türk boyu olduğunu kaydetmektedir. Yaklaşık yüz yıl boyunca Sart kelimesi özellikle Özbekistan’da bir tür tahkir sıfatı olarak kullanılırken, Zeki V. Togan’ın bazı şehirli Türklerin seve seve kendilerine bu ismi aldıklarını iddia etmesi akıl alacak şey değildir. Eğer bu kelime Türkistan’da özellikle XX. Yüzyılda hakaret anlamında kullanılmışsa, bir halkın böyle bir etnik adı kendi isteğiyle alması düşünülemez. Hal böyle iken Barthold’un Taşkent halkının sartça konuştuğu iddiası da, bana göre masa başında kesilmiş bir ahkâmdır. Bununla birlikte, nasıl Kazaklar ve Özbekler arasında ve ayrıca

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

209

sinonim olmayan sart ve Tacik kelimeleri birbirinden ayrıldı. Dolayısıyla sart sözcüğünün kaderi Tacik kelimesinin kaderiyle bütünüyle örtüşmektedir. Persler, Arap fatihlere başlangıçta Tacik diyorlardı, ama sonra Müslümanlığı kabul eden kendi eldaşlarına da Tacik demeye başladılar. Türklerse etnik kökenine bakmaksızın tüm yerleşik Müslüman ahaliye Tacik adını verdiler. Arap fatihlerin büyük bir çoğunluğu yerli ahaliyle kaynaştıklarında, Tacik kelimesi Perslere işaret eden etnografik bir terim halini aldı ve Türklerin etkisiyle Persler bu sözcüğü artık kesinlikle Araplar için kullanmayı bir yana bırakarak, kendilerini Tacik olarak takdim etmeye başladılar. Biz, tıpkı sart kelimesini etnografik isim şeklinde kullanmayı reddetme hakkımız olmadığı gibi, Tacik kelimesini kullanırken de onun başlangıçtaki anlamını göz önünde bulundurmayız.

Türkmenlerin Esrarı boyu içinde “Çerkes” adını taşıyan oymaklar olduğu halde, Ruslar “eşkıya, haydut” anlamında bir dönem Karakalpaklara, daha sonra Adıgelere “çerkes” adını vermişlerse, göründüğü kadarıyla burada belli bir işi yapan, yerleşik düzende yaşayan insanların tamamına tahkir amaçlı olarak “sart” adı verilmiştir denilirse, bunu kabul edebiliriz (çev.)

XII. Doğu Türkistan Türkleri

Tanrı Dağları ile Pamir sıradağları ve Tibet’in uç kesimleri arasında yer alan Tarım havzası, doğudan ve kuzeyden Türkler, batıdan Hint-İranîler ve güneyden Tibetliler olmak üzere üç etninin birbiriyle çatışma ve kaynaşma noktası olmak zorundaydı. Bölgenin tabii şartları, göçebeler için uygun değildi. Dolayısıyla bilhassa batı kesimde yer alan vadilerin oldukça eski bir zamandan beri Arilerden oluşan yerleşik ahali tarafından işgal edildiğini var saymak gerekir. Çinliler, Milattan yüzlerce yıl önce günümüzde dahi Doğu Türkistan’da tarımla uğraşılan bu toprakların yerleşik ahali tarafından işgal edildiğini görmekle kalmamış, ayrıca zaman içinde Merkezi Asya’da yağışların azalması ve kuraklığın artması sebebiyle kum çölüne dönüşen bölgelere de şahit olmuşlardır. İlk yerleşik ahali, herhalde Arilerdi. V. Yüzyıla ait “Kuzey Hanedanları Tarihi”nde anlatıldığına göre “Kao ch’ang’dan (yaklaşık şimdiki Turfan) batıya doğru uzanan toprakların tamamında çekik gözlü, dik burunlu insanlar yaşamakta, yalnızca Hoten’de yaşayanların genel fiziki görünümleri Türkistanlılardan ziyade Çinlilere benzemekteydi.”412 Hotenlilerin Çinlilere benzemesi, elbette uç kesimlerdeki Arilerin Hoten’in doğrudan komşuları olan Tibetlilerle sıkı bir kaynaşma sonucunda melezleşmesiyle izah edilebilir. V. Yüzyıla ait bu kayıttan, Tanrı Dağları’nın doğu kesimindeki ahalinin dış görünümleri itibariyle kelimenin geniş anlamıyla 412 Собрание сведений, III/145. Metnin Çince aslında tabii ki “Türkistanlılar” yerine ağırlıklı kesimini Türklerin oluşturduğu kuzeyli ve batılı barbarları gösteren “Hu” kelimesi vardır. “Han-shu”da M.Ö. 100 yılında Davan’ın (Fergana’nın) batısındaki ülke anlatılırken “burada yaşayanlar genelliklikle çekik gözlü, gür sakallı insanlardır” denilmektedir. (age., s. 22)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

211

Mongoloid halklardan çok az farklı, yani Türk ve Tibetli oldukları hükmüne varabiliriz. Başka faktörlerin dışında, M.Ö. II. Yüzyılda kendilerine mensup insanların bir kısmını Tanrı Dağları’nın doğusunda, bir kısmını Nan-shan’da bırakarak batıya giden Yüeçilerin aynı Tanrı Dağları’nın doğu uçları civarında yaşıyor olmaları da bu duruma işaret etmektedir. Diğer yandan Hunlarla komşuluk, bizi, Tanrı Dağları’nın doğu kesimindeki ahalinin bünyesinde çok eskiden beri Türklerin de bulunduğunu var saymaya zorlamaktadır. Doğu Türkistan tarihçisi B.V. Grigoryev, Ptoleme ve IV. Yüzyıl sonlarında yaşayan seyyah Fa-hsien’de şimdiki Karaşar’da yaşadıkları belirtilen Oyharda halkında Uygurları görmekte, fakat bunların aynı sıralarda yani IV. Yüzyılda Selenge sahillerinde yaşayan bildiğimiz Uygurlar değil, başka bir Türk kabilesi yahut daha kesin bir ifadeyle Uygur federasyonunu oluşturan boylardan birisi olduğunu belirtmektedir.413 Bana kalırsa, Tanrı Dağları’nın doğu kesimindeki Türkler, VII. Yüzyılda aynı dağın kuzey eteklerini işgal eden, fakat II-V. Yüzyıllarda burada Yüeban devletini kuran Çu-yü, Çu-mi, Çuban vs. adlı Çu kabilelerine mensup olmalılar. V. Yüzyıl sonlarında geçici olarak Selenge boylarından batıya gelen Kao-kui veya Tele kabileleri, Tanrı Dağları’nın doğu kesimini ve hatta Karaşar’ı hâkimiyet altına almışlardı. İşte tam o dönemden itibaren Doğu Türkistan’ın orta kesimlerinin Türkleşme süreci hızlanmıştır, fakat Türklerle kaynaşma olayı elbette çok daha önceleri, yalnızca söz gelimi Yarkent’de kendi prenslerini tahta çıkaran Usunlar zamanında değil, onlardan önce burada yaşayan Sakalar zamanında zaten nihai olarak tamamlanmıştı. VI. Yüzyılın ortalarından itibaren bölgenin iç işlerine sık sık müdahele eden, Çinlilerin ve Tibetlilerin bölge üzerindeki hâkimiyetini tanımayan Batı Türk hakanları döneminde de Tanrı Dağları’nın doğu kesiminin tamamında Türkleştirme süreci devam etmiştir. Tibetliler, VII. Yüzyılın ikinci yarımında bir süreliğine 413 Восточный или Китайский Туркестан, Спб., 1873, c. 70, 111-113, 192, 193.

212

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Doğu Türkistan’ın batı kesimini, VIII. Yüzyılda ise Doğu Tanrı Dağları’nı hâkimiyet altına almıştır.414 414 “Kuzey Hanedanları Tarihi”nde bir Po-lü beyliğinden, “T’ang-shu”da ise Büyük ve Küçük Pu-lu veya Pu-lüy vilayetlerinden söz edilmektedir (Собрание сведений, III/175, 252, 253). Mançur hanedanı coğrafyası “Ta t’sing I t’ung chi”yi yazanlar, Yuan-shi’de yabancı isimlerin ve Moğol hanedanının tarihiyle ilgili bu eserdeki keyfi düzeltmelerle tahrif edilmiş kısımların tashih edilmesi için Ch’ien-lung tarafından oluşturulan “bilimsel komiteyi” kendilerine örnek alarak çalışmaya başlamış ve Po-lü ve Po-lüy yerine Bürüt okunması gerektiğini uygun görmüşlerdi. Demek ki, KaraKırgızlara Kalmık dedikleri - ki bilâhare Çinliler de XVIII. Yüzyıldan itibaren böyle yazdılar, - burada yaşayan ahali Bürütlerdi. Po-lü’nün Bürüt’e dönüşmesi A. Rémusat, Klaproth ve Ritter tarafından herhangi bir tenkide tâbi tutulmadan kabul edilmiş, bu arada Brockhaus ve Efron’un Ansiklopedik Sözlüğü’nde Kırgızlarla ilgili maddeye yansımıştır. Bu sözlükte, “Ta ts’ing I t’ung chi”de anlatılanlara dayanılarak şöyle denilmektedir: “Tanrı Dağları Kırgızları çok eski zamanlarda Hoten dağının güney kesiminde yaşıyorlardı ve henüz IV. Yüzyılda (?) Tanrı Dağları’nda Çinlilerin verdiği Po-lü ve Pu-lü adıyla ortaya çıktılar.” Bu makaleye göre şimdiki KaraKırgızlar Yenisey Kırgızları tarafından kökleri kazınan Cungarlarla karışmış Bürütlerle aynı halktır. Yine aynı makale Abak-Kireyleri de Kırgızlar arasında göstermektedir: “Kırgızların Tanrı Dağları’nın orta kesimlerinde yaşayan üçüncü son kolu, son zamanlarda göçebelik alanını hayli genişletti. Kırgızların bazı boyları önce Altayların güney eteklerini işgal ederken, daha sonra aynı dağın kuzey eteklerine de yayıldılar ve Moğolistan’daki Kobdo bölgesine kadar uzandılar. Burada sözü edilen boy, kesinlikle AbakKireylerdi; ama onlar ne Tanrı Dağları’nın ortasında bulundular, ne de Kırgızlara mensupturlar. Aksine onlar, tamamıyla bir Kırgız-Kazak kabilesidir. Gelelim Po-lü meselesine; T’ang Hanedanı Tarihi’nde Büyük ve Küçük Po-lü vilayetleri hakkında verilen bilgilerden, bunların doğu sınırının Tibet’e, batı sınırının ise Wu-ts’ang [hassa] ve Kuzey Hindistan’a dayandığını, ayrıca Büyük Po-lü’nün Küçük Po-lü’nün güney doğusunda yer aldığını anlıyoruz. Sonuncusundan güneyde Kaşmir’e 500, güneydoğuda Büyük Po-lü’ye 300 li mesafede bulunduğunu görüyoruz. Bu mesafeye göre Küçük Po-lü’nün şimdiki Küncüt ve Gilgit’e, Büyük Po-lü’nün ise Baltistan veya Küçük Tibet’e tekabül ettiği anlaşılıyor. Çin birliklerinin 747 yılında Küçük Po-lü’ye Po-mi (Pamir) ve Şignan (daha ziyade Vahan) üzerinden gitmeleri ve orada kollara ayrılarak Büyük Po-lü’ye dağ geçitlerini takiben girmeleri de bu görüşü teyit etmektedir. (bkz. The Early History of Tibet, by S. W. Bushelle, Journal of the Royal Asiatic Society, 1880, v. 12, new serie, p. 530). XVI. Yüzyılın ikinci çeyreğinin başlarında tamamlanan “Tarih-i Reşidi”nin yazarına göre bu ülkeye yani Balur veya Beluristan’a bir sefer düzenlenmişti. Balur [veya Bolor] doğuda Kaşgar ve

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

213

Yarkend’e, kuzeyde Badahşan’a (ki Vahan ve Şignan ona dâhildi), batıda Kabul ve Lemgan, güneyde ise Kaşmir’e bağlı topraklarla sınırdaştı. “Halkı kalabalıktır. Hiçbir köy bir diğeriyle barışta değildir, aralarında daim düşmanlık ve sürekli savaşlar vardır… Tarlaların sürülmesi ve ekin hasadıyla kadınlar uğraşır; erkeklerse yalnızca savaşırlar.. Vadi küçük ve meralar sınırlı olduğundan halkın fazla sığırı yoktur.. Her ayrı vadinin kabilesi ayrı bir dil konuşur ve hiçbir kabile diğerinin dilini bilmez”. (Tarih-i Reşidi, p. 384-386) Bu tasvir, sözü edilen Belur’un şimdiki Küncüt, Gilgit, Yasin, Çitral ve Kâfiristan’ın bir kısmına tekabül ettiğini ve orada yaşayan ahalinin Kara-Kırgızlar veya Bürütlerle hiçbir alâkalarının bulunmadığını göstermektedir. Shaw’un verdiği bilgiye göre Pamir Kırgızları günümüzde Belur’a Çitral demektedirler. 1893’de Küncüt’ten geçen Fransız seyyah E. De Poneins’in kaydına göre (Bulletin de la Société de Géographie de Paris, 1895, p. 549) burada yayaşan insanlar Ladak’taki Baltistanlılara yani Tibetlilere tip olarak yakındırlar. Tüm bunlara istinaden Çinlilerin Po-lü ve Po-lüy’ü yahut Houen Ts’ang’ın Po-lü-lo’nün adının Belur olduğunu ve “Ta ts’ing I t’ung chi” coğrafya kitabını telif edenlerin bu kelimeyi Kalmıkların Bürüt [Buryat] dedikleri Kırgızlarla özdeşleştirmelerinin hiçbir tutar yanı olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Belur halkı Tibet Baltistan’ı ile Arilerin Kâfiristan’ı arasında bulunduğunu göre, Türklerden değil, Tibet ve Ari kabilelerinden veya bunların karışımından şekillenmiş olması gerekir. Keriya-derya‘nın yukarı kesimindeki dağlarda günümüzde Prjevalsky tarafından ortaya çıkarılmış Po-lü adında bir köy vardır. Bu köyün sakinleri, atalarının buraya sekiz kuşak önce Tibet’ten göç ettiklerini anlatmışlardır. Prjevalsky, her ne kadar bugün dilleri Türk ve dinleri İslam ise de, bu insanların yüz çehrelerinin Tibet çizgileri taşıdığını belirtmektedir. (“Четвертое путешествие в центральную Азию”, Спб., 1888, c. 408, 409) O.K. Karatayev’in Bürüt (veya Burut)ler hakkındaki görüşleri haricen buraya konulmuştur: “Bu kelime, 200 yıldır bilim adamlarını meşgul etmiştir. 1856 yılında Kırgızları inceleyen araştırmacılar tarafından bu halkın “Bürüt” kelimesini bilmediğini, Çinlilerin bir halka bu adı verdiklerini orta koymuşlardır. Kırgızlar bu kelimeyi kesinlikle işitmedikleri gibi, Kırgız boyları arasında “Bürüt” adını taşıyan bir boy geçmemektedir. Miladi yüzyılın başlarında Kırgızların bir kısmının Doğu Türkistan’da ve civarında yaşadıkları ve “Bürüt” adıyla (Çince “Bulu”, “Bulute”) adıyla bilindikleri kaydedilmektedir. İlk Sinologlar “Bulute” (Bulut) kelimesinin kökenini Tibet’in güneybatısındaki Hotan’da yaşayan ve IV. Yüzyılda Tanrı Dağları’na muhaceret eden Kırgızlarla ilişkilendirmektedirler. Bu Sinologlar sözü edilen kelimeyi T’ang hanedanı yıllıklarında geçen “Bo-lu”, “Bu-lu” sözcüğüyle birlikte değerlendirmekte ve “Kırgız” kelimesiyle “Bürüt” kelimesinin tarih biliminde genetik bir ortaklığı olduğunu düşünmektedirler. Bazı araştırmacılar ke-

214

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

limeye “Buryat” [Büret] etnoniminin değişik bir şekli olarak gördüklerinden, İslami kaynaklarda Bargu-Bürüt olarak geçen sözcüğün “Bürüt”le tarihi bir ortak yönünün olduğunu ileri sürmektedirler. Aralarında G. Y. Grumm-Grjimaylo’nun da bulunduğu bazı araştırmacılar ise “Bürüt”leri Tanrı Dağları Kırgızlarının etnik görünümlerinin oluşumunda temel rol oynayan etnik unsurlardan birisi olarak görmektedirler. Onlar, HakasyaMinusin çanağında yaşayan Sagaylar, Kaçinler ve Altay-Telengitlerin bünyesinde “Kırgız” ve “Bürüt” etnonimlerinin rastlanmasını delil olarak gösteriyorlar. Gerçekten de günümüzde Hakas-Sagaylar, Hakas-Kaçinler ve Hakas-Kızıllar arasında “Purut”; Altay-Telengitler arasında “Bürüt” boyu mevcuttur. Ayrıca Kuzeybatı Moğolistan’da Dörbetler, Bayatlar, Urankaylar ve Mingatlar arasında “Kırgız” ve “Bürüt” boyları vardır. XVII. Yüzyılda Altaylarda bağımsız bir “Bürüt” boyu vardı. Diğer yandan bugünkü Astrahan Nogayları arasında bir “Kırgız-Bürüt” boyunun varlığı bilinmektedir. Biz, “Bürüt” kelimesinin anlamı konusunda N. A. Aristov’un görüşünü savunuyoruz. Aristov’a göre Bürüt kelimesi “Börü” (kurt) vardı ve Kırgızların Adigine kabile grubu arasında da Börü adını taşıyan kabileler vardır. Kelimedeki fonetik değişiklik konusunda (Börü~Bürü(t)) Bargu(t), Noygu(t), Merki(t), Murku(t), Tayçiu(t) vb. paralellikler örnek gösterilebilir. Eski Türklerin (Hunlar, Göktürkler ve hatta Moğollar) totemik inançlarında kurdun ne kadar önemli bir yer işgal ettiğini burada ayrıca belirtmeye gerek yok. Araştırmaca V. Ya. Butanayev’e göre “Bürüt” kelimesi Moğolcadan alınmıştır. Kırgızlar bu ekzo-etnonimi evcil sürülerinin koruyucu tanrısı “İzıh” – ak yeleli alaca at’la ilişkilendirerek almışlardır. Bu ızıh Kırgızların Sayan-Altaylardaki siyasi hegemonyasını sembolize ediyordu. Moğollar döneminde “Bürüt” kelimesi sadece Tanrı Dağları’nda değil, Sayan-Altaylarda da oldukça yaygındı. Altaylılarda muhafaza edilen sözlü rivayetlerde Güney Altaylarda yaşayan eski Bürütlerle ilgili efsaneler mevcuttur. Buna göre Bürütler dağlarda ve bozkırlarda yaşıyorlardı; oldukça gelişmiş insanlardı. Tarımla uğraşıyorlardı; kanallar açmış, arklar yapmış, şehirler ve kaleler kurmuşlardı. Altay dağları ormanla kaplanınca, onlar bunu tabiatın kötü bir işareti olarak değerlendirdiler ve güneye göç ettiler. Hatta Altaylılar onların anısına “Bürüt suvaga”, “Bürüt jurtu” toponimlerini kullanmaktadırlar. Bu rivayetin bir benzeri bugünkü Hakaslarda da vardır. Hakaslardaki bu mitolojik Bürüt halkının Kırgızları gösterdiği bilinmektedir. Sayan-Altay halkları günümüzde efsanedeki Bürütleri ve Kırgızları bölgenin en eski halkı olarak görmektedirler. Araştırmacıların görüşlerine göre “Bürüt” kelimesi şu eski etnonimlerden gelmektedir: N. Y. Biçurin, E. J. Maanayev’e göre “Po-lü”, “Bulu”; Grumm-Grjimaylo’ya göre “Buryat”, Aristov’a göre “Börü”. G. V. Ksenofontov, K. N. Petrov, A. Abdıkalıkov ve O. K. Karatayev’e göre “başka topraklardan”, “başka dinlerden”, “sert, acımasız”, “suçlu” anlamındadır. L. P. Potapov’a göre “Berkut”dan gelmiştir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

215

IX. Yüzyılın ortalarında Tanrı Dağları’nın doğusunda Orhon boyundaki devletleri yıkıldıktan sonra atayurtlarını terk ederek batıda uzak noktalara çekilen Uygur boyları yaşamaktaydı.415 Uygur toprakları batıda Karaşar ve hatta Kuça’ya kadar uzanmaktaydı. Her ne kadar Uygur Hakanlığı’nın yıkılışından sonra Karaşar’da yaşayan Tu-man-lo adlı birisi kendini güçlü şe-hu ilan etmişse de, bir Uygur yöneticisiydi. Bunu İmparator Hsüan Tsung’un kendisini An-hsi’de (Kuça) Hoy-huların kağanı olarak tanıdığını bildiren fermanından da anlamak mümkün. IX. Yüzyılın ikinci yarımında veya biraz daha sonra ülkenin batı kesimi henüz VIII. Yüzyılın yarımından itibaren Batı Tanrı Dağları’nda hüküm süran Karluk han veya ileklerinin eline geçti. X. Yüzyıl civarında Karluk ilekleri İslamiyeti kabul ettiler ve önce Kaşgar halkını bu dine kazandılar. Arkasından inatla Buddizme bağlı kalan ve Tibet’ten yardım alan Yarkend ve Hoten halkını da uzun soluklu mücadelelerden sonra İslam dinine geçirdiler.416 X. Yüzyıl sonunda ve XI. Y. Kıçanov, T. Beyşenaliyev’e göre “Kayalı dağ, dağlı” anlamındadır; V. Y. Butanayev’e göre “evcil hayvanların koruyucusu Kök Tengri’nin alaca atı” anlamındadır ve en son olarak S. Attokurov’a göre Bugu boyunun ilk adıdır.” 415 Uygurların bir kısmı o sırada Nan-shan eteklerini ellerinde tutuyorlardı, fakat XI. Yüzyılda Tankutlar tarafından fethedilmişlerdi. Belki de G.N. Potanin tarafından Nan-shan dağlarında bulunan ve hâlâ dilleri Türkçeyi muhafaza eden Kara-Yagurlar onların bâkiyeleridir. Bunlar daha kalabalık Şira-Yagur (Sarı-Uygur)larla birlikte göçebe halde yaşamakta ve Tibetçe sözcüklerle beslenmiş bir Moğolca konuşmaktadırlar. (“Тангутскотибетская окраина”, 1893, t. I, ç. 3). Yagurlar, Yedzin nehrinin bir kolu olan Bardun’un sol sahili de dâhil olmak üzere bu sıradağların kuzey eteklerinde yaşamaktadırlar. Yagurların toplam nüfusu 800 ailedir ve yedi otok oluştururlar. Bunlardan ikisi ise batı Kara-Yagurlara aittir. Adları Yağlak ve Xurungut’tur. (“Известия И.Р. геогр.общ.”, 1886, cs. 345) 416 Bkz. “Tezkire-i Buğra-han”, by Bellew, in Report of a Mission to Iarkend in 1873 under command of sir F.D. Forsyth, Calcutta, 1875, p. 121-129. Müslüman yazarların Kaşgar, Hoten, Balasagun, Talas ve genel olarak Çin sınırına kadar uzanan toprakların Mâverâünnehr fâtihi Buğra-han’a ait olduğu şeklindeki bilgileri göz önünde tutararak, bu kadar geniş bir bölgenin yalnızca Uygur hanına ait olduğu sonucuna varan Deguinnes’ten beri (Histoire des Huns…, II/29) Batı Tanrı Dağları’nı, onun güney ve kuzey eteklerini ellerinde tutan ve Mâverâünnehr’i zapteden ileklerin Uygurlara

216

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

mensup olduğunu varsaydılar. Hâlbuki V.V. Grigoryev, Ritter’in Asya tarihine yazdığı eklerin ikinci cildinde (“Восточный Туркестан”, vıp. 2, 1873, c. 195, 278 vd) ve “Karahanlılar” adlı araştırmasında (“Труды восточного отделения И. Р. археологического общества”, ч. 17, 1874) Yakubî, İstahrî ve Mesudî gibi Müslüman coğrafyacı ve tarihçilerin verdikleri bilgilere dayanarak, Türkistan ve Mâverâünnehr’de hüküm süren ve ilek unvanı taşıyan hanların Karluklara mensup olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bununla birlikte günümüzde ilek-hanları Uygur hanları olarak kabul eden bilim adamları ve özellikle de dilbilimciler mevcuttur. Laf aramızda, Radloff’un “Uygurlar Meselesine Dair” adlı çalışmasında (s. 116 vd.) bu konuda serdedilen görüşlerin hiçbir mesnedi yoktur. Örneğin Mesudî’de geçen bir yer adının Karluklara ait olduğu şeklindeki kayıtta bu halkın adı yanlışlıkla oraya girmiştir. İstahrî’nin Doğu Türkistan’ın Uygurlara, Urallardan Fergana’ya kadar uzanan topraklarınsa Guzlara ait olduğu şeklindeki rivayeti de böyledir. Üstelik Grigoryev’in İstahrî’nin beyanına dayandırarak belirttiği gibi, “İsficab’tan (yani Arıs havzasından) Fergana’nın uç kesimlerindeki şehirlere (yani Oş ve Özkend’e) kadar uzanan toprakların TürkKarluklara ait olduğu ve buraların Mâverâünnehr’le sınırdaş bulunduğu kaydı da dikkate alınmamış. Bu kayıttan Karlukların Batı Tanrı Dağları’nın iki eteğini de ellerinde tuttukları bariz bir şekilde anlaşılmaktadır. İstahrî’nin verdiği bilgiler, İbni Havkal’ın (943-968) Grigoryev’in gözünden kaçan şu kaydıyla da teyit edilmektedir: “Oxus’tan Fergana’daki Müslüman topraklarının sınırlarına kadar olan mesafe 20 günlük yoldur; oradan Toguzguz (Uygur)ların ülkesine Karlukların topraklarını katederek gitmek için en az 30 gün gerekir.” (Reinaud-Géographie d’Aboulféda, t. I, Paris, 1848, p. CCCLIII). Oş veya Özkend’den sonra 30 gün yol gitmek suretiyle en kötü ihtimalle Kuça’ya vasıl olunur ki, bundan Kaşgar’ın Uygurların değil Karlukların topraklarında bulunduğu anlaşılmaktadır. İlek-hanları tartışmasız Uygur hanları saymak gerektiği teklifi, Tarih-i Cihangüşa’da doğrudan Uygur kaynaklarına dayanan kayıtla da teyit edilmektedir. Orada ilk Uygur hanının Buku-han (herhalde Buğra-han kastedilmektedir) olduğu ve Balasagun şehrini onun kurduğu belirtilmektedir vs. Ancak, Buku-han’ın Buğra-han’a çevrilmesinin hiçbir mesnedi yoktur. Çünkü Buku-han’ın Çince çeviriyazımı dahi Pou-lou-han idi. (Leao-shi’de Kidan imparatorunun Uygur hükümdarına 924 yılında gönderdiği mektupta Pou-lou-han’ın Orhon sahilindeki eski şehrinden söz edilmektedir. Bkz. Visdelou, Bibl. Orient., 1779, IV, p. 188-191). Her ne kadar Uygur efsaneleri Balasagun şehrinin (eğer Cüveyni Balasagun’la yanlışlıkla daha o dönemde Moğolların Orhon sahilindeki Uygur başkentinin harabelerine verdikleri Balgassun’u kastetmiyorsa) kurucusu olarak Olen-han’ı gösterirse de, bu, aslında Çu sahilindeki Balasagun’un herhangi bir Uygur hanı tarafından kurulduğu anlamına gelmez, çünkü Uygurlar onun topraklarını hiçbir zaman ele geçiremediler. V.V. Grigoryev’in, Visdelou’nun Çin kaynaklarındaki Gelolu ile Kar-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

217

Yüzyıl başlarında ilek-hanlar Mâverâünnehr’i ele geçirdiler, fakat lukların özdeşliğine dair kaydına dikkat etmemesi şaşılacak bir şey. Kaldı ki, “T’ang-shu”ya göre Moğolistan’daki Türk devletinin yıkıldığı savaşta Uygurların yanında yer alan Gelolu-Karluklar, daha sonra 755-766 yılları arasında batıya geçerek Batı Türkleri’nin sabık topraklarını ele geçirdiler; 766’da Karluk hanı “otağını Su-yeh” yani Çu nehri sahiline nakletti; daha sonraları ise Karluklar Arıs vadisindeki tüm kasabaları ele geçirerek sınırlarını Sır-derya’ya kadar genişlettiler. (Собрание сведений, I372, 438; III/267). Bu bilgiler, Karlukların Batı Türkleri’nin topraklarını ne zaman ve nasıl ele geçirdiklerini izah ettiği gibi, Karluk hanlarının selefleri Batı Türk hanlarına bağlı olan Kaşgarya’yı da itaat altına almaya çalışmak zorunda olduklarını anlaşılır hale getirmektedir. Her ne kadar ne o sıralar batı ülkeleriyle bağları uzun bir süre kopmuş bulunan Çinliler ve ne de aynı dönemde komşu ülkelerdeki “kâfirlerin” kökeni hakkında bilgi sahibi olmayan Müslüman tarihçiler, bize bu olaylarla ilgili herhangi bir bilgi vermezlerse de, yine de Kaşgarya’nın fethi tüm Türk kabileleri arasında yalnızca Karluklara nasip olmuştu. Uygurlar, Moğolistan’da 744-840 yılları arasında devam eden hâkimiyetleri sırasında, fetih hareketlerini daha uzaklara taşıyabilmek için Kırgızlar, Çinliler ve Tankutlarla yapılan çarpışmalarda hayli zor günler geçirmişlerdi ve Kaşgarya’ya girmiş olsalar bile, bu, yalnızca yağma amaçlı bir seferden ibaretti. Orhon boyundaki Uygur Hanlığı yıkılınca, Nan-shan’a ve Tanrı Dağları’nın doğu kesimine çekilen zayıf ve nüfusça az Uygur bâkiyelerinin Doğu Türkistan’ın batı uçlarına fetih seferleri düzenlemeyi akıllarından geçirmiş olmaları mümkün değildir. Aksine Sır-derya boylarında kendisine karşı şiddetli mukavemet gösteren ve daha batıya doğru yayılmalarına izin vermeyen Sâmânîlerin ve Arapların engellemesi karşısında taze güç Karlukların bu ülkeyi [Kaşkarya’yı] ele geçirmeleri gayet tabii idi. Bu arada kabul etmek gerekir ki, IX. Yüzyılın birinci yarımında Arapların Sâmânî valisi Ahmed’i kovarak Fergana’yı ele geçiren “kâfirler” işte bu Karluklardı. “Halife Me’mun’un veziri daha önce Fergana’dan din düşmanlarını kovarak Ahmed’i buraya vali tayin etmişti.” (Histoire des Sâmânîdes par Mirkhond, trad. par Defrémery, Paris, 1845, p. 14). Fakat Türklerin saldırıları hiç kesilmedi. Bu yüzden Ahmed’in oğlu İsmail 893’de Taraz’a (burada savaş Karluklarla yapıldığına göre Talas olmalı) kadar uzanan bölgeye bir sefer düzenledi; daha sonra Türkler kalabalık bir kuvvetle İsmail b. Ahmed’in topraklarına girdilerse de yenildiler. İsmail, 906’da Türklerin topraklarına tekrar saldırdı. (Age., p. 117; Grigoryev, age., vıp. 2, s. 279; Vambery “History of Bukhara”, 1873, I/671). Karlukların Kaşgarya’yı ne zaman ele geçirdikleri tam olarak bilinmiyor ise de, bunun 914-921 yılları arasında olmuş olması gerekir. Çünkü İbni Haldun bu tarihler arasında Kaşgar hâkimi Togan-tegin’in adından söz etmektedir. Daha sonraları ilek-hanlar arasında Togan adının geçmesine dayanarak bu Togan-han’ın Karluk han ailesinden olduğu düşünülebilir.

218

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

onların torunları Moğol istilasına kadar sırasıyla Selçukluların, Kara-Kidanların ve Harezmşahların vassalları olarak hâkimiyetlerini sürdürürken, bir diğer Karluk kolu Kaşgarya’da Kara-Kidanların tebaası olarak ülkeyi yönetmeyi sürdürdü ve bu durum KaraKidanların yıkılışına kadar devam etti. Karluk hâkimiyeti, Kaşgarya halkının hızlı bir şekilde Türkleşmeye başladığı dönem olarak kabul edilmelidir. Bu Türkleşme süreci Çağatayîler zamanında da devam etmiştir. XVII. Yüzyıl sonlarında Doğu Türkistan’ın tamamı Cungarların hâkimiyetine girmiş, XVIII. Yüzyılın ikinci yarısında ise hâkimiyet onlardan Çinlilere geçmiştir. Doğu Türkistan, bu tarihi geçmişi boyunca değişik dönemlerde Doğu İranlıların Türkler, Tibetliler ve kısmen Kalmıklarla kaynaşmasının bir ürünü olarak görünmektedir.417 Ülkenin tamamında hâkim unsur Türklerdi.418 Doğu Türkistan’daki yerleşik ahalinin ortak bir kabile adı yoktur ve tıpkı Batı Türkistan’daki Sartlar gibi kendilerini yaşadıkları yerlerin adına göre Kaşgarlık, Hotenlik vs. gibi isimlerle takdim ederler. Çinliler yerli Türklere Çantu, Kırgızlarsa Sart derler.419 417 Bazı Lobnorlular kendilerini Al-batay adlı birinden ayrılarak İli’den Lobnor boyuna gelen Moğolları ataları olarak görmektedirler. Kimileri de ataları Moğolların Kalmaklarla aynı kabileden olduklarını ve dört boya mensup bulunduklarını söylemektedir: Tımet, Yemet, Ainas ve Yainnas. Üçüncü rivayete göre ise Moğol göçebeler Lobnor civarında Maçin adında bir kabileyle karşılaşmışlar ve kısa sürede onunla kaynaşmışlar. (Prjevalsky, “Четвертое путешествие”, s. 300) 418 Prjevalsky’nin dinlediği rivayetlere göre Kaşgar ve Aksu civarındaki ahali Ardbul kabilelerine mensuptur, fakat daha ileride doğuya doğru Bay, Kuça ve Kurla vahalarına saçılan ahali, vakti zamanında Afganistan’dan gelen (?) ve güzel kadınlarıyla şöhret yapan Horasan kabilelerinden inme imişler. Hoten ve Keria çevresinde yaşayan insanlara ise Maçin derler ve bunlar gerek fiziki görünümleri ve gerekse lehçeleri itibariyle Yarkend ve Kaşgarlılardan ayrılırlar (age., s. 362, 420, 429, 484). Muhtemelen Maçinlerin farklı oluşu, Tibetlilerle yaşanan güçlü karışmanın bir sonucudur. 419 Kabile adları yerine Pakpulıklar, Dolonlar gibi cemaat adları kullanırlar. Büyükelçi Forsyth’in kaydına göre (Report, s. 61, 62) birinciler 2 bin hane ve 14 bin nüfus halinde Tıznap ve Yarkend-derya nehirleri boyundaki dağlarda yaşamaktadırlar; Ari kökenlidirler ve kendilerine Pakhpa, ülkelerine ise Pakhpulık derler. Göründüğü kadarıyla bu Pakpulıkların bir kısmını

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

219

Çin kaynaklarına göre ülkenin nüfusu M.Ö. I. Yüzyılda 39455 aile veya 314220 kişiydi. Elbette bu rakam gerçek rakamın altındadır.420 1873’de Forsyth ekibi Kaşgarya’da 145 bin aile ve yaklaşık 1015000 kişi tespit etmişti.421 Her ne kadar bu rakamda bazı abartılar varsa da, başkalarında da gerçeğinden az göstermeler vardır. Ama birincisi bugünkü gerçek nüfusa yakın bir rakamdır. A.N. Kurapatkin (1877) 1200000 rakamını verirken,422 Pevtsov “yaklaşık 2 milyon” olarak tahmin etmektedir.423 N.L. Zeland’ın Kaşgar’daki Rus büyükelçisine dayandırarak verdiği rakama göre Doğu Türkistan’ın bugünkü nüfusu bir milyondan biraz fazladır.424 Bu rakamı daha gerçekçi olarak kabul etmek gerekir.425

420 421 422 423 424 425

Pevtsov (“Труды тибетской экспедиции”, I/24, 143) Vahanlık adıyla zikretmektedir. Her iki kaynağa göre de bunlar Şiidirler ve Türkçe konuşmaktadırlar. Dolonlara gelince, Forsyth’e göre onlar Maralbaşı kazası ahalisinin ağırlıklı kesimini oluşturmaktadırlar. Onlara köylü anlamında Dol veya Dolan denilir ki, Tarih-i Reşidî’de sözü edilen Tibet’teki dolra topluluğunu hatırlatmaktadır. Yaşadıkları topraklar sebebiyle onları Kalmık asıllı kabul ederler, fakat çehreleri Tibetli Bot kabilesi mensuplarına benzemektedir. Müslümandırlar ve Türkçe konuşurlar. Pevtsov’a göre, batı kazalarındaki ahali, XVIII. Yüzyılda Çinliler tarafından sürgün yoluyla getirilerek Kurla şehrine iskân edilen Türkistanlılara Dolon derler. “Si yu wen kien lu”’ya göre (1773) Kurla halkı sürgünlerden değil, Türkistan’da Hoçam (Hocam)ların yanında bulunup onların atlarını güden, kartallarını taşıyan ve özel bir topluluk olan “dolan”lardan oluşmaktadır. (Biçurin, “Описание Чжунгарии”, s. 119). Onların Tibet kökenli olduğu bana pek inandırıcı gelmiyor. Grigoryev, “Восточный Туркестан”, вып. 2, 1873, c. 40. Report, p. 62. Кашгария, Спб., 1879. “Труды тибетской экспедиции”, Спб., t. I, c. 62. “Кашгария и перевалы Тяньшаня” в “Записках западно-сибирского отдела И. Р. географического общества”, кн. IX, Омск, 1877, c. 136. N. F. Katanov’a göre (“Известия И.Р. геогр.общ.”, 1893, c. 526) “Çinli Tatarların” toplam nüfusu yaklaşık 425 bin kişidir. Kaynağı belli olmayan bu rakam, elbette yanlıştır ve Doğu Türkistan Türklerinin “Tatar” olarak adlandırılması da doğru değildir. Böylesi uydurulmuş aptalca bir terimin kullanılmasından ve yaygınlaştırılmasından kaçınmak gerekir. Çünkü buradaki insanlar kendilerini Tatar olarak adlandırmadıkları gibi, komşu halklar için de Tatar adını kullanmamaktadırlar.

220

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Tarançılar (yani pamukçular), Doğu Türkistan’ın İli vadisinde yaşayan insanlardır. Çinliler tarafından XVIII. Yüzyılın ikinci yarımında mahalli karakolların buğday ihtiyacını karşılamaları için Kulca civarına getirilip iskân edilmişlerdir. Kulca’daki Müslüman ayaklanmasından (1864) sonra Tarançılar bağımsız bir yönetim oluşturmuşlardı, ama 1871’de Kulca Rusya tarafından işgal edilmiş; 1882-83 yılında şehrin Çin’e teslimi sırasında Tarançıların büyük kısmı Rusya sınırları dâhilindeki İli vadisine göç etmişlerdi. 1885’deki nüfusları 10201 aile veya 47911 kişiydi. Mübadele anlaşmasıyla giden Çinlilerin yerine Kaşgarya’dan İli vadisine 8 bin aile göç etmiştir ki, vadinin Çin sınırları dâhilinde kalan kısmındaki 2 bin aileyle birlikte Tarançılar toplam yaklaşık 50 bin kişilik bir nüfus oluşturmaktaydılar. Günümüzde Tarançıların toplam nüfusu 100 bin kişi tahmin edilmektedir.426

426 Kostenko, “Чжунгария”, Спб., 1887, c. 97.

XIII. Türklerin Toplam Nüfusları427

Sibirya ve Moğolistan Türkleri Yakutlar

221776 kişi (k.)

Güney Sibirya Türk kabileleri Altaylılar ve Teleütler

22796 k.

Yukarı Ob’da Türkleşmiş Yeniseyliler ve Samoyedler

22044 k.

Yenisey havzası Türkleri

35793 k.

Toplam:

80633 k.

Uranhaylar

45000 k.

Hotonlar

2000 k.

Barabalar ve Batı Sibirya Tatarları

41783 k. 391 192 k.

Kırgız-Kazaklar Rusya vilayetlerinde

3091394 k.

Hiva ve Buhara’da

44000 k.

Çin sınırları dâhilinde

101000 k. 3 236 394 k.

427 Esasen burada verilen rakamlar yaklaşık 120-130 yıl öncesine ait olduğu için günümüzde bir şey ifade etmez; ama bu konuyla ilgili çalışma yapanların işine yaracak rakamlardır; çünkü bizde bu kadar öncesi tarihte yalnızca Osmanlı Türkleriyle ilgili nüfus kayıtları vardır. (çev.)

222

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kara-Kırgızlar Rusya sınırları dâhilinde Buhara Hanlığı’nda Çin sınırları dâhilinde

304388 k. 4000 k. 10000 k. 318388 k.

Rusya’nın Doğu Avrupa kesimindeki Türkler Nogaylar ve Ön-Kafkasyalılar 429834 k. Başkurt, Mişar, Tepter, İtil, Kazan vb. Tatarları 258509 k. Çuvaşlar 539200 k. 3 550 543 k. Güneybatı Türkleri Osmanlı Türkleri Kafkas-ötesindeki Osmanlı Türkleri İran Türkleri Azerbaycanlılar

Türkmenler Rusya sınırları dâhilinde Hiva ve Buhara’da Afganistan ve İran’da

Özbekler Rusya toprakları dâhilinde Hiva ve Buhara’da Afganistan’da

10 000 000 k. 70226 k. 2 000 000 k. 1 168 025 k. 13 238 251 k.

261597 k. 203750 k. 80000 k. 545347 k.

579740 k. 1 257 500 k. 200 000 k. 2 037 240 k.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

223

Sartlar Rusya sınırları dâhilinde

628000 k.

Buhara’da

700000 k.

Afganistan’da

100000 k. 1 428 000 k.

Doğu Türkistan Türkleri Rusya sınırları dâhilindeki Tarançılar

47911 k.

Çin dâhilindeki Kulca ve Doğu Türkistan Türkleri

1 050 000 k. 1 097 911 k.

Genel toplam

25 843 266 k.428

428 Türk halklarıyla ilgili olarak bizim esas aldığımız bu rakamlar, esasen günümüzdeki gerçek nüfusun daha altındaki rakamlardır. Örneğin (Salarlar ve Sinin civarındaki Kırgızlar gibi) bazı Türk toplulukları bu genel toplama kesinlikle dâhil edilmemiştir. Dolayısıyla Türklerin toplam nüfusunu 26 milyon olarak göstermek hatadır ve bu rakam gerçek rakamın çok altındadır.

XIV. Türk halklarının etnik yapısında ağırlıklı rol oynayan kabilelere ve karışımlara genel bir bakış. Antropolojik ve lengüistik veriler

Çok büyük ihtimalle henüz Altaylardayken ve daha sonra Moğolistan ve Kırgız bozkırına saçılmaları sırasında, Türk boy ve kabileleri, sağlam boy ve kabile ittifakları oluşturarak şu veya bu derecede birbirleriyle karışmışlardır. Tarihî verilere ve günümüzdeki Türk kabile ve halklarının boy yapılarına göre, her halükârda, yeni boy ittifaklarının oluşumu, onların ve bazı boyların değişik kabile ve halkların bünyelerine dâhil olmaları, büyük göçebe Türk kabile ve halklarının önemli bir kesiminin tarihi hayatında daima devam etmiştir. En azından Türk kabile ve halklarının boy yapısı hakkında yaptığımız araştırma, bugünkü Türk halklarının temelini bazı ana boyların oluşturduğu hükmüne varmamıza imkân tanımaktadır. Bu ana boyları şu şekilde sıralayabiliriz: 1) Kanglılar ve köken ve akrabalık itibariyle ona en yakın olan 2) Kıpçaklar, toplam nüfusları 17 milyonu aşan güneybatı Türk halklarının (Osmanlı, İran ve Azerbaycan Türkleri), Türkmen, Nogay, İtil Tatarları, Başkurtlar vs. gibi oluşumların ana unsurunu teşkil etmişler; ayrıca bugün mevcut olan Türklerin üçte ikisi Kanglı ve Kıpçaklardan indiği için Özbeklerin, Sartların ve Kırgız-Kazakların bünyesine de önemli ölçüde dâhil olmuşlardır. Bu ikisinden sonra bünyelerinde Kıpçak ve Kanglıların da yer aldığı Kırgız-Kazak halkının oluşmasında şu kabileler ön plana çıkmaktadır: 3) Bir dönem Çu kabilelerinin başında yer alan ve şimdilerde Büyük Cüz bünyesinde bulunan Dulatlar; 4) Küçük Cüz bünyesinde yer alan Alçinler; Kıpçaklarla birlikte Orta Cüz’ü oluşturan 5) Argınlar, 6) Naymanlar, 7) Kireyler; 8) Kırgızlar.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

225

Kırgızlar, bazı boylarını Büyük Cüz’ün bünyesine vermekle birlikte yüzlerce yıl boyunca Tanrı Dağları’nın batı kesiminde 225 bin kişilik bir rakama ulaşarak varlıklarını sürdürmektedirler; 9) Saka veya Yakutlar. 230 bine varan nüfuslarıyla Kuzeydoğu Sibirya’nın ana halkını oluştururan Yakutlar, ana kütlesi bir zamanlar Saka veya Sa yahut So adıyla Tanrı Dağları’nın batı kesimini işgal eden, geride izlerini Kara-Kırgızlar içindeki Sayak ve Yenisey sahilerinde Sagay boyuyla bırakarak Hindistan’a çekilip orada varlığı son bulan eski Türk kabilesinin bâkiyeleridir. Eski kabilelerden 10) Tele (Kao-kui ile aynıdır) ve 11) Türk (T’u-kü). Bunlar, başlangıçta Türklere, daha sonra Telelerin bir kolu olan Uygurlara ait bulunan Moğolistan’daki devletlerinin yıkılmasından sonra Kirey, Nayman ve Argın kabilelerinin oluşturdukları ittifakların bünyesinde önemli yer tutan, keza orman halklarının, Baykal ile Kara İrtış arasındaki kabilelerin arasına karışan küçük gruplara bölündüler. Bir kısmı ise ta Hunlarla başlayan Çinlilerle kaynaşma sürecini devam ettirdiler ki, günümüzde Dungan dediklerimiz bunlardır. Türklerin günümüzdeki bâkiyeleri Altaylardaki Töles, Telelerin bâkiyeleri ise Teleütlerdir. Daha sonraları Altaylardan etrafa yayılan 12) Karluklar. Kanglılarla çok güçlü bir şekilde kaynaşan, Doğu ve Batı Türkistan’ın Türkleşmesinde önemli rol oynayan Karluklar, ilk yerleşik düzene geçenlerdir ve günümüzde onların kabile adları, Türk ve Uygur kabile adlarını da muhafaza eden Özbek boyları arasında saklanmıştır. Diğer Türk kabileleri, Ongut, Tatar ve Merkit gibi kalabalık boy ittifakları da uzun bir süre varlıklarını sürdürmüş, fakat Çingiz-han zamanında ya Moğollaşmış ya da ortadan kaldırılmışlardır. Ayrıca Ural dağlarının ötesine geçen Hunlar, Bolgarlar, Hazarlar, Peçenekler, Guzlar (ki Kumanlar, Poloveslerle aynıdır) ve benzeri Türk halkları kısmen gayr-ı Türk halklarla kaynaşmış, kısmen Rusya’nın doğu kesimindeki Türklerin bünyesine dâhil olmuşlardır. Altay ve Sayan dağlarının eteklerindeki küçük halklar, kabileler ve boylara gelince, bunlar sayıca azdır veya günümüzde Orta ve Batı Asya’nın

226

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

daha kalabalık Türk halklanın büyük kısmının oluşumunda hiç rol almamışlardır. Tarihî bilgileri incelemek ve bugünkü Türk kabile ve halklarının boy yapılarını gözden geçirmek suretiyle, Türk kabile ve halklarının oluşumunda ana rolü oynayan ve genel olarak Türk kanındaki karışımları gösteren verileri belirttim. İlk kabileler arasındaki ana farklılıkları yaratan en erken unsurlar, Kuzey Asyalı brakisefal ırkla veya Ding-lingler, sonra Samoyedler ve en nihayet Fin-Ugor kabileleriyle olan karışmalar sonucu ortaya çıkmıştı. Ari halklarla, İranlılarla, daha sonra değişik Batı Asya ve Doğu Avrupa halklarıyla olan karışma çok uzun bir zaman sonra olmuş ve neredeyse istisnaî bir şekilde güney batıya yayılan Kanglı ve Kıpçaklara dokunmuştu. Bazı halkların incelenmesi sırasında karışmalarla ilgili tespitlerin detaylarını tekrar etmeden, son yıllardaki antropolojik araştırmalardaki gelişmelerin başlamasıyla birlikte bu karışmaları teyit eden şeylere dikkat çekmeyi gerekli görüyorum. Farklı karışımların antropolojik önemini aydınlatmak için ölçümlerin büyük kısmında göz önünde bulundurulan iki önemli işaretle yani boy ve kafa endeksleriyle ilgili veriler alınabilir. Kaydetmek gerekir ki aslî Türklerin boyları, “ortanın üzerinde”dir429 ve kafa endeksi ise brakisefal gruba aittir.430

429 Antropologlar 1650-1700 mm. boyu ortanın üzerinde, 1650-1600’ü ortanın altında, 1600’den daha az olanı ise kısa boy olarak kabul etmektedirler. Türklerle ilgili antrolopojik kısmı dikkatle hazırlanan Nouveau dictionnaire de géographie universelle par Vivien de St. Martin et L. Rousselet, Paris, 1894, t. VI, p. 904-909’da, özellikle Ruslar tarafından Türklerin antropolojisiyle ilgili yapılan en yeni araştırmaları kullanan yazar, Türklerin boyunu 1670-1680 mm. ile orta boy grubuna sokmaktadır. 430 Bu makalede Türklerin kafaları konusunda 85 ile 87 arasındakiler orta endeks olarak kabul edilmektedir. 83,34 ve daha yukarı endekstekileri antropologlar brakisefal, 80,01-83,33 arasındakileri alt-brakisefal; 77,7880,00 arasındakileri mezosefal; 75,01-77,77 arasındakileri alt-dolikosefal; 75,00 ve daha azını dolikosefal olarak kabul etmektedirler. (А.Н. Харузин, “Киргизы букеевской орды”, вып. 2, ч. 1, c. 165.)

227

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

İmkânlarımız ölçüsünde sağlam temellere oturtarak bünyelerinde Ding-ling karışımı olması gereken Sayan-Altay kabileleri ve Kireylerle birlikte Kara-Kırgızlar hakkında şu veriler mevcuttur:431 Boy

Kafa endeksi

4 Kumandı, Yadrintsev’in ölçümlerine göre

1673 mm.

82,60

3 Altaylı, aynı kişinin ölçümlerine göre

1673 mm.

86,35

3 Töles, aynı kişinin ölçümlerine göre

434

1608 mm.

83,09

3 Teleüt, Yadrintsev’e göre

1647 mm.435

78,09

3 Uranhay, Yadrintsev’e göre

1535 mm.436

83,40

16 Kara Tatar, Yadrintsev’e göre

1654 mm.

79,49

40 Kara-Kırgız, Zeland’ın ölçümlerine göre

1653 mm.

87, 28

39 Kirey, A.A.İvanovsky’nin ölçümlerine göre 1684 mm.

89, 97

432 433

437

Elbette bir kabile veya boydan üç-dört kişinin ölçülmesi yeterli değildir ve çoğunlukla güvenli olmayan tesadüfî sonuçlar verirler. Dolayısıyla verilen rakamlardan daha fazla dikkat çekenleri, Kara Tatar, Kırgız ve Kireylere ait olanlardır. Kara Tatarlarla Kırgızların boy yükseklikleri arasındaki benzerlik, onların boy yükseklikleri 431 Bu verilerin ve endekslerin kaynaklarının önemli bir kısmı, A.N. Xaruzin’in (“Киргизы букеевской орды”, вып. 2, ч. 1, т. 72 “Известия и общества любителей естеств. и пр. при Москов. университете”, c. 64-68, 162165’de bulunabilir. 432 Xaruzin’e göre 1700 mm. 433 Yani Altaylı Kalmaklar. Oymakları belirtilmemiş. Yalnızca bir tanesinin boy uzunluğu 1755’dir; ancak Altaylılarda ortalama boy yüksekliği 1675 mm.’dir. 434 Boy yükseklikleri 1635, 1540 ve 1650’dir. 435 Yalnızca iki Teleüt’ün boy ölçüleridir. Üçüncüsü bir kadındı ve boyu ölçülmedi. 436 Yadrintsev onları Soyon olarak vermektedir. Bir tanesi yalnızca 15 yaşındadır. 437 Yadrintsev Kara Tatarları Şor’lardan ayırmamıştır. Çünkü yaptıkları ölçümlere her iki grup da dâhildir. Boy yükseklik rakamları 16 kişiden yalnızca 13’ne aittir.

228

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

ortanın üzerinde olan Türklerden ve Yeniseylilerden indiklerini teyit etmektedir. Bence kafa endeksleri arasındaki fark, öncelikle Kara Tatarların kanına büyük oranda Ding-ling kanının karışmış olmasıyla izah edilebilir. İkinci olarak Kırgızlardaki kısa Türk kafasının ağırlıkta olmasının muhtemel sebebi, onların iki bin yıldan daha fazla bir zamandan beri Yeniseylilerden uzaklaşarak bu süre zarfında yalnızca brakisefal Türklerle kaynaşmış olmalarıdır. İvanovsky’nin Kireylerde yaptığı ölçümlerin tam olarak hangi boya ait olduğu belli değil. Muhtemelen onların bir kısmı Abak-Kirey değil, Kirey kabilelerinden olmayan Kara-Kireylerdir. Bu arada Kireylerin boy yükseklikleriyle ilgili rakamlar, onların, Kırgız ve Kara Tatarlar tarafından temsil edilen Türk-Yeniseyli karışımından uzak olmadıklarını göstermektedir. Brakisefal oluşlarına gelince, bu da onların damarlarına bol miktarda Türk kanı şırınga edildiğini göstermektedir. Sanırım Kumandılar dolikosefal Yeniseylilerle brakisefal Türkler arasında orta bir yer işgal etmektedirler. Teleütlerse mezosefal gruba dâhildirler. Her ne kadar üç ölçüme göre tahminlerde bulunulabilir ve sayısız ölçümler sebebiyle Yeniseylilerde nisbeten daha göç dönemde tesadüfî karışımların arttığı söylenebilirse de, Teleütlerin mezosefal tipler oluşu göz önünde bulundurulursa, onların ataları Telelere neden bin beşyüz yıl önce boş yere “Kao-kui’li Ding-lingler” denilmediği anlaşılabilir. Töleslerin kısa boylu grubuna yakın olmaları, muhtemelen XVII. Yüzyılda bünyelerine karıştıkları komşuları Uranhayların kısa boylu oluşlarının bir sonucudur. Uranhayların kısa boylu oluşları, onların Samoyed kökenli olduklarının bir göstergesidir. Çünkü Arhangelsk vilayetinde Prof. Zograf tarafından ölçümü yapılan 33 Samoyed’in 1580 mm. ile orta boy (kafa endeksleri 82,41) grubuna dâhil oldukları görülmüştür. Orta Cüz’de yalnızca Dr. N. L. Zeland tarafından 11 ölçüm yapılmıştır ki, buna göre boy yükseklikleri 1687 mm., kafa endeksleri 85,10’dur. Ne yazık ki, bu ölçümler hem sayıca yetersiz, hem de fazla tanınmayan boylarda gerçekleştirilmiştir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

229

İvanovsky’nin Orta Cüz’e bağlı dört boyda (Zaysan ilçesinde) yaptığı ölçümler şu şekildedir: boy yüksekliği

kafa endeksi

23 Nayman (boyu belirtilmemiş)

1626,17 mm.

89,31

33 Murun

1610,56 mm.

89,53

31 Baycigit

1642,77 mm.

89,50

39 Kirey, (daha önce verilmişti)

1684,70 mm.

89,27

Orta Cüz’ün ortalama boy yüksekliği 1646,61 ve kafa endeksi 89,39’dur. Fakat Kireylerin boy yüksekliği diğer üç boya mensup olanlardan o kadar uzaktır ki, bu ortalama sonuçlar ancak kendisinden oldukça uzakta bulunan insanların ölçüleriyle örtüşmektedir. Nayman ve Baycigitlerin orta boyun altında oluşları, bu boyları oluşturan oymakların Samoyedler ve kısmen orman halklarıyla güçlü bir karışım yaşamış olmalarıyla izah edilebilir. Bükey Ordası’nın kısa boy grubuna yakın oluşu - ki boyları belirtilmeyen 157 kişide ölçüm yapılmış ve kafa endeksi 86,28 olmasına karşılık, boy yükseklikleri 1629 çıkmıştır, - öncelikle Ugor-Finlerle karışmadan kaynaklanmıştır. Çünkü Prof. Maliyev’in yaptığı ölçümlere göre Vogulların boy yüksekliği 1542, kafa endeksi 77,82; Prof. Sommier’in yaptığı 95 ölçüme göre ise Ostyakların boy yüksekliği 1560’dır. Yine Prof. Sommier’in 74 Başkurt’ta yaptığı ölçüme göre boy yükseklik ortalaması 1660, kafa endeksi 83,52’dir. Başkurtların boy yüksekliğinin Bükey Ordası’ndakilerden daha yukarıda, buna karşılık kafa endekslerinin daha aşağıda olması, Doğu Fin’leriyle önemli ölçüde bir karışım geçirmiş olmalarıyla izah edilmektedir. Maynova’da yapılan 30 Mordva-Erzya ölçümü sonucunda boy ortalamasının 1680, kafa endeksinin 83,81 olduğu ortaya çıkmıştır. Nazarov’un toplam 161 Başkurt’ta yaptığı ölçümler sonucunda

230

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

boy ortalaması 1662, kafa endeksi 82,51 olduğu görülmüştür, ama boylara göre önemli farklılıklar tespit edilmiştir: Boy yüksekliği

kafa endeksi

1648 mm.

83,10

11 Başkurt (Karagay-Kıpçak boyundan) 1666 mm.

85, 92

17 Başkurt (Dangaur boyundan)

1661 mm.

85, 12

35 Başkurt (Bürzen boyundan)

1677 mm.

81, 51

10 Başkurt (Tangatar boyundan)

1597 mm.

94, 09

68 Başkurt (Üsergan boyundan)

1651 mm.

82, 48

21 Başkurt (Kara-Kıpçak boyundan)

49 Mişer üzerinde Prof. Zograf’ın yaptığı ölçümler sonuncularla örtüşmektedir ki, bu Mişerlerin boy yükseklik ortalaması 1652, kafa endeksleri 82,51’dir. Bezengr’in yaptığı 33 ölçüme göre Kazan Tatarlarının boy ortalaması 1617, kafa endeksi 83,12’dir. Anlaşıldığı kadarıyla boy yüksekliklerinde Ugor-Finlerle olan karışımın etkisi vardır. Yeliseyev’in Anadolu’da Osmanlı Türklerinde yaptığı 143 ölçüm sonucunda boy ortalaması 1670, kafat endeksi 84 çıkmıştır.438 Ahal reyonundaki 40 Osmanlı Türk’ü üzerinde Pantyuhov’un yaptığı ölçüm sonuçlarına göre boy yüksekliği 1660, kafa endeksi 84,70 çıkmıştır. Yine aynı araştırmacının 6 Kumuk üzerinde yaptığı ölçüm sonucuna göre boy yüksekliği 1700, kafa endeksi 84,8’dir.439 İ.L. Yavorsky’nin yaptığı ölçümlere göre 59 Türkmen’in (bunların 51 Teke’lerdendir) boy ortalaması 1694, kafa endeksi 75,64’dür.440 438 Известия И. общества любителей естествознания, т. 71, c. 67, 82.Brakisefal ve alt-dolikosefal oranı %60, dolikosefal ve alt-brakisefal oranı %20’dir. Sonuncu oran daha ziyade şehirler için geçerlidir; brakisefaller ise göçebeler arasında yaygındır. 439 Записки кавказского отдела И. Р. географического общества, кн. 18, 1895, c. 114, 116. 440 Краткий отчет о научной командировке в Среднюю Азию, исполненной летом 1894 года, вып. 2, Одесса, 1895, c. 49, 54.

231

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Sonuncu rakam Osmanlı Türkleri ve Danilov’un yaptığı 34 ölçüme göre kafa endeksi 78,10 olan Azerbaycanlılardan daha düşüktür.441 Ayrıca Prof. Maliyev ve diğererinin 23 Teke ve Yomud üzerinde yaptığı ölçümlere göre kafa endeksleri 79,9 (hayli yüksek), fakat 22 tanesinin boy ortalaması 1730, yine 4 Yomud’un kafa endeksi normalde 77,00 olması gerekirken 75,00 çıkmıştır.442 Türkmenlerin Azerbaycanlılara kıyasla brakisefallik oranının fazla oluşu, dolikosefal Kuzey Türk kabilelerinin önemli bir kesiminin Moğol istilası sırasında İran’a geçmeleriyle izah edilebilir. Kaldı ki, onlardan küçük bir kol daha batıdaki Türkmen Sahra’ya gitmiştir. Bugünkü İranlıların mezosefal ve brakisefal olmalarına karşın Türkmenlerin alt-dolikosefal (75,64) grubuna girmeleri bir muammadır, ama bunun eskiden Yaksart’ın aşağı akımında yaşayan brakisefal göçebe İran kabileleriyle ve keza Alanlar gibi aynı nehrin batı ve güneyinde yaşayan halklarla karışmalarıyla izahı teklif edilebilir.443 Henüz bölük pörçük olmakla birlikte Özbekler ve Sartlarla ilgili yapılan antropolojik araştırma sonuçları şöyledir: boy yüksekliği

kafa endeksi

11 Özbek, Zeravşan’da Fetçenko tarafından 1664,30

83,24

33 Özbek, Semerkan’da Uyfalbi tarafından

1678,30

84,01

Fergana Özbekleri, Uyfalbi tarafından

1670,50

86,13

8 Sart, Zeravşan’da, Fedçenko tarafından

1690,80

85,63

29 Tacik, Uyfalbi tarafından

1716,10

83,26

441 Записки кавказского отдела, 18, c. 116. Nouveau dictionnaire de Géographie, t. VI, p. 402’ye göre Erkert’in yaptığı 34 ölçüm sonucu 79,4, Chantre’ın yaptığı 18 ölçüm sonucu 84’dür. 442 Aynı yerde, s. 934. 443 Diğer yandan, eğer eski İranlıların saçlarının açık renkli ve muhtemelen dolikosefal oldukları göz önünde bulundurulursa, siyah saçlı ve brakisefal tiplere dönüşmeleri, Türklerle ve Samilerle karışmalarıyla izah edilebilir ki, bu durumda Türkmenlerin mezosefalliği de Türklerin eski Perslerle karışmalarıyla açıklanabilir. Kaldı ki daha önce sözü edilen Sakaraullar ve Türkmenlerin diğer atalarıyla temsil edilen Türklerin M.Ö. İran sınırlarında yaşamış olmaları da bunu teyit etmektedir.

232

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

En son olarak Dr. Matseyevsky ve Poyarkov tarafından Tarançılarda yapılan ölçümlere göre, Kulca köylerindeki 30 Tarançı’nın boy ortalaması 1642,10, kafa endeksi 84,13’dür. Dr. Zeland’ın Kaşgar’da yaptığı 30 ölçüm sonucuna göre boy ortalaması 1657, kafa endeksi 86,9’dur. Konuyu sonlandırırken, Türk halk ve kabilelerinin etnik yapısıyla ilgili en yakın bağları olan dilbilimsel incelemelerin sonuçları üzerinde durmakta fayda vardır. Türk lehçelerinin tasnifi iki önde gelen Türkolog ve etnograf tarafından yapılmıştır ve biz de çoğunlukla onlardan faydalanmayı uygun gördük. Türkologlar arasında tartışmasız ilk sırada yer alan W.W. Radloff, fonetik işaretleri esas alarak Türk lehçelerini şu şekilde tasnif etmiştir: 1 – Doğu lehçeleri: a) Altaylılar, Teleütler; b) Barabalar; c) Lebedinler, Şorlar; d) Abakanlılar (Abakanlılar, Sagaylar, Koyballar, Kaçalar ve Kızıllar); e) Çulımlılar; f) Soyonlar; g) Karagaslar; h) Uygurlar. 2 – Batı lehçeleri: a) Kırgızlar (Kara-Kırgızlar, Kırgız-Kazaklar ve Karakalpaklar); b) İrtış boyu (Turalı, Kurdak, Tobol, Tümenliler); c) Başkurtlar (bozkırlı ve dağlı Başkurtlar); d) İtil boyu. 3 – Orta Asya lehçeleri: a) Tarançılar; b) Hamililer; c) Aksulular; d) Kaşgarlılar; e) Yarkendliler; f) Çağatayîler (Kuzeyli Sartlar, Kokandlılar, Özbekler – Zeravşan, Buhara, Hiva). 4 – Güney lehçeleri: a) Türkmen; b) Azerbaycanlı; c) Kafkasya; d) Türkiye; e) Kırım; f) Osmanlı.444 Diğer önde gelen Türkolog ve etnograf Vambery, bu tasnifin doğruluğuna herhangi bir itirazda bulunmamakla birlikte, Uygur lehçesinin Uygurların kendileriyle hiçbir ilişkisi olmamasına rağmen Altay lehçeleri arasında gösterilmesini, ayrıca Uygur kökenli olmasına rağmen Kumul ve Aksu ağzının başka bir grup içine yerleştirilmesini uygun görmemektedir. Vambery, ayrıca 444 Phonetik der nördlichen Türksprachen, Leipzig, 1885, s. 280-291. (Radloff’un Osmanlıcayı bir lehçe olarak görmesi kesinlikle doğru değildir. Çünkü Osmanlıca ne bir dildir, ne de lehçedir ve aksine bir elit jargonudur.) (çev.)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

233

Karakalpak ve Başkurt lehçelerinin Kırgız vs. lehçeleriyle aynı gruba yerleştirilmesini de pek doğru bulmamaktadır. Çünkü Karakalpaklar Orta Asya’ya İtil boylarından gelmişlerdir ve şimdiki Başkurtların eskileriyle (?) özdeşleştirilmesi mümkün değildir. Yine Vambery’ye göre herhangi bir halkın dilinin lehçe özellikleri onun etnik kökenine işaret etmez.445 Vambery, Türk lehçelerini üç ana gruba ayırmaktadır: 1 – Güney Sibirya lehçeleri; 2 – Doğu Türk lehçesi. Ona göre bu lehçe 900 yıl önce yazılan Kutadku-bilik’ten anlaşılacağı üzere Uygurca’dan neşet ederek Tanrı Dağları’ndan Adriyatik’e kadar Kırgızca, Özbekçe, Türkmence, Kumanca ve Osmanlıca konuşan halkalarından ibaret uzunca bir zincir oluşturmaktadır; 3 – Sibirya ağzının ağır bastığı, ancak Doğu Türk lehçelerinin de ciddi biçimde etkilediği Başkurt, Kazan, Nogay ve Kırım Tatarlarının karışık lehçeleri.446 Her ne kadar dilbilimcilerin mutlaka halkların etnik kökenlerini nazar-ı itibare almaları gerekirse de, en azından inceledikleri dillerin dilbilimsel tasnifini yaparken lehçeler başka herhangi bir şeye göre değil, yalnızca lengüistik işaret ve veriler üzerine oturtulmalıdır. Eğer Vambery, Radloff’un dilbilimsel açıdan yaptığı tasnifini doğru kabul ederken, bazı halkların etnik kökeniyle ilgili kendi görüşleriyle örtüşmeyen kısmını reddediyorsa, bu, daha ziyade onun bazı etnik konulardaki yanlış görüşlerini gösterir, ama kesinlikle lehçelerin tasnifiyle ilgili dilbilimsel işaretlerin esassızlığını göstermez. Vambery, Karakalpakların ve Başkurtların diğer Türk kabilelerinden değil, Kırgız-Kazakların indikleri başka kabilelerden geldiklerini işaret eden ve kitabının adıyla mütenasip düşen herhangi bir veri sunmamaktadır. Hâlbuki Karakalpak ve Başkurt boylarıyla ilgili bilgiler, tıpkı Kırgız-Kazaklar gibi onların da önemli ölçüde aynı Türk kabilelerinden teşekkül ettiğini göstermektedir. Kırgız-Kazakların farklılıkları yalnızca Başkurtların ve Karakalpakların antropolojik tiplerine güçlü bir şekilde 445 Das Türkenvolk, s. 86, 87. 446 Age., 73, 74.

234

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

yansıyan karışmalarla sınırlı kalmamıştır, ama lehçelerinde daha az oranda farklılık izleri bırakmıştır. Her ne kadar rivayetlere göre Karakalpakların Aral Gölü havzasına İtil sahillerinden geldikleri ve burada kaynaşarak yeni bir tip oluşturdukları konusu aydınlığa kavuşturulmamışsa da, yine de bu halkı oluşturan Türk kabilelerinin İtil boylarına Asya bozkırlarından gittiklerinden şüphe edilebileceğini sanmam. Sibirya’dakiler hariç hemen hemen tüm Türk kabilelerinin Uygurlardan indikleri meselesine gelince, tarihi gerçeklerle örtüşmeyen bu yanlış, Avrupalı ve Müslüman yazarların Moğollar döneminde Doğu Türkleriyle ilk karşılaşmalarından itibaren ortaya atılmıştır ki, muhtemelen bu, o sıralarda hem Türklerde, hem de Moğollarda Uygur alfabesinin kullanılmasının bir sonucudur. Hâlbuki Uygurlar, Moğolistan’da hâkimiyeti bir yüzyıldan daha az bir süre ellerinde tutan Tele kabilelerinin yalnızca bir kolu idiler ve Orhon sahilindeki hanlıkları yıkılınca Tanrı Dağları’nın ve Nan-shan’ın doğu eteklerine çekilmiş, yerleşik düzene geçmiş, ağırlıklı kesimi diğer Türk kabilelerinden oluşan, fakat çok erken dönemde Türkleşen yerli ahaliyle kaynaşarak küçük ve zayıf bir beylik kurmuş, ama o da yenilen kuvvetleriyle o civardan geçip gitmekte olan Kara-Kidan hanı Yeh-lü Tashih tarafından itaat altına alınmıştır. Uygurlar, Kara-Kidanların boyunduruğundan kurtulduk derken Moğolların eline düştüler. Çingiz-han, oğulları ve torunlarının saraylarında, vassal ülkelerde en önemli ve yüksek görevlere sekreter, bakan, vergi tahsildarı, maliye müfettişi vs. sıfatıyla hep Uygurlar getirildi. Fakat bu durum fazla devam etmedi. Çünkü doğuda kendileriyle kıyaslanmayacak derecede iyi eğitimli Çinliler, batıda ise Müslüman rakipleri tarafından sıkıştırılacaklardı. Maniheistler veya Nesturîler tarafından getirilen Süryani alfabesinin Uygurlarca benimsenmesiyle birlikte, bu alfabe, onların Moğolistan’daki hâkimiyet yıllarında Türk kabileleri arasında yayıldı; fakat Uygurların Kao Ch’ang ahalisinde bulup özümsediği kültür sayesinde aynı alfabe ticari ilişkiler vasıtasıyla daha sonraki dönemde de yayılmasını sürdürdü. Ne var ki, Uygur kabileleri pek de talep olmayan

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

235

Uygurcayı yaymayı başaramadılar. Örneğin Moğollar Moğolcayı Uygur alfabesiyle yazıyorlar, Türk kabileleri ise yalnızca Uygur alfabesi kullanarak kendi lehçelerinde yazıyorlardı. Keza 1068’de Kaşgar’da Karluk hanına yazılan Kutadku-bilik, mahalli Karluk lehçesiyle kaleme alınmıştı. “Mâverâünnehr’de veya Kaşgarya’da yaşayan Kutadku-bilik yazarı nasıl Uygurca yazabilirdi ki?”447 Radloff, Uygurcayı özellikle kökü çok derinlere giden Altaycanın da aralarında bulunduğu Güney Sibirya grubuna dâhil ederken, hiç şüphesiz, Kutadku-bilik’i de Uygurca yazılmış yadigârlar grubuna soktuğundan, Uygurcanın bu dilde yazılıp da günümüze ulaşan eserlere yakınlığını göz önünde bulundurmuştur. Fakat Uygur diliyle yazılmış en eski kitabe hiç şüphesiz Orhon Uygur kitabeleridir ve dolayısıyla Kudatku-bilik’in dili hakkında kesin bir hüküm verebilmek için bu kitabelerin tetkik edilmesini beklemek gerekir.448 Her halükârda Radloff’un yukarıda verdiğimiz dilbilimsel tasnifi,449 ana hatları itibariyle Türk kabile ve halklarının 447 V.V. Grigoryev, “Восточный Туркестан”, вып. 2, c. 350, dn. 124. 448 Daha sonraları Altayları terk eden kabilelerin lehçelerinin Altay lehçesine yakın olmadığını düşünmek söz konusu olamaz. Karluk lehçesi de böyle olmalı. Eğer Çin kaynaklarının Ordos’un güneydoğusunda henüz M.Ö. IV. Yüzyılda Uygurların ataları Kao-kuilerin bulunduğu şeklindeki kaydı doğru ise, Karluklar onlardan bin yıl kadar sonra, VII. Yüzyıl civarında Batı Altay’ı terk etmişlerdir. 449 Radloff ve Vambery’nin tasnifinin dışında, bu dil konusunu ilgilendiren başka birçok tasnif vardır. Bunların en yenilerinden biri N. F. Katanov’a (“Этнографический обзор туретско-татарских племен”, Kazan, 1894) diğeri Leon Cahun’a (Introduction à l’histoire de l’Asie. Turcs et Mongols, dès origines à 1405, Paris, 1896, p. 34-35) aittir. Radloff, 1886’da Codex Cumanicus’la ilgili bir çalışmasında (Mélanges asiatiques, tirés du Bulletin de l’Academie des sciences de St-Petersbourg, t. IX, p. 87-92) Türk kabileleri ve lehçelerini üç gruba ayırmıştır: (IX-XIII. Yüzyılları arasında Altaylarla Karadeniz arasında yaşayan ve torunları günümüzde Abakan Tatarları, Barabalar, İrtış Tatarları ve Kırgızlarla birlikte Kazan Tatarlarının bir kısmını oluşturan) Kıpçak grubu, doğu veya Uygur grubu (onların kabilelerin adları gösterilmemiş), güney veya Selçuklu grubu. Kokand lehçesini de içine dâhil ettiği bu Kıpçak grubuyla ilgili olarak, onların kullandıkları lehçelerin ilk başlarda birbirine çok yakın olduğu, fakat zaman içinde birbirinden uzaklaşarak diğer komşu lehçelelerle karıştığı ve günümüzde başka bir lehçe grubuna girdiği belirtilmiştir. Son yazdıklarına bakarsak,

236

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

etnik yapısıyla ilgili bu araştırmanın verileri ve ulaştığı hükümlerle mütenakız değildir. Özellikle birinci (“doğu”) grubu, atayurtlarında zaman içinde şu veya bu derecede Yeniseyliler ve Samoyedlerle karışan en eski Türk kabilelerinin bakiyelerini de temsil eden Altay ve Sayan halkları oluşturur. Her halkın temelini kabilelerin oluşturması kadar, muhtemelen bu kabilelerin zamanla birbirine karışmasına da bağlı olarak, bu gruptakilerin lehçeleri arasındaki tüm farklılıklara rağmen, Sayan-Altay lehçeleri eski Türk diline yakınlık açısından hiç de azımsanmayacak bir ortak yöne sahiptir. Çünkü diğer gruplara kıyasla başka güçlü halkların kültür ve dillerinin etkisine daha az maruz kalmışlardır. İkinci (“batı”) grubu, Ding-linglerle Samoyedlerin kaynaşmasının ürünü olarak ilk başlarda Altaylardan çıkan, daha sonra Moğolistan, Sır-derya bozkırları ve Tuna civarını işgal eden tüm Türk kabile ve federasyonlarını içine alır. Bu gruba dâhil olup da kuzeybatıya geçen kabile ve halklar, burada Ugor ve Finlerle karışmışlardır. Bununla birlikte daha batıya doğru gittikçe, tarihen kökleri Moğolistan’dan ve bozkırın batı kesiminden muhtelif zamanlarda batıya itilen Türk kabile ve ittifaklarına dayanan ve bunların karışmasından ortaya çıkan değişik kabilelerin oluşturduğu konglomeraları bünyesinde toplar. En kesif konglomera, İtil Tatarları ve Nogaylar, sonra Başkurtlar, kesiflik oranı daha düşük konglomera Kırgız-Kazaklar, daha da düşük olanı KaraKırgızlardır. Bu grupların lehçeleri arasında farklılıkların olması son derece doğaldır, ama yüzlerce yıl boyunca komşu olarak, bazen ortak siyasi kaderi paylaşarak yaşadıkları için pek çok müşterek yönleri vardır. Üçüncü (“Orta Asya”) grubu, Türk unsur değişik Türk kabilelerine mensup olsa da, doğuda ve özellikle Doğu Türkistan’da ayrıca Tibetlilerle kaynaşan ve batıda ise (Sartlar ve Özbekler) doğu İran kanının karıştığı halklardır. Bunlar, Tanrı Dağları’nın orta kesiminde ve doğu kesimindeki eteklerin Radloff’un fonetik tasnifinde ısrarcı olduğu görülmektedir. Fakat en azından bugünkü Abakan Tatarlarının bir kısmının ve keza Kırgızların Kıpçak grubunun torunları olduğu görüşüyle uzlaşmak zordur. Çünkü kesin etnik ve tarihî verilere ters düşerdi.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

237

güneyindeki bünyelerinde Kıpçak, Nayman ve Argınların önemli yer tuttuğu Çu kabileleri ve Uygurlar, Kaşgarya’da Karluklar, Batı Türkistan’da ilk önceleri Sagay, Kanglı ve Karluklar, bilâhare Özbeklerdir. Dördüncü (“güney”) grubu, ağırlıklı olarak Kanglılar, kısmen Kıpçaklar ve Batı İranlılarla (Türkmen, Azarbancanlı), Anadolu ve Balkan Yarımadası’ndaki halklarla önemsiz oranda kaynaşan diğer Türk kabileleri oluşturur. Ağustos 1896 Jivaya starina, sayı III-IV, s. 277-456.

İKİNCİ BÖLÜM

I. Büyük Cüz’ün Etnik Yapısı

1) Türk Göçebelerin Geçirdikleri Sosyolojik Gelişim Safhası Halk Soy Tasavvurları Pek çok sosyolog, ilkel toplulukların aile ve özel mülkiyeti bilmediklerini, kadınların, çocukların ve malların tüm toplumun ve bütün erkeklerin ortak mülkü olduğunu düşünmektedirler. Sosyal gelişimin bir sonraki aşamasında hâkimiyet kadına geçmiş ve anaerkillik çağı başlamıştır. Üçüncü (babaerkil) aşamada evlilik ortaya çıkmış ve baba, mal ve aile bireyleri üzerinde hâkimiyet tesis etmiştir. Onu takip eden aşama, şimdiki çağdaş uygar toplumlar aşamasıdır. Bu toplumlarda ağırlıklı paya sahip olan kan bağı, yerini kişilik hakkı ve siyasi milliyet hakkının yeni hukuk ilkelerine bırakmıştır.1 Bazı maymunlar, çok eşli olarak yaşarlar ve erkek memeliler istisnai derecede diğerlerine baskın çıkmaya çalışarak, genellikle kıskançlık duygusu gösterirler. Dolayısıyla yukarıda sözü edilen birinci aşamanın bu özelliği, ilkel topluluklarda kadına karşı davranışlarda cariyelik yani kolayca gelişen sağlıksız monogam ittifakların hâkim olduğu görüşünün düzeltilmesi gerekir. Yine sosyologlara göre “anaerkillik ve babaerkillik aynı kökten, ilkel heterizmden çıkan iki paralel daldır ve dolayısıyla bu sistemlerden birinin bir diğerinin bünyesinde daha sonra bir gelişme kaydetmesi mümkün değildir, çünkü birbirlerini dışlarlar.”2 Anaerkilli1

2

Örn. Bkz. Le régime patriarcal et le droit coutumier des Kirghiz d’aprés l’étude entreprise sous les auspices du gouvernement russe par le général Grodekoff, par Victor Dingelstedt. Paris, 1891 (Extrait de la Revue générale du droit), p. III et IV. Каутский, «Возникновение брачных союзов”, в “Сев. Вестник”, 1891 г., сентябрь и октябрь.

242

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

ğin tüm insan ırk ve kabilelerinin mutlak gelişim safhasını değil, bu safhaların yalnızca bir kısmını oluşturduğu ve ilkel topluluğun bir tür aidiyetini ifade eden ana hakkı adıyla sistematikleştirilen olay ve durumların babaların belli olmamasının bir sonucu olarak ortaya çıktığı, bu yüzden akrabalık ilişkilerinin mecburen ana tarafına göre belirlendiği düşünebilir. Türkler, tarih sahnesine patriarkal yapıya veya boy hayat tarzına sahip göçebe çarvacılar olarak çıktılar. Onlarla ilgili en eski bilgilere, Tsi Ch’i’nin Milattan yüzyıl önce yazılmış “Tarih Notları” adlı eserinde rastlanmaktadır. Sih-ma Chien, Hyen-yün ve Hun-yü’leri (Çinli yorumcu tarafından kullanılan birinci isim, M.Ö. 2357 yıl önce, İmparator Yao zamanında Hun (Hyun-nu) şeklinde, ikinci isim ise M. Ö. 1122-223 yılları arasında Cheu hanedanı döneminde kullanılıyordu) anlatırken şöyle yazmaktaydı: “Çin’in kuzey taraflarının ilerisinde yaşarlarken sürüleriyle birlikte bir meradan öbürüne giderlerdi. Şehirleri yoktu; yerleşik değillerdi ve tarımla uğraşmazlardı, ama her birinin belli bir toprağı vardı… Reisleri dâhil herkes evcil hayvanların etini yer, elbiselerini onların derilerinden yapar, deri ve kürk elbise giyerlerdi. Güçlüler yağlı ve daha iyi yiyecekler yer, yaşlılar onlardan arta kalanlarla beslenirlerdi. Genç ve güçlüleri sayar, yaşlı ve zayıflara fazla saygı göstermezlerdi. Babanın ölümü halinde üvey anneyle, erkek kardeşin ölümü halinde ise onun hanımıyla evlenirlerdi.”3 M.S. VI. Yüzyılda da aşağı yukarı böyle idi. Çinlilerin anlattıklarında, Çinli yazarların Hunların torunları olarak gördükleri Türkler (T’u-kü)de aile ve evlilik gelenekleri için şöyle denilmektedir: “Baba ölünce büyük kardeşler ve amcalar üvey anne, gelin ve teyzelerle evlenirlerdi.”4 Kırgız-Kazakların ve Kara-Kırgızların umumi yaşantıları günümüzde dahi ana hatlarıyla bu şekildedir. En azından dört bin yıl boyunca, bu hayat tarzının, kan akrabalığı bulunan halkların boy yaşantısında bıraktığı miras budur 3

4

“Собрание сведений о народах, обитавших в Средней Азии в древние времена” монаха Иакинф, Спб., 1851, частъ I, с. 2 и 3. Bundan sonra: Собрание сведений. Age., s. 270.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

243

ve boylara ve oymaklara mensubiyet de tabii olarak her zaman önemli olmak zorundaydı. Gerçekten de oymaklarda, tamgaların ve uranların yanı sıra adlar, gelenekler ve rivayetler, literatürü olmayan göçebelerin tamamında her şey demekti ve onları geçmişin yadigârları olarak muhafaza ediyorlardı. Dolayısıyla Türk halklarının tarih ve etnografyasının tetkikinde oymakların incelenmesi önemlidir. Ayrıca Vambery’ye göre Türklerin etnografyasına ait az sayıdaki malzeme, ana boyların ve onlardan inen oymakların tam olarak tespitini hayli zorlaştırmaktadır.5 Esasen, ilk sosyal gruplar içinde yer alan insanların tabii şekilde çoğalmasının sonucu olarak, geçmişte ilk temeli atılan boylar, ailelerini oluşturan yeni üyelerin katılımıyla normal şekilde büyümeyi sürdürdükleri ve aile sayıları arttığı için, her biri kendi alt bölünmelerini doğuran parçalara ayrılmak zorundaydılar. Ancak, aynı zamanda tabii çoğalmadan daha az etkili olmayan ekonomik ve siyasî faktörler de yeni oymakların oluşumuna ve mevcutların başka arıslara bölünmesine etki etmekteydi. Sürülerin çoğalması sonucu meraların yetmemesi, bu meralar için çıkan kavgalar, yine bu yüzden ve başka sebeplerden dolayı çıkan iç kargaşa ve çekişmeler, ayrıca dış istila ve savaşlar da boyların ve alt bölümlerinin yeni boy birliklerine ve ittifaklara dönüşmelerine yol açmaktaydı. Değişik sebeplere binaen ortaya çıkan kargaşa ve çalkantılar sırasında, çevrelerine yalnızca akrabalarını değil, kan bağı bulunmayan başka boyları ve hatta yabancı kabile mensuplarını da toplamayı başaran güçlü ve başarılı boy beyleri, çoğunlukla başrolü oynamaktaydılar. Böylece oymakların yanı sıra ortaya çıkan kan akrabalığı, daha sonra onların bir kısmının oluşturduğu boy ittifaklarının yer değiştirmesi, her ne kadar çoğu kez bünyelerinde değişik boyların, hatta ailelerin ve başka kabilelere mensup grupların bir kısmını barındırsa da, millet bilinciyle kan akrabalığına dayalı boy birliğini birbirine eşitler. Yeni boy birlikleri ve gruplarının oluşumu, onların ortadan kalkması ve yeni boy ittifaklarının teşekkül süreçleri bin yıllık zaman diliminde Türk 5

Das Türkenvolk ets., 1885, s. 181.

244

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

göçebeleri için de geçerli olduğuna göre, değişik kabile ve halklardan değilse bile, bünyelerinde farklı alt kabile gruplarını barındıran Kırgız-Kazakların günümüzde boy ittifaklarının açıklanamaz halitasını temsil etmelerini ve boyların kendi aralarındaki her türlü gerçek kan bağını ve ilişkileri kaybetmelerini beklemek gerekirdi. Fakat fiiliyatta göçebe Türklerdeki boylar ve oymaklar arasındaki ilişkiler belli bir oranda kısmen göstermelik, kısmen gerçek kan-boy ilişkilerine dayalı görünmektedir. Elbette ki bu, göçebelerin sürdürdükleri kabile yaşantısının güçlü etkisinin sonucudur. Ayrıca halkın bilincindeki boylar arasında istisnai ölçüde boy-kan ve soy akrabalığına dayalı ilişki atmosferi de önemli rol oynamıştır. Birkaç kuşak sonra tarihî olaylar ve boy ittifaklarının oluşum, şekil değiştirme ve parçalanma durumlarıyla ilgili güçlü hatıraları unutan göçebe Türkler, boylarının veya sosyal topluluklarının ve keza oymakların kökenini, tabii nüfus artışı sebebiyle ortaya çıkmış yeni boy bölünmelerinin oluşumunun tamamlanması şeklinde düşünmüşlerdir.6 İlk önceleri M. Ö. VI. Yüzyılda Çinliler tarafından kaleme alınan eserlerde muhafaza edilmiş, bazıları ise daha sonraları Reşidüddin’in “Moğolların Tarihi” adlı eserine derç edilmiş ve “Şecere-i Türk”de Ebulgazi Bahadır-han tarafından tekrarlanmış bu tür Türk soy kütük rivayetleri ile ağızdan ağza aktarılan rivayetler mevcuttur ve bunlar günümüzde de göçebe hayat tarzını ve kabile yaşantısını muhafaza eden Türklerde yaşatılmaktadır. 6

Sosyal grupların oluşturdukları boyları birbirine bağlayan unsur, “ortak boy beylerinden inme oldukları tasavvuru ve bunlara tapma kültü”dür. (“Первобытное право” проф. М. Ковалевского, вып. I, Москва, 1886, с. 85). Rajputlarda saf kan boylar nispeten nadirdir. Çekişmeler, ihtilaflar ve sosyal zulümler gerek bireyleri ve gerekse bütün bir aileyi kendilerine yabancı başka boyların bünyesine karışmaya mecbur etmiştir. Yalnızca yabancıların boylar tarafından bünyeye kabul edilmesi değil, birbirine yabancı bazı sosyal grupların gönüllü olarak bir beye bağlanmaları da Hindistan’ın kuzeyinde karma boylar dediğimiz boyların ortaya çıkmasına yol açmakta… bir iki kuşak sonra yeni ve az çok efsanevi bir boy şeceresi ortaya çıkmaktadır. Birkaç kuşak daha geçtikten sonra ise aynı hatıra boya yeni katılanlara geçmektedir.” (age., с. 18, 19)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

245

Kırgız-Kazaklarda ve yazılı kaynaklarda da sık sık bu soy kütüklerine rastlanmaktadır. Bir defasında kültürlü kişilerin ellerinde dolaşan elyazması bir kaynakta ben de böyle bir soy kütüğüne rastlamıştım. Bunlar, o kişiler tarafından yazılmakta ve bazen Timur ve Çingiz-han’la ilgili olarak duayı andıran romantik hikâyeler, bahadırlarla alâkalı destanlar, bilmeceler vs. içermektedir. Bu soy kütükleri, genellikle rastlandıkları yerlerdeki boyların ve bozkırların bir kısmına bağımlı olarak oldukça değişik motifleriyle birbirinden farklıdır. Burada Botpay boyundan 1876 yılında ölen Dikambay-batır biy tarafından oluşturulmuş bir soy kütüğünü vereceğim. Onun kaynaklarının kimler olduğunu bilmiyorum. Adem’le başlayan bu soy kütüğü, 54 kuşak sonra Ebulhayr’a bağlanmakta7 ve Ebulhayr’ın üç oğluna işaret edilmektedir: Bayçura (Büyük Cüz’ün boy beyi), Cançura (Orta Cüz’ün ecdadı) ve Karaçura (Küçük Cüz’ün boy beyi).8 Bayçura’nın Cumanbay adında bir oğlu vardı. Onun da Keykibay, daha sonra Tübey 7

8

Adem, Şiş, Nuş, Yaspin, Magdail, Yarık, Uahu, İdris, Agınuk, Matuaşak, Melik, Nuh, Yapız (Yafet), Arpakşad, Salık, Habır, Balkı, Argın, Aşrak, Tahrar, Takrak, Hazar, İbrahim Halilulla, İshak, Cakıp-Peygamber, Yusuppay, Caguda, Daynar, Azgan, Uzbek, Sagdı-vakkaz, Melik, Abdılmecnun, Sagit, Kerbaga, Muhammed, Abdurahman, Abdukerim, Abdul-gazis, Salık, Salman, Cumart, Özübek, Yazıken, Almen, Kerim, Tuygaş, Kurenbay, Calıntuz, Baba-kasım, Er-bulantay, Sabaz-batır, Yer-comart, Alpaıspek, Ebulhayr. İlk başta geçen isimler muhtemelen Kur’an’da geçen İncil kökenli soy kütüklerinden alınmıştır. Diğerleriyse Arapça, Farsça ve Türkçe isimler gibi gözüküyor. Ebulhayr’ın adının Kırgız-Kazak halkını oluşturan boy ittifakının temelini atan tarihi Ebulhayr-han’la örtüşmesi dikkat çekicidir. Acaba halk arasında Ebulhayr’ın Şecere’sinde üç Kazak ordasının boy beyleri olan üç oğlunun zikredilmesinden kaynaklanan bir hafıza bulanıklığı mı söz konusudur? Sır-derya bölgesindeki Kırgız-Kazakların anlattıklarına göre (Н.И. Гродеков) “Киргизы и кара-киргизы сыръдаръинской области”, Ташкент, 1889, с. 2) Kırgız-Kazakların atası Alaş’ın üç oğlu vardı: Bayşura, Canşura (Orta Cüz’ün boy beyi) ve Karaşura (Küçük Cüz). Küçük Cüz’de anlatılan rivayete göre (Г. Н. Потанин “Очерки северо-западной Монголии”, вып. 4, Спб., 1883 года, стр. 14, по бумагам Мусы Черманова) tüm Kırgız halkının atası olan Kotan’ın üç oğlu vardı: Akcol (Orta Cüz), Alçin (Küçük Cüz) ve Yusun. Suyunduk oymağından 1818’de doğup 1884 yılında ölen Musa Çermanov, uzun süre Bayan-Aul bölgesinin büyük sultanı idi. Bkz.

246

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

adında oğulları oldu. Sonuncusunun dört oğlu vardı: Maykı, Kogam, Koyuldur ve Mekrail. Maykı’nın da dört oğlu oldu: Bahtiar, Kanglı, Kırcüz, Min-cüz. Bahtiar’ın Uysun ve Sergeli adında iki oğlu vardı. Uysun’un ise Aksakal (abak-tamga) ve Cansakal (taraktamga) adında iki oğlu oldu.9 Aksakal’ın oğlu Karaçabiy, onun oğlu da Baylibek’ti. Baylibek’in büyük hanımı Sarı-baybiçe’den Sarı-uysun, Zerib adlı ikinci hanımından Colmambet adında iki oğlu oldu. Colmambet’in Mapraş adlı büyük hanımından Çapraştı, ikinci hanımından Stı, üçüncü hanımından (ki ikincisinin kızkardeşi idi) Uşaktı; Baylibek’in Damalak adlı üçüncü hanımından Carkıçak, ondan da Abdan, Dulat ve Suan adlı oğullar dünyaya geldi. Dulat’ın dört oğlu vardı: Botpay,10 Çimır,11 Seykım12 ve Canıs. Dikambay-batır’ın oluşturduğu şecere burada bitiyor.

9

10

11

12

Onun D. Putintsiev tarafından hazırlanan biyografisi. “Акмолинских обл. ведомостях”, 1885 г., no. 38 ve 39. Yu. D. Yujakov tarafından hazırlanan “şecere tablosu”nda göre (“Отечеств. записки” 1867, t. 171), Çimkentli Kırgız-Kazakların sözlerine istinaden Bahtiar’ın Abak ve Tarak adında iki oğlu ve Kanglı adında bir evlatlığı vardı. Bir başkasının anlattığına göre ise Bahtiar, oymağı olmayan Katagan’ı evlatlık edinmiş ve ondan da Kanglı ve Çanşklı dünyaya gelmiş. Birçok kişi de Çanşklı’nın “Kanglı’ya katılan bir yabancı” olduğunu anlatırlar. Yine bu tabloda Abak’ın Calayir, Tarak’ın ise Oysul (Uysun’un yanlış yazılmış şekli), Dulat, Adman ve Suak (Suan) adında oğulları gösterilmektedir, ama burada bir karışıklık var. Çünkü Calayirler tarak tamgalı bir boy beyinden indikleri için tamgaları tarak şeklindeydi. Alatav bölgesi yönetiminin 1865’de hazırladığı Botpay boyu şeceresi iki koldan oluşuyordu: Hudaykul (Biş-Tursuk oymağı 315, Alim-Canıs oymağı 221, Hudaykul ve Siirçi oymakları 207 çadır olmak üzere toplam 743 çadır) ve Çağatay (İsinbay oymağı 275, Can-Koylık oymağı 330, Asan-Taylak oymağı 537, Akça ve Kocay oymakları 385, Biydas 80, Kuralaş oymağı 115 çadır olmak üzere toplam 1722 çadır). Yujakov’a göre Çimır’ın Çınhoca (Temir ve Çokay onun oğullarıydı) ve Bekbulat (Klı, Çilmambeto ve Bok-kaynat onun oğullarıdır) adında iki oğlu vardı. 1865 tarihli Alatav listesine göre Çimır nâhiyesinde pek çok arısı bulunan ve toplam 560 çadırdan oluşan üç oymak (Kuntu, Sambet ve Kukrek) vardı. Yujakov’un şecere tablosuna göre Seykım’ın oğulları Kuyserek, Çuldak, Tugatay, Buras’tı. 1865 tarihli Alatav listesine göre ise Kara-koylu (150 çadır), Ak-koylu (180 çadır), Kusiyrak (215 çadır) ve Çuuldak (625 çadır) oymakları Seykım boyuna bağlıydı.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

247

Yujakov’un “şecere tablosu”nda Oşaktı ve Çapraştı, Suak (Suan)ın oğulları olarak gösterilmekte, fakat başka bir rivayette “İstı (veya Stı), Çapraştı ve Oşaktı’nın Uysun’un küçük hanımından, Dulat, Adman ve Suan’ın büyük hanımından dünyaya geldiği belirtilmektedir. Yine aynı tabloda Sergeli (Sergeli’den sekiz oğul inmiştir: Baycigit, Karabatır, Batırlar, Üç-tamgalı, İlibay, Cakabay, Ayt-buzum, Türt-tamgalı) ve İstı (Tilik ve Uyuk ondan inmedir) Uysun’un oğulları olarak gösterilmektedir.13 Bazı beylerin sözlü ifadelerine istinaden Dikambay-batır’ın verdiği Büyük Cüz soy kütüğü14 şu şekilde tamamlanabilir: Sarı-Uysun’un iki oğlu vardı: Kalça ve Cakub. Çapraştı’nın beş oğlu vardı: İkey (bu oymak günümüzde Almatı kazasına bağlı Uzun-ağaç nâhiyesinde yaşamaktadır), İshoca (günümüzde Kastek, Küçük Almatı ve Büyük Almatı nâhiyelerinde), Asıl (Turgen ve Kurta? nâhiyelerinde), Çibıl (Kurta nâhiyesinde iki aul) ve Aykım (aynı kazadaki Kargalı nâhiyesi).15

13

14

15

1865 tarihli Alatav nüfus kayıtlarına göre İstı boyunda İşim (180 çadır), Malay (170 çadır), Kattı-kulak (100 çadır), Almambet (60 çadır), Kulançi (100 çadır) oymakları vardı ve toplam 610 çadırdan oluşuyordu. Arıslardan birinin adı Suyunduk (30 çadır) idi. Bu soy kütüklerinin birçok varyantları mevcuttur. Ben, yalnızca sözlü anlatım yapan kişilerden ve önde gelen aksakallardan dinlenen en meşhurunu veriyorum. A. N. Krasnov’a göre ((“Очерк быта семиреченских киргизов” в “Известиях И. Р. географического общества”, 1877 года, с. 437 ve 438), “Alatav nâhiyesindeki Kırgızlar kendilerini Yussun’un oğlu AbakTerek’in oğlu Dulat’tan indiklerini kabul ederler”.. Yine onun kaydına göre Büyük Cüz Kazakları, kendilerini Orta ve Küçük Cüz Kazaklarıyla ve “bu iki cüzün boy beylerinin kardeşi ve Luduz’un (?) oğlu sarı saçlı Ussun’un torunlarıyla” yakın akraba sayarlar. Bir başka rivayette ise Ussun, KaraKırgızların boy beyi Cangöz’ün kardeşi Karaköz’ün oğluydu. Issık-göl vadisinde dinlediğim bu ikinci rivayet (diye belirtiyor yazar) bana daha doğru göründü. 1865 Alatav bölgesi kayıtlarına göre 1001 ve 1014 çadırlı iki Çapraştı nâhiyesinde aynı adları taşıyan iki oymak vardı. Bunlar arasında Koçkar ve Kuçuk’u zikredebiliriz.

248

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Canıs’ın oğulları şunlardı: Carılgamıs, Cantu, Cantaş, Cailmıs, Bais, Karaman, Kapal, Utemis, Türt-kara, Çegir.16 Bais’in Colseit ve Cartı; Cantaş’ın İrubay; Carılgamıs’ın Kaskarau, onun Sarımbet, Baba, Kulbuldı, Sultangeldı, Büken adlı oğulları vardı.17 Alban’ın iki oğlu vardı: Çibil ve Sarı. Birincisin Kızıl-bürk ve Konur-bürk, ikincisinin ise Ayt, Buzum, Segiz-sarı, Kurman, Alcan adında oğulları, Ayt oymağına mensup kızdan Kıstık adlı oğul dünyaya gelmişti.18 Suvan’ın iki oğlu olduğu sanılıyor: Baytügey ve Togurustan.19 Cansakal (tarak-tamga) oğlu Calayir’in iki oğlu vardı: Sırmanak ve Üç-manak. Üç-manak’tan yedi soy indi: Andas, Murza, Kara-çapan, Uraktı, Ak-biyüm, Kalpe ve Supatay. Sır-manak’tan 16

17

18

19

Yujakov’da Bogojali, Akpay-hudak, Cambay, Olcankul, Ütebay-tüle adları da geçmektedir. Alatav nüfus kayıtlarında Colseit, Cartı (yedi arıs), Kıbray (beş arıs) ve Hudaykul (Kapal ve Kubul da dâhil olmak üzere yedi arıs) oymakları Canıs boyuna mensup gösterilmektedir. İki nâhiyeli Canısların toplam nüfusu 1516 çadırdı. 1865 Alatav nüfus kayıtlarına göre, Kaşkarau Baba (275 çadır Baysulu ve 225 çadır Kunsulu arısı), Kulbuldı (130 çadır), İnem-balası (130 çadır), İrubay (130), Beş-Kalmak, Sarımbet’den (toplam 766 çadırla Sultangeldı ve Büken’i de içine alan pek çok arıs) oluşuyordu ve toplam 1689 çadırdı. Musa Çarmanov’a göre (Потанин, “Очерки”, вып., 4, с.14) Abak oğlu Alban’ın beş oğlu vardı, fakat bunlardan Sarı ve Çibil’in adları kaydedilmiştir. Sarı’nın Alcan ve Segiz-sarı, Çibil’in ise Ayt, Buzum, Kastık, Kızılbürk, Konurbürk adlı oğulları oldu. 1865 Alatav nüfus kayıtlarında Alban oymaklarından Kızılbürk, Kirey-kul, Sakau, Çokaman, Naymanbay da dâhil dokuz nahiyede toplam 1016 çadır, Konurbürk toplam 450 çadır, Çagan oymağından (beş arıs) Segiz-sarı 1030 çadır, Hoca-Mambet (dört arıs), Cartı (adları Canıs boyundaki Cartı’nın isimleri olmayan dört arıs) ve Ait 1070 çadır (Süyündük dâhil beş oymak ve beşinci oymaktan inen Kıstık), Buzum 1240 çadır (Kurman 300 çadır ve Baba 140 çadır dâhil on üç oymak) ve Sarımbet, Çagır, Alaman ve Çaca oymaklarından oluşan 1200 çadırlık Alcan. Musa Çermanov’da Baytıkey ve Toguruslan şeklinde. 1865 Alatav nüfus kayıtlarına göre Suvan oymağı 100 çadırlık Koçkar, 180 çadırlık Urus ve 30 çadırlık Yediger arısları da dâhil olmak üzere toplam 16 arıstan ve 1025 çadırdan oluşuyordu.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

249

beş soy indi: Arık-tınım, Bayçigır, Siirçi, Balgalı ve Kayçılı. Hepsinden daha sonra ortaya çıkan ve Balgalı’ya katılan Kuçuk adlı on üçüncü bir oymak daha vardır.20

2) Büyük Cüz’ün Ana Boy Taksimatı, Yaşadıkları Yerler ve Nüfusları Mevcut soy kütüklerinde Büyük Cüz’e ait boy bölünmelerinin adlarının neredeyse tamamı vardır. Günümüzde Büyük Cüz on bir ana boy, taife veya soydan oluşmaktadır: Dulat, Abdan, Suvan, Çapraştı, İstı, Uşaktı, Sarı-Uysun, Calayir, Kanglı, Çanşklı ve Sergeli. Bunlar arasında en kalabalık olanı ve öne çıkanı Botpay, Çimır, Seykım ve Canıs oymaklarından oluşan Dulat boyudur. Botpay oymağı Almatı, Evliya-ata (Makşeyev’e göre 1867’de 1100 çadır), Çimkent (Grodekov’a göre 274 çadır) kazalarında; Çimır oymağı, Almatı, Evliya-ata (Makşeyev’e göre 3500 çadır), Çimkent (Grodekov’a göre 3334 çadır) kazalarında ve (Smirnov’a göre) Taşkent’te; Seykım oymağı Almatı, Evliya-ata (Makşeyev’e göre 1500 çadır) Çimkent (Grodekov’a göre 4570 çadır) kazalarında ve Canıs ise Almatı, Evliya-ata (Makşeyev’e göre 700 çadır), Çimkent (Grodekov’a göre 3374 çadır) ve keza (Smirnov’a göre) Taşkent ve Kızıl-Orda kazalarında. Genel olarak Batı Tanrı Dağları boyunca İli nehrinden Sır-derya ve Çırçık’a kadar uzanan topraklara saçılan Dulat boyunu yaklaşık 40 bin çadır olarak kabul edebiliriz. Abdanlar, 1889 yılında 15426 çadır halinde Turgen nehrinden ve Santaş geçidinden başlayarak İli nehri ve Çin sınırlarına kadar topraklarda ve ayrıca Almatı ve Carkent kazalarında yaşıyorlardı. Suvanlar, 1889 yılında 3632 çadır halinde İli nehrinin sağ sahilinde Carkent kazasında berhayat idiler. Çapraştılar, yaklaşık 7 bin çadır halinde ve ağırlıklı olarak Almatı kazasında 20

Abramov, “Записки И. Р. Географического общества”, том I, 1867, с.271273’de ve 1865 yılı Alatav tahrir kayıtlarında. Andas boyu içindeki oymaklar arasında Kırgızdar, Koçkar ve Tanat’ı, Supatay boyu içindeki Ar-Marka, Kara-Marka, Kuçuk boyundaki Suyunduk, Bolgalı’daki Oğuz, Çagır, Kulum, Siirçi’deki Baimbet, Yaksımbet, İltazar ve Tülengüt oymaklarını da saymak gerekir.

250

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

idiler. İstılar, Almatı kazasında, İli nehrinin aşağı akımında (1885’de aşağı İli nâhiyesinde 1564 çadır) ve Çimkent’te (Grodekov’a göre 3521 çadır) yaşıyorlardı. Uşaktılar, sayıca az idiler ve Çimkent’de (Grodekov’a göre 527 çadır) ve ayrıca (Smirnov’a göre) Evliyaata ve Taşkent kazalarında bulunuyorlardı. Sarı-Uysunlar, Almatı kazasında (1885’de 1187 çadır) ve ayrıca (Smirnov’a göre) küçük miktarda Evliya-ata, Çimkent ve Taşkent kazalarında yaşıyorlardı. Calayirler, Karatal-İli nehirleri arasında Kopal kazasında 1889’da 16098 çadır halinde yaşıyorlardı, ama (Smirnov’a göre) Evliyaata, Çimkent ve Taşkent kazalarında da rastlanıyordu. Kanglı ve Çanşklılar, Almatı kazasında Turgen nehri civarında, Evliya-ata’da (Makşeyev’e göre 350 çadır) ve Çimkent’te (Grodekov’a göre 478 çadır), fakat ağırlıklı olarak Taşkent kazasında yaşıyorlardı ve Makşeyev’e göre Kanglılar 1650, Çankşlılar 2000 çadırdılar. Sergeliler, Çimkent kazasında (Grodekov’a göre 4871 çadır) ve Taşkent kazasında (Makşeyev’e göre 1410 çadır) yaşıyorlar, Evliyaata’da da görünüyorlardı (Smirnov’a göre).21 21

Makşeyev’in verdiği bilgiler resmi makamların o günkü çadır sayılarıyla ilgili verilerine dayanıyordu ve “Записки İ. Р. Географического общества, по отделению статистики”de yayınlanan makalesinde ve ayrı basımında (Spb., 1867) yer almaktaydı. Yine aynı makalede Taşkent kazasında Beş-tamgalı boyu 330, Dulat 380, Kongrat 890, Argın 359, Nayman 115, Kıpçak 100, Ramadan 610 çadır olmak üzere toplam 7835 çadır olarak gösterilmişti. Bu rakamlar gerçeği yansıtmaktan hayli uzaktır. Çünkü 1868 yılında nâhiyelerin düzenlenmesi sırasında Kırgızların nüfusu Kurama kazasında 20710 çadır ve kulübe olarak tespit edilmişti ve kazanın tüm kuzey kesimi ile Keles vadisini işgal etmekteydiler ve Çırçık civarındaki nâhiyelerin ağırlıklı nüfusunu oluşturmaktaydılar. Çırçık’ın ilerisinde yalnızca Çanşklı boyu vardı. Angren’de ise henüz Kırgızlar yoktu ve vadide kuramalılar oturmaktaydılar (11043 çadır ve kulübe). Angren’de de Kara-Kitay boyundan 341 aile bulunuyordu. Nâhiyede Sartlar 9948, Tacikler 1662 hane idi. Tüm bu bilgiler 1868 yılına aittir. (Bkz. A. M. Terenyeva, “Статистические очерки среднеазиатской России” в “Записках И. Р. Географического общества, по отделению статистики”, т. 4, 1874 года, с. 73 ve 79). N. İ. Grodekov’un verdiği rakamlar, onun “Киргизы и кара-киргизы сыръдаръинской области,” adlı kitabının 17-20. sayfalarından alınmıştır ve 1867-1884 yıllarına aittir. Smirnov’un verdiği bilgiler ise “Сыр-дарьинская область” (Спб., 1887 г.) adlı kitabın 318-322. sayfala-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

251

Genel olarak Büyük Cüz’deki Kırgız-Kazakların çadır sayıları şu şekildedir: Yedisu bölgesi (1889 yılı):

Sır-derya bölgesi:

Kopal kazası 16098 çadır

Evliya-ata kazası 13640 çadır.22

Carkent kazası 13452 çadır

Çimkent kazası 21696 çadır.23

Almatı kazası 30504 çadır Taşkent kazası 14000 çadır.24 -------------------------------- --------------------------------------Toplam: 60054 çadır.25 Toplam: 49326 çadır.

Toplam olarak 109380 çadır veya yuvarlak bir hesapla 110 bin çadır tutmaktadır ki, bir çadırı dört kişi26 olarak kabul ettiğimizde yaklaşık 440 bin kişilik bir nüfus elde ederiz (erkek ve kadın). Bu toplam rakam kabilelere göre Dulat 40000 çadır Adban 1550 “ Suvan 4000 “ Çapraştı 7000 “ İstı 6000 “

22

23 24

25 26

takriben şu şekilde taksim edilebilir: Uşaktı 2000 çadır Sarı-uysun 1500 “ Calayir 1700 “ Kanglı ve Çanşklı 10000 “ Sergeli 7000 “

rındadır. Burada bölgede 1885 yılında yaşayan mezkûr kabileler oymaklarıyla birlikte gösterilmiş, ama nüfus veya çadır sayısı hakkında bilgi verilmemiştir. Smirnov’un yukarıda adı verilen eserine göre Evliya-ata kazasındaki toplam Kırgız nüfusu erkek ve kadın olarak 116000 kişidir. Bundan KaraKırgızlara ait 47800 kişiyi çıkarırsak geriye 68200 kişi kalır ki, bu da Kırgız-Kazakların nüfusudur veya (Sır-derya bölgesinde bir çadırı beş kişi kabul edersek) 13640 çadırdır. Grodekov, “Киргизы”, с.17-20. Smirnov’a göre Kurama kazasında 1885 yılı itibariyle toplam 186 bin kişi sayılmıştı. Bundan Kuramaları çıkarırsak (80 bin kişi) toplam 21400 çadırda 107 bin Kırgız-Kazak’ın yaşadığı anlaşılır. Büyük Cüz’e ait boylarla ilgili bu rakamlardan, onun aynı bölgedeki Orta ve Küçük Cüz boylarından yaklaşık en az 14 bin çadır fazla olduğu görülmektedir. Bu rakam bölge valiliğinin 889 yılı kayıtlarından alınmıştır. Her çadırda erkek ve kadın olarak dört kişi yaşadığını varsaymak gerçeğe daha yakındır ve nitekim ben de Yedisu bölgesinde yaptığım birçok tahkikte bu tespit karşısında şaşırdım.

252

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

3) Ana boy grupları veya Büyük Cüz kabileleri hakkında tarihi bilgiler ve bu bilgilere istinaden kabilelerin yapıları ve oymakların adları Nüfus itibariyle Büyük Cüz’ün ana boyuyla ilgili bilgiler bölük pörçük olmakla birlikte, yine de yüzlerce yıl boyunca onun varlığına işaret eden tarihî bilgiler yeterlidir. Örneğin, Bulgar prenslerinin isim kütüğündeki bilgilere ve diğer malumata istinaden, Dulu boyunun muhtemelen Milattan önce var olduğu kabul edilebilir. Çünkü bu boyun bir kısmı M. S. II. Yüzyılda Hunlarla birlikte Çin sınırlarından yani şimdiki Batı Moğolistan’dan Kırgız bozkırlarına göç etmiş, sonra Hunların kaderini paylaşmış ve Atilla’nın devletinin yıkılmasından sonra Dulu beyleri Tuna ötesinde Bulgar Krallığı’nı kuran Bulgarların (Hun ve Tükleşmiş Ugor-Fin boylarının oluşturduğu ittifakın) başında bulunmuşlardır. Aynı Duluların V. Yüzyılda Batı Moğolistan’da Tanrı Dağları ile Moğolistan Altayları arasında kalan kolu ise Çinli tarihçiler tarafından Kao-kui boyları arasında Tulu adıyla zikredilmektedir. VII. Yüzyılda Batı Türk hakanına bağlı olarak aynı bölgede göçebe halde yaşayan beş Dulu oymağından Dulu adıyla söz edildiğine göre, Dulu boyunun yerli Türk boyları arasında ilk sırada yer aldıkları ve aynı pozisyonu daha önce de Türk ülkesi Yüeban’da muhafaza ettikleri düşünülebilir. Çin kaynaklarındaki bilgilere göre Yüeban devleti Hunların Batı’ya gittikleri sırada kurulmuştu ve V. Yüzyılın ortalarına kadar Çin’le ilişkilerini sürdürmüştü. Yüeban’la ilgili bilgiler, Yüebanlıları itaat altına almış olan Kao-kuilerin aynı yüzyılın ikinci yarımında batıya yönelişleriyle birlikte kesilmektedir. Çünkü Çinli tarihçiler bu tarihten itibaren Kao-kui boyu Tulu’dan söz etmektedirler. Çin kaynaklarında VII. Yüzyılda Tanrı Dağları ile Altaylar arasında yaşayan boy isimleri muhafaza edilmiştir: Çu-yü, Çu-mi, Çumugun, Çuban vs. Göründüğü kadarıyla özel bir Çu grubu oluşturan bu boylar, başlarında Dulu’ların bulunduğu erken Yüeban halkını teşkil ediyorlardı. Her halükârda bunlar, Çumugun dışındakilerde ŞunişiÇuban şeklinde geçen adlarla Dulu oymakları bünyesine dâhil

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

253

olmuşlardı. Bu isimlere günümüzde Dulat boyu Canıs’ın adında rastlanabilir. Çu-ban adı da Kırgız-Kazakların Dulat boyuyla akraba kabul ettikleri Ad-ban ve Su-ban (Suvan)’ın Çu boyları olduklarını ve muhtemelen Çu-ban adıyla Dulu oymakları arasında yer aldıklarını var saymamıza imkân tanımaktadır. VIII. Yüzyıldan itibaren Çin kaynaklarının Batı Türkleri hakkında verdikleri bilgilerin kesilmesiyle birlikte, Dulular hakkındaki bilgilerde kopukluklar ortaya çıkmaktadır. Müslüman yazarlar, IX-XII. Yüzyıllarda, bölük pörçük de olsa, yalnızca Müslüman Türk devletlerine komşu olan yönetici kabilelerden söz etmekte, ama onların hâkimiyeti altındaki boylar hakkında herhangi bir bilgi vermemektedirler. Dolayısıyla Karluk ve Kidanların, daha sonraları ise Moğolların hâkimiyetleri döneminde Dulatlarla ilgili bilgilere rastlanmıyor. Emîr Timur’un Çağataylılarla yaptığı savaşlar anlatılırken, yalnızca o günkü Çağatayîlerin göçebe halkını oluşturan boylar hakkında bazı bilgilere rastlanmaktadır ki, bunların başında Duglat yani Dulular geliyordu. Bu boya mensup beyler, hanlıkta ulusbeyi adıyla en yüksek mevkii ellerinde tutuyor ve Kaşgarya’yı yönetiyorlardı. Hatta onlardan biri (yani Kamerüddin) yerli Çağatayîlerin neredeyse tüm boyunu ortadan kaldırarak hanlık tahtına oturmuştu. Aradan bir yüzyıl geçtikten sonra Çağatayîlerin Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki iktidarları tamamen çökünce, boyların bağımsızlık faaliyetleri karşısında Dulat, Moğulistan’da kalan boylarla birlikte Kırgız-Kazak ittifakı bünyesine katılmak zorundaydı. Kabul etmek gerekir ki, boyların bağımsızlık ve kopma gayretleri yalnızca hanlık hâkimiyetinden kurtulmayla sınırlı kalmamış, aynı boyların kendi içlerinde bölünmelerini de beraberinde getirmiştir. XVI ve XVII. Yüzyıllarda dahi Kırgız-Kazaklar hakkındaki bilgiler kırıntı mesabesindeyken, Dulatlardan bahsedilmemesi haydi haydi normaldir. Dulat boylarının bazıları muhtemelen XVII. Yüzyılın ikinci yarımında Dölöt veya Dölögöt adıyla Cungar [Oyrat] oymakları arasında Cungarların hâkimiyeti altına girmişlerdi (4 bin çadır). Dulatlar, yaklaşık 1723’lerde Kalmaklar tarafından itaat altına alınmışlar, kalanları ise Büyük Cüz’ün diğer boylarıyla birlikte Taşkent ve

254

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Türkistan’a geçmişlerdi. Büyük Cüz’le ilgili olarak XVIII. Yüzyılın ikinci çeyreğine ait ilk bilgiler (Orenburg tarihini ve Rıçkov’un topografyasını kastediyorum) onun Dulatlardan Canıs, Seykım ve Çimır boyları ile Sarı-Uysunlardan Kanglı, Çanşklı, Adban, Suvan ve Çapraştı boylarından oluştuğundan söz etmektedir. Yaklaşık 1785’de, Yüzbaşı Andreyev’e göre, Alaköl ile İli nehri arasında kalan Çin sınırları boyunca Suvan, Adban, Çapraştı, Calayir, Kaşkarau, Canıs, Kanglı, Çanşklı; Talas ile Sır-derya vadisi arasında Canıs, Çimır, Çanşklı ve Sergeli boyları yaşamaktaydı. Diğer boyların bünyesinde yer alan ve onlar tarafından adları belirtilmeyen Botpay ve Sarı-Uysun boyları ise muhtemelen İli ile Talas arasındaki toprakları işgal etmişlerdi. Andreyev, bu bölgede kimlerin yaşadığı konusunda hiçbir şey söylememektedir.27 Spassky’ye göre XIX. Yüzyıl başlarında Büyük Cüz, Çin sınırı boyunca göçebe halde yaşayan ve Sır-derya’ya kadar saçılan dört Dulat oymağı ve Sarı-Uysun-Calayir’den, Türkistan, Sarı-su ve Ak-Meçit arasındaki bölgeyi elinde tutan Serge (yani Sergeli) boyu ve son olarak Taşkent’e doğru Sır-derya boylarını işgal eden Kanglı ve Çanşklı boylarından oluşuyordu. Levşin’in verdiği bilgilere göre (1832’ye kadar) “Büyük Cüz başlangıçta Uysun veya Usun, Tulatay ve Sargam boylarından oluşuyordu, daha sonraları ise Orta Cüz’den Konkrat veya Kungrat ayrılarak bu son iki boya katılmıştı. I. Birincilerden şu oymaklar inmiştir: Botboy, Çimır, Canıs veya Yanış, Sik-am, Abday-Suvan, Sarı-Sulı (?), Çanıç-kılı, Kanklı veya Kanlı, Calayir vs. II. Konkrat boyu şu oymaklardan oluşuyordu: Baylar-Cancar, Urazgeldı, Kulcagaç, Bozman, Tok-Bulat, Yaman-bay, Kura-kusa (Karakisek?), Etimlar, Kuyuşsansız.”28 Radloff’a göre (1869) Büyük Cüz’ün ortak boy adı Uy27

28

Elinizdeki eserde verilen kaynaklar ve detaylar, benim Usunlardan itibaren Batı Tanrı Dağları’nın tarihi ve eski coğrafyasıyla ilgili araştırmaları ihtiva eden çalışmamda gösterilmiştir. Bu çalışmanın basılacağı ümidiyle fazla yer tutmaması için orada verilen bilgi ve kaynakları tekrarlamak istemiyorum. Opisaniye kirgiz-kazaçıx ord i stepey, çast 3, s. 9 ve 10. Vambery (Das Türkenvolk, 1885, s. 286) Levşin’deki bilgileri tekrar etmektedir. Radloff’a göne (Aus Sibirien, I/237) Kongratlar 12 boya ayrılmaktadır ki, bunlar-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

255

sun olan sağ kanadını Bozun, Ayt, Kıstık, Kızıl-pörük, Kongurpörük, Segiz-sarı, Alcan ve Tulat oymaklarından oluşan Suan ve Abdan boyları; sol kanadını ise Çimkent civarında Sihım; Evliyaata civarında Camıs, Temir, Şımır, Botpay; Taşkent civarında Kurulus (İdege-biy’in halkı), Beş-ten-bala (birbirine benzer beş oğul), Sirgeli, İstı, Otakçi (Oşaktı?), Calayir kabileleri teşkil ediyorlardı. Sultanların kulları olarak yaşayanlarsa şunlardı: Kara-Kalpaklar, Türükpenler, Kandılar ve Telengütler.29 Kanglılar, en az Dulatlar kadar eski bir Türk kabilesidir. Avesta ve Mahabarata’da Kanka adıyla geçen halk da muhtemelen onlardır. Çinliler, M.Ö. bir buçuk asır önce Zeravşan’da ve Amu-derya’nın aşağı akımında yaşayan küçük yerleşik halkları itaat altına alan büyük K’ang-chü devleni bulmuşlardı. K’ang-chüler, Küçük Han hanedanı döneminde (25-221yılları) Aral Gölü ile Hazar Denizi arasında yaşayan Alanları itaat altına almışlardı. 568 yılında Bizans elçisi Zemarkhos Türk hakanı Dizuval’a gitmiş, dönüşte ise onların Holi (Kanlı=Holi) dedikleri Türk Kanglıların hâkimiyeti altındaki topraklardan geçmişti. Reşidüddin’in iddia ettiği gibi Mâverâünnehr ve Batı Asya’yı fetheden Selçuklular aynı Kanglı boyu değilse bile, en azından ordusunun bel kemiğini muhtemelen Kanglılar oluşturuyordu. Son Karluk ileki, Kanglıların saldırısına karşı XII. Yüzyılın ikinci çeyreğinde Kidan gürhanını Çu nehri üzerindeki Balasagun’a davet etmişti. Harezmşah Sultan Muhammed’in ordusunda akrabalarının göç ettiği Talas’tan gelerek hizmetine giren on binlerce Kanglı vardı. 1220 yılında Kin elçisi

29

dan altısı Altı-ata-köktın-ulı (Kök atanın altı oğlu), kalanları ise Altı-ataköktönçu boylarıdır. Aus Sibirien, I/235, 236. Elbette baskı hatası sebebiyle Tulat oymağı Suvan ve Alban alt bölünmeleri arasına girmişti. Kur-ulus yerine genel olarak Kuralas veya Kuralaş adı kullanılmaktadır. Makşeyev’e göre Kuralas oymağının 1867 yılında Evliya-ata kazasında 1050 çadırı vardı. Makşeyev, Beşten-bala yerine Beş-Tamgalı adını kullanmaktadır. Bunların Türkistan’da 2000, Taşkent’te 330 çadırları vardı. Yujakov’un “Rodoslovnoy tablitse”sine (Boy şecere tablosu) Temir, Çinhoca’nın Çemır oymağının bünyesindeydi. Otakçi ise muhtemelen Oşaktı yerine yanlışlıkla yazılmıştır. Şappas da olsa olsa Küçük Cüz’deki Cabbas’tır.

256

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Fu-ku-sun Çingiz-han’a giderken Mâverâünnehr’de Kanglı kabilelerini gördüğünü zikretmektedir. Plano Carpini, Kumania’dan sonra yoluna Kangitlerin ülkesinden geçerek devam etmişti. Rubruck da 1253’de Kanglıların topraklarından geçip gitmişti. Timur zamanında Kanglılar Sır-derya’nın sağ sahilinde yaşamaya devam ediyorlardı, ama artık sayıları çok fazla değildi. Kanglılar, sonraki yüzyıllarda kendi aralarında bölünerek Hunların, Peçeneklerin, Polovestlerin ve Kıpçakların ordu saflarını doldurmak suretiyle batıya ve güneye geçtiler. Kanglılar yavaş yavaş sayıca azaldılar ve kendi topraklarını elde tutamayacak kadar zayıfladılar; böylece doğudan Dulatlar, kuzeyden Kıpçaklar tarafından Sır-derya’nın orta akımlarına itildiler. Kırgız-Kazak koalisyonuna da Kanglılar az miktarda insanla katıldılar ve üstelik önemli bir kesimi Şeybanîlerle birlikte Mâverâünnehr’e gitti. Şahısların, zâdegânların ordu saflarının ağırlıklı kesimini veya Kırgız-Kazak han ve sultanlarının hassa birliklerini (tülengüt) oluşturan Kanglılar, onlarla birlikte tüm Kırgız-Kazak bozkırlarına dağıldılar. Onlara günümüzde bağımsız kabile grubu olarak yalnızca Taşkent kazasında rastlanmaktadır. Ana boy ve kabilelerinin çoğu gibi Kanglı ve Dulatların adları da köken olarak Altaycadır. (Çarış nehrinin sağ kolu Kan nehri ile yine aynı nehrin sol kolu Tulat nehir adından). İlk başlardaki soy yakınlıkları da buna delalet etmektedir. Bu yüzdendir ki Büyük Cüz boy şecereleri haklı olarak bu iki kolu yakın akraba olarak göstermektedir. Gerçekten de Kanglılar Altaylardan batıya göç ederek Tanrı Dağları’nın batı kesimine bitişik bozkırlara gelmeden yüzyıllar önce Talas ve Sır-derya nehirleri çevresindeki bozkırları işgal etmişlerdi. İli nehri sahillerine gelen Dulatlar ise XIII. Yüzyıldan önce herhalde burada değillerdi. Kanglı, boy şecerelerinde Dulat, Alban ve Suvan soyunun kendisinden indiği Bahtiar’ın kardeşi olarak gösterilmektedir. İki ana kolun şeceresiyle ilgili söz konusu rivayetin doğruluğu, bu şecerelerin gerçekliğine ve diğer boylarla, özellikle de haklarında tarihi malumat veya başka veriler olmayanlarla karşılıklı

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

257

ilişkiler içinde bulunduklarını düşünmemize imkân tanımaktadır. Dolayısıyla şecere bilimcileri tarafından ataları Bahtiar’ın kardeşi olarak gösterilen Sergeli oymağının Dulatlardan ziyade Kanglılarla daha yakın akraba olduğu ve Tanrı Dağları’nın batısına Dulatlardan önce geldiği vakıasını doğru kabul edebiliriz. Şecereye göre Dulat’ın babasının küçük hanımından veya nikâhsız eşinden dünyaya gelen30 kardeşlerinden inen Çapraştı, İstı ve Uşaktı’nın da aynı sebebe istinaden Büyük Cüz topraklarına muhtemelen Dulatlardan önce geldikleri ve köken olarak onlardan farklı olmaları gerektiği düşünülebilir. Bu iki oymağın tamgaları, İstı’nın Kanglılardan, Çapraştı ve Çanşklı’nın Kanglı ve Dulatlardan indiğini göstermektedir. Oşaktı’nın damgasının şekli onun hem Kanglılardan hem de Dulatlardan olmadığı izlenimi vermektedir. Çanşklıların Altay’daki yurtları konusunda Biya nehrinin kolu Lebed ile Marka gölüne dökülen Kalcir nehrinin kolu olan Çanglı-bulak arasında yaşayan Kumandılarda31 şaşkılı veya çaçkılı arıslarının bulunması bir işaret olabilir. Kanglı ve Çankşlı’nın Bahtiar’ın evlatlığı Katagan’dan indiğine dair yukarıda naklettiğimiz rivayet, Çanşklının çok eski zamanlarda Altaylardan gelip Kanglılara katıldıkları ve günümüze kadar onlarla birlikte yaşadıklarını düşünmemize imkân vermektedir. Çünkü günümüzde dahi Kanglılarla Çanşklılara genellikle birlikte rastlanmaktadır. Yaklaşık 1632 yılında Taşkent’teki Kazaklara gelişi münasebetiyle 30

31

Orta Cüz’le ilgili şecere rivayetlerine göre (Потанин, “Очерки северозападной Монголии”, вып. 4, Спб., 1883 г., с. 14.) Orta Cüz’ün boy beyi Akcol’un nikâhsız eşinden dünyaya gelen Kirey, Uak, Taraklı ve Tülengüt (ki esasen bunların tamamı ordanın ana boylarını teşkil edenlerden hem köken olarak farklıydılar, hem de onlara daha sonra katılmışlardı) nikâhlı eşten doğan dört oğula (Kıpçak, Argın, Nayman ve Kongrat) hizmet etmek zorundaydılar; birisi çadır örmekle mükellefti, bu yüzdan tamgası çilik (asma) şeklindeydi, ikincisi çadırı kurmakla görevliydi ve bu yüzden tamgası bakan (çadırın yuvarlak üst deliği) şeklindeydi; üçüncüsü atları tımar ederdi ve damgası taraktı, dördüncüsü ise bir tür mızrakla atları güderdi ve tamgası mızraktı. “Записки И. Р. Географического общества, по общей географии”, 1867 г., I/399.

258

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

olan olaylardan bahseden Ebulgazi, Kazak hanı İşim’in yine bir Kazak olan Taşkent hâkimi Tursun-han’ı öldürüp, onun peşinden giden Katganları (qathgans) dağıttığını anlatmaktadır. Aynı yazar, bu Katganların Alun-hoa’nın büyük oğlu Büküm-katgan’dan indiklerini kaydetmektedir.32 Reşidüddin, Nirun’ların bu oymağını Xatakin diye adlandırmakta ve Alun-hoa’nın büyük oğlu Bügünxataki’den indiklerini belirtmektedir.33 Buna ilaveten Kataganların Türkistan’da ancak Çingiz-han zamanında göründüklerini ve Çağatay bölüğü içinde ve Çağatayîlerin hizmetinde olduklarını düşünebiliriz. Elbette onların sayıları fazla değildi ve Katagan oymağı Sır-derya boyunda adını Kanglıların adından alan ve bir Katagan beyinin himayesine girip, onun riaseti altında birleşen yerli Kanglı, Çanşklı vb. kabilelerden oluşuyordu. İşim-han’ın sürgüne gönderilmesinin neticesinde ittifakın dağılmasıyla birlikte bir kısmı diğer grupların bünyesine karışan veya kendi eldaşlarına dönen Katagan oymağının adı da Sır-derya’nın sağ sahilinde ortadan kayboldu.34

32 33 34

Histoire des Mongols et des Tatares, tr. Desmaisons, 1874, s. 328, 79. “История монголов. Введение”, Spb., 1858 г., с. 179 ve “История Чингизхана до восществия его на престол”, 1868 г., s. 10. Kataganların önemli bir kesimi Şeybanîlerle birlikte Mâverâünnehr’e gitmiş olmalı. Zeravşan ve diğer yerlerde Kataganların bulunmasının sebebi de budur. (Гребенкин, “Узбеки” в “Турк. Ведомостях”, 1871, no. 39). G. Smirnov, Evliya-ata kazasında Kataganların bulunduğundan söz etmektedir. (“Сыр-дарьинская область”, Спб., 1887, приложение №. 3). Makşeyev ise 1867 yılında Evliya-ata’da G. Simirnov’da adları geçmeyen 1050 Kuralas çadırından bahsetmektedir. Sanırım bu, adlarını Çağatayî Moğol Kuralas (Berezin’in okuyucuşuna göre, Reşidüddin’de Horlas, D’Ohsson’un okuyuşuna göre Kurlas) boy beylerinden alan Katagan ve Calayir gibi Dulat ve Kanglılardan oluşan bir ittifaktı. Radloff, yukarıda belirtildiği gibi, Kuralas’ı “İdege-biy halkı” kur-ulus olarak görmektedir. Bu tarihe geçen İdege-biy, Timur’un çağdaşıydı ve Nogay murzalarının beyiydi. Asıl kütleden Mangıtların bir kısmının Büyük Çüz’e katıldıkları konusu şüpheli ve her halükârda ispat edilmeye muhtaç olduğu için, Kuralas kelimesinin daha doğru okunuşu Kuralaş’tır ve kelime Moğol Çağatay kabilesinin adından gelmektedir. Katagan adının Sayanlardaki Uda nehrinin kolu olan Hataga adından geldiğini sanmıyorum.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

259

Yuan-chao-pi-shi’de geçen Moğol Çanşiüt veya Çanşiküt oymak adını Çankşlı ile özdeşleştirmek de mümkün. Prof. Berezin bu kelimeyi, Reşidüddin’de Kıyot şeklinde geçen Cenşkut’la aynı kabul etmektedir.35 Bu durumda Çanşklı taifesinin Çağatayîler zamanında yerli oymaklardan, büyük ihtimalle Kanglılardan, adını Çağatayî Moğollardan Çanşiut veya Çankşlı oymağı beyinin adından alan bir koalisyon içinde ortaya çıktığını var saymak gerekiyor. Moğollar dönemine kadar Calayirlerin adı hiç geçmez. Çingizhan’ın Çağatay’a verdiği dört bin kişilik ordunun kumandanları arasında Calayir kabilesinden Muka-noyon’un adı geçtiğine göre, Çağatay’ın bölüğünün bir kısmının Calayirlerden oluştuğu ve onların o tarihten itibaren Tanrı Dağları civarına geldikleri düşünülebilir. Her ne kadar bahtını denemek için Moğolistan’dan Çağatay’ın ordusuna katılmak amacıyla bazı akrabalarının kendilerine katılmış olmasına rağmen, elbette ki Calayirler sayıca kalabalık değillerdi. Moğolistan’da olduğu gibi Mâverâünnehr’de de Çağatay ulusunun yönetiminde birçok Calayir beyi sarayda önemli noktalara getirilmişti ve ayrıca hassa birliklerinde de bulunuyorlardı. Bu beylerden bazılarının adları Timur’u anlatan tarih kitaplarında geçmektedir. Timur, Behram-calayir’in ölümü üzerine onun şehrini oğlu Adilşah’a vermiştir.36 Herhalde Çağatayîlerin biri Moğolistan’da, diğeri Mâverâünnehr’de hüküm süren iki kola ayrılmasından sonra Calayirler de iki kola ayrıldılar ve Çağatay’ın Moğol hassa birlikleri arasında Calayirler de vardı. Burada günümüzde torunları küçük gruplar halinde Özbek kabileleri arasında gösterilen Mâverâünnehr Calayirleri üzerinde durulmaktadır. Tabii ki Moğolistan’daki Calayirlerin nüfusu azdı ve günümüzde Kopal kazasında 16 bin çadırdan daha fazla bir nüfusa sahip olan Calayir taifesini Çağatayî Calayirlerin torunları olarak görmek mümkün değildir. Belki yalnızca Balgalı ve Kalçilı 35

36

“История Чингиз-хана до восществия его на престол” (Труды восточного отделения И. Р. Археологического общества”, часть 13), Спб., 1868 г., с. 245, 246, 249. Histoire de Timur-bec, trd. par Pétis de la Croix. Paris, 1722, I/252.é

260

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

oymakları Calayirlerle kan bağları bulunan akrabalarıydı. Çünkü Zeravşan vadisindeki Kette-kurgan kazasında yaşayan Calayirler bu iki oymak arasına karışmışlardır.37 Diğer oymaklardan Kuçuk ve Arık Tımgın, muhtemelen Kara-Kırgız kökenlidir. Çünkü Kuçuk ve Arık oymakları, göreceğimiz gibi, eski Kara-Kırgız boyuna mensuptur. Daha sonraları Calayir oymakları arasında bazı Dulat (nisbeten Botpay kabilesindeki Siirçi ve Canıs kabilesindeki Calayirlerdeki Bayçıgır’a tekabül eden Çıgır oymağı) ve Atban ( Sarımbet ve Koçkar oymakları) boylarına rastlanmaktadır. Andas boyu içinde muhtemelen yakın bir zamanda onun bünyesine karışmış olan Kara-Kargızlar (Kırgızlar’ın bir alt şubesi) vardır. Supatay’daki Ak-marka ve Kara-marka Calayir oymakları, Altay’daki Marka Gölü’nün adını çağrıştırmaktadır ve bizi bu adı taşıyan bir Karluk boyunun bâkiyeleri olabileceklerini düşünmeye zorlamaktadır. Çünkü Karluklar Tanrı Dağları’na güneybatı Altaylardan gelmişlerdi ve sanırım Altay’daki Marka Gölü adından alınan bu ismi de buraya taşımışlardı.38 1865 Alatav nüfus sayımında Calayirlerin Murza oymağı arasında Hoca-Nazarmayda ve Hoca-Nazar-appak kolu tespit edilmiştir ki, belki de bunlar, Yunus-han’ın çocuklarından uzakta, Moğolistan’da, Doğu Türkistan’da kalan ve Calayirlere katılan, saray çevresindeki din adamları olarak Çağatay ordasında göçebe halde dolaşan ve Çağatay Türkleri arasında İslam’ı yayan insanların torunlarıydılar. Genel olarak Büyük Cüz içindeki Calayir taifesi, ilk başlarda Calayir boyundan herhangi birinin önderliğinde oluşan ve değişik 37

38

Onlar hakkında Grebennik’in “Uzbeki” adlı makalesinde malumat vardır. (“Туркест. ведомости”, 1871, №. 42). Bu makalede verilen bilgiye göre sözü edilen iki oymak 25 köyde yaşamakta ve tarımla uğraşmaktadırlar. Nüfusları 3500 hane civarındadır. Ama her nedense kendilerini Türkmenlerin akrabaları olarak görmektedirler. Karlukların üç batı kolundan biri T’ang-shu’daki kayda göre VII. Yüzyılda Mou-lo veya Mou-la adını taşıyordu. (“Собрание сведений”, Бичурин, I/437). Bu isim, çok uzak olmamakla birlikte, Marka ile benzerlik arz etmektedir. Diğer Karluk boyunun adını Baba (Abdanların Buzum ve Dulatların Kaşkarau oymaklarında) ve Kara-Kırgızlardaki Bana oymağı adında görmek mümkün. Çünkü Çin kaynaklarına göre Karluklarda Po-fu (popou) adında bir oymak vardı.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

261

faktörlerin etkisiyle, aralarında gerçek Calayirlerin sayısı ilk önceleri az olsa bile, birbirine kenetlenip sağlam bir yapı oluşturmayı başaran farklı kökenli boyların belli kesimlerinin oluşturdukları bir koalisyondu.39

4) Büyük Cüz’ün uran ve tamgaları; bunların boy-kabile yapısındaki yeri Şimdi de Büyük Cüz’ün boy yapısındaki uran ve tamgaları ortaya çıkaran sistem üzerinde duralım. 39

N. İ. Grodekov’a göre (“Киргизы и кара-киргизы сыр-дарьинской области”, 1889, s. 7 ve 8) “Calayir boyu günümüzde yaşça büyük bir boy sayılmaktadır. Yemekli davetlerde ve ziyafetlerde ‘boylar arasında Calayir’den daha yaşlı kimse var mı diye fısıldaşırlardı. Eğer Calayirlerden kimse yoksa, en itibarlı yere Oşaktı boyundan biri oturabilirdi. Kırgız-Kazaklar bu sonuncusunu, yani her ne kadar meşru kocadan değil, mucizevî şekilde doğmuş gayr-ı meşru bir oğul olsa bile, Oşaktı’nın Calayir’den daha büyük olduğunu ileri sürerler. “Tüm Büyük Cüz boylarının anası, görünüş itibariyle kocasına benzeyen birinden herhangi bir temas olmadan bir çocuk doğuran Yupar-baybiçe’dir. Yupar, çocuğu doğurduktan sonra bir ocağa (oşak) atmış ve onu bulanlar Oşaktı [Ocaklı] adını vermişler. Ondan sonra doğan nesebi sahih oğluna ise Calayir adını vermiştir. Calayirlere gösterilen bu saygı, sanırım iki Çağatay ulusu arasındaki sınır boyunda, Sır-derya’nın orta akımının özelliğinden kaynaklanmaktadır. Moğol hassa birliğindeki Calayirler, savaşlarda en ön safta yer alıyorlardı ve bu yüzden daha fazla itibarlıydılar. Oşaktıların Calayirlerle genel olarak herhangi bir ortak kökene sahip oldukları konusu da şüphelidir. Reşidüddin’de on Calayir oymağının adı verilmektedir, ama bunlardan hiçbiri bugünkü Calayir boy ve oymaklarının adlarıyla herhangi bir benzerlik göstermemektedir. Burada bu on oymağın adlarını parantez içinde D’Ohsson’un (“İstoriya mongolov. Vvedeniye”, Spb., 1858, s. 33 ve Histoire des Mongols etc., I/7) okunuşlarıyla birlikte Prof. Berezin’in okuyuşuna göre veriyorum: Cait (Çat), Kunkaut (Bilkassap), Uyat (Uyat), Kurkin (Kuger), Turi (Büri), Tukraut (Tukaraut), Kumsaut (Kunkassaut), Nilkin, Tulankit (Tulankit), Sankut (Şinkut). İki cilt halinde Prof. Berezin tarafından Biblioteki vostıçnıx istorikov’da yayınlanan (Kazan, 1854) “Sbornik letopisey” adlı eserin yazarı, Şagay-han’ın torunu ve aynı zamanda Kırgız-Kazakların sultanlarından olan Kasımoğulları hanı Uraz Muhammed’in (1610’da öldürüldü) hizmetinde bulunan tarak tamgalı oymağa mensup bir Calayir’di. (Вельяминов-Зернов, “Исследование о касимовских царях и царевичах”, II. Kısım, Спб., 1864, s. 487.).

262

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Savaşlarda, baranta sırasında ve beygelerde40 geçmişteki cesur kumandanların veya özellikle adı destanlaşan boy beylerinin isimlerinden oluşan uranlar ve nidalar, sık aralıklarla değişmek zorundadır. Çünkü daha sonraki kahraman, bahtı açık bir önder veya uzun süre yöneticilik yapan boy beyi, eski uranı değiştirebilirdi. Bazı boyların geçmişiyle ilgili bilgiler kırıntı mesabesinde olduğu, onların kahramanları ve boy beyleri hakkında daha da az şey bilindiği gibi, ayrıca uranlarda geçen isimler Büyük Cüz’ün uranlarıyla ilgili malumatın daha az derlendiği veya kayıt altına alındığını göstermektedir. Bu bilgilere yalnızca N. İ. Grodekov’da rastlıyoruz. Ona göre Büyük Cüz’ün, keza Calayir ve Dulatların ortak uranı Bahtiar’dır. Kanglı ve Çanşklıların uranı birine göre Ayrılmaz’dır ve diğerine göre Kanglılar Bayterek diye bağırırlar. Çapraştıların uranı Karasay, Sergelilerinki Tuganaz, İstılarınki Yauatar; Çimırlarınki Çimır, beygeleri Koygeldı; Seykımlarınki Seykım, beygeleri İrsbek, Botpaylarınki Botpay, beygeleri Samen, Canıslarında Canıs, beygeleri Tule’dir.41 Uranlara bakılarak hangi soyun Grodekov’da gösterilmeyen hangi boy veya oymağa mensup olduğu tespit edilebilir. Örneğin uranı Yauatar olduğuna göre Sugatay oymağı İstı taifesine mensup olmalıdır. Buras oymağı da muhtemelen Seykım’ın bir koludur. Çünkü uranları İrskbek’tir. Kurpik, Sangrau ve Balık oymakları, uranları Şenskılı olduğu için Kanglı veya Çanşklılara mensup olmalılar. Tilik oymağı da uranı Yauatar olması hasebiyle İstılara mensuptur. Benim rastlamadığım Kosar ve Togatay adlı arıslar, uranlarına nazaran 40

41

Beyge veya Bayge: Kelime anlamı itibariyle “at yarışı” demektir, fakat yuğaşı sırasında zenginler tarafından tertip edilen at yarışlarında birinci gelene verilen ödüle de bayge denilir. Birinci gelen kişi bayge için konulan kelimeyi yüksek sesle haykırır. Bayge, çoğu kez para olduğu gibi, günümüzde otomobiller de bayge olarak verilmektedir. Dulat boylarının bayge nidaları konusunda Sultan Biy, Kalmıkların Kırgızları Sır-derya ötesine, Buhara’ya sürdüklerinde Tule, Koygeldı, Çinat ve Samen adlı dört biyin gönüllüler toplayarak onları geri attıklarını ve Kırgızların şimdi yaşadıkları topraklarını istirdat ettiklerini anlatmaktadır (aynı yerde). Esasen Tule, Cungar Hanlığı Çinliler tarafından yıkılıncaya kadar uzun yıllar Kalmıkların tebaası idi ve Cungarlar adına Taşkent’i yönetiyordu.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

263

daha ziyade Kablan (birincisi) ve Bozmoyun (ikincisi) oymaklarına mensupturlar. Daha fazla açıklamalar, uranlardan ziyade boy tamgalarından beklenmelidir. Çünkü göçebelerin hayatında önemi ve belgileme cihetinden oldukça sabit ve değişmez şekilde kullanılmaktadırlar. Levşin’e göre “tamgalar veya işaretler, Kırkız-Kazaklar tarafından imza veya mühür yerine kullanılmaktadır” ve “Kırgızlar bunu yalnızca Orta Asya’ya değil, muhtemelen Hindistan’a da yayan Moğollardan ödünç almışlardır.”42 “Çingiz-han’ın vergi memurları, - diyor İlya Kazantsev, - boyları birbirinden ayırt etmek ve Kırgızların eşyalarını, sürülerini belirlemek için imza yerine kullandıkları özel unvanlar (uranlar) ve işaretler (tamgalar) veriyorlardı.”43 Meyer’e göre “tamgalar, sığırların mühürlenmesinde kullanılan işaretlerdir” ve Tevke-han tarafından Kırgız boylarına verilmiştir.44 Sır-derya civarındaki Kırgızlar arasında yaygın olan ve başlangıçta Buhara emîrlerinden birinin talebi üzerine hazırlanan 92 Özbek boyu listesinde “92 kardeş zenginleşince, sürülerinin birbirine karışmaya başladığı, bunun üzerine kardeşlerin aralarında istişare ederek sığırların kime ait olduğunu belirlemek için 92 tamga kazıdıkları” anlatılmaktadır. Birçok boy, oymak ve obanın adlarını tamga şekillerinin adlarından alması da tamganın eskiliğini teyit etmektedir. Belli yerlerdeki mezar taşları üzerinde boy tamgalarının bulunması veya diğer kitabeler, oralarda bir zamanlar böyle bir boyun göçebe halde yaşadığını gösterebilir.” Tamga, özellikle atlara ve develere, atın da sol tarafına (ata biniş tarafına) vurulur. Vücutta tamga basma yeri değişik kabilelerde farklılık arzedebilir.”45 42 43 44 45

“Описание киргиз-казачъих орд и степей”, 1832, 3/135. “Описание киргиз-кайсак”, Спб., 1867, с.30. “Киргизская степъ оренбургского ведомства”, Спб., 1865, с. 5. Grodekov, “Киргизы и кара-киргизы сыр-дарьинской области”, Taşkent, 1889, s. 3. Çu vadisindeki Nesturî mezarlıklarında “haç işaretinin dışında bazı taşlar üzerinde sürahi, tablo ve tamgalar gibi bir takım eşya resimlerine rastlanmaktadır.” (“Археологические известия и заметки, издаваемые М. Археологическим обществом”, 1894, s. 141, 142.

264

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Türkler ve Moğollar, bundan altı yüzyıl önce dahi tamgaların varlığını efsanevi zamanlara atfediyorlardı. En azından Reşidüddin’de46 tamgaların “Oğuz-han’ın oğlu ve veliahtı Kün-han zamanında belirlenip kesinleştiği” belirtilmekte ve “çıkarılan fermanlarda açıkça değerli malların yani yılkı ve sığırların kaçması halinde insanların birbirleriyle kavga etmemesi..” için tamgaların tespit edildiği kaydedilmektedir. Bu arada 732 tarihli Köl-tigin kitabesinde ve bir kısmı daha da eski tarihli olan ve kesme taşlar ve kayalar üzerine kazınan Orhon kitabelerinde Türk hanlarının tamgalarının kazınmasından tamgaların eskiliği anlaşılmaktadır.47 Ancak, daha ileride göreceğimiz gibi, Köl-tigin, Orhon ve Yenisey kitabelerinde kullanılan Türk alfabesindeki işaretlerin çoğunun günümüzde Kırgız-Kazaklarda da kullanılan boy tamgalarını teşkil etmesi, Türk boy tamgalarının daha da eski tarihli olduğunu göstermektedir. Radloff’un “tamga” sözcüğünü Eigenthumszeichen48 kelimesiyle karşılaması kesinlikle doğrudur, ama A. N. Xaruzin’in “tamga şahsi mülkiyet işareti değil, boyun işaretidir”49 şeklindeki görüşü ise ancak bu bağlamda yerinde bir görüştür; ne var ki tamga, boyun mülkiyet işaretidir. Tamganın böyle bir anlam taşıması, onun kullanımının çok çok eski dönemlerde, kişi ve aile mülkiyetinin bulunmadığı, yalnızca kabile mülkiyetinin bulunduğu ve sürünün ancak malum bir kabilenin bariz ve sabit bir aidiyet işaretinin bulunması zarureti düşüncesinin doğduğu zamanlarda ortaya çıktığını göstermektedir.50 46 47 48 49 50

“Сборник летописей. История монголов. Введение. О турецких и монголъских племенах”, пер. Березина, Спб., 1958, с. 24. ““Атлас древности Монголии” В. В. Радлова, Спб., 1892, и “Сборник трудов орхонской експедиции”, вып. I, Спб., с. 148. Aus Sibirien, B. I, s. 455. “Киргизы букеевской орды”, вып. I, 1889, с. 148. M. İvanin (“Внутренняя или букейевская орда” в журнале “Эпоха”, 1864, но. 12) A. N. Xaruzin’in de “Киргизы букеевской орды”, вып. I/153” kendisiyle aynı görüşte olduğunu belirterek, tamgaların ya Çingiz-han muakipleri olan hanların bölük veya birliklerinin kullandığı silah türünü, ya da değişik Kırgız kabilelerinin görev ve meşgale türünü yansıtırdı demiştir. Öncelikle tamgalar, Çingiz-han’dan yüzlerce yıl önce vardı. Diğer yandan Kanglılarda ve Kıpçaklarda tamgayı ve ya-tamga(luk) doğrudan silah

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

265

Esasen sürünün sırtından hızlı bir şekilde kime ait olduğunun belirlenmesi ve boylar arasındaki düşmanlık ve çatışmaların önünün alınması için tamgalamaya duyulan ihtiyacın çok erken zamanlarda olması gerektiği, çarvacı topluluk veya boylarda netlik kazanmaktadır.51 Hayvanın derisi keskin bir aletle çizilirken veya böyle bir ihtimali ortadan kaldıran dağlama yoluyla mühür vurulurken kullanılan şekil, amaca ulaştıracak tarzda anlaşılabilir ve sade halde olmalı, ayrıca karmaşık yapılmamalı ve onu yapan kişinin de çalışmasını kolaylaştıracak şekilde olmalıdır. Bu yüzden yalnızca en sade işaretler, örneğin düz çizgiler,52

51

52

türünü yansıtması, muhtemelen ok ve yayı tesadüfî olarak akla getirmektedir, ama bu ikisinin dışında kalanlar pek çoktur. Kazak boylarının tamgalarının herhangi bir silahla hiçbir benzerliği olmadığı gibi, herhangi bir meşgaleyle veya silahla da hiçbir ilgisi yoktur. P. Yefemenko’ya göre (“Журнал мин. народного просвещения”, 1875, №. 10, 11 ve 12’de yayınlanan ve bu konuda ilk derli toplu bilimsel bir araştırma sayılan “Юридические знаки” adlı makalelerinde) ilkel boylardaki işaretler, “çoğunlukla kabilelerin tapındıkları hayvanların ve nadiren başka şeylerin resimlerinden oluşuyordu” ve onların adlarını taşıyordu. İşaretlerin ikinci gelişim aşamasında ise boylar, genellikle boyu kuran kişilerin veya göç edilen yerlerin adlarını kendilerine has adlar olarak alıyorlardı ve göçebe hayat tarzında pek bilinmeyen ev eşyaları, semboller veya işaretler haline getiriliyordu. Üçüncü aşamada mülkiyet işaretleri adlarını kaybediyor, neredeyse tamamı sınırlardan yani düz çizgilerden oluşuyor ve mücerret teorik işaretler halini alıyordu; “ve nihayet mührün dördüncü gelişim aşamasında tamamen yeni bir şekil ortaya çıkıyor ve bu şekiller mühür vurulan hayvanların sahiplerinin isim veya soy adlarının ilk harfleri görünümünde yapılıyordu.” (“Журнал мин. нар. Просвещения”, 1874, № 12, s. 286-288). Bu teoriye göre Türk tamgaları, işaretlerin ikinci gelişim aşamasında veya ikinciden üçüncüye geçiş aşamasındaydı. İlk aşamanın kalıntılarının bazılarına Ostyaklarda ve kuzeyin diğer vahşi hayvan avcılığıyla geçinen kabilelerinde rastlanmaktadır. Elbette bu teoride haklı olarak daha ziyade yalnızca aşamalara bilimsel bir giriş yapılmış, detaylar ise, bizzat yazarın da belirttiği gibi, toplanacak malzemeye göre değişikliklere açıktır. Buna benzer açıklamalar, Grandük Vladimir ve oğullarının sikkelerindeki figürleri boy işaretleri olarak kabul eden ve “Bu tür boy sancakları çoğu kez mülkiyet işaretlerinden çıkmıştır” diyen Ord. Prof. A. A. Kunik tarafından yapılmıştı. Onun daha sonraki yıllarda yaptığı açıklamalar ise şu şekildeydi: “Henüz yazısı olmayan veya okur-yazarlığın yaygın olmadığı halklarda yaygın olarak kullanılan işaretler bunlardır. Bu tür bir işarete sa-

266

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

yuvarlak şekiller, birbirinin aynısı paralel çizgiler veya birbirine geçmiş,53 fakat kesinlikle çok karmaşık olmayan işaretler kullanılıyordu. Çünkü hayvanın derisine veya sınırlı bir alana vurulan karmaşık şekiller, birbirine karışır ve anlaşılmaz hale gelirdi. Dolayısıyla yuvarlak veya yarı yuvarlak olanların dışındaki değişik eğriler, tüylü deri üzerinde açık bir şekil almayacağından, mühür için uygun değildi. Bazı mal sahiplerinin karmaşık mühürleri uygun düşmediğinden, düz yahut yuvarlak veya yuvarlağa ilave edilen çizgilere benzer şekillerden hareket edilerek en sonunda girift ve değişik çizgilerden oluşan şekiller uygulanmıştır. KırgızKazakların, Kara-Kırgızların, Altaylıların, Moğollar ve Kalmıkların boy tamgaları54 genel olarak bu şartları havidir. Kırgız-Kazakların boy tamgalarını sistematik bir tasnife tâbi tutacak olursak, bunların daire , çift daire , yarım daire , tek dik çizgi ǀ, çift dik çizgi ǁ, başka bir tek, çift veya üç dik çizgiye bitişik daire ve yarım daire, köşe ve açı şeklindeki birleşik iki çizgi , , , , , , , , , , ; veya açı üzerine kondurulan üç düz çizgi , , , +, yahut dik açılar üzerine dört çizgiden , , , , ▲, ,

˟

53 54

hip olan kişinin onu kullanabilmesi yani ağaç veya başka bir şey üzerine kazıması için, işaretin karmaşık olmaması gerekir. Belirtildiğine göre sırf bu yüzden Avrupa halklarında bu işaretler başlangıçta düz, fakat çoğu dikey çizgilerden oluşmaktaydı. Zaman içinde bazı çizgiler yuvarlak şekle dönüşmüş, tüm figürler rokoko üsluba dönüşmüş veya ilk haliyle kalmıştır.” (“Археологические известия и заметки, издаваемые И. Московским археологическим обществом”, 1894, № 10, s. 302-303). Vambery’nin eserinde Venşteyn’in resimlerine göre çizilen Arap tamgaları da böyledir (Das Türkenvolk, 1885, s. 37). Kırgız-Kazakların tamga şekilleri için bu çalışmalara bkz.: Levşin, (“Описание киргиз-казачъих орд и степей”, 1832, ç. 3, s. 134-135); Meyer, (“Киргизская степъ оренбургского ведомства”, 1865, s. 89-92); Grodekov, (“Киргизы и кара-киргизы сыр-дарьинской области”, 1889, приложение, s. 4-8); Xaruzin, (“Киргизы букеевской орды”, 1889, вып. I, s. 151) ve P. Yefimenko (“Юридические знаки” в “Журнале мин. народного просвещения”, 1874, no. 12, s. 275 и приложение). Kara-Kırgızların tamgaları ise Radloff’un (Aus Sibirien, I/534) ve Grodekov’un (sözü edilen eseri) çalışmalarında verilmiştir. Tamga şekillerini verirken ilk soy ad harfleriyle gösterilen yazarlara işaret edeceğim.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

267

, oluştuğunu görürüz. Daha sonraları dört düz çizgiden , , oluşan tamgalara ve şu şekle , rastlıyoruz. Kırgız-Kazaklarda fiilen kullanılan tamga sayısı otuzdan daha fazladır, fakat ǀ,=, //, ve \\ gibi figürler de dikkate alınırsa, bu sayının kıyas kabul etmeyecek şekilde daha fazla olması gerekir. A. N. Xaruzin’in haklı olarak işaret ettiği gibi, Kırgızlar, figürlerin durumuna dikkat etmemektedirler. Canlı at derisine tamga basarken işaret farklı şekiller alabilmekte ve hayvanın oynamasına bağlı olarak değişik yerlerine rastlamaktadır. Dolayısıyla işaretlerin farklı durumları diğerlerini veya özel tamgaları çağrıştırmamaktadır. Göçebe-çarvacı tamga kullanımının mutlaka yerine getirilmesi gereken şartlara, onların sabit veya değişmezliği de dâhildir.55 Ayrıca şunu da göz önünde bulundurmak gerekir ki, eğer çok kabalık değilse ve oldukça geniş bir alana saçılmamışsa, bir boyun kendi içinde hayvanın kime ait olduğunun belirlenmesi için özel tamgalara ihtiyaç yoktur. Çünkü boy mensupları, neredeyse sürüdeki tüm hayvanları derisine ve başka işaretlerine bakarak tanırlardı. Ama boyun nüfusu arttıkça ve buna bağlı olarak sürekli başka oymaklara ayrılıyorsa, zamanla her oymağın sürüsünü tamgalar yoluyla birbirinden ayırma zarureti ortaya çıkıyordu. Bunun en basit ve kestirme yolu ise, boyun ana tamgasına bazı ilaveler yapmaktı. Sanırım genel olarak oymakların tamgaları bu şekilde oluşmuştur ve dolayısıyla bu sayede boyların kökenleri tamgaların incelenmesi suretiyle tespit edilebilir. Büyük Cüz’ün bel kemiğini oluşturan ve çeşitli kollara ayrılan Dulatlarda tamgaların oluşumu en azından şüpheye mahal bırakmayacak şekilde bu organik yolla gerçekleşmiştir.56 55

56

Bu yüzden tek tip tamgalar daima birbirine akraba oymakların aynı kökenden geldiklerinin delili sayılmıştır. Örneğin Reşidüddin’de (“История монголов. Введение”, пер. Березина, 1858, с. 76) şöyle denilmektedir: “Bu Kurlut kabilesi Konkirat, Elcigen ve Bargut kabilelerinin akrabaları idi ve onlara katılmıştı. Bunların hepsinin tamgası aynıdır.” Kırgız-Kazak tamgaları, ne herhangi bir yöneticinin bir boya verdiği şeylerdir, ne de herhangi bir şahsın veya grubun adını ihtiva ederler; aksine çarvacı halkın tabii yaşantısının tarihi-organik ürünleridir. Bununla bir-

268

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI



Dulat taifesinin bütün kollarında dungelek yani daire vardır (Grodekov). Dulat’a yakın yerlerde yaşayan, fakat muhtemelen onunla bir akrabalığı bulunmayan taifelerin tamgalarında da bu işaret bulunur. Örneğin Alban ve Suvanlarda (Grodekov’a göre), birincisinin tamgası , ikincisininki ise şeklindedir.57 Dulat oymaklarından Botpay’ın (Grodekov) tamgaları ve şeklindedir. Seykım’ın tamgası şeklindedir. Fakat bir diğer Dulat oymağı Çimır’ın tamgası ve Canıs’ın tamgası biraz farklıdır (Grodekov). Kaynağımızın ya-tamga dediği Çımır tamgasıyla ilgili olarak şu

57

likte Reşidüddin’de ve Tevârih-i Âl-i Selçuk’ta (bkz. Vambery, Das Türkenvolk, s. 4-6) yer alan Kün-han tamgalarını birbiriyle karşılaştırırken şaşkınlığa düşebiliriz. Bu 24 tamgayı Reşidüddin için bir araya toplayanlar (ki Tevarîh-i Âl-i Selçuk’a Reşidüddin’den alınmıştır) veya onun kaynakları, elbette Hülagu Moğollarının ve Türklerin tamgaları hakkında az çok bilgisi olan insanlardı. Dolayısıyla 24 şeklin önemli bir kısmı gerçek tamgalardı, ama muhtemelen çoğu mevcut duruma göre ayarlanmıştı ve üstelik bu şekilleri yapanlar tamga oluştururken göz önünde bulundurulması gereken şartları dikkate almamışlardı. Örnegin 19 ve 21. tamgalar ve tamga olarak kullanılmaya uygun değildir. Çünkü bu şekiller başka bir şey, tamga ise daha başka bir şeydir. Dağlama sırasında birçok durumda 11. tamga ile 24. tamganın birbirine karışması kaçınılmazdır. Keza 24 damga arasında herhangi bir karşılıklı ilişkinin bulunduğu ve her birinin yaşantı faaliyetleriyle (gerçek tamgalarla) ilişkisi bulunmadığı yahut bir düşünce ürünü olmadığı kolaylıkla farkedilmektedir. Yüzbaşı Andreyev’in örneklerini verdiği tamgaların büyük çoğunluğu da muhayyel tamgalar arasında yer almaktadır. (Rukopis’ geografiçeskogo obşçestva “Opisaniye sredney ordı” i pro., 1788, list 3 na oborote i 4) Bu tamgalar sanki Çingiz-han’ın tamgalarını andırmaktadır: 1) Kiyat-atagay, Açamay aymağı, 2) Kunrat-biy , 3) Maykibay , 4) Urdas-biy , kuş kaburgası, 5) Tamkan-biy , 6) Kipçak , tarak, 7) Çurmatli-biy , selak (çatal), 8) Kireyet-biy, asburukus (?), 9) Muntan-biy, 10) Merçan-biy, 11) Burtanbiy , timiza, 12) Matay, 13) Haldar-biy , çumiç, 14) Salçut-biy , 15) Çingiz-han’ın tamgasının aynısı. 1, 8, 9 ve 10 no.lu tamgalar elyazmasında oldukça eğri büğrü ve anlaşılmayacak şekilde çizilmiş. Tipografi araçlarıyla çizimi mümkün olmadığından burada verilmemiştir. Bunlardan başka Grodekov’da Seykımlarda tamgası “kezentamga” gösterilmektedir. Yazarın eserinin üçüncü sayfasında şöyle deniliyor: “Koyunlara ve boynuzlu hayvanlara tamga basmıyorlar, onun yerine sağ veya sol kulağını kesiyorlar. Bu kesiğe “kez” diyorlar.” Koyuna ve boynuzlu hayvana kezentamga vurulmuyorsa, tamgası neden çiziliyor?

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

269

kaydetmek gerekir ki, Radloff’a58 göre ya-tamga yay tamga demektir ve Altaylılarda şeklinde çizilmektedir. Öncelikle Çımır oymağının tamgasına Çımırlıların verdikleri isim farklı olduğu, ayrıca Çımır’ın bir kolu (Yujakov’un tablosuna göre) Çinhoca’nın (Grodekov) tamgası şekil itibariyle Dulat’lardan alınmış izlenimi verdiği için, ya Çımır’ın tamgası hakkında bilgi veren kaynağımızın yanıldığını ya da bir yanlışlığın söz konusu olabileceğini kaydetmek gerekir. Çünkü Çımır’ın alt bölümü olan bir kolun tamgası dahi Dulat tamgasını hatırlatırken ve yine Çımır’ın bir alt bölünmesi Sambet Dulat tipi tamga taşırken, doğrudan bir Dulat oymağı olan Çımır’ın tamgasının da aynı tamgaya benzer olmasının beklenmesi tabiidir.59 Tamgası Orta Cüz’ün Nayman boyu tipine mensup olan ve kesinlikle aynı tip tamgası bulunan Canıs’ın tamgasına gelince, burada da muhtemelen Grodekov’a bilgi veren kişinin bir hatası söz konusudur. Çünkü Canıs’ın Nayman kökenli olduğunu düşünmek için hiçbir mesnedimiz yoktur. Dolayısıyla Çımır, Canıs ve bu ikisinin alt kollarının tamgalarıyla ilgili daha detaylı bilgi toplanması ziyadesiyle arzu edilir.60 Kanglı boyunun tamgası (Grodekov) ǀ küseü, koçergadır.61 Dolayısıyla Istı oymağının (Grodekov) ve onun alt kolu olan Tilik ve Uik’in de tamgaları Kanglılardan alınmış olmalıdır. Çanşklı boyunun tamgaları (Grodekov) ve , koltamgadır; Çapraştı’nın düz çizgi ve yarım dairenin birleşmesinden oluşan tamgası, onların Kanglılardan ve belki de Dulatlardan inme olduklarını göstermektedir. Çapraşlı adının efsanevi Oğuz-han’ın 24 torunundan birinin adı olan Çapna [Çepni] ile ilgisi olabilir. Reşidüddin’e göre Çapna’nın 58 59

60 61

Aus Sibirien, I/279. tamgasının benzeri bir tamga Grodekov tarafından Bisterek oymağı için de verilmektedir. (Muhtemelen bu oymak Dulat boyunun alt kollarından biridir). Grodekov’a göre Bekpulat oymağının (Çımır’ın bir alt kolu olmalı) tamgası şeklindedir. Niyazov’a göre (Grodekov) Kanglıların tamgası şilvir (çumbir)dir.

270

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

tamgası da Çapraşlı’nın tamgası gibiydi.62 Bu arada İranlı tarihçinin Oğuz-han’la ilgili rivayeti Türkmenlerden alınmıştır. Yazar, Türkmenleri Oğuz’un 24 torununun birinden indirir.63 Esasen Türkmenler, çok uzak geçmişte Sır-derya ötesine gelen Kanglıların veya onlara akraba bir kolun torunlarıdır. Berezin, Çapna kelimesinin çapmak yani kesmek, küçük parçalara ayırmak kelimesinden geldiğini belirtmektedir.64 Çapna adı, Oğuz-han’ın sol kanatta yer alan Üç-Ok’ları oluşturan 12 torunun adları arasında yer almaktadır. Acaba bu adın Büyük Cüz’ün muammalı kolu Uşaktı, Oşaktı adıyla bağlantısı olamaz mı? Yomut Türkmenlerinin Şeref Cuni oymağının Hiva’da Uşak adlı bir obası bulunmaktadır. Oşaktıların tamgası ▲ muska şeklindedir (Grodekov). Bu tamga Nogayların Bükey ordasındaki Baktıbay oymağında mevcuttur ve Küçük Cüz’ün Berş boyunun65 tamgasına (M.) yakındır. Büyük Cüz’ün üçüncü muammalı kolu Sergeli’nin tamgası küpe (Grodekov) şeklindedir “ve taylar analarını ememesin diye ağaçtan yapılarak burunlarına konulur.”. Padloff’a göre serge kulak (ohrrigen) anlamındadır.66 Grodekov’a göre Sergeli’nin üç değişik tamgası , , bulunmaktadır ve sonuncusuna küreytamga denilir. Kırgızlar, ısınmak amacıyla kullanılan yüksek boylu otlara genel olarak kuray derler. Şekilleri verilen Sergeli tamgaları ve özellikle birincisi, onların köken olarak Kanglılar, Kıpçaklar ve hatta Kireylerle akraba olduklarını göstermektedir. Calayirlerin veya tarak şeklindeki tamgası, herhalde Orta Cüz’deki Taraktıların veya şeklindeki tamgasıyla aynıdır. Kazantsev, Tabın boyu için ve tamgalarını, Tama boyu içinse tamgasını vermektedir. Levşin ve Meyer, Tabın boyu için tamgasını da vermektedirler. Potanin’de Taraktı boyunun tamgası şeklinde gösterilmiş, ama dağlama sırasında birbirine 62 63 64 65 66

“История монголов. Введение”, пер. Березина, 1858, с. 28. Age., s. 21. Age., s. 225. Vambery, Tevarih-i Ali Selçuk’da kelimeyi Çini olarak okumakta ve tamgasını da şeklinde göstermektedir. (Das Türkenvolk, s. 5). Berş, Berç ve Birüç şekilleri vardır. Aus Sibirien, I/226.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

271

karışacağı için, bu şekilde kısmî işaretlerin kullanabileceğini sanmam. Sultan boyunun tarak şeklini andıran tamgaları ve , Potanin’de , Xaruzin’de ve şeklinde gösterilmektedir. Kanaatimce Büyük Cüz’ün ve Kara-Kırgızların tamgalarını birbiriyle karşılaştırabilmek için Orta ve Küçük Cüz’le KırgızKazakların tüm boy tamgalarını, keza Altaylıların boy tamgalarını,67 hatta Kundrova [İtil boyu] ve Yurtova Tatarlarının, ardından Astarahan Türkmenlerinin,68 daha sonra da Kalmıklar ve Moğolların69 tamgalarını çıkarmak gerekir. Sanırım boy ve oymak isimleri gibi bu tamgaların Kalmık ve Moğol aymakları bünyesinde bulunması da bugünkü Kırgız-Kazak oymaklarının hemen tamamının bir kısmının Moğollaştığını teyit etmektedir; ancak, kısmen tipografya güçlükleri ve özellikle Orta Cüz ve Altaylı kabilelerin alt bölünmelerinin tamgaları hakkında yeterli bilginin bulunmaması ve ayrıca Büyük Cüz ve Kara-Kırgızların tamgaları hakkındaki bilgilerimizin bölük pörçük olması sebebiyle bu görüş pek tutulmamıştır. Hakkında oldukça fazla bilgi sahibi olduğumuz Küçük Cüz boy-oymak tamgaları içinde, düz çizgilerden oluşan ve dik açılı çizgilerin altına bir veya iki dik çizgi atılarak meydana getirilen 67

68

69

Radloff’a – Aus Sibirien, 1884, I/279 ve Potanin’e “Очерки северо-западной Монголии”, вып. 2, 1881, таблица ХХVI и вып. 4, 1883, таблица I” göre. Ne yazık ki her iki yazar da çizdikleri tamgaların hangi oymak veya boya ait olduğunu belirtmemektedir. Nebolsin, “Волжское низовъе” в “Журнале мин. вн. дел”, 1852 г., и “Отчет о путешествии в Оренбургский и Астраханский края” в “Вестнике И.Р. геог. общества”, 1852, частъ 2, c. 5 ve 6. Pallas’ın eserinde (Observations faites un voyage entrepris dans les gouvernments meridianaux de l’Empire de Russie dans les années 1793 et 1794 par P.S. Pallas, trad. de l‘allemand, t. I, Leipzig, 1799, pp. 336 et XXIX) gösterilen Abaza ve Kabardaylara ait mühürler dikkat çekicidir. Kanaatimce Türk boy tamgalarını andıran bu mühürler, dağlık yönetici sınıfın eski Türk kökenli olduğunu göstermektedir. “Калмыцкая степъ Астраханской губернии, по исследованиям кумоманычской экспедиции”, Спб., 1868 г., с. 167-172. G. N. Potanin’in eserinde de Hakas, Torgut, Dürbüt, Ölet, Uranhay ve Mingatlara ait bazı tamgalar verilmiştir.

272

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

tamgalar ağırlıktadır. Bu durum, Küçük Cüz’ün (ve ondan kopan Bükey Orda’nın) iskeletinin tamgaları düz çizgili olan Kanglılardan inme olduklarını göstermektedir. Gerçekten de, tarihî verilere istinaden, torunları Küçük Cüz’ün çok önemli bir kesimini oluşturan Kıpçaklar, aynı Kanglıların bir kolu veya yakın akrabalarıdır. Çünkü Kanglıların tamgasını veya onun çift çizgilisini taşımaktadırlar. Nayman ve Kirey tamga tiplerinin, keza Dulatların yuvarlak şekilli tamgalarının bariz ölçüde az olması, hiç şüphesiz, Çingiz-han zamanında ve daha sonrasında Moğolistan’dan itilen bazı Nayman ve Kirey oymaklarının Kıpçak boy ittifakı bünyesine karışmasının bir sonucudur. Dulat unsurlarının ve tamgalarının Kıpçakların topraklarına gelmesi daha önceki bir dönemde, Hunların, Töleslerin ve Gök-Türklerin hareketlendikleri sırada da gerçekleşmiş olabilir. Kıpçak topraklarının doğu kesimini işgal eden Orta Cüz bünyesinde, tabii olarak Kıpçak boy ittifakı ile bilâhare Moğolistan’dan gelen ve tamgaları şekilli olan Naymanlar, tamgaları şeklindeki Argınlar, ve tamgalı Kireyler ve tamgalı Kongratlar da vardı. Grodekov’a göre, Kıpçak boyları, birbirinden ayırt edilmek için ortak Kıpçak tamgasını hayvanların her kabileye tahsis edilen değişik yerlerine basıyorlardı. Örneğin Torılar boyuna, Uzunlar ön bacağa basıyorlardı. Argınların bazı kollarının tamgaları hakkında bilgiye rastlayamadık. Nayman ve Kirey boy tamgalarıyla ilgili bilgiler bölük pörçük, Kongrat tamgaları hakkında ise hemen hemen hiç bilgi yok. Bununla birlikte KırgızKazakların ve Moğolların etnik yapılarının ve tarihlerinin açıklığa kavuşturulması için boy tamgalarıyla ilgili detaylı bilgiler çok yardımcı olabilirdi. Bu çok yönlü ilgi, Yakut, Yenisey Tatarları, Özbek boyları, Başkurtlar ve diğerlerinin boy tamgaları için de gösterilebilir.

○○

“Pravitel’stvennogo vestnik”in 1894 yılına ait 187. sayısındaki hükümet neşir organından alınan “Ufa eyaletinin eski sakinleri” adlı makalede Başkurtların “anlaşmalar ve ticari sözleşmeler sırasında ağaç çemberli mühürler, sığır tamgaları, kavisli

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

273

özel eşyalar, kesinlikle ismin baş harflerinden oluşan boy ve aile tamgaları” kullandıkları belirtilmektedir. Hâlbuki gerçek böyle değildir.70 Çok eski bir geçmişi olan tamgalar, daha sonraları Orhon kitabelerinde harf olarak kullanılmıştır. Spassky, (Inscriptiones sibiriacae, 1820) Yenisey ve Altaylardaki kitabelerde kullanılan işaretlerin günümüzde dahi Sibiryalı göçebelerin kullandıkları tamga ve mühürlerle benzerliğine işaret etmişti. Vambery de bunu hatırlatarak Minusin yakınlarında İrtış’ın Smolyanki kolu sahilindeki kitabelerin ve benzerlerinin, o civarda sürülerini otlatma hakkına sahip olan boyların listesini içerdiği teklifinde bulunmuştu.71 Orhon kitabelerinin tetkiki, sanırım, kullanılan harflerin neredeyse büyük bir kısmının günümüzde Kırgız-Kazak boylarında kullanılan tamgalar olduğu konusunda bir şüphe bırakmamaktadır. Örneğin Radloff’un Költigin kitabesinde geçen harfleri yazmak için kullandığı işaretlerle 70

71

P. Yefimenko’nun görüşüne göre (“Юуридические знаки” в “Журнале мин. нар. просвещения”1874 года, № 11, стр.167-169) genel olarak alfabelerin kökeni, boy işaretleridir. Çizgiler ve kesmelerin kökeni de bu işaretlerdi ve Çernoriztsa Hrabr’a göre “Slovenler, pagan oldukları dönemde” yani Hıristiyanlığı kabul etmeden önce bu işaretlerle okuyup yazıyorlardı. “Bunu reddetmek için genel olarak boy işaretlerinin alfabenin icadından sonra ortaya çıktığını ve bulunan kitabelerin en basitlerinin dahi tamgasız olduğunu ispat etmek gerekir. Sanırım, bulunan en eski boy ve aile işaretlerinin Slavyan runikleriyle karşılaştırılması, özellikle boy işaretlerinin çoğunun bizim runik kitabelerimize girdiğini gösterecektir… Şafarik’e göre Slavyanlar harflere alâmet-i farika diyorlardı.” Aziz Stefan’ın oluşturduğu Ziryan alfabesinin hemen hemen tüm işaretleri, şimdi Türk, Moğol ve Ugor-Fin kabilelerinde de bulunan tamgalardan oluşuyordu. (“Истории государства российского” Карамзин, том 5, 1819, прим. 125) Dolayısıyla bildiğimiz alfabenin Ziryan ve Permlerin boy tamgalarından yapıldığını var saymak gerekiyor. Das Türkenvolk, 1885, s. 536. – Kirsten (см. Статъю академика Шифнера “Об этнографической важности знаков собсвенности” в “Ученых записках Академии наук по 1 и 3 отд.” 1885 r., t. 3, s. 605) Yenisey kayalıklarındaki çizgi işaretlerin Kırgızlara ait olduğunu ileri sürmüş, “ve bunların kayalardaki diğer birçok figürler gibi eski mülkiyet işaretleri olabileceğini kaydetmişti. Bu ihtimal kısmen eski kurganlardaki taşlar üzerinde de rastlanan çizgiler ve kısmen Tatarlar arasında muhafaza edilen rivayetlere dayandırılmıştır.”

274

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

sınırlı kalsak bile, göründüğü kadarıyla Orhon alfabesindeki 38 işaretten 29’u günümüzde boylarda kullanılan tamgalara benzemekte veya şekil itibariyle yakınlık arz etmektedir.72 Üstelik bazıları yalnızca farklı şekillerde bu tamgaların aynısı durumundadır. Her ne kadar günümüzde bu şekillere Türk boylarında ve genel olarak Ural-Altay boy tamgaları arasında artık rastlanmıyorsa da, geriye kalan 9 işaret şekil itibariyle tamga kökenlidir.73

72 73

Die altturkische Inschriften der Mongolei, St. Petersburg, 1894. 1888-1889 Smithsonian Enstitüsü sekreterliğine sunulan Etnoloji Ofisi 10. Yıllık Raporu içindeki Garrik Mallery tarafından kaleme alınan Picturewriting of the American Indians adlı eser, ne kadar geniş bir araştırma olursa olsun (822 sayfa, 54 tablo ve 1290 resim), bu işaretler Amerika Kızılderililerinin kabile işaretleri arasında da yoktur. Kuzey Amerika’nın batı kesiminde kayalar ve taşlar üzerine çizilen oldukça bol miktardaki yazı işaretleri, Türk, Moğol, Ostyak vs. halkların tamga ve mühürleriyle mutlak bir benzerlik arzetmektedir. Örneğin Kaliforniya’daki kayalara ve küçük taşlar üzerine çizilmiş resimlerin yer aldığı I-XI no.lu tablolardaki işaretlerin çoğu böyledir ve Güney Amerika’da da bazı benzer işaretlere rastlanmaktadır. Yazar, Ojibwa kızılderililerindeki şekillerle Sibirya’daki kayalar üzerinde bulunan işaretler arasında büyük benzerlik bulmakta ve şöyle demektedir: this coincidence is more suggestive from the reason that the totem or dodaim, which often is the subject of those drawnings, is a designation which is used by both the Ojibva and the Tatar with subtantially the same sound and significance (p. 188). Bana kalırsa, burada, Amerikalı kabilelerin eski Asyalı ırkın - ki Ding-ling’ler de onlara dâhildir, - doğu kanadından yaptığı farazî bir ödünçlemeden söz edilmektedir. Asya’nın kuzeydoğu kesiminin Kuzeybatı Amerika’yla olan bağlantısı, Japonya’nın kuzeydoğusunda 7 bin li’den daha az bir mesafede yaşayan ve Çinlililere M.S. VI. Yüzyılda malum “dövme bedenli” (ouen-chin) halktan Çin kaynaklarında söz edilmesiyle de teyit edilmektedir. (Ethnographie des peuples étrangers à la Chine, ouvrage composé au XVIII siècle par Ma-touan-lin, traduit du chinois par Marquis d’Ervey de Saint-Denys, t. I, Genéve, 1876, p. 405). Her ne kadar Prof. Schlegel dövmeli insanların (Wen-chin) ülkesinin Kuril adaları arasında yer alan Urup adasıyla örtüştüğünü tahmin ediyorsa da (Les peuples etrangers chez les historiens chinois, Leide, 1893, p. 14, extrait du Toungpao, vol. III, № 14), Çin kaynaklarındaki bilgi sarih olmadığı için bu görüşün tartışılmadan kabul edileceğini sanmam.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

275

Orhon kitabesindeki alfabe işaretlerinin çoğunun Fenike, Frigya, Likya ve Hitit [Hatti] alfabelerindeki işaretlerle74 benzerlik arzetmesi, her ne kadar bunların Akdeniz sahillerinden Moğolistan’a taşındıkları75 çok zayıf bir ihtimal ise de, bir yandan Anadolu diğer yandan Orhon alfabelerinin hayvancılıkta kullanılan mühür veya tamgalar cihetinden aynılığının - ki tüm çarvacı halklar aynı hayat şartlarına sahip olduklarından, bu işaretler az çok bir benzerlik gösterirler, - fakat birbirinden bağımsız olarak oluştuklarının bir delili olabilir. Yukarıda adları sayılan halklardan alfabeleri arasında Türk alfabesiyle en fazla benzerlik göstereni, Hititlerin alfabesiydi.76 Eğer Hititlerin Turanî kökenli oldukları teklifi teyit edilebilirse, o zaman Hitit alfabesinin genel çarvacı işaretlerinden değil, bizzat Türk tamgalarından oluştuğu düşünülebilir.77 74 75

76

77

Bu alfabelerle ilgili olarak bkz. Maspero, Histoire ancienne des peuples de l’Orient, deuxième édition, Paris, 1876, p. 600-608. Orhon alfabesinin yaklaşık M.S. VII. Yüzyılın ikinci yarımında oluşturulduğu düşünülebilir. Ben, bu tarihi, Çin kaynaklarında Türklerin alfabeleri konusunda ilk bakışta birbirini nakzeden iki farklı kayıttan çıkarıyorum. Bu kayıtlardan birinde («Cобрание сведений» 1-269) Türklerin yazıları olmadığı, bir diğerinde ise “onların alfabesindeki harfler Hu (barbar) halkının harflerine benzer” (age., s. 271) denilmektedir. Bana göre bu tezat ilk kaydın güvenilir kaynaklara sahip Sui hanedanının çağdaşları olan gözde bilim ve devlet adamları tarafından 627-643 yılları arasında kaleme alınmış “Sui-shu”dan alınmasıyla izah edilebilir. Dolayısıyla Türklerin 581618 yılları arasında gerçek anlamda alfabelerinin olmadığını, aksine alfabenin daha sonraları T’ang hanedanı zamanında (618’den sonra) ortaya çıktığını düşünebiliriz. İkinci kayıt “Pei-shih” adlı kaynaktan alınmıştır. “Kuzeyli zâdegânların tarihi”ni kaleme alan bu bilim adamları, T’ang hanedanı zamanında yaşamışlar ve babasının yazımına başladığı eseri Li Yangsheu tamamlamıştı. Eğer eser “Sui-shu”dan sonra tamamlanmışsa (bu konuyla ilgili kesin bir bilgi bulamadım), o takdirde Türklerin alfabesiyle ilgili bilgi, kendi zamanlarında Türklerin alfabeleri olduğuyla ilgili bilgilere sahip olan kişilerin malumatına istinaden kitaba girdirilmiştir. Hatta alfabesindeki işaretlerle ilgili iki cetvel Belediye Başkanı Conder tarafından hazırlanmış (On Cnaanites, Journal of the Transactions of the Victoria Institute, v. XXIV, London, 1889’da) ve Tenth Annual Report of the Bureau of Ethnologie, Washington, 1893, p. 662-664’de yayınlanmıştır. Hititler, Kappadokya’ya M.Ö. 2000’lerde gelmiş, Kuzey Suriye ve Kilikya’yı hâkimiyet altına almışlardır. Suriye’ye saldıran Mısır firavunları, orada yalnızca Hitit [Hatti]lerden direniş görmüşlerdir. II. Ramses’le Hitit kralı

276

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

İncelenen alfabede yuvarlaktan ve ona ilave edilen düz çizgilerden oluşan işaretlerin olmayışı, onun Batı Moğolistan’da ve tamgaları ağırlıklı olarak daireden ve onun türevlerinden müteşekkil Dulatlarla birlikte göçebe halde yaşayan Türk boylarının topraklarında değil, Doğu Moğolistan’da Orhon sahillerinde ortaya çıktığını göstermektedir ki, bu alfabeyi kullanan Türk (T’u-kü) ve Kao-kui (Uygur)ların torunları Nayman ve Kireyler, daha sonra yüzlerce yıl Türk alfabesine malzeme vazifesi gören bu tamgaları Kırgız-Kazak bozkırlarının kuzey, orta ve batı kesimlerine taşımışlardır. Her halükârda, bazı tamgaların adları (mesela K harfi şekillerinden birisi olan kulca-tamga) veya mensup oldukları boy isimlerin ilk sesleri alfabeye giren işaret-tamgaların anlam sesiyle örtüşüyor ise de, bu, kesinlikle bir genel kural değildir. Çünkü bu alfabedeki bazı tamgalar, yalnızca kendi durumlarıyla ilgili birkaç ses anlamı vermek için kullanılmıştır. Şu halde tamga, hayvanın neresine basılırsa basılsın, adı ve anlamı hiçbir zaman değişmemiştir.

arasında yapılan anlaşma, dünyanın bilinen en eski diplomatik anlaşmasıdır. “Hititler, tarih kronikleri yerine bize kendi zaferleriyle ilgili sayısız yadigârlar bırakmışlardır. Kilikya dağından Ege Denizi’ne kadar stratejik noktaların bulunduğu her yerde, boğazları veya yolları kontrol altında tutmak ya da kaleleri korumak için midir bilinmez, ama Hititler o civardaki kayalar üzerine çoğu kez kitabelerle birlikte krallarının ve tanrılarının figürlerini işlemişlerdir.” Hititler zamanla zayıflamışlarsa da, iki yüzyıl daha, M.Ö. 634-627 yıllarında Mısır’a kadar uzanan İskitlerin Batı Asya’yı istila etmelerine kadar varlıklarını ve Fırat üzerindeki başkentleri Gargamış’ı muhafaza etmişlerdir. (Масперо «Древняя история народов востока», Москва. 1895 г., с. 247, 178, 179 и пр.) Sonder (Hittie Ethnologie, Journal of the Anthropological Institute of Great Britain, 1888, vol. XVII, p. 155’de), Fenike alfabesinin kesinlikle Hatti hiyerogliflerinden alındığını düşünmektedir. Hit adı (bazı İngiliz bilim adamları Khita şeklinde yazıyorlar) Küçük Cüz’ün esrarengiz oymağı Kite, Kita adını hatırlatmaktadır. Bunların tamgaları çarpı veya + şeklindedir ki, her ikisine Hitit hiyerogliflerinde de rastlanmaktadır.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

277

5. Büyük Cüz boylarının birbirleriyle ve diğer cüz boylarıyla karışma oranı Kırgız-Kazakların boy tamgalarına genel bir bakış yapılırken, istenilen detay ve genişlikte şekillerine yer veremediğim tamgalar da göstermektedir ki, boylara mensup oymak ve obaların tamgaları, ana boyun veya aşiretin ortak tamgasına yapılan ilaveler ve şekil değiştirmelerle oluşmuştur. Bu tür tamgalardan yuvarlak ve ondan türetilen şekilleri Dulatların ve onlara akraba olan veya onlardan inen boyların tamgasının özel tipini oluşturduğu, düz çizgiler veya bir hat üzerine çeşitli şekillerde yerleştirilen çizgilerin ise Kanglı, Kıpçak ve onlardan inen boyların tamga tipini oluşturdukları görünmektedir. Naymanların yuvarlak, dört köşeli, dikaçılı ve haç şeklindeki ana tamga tipine Kireylerde de rastlanmaktadır. Tamgaların incelenmesi göstermektedir ki, Kırgız-Kazaklar, az çok önemli ölçüde birbiriyle karışmış aşiret ve boylardır. Çünkü tamgalar değişik tiplerdedir ve onların türevlerine aynı aşiretin şu veya bu kolunda, hatta obalarda dahi nadiren rastlanmaktadır. Sergeli boyununki hariç, yukarıda verilen tamgalara göre boyların Büyük Cüz’ün oymak ve aşiretlerindeki karışım oranı özellikle fark edilmeyecek seviyededir; fakat bu durum, Büyük Cüz’ün tabii ki yalnızca Sır-derya bölgesinde tamamı derlenebilen tamgalarının az bilinmesiyle izah edilebilir. Ancak, oymakların adları bu karışmanın olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin, Büyük Cüz’ün 1865 yılına ait Alatav kazasındaki boy listesinden yukarıda verilen bilgilere istinaden bazı oymaklara obalar (arıslar) halinde başka boyların bünyesinde rastlanmaktadır: Oba adı Bünyesine girdiği oymak Cartı Baba

Oymağın ait olduğu boy

Segizsarı

Adban

Canıs

Dulat

Buzum

Adban

278

Tanat

Tursun Koçkar

Sarımbet

Siirçi

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kaşkarau

Dulat

Kıstık

Adban

Canıs

Dulat

Andas

Calayir

--

Adban

--

Suvan

--

Suvan

--

Çapraştı

Andas

Calayir

Alcan

Adban

Kaşkarau

Dulat

Siirçi

Calayir

Botpay

Dulat Calayir

Kuçuk

Supotay

Calayir

İshoca

Çapraştı

Canıs-Kıbray

Dulat

Aşağıdakiler ise başka cüzlerden gelip bünyeye katılanları göstermektedir: Suyunduk

Ayt

Adban

(Argın/Orta Cüz)

Kuçuk

Calayir

İshoca

Çapraştı

İstı

Dulat

Kızılbürk

Adban

Kirey, Kireykul, Naymanbay

Cumart (Nayman’dan) Andas

Calayir

Cumuk (Kirey’den)

Buzum

Adban

Tama (Küçük Cüz)

Konurbürk

Adban

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Taz ve Karasakal

Kuçuk

279

Calayir

(Küçük Cüz) Bununla birlikte yukarıda verdiğimiz isimler listelerde yer alan 200’den fazla obanın (arısın) ancak %10’nu oluşturmaktadır. Bu da demektir ki, Büyük Cüz boylarının kendi aralarında karışma oranı oldukça düşük, diğer cüzlerin boylarıyla olan karışmalar ise önemsenmeyecek orandadır.78

6. Sarı-Uysunlar ve kökenleri hakkındaki bilgiler Tamgalarına bakılırsa Sarı-Uysunların Dulatlar ve akrabalarıyla hiçbir bağları yoktur. Hatta Kanglılarla ve diğer Kırgız-Kazak boylarıyla da (Kireyler hariç) bir ilgileri yoktur. Demek ki, başka bir kökene mensup olmalılar. Alatav bölgesi valiliğinin yayınladığı 1865 tarihli listede SarıUysun boyunda şu oymaklar bulunuyordu: Kutlumbet, 100 çadır; Canay, 100 çadır; Culay-tanay, 100 çadır; Can-dosay, 200 çadır; Kulüke ve Krık, 200 çadır olmak üzere toplam 700 çadır. Bu adlara ne Dulat oymak ve obalarında, ne de Büyük Cüz’ün diğer boylarında rastlanıyor. Ancak krık veya kırk kelimesi, KaraKırgızlarda doğrudan ailelerden oluşan en küçük nüfuslu obalar için kullanılır. Böyle bir adın Sarı-Uysun obaları arasında yer alması, onların Kara-Kırgızlarla akraba olduklarını veya onlardan bir parça teşkil ettiklerini gösterir. Bununla birlikte kırk adı 78

Büyük Orda boylarının karışım oranıyla ilgili rakamları, her ne kadar Taşkent’ten sonra en büyük karışma olayı Çimkent’te olmuşsa da, Grodekov’un “Kırgızlar” adlı kitabının 17-20. sayfalarındaki Çimkent kazasının etnik yapısıyla ilgili bilgiler sağlayabilir. Göründüğü kadarıyla yönetim merkezlerinin bulunduğu kazalarda herhangi bir boy çoğunluğu oluşturmaktadır. Örneğin Seykımlar (toplam 4570 çadır) üç kazada ağır basmaktadır, ama 93, 139, 8 ve 5 çadır halinde dört kazada daha görülmektedirler. Aynı durum (üçer kazada ağırlık nüfusu oluşturan) Canıs (3372 çadır), Çimır (3334 çadır), Sergeli (4871 çadır), İstı (3521 çadır) için de geçerlidir. Kongrat boyu, 4091 çadırla üç özel kaza oluşturmaktadır ki, buralarda başka boylara (Argın ve Kirey) mensup yalnızca 36 çadır vardı.

280

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Hocent ile Yanıkurgan [Yengi-kurgan] arasında ve Pencikent’in güneyinde Özbeklerin Yüz boyuyla birlikte yaşayan bir boyun da adıdır. Özbeklerdeki Kırk boyunun oymakları şunlardır: Karakoylı, Karaça, Kara-sirek ve Çapanaşlı.79 Fakat çok muhtemeldir ki, bu Özbek boyunun adı Sarı-Uysunlara geçmemiştir ve aksine hem onlarda ve hem de Özbeklerdeki Kırk boyu Kara-Kırgız kökenlidir veya Sarı-Uysunlardaki Kırk oymağının erkekleri Özbek adıyla Mâverâünnehr’i zapteden Şeybanî ordusunun saflarını dolduranlar arasında yer alıyordu, ya da son ihtimal olarak, Kırk boy adı tesadüfen Sarı-Uysunlardaki kırk adıyla örtüşmektedir ve gerek Sarı-Uysunlarla ve gerekse Kara-Kırgızlarla hiçbir bağları bulunmayan Yüz adlı boyla oluşturulan ittifakın bir parçasını teşkil etmesinden dolayı kırk deniliyordu. Yukarıda Büyük Cüz’deki boyların şeceresiyle ilgili benim verdiğim isimlerin tamamı, Kanglı ve Sergeli hariç, Bahtiar’ın oğlu Uysun’dan inmedirler. Yine Calayir hariç tamamı daha sonra Uysun’un torununun torunu Baylibek’ten ineceklerdir. Sarı Uysunlar, kendilerini özellikle Baylibek’in oğlu Sarı-Uysun’un torunları olarak görürler. Diğer boylar ise onun kardeşlerinden ve yeğenlerinden inmedirler. Halk soykütük rivayetlerinin bir tür yansımasını gösteren içerikler ve keza Yusun ve Uysun Büyük Ordası80 adının, Büyük Cüz’ün işgal ettiği topraklarda vaktiyle Usunların yaşamış olmasından ve Sarı-Uysun soyunun doğrudan bu eski halkın torunları olduğu şeklinde halkın sisli hafızasında saklanıp kalan rivayetlerden kaynaklandığı muhakkak. Sarı-Uysunlar günümüzde yaklaşık 1200 çadır halinde Yedisu bölgesinde Almatı kazasının Sarıtokum nâhiyesinde yaşamakta, 79 80

Aus Sibirien, I/225, 226. Her ne kadar içinde bulunduğumuz yüzyıldan daha öncesine ait tarihi kaynaklarda böyle bir adlandırmaya rastlanmazsa da, onun çok daha önceleri var olmuş olmasını reddedebilmek için bir sebep yoktur. Yüzbaşı Andreyev, Büyük Cüz’ün batı kesimini anlattığı “Orta Cüz”ünde (1785) bu ordayı Usun aymağı şeklinde adlandırmaktadır ve adları itibariyle Dulatların Seykım, Canıs, Çimır ve Sergeli’den Çanşklı vs. boylarından oluştuğunu belirtmektedir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

281

İli nehrinin sol sahilinde, Kurtu nehrinden kuzey istikametinde Sarı-tav-kum denilen yerde Kara-turangı sınırlarına kadar göçebe halde dolaşmaktadırlar.81 Zeravşan’da Özbeklerin Uyşun adında bir oymağı bulunmaktadır. Grebenkin, bu Uyşunların topu topu 500 kişiden oluşan oldukça küçük bir oymak olduğunu belirtmektedir. Onların nüfusu her zaman mı böyle azdı ve buraya nereden düştüler – Uyşunlar bu konuda bir cevap veremiyorlardı. Onların anlattıklarına göre, bu bölgeye çok eski zamanlarda, 92 Özbek kabilesinin Semerkand’ı ele geçirdiği günlerde gelmişler. Yine onlara göre yalnızca Zeravşan vadisinde yaşamaktadırlar. Uyşunlar, üç obadan oluşmaktadırlar: 1) Uçaklı, 2) Kuztamgalı, 3) İrganaklı. Uyşunların şarkıları ve dilleri saf Kırgızcadır.82 Sanırım Uçaklı ile Uşaktı aynıdır. Fakat kuztamga Orta Cüz’deki Argınların tamgasıdır. İrganaklı veye Ergenektı da yine Orta Cüz’deki kabileler arasında mevcuttur. Dolayısıyla göründüğü kadarıyla Sarı-Uysunlarla bu Uyşunların hiçbir ortak bağları yoktur ve Uyşunlar muhtemelen başlarındaki önde gelen herhangi bir beyin rehberliğinde bazı 81

82

Alatav bölgesi yönetiminin 1865’de hazırladığı listede Sarı-Uysun aymağı hakkında şu not konulmuş: “Bu boy, sürekli olarak İli nehrinin sağ sahilinde göçebe halde yaşar. Kışlakları Künçüel, Çurku ve Açu-tayeli dağlarındadır. Yazları ise Köksu nehrinin kolu Ters-akkan boyunca ve Kuturkey dağının güney eteklerinde diğer kabilelerle karışık olarak göçebe halde dolaşırlar.” İli’nin sol sahiline saçılmış olan Sarı-Uysunlar, Türkistan genel valiliği kurulduktan sonra bu nehir Almatı ile Kopal kazası arasında sınır kabul edilince, kendilerini Dulatlarla akraba saydıkları için, Dulatların bulunmadığı Kopal kazasında kalmak istemediler ve onlarla bir arada yaşamak için İli nehrinin Almatı civarındaki sol kısmına geçtiler. SarıUysunların çadırları susuz ve zayıf bitki örtüsüne sahip kumluk bölgede (Sarı-tau-kum “Sarı kumlu dağ”) idi ve burada yalnızca koyun ve kısmen deve güdebiliyorlardı. Ziraata elverişli toprak hemen hemen yoktu. Dolayısıyla 1885 yılına ait bilgilere göre bütün nâhiyenin %89’una darı ve buğday ekiliyordu ve 1633 deve, 2204 at, 28239 koyunlarına karşılık sadece 188 büyük tırnaklı hayvanları vardı. Kazanın diğer nâhiyeleri arasında buradakilerde okuma-yazma bilme oranı daha düşüktü ve bu haliyle yalnızca Kara-Kırgız nâhiyeleriyle benzerlik arz ediyordu: 3433 kişiden (erkek-kadın) sadece 6 kişinin okuma-yazması vardı. “Туркестанские ведомости”, 1871 г. № 39.

282

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Orta Cüz kabileleriyle oluşturulan ittifakta Şeybanîlerin savaşçıları arasına katılmışlardır. Reşidüddin, Cuçi ulusu içinde yer alan Durlinginler arasında böyle bir Moğol kabilesinden bahsetmektedir ve yine ona göre İran’daki beyler bu kabiledendi.83 “Şeybaniyad”da Uyşun kabilesine mensup Ali Mardan adlı birinden bahsedilmekte, “Şeybani-nâme”de ise Şeybani-han’ın ordusunda Uyşun kabilesinden84 söz edilmektedir ki, Uyşunların Özbeklerle birlikte sefere çıktıkları kesindir ve bu durum, benim söz konusu kabilenin Deşt-i Kıpçak’ın yerli kabilelerden olduğu görüşümü inandırıcı hale getirmektedir. Bir de Nogayların Bükey Orda’sında Usunlar veya (Ya.V. Xanıkov’a85 göre) Uysınlar vardır.86 Bunların tamgaları Kıpçak tipi tamgadır ve muhtemelen Moğol Uyşin kabilesinden kalan izlerdir. Sarı-Uysunların Kara-Kırgızlarla ilişkilerinin açıklığa kavuşturulması meselesinin, Kırgızların boy yapısı tetkik edilinceye kadar bir kenara bırakılması daha uygundur. Yenisey Kırgızlarının ve akrabaları Kara-Kırgızların kökenine gelince, bunlar, Türklerin Moğolistan ve Güney Sibirya’nın eski sakinleri olan açık renkli, parlak saçlı ve gözlü Ding-linglerle kaynaşmasından türemişlerdir ki, Türkler onların Sayan dağlarının ötesine itilen, ama dillerini muhafaza eden torunlarına “ala”, Çinliler ise Puma diyorlardı. Burada da bazı Kırgız-Kazak efsanelerinde nadiren zikredilen hususa istinaden, Türklerle Ding-linglerin veya onların soyundan gelen kabilelerin kaynaşmasından türeyenlerin yalnızca Kırgız-

83

84 85 86

“История монголов. Введение”, пер. Березина, 1858, с. 166, 88, 9, 167. Prof. Berezin “Uyşin kabilesinin Sanan Seçen’de Ukuşin veya Uyşin olarak geçtiğini ve muhtemelen bu adın Prutlarla bağlantısı olan Moğol ukukla (??) bağlantısı vardır. Ordos’a dağıtılan yedi koşundan birinin adı Uşin’di. “Uşin koşununda benim bildiğim kabile adları şunlardır: Uygurçin, İxixireit, Baga-xireit, Xarxatan, Acırut, Tangudut, Xaraçin, Tubutut, Xarliut, Aktışin, Solongos, Urut, Onus, Çaxar, Nükuten, Xataçin, Xatıçiner, Buxas.” (“Г.Н. Потанин, Тангутско-тибетская окраина” и пр., том 1, с.103.) Das Türkenvolk, 1885, s. 348, 349. Записки И.Р. геог. общества, 1847 г. кн. 2, с. 37. А.Н. Харузина “Кнргизы вукеевской орды”, вып. I, 1889 г. с. 37 и 38.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

283

lar değil, aynı zamanda Kırgız-Kazak boy ve kabileleri olduğunu var sayıyorum. Büyük Cüz rivayetinde Sarı-Uysunlarda Kalça adlı bir oğuldan bahsedildiğine göre, Sarı-Uysunlarla en yakın ilişkisi olan rivayet, İlya Kazantsev’in Kırgız-Kazakların Kalça-Kadır’dan türediğiyle ilgili olarak anlattığı rivayettir. Buna göre Kalça-Kadır, Kırgız bozkırından geçip giden herhangi bir fatih ordunun beylerinden biriydi. Açlık ve susuzluk sebebiyle ordudan geri kalıp ölümle burun buruna geldiği bir sırada, gökten gelen bir beyaz kaz (kaz-ak) onu kurtarır, iyi kalpli bir periye dönüşür; KalçaKadır’la çiftleşir ve torunları Kazak adını alırlar.87 Bu rivayette Kalça adının dışında dikkat çekici bir şey yoktur. Kırgız-Kazaklar arasında en yaygın efsaneler, bu halkın ve ordanın kökenini Aaşa veya Alaça ile ilişkilendirmektedir.88 Yine Kazantsev’in naklettiği varyanta göre, Alaça veya Alaçen hanın ülkesinde “çençak (benekli) denilen ala veya ince benekli kır renkli” insanlar doğmaya başlamış. Han, böyle çocuklar doğuran kadınların ortadan kaldırılmasını ferman buyurmuş, fakat en sevdiği hanımlarından biri de böyle benekli bir çocuk doğurmuş. Han, onun hayatını bağışlamış, fakat bozkırda çocuğuyla birlikte yaşamaya mahkûm etmiş ve “hizmetini görmesi için yanına kırk-gız vermiş. İşte bu kızların soyundan Kırgız halkı dünyaya gelmiş.”89 Bu varyant, Kırgız-Kazakların (ala) bir insandan türemeleri ve Küçük Cüz’ün adının ala-çen, ala-çin isminin kısatmasıyla Alçin şeklini alması açısından dikkat çekicidir. Son durum Tatar boylarında kişi adlarının konulmasında da geçerlidir. Reşidüddin’in kaydına göre “bu kabilelerde (Tutukulçüt) dünyaya gelen çocuk erkekse “tutukultay”, kız ise “tutukulçin”, Tatar Ançi kabilelerinde ise “ançiday” ve “ançin” adı verilir…”90 Ebulgazi’nin 87 88 89 90

Описание киргиз-кайсак. Спб., 1867 г., с. 2 и 3. Левшин, Описание киргиз-казачъих орд и степей, 2/28; Гродеков, Киргизы, и пр., 1889 г. с. 2. Описание киргиз-кайсак, с. 1. История монголов. Введение, пер. Березина, 1858, с. 51, 52. Prof. Berezin’e göre (age., s. 258) “çin” Moğolca sıfat isimlerin sonuna gelen ve dişiyi gös-

284

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Alakçin ülkesi veya şehriyle ilgili anlattığı hikâyede, Alaçin adının Ding-lingler ve Pomalarla olan ilişkisi daha da açık şekilde görülmektedir. Özbek (Türk) elçisini getirirken “bütün atları benekli, ocakları altın olan bir ülke var” diyen Ebulgazi, bu ülkenin Yenisey’in (Angara-müren) ağzında bulunduğunu; deniz sahilinde büyük bir şehrin yer aldığını, buraya istisnai derece benekli ve uzun boylu atların getirildiğini, şehrin yakınında gümüş madenleri bulunduğunu; Çingiz-han’ın ölümünden sonra Kırgızların ülkesinin ve ona yakın yerlerin tamamının Tuli-han ve onun çocuklarına geçtiğini, Tuli’nin büyük dul hanımının teknelerle Alakçin’e bin kişilik bir birlik gönderdiğini, bunların çoğunun aşırı sıçaktan öldüğünü, kurtulanların burada çok gümüş bulunduğunu bildirdiklerini, ancak dönüş sırasında akıntıya karşı yüzemedikleri için gümüş getiremediklerini anlatmaktadır.91 Gerçekten de Ding-linglerin torunları olan bu “benekli halk”92 Yenisey boyunda Kırgızların güneyinde yaşamışlardı. Pomaların torunları Yenisey Ostyakları ise günümüzde nehrin aşağı akımında küçük bir grup olarak hâlâ varlığını sürdürmektedirler. Çin kaynakları, Ding-linglerin yaşadıkları iki yerden söz etmektedir.93 Kırgızların Türklerle Yenisey Ding-linglerinin kaynaşmasının melez bir ürünü olarak ortaya çıkmaları gibi, acaba Küçük Cüz’ün yaşlı boyları da (Alaç veya Alaş da dâhil) Türklerle Batı Ding-linglerinin karışımından mı türemişlerdir?94 91 92

93

94

teren bir sonektir. Histoire des Mongols et des Tatares, trad. par Desmaisons, 1874, p. 44, 45. T’ang-shu’ya göre Biçurin’de gun-ma Avrupalı sinologların po-ma ve kiao-ma dedikleri “benekli halk”, diğer şekilde Yeloçi (Собрание сведений”, Бичурин, I/442) veya Visdelou transkripsiyonuna göre gho-lo-tchi olarak adlandırılmıştır ki, her ikisi de Çinlilerin perdeledikleri Alaçin halkından başka bir şey değildir. Histoire des Huns.., Paris, 1756, t. I, partie 2, p. LXXVI, LXXVII. Dinglinglerin yaşadıkları topraklardan biri K’ang-chülerin yani Kanglıların ülkesinin kuzeyinde, diğeri Uygurların kuzeyinde yani Yenisey havzasındaydı. Bretschneider çevirisine göre (Notices of the Mediaeval Geographie and History of Central and Western Asia etc. London, 1876, p. 174) XIII. Yüzyıl Çin kaynaklarında geçen Kin-ch’a yani Kıpçaklar mavi gözlü ve sarı

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

285

Daha doğuda Ding-linglerle olan kaynaşmaya G. N. Potanin’in naklettiği Kirey rivayeti telmihte bulunmaktadır. Buna göre Kireyler, Kirey’in torununun torunu, Abak’ın torunu Kara-biy’in oğlunun mensup olduğu Sarı-Usunlardan inmedirler. Kirey’in on iki oğlu vardı ve Abak-Kireyler’in on iki boyu onlardan inmedir.95 Bu on iki isimden Kırgız Şimoin oymağına yakın olan Çiymoin dışında Büyük Cüz ve Kara-Kırgızların oymak adlarıyla benzerliği olanı yoktur. Kerait boy adları içinde Reşidüddin’in sözünü ettiği Saxılar,96 Yenisey boyundaki Yakut (Saha)lardaki Sagay adına yakın bir isimdir. Acaba Kireyler Sarı-Usunlardan türedikleriyle ilgili rivayeti nereden aldılar? Yenisey Kırgızlarına yakın olan Kireitlere Sagay kabilesi nereden geldi ve diğer yandan XVII. Yüzyılda Karaitlerin Keret veya Kerel oymağı Yenisey sahillerinde Kırgızlar arasına nasıl karıştı? Tüm bunlar, bizi, Kireylerle Kırgızlar arasında her ikisinin de Ding-linglerden türedikleri97 için akraba oldukları veya Kireylerin bir kısmının Kırgızların Sarı-Usun boyundan indikleri yahut Sarı-Usunların tamgalarının Kireylerin tamgalarının ise ve + olduğundan yakın akraba sayıldıkları şeklindeki görüşe şüpheyle yaklaşmaya zorlamaktadır.

95 96 97

saçlıydılar. Açık rengin Türklerin Ding-lingler ve Finlerle karışımın bir sonucu olduğunu kabul etmek gerekir. Очерки северо-западной Монголии, вып. 4, 1881 г., с. 3, и пр., c. I. Sarusun Moğolcada uçan fare, sarı-yusun ise on sarı anlamındadır. История монголов. Введение, пер. Березина, 1858, с. 95. Yergik-Targak-tayga sıradağlarından doğan Uda nehrinin sağ kolları arasında Kirey adında iki çay bulunmaktadır. (Н.Ф. Катанов “Поездка к карагасам в 1890”, с. 197 и 200) Kireylerin ve Kreitlerin adları bu isimden gelmiş olabilir mi? Reşidüddin’de geçen Keraitlerin Dobout oymağının adı Samoyedlerin Tuba’sının karışık şekline işaret etmektedir.

II. Kara-Kırgız boy ve oymakları

1) Kara-Kırgızların kökeni ve boylarıyla ilgili halk rivayetleri Kara-Kırgızlarda da boy taksimatını şecere rivayetleriyle sistematize etme teşebbüslerine rastlanıyor. Voronin ve Nifantyev tarafından 1840’lı yılların sonunda yayınlanan “Svedeniyax o diko-kamennıx kirgizax”da aktarılan hikâyelerden birinde Kırgızların ana boy beyinin adı tabii olarak Kırgızbay olarak gösterilmekte ve iki oğlu olduğu belirtilmektedir: Amu-derya ve Sır-derya’nın yukarı akımlarını işgal eden Atıgen ve Issık-göl civarını hâkimiyet altında tutan Togay.98 Golubev’in (1859) derlediği efsaneye göre Kırgızlar, hanın Andican’a kaçan ve Abl ve Kobl adında iki oğlu olan oğlu Kırgız’dan türemişler; bu oğullardan birincisinden ön (sağ) kanat boyları Bogu, Sarıbagış, Sultu, Çerik, Sayak, Çonbagış ve Cediger, ikincisinden ise sol kanat boyları Saru, Kökçe, Munduz ve Kitay inmiştir.99 98 99

Записки И.Р. геог. общества, 1851, c. 140. Age., 1861, kn. 3, c. 114. Golubev, iki kanada ayrılmanın halkın fatih ordular olarak hareket etmesiyle ilgili olabileceği düşüncesinden hareketle, Kırgızların bugünkü göç ettikleri topraklara kuzeyden gitmemiş olduklarını var saymaktadır. Çünkü bu durumda onların sağ kanadı doğuda değil batıda olmalıydı. Dolayısıyla ona göre Kırgızlar Yenisey nehrinin kollarının aktığı topraklardan gelmemişlerdir ve “bugün dahi göçebe halde yaşadıkları toprakların yerli ve Türk dilli halkıydılar.” (Age., s. 115) Fakat Usun-Kırgızlar Yulduz yoluyla güneyden Batı Tanrı Dağları’na gelmiş olabilirler. Ayrıca halkın kollarının yerleşim yerleri de iç ve dış olayların yanı sıra göçler sebebiyle değişebilir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

287

Kırgız-Kazaklar ve Kara-Kırgızlar, “halkın oluşumu ve yapısını temsil ettikleri” için onların genealoji rivayetini çok önemli kabul eden Çokan Velihanov’a göre “Bürütlerin genealojisinden, daha sonraları iki yabancı kolun karıştığı Türk Kırgız kabilesinin bu halkın ana kütlesini teşkil ettiği sonucunu çıkarmak gerekir. Bu yabancı kollardan birini Kıpçak, Nayman ve Kitay boyları oluşturuyordu ve genealojik açıdan Kırgızbay’ın oğlunun temelini attığı büyük boy beyliğini uhdelerinde bulundurmak gibi Kırgız halkına karşı bir hakları vardı. Diğer yabancı kol ise İçkilik’ti. Her ne kadar onlar kendi boy beylerini dahi Kırgızbay’ın oğlu olarak kabul ederlerse de, bu durum diğer boylar tarafından tanınmamaktadır. Üçüncü kolu ise sağ ve sol olarak iki kanada ayrılmış olan gerçek Kırgızlar oluşturuyordu. Sağ kanat iki kola ayrılır: Adgene ve Tagay. Tagay, yedi boydan oluşur: Bugu, Sarıbagış, Sultu, Sayak, Çerik, Çongbagış ve Bassız. Adgene kolu yaz aylarını Oş’tan Kokand’a kadar uzanan bölgedeki dağlarda geçirir. Sol kanat, Talas boyunda göçebe halde yaşayan üç küçük boydan oluşur: Saru, Koşçi ve Munduz. Bilahare Kırgız halkının bünyesine karışan Naymanlar, Kıpçaklar ve Kitaylar, Oş’tan Badahşan’a kadar Pamir şeridi boyunca göçebe halde yaşarlar. İçkilik boyları ve Adgene boylarının bazıları da onlarla birlikte dolaşırlar. Çin’in hâkimiyetine giren Turaygır-Kıpçaklar Taş-malıg şehrinde Kaşgar civarında göçebe halde yaşarlar. Bu boylar birçok oymaklara, oymaklar da arıslara ayrılmışlardır.100 M. İ. Venyukov’un dinlediği rivayetlere göre, bilmem hangi hanın kızı kırk kızla birlikle bir gezintiden eve döndüğü sırada aulunu tamamıyla yağmalanmış halde bulur ve canlı olarak yalnızca kızıl bir köpek (kızıl-taygan) bulur. Rivayete göre bütün kız arkadaşları hamile kalır. Çocukları da onların hatırasını yaşatmak için kendilerine Kırk-gız adını alırlar. Bu efsane başka bir hikâye ile tamamlanır ve bazen başka bir hikâye onun yerini alır. Buna göre prenses ve kız arkadaşları, dalgalı bir gölün tadına baktıkları köpüğünden hamile kalırlar. Bunun üzerine kabiledaşları onları 100 “Очерки Джунгарии” в тех же “Записках”, 1861, кн.2, с. 49, 50, 54.

288

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

evden kovarlar. Uzun süre çölde prensesleriyle birlikte dolaşırlar, fakat sonunda bu uğursuzluğun sebebi olarak gördükleri ona karşı isyan edip Çu nehrinin öte tarafına kovarlar. Zavallı prenses burada tüm Kırgızların beyine rastlar. Bey, onu hanım olarak alır ve evlilikten hemen sonra Kırgız-bay adını verdikleri çocuğu doğurur. Çocuk, babasının ölümü üzerine kendisini her şeyden mahrum eden kardeşlerinin yönelttikleri “piç” ithamlarına bir süre katlanır, fakat şampiyonluk sembolleri olan kımız çırpıcısı ile ipi annesinin çadırından çaldığında bu suçlamalar had safhaya çıkar… Kırgız-bay’ın iki torunu vardı: Abl ve Kobl. Kara-Kırgız boyu bu ikisinden inmişti.101 Evliya-ata’daki Kara-Kırgızların anlattıklarına göre “KaraKırgızların atası serap (sagım) içinden çıkıp gelmiş; Kırgızların başına hükümdar olmuş ve onlardan bir kızla evlenmiş. Bu evlilikten tek bir kızı olmuş. Babası ona kırk hizmetçi kız vermiş. Kız, bir gün kırk hizmetkârıyla birlikte büyük bir nehrin kenarına gitmiş. Köpüklerin kaynamakta olduğunu farketmiş. Kızlar köpüğe bakarken ondan bir ses duymuşlar: “Sen gerçeksin, ben de gerçeğim” (entelhak mende ak; bu sözlerin en doğru şekli V. P. Nalivnik’in Kokand Hanlığı Tarihi adlı eserinde “ana elhak mana elhak” – ve bu gerçek, ve bu da gerçek olarak verilmiş.) Kızlar, şaşkın vaziyette parmaklarını köpüğe daldırıp ağızlarına götürmüşler ve hemen hepsi hamile kalmış. Sagım-han, onları öldürmek istemediği için hepsini yüksek bir dağa sürmüş. Onlar dağlarda karınlarını doyurmayı başarmışlar ve 40 erkek, 40 kız çocuğu dünyaya getirmişler. Böylece seksen çocukları olmuş. Bunlar büyüyünce birbirleriyle evlenmişler. Onlardan türeyen insanlar kendilerine Kırgız (Kırk-kız) demeye başlamışlar. Kara-Kırgızlar dağlarda, Kırgızlar ise ovalarda yaşamaya devam etmişler. Ama Kara-Kırgızlar zaman içinde daha önemli hale gelip boylarını muhafaza ederken, diğerlerinin nüfusları azalmış ve 101 Путеществия по окраинам русской Азии и записки о них, Спб., 1868 г. с. 155 и 156. Golubev’in adlarını saydığı boylara Bagış, Monaldır ve Tungatar ilave edilmiştir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

289

boylar oluşturamadıkları için tarihten silinmişler. Boy beylerinden birinin adı Ung (sağ), diğerininki Sol idi. Birincisi hanın kızından, diğeri vezirin kızından olmaydı. İşte Kara-Kırgız boyları bu ikisinden inmişlerdir.”102 G. S. Zagryajsky’ye göre, Kara-Kırgızların kırk kızdan ve sarı itten türedikleriyle ilgili efsane, Büyük Cüz Kazaklarına aittir. Kırgızların kendileri ise zengin bir sultan için güneyden satın alınan ve bilhem hangi büyük nehirde yıkanırken köpükten hamile kalan kırk kızdan türediklerini anlatırlar.103 Genel olarak Kara-Kırgızların türeyişiyle ilgili efsaneler, kırk kız temasının değişik varyantlarından oluşur ve halk adını kırk kız’la ilişkilendirmesi itibariyle Moğol hanedanının Çince kaynağı Yuan-shi’de de rastlanan “bir zamanlar Kitay’dan (?!) kırk kız U-szê halkından kırk erkekle evlendiler ve böylece ilk Kırgızlar ortaya çıkmıştır”104 ifadesiyle benzerlik arzetmektedir. Sözü edilen kaynaktaki etimoloji105 şüpheli olduğu gibi, seçilen tema da 102 Киргизы и кара-киргизы сыр-дарьинской области, Taşkent, 1889, s. 4. Rivayetin kaynağı belirtilmemiş, fakat kitapta Kara-Kırgızlarla ilgili zikredilen rivayetler ve geleneklerin anlatımı Evliya-ata Kırgızlarının dağınık anlatımlarına dayandırıldığı için, bu efsanenin de onlardan nakledildiğini var saymak gerekir. 103 Туркестанские ведемости, 1874, № 41. 104 Schott, Über die ächten Kirgisen, 1865, s. 432. 105 Halkın adı (geçtiğimiz yüzyılın sonlarında Rus seyyah Yefremov’un Kırgız şeklinde gösterdiği gibi) kız kelimesi sözcüğün bünyesinde hemen hemen hiç bulunmadığı için krkkız değil, Krkgız şeklinde söylenmektedir. (Kara-Kırgızların kendilerini Krgız diye tanıttıklarını belirten Velihanov’da da böyledir. Bkz. “Oçerki Cungarii, s. 45) Radloff, Hocent’le Yengi-Kurgan arasında yaşayan ve Kırk ve Yüz boylarından oluşan Özbek Kırk-men-yüz kabilesinden söz ederken, Altaylarda Kara Tatarlar arasında bulunan bir Yüz kabilesinden de bahsetmekte ve Kırgız adının Türkçenin ses uyuşumu kuralına uygun olarak kırk ve yüz kelimelerinden oluştuğuna işaret etmektedir. (Aus Sibirien, I/226). Vambery ise (Das Türkenvolk, 1885, s. 261) Kırgız kelimesini kır ve gız (gezip dolaşmak) kelimelerinden oluştuğunu ve bozkırlı adam (Feldwanderer) anlamına geldiğini ileri sürmektedir. Göründüğü kadarıyla Yüzbaşı Andreyev’in “Opisaniya sredney ordı” adlı eserinden alıntı yapan Bronevsky (Отечественные записки, 1884, часть 41, с. 41) “Kırgız-Kaysak kelimesi, kır (bozkır)+gız (adam), kay (kim)+sak

290

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

doğu folklorundan rastgele seçilmiş bir temadır.106 Yalnızca sarı itle ilgili varyantın Kırgızlarla bir bağlantısı olabilir. Tabii bu sarı itte Sarı Usunlara ve onların renkli boyalarıyla Türklerden bariz bir şekilde ayrılan ataları Ding-linglere imada bulunuluyorsa. Çinliler gibi Türkler de bu boyayı Usunlara ve torunlarına sitemde bulunmak istediklerinde vururlardı.107 Ancak, tıpkı Kırgız-Kazak soy kütükleri gibi, bu halk rivayetleri de Kara-Kırgızların boy ve kabile yapılarına işaret etmeleri (dikkatli) oluşmaktadır” demektedir. Speransky’nin günlüğünde (“В Память графа Сперанского”, Спб.,1872, с.78) şöyle deniliyor: “Kır –bozkır, gız – sakin, yaşayan. Kır-gız da bozkırlı demektir. Kazak ise çadır kurmakta kullanılan kazık kelimesinden gelir. Kırgızlar kendilerini genelde kazık yani çadırlarda yaşayan evsiz adam diye takdim ederler.” G.N. Potanin (“Очерки Монголии” вып. 2, с. 79, прим.), diğer oymak adlarıyla bir kıyaslama yaparak, (kırgız’da olduğu gibi) kelime sonundaki ız’ın vazgeçilmez olmadığını, dolayısıyla oymak adının kırk olduğunu düşünmektedir. 106 Kotonlar (“çiftçi Baharalıların” Moğollaşmış torunları yani Sartlar ve Kalmık prenslerince esir olarak toplanan Tarançılar) bozkırda kanlı su içerek hamile kalan han kızı ve onu taklit eden kırk nedimesinden türediklerini anlatırlar. (Г.Н. Потанин, Очерки северо-западной Монголии, вып. 2, Спб., 1881, с. 162). 107 Japon rivayetine göre Aynular İesso adalarında köpekle çiftleşen bir hükümdar kızından türemişlerdir. Çin tarih kitaplarındaki bilgilere göre güneydoğudaki yabancı kökenli Mannlar köpekle imparatorun kızının birleşmesinden türemişlerdir. Efsaneye göre İmparator Hao-hsin-shi, topraklarına ölümcül saldırılar düzenleyen Huan-jungların hükümdarının kellesini getirene 1000 külçe altın, on bin haneli bir şehir ve küçük kızını vereceği vaadinde bulunur. Onun başını Pan-hu adlı beş renkli bir köpek dişleri arasında tutarak getirir. Hao-hsin-shi’nin kızı, köpeğin alıp götürdüğü bir mağarada üç yıl zarfında altı erkek ve altı kız çocuğu dünyaya getirir. İşte Mannların ataları bunlardır. (А. Ивановский “Материалы для истории инороцев юго-западной Китая” т. 1, ч. 1, Спб., 1887, c. XII, 1-3) – Her üç rivayette de köpek yabancı bir ırkı temsil etmektedir. Japon efsanesinde köpek, uzun kafalı, gayr-ı Moğol Kuzey Asya ırkını temsil etmektedir ki, onun Moğollarla karışımının Aynulardaki izleri antropolojik ve kraniolojik araştırmalarla tespit edilmiştir. Keza Ding-linglerin Türklerle karışımından tıpkı Aynular gibi uzun kafalı ırka mensup olan Kırgızlar türemişlerdir. Tankutlar da köpekten türemişlerdir ki, 725 yılında Gök-Türk hakanı Mogilyan Çin elçisine “Tufan köpekten türemedir” demiştir. (Собрание сведений, I/336)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

291

cihetiyle dikkat çekicidir. Buna göre Kırgızlar, sağ ve sol kanada ayrılan kabilelerden oluşmakta, bunlardan dördünün bünyesinde Kitay, Kıpçak, Nayman ve İçkilik adındaki yabancı kabileler yer almaktadır.

2) Yabancı kabilelerle kaynaşma. İçkilik taifesi Talas’ta ağırlıklı olarak sol kanat içinde Kitay, Kıtay, Hıtay ve Ktay adlarıyla rastlanan boy, Ktay adıyla Karatal ittifakının bir parçasını oluşturur ve altı oymaktan ibarettir: Keyra, Tuntugur, Kara-Ktay, Türdeş, Aktundı ve Burecin.108 Namangan109 ve Andican110 ilçeleriyle Sultu111 taifesi içinde de Kıtay adında başka bir boy vardır. Ktayların Aleksandrovsky sıradağlarındaki yerleşim yeri bile onların nereden geldiklerini göstermektedir. Onlar buraya bu sıradağların yakınında yer alan Çu ve Talas nehri vadisinden geldiler ve isimleri, Kidan Devleti’nin XIII. Yüzyıl başlarında yıkılmasından sonra Kidanların bir kısmının Kara-Kırgızlara sığındığı görüşünü teyit etmektedir. Bilindiği gibi Türkler Kidanlara Kitay derlerdi. (732’de dikilen Köl-tigin kitabesinde onlardan kiti diye söz edilmektedir ve bu isim T’ang devletinin Kitanlar tarafından fethinden sonra taşınmıştır. Orta İmparatorluk’a verilen Kitay adı, Türklerden İran ve Doğu Avrupa’ya geçmiş ve bu arada bizde de yerleşmiştir. Kin elçisi Fu-ku-sun’un (1220) söylediğine göre) Kara-Kidan bâkiyeleri Orta Asya’nın yerleşik halkı “Huiho’ların112 göreneklerini ve giysilerini taklit ediyorlardı.” KaraKidanların bu büyük kitlesi, devletleri yıkılıp kendileri o tarafa 108 Е. Смирнов “Сыр-дарьинская область”, Спб., 1887, c. 324. 109 Nalivkin’in kaydına göre (Туркестанские ведомости”, 1871 г. № 20) Namangan ilçesinde kendisini sağ olarak tanıtan Bagış ve yine kendisini sol diye tanıtan Saru boylarından başka “Hıtay veya daha doğru şekliyle Kutay (kut – arka kelimesinden; bu oymak diğerlerinden sonra gelmiştir) adında küçük bir boy vardır, fakat idari ve iktisadi konularda Bagış boyunun Kutluk-Seid ve Çiçar oymaklarıyla kaynaşmıştır.” 110 Fergana bölgesindeki Kara-Kırgız boylarının el yazması listesini O. A. Pavlikov 1891 yılında bana vermişti. 111 Aus Sibirien, I/231. 112 Bretschneider, Mediaeval Researches, London, 1888, v. I/25-34.

292

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

bu tarafa dağılınca, XIV. Yüzyılın ikinci çeyreğinde Çu ve Talas vadisinin yerleşik halkı arasına karışmak zorundaydı. O sırada Kidanlar yerli göçebelere (Kara-Kırgız ve Kanglılara) katılmışlar veya Sır-derya’nın öte tarafında oraya itilen Sartlar ve Taciklerle birlikte gitmişlerdir. Kidanların son kısmının torunları, muhtemelen, Zeravşan’da Semerkand’dan Katırçı’ya, kuzeyde Çilek’e kadar uzanan bölgede yaşayan ve Kıpçak boyuyla (Türt-tamgalı, SarıKıpçak, Toguzbay oymakları113) kaynaştıktan sonra Özbek taifelerinden sayılan Kıtay boyuna (Sarı-Kıtay, Otarçi, Kancigalı, Koştamgalı, Taraklı ve Balgalı oymakları) itaat etmişlerdi.114 Kıpçaklar ve Naymanlar, Fergana vadisini daha ziyade XVI. Yüzyılda diğer Özbekler arasında Şeybanîlerin saflarını dolduran gönüllüler olarak geldiler;115 ama Naymanların bir kısmı henüz XIII. Yüzyılda, Küçlük-han’ın ağırlıklı kesimini Naymanlardan oluşan ordusu Fergana ve civarında peşindeki Moğollardan kurtulmak için bu vadideki dağlara çekilmeyi başarmışlardı. Fergana ve Mâverâünnehr’in diğer Özbekleri gibi Kıpçak ve Naymanların büyük kısmı da yerleşik düzene geçmeye başladılar ve günümüzde ise tamamıyla yerleşik hayat sürmektedirler. Göçebe hayatı sürdürmeye devam eden küçük bir grup Kıpçak ve Nayman ise Kara-Kırgız göçebelerine katıldılar. 1876 yılında Alay bölgesinde araştırma yapan askeri-bilimsel heyeti üyelerinden Kostenko’nun Alay Kara-Kırgızları hakkında verdiği bilgilere göre - ki şu an için elimizde sadece bunlar mevcut, 113 Aus Sibirien, I/225. 114 Ben buna pek ihtimal vermiyorum, çünkü Kidanlar, en azından bir kısmı, Zarevşan’ın ötesine çok daha sonraları Şeybanîlerin Özbek savaşçıları arasında gelmişlerdi ve o zamana kadar Kanglı ve Kıpçaklarla birlikte göçebe halde yaşıyorlardı. W. W. Radloff’a istinaden burada verilen Zeravşan’daki Kitay oymak adlarından onların oldukça karmaşık bir yapıları olduğu görülüyor ve Kidanlara değişik boylara mensup birçok Türk’ün katıldığı ise zaten malumdur. 115 Yuan-shi’de Kıpçaklardan bahseden bölümde geçen Andahan dağları Andican dağları olarak kabul edilirse de, bu durum, Altay dağlarını Kıpçakların ata yurdu olarak varsaymaya mesnet oluşturmaz. Çünkü Yuan-shi’ye göre oradan gelenler Kıpçak halkı değil, yalnızca yönetici aile bireyleriydi.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

293

- Naymanlar yalnızca İçkilik boyu bünyesinde yer alan bir oymak olarak görülmektedir. Yine Kostenko’nun verdiği bilgilere göre Alay dağının yüksek kesimlerinde kışlak yoktur ve KaraKırgızlardan Adıgine ve Monguş oymakları burada yaylaya çıkmaktadırlar; dağın aşağı eteklerinde ise “kışlakları Üç-Kurgan ile Mın-Tübe arasındaki Marginan ilçesinde bulunan İçkiliklerin yaylaları bulunmaktadır. İçkiliklerin bir kısmı, daha doğrusu Nayman ve Teit oymakları Köksu geçidi ile Küçük Alay’da Altın-dere kanyonundaki Daraut-kurgan civarında kışlamaktadırlar.” İçkilikler yirmi oymaktan oluşmaktadır ve bunların önde gelenleri şunlardır: Kadırşa, Kandı, Nayman, Tait, Kesek, Orgo, Tülüs (Tölös?), Kara-teit, Çal-teit, Boston, Kazık-ayak, Kara-saadak.116 İçkilikler arasında en geniş olan oymak, Gordon’un (1874) Kırgız dediği Tait’lerdir. Bunlar, Tayat yani Tait veya Teit boyuna ait olan Sarıköl civarında göçebe halde yaşarlar.117 Daha ileride, Kuşakeviç’e göre, Hocent ilçesindeki 13 Kırgız oymağı arasında toplam 661 çadırdan oluşan Kisek oymağı içinde Teyt yani Teit adında bir oba mevcuttur.118 Oşanin’e göre Karategin’de Kara-Kırgızların Karateit, 116 “Военный сборник” 1877, апрель, с. 372. A. Volkonsky’nin “Vestnik Yevropa” (Avrupa Belleteni) 1894, Temmuz, s. 133)de “Yeni Margilan’dan Buhara’ya” adlı makalesinde yazdığı seyahat notlarına göre “kış aylarında kalın bir kar tabakası ölüm vadisinin (Alay dağlarının) çıplak eteklerini kaplar. Bu dağın aşağı eteklerinin iki yan geçidinde (Daraut-kurgan’ın iki tarafında yirmi mil uzunluğundaki bir arazide) bütün bir yıl boyu yalnızca Nayman taifesine mensup 150 kadar aile sürüleriyle birlikte yer altına çekilerek zavallıca bir dağ hayatı sürdürürler.” 117 Minayev, “Сведения о странах по верховьям Аму-дарьи”, Спб., 1879, c. 151. Trotter ise aynı Sarıköl yakınlarındaki Tagarma vadisinde yaşayan Kırgız Siok veya Sark obalarına ait 100 çadırdan söz etmektedir ki, onun sözünü ettiği Siok boy, süyek anlamına gelen Söok ve Sark da Sarık yani Saru olsa gerektir. 118 “Очерки ходжентского уезда” в “Туркенстанких ведомостях”, 1872, № 11. Kalan 12 oba ise şunlardır: Mucay, Kalar, Kızıl-ayak (Kostenko’da Kızık-ayak), Bulak-Sarı, Sarı-Güseyn, Çukur-lak, Boksa, Tagayberdı, İmkara, Açtımçi, Çüyük ve Kara-mulla. Kuşakeviç, daha sonra Hocent Kırgızlarından Çap-Kuluk aşiretine mensup beş obanın isimlerini vermektedir ki, bunlar tıpkı göçebe Özbeklerde olduğu gibi ana aşiretten ayrılan ve her biri oba beyinin adını taşıyan cemaat isimleridir. Bkz. “Сборник ма-

294

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Tupçak ve Kadırşa oymakları yaşamaktadır.119 Kostenko’nun İçkiliklerin bir oymağı olarak gösterdiği Boston’a Basto da denilmektedir ve Si-yü t’u-chi’de 1759’a ait bilgilere göre bunların nüfusu 1300 çadır olarak verilmektedir.120 Yine aynı kaynağa göre Batı Bürüt aksakallarından biri Çinlilere “Buhara’dan doğuya doğru saçılmış olan Bürüt ordasına mensup 200 bin kişinin” Boğdı-han’ın hâkimiyeti altına girme arzusunda olduğunu açıklamıştır. Bu kayıttan bir kısmı Hocent ilçesinde yaşayan ve günümüzde neredeyse Zeravşan’a kadar uzanmış olan İçkiliklerin ve ayrıca tüm Kara-Kargızların nüfusu muhtemelen bu Acı-biy’in verdiği rakama yakındı. Sanırım Yüzbaşı Andreyev’in 1785’de “Orta Cüz” adlı eserinde aksakal Taşibek-biy’e istinaden sözünü ettiği Bostumak aymağı da bu Boston oymağıdır. Kostenko’nun verdiği bilgiye göre İçkilikler Adigene (3145 çadır) ve Monguşlardan (1225 çadır) daha kalabalıktılar.121 Bilinen İçkilik oymak isimleri arasında Kara-Kırgız oymak ve oba isimlerinin olmaması, onların Kara-Kırgızlara mensup olmayan başka bir boydan olduklarını göstermektedir. Nayman ve Kisek boylarının İçkilikler arasında yer alması, onların etnik yapısının karmaşık olduğunun delilidir. Çünkü Naymanlar Orta Cüz’e mensupturlar ve Kara-Kisek ise aynı cüzün Argın taifesi içinde ve ayrıca Küçük Cüz’ün Alimulı kolunun bünyesinde yer almaktadır. İhtimal ki bu Kisekler de tıpkı Naymanlar gibi Şeybanî Özbekleriyle birlikte gelmişlerdir. Naymanlar, Kisekler ve aşağıda kendilerinden bahsedilecek olan Kıpçakların küçük bir kolu hariç tutulursa, İçkiliklere mensup oymaklar arasında meşhur Türk boy териалов для статистики самаркандской области за 1887 и 1888 года” Semerkand, 1890. Örneğin bunlardan Baykesek obası 635, Biksası Barge 617 ve Çap-Kuluk obası 514 çadırdır. 119 “Каратегин и Дарваз” в “известиях И.Р. геог. общ.” 1881, c. 49. G. Arendarenko, Karategin Kırgızlarını Kisek, Kenesarı ve Avgat oymaklarına mensup olarak göstermektedir. 120 Batı bölgesini anlatan ve 1763’de yayınlanan eserde Kara-Kırgızlara kadar olan yerler Imbault-Huart tarafından Documents sur l’Asie centrale etc., Paris, 1881’de bahsedilmiştir. 121 “Военный сборник” 1877, апрель, с. 373.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

295

ve oymak adları görülmez. Dolayısıyla İçkiliklerin kendi halk ve boy adlarını muhafaza edememiş değişik muhacir kabilelerin bir araya gelmesinden oluşmuş bir kitle olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çok muhtemeldir ki, İçkiliklerin bünyesinde Amuderya’nın yukarı akımları ve Fergana vadisinde Ari halktan inen Han dönemi Hü-sün krallığının şimdi İçkilikler ve Adigeneler tarafından işgal edilen arazilerindeki ahaliyi oluşturan Seü’lerin (muhtemelen Saka’ların) torunları ve keza Keri-derya (Po-lü) sahillerinde Türkleşmiş torunlarının da işaret ettiği gibi Pamir’e kadar hiç uzanmamış olan bir kısım Tibetli de vardır. Hocent’teki Kara-Kırgızlar, giysi ve görenek konusunda yerleşik Müslümanların güçlü etkisi altındadırlar.122 Diğer İçkiliklerde ise bünyelerine Sartlar ve Galça’ların karışması sebebiyle bu etki en az seviyede görülmektedir. Eğer İçkilik adı içke yani keçi kelimesinden geliyorsa, yürünmesi zor dağ geçitlerinde ve hayli yüksek vadilerde göçebe halde yaşayan dağlılar için mütenasip görünebilir, ama “içkilik-su” “içme suyu” anlamındadır.123 İçki boy adı birkaç kez “Şeybani-nâme”de de geçmektedir124 ve dolayısıyla İçkilik grup veya koalisyonunun adı, İçki boyuna mensup herhangi bir beyin adından gelmiş olabilir. Kostenko, mümkün mertebe en sağlıklı bilgilere sahip olsa da, Kıpçakları İçkiliklerin bünyesinde ve genel olarak Alay’da yaşayan Kara-Kırgızlar arasında göstermemektedir, ama görünüşe göre küçük bir Kıpçak kolu Alay ve Pamir’de mevcuttur. Örneğin A. Romanov’a125 göre Alay’da Nayman, Tait ve Kıpçaklardan 400 çadırlık bir topluluk kışlamaktadır.126 Yine onun verdiği bilgiye 122 Туркестанские ведомости, 1874, c. 162. 123 “Земледелие в наманганском уезде”, в “Турк. Вед.”, 1880, № 24. 124 “Виблиотека восточных историков” изд. И. Березиным, т. I, 1849, Казань, c. LIV: “Kazaklar arasında birbiriyle mücadele eden İçki Eymin-hoca ve Safar-hoca’nın amacı iktidarı ele geçirmekti… Kazaklar arasında mücadele eden İçki Yakub-hoca”… şeklinde bir ifade geçmektedir. Ayrıca bkz. S. LXII ve LXV. 125 “Нижний Алай” в “Турк. Вед.”, 1882, № 20, c. 78. 126 1871 yılında Alay’da bulunan A. P. Fedçenko’nun verdiği bilgiye göre (“В кокандском ханстве”, 1875, c. 149) “orada kışın Teit oymağına mensup

296

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

göre Kıpçak boyuna mensup Çilya, Yuru (aşağıda göreceğimiz gibi Forsyth ve Kostenko’nun Adgene bünyesinde gösterdikleri Coru veya Curu olmalı) ve Kulçak obalarındaki Kara-Kırgızların (Alay’ın aşağı kesimindeki) Yekandı ve Karamuk sınırlarında kışlakları vardır. Bunların yaylakları Kızıl-su’nun kuzeyindeki dağlarda bulunan Bohviç, Kulduk ve Şiv sınır bölgesindedir. Teit oymağına mensup Bargı, Kızılbaş, Zarif-Nauruz ve Hadır-şa obaları (bunlardan Bargı aşağıda göreceğimiz gibi Adigene’nin bir koludur) Köksu ve Alay’ın orta kesimlerinde kışlamaktadırlar. Aynı yazar Alay dağının yukarı ve orta kesimlerinde yazları zengin KaraNayman, Kanglı ve Oş ilçesinden Otguz-ogulı obalarının göçebe halde yaşadıklarını kaydetmektedir. Earl of Dunmore’un Pamir’e yaptığı seyahati anlatan The Pamirs adlı eserinin (London, 1893) XXX. babında (cilt 2, s. 113-122) “Pamir ülkesindeki Kırgızların tarihi” adını taşıyan bir başlık mevcuttur. Burada Pamir Kırgızları ve göç bölgeleriyle ilgili hayli dikkat çekici bilgiler bulunmaktadır. Buna göre Merkezî Asya’nın bu kesimindeki Kırgız kabilesi dört ana koldan oluşmaktadır: Nayman, Kıpçak, Tait ve Kisek. Bunlardan Naymanlar Kon, Bustugoras, Mirza ve Kiak obalarından oluşmaktadır. Kon ve Bustugoras Rusya’nın hâkimiyetini kabul ederken, Mirza ve Kiak Çin hâkimiyetine girmiştir ve Kiaz ve Charlung nehirleri sahillerinde (Taşkurgan’ın doğusunda), ayrıca Chakaraghal, Manja, Ditagh ve Bulun-kul’da yaşamaktadırlar. Kıpçaklar ise Sart, Kırgız-Kıpçak ve Kara-Baytal obalarından oluşmaktadır. Sart obasının bir kısmı Rusya, diğer kısmı Çin’in hâkimiyetindedir ve genellikle Kaşgar bölgesindeki Seres nehri civarında yaşamaktadır. Kırgız-Kıpçaklar da burada yaşamaktadır. Daha eski ve soylu bir kökten geldikleri için diğer Kırgızların büyük saygı duydukları Kara-Baytallara gelince, bunların büyük kısmı Rus, az bir kısmı Çin tebaasıdır ve Charlung nehri sahilinde yaşarlar. Kara-Baytal, kuyruğu kesilmiş kısrak (esasen dört veya beş yaşına gelmesine rağmen hiç kulunlamadığı için Kırgızlar ve Kırgız-Kapçaklar kalmaktadır; Alay’a ilk önce şimdilerde Şugnan dağlarında göçebe halde yaşayan Kıdırça’lar gelmiştir.”

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

297

kuyruğu kesilen karayağız at) anlamındadır. Taitler ise Kara-Tait ve Sart-Tait adında iki kola ayrılırlar. Birincisi Karataş bölgesindeki Karakul civarında göçebe halde yaşarlar ve Rusya’nın tebaası oldukları için kış aylarını Rus topraklarında geçirirler; ikincisi Murgab, Pankul, Alay-Pamir’de göçebe halde yaşarlar. Hem Rus, hem de Çin tebaasıdırlar. Kisekler, üç küçük obadan oluşurlar: Bostan, Kaddırşa ve Khang-deh. Bostan’ın yarısı Rus, yarısı Çin tebaasıdır ve Sarıköl civarında Tagarma, Şehidulla’da Tagdum-baş ve Alay-Pamir’de; Kaddırşa, Andican tümeninde Rankul, Murgab ve Alay-Pamir’de; Khang-deh ise Alay-Pamir’de yaşarlar. Son iki oba, Rus tebaasıdır. 1894 sonbaharında buraları geçen Dr. Sven Hedin, Alay vadisinde kışlayanları yaklaşık 250 çadır olarak saymıştır. Bunların 70 çadırı Teit, 20 çadırı Çal-Teit ve Teit, 10 çadırı Tjöjj-Teit, 120 çadırı Naymanlara aittir.127 Geriye kalan 30 çadırın kime ait olduğu belirtilmemiş. Karategin’deki Kırgızlar, Kıpçak, Nayman ve Kara-Teit oymaklarına mensupturlar. Pamir nâhiyesinin Rusya’ya ait kısmı (1892 nüfus sayımına göre 227 çadır ve toplam 1055 kişi) Kırgızların Teit oymağından oluşur. Hemen yakınındaki Çin hâkimiyetinde kalan daha eski kısımda ise tamamı Teit’lerden oluşan 286 çadır vardır. Sven Hedin, Pamirli 27 Kırgızı antropolojik yönden incelemiş ve onların Pamir’de yaşayan Teitlerden olduğunu gösteren bulgular elde etmiştir.

3) Sağ ve sol kanatların boy bölünmeleri, tarihleri ve nüfusları Kırgız asıllı sağ kanat, Velihanov’a göre Tagay ve Adgene kollarına ayrılır. Böyle bir taksim mesnetsiz sayılmaz, çünkü Adgene Alay’da ve Kara-derya havzasında sağ kanadın ana kütlesinden ayrı bir oluşum özelliğine sahiptir. Hâlbuki sağ kanadın ana kütlesi Tanrı Dağları’nın batısında, Narın havzasında Çu ve Üç-Turfan 127 Forschungen über die physische Geographie der Hochlandes von Pamir im Frühjahr 1894, von dr. Sven Hedin, in der Zeitschrift der Gesellschaft für Erdkunde zu Berlin, 1894, № 4, s. 301-303.

298

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

nehirleri sahillerine saçılmış durumdadır. Kostenko’ya göre Adıgene 14 oymağa ayrılmaktadır: Bürü, Barge, Olcake, Tauke, KaraBarge, Sarı-Barge, Taslar,128 Kökçe-oğlu, İlçebek, Sartdar,129 Savay, Curu, Arday ve Munak.130 Forsyth de (1874) Kırgızların Tagay ve Adıgine adıyla iki kola ayrıldığını tespit etmiş ve sonuncusunun şu oymaklardan oluştuğunu belirtmişti: Barga, Bakal, Munak, Savay, Coru, Coş ve Kökçila.131 Kostenko’ya göre Alay dağında Adıgene’yle birlikte yaylaya çıkan ve Oş civarında kışlakları bulunan boyun adı Monguş’tur. Monguşlar 12 oymaktan oluşurlar: Kudagaçin, Capalak (aladoğan), Tuleykin, Cooş (yağlı), Cilgeldı (baharda gelen), Sarlar (sarılar), Saray, Kökcatık, Sokolak, Teyne, İrke-Kaştka (yaramaz dazlak) ve Mongol.132 Sanırım Monguş, Monkondor (Si-yü-t’u-chi’de), Monuldır, Munuldır, Monıldır (bunların hepsi Velihanov’un “Kaşgar Seyahati”133 adlı makalesinde geçmektedir), Monguldar, Mongulcar (Zagrajsky’de134 geçer) ve Moldur (Severtsov’da135) isimleri Mongol adının değişik söyleniş şekilleridir.136 Kudagaçin ve Tuleykin alt bölünmelerinin Monguşlardaki Mongol oymağı ile Mogal şekli, Monguşların yaklaşık XVII. Yüzyılda Kaşgar’daki Çağatay iktidarının çökmesinden sonra Kaşgar ve Fergana arasındaki dağlara çekilip göçebe hayatını sürdürmeye devam eden Moğolların farklı boylardan inme bâkiyelerinin oluşturduğu bir ittifak olduğunu varsaymamıza mesnet teşkil etmektedir. Si-yüt’u-chi’ye göre Çinliler 1759 yılında Monguş (Monkondor)ları 128 129 130 131 132 133 134

Tas: Kel, dazlak anlamındadır. Sartdar=Sartlar “Военный сборник” 1877, апрель, с. 372. Minayev, age., s. 200. “Военный сборник” 1877, апрель, с. 373. Известия И.Р. геог. общ., 1868, c. 278-280. Muhtemelen Monguş boyu Yüzbaşı Andreyev’de (1785) “Birnazar-biy adında bir aksakalın” idaresindeki Mogal aymağı adıyla geçmektedir. 135 “Очерк токмакского уезда” в “Турк. Вед.”, 1873, № 10 и 1874, № 45, c. 178. 136 Путешествие по Туркестанскому краю, 1873, c. 156, 212, 333.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

299

yaklaşık 700 çadır halinde Adzi-biy’in idaresinde şimdiki yerlerinde bulmuşlardı. Çinliler, Bürütlerin batı kolundaki ilk aymağına Edgene demekte, fakat nüfusları ve beyleri hakkında herhangi bir bilgi vermemektedirler. 1876’daki savaş faaliyetlerinden bahsedilirken Alay’daki Kara-Kırgızlar arasında bilhassa Barga oymağından söz edilmektedir. Aynı yerde Fergana ile Kaşgar arasında ticari faaliyetler yürüten Serelak ve Ulcake oymaklarından da bahsedilmektedir.137 Bargı oymaklarından (Kara-Bargı ve Sarı-Bargı muhtemelen ona bağlı obalardır) Adgene’nin Bürü (herhalde kurt anlamındaki büri’den gelmektedir), Munak, Arday, Savay vs. oymakları gelmektedir. Kalmıkların ve Çinlilerin Kara-Kırgızlardan saydıkları Bürütlerin adı Bürü oymağından çıkmış olabilir. Bargı ve Barge oymak adının da muhtemelen Berezin’in Moğolca baragun – sağ, batı kelimesinden geldiğini138 belirttiği Bargut kabilesinin adıyla bir ilişkisi vardır.139 Ulcake adı ganimet anlamındaki ulca’dan gelmektedir. Genel olarak Adgene’nin etnik yapısı Monguşlar ve İçkiliklerde olduğu gibi fazla karmaşık değildir. Sağ kanattaki Tagay’a (tagay, dayı anlamındadır) gelince, yedi oymaktan oluşmaktadır: Bugu, Sarıbagış, Sultu, Bagış veya Çonbagış, Çirik, Sayak ve Bassız.140 1862 yılına ait bilgilere141 ve Alatav bölgesi yönetiminin 1865 verilerine göre Bugu boyunun şu oymakları vardı: 1) Arık veya Arık-Tukum. Obaları: Kuçuk, Undan, Serke (Sarık, Sarıke); 2) Bapa. Obaları: Çon-Çoro ve Çilpak; 3) Baur (Bör, Radloff Bürüt kelimesinden geldiğini düşünmektedir). Obaları: Kara-Bör ve SarıBör; 4) Kıdık. Obaları: Yakşilık, Yamanbay, Turgay, Hudaybaktı, Туркестанские ведомости, 1877, № 2. История монголов. Введение, с. 253. Age., s. 252. Velihanov, “Очерки Джунгарий”, статья 2, с. 54. Zagrajsky, Sumurun ve Asıs adlı iki oymaktan daha söz eder, (Турк. Вед., № 45, s. 178) ama yaşadıkları yer hakkında herhangi bir bilgi vermez. Muhtemelen bunlar birer oymak değil, isimleri pek de bilinmeyen küçük obalardır. 141 Aus Sibirien, I/232, 233.

137 138 139 140

300

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kara-Kuytun, Biyum; 5) Cilden veya Yelden. Obaları: Kuraçbek, Sarı-Katın, Balık; a) Aldiyar; 7) Tokaç; 8) Tokabay; 9) Tolubay; 10) Tokay; 11) Salmeke. Obaları: Toğulbay ve Çokur; 12) TınımSeit. Obaları: Şupak ve Ayan; 13) Belek.142 Obaları: Şopak, Minmurat, Tazabek, Birnazar. Zagrajsky’nin dinlediği bir rivayete göre Bugu boyu muhtemelen Sarıbagış’tan inmedir. Rivayete göre Sarıbagışlardan biri Narın’daki Taldı-bulak’ta ceylanların peşinden giderken kazara bir ucu Ala-mışak dağındaki geçitle Narın’a çıkan bir kanyona düşer. Yolun ortasında boynuzlu bir hayvana rastlar ve onu avlar. Baksa ki, avladığı ceylan değil, ceylan boynuzuna benzeyen boynuzlu bir adamdır. Gönülsüz katil, günahını affettirmek için maktulün kendisi gibi boynuzlu olan kız kardeşiyle evlenir ve bu evlilikten Bugular türerler. Buguların anlattığına göre Tagay Kalcire’nin kafasında boynuzları olan bir oğlu varmış ve bu yüzden babası ona Bugu adını vermiş. Ondan da Bugular türemiş.143 Yüzbaşı Andreyev’de (1785) Bugu aymağının Birnazar-biy, AyldenKisey aymağının ise Şopak-biy’in yönetiminde olduğu belirtilmektedir. Bu Birnazar-biy, von Gern’in dinlediği rivayette Cungar devletinin yıkılmasından sonra Buguları Issık-göl ve Fergana’ya getiren kişiyle aynı şahıs olmalı.144 Sanırım, Şopak obası adının Şopakbiy’den geldiği gibi, Birnazar obasının adı da bu beyin adından gelmektedir. Şopak, Andreyev’in verdiği aymak isimlerine nazaran ilk başlarda Yelden ve Kisek obalarından oluşuyordu. Velihanov, 1859 yılında Tınım-Seit’i Mamek-Şopak ailesinin yönetiminde Büyük ve Küçük Narın sahillerinde göçebe halde bulmuştur.145 Bugular günümüzde Prejevalsky kazasında yaşamakta, Issık-göl havzasında, Narın’ın yukarı akımlarında Çiriklerin topraklarına ve 142 1865 yılına ait belletenlerin birinde Belek oymağının Salmeke ve Carkpı obalarından oluştuğu, Aldaş, Allayar, Tolubay, Tokay, Tokat obalarının sonuncusundan indiği belirtilmekte, bunlardan Aldaş’ın Monak, Birnazar ve Minmurat’tan çoğaldığı kaydedilmektedir. 143 Туркестанские ведомости, 1874, № 41. 144 Семипалатинские обл. вед., 1874, № 33, c. 370. 145 Известия И.Р. геог. общ., 1868, c. 280.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

301

Çin sınırına kadar uzanan bölgede 15210 çadır halinde göçebe olarak hayatlarını devam ettirmektedirler. 1862 yılı kayıtlarına göre Sarıbagış taifesi beş ittifak üyesinden oluşmaktadır: İsengul (Bardaşov’a göre Bulat’tan daha önce), Assık, Tınay, Çirikçi (Temir’den daha önce) ve Nadırbek. İsengul’un bünyesinde şu oymaklar vardır: Assık, İssık, Çertiki, Çagaldak, Abla, Sabar, Çiçey, Tastar, Kalmak, Cantay, Yediger, Ayuka, Monguldur, Yarban, Yetigen, Baş-kürel. Assık taifesi şu oymaklardan müteşekkildir: Kosugun, Buçman, Bura ve Bay-küçük. Si-yü-t’uchi’ye göre Sarıbagış kabilesi en büyükleri Çirikçi adını taşıyan birkaç bey tarafından yönetilmekteydi. Yüzbaşı Andereyev’de Atekay-bagışkay adında bir aymak adı geçmektedir ki, başında Atekay-biy adında bir bey veya prens vardı ve Cungarların Çinliler tarafından ezilmesinden sonra kendi rivayetlerine göre Sarıbagışları Fergana’dan Çu sahillerine getiren Tınay-biy’in oğluydu.146 Oymak isimleri muhtemelen boy ittifakını teşkil eden kurucu kişilerin isimlerinden gelmektedir. Zagrajsky, Sarıbagış bünyesinde yer alan Tınay, Çirik, İsengul, Burukçi, Çitıgul ve Kalmak oymaklarının adlarını vermekte ve Tınay oymağının biri bizzat Tınay, diğeri Tulku adını taşıyan iki arısı bulunduğuna işaret etmektedir.147 Sarıbagışlar günümüzde Bişkek kazasında 9 bin çadır halinde yaşamaktadırlar. Yine Zargrajsky’ye göre Sultu boyu Tolkan ve Bulükpay adında iki kola ayrılmaktadır. Birincisinin bünyesinde Çon-Bagış, Üç-Bagış, Kanay, İsa-Hoca, Karbuz oymakları yer almaktadır;148 ve yine aynı kaynağa göre Kuitu adında bir oymak daha vardır.149 Evliya-ata kazasında da Sultuların alt bölünmeleri vardır: Kuntu (Zagrajsky’nin Kuitu ve Kont Dunmor’un Pamir Kesekleri arasında gösterdiği Khandeh’in doğru şekli bu olmalı), Çalpak (Çilpak?), Karakçi 146 Загряжский в “Туркестанские ведомости”, 1874, № 41. 147 Туркестанские ведомости, 1874, № 45, c. 178. 148 Aynı yerde. Karbuz adını Kenisarı’yla yapılan çarpışmalarda öldürülen bir Manap taşımaktaydı. 149 Туркестанские ведомости, 1871, № 2. “Заметки о народном самоуправлении”.

302

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

ve Tolkan. Yüzbaşı Andreyev’de Gaşibek-biy yönetimindeki Solta aymağından söz edilmektedir. Sultular, günümüzde Bişkek kazasının batı kesiminde 8638 çadır, Evliya-ata kazasında Aleksandrovsky sıradağlarında yaklaşık 3 bin çadır halinde yaşamaktadırlar ki, buna göre toplam çadır sayıları 12 bin civarındadır. Bagış veya Çon-Bagış oymağı ağırlıklı olarak Fergana’da Namangan dağlarının eteklerinde yaşamaktadır. Nalivkin’e göre Namangan kazasındaki Kırgızlar iki boydur. “Bagış ve Saru. Birincisi sağ kanada, ikincisi sol kanada mensuptur. Her ikisi de Alay dağlarından geldiklerini söylerler. Ayrıca Bagış buraya Saru’dan daha önce geldiği için kendisini sağ kanat olarak saymıştır.” Aynı yazar, Bagışlarda Kutluk-Seid ve Çiçar adında iki tirenin bulunduğunu belirtmektedir.150 Çirikler, Atbaşı ve Aksay nehri havzalarında yaşarlar ve 1866 kayıtlarına göre dört oymakları vardır. Bunlardan Karagul, Nagay, Konçay ve Nazar; Sazan, Tagay, Sarı-Küben; Üç-Tamga, Baktı, Kızıl-Tokum, Duvan ve Sarıça obalarına ayrılırlar. Dördüncüsü olan Ak-Çuvak’ın obaları yoktur.151 Çinliler, 1759 yılında batı Bürütleri arasında Yumat-biy’in idaresinde 200 aileden oluşan Dzirik (Çirik) adında bir obaya rastlamışlardır. Velihanov, 1859’da Atbaşı, Arpa ve Aksay’da Kokand Hanlığı’na bağlı olan yaklaşık 1300 çadır bulunduğunu, takriben 1500 çadırın da Turduk-biy’in idaresinde Üç-Turfan nehri sahillerinde Çinlilerin tebaası olarak hayatlarını sürdürdüklerini belirtmektedir.152 Günümüzde Prejevalsky kazasının iki nâhiyesinde 2500 çadır halinde yaşamaktadırlar. Bassız veya Basız boyu hakkındaki bilgiler bölük pörçüktür. Baron A. V. Kaulbars’a (1869) göre “Caman-davan ve kolları Basız boyuna mensup insanlarla doludur”.153 Zagrajsky, “Andican civarlarında Basız boyunun göçebe halde yaşadığını ve Sayakova 150 “Киргизы наманг. yезда” в “Туркестанские ведомости”, 1881, № 20. 151 Дело канцелярии семипалатинского губернатора 1866 г., № 88. 1866 kayıtlarına göre Çiriklerin nüfusu 6 bin çadır gösterilmiştir ki, abartılı bir rakamdır. 152 Известия И.Р. геог. общ., 1868, c. 280. 153 “Материалы по географии Тяньшана” в “Записках геог. общ. по общей географии” том 5, с. 535.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

303

nâhiyesine bağlı olduğunu” belirtmektedir.154 Velihanov ise, Bassız boyunun 1832’de Kokand Hanlığı tarafından Narın sahillerindeki diğer göçebe kabilelerle birlikte itaat altına alındığından ve 1859’da bu boyun Kurt kalesine vergi ödediğinden söz etmektedir.155 Sayaklar, Narın nehrinin aşağı akımının ikinci yarımında yaşarlar. Si-yü-t’u-chi’ye göre 1759’da Sayak oymağı en büyükleri Turkebay adını taşıyan birçok beyin idaresinde Çinli subaylar tarafından Cumgan (Cumgal) nehri sahilinde bulunmuştu ve yaklaşık 1000 aileden oluşuyordu. Yüzbaşı Andreyev, Gaday-biy idaresindeki bir Sayak oymağından söz etmektedir. Velihanov, Taylak oğlu Osman idaresindeki Çora, Tülek yönetimindeki Kulçugaç ve Baytüre idaresindeki İman adlı Sayak oymaklarından söz etmektedir ve ayrıca Kurtka’ya bağlı 500 kadar Sayak çadırından bahsetmektedir.156 Zagrajsky’ye göre Sayaklar şu oymaklardan oluşurlar: Tunkatar, Biş-Kempir, Kulçugaç, Kurman-Hoca, Tüntey ve Çura. Kara-Kırgızların ana boyları biraz gönülsüzce daima Sayaklara mensup olmuşlardır ve onların Tagay’ın nikâhlı eşinden değil, odalıklarından birinden indiklerini var sayarlar. 1863 yıllarında Sayakların Çon-Çura oymağının manapı, Sultan oymağının manapı Cankaraç’ın oğlunun nişanlısını kaçırmış, kızın babası Cankaraç’a aldığı başlığı cezasıyla birlikte iade etme ve kaçırılan kızın yerine bir diğer kızını verme teklifinde bulunmuşsa da, Sultular Sarıbagışların da yardımını alarak Sayakları yağmalamışlardı. Bütün sürülerini ve pek çok esiresini kaybeden Sayaklar (Kulçugaç oymağına ait 5500 çadırdan ve Kurman-Hoca oymağına ait 3000 çadırdan 350’si) Çatır-göl civarına kaçmış, fakat Sultular peşlerini bırakmamışlardı. General Çernyaşih, Evliyaata’yı zapt edince Sayakları eski topraklarına dönmeye ikna etmiş, fakat onlar geri dönünce Kokand Kırgızlarının saldırısına uğramışlardı. 1868’de Narın Kırgızlarının tamamıyla itaat altına alınıp nâhiyelerin oluşturulmasından sonra Rus yönetimi Sultuların 154 Туркестанские ведомости, 1874, № 41. 155 Поездка в кашгар, c. 279, 280. 156 Age., s. 280.

304

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

ve Sarıbagışların elindeki 2000 çadırdan daha fazla Sayak’ı kölelikten kurtarmıştı.157 Sayakların başka bir kökenden olduklarını destekleyen bu bilgiler ve adlarının Sak ve Sagay’la benzerlik arzetmesi, bizi, onların, muhtemelen tıpkı aynı yerdeki Yüeçilerle So’ların karışımının bâkiyesi olarak görünen Bassızlar gibi, Tanrı Dağları’nın batı kesimindeki eski So göçebelerinin torunları olduğunu düşünmeye sevk etmektedir. Han-shu’da “Usunlar arasında So ve Yüeçi kabilelerinin kalıntıları bulunmaktadır” denmektedir. Gerçekten de Narın ve Caman-davan’ın aşağı kısmındaki dağlık kesimler Tanrı Dağları’ndan birbiri ardınca sıkılıp çıkarılan halklar için iyi birer sığınak olmuştur. Velihanov’a göre Saru, Koşe ve Munduz boylarından oluşan sağ kanat, ağırlıklı olarak Talas’ın yukarı akımlarında Evliya-ata kazasında yaşamaktadır. Smirnov, sağ kanadın Tokay’ın oğlu Kugul’u ata olarak kabul ettiğini ve şu boylardan oluştuğunu belirtmektedir: Kırk-ugul, Murat-Ali, Togay-berdı, Mendı (Cetı-ru), Tunturt, Kulpaş, Tazanay, Munduz ve Karatal. Bunlardan Kırk-ugul’un Bişkabak, Maşak, Keldey, Uzunbut (Alay’da); Murat-Ali’nin Alakçin adında oymakları vardır. Bu Alakçin’in de Satıkey, Ulcaçi, Burgemek ve Boşmoin adında obaları mevcuttur. Togayberdı’nın oymakları Kenceçegir, Bolasaru, Nazarbek ve Bostan’dır. Mendı’nın oymakları: Bulektal, Sakau, Ogotur, Kaşkataman, Kızıl-kulak, Balıkçi ve Culdacaksı’dır. Karatal’ın üç kolu vardır: Ktay, Koşçi ve Cuvaş. Bunlardan Ktay’ın altı oymağının isimleri yukarıda verilmişti. Koşçi’nin oymakları Tagaymat, Kaneten (?), Tleukabın (Tleukabıl?) ve Bayseyid’dir. Cuvaş’ın ise Sabatar ve Kaynazar adında iki oymağı mevcuttur.158 Bu listedeki boylar ve onların sol kanatta yer alan oymakları arasında, Fergana’da ve Alay’da göçebe halde yaşayan bazı isimlere yer verilmesine rağmen, her nedense Saru adı geçmemektedir. Ulcaçi, kesinlikle Adgene’deki Olcake oymağıyla, Bostan da İçkiliklerdeki Boston’la aynıdır.159 157 Туркестанские ведомости, 1874, № 45. 158 Смирнов “Сыр-дарынская область”, c. 324. 159 Alakçin, Kızılkulak ve Karatal, tüm Küçük Cüz’deki Alçin adıyla, keza Nagay boyunun Kuzan-kulak adlı oymağıyla ve Remezov’un sözünü et-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

305

Si-yü-t’u-chi, 1759’da yaklaşık dört bin aile arasında en yaşlıları Maytak adını taşıyan birkaç beyin yönetimindeki boyların adlarını vermemektedir. Yüzbaşı Andreyev, sol kanada mensup olması gereken üç oymağın adını vermektedir: İvaulu-biy idaresindeki Kokşi (Koşçi olmalı), Musa-biy idaresindeki Kitay ve Saitbatır’ın oğlu müteveffa Sadık-batır’ın idaresindeki Saru. Smirnov, Evliya-ata’daki Kara-Kırgızların nüfusunu 47800 kişi (erkek ve kadın) olarak göstermektedir. Her çadırı 5 kişi kabul edersek 9560 çadır ortaya çıkar ki, bundan Sultulara ait 3 bin çadırı çıkarırsak, sol kanadın yaklaşık 6560 çadır olduğu sonucuna ulaşırız. A.O. Pavlovsky’nin Fergana’daki Kara-Kırgız oymakları listesiyle ilgili soruma karşı bana anlattığına göre onların Namangan’daki oymaklarının şunlar olduğunu söylemem bir fazlalık sayılmaz: Kırk-ugul, Çiçar, Munduz, Kuşçi, Kitay, Satıkey, Keldey, Sakau, Ugotur, Maçak, Çirik, Ak-çubak, Absasar, Yulakşi (Cul-caksı’nın başka bir söylenişi), Bagrin, Gurdkreu, Çutkara, Bargı, Piş-kander, Tulaykin vs. Oş kazasındakiler ise şunlar: Buri, Bargı, Kara-bargı, Sarı-bargı, Taş-bargı, Tauke, Savay, Munak, Ulcake, Kuça-oglı, Sartlar, Yuvaş (Cuvaş-toc), Açacurı, Bakan, Bulat, Hocebek-oglı vs.

4) Kara-Kırgız oymakları ve kökenleri Levşin, Kırgız-Kazakların boy taksimini yaparken, belli bir terminoloji kullanır ve bütün bir halkı ordalara, ordaları soylara (örneğin Büyük Cüz’de Uysun, Tulatay ve Sargam soyları), soyları boylara (örneğin Tulatay soyunda Botpay, Çimır vs.), boyları oymaklara ayırır. “Oymaklar obalardan oluşurlar; obalar da her biri ayrı bir isim taşıyan tirelere bölünür. Bu üç büyük ordanın tiği Karatallarla (“Земля караталцев” в “Чертежной книге Сибири”) özdeş gibi görünüyor. Bu boyların Küçük Orda’dan Talas’ın yukarı akımlarına nasıl geldiklerini tahmin etmenin zorluğuna rağmen, Küçük Orda’da ve onun sol kolundaki bazı boyların veya oymakların bu adlarla geleceğin Küçük Orda’sını ve sol kanadı oluşturacak boyların Orta Moğolistan’da bulundukları dönemde bünyeye katılmış olmaları gayet tabiidir.

306

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

tamamının alt bölünmelerini tek tek yazdığınızda ne büyük bir kitap ortaya çıkar!” “Kırgız halkının nüfusu arttıkça yeni alt bölünmelerin sayısı artacağı ve ilk başlardaki soy adları yavaş yavaş unutulacağı” için Levşin, “yüzyıl kadar sonra Kırgız halkını oluşturan mevcut boy adları yalnızca arşivlerde ve birkaç yaşlı insanın hafızasında kalacak” görüşünden hareketle daha fazla oymak ve oba adları türetmeyi reddetmiştir. G. S. Zagrajsky KaraKırgız boyları meselesinde daha da ileri giderek şöyle demektedir: “Kırgız’ın şu veya bu boya mensubiyeti daimi ve sabit değildir. Onlardan herhangi biri yaşadığı topraklardan örneğin Sarıbagış topraklarından Sulto topraklarına göç eder; artık o bir Sarıbagış değil, Sulto’dur; Sayaklara gider, Sayak olur. Burada keyfine göre bir göçebelik söz konusudur. Kırgızlar sabık boy adlarını muhafaza ettikleri için bir esaret veya kölelik durumu söz konusu değildir… Manaplar, boyların bölünmesini engeller ve güçlü yapıyı muhafaza ederler. Yeni bir oymağın ortaya çıkışı yeni bir bahadırın ortaya çıkışına bağlıdır. Kahramanların silah arkadaşları onun çevresinde toplanırlar; bazı biçareler onun adının arkasına sığınır, kendilerini onun çocukları olarak adlandırırlar. Böylece Kanayoğulları, Karabekoğulları, Sarıbagışoğulları, Karbuzoğulları vs. adları ortaya çıkar. Baba, oğluna kendi alışkanlıkları, yağma ve barantaya dayalı hesaplarıyla ilişki kurmasını sağlayacak şekilde kendi halkının adını verir. Böylece yeni bir boy ortaya çıkar: Kanay, Karbuz vs. Pekçok boyun ortaya çıkış tarihi yalnızca bir iki kuşak öncesine dayanır. Şimdi de yeni boylar oluşmaktadır. Örneğin Kanay kolu üçe ayrılır: Baytıkov oğulları, Başkayev oğulları, Bayseitov oğulları. Başkayev ve Bayseitov taifesi birlikte Talas’a geldikleri için artık bu iki oymak Başka-Bayseit ortak adını kullanmaktadırlar. Günümüzde bazı yeni Kara-Kırgız oymaklarının adlarını kullanarak diğerlerinden ayrıldıkları Manapların hepsi hayatta, hepsi Kanay’ın öz oğullarıdır… Kuitu oymağı ikiye ayrılır: Kuitu-azamat ve Kuitu-bazar-kul. Bu isimler, günümüzde saygıdeğer biylerin adlarından gelmektedir. Kuitu oymağının tamamı 600 çadırdır. Çoğu kez “Baytık-balası”, “Korçi-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

307

balası” gibi isimler duyarız, ama burada kastedilen Baytık veya Korçi’nin çocukları değildir. Aksine bunlar birer cins isimdir ve Baytık, Korçi vs. gibi kişilerle birlikte göçebe halde yaşayan tüm Kırgızları kapsar. Kara-Kırgızlar, kendilerine ait bir savaş uranı olmasına rağmen, bazen baranta sırasında başlarındaki reislerine hürmeten onun atasının adını haykırırlar. Eğer o batırın yetişkin oğulları, yardımcı kardeşleri, yeğenleri vs. varsa, baranta sırasında boyun adını değil babanın adını haykırırlar. Örneğin 1868 yılında beni yağmalayan Kırgızlar, boy uranları Çuray olmasına rağmen Taylak (barantayı yöneten Osman’ın babası) diye bağırıyorlardı. Baytıkoğullarının uranı Tolkan olmasına rağmen Kanay uranını benimsemişlerdi. Yeni boyların ortaya çıkışında başka bir temel daha vardır: Kara-Kırgızlarda akraba evlilikleri söz konusu olduğunda, arada kesintisiz altı kuşak yoksa izin verilmez. Dolayısıyla altıncı dolaysız torunla onun kardeşleri yeni bir oymağın temelini atarlar.”160 Levşin ve Zagrajsky’nin görüşleri kısmen doğru. Gerçekte özellikle küçük bazı oymaklar bir süre sonra ortadan kaybolmakta ve adları unutulmaktadır, ama bazıları yüzlerce yıl adını muhafaza edebilmektedir. Örneğin Dulat, Nayman, Kıpçak vs. gibi “soylar” (Levşin’in terminolojisine göre) bunlardandır. Rıkçov tarafından XVIII. Yüzyılın birinci yarımında kaydedilen soylardan bölünen boyların tamamı günümüzde adlarını muhafaza etmektedirler ki, Rıçkov zamanında dahi yüzlerce yıldır var olduklarını belirten bu boylar, en azından bir buçuk yüzyıldır yine varlar. Özbeklerdeki soy, boy ve pek çok oymak adı Mâverâünnehr’de dört yüz yıldır varlıklarını muhafaza etmektedir ve üstelik de bu boy veya oymakların birçoğu nüfusça çok azdır. Kırgız-Kazak ve KaraKırgızlardaki sosyal gruplar veya ittifaklar, değişik boylardan ve hatta farklı kökenlere sahip kabile veya halklardan gelen ailelerin bir araya gelmesinden oluşmuş olsa bile, bunlar birbirleriyle sıkı bir şekilde kaynaşmış ve aynı kandan gelmiş gibi organik olarak 160 “Очерки токмаского уезда” в “Туркистанских ведемостах”, 1873, № 10.

308

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

bütünleşmişlerdir. Bu tür boy grup veya ittifakları öylesine sağlamdır ki, Özbeklerde göreceğimiz gibi, kendileri çöküp ortadan kaybolsalar bile, adlarını yüzlerce yıl varlığını sürdürecek kollarından birine bırakmaktadırlar. Yabancı bir boy grubunun bünyesine dâhil olan bazı aile veya topluluklar, eğer sayıca kalabalık değillerse ve hızlı bir şekilde çoğalamıyorlarsa, kendilerine ait boy adlarını kaybetmekte yahut tam aksi cereyan etmekte ve bunlar bünyesine dâhil oldukları boy ittifakı içinde kendi asli adını muhafaza ederek yeni oymaklar oluşturmaktadırlar … Kırgız-Kazaklar ve Kara-Kırgızlar, hem boyların kollarına ve oymaklarına, hem de alt bölünmelere uruk, ru diyorlar. Ama bazen kan bağının ötesinde sosyo-politik bir anlam kazanan oymak ve gruplarda bu isim kaybolmaktadır. Bu yüzdendir ki, soy, boy, oymak, arıs, tire vs. gibi terminoloji kullanan Levşin bile, bu terimler çok istikrarlı olmadığı için, bazen aynı sıralamayı gözetmemektedir…

5)Kara-Kırgızların uran ve tamgaları Kara-Kırgızların uran ve tamgaları hakkında elde ettiğimiz bilgiler oldukça bölük pörçüktür. Radloff’a göre sol kanadın savaş uranı kunek, sağ kanadın uranı cankuraz’dır.161 Zagrajsky’ye göre ortak uranı Ablay olan Büyük Cüz’deki gibi Kara-Kırgızlarda ortak bir uran yoktur. Kara-Kırgızların uranları oldukça karmaşıktır. Örneğin Tınaylar atake, İsangullar isangul diye haykırırlar.162 161 Aus Sibirien, I/534. 162 Okuyucu burada kullanılan haykırma (Rusça krik) kelimesini tuhaf karşılayabilir. Anadolu’da Selçuklular zamanında, daha sonra beylikler ve onu müteakiben Osmanlılar döneminde aşiretlerde savaş uranlarının (haykırma) olup olmadığı konusunda en ufak bir kayıt dahi yok. Ama Orta Asya’daki Türk halklarını oluşturan soy, boy, oymak, arıs ve tirelerde savaş zamanında veya zorda kalındığı bir anda eldaşlarını çağırmak veya onlardan yardım istemek amacıyla kullanılan bir tür parola (uran) vardı. Bu uranı duyan kişiler, eğer uranı söyleyen kişinin boyundan veya oymağından iseler, ona yardım etmek ve yanında yer almak zorundaydılar. Osmanlı Orta Asya Türk halklarına nispetle yereşik düzene daha önce geçtiği için, boy-kabile yapıları hızlı bir şekilde çözülmüş, bu yüzden belki de kayıt-

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

309

Her boyun kendine özgü birkaç uranı vardır.163 Evliya-ata’daki Kara-Kırgızların söylediklerine göre, bazılarının savaş uranı kokı, bazılarınınki kuytenbiy, üçüncü bir grubunki karatal; Gurkerau oymağınınki karatal, Alakçinlerinki muradali, Sultolarınki bülekbay, Sarıbağışlarınki kuplaş, Bişberenlerinki berep, Bağışlarınki cankuraz’dır.164 Genel olarak Kara-Kırgızlarda uran olarak beylerin veya önde gelen manapların isimleri kullanılıyordu. Hakkında hiçbir şey bilmediğim Kokı kelimesi, N. A. Seryeda’nın “Kasım oğullarından Kırgız sultanı Kenisarı’nın isyanı” adlı makalesinde165 kullandığı Orenburg kayıtlarındaki Kokıy-kul gölünün adını çağrıştırmaktadır. Bu göl herhalde Çin sınırı civarındaydı ve 1845 yılında Orenburg bozkırlarından çıkan Kenisarı’nın itaat altına aldığı savaşçı Kırgızlar o civarda göçebe halde yaşıyorlardı. Eğer Kokı, bir halkın tamamının uranı olacak kadar Kara-Kırgızlar arasında meşhur bir bahadırsa, o takdirde Kokıy-kul Issık-göl, Kenisarı’nın itaat altına aldığı Kırgızlar da Kara-Kırgızlar olmalı; ama Kenisarı Kırgızları itaat altına alamadığı gibi, onlarla yapılan çarpışmalar sırasında ölmüştü. Dolayısıyla Kokı ve Kokıy-kul kelimeleri hâlâ bir muamma olarak durmaktadır. Kara-Kırgızların tamgaları hakkındaki bilgilerimiz de oldukça yetersiz. Radloff’a göre Bugular cagalbey , Sultalar ay tamgasını kullanıyorlardı.166 Evliya-ata’daki Kara-Kırgızların tamgaları

163 164 165 166

lara hiç yansımayan uranlar ve tamgalar yavaş yavaş ortadan kaybolmuş, ama hemşehrilik bağları kendini muhafaza etmiştir ve halen de etmektedir. Örneğin bir defasında şahit olduğum bir kavga sırasında üç dört kişinin saldırısına uğrayan bir vatandaş “Ulan ben Erzurumluyum!..” diye bağırıyordu. Bunun anlamı, “burada Erzurumlu varsa bana yardım etsin” demekti. Demek ki, Orta Asya’daki uranların yerini Türkiye’de hemşehrilik nidaları almıştı. (çev.) “Очерки токмаского уезда” в “Туркистанских ведемостах”, 1873, № 10. Grodekov, “Киргизы и кара-киргизы сыр-дарьинской области”, c. 3. Berep kelimesi muhtemelen Beren kelimesinin yanlış yazılmış şeklidir. “Вестник Европы”, 1871, август. Aus Sibirien, I/534.

310

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI



şöyle: Koşçi (Kuçu) , Sukto (Sulto yerine yanlışlıkla mı yazılmış?) , Yeteuru (Smirnov’un Cetıru veya Mendı’sı mı?) , Kaskataban (?) , Bosmein (Alakçın boyuna bağlı Boşmoin mi?) u, , Bagış , Hıtay (Ktay)da cugarı (yukarı) Beren ǀ, Alakçin , tümen (aşağı) tamgalı hıtay şeklinde.167 tamgalı hıtay Diğer Kara-Kırgız boy ve oymaklarının tamgaları hakkında bilgi sahibi olmadığımız için Kırgız tamgalarını etraflı şekilde ele alamıyoruz. Şimdilik şunu söyleyebiliriz ki, Kuşçi veya Kuçu’nun tamgasının Dulatların tamgasıyla aynı oluşu, onların köken olarak Batı Moğolistan’dan geldikleri ve dolayısıyla Dulatlarla akraba oldukları görüşünü pekiştirmektedir. Sultu’nun tamgasının yarım daire şeklinde olması, Radloff’un esasen Sultu bünyesinde gösterdiği Kuçu’dan inmiş olabileceğinin işareti olabilir. Sultu tamgasının Kanglı tamgasıyla birleşmesinden oluşan tamgası ile Boşmoinlerle Berenlerin ǀ şeklindeki tamgası, Kanglılardan bir kısmının sol kanada karışmış olması ihtimalini akla getiriyor. Alakçinlerin ve Hitayların tamgalarının Kanglı ve Kıpçak tamgalarıyla bir ilişkisi vardır. Bagışların düz şekline de rastlanabilen tamgası, Küçük Cüz bünyesindeki Tabın boyunun tamgasını hatırlatmaktadır. Cagalbey’in – şeklindeki Bugu tamgası, Kıpçakların = tamgasını akla getirmektedir. Kanaatim odur ki, Kara-Kırgızların ve keza Güney Sibiryalı ve Moğollaşmış Türklerin boy tamgaları hakkındaki daha detaylı bilgiler, dikkat çekici karşılaştırmalar ve açıklamalar getirecektir…

6) Kara-Kırgızlarla Büyük Cüz arasındaki etnik ilişkiler, Büyük Cüz ve Sarı-Uysun soylarının kökenleri Kara-Kırgızlarla Büyük Cüz arasındaki etnik ilişkileri ihtiva eden bir mütalaa için önemli tarihi verilere bir göz atmak gerekiyor. M.Ö. II. Yüzyılın ortalarında Tanrı Dağları’nın batı kesimini ve Kırgız bozkırının yani İli, Çu ve Narın havzalarının dağın kuzey 167 Grodekov, “Киргизы и кара-киргизы сыр-дарьинской области”, c. 7, 8.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

311

eteklerine bitişik kesimlerini işgal eden Usunlar, burada Yüeçilerin ve onlardan önceki So’ların [Sakaların] bâkiyelerini buldular. Bunlardan daha kalabalık olan Solar, Sayak adını alan ve muhtemelen kısa sürede kendilerini diğer Usun soylarından ayıran özelliklerini kaybeden bir topluluk oluşturabildiler. Çünkü So’lar, Türk oldukları için bölgeye çıkıp gelen Usunlardan giyim kuşam, görenek ve belki de dil konusunda farklı değillerdi. Tanrı Dağları’nda Kırgız bozkırının güney kesimlerine gelişlerinden hayli zaman önce Usunların en yakın komşuları K’ang-chü veya Kanglılardı. Kanglılar nüfusça Usunlardan daha az değillerdi ve yabancı toprakları zorla işgal eden muhacirlere karşı hasmâne nazarlarla bakıp, onları tehlikeli olarak görmeleri kaçınılmazdı. Çin kaynakları Usunlarla Kanglılar arasında vukû bulan bir savaştan söz etmektedir, ama bu, hakkında bilgi sahibi olmadığımız başka çarpışmaların gerçekleşmediği anlamına gelmez. Milattan önceki yüzyılın ikinci yarımının başlarında vukû bulan bu savaşlarda Hun yabgusu Çi-çi’yi tanıyan Kanglılar, Usunlarla birkaç kez çarpıştıktan sonra onları topraklarının batı kesimini boşaltmak, başkentleri durumundaki Çigu kasabasını ortadan kaldırmak ve Usun topraklarının doğu kesimine çekilmek zorunda bıraktılar. Her ne kadar Çinliler Usunların yardımına gelmiş ve bu çarpışmalar sırasında esir düşüp aldığı yaralardan dolayı hayatını kaybeden Çi-çi’nin kurduğu şehri yakmışlarsa da, kendilerini toparlamayı başaran Kanglılar Kaşgarya’ya geri dönen Çinlileri takip ederek, doğuda da Usunlara saldırmak suretiyle onlara birkaç ağır darbe indirmeye muvaffak oldular. Daha sonraki günlerde Usun prensleri arasında çıkan taht kavgalarında, Çin tarafından desteklenen Usunlara karşı olan prensler Kanglılara sığınarak onlardan yardım aldılar. Milattan sonra Usun devleti nihai olarak yıkılınca ve zayıf düşen Hunlar Kanglı boylarının önemli bir kısmını kendileriyle birlikte Avrupa tarafına götürdükten sonra, geriye kalan Kanglılar Usunlarla bazen dostâne bazen hasmâne ilişkileri sürdürmeye devam ettiler ve sonunda iki tarafa ait boylar arasında ittifaklar teşekkül etti. Böylece Usun ve Kanglı boyları arasındaki

312

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

karışmalar ve kurulan ittifaklar sonucunda Büyük Cüz’ün temellerini atan boylar ortaya çıktı. Bu boyların bünyesinde açıkça Kanglılar yer almasına rağmen, Dulatlar bulunmuyordu. O tarafa bu tarafa dağılan Usun boyları, VI. Yüzyılda Kanglıları da itaat altına almış bulunan T’u-kü (Türkler) tarafından kolayca fethedilmişlerdi. Kırgız adının Avrupa kaynaklarında ilk defa geçmeye başlaması da bu dönemde gerçekleşmiştir. Menandros’un anlattığına göre Türk hakanı Dizavul [İstemi-han], geri dönüş yolunda kendisiyle Talas’ta vedalaştığı Bizans elçisi Zemarkhos’a “xerhis denilen” halktan bir esireyi hediye etmişti. Kanglılar, en azından boylarının büyük kısmı, muhtemelen Türk hakanının başlarına tayin ettiği yöneticilerin idaresi altında yarı bağımsızlık statülerini koruyorlardı. Kırgızlar da doğrudan Türk hakanına bağlı Batı Türk topraklarının ahalisinin oluşturduğu on aymaktan beşini teşkil etmekteydiler. Li nehrinin batısına yerleştirilen ve Nuşibi ortak adını kullanan bu beş aymaktan Kara-Kırgızların Assık (Çin kaynaklarındaki “asigi” boyu, ilk ve en kalabalık aymağı oluşturuyordu. Çünkü Çinliler, tabii ki abartılı bir şekilde, bu boyun reisinin “birkaç yüz bin” kadar savaşçı çıkarabileceğini belirtmektedirler. Bu boyun bir kısmından da Asıge nişu” adında başka bir aymak oluşmak zorundaydı. Muhtemelen Kanglılardan başka bir “Nişu” boyu Assıklara katılmıştı. Çinliler üçüncü aymakın adını “Basaygan dunşibo” olarak vermektedirler ki, muhtemelen şimdiki Dulat boyu Seykım’a (Basaygan =Bayseykım) bilinmeyen başka bir boyun katılmasıyla oluşmuştu. Dördüncü aymak sol kanat boylarından Kuçu (“geşu”) tarafından oluşturulmuştu. Beşinci aymakta da Kara-Kırgız boyu Kuçu, Suvanlarla ve belki de Adbanlarla (“geşu çuban”) birlikte bulunuyordu. Kara-Kırgız aymaklarının bu yapısı, Usun boylarının bir yandan Kanglılarla, diğer yandan Dulatlarla karıştıklarını göstermektedir. Ancak, Dulatların büyük kısmı o sıralar henüz “Dulu” adını taşıyan beş doğu aymağının bünyesinde bulunuyordu. Türk hanlarının ve onların yerini alan Türgiş hanlarının sahneden çekilmelerinden sonra Dulatlar, Kara-Kırgızar ve Kanlıların bir kısmı Karlukların hâkimiyeti

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

313

altına girmişlerdi. Karluk hâkimiyeti zamanında (VIII. Yüzyıl ortalarından XII. Yüzyılın ikinci çeyreğine kadar) Tanrı Dağları’nın en batı kesimini işgal eden Kara-Kırgız boyları müstakil bir hayat sürdüler ve bazen günümüze kadar yetip gelen Arap coğrafya eserlerinin nüshalarında yanlışlıkla olsa gerek adları Kırgız yerine Kılk’ler ve Kalaclar şeklinde yazıldı. Tanrı Dağları’nın kuzey eteklerini savaşsız ele geçiren Kara Kidanlar (XII. Yüzyıl) Kırgızları yaşadıkları dağlık bölgelerde itaat altına almak için bir ordu sevketmek zorundaydılar. 1161-1190 yılları arasında Sarı (“Saliya” ve Bugu (“Kangılı ve diğer kabilelerinin başı Bogu”, buradan Kanglıların bir kısmının Bugu’ya katıldığı sonucunu çıkarmak gerekir) boylarına mensup Kırgızlar, Kidanlara karşı Kuzey Çin’deki Çurçen imparatorundan yardım istediler. Moğol döneminin ardından (XIII-XIV. Yüzyıl) Kırgızlar hakkında uzunca bir süre herhangi bir bilgi yok ve yalnızca XV. Yüzyılda tıpkı Dulatlar gibi, Çağatayîlerin çöküşü sırasında, bu ulusa sadık kalan doğu kesiminde tekrar tarih sahnesine çıkıyorlar. XV. Yüzyıl sonlarında Kanglılar ve Dulatlar, temeli aynı yüzyılın üçüncü çeyreğinde Cuçi ulusundan kopan Kanglılar ve Kıpçaklar tarafından atılan Kırgız-Kazak ittifakının bünyesine dâhil oldular. XVI. Yüzyılın ikinci çeyreğinde ise Tanrı Dağları’ndaki Kara-Kırgızlar artık Doğu Türkistan’a uzaklaşmış olan Çağatayîlerin hâkimiyetinden nihai şekilde kurtulmuşlardı. Kırgızlar, XVII. Yüzyılın ikinci yarımından itibaren Kırgız-Kazaklarla müttefiken Kalmıklara karşı savaşmış, bir kısmı onlar tarafından itaat altına alınmış, bir kısmı ise Fergana’ya ve Alay dağlarına sığınmış; bunlar, oradan ancak XVIII. Yüzyılın ikinci yarımı başlarında Cungarların Çinliler tarafından fethedilmesi üzerine geri dönebilmişlerdi. Si-yü-t’u-chi’ye ve keza Yüzbaşı Andreyev’in “Orta Cüz” adlı eserine göre onlar günümüzde de bu cüzün bünyesinde yer almaktadırlar. İçinde bulunduğumuz yüzyılın ikinci çeyreğinde Tanrı Dağları’nın batısındaki Kırgız-Kazaklardan bağımsız hale gelen bu Kırgızlar Kokandlılarca hâkimiyet altına alındılarsa da, 1855 ve 1876 yılları arasında onlar da Rusların hâkimiyetine girdiler. Büyük Cüz’ün

314

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kırgız-Kazaklandaki boy yapısı Yüzbaşı Andereyev’e göre Ablayhan’ın Çingizîlerin hâkimiyetini yeniden kurma özentileri sebebiyle bugünkü durumundan farklı değildi. XVIII. Yüzyıl sonlarında Büyük Cüz’ün güneybatı kesimi Taşkentli Yunus-hoca’nın hâkimiyetini tanımış, fakat daha sonra Kokandlıların hâkimiyeti altına girmişti. 1819’de ise 1846-1865 yılları arasında Büyük Cüz’ün diğer boyları ve kalan toprakları üzerinde de hâkimiyetini yayan Calayirli Sultan Süyük Rusya’nın tâbiyetine geçti. Bu kısa tarihî gezintiden de anlıyoruz ki, Kara-Kırgızlar M.Ö. II. Yüzyılın ikinci yarımından günümüze kadar Batı Tanrı Dağları’nın dağlık kesimini işgal etmişler; Usunlar döneminde de onlara ait olan İli vadisi ve Talas’a kadar uzanan topraklar yavaş yavaş onların elinden çıkarak Dulatlara ve akrabalarına geçmiştir. Tanrı Dağları’nın batı etekleri boyunca Sır-derya ve Çırçık’a kadar batı yönünde ilerleyen Dulatlar, tabii olarak doğudaki Kara-Kırgızlar ile batıdaki Kanglıları, ayrıca bu ara dönemde Kırgız ve Kanglıların karışımından oluşan boyları yerlerinden etmek ve daha da önemlisi bünyelerine kabul etmek zorundaydılar. Fakat KaraKırgız ve Kanglı boyları Dulatların bünyesine dâhil olmanın dışında, kendi çıkarlarını büyük Dulat boylarının çıkarlarıyla birleştiren küçük Kara-Kırgız ve Kanglı toplulukları da bir yandan Dulat ve Kırgız boylarının (Seykım ve Calayir gibi), diğer yandan Dulat ve Kanglıların (Çimır ve Çapraştı gibi) doğrudan birleşmeleri vasıtasıyla varlıklarını sürdürebilirlerdi. Dulat boyları arasında veya onlarda komşuluk yaparak varlığını sürdüren taifeler İstı, Uşaktı, Kanglı, Çanşklı ve Sergeli (bunların tamamı Kanglılardan inmedir) ve Sarı-Uysunlardır (muhtemelen yalnızca bunlar Kırgızlardan inmedir). Dulat boyu Seykım’ın Kırgız asıllı olduğunu, VII. Yüzyılda onun Basaygan adıyla Nuşibi yani Kara-Kırgız aymakları arasında yer alması da göstermektedir. Kara-Kırgızların Calayir taifesinin oluşmasına katıldıkları, Calayirlerin bünyesinde Usun veya KaraKırgız oymakları olan Kuçu (Kuçuk) ve Arık (Arık-tınım)ın bulunmasından anlaşılmaktadır. Çimır boyu ile Çapraştı taifesinin Kanglı-Dulat kökenli olduğu, Dulatların dairesiyle Kanglıların

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

315

çizgisinden oluşan tamgalarından belli olmaktadır. İstı, Çanşklı ve Sergeli taifelerinin de Kanglı asıllı veya ona yakın olduğuna yine tamgaları veya Uşaktılarda olduğu gibi soykütüğü rivayetleri işaret etmektedir. Sarı-Uysunların Kırgız kökenli olduğu konusunda şunlar söylenmektedir: 1) Taifenin adını oluşturan kelimelerde Dulat ve Kanglılarda geçen sözcüklerin bulunmaması; 2) Kırgız kelimesinin kendisinden geldiği söylenen krık veya kırk kelimesinin bulunması; 3) Sarı-Uysun tamgalarının Dulat ve Kanglı tamlarından kesinlikle farklı oluşu, tamgalarının Kireylerde ve Ostyaklarda rastlanan ve Ding-ling kökenli olduğunu gösteren dikdörtgen tipli tamgalar sınıfında yer alması; 4) İki kelimeden oluşan taife adında doğrudan Usunların torunları olduğunu gösteren sözcüğün bulunması; çünkü bu taife yalnızca Usun adını taşımıyor, ayrıca terkipte yer alan sarı kelimesiyle de Ding-linglerden tevarüs ettiği açık tenli tip özelliğini yansıtmaktadır; 5) Sarı-Uysunların ülkenin en eski sakinleri olduğunu gösteren hak soykütüğü rivayetleri.168 Tüm bu bilgiler, bölük pörçük olmasına rağmen, Sarı-Uysun taifesinin Uysunların dolaysız torunları olduğunu göstermektedir.169 Jivaya starina, Sept. 1894, sayı III-IV, s. 391-486.

168 Velihanov’a göre (Очерки Джунгарии, c. 195) Sarı-Uysun taifesi “kendisini büyük ve güçlü bir halkın bakiyesi olarak kabul etmektedir.” Fakat yazar bu konuda Sarı-Uysunlara ait herhangi bir rivayet nakletmediği gibi, onlarda bu tür rivayetlerin olduğuna dair bilgi de vermemektedir. 169 Makalenin bundan sonraki yaklaşık 20 sayfalık kısmı, Kara-Kırgızların fiziki yapılarıyla ilgili çeşitli görüşler ve saha çalışmaları sonuçlarından oluşmaktadır ki, günümüzde Orta Asya’da küçük bir taife durumundaki bu halkla ilgili bilgilerin Türk okuyucusunu fazla ilgilendirmeyeceği düşüncesiyle tercüme edilmemiştir.

Ek-1

KIRGIZLARIN KÖKENİ MESELESİ170* Rüstam Abdumanapov Güney Sibirya, Kazakistan, Moğolistan ve Çin’in eski gerçekleriyle ilgili olduğu için, Orta Asya etnik tarihininin en tartışmalı ve çetrefil meselelerinden birisi, Kırgızların kökeni konusudur. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle kullanılacak terminolojinin belirlenmesi gerekir. Biz burada eski Orta Asya Kırgızlarının resmi adı “Kırgız”ı kullanacağız. “Eski Kırgızlar” terimiyle ise 840 yılında Kırgız Hakanlığı adıyla bilinen devleti kuran ve Minusin çanağı ile Sayanlarda yaşayan halkı kastetmiş olacağız. Kırgızların kökeni meselesi birkaç yüzyıldır bilim adamlarının kafasını ağrıtmıştır, ama bugüne kadar bu Kırgızların kim oldukları, vahit bir etnik topluluk olarak ne zaman şekillendikleri, şimdiki vatanları Kırgızistan topraklarına ne zaman yerleştikleri konusunda bir görüş birliği sağlanabilmiş değil. Eski çağlarda Sibirya’da Yenisey sahillerinde yaşayan “Kırgız” halkının tanımlanması ve bugünkü Kırgızların zati isimleri olan “Kırgız”la kıyaslanması daha yolun başındayken araştırmanın vektörünü belirlemektedir. Bugünkü Kırgızların “Yenisey Kırgızları”yla yakın bağları olduğunu ileri süren ilk araştırmacılardan birisi Rus asıllı Sibirya tarihi uzmanı Prof. F. Miller’dir.1 Ondan bir süre sonra ise İ. E. 170 *

318

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Fişer, bugünkü Kırgızların Cungarlar tarafından Yenisey civarından şimdiki Kırgızistan’a XVII. Yüzyılda getirildiğini ileri sürmüştür.2 Fişer’in bu görüşü Yu. Klaproth3 ve A. İ. Levşin4 tarafından da paylaşılmıştır. Günümüzde Kırgız tarihiyle uğraşanların tamamı haklı olarak bu görüşün doğru olmadığını belirtmektedir. Çünkü Kırgızların Tanrı Dağları’na geçişlerinin XVII. Yüzyılın başlarından çok daha önce gerçekleştiği, XVII. Yüzyılda yalnızca Yenisey Kırgızlarının Cungarlar tarafından getirildikleri konusunda pek çok delil vardır. Konunun önde gelen uzmanlarının yanı sıra, Güney Sibirya ve Orta Asya halklarının çoğunun yerli halk olduğu görüşüyle dikkat çeken Rus Sinolog N. Ya. Biçurin,5 Kırgızların çok eskiden beri Tanrı Dağları’nda ve Doğu Türkistan’da yaşadıklarını kaydetmektedir. Kırgızların Usun adıyla bilindiklerini ileri süren N. A. Aristov da onların kökeni konusunda bu görüşü paylaşmaktadır. Aristov şöyle diyor: “Kanaatimce Kırgızların Usunlar olması pek muhtemeldir ve onların halk adı Kırgız, Usun adı ise siyasi bir terimdi ve ya bir oymağın veya Kırgızlar M. Ö. III. Yüzyıldan daha evvel Tanrı Dağları’nın batı kesimlerine yönelmeden önce kurdukları kabile ittifakının adıydı.6 Kırgız tarihçisi Belek Soltonoyev de XX. Yüzyıl başlarında aynı sonuca ulaşmıştır. Ona göre Yenisey Kırgızları Usunlardı ve M. Ö. III. Yüzyıldan başlayarak Çingis-han zamanına kadar kademeli olarak Tanrı Dağları’na muhaceret ettiler.7 Rus tarihçi ve etnologu V. V. Radloff, etnogenez açısından Kırgızların Moğol yayılması döneminde ilk yaşadıkları topraklardan XII. Yüzyılda güneyde Sayan dağlarından, Tanrı Dağları ve Yukarı Yenisey tarafına ve yine Sayanların kuzeyine itildiklerini kaydetmektedir.8 XX. Yüzyılın meşhur Kazak bilim adamlarından Ç. Velihanov da Sibirya Kırgızlarının Moğollardan önce veya onlar zamanında Orta Asya’ya muhaceret ettiklerini kaydederek Radloff’un görüşüne destek vermektedir.9 Rus bilim adamlarından G. Y. Grumm-Grjimaylo10 Kırgızların Sibirya’dan Tanrı Dağları’na muhaceretini XIII. Yüzyılda Büyük Moğol ulusunun

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

319

oluşum sürecine sokmaktadır. Ona göre Kırgızların ilk yerleştikleri yer, Baykal açıklarındaki Bargucin-Tokum bölgesiydi: “..Bürütlerin (Kırgızların – R. A.) Barga, Bargucin-tokum denilen yerde Buryat [Büret]larla hiçbir şekilde komşu olmadıkları artık kesin. Kırgızlar gibi Oyratlar da Bargaların komşularıydılar. Oyratlar yeterli etnolojik mesnet olmadan Tanrı Dağları’nda yaşayan Kırgızlara Bürüt adını vermezlerdi. Çünkü Barga, Kırgızlarda kalabalık bir boyun adıydı.” Ç. Velihanov’un görüşü O. Karayev ve M. Kojabekov isimli Kırgız bilim adamlarınca da desteklenmişti. Bu iki bilim adamına göre Kırgızlar IX-XIII. Yüzyıllarda Tanrı Dağları’nda etno-kültürel ve siyasi süreçlere katılmışlardır. Kırgızların sözü edilen yüzyıllarda Tanrı Dağları’na muhaceret ettikleri görüşü, Ç. D. Turdaliyeva tarafından da desteklenmiştir. Tarihçi T. K. Koroyev ise Kırgızları Han hanedanı döneminde Boro-Hoto sıradağlarının bulunduğu bölgeye yerleştiren L. A. Borovkov’un görüşünden hareketle, bu halkın eskiden beri Tanrı Dağları’nın doğusunda yaşadığını, bilâhare Yenisey’e göç ettiğini, daha sonra da ana grupların tekrar Tanrı Dağları’na döndüklerini ileri sürmektedir. Koroyev, “Kırgız” etnik adını taşıyan ana kütlenin XIII. Yüzyıldaki TürkMoğol göçü sırasındaki büyük üçüncü dalga sonucunda TengirToo (Tanrı Dağları)nda göründüklerini kaydetmektedir.11 Meşhur Rus tarihçisi V. V. Barthold, 1927 yılında Çin ve İslam kaynaklarındaki tüm bilgileri taradıktan sonra “Kırgızların adı yalnızca XVI. Yüzyılda şimdiki yaşadıkları yerde zikredilmektedir ve ayrıca onların buraya ne zaman ve nasıl geldikleri konusunda herhangi bir malumat yoktur” demiş; bundan başka kaynakların göçebe Kırgızların Tanrı Dağları’ndaki mevcudiyeti hakkında verdikleri en erken bilginin 1503-1504 kışına ait olduğunu kaydetmiştir.12 Kırgızların kökeni meselesine arkeolojik verilere dayanarak açıklık getirmeye çalışan A. N. Bernştam, onların Tanrı Dağları’na muhaceretinin kademe kademe gerçekleştiği görüşündedir. Bernştam’a göre Yenisey Kırgızları ile Tanrı Dağları Kırgızları M. Ö. IV. Yüzyıla kadar ortak etno-kültürel bütünlüğe sahipken, bu bütünlük

320

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Hunların istilası sırasında bozulmuş; Yenisey Kırgızları daha sonraları Tanrı Dağları’na muhaceret etmişlerdir: “Tarihî kaynaklar, biri M. Ö. I. Yüzyılda, diğeri M. S. VIII-X. Yüzyıllarda olmak üzere iki temel aşamadan bahsetmemize açık şekilde izin vermektedir. Karakitay ve Moğollar zamanında Kırgızların ana etnik kütlesinin Tanrı Dağları’na nihai şekilde yerleşmesiyle sonuçlanan üçüncü bir aşama da teklif edilebilir.”13 Kırgız tarihi uzmanlarından K. İ. Petrov’un 1960 yılında yayınladığı eseri, Kırgızların kökeni meselesine yeni bir bakış açısı getirmiştir. Petrov, Kırgız etnogenezinde önceki araştırmacıların gözünden kaçan veya önemsenmeyen birkaç temel momentin bulunduğunu, bu momentlerin Türk dillerinin tüm tasniflerinde Kırgız dilini Kıpçak dil grubuna dahil etmesiyle bağlantılı olduğunu kaydetmiştir. Günümüzde tarih bilim ekolü, her halkın etnik temelinin oluşumunda dilin istisnai bir rol oynadığını kabul etmekte ve bir dilin tarihinin o dili konuşan halkın tarihiyle doğrudan bağlantılı bulunduğunu çok iyi anlamaktadır. Burada Kırgız tarihçisi B. M. Yunusaliyev’in şu sözünü hatırlatmakta yarar vardır: “Dil faktörlerinin halkların tarihleriyle birlikte değerlendirilmesi konusunda, bir halkın ortak dilinin oluşum sürecinin o halkın oluşum süreciyle ayrılmaz bir bütün olduğu muhakkak.” Dolayısıyla Kırgız dilinin Kıpçak dil grubuna dahil oluşu, KimakKıpçak kabile grubunun Kırgız dilinin oluşum sürecindeki istisnai önemine işaret etmektedir. Zaten Tanrı Dağları’ndaki Kırgız halkının Moğol dönemi sonrasında oluşumu konusundaki teorisini üç etnik unsura dayandıran K. İ. Petrov’un demek istediği de budur. Petrov’a göre Kırgız halkının Tanrı Dağları’ndaki oluşumu a) buradaki Uygur-Karluk kabileleri; b) XIII. Yüzyılda Tanrı Dağları’na gelen Moğol kabileleri ve c) Ana çekirdeğini yaklaşık XIII-XIV. Yüzyıl başlarında Yenisey Kırgız kabilelerini asimile eden Kuzey Altay ve Ob nehrinin yukarı akımlarındaki KimakKıpçakların oluşturdukları Yenisey-İrtiş arasında yaşayan kabileleri ile gerçekleşmiştir. Konstantin İvanoviç’in görüşüne göre de Kırgızların benzeri bir oluşum süreci bugünkü Kırgızistan’da ve

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

321

Doğu Türkistan’a kısmen giren bölgelerinde gerçekleşmiştir.14 Ancak meşhur etnograf S. M. Abramzon, Petrov’un teorisinin ana noktalarına itiraz etmektedir. Abramzon, Kırgızların etnogenez sürecinin yeterinden fazla çetrefil hale getirilmesini tenkit ettikten sonra şu hükme varmaktadır: “Bugünkü Kırgızistan’a ilk gelenler Yenisey Kırgızları değil, ana kütlesini Türk dilli halkların oluşturduğu Doğu Tanrı Dağları etekleri ve kısmen İrtış ve Altay civarında yaşayan kabilelerdir.” Abramzon’un fikrine göre Kırgızların oluşum süreci XIV-XV. Yüzyıllara götürülebilir, ama aynı yazar bu sürecin yoğun olarak XVI-XVII. Yüzyıllarda Tanrı Dağları eteklerinde, Altaylarda, Doğu Türkistan’da, Pamir-Alay eteklerinde ve Kırgızistan’a komşu bölgelerde gerçekleştiğini ileri sürmektedir.15 Petrov’un görüşü Kırgız tarihçisi O. K. Karayev’in de itirazını mucip oldu. Kırgız halkının oluşum sürecinin XI-XV. Yüzyıla irca edilmemesi gerektiğini belirten Karayev şöyle demektedir: “X. Yüzyılda Aksu şehrini ele geçiren ve o sırada doğuda Kastek’den Tarım’a kadar uzanan geniş bir sahada yaşayan Kırgızlar, XII-XV. Yüzyıllarda Tanrı Dağlarına ‘Kıpçak-Kırgız kabileleri’ denilen yeni gruplar gelinceye kadar, iki yüzyıl zarfında ‘hiçbir iz bırakmadan’ tarihten silinmiş olamazlar.”16 Karayev’e göre bugünkü Kırgızlar, ‘Büyük Kırgız Hanlığı’ denilen şimdiki Kırgızistan topraklarına IX-X. Yüzyıllarda muhaceret eden Yenisey Kırgızlarının altyapısı üzerinde oluşmuşlardır. Kareyev’in görüşü, göçebe silahları konusunda uzman olan arkeolog Y. S. Hudyakov tarafından da paylaşılmaktadır. Ona göre Kırgız halkının bir kısmının IX-X. Yüzyıllarda Yenisey’den Doğu Türkistan ve Moğolistan Altaylarına iki aşamada muhacereti ile Kırgızlar Yenisey ve Doğu Türkistan Kırgızları olarak ikiye bölünmüş ve Doğu Türkistanlı olanlar XV. Yüzyılda Tanrı Dağları’na gelmişlerdir.17 Yine de K. İ. Petrov’un teorisi sonraki yıllarda bir dizi tarihçinin çalışmasında etkili olmuştur. Örneğin A. M. Mokeyev Kırgız halkının Tanrı Dağları’nda oluşumunun XV-XVII. Yüzyılda gerçekleştiğini, burada, Tanrı Dağları civarındaki eski ve ortaçağ

322

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

kabile gruplarının XV. Yüzyılda İrtış ve Altay taraflarından bölgeye gelen Kırgız kabilelerinden oluşan iki ana unsurun etkileşimi ve kaynaşması sürecinin tamamlandığını ileri sürmüştür. Mokeyev şöyle demektedir: “XVIII. Yüzyılın ortalarına doğru Kırgız halkının etno-politik teşkilatlanması nihai olarak tamamlanmış, etnik zati adı tebellür etmiş, sosyo-kültür yapısı kesin şeklini almış ve Kırgız kabile birliğinin tarihi-kültürünün folklorik yansıması (Manas destanı) netletmiştir.”18 Bununla birlikte 1988’de düzenlenen V. Türkoloji Konferansı’nda bazı yazarlar - örneğin S. G. Klyashtorny, A. M. Mokoyev ve V. P. Mokrınin,- Kırgızların İrtış civarında, Dağlık Altay’da KimakKıpçak ve Kırgız kabilelerinin etkileşimi sonucunda oluştuğu konusunda başka bir versiyon ortaya atmışlardır. Buna göre Kırgızlar buraya Yenisey’den muhaceret etmiş ve XII. Yüzyıldan sonra Kimak-Kıpçaklar arasında tamamıyla yeniden şekillenmişlerdir.19 Araştırmacı V. P. Mokrınin ve V. M. Ploskih, bu görüşü destekleyerek, IX-X. Yüzyıllarda Altaylar ve Cungarya’da altı Kırgız altetnosundan birinin şekillendiğini ileri sürdüler. İşte bu Kırgızlar, yukarıda adları geçen ve Kimak-Kıpçak federasyonu içinde yer alan yerli halklarla uzun süreli bir etkileşim sonucunda yeni bir etnik yüz ve dille karşımıza çıkmış, ama “Kırgız” etnik adını muhafaza etmişlerdir.20 Tarihçi D. Baktıgulov’un görüşüne göre “Bugünkü Kırgız halkının etnogenezinde, müstahsil gücün gelişim seviyesine, farklı politik şartlara, etnik yapılara, coğrafi ortama ve diğer bir çok şerait ve faktörlere bağlı olarak birbirinden kopan üç büyük Kırgız göçebe kabile grubu doğrudan rol almıştır. Bu Kırgız boy-kabile grupları Tanrı Dağları, Pamir-Alay ve Doğu Türkistan’daki eski ve ortaçağ Kırgızları ile Yenisey Kırgızları ve Altay Kırgızlarıdır.”21 Eski Yenisey Kırgızlarını bugünkü Kırgızların ataları arasından bütünüyle çıkaran Hakas tarihi uzmanı L. R. Kızlasov’un görüşü ise bu konuda ayrı bir önemi haizdir. Kızlasov’a göre “Merkezi Asya Kırgızları Yenisey Kırgızlarıyla akraba değillerdi. Örneğin onlar [şimdiki Kırgızlar] 1293’de İmparator Kubilay’ın emriyle

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

323

harekete geçen Tutuk’un tenkil ordusunun safları arasında yer alarak Sayan-Altay kabilelerinin isyanını bastırmaya yardım etmişlerdir. (Bu olay sırasında Yenisey Kırgız beyleri yakalanarak öldürülmüşlerdir – L. K.) .. Merkezi Asya Kırgızları bu bölgede hükümran olan Türkler [Göktürkler] (VI-VIII. Yüzyıl), daha sonra da Uygur (VIII-IX. Yüzyıl) hakanlıkları dönemindeki bir çok Türk kabilesinden neşet etmişlerdir. 840-847 yıllarında bu topraklar, başlarında Kırgız kağan ve beylerinin bulunduğu eski Hakaslar tarafından ele geçirilmiş, daha sonra doğulu Moğol dilli kabileler Kırgız hakanının tebaası olan eski Hakasları Merkezi Asya’dan tekrar Yenisey’e sürmüş, Merkezi Asya’daki Türk dilli kabileler de XII-XIII. Yüzyıllarda Kırgız adını almışlardır.”22 Yenisey Kırgızlarının şimdiki Kırgızların ataları olmadığı görüşüne M. B. Camgerçinov da katılmaktadır.23 Tarihçilerin Kırgızların kökeni meselesindeki görüşü, Kırgız etnogenezi konusunda da [farklı] versiyonlar ileri sürmektedir. Kırgız tarihinin tetkiki, Yenisey Kırgızlarının İrtış ve Altay civarındaki Kimak-Kıpçak kabileleriyle karıştığını belirten bu teorilerin doğruluğu konusunda bende kati bir kanaat hasıl eyledi. Öncelikle Kırgızcanın Güney Altay dillerinin yanı sıra bahusus Türkçenin Kırgız-Kıpçak grubuna girdiğini gösteren veriler buna delalet etmektedir. Eğer dilbilimci Y. Polivanov’un araştırması nazar-ı itibare alınırsa, XIX-XX. Yüzyıllarda Fergana Kıpçaklarının dili de bu dillere dahildir.24 Bu tespit, İrtış civarı ve Büyük Altayları bu halkların ortak oluşumunun pilot bölgesi olduğunu belirtmeye ve Kırgızların, Güney Altaylıların ve Fergana Kıpçaklarının etnik dalgalarının doğu Kimak-Kıpçak kabileleri arasında aranması gerektiğini kaydetmeye izin vermektedir. Bendeniz, Baraba Tatarlarının etnogenezini ve etnik tarihini inceleyen A. G. Selnezniev’in şu görüşüne aynen katılıyorum: “Her halkın kökeni, onun daha önceki etnik unsurlardan oluşum süreciyle ortaya çıkar. Belli kültürel ve antropolojik özellikleri haiz bazı komponentlerin sentezi, birbirini etkileyen komponentlerden hiçbirine özgü olmayan ve yeni halkın etnik özelliğini yansıtan

324

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

tamamıyla yeni ve spesifik bir sonuç verir.”25 Biraz sonra, yazarın bilhassa bir halkın iki aşamalı etnik oluşumu konusundaki teorisine dayanarak Kırgızların etnogenez yollarını tayin etmeyi deneyeceğim. “Birinci aşama – etnik unsurun gelişim aşamasıdır. Sübrat (yerli) unsur, gelecek etnosun ana oluşum bölgesinde gelişir.” Ben, yerli unsur olarak, İrtış civarı ve Altay eteklerinde IX. Yüzyıla doğru oluşan göçebe Kimak-Kıpçak kabilelerinin doğu kısmını görüyorum. Bu kabileler, Sayan’dan Balkanlara kadar ortak köklere sahip olan Kimak-Kıpçak-Kanglı kabilelerinin ana ortak bünyesine dahildirler. Bu ortaklık, kültürel ilişkilerdeki tek renklilikte kendini göstermektedir ve maddi kültür de tek tiplilik çizgileri taşımaktadır. Arkeolog D. G. Savinov’un görüşüne göre bu kabilelerin arkeolojik yadigârlarının tasnif perspektivi, IX-X. Yüzyılların gelişen kültürleri çerçevesinde daha gerçektir ve bu yadigârların etnik mensubiyeti (kelimenin etnopolitik anlamıyla) çok büyük ölçüde temelde Kimaklara aittir.”26 “Dışarıdan gelen unsurlar, etnosun oluşum bölgesinden kopuk bölgelerde oluşurlar; bu yüzden onların gelişimi zaman içinde tamamlanır ve muhaceret özelliği taşır.” Takriben I. Binyılın ortalarından itibaren Minusin çanağında, Yenisey havzasında yerli Dinlin [Tingling] kabileleriyle dışarıdan gelen proto-Kırgız kabileleri Kırgız halkını oluşturmuştur. Burada proto-Kırgız kabilelerinin Minusin çanağına muhaceretten önce yaşadıkları toprakların belirtilmesinde fayda vardır. Barthold ve onu müteakiben Kızlasov’un görüşleri, uzun süre Türklerin ata yurdunun neresi olduğu konusunda esas kabul edildi. Bu iki bilim adamı, proto-Kırgız kabilelerinin bugünkü Moğolistan’ın Kırgız-nor gölünün bulunduğu bölgede yaşadıklarını ileri sürdüler. Ancak son yıllarda, meşhur Sinolog L. A. Borovkova, değişik bir görüş ileri sürerek bu kabilelerin Tanrı Dağları’nın doğusunda Boro-Horo sıradağlarının kuzeyindeki Dzasotın-Elisun sahrasının batısında yaşadıklarını belirtti.27 Yu. S. Hudyakov’un teklifine göre, bu proto-Kırgız kabileleri, V. Yüzyılda ve VI. Yüzyılın birinci yarısında münavebeli zaferlerle geçen Ju-jan-T’ie-le savaşları zamanında Yenisey’e

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

325

göç etmişlerdir.28 “Fakat her iki durumda da her unsur, birkaç unsurun etkileşiminin bir ürünüdür ve aslında o birkaç unsur da bu süreçler bilim tarafından tespit edilinceye kadar yine birkaç unsurun ürünüdür.” Gerçekten de eğer Kimak-Kıpçak halkının oluşumuna Ugor kabileleri iştirak etmişlerse, Yenisey Kırgızlarının oluşumuna da Tele [T’ie-le] adıyla bilinen göçebe ve “orman” kabile konfederasyonunu oluşturan proto-Kırgız ve Dinlin kabileleri iştirak etmişlerdir. “Sözü edilen sürecin ikinci aşaması – unsurların birbirini etkileme aşamasıdır. Bu süreç, yerlilerle dışarıdan gelen unsurların temas anından itibaren başlar ve mensuplarının kendilerine özgü etnik bir ad aldığı yeni bir etnosun oluşumuyla son bulur.” 840 yılında, Uygurlarla yapılan çok kanlı ve uzun savaşlardan sonra, Kırgız devletinin “inal” unvanı taşıyan hanı, Uygur hakanına şu meşhur mektubu gönderir: “Senin günün doldu. Çok yakında altın ordanı alacağım ve atımı onun önüne bağlayıp, tuğumu dikeceğim.”29 Ve aynı yıl Uygur başkomutanı Külüg Baga Kırgızların sıfına geçer. Bu olay İkinci Uygur Kağanlığı’nın kaderini de belirler. OrduBalık’daki kader belirleyici savaşta Kırgızlar ve Külüg Baga Uygur ordusunu kılıçtan geçirirler. Kırgız inalı otağını Moğolistan topraklarına taşır ve kendini hakan ilan eder. Artık Barthold’un deyimiyle “Büyük Kırgız Hakanlığı devri” başlamıştır. O tarihten itibaren çevrelerinde bildikleri topraklara ve İrtiş civarına doğru askeri yayılmalarını başlatırlar. Artık Kırgızlar Kimak-Kıpçak kabilelerinin topraklarına sokuluyor ve kısmen de İrtiş civarında ve Altaylarda oturuyorlardı. Kimak-Kıpçak kabilelerinin saçıldıkları değişik bölgelerde ortaya çıkarılan mezarlardan Kırgızların ölülerini yakarak defnettikleri anlaşılıyor.30 Entegrasyon süreçleri ve kültürel etkileşim yazılı kaynaklarda kaydedilmektedir. Örneğin Anonim “Hudud el-Alem”de şöyle deniliyor: “[Kesim] .. Hırhız halklarından biridir. Dilleri Hallukların diline daha yakındır, ama giyimleri Kimakların giyim tarzını hatırlatmaktadır.” Anlaşılan Kimak ve Kırgız kağanları sınırlarında Kimak-Kıpçak ve Kırgız ahalinin karşılıklı asimilasyon

326

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

süreci gerçekleşmiştir. X. Yüzyıla doğru, yani Hudûd el-Alem’in yazıldığı dönemde, Kimak Hakanlığı’nda, halkı artık Kırgız görenekleriyle Kimak-Kıpçak kabilelerinden bariz şekilde ayrılan büyük kültür ve tarih bölgesi Kurkar(a)han vardı.31 Kırgızların kökeni ve teşekkül safhaları hakkındaki pek çok görüşe göre, bu halk, değişik etnik unsurların etkileşiminin bir ürünüdür. Bu unsurların birbiriyle ne zaman temasa geçtikleri meselesi ise Kırgız etnogenezinin belirlenmesinin ana konusudur. Yeni kaynakların ve özellikle Kırgızistan, Moğolistan, Büyük Altaylar, Doğu Türkistan ve Cungarya’da yapılacak arkeolojik çalışmalar, Türk ve Moğol halklarının etnografyası konusunda ortaya konulacak yeni mukayeseli tarih arıştarmaları, Merkezi Asya halklarıyla ilgili etnografik çalışmaların sistematizasyonu, Göktürk, Uygur, Oğuz, Kırgız, Karluk, Kıpçak ve Kırgızların bünyesindeki diğer unsurların mukayeseli analizi, bu halkın etnogenezinin yeniden ve daha yüksek düzeyde rekonstrüksiyonuna imkan sağlayacaktır. 1. Miller G. F. Opisaniye Sibirskogo tsartva v vsex prozizoşedşix v nem del ot naçala, a osoblivo ot pokoreniya yego Rossiyskoy derjava, pa sii veremena, SPb. 1750, Kn. 1. 2. Fişer İ. E. Sibirskaya istoriya. SPb., 1774. 3. Butanayev V. Ya., Hudyakov Yu. S. İstoriya yeniseyskix kırgızov. Abakan, 2000. 4. Levşin A. İ. Opisaniye kirgiz-kaysakskix ili kirgiz-kazaçix ord i stepey. SPb. F832, ç. 2. 5. Biçurin N. Y. Sobraniye svedeniy o narodax, obitavşix v Sredinnoy Azii v drevniye veremena. M. 1950, T. 1. 6. Aristov N. A. Usuni i kırgızı ili kara-kırgızı: Oçerki istorii i bıta naseleniya zapadnogo Tyan-Şanya i issledovaniya po yego istoriçeskoy geografii. Bişkek, 1001. 7. Belek Solotonoyev. Kızıl kırgız tarıhı. Bişkek, 1993, I T.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

327

8. Radlov V. V. Etnografiçeskiy obzor turetskix plemen Sibirii i Mongolii. İrkutsk, 1929. 9. Ç. Ç. Valihanov. Sobraniye soçineniy v pyati tomax. AlmaAta, 1985, T. 2. 10. Grumm-Grjimaylo G. Y. Zapadnaya Mongoliya i Uranhayskiy kray. Leningrad. 1926, T. 2; aynı yazar, Kırgızı (Referat) // İsvestiya gosudarstvennogo gefografiçeskogo obşçestva. Leningrad, 1934, T. 66, vıp. 1. 11. Çoroyev T. K. Tengir-Too (Prityanşanye) kak region etnogenezisa kırgızskogo naroda//Etnogenetiçeskiye e etnokulturnıya protsessı v drevnosti i srednevekovye v Tsentranoy Azii. Bişkek 1996. 12. Bartold V. V. Soçineniya, M. 1963, T. 2, Ç. 2. 13. Bernştam A. N. K voprosu o proisxojdenii kirgizskogo naroda//Sovetskaya etnografiya. 1955, no. 2. 14. 14. Petrov K. İ. Kirgizo-kıpçakskiye otnoşeniya i etnogenez kirgizov//İzv.AN. Kirgizskoy SSR. 1961, T. 3, vıp 2; aynı yazar: Oçerk proisxojdeniya kirgizskogo naroda. Frunze, 1963; aynı yazar: Oçerki feodaldıx otneşeniy u kirgizov v XV-XVIII vekax, Frunza, 1961. 15. Abramzon S. M. Kirgizi i ix etnogenetiçeskiye i istorikokulturnıya svyazi. Frunze, 1990. 16. Karayev O. K. K voprosu o peredvijenii kirgizov na TyanŞan i assimilatsii mestnıx plemen v XIII-XV vekax/Sovetskaya etnografiya, 1966, no. 4. 17. Butanayev V. Ya., Hudyakov Y. S. İstoriya yeniseyskix kırgızov. Abakan, 2000. 18. Mokeyev A. M. Etapı etniçeskoy istorii kirgizskogo naroda na Tyan-Şane; aynı yazar: O lokalizatsii altayskix kirgizov v IXXVI. Vekax//Kırgızı. Etnogeniteçeskiye e etnokulturnıya protsessı v drevnosti i srednevekovye v Tsentralnoy Azii. Bişkek, 1996.

328

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

19. Klyashtorny S. G., Mokoyev A. M., Mokrınin V. P. Osnovnıya etapı etnogeneza kirgizskogo naroda//Tyurkologiye-88. Frunze 1988, no. 2. 20. Koyçuyev T., Mokrınin V., Ploskix V. Kırgızı i ix predki. Bişkek, 1994. 21. D. Baktıgulov. O lokalizatsii altayskix kirgizov v IX-XVI vekax//Kırgızı. Etnogenetiçeskiye e etnokulturnıya protsessı v drevnosti i srednevekovye v Tsentralnoy Azii. Bişkek. Kırgızistan, 1996. 22. Kızlasov L. R. İstoriya Yujnoy Sibiri v sredniye veka. M. 1984. 23. Camgerçinov M. B. Bıli li sibirskiye kırgızı etniçeskim komponentom kirgizskoy narodnosti?//Trudu Kirgizskogo gosudarstvenno universiteta. Frunze, 1971, vıp. XI; aynı yazar: İs istorii kirgizskoy narodnosti XVI- perviy polovinı XVIII v. Avtoreferat kandidatskoy dissertatsii. Frunze, 1972. 24. Ploskix V. M. Kirgizı i Kokandskoye xanstvo. Frunze, 1977. 25. Selezniev A. G. Barabinskiye tatarı: istoki etnosa i kulturı. Novosibirsk, 1994. 26. Savinov D. G. Ob osnovnıx etapax razvitiya etnokulturnoy obşçnosti kıpçakov na yuge Zapadnoy Sibiri//İstoriya, erxeologiya i etnografiya Sibiri. Tomsk, 1979. 27. Borovkova L. A. Zapad Tsentralnoy Azii v II v. do n.e. VII v.n.e. M. 1989. 28. Butanayev V. Ya., Hudyakov Y. S., age. 29. Malyavkin A. G. Uygurskiye gosudartsva v IX-XII vv. Novosibirsk, 1983. 30. Savinov D. G. Pamyatniki yeniseyskix kırgızov v Gornom Altaye//Voprosı istorii Gornogo Altaya. Gornoaltaysk, 1980. 31. Abdumanapov R. A. K voprosu o svyazax kırgızov s altayskim regionom//Etnografiya Altaya i sopredelnıx territori. Barnaul, 2003, Vıp. 5.

Ek-2

TARBAGATAY KIRGIZLARI M. A. Çertıkov Tarbagatay Kırgızları (zati adları: Kırgız, Tarbagatay Kırgızdarı veya Buddist Kırgızlar) Sincan eyaletinde Taçen bölgesinde Taçen ve Emin kazalarında yaşayan bir halk. Emin kazasında yaşayan Kazaklar onlara Moğol-Kırgız veya Kalmak-Kırgız diyorlar. Moğollarsa “Hamin Kırgız” (Kazak şehrinin Çince adı Hamin’den) ve bazen de “Kazak-Kırgız” diye söz ediyorlar. Rus bilim literatüründe ise adları Emel-Göl Kalmak Kırgızları, Emin Kırgızları şeklinde geçmektedir. Fakat Tarbagatay Kırgızları, Kalmak-Kırgızlar Müslüman oldukları için kendilerini onlardan ayırmak maksadıyla “Kalmak-Kırgız” etnonimini kullanmıyorlar.1 Taçen kazası Rus literatüründe Çukugaç olarak geçmektedir ve Kazakistan’la Tarbagatay etekleri arasında yer almaktadır. Daha önce Dörböljün adıyla bilinen Emin kazası, Taçen kazasının doğusundaki Emin merkez kazası Dalın-Döbön’ün bulunduğu mevkidedir. Taçen’de Çinli ahalinin dışında 60 bin Kazak, 7241 Uygur, 6300 Dungan, 5200 Moğol, 950 Dongxiang ve ayrıca daha küçük rakamlarda Mançur, Daur, Xibo, Miyao, Tibetli, Tacik ve Özbek yaşamaktadır. Emin’de ise Çinlilerin dışında 23 binden fazla Kazak, 5 bin civarında Uygur, 12 bin Dungan, 1400 civarında Moğol, 1500 Dongxiang, 2000 Rus ve daha küçük rakamlarda diğer halklar yaşamaktadır. Resmi rakamlara göre Kırgızların oranı toplam nüfusun %2’sidir.

330

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Buradaki Kırgızlar hakkında çok az araştırma yapılmıştır. Tarbagatay Kırgızları hakkında bugüne kadar en detaylı araştırmayı 1950 yılında Çinli bilim adamı Prof. Ch’u-ch’en Hua yapmıştır. Bunun dışında 1991’de Du Jung Kun’un yayınladığı bir eserde de onlardan söz edilmektedir. Rus araştırmacılar ise Tarbagatay Kırgızları hakkında bugüne kadar ancak bölük-pörçük bilgilere sahiptiler. Örnegin S. M. Abramzon’un 1971’de yayınlanan “Kırgızlar ve Etnogenetik, Tarihi-Kültürel Bağları” adlı çalışmasında Emin Kırgızları hakkında yalnızca şu bilgi bulunmaktadır: “Moğolların Emel otonom bölgesindeki Dörböljün kazasında sayıları 1000 civarında bulunan kendine özgü bir Kalmak-Kırgız grubu yaşamaktadır. Bunlar kendilerini Kırgızların Sarı Bagış, Munduz, Baarın kabilelerine mensup kabul ediyorlar. Çok az bir kısmı ise soylarını Çinlilere, Tuvalılara (Kökmonçok grubuna) ve Kazaklara bağlıyorlar. Hayat tarzları Moğollarınkine daha yakındır. Din olarak Lamaizmi kabul etmişler. Kırgızca unsurlar da içeren Kazak lehçesiyle konuşuyorlar. Lamalar ve yaşlılar Moğolca biliyorlar. Buraya 300 yıl kadar önce Ala-Too’dan geldiklerini belirtiyorlar. Kalmak Kırgızlar, her ne kadar bazıları atalarının Kırgız olmadığını biliyorlarsa da, kendilerini Kırgız olarak tanıtıyorlar. Bu etnik grubun aslının XVIII. Yüzyıl başlarında Cungarlar tarafından Sibirya’dan tehcir edilen Kırgızların torunları oldukları bilinmektedir.”2 Yazar, bu Kırgızlar hakkında daha fazla bilgi edinememiş. Tarbagatay Kırgızlarını ziyaret ettiğimde buradaki Kırgız yazar Kudaybergen Kike ulı tarafından yazılmış bir broşür verdiler. Broşürde Tarbagatay Kırgızları hakkında tarihi bilgiler ve halkın boy yapısıyla ilgili malumat vardı. Arap harfleriyle Kazakça olarak yazılan broşür, Tarbagatay Kırgızlarının XIX-XX. Yüzyıl tarihiyle ilgili malumat içeriyordu. Profesyonel bir tarihçi olmayan Kudaybergen, Müslüman olması hasebiyle buradaki Kırgızların soyunu İslami geleneğe uygun olarak Nuh peygambere ve Oğuzhan’a bağlıyordu. Yazara göre Kırgızlar 4800 yıl önce Yenisey, Hangay ve Tanrı Dağları’nda yaşamışlar, XIV Yüzyıldan XVIII. Yüzyıla

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

331

kadar Yenisey’de oturmuş, daha sonra Sincan ve Heilongjiang’a muhaceret etmişlerdi ki, bu durumda yazar Tarbagatay Kırgızlarını Tanrı Dağları Kırgızlarının bir kolu olarak görüyordu. 2005 yılında bu Kırgız grubunun boy-kabile yapısını aydınlığa kavuşturmak amacıyla düzenlediğim ziyaret sırasında Emin kazasında bir süre kaldım ve sonunda yerli Kırgızlara mensup Serik Urkumbey adında birine rastladım. Kendisi Sart boyundandı. Yerli Kazaklar bana onu bulmamda yardımcı olmak amacıyla Serik’in “Moğol-Kırgız”lardan olduğunu söylediler. İşte Tarbagatay Kırgızların yaşadıkları yerler ve boy yapıları hakkında ilk bilgileri bu Serik’den aldım. Daha sonra Taçen kazasıyla Lamaco köyüne gittim. Tarbagatay Kırgızlarının tarihi hakkında bana verilen rivayet kabilinden bilgiler, hem tezatlarla doluylu, hem de birbirini tutmuyordu. Söylediklerine göre Emin kazasına 400 yıl önce gelmişler ve daha önce Altay dağının öte tarafında yaşıyorlarmış. Onlar, onuncu Cungar kabilesiydi. Yani sekiz Cungar kabilesi Kara-Kalmak veya Cungar, dokuzuncu kabile Çahar-Moğol kabilesi idi ve Ho-bei’den gelmişti. Bu arada Kırgızlar kendilerinin onuncu Cungar kabilesi olarak kabul edilmeleri ricasıyla Çin imparatoruna üç kişilik bir heyet göndermişler. Bu cesur Kırgızlardan yalnızca biri geri dönebilmiş. Biri bir çatışmada öldürülmüş, ikincisi Çin Seddi’nin içine kapatılıp üzeri taşla örülmüş. Üçüncüsünün kurtuluşu ise yanındaki altın imparatorluk mührü sayesinde olmuş. Neyse ki imparator onların onuncu Cungar kabilesi olmalarını kabul etmiş. Bundan başka Kırgızlar iki yıl Altaylarda yaşamış ve geri dönmüşler.3 Bana bilgi veren bir başka kişiye göre ise Kırgızlar XIV. Yüzyılda Yenisey’den ayrılmışlar. Mai-lo ve Çayar dağlarında yaşıyorlarmış. Yirmi yıl sonra da Orhoçyar’a gelmişler. Cungarlarla yapılan savaştan sonra Kırgızlar Heilongjiang, Neng-ch’ien, Kızılsug, İli ve Orhoçyar’a göç etmişler. Kırgızlar, daha önce bozkırlarda yaşıyorlarmış ve hiç köy görmemişler.4

332

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Bir diğer şahide göre 400 Kırgız ailesi 1753 yılında Alatao [Aladağ] dağının öte tarafından gelmiş. Tarbagatay Kırgızlarının XIX. Yüzyıl ortalarında Altaylara gelişleri hikayesiyle ilgili anlatılanlar da birbirinden farklı. Bir şahide göre Kırgızlar Altayların Sincan taraflarında 1863-64 veya 1866 yıllarında yaşıyorlarmış. (Bunu anlatan kişi verdiği tarihten emin değildi.) Bir diğerine göre ise Kırgızlar 1860’da Kobdo bölgesine göç etmiş, orada on yıl yaşadıktan sonra geri dönmüşler, ama Orhoçyar’a 1880’de gelmişler. 1962 yılında Tarbagatay Kırgızları genel olarak Emin kazasının Dalın-Döbön, Orhoçyar ve Lamaco (Kurgız-Küre) köylerinde yaşıyorlarmış. Hatta Kırgız-Küre’de Kırgızların ibadet ettikleri bir Buddist tapınağı mevcut ve bu yüzden oraya Kırgız-Küre yani “Kırgız Buddist Tapınağı” deniliyormuş. Orhoçyar ve KurgızKüre köyleri başlangıçtan beri Tarbagatay Kırgızlarının yaşadıkları yerlermiş, fakat 1962’de muntazam kitleler halinde Sovyetler Birliği’nde Rus göçmenlerin bulunduğu Taçen’e göç etmişler. Gerçekten de Taçen’de 1962’den beri Tarbagatay Kırgızlarıyla bir arada yaşamayı tercih eden Ruslarla karşılaştım. Tarbagatay Kırgızları Kazakça konuşuyorlar ve Kırgızca artık pek kullanılmıyor. Ayrıca Moğolca ve Çince biliyorlarsa da, Kırgızların Çinceleri son derece kötü. Tarbagatay Kırgızlarının çoğu Buddist-Lamaist. Aralarında Taçen şehrinde yaşayan 40 kadar Müslüman aile de var. Anlattıklarına göre vaktiyle Tarbagatay Kırgızları Müslümanmış, ama XIX. Yüzyıl ortalarında Buddizmi kabul etmişler. 1860 yılında Orhoçyar köyüne beş Lama rahibi gelmiş ve 3 yurt kurmuşlar. Yurdun birini tapınak, birini barınak, birini de mutfak olarak kullanmışlar. Sonra da Kırgızları Buddist yapmışlar. Daha sonra Tarbagatay Kırgızlarında iki Buddist okulu açılmış. Günümüzde ise Buddist Kırgızların yavaş yavaş İslama geçtikleri, Kızılsug’lu (yani Tiyanşanlı veya Tenirtou’lu) Kırgızlar Müslüman olduğu için Tarbagatay Kırgızlarının yanında yer aldıkları söylenebilir. Misafir olduğum Kırgız ailede koca Buddist, evin hanımı Müslümandı. Evin

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

333

reisi, Tarbagatay Kırgızları arasında kendisi gibi Buddistlerin olmasını yadırgayan karısının tenkidine itirazda bulunuyor; karısı ise bu yeni durumu (yani Kırgızların Buddizme geçişini) utanç verici bulduğunu söylüyordu. Tarbagatay Kırgızları arasındaki Müslümanlar yine her zaman kendi Buddist kabiledaşlarıyla birlikte yaşıyor ve onlarla kız alıp veriyorlar. Tarbagatay Kırgızları Orhoçyar ve Lamaco arasında yer alan Kızıltag’a yani Kayrahan’a tapıyorlar. Bu dağda yaz kış kar eksik olmuyor. Vaktiyle yaşlı kişiler yer ruhlarını sütle doyurur ve “tooba, tooba” [tövbe, tövbe?] yani “tanrım, tanrım..” derlermiş. Bir şey istemek için göğe bakıp dua ederken “Kuday çaarlıka kasın” [Tanrı esirgesin/Hüda yarlıkasın] diyorlar.5 Ateşin alkol ve yiyecekle beslenmesine gelince, birinci kadehi içmeden önce parmaklarını alkole daldırıp sağa sola saçı yapıyorlar.6 Bu görenek, Merkezi Asya, Güney Sibirya ve bu arada Tanrı Dağları (Tenirtou) Kırgızlarında, Hakaslarda, Altaylarda ve diğerlerinde yaygındır. Ayrıca Tarbagatay Kırgızlarında kutsal ata tapma kültü de vardır. Önce iyi bir at seçiyor, sonra boynuna bir bez bağlıyor veya kulağına bir nişan koyuyorlar, böylece at kutsal oluyor. Artık o atın satılması, hediye edilmesi ve öldürülmesi yasaktır. Herhangi bir işte de kullanılamaz. Eğer at ölürse ona bir dini tören düzenliyor, töreni Lama rahipleri idare ediyor. Atın cesedi bir dağa götürülüp kuşlara bırakılıyor. Buddist Kırgızlar ölülerini ahşap mezar içinde defnediyor, ama Müslümanlar bunun doğru olmadığını söylüyorlar. Buddist Kırgızlar da Müslümanlarla birlikte İslami bayramları kutluyorlar. Kışları ise Çinlilerin İlkbahar festivalini – Çagan Bayramı’nı kutluyorlar. 16 Nisanda onların Kün-Ay [Nevruz] bayramı kutlanıyor. Eskiden çocuklar alınlarında perçem bırakırlarmış. Küçük çocukların biri önde, ikisi yanda üç perçemi olurmuş. Tarbagatay Kırgızları endogam evlilikler yasak olduğu için tabii olarak kendi aralarında evleniyorlar. Hatta bir kabilenin alt bölümlerinden evlenmeye bile pek izin verilmiyor. Şimdiki giy-

334

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

sileri çağdaş giysilerle aynı, ama daha önceleri Moğollar gibi giyiniyorlarmış. Aralarında uzun süre kalamadığım için Tarbagatay Kırgızlarının mutfakları hakkında derinlemesine bilgi sahibi değilim. Yemekleri ilk bakışta Kazak yemeklerinden farklı değil. Ayran yapıyorlar. Yılın sıcak günlerinde misafir geldiğinde avluda otlar üzerinde ağırlıyorlar. Masaya büyük bir tabak içinde bolca et koyuyorlar. Bir defasında Taçen kazasına köyden gelen bir Kırgız kadının, diğer kadınlarla birlikte aynı masaya oturmadığını, diğerlerinin neden masaya oturma gereğini duyduklarını anlayamamış gibi, yemeğini bir kenarda yediğini müşahede ettim. Çatal olarak Çin çubukları, bardak yerine ise kâse kullanıyorlar. Alkollü içeceği tercih ediyorlar. Yemek sırasında hem Kazakça, hem de Kırgızca (sınırlı ölçüde) şarkı söylüyorlar. Tarbagatay Kırgızlarının meşgalesi çarvacılık. Koyun, at ve sığır besliyorlar. Kendilerinin ifadesiyle diğer halklara nisbeten müreffeh bir hayat yaşıyorlar. İçlerinde sürüleri için çoban tutacak kadar zengin olanları da var. Tarbagatay Kırgızları şu oymaklardan oluşuyor: Sarbagıs [Sarıbagış], Monduz [Munduz], Barın, Sart, Noyman [Nayman], Kıtay, Kerey, Kalmak, Çotay. Söylediklerine göre Monduz oymağının bir diğer adı Eersın. Kudaybergen Kike ulı’nın broşüründe Çotay oymağı yer almıyor, ama onun yerine Karakalpak boyu var. Kerey oymağı Kazaklardan, Çotay ise Karakalpaklardan inme olduğu için biraz hakir görülüyor. Bana bilgi veren kişinin anlattığına göre Kalmak oymağı diye bir şey yok ve diğer insanlar Tarbagatay Kırgızlarına Kalmak dedikleri için bu kelimeyi anmak bile istemiyor. Bu oymağa mensup insanlar Barın oymağına mensup erkek ve kadınların evliliğinden doğdukları ve melez oldukları için çocuklarına Kalmak denilmiş. Fakat ben, bunu bana anlatan kişinin Tarbagatay Kırgızları arasında İslamî propaganda yapmakla görevli Kırgızlardan olabileceği ve etnografik bilgileri çarpıtabileceği hasebiyle, verdiği bilgiyi biraz şüpheli buldum.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

335

Çünkü burada her üç aileden biri Kalmak oymağına mensuptu ve Monduz ve Sarbagıs oymaklarıysa sayıca hayli azdı. Tarbagatay Kırgızlarının boy yapısı büyük ölçüde Tanrı Dağları (Tenirtou) Kırgızlarınınkiyle aynı. Tiyenşan Kırgızlarının Sarıbagıs ve Munduz boyları Tarbagatay’daki Sarbagıs ve Monduz oymaklarının paralelidir. Nayman boyu ise Pamir ve Alay Kırgızları arasında mevcuttur. Tiyenşan Kırgızları arasında Kıtay ve Kerey boyları da var. Yeri gelmişken Nayman boyunun Kazaklar arasında da oldukça önemli bir yerinin bulunduğunu belirtmiş olalım. Sanırım Tarbagatay Kırgızlarının daha da araştırılması gerekiyor. Ama şimdiden söyleyebilirim ki, Tarbagatay Kırgızlarının oluşumunda Tanrı Dağları (Tiyenşan) Kırgızları rol oynamıştır. Tanrı Dağları Kırgızları arasındaki Kalmak veya Sart-Kalmak boyu, Cungarların Ch’in hanedanı tarafından kılıçtan geçirilmelerinden sonra burada kalan torunlarıdır. Tanrı Dağları Kırgızlarındaki Baarın boyu, Tarbagatay Kırgızlarındaki Barın oymağına tekabül etmektedir, ama Tanrı Dağları’ndaki Baarınlar Moğol asıllıdır ve dolayısıyla Tarbagatay’dakilerin de Moğol kökenli olması gerekir. Yukarıda Kalmak oymağıyla ilgili bilgi veren kişinin aktardığı malumatı göz önünde bulundurmakla birlikte, Kalmak ve Barın oymağı adıyla bilinen oymakların varlığı sebebiyle Batı Moğolistanlı etnik unsurların Tarbagatay Kırgızları arasında bulunmasını bir istisna olarak görmüyorum. Kudaybergen Kike ulı’nın broşüründe yer alan ve Çotay da denilen “Karakalpak” adına gelince, Batı Moğolistanlı Cungarlara Oyrat da denildiği için, bunun “Kara-Kalmak” kelimesinin bozulmuş bir şekli olması muhtemeldir. Sart oymağı Tanrı Dağları Kırgızlarının Sarttar ve keza Altaylıların Sart boyuna tekabül etmektedir. Ayrıca Sart oymağının varlığı Tarbagatay Kırgızlarının bünyesine karışmış Uygur veya Özbek unsurlarının varlığını da delalet edebilir. Bana bilgi veren kişilerin anlattıklarına göre Tarbagatay Kırgızlarının oluşumuna Kazaklar (Kerey boyu) ve Karakalpaklar (Çotay boyu) da iştirak etmişlerdir.

336

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Diğer yandan Tarbagatay Kırgızlarının boy yapısının oluşmasında XVII. Yüzyıl başlarında İli-İrtış nehirleri arasına Çungarlar tarafından iskan edilen Yenisey Kırgızları da destek vermiş olabilir. Kısmen Kerey ve Çotay oymakları geç ortaçağ Yenisey Kırgızlarının doğrudan torunları olan Hakasların Kereit ve Çod boylarının uzantıları olabilir.9 Tarbagatay Kırgızlarının verdiği bilgilere göre Monduz oymağının diğer bir adı Eersın’dır ki, Yenisey Kırgızlarındaki Izır (Ezer) adını hatırlatmaktadır. Hakaslar arasında, muhtemelen Oyrat veya Kırgız kökenli, Tarbagatay Kırgızlarındaki Barın oymağına tekabül eden Paratan boyu vardır. Hakasların alt şubelerinden Kızıllar arasında Teleütlerden inme Oyrat kökenli Halmah boyu vardır ki, onu Tarbagatay Kırgızlarındaki Kalmak oymağı ile özdeşleştirmek mümkündür. Tarihi rivayetlerde Tarbagatay Kırgızlarının kendilerini onuncu Cungar kabilesi olarak adlandırdıkları belirtildiğine göre, Yenisey Kırgızlarının onların oluşmasında çekirdek rolü aynadıkları söylenebilir. Eğer “onuncu Cungar kabilesi” ifadesini Cungar yönetimine doğrudan bağlı bir otok yani iktisadi yönetim birimi olarak düşünersek, o takdirde Tarbagatay Kırgızlarının tarihen Yenisey kökenli oldukları rivayeti destek kazanmış olur. Cungarya’daki 24 “otok”dan yalnızca ikisinin etnik yapı itibariyle Oyrat kökenli olmadığı bilinmektedir: Kırgız ve Telengit otokları. Kırgız otoku dört zaysan tarafından yönetiliyor ve XVIII. Yüzyıl ortalarında dört bin çadırdan oluşuyordu.10 Ayrıca Kırgız otokunun bünyesinde Yenisey Kırgızlarından olmayan başkalarının bulunup bulunmadığı da bilinmiyor. Diğer yandan bu iki halkın (Yenisey ve Tanrı Dağları Kırgızları) Rus kaynaklarının verdikleri bilgilere göre birbirine düşman iki ayrı cephede yer aldıkları malumdur. Örneğin 1703’deki muhaceretten hemen sonra “İrtış nehrinin öte tarafında Kokore gölü sahilinde Kırgız prensi Külegen kendi ulusu ile yaşıyordu ve Kırgız Brutlar onlara saldırarak Külegen ulusunu kılıçtan geçirdiler”11 Cungarlar kendilerine Brut dedikleri için Tanrı Dağları Kırgızları Rus kaynaklarında çoğu kez Brut veya Bürüt adıyla geçmektedir.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

337

Yenisey Kırgızları göç ettikten sonra İli nehri sahilindeki Cungar otağına bağlanmış ve kendilerine Kırgız-Kalmaklar denilmeye başlanmıştı. S. V. Bahruşin’in şu sözleri de bunu teyit etmektedir: “Çulım nehri yakınında kendilerini Kırgız-Kalmak diye tanıtan iki kişi tutuklanmıştı. Bunlar, atalarının Sagay bozkırlarından Kuznetsk ile Krasnoyarsk’a göç ettiklerini, halen de orada Rus tebaası olarak göçebe hayatı yaşadıklarını ve İli nehri boyundaki Cungar bölgesinde yani Zengorsk nahiyesinde oturduklarını bildirdiler.”12 Peki Yenisey Kırgızlarına neden Kırgız-Kalmak denilmişti? Kanaatime göre aynı etnik adı taşıyan iki halk komşu olarak yaşamaya başlamıştı ve bu yüzden Cungarlar tarafında yaşayan Yenisey Kırgızlarına Kırgız-Kalmak denilme gereği hasıl olmuştur. (Bunlar, Rusların Cungar-Kalmak dedikleri Türk dilli bir halktır.) Tarbagatay Kırgızları, şimdiki yaşadıkları yere Alatao [Alatav] ın arka tarafından yani İli nehri havzasından göç edip geldiklerini belirtiyorlar. İli nehri ve onun yakınlarındaki Kulca (İnin) şehrinin Cungarya’daki Kırgız otokuyla ilgili son not olarak Mançur generali Çelen’in Ch’in imparatoru Ch’ien-lung’a verdiği raporda geçtiğini görüyoruz: “24 Mart 1756’da askerlerimle Bolobuegesu ve Çirgalay sıradağlarının yanından geçerken Kulca’ya geldim. Buradaki halk Ch’ier-ch’is otokunun zaysanı (beyi) Kurban-hoca komutasında bana karşı şiddetli bir direniş gösterdi (yaklaşık 8 bin kişi). İsyan bastırılmıştı. Ch’ien-lung’un emriyle Kurbanhoca, kardeşleri ve tüm aile bireyleri halkın gözü önünde infaz edildiler, bütün malları da müsadere edildi..”13 Çince kaynak Kırgız otokunun beyini “hoca” kelimesiyle karşılamakta ise de, Hakas dilindeki “kaşka”nın “hoço” şeklinde verildiği bilinmektedir. Muhtemelen bu acımasız kırgından sonra Kırgız otokunun yetişkin erkeklerinin büyük kısmı esir edilmiş veya öldürülmüş, bu da Yenisey Kırgızlarının Tarbagatay Kırgızlarının atalarını oluşturanların boy yapısının küçülmesine sebep olmuştur. 1756 yılında Kırgızlar dört zaysanın yönetiminde ve yine dört zaysanın idaresindeki Teleütlerle birlikte “bin on çadır” halinde, yanlarında Mingatlarla beraber Sayan-Altaylardaki eski yurtlarına

338

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

geri dönmüşler. Fakat henüz yoldayken Ust-Kamenogorsk’da Ch’in ordusu arkalarından yetişmiş ve erkeklerin neredeyse tamamı kılıçtan geçirilmiş. Örneğin bin çadırdan Kırgız zaysanı Gurban-Kaşka [Kurban-Kaşka]ya sığınanların sayısı yalnızca 168 kişiydi.14 Kırgız otokunun daha sonra başına gelenler muhtemelen şu şekilde olmuştur: Kulca yakınlarındaki savaşı ve nüfusun büyük bir kısmını kaybeden Kırgızlar kuzeye yönelerek Alatao dağlarına geldiler. Daha önce yerli halkla evlilikler yapan bazı Kırgızlar muhtemelen Emel nehri boyunda - kaynaklarda Cungarya’daki belli başlı yerleşim yerleri - kaldılar. Cungar yönetimine hizmet etme yükümlülüğü bulunmayan diğer kısım ise, Kongoray taraflarında, bu olaylar vukû bulmadan bir buçuk asır önce terketmek zorunda kaldıkları, ama tüm bağlarını koparmadıkları kutsal vatanlarına doğru yöneldi. İşte bu yola çıkanların çok büyük kısmı ya öldürüldü, ya da esir edildi. Şimdi kendilerine Tarbagatay Kırgızları denilenlerse, kendilerinin onuncu Cungar kabilesi olduklarını, Yenisey’den ne zaman geldiklerini hatırlayan ve büyük savaşlardan sonra güneyde yaşayan ve Müslüman olan Kırgızların bulunduğunu işiten, bu yüzden bir kısmı kendilerini Tanrı Dağları Kırgızlarının torunları olarak görürken, diğer kısmı otoklarının bazı bireylerinin Mançurya’da Heilongjiang’a iskan edildiğini işiten Kırgızlardır. Zaman içinde pek çok olayla ilgili hatıralar silinip gitmiştir. Kırgız-Kalmakların diğer kısmının Ruslar tarafından kuzey bölgelerinde tutulanları dış olaylardan uzak kaldılar. Yenisey Kırgızlarıyla Tanrı Dağları Kırgızlarına mensup yaşlıların anlattıkları rivayetler birbirine karışmaktadır, ama eski ortak ata yurtlarında akan nehrin adı ve mazideki hayatlarıyla ilgili bazı tasvirler hatıralarından silinmemiş. Eğer olaylar bu şekilde gelişmişse, o takdirde haritamızın eksik kalan kısımları, Çin’in kuzeybatı eyaletinde Heilongjiang’da yaşayan ve buraya 1750’deki büyük savaştan sonra Cungarya’dan göçüp gelen Yenisey Kırgızlarının torunlarının anlattıklarıyla tamamlayabiliriz. Bu rivayette anlatıldığına göre Heilongjiang Kırgızları daha önceleri Ch’in ordusu gelinceye kadar “Sincan’da İli nehri sahillerinde” yaşıyorlarmış.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

339

Güney eteklerinde sığınacakları “yüz kutsal mağara” buldukları Altay dağlarına doğru kaçmak zorunda kalmışlar. Burada Cungarya hükümdarı Davach’i’nin yakalandığını, pek çok savaşçısının onunla birlikte esir edildiğini, bunların da büyük kısmının Kırgız yani kendi akrabaları olduğunu öğrenmişler. 49 gün sonra Ch’in yönetiminden bir mektup almışlar. Mektupta erkekleri Ch’in ordusuna esir düşen ailelerin kocalarına kavuşmak için Ch’in ordusunun ardından gidebilecekleri belirtilmiş. Kırgızlar da böyle yapmışlar. Böylece tamamı Heilongjiang eyaletine gelmişler ve adları Heilongjiang Kırgızları olmuş.15 XVIII. Yüzyıl başlarında Cungarya’ya göç eden Yenisey Kırgızları, bölgeye gelmelerinden hemen sonra Rus vakanüvisleri ve bilim adamlarıyla tanıştılar. Esasen Ruslar Kırgız (Yenisey Kırgızları) denilen bu halkla ilk defa XVI. Yüzyıl sonlarında tanışmışlar ve hemen aralarında çatışmalar başlamıştı. Yenisey Kırgızları daha doğrusu Hakas-Minusin çanağında bel kemiğini Kırgızların teşkil ettiği Hongoray halkının süb-etnik gruplarıyla başlayan askeri çatışmalar 100 yıl devam etti (Rus Kazaklarının 1706’da Kırgız beyi Momçi’ye hakaret etmelerinden 1706’ya yani Hongoray halkının Cungarya’ya son göçünün gerçekleştiği yıla kadar). “Kirgiz” veya “Kirgizler” kelimesiyle tanışmalarıyla birlikte Ruslar nazarında bu sözcük hür bozkır hayatını seven ve dizginlenmez zevkleri olan Türk dilli halkların cins ismi haline geldi. Görünüşe göre sırf bu yüzden Ruslar Kazaklara da Kırgız (KırgızKaysak, Kırgız-Kazak) demeye başladılar. Halbuki ana hatları itibariyle Kazaklarla aynı hayat tarzına sahip Tanrı Dağları Kırgızlarının varlığından haberdardılar. Vakanüvislerin ardından Yenisey Kırgızlarının Tanrı Dağları Kırgızlarıyla aynı halk olduğu rivayetleriyle Yenisey Kırgızlarının XVIII. Yüzyılda göç ettikleri rivayeti bilim adamlarını harekete geçirdi. Örneğin XVIII. Yüzyıl sonlarında İ. Y. Fişer ve XIX. Yüzyılın birinci yarımında A. İ. Levin, Yenisey Kırgızlarının göçten sonra Bürüt* yani Tanrı Dağları Kırgızları adıyla tanındıklarını var saydılar.S. V. Bahruşin Yenisey Kırgızlarının Kırgızistan’da eridiklerini savunurken, S. M.

340

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Abramzon Dörböljün nahiyesindeki Kalmak-Kırgızların XVIII. Yüzyıl başlarında Cungarlar tarafından Sibirya’dan tehcir edilen bazı Kırgızların torunları olduklarını ileri sürdü... Cungarya’daki Yenisey Kırgızlarının kaderi Altaylı-Telengütlerin kaderiyle sıkı sıkıya bağlıydı. Çünkü Cungar Hanlığı’nın yıkılmasından sonra dahi Hakasların ve Altaylıların ataları bulundukları topraklara birlikte dönmüş, aynı trajediyi birlikte yaşamışlardır. Mançurya’da esir alınan Telengütlerin ve keza Kırgızların Heilongjiang’a gönderildikleri şeklinde bir bilgi de mevcut. Bu iki halkın dışında Orjak, Mingat ve Uranhay-çilan’ların da Heilongjiang’a gönderildekleri bilinmektedir. Telengütlerin Tanrı Dağları Kırgızlarıyla olan komşuluklarının arkada bir iz bırakmaması imkansızdı. Bu izler hâlâ bulunabilir. Örneğin Tanrı Dağları Kırgızları’ndaki boy-kabile yapısının Tarbagatay Kırgızları ve Altaylılardakiyle benzeşmesi ve birbirine yakın isimler taşımaları dikkat çekicidir: Tanrı Dağları Kırgızlarında Munduz, Nayman, Kıtay, Sarttar; Tarbagatay Kırgızlarında Monduz, Noyman, Kıtay, Sart; Altaylılarda ise Mundus, Mayman, Kıtat, Sart. Tanrı Dağları Kırgızlarının Tarbagatay Kırgıçlarının etnogenezine iştirak ettikleri açık. Tanrı Dağları Kırgızlarındaki Sarıbagış ve Baarın boylarının isimleriyle diğerlerindeki Sarbagış ve Barın isimlerinin benzerliği de bu konuda bir delildir. 1. Roza Urkumbey, 1959 doğumlu, Sart boyu, Buddist. 2. Abramzon S. M. Kirgizı i ix etnogenetiçeskiye i istorikokulturnıye svyazi, İz-vo “Nauka”, L., 1971, s. 28. 3. Serik Urkumbey, 1967 doğumlu, rod sart, Emin savcılığında görevli. Buddist. 4. Kıtan, 1934 doğumlu, Sarbagış boyu, Müslüman. 5. Tuliuhan, 1961 doğumlu, Çotay boyu, Buddist. 6. Şamani geleneklerde saçı yapmak âdeti eskiden beri vardır; ancak Özbekistan’da kaldığım yıllarda, bir mecliste birkaç Müslüman Özbek’in birinci kadehi omuzlarından arka tarafa serperek

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

341

“Umay anamıza!” deyip, arkasından da “artık Türklerden de bir peygamber çıkma zamanı gelmiştir!” dediklerine şaşkınlık içinde şahit oldum. (D. A. Batur) 7. Edepçap, 1953 doğumlu, Monduz boyu, Buddist. 8. Kıtan, 1934 doğumlu, Sarbagış boyu, Müslüman. 9. Hakas destanlarında Kereyhan tiplemesi vardır. Kereitler ise Hissar ulusundaki Yenisey Kırgızlarında bir boy adıdır. 10. Kıçanov Y. İ. Koçevıye gosudartsva ot gunnov do mançurov/ RAN, İn-t vost. S.-Peterburskiy filial, s. 240-241. 11. Butanayev V. Ya., Abdıkalıkov A. Materialı po istorii Hakasii XVII- naçala XVIII vv.- Abakan, 1995, s. 210. 12. Bahruşin S. V. Nauçnıya trudu, M. 1955, T. 3, s. 244; G. N. Potanin. Materialı po istorii Sibiri, 1866, kn. 4, II, s. 62. 13. Hocayev A. H. Tsinskaya imperiya i Vostoçnıy Turkestan XVIII v. Taşkent, 1991, s. 59. 14. Butanayev V. Ya. Etniçeskaya kultura hakasov, Abakan, 1998, s. 49; Samayev G. P. Gornıy Altay v XVII – seredine XIX v., Problemı politiçeskoy istorii i prisoyedineniya k Rossii – Gorno Altaysk, 1991, s. 112. 15. Ma Vey Sin, Ju Ban. Narodnaya kultura i iskusstvo heyluntszyanskix kırgızov, 1997, s. 1-6.

Ek-3

V.V. Bartold’un Aristov’un Eserine Yaptığı Tenkit Aristov’un eseri, şarkiyat literatürü konusunda kesinlikle en sevindirici olaylardan biridir. Orta Asya tarihi, bugüne değin o kadar çok az işlenmiş ve kültürlü toplulumuzda o kadar az bilinen bir konudur ki, ciddi dergilerde bile şu veya bu seyyahın kaynaklara herhangi bir müracaatta bulunmadan tesadüfî hikâye veya muammalı bilgilere dayanarak kaleme aldıkları Orta Asya’nın şu veya bu bölgesiye ilgili tarihi araştırmalarına bile rastlanmaktaydı. Hatta şahsî bir menfaat gözetmeyen (bilimin resmi temsilcileri arasında bulunmayanlar da dâhil) araştırmacıların bariz bir şekilde birkaç yıl daha üzerinde çalışılması gereken konuyla ilgili literatürü tarayarak yazdıkları eserler dahi saygıyı hak ediyordu. Yazar, araştırmasının amacını şu sözlerle belirtmektedir: “Elinizdeki eserin amacı, bugünkü boyların yapılarıyla ilgili bilgileri ve konuyla alâkalı tarihi malumatı kullanarak boy ve kabileleri tespit edip, şimdiki Türk halklarını oluşturan yabancı karışımları ortaya çıkarmaktır.” Yazar, birkaç istisna dışında, Batı dillerinde yayınlanmış tüm “tarihi bilgileri” ve Avrupalı bilim adamlarının kendisinin ilgilendiği konuyla bağlantılı tüm çalışmalarını gerçekten gözden geçirmiştir. Değişik kaynak ve eğitim araçlarının mukayeseli tetkiki, genel olarak doğru bir şekilde, otoriterlerin önünde eğilmeden, ama gereksiz polemiklerden kaçınılarak yapılmış. Yazarın geniş malumatı sayesinde ortaya koyduğu bu eserin, müstakbel araştırmacıların kendilerine gerekecek faydalı literatürü bulabilecekleri kaçınılmaz bir kaynak olarak kalacağı

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

343

muhakkak. Yine de izah etmeye çalışacağımız gibi, yazarın eserinin bazı temel olumsuz yönleri, öncelikle kendisinin kullanmayı uygun bulduğu, ancak onlardaki bir dizi yanlışları fark etmekle birlikte daha detaylı temellere dayandırılmış bilgilerle değiştirmekte yetersiz kaldığı malzemelerden kaynaklanmaktadır. Bazı faydalı ve hatta mükemmel varsayımlara rağmen, çoğu kez yazarın ileri sürdüğü görüşler, kendisinin dahi doğrulayamadığı teoriler gibi, oldukça tartışmalıdır. Yazar da bunu şu sözleriyle kısmen kabul etmektedir: “Türk halklarının etnik yapısı çağdaş boy ve kabilelerin yapılarını incelemek suretiyle açıklığa kavuşturulsa dahi, tarihi malumat geleceğin bir muamması olarak durmaktadır”; özellikle “günümüzde boy yapılarını muhafaza eden Türk kabileleri veya Türk halklarının bâkiyelerinin boy yapıları hakkındaki bilgiler kıttır; Çin kaynaklarında eski Türk halk ve kabileleriyle ilgili bilgiler yetersizdir ve olanlar da yeterince incelenmemiştir”; “ve bu bilgiler de zamanla eski bilgiler haline gelmektedir.” Buna şu hususu da ilave etmek gerekir ki, Müslüman yazarların yeterli şekilde incelendiklerini kabul etmek mümkün değildir ve bu şartlar altında doğu dillerini bilmemesinin sonucunun Aristov’un eserine yansıması kaçınılmazdı. Elbette öncelikle filolojik izahatlar ve teoriler için yabancı dillerin bilinmesi zaruridir. Bu yüzden C. Ritter’den L. Cahun’a varıncaya kadar Türkler hakkında yazılar yazan ve şarkiyatçı olmayan yazarlar, kesin tarihi bilgiler olmadığı için, isimler ve şahıs adlarındaki ses benzerliklerine (genellikle tesadüfî) dayanarak onları birbiriyle özdeşleştirmişlerdir. Ne yazık ki bilimsel araştırmalarla ilgili bu çağdaş ve tutarsız yaklaşım, Bay Aristov tarafından da sergilenmektedir. Ayrıca yazarın eserine yansıyan tarih metodolojisi eksikliğine de işaret etmek zorundayız. Bay Aristov’un teorileri arasında, doğu halklarının dillerini ve hayat tarzlarını bilmeyen her tarihçi için mümkün gözükmeyen şeyler olduğunu da göreceğiz. Yazar, “Türklerin kökeninin nasıl ortaya çıktığı ve ilk atayurtlarının neresi olduğu” konusunda haklı olarak bir karar vermek istemiyor ve yalnızca şöyle bir tahminde bulunuyor: “Ana Türk

344

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

boylarının büyük bir kısmı, eski Türk halk efsanelerinin ve adlarını ilk başlarda yer adlarından (nehir, coğrafi bölge) alan kabile isimlerinin de gösterdiği gibi, Altaylarda yaşıyorlardı.” Türk kökenli oldukları konusunda oldukça sarih bilgilere sahip olunmamakla birlikte, Hun İmparatorluğu en eski Türk devleti olarak kabul edilir. Aristov da selefleri gibi “Çin kaynaklarında Kaokuilerin ve T’u-külerin Hunların torunları olduğu ve Kao-kuilerin dilinin küçük farklara rağmen “Hun diliyle aynı olduğu”nun belirtilmesinden, Hunların da Türk olduğu açıktır” şeklinde bir hükme varmaktadır. Ortaçağ yazarlarının farklı zamanlarda yaşamalarına rağmen bazı halkların kökeni ve dillerinin benzerliği konusunda ortaya attıkları teorilerin çok az güvenilirliği ortada iken, bu hüküm yazar tarafından tamamıyla inandırıcı bulunmaktadır. Moğollarla Türkler arasındaki etnografik farklılıklar, hem Çinli hem de Müslüman yazarlar tarafından çok az bilinmekteydi. Çin kaynaklarının çeviriyazımlarında verien Hun ad ve unvanları, Türk dillerinin yorumlanmasına imkân tanımamaktadır. Yazarın “Hun dilinden geriye kalan tek cümle” dediği tam anlaşılmayan cümle de IV. Yüzyıla aittir ve dolayısıyla Hunların M.Ö. III. Yüzyılda Türkçe konuştuklarını göstermez. Yazar, Hunların çağdaşları olan K’ang-chüleri (Kanglıları), Usunları ve onlar tarafından Yedisu’dan itilen Sakaları (Çin kaynaklarındaki So) da Türk saymaktadır.171 Bunlar arasında yazarın yalnızca Saha (Yakutların diğer adı), Sagay (Yenisey Türklerin adı) ve Sayak (Kara-Kırgız taifelerinden biri) sözcükleriyle ses benzerliğine sahip olduğu belirtilen sonuncuların Türklüğü en şüpheli olanıdır. Yazarın görüşüne göre henüz M.Ö. III. Yüzyıldan daha önce bir zamanda Yenisey Kırgızlarından ayrılan Usunlar Tannu-ola ve Doğu Tanrı 171 Aristov da tıpkı Vivien de St-Martin gibi, haklı olarak Yüeçileri Tibetli olarak kabul etmektedir ki, onun gösterdiği kanıtlar bana da oldukça yeterli görünmektedir. Artık Yüeçilerin önceleri Abel-Rémusat (Sur peuples du Tibet, p. 200) tarafından ortaya atılan, Vivien de St-Martin tarafından reddedilen (Les Hun Blancs, p. 38) ve Grigoryev tarafından tekrar yenilenen (Саки, c. 137) Massagetlerle akraba oldukları görüşü tamamıyla fantastik rivayetler sahasına gitmektedir. (Bartold, Soçineniya, II, 1. Cilt, s. 25, dn. 2)

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

345

Dağları arasında172 göçebe halde yaşıyorlardı ve M.Ö. II. Yüzyılın ortalarında Batı Tanrı Dağları’na yönelmişlerdi; “onların ezeli halk adı her zaman Kırgız’dı” ve Usun adını Miladi V. Yüzyıla kadar yönetici hanedanın kendisine mensup olduğu boyun adından almışlardı. Yine yazara göre Türk İmparatorluğu bünyesindeki bu Usunlar veya Kırgızlar beş Nuşibi aymağını (ki yazarın haklı olarak ifade ettiği gibi bu Nuşibi adının nereden geldiği henüz aydınlığa kavuşturulmamıştır) teşkil ediyorlardı ve bunlardan iki aymağın adı (Asigi ve Gaşu) Kara-Kırgızların (Assık ve Kuçuk) boylarının adlarıyla yakınlık arzedebilmektedir. Her ne kadar Kırgızlar (yani bizim Kara-Kırgızlar) şimdiki topraklarında yalnızca XVI. Yüzyılda zikrediliyorlarsa da, yine de yazar onların ortaçağda güneybatıya göç etmiş olmaları ihtimalini reddetmekte; X ve XI. Yüzyılda güçlü Karluk hanları, XII. Yüzyılda ise Kara-Kidanlar (yani Kara-Kitaylar) ve daha sonra Moğollar buna izin vermezlerdi demektedir. Gerek Usunlar ve gerekse Kırgızlar antropolojik açıdan diğer Türklerden bariz çizgilerle ayrılırlar. Bay Aristov, bu antropolojik işaretlerin Türklerin Çinli yazarların Ding-ling dedikleri halkla karışmasının bir ürünü olduğunu düşünmekte; Ding-linglerde Yenisey Ostyaklarının atalarını görmektedir. (c. 48-54) Bu son görüş hayli şaşırtıcıdır ve bize de makul görünmektedir, ama yazarın Usunlar ve Kırgızlarla ilgili diğer teorilerinin kabul görebileceğini sanmam. Bay Aristov (ki elbette onun aybı değildir) Müslüman yazarların Yedisu bölgesiyle ilgili verdikleri en detaylı bilgileri, özellikle (henüz yayınlanmamış olan) Tumansky elyazmasını ve Gerdizî’nin benim “Otçet o poyezdke v Srednuyu Aziyu” ekine koyduğum Türklerle ilgili bölümünü173 (ki ancak 1897’de yayınlanabilmişti) kullanamamıştır. Bu bilgiler hayli detaylıdır ve şayet Kırgızlar IX-X. Yüzyıllarda Yedisu’da 172 Çin kaynaklarındaki bilgilere göre Usunların ilk yaşadıkları yerler biraz daha güneyde idi; krş. Biçurin, Собрание сведений, III/65. ˂ayrıca bkz. Bartold, Soç., II, I. cilt, c. 25-30.˃ 173 Bartold’un Gerdizi’nin eserinden çevirdiği bu bölüm, Selenge Yayınları arasında çıkan “Orta Asya – Tarih ve Uygarlık” adlı esere konulmuştur (çev.)

346

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

yaşıyor olsalardı, mutlaka bu konuda bir bilgimiz olurdu. Ayrıca Çin kaynaklarından Kırgızların her zaman (muhtemelen Toğuzguzlarla olan savaşta dahi) Karlukların müttefiki olduklarını biliyoruz; Tumansky elyazmasından Karluk topraklarının sınırları içinde kalan Pençul (şimdiki Aksu) şehrinin önce Tokuz-guzların, daha sonra Kırgızların eline geçtiğini de biliyoruz. Demek ki, Kırgızların X. Yüzyılda muhtemelen Kuca bölgesi üzerinden güneybatıya göç ettikleri kesin. XII. Yüzyılda ise Kara-Kitaylar batıya yönelirken Yenisey Kırgızlarının topraklarından geçmişlerdi. Çok muhtemeldir ki (her ne kadar kesin bilgiye sahip değilsek de) Kırgızların bir kısmı bu göçe, daha sonraları da Moğol hareketine iştirak etmişlerdi. Şu halde Kara-Kırgızların şimdiki yurtlarına ne zaman yerleştikleri, kanaatimizce, aydınlığa kavuşturulmayı beklemektedir.174 Hun İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Moğolistan’da hâkimiyet belli bir süreliğine Tungusların eline geçti. Hunların bir kısmı Finlerle karıştıkları batıya göç ettiler. Bay Aristov, Hazar ve Bolgar hanlıklarının temelini bu Hunlara bağlamaktadır. Hazarlar ve Bulgarlar VI. Yüzyılda Süryani yazarlar tarafından Güney Rusya halkları arasında gösterilmektedir.175 Fakat Bizanslı yazarların anlattıklarına bakılırsa, o dönemde İtil’in aşağı akımlarında Hazar Hakanlığı henüz yoktu. Bu durumda (Türk İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra) bu hakanlığın oluşumuyla Moğollar döneminde Altın Orda Hanlığı’nın oluşumu arasında bir benzerlikten söz eden İlovaysky’nin176 görüşünü doğru kabul etmemiz gerekiyor. Sözü edilen halklardan başka Bizanslılar (tıpkı 174 Usunların kökeni konusunda yazarın teorisini paylaşmadığımız gibi, onun “Usunların eski tarihi bazı yanlış varsayımların konusu olmuştur” ve Issıkgöl sahillerinde veya civarında bulunan Kırgız yerleşim birimlerinin kalıntılarının göçebe Usunlara ait olamayacağı şeklindeki sözleriyle (s. 26) uzlaşmamız mümkün değildir. ˂ Tanrı Dağları civarında Kırgız halkının oluşumu konusunda bkz. Soç., II, 1. Cilt, s. 489-520.˃ 175 Zakhariya Rhetor, Landau neşri, s. 337. Bu dikkat çekici kaynakla ilgili bilgiyi Prof. Nöldeke’ye borçluyum. 176 “Raziskaniya”, c. 256, 260.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

347

Süryani yazarlar gibi) Saragur, Onogur ve benzeri haklardan söz etmektedirler. Ord. Prof. Radloff bu isimlerde Uygurların adını görmeyi uygun bulmaktadır.177 Bay Aristov bu yaklaşımı reddetmektedir, fakat onun ortaya koyduğu izahat da pek şâyân-ı takdir değildir. Radloff’tan daha önce Kastren178 tarafından Türk Uygur adının Fin Ugor veya Yurg adıyla özdeşleştirilmesini ise biz daha şüpheli görüyoruz. Ancak bu isimlerin Moğolca halk anlamına gelen gur kelimesinden geldiği, kelimenin gurhan unvanında geçtiği ve aynı kelimenin eski Türklere, Moğollara ve diğerlerine daha eski başka bir halkın dilinden geldiği görüşünü de daha az inandırıcı buluyoruz. Moğolistan’da Altay civarında kalan Türk halkları, Çinli tarihçiler tarafından ortak Kao-kui veya Tele [Tie-le] adıyla biliniyordu. Yazara göre bu sözcük Altaylı Teleütlerin (Moğolca Tele’nin çoğulu) ve Telengüt adlarında muhafaza edilmiştir.179 VI. Yüzyılda yeni bir Türk İmparatorluğu kurulmuştu. Bay Aristov’un görüşüne göre yalnızca imparatorluğun bânileri değil, tüm komşuları da Türk’tü. Tatarlar ve Tatabılar da bunlar arasındadır (Çin kaynaklarında Hi adıyla geçen Tatabılar yazara göre daha sonra Ongut veya Ak Tatar adıyla bilinmektedir ve günümüzdeki Moğollaşmış Oniyut aymağını oluşturmaktadırlar). Yine aynı VI. Yüzyılda Türk İmparatorluğu doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmıştı ve Batı Türk Devleti beşi Dulu, beşi Nuşibi olmak üzere on aymaktan (taifeden) oluşmaktaydı.180 Dulu veya Tulu adı, V. Yüzyıldaki Kao-kui boyları arasında da geçmektedir. Ayrıca yazar bu Dulu adını Bolgar prenslerinin indikleri Dulo adı ile şimdiki 177 К вопросу об уйгурах, c. 108-116. 178 Ethnologische Vorlesungen, s. 93-103. 179 Yazar, bir başka yerde Telenget adını Kao-kui boylerinden Dalan’a yakın görmektedir. 180 Taife adları arasında Çu-yü, Çu-mi, Çumugun ve Çuban adları da geçmektedir ki, yazar buradan hareketle bir zamanlar “Çu grubu denilmesi gereken bir Türk kabileler birliğinin bulunduğu” hükmüne ulaşmaktadır. Her ne kadar yazar bu görüşünü yüzde yüz doğru kabul etse de, elbette bu bir var sayımdır.

348

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Dulat taifesinin adını aynı kökten gelme olarak görmektedir. Birinci yakınlaştırma doğru olabilir, ama ikincisi bize göre bütünüyle anlamsız bir görüştür. Yazar, bir başka yerde bu taifenin adının XVI. Yüzyıla kadar Duglat olarak anıldığını belirtmektedir. Henüz XIII. Yüzyılda Selenge boyunda yaşayan Tayciyutların en yakın komşuları olan ve Reşidüddin’de safkan Moğol olarak gösterilen Dulatların Türk Tulu kabileleriyle herhangi bir ortak yönünün olduğunu zannetmem. Benzeri şartlarda hep olduğu gibi, Türk İmparatorluğu’nun da kuruluş ve yıkılışı Türk halkları arasında önemli ölçüde göçlerin yaşanmasına sebep olmuştur. Bay Aristov, bu halk göçlerinde tarihi verilerle hiç de desteklenmediği halde en önemli rolü Oğuz (Guz) kabilelerine yüklemektedir. Ona göre Oğuzlar ve Uygurlar, hâkimiyeti ele geçiren şu veya bu boya bağlı olarak farklı zamanlarda değişik adlar taşıyan aynı halktır; Türkler (T’u-kü) Oğuzların bünyesine dâhil değildir, aksine onları fethetmişlerdir; batıda “Guz yani Oğuz adı henüz Arap coğrafyacıları zamanında ortaya çıkmıştı”; VIII-X. Yüzyıllarda bu adı Kanglılar ve Kıpçaklar, Kanglıların doğu kolunun Karluklar tarafından fethedilen kısmından ayırmak için almışlardı (s. 184) Halbuki Orhon kitabelerinde han kendi halkına hitab ederken tokuz-oğuz181 veya sadece oğuz kelimesini kullanıyordu ki, buradan oguz kelimesinin yalnızca Türklerin kuzeyli komşuları değil, aynı zamanda daha geniş anlamıyla Türk sözcüğünün sinonimi olarak kullanıldığı hükmü çıkarılabilir. Köl-tigin’in cenaze merasimine batıdan Türgiş hanının elçisi olarak “oğuzların bilge tamgaçısı”182 gelmişti.183 Buradan oğuz sözcüğünün batıda da geniş anlamda kullanıldığı sonucuna varılabilir. Şu halde, Batı Türk Hakanlığı’nın yıkılışından sonra başkenti başlangıçta Sır-derya’nın aşağı akımlarında iken daha sonra 181 Radloff, Die altturkischen Inschriften, Neue Folge, s. 150; Thomsen, Inscription de l’Orkhon, p. 115. 182 Namık Kemal Orkun, aynı ibareyi “nişancı Oguz bilge” şeklinde çevirmektedir (çev.) 183 Radloff, Die altturkischen Inschriften, Neue Folge, s. 136; Thomsen, Inscription de l’Orkhon, p. 105.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

349

güneybatıya doğu kayan yeni bir devlet kurmuş bulunan Oğuzlar, Türklerin (T’u-kü) doğrudan torunlarıydılar ve Kanglılarla hiçbir ilgileri yoktu. Dilbilimsel veriler, bize göre, yazarın teklif ettiği görüşten ziyade bizim var sayımımızı desteklemektedir. Bay Aristov’un görüşüne göre, yalnızca güneybatı Türkleri184 değil, İtil Tatarları, Başkurtlar ve diğerleri de Kanglı ve Kıpçaklardan inmedirler; “onlar, Özbeklerin, Sartların ve Kırgız-Kazakların bünyesine de önemli ölçüde karışmışlardır ve bugün mevcut Türk halklarının üçte ikisi Kanglı ve Kıpçaklardan inmedir.” Bu durumda güney Türk lehçelerinin Orhon kitabelerinin diliyle olan yakınlığını185 ve bu ehçelerin Radloff’un tasnifindeki “batı lehçeleri”nden yani Kırgız, Başkurt ve İtil Tatarlarının dilinden farklılığını neyle izah edeceğiz? Türklerin tarihinin ve Türk dilli kitabelerin tetkiki, Radloff’un belirttiği gibi, üç ana Türk lehçesi grubunun (Orta Asya lehçeleri değişik lehçelerin karışımından oluşmaktadır) henüz Türk İmparatorluğu döneminde kesinlikle mevcut olduğu sonucuna götürmektedir. Orhon kitabelerindeki güney Türklerinin ataları Oğuzların dilinde Çağatay edebi literatüründe sert sesli olarak muhafaza edilen birçok yumşak ses bulmaktayız. Dolayısıyla ne Uygurları Oğuzlarla,186 ne Guzları 184 Yazarın güya “Reşidüddin’e göre Selçuk’un Kanglı kabilelerine mensup olduğu” şeklindeki görüşü (s. 173) sanırım yalnızca Prof. Berezin’in yanlış okumasına dayanmaktadır. (Reşidüddin, Berezin neşri, I, çev., s. 30) Aynı Berezin cümlede geçen kelimeyi katık (‫ )ﻗﺘﻴﺆ‬şeklinde, ama Houstma (Die Ghuzentsämme, s. 226) doğru olarak kınak olarak okumaktadır. Osmanlılar Kayı veya Kayın-hanlı boyundan inmişlerdir. İkinci sözcük han kelimesinden gelmektedir (Bay Aristov, d’Ohsson’a (Histoire des Mongols, I/293) atıfta bulunmaktadır, ama kelime orada da Kanli olarak değil, Khanli şeklindedir). Demek ki, Osmanlılar yazarın ima ettiği gibi (s. 175) Kanglılardan inme değildirler. Dede Korkud’un mensup olduğu Oğuz Bayat boyunun da muhtemelen hem Kanglı Bayaut hem de Moğol Bayaut boyuyla ilişkisi çok azdır (Reşidüddin, Berezin neşri, I, çev., 175) 185 Radloff, Die altturkischen Inschriften, Neue Folge, s. 44. 186 Bay Aristov bu özdeşleştirme konusunda şu açıklamayı yapmaktadır: “Oğuzhan efsaneleri yalnızca Reşiddüddin ve Ebulgazi’de geçen Türkmenlerde değil, aynı zamanda Radloff’un yayınladığı Shefer’in kütüphanesindeki Uygurca elyazması mektubun fragmanlarının çevirisine göre Uygurlarda da vardı.” (s. 184) Ne var ki, bu fragmanın dili bariz şekilde doğu Türk leh-

350

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kumanlarla özdeşleştirebiliriz (s. 59) Diğer yandan Kumanların Kıpçaklarla özdeşliği ve Kıpçakların Kanglılarla yakın akraba oldukları muhakkak. Nitekim XII. Yüzyıl ile XIII. Yüzyıl başlarındaki Müslüman yazarlar da Kanglı ve Kıpçak kelimelerini aşağı yukarı eşanlamlı olarak kullanmaktadırlar.187 Eğer K’ang-chü ve Kanglı kelimeleri kendi içinde birbiriyle özdeşleştilebilirse, bu durumda Kanglılar bir zamanlar Türklerin batı kolunu teşkil eden bir halktı (hâlbuki İskitlerin Avrupa kolunun Türk kökenli olduğuna dair şu ana kadar herhangi bir belge sunulamamıştır); bu konuyu teyiden (eğer desteklenirse) Macar dilindeki Türkçe unsur Türk lehçelerinin batı grubuna dâhildir.188 Türk Hakanlığı’nın kuruluşundan sonra batıda ağırıklı kesimi Asya’dan Avrupa’ya göçe katılan Oğuzlar teşkil ediyordu. Burada Peçeneklerin (Oğuz boyları arasındaki Biçne), Bizanslı yazarların Uzlarının, Türklerin (Avristov’a göre Türgişlerin) ve bizim yazarların Berendeylerinin (muhtemelen Oğuz Bayandır boyu) göçünü de sanırım bu göç hareketine dâhil etmek gerekir. Ancak, şimdiki Kırgız bozkırlarında Kıpçaklar (Kanglılar) yavaş yavaş tekrar ağırlıklı kesimi oluşturdular ve Kıpçakların hâkimiyeti ele geçirdikleri XII. Yüzyıl sonlarında Oğuzları - ki batı Türk lehçesinin en eski edebi kitabesi onlara aittir, - Sır-derya’nın aşağı akımlarından ve Güney Rusya’dan ittiler. Türkistan’da (Müslüman yazarların ifadesiyle İslam ülkeleri sınırlarından Çin’e kadar uzanan göçebe Türklerin topraklarında) Batı Türk Hakanlığı’nın yakılmasından sonra hâkimiyet üç Türk halkının eline geçti: Guz (Oğuz)lar, Karluklar ve Tokuz-oğuzlar çelerinden farklıdır ve muhtemelen efsanenin yazarı Uygur değil, Oğuzların uzun süre yaşadıkları Kırgız-Kazak bozkırlarından bir kişiydi. ˂Türk dillerinin çağdaş tarihi-dilbilimsel tasnifi için bkz. Baskakov, Vvedeniye, s. 176-306.˃ 187 Harezmşah Muhammed’in anası, Cüveyni’ye göre, Kanglılardandı, fakat başka kaynaklar onu Kıpçak kraliçesi olarak göstermektedir ve akrabalarına da çoğunlukla Kıpçak deniliyordu. ˂Bartold, Türkistan’da Hıristiyanlık Üzerine, s. 27; soç., II, 1. Cilt, s. 294). 188 Vambery, Das Türkenvolk, s. 281.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

351

(bunların Batı Türk Devleti’nden doğuya göç eden kolu). Şu ana kadarki bilgilere dayanarak tıpkı Grigoryev gibi Aristov’un da X. Yüzyıl sonunda yaklaşık tüm Türkistan’ı hâkimiyet sancağı altında birleştiren Karahanlıların Karluklar olduğu hükmüne varması kaçınılmazdı. Ama Tumansky elyazmasındaki veriler Tokuzoğuzlarla Karluklar arasındaki savaşta birincilerin daima üstünlüğü elde tuttuklarını ve IX. Yüzyıl sonu yahut X. Yüzyıl başlarında Tokuz-oğuzların özellikle Yağmaların öncülüğünde Kaşgar şehriyle (Karahanıların sabık başkenti) birlikte Doğu Türkistan’ın bir kısmını ve Yedisu’nun Narın’ın güneyinden başlayan bölgesini ele geçirdiklerini göstermektedir. Henüz basılmamış başka bir kaynaktan189 Yağmaların başında bulunan kişinin (Karahanlılarda oldukça sıradan bir unvan olan) Buğra-han unvanı taşıdığını, ayrıca Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün (XI. Yüzyıl) pagan Türklerin yaklaşık 940’da Balasagun’u ele geçirdiklerini belirttiğini biliyoruz.190 Dolayısıyla bu sırada Karlukların yıkılmaya başladıkları ve Çu vadisinde Karahanlı hâkimiyetinin başladığı sonucuna ulaşabiliriz. Göründüğü kadarıyla Karluklar, XIII. Yüzyılda Karluk hâkimiyetinin hüküm sürdüğü Yedisu’nun güney kesimine çekilmek zorundaydılar. Şu halde, bize göre, Karahanlılar ve devleti oluşturan halk Tokuz-oğuzlardan inme idiler. Henüz V. Yüzyılda kendi alfabesi olan Doğu Türkistan’lı Uygurların iki yüzyıl boyunca Oğuzların dilini etkilememiş olması mümkün değildir. Ayrıca Aristov’un da işaret ettiği gibi, Orhon sahilindeki Uygur Hakanlığı’nın yıkılmasından sonra Uygur boylarının bir kısmı Doğu Türkistan’a çekilmişlerdi ki, Karahanlılar zamanında kaleme alınan Kutadgu-bilik’in dilinin Orhon kitabelerinin dilinden bariz bir şekilde farklı oluşu ve Doğu Türk ağzına mensup bulunması da bu şekilde izah edilebilir. XII. Yüzyılda Kara-Kitay (Batı Leao) İmparatorluğu’nun oluşumunun Türk halklarının muhaceretine nasıl bir etkide bulunduğu 189 Mücmelü’t-tevârîh, 273. 190 Bu bilgi şu anda benim “Otçet v poyezdke ve Srednuyu Aziyu”, s. 35’de mevcuttur.

352

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

konusunda hemen hemen hiçbir bilgimiz yok; ama XIII. Yüzyılda Moğolların güçlenmesinin etkisi haddinden fazla olmuştur. İçinde bulunduğumuz yüzyıl başlarında şarkiyatçıların önemli bir kısmı, Moğolistan’ın XIII. Yüzyıldaki etnografik şartlarının aşağı yukarı şimdiki gibi olduğunu ve Çingiz-han’dan önce de bugünkü Moğolistan’ın Moğol kökenli halklarca meskûn bulunduğunu düşünüyorlardı.191 Daha sonraları bazı etnograflar bu halkların çoğunun Türk kökenli olduğunu ispata çalıştılar. Bilâhare Moğolistan’ın güçlü halklarının tamamını, özelikle Kerait, Nayman ve Merkitleri Türk olarak kabul eden Howorth da bu görüşe katıldı. Ne var ki Aristov, daha da ileri gitmekte ve Howorth’un Moğol veya Tungus olarak gördüğü Tatarlar192 ve Ongutlar193 gibi halkları da Türk saymaktadır. Aristov’un teorisine göre Çingiz-han’dan önce Moğolistan “Moğolların ortaya çıktığı kuzeydoğu uç kesimleri hariç” tamamıyla Türklerle meskûndu; fakat buna rağmen Moğollar Türkleri fethederek en iyi toprakları onların elinden aldılar ve bu durumda “Moğolistan Türklerinin önemli bir kesimi kendi yurtlarında kaldılar, fakat muhtemelen henüz XIII. Yüzyılda nihaî olarak Moğollaştılar.” (s. 53) Eğer Moğollar Çingiz-han’dan önce gerçekten Aristov’un sözünü ettiği o küçük kısmı ellerinde bulunduruyorlarsa, Türklerle kıyaslandığında önemsiz bir nüfusa sahip olmalılar. Şartların müsait olmasına, Çingiz-han’ın genetik kabiliyetlerine rağmen bu kadar küçük bir halk, Moğollar ne kadar savaşçı olurlarsa olsunlar, fethettiklere halklara kendi adlarını dahi veremeyebilirlerdi. Ayrıca bu şartlarda yüzyıldan daha az bir süre içinde bazı güçlü halkların Moğollaşması yalnızca saçmalık olmaz. Aksine Moğollar kendi dillerini dahi muhafaza edemezlerdi ve Çingiz-han’ın zaferi Moğol adını taşısa dahi kesinlikle yeni bir Türk halkının oluşumuna yol açardı. 191 Abel-Rémusat, Researches, p. 237-240. 192 Howorth, History of the Mongols, pt. I, p. 700-703. 193 Age., s. 26.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

353

Reşidüddin’in adlarını saydığı Moğolistan halklarının hangilerinin Türk, hangilerinin Moğol olduğunun belirlenmesi meselesi sanırım günümüzde dahi halledilmemiş olarak durmaktadır. Prof. Berezin, Sekiz-müren (Sekiz nehir) coğrafi terimini izah ederken “burada dillerin hangi dereceye kadar birbirine karıştığına” dikkat çekmektedir.194 Howorth’un Kerait, Nayman ve diğer halkların Türk kökenli olduğuna dair görüşü, genellikle onların Türk isimleri ve unvanlarına dayanmaktadır.195 Hâlbuki bu durum, tabii olarak diğer halklara kıyasla Hıristiyan Kerait ve Naymanların Uygur kültüründen daha fazla etkilenmiş olmalarıyla çok basit bir şekilde izah edilebilir. Diğer kültürlü halkların etkisi de isim ve unvanlarda bilhassa kendini hissettirmektedir. Örneğin Kerait hanının kardeşi Tibetçe Çahanbo unvanı taşıyordu. Aynı hanın oğlu yalnızca Çince Sengün unvanıyla biliniyordu. Daha sonraları Ügedey-han’ın Müslüman terbiyesinde yetişen küçük oğlu Melik adını almıştı. Diğer Moğolların maruz kaldıkları bu düşük kültür seviyesini göz önünde bulundurarak, Kerait ve Naymanlarda rastlanan Moğol şahıs adlarının ancak Moğol kökenli olduğu izah edilebilir. Hıristiyanlardaki Mark adıyla herhangi bir ortak yönü olabileceği şekindeki görüşün aksine196 Wang-han’ın dedesinin adı olan Marguz’a Margus şeklinde Moğollarda rastlanmaktadır.197 Hanımı Xutuxtay’ın (Xutuxtu şeklinde de okunabilir) adı da saf Moğolca bir isimdir. XIII. Yüzyılın birinci yarımında yazılan kahramanlık destanlarının da gösterdiği gibi, bizzat Moğollar Kerait ve Mergitleri kendilerinden sayıyorlardı.198 Tatarların Türk kökenli oldukları konusunda başka 194 Reşidüddin, Berezin neşri, I, çev. 249. 195 Howorth, History of the Mongols, pt. I, p. 693 vd. Howorth daha sonra da aynı görüşünde ısrar etmiştir. Krş. Kendininin Keraitlerle ilgili makalesi (Howorth, The northern frontagers, pt VIII, p. 379): “These names will suffice to prove that the Keraits were Turks and not Mongols.” 196 Örneğin Howorth (History of the Mongols, pt. I, p. 697) 197 Berezin’in işaret ettiği gibi (Reşidüddin, I, çev. 259) 198 Sokrovennoye skazaniye, Kafarov çevirisi, s. 54, 57, 171-172. Prof. A. O. İvanovsky’nin bana söylediğine göre metnin orijinalinde dada yerine manxol kelimesi geçmektedir.

354

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

veriler de sunulabilir; örneğin Nor-Buyuruk-han’ın Tatarca unvanı199 Moğolca konuşan halklarda da Türkçe unvanara rastlandığı konusunda tumturaklı bir delildir. Batı Moğolistan’da Yenisey’in yukarı akımlarında, doğrudan Kırgızların güneyinde yaşayan Oyratları kesinlikle Moğol kabul etmek gerekir. Reşidüddin’in kaydına göre Oyratça Moğolcadan yalnızca bazı lehçe özellikleriyle ayrılmaktadır.200 Batı Moğolistan’da hâkimiyeti ellerinde tutan Naymanlar da muhtemelen Moğol’du. Aristov’un görüşünün aksine, tarihî mukayeselere göre, bu halkın adında Moğolca nayman (sekiz) sayısını görmek, bize göre bu adın Nayma nehrinin (Katun’un bir kolu) isminden geldiği görüşünden daha sıhhatlidir. Yazara göre “Naymanlar ezelden beri Türktüler ve günümüzde bu kalabalık kabilelerin Türkçe konuşmaları da bunu teyit etmektedir. Önceleri Moğol olan Naymanların Türkleşmiş olmaları ise Orta Asya tarihinin seyriyle kesinlikle uyuşmaz.” (s. 122) Ne var ki bu “tarihî seyir” yazarın en şüpheli varsayımları üzerine bina edilmiştir. Biz, Bay Aristov’un Orta Asya’nın batı kesimine göç eden bazı Moğol unsurların Türkleşmiş olmalarını imkânsız görmesini bir türlü anlayamıyoruz. Bu durum, özellikle Özbeklerin tarihinde bariz bir şekilde görülmektedir.201 Onların akrabaları Kazakların tarihinde rol almadıklarını düşünmek için hiçbir mesnedimiz yoktur. Kazak federasyonu bünyesinde yer alan “birçok unsur”dan bir tanesi, özellikle Aristov’un doğru bir şekilde ilk başlarda Moğol olarak kabu ettiği Kongratlar. Moğolca bir isim taşımaktadırlar. Yazar burada da Moğolların Türkleşmesine bir türlü inanmak istemiyor; onun görüşüne göre “Çingiz-han’ın oğlu Cuçi’ye verdiği dört bin savaşçının bir kısmı Kongratlardan oluşuyordu. Onlar, Çuçilerin sarayında ve hâkimiyet altındaki halkların yönetiminde önemli bir yere sahiptiler. Tüm bu bilgiler, Çuci ulusundaki Kıpçak ordasında mahali 199 Reşidüddin, Berezin neşri, I, çev. 96-97. 200 Age., s. 79. 201 Ebulgazi’nin bu konudaki imalarına bkz. (Rodoslovnaya tyurok, Desmaison neşri, II, 196).

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

355

Türk boylarının Kongrat adı altında bir ittifak oluşturmasını anlaşılır hale getirmektedir.” Bu izahatı doğru kabul etsek bile, yine de tabii olarak şöyle bir soru yöneltilebilir: Türk kabilelerinin oluşturduğu böyle bir ittifak Nayman adıyla oluşamaz mı? Moğol hâkimiyeti zamanında mevcut Türk halklarının en önemlileri şekillenmiştir ve Aristov’un eserinde bunlardan nüfusça ikinci derecede, fakat işgal ettiği toprakların mesahası itibariyle çağdaş Türk halkları arasında birinci sırada yer alan Kazak-Kırgızlar hepsinden daha detaylı şekilde incelenmiştir. Ayrıca yazar şöyle diyor: “Tüm Türk halkları arasında çarvacılık ve göçebe hayat tarzını, ayrıca boy-kabile yapısını muhafaza etmesi dolayısıyla Kırgız-Kazaklar ayrıcalıklı bir yere sahiptirler. Çünkü boy-kabile taksimatı ve onların isimleri yalnızca KırgızKazaklarda son derece güçlü ve bariz bir şekilde muhafaza edilmektedir.” Diğer yandan şu sonuca varıyor: “Kırgız-Kazak halkı ana hatları itibariyle Kanglı, Kıpçak, Çu (Dulat), Argın, Nayman, Kirey, Alçin aşiretlerinden ve Kara-Kisek, Baycigit, Tama, Taraktı, Türtoul vs. gibi küçük kabilelerden ve bazı Kırgız oymaklarından oluşmaktadır.” (s. 152) Dulatlar, Naymanlar ve Kirey (Kerait)leri bize göre Moğol unsurları arasında saymak gerekir. Argın sözcüğü, Aristov’un dikkat çekici ve gerçeğe hayli uygun tahminine göre “melez” demekmiş. Marko Polo da Argon sözcüğüne böyle bir anlam yüklemiş ve onu Gasmul kelimesiyle özdeşleştirmişti. Aristov, Pauthier’e dayanarak Du Cange’ın Glossarium ad scriptores mediae et infimae Graecitatis’u delil olarak göstermekte; Bizans İmparatorluğu’nda Fransız baba ile Grek anneden olan torunlarına Basmoule veya Gasmoule denildiğini, dolayısıyla Orhon kitabelerindeki Basmılların (Çin kaynaklarındaki pa-si-mi) “muhtemelen değişik boylardan olan insanların karışımının ürünü oldukları” sonucuna ulaşmaktadır. Bilindiği gibi bu anlamdaki bir terime biz Türklerin daha yeni tarihlerinde kurama adında rastlamaktayız. Büyük Cüz’ün ana kabilesi Alçinlerin adı “benekli halk” ala ile ve “tüm atları benekli, ocakları altın” yarı efsanevi Alakçin ülkesiyle ilişkilendirilmektedir. Diğer

356

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

yandan Kazantsev’in kavline göre ülkesindeki kadınların benekli veya alabula çocuklar doğurmaya başladığı Alaça veya Alaçenahan’la ilgili olarak Küçük Cüz’deki bir rivayetten söz edilmektedir. Yazar, tüm bunlara dayanarak “Alçin kabilelerinin temelini, Türklerin geçmişte Küçük Cüz’ün bulunduğu topraklarda yaşayan Batı Ding-lingleri (Yenisey Ostyakları) karışımının oluşturduğu” hükmüne varmaktadır. Demek ki, Kırgız-Kazak halkının bünyesine dahil olan ve onun önemli bir kesimini oluşturan saf Türk unsurlar olarak - ki bugünkü dillerinin de anlaşılmaktadır, - yalnızca Kanglılar ve Kıpçaklar kabul edilebilir. Elbette ki Kırgız-Kazakların dili Batı Türk lehçeleri grubuna girmektedir. Kanglıların etkisi Kara-Kırgız ağzının Yenisey Türklerinden ziyade Kırgız-Kazakların ağzına daha yakın olması vakıasıyla izah edilebilir. Kara Kırgızların bünyesine karışan Kanglı ve Kıpçaklardan Aristov’un eserinde de söz edilmektedir. Ayrıca Kanglıların belli bir zaman doğuda hayli uzak bir yerde yaşadıklarını ispat eden bir dizi tarihi belge sunmak da mümkün. XII. Yüzyıl başlarında Kanglılar Karluklarla birlikte Balasagun’u yağmalamışlardı.202 XVIII. Yüzyılda Almalık’ta kurulan Türk beyliğinin temeli muhtemelen Kanglılar tarafından atılmıştı203 ve ayrıca Reşidüddin’e göre Kanglılar İrtış’ın yukarı akımlarında Nayman topraklarında da yaşıyorlardı.204 Son bilgi, Kırgızların Yedisu’ya muhaceretleri, her ne kadar Aristov’un da tahmin ettiği gibi Milattan önce değil, ancak Moğollar döneminde gerçekleşmişse de, onların bu göçten önce Kanglıların etkisine maruz kalmış olabileceklerini göstermektedir. 202 Cüveynî’nin verdiği bu bilgi için bkz. D’Ohsson, Histoire des Mongols, t. I, p. 442. 203 Bartold, О христианстве в Туркестане, c. 29. Orada bu şekilde yazılmasına rağmen Cüveynî’de geçen kelimenin kanglıyân (‫ )ﻗﻨﻘﻠﻴﺎﻥ‬mı, yoksa karlugân (‫ )ﻗﺮﻟﻐﺎﻥ‬mı olduğu hayli muğlak. Hanıkov’un şu yakınlarda incelediği elyazması bana her halükârda Dolgorukov nushasından daha doğru olduğunu göstermektedir. Kelime Şerefüddin Ali Yezdi’de kanklıyân şeklinde ise de, Cüveynî’yi kullanan Vassaf karlugân şeklinde yazmaktadır (bkz. Vassaf, elyazması, 392) 204 Reşidüddin, Berezin neşri, I, çev. 108; metin, 137.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

357

Bize göre Türk tarihinin geriye kalan en önemli olaylarından bazıları, birkaç Türk boyunun Çin’e göç etmesi, bazı Türklerin kuzeydoğuya itilerek orada Yakut halkını oluşturmaları ve Doğu ve Batı Türkistan’ın yerleşik ahalisinin zaman içinde Türkleşmesidir (fakat Batı Türkistan’da bu süreç henüz bütünüyle tamamlanmış değildir). Yazar, dunganları değişik zamanlarda Çin’e göç eden ve Çinlileşen Hun, Türk ve Uygurların torunları olarak görmektedir. Aristov, tarihî ve etnografik verilere dayanarak, Yakutları Yenisey Türklerinin torunları olarak görmekte ve Yakut (Saha) adını Yeniseyli Sagayların adıyla özdeşleştirmektedir. Yine onun araştırmalarına göre, Yakutların Yenisey sahillerinden Lena boylarına muhacereti muhtemelen XIII. Yüzyılda gerçekleşmiştir. Türkistan’lı İranlıların Türkeştirilmesi, - her ne kadar Aristo Usun ve Sakaları Türk kabul ederek bu süreci oldukça erken bir dönemden başlatırsa da, - daha ziyade Karluklara maledilir. Günümüzde Türkleşmiş Taciklere sart diyorlar. Hâlbuki bu sözcük ortaçağda Tacik kelimesinin eşanlamlısıydı. Sart kelimesinin kökeni bugüne kadar aydınlığa kavuşturulmuş değil. Bu konuyla ilgili tartışmaya sartların Moğol döneminden önceki yazarlarda geçmediği şeklinde yanlış bir kanaate sahip olan bu satırların yazarı da katılmıştı.205 Bay Aristov, yine Vambery’de206 geçen bir kayda istinaden sart kelimesinin Kutadgu-bilik’te (X. Yüzyıl) kullanıldığını belirtmektedir. Çok muhtemeldir ki, Moğollar, diğer birçok terim gibi bu sart kelimesini de Uygurlardan almışlardır. Günümüzde sart sözcüğü resmi istatistiklerde herkes tarafından kabullenilmiş etnik bir tanım olarak kullanılmamaktadır ve çoğu kez Özbeklerle sartlar birbirine karıştırılmaktadır. Semerkand resmi kayıtlarında sart kelimesi hiç kullanılmaz ve yalnızca Özbek ve Tacik ifadeleri kullanılır. Buna karşılık “Fergana kayıtlarında Özbek adı hiç geçmez ve onun yerine tüm yerleşik ahaliye sart denir.” Bay Aristov, “yalnızca Sır-derya ve Fergana havzasında Türkçe konuşan ve boy-kabile yaşantısını kaybetmiş yerleşik insanları” 205 Bartold, Yeşe o slove “sart”. Soç. II, 2. Cilt, s. 310-314, 527-529. 206 Das Türkenvolk, s. 371.

358

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

sart olarak adlandırmayı teklif etmektedir. Yazar, “yerleşik düzene geçen göçebelerin boy ve aşiret yapısını kaybetmeleri yalnızca bir zaman meselesidir” demekte, fakat “bu iş için gerekli olan zaman dilimi hiç de az değildir” diye ilave etmektedir. Eğer Aristov’un görüşü doğru olmuş olsaydı, sart sözcüğü etnografik bir anlamdan ziyade bir hayat tarzını gösteren anlam kazanırdı. Fakat yazarın belirttiğine göre burada Türkleşmiş Taciklerden başka “farklı kabilelerin birbiriyle ve Taciklerin dışındaki değişik halklarla (örneğin Afganlar, Arapların torunları vs.) kaynaşan melez Türkler” de bu sart kavramı içine girmektedir. Yazar bu izahatla da yetinmiyor ve “ama bu durum, evlilik ve melezleşmenin yanı sıra dil, din, meslek ve hayat tarzlarının aynı oluşu antropolojik bir kaynaşmayı kaçınılmaz olarak beraberinde getirdiği için, onların sartlaşmasını veya vahit bir halk haline gelmelerini engellemez” diye ilave ediyor. Ancak, böyle bir antropolojik (ve lisanî) kaynaşma için “gerekli olan zaman dilimi hiç de az değildir” cümlesiyle bu görüşe itiraz edilebilir. Bir halkın ana etnik işareti dil olduğuna göre, Sartlarla Özbekleri tam olarak birbirinden ayırt etmek ancak Özbek lehçesinden farklılık arzeden Sart lehçesine bakarak bu işaretlerin tam tespitiyle mümkündür diye düşünüyoruz. Sonuç olarak kitabın tarihle ilgili kısımlarının tamamında aklın pek kabul edemeyeceği önemli bir noktaya da değinmek zorundayız. Bay Aristov, herhalde Türk tarihinin tüm olaylarını boy hayat tarzına bağlayamaz. Hâlbuki göçebe imparatorlukların teşekkül edişi bazı boy veya kabilelerin güçlenmesi, yıkılışları ise boy ve kabilelerin bağımsızlığa intilmesiyle izah edilmektedir (s.10) Tarihi bilgiler her iki durumda ve özellikle Doğu Türk Hakanlığı’nın yeniden kuruluşu (VIII. Yüzyıl) ve Moğol İmparatorluğu’nun teşekkülü sırasında (XIII. Yüzyıl) göçebelerin hayatlarındaki inkılab, bozkırlı aristokratlarla demokratik unsurlar arasındaki çatışma sebebiyle gerçekleşmiş; üstelik birincisi demokratların, ikincisi aristokratların zaferiyle sonuçlanmıştır.207 Ayrıca kaynakların 207 Bartold, Obrazovanie imperii Çingiz-xana, c. 111-114.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

359

doğrudan şahitliğine göre Çingiz-han’ın da onun baş rakibinin de destekçileri değişik boy ve kabilelerin temsilcileriydi.208 Diğer göçebe imparatorlukların kuruluşu hakkında detaylı bilgilerin olmayışı, bizi, orada da mücadelenin belli boylar veya kabileler arasındaki kavga anlayışından ziyade klasik mücadele anlayışına daha uygun bir şekilde mi geçtiği şeklinde sorulan soruyu o haliyle bırakmaya zorlamaktadır. Sayın Aristov’un karşı çıktığı L. Cahun’un Asya’daki köklü değişikliklerin küçük boy birlikleri vasıtasıyla değil, bizzat halklar vasıtasıyla gerçekleştirildiği şeklindeki görüşü, sanırım gerçekten o kadar da uzak sayılmaz. Şark tarihinin tetkikiyle ilgili bu satırların yazarı, yavaş yavaş şu kanaate daha da yaklaşmaktadır: Batıda olduğu gibi Doğuda da kalabalık kitlelerin dikkatini çeken büyük hareketlerde Asya’da da Avrupa’da da aynı tarihi gelişim kuralları geçerli olmuştur. Batı insanıyla ilgili olan aynı sebeple doğu insanı için de şunu söyleyebiliriz ki, her iki durumda da, hayat şartlarına bağlı olarak insan tabiatının bazı yönleri az veya çok, belli bir süre neredeyse istisnai ölçüde ön plana çıkmışsa da, o, “insanı ilgilendiren hiçbir şeye yabancı kalmamıştır.” Avrupalı şarkiyatçıların (özellikle de Almanların) eserlerinin etkisiyle oluşan “altın Doğu, harikalar ülkesidir”, Doğu “Binbir Gece”dir anlayışı yavaş yavaş efsaneye dönüşmektedir. Dolayısıyla bizim Doğulu halkların gerçek yaşantı haritasını tekrar gözden geçirmemiz, onların tarihinin seyrini ve kendilerinin insanlık tarihinde oynadıkları rolü belirleyen sebepleri aydınlığa kavuşturmamız gerekiyor. Umumi dünya tarihiyle ilgili yeni çalışmalarda hep bu bilim adamlarının araştırmalarının sonuçları dikkate alınmıştır, ama Orta Asya tarihi konusunda bu tür çalışmalar şu ana kadar ortaya konulmamıştır. Türklerin ve Moğolların seferleri, Sprenger, Weil, Dozi, Kremer’in çalışmaları, Muhammed’in ve Arapların tarihini anlatan diğer eserlerin ortaya çıkışına kadar fantastik bir şekilde anlatılmaktaydı. Bizim geçmişteki ve bugünkü hayat tarzımızın Orta Asya’ya yakınlığı 208 Sokrovennoye skazaniye, per. Kafarova, 59-62, 69-70; Reşidüddin, Berezin neşri, II, çeviri, 124.

360

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

göz önünde bulundurularak, umumi dünya tarihi literatüründeki bu boşluğu dolduracak ilave bilgiler ancak Rus bilim adamlarının da katkısıyla sağlanabilir. N.A. Aristov’un eserini bu hedefe giden yolda atılmış büyük bir adım olarak selamlıyor, bu vesileyle yalnızca bizzat yazarın değil, müstakbel araştırmacıların da yazarın bu kitapta üzerinde durduğu bakış açısıyla yetinmemeleri temennisinde bulunuyorum. V.V. Bartold, Külliyat, t. V

BİBLİYOGRAFYA KONUYLA İLGİLİ GENEL LİTERATÜR

1. Абдыкалыков А. О термине «буруты» // СЭ. – 1963.- № 1. 2. Абетеков А. К., Баруздин Ю. Д. Сако-усуньские памятники Таласской долины // Археологические памятники Таласской долины. – Фрунзе, 1963. 3. Абетеков А.К. Археологические памятники кочевых племен в западной части Чуйской долины // Древняя и раннесредневековая культура Киргизстана. – Фрунзе, 1967. 4. Абетеков А.К К вопросу о земледелии кочевников Семиречья (П в. До н.э. – V в. н. э.) // Проблемы археологии Средней Азии. – Л., 1968. 5. Абетеков А.К Ранние качевники Тянь-Шаня и их культурные связи с Кушанской империей // Центральная Азия в кушанскую эпоху. Т. 2 – М., 1975. 6. Абетеков А.К Кочевники древней Киргизии: загадки археологических памятников // Будущее науки. Вып. 14. – М., 1981. 7. Абрамзон С.М. Манапство и религия // СЭ. – 1932. - № 2. 8. Абрамзон С.М. К семантике киргизских этнонимов // СЭ. – 1946. - № 3. 9. Абрамзон С.М. Современное манапство в Киргизии // СЭ. – 1950. - № 3-4. 10. Абрамзон С.М. Формы родоплеменной организации у кочевников Средней Азии // Родовое общество. ТИЭ. Т. XIV – М., 1951. 11. Абрамзон С.М. Этнографический альбом художника П. М. Кошарова (1857) // МАЭ. Т. XIV. – М.; Л., 1953.

362

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

12. Абрамзон С.М. Полевые этнографические работы в Киргизской ССР в 1953 г. // СЭ. – 1954. - № 2. 13. Абрамзон С.М. Предварительные итоги полевых этнографических исследований в Киргизской ССР в 1954 г. // КСИЭ. Вып. XXV. – 1956. 14. Абрамзон С.М. К вопросу о потриархальной семье у кочевников Средней Азии // КСИЭ. Вып. XXVIII. – М., 1958. 15. Абрамзон С.М., Антипина К. И., Васильева Г. П., Махова Е. И., Сулайманов Д. Быт колхозников киргизских селений Дархан и Чичкан // ТИЭ. Т. XXXVII/ – М., 1958. 16. Абрамзон С.М. Киргизское население Синьцзян-Уйгурской автономной области КНР // ТКАЭЭ. Т. II. – М., 1959. 17. Абрамзон С.М. Этногенетические связи киргизов с народами Алтая // Докл. Делегации СССР на XXV Междунар. Конгр. Востоковедов. – М., 1960. 18. Абрамзон С.М. “Этнический состав киргизского населения Северной Киргизии // ТКАЭЭ. Т. IV. 1960. 19. Абрамзон С.М. Этногенетические связи киргизов с народами Алтая. – М., 1960. 20. Абрамзон С.М. Вопросы этногенеза киргизов по данным этнографии // ТКАЭЭ. Т. III. 21. Абрамзон С.М. Патриархально-общинный уклад и пути его изживания у народов среднеазиатских республик и Казахской ССР. – М., 1964. 22. Абрамзон С.М. О пережитках ранних форм брака у киргизов (К вопросу о генезисе институтов левирата и сорората) // История, археология и этнография Средней Азии. – М., 1968. 23. Абрамзон С.М. Киргизы и их этногенетические и историкокультурные связи. – Л.: Наука, 1971. 24. Абрамзон С.М. Потапов Л. П. Народная этногония как источник // СЭ. – 1975. - № 6.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

363

25. Агаджанов С.Г. Очерки истории огузов и туркмен Средней Азии IX-XIII вв. – Ашхабад, 1969. 26. Азимджанова С.А. Черты социально-экономической жизни Ферганы на рубеже XV-XVI вв. // Тр. Института востоковедения АН УзССР. Вып. III. – 1954. 27. Айтбаев М.Т. Социально-экономические отношения в киргизском аиле в XIX и начале XX в. – Фрунзе, 1962. 28. Айтбаев М. Т. Историко-культурные связи киргизского и русского народов. – Фрунзе, 1957. 29. Айтмамбетов Д. Культура киргизского народа во второй половине XIX - начале XX в. - Фрунзе, 1967. 30. Акаев А. А. Раздумья на судьбоносном этапе. – Бишкек, 1994. 31. Акаев А. А. Кыргызская государственность и народный эпос «Манас». – Бишкек, 2002. 32. Акаев А.А. Памятное десятилетие. – Бишкек, 2002. 33. Акаев А. А. История прошедшая через мое серце. – Бишкек, 2003. 34. Акаев А.А. О государственной идее, кыргызской государственности и ее лидерах. – Бишкек, 2003. 35. Акимушкин О.Ф. Монгольско-узбекский союз против казахов в средине XVI в. // Письменные памятники и проблемы истории культуры народов Востока: Краткое содержание докладов V годичной научной сессии ЛО ИВ АН СССР 1969 г. – Л., 1969. 36. Акимушкин О.Ф. К вопросу о внешнеполитических связях Могольского государства с узбеками и казахами в 30-х годах XV в. – 60-х годах XVII в. // Палестинский сборник. Вып. 21. (84). – 1970. 37. Акишев К.А., Кушаев Г. А. Древняя культура саков и усуней долины реки Или. – Алма-Ата, 1963. 38. Акишев К.А К проблеме происхожденя номадизма в аридной зоне древнего Казахстана // Поиски и раскопки в Казахстане. – Алма-Ата, 1972.

364

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

39. Акишев К.А Саки Азиатские и скифи европейские (общее и особенное в культуре) // Археологические исследования в Казахстане. – Алма-Ата, 1973. 40. Акишев К.А Курган Иссык. Исскуство саков Казахстана. – М., 1978. 41. Алексеев В.П. Хакасы, енисейские кыргызы, киргизы (сравнительно-краниологический очерк) // ТКАЭЭ. Т. 1. – 1956. 42. Аманалиев Б.О. соотношение религиозного, иррелигиозного и атеистического в сознании киргизского народа // Изв. АН КиргССР. Серия обществ. Наук. Т. V. Вып. 2 (Философия, эстетика, право). – Фрунзе, 1963. 43. Антипина К. И. Особенности материальной культуры и изобразительного искусства южных киргизов. – Фрунзе, 1962. 44. Археологические памятники Таласской долины. – Фрунзе, 1963. 45. Археологические памятники Прииссыккулья. – Фрунзе, 1975. 46. Археология СССР. Степи Евразии в эпоху средневековья. – М., 1981. 47. Асимов М.С. Исследование этнической истории древней Центральной Азии ( II тыс. до. н.э.) в советской науке // Этнические проблемы истории Центральной Азии в древности ( II тыс. до. н.э.). – М., 1981. 48. Ауэзов М. Киргизский героический эпос «Манас» // Мысли разных лет. – Алма-Ата, 1961. 49. Бабур. 1-2 книга. – Ташкент, 1982. ( также см.: Захир адДин Бабур. Бабур-намэ). – Ташкент, 1948. 50. Байпаков К. М. О древних городах Суяб и Баласагун // Вестник АН КазССР. – 1976. - № 1. 51. Байпаков К.М. Средневековые города Казахстана на Великом Шелковом пути. – Алматы. – 1998.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

365

52. Барс-бег, каган кыргызов. – Бишкек, 2003. 53. Бартольд В. В. Туркестан в эпоху монгольского нашествия // Соч. Т. 1. – М., 1963. 54. Бартольд В. В. Очерк истории Семиречья // Соч. Т. II. Ч. 1. – М., 1963. 55. Бартольд В. В. Извлечение из «Тарихи Шахрухи» // Соч. Т. II. Ч. 2. – М., 1964. 56. Бартольд В. В. Двенадцать лекций по истории турецких народов Средней Азии // Соч. Т. V. -М., 1968. 57. Бартольд В. В. История турецко-монгольских народов // Соч. Т. V. – М., 1968. 58. Бартольд В. В. Киргизы. Исторический очерк // Соч. Т. II. Ч. 1. – М., 1963. (отд. изд. – Фрунзе, 1927) 59. Барузди Ю. Д. памятники кочевников рубежа и первых веков н. э. // Баруздин Ю. Д., Брыкина Г. А. Археологические памятники Баткена и Ляйляка (Юго-Западная Киргизия). – Фрунзе, 1962. 60. Баскаков Н.А. Микроэтнонимы и проблемы изучения этногенетических связей между народностями ( На материале этнонимии ногайцев и каракалпаков) // Ономастика Средней Азии. 2. – Фрунзе, 1980. 61. Баскаков Н. А. Тюркские языки (общие сведения и типологическая характеристика) // Языки народов СССР. Т. П. Тюркские языки. – М., 1966. 62. Батманов И. А. некоторые линвистические данные к этногенезу киргизского народа // ТКАЭЭ. Т. III. – 1959. 63. Батманов И. А., арагачи З. Б., Бабушкин Г.Ф. Современная и древняя енисеика. – Фрунзе, 1962. 64. Баялиева Т. Доисламские верования и их пережитк у киргизов. – Фрунзе, 1972. 65. Берг Л. С. Озеро Иссык-Куль. Избр. Труды. Т. III. – М., 1960. 66. Бернштам А. Н. Кенкольский могильник. – Л., 1940.

366

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

67. Бернштам А. Н. Источники по истории киргизов XVIII в. // Вопр. Истории. – 1946. - № 11-12. 68. Бернштам А. Н. Социально-экономический строй орхоноенисейских тюрок VI-VIII вв. – М.; Л., 1946. 69. Бернштам А. Н. Архитектурные памятники Киргизии. – М.; Л., 1950. 70. Бернштам А. Н. Историко-археологические очерки Центрального Тянь-Шаня и Памиро-Алая // материалы и исследования по археологии СССР. № 26. – М.; Л., 1952. 71. Бернштам А. Н. К вопросу о происхождении Киргизского народа // СЭ. – 1955. - № 2. 72. Бернштам А. Н. Древнетюркские рунические надписи из Ферганы // ЭВ. Вып. 11. – 1956. 73. Бернштам А. Н. О появлении киргизов на Тянь-Шане в IX-X вв. // СВ. – 1956. - № 4. 74. Бернштам А. Н. Сложение тюркоязычного населения Средней Азии и происхождение киргизского народа // ТКАЭЭ. Т. III. – 1959. 75. Бичурин Н. Я. (Иакинф). Cобрание сведений о народах, обитавших в Средней Азии в древние времена. Т. 1. – М.; Л., 1950. 76. Большаков О.Г. К истории Таласской битвы (751 г.) / СИНВ. Вып. 22. Кн. 2. – 1980. 77. Босворт К.Э. Мусульманские династии: Справочник по хронологии и генеалогии / Пер. с англ. И примеч. П. А. Грязневича. – М., 1971. 78. Брегель Ю.Э. Хорезмские туркмены в XI в. – М., 1961. 79. Брук С.И. Расселение национальных меньшинств Китайской Народной Республики // СЭ. – 1958. - № 1. 80. Брыкина Г.А. Культурные связи Ферганы в I тысячилетие н.э. // Этнография и археология Средней Азии. – М., 1979. 81. Брыкина Г. А. Юго-западная Фергана в первой половине I тысячелетия нашей эры. – М., 1982.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

367

82. Бурковский А.Ф. Из истории техники обработки дерева у киргизов // Уч. зап. исторического факультета КГУ. Вып. 3. – 1954. 83. Бурковский А.Ф. К вопросу обработки животноводческого сырья у киргизов // Уч. зап. Киргизского женского пед. Института им. В.В. Маяковского. Вып. II. – 1957. 84. Бурковский А.Ф. Из истории техники металлического производства у киргизов // Уч. зап. Исторического факультета КГУ. Вып. V/ – 1958. 85. Бутанаев В. Я., Худяков Ю. С. История енисейских кыргызов. – Абакан, 2002. 86. Валитова А.А. Этнонимы в тюркоязычном памятнике XI в. «Кудатку билиг» ( Доклад на VII Междунар. Конгр. Антропол. И этногр. наук). – М., 1964. 87. Валиханов Ч.Ч. Собр соч. в пяти томах. Т. I-IV – АлмаАта, 1961-1968. 88. Винник Д.Ф. Тюркские памятники Таласской долины // Археологические памятники Таласской долины. – Фрунзе, 1963. 89. Винник Д. Ф. К исторической топографии средневековых поселений Иссык-Кулькой котловины // Древняя и раннесредневековая культура Киргизстана. – Фрунзе, 1967. 90. Винник Д. Ф. Археологическая карта Тонской доины // Археологические памятники Прииссыккулья. – Фрунзе, 1975. 91. Винников и. Н. Арабы в СССР //СЭ. IV. – 1940. 92. Винников Я.Р. Родоплеменной состав и расселение киргизов на территории Южной Киргизии // ТКАЭЭ.Т.1.- 1956. 93. Владимирцов Б.Я. Общественый строй монголов. – Л., 1934. 94. Воеводский М.В., Грязнов М.П. Усуньские могильники на территории Кргизской ССР. К истории усуней // ВДИ. – 1938. - № 3.

368

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

95. Волин С. {Л.}. Сведения арабских источников IX-XVI веков о долине реки Талас и смежных районах // Новые материалы по древней и средневековой истории Казахстана. – Алма-Ата, 1960 (Тр. ИИАЭ АН КазССР. Т. 8). 96. Вопросы этнической истории кыргызского народа. – Фрунзе, 1989. 97. Воропаева В., Джунушалиев Ж., Плоских В. История Отечества: Краткий курс лекций по истории Кыргызыстана. – Бишкек, 2002. 98. Воропаева В., Джунушалиев Д, Плоских В. Из истории кыргызско-российских отношений ( XVIII-XX вв.): Краткий курс лекций и метод. Пособие. – Бишкек, 2001. 99. Востров В.В. Муканов М.С. Родоплеменной состав и расселение казахов (конец XIX- начало XX в.). – Алма-Ата, 1968. 100. Востров В.В. Восточные авторы о кыргызах / Сост., введ. И комм. О Караева. Бишкек, 1994. 101. Вяткин М.П. Путевые замечания Омского гарнизонного полка лекаря Зибберштейна // Ист. Архив. Т. 1. – М., 1936. 102. Вяткина К. Монголы Монгольской Народной Республики // Восточно-Азиатский этнографический сборник // ТИЭ. Т. LX. – M.; Л., 1960. 103. Галицкий В.Я. История города Пишпека. 1878-1917. – Фрунзе, 1980. 104. Галицкий В.Я., Плоских В.М. Старинный Ош: Очерк истории. – Фрунзе, 1987. 105. Гафуров Б.Г. Таджики. Древнейшая, древняя и средневековая история. – М., 1972. 106. Горбунова Н. Г. Фергана по сведениям античных авторов // История и культура народов Средней Азии. – М., 1976. 107. Горячева В.Д. Средневековые городские центры и архитектурные ансамбли Киргизии. Бурана, Узгенд, СафидБулан. – Фрунзе, 1983.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

369

108. Горячева В.Д., Настич В.Н. Эпиграфические памятники Узгена XII-XX вв. // Киргизия при Караханидах. – Фрунзе, 1983. 109. Грач А.Д. Древнетюркские изваяния Тувы. – М., 1961. 110. Грумм-Гржимайло Г.Е. Западная Монголия и Урянхайский край. Т. II. – Л., 1926. 111. Грязнов М.П. Некоторые вопросы истории сложения и развития ранних кочевых общевтв Казахстана и Южной Сибири // КСИЭ. – 1955. - № 24. 112. Грязнов М.П. Аржан. Царский курган раннескифского времени. – Л., 1980. 113. Гумилев Л.И. Хунну. Средняя Азия в древние времена. – М., 1960. 114. Гумилев Л. Н. Древние тюрки. – М., 1967. 115. Гуревич Б.П. Международные отношения в Центральной Азии в XVII - первой половине XIX в. – М., 1979 (изд. 2-е, доп.- М., 1983). 116. Давидович Е.А. Вопросы хронологии и генеалогии Караханидов второй половины XII в.// Средняя Азия в древности и средневековье (история и культура). – М., 1977. 117. Дебец Г.Ф. Проблема произхождения киргизского народа в свете антропологических данных // ТКАЭЭ. Т. I. – 1956. 118. Дебец Г.Ф. Антропологический состав древнего и современного населения Киргизии // ТКАЭЭ. Т. III. – 1956. 119. Джамгерчинов Б. Киргизы в эпоху Ормон-хана (Из истории феодально-родовых войн киргизов в XIX в.) // Тр. ИЯЛИ Кирг. ФАН. Вып. 1 (1944). – Фрунзе, 1945. 120. Джамгерчинов Б. Из гениалогии киргизов // Белек С.Е. Малову. – Фрунзе, 1946. 121. Джамгерчинов Б. Присоединение Киргизии к России. – М., 1959.

370

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

122. Джумагулов А. Семья и брак у киргизов Чуйской долины. – Фрунзе, 1960. 123. Джумагулов Ч. Эпиграфика Киргизии. Вып. 1-2. – Фрунзе, 1963, 1982. 124. Длужневская Г.В. Еще раз о «кудыргинском валуне» (К вопросу об иконографии Умай у древних тюрков) // Тюркологический сборник, 1974. – М., 1978. 125. Древняя и раннесредневековая культура Киргизстана. – Фрунзе, 1967. 126. Дублицкий В.Н. Родословная таблица (кара) кыргыз, проживающих в Джетысуйской области, и краткая их история. – Алма-Ата, 1923. 127. Дуйшеев Б., Плоских В. Гумбезы, маразы, сагана Киргизии // Декоративное искусство СССР. – 1983. - № 8. 128. Дыренкова Н.П. Брак, термины родства и психические запреты у киргизов (По материалу, собранному летом 1926 г. В Нарынском районе Семиреченской области) // Сб. Этнограф. Материалов. - № 2. – Л., 1927. 129. Евтюхова Л.А. Каменные изваяния Южной Сибири и Монголии // МИА. № 24. – М., 1952. 130. Ефремов Филипп. Девятилетнее странствование. – М., 1950. 131. Жирмунский В.М. Новые материалы о киргизском эпосе «Манас» // Изв. АН СССР. Отд. лит. И яз. Т. XIX, Вып. 2. – 1960. 132. Жирмунский В.М. Введение в изучение эпоса «Манас» // Киргизский героический эпос «Манас». – М., 1961. 133. Жирмунский В.М. Народный героический эпос ( Сравнительноисторические очерки). – М.; Л.,1962. 134. Заднепровский Ю.А. Об этническом составе населения древней Ферганы // КСИИМК. Вып. 61. – 1956.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

371

135. Заднепровский Ю.А. Археологические памятники южных районов Ошской области (сер. I т ыс. до н.э.- сер. I тыс. н.э.). – Фрунзе, 1960. 136. Заднепровский Ю.А. Археологическое изучение котловины Иссык-Куля и значение исследования П.П. Иванова. Приложение: Материалы к библиографии русской литературы по археологии Иссык-Кульской котловины // Тр. ИИ АН КиргССР. Вып. 3. – 1957. 137. Заднепровский Ю.А. Древнеземледельческая культура Ферганы // МИА. № 118. – М.; Л., 1962. 138. Заднепровский Ю.А. Об этнической принадлежности памятников кочевников Семиречья усунского периода (II в. до н.э. - V в. н.э.) // СИНВ.Вып. Х.- 1971. 139. Захарова Е. Историко-культурное наследие г. Ош (конец Х1Х – начало ХХ в.). – 1997. 140. Зима Б.М. Иссык-кульские жертвенники // Материалы по истории киргиз и Киргизстана. – Фрунзе, 1941. 141. Зуев Ю. Термин «кыркун». К вопросу об этническом происхождении кыргызов по китайским источником // ТИИ. Вып. IV. – Алма-Ата, 1958. 142. Зуев Ю.А. К этнической истории усуней // ТИИАЭ АН КазССР. Т. 8. – Алма-Ата, 1960. 143. Зуев Ю.А. Тамги лошадей из вассальных княжеств // Новые материалы по древней и средневековой истории Казахстана: ТИИИАЭ АН КазССР. Т. 8. – Алма-Ата, 1960. 144. Зуев Ю.А. Тамги лошадей из подвластных княжеств (Пер. из кит. Соч. VIII-X вв. «Танху-яо». Т. III, цзюнь 72) // ТИИАЭ АН КАЗССР. Т. 8. – Алма-Ата, 1960. 145. Зуев Ю.А. Древнетюркские генеалогические предания как источник по ранней истории тюрков. – Алма-Ата, 1967. 146. Зяблин Л.П. Курганы Семиречья и их отношение к происхождению киргизов // ТКАЭЭ. Т. III. – 1959.

372

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

147. Иванов П.П. Материалы по археологии котловины ИссыкКуля // Тр. ИИ АН КиргССР. Вып. III. – 1957. 148. Иванов С.В. Киргизский орнамент как этногенетический источник // ТКАЭЭ. Т. III. – 1959. 149. Ильясов С. И. Рассказы охотников // Академику К.И. Скрябину. – Фрунзе, 1945. 150. Ильясов С. И. Пережитки патриархально-родовых и феодально-буржуазных отношений у киргизов до проведения сплошной коллективизации // ТИЯЛИ. Вып. 1 (1944). – Фрунзе, 1945. 151. Ильясов С. И. Пережитки шаманизма у киргизов. ТИЯЛИ // Вып. 1 (1944). – Фрунзе, 1945. 152. Ильясов С. И. О сущности патриархально-феодальных отношений у кочевых народов Киргизии // Материаы объед. Научной сессии, посвященной истории Ср. Азии и Казахстана в дооктябрьский период. – Ташкент, 1955. 153. Ильясов С. И. Пережитки патриархально-родовых и феодально-буржуазных отношений у кочевых народов Киргизии // Материалы объед. Научной сессии, посвященной истории Ср. Азии и Казахстана в дооктябрьский период. – Ташкент, 1955. 154. Ильясов С. И. Земельные отношения в Киргизии в конце XIХ – начале ХХ в. – Фрунзе, 1963. 155. Иногамов Ш.И. Этнический состав населения и этнографическая карта Ферганской долины в границах Узбекской ССР. – Ташкент, 1955 156. Исмагулов О. Население Казахстана от эпохи бронзы до современности. – Алма-Ата, 1970. 157. История кыргызов и Кыргызстана: Учебн. Для вузов / 4-е изд. – Бишкек, 2003. 158. Караев О. К вопросу о передвижении киргизов на ТяньШань и ассимиляции ими местных племен в XIII-XV вв. // СЭ. – 1966. - № 4.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

373

159. Караев О. Арабские и персидские источники IX-XII вв. о киргизах и Киргизии. – Фрунзе, 1968. 160. Караев О. Арабо-персидские источники о тюркских народах. – Фрунзе, 1973. 161. Караев О. К вопросу о терминах кыргыз и хакас // НАА. – 1970. - № 4. 162. Караев О. Чагатайский улус. Государство Хайду. Могулистан. Образование кыргызского народа. – Бишкек, 1995. 163. Кисилев С.В. Древняя история Южной Сибири // МИА. № 9. – М.; Л., 1949. 164. Кляшторный С.Г., Колесников А.А. Восточный Туркестан глазами русских путешественников (вторая половина XIX в.). Алма-Ата, 1988. 165. Кляшторный С.Г. К вопросу о кангюйской этнотопонимике // СЭ. – 1951. - № 3. 166. Кляшторный С.Г. Согдийцы в Семиречье // СЭ. – 1959. - № 1. 167. Кляшторный С.Г. Древнетюркские рунические памятники как источник по истории Средней Азии. – М., 1964. 168. Кляшторный С.Г. проблема ранней истории племени турк (ашина) // Новое в советской археологии: Памяти С.В. Киселева. – М., 1965. 169. Кляшторный С.Г. Эпоха «Кутадгу билиг» // СТ. – 1970. - № 4. 170. Кляшторный С.Г. Эпоха Махмуда Кашгарского //СТ. – 1972. - № 1. 171. Кляшторный С.Г. Древнетюркская письменность и культура народов Центральной Азии (По материалам полевых исследований в Монголии) // Тюркологический сборник. 1971. – Л., 1972. 172. Кляшторный С.Г. Стелы Золотого озера (К датировке енисейских рунических памятников) // Turkologica (К семидесятилетию академика А.Н.Кононова). – Л., 1976.

374

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

173. Кожемяко П.Н. Раннесредневековые города и поселения Чуйской долины. – Фрунзе, 1959. 174. Кожомбердиев И.К. Культура кочевников Тяньшано-Алая первой половины I тысячилетия нашей эры (По материалам катакомбных курганов) // Центральная Азия в кушанскую эпоху. Т. II. – М., 1975. 175. Кожомбердиев И.К. Саки Кетмень-Тюбе // Страницы истории и материальной культуры Киргизстана. – Фрунзе, 1975. 176. Койчуев Т., Мокрынин В., Плоских В. Кыргызы и их предки. Нетрадиционный взгляд на историю. 2-е изд. – Бишкек, 1999. 177. Кондратьев А.А. Исторические сведения о киргизах в китайских источниках / материалы Первой Всесоюзн. Научной конференции востоковедов в Ташкенте. – Ташкент, 1958. 178. Кононов А.Н. Родословная туркмен. Сочинение Абул-Гази, хана хивинского. – М.; Л., 1958. 179. Кононов А.Н. Еще раз об этнонимы названия «кыргыз» // Тюркологические исследования: Сб. статей, посвящ. 80летию акад. К.К. Юдахина. – Фрунзе, 1970. 180. Кононов А.Н. Слово о Юсуфе из Баласагуна и его поэме «Кутадгу билиг» // СТ. – 1970. - № 4. 181. Кононов А.Н. Махмуд Кашгарский и его «Дивану луга тат-турк» // СТ. – 1972. - № 1. 182. Корнилов Л. Кашгария или Восточный Туркестан. – Ташкент, 1903. 183. Кочнев Б.Д. Новые нумизматические данные по истории Караханидов второй половины XII - начала XIII в. // Киргизия при Караханидах. – Фрунзе, 1983. 184. Кузеев Р.Г. Очерки исторической этнографии башкир. Ч. 1. Родоплеменные организации башкир в XVII - XVIII вв. – Уфа, 1957.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

375

185. Кузеев Р.Г. К этнической истории башкир в конце I – начале II тысячелетия н.э. (Опыт сравнительно-исторического анализа шежере, исторических преданий и легенд) // Археология и этнография Башкирии. III. – Уфа. 1968. 186. Культура и исскуство народов Средней Азии в древности и средневековье. – М., 1979. 187. Кушнер П. И. (Кнышов). Горная Киргизия (социологическая разведка). – М., 1929. 188. Кызласов Л.Р. О связях киргизов Енисея и Тянь-Шаня (К вопросу о происхождении киргизского народа) // ТКАЭЭ. Т. III. – 1959. 189. Кызласов Л.Р. Взаимоотношение терминов хакас и кыргыз в письменных источниках VI-XII веков // Народы Азии и Африки. – 1968. - № 4. 190. Кызласов И.Л. Очерки по истории Сибири и Центральной Азии. – Красноярск, 1992. 191. Кызласов И.Л. Письменные известия о древних городах Сибири. – М., 1992. 192. Кызласов И.А. Рунические письменности евразийских степей. – М., 1994. 193. Кызласов И.Л. Гуннский дворец на Енисее. Проблема ранней государственности Южной Сибири. – м., 2001. 194. Кыргызы и Кыргызстан. Опыт нового исторического осмысления. – Бишкек, 1994. 195. Кыргызстан-Россия. История взаимоотношений (XVIII-XIX вв.): Сб. документов и материалов. – Бишкек, 1998. 196. Кычанов Е.И. Сведения в «Юань-ши» о переселениях киргизов в XIII в. (публикация источников) // Изв. АН КиргССР. Серия обществ. наук. Т. V. Вып. 1 (история). – Фрунзе, 1963. 197. Кюнер Н.В. Китайские известия о народах Южной Сибири, Центральной Азии и Дальнего Востока. – М., 1961:

376

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

198. Лившиц В.А. О происхождении древнетюркской рунической письменности // Археологические исслкдования древнего и средневекового Казахстана. – Алма-Ата, 1980. 199. Лившиц В.А. Согдийцы в Семиречье. Письменные памятники и проблемы истории культуры народов Востока: ХV годичная научная сессия ЛО ИВ АН СССР. Ч. 1 . – М., 1981. 200. Литвинский Б.А. Древние кочевники «Крыши мира»». – М., 1972. 201. Литвинский Б.А. Проблемы этнической истории древней и раннесредневековой Ферганы // История и культура народов Средней Азии. – М., 1976. 202. Литвинский Б.А. Этногенетические процессы в раннесредневековой Фергане (палеоантропологический и лингвистический аспекты) // Проблемы археологии Евразии и Северной Америки. – М., 1977. 203. Литвинский Б.А. Проблемы этнической истории Средней Азии во II тыс. до н.э. (Средназиатский аспект арийской проблемы) // Этнические проблемы истории Центральной Азии в древности ( II тыс. до н.э.). – М., 1981. 204. Маанаев Э., Плоских В. На «Крыше мира». Исторические очерки о памиро-алайских киргизах. – Фрунзе, 1983. 205. Малов С.Е. Памятники древнетюркской письменности. Тексты и исследования. – М.; Л., 1951. 206. Малов С.Е. Енисейская письменность тюрков. Тексты и переводы. – М.; Л., 1952. 207. Малов С.Е. Памятники древнетюркской письменности Монголии и Киргизии. – М.; Л., 1959. 208. Малявкин А.Г. Историческая география Центральной Азии (Материалы и исследования). – Новосибирск, 1981. 209. Мандельштам А.М. Характеристика тюрок IX в. в «Послании Фатху б. Хакану» ал-Джахиза // Тр. ИИАЭ АН КазССР. Т. 1. – 1956.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

377

210. Мандельштам А.М. Кочевники на пути в Индию // МИА. № 136. – М.; Л., 1966. 211. Массон В.М. Средняя Азия и Древний Восток. – М.; Л., 1964. 212. Материалы объединенной научной сессии, посвященной истории Средней Азии и Казахстана в дооктябрьский период. – Ташкент, 1955. 213. Материалы по истории казахских ханств XV-XVIII веков (Извлечения из персидских и тюркских сочинений) / Составители: С.К. Ибрагимов, Н.Н. Мингулов, К.А. Пищулина, В.П. Юдин. – Алма-Ата, 1969. 214. Материалы по истории киргизов и Киргизии. Вып. I. – М., 1973. 215. Материалы по истории Средней и Центральной Азии X-XIX вв. – Ташкент, 1988. 216. Материалы по истории сюнну (по китайским источникам). Вып. 1 / Предисловие, перевод примечания В.С. Таскина. – М., 1968; вып. 2 – М., 1973. 217. Махова Е.И. материальная культура киргизов как источник для изучения их этноса // ТКАЭЭ. Т. III. – 1959. 218. Миклашевская Н.Н. Краниология киргизов // ТКАЭЭ. Т. II. – 1959. 219. Миклашевская Н.Н. Палеоантропология Киргизии // ТКАЭЭ. Т. III. – 1959. 220. Миклашевская Н.Н. Результаты палеоантропологических исследований в Киргизии // ТКАЭЭ. Т. II. – 1959. 221. Мокеев А. Политическая и этническая история северовосточной части Средней Азии в ХVII - первой половине XVIII в. – Ташкент, 1979. 222. Мокеев А. Шейх Мансур ал-Халладж и его место в генеалогиях киргизского народа // Бартольдовские чтения, 1981. Тезисы докл. И сообщ. – М., 1981.

378

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

223. Мокрынин В.П. Каьенные изваяния – памятники древних тюрков. – Фрунзе, 1979. 224. Новые материалы по древней и средневековой истории Казахстана. – Алма-Ата, 1960. 225. Нусов В. Е. Архитектура Киргизии с древнейших времен до наших дней. – Фрунзе, 1971. 226. Ош-3000. – Бишкек, 2000. 227. Перевозчиков И.В. Антропологический тип «кенкольцев» // ВА. Вып. 25. – 1967. 228. Петров К.И. Этногенез киргизов и их движение на ТяньШань в XIII-XV вв. // Изв. АН КиргССР. Серия обществ. Наук. Т. II. вып. 3 (История). – Фрунзе, 1960. 229. Петров К.И. Киргизско-кыпчакские отношения (К вопросу об этногенезе и переселении киргизов) // Изв. АН КиргССР. Серия обществ. Наук. Т. III. Вып. 2. – 1961. 230. Петров К.И. К истории движения киргизов на ТяньШань и их взаимоотношений с ойратами в XIII-XV вв. – Фрунзе, 1961. 231. Петров К.И. Очерк происхождения киргизского народа. – Фрунзе, 1963. 232. Петров К.И. К этимологии термина «кыргыз» (Цветовая древнетюркская топоэтнонимика Южной Сибири) // СЭ. – 1964. – № 2. 233. Плоских В.М. Динамика численности населения Киргизии за сто лет // Изв. АН КиргССР. – 1966.- № 1. 234. Плоских В.М. Община и патриархально-родовой уклад у киргизов XIX в. // К истории социально-экономических укладов Киргизистана. – Фрунзе, 1972. 235. Плоских В.М. Киргизы и Кокандское ханство. – Фрунзе, 1977. 236. Плоских В.М. Иссык-Куль. Путешествие в историю. – Фрунзе, 1981.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

379

237. Погорельский П., Батраков В. Экономика кочевого аула Киргизстана. – М., 1930. 238. Покровский Г. В., Стогов Н.И. Алайские аульные общества Маргеланского уезда в 1909 году / Материалы по землепользованию кочевого кигизского населения южной части Ферганской области (Ошский, Скобелевский, Кокандский уезды). – Ташкент, 1915. 239. Потапов Л.П. Очерк этногенеза южных алтайцев // СЭ. – 1952. - № 3. 240. Потапов Л.П. Очерки по истории алтайцев. – М.; Л., 1953. 241. Потапов Л.П. Очрки народного быта тувинцев. – М., 1969. 242. Потапов Л.П. Этнический состав и происхождение алтайцев // Материалы по истории казахских ханств XV-XVIII веков (извлечения из персидских и тюркских соченений). – Алма-Ата, 1969. 243. Потапов Л.П. Этнический состав и происхождение алтайцев: Историко-этнографический очерк. – Л., 1969. 244. Пржевальский Н.М. От Кяхты на истоки Желтой реки, исследование северной окраины Тибета и путь через ЛобНор по бассейну Тарима. – М., 1948. 245. Проблемы скифо-сибирского культурно-исторического единства. 14-17 ноября 1979 г.: Тезисы докладов – Кемерово, 1979. 246. Пугаченкова Г.А., Ремпель Л.И. Очерки исскуства Средней Азии: Древность и средневековье. М., 1982. 247. Радлов В.В. Опыт словаря тюркских наречий. Т. I-IV – СПб., 1983-1911. 248. Радлов В. Этнографический обзор турецких племен Сибири и Монголии. – Иркутск, 1929. 249. Рацек В.И. Этнографические и археологические наблюдения в высокогорных районах Тянь-Шаня и Памира // Изв. ВГО. Т. 79. Вып. 4. – 1947.

380

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

250. Рашид ад-Дин. Сборник летописей. Т. 1. – М.; Л., 1952. 251. Ромодин В.А., Кондратьев А.А. Опыт сопоставления сведений из китайских, кокандских и русских источников по истории киргизов // СВ. – 1958. - № 4. 252. Русские путешественники и исследователи о киргизах. – Фрунзе, 1973. 253. Савинов Д.Г. Расселение кимаков в IX-X веках по данным археологических источников // Прошлое Казахстана по археологическим источникам. – Алма-Ата, 1976. 254. Савинов Д.Г. Памятники енисейских кыргызов в Горном Алтае // Вопросы истории Горного Алтая. – ГорноАлтайск, 1979-1980. 255. Салахетдинова М.А. Сочинение Мухаммед-Садыка Кашгари «Тазкира-и ходжаган» как источник по истории киргизов // Изв. АН КиргССР. Серия обществ. Наук. Т. 1. Вып. 1 (история). – 1959. 256. Салахетдинова М.А. Сведения о киргизах в «Абдулланамэ» / Хафиз-и Таныша // Изв. АН КиргССР. Серия обществ. наук. Т. II. Вып. 3 (история). 1960. 257. Салахетдинова М.А. Сообщения о киргизах в «Хидаятнамэ» Мирхаль ад-дина // Изв. АН КиргССР. Серия обществ. наук. Т. III. Вып. 2 (история). – 1961. 258. Сапаралиев Д.Б. Этнополитическая история Оша и его окрестностей с XVIII до середины XIX в. – Бишкек, 1999. 259. Северцов Н.А. Путешествия по Туркестанскому краю. – М., 1947. 260. Семенов-Тян-Шанский П.П. Путешествие в Тянь-Шань в 1856-1857 гг. – М., 1946; М., 1947. 261. Сиверс И. Письма из Сибири. Фальк И. К. Описание всех народностей России / Пер. с нем. – Алматы, 1999. 262. Смирнов К.Ф., Кузьмина Е.Е. Происхождение индоиранцев в свете новейших археологических открытий. – М., 1977.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

381

263. Средняя Азия в эпоху камня и бронз. – М.; Л., 1966. 264. Сушанло М. Дунгане Семиречья (Исторический очерк). – Фрунзе, 1959. 265. Страницы истории и материальной культуры Киргизстана (досоветский период). – Фрунзе, 1975. 266. Струве В.В. Родина зороастризма// СВ. – 1948. - № 5. 267. Сыдыков А. Родовое деление киргиз // В.В. Бартольду. – Ташкент, 1927. 268. Таскин В.С. материалы по истории древних кочевых народов группы дунху. – М., 1984. 269. Табышалиев С.Т. происхождение кыргызского народа. Кыргызстан на Великом Шелковом пути – Бишкек, 2001. 270. Тезисы докладов международной конференции «История и культура Оша и Ошской области в домонгольскую эпоху» (Ош 28-30 октября 1998 г.). – Ош, 1998. 271. Толстов С.П. К истории древнетюркской социальной терминалогии // Вестник древней истории. – 1938. - № 1. 272. Тревер К.В. Этнический состав населения Средней Азии в VI-V вв. до н.э. // СЭ. – 1947. - № VI-VII. 273. Труды Киргизской археолого-этнографической экспедиции. (ТКАЭЭ). Т. 1-4 – М.; Фрунзе, 1956-1960. 274. Труды Семиреченской археологической экспедиции. Чуйская долина // МИА, № 14. – М.; Л., 1950. 275. Тынышпаев М. Материалы к истории киргиз-казакского народа. – Ташкент, 1925. 276. Усенбаев К. Общественно-экономические отношения киргизов в период господства Кокандского ханства. – Фрунзе, 1961. 277. Федченко А.П. Путешествие в Туркестан.- М., 1950. 278. Фиельструп Ф.А. Исследованя среди каракиргиз // Этнографические экспедиции 1924-1925 г. – Л., 1926.

382

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

279. Ходжайов Т.К. Некрополи средневекового Тона и городища Бейшеке // Археологические памятники Прииссыккулья. – Фрунзе, 1975. 280. Худяков Ю.С. Кыргызы в Центральной Азии // Вопросы этнической истории кыргызского народа. – Фрунзе, 1989. 281. Худяков Ю.С. Кыргызы на просторах Азии. – Бишкек, 1995. 282. Худяков Ю. С. История дипломатии кочевников Центральной Азии. – Бишкек, 2003. 283. Хрестоматия по истории Кыргызстана с древнейших времен до ХХ в. – Бишкек, 1997. 284. Хрестоматия по средневековой истории Кыргызстана (XIIIXVIII вв.). – Бишкек, 1997. 285. Центральная Азия: вчера, сегодня, завтра // Материалы международной научной конференции. Бишкек, 26-27 сентября 2001 г. – Бишкек, 2002. 286. Шер Я. А. Каменные изваяние Семиречья. – М.; Л., 1966. 287. Шер Я. А. Петроглифы Средней и Центральной Азии. – М., 1980. 288. Шербак А. М. Название домашних и диких животных в тюркских языках // Историческое развитие лексики тюркских языков. – М., 1961. 289. Этнические и историко-культурные связи тюркских народов СССР // Всесоюзн. Тюркологическая конференция: тезисы докладов. – Алма-АТА, 1976. 290. Этнические проблемы истории Центральной Азии в древности (II тысячилетия до н.э.) // Труды Международного симпозиума по этническим проблемам истории Центральной Азии в древности (II тыс. до н.э.). Душанбе. 17-22 октября 1977 г. – М., 1981. 291. Юдахин К.К. Киргизско-русский словарь. – М., 1965.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

383

292. Юдин В.П. О родоплеменном составе могулов Могулистана и Могулии и их этнических связях с казахами и другими народами // Изв. АН КазССР. Серия обществ. наук. Вып. 3. – Алма-Ата, 1965. 293. Юнусалиев Б.М. Проблема формирования общенародного киргизского языка // ВЯ. – 1955. - № 2. 294. Юнусалиев Б. М. К вопросу о формировании общенародного киргизского языка // Тр. Ин-та языка и литературы АН Кирг. ССР. Вып. VI – 1956. 295. Юнусалиев Б.М. Киргизская лексикология. Ч. 1. Развитие корневых слов. – Фрунзе, 1959; 1969. 296. Юсупов Х. Переселение дунган на территорию Киргизии и Казахстана. – Фрунзе, 1961. 297. Яхонтов С.Е. Древнейшие упоминания названия «киргиз» // СЭ. – 1970. – № 2.

BATI DİLLERİNDE Bellew, “Tezkire-i Buğra-han” in Report of a Mission to Iarkend in 1873 under command of sir F.D. Forsyth, Calcutta. Böhtling, Die Sprache der Jakuten, S.-Petersburg, 1851. Bretschneider E. Mediaeval Researches from Eastern Asiatic Sources, London, 1888. Bretschneider E. Notices of the Mediaeval Geographie and History of Central and Western Asia etc. London, 1876. Castren A. Ethnologischen Vorlesungen, St. Petersburg, 1857. Castren A. Kleinere Schriften, St. Petersburg, 1862. Chéréfeddin Ali Yazdi, Histoire de Timur-bek, trad. Par Petis de la Croix, Paris. D’Ohsson C., Histoire des Mongols depuis Tchinguiz-khan jusqu’à Timur-beg. Deguignes J. Histoire générale des Huns etc., Paris, 1756. Desmaisons, Histoire des Mongols et des Tartares, 1874.

384

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Documents historiques sur les Tou-kioue (Turcs), extraits du Pien-i-tien et traduits du chinois, Journal Asiatique, t. III, 1864. Dorn, Reise nach Masanderan, St.- Petersburg, 1895. Dughlat, Mirza Muhammed Haidar, The Tarikh-i-Rashidi, an English version editey by N. Elias, London, 1895. Erskine W. History of India… under Baber and Humayun, London, 1854. Gabelentz, Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes, 2 B., 1839 Garrik Mallery, Picture-writing of the American Indian. Gaubil, Histoire de Gentghiscan etc., Paris, 1739. Hammer-Purgstall, Geschichte der Goldenen Horde, 1840. Histoire de Timur-bec, trd. par Pétis de la Croix. Paris, 1722, Howorth H., History of the Mongols from the 9th to the 19th Century, 1876-1888. Howorth H., The Northern Frontagers of China. Imbault-Huart, Recueil de documents sur l’Asie centrale, Paris, 1881. Klaproth J., Mémoires relatifs á l’Asie, Paris, 1826. Klaproth J., Tableaux historiques de l’Asie, Paris, 1826. Le livre de Marko Polo, ed. Pauthier, Paris. Lebeau, Histoire du Bas-Empire, Paris, 1828, t. IX. Mailla, Histoire generale de la Chine etc., Paris, 1763, t. III. Maspero, Histoire ancienne des peuples de l’Orient, deuxième édition, Paris, 1876. Nallino, Bulletin de la Société Khedivale de Géographie, le Caïre, 1896, Fevrier. Neuman K.F. Völker des Südlichen Russlands in ihren geschichtlichen Entvickelung,1847. Palladius Arch., Journal of the China Branch of Royal Asiatic Society, Shangai, 1875, vol. X.

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

385

Pallas P.S. Observations faites un voyage entrepris dans les gouvernments meridianaux de l’Empire de Russie dans les années 1793 et 1794, t. I, Leipzig, 1799. Pallas P.S. Reise durch verschiedene Provinzen des Russiches Reiches, III Theil, Buch 2, 1776. Radloff W.W. Ethnographische Übersieht der Turkstämme Sibiriens und der Mongolei, Leipzig, 1883. Radloff W.W. Aus Sibirien. Radloff W.W. Die alttürkischen Inschriften der Mangolei, St. Petersbourg, 1894. Raverty H. G. On the Turks, Tatars and Mughals (Travaux de la troisieme session du congrés international des orientalistes, t. 2, St. Petersbourg, 1879. Rémusat A. Nouveaux mélanges asiatiques, t. 2, Paris, 1829. Sanang Setsen, Schmidt çev., - Geschichte der Ost-Mongolen etc., St. Peterburg, 1829. Schott, Über die ächten kirgisen, Berlin, 1865. Sonder, Hittie Ethnologie, Journal of the Anthropological Institute of Great Britain, 1888, vol. XVII. The Kirais and Prester John – The Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland, 1889, v. XXI. Thomsen V., Inscriptions de l’Orkhon déchifrées, 1896. Tomaschek W., Sitzungberichte der kaiserlichen Akademie der Wissenschaften Philosophisch-historische Classe, CXVII Band, Wien, 1889. Vambery A., Das Türkenvolk in seinen etnhnologischen und ethnographischen Beziehungen, 1885. Vambery A., The Turco-Tatars in The Journal of the Manchester Geographical Society, 1892, vol. 8. Visdelou C., Bibliotheque Orient., 1779, IV.

DİZİN

1. ETNONİMLER

A Aba (Sagay) 103 Aba (Şor) 101 Abaganar 53 Abağa 53 Abahta (Kirey) 115, 116 Abak (Kirey) 114, 117 Abakanlar 47 Abak-kirey 118, 119, 131, 151, 212 Abaklı (Keneges) 192 Abdal (Türkmen) 178 Abdan/Adban 249 Abu (Çumekey) 143 Abulhasanlu 176 Acıbay 139 Acray-kita (Kita) 144 Açamaylı (Keneges) 192 Açamaylı (Kereit) 115, 116, 117, 146 Açamayli-Kirey 116, 117, 151 Aç-belig 96 Açin 101 Aç-Keştim 96, 101

Açmayli (Özbek) 192 Adalı-Türkmenleri 178 Aday (Bayulı) 140, 141, 147, 152 Adban (Nayman) 27, 111, 119, 120, 151, 254, 313 Adigine/Adıgene/Adgene 155, 214, 287, 293, 294, 295, 297 Agıs (Argın) 123, 125, 152 Agış-kalkaman (Argın) 122 Aha (Saka) 172 Ahal-teke 179 Ak Kalmık 99, 94, 102 Ak Tatar 39 Akbalık (Ramazan) 147 Akbarak (Kirey) 118 Ak-biyum (Calayir) 112 Akbulat (Kirey) 118 Ak-Bura (Nayman) 119 Ak-Çeda (Uranhay) 105 Ak-Çıstar (Beltir) 103 Ak-Duglat (Essenlü) 178 Akı (Kızıllar) 102 Akılbaş (Tana) 146 Akimbet (Kirey) 116

388

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Akimbet-Kirey 137 Ak-kita (Kita) 144 Akman (Aday) 141 Ak-marka (Calayir) 260 Ak-nayman 120, 151 Aksarı 139, 151 Ak-taz (Nayman) 121 Ak-Tumat (Teleüt) 96 Aktundı (Kitay) 291 Ak-vekil (Teke) 179 Alaça/Alaç (Bayulı) 140, 146, 152, 163 Alaçin 283, 284 Alakçin 59, 304 Alan 37, 57, 60, 231, 255 Alatay (Kıpçak) 128 Alban 256, 268 Alcan (Adban) 111, 255 Alçin/Alçın 61, 64, 69, 80, 138, 139, 142-144, 150, 152, 162, 163, 224, 283 Aldıdağlı (Göklen) 179 Aldın-Tüllüş (Uranhay) 105 Aldiyar (Bugu) 300 Alen (Karaman) 180 Ali-ili (Türkmen) 181 Alimulı 139, 142, 144, 147, 294 Alişah (Sarık) 179 Aliy (Aday) 141 Allaça 192 Allat (Özbek) 191 Allaverdi 176 Almambet (Kita) 144

Almat 94 Altan/Aldan, 91 Altay (Argın) 122, 123, 139, 152 Altay-kişi/Altaylı 94, 153, 156, 214, 266, 269, 271 Altı-ata Köktıng-ulı 132 Altı-ata Köktöngcü 132 Altıbaş (Kıpçak) 128 Altıbay 137 Altın (Bayulı) 140, 152 Altı-Sarı (Kırgız) 106, 156 Alun bkz. Argın An (Aç-Keştim) 96 Anabelegi (Salır) 180 Anadolu Selçukluları 174, 175 Anay (Argın) 124 Ancoğlı (Kıpçak) 129 Andarçay (Bayulı) 140 Andas (Calayir) 112 Appak (Bayulı) 140 Ara (Yakut ) 91, 94 Arap-lar 62, 173, 198, 199, 217 Arbalı (Kereit) 146 Arday (Adigene) 298 Ardbul 218 Argamık (Uranhay) 105 Argın (Kızıllar) 102, 125 Argınaktı (Nayman) 119 Argın-lar 27, 55, 63, 64, 69, 113, 118, 119, 122, 124 127, 130, 132, 133, 134, 139, 144, 150, 151, 152,

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

155, 163, 181, 224, 250, 272, 281, 294 Arık (Bugu) 299 Arık Tımgın 260 Arık-tınım (Calayir) 112 Arık-tokum 156 Arın 117, 127, 156 Ari (Kaçin) 103 Arin 75, 91, 98 Arkenut (Argın) 63 Arlar (Başkurt) 167 Artçı (Koybal) 103 Aruk (Kıpçak) 128 Asan (Çumekey) 143 Asan (Tana) 146 Asıgi 43 Askara (Bayulı) 141 As-lar 164 Assan 75 Assan-tokum 156 Assık (Sarıbagış) 43, 157, 156, 301, 312 Astrahan Tatarları 164, 166 Asuri-ler 144 Aşemayli-Kirey bkz. Abak Atabay (Yomut) 178 Ataçal (Tama) 147 Atagay 139, 152 Atalık (Nayman) 121 Atgay/Atıgıy (Argın) 122, 123 Auçi 188 Avar 58, 161 Avşar 176 Ayalı (Baraba) 108

389

Ayan (Bugu) 300 Aydabul (Argın) 124, 152 Aydar (Kita) 144 Aydarçay (Tazlar) 146 Ayderke (Argın) 124 Aylı (Başkurt) 167 Aymak (Türkmen) 180 Aynu-lar 78, 290 Ayt (Adban) 111 Ayt (Uysun) 255

B Baba-kirey 138 Bacnak bkz. Peçenek Baganalı 121, 151 Baganalı-kirey 138 Bagış (Kara-Kırgız) 124, 155 Bagış 299 Bagrin (Özbek) 189 Bahşi (Teke) 179 Baimbet (Aday) 141 Bais (Kirey) 114 Bakay (Başkurt) 167 Bakı-matay (Nayman) 121 Baklı-girey 118 Baktıbay (Nogay) 270 Balgaçi (Kıpçak) 128 Balgalı (Calayir) 112 Balgalı (Kitay) 190, 259, 292 Balık (Bugu) 300 Balkar-lar 165, 166 Balkiçi (Aday) 141 Balta (Kirey) 116, 151 Banbeğlü 176 Bapa (Bugu) 299

390

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Barabalar 101, 108, 235 Baramık (Alaç) 146 Barga (Adigene) 157 Barga (Kara-Kırgız) 299 Barge (Adigene) 298 Bargı 298 Bargut 299 Barlas 67, 68 Barun 80 Bar-Yosat (Şor) 101 Basaçi (Çumekey) 143 Basentiin/Basantiyen (Argın) 122, 123, 139, 152 Basım bkz. Basmıl Basmıl/Basimi 40, 41, 125, 126, 127, 143 Bassagar (Kızıllar) 102 Bassız (Tagay) 287, 299, 302, 303, 304 Başkurt 70, 130, 166, 167, 169, 170, 224, 229, 233, 236, 272 Başlar (Başkurt) 167 Batak (Baybaktı) 140 Batan (Alimulı) 140 Bataş (Özbek) 191 Batulin (Yakut) 83, 84 Baturus (Yakut ) 85 Baubek (Aday) 141 Baur (Bugu) 299 Bay 137 Bayagantay (Yakut) 85, 89 Bayan (Şor) 101 Bayat 176, 182, 224

Baybaktı (Alimulı) 147, 152 Baybaktı (Bayulı) 140 Baybçe-balası (Argın) 123 Baybul 147 Baycigit (Kirey) 114, 117, 118 Baycigit (Nayman) 120, 121, 152, 229 Bayçigır (Calayir) 112, 260 Bayegu bkz. Bayırku Bayga (Samoyed) 104 Baygado (Koybal) 103 Baygubek (Nayman) 121 Baygul (Aday) 141 Bayırku/Bayegu 40, 125 Bayimbet (Uvak) 131 Baykunak (Çumekey) 143 Baykunçar (Kita) 144 Baylar-cancar (Kongrat) 132, 133, 254 Baymaklı 192 Bayraç (Sarık) 179 Baysiek (Kirey) 114 Bayulı 139, 140, 146, 152 Bayüs (Kara-kisek) 144 Bazra bkz. Peçenek Begay (Aday) 141 Begendık (Argın) 123, 124, 152 Begendık (Teke) 181 Beğdilli 176 Bek (Teke) 179 Bek-gezen (Karaman) 180 Bekrin (Özbek) 191 Bek-Sakar (Salır) 180

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Belek (Bugu) 300 Belerman 58 Beltir (Sagay) 103 Berendey 59 Bersula 169 Berş, Berç (Bayulı) 140, 152, 270 Berş/Birüç (Alimulı) 147 Beş-beren 59 Beş-Boyak (Şor) 101 Beş-tamgalı (Nayman) 120, 150, 250 Beş-ten-bala/Beş-Tamgalı 255 Beş-uruk (Salır) 180 Bigin kabile ittifakı 51, 52 Bike (Çumekey) 143 Birnazar (Bugu) 300 Birüç/Berş 60, 141 Bişsara (Tana) 146 Biştamgalı bkz. Beş-tamgalı Biydalı (Uvak) 131 Biyum (Bugu) 300 Bobıl 170 Boçman (Kongrat) 132 Bogıs (Argın) 123, 125 Bogoşoli (Türkmen) 191 Bogu (Kara-Kırgız) 127, 174, 286 Boku (Nayman) 121 Bolgar/Bulgar 58, 59, 110, 111, 161, 169, 225 Bopı (Argın) 127 Borçi (Argın) 122 Borogon (Yakut) 85

391

Boston (İçkilik) 293, 294, 305 Botpay (Dulat) 27, 110, 151, 245, 249, 254, 260, 262, 268 Bozman (Kongrat) 254 Bozmoyun 263 Bozun (Uysun) 255 Bögöci (Koybal) 103 Bögöşe (Samoyed) 104 Börü 214 Buddist 36, 144, 145 Buga (Tagay) 155 Bugu (Tagay) 36, 287, 299, 300 Bukan-kukan 138 Bular (Başkurt) 167 Bulat (Ramazan) 147 Bulatçi (Kirey) 115 Bulatçi (Nayman) 119, 120 Bulgar/Bolgar 42, 161, 168, 252 Bultun (Kıpçak) 128, 152 Bulükpay (Sultu) 301 Bura 139 Bura-nayman 121, 137, 151 Buras 262 Burcoğlı (Kıpçak) 129 Burecin (Kitay) 291 Burhan 176 Buri 212 Burkut (Özbek) 191, 192 Burlı (Elbuli) (Kıpçak) 129 Burtas 170 Burunçuk (Türkmen) 178

392

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Buryat 83, 84, 85, 87, 90, 102 Buzaçi (Türkmen) 178 Buzgul (Çumekey) 143 Buzum (Adban) 111 Bükey orda 272, 282 Bürü (Adigene) 298 Bürüt/Bart (Kara-Kırgız) 98, 131, 212, 213, 214, 287, 294, 299 Bürzen (Başkurt) 167 Büsürman (Alimulı) 140 Büyük Açin (Kızıllar) 102

C Cabak (Tama) 147 Cabalak (Tazlar) 146 Cadık (Kirey) 114, 116, 151 Cafarbay (Yomut) 178 Cagalbaylı (Cetiru) 140, 150, 151, 152, 164 Cakau (Kara-kisek) 144 Cakdayak (Kıpçak) 128 Cakunak (Çumekey) 143 Calair (Özbek) 189 Calayir (Biştamgalı) 150, 151 Calayir 51, 52, 53, 81, 112, 176, 177, 249, 250, 254, 255, 259, 260, 261, 262, 270, 315 Cambayluk (Nogay) 162 Canakaim (Çikli) 145 Canay (Sarı-Uysun) 111, 279 Cancar (Argın) 122, 133 Can-dosay (Sarı-Uysun) 111, 279

Cangildı (Alimulı) 140 Cangubek (Nayman) 121 Cangulı (Nayman) 121 Canıs (Dulat) 61, 111, 151, 253, 249, 254, 260, 262, 268, 269 Cansarı (Uvak) 131 Cantıkey (Kirey) 114, 151 Capalak (Monguş) 298 Cappas (Bayulu) 140, 147, 152 Carcumart 139 Carım 103 Carke (Nayman) 120 Ca-sal Baylı 139 Cas-taban/Castaban (Kirey) 114, 116, 151 Castıg (Kaçin) 102, 103 Cau-kaçık (Çerkes) 141 Caulay (Aday) 141 Cavitey 137 Cegir bkz. Çegir Celair bkz. Calayir Cerruz 176 Cete 67 Cetiru/Cetiuruğ 139, 140, 146, 152 Ceti-Sarı (Kırgız) 106 Cetti-pürü (Sagay) 103 Cıltar (Kaçin) 103 Cikir bkz. Çegir Cilden (Bugu) 300 Cilgeldi (Monguş) 298 Cinkalıç (Çikli) 145

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Ciyembet (Tana) 146 Conbagış 299 Cooş (Monguş) 298 Culay-tanay (Sarı-Uysun) 111, 279 Cumuk (Kirey) 115 Cungarlar 69, 70, 94, 95, 98, 113, 118, 127, 149, 153, 212, 218, 253, 313 Curu (Adigene) 298 Cuznan-Cersan (Kıpçak) 129

Ç Ça kabileleri 51 Çabraş 100 Çagır 249 Çağatayî-ler 63, 65, 67, 68, 112, 187, 199, 218, 258, 259 Çakçak/Çükçak 124, 138, 139, 152 Çal (Ramazan) 147 Çalayit 53 Çalman (Teleüt) 96, 100 Çalmuyun (Özbek) 192 Çal-teit (İçkilik) 293, 297 Çamaman (Ramazan) 147 Çançar 139 Çandır (Özbek) 192 Çanı (Kita) 144 Çanşklı 110, 151, 249, 250, 254, 257, 258, 259, 262, 269, 314, 315 Çapanaşlı (Kırk) 190, 280 Çapraştı 112, 151, 249, 254,

393

257, 262 Çaptı 94 Çaragaş (Şor) 101 Çar-citim (Argın) 122, 133 Çarçit (Argın) 122 Çaudur 178, 185 Çaykuza (Kereit) 146 Çedebes (Tayas/Beltir) 103 Çedibeş (Kara Tatar) 100 Çediger (Kırgız) 286 Çegendık (Argın) 123, 124, 152 Çegir 61, 122 Çekir-Begdeli (Göklen) 179 Çelebes (Şor) 101 Çeley (Şor) 101 Çeptey (Karagas) 104 Çeremis 170 Çerik (Kırgız) 286 Çeriktey (Yakut) 91 Çerkes (Bayulı) 140, 152 Çerkes-ler 60, 165, 166 Çerkeş (Alimulı) 147 Çexem 165 Çexut (Keneges) 192 Çıgal (Kara Tatar) 100 Çıpçak (Kara-Nogay) 165 Çibiney (Aday) 141 Çigam (Aday) 141 Çik-ler 145 Çikli (Alimulı) 139, 140, 145, 152 Çi-le 37, 38 Çilim (Aday) 141

394

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Çilpak (Bugu) 299 Çi-lu 51 Çimır/Çımır (Dulat) 111, 151, 249, 254, 262, 268, 269, 314, 315 Çimoyen/Çimoin/Çiymoin (Kirey) 116, 151 Çingiz (Aç-Keştim) 96 Çingiz-han (Özbek) 192 Çinhoca (Çımır)269 Çinli-ler 45, 46, 48, 70, 72, 80, 82, 94, 104, 124, 153, 210, 211, 217, 218, 220, 311 Çireuçi (Abak-kirey) 151 Çireuçi (Kirey) 114, 116, 137 Çirik (Kara-Kırgız) 91, 155, 299, 302 Çirikçi (Sarıbagış) 301 Çjoda (Unahray) 105 Çodı (Uranhay) 105 Çoga (Uvak) 131 Çoğdu (Karagas) 104 Çokur (Bugu) 300 Çonbagış (Kırgız) 286, 287 Çon-bagış (Tolkan) 301 Çon-çoro (Bugu) 299 Çora (Sayak) 303 Çoros ((Teleüt) 96, 98 Çubaktar (Çubar-aygır?) 137 Çuban 42, 143, 211, 252 Çubar-aygır (Kirey) 114, 151 Çubin (Başkurt) 167 Çud (Fin) 76

Çuguy (Aday) 141 Çukbatar (Kirey) 116 Çukça 137 Çu-kişi (Altay-kişi) 20, 94 Çulım Tatarları 101 Çu-li 51 Çumakan 139 Çuman bkz. Çuban Çumart (Aday) 141 Çumekey (Alimulı) 139, 143, 152 Çumekti (Tabın) 146 Çu-mi 42, 143, 211, 252 Çumugun 42, 143, 144, 198, 252 Çungay (Aday) 141 Çunkara (Alimulı) 140 Çurçen (veya Curçen)-ler 51, 62 Çuvaş 170, 171 Çuyat (Özbek) 192 Çu-yü 42, 143, 156, 198, 211, 252 Çükçak/Çakçak (Argın) 122

D Dabo (Uygur) 38 Dalan (Uygur) 38 Danbay (Ramazan) 147 Darxat (Moğol) 107 Daz (Salır) 180 Dili (Çi-di) 37 Ding-ling 37, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 80, 93, 99, 101, 106, 116, 130, 131, 135,

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

142, 146, 156, 157, 226228, 236, 282, 274, 285, 290 Dodurga (Göklen) 179 Dolange 38 Dölös 156 Dölöt (Cungar) 253 Dörbet 214 Dörtaul (Kirey) 118, 138 Dört-avul (Nayman) 119 Dört-kara (Alimulı) 139, Dörtkara (Bayulı) 140, 152 Dubo 41 Duğlat/Dulat 27, 42, 43, 47, 48, 49, 54, 61, 63, 67, 69, 109, 110, 111, 112, 147, 150, 151, 155, 224, 249, 250, 253-257, 260, 262, 267-269, 272, 276, 277, 281, 312-315 Dulo 42 Dulu 38, 42, 43, 46, 67, 110, 252, 253 Dungan 35, 82, 225 Dupson (Yakut) 91 Durben-oyrat 55 Durlugun bkz. Kongrat Durmen (Özbek) 189 Durut (Kıpçak) 128, 129 Duvan (Başkurt) 167 Düpsün (Yakut) 85 Dürben/Dürbet 98, 107

E Eçi 41

395

Eçig (Sagay) 103 Edişkullar 165 Eftalit 173 Elte (Baybaktı) 140 Ergeneklı (Yüz) 191 Ergenektı 151 Ergitı (Yakut) 91 Erketin 55, 127 Ersarı (Türkmen) 180, 185 Esengul (Nayman) 121 Eski (Çaudur) 178 Essenlü (Türkmen) 178 Etimlar (Kongrat) 132, 133, 254

F Fin-ler 27, 57, 58, 76, 77, 79, 167, 168, 170, 236 Fin-Ugor-lar 57, 81, 166, 170, 226 Fufulo (Uygur) 38

G Galça 193, 295 Gayna (Başkurt) 167 Ge-gun 72, 73 Gelolu (Karluk) 42 German 79 Geşu 43 Girey (Başkurt) 167 Girey (Yomut) 178 Got-lar 37, 164 Göklen 67, 179, 180, 183, 185 Gök-Türk 33, 38, 39, 40, 43, 44, 46, 48, 49, 82, 98,

396

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

106, 272 Grek-ler 164 Guligan/Kurıkan 86 Gur-lar 160 Gürcü 161

H Haçlılar 175 Hakas 154, 214 Hangildı (Alimulı) 140 Hanhoca-kıtaysı (Yüz) 191 Harezmşahlar 218 Hazar-lar 160, 161, 225 Heloşi bkz. Kergeş Herzegi (Sarık) 179 Hıtay bkz. Kitay Hi bkz. Tatabı Hien-gun 72 Hien-yung 33 Hi-ti (Kidan) 144 Hiti bkz. Hitit Hitit 144, 145, 275, 276 Hivalı 148 Hoca-Ali 176 Hocalar (Bükey Orda) 147 Hoi-hu/Hui-ho 50, 291 Holiat 50, 183 Horasani (Sarık) 179 Horınlar 84 Hori (Yakut) 90 Ho-sa bkz. Guz Hoşutlar 69 Hoto-gaytu 58 Hoytlar 69 Hucamberdı (Tileü) 147

Huday-baktı 299 Hun (Uygur) 40, 41 Hun-lar 18,19, 22, 26, 33, 3538, 42, 43, 45, 49, 57, 71, 72, 73, 75, 82, 110, 111, 134, 143, 154, 160, 161, 168, 211, 225, 242, 252, 256, 272, 311, 312 Hunno-gundur 161 Hun-yü 33, 242 Hyen-yün 242

I-İ Ingara (Koybal) 103 Irgıt (Altaylılar) 94, 97, 98 Issık (Alimulı) 147, 152 İçan (Uygur) 38 İçkilik (Adigene) 144, 155, 157, 287, 290, 293, 294, 295, 305 İdık (Kereit) 146 İgdır (Türkmen) 178 İirki 125 İlan (Başkurt) 167 İlçebek (Adigene) 298 İlyaman (Çerkes) 141 İman (Sayak) 303 İmenalbet (Kirey) 116 İmenalı 151 İmreli 178 İrçak (Kereit) 146 İrekte (Başkurt) 167 İrganaklı (Uyşun) 189, 281 İrge (Koybal) 103 İrgen 125

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

İrgenek 137 İrgit (Sagay) 103 İrgit (Uranhay) 105 İrke-Kaştka (Monguş) 298 İrtış Tatarları 101 İrxıt/İrxit (Uranhay) 105, 125 İsa-Hoca (Tolkan) 301 İsan (Çumekey) 143 İsangildı (Kara-kisek) 144 İsengildı (Kıpçak) 128 İsengul (Nayman) 119 İsengul (Sarıbagış) 301 İsentemir (Alimulı) 147, 152 İsık (Bayulı) 140, 141 İsigel 169 İskit 160, 172, 181 İssen-temir (Bayulı) 140 İstak (Kara-kisek) 144 İstı/Stı 112, 151, 249, 250, 255, 262, 269, 315 İştak (Kara-kita) 144 İştek (Baraba) 108 İteli (Kirey) 114, 151 İtengmen (Kirey) 114, 151 İzenbahta (Kirey) 116

J Joldıbay (Argın) 124 Ju-jan 21, 37, 38, 43, 44

K K’ang-chü (Kanglı) 35, 37, 46, 57, 134, 172, 173, 181, 255 K’i-ku 18, 20

397

Kaba 156, 157 Kabakay (Aday) 141 Kabar 59 Kabardin 60, 165 Kablan 263 Kacar 175 Kaç ik (Kıpçak) 128 Kaçin/Kaç 102, 103, 103, 153, 214 Kadırşa (İçkilik) 293 Kadırşa (Kara-Kırgız) 294 Kalabak (Nayman) 120 Kalac 313 Kalçilı 259 Kalkaman (Argın) 123 Kalkaman (Bayulı) 140 Kalkaman (Tana) 146, 152 Kallar (Tayas/Beltir) 103 Kalmı (Kita) 144 Kalmık/Kalmak 49, 50, 55, 56, 64, 65, 69, 70, 81, 94, 96, 98, 99, 102, 107, 113, 127, 149, 165, 218, 253, 266, 271, 299, 313 Kalpe (Calayir) 112 Kamasin 104, 105 Kamışku (Uranhay) 105 Kamlar (Kızıllar) 102 Kamlar (Şor) 101 Kan (Koybal) 94, 98, 103 Kan (Teke) 179 Kan bkz. Kanglı Kanak (Çumekey) 143 Kanay (Tolkan) 301

398

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kancigalı (Argın) 122, 150, 152, 292 Kancigalı (Kıtay) 190 Kancigalı (Nayman) 121, 123, 125, 128, 139, Kancigalı (Türkmen) 191 Kandı (İçkilik) 255, 293 Kangalas (Yakut) 84, 85, 91 Kangıoğlı/Kangaroğlu (Kıpçak) 129 Kanglı 22, 23, 27, 35, 44, 49, 50, 57, 61, 63, 69, 98, 109, 110, 124, 129, 130, 146, 151, 155, 161,163, 172, 173, 181, 183-185, 191, 192, 212, 224, 226, 249, 250, 254-259, 262, 269, 270, 272, 277, 279, 280, 292, 311, 313 Kanık (Baybaktı) 140 Kanki (Çumekey) 143 Kanlı bkz. Kanglı Kanlı-baş (Sarık) 179 Kao-kui, 21, 22, 27, 33, 3643, 86, 97, 106, 119, 127, 211, 235, 252, 276 Kapança 192 Karabalık (Kıpçak) 128, 139, 152 Kara-barge (Adigene) 298 Karabaroğlı (Kıpçak) 129 Kara-baytal 296 Karabazar (Kara-kita) 144 Karabirkli (Kıpçak) 129

Kara-bör (Bugu) 299 Karabura (Alaç) 146 Karaça (Kırk) 190, 280 Kara-çapan (Calayir) 112 Karaçau (Tileü) 147 Karaçaudur (Türkmen) 178 Karaçay-lar 163, 165, 166 Kara-Çeda (Uranhay) 105 Kara-Çıstar (Beltir) 103 Kara-Çoğdu (Karagas) 104 Kara-daşlı (Türkmen) 181 Karagas (Kirey) 104, 106, 114, 151 Karagaş 164 Karaim-ler 164 Karait 135 Karak (Tama) 147 Kara-Kalmak/Kalmık 49, 95 Karakalpak 60, 148, 188, 189, 191, 233, 234, 255 Karakaş-kirey 17 Kara-kesek 133 Kara-Kırgız 25, 31, 36, 43, 56, 59, 63, 65, 68, 70, 73, 97, 106, 112, 124, 132, 144, 152, 155, 158, 159, 172, 174, 212, 225, 227, 228, 236, 242, 251, 260, 266, 271, 279, 280, 282, 286-296. 299. 305, 312 Kara-Kidan 49, 127, 154, 199, 218, 234, 313 Kara-Kirey 114, 117, 118, 120, 121, 131, 137, 139,

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

152 Kara-Kisek (Alimulı/Argın) 122, 123, 138, 139, 144, 152, 294 Kara-kita (Kita) 144 Kara-Kitay 49, 150, 250 Kara-koylı (Karakalpak) 190, 191, 280 Karakoyunlu 176 Kara-ktay (Kitay) 291 Kara-kuytun (Bugu) 299 Karakuz (Bayulı) 140 Karaman (Argın) 124 Karaman (Salır) 180 Karaman (Tana) 146 Kara-Marka (Calayir) 260 Kara-Monguş (Uranhay) 105, 157 Kara-Nayman 296 Kara-Nogay 165 Kara-papak 176, 177 Karapça (Yüz) 190 Kara-saadak (İçkilik) 293 Karasakal (Alimulı) 139, 140, 152 Karasal (Uranhay) 105 Kara-singir (Karakalpak) 191 Kara-sirak (veya sirek) (Kırk) 190, 280 Karasunax (Tana) 146 Kara-şor (Şor) 101 Kara-tait 297 Karatal 59 Karatamu (Çumekey) 143

399

Kara-Tatar (Yiş-kişi) 46, 47, 100 Karatay (Nayman) 120 Kara-teit (İçkilik) 293 Karateit (Kara-Kırgız) 293 Kara-tekeli 175 Karatolçak (Uranhay) 105 Kara-Türkiş 47, 48, 49 Karaul (Argın) 122, 139 Karaul-yasık-nayman 136 Karavanas 67 Kara-vekil (Teke) 179 Kara-yagur 215 Karbuz (Tolkan) 301 Karga (Beltir) 103 Karga (Karga) 103 Karga (Şor) 101 Kargalı (Baraba) 108 Karluk-lar 23, 40, 42, 47-50, 60, 62, 112, 126, 127. 144. 153, 173, 184, 199, 202, 215-218, 225 Karmgul (Çumekey) 143 Karpak/Karpık (Argın) 122, 139, 152 Karşin (Başkurt) 167 Kar-tau 188 Kas (Kaş, Kaç/Kaçin) 103 Kasay (Nogay) 162, 164 Kasım (Bayulı) 140 Kaspulat 164 Kaş (Karagas) 104 Kaşkarau 254 Kaşkay 176

400

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Katagan (Özbek) 189, 192, 258 Katay/Kita? 167 Katgan 258 Kay 183 Kaydın (Koybal) 103 Kayı 175 Kaypan (Başkurt) 167 Kayrasalı (Keneges) 192 Kazak 65, 66, 68, 69, 70, 84, 108, 118, 134, 142, 149, 150, 165, 190, 197, 257 Kazan Tatarları 230, 235 Kazan-taban (Kara-kisek) 144 Kazayoğlı (Türmmen) 191 Kazık-ayak (293) Kebek 94 Keçik (Çulım Tatarı) 101 Kellekul 176 Kence-kaptagay (Nayman) 119, 121 Keneges/Kenges (Özbek) 188, 191, 192 Kengerlü 176 Kerait/Kereit 52, 54, 63, 114, 117, 146, 150 Kerderi (Cetiru) 140, 147, 150, 152 Kereş (Şor) 101 Keret bkz. Kereit Kereyt (Cetiru) 118, 140 Kergeş (Kara-Tatar) 43, 46 Kergıt 94 Kerkes (Göklen) 179

Kesek (İçkilik) 293 Keta (Göklen) 179 Keyra (Kitay) 291 Kıbatak (Kıpçak) 152 Kıdık (Bugu) 299 Kıfçak (Kıpçak) 49 Kılıc 176 Kınay (Kızıl Kınay/Şor) 101 Kıpçak (Özbek) 190 Kıpçak-lar 54, 57, 59, 62, 92, 98, 113, 124, 128, 130, 133, 138, 139, 146, 151, 152, 161, 162, 163, 167, 173, 184, 185, 188, 192, 196, 224, 226, 250, 256, 270, 272, 277, 282, 287, 290, 292, 294, 296 Kırgıs (Başkurt) 167 Kırgız 20, 21, 34, 41, 42, 4446, 48, 49, 50, 52, 57, 59, 61, 63, 67, 73-75, 80, 93, 94-98, 100-103, 106, 117, 135, 139, 142, 148, 149, 151-154, 159, 167, 190, 193, 195, 201, 212, 213, 217, 224, 227, 250, 251, 263, 266, 270, 282, 284, 286-290, 302, 312, 313 Kırgız-Kazak 26, 31, 49, 57, 64, 70, 80, 92, 108, 109, 113, 130, 132-134, 136, 139, 149, 150, 162, 163, 166, 187, 194, 224, 233,

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

236, 242, 244, 251, 253, 256, 261, 264, 266, 271273, 277, 279, 282, 287, 290 Kırım Tatarları 162, 163, 164, 166 Kırk (Özbek) 189, 190, 192, 280 Kırk (Sarı-Uysun) 111 Kırk-men-yüz (Özbek) 190 Kırrık (Göklen) 179 Kısay (Aday) 141 Kıstık (Adban) 111 Kıstım (Uysun) 255 Kıştım 52, 75 Kıtabak (Kıpçak) 128 Kıtay (Kara-Kırgız) 145 Kıy (Beltir) 103 Kıy (Sagay) 59, 103 Kıy (Şor) 100, 101 Kızay (Beltir) 103 Kızay (Nayman) 120, 121, 151 Kızay (Şor) 100 Kızıl (Kızıllar) 102 Kızılbaş 207 Kızıl-bürk (Adban) 111 Kızıl-kaya bkz. Kızay Kızıl-kurt (Bayulı) 140, 141, 152 Kızılkurt (Tama) 147 Kızıllar 102 Kızıl-pörük (Uysun) 255 Kızıl-taz (Nayman) 121 Kibi 40, 41

401

Kiçe-aga (Salır) 180 Kidan 38, 39, 49, 50, 51, 52, 62, 124, 144, 145, 253, 255, 291, 292 Kidel (Kıpçak) 139 Kidya Orçak (Uranhay) 105 Kimak 61 Kimdubay (Tazlar) 146 Kinaçi (Kara-kita) 144 Kincalbay (Tama) 147 Kin-ça bkz. Kıpçak Kirait (Özbek) 192 Kiray 52 Kireit 142, 163, 164 Kirey (Uvak) 131 Kirey 51, 53, 54, 55, 69, 70, 80, 92, 113, 114, 115, 117, 119, 120, 126, 131, 134, 135, 137, 139, 146, 151, 163, 192, 224, 227, 229, 270, 272, 276, 279, 285 Kirgiz (Uranhay) 105 Kirman (Bayulı) 140 Kirpuk (Kara-kita) 144 Kirta (Kıpçak) 128 Kisek 294, 297 Kita/Kite (Alimulı) 139, 144, 145, 147, 152, 276 Kitay (Kırgız) 49, 163, 286, 287, 290, 292, 305 Kitay-Kıpçak (özbek) 149, 190 Kitay-yüz 192

402

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kitey 139 Kiytaba (Kıpçak) 139 Klıç-kistak (Çerkes) 141 Kneki (Bayulı) 140 Kobır (Şor) 100 Kobıy (Beltir) 103 Kobıy (Şor) 59, 60, 101 Koçkar 260 Koçkor-Mundus (Teleüt) 96 Kojeget (Uranhay) 105 Kojembet (Nayman) 120 Kokandlı-lar 150, 154, 159, 313, 314 Kokcatık (Monguş) 298 Kongı (Şor) 101 Kongrat 27, 132, 133, 136, 138, 152, 156, 163, 250, 254, 272 Kongur (Teke) 179 Kongur-pörük (Uysun) 255 Konkirat bkz. Kongrat Konur-bürk (Adban) 111 Korcas 134, 152 Koreli 35, 124 Korjay/Korcay (Kirey) 114, 117 Kosog 165 Koşçi 287, 304, 305 Koştamgalı (Kıtay) 190, 192, 292 Koştamgalı (Özbek) 188 Kotan (Kıpçak) 129 Kotrigur 160 Kott 75, 98, 104

Koybagış 137 Koybal (Beltir) 91, 103, 104, 105, 106, 156 Koyı (Şor) 101 Koyüs 60 Kozugan/Kozgan (Argın) 122, 152 Ködü 94 Kök-börön 59 Kök-burun (Kıpçak) 59, 128, 152 Kökcarlı 139, 151 Kökçe (Kırgız) 286 Kökçe (Teke) 179 Kökçe-oğlu (Adigene) 298 Köksal 152 Kök-yarlı/Kök-carlı 136 Köl (Koybal) 103, 106 Kölöbo/Kuloba (Baraba) 108 Kömnöş (Kara Tatar kabilesi) 47, 100, 101 Köse (İgdır) 178 Köyök (Koybal) 103 Krak (Sarı-Uysun) 279 Krık bkz. Kırk Krık-mültuk (Argın) 124 Ktay (Özbek) 189 Kuba (Kıpçak) 128 Kubandı bkz. Kumandı Kuçebalta (Kirey) 116 Kuçek (Göklen) 179 Kuçu/Kuçuk (Bugu/Calayir) 43,73, 112, 156, 157, 260, 299

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Kudagaçin (Monguş) 298 Kudey (Başkurt) 167 Kuho (Uygur) 38 Kujembet 151 Ku-kişi 20 Kuk-şal/Kökşal (Argın) 122 Kul (Uranhay) 91, 105, 106 Kulcagaç (Kongrat) 254 Kulcegay (Kongrat) 132 Kulçan-argın (Argın) 122 Kulçuga (Sayak) 303 Kulçur (Kara-Kita) 144 Kulday (Çumekey) 143 Kuldıkiy (Bayulı) 140 Kultay (Kirderi) 147 Kulük (Sarı-Uysun) 111 Kuman 59, 61 Kumandı 20, 47, 99, 100, 228, 257 Kumık/Kumuk 165, 166, 230 Kunakbay (Kereit) 146 Kunak-urak (Aday) 141 Kundelen (Kıpçak) 128, 152 Kundrov Tatarları 153, 164, 166 Kungrad (Özbek) 189 Kungrat 192 Kungur (Kıpçak) 128 Kupçak (Kirey) 116 Kuraçbek (Bugu) 300 Kura-kusa/Kara-kisek (Kongrat) 132, 133, 254 Kuralas 258 Kurama-lar 148, 149, 150,

403

151, 195, 200, 251 Kur-carlı (Nayman) 119 Kurçik (Kızıllar) 102 Kurdak (Baraba) 108 Kurıkan 86 Kurlukut (Karluk) 63 Kurman (Adban) 111 Kurman-hoca (Sayak) 303 Kursarı (Kirey) 116, 119, 139, 151 Kursarı-kirey 138 Kuru-kisek 152 Kurulus/Kuralas 255 Kuru-Tumat (Teleüt oymağı) 96 Kusiv (Tabın) 146 Kusun (Çerkes) 140 Kuşan 34, 173 Kuşçu 73, 192 Kuşu 43 Kutçi (Özbek) 189 Kutkulaç (Alimulı) 140 Kutluçatam (Maskar) 141 Kutlumbet (Sarı-Uysun) 111, 279 Kutsıy (Kirderi) 147 Kuttubay (Nayman) 121 Kuturgur 110 Kutyarman (Kirderi) 147 Kuvakan (Başkurt) 167 Kuvandık (Argın) 123, 125, 127, 152 Kuyan (Uygur) 38 Kuyankulaklı (Yüz) 191

404

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Kuyus 60 Kuyuş-sansız (Kongrat) 132, 254 Kuyüs (Çerkes) 141 Kuztamgalı (Uyşun) 189, 281 Küçük Açin (Kızıllar) 102 Küçük Toksaba 163 Küerik (Çulım Tatarı) 101 Kük-boron 59 Külüke (Sarı-Uysun) 279 Kündelen bkz. Kundelen Küzen (Kara Tatar) 100

L Leao hanedanı 51 Lebedin 100 Lifuli (Uygur kabilesi) 38 Liz (Cagalbaylı) 147 Longa (Baraba) 108 Lübey (Baraba) 108

M Madı (Uranhay) 105 Madır (Koybal) 103, 105 Mador (Samoyed) 104 Madyar 59, 161 Malku (Kirey) 114 Mamay (Nogay) 162 Mambet (Kara-kita) 144 Mambetgul (Aday) 141 Mangıt (Özbek) 164, 190, 191 Maniheist 234 Mann-lar 290 Mansur (Nogay) 162 Marluk 67

Masak 141 Maskar (Alimulı) 147 Maskar (Bayulı) 140, 141, 152 Matay (Nayman) 120, 121, 137, 139, 151 Maymak (Alaç) 146 Megen (Yakut oymağı) 85 Megi (Yakut boyu) 91 Merkit (Kirey) 114 Merkit 41, 52, 53, 54, 61, 80, 98, 119, 151 Merv-teke 179 Mesit (Özbek) 191 Meşer 168 Meşer/Mişer (Başkurt) 167 Meşeryak 170 Mıtay 156 Mingat/ Ming/Mın/Min (Başkurt/Kara Nogay) 153, 165, 167, 188, 189, 191, 192 Minmurat (Bugu) 300 Miriş (Teke) 179 Mirkit (Başkurt) 167 Mirkit (Teleüt) 94, 96 Mirze-kesek (Tuyaklı)nogay 188 Mişer 230 Mitan 188 Moğol-lar 23, 29, 47, 49, 51, 53, 54, 55, 61, 62, 68, 69, 94, 96, 99, 105-107, 113, 124, 130, 132, 133, 153, 154, 164, 168, 175,

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

176, 187, 202, 203, 205, 218, 234, 235, 253, 259, 263, 264, 271-274, 292, 298 Moğul 66, 67, 68 Molla-kesek (Tuyaklı) Momunlar (Argın) 123, 124, 128, 152 Mongol (Monguş) 94, 98, 298 Monguldur/Monguldar (KaraKırgız) 68, 106, 156 Monguş (Adgene) 155, 293, 294, 298, 299 Monguş (Uranhay) 68 105, 105, 106, 128, 147 Moşkar 139 Moyun (Uygur) 38 Mugal (Aday) 141 Muhatarı (Özbek) 192 Mulku 151 Munak (Adigene) 298 Munçaktı (Kirey) 128 Mundus (Teleüt) 96, 97, 156, 157 Munduz (Kırgız) 286, 287, 304 Mungal-lar, 86 Murat (Uvak) 131 Muratali 59 Murun (Kirey/Nayman) 114, 120, 127, 139, 151 Murza (Cagalbaylı) 147 Murza (Calayir) 112, 260

405

N Nadırbek (Sarıbagış) 301 Nam (Yakut) 85 Nanga (Baraba) 108 Narıncalı 176 Nauruzbay (Tileü) 147 Nayman (Kara-Nogay) 165 Nayman 27, 52-55, 62, 64, 69, 70, 98, 113, 116, 117, 119, 120, 122, 124, 127, 130, 136,139, 151, 152, 155, 164, 188, 189, 192, 224, 229, 250, 269, 272, 276, 277, 287, 290, 292, 293, 294, 294, 295 Nesturi 126, 174, 234 Nirun-lar 132, 258 Nogay 64, 66, 70, 108, 130, 147, 162-167, 176, 214, 236, 270, 282 Nuçan (Kıpçak) 128 Nuşibi 43, 44, 45, 46, 312, 315 Nüküz 192 Nyege (Samoyed) 104

O-Ö Oçu (Teleüt oymağı) 96 Odamambet (Nogay) 162 Ogor bkz. Ogur Ogrucikli (Karaman) 180 Ogurcalı (Yomut) 178 Oğuz/Guz/Uz 39, 40, 41, 58, 59, 61, 161, 183, 184

406

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Oin (Uranhay) 105 Olcake (Adigene) 298, 304 Ondar (Uranhay) 105 Ongut 39, 51, 53, 81, 124 Oniyüt 53 Onogur 160, 161 On-Uygur 160 Orduhoca (Salır) 180 Orgo (İçkilik) 293 Osmanlı 17, 18, 109, 174-177, 185, 230, 231 Ostyak 75, 76, 78, 79, 104, 108, 154, 167, 229, 274, 284 Oşaktı/Uçaktı 136, 137, 257, 261, 270 Otarçi (Kıtay) 190, 292 Otguz-ogukırgız 296 Otoy (Nayman) 120 Otuz-Tatar 39 Oymaut (Karakalpak) 191 Oynar (Uranhay) 105 Oynar (Uygur) 106 Oyrat 52, 56, 64, 69, 95, 107, 121 Ölöt 98 Ötemiş (Teke) 179 Özbek 49, 64, 65, 67, 131, 139, 150, 151, 187, 188, 190, 192-196, 200, 207, 224, 225, 231, 259, 263, 272, 280, 281, 282, 292

P Paguman 58

Palan (Kara-Tatar) 100 Parçe-yüz (Yüz) 191, 192 Paygalas 94 Paygara (Uranhay) 105 Peçenek 49, 58, 59, 60, 61, 161, 183, 185, 225, 256 Pehlevi 34 Pers 35, 172 Poliandri-ler 34 Poloves/Kıpçak/Kuman 58, 59, 64, 161, 162 Po-ma 74 Pugu 36, 40 Purut (Teleüt) 96

R Ramadan-hoca (Nayman) 121 Ramazan/Ramadan (Cetiru) 140, 147, 152, 250 Rum 18 Ruslar 69, 75, 94, 95, 96, 108, 152

S Sabaşaka (Alimulı) 140 Sadır (Nayman) 119, 120, 121, 139, 151 Sadır-bek (Özbek) 188 Sagay 33, 59, 84, 85, 87, 91, 101, 103, 106, 114, 153, 172, 214, 225, 285, 304 Saha 83, 84 Sain (Karga) 103 Saka 35, 155, 172, 211, 225 Sakal 94

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Sakar (Türkmen) 180, 181 Sakarauk 181 Sakaraul 181, 231 Sakaştüre (Çumekey) 143 Saksan (Bayulı) 140 Salcak (Uranhay) 105 Salık (Teke) 179, 192 Salır/Salur/Salor (Türkmen) 179, 180, 185 Salmeke (Bugu) 300 Salpı (Nayman) 121 Samani-ler 62, 173, 174, 199, 217 Sambet (Çımır) 269 Samoyed 76, 79, 80, 81, 93, 96, 97, 99100, 101, 103, 104, 106, 114, 117, 121, 154, 228, 229, 236 Sanpi bkz. Siyenpi Saragur 160 Sarakaska (Çumekey) 143 Saralı (Başkurt) 167 Sarasin 206 Saray (Monguş) 298 Saray (Özbek) 189, 191, 192 Sarbas (Kirey) 114 Sar-citim 133, 152 Sarça (Uvak) 131 Sargam 254 Sargat (Baraba) 108 Sarı (İgdır) 178 Sarı Türkişler 48 Sarı Usun 285, 290 Sarı Uysun 155, 282

407

Sarıbagış (Tagay) 155, 286, 287, 299, 300, 304 Sarıbagış (Uvak) 131 Sarı-barge (Adigene) 298 Sarıbas (Abak-kirey) 151 Sarıbas (Kirey) 116 Sarı-bör (Bugu) 299 Sarı-cumart (Nayman) 120, 151 Sarıg (Sagay) 103 Sarıg-kaş/keş (Karagas) 104 Sarıg-şor (Şor) 101 Sarık (Türkmen) 179, 180, 185 Sarı-katın (Bugu) 300 Sarı-kıpçak (Kıpçak) 190, 292 Sarı-kıtay (Kıtay) 190, 292 Sarımbet (Ramazan) 147, 260 Sarıs (Alaç) 146 Sarış (Başkurt) 167 Sarı-tekeli 175 Sarı-Uygur 160, 215 Sarı-uysun 43, 111, 135, 151, 249, 250, 254, 279, 280, 281, 283, 315 Sarıxlar (Uranhay) 105, 106 Sarkay (Aday) 141 Sarlabay (Ramazan) 147 Sarlar (Monguş) 298 Sarman (Kereit) 131, 146, Sart 68, 94, 108, 149, 150, 193-195, 199, 200, 208, 218, 224, 231, 250, 292, 295

408

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Sartay (Başkurt) 167 Sartdar (Adigene) 298 Sartlar (Başkurt) 167 Sart-tait 297 Saru (Kırgız) , 156, 286, 287, 302, 304, 305 Sarum (Çumekey) 143 Satım (Kirderi) 147 Satubaldı (Tileü) 147 Savay (Adigene) 298 Say bkz. So Saya (Uranhay) 105 Sayak 155, 172, 286, 287, 299, 303, 304 Sayat (Çaudur) 178 Sayçak (Kereit) 146 Sebe (Şor) 101 Segiz-sarı (Adban) 111 Segiz-sarı (Uysun) 255 Sela (Samoyed) 104 Selçuklu 62, 162, 173, 174, 176, 218, 235 Semiz 139 Semiz-baganalı (Nayman) 119 Semiz-Nayman (Kirey) 115 Semiz-nayman (Nayman) 120, 151 Sentemir (Tana) 146 Serelak 298 Sergeli 151, 192, 249, 250, 254, 255, 257, 262, 270, 277, 280, 315 Serikey (Bugu) 156, 157 Serke (Bugu) 299

Sert 196 Seyanto 41, 106 Seykım (Dulat) 27, 111, 151, 249, 254, 262, 315 Shan-jung, 33 Sıçmaz (Teke) 179 Sıfın (Uygur) 38 Sıge 40, 41 Sıvan (Kirey) 114 Sibicin (Karga) 103 Sihım 255 Siirçi (Calayir) 112, 260 Sirgeli (Yüz) 191 Sivan (Kirey) 116, 117, 120, 139, 151 Sivan-Kirey 137, 138 Siyenpi 35, 37, 38, 44, 45, 72 Slavyan 18, 58, 79, 273 So (kabile) 20, 21, 33, 35, 155, 172, 225, 304, 311 Sokolak (Monguş) 298 Solaklı (Yüz) 191 Soyen (Uranhay) 105 Soyon bkz. Tuba Soyot (Soyit veya Soyon) 104 Su Kakmına (Beltir) 103 Suan (Nayman) 119 Sugatal 262 Suhtı (Sarık) 179 Sukar (Kaçin) 103 Sulaklı 192 Sultan (Büyük Orda) 147, 271 Sultu (Tagay) 92, 155, 287, 291, 299, 301, 302, 304

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Sumruk (Bayulı) 140 Supatay (Calayir) 112 Suvan 27, 111, 151, 249, 253, 254, 256, 268, 312 Suyunduk (Argın) 123, 134, 152 Süyüncik (Teke) 181

Ş Şahseven 176, 177 Şakal (Alimulı) 140 Şalkal (Şor) 101 Şa-to 144 Şeref-çuni (Yomut) 178, 270 Şeybaniler 68, 131, 133, 149, 187, 199, 256, 282, 292 Şeyh (Türkmen) 178 Şeyhlü 176 Şıhlar (Bayulı) 140 Şihlar/Şeyhlar 140, 146, 152 Şikmanat (Sarıbagış) 157 Şikmayat (Bugu) 157 Şimoin 285 Şopak (Bugu) 300 Şor (Sagay/Kara-Tatar) 59, 100, 101,103, 121 Şupak (Bugu) 300 Şü (Şor) 101, 201 Şükürbay (Alimulı) 140

T Taban-Beltir (Beltir) 103 Tabın (Cetiru) 139, 140, 146, 147, 152, 167, 168, 270 Tabuklı 152

409

Tabuklı bkz. Taraklı Tabuklı-unuyüz (Nayman) 136 Tabunay (Aday) 141 Tacik 68, 108, 150, 194, 195, 196, 200, 206, 250, 292 Tada-girey (Nayman) 119 Tagan (Şor) 101 Tagay (Kara-Kırgız) 155, 287, 297, 298, 299 Tait (İçkilik) 157, 293, 295, 297 Tak-Kakmına (Beltir) 103 Tama 140, 146, 147, 150, 151, 152, 163, 191, 270 Tamanbay (Tileü) 147 Tamin 139 Tamyan/Tama 167 Tana (Bayulı) 140, 146, 152 Tana (Yomut) 178 Tana-buga (Kıpçak) 128, 152 Tandu 94 Tangaur (Başkurt) 167 Tangut/Tankut 34, 124, 217, 290 Tanıp (Başkurt) 167 Taraklı, Tabaklı (Argın/ Keneges/Kıtay/Uvak) 122, 131, 134, 135, 138, 146, 151, 152, 190, 192, 292 Taraktı (Argın) 123, 125 Taraktı (Tabın) 146, 270 Tarançı 220, 232, 290

410

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Tarduş 98 Tarı (Baraba) 108 Tartkın (Şor) 101 Taslar (Adigene) 298 Tastar 96, 99 Taşkur (Kıpçak) 128 Tatabı 38, 39, 51 Ta-tan bkz. Tatar Tatar 40, 51, 53, 75, 81, 83, 108, 151, 163, 169, 170, 224, 236, 271 Tatlı-huca (Ramazan) 147 Tauke (Adigene) 298 Tau-lu 165 Tauteleütler 95 Tayas (Beltir) 103 Tayaş (Şor) 101 Tazabek (Bugu) 300 Tazlar/Taslar 137, 140, 146, 152, 167 Tebiç (Argın) 122 Teit 296 Teke/Tekke (Türkmen)175, 179, 180, 181, 185, 189, 230, 231 Tele, Tie-le 37, 40, 41, 42, 50, 80, 97, 98,106, 119, 122, 167, 211, 225, 234 Telenget/Telengit 38, 95, 97, 134, 157, 214 Telengüt 55, 97, 134, 153, 255 Teles 94 Teleü (Cetiru) 140, 151 Teleüt (Kara Kalmık/Telenget)

95, 96, 97, 98, 101, 225, 228 Temerçi 100, 101 Temeş 125, 127, 152 Tepter 167, 168, 170 Terekeme 166 Terenya (Baraba) 108 Terk-kub (Kara-nogay) 165 Ters-tamgalı (Nayman) 119, 120, 137, 139 Teyne (Monguş) 298 Tıgırık (Yüz) 190, Tınay (Sarıbagış) 301 Tınım-seit (Bugu) 300 Tibetli 210, 211 Tileü/teleü (Calayir) 147, 150, 151, 152 Tilige 41 Tin (Kaçin) 103 Tirgeş (Kara Tatar) 46, 57, 100 Tirkiş 49 Tjoda (Koybal) 103 Tjoda Kırgız (Sagay) 103 Toba 37 Toçjı (Uranhay) 105 Togas (Kirey) 115 Togus (Baraba) 108 Toguz (Kara Tatar) 100 Toguz (Nogay) 162 Toguzbay (Kıpçak) 190, 192 Toguz-Oğuz 39 Toguz-oğuz 41, 50 Toguz-Uygur 160

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Toğulbay (Bugu) 300 Tohtamış (Teke) 179 Tokabay (Bugu) 300 Tokaç (Bugu) 300 Tokay (Bugu) 300 Tokbulat (Kongrat) 132, 254 Tokmak (Essenlü) 178 Tokpok (Kirey) 115 Toksara (Aday) 141 Toksoba (Kıpçak) 128 Tolkan (Sultu) 301 Tolubay (Bugu) 300 Tom (Beltir) 103 Tom-Sagay (Sagay) 103 Ton (Kara Tatar) 100 Tongak (Uranhay) 105 Ton-Kubandı 100 Tonşon 94 Toracak (Koybal) 103 Torgo (Bugu) 157 Torgout 55, 69, 70, 147, 153, 162, 164 Torgul (Kara Tatar) 100 Torgul (Teleüt oymağı) 96, 101 Torı (Kıpçak) 272 Torı-aygır (Kıpçak) 128 Tork 59, 60 Torkaş bkz. Türkiş Toro (Bagış) 157 Toro (Teleüt oymağı) 96 Totoş (Teleüt oymağı) 94, 96, 97 Töles 52, 94, 95, 98 157, 225,

411

272 Tört-As (Aç-Keştim) 96 Törtoul (Kirey) 114, 117, 118, 120, 127 Törttamgalı (Kıpçak) 1909 Truxman (Başkurt) 166, 167 Tuba 38, 41, 52, 100, 103, 104, 106 Tubet (Çumekey) 143 Tubiş (Aday) Tuçukey (Aday) 141 Tugulbay (Nayman) 121 Tugunçi (Bayulı) 141 Tuguzlar (Başkurt) 167 Tuk (Çumekey) 143uygur 144 Tukçarı 192 Tuki (Argın) 124, 152 Tu-kişi bkz. Türkiş Tukman (Bayulı) 140 Tulat 255 Tulatay 254 Tuleykin (Monguş) 298 Tulu (Uygur kabilesi) 38, 42 Tuma (Kirey) 106, 114, 117, 121, 139 Tumat 106 Tumzada (Kirey) 116 Tunair (Çumekey) 143 Tungus/Tunguz 35, 37, 38, 51, 73, 79, 81, 83, 87, 90, 154 Tun-lo (Tungra) 40 Tuntugur (Ktay) 291 Tupçak (Kara-Kırgız) 294

412

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Turalı (Baraba) 108 Turan (Karga) 103 Turan (Sagay) 103 Turaygır (Kıpçak) 139, 152 Turgay (Bugu) 299 Turubay (Çumekey) 143 Turum (Bayulı)140 Tuva bkz. Tuba Tuyaklı (Yüz) 191, 192 Tuyuçka (Kıpçak) 128, 152 Tübetpes 164 Tülek (Argın) 124 Tüleke 151 Tülüs (İçkilik) 293 Tülüt (Uranhay) 105 Tümet (Moğol) 106 Türdeş (Ktay) 291 Türe (Kara-kita) 144 Türk-ballas (Özbek) 192 Türkiş/Türgiş 43, 46, 47, 48, 49, 58, 161 Türk-keltetay (Özbek) 192 Türkmen 67, 175, 176, 178, 183, 184, 185, 186, 188, 191-194, 224, 230, 260, 271 Türk-tamgalı 292 Türtoul 152 Türtugul 139 Türtuul (Argın) 122 Türükpen 255

U-Ü Uahtamgalı (Özbek) 188 Uak 134, 135

Uar-huni-ler 58 Ubagan (Kereit) 146 Uber-çjoda (Uranhay) 105 Uçaklı (Uyşun) 189, 281 U-ge 72 Ugor 59, 108, 161, 236 Ugor-Fin 76, 130, 142, 161, 167, 229, 230, 252, 273 Ukum 188 Ulan (Altaylılar) 94 Ulcake 298 Umür (Nayman) 121 Undan (Bugu) 299 Urageldı (Kongrat) 132 Urak (Nogay) 162 Uraklı 192 Uraktı (Calayir) 112 Uran (Başkurt) 167 Uranhay 38, 41, 81, 91, 95, 104-107, 153, 228 Uran-katagay (Nayman) 121 Uraz (Tileü) 147 Urazgeldı (Kongrat) 254 Urgençi (Özbek) 189 Ururmuk (Kara-kita) 144 Urus (Çikli) 145 Urusbi 165, 166 Usta (Kıpçak) 128 Usta (Şor) 101 Usun 34, 35, 43-46, 73, 74, 109, 111, 115, 116, 135, 138, 154, 155, 172, 183, 211, 254, 280, 282, 290, 304, 311, 312

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Uşaktı 112, 151, 249. 250 Utay (Aday) 141 Utigur 160 Uvak 131, 135, 138, 152 Uvak-Kirey 131, 152 Uvanış (Başkurt) 167 Uy (Türkmen) 180 Uygur 22, 23, 26, 33, 39-41, 50-54, 62, 82, 106, 126, 127, 153, 154 184, 192, 204, 211, 215-217, 225, 232, 234, 235 Uygurçin 54 Uysun 136, 150, 315 Uyşun (Özbek) 254, 281, 282 Uz/Oğuz/Guz 58, 59 Uzanlu (Usanlu] 176 Uzun (Kıpçak) 128, 152, 272 Üç-Bagış (Tolkan) 301 Üç-Hoca (Kay) 183 Üsergen (Başkurt) 167, 169

V Vekil (Teke) 179 Vogul 78, 108, 229

W Wu-hu 41 Wu-huan 73, 74

X Xaluş (Uranhay) 105 Xasut (Uranhay) 105 Xobalık (Uranhay) 105 Xoton 107

413

Xoular (Uranhay) 105 Xozut (Uranhay) 105

Y Yabagıy (Kirderi) 147 Yabı (Özbek) 191 Yakşi 100 Yakşilık (Bugu) 299 Yaku-kiyat (Özbek) 192 Yakut-lar 17, 21, 83, 85, 87, 89, 92, 93, 106, 154, 225, 272, 285 Yalan (Kara Tatar) 100 Yamanbay (Bugu) 299 Yamanbay (Kongrat) 132, 254 Yanbaş (Kirderi) 147 Yang-lar 57 Yantuk (Çumekey) 143 Yanu 137 Yarbastı (kıpçak) 128 Yarbuldı (Alimulı) 140 Yartay (Kereit) 146 Yas bkz. Alan Yaskalbı/Yaskolba (Baraba) 108 Yasman (Teke) 179 Yaştabak (Kereit) 146 Yaştabak (Tazlar) 146 Yavaç (Salır) 180 Yecüc Mecüc 61 Yediçek (Nogay) 162 Yedisan (Nogay) 162, 165 Yeldek (Başkurt) 167 Yeney (Başkurt) 167 Yergenekli 164

414

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Yer-kökçe (Uvak) 131 Yeta/Seta (Kıpçak) 129 Yetigen 156, 157 Yıdak 94 Yıttas 94 Yiş-kişi (Kara-Tatarlar) 100 Yobur (Kara Tatar) 100 Yomut/Yomud/Yamud (Türkmen) 176, 178, 180, 181, 185, 231, 270, Yörük 175 Yuka (Kıpçak) 128 Yulday (Kıpçak) 128 Yumüren (Başkurt) 168 Yurmatı (Başkurt) 167 Yusun bkz. Uysun Yuşupey (Uygur) 38 Yutı (Aç-Keştim) 96, 100 Yuvaş-matay 137 Yüange 40, 41 Yüeban 37, 38, 42, 43 Yüeçi 34, 35, 172, 173, 211, 155, 304, 311 Yüküaşar (Nayman) 120 Yüs (Kara Tatar) 100 Yüs-Sagay (Sagay) 103 Yüysün (Kazak) 191 Yüz (Özbek) 148, 150, 188, 189, 280

Z Zarubay (Aday) 141 Zi-di 37 Ziryan (Başkurt) 167, 273

2. İSİMLER A Abak-Terek 247 Abalah 87 Abaoki 51 Abdul-Gazis 189 Abel-Rémusat 19, 344, 352 Abitohol (Bulgar prensi) 110, 111 Abl 286, 288 Ablay-han 118, 124, 131, 314 Ablaykitka 137 Abramov N.A. 121, 249 Abuçey-soltan 132, 138 Abulfeys 137, 150 Abul-Mamet 134 Acı-biy 294 Adilşah 259 Adrianov A. V. 46, 47, 77 Adzi-biy 299 Afrikanov A.M. 105 Ahmed Cantürin 135 Ak-Atabay 182 Akcol 134, 245, 257 Akçe 193 Alabuga 139 Alaça-han 123, 140, 141, 142, 146, 148, 152, 180, 283, 356 Ala-mışak 300 Ali Mardan 282 Alkvist 158 Altan 69, 91

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Alun-hoa 258 Ambagan 51 Andreyev (Yüzbaşı) 118, 132, 138, 139, 148, 149, 151, 254, 268, 280, 289, 294, 298, 300, 302, 303, 305, 313 A-pu 18, 20 Argun 88 Arık-buga 54 Ariano-Pali 144, 145 Arslan-han 202 Asparuh, Esperih 110, 111 Atanbay-bey 121 Atekay-biy 301 Atilla 57, 111, 160, 252 Aydar-han 132 Aziz Stefan 273

B Bahşi 179, 180, 182 Baksan 166 Balkaşin N.N. 120 Baragay-batılı-kiltagay-tobuk 85 Bardaşov 301 Barin 163 Barlık 56, 63, 143 Bartold V.V. 23, 182, 193, 327, 342, 344, 345, 350 Baruc-oğlan 65 Bayan-ulı 138 Baybçe 123 Bayburak-batır 118 Baylibek 246, 280

415

Bayşura 245 Baytüre 303 Behram-calayir 259 Bekbulat 246 Berezin İ. 114, 122, 130, 159, 188, 204, 205, 258, 259, 261, 270, 282, 283, 299, 349, 353, 354, 356, 359 Berke-han 64, 162 Betling 17 Biçurin N. Ya. 19, 21, 38, 40, 44, 61, 73, 98, 214, 219, 284, 318, 326, 345 Bigu 174 Birnazar-biy 298, 300 Bode 178, 179, 180 Boğdı-han 294 Bohviç 296 Borogon-jarta 85 Bronevsky 289 Brun 59 Buğra-han 215, 216, 351 Bukan 137, 139 Buku-han 216 Bumın-kağan 24 Burlubay 132 Buydaş-han 66 Bügün-xataki 258 Büküm-katgan 258

C-Ç Cafar 182 Cair 56 Cakub 247 Cakul 158

416

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Campbell J. 144 Cangöz 247 Cani 182 Canibek 64, 65, 66 Cankaraç 303 Canşura 245 Castren A. 76, 77, 79, 80, 102, 103, 104, 105 Ch’asaktu-han 105, 107 Ch’ien-chung 105 Ch’ung-lin 45 Cheng-chung 40 Colmambet 246 Cuçi-han 26, 28, 54, 62, 63, 64, 81, 117, 131, 133, 162, 187, 282, 313, 354 Cumgan 303 Cüveyni A. 23, 216, 350 Çao-cheu 87, 88 Çexem 166 Çınhoca 246 Çi-çi 46, 72, 134, 311 Çingiz-han 28, 29, 39, 52, 53, 56, 62, 67, 99, 119, 121, 122, 124, 125, 127, 133, 136, 143, 154, 176, 192, 202, 203, 205, 225, 234, 245, 256, 258, 259, 263, 264, 268, 272, 284, 352, 354, 359 Çokay 246 Çumagey 143 Çu-manak 112 Çurku 281

D d’Ohsson 52, 55, 133, 174, 176, 349 Da-han 61 Danil Gubin 66 Danilov 231 Deguignes 20, 30, 50, 72, 73, 75, 383 Deli-darhan 85 Derviş-han 66 Dikambay-batır biy 245 Ditagh 296 Dizavul 50, 255, 312 Dji-lien 61 Dodurga 179 Dorci Banzarov 161 Du Cange 126, 355 Dukak 174 Dunduk-ombo 165

E Ebu’l Farac 52 Ebulgazi Bahadır-han 244 Ebulhayr-han 64, 65, 141, 187, 245 El-Harezmî 60 Elias N. 65, 67, 158, 384 Elley 83, 84, 85, 88 Emîr Hüseyin 158 Eren-habir 63 Erlat 176 Ernak 111 Ersarı 180, 182 Ertuğrul 174, 175

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Esin-tayci 56 Esper 111 Esperih 110, 111 Essen-han 180 Europous 77

F Fa-hsien 211 Fedçenko 231, 295 Fisher 100, 135 Forsyth 215, 218, 219, 296, 298, 383 Fren 28 Fuçi-tegin 199 Fu-ku-sun 256, 291

G Gaday-biy 303 Galkin M.N. 178, 179, 180, 185 Garrik Mallery 274, 384 Gasan-han 182 Gaşibek-biy 302 Gelmersen 38 Girey-han 65, 163 Gmelin 75, 158 Golubev 286, 288 Golubovsky 59 Gordon 293 Gostun 110 Gök Alp Han 174 Grebenkin 190, 192, 281 Grebennik 188, 260 Grigoryev V.V. 45, 211, 216, 217, 219, 235, 344, 351

417

Grigoryeva V.V. 144 Grodekov N. İ. 59, 135, 136, 147, 249, 250, 251, 261, 262, 263, 266, 268, 269, 270, 272, 279, 309, 310 Guli Peylo 40 Guseyn-han 182 Gutkovsky 123 Gün (Kün)-han 182

H Hahn C. 166 Halfin 28 Hammer-Purgstall 29, 384 Hao-hsin-shi 290 Hataga 258 Hatan-hata-mala 85 Hazret-sultan (Ahmed Yesevi) 189 Hermann 17 Herodot 125, 160 Hızır-Hoca-han 67 Hoca-bergen 118 Houen Ts’ang 213, 215 Howorth H. 30, 64, 133, 154, 189, 352, 353, 384 Hudayâr-biy 149 Hülagu 154, 176, 268

I-İ Imbault-Huart 118, 294, 384 İbni Battuta 206 İbni Dasta 169 İbni Haldun 129, 217 İbni Havkal 216

418

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

İbni Hordadbeh 49, 60, 61 İ-çi-ni-şi-tu 18, 20 İçki Eymin-hoca 295 İçki Yakub-hoca 295 İdege-biy 255, 258 İdiku 163 İesso 290 İlovaysky 346 İlya Kazantsev 142, 263, 283 İnal-Yavı 183 İrnik 110, 111 İsad 169 İsen-buga 56 İsmail b. Ahmed 217 İstahrî 216 İstemi-han 24, 312 İvanin M. 264 İvanovsky A.A. 227, 228, 229, 353 İvaulu-biy 305

J Jih-wei Han 48, 49 Jitetsky 59 Jitkov M.N. 142 Jon-jagılı 85 Joşanabiy 118 Ju-ch’ü-t’u 44, 45 Jüstin 58

K Kacar-han 176 Kacar-noyan 176 Kai-han 182 Kaip-han 139

Kalça Kadır 142, 247, 283 Kambar-han 132 Kamerüddin 67, 253 Kandıbay 132 Kang-wang 45 Kapagan-han 40 Kappadokya 144, 275 Karabaş İmetubıt 118 Kara-biy 115, 285 Kara-bursak 140 Karabürk 177 Karaça 147, 166, 190, 280 Karaköz 247 Karaktay 148, 151 Kasım-han 65, 66 Kaufman 185, 195 Kaydu 54, 55, 56 Kazantsev İ. 80, 119, 123, 128, 132, 140, 141, 142, 143, 144, 146, 147, 263, 270, 283, 356 Kazgan 158 Kegen 58 Kenisarı 301, 309 Kent-buga 132 Keppen 92 Kereit-bay-su 148 Kereüçi 148 Keykibay 245 Kırgızbay 286, 287 Klements 54, 78 Konstantin IV. 110 Kont Dunmor 301 Korkud 182, 185, 349

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Kostantin Porphyrogennetos 59 Kostenko L.F. 200, 220, 292, 293, 294, 295, 296, 298 Kotan 129, 134, 245 Kotrag 110 Kök-han 174 Köl-tigin 24, 39, 42, 47, 48, 72, 98, 184, 264, 273, 291, 348 Krasnov 247 Krivoşapkin 76 Kuba-hatun 21 Kubanbay 132 Kubilay-han 54 Kubrat 110 Kunik A. A. 265 Kunkrat-biy 28 Kurapatkin 219 Kurt 22, 110, 111, 303 Kuşakeviç 293 Kutluk-han 41 Kutşula 34 Kuyserek 246 Kuzeyev N.İ. 131, 208 Küçlük-han 62, 292 Küçük Han 57, 74, 255 Kün-çin 35 Kün-han 264, 268

L Lebeda 20, 100 Lerch 197 Levşin İ. A. 59, 119, 122, 125, 128, 131, 132, 134, 135,

419

136, 139, 140, 141, 143, 144, 147, 254, 263, 266, 270, 305, 306, 307, 308, 326 Li Ling 72 Li Yang-sheu 275

M Ma Tuan-lin 72, 73 Mahmud b. Sebüktekin 174 Mahmud-han 65 Mahmudhoca Behbudi 208 Maidel 84, 85 Makşeyev 149, 151, 249, 250, 255, 258 Maliyev 229, 231 Mamay 163 Ma-nao 72, 73 Manas 132, 203, 208, 322 Mansur 67, 163 Mansur-han 67 Mapraş 246 Marco Polo 126 Maspero 275, 384 Matay 120, 121, 137, 139, 152, 268 Matseyevsky 232 Mayka-biy 28 Maytak 305 Me’mun 60, 217 Mekrail 246 Mengü-Timur 56 Mesudî 216 Meyer 122, 129, 140, 141, 143, 144, 146, 147, 263,

420

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

266, 270 Mıktı-apay 117 Middendorf 17, 92 Miller G. F. 75, 86, 102, 158, 317, 326 Moço-han 41, 47 Mode 33, 34 Mogilyan 39, 47, 290 Molotoy-orhon 85 Muhammed Haydar 66, 67 Muka-noyon 259 Muratali 59, 148, 151 Muravyev 192 Musa Çarmanov 248

N Nadejdin 165, 166, 167 Nadir-şah 181 Narbuta-bek 148 Neşri 174 Nifantyev 286 Nikefor 110 Nogay 64, 108, 148, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 188, 224, 233, 258 Nor-Buyuruk-han 354 No-tu-lu Şad 18, 19, 21 Nurali-han 139, 182

O-Ö Oglobnin 92 Oğuz-han 23, 112, 125, 174, 176, 179, 184, 264, 269, 270, 330, 349 Olen-han 216

Omogoy Bay 83, 84 Onoy 83 Oomi 145 Osman 174, 175, 303, 307 Ostroumov 202, 203, 204 Otamış 182 Ömer-şeyh 67 Özbek-han 64, 187

P P’o-han 199 Pallas 33, 77, 271, 385 Pauthier 126, 355, 384 Pavlikov 291 Pazıl-biy 149 Petrusyeviç 179, 180, 181 Petzholdt 160 Pevtsov 219 Plano Carpini 256 Polat-han 132 Poneins E. De, 213 Potanin G. N. 28, 41, 54, 58, 95, 107, 114, 116, 117, 120, 121, 125, 154, 215, 270, 271, 285, 290, 341 Pou-lou-han 216 Poyarkov 232 Priklonsky 85 Prjevalsky 158, 159, 213, 218, 300, 302 Ptoleme 211 Putimtsiev 121

R Ramses 275

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Raverty 24, 385 Reşidüddin 23, 39, 51, 52, 55, 62, 114, 117, 125, 129, 133, 157, 173, 176, 179, 184, 202, 204, 244, 255, 258, 259, 261, 264, 267, 268, 269, 282, 283, 285, 348, 349, 353, 354, 356, 359 Rıçkov 119, 122, 128, 131, 132, 139, 167, 254, 307 Romanov 295 Rubruck 256

S-Ş Sadık-batır 305 Safar-hoca 295 Saganoteno 145 Sagım-han 288 Sahip Girey-han 163 Said-han 66, 67 Sain-noyon 105 Sait-batır 305 Salor-Kazan 181, 182, 183, 185 Saratov 170, 171 Sarı-baybiçe 246 Schlegel 73, 274 Schott 73, 79, 86, 87, 289, 385 Selçuk 173, 174, 268, 270, 349 Sellem et-Tercüman 61 Semënov 164, 170, 171 Senkele 28

421

Sertak-noyan 176 Sevan-Raptan 150 Severtsov 298 Seyün-han 180, 181 Shaw 213 Shê-i-Kien 45 Shih-lo 36 Sır-Manak 112 Sih-ma Chien 242 Sivan-Kireyev 137 Smirnov Y. T. 28, 249, 250, 251, 258, 304, 305, 310 Smolyanki 273 Sobolyev 188 Soge-han 47, 49 Sommier 168, 229 Spassky 115, 254, 273 Speransky 124, 290 St. Georgi 28 Stan. Julien 19 Subhankulı-han 189 Subuday-bahadur 61 Sulo 60 Sultan Ahmed-han 65 Sultan Biy 262 Sultan Bükey 70 Sultan Muhammed 255 Sultan Said 66 Sultan Süyük 314 Su-lu 48, 49 Sumarakov 163 Suyundık 123, 134, 152 Süleyman Şah 174 Sürlah-düpsün 85

422

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Sven Hedin 297 Şafarik 273 Şagay-han 261 Şehidulla 297 Şelun 38 Şerif 182, 192 Şeybani-han 65, 187, 282 Şifler 29 Şignan 212, 213 Şir Ali Lapin 195, 201 Şirin 163 Şiv 296 Şopak-biy 300 Şöin-kara 132 Şpilevsky S.M. 169 Şukun N. 84 Şukurlubay 142

T T’an-shih-huai 45 Taçam 41 Taçji-Uranhay 107 Tagay Kalcire 300 Tahir-han 66 Tarenetsky 78 Tarizen 145 Taşibek-biy 294 Tayan-han 52 Tayci-Ahun 159 Taylak 246, 303, 307 Temir 146, 246, 255, 301 Terrien de la Couperie 76 Tevekkel-han 68 Tevke-han 149, 150, 263 Theophylacte Simocatta 58

Tınay-biy 301 Tıznap 218 Tien-shung 64 Tirah 58 Toba-Yü-lü 45 Togan-tegin 217 Togarma 161 Togay 286, 304 Tohtamış 179, 182 Tomaschek 21, 91, 385 Trotter 293 Tugatay 246 Tuğluk Timur-han 66, 67 Tuho-siyen 48, 49 Tulat 255, 256 Tuli-han 284 Tu-man-lo 215 Tumansky 182, 183, 345, 346, 351 Tumın 19, 24 Turduk-biy 302 Tursun-han 258 Tu-tu-ka 61 Tüdget 76 Tülek 123, 124, 303 Türe-Batır-sultan 138

U-Ü Uar 58 Uar-guni 58 Ubagan 128, 147 Ukuz-han 182 Uluğ-Erkin 125 Uraz Muhammed 261 Urgalı Kutuxtu 105

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Urus-soltan 138 Urusul 58 Urvan 166 Uvali-han 139 Uyfalbi 231 Uz-han 180 Uz-Timur-tayşi 64 Ügedey-han 54, 353

V Vambery 17, 19, 30, 31, 49, 60, 164, 165, 166, 170, 171, 176, 177, 178, 179, 180, 185, 188, 192, 193, 197, 200, 217, 232, 233, 235, 243, 254, 266, 268, 270, 273, 289, 350, 357, 385 Vasilyev 36, 127, 159, 205 Vassaf 67, 356 Velihanov 208, 287, 289, 297, 298, 299, 300, 302, 303, 304, 315, 318, 319 Venyukov 160, 287 Veselovsky 192 Vilensk 170 Visdelou 40, 51, 61, 216, 284, 385 Vladimir 265 Volkonsky A. 293 von Gern 300 Voronin 286

W Wang-han 52, 353

423

Wei Lü 72 Wung-chu-mi 44 Wu-ping 61 Wu-ts’ang 212 Wylie 44

X Xanıkov 148, 188, 282 Xoroşxin 188, 190 Xoto-goytu 107 Xvolson 169

Y Yadrintsev 99, 227 Yakubî 216 Yao (İmparator) 242 Yarali 182 Yaropolk 59 Yasin 213 Yavorsky İ. L. 159, 186, 191, 230 Yecüc Mecüc 61 Yedigey 163 Yefimenko P. 28, 29, 265, 266, 273 Yefremov 289 Yegin 38 Yeh-lü-ta-shih 62, 234 Yetigen 157, 301 Yujakov 246, 247, 248, 255, 269 Yumat-biy 302 Yunus-han 65, 260 Yunus-hoca 150, 314 Yupar-baybiçe 261

424

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Yurtova 271 Yusun 134, 245, 280 Yuvaş-matay 138 Yüy-li-bo-li 61 Yüyni 198

Z Zagorsky L.P. 165 Zagrajsky 289, 298, 299, 300, 301, 302, 303, 306, 307, 308 Zeki Velidi Togan 208 Zeland 219, 227, 228, 232 Zemarkhos (Zemarchos) 46, 50, 183, 255, 312 Ziyaddin 191 Zograf 228, 230

3. YER ADLARI A Abakan 20, 21, 76, 93, 101, 103, 117, 135, 154, 235, 236, 326, 327, 341 Abak-Terek 247 Abalah 87 Adana 176 Afganistan 34, 68, 172, 180, 182, 186, 192, 193, 218, 222, 223 Ahal 179, 181, 230 Ahal-teke 181 Ahlat 174, 175 Akcol 134, 245, 257 Akdeniz 275 Ak-Meçit 254 Akmescit 164 Akmola 114, 118, 119, 128, 130, 160 Aksay 302 Ak-tepe 191 Ak Yüs 135 Alaköl 254 Alakul 121 Ala-mışak 300 Alatav, Alatag 45, 160, 246, 247, 248, 249, 260, 277, 279, 281, 299, 337 Alay 70, 156, 158, 292, 293, 295, 296, 297, 298, 299, 302, 304, 313, 321, 322, 335

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Alçin 61, 64, 69, 70, 80, 134, 139, 140, 142, 143, 151, 152, 153, 162, 245, 283, 304, 355, 356 Aldıdağlı 179 Aleksandrovsky 291, 302 Almalık, Almalıg 182, 183, 198, 356 Almatı 112, 247, 249, 250, 251, 280, 281 Altın-dere 293 Altın Orda 28, 162, 169, 202, 346 Altun Göl 47, 93, 100 Amıl 75 Amran 182 Amu-derya 35, 109, 160, 173, 178, 179, 180, 181, 185, 186, 188, 191, 193, 195, 255, 286, 295 Amur 87, 88, 93 Anadolu 13, 17, 18, 112, 174, 175, 230, 237, 275, 308 Andahan 292 Andhoy 193 Andican 207, 286, 291, 292, 297, 302 Angara-müren 86, 142, 284 Angkola 86 Angren 149, 150, 250 An-hsi 72, 197, 215 Ankara 174, 175 A-pu 18, 20 Araks 176

425

Aral 37, 57, 70, 234, 255 Arhangelsk 228 Arıs 128, 216, 217 Arpa 302 Astarahan 271 Astaşkin 105 Atbaşı 302 Atrek 179 Azak Denizi 110 Azerbaycan 176, 187, 224

B Babür İmparatorluğu 68 Bactriana 34, 35, 198 Badahşan 213, 287 Bahçesaray 164 Bakü 177 Balasagun 62, 215, 216, 255, 351, 356 Balaxan 181 Balgassun 216 Balhaş Gölü 70 Balkan Yarımadası 18, 174, 175, 237 Baltistan 66, 212, 213 Balur 212 Barga 158, 298, 299, 319 Barin 163 Barlık 56, 63, 143 Bası-çu 20 Batı Türk Hakanlığı 42, 43, 46, 348, 350 Bayan-aul 124, 125 Bedel 134 Belh 189, 192

426

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Beluristan 212 Beş-arık 191 Bessarabya 110 Bey-Kem 105 Biya 20, 37, 257 Biysk 95, 99 Bizans 46, 58, 59, 110, 126, 127, 161, 174, 175, 255, 312, 355 Bojye Gölü 102 Boka 148, 151 Borogon-jarta 85 Boruç 60 Buhara 68, 142, 146, 149, 159, 172, 180, 181, 182, 186, 188, 191, 193, 195, 196, 200, 208, 221, 222, 223, 232, 262, 263, 293, 294 Buhtarma 119, 120 Bukan 137, 139 Büküm-katgan 258 Bulun-kul 296 Büyük Almatı 247 Büyük Cüz 27, 28, 61, 67, 69, 70, 109, 110, 111, 112, 113, 115, 120, 132, 135, 137, 138, 139, 149, 150, 151, 155, 157, 191, 224, 225, 241, 245, 247, 249, 251, 252, 253, 254, 256, 257, 260, 261, 262, 267, 270, 271, 277, 279, 280, 283, 285, 289, 305, 308,

310, 312, 313, 314, 355 Buyür-nor 125 Buyyür 133

C-Ç Çaar-vilayet 192 Cair 56 Cakul 158 Caman-davan 302, 304 Çanglı-bulak 257 Cankaraç 303 Çarcûy 178, 180, 191 Çar-gurban 123, 137 Çarış 42, 93, 94, 98, 256 Çar-karıtma 123 Carkent 249, 251 Çatır-göl 303 Çebedal 85 Çekan 76 Çe(r)genak 137 Çernoriztsa Hrabr 273 Çernyaşih 303 Çetkale 165 Çexem 166 Chakaraghal 296 Charlung 296 Ch’e-shih 72, 73 Cheu hanedanı 242 Ch’i-ku-ch’eng 44, 46 Çimkent 249, 250, 251, 255, 279 Çin (birçok yerde) Çingiz-tav, Çingiztau 124, 137 Çirkova 96 Çirnuçinskaya 137

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Çitral 213 Cizah 189, 191, 192 Çırçık 109, 110, 148, 149, 150, 249, 250, 314 Çu nehri 21, 42, 43, 46, 48, 49, 51, 54, 57, 61, 62, 63, 64, 69, 79, 93, 94, 97, 111, 112, 117, 125, 127, 134, 143, 144, 151, 152, 153, 156, 174, 198, 211, 216, 217, 224, 237, 252, 253, 255, 263, 288, 291, 292, 297, 301, 310, 347, 351, 355 Ç’u-çê 18, 21 Çuguçak 120, 135, 137 Çuldak 246 Culek 57 Çulım 101, 337 Çulman 169 Çu-manak 112 Cumgan 303 Çurku 281 Çu-si 18, 20

D Dağıstan 165, 166, 177 Dalay Gölü 125 Damalak 246 Daraut-kurgan 293 Darvaze 159 Davan 183, 197, 210 Degelen 138 Dehli 68 Deli-darhan 85

427

Demir Kapı 47 Dengiz 130 Derbugatay 137 Deşt-i Kıpçak 61, 64, 65, 129, 130, 189, 282 Ditagh 296 Diyarbekir 176 Dji-lien 61 Doğu Türkistan 35, 65, 66, 134, 194, 203, 210, 211, 212, 213, 216, 217, 218, 219, 220, 223, 236, 260, 313, 318, 321, 322, 326, 351 Dokmak 174 Dolonsk 138 Don 37, 57, 58, 110, 162

E Ebin-nor 199 Elegeç 96 Eren-habir 63 Ergenekon 133 Erivan 177 Ermeniyye 174 Erzurum 174 Evliya-ata 158, 160, 249, 250, 251, 255, 258, 288, 289, 301, 302, 303, 304, 305, 309

F Fenike 275, 276 Finlandiya 77 Fırat 174, 276

428

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Frigya 275

G Gan-chou 40 Gansu 51 Gargamış 276 Gibin 35 Gilgit 35, 212, 213 Gobi 72, 74 Grodnensk 170 Guçen 127 Gürgen 67, 178

H Hakas Hanlığı 154 Halagas 84 Hami 55 Hançarvag 191 Hangay 43, 80, 330 Hao-hsin-shi 290 Hataga 258 Hatan-hata-mala 85 Hazar Denizi 70, 109, 140, 150, 178, 255 Hazar Hakanlığı 162, 346 Hindistan 13, 34, 66, 68, 144, 145, 172, 208, 212, 225, 244, 263 Hindukuş 21, 35 Hissar 189, 341 Hiva, Hive 35, 131, 172, 178, 181, 182, 186, 188, 189, 191, 192, 195, 196, 200, 203, 221, 222, 232, 270 Hocent 149, 151, 158, 190,

192, 280, 289, 293, 294, 295 Horasan 112, 174, 176, 218 Ho-shu 40, 41 Hoten 62, 160, 210, 212, 215, 218 Hulm 193

I-İ İli nehri 49, 70, 110, 111, 153, 183, 198, 218, 220, 249, 250, 254, 256, 281, 310, 314, 331, 336, 337, 338 İmil 54, 63, 199 İnçu 48 İngoda 88 İnosı 61 İran 34, 35, 62, 112, 154, 162, 172, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 198, 203, 204, 208, 222, 224, 231, 236, 282, 291 İrkutsk 78, 83, 93, 327 İsficab 216 İşim 69, 70, 113, 118, 122, 247, 258 İşimsk nahiyesi 128 Issık-göl 44, 46, 134, 160, 181, 183, 198, 247, 286, 300, 309, 346 İtalya 110 İy 77 İya 77

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

J Japonya 145, 274 Jelezinsk 138 Jigan 89

K Kaba 115, 156, 157 Kabarda 59 Kabul-derya 35 Kaç 102, 103, 129 Kâfiristan 213 Kafkas-ötesi 176, 177 Kalba 120 Kalcir 257 Kalka 54, 107, 133 Kama 58, 128, 161, 162, 169 Kan 34, 76, 94, 98, 103, 104, 179, 182, 198, 256 K’ang-chü 35, 37, 50, 57, 72, 73, 110, 172, 173, 181, 183, 184, 198, 255, 311, 350 Kansk 75 Kao Ch’ang 234 Kappadokya 144, 275 Karabalık 128, 129, 135, 139, 152 Karacahisar 174 Karadeniz 21, 235 Kara-derya 297 Kara İrtış 42, 47, 53, 63, 69, 113, 114, 122, 225 Kara-Koş 132 Karaktay 148, 151

429

Karakul 191, 297 Karamuk 296 Karaşar 211, 215 Karasubazar 164 Karatal 59, 63, 70, 109, 112, 199, 250, 291, 304 Karataş 297 Karategin 159, 293, 294, 297 Kara-tekkeli 175 Kara-tepe 191 Kara-turangı 281 Kargalı 108, 247 Kars 165, 167, 177 Karşı 190, 191, 192 Kaş 103, 104, 121 Kaşgar 62, 66, 67, 189, 197, 203, 212, 215, 216, 217, 218, 219, 232, 235, 287, 296, 298, 299, 351 Kaşgarya 66, 160, 173, 189, 199, 217, 218, 219, 220, 235, 237, 253, 311 Kaşka-derya 173 Kaşmir 212, 213 Kastek 247, 321 Katırçı 292 Katırşi 190 Katun 20, 93, 94, 95, 96, 98, 100, 122, 354 Kaya-başı 96 Kayalık 199 Kazan 28, 29, 64, 108, 131, 140, 148, 169, 170, 171, 181, 182, 183, 185, 206,

430

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

222, 230, 233, 235, 261 Kazan Hanlığı 64 Kazgan 158 Keçik-tav 182 Kefe 164 Keles 250 Kem 42, 77, 94, 104, 105, 158 Kemçik 42, 94, 104, 105, 158 Kem-Kem 42 Kem-Kemçik 42 Kengeres 48 Kengerlü 176, 177 Kereit-bay-su 148 Keri-derya 295 Keriya-derya 213 Kermine 172, 191 Kerulen 52 Kherson 163, 164 Kiaz 296 Kien 18, 20, 45 Kilikya 144, 275, 276 Kin 61, 130, 255, 284, 291 Kirey çayı 285 Kiya 101, 102 Kıpçak Hanlığı 131 Kırgıday Gölü 91 Kırgızbay 286, 287 Kırgız-nor 107, 324 Kırım 28, 64, 131, 163, 164, 165, 166, 167, 232, 233 Kırım Hanlığı 28, 163, 164 Kızas 100 Kızılka 137 Kızıl-Orda 249

Kızıl-su 46, 134, 185, 296 Kızlar 22, 165, 288 Kız-saz 100 Kobdo 105, 107, 212, 332 Kobır-su 100 Kobl 286, 288 Kobuk 129 Kobur 100 Köbür 59 Kogam 246 Kokand 135, 148, 150, 191, 235, 287, 288, 302, 303 Kokand Hanlığı 288, 302, 303 Kökçü 132 Kök-han 174 Kokıy-kul 309 Kökmen 41, 42 Köksu 281, 293, 296 Kök-Yarlı 136 Kolım 89, 91 Kolman 78 Kondoma 100 Konstantinopolis 59, 174 Kopal 114, 121, 250, 251, 259, 281 Kore 145 Korjunsk 128 Koşkaus 191 Koso-göl, Kosogol 41, 52, 104, 105 Kostroma 170 Koutché 73 Koysarı 46 Koyuldur 246

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

Közlev 164 Kranu 115 Krasnov 247 Krasnoyarsk 94, 337 Kuban 110, 162, 165, 166 Kuça 160, 215, 216, 218, 305 Küçük Aguz 88 Küçük Alay 293 Küçük Almatı 247 Kul 91, 105, 106, 128, 144, 169 Kulca 9, 121, 220, 223, 232, 337, 338 Kulduk 296 Kuma 165 Kumania 256 Kumul 232 Künçüel 281 Küncüt 212, 213 Kundratskaya 132, 138 Kundrova 271 Kunduz 189, 192, 193 Künges 121 Kungey-Alatav 160 Kungur 129, 133 Kureyka 75 Kurgalcin 130 Kurla 218, 219 Kurt 22, 110, 111, 303 Kurta 247 Kurtka 303 Kurtu 281 Kuşakeviç 293 Kuşan 34

431

Kutşula 34 Kut-tag 56 Kuturkey 281 Kuvan-derya 140 Kuvandık 123, 128, 152 Kuyat 164 Kuyçu 61 Kuyserek 246 Kuzey Buz Denizi 17 Kuznetsk 94, 95, 96, 101, 116, 117, 337

L Labınga-sürük 85 Ladak 213 Laplandiya 77 Leao 51, 216, 351 Lebed 257 Lebeda 20, 100 Lebsa 112 Lek 177 Lemgan 213 Lena 17, 83, 85, 86, 87, 88, 89, 91, 172, 357 Lepse 119, 121, 199 Liang-chou 40 Likya 275 Lob-nor 67

M Manas 132, 203, 208, 322 Mançurya 38, 39, 87, 145, 338, 340 Mangazeysk 84 Mangışlak 140, 185

432

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

Manja 296 Maralbaşı 219 Margian 181 Marginan 207, 208, 293 Marha 89 Mariinsk 101 Marka 249, 257, 260 Maynova 229 Mayram 123 Maytak 305 Merv 52, 174, 179, 185 Meymene 192, 193 Mezar-ı Şerif 192 Mezopotamya 145 Mino 145 Minusin 103, 105, 135, 214, 273, 317, 324, 339 Minusinsk 77, 78, 145 Mıngat 107 Mın-Tübe 293 Mısır 131, 162, 275, 276 Moğolistan 21, 25, 26, 34, 36, 37, 38, 39, 41, 42, 44, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 64, 70, 71, 72, 75, 77, 80, 81, 83, 87, 93, 107, 109, 114, 117, 118, 119, 121, 122, 125, 126, 127, 133, 144, 147, 176, 184, 212, 214, 217, 221, 224, 225, 234, 236, 252, 259, 260, 272, 275, 276, 282, 305, 310, 317, 321, 324, 325, 326,

346, 347, 352, 353, 354 Moğulistan 66, 67, 253 Murc 138 Murgab 179, 297

N Namangan 291, 302, 305 Nan-shan 34, 40, 41, 50, 62, 211, 215, 217, 234 Narıncalı 176 Nayma 95, 96, 98, 122, 354 Nura 63, 70, 125, 128, 139 Nurata 189, 191

O-Ö Ohotsk Denizi 17, 83 Olekma 83, 85, 86, 89 Oleknisk 85 Omsk 94, 95, 145 Ong 133 Ongil-göl 38 Onon 52 Ordos 33, 37, 53, 71, 235, 282 Orenburg 118, 119, 122, 128, 129, 139, 140, 142, 168, 170, 171, 254, 309 Orhon 33, 36, 38, 39, 41, 46, 47, 50, 51, 52, 54, 60, 74, 80, 86, 92, 98, 117, 122, 125, 126, 145, 146, 154, 157, 215, 216, 217, 234, 235, 264, 273, 274, 275, 276, 348, 349, 351, 355 Orta Cüz 6, 69, 70, 113, 114,

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

116, 118, 125, 131, 132, 134, 135, 136, 138, 139, 150, 152, 181, 192, 224, 228, 229, 245, 254, 257, 269, 270, 271, 272, 278, 280, 281, 282, 294, 313 Orta İmparatorluk 105, 291 Oş 216, 287, 296, 298, 305 Ötüken 41

P Pamir 35, 155, 156, 159, 160, 172, 210, 212, 213, 287, 295, 296, 297, 301, 321, 322, 335 Pangaz 148 Pannonya 58, 110 P’ei-ting 127 Pencikent 280 Peşaver 34 Petersburg 56, 72, 76, 77, 79, 83, 85, 93, 117, 170, 176, 274, 383, 384 Pişak 148, 151 Pişkit 107 Pişpek 158, 160 Pızas 100 Polon 45 Po-lü 212, 213, 214, 295 Po-mi 212

R Rawalpindi 68 Ryazan 170

433

S-Ş Şahruhiye 64, 148 Samara 168, 170, 171 Şamhal 166 Şamo 74 Santaş Geçidi 155, 249 Saragaç 145 Şara-müren 38 Saratov 170, 171 Sarı-kol 158 Sarıköl 293, 297 Sarı-su 70, 132, 138, 139, 254 Sarı-tav-kum 281 Şaş 199 Saur 115, 129 Sayakova 302 Sayan 19, 31, 33, 71, 80, 93, 98, 102, 104, 114, 130, 154, 156, 214, 225, 227, 236, 282, 318, 323, 324, 337 Sayram-nor 121 Şehrisebz 189, 191, 192, 193 Sekiz-müren 353 Şekrek 182 Selçuklu İmparatorluğu 174 Selenge 37, 39, 40, 41, 43, 52, 65, 72, 74, 80, 108, 131, 184, 211, 345, 348 Semerkand 34, 68, 158, 172, 189, 190, 191, 192, 195, 196, 198, 201, 203, 281, 292, 294, 357 Semipalat 114, 115, 118, 124,

434

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

137, 138, 160 Senkele 28 Senkul 107 Serahs 180 Seres 296 Şerif 182, 192 Serigava 145 Serin 153 Seyram 182 Şi 199 Şibargan 193 Sibirya 31, 54, 69, 71, 74, 75, 77, 78, 79, 83, 86, 87, 93, 94, 102, 108, 123, 135, 136, 138, 139, 145, 153, 221, 225, 233, 234, 235, 274, 282, 317, 318, 330, 333, 340 Şignan 212, 213 Simbirsk 170, 171 Sıçmaz 179, 182 Sım 75 Sır-derya 35, 48, 57, 62, 63, 64, 65, 68, 98, 109, 110, 112, 113, 114, 125, 131, 132, 137, 140, 143, 144, 150, 158, 172, 173, 183, 184, 185, 193, 195, 196, 197, 200, 204, 208, 217, 236, 245, 249, 251, 254, 256, 258, 261, 262, 263, 270, 277, 286, 292, 314, 348, 350, 357 Sır-Manak 112

Soba 169 Soğdiyana 35, 172, 198 Şöin-kara 132 Sosva 158 Stavropol 165, 167 Şugnan 296 Suntar 89, 90 Suriye 144, 145, 175, 275 Su-yeh 48, 217

T Taçam 41 Talas 46, 49, 59, 63, 69, 134, 155, 198, 215, 217, 254, 255, 256, 287, 291, 292, 304, 305, 306, 312, 314 Taldı-bulak 300 Talitsa 137 Talki geçidi 47 Tambov 170 Tamir 52 Tandük 126 Tannu-ola 41, 52, 76, 93, 117, 155, 344 Tanrı Dağları 34, 35, 36, 37, 38, 43, 44, 46, 49, 50, 55, 59, 61, 62, 63, 69, 70, 72, 75, 91, 98, 107, 109, 110, 111, 123, 127, 143, 144, 153, 154, 155, 156, 159, 172, 183, 198, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 225, 233, 234, 236, 249, 252, 253, 254, 256, 257, 259, 260,

NİKOLAY ALEKSANDROVİÇ ARİSTOV

286, 297, 304, 310, 311, 313, 314, 318, 319, 320, 321, 322, 324, 330, 331, 333, 335, 336, 338, 339, 340, 344, 345, 346 Tan-shan 41 Taşkent 48, 64, 65, 66, 68, 69, 113, 132, 149, 150, 151, 172, 182, 189, 196, 198, 199, 203, 207, 208, 249, 250, 251, 253, 254, 255, 256, 257, 258, 262, 263, 279, 289, 341 Taş-kurgan 192 Taş-malıg 287 Tavda 158 Tavku 140 Tecen 180, 185 Telegul 132, 138 Tengis 107 Tentek-su 112 Terek 165, 166, 247 Terenyeva 250 Ters-akkan 281 Tiflis 177 Til 58, 160 Tıznap 218 Tobol 70, 76, 108, 122, 128, 135, 139, 140, 149, 150, 232 Töle 37 Töles Gölü 37, 38, 93, 94 Tom tepeleri 100 Tor-aygır 132

435

Torsk 169 Transoxiana 44, 45, 46 Troitsk 128 Tuba 38, 41, 79, 100, 103, 104, 106, 114, 136, 285 Tübey 245 Tüdget 76 Tugatay 246 Tülek 123, 124, 303 Tümen 137, 138 Tuna 11, 58, 59, 64, 110, 161, 162, 236, 252 Tunguzya 87 Turfan 55, 67, 72, 134, 210, 297, 302 Turgay 114, 118, 121, 122, 124, 128, 130, 132, 135, 138, 139, 299 Turgen 247, 249, 250 Turkebay 303 Türkistan 17, 35, 65, 66, 68, 69, 107, 113, 132, 133, 134, 137, 138, 149, 174, 188, 189, 194, 195, 200, 201, 203, 205, 206, 208, 210, 211, 212, 213, 216, 217, 218, 219, 220, 223, 225, 236, 237, 254, 255, 258, 260, 281, 313, 318, 321, 322, 326, 350, 351, 357 Türkmen Sahra 231 Turuhansk 145

436

TÜRK HALKLARININ ETNİK YAPISI

U-Ü Ubagan 128, 147 Ubsa Gölü 94 Uçaklı-üsyuyskaya 137 Üç-Kurgan 293 Üç-Turfan 134, 297, 302 Uda 104, 114, 258, 285 Ufa 168, 170, 171, 272 Uluğ-Kem 94, 104, 105, 158 Ulu-kem 76 Ulu-tav 57, 182 Upsa-nor 106, 107 Urateli-Hocant 149 Ura-tübe 149, 189, 190 Urgut 191 Urusul 58 Urvan 166 Ustkamenogorsk 136, 137 Ustuysk 128 Usunskaya 132 Uvak-Kireyevsk 136 Uy 128, 180 Uygur Hanlığı 119, 154, 217

V Vahan 212, 213 Vilensk 170 Vilyüy 89, 90, 91 Volçu 47 Volga 37 Voronin 286

Y Yaksart 44, 45, 174, 197, 208, 231 Yakuts 83

Yana 89, 131 Yang 57, 275 Yanı-derya 140 Yanı-kent 198 Yanıkurgan 280 Yarkent 211 Yaropolk 59 Yasin 213 Yaşımevo 138 Yedisu 113, 114, 121, 158, 159, 160, 206, 251, 280, 344, 345, 351, 356 Yedzin 215 Yengi-Kurgan 289 Yeremensk 128 Yergik-Targak-tayga 285 Yer-Kökçö 132 Yukarı Kumandı 20 Yukarı Orsk 140 Yukarı Uralsk 140 Yulduz 286 Yusun 134, 245, 280 Yuvaş-matay 138 Yüy-li-bo-li 61 Yüyni 198

Z Zaili 45 Zamin 190 Zaysan 70, 229 Zeravşan 35, 131, 150, 156, 173, 188, 189, 190, 195, 200, 231, 232, 255, 258, 260, 281, 292, 294 Zerib 246