Tanksız Topsuz Harekat [1. baskı ed.]


145 63 13MB

Turkish Pages [147] Year 1991

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD PDF FILE

Table of contents :
Cilt1.pdf
Untitled - 0003_1L
Untitled - 0003_2R
Untitled - 0004_1L
Untitled - 0004_2R
Untitled - 0005_1L
Untitled - 0005_2R
Untitled - 0006_1L
Untitled - 0006_2R
Untitled - 0007_1L
Untitled - 0007_2R
Untitled - 0008_1L
Untitled - 0008_2R
Untitled - 0009_1L
Untitled - 0009_2R
Untitled - 0010_1L
Untitled - 0010_2R
Untitled - 0011_1L
Untitled - 0011_2R
Untitled - 0012_1L
Untitled - 0012_2R
Untitled - 0013_1L
Untitled - 0013_2R
Untitled - 0014_1L
Untitled - 0014_2R
Untitled - 0015_1L
Untitled - 0015_2R
Untitled - 0016_1L
Untitled - 0016_2R
Untitled - 0017_1L
Untitled - 0017_2R
Untitled - 0018_1L
Untitled - 0018_2R
Untitled - 0019_1L
Untitled - 0019_2R
Untitled - 0020_1L
Untitled - 0020_2R
Untitled - 0021_1L
Untitled - 0021_2R
Untitled - 0022_1L
Untitled - 0022_2R
Untitled - 0023_1L
Untitled - 0023_2R
Untitled - 0024_1L
Untitled - 0024_2R
Untitled - 0025_1L
Untitled - 0025_2R
Untitled - 0026_1L
Untitled - 0026_2R
Untitled - 0027_1L
Untitled - 0027_2R
Untitled - 0028_1L
Untitled - 0028_2R
Untitled - 0029_1L
Untitled - 0029_2R
Untitled - 0030_1L
Untitled - 0030_2R
Untitled - 0031_1L
Untitled - 0031_2R
Untitled - 0032_1L
Untitled - 0032_2R
Untitled - 0033_1L
Untitled - 0033_2R
Untitled - 0034_1L
Untitled - 0034_2R
Untitled - 0035_1L
Untitled - 0035_2R
Untitled - 0036_1L
Untitled - 0036_2R
Untitled - 0037_1L
Untitled - 0037_2R
Untitled - 0038_1L
Untitled - 0038_2R
Untitled - 0039_1L
Untitled - 0039_2R
Untitled - 0040_1L
Untitled - 0040_2R
Untitled - 0041_1L
Untitled - 0041_2R
Untitled - 0042_1L
Untitled - 0042_2R
Untitled - 0043_1L
Untitled - 0043_2R
Untitled - 0044_1L
Untitled - 0044_2R
Untitled - 0045_1L
Untitled - 0045_2R
Untitled - 0046_1L
Untitled - 0046_2R
Untitled - 0047_1L
Untitled - 0047_2R
Untitled - 0048_1L
Untitled - 0048_2R
Untitled - 0049_1L
Untitled - 0049_2R
Untitled - 0050_1L
Untitled - 0050_2R
Untitled - 0051_1L
Untitled - 0051_2R
Untitled - 0052_1L
Untitled - 0052_2R
Untitled - 0053_1L
Untitled - 0053_2R
Untitled - 0054_1L
Untitled - 0054_2R
Untitled - 0055_1L
Untitled - 0055_2R
Untitled - 0056_1L
Untitled - 0056_2R
Untitled - 0057_1L
Untitled - 0057_2R
Untitled - 0058_1L
Untitled - 0058_2R
Untitled - 0059_1L
Untitled - 0059_2R
Untitled - 0060_1L
Untitled - 0060_2R
Untitled - 0061_1L
Untitled - 0061_2R
Untitled - 0062_1L
Untitled - 0062_2R
Untitled - 0063_1L
Untitled - 0063_2R
Untitled - 0064_1L
Untitled - 0064_2R
Untitled - 0065_1L
Untitled - 0065_2R
Untitled - 0066_1L
Untitled - 0066_2R
Untitled - 0067_1L
Untitled - 0067_2R
Untitled - 0068_1L
Untitled - 0068_2R
Untitled - 0069_1L
Untitled - 0069_2R
Untitled - 0070_1L
Untitled - 0070_2R
Untitled - 0071_1L
Untitled - 0071_2R
Untitled - 0072_1L
Untitled - 0072_2R
Untitled - 0073_1L
Untitled - 0073_2R
Untitled - 0074_1L
Untitled - 0074_2R
Boş Sayfa
Recommend Papers

Tanksız Topsuz Harekat [1. baskı ed.]

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

TANKSIZ TOPSUZ HAREKAT: « PSİKOLOJİK HAREKAT»

ISBN 975 - 478 - 087 - O

Tanksız Topsuz Harekat: «Psikolojik Harekat», Fa­ tih Güllapoğlu / 1. Basım, 1991 / Kapak, Er.kal Ya­ vi / Kapak Baskısı, ÖZyılmaz Matbaası / Dizgi Baskı, Yaylacık Matbaası / Cilt, Tekin Ticaret / Kitabı Yayımlayan, Tekin Yayınevi, Ankara Cad. No. 43 İst. Tel. 527 69 69 512 59 84

FATİH GÜLLAPOĞLU

Tanksız Topsuz Harekat:

TEKİN YAYINEVİ

Yaıamı boyunca dilrüstlilk çizgi­ sinden ayrılmayan sevgili babam Nurettin Güllapoğlu'nun anısına ...

İÇİNDEKİLER Emin Çölaşan'ın Önsözü Giriş

'I

11

1. BÖLÜM Bir Filin Şeridi Gibi Ya Diğer NATO Avrupa Ülkeleri Avrupa'ya Gülebilmek Detaylarına Kadar Anlatılmıştı Tanıdık Bir İsim Kendi Kapısının Önünü Görememek Niye Dedektif Gibi Haber Tarlasında Bir Gezinti Ö.H.D.'yi Nasıl Öğrenmişti Vatansever Gönüllüler .. . . . ............ . ........... . .................. Ö.H.D. Elemanı Bir MHP İlçe Başkanı İtiraf ve Aklanmak Haberi Okurken Dehşete Düşmek Ve Karşınızda Türkeş Ankara 'ya İniyorum

13 16 19 21 23 24 28 28 30 33 35 37 38 42 48

2. BÖLÜM Telefondaki Ses ............................... ................... ....... Belçika'ya Bir Seyahat Bir Garip Tekzip-Haber Bir MİT Raporu Rabıta ve Bir Cinayet Kur'an Anayasa Yıl 1981, Burdur Sarı'nın Mücadelesi Neydi

5

51 52 54 60 63 68 '10 'il

K.K.K. İstihbarat I;>airesi ............................................. Yurt Dışına Kur'an, Yurt İçine Nutuk Sahnemizde Yine Aynı İsimler Psikolojik Savaşın Bir inceliği Daha Belçika'dan Manzaralar Ülkücülere Teşekkür Bir Devlet. Protokolu Kısa Bir Hatırlatma

'73 74 '18 82 83 85 8'l 90

3. BÖLÜM Sahte Diploma Skandalı Ve Çankaya Şölen Sokak'tayım Tayyar Altıkulaç Taze Emekli, Dört Yıldızlı Bir General Dışişleri Bakanlığı'nı da Kullandılar Alman Gizli Servisi de Devrede Demir Kapının Arkası Psikolojik Harekat Siz Çok Şey Biliyorsunuz Hücre Oluşturdular Paralar Nereden Akıyordu Allah Tuttuğunuzu Altın Etsin Gücü Nereden Alıyorlardı Almanya'yı da T.İ.B. Örgütledi Bir Kurultay Amaç İslam Devleti Albay Altan Ateş Din Toplantısında Tüyler Ürpertici Bir İstatistik Gladio ve de Seyfiye Büyükelçinin de Başını Yediler .................................... ABD, CIA, GLADIO, Ö.H.D. ve de T.İ.B. Özgeçmiş

93 95 99 102 106 107 109 110 111 114 114 115 119 120 121 122 126 129 130 134 138

EMiN ÇÖLAŞAN'IN ÖNSÖZÜ

1990 yılı sonlarında İtalya'da büyük bir skandal ortaya çıktı. «Devlet Çetesi» olarak nitelenen «Gladio» skandalı, NATO üyesi tüm Avrupa ülkelerini sarstı. Daha sonra yapılan araştırmalarda, böyle örgütlerin Amerika ve CIA tarafından tüm NATO ülkelerinde kurdurulduğu ortaya çıktı. Bu örgütlerin tümü sivil militanlara, gizli silah depolarına sahipti! Türkiye'de bu örgütün adının «Kontrgerilla» ol­ duğu ve «Özel Harp Dairesi»ne bağlı bulunduğu tar­ tışmaları, yeniden ve yoğun bir biçimde gündeme geldi. Ancak o günlerde başlayan körfez krizi, bu konuyu geri plana itiverdi. Gazeteci arkadaşım Fatih Güllapoğlu, bu sırada ilginç bir araştırma yapıyordu. Araştırma doğrudan Özel Harp Dairesi'yle ilgili değildi. Ama bu kurulu­ şun görev kapsamına giren «Psikolojik Harekat» bo­ yutunu irdeliyordu. Çalışmalarının bir bölümüne ta­ nık oldum. Fatih, bir matematikçi gibiydi... Adeta denklemler çözüyor, bilinmeyeni çok olan bir konu­ da. mozaik taşlarını tek tek yerine oturtuyordu. Gi­ riştiği iş zordu. Yüzlerce haberi tarıyor, ilgili kimse­ lerle konuşuyor, belgelere ulaşıyor, olayları, isimleri ve gelişmeleri hem Türkiye'de, hem de yurt dışında bir mercek altına koyup inceliyordu. Fatih, bizim Hürriyet gazetesinin Frankfurt bü­ rosundadır. Bu yükün altına bir kez girmişti, artık kurtuluş yoktu. Almanya-Türkiye seferlerine başla­ dı. Binlerce kilometre yol katetti, uykusuz geceler ge7

çirdi, yıllık iz1nlerini yedi ama sonunda, zor olanı başardı ... Konuyla ilgili «Birinci el• kaynakla.ra ar­ tık ulaşmıştı. Neydi Fatih Güllapo{Jlu'nun kitabına da adını verdiği «Tanksız Topsuz Harekat: Psikolojik Hare­ kat»? Bunun cevabını kitabı okudukça öğreneceksiniz. Ancak savaş dönemlerinde düşmana karşı kul­ lanılması gereken bu kavramın, barış dönemlerinde sivil halk üzerinde uygulanmasının ne gibi sonuçlar verdiğini de, sanının dehşete düşerek izleyeceksiniz. Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nde, Tın-k Silahlı Kuvvetleri içerisindeki küçük bir gru­ bun devletin tüm olanaklarını kullanarak neler ya­ pabileceğini, ben Fatih'in kitabından öğrendim. Bı­ rakınız Türkiye'yi bir yana., bu işin 2,5 milyon dolay­ larında yurttaşımızın yaşadığı Avrupa'da nasıl ör­ gütlendiğini, irticayı devlet eliyle getirmek için ne­ ler yapıdlığını da aynı biçimde öğrendim. Bunları ibretle okudum. Siz de öyle okuyacaksınız. Fatih, olayların ve gerçeklerin üzerine cesaretle gitmiş ve pek çok doğruyu kanıtlamış. Yakın tarihimize ilişkin pek çok gerçeği de, bu arada gün ışığına çıkarmayı başarmış. Fatih Güllapoğlu, devletin okullarında okumuş ve kendini kanıtlamış bir gazetecidir. Her zaman söy­ lerim ... Herkes gibi, gazetecinin de vatanına ve mil­ letine sonsuz borcu vardır ve bu borcun mutlaka ödenmesi gerekir. Kendisi, bu kitabıyla sanının bu borcunu ödemiş oluyor ... Çünkü Atatürkçülük, de­ mokrasi ve laiklik ilkelerini sinsice yok etmek iste­ yenlerin foyalarını ortaya güzelce çıkarıyor. Bu kitabı siviller yanında, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının da mutlaka okuması ge­ rektiğine inanıyorum. Bence şimdi elinizde tuttuğu­ nuz bu kitabın en büyük işlevi, ordumuza ve onun mensuplarına v.erdiği büyük hizmettir ... Çünkü "içe­ risinde, küçük bazı gruplar tarafından yapılan yan-

8

lışlar sergilenmektedir. Bunların tüm Silahlı Kuvvet­ lerimizle özdeşleştirilmesi elbette mümkün değildir .. Türk ordusu, gözümüzün bebeğidir. Ne var ki, son dönemlerde bu seçkin kurumu yıpratmaya yöne­ lik bazı çabalar ön plana çıktı. Kamu görevi yapan. gazeteciler, eğer bu kuruma haksız yere zarar ve­ rilmesine neden olan unsur, olay ve bireyleri sergile­ mezse, görevini yapmamış olur. Şimdi bu açıdan olumlu bazı gelişmeler yazıyo­ ruz. Türk Silahlı �uvvetleri, parçası olduğu milletle, bir diyaloga giriyor. Kapalı kapılar, biraz olsun açı­ lıyor. Bunlar, güzel gelişmeler. Ama bu kurumu geç­ mişte yıpratan olayların ve hataların da mutlaka bi­ linmesi gerek ... Tıpkı sivil kurumlarda olduğu gibi... Türk toplumu, son birkaç yıldan bu yana büyük bir sınavdan geçiyor. Devlet altüst ediliyor, rüşvet,. yolsuzluklar, namussuzluklar almış başını gidiyor. Devleti ve özellikle Türk Silahlı Kuwetleri'ni bu gi­ bi şeylerden korumak, bir yerde hepimizin görevi. En büyük dileğim, vermekte olduğumuz bu sınavdan or­ dumuzun en az zararla çıkması ve geçmişte yapılan bazı hataların bir daha tekrarlanmaması. Sizi şimdi bu ilginç ve araştırmacı gazeteciliğin güzel bir örneğini oluşturan kitapla baş başa bırak­ madan önce, sevgili dostum ve arkadaşım Fatih GüZ­ lapoğlu'na sesleniyorum ve «Ellerine sağlık» diyorum�

EMİN ÇÖLAŞAN

9

GiRiŞ Gazetelere yansıyan haberler, buzdağlannın yal­ nızca su üzerinde görünen bölümlerine benzer. Bilin­ diği gibi buzdağlannın su altındaki bölümü, su üs­ tünde görünenden 6-7 kat daha fazla bir büyüklü­ fıe sahiptir. Ve ne yazık ki gazetelerin sayfa sayıla­ rı kısıtlı olduğu için, haberler, yalnızca buzdağlan­ nın su üzerindeki görüntülerinden ibarettir. Hatta, çoğu zaman gazeteci de, yalnızca buzdağının üzerin­ de kalır, altını kendisi de göremez. Çeşitli gerekçelerle haber olamayan, ya da ya­ yınlanmayan ürünler ise, onem derecesi ne olursa ol­ sun, buzdağlarının su üzerindeki görüntüsü bile ola­ mazlar. Çünkü o ürünler yalnızca o ürünü oluştur­ mak için uğraşan gazetecinin bilgi dağarcığında kal­ maya mahkum olurlar; eğer o gazeteci de bu mah­ kumiyeti kabullenmişse .. . Haber niteliğindeki her şey, haber olsa da olma­ sa da, er de olsa, geç de olsa bir gün mutlaka ortaya çıkar ve kamuoyunun gözleri önüne serilir. Ki de­ mokrasilerde bu, genellikle çok daha çabuk bir sü­ reç içerisinde gerçekleşir. Ben yalnızca, su üzerinde gö$en bir «Buzdağı»­ nm suyun altındaki bölümü ile «Su üzerine hiç çık­ mamış, çıkamamış,. bir «Buzdağı,.mn hem su üzerin­ deki hem de su altındaki bölümünü ortaya çıkartmak için uğraştım bu kitapta. Takdir, okurlanmındır. . .

Fatih Güllapoğlu 11

1. BÖLÜM BİR FİLM ŞERİDİ GİBİ 11 Aralık 1990 Salı günü Lufthansa Havayolları'nm uçağı ile Ankara'ya gitmek için havalandığımda, karma­ karışık duygular içerisindeydim. Dev metal kuş kesif kar bulutlarını yara yara uçsuz bucaksız maviliklere doğru yükselirken, canım kadar sevdiğim, taşıyla-toprağıyla, insanıyla-doğasıyla, her yerinde her köşesinde bir baş­ ka güzellik görebildiğim ülkeme, bu kez sanki bir «De­ dektif» kimliğiyle gittiğimi düşünüyor; son haftalarda ya­ şadıklarım bir: film şeridi gibi gözümün önünden geçi­ yordu. Dev metal kuş, tüm bulutları yarıp sonsuz ve pürüz­ süz maviliğe ulaştığında, ülkemin insanlarının yaşamları üzerinde yine insan eliyle oluşturulan ve zaman zaman kara renge çalan bulutların, ne denli anlamsız, ne denli kısıtlayıcı, ne denli «Tehlikeli» olduğunu düşünüyor ve göğün pürüzsüz maviliğini içten içe kıskanıyordum. İn­ sanların, her şeyden önce «insan» oldukları için o pü­ rüzsüz maviliği hakettiklerine inanıyorum çünkü . . . Dünya oldukça hareketliydi. Doğu Avrupa'daki ge­ llşmelerin yanısıra «Körfez Krizi»nin boyutları da g)ttik­ ce daha tehlikeli bir hal alıyordu . Her yerde savaş olası­ lığından (Nitekim olasılığın gerçeğe döndüğünü ve sava­ şın çıktığını hatırlatmaya gerek yok) konuşuluyordu. Irak­ Amerika ve savaş kelimeleri, Dünya'nın her köşesinde her yetişkinin, hatta çocukların bile günlük konuşmala­ rında birkaç kez tekrarladığı kelimeler olmuştu. Bütün

13

bunlara b i r de, Avrupa'daki NATO müttefik i ü l kelerin ka­ muoyl a rında « Bomba» gibi patlaya n , h ü k ü metleri n i sar­ san « Gladio» skanda l ı eklenmişti. Asl ı nda «Gladio» i n ­ san el iyle, yine i nsa nların özg ü rl ü ğ ü n ü gölgelemek i ç i n ya ratı l m ı ş b i r kara bulutta n başka bir şey değ i ld i . «CIA» , « NATO» , «Gladio» v e d e «Vesaireler» i n , yer­ a ltı n ı n ka ra n l ı ğ ı n ı . yer üstündekileri gölgelemek için doyu m­ suz bir caba i l e uğraştı kları n ı g örüyordum dev metal kuşun penceresinden; sonsuz ve özg ü r mavi l iğe ba karken . . . 37 yaşındaki bir İtalya n savcı. ama yüre k l i b i r savcı, Vened i k l i Felice Casson, Kuzey İtalya'daki k ırsal a l a n la r­ d a toprağa g öm ü l ü 1 27 s i l a h deposunun ortaya çıkması ve bu şekilde toprağa göm ü l ü 1 39 siloh deposunun, İtal ­ y an Askeri G i z l i Habera l ma Servisi «SİSMİ» n i n emrinde olduğ u n u n sapta nması üzeri ne harekete geçmişti . Felice Casson, Oca k 1 990'da Başba kan Giulo Andreotti'ye gizli servisin a rşivleri n i incelemek için başvuruda b u l u n muş. ancak uzun s ü re ya nıt alamam ıştı . Yürekli savcı Casson, işin peş i n i bıra kmamış ve n ihayet Temmuz ayı nda «SİS­ Mİ» n i n a rşivleri n i inceleme izn i n i koparm ıştı. G izli ser­ visin arşivlerine g i rmeyi başaran Felice Casson, a raştır­ maları n ı s ü rd ü rd ü kçe heyeca n l a nıyor, şaşı rıyor ve elde ettiği b u l g u l a r karşısınd a kendisi de dehşete kap ı l ıyord u . Ameri kan Gizli İsti hbarat Servisi, «CIA» ile o dönem­ deki ad ı «S İFAR» olan İta lyan Gizli Servisi 1 956 yılında sivil kes i mden antikom ü n ist yapıdaki yüzlerce kişi n i n « Kontrgerilla» eğitimine a l ı n ması ici n yine gizl i , a m a İta l­ ya n h u ku ku na . göre «Yasa dışı» bir örgüt. ya n i «GLADİO» ­ yu, b i r diğer adıyla da «SÜPER NATO»yu ku ruyordu. Bu­ nu saptaya n Fe l ice Casson , bu örgütle i l işki l i gördüğü kişileri ve o dönemde devlet soru m l u l u ğ u n u yüklenmiş ola nları sorg u l a maya baslad ı . 1 970- 1 974 y ı l l arı a rasında İta lya n İsti hbarat Servisi'­ n i n Başka n l ı ğ ı görevi nde bu l u nmuş olan General Vito

M iceli, « Bu örgüt, diğer bir çok Avrupa ülkesinde oldu­ ğu gibi, NATO anlaşmaları çerçevesinde g·örev yapıyor ve doğrudan istihbarat başkanına bağlı bulunuyordu» açıklamas ı n ı yapınca, Vito M iceli'n i n bu açı klaması, ay-

14

n ı «Örgüt» ü n paralelleri n i n d iğer NATO ü l keleri nde de va r olduğ u n u ortaya çıka rıyord u . Savcı Felice Casson soruştu rmayı genişleti rken, ita ı ­ ya'da Aldo Moro'n u n öld ü rü l ü şüne kada r, kara n l ı kta ka l ­ m ı ş b i rçok siyasi cinayeti n perdesi n i d e b u örg ütle pa ra ­ lel l i k kura ra k a ramaya başl ıyord u . N e i lg i nçti r k i eski is­ tihbarat başkanı Vito M iceli' n i n , örgütün yasal olduğunu söylemesine ka rşın, 40 y ı l l ı k pol itikacı olan Cumhurbaş­ ka n ı Cossiga, eski Başbakan G iovanni Spasolini, eski baş-­ ba ka n l a rda n Bettino Craxi, ABD ' n i n Gizli Ha bera l ma Ör­ g ütü «C IA» tarafından kuru l a n ve «Gladio» ( K ı l ıç) isimli: örgütten ha berleri ol mad ı ğ ı n ı , bu örg ü tü görevleri sıra­ sında da d uymad ı klarını açıkl ıyor, «GJadio' n u n devlet için­ de devlet» , İta lya n dergisi L'espresso'n u n ta n ı mladığı gi­ bi, b i r « Devlet Cetesi» olduğu kesinl i k kaza n ıyord u . 31 M a y ı s 1 972 tari h i nde, Sagrado ya kınlarında b i r ltalyan jandarma ekibi, küçü k bir otomobilden şüphelen­ miş, baga j d a arama yapmak isterken otomob i l infi l a k et­ miş ve bu üç janda rma olay yerinde can verm işti. Bu «Bubi tuzağı» nı kurmuş ola n Neofaşist eğ i l i m l i Vincenzo Vinciguerra, eylemleri n i n strate j i s i n i n , « Devletin güven­ lik kuruluşları tarafından» sa pta ndığ ı n ı itiraf ed iyor ve «1 969'dan sonra İtalya'yı kana boyayan tüm katliam ey­ lemleri tek bir örgütsel kalıba aittir» şekl i nde dehşet ve­ rici açı klamasını yapıyord u ( * ) . İfadeler a l ı n d ı kça, herşey çorap söküğ ü g i b i ortaya çıkıyor, b i rçok terör eylemi n i n a rd ı nda bu «Devlet örgü­ tü» n ü n va rlığı sapta n ı rken, o eylemlerin ayn ı dönemde «Solculara» yüklend iğ i gerçeğ i de gözler önüne seril iyor­ d u . Kısacası. « Devlet çetesi» , ya da «Çeteleri» n i n , «Sol» u halkın g özünde «Ürkütücü ve terörist» olara k sunmak i ç i n terör ve cinayetlere karıştığ ı y a da terti pled i ğ i gerçeği acı bir şe kilde ke nd isini g österiyord u . «Gladio» isimli ör­ gütün «Gladyatörleri» , tek te k ortaya çı kıyor, bunları n ba( * ) 13 Kasım 1990 tarihli Milliyet'te, L'Espresso dergisiin geniş bir alıntısı ve «Gladio1>nun tarihçesi ile ilgili olarak ge­ niş bir .haber yayınlandı.

15

.zılannın «Amerikan üslerl»nde özel eğitim görd ü k leri de .saptan ıyord u . Bu gerçekler ortaya çı karken , K a s ı m 1 990'da «Gla­ dlo» n u n faa l iyetini d urd u ra n İta lya Başbakanı Giulia An­ dreotti, 29 Kasım 1 990 g ü n ü , bu örg ütü lağvetti ğ i n i açık­ Jıyor ve böylece bu «Devlet çetesi» yine devlet el iyle, yıl­ .tar son ra dağıtıl ıyord u . E k i m 1 990'ı n so n gü n l e rinde Avrupa ka m uoyuna ya n­ s ıya n bu « Skandal » , ya l nı zca italya'da ka lmayaca ktı .

·va

diğer NATO Avrupa . ülk�leri?

Film şerid i gözü mü n önü nden geçmeye devam ed i­ ·yordu. «Gladio» n u n ortaya çı kışı v e NATO çerçevesi nde ABD ta rafından ku rd u rulduğ u n u n a n l aş ı l masından sonra , bu yera ltı d ü n yas ı n ı n kara n l ı k den izi n i n dalgaları, Avru­ pa 'nın d iğer NATO üyesi ü l keleri n i n kıyı ları n ı dövmeye 'başlamıştı . NATO'd a k i pa rtneri miz ve s ı n ı r komşu muz Yunanis­ tan'da, «Gladio» nu n , «Süper NATO» ismiyle 1 955 Y ı l ı nda ku ruld u ğ u ve örgütün yine ABD ta rafı nda n k u rd u rulduğu, CIA bağ lantı l ı olduğu ortaya çıkıyord u . Eski Başba ka n Andreas Papandreu, bu örgütün varl ığını ka bul ediyor, ·örgütü n ABD i le Yunan istan a rası nda 1 955 y ı l ı nda imza ­ lanan 1 08 madde l i k Savu nma İşbirl iği Anlaşması çerçeve­ ·sinde kuru l d u ğ u n u açıkl ıyord u . Sosyal ist PASOK Pa rtisi'­ nin l ideri Papandreu, i ktida ra geld i kte n son ra bu örgütün kend isi ta rafı ndan, te k ta raflı ola ra k 1 983'de feshed i ld i ğ i ­ n i de kayded iyord u . Yunan S avu nma Ba ka n l ı ğ ı 'nda ya ­ pılan araştı rma lar sonucunda, örgütün elemanları n ı n , si• 1 a h l ı kuvvetlerin koma ndo su bay ve astsubaylarından se­ ç ilm iş elemanların oluşturd u ğ u , örgütü n ayrı bir bütçes i , - altın l i ra l a rı , sivil bölgelerde, hatta manastı rla rda ce pha­ neli kleri old uğu ortaya ç ı k ıyord u . S i l a h l ı kuvvetler mensupları olmalarına karş ı n , s i l a h l ı kuvvetlerden ayrı bir eği·ti llt gören elema n l a rın, Amerikan S i l a h l ı Kuvvetleri' n i n 16

öze·ı tim leri i le yakın i lişki ler içerisinde olduklar ı da,- yapı ­ lan açıklama larda yer a l ıyordu ( * ) . Bu a rad a , i ta lya'da ortaya ç ıkan «Gladio» tart ışma ­ larının ard ından 1 990· Kasımında örgütün faa liyetl erini donduran İta lya Başbakanı Giulio Andreotti, 29 Kasım 1 990 günü, «Gladio» yu lağvettiğini açık l ıyor , böylece bu « Devlet Çetesi» yine dev let e liy l e yı l lar son ra dağ ıt ıl ıyor ­ du. Artık bu karan lı k yera l tı örgütünün foya lar ı, «Kuzu postundak i kurt kimliği», çorap sö küğü gibi or\aya ç ıkı­ yordu. Ho l landa Başbakanı Ruud Lubers, pa rlamentoya bi r me ktup yaza ra k, Hol landa'da böy le bir örgütün varlığını açık lıyor ; örgütün 1 950' Ii yıl larda Savunma Bakan l ığ ı 'na bağ lı olarak kurulduğunu bi ldiriyordu. Fransa 'da da , «Rüzgar gülü» adını taşıyan ve yine 1 950' Ii yı l larda NATO bünyesinde oluşturu lan « Fransız G ladiosu» n u n , Dev let Baş kanı François M itterand' ı n em ­ riyle uzun süre önce kapatıldığı bildiri liyor; ancak 1 4 Ka ­ s ım 1 990 tarih li Liberation gazetesi, kendi kaynak lar ına dayanarak verdiği haberde, örgütün « 1 0 gün önce feshe­ dildiğini» i l er i sürüyordu . Fransa 'da ki örgüt, Fransız As ­ keri istihbarat Örgütü 'nün Har e kat Dairesi 'ne bağlıyd ı. Ne i lginçtir ki Fransız basınında yer a lan haber l erde, Fran ­ sız Hükümeti'nde ki ba kan lard an hiçbirinin bu örgütten haberi olmadığı da bi ldiri liyordu . Ama, Fransa'da bu işin üzerine hassas iyet le gidildi­ ğinden , ya da gidileceğinden kişise l olarak kuşkum var . Yak ın geçmişi hatırlad ığımızda, bir «Green Peace» (Ye ­ şi� Bar ış Örgütü) teknesinin batırı ldığını v e b u yeşil ba­ rışç ı lar ın teknesinin Fransız giz li servisi tarafından batı­ rıld ığı, hatta emrin de Fransa 'nın Devlet Başkan ı Fran­ çois M itterand tarafından veri ldiği haberlerini bel leğimiz unutmad ı . «Gizli servis » konusunda son derece hassas olan Frans ız ların ve bu servisi usta l ık la kul landığ ı bi li­ nen Françols M itterand' ı n açık lamadığ ı ya da açıklaya(*)

Cumhuriyet, 2 Aralık 1 990. 17

F.

2

mayacoğı bir çok kara n l ı k i l işkinin o lduğu konusunda do kişisel açıdaµ h iç şüphem yok! A lm onya'nın e n çok satan gazetes i Bik:l' i n , pazar n üshası olan « Bild am Sonntag» , Alma n Glod iosu'nun hô­ lô işlerl iğ i n i s ürd ü rd üğün ü b ild i riyor, «Sabotajlar» iç i n oluşturulan örgütü n , A lman istihbarat Servisi b ü nyes inde çalıştığı do, Devlet Bakanı Stovenhagen tarafı ndan aç ık­ lanıyordu. Ülke n i n cidd i gazeteler i nden Oie Welt, A lman Gladiosu «Militanları» n ı n . AB D a janlar ı tarafı ndan ül ke­ ni n orma nl ık bölgeleri nde eğ itildiğini a nlat ıyord u . . . NATO ' n u n merkez i ni n ü stlendiğ i Belç ika, hiç «Gladio» suz olur mu? Bu ülkede de aynı örgütü n varl ığ ı «SORA 8» ismiyle ortaya ç ık ı yor ve örgütü n 1 949'dan bu yana hükümetin ve parlame nto n u n b ilgis i olmadan varl ı ğ ı n ı sürdürdüğü belirlen iyord u . Belçika Sav u nma Baka n ı Guy Coeme, ör­ gütün kapsam ı n ı bir «Anket» düzenleyerek araştırıyor ve «S ORA S» i n hôlô faal olduğun u saptıyordu. Uçak Almanya semalar ı n ı terkedip Av usturya üze ­ ri nde özgür ve p ürüzsüz mav il ikler aras ı nda s üzülürke n . belleği nde Alma nya ' n ı n 2 . Dünya S avaş ı ö nces indeki mil ­ l i marş ı n ı n ilk m ısra ı c a nla n ıyordu: Oeutschland, Oeutschlond, über alles . . . Almanya, Almanya, her şeyin üstünde . . . Ve kendi kendime mırıldanıyorum : Gladio, Gladio, über altes . . . « Deutschla nd, Deutschla nd über alles » , Faş ist Adolf Hitler Almanyası 'nda, m ilyo nlarca Alma n ' ı n beyni ni y ık a ­ m ış ve yüzb i n l e rce M u sevi, kad ı n -çocuk d e med e n f ı rı n ­ larda, gaz odalar ı nda katledil irken, m ilyo nlarc a insan da, savaş ı n ac ımas ızl ığ ı nda bir hiç uğr u na ca n vermişti . Gladio ' n u n NATO üyesi ülkelerdeki biçimfendiriliş i n i ve örgütlen diril işini düşünürken , b u örgütlerdeki asker­ sivil militanlcır ı n hepsi ni n «Aşırı milliyetçi» , yan i « Faşist» ­ lerden seç ilmiş olduğ u gerçeğ i ni düşünüyor ve gözleri­ m i n ö n ü ndeki özgür mavilik, k i rli bir griye dö nüşüyord u . 18

AVRU PA'YA G ÜLEBİLMEK

Gözleri m i n önü nde oluşan yapay g ri l i kten , sarışın Al­ man hostesin « Bir kahve alır mıydınız?» şe k l i ndeki yumu� şok sorusuyla tekra r kurtul uyordum. Altım ızda Alp'lerin Avustu ryo 'do ki uzantı ları n ı n ka rl ı zirve leri n i n can l ı l ığ ı ve parla k l ı ğ ı , Van Gogh'w n , cıvıl cıvı l ren klerle can l a nd ı rd ığı ayçiçekleri n i kıskandıraca k hareketl i l i kteyd i . B u can l ı l ı k beni başka düşü ncelere itiyor v e kendi a ralarında kurd u kları , bizim de üye olmak için yıl lard ı r ka­ pısı n ı aşı n d ı rdığımız Avrupa Topl u l u ğ u ' n u n zeng i n , güç­ lü ü l ke l e ri ne - bu kez daha bi r garip duyg u l a rla bakıyor­ d u m . Bize vize duvarları n ı ören ve « Demokratik» re j i m­ lerle yönetilen bu "ü l keleri n 1 950'Ierden beri uyuduğunu, «Gladio» n u n , pardon. «CIA» n ı n onları uyuttuğ unu düşü­ n üyord u m ; taa ki, yüre k l i İta lyan savcı Fel ice Casson'un, «Gladio» gerçeğ i n i ortaya ç ı ka rtması na kada r! Nasıl g ü l ­ m e m , nasıl a lay etmem k i ? . . Libera l inden sosyal de mokratı na, sosya l demokra­ tından hızlı sosya l i stine kada r, bu ü l kelerin pol itikacıları ve de parti leri işlerine geld i ğ i za man «NATO'nun sadık Güney Kanadı Bekçisi» , işlerine gel med i ğ i zama n , «Ca­

nım artık NATO'nun da önemi kalmadı. Sovyet tehdidi artık ortadan kalkmıştır. Sizden önce sırada Doğu Bloku ül keleri van> d iyen , Saddam Hüseyin k ı l ı c ı n ı çe kip Ku­ veyt'i i l h a k ed i nce, «Aman Türkiye. Sen sadık dostumuz­ sun. Maddi çıkarını şimdilik unut. Kapat şu lrak'ın pet­ rol borulannı . Biz arslanlar gibi senin arkandayız» d iye­ bilen; savaş başladı kta n sonra da, «NATO'ya ihtiyacımız var» deyince, « Uzun süre düşünmek zorunda kalan», k ı -

19

socos ı Türkiye 'ye karş ı «Rüzgar gülü» gibi bir politika iz­ leyen büyük Avrupa ! Aaa; affedersin iz , affedersiniz. . . «Rüzgar gülü» de­ yince, bir şeyi hatırlatmak zorundayım . «Gladİo İŞİ» İtol­ ya'da ortaya ç ıktığ ı sırada , 1 970' I i y ıllarda b ir başka İtal ­ :yon savc ı , « Neofaşist» nitelikteki «Rosa deİ Venti» yani «Rüzgar gülü» isiml i b ir örgütün «Terör manevralarını» ortaya ç ıkartm ıştı . 1 990 sonla rında , Gladİo tartış ıl ırken ortaya ç ıkan b ir gerçek de, bu «Rü.,zgar Gülü»nün , Gladİo'­ nun kollar ından biris i olduğu - yolundayd ı . N e ilg ine b ir rastlantıd ır ki CIA' n ı n ambleminde de, «Kartalın altında bir rüzgar gülü yer alıyor»muş . . . Ne d i yorduk ? Büyük Avrupa ! Evet o büyü k g ör ke m li Batı Avrupa 'n ın , Almanya , Fransa gib i « İri-kıyımları»n ın h ız l ı sosyal demokratları , h ı z l ı sosyal istl er in in yıllarca uyutulduğu Avrupa. . . Gladio ortaya ç ıkar , bir NATO örg ütlenmesi olur d a Türkiye g er i kal ır m ı ? İşte Avrupa'ya bu ned enle gülüyorum . Çünkü «Gladio gerçeği» 12 Mart 1 971 Cuma günü verilen bir «Muhtıra», bu muht ıran ın a rkasından g el en «Ara rejim» ve «Ara re­ iim» İn karanl ığ ı içe risinde kurulan özel işkence merkez ­ lerindeki uygulamalar ın altından ortaya ç ıkm ıştı Tür kiye'­ de; v e ad ı d o « Kontrgerilla» olarak tan ıtılm ıştı . Hatta o dönemin CHP Genel Başkan ı Bülent Ecevit, 1 973 seç im ­ l eri öncesinde Giresun'da yaptığ ı konuşmada, «Kontrge­ rilla üzerindeki örtü kaldınlmalıdır» diyordu. Olay bununla da ka lma m ıştı .. . Bundan 1 2 y ı l önce Aral ık 1 978'de yayına giren «Aydınlık yayınlan » n ı n «Resmi Belgelerle Kontrge­ rilla ve M H P» isiml i , yine ön kapağında «CIA'nın Türkiye'­ deki kontrgerilla teorisi ve uygulaması» başl ığ ın ın yer al­ d ığ ı k i tapta , örgütün «CIA kaynaklı» olduğu öne sürülü­ yordu. Kald ı ki, boşta Uğur M umcu olmak üzere bas ınım ız ın birçok araştırmac ı gazetecisi de bu konuyu gündeme ge­ tirmiş, hatta gazeteci-yazar İlhan S elçuk , kendisine «Kontr­ gerilla» tarafından işkence yap ıld ığ ın ı do, büyük bir us­ tal ık la «Şifreli ifade» vererek kanıtlamı ştı .

20

1 990 lir bölümünü. Ankaro'da.o l-en ekibin baskısıyla iade �tti kleri, hottO: «Rüşvet mak­ buzları» i mzalad ı k ları d uy u lur. - Belci ka'dakl yeni camiler yonca tarlası gibi «Ve•­ rimll» bir şek i lde aç ı l maya devam ediyor. Cam i açmaya; önaya k o la n la rı n bir böl�mü- «Karanlık işlere bulaşmış»· olanlardan, ya da «Ülküculer»den oluşmaktad ı r. - Be l c i ka 'dak i « lrtica» n ı n gelişim i , özelli kle «Türk-­ İslam sentezciler», yan i , 1 2 Eylül 1980 askeri darbesinden, sonra kapatılan M ill iyetç i Hareket PCJrtis i ' n i n yurt d ışında-· ki uzantıları önde rliği nde devam - ediyor. - Mustafa Sarı, 1 984 Haz i ran_' ı nda i rticaya karşı tek. kiş il ik bir açl ık grevi n i , Türkiye'ni n Brükse l Büyüke lciliği: ö nünde ge rçek leştiriyor. - Mustafa Sarı'yı açl ı k g revinden son ra tek ra r An­ kara yolunda görüyoruz. A macı Cum hu rbaş kan ı Kenan· Evren'e ulaşmak ve Be lç ika'dak i irtica ı n pe rde arkasın­ dak i ülkücü-islomcı hareketi göste reb ilmektir. Yıl y i ne 1984 .. Mustafa Sa rı , Dışişle ri Boka nl ığ ı ' na , Mill i Eğ itim Bakanl ı -· ğ ı 'na, D iya net İşle ri Baka nl ı ğ ı' na, Emn iyet Ge nel Müdür­ lüğü'ne tekra r g id iyor. Ama daha öncek i g ibi ald ığı yanıt" yine ayn ı : «Lütfen Tamer Kumkale ve Oğuz Kalelioğlu'nu görün!· Bu işlere onlar bakıyorlar. . . » - B i nbaş ı Tamer Kumkale ve Oğuz Kalelioğlu'nu n bı.t kez çalıştıkları ye r değişmişt i r. Bu kez çal ıştıkları büro,, Kora Kuvvetle ri Komutanl ığ ı isti hbarat Dairesi Başkanl ığ ı'n­ da değ il , ye n i Baş bakanl ık b i nas ı n ı n 6. katındod ı rlar. -- Mustafa S arı Başbaka nl ık b i nas ı n ı n 6. katına ç ık ­ tığı nda karşılaştığ ı ekipte , Gene ral Doğan Bayazıt, Albay İhsan Beriş, B i n başı Tamer Kumkale, B i nbaşı Oğuz Kale­ fioğlu ve Prof. Ertuğrul Zekai Ökte bulunma ktadı r. Sarı , bu ek ibe , «Belçika'daki ülkücü-islamcı irticai ha­ reketin dosyasım hazırlddığinı ve bunu Cumhurbaşkanr Kenan Evren'e sunmak istediğini» söylüyor. Ek iptekiler, «Sen Belçika'ya dön, biz bu dosyayı Sayın Cumhurbaşkanr Evren'e sunarız» d iyorlar. - Mustafa Sarı i natçtd ı r. Amacı Evren'e ulaşmaktı r� 79

Ama Ankara 'da kend isi ne «Mal1Jm ekip» tarafı nda n uyg u­ lanan yönte m , « Bugün git-yann gel» yörıte mid ir. - Bu a rada Mustafa Sarı' n ı n .d i kkati n i , bfr .şey çek­ mişti r. Kend isine tüm m a ka m l a r tarafı ndan gösterilen v� en tepesinde Genera l Doğan Bayazıt'ı n b u l u nquğu ye o sırada Al bay İ hsan Beriş' i n , bin başılar Tamer Kun:ıkale ve Oğuz Kalelioğlu i le Prof. Ertuğru l Zekai Ökte'n i n çal ıştığı, subay ola n l a rı n do sivi l g iysi lerle çal ıştığı Başba ka n l ı k bi­ nası nın 6. katı ndaki yeri n, Kara Kuvvetleri Kom.utan l ı ğ ı istihba rat D a i resi Başka n l ı ğ ı i l e i l işkisi yoktur. Bu yeni yerin ad ı , «Milli Güvenlik Kurulu Genel sekreter yardım­ cılığı Toplumla İlişkiler Başkanlığı»d ı r. Kısa adıyla: T. İ. B. - Mustafa Sarı'n ı n Ankara'daki ça ba l a rı sü rmekte­ d ir. Bu a rada, T. i. B. ya n i Toplumla İ l işkiler Başka n l ı ğ ı , Başbaka n l ı ğ ı n 6 . katınd a n Ça n kaya semtine, başl ı başı­ na bi r bi naya taş ı n m ıştı r. - T. İ. B.'de sü re k l i ola ra k Mustafa Sarı ile muhatap ola n l a r, hep aynı sima l a r ol maya devam etmekted i r. Albay İ hsa n Beriş, binbaşı l a r, Tamer Kumkale, Oğuz Kalelioğlu. Kumkale ve Kalelioğlu, San'ya mütemad iyen «Mus­ tafa, eğer senin Belcika'daki derneğinin sorunu var­ sa hemen çözelim. Para problem değil» d iye ı srar etmek:.. te, San i se derd i n i n para ol mad ı ğ ı n ı bir türlü a n l atama­ ma kta , diğer deyimle, d iğerleri a n lama k istemekted i rl er. - Ayl a r gecer. Bu arada An kara'da Mustafa San'­ n ı n bir su bay ya kını uya rıda b u l u n u r; «Mustafa dikkat et, bunlar Özel Harpçi'dir: psikololik savaş yapmasını çok iyi bilirler» d iye . . . - Aradan gecen süre tam 5,5 ayd ı r. N i hayet bir gün Albay İhsan Beriş, M ustafa San'yı odasına a l ı r ve odada do, binbaşı l a r Tamer Kumkale i le Oğuz Kal.el ioğlu do bu­ lunma ktad ı r. Tari h: 22 Eylü l 1 984. Al bay ihsan Beriş, « Mustafa senin anlattıklannı, yap­ tığın çalışmayı dosya haline getirip Cumhurbaşkanı Ke­ nan Evren'e ilettik: Bakanlar Kurulu'na da ·ileteceğiz» der. Mustafa San, «Dosyayı görebilir miyim?» d iye sorar

para

80

ve kend isine verilen d osyayı görün ce hayretten d ona ka­ lır. Yine bir saptı rma va rd ı r. Dosyada, Bel ç i ka'daki ü l ­ kücü-islamcı i rtica a ğ ı n ı n gel işimi n i n a n l at ı l ması yerine, özetle, «Mustafa Sarı'nın başkanı olduğu Türk Toplumu Derneği'ne para yardımı yapılmalıdır» önerisi yer a l m ış­ tır. Caresizl i k içinde ka lan M ustafa Sarı, bunun « Bilinçli bir saptırma» olduğunu görmeye başlamıştı r. - Bu gel işmeler ol up, Mustafa Sarı iyice ça resiz­ l i k içerisi nde kıvra n ı rken , basmda, 15 Kası m'daki Baka n ­ lar Kuru l u toplantısında, Belçika 'ya bir heyet gönderi l ­ mesi kararı n ı n a l ı nd ı ğ ı n ı öğre n i r v e 2 4 Kasım'da Belçi­ ka 'ya geri d öner. - Heyet gerçe kte n Be lçi ka'ya gelm iştir. Bu heyet­ te kimler mi va rd ı r? «Albay İhsan Beriş, Dışişleri Bakanlığı'ndan Okan Gezer ve Maliye müfettişi Turgut Akman.» Anca k ne i l g inçti r ki, heyet 16 Ara l ı k'ta Belçika 'yı ter­ kettiği halde, heyetin Belçika'yı gezd i ğ i haberi 26 Oca k ta ri h l i gazetelerde yer a l mıştır. Ya n i , bizi m d a h a önce a n lattığımız bir «Garip tekzip-haber»deki g i bi bir garipl i k . Kısacası, y ine «Birileri», bu haberi n yayı n l a n masında yarar görere k, heyet dönd ü kten çok son ra haberi bası­ na d i kte ettirm işlerd i r. - Bu heyeti n An kara 'ya dönüşünden kısa süre son­ ra , heyetin ziya ret ettiğ i bölgelerden, bu bölgelerdeki ca­ mi lerden, «Mustafa Sarı'ya derneği için Ankara'da para verildi, ama Sarı bu paralan yedi» d iye yine kulak gaze­ tesi yöntem iyle bir ifti ra kampa nyası başl a r. «Atatürkçülüğe ve laikliğe gönülden inanan» Sarı'ya atı lan bu iftira n ı n arkasından, Belçika'daki «Ülkücü-is­ tamcı irticai hareket» i n es kiye oranla d a h a da hızland ığı gözlenmekted i r. Belç i ka'daki Türkler a rası nda tan ı n a n , çevresindeki ayd ı n kişilerle Atatü rkçü d oğ ru ltuda dernekleşme ça l ış­ maları yü rütü p, irticai hareketlere karşı m ü cadele veren bu çerçevede «lider» kon umuna gelmek üzere olan Mus­ tafa S arı'ya iftira atı l ı rken, aynı anda ü l kücü-isla mcı ha­ re ketin hızlanması bir rastla ntı mıyd ı ? . . F. : 6 81

Bu sorun u n yanıtını daha sonra k i böl ü m lerde göre­ ceğ iz. Psikolojik savaşın bir inceliği daha Mustafa S arı hakkında «Ankara'dan dernek ıçın ve­ rilen parayı yedi» şekl inde «Malum kişilerce» çı kartılan

söylenti n i n bizzat kend isine u laşmasınd an sonra , va rı n ı ­ yoğunu Belçi ka 'daki irtica i hare ketlere karş ı yürüttüğü mücadelede tü keten bu insa n ı yeniden eyleme itmiş ve bu söylentiye ka rşı koyabi lmek için açl ı k g revine başla­ mıştı r. Ama daha önce kon u ettiğimiz « Garip tekzip-ha­ ber»deki g i b i bir mekan izma yine ça l ışma ktadır. Sarı'nı n bu eylemi haftada bir g ü n Bel ç i ka , Hol lan­ da ve Lüksernburg'da ki vatandaşlarımız için «Benelux» i lavesi vere n bir gazetemizi n 26 Ekim 1 985 ta ri h i nde ver­ d iğ i «Benelux ilavesi» nde, «Mustafa San, irtica nedeniy­ le yenide naçlık grevi yapıyor» şek li nde yan sıtıl ıyord u . İlginçti . Mustafa San, « Para yedi» söylentilerine kar­ şı açl ı k g revi yapıyor, ama gazete n i n habe ri nde bu ge­ rekçe çarpıtılarak, « irtica» gere kçesi s u n u luyord u . O h abe r. gazete n i n o dönemdeki muhabiri Murat Acar ta rafı ndan yazı lmış. a n ca k i lave h a berleri yine ayn ı gazete n i n Brüksel muhabirine u laştığı ve te k elden ga­ zetenin Fra n kfurt merkezine i leti ldiği için. o iletme sıra ­ sı nda habe r, «Carpıtılıvermiş»ti . . . Bu haberi n «Carpıtıldığı » n a dair, ha berde i mzası ku l ­ l a n ı l a n Murat Acar tarafı ndan el yazısıyla yazı l m ı ş bir belge de el imde mevcuttur. Kısaca s ı , «Psikolojik savaş» ı n yine i nce bir ta ktiği uy­ gula nm ıştı . Kitabım ıza kon u olan is im ler dışındaki isim leri ya­ y ı n lamama prensibinden hare ketle, Brü ksel'deki o meslek­ daşı mın i s m i n i de burada k u l l a n mıyoru m. Zaten o mes­ l ekdaşım, b i r süre son ra gazete n i n İsta n bu l 'daki Genel Yayı n Yönetmen i ta rafı nda n , bir başka gerekçeyle işin­ den atı l m ı ştı . . .

82

BELC İ KA'DAN MANZARALAR Mustafa Sarı, «Bel çika'da irtica yayılıyor» d iye dö­ vünüp, her Ankara'ya g itti ğ i nde, hep ayn ı s ubaylarla kar­ ş ı l aşı rken, daha doğ rusu, nereye başvu rsa, her yerden bu subayların adresi gösteri l i rken , Belçi ka'da neler olu­ yord u ? Bund a n önceki sayfalarda M İT ta rafından «İrtica odağı» olara k gösteril e n Bel ç i ka'nm Başkenti Brü ksel'­ de Rabıta 'ya a it İslam K ü l tü r Merkezi' n i n 2. Başkanı'nın T. C . Brü kse l Büyü kelcisi old u ğ u n u ve 1 983'de Turgut Özal ' ı n Başba ka n l ı ğ ı dön e m i nd e n iti ba ren, Cumhurbaş­ kanı Kenan Evren' i n de onayı ile bu uyg u l a ma n ı n başla­ t ı ld ı ğ ı n ı bel i rtmiştik. M İ T' i n söz kon usu raporun u n , yan i İslam Kü ltür Mer­ kez i ' n i n « İrtica odağı» olara k gösteri ldi ğ i raporun, 27 Temmuz 1 986'da Hürriyet G azetesi 'nde yay ı n l a n d ı ğ ı n ı an­ latmıştı k. Bu me rkez tarafı ndan Tü rk çocuklarına okutulan- d i n derslerinde, «Kur'an'ın Anayasa olarak» öğreti ldiğini de belgelem işti k. Bel c i ka 'ya Anka ra'dan Diyanet İşleri Başkanlığı'n ı n seçtiği i s i m lerden gönderi l e n d i n dersi öğ retmen i kimliği altındaki din görevli leri n i n , Rabıta 'dan maaş a l madı kları halde, Rabıta'dan maaş a l ıyormuş g i bi g österilmeye ca­ l ışıldığ ı n ı . a ncak - öyle olmad ı ğ ı n ı da g özler önüne ser­ mişti k. Sermişti k de, « Psikolojik savaş» ı çok iyi bilen le­ rin «Yaptırttığı» bu saptı rma n ı n perde a rkasında neler yattı ğ ı n ı a n l atma mış, «Soru işareti» olara k bıra kmıştı k. İşte Be lçika 'daki « İ rtica», d iğer boyutu ile «Ülkücü­ islamcı irtica» hareketi n i n a ltında, bu soru işa reti n i n ya83

nıtları yatmaktadır. « İş»in bilineli ola rak «Rabıta'ya yıkı­ lıp» aradan sıyrılmak istenmesinin ardında yatıyor bu ya­ nıtlar. Bazı cevreler bu saptırmayı yaparken, olayı Rabı­ ta'ya yıkıp, saman altından su yürütme çabalarını daha ,rahat yürütebilecek le rini gördükleri i �n bu saptınnayı yapmışlardır. «Psikoloiik savaş»ın ince bir taktiğiydi bu ... Karan lık yol um uz aydın lanmaya devam ediyor. Yol umuzda i lerledikçe, soruların yanıt larını daha acıkseçik göreceğiz . Şimdi Belcika'daki duruma bakmaya devam edelim . Habe r tarlamızda geziniyoruz . «İslam Diyanet Vakfı» yani Almanya'da daha sonraki yı llarda kuru lacak olan «Di­ ynat İşleri Türk İslam Birliği»nin ( D İTİB) i lk adımı Be lci­ ka'da 1982 yı lında atılıyor . Hürriyet'in Avr upa baskılarının 29 Aralık 1 982 tarihli nüshasında, bu konuy la ilgi li haber, «İslam Diyanet Vakf.ı Belçika'da faaliyete geçti» baş lığıy ­ la yayın lanıyor. Türk-ls ıam Diyanet Vakfı'nın ilk toplantı ­ sına, Diyarıet İşleri Başkanı Tayyar Altıku lac'ın da ge ldi­ ği, vakfın başkan lığına , Brükse l Büyükelçi liği 'ndeki D in İşle ri Müşaviri Dr . Abdül baki Keskin'in getirildiği, «İrtica merkezi» İs lam Kültür Merkezi'nin, 2. Başkanı Brüksel Bü­ y ükelcisi Faik Me lek 'in de, İslam Diyanet Vakfı'nın «Seref Başkanlığı'na getirildiği, ·aynı haberde yer a lıyor. İs lam Diyanet Vakfı'nın k urul uşundan sonraki geliş­ meler konus unda yine habe r tarlamızdan yararlanalım : - 16 Nisan 1984 tarihli Tercüman G azetesi'nin Av­ r upa baskısındçı bir haber ve haberin baş lığı: «Belçika'ya tayin edilen Din İşleri Müşaviri Rıza Se­ lim Başoğlu: , İmparatorluklar camide kurulur.• Tercüman'daki haberqe, göreve başlayan Rıza S elim BQşoğlu'nun dernekleri dolaşarak yaptığı k on u şmaların ­ da, «Camiler her zaman toplumumuzda insanlann bir araw ya geldikleri yerler olmuştur. Büyük imparator1uklar cami­ de kurulmuştur» diyor ve «Ku rtu luş Savaşı da camide baş­ lamıştır» gibi yakıştırmalar da yapıyor. Peki Rıza Selim Başoğlu kim? 84

1 . M i l l iyetç i Cephe hükümeti'nde , Gümr ü k ve Te kel Bakanı o lan MHP'li rahmetli Gün Saza k'ın «Personel Mü­ dürlüğü» göre vini yürütm üş bir vatandaşımız. Peki o dönemde ne olmuştu? M i l l iyetç i Hareket Partisi 'n in «Bozkurtları»nın beyin takımı o larak nite le nd ir i len, « Eğitimciler grubu» , Gümr ü k ve Teke l Bakanlığı'na yer leşt ir i lm işti. Evet, devle tin Be lç ika'ya gönderdiği «Ülkücü-islamcı­ ların has adamı.» Rıza Selim Başoğlu, Belçi ka 'da ayağı­ nın tozuyla, « İmparatorluk» da kuruyordu ... Bu « İmparatorluklar» kurulur ken, daha önce de be­ l i rttiğ imiz g i b i, M i l l i Güvenl ik Kurulu Toplumla İl i şkile r Başkanlığı'ndan Albay İhsan Beriş'in başkanlığında ki dev­ letin heyetler i de Belç ika'ya ve Be lç i ka'nın da dah i l o l ­ duğu Benelüks ü lke ler i kapsamındaki Hol landa'ya da gi­ d ip-ge l iyor ve bu ülke le rdek i «Cami işleri»n i «Ülkücü is­ lamcılar» la ö rgütlemeye, devam ed iyor lardı. Ülkücülere teşekkür Habe r tarlasında gezinmeye devam. Tercüman'ın Avrupa baskısıyla bir l ikte ver i le'n 25 Ma­ yıs 1 985 ta rih l i Bene lux i laves in in bi rinci sayfa manşetin­ de «Hollanda Diyanet Vakfı»nın açıldığı b i ldiril iyo r, va k­ fın açılışı tören inde Devle t Bakanı Kazım Oksay i le Di­ yanet İş le ri Başkanı Tayyar Altıkulaç'ın hazı r bulunduğu, res im le rle de yansıtılıyordu. Bu habe rin bir inci s pot baş­ l ığ ı aynen şöyle : «Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç, 'Vakıf ku­ ruluncaya kadar, bu gö revi üstlenen Türk İs lam Dernek­ le ri Fede rasyonu'na teşekkür ede rim' dedi.» Altıkulaç'ın teşekkür ettiği Türk İs lam De rnek le ri Fe ­ de rasyonu k i m le re a it? Ü lkücüle re ait. Yan i a rabaşlığ ı n ı n altında veri len böl ümde «Tanıdık bir sima» var. O da, M i l l i Güve n l i k Kuru l u ' n u n Topl umla İ l iş­ kiler Başka n l ı ğ ı 'nda n, yan i A n kara'daki T. i . B. 'den bir sima. Albay Altan Ateş. Ba ka l ı m sayın Albay Ateş nas ı l konu olmuş bu yazı d izisine: « D i n i kuru l uşlar a rasında sürd ü rülen kıyasıya müca­ delede her türlü yöntem kullan'ı l ı yord u . . . Birbi rleri n i iyi ta nıdı kları için ça l ışma l a rı n ı ka rşı l ı k l ı olia ra k iztiyorla r, hatta içlerine adamlar soka ra k hakları nda ne d üşündük­ leri n i , hangi çalışmaları yapmayı planlad ı klarını öğ renme­ ye ça l ı ş ıyorla rd ı . Bu işte d a ha çok her ik i ca m i n i n üyesi olan kişiler ku l l a n ı ld ı ğ ı g i b i profesyone lce yapa n l a r da ol uyord u . . . 1 986 yı l ı nda DİTİB' i n Köl n 'deki merkezinde, Fede­ ral Alma nya'da görev yapan din görev l i leri n i n , imamları n b i r toplantısı o lüyor. O dönemde DİTİB BSJşka n ı olan Ni­ yazi Baloğlu acış kon uşma s ı nd a , 'Aramızda bulunan , An­

kara'dan gelmiş yetkili arkadaşlar var. Bunlar sizlere ko­ nuşma yapıp bilgi verecekler' d iyor. Topla ntıda konuşan kişi Alba y rütbe l i Altan Ateş. Ateş, 'Sayın Başbakan-ım Al­ manya'da yılmadan usanmadan çalışan bütün görevlilere selamlarını iletmemi buyurdu. Ben de iletiyorum' d iye sö­

ze başlad ı . . . » Yan l ı ş a n lamad ı n ız; konuşan o sırada Anavata n Pa r­ tisi ' n i n yöneticileri nden Mustafa Taşar fi l a n değ i l , Türk Sila h l ı Kuvvetleri ' n i n bir a l bayı . Şimd i , Özal ' ı n sela m ı n ı , d a h a d oğ rusu «Buyruğu» n u yerine getiren Albay Ateş, neler a n l atmış, onu da izleye l i m : « Konumuz psikolojik harekat. B u yepyen i b ir savaş

123

türüdür. Çok sinsi, çok bilimsel ve çok boyutlu bir sa'!' vaştır... » Vay vay vay. Albayımız, bu «Çok sinsi, çok boyutlu, çok bilimsel savaş» ı , « Psikolojik harekat» olara k tan ıtır ­ ken, acaba, oradakilere , «Benim çalıştığım Toplumla İliş­ kiler Başkanlığı'nın ana görevi psikolojik harekattır» açı k­ lamasın ı niye yapmamıştı? . . Acaba kendisi ve o daireni n de «Sinsi» olarak nitelendirileceğinden korktuğu için m i ? . . Tekra r Ateş'in söylediklerine dönel-im . Albay, Altan Ateş konuşmas ın ın bir ye rinde söz ü Al­ manya'ya getiriyor, Almanya'da çeşitli din g rupla rı oldu­ ğunu ve g rupla rın kendile rinde·n olmayanla ra ka rşı cihat açacağından bahsede rek , o g rupla rın p ropagandala rına « Nasıl karşı çıkılacağını» da şöyle anlatıyor: « Bunu önlemek gerekiyor. Bunu yapabilmek için de güçlü bir istihbarata ihtiyaç vardır. Denir ki, falan gru p şu malzemeyi kullanıp propaganda yapacak. Önceden ha­ ber alınabilirse, karşı propaganda ile etkisiz hale getiri­ lebilir. Deniliyor ki, Türkiye kafir ülkesidir, darül harp ül­ kesidir, müslümanlık güdüm altındadır. Hakiki müslüman­ lık şu ülkededir, şeklindeki istihbaratı alırsak, hemen biz gazetelere ilanlar verip, efendim şu kadar İmam-Hatip Okulu, şu kadar İlahiyet Fakültesi, 65 bin cami, 50 bin din adamı, şu kadar İlahiyat Fakültesi var. Hiç kimseye, n iye namaz kılıyorsun, neden oruç tutuyorsun diye söy­ leyen kimse yok deriz. Böylelikle daha o şahıslar pro­ pagandalarını çıkarmadan biz sövmeye başlarız. İşte bu­ na ' Ö N LE M E' denir . . . » Altan Ateş ne diyo r? «Halbuki müslümanlık hiçbir gruba ait değildir» . . . Madem öyleydi , ülkücüle rle niye yola cıkt ı ? T . İ. B. çe rçevesinde ku rduğu hüc rede , ülkücü p rofe­ sö r mafyasından sahte diplomal ı subaylar. o skandala ka rışan d oçenle r vesai rele r ile niye yıllarca bi rlikte Tü rk ­ İslam sentezinin gelişmesi için çaba göste rdi 7 Bu , bi r _«Grup» değil miydi? Bu sorula rı da bir kena ra b ı rak ıp , Altan Ateş' i n· ko1 24

n uşması n ı n son böl ü m ü n ü nası l bağladı ğ ı n ı hep b i rli kte i b retle görel i m : « . . . Size anlattığım g i b i propaga nda l a r olsun , istis­ marlar olsun, d oğ ru bir teşhis koyabi l me k icin sizleri n yard ı m ı na i htiyacımız va r. Bu konuda sizlerden ya rd ı m be kliyoruz. Sizler, görd ü ğ ü n üz, duyduğunuz bu kon uda­ ki haberleri bize iletin. Ben size posta kutusu numarası vereyi m, mektupları nızı , raporlarınızı buraya gönderi n. G önderd i ğ i n iz h a berler, her türlü haberler bel i rl i bir grup tarafı ndan incelenecek ve yetk i l i böl ü me a kta rı lacaktı r. Gönderd i ğ i n iz mektuplar i n celend i kten son ra imha ed ile­ cekti r, mera k etmeyin. Ad res , Posta Kutusu 26 Ba ka n l ı kla r-An ka ra ' d ı r . . . » Düşü nebil iyor musunuz? Devletin subayı geliyor, devletin din görevl ilerine, vatandaşlara , «Ajanlık yapacaksınız» , « İ spiyonculuk yapacaksınız» d i yor. Devleti n M i l l i İsti hbarat Teş ki latı , M İ T denilen b i r ku­ ru l uşu va rken, her din görevl isine «A İ an görevi» veri ­ yor . . . Son ra n e d iyor? «Gönderdikleriniz belirli bir grup tarafından incele­ necek.» K i m bu belirli g rup? « Ülkücü, Türk-İslam sentezci subay grubu ; ülkücü profesör mafyasına ismi karışmış doçentler, öğretim üye­ leri! .. » Tü rk S i la h l ı Kuvvetleri ' n i n şerefl i , Atatü rkçü yöneti­ cilerine soruyoru m: «Bu, bir devleti içinden bölmek değitdir de nedir? . . . » Ü n iforma g iyi lecek ve sonu i rtica olan bir ideoloji uğru n a , imamları , din g örevli leri n i «A İ an» olara k kullanıp, ondan ·sonra toplumu « Psikolojik Harekat» i l e kendi d ü ­ şü nceleriniz doğ ru ltusu nd a yön lend i receksiniz. . . Kısacası «Bölücülüğün» bizatih i kend i s i n i devletin tüm ola n a kları ­ n ı kullana ra k yapaca ks ın ız . . . Buna ne a kl ı sel i m sahibi sokakta ki vata ndaş, ne 1 25

de Türk S il a h l ı Kuvvetleri'nin daha fazla izin vereceğ i n i san mıyoru m , y a do d i l iyorum . . . Tüyler ürpertici bir istatistik

Almanyci'daki DİTİB' i n genel başkanları, Bon n Büyük­ elçi l i ğ i ' ndeki Sosya l h izmetler d i n müşavi rleri nden ol u­ şuyor. Her müşavir değişimind e DİTİB Genel Başka n ı do değişmiş oluyor. M i l l iyet Gazetesi 'ndeki diziyi haz ı rlaya n Metin Gür, Bonn Büyükelçi l i ğ i Sosya l H izmetler D i n M ü ­ şaviri v e aynı zamanda DİTİ B Genel Başka n ı Osman Nu­ ri Gürsoy ile kon uşuyor d izisi n i n üçüncü g ü n ü nde. Gür­ soy, Metin G ür'ü n b i r «Bir sorusu» dışında ki tüm soru­ larını yanıtl ıyor. Bu soru , yan i Gürsoy' u n yan ıtlamak istemed i ğ i soru, «Siz şeriat düzenine karşı mısınız?» sorusu. Metin Gür ü ç kez soruyor, o ma devlet i n görevlisi Gürsoy'don buso­ ruyo yanıt yok . . . Yoruma g e re k var m ı ? .. Dizin i n son g ü n ü nde, yan i 30 Kosı m'do yayı nlanan bölümünde, DİTİ B' i n resm i g örev l ileri, Avrupa M i l l i Gö­ rüş Teşkilatı, İslam Kültür M e rkezleri ve İslami Cemaat­ ler Birliği ca m i lerine g idenler o rasında, 200 kişiyi ka psa­ ya n bir a raştı rma n ı n sonucu do yayı n lanmış. Bu a raş­ tı rma soru larınd a n b i risi, «Türkiye'de şeriat düzeninden yona mısınız?» şekl i nde. Araştırma n ı n son ucunu vere l i m : Bu soruyu « EVET» d iye yan ıtlayanların sayısı 1 98 ki­ şi. . . Tüyler ü rpertici . . . Federa l A l ma nya'da i rtica yan l ısı diğer İslam dernek­ lerine burada g i rm i yoru m . Ama Necmettin Erbo ka n ' ı n ör­ gütlediği Avru pa M i l l i Görüş Teşki latı ' ndan, Cemalettin Kaplan'ı n İslami Cemaatler Birliğ i'ne, «Süleymancılar ta­ ri katı n ı n « İslam Kültür Merkezleri Birliği» nden , N u rcula­ rın «Cemaatin-un-Nur» isimli örgütüne kadar ne a ra rsa­ nız hepsi var. Hepsi de şeriat istiyor, hepsi Atatürk düş-

1 26

man ı ve hepsi Atatürk'ü n kurduğu «Laik demokratik Tür­ kiye Cumhuriyeti Devleti» n i yıkmak için gayret gösteriyo r. Tü rk-İs lam Sentezci ler? On lar da Atatürk'e ve laik Türkiye Cumhuriyeti'ne karş ı lar. Son tah li lde diğer lerinden fark ı yok ... «Peki örneğin, Avrupa Milli Görüş Teşkilatı ile ülkü­ cüler niye birleşmiyor?» sorusu ak la gelebi lir. Geçmişe k ısa bi r dönüş yapa l ım. Bilindiği gibi, Türkiye 12 Ey l ü l 1 980 askeri da rbes i öncesinde bir kez «Milliyetçi Cephe Hükümeti» bir kez de d ış destek li «Koalisyon» tecrübesi geçirmişti. Bilindiği gi­ bi i lk inde Ada let Partisi Genel Başkan ı Süleyman Demi­ rel Başkan l ığ ı 'nda , Necmettin Erbakan'ın lide rliğindeki Mil li Selamet Pa rtisi i le Alparslan Türkeş lide rliğindek i Mil liyetçi Ha reket Partisi bu koalisyonu o luşturmuştu. O koa lisyon döneminde, Türkeş, «Milliyetçi Cephe» sözcü­ ğ ünü övünerek kul lanırken , Erbakan hiçbir zaman «MiJ­ liyetçi Cephe dememiş , « Milli Cephe» demişti r. Ama Er­ bakan , « M illi» sözcüğünü hiçbi r zaman g ünüm üzdek i an­ lam ıyla , yani « Ulusal» a n lamıyla kul lanmam ışt ı r. «Milli• kelimesinin , « Osman lıca-Türkçe» söz l üğ ündel(lj ka rşıılığı nedir, biliyo r muydunuz ? « M illi» kelimesi Osman l ıca'da , «Din» an lamına gel ­ mektedi r. Yani Milli Selamet Partisi ' n i n anlamı Erba kan için, « Din Selameti Partisi» , Av rupa Mi l li Görüş Teşkilatı'n ın on lar için an lam ı , «Avrupa Din Görüşü Teşkilatı»dır ... Türk -İs lam sentezciler ise , « İslamiyet ruhumuz, Türk­ lük bedenimizdir» görüşünü benimsemişlerdir. Bug ünk ü Türkçedeki an lam ıyla « M illiyetçidirler» , ulus lararas ı an­ lam ıyla «Nasyonalisttir» ler. Devleti ele geçi rdik leri zaman ku l lanacak ları yöntem ise , Adolf H itler Faş izmi'nin «Şe­ riat düzeni» i le katmer lendirilmişi o lacaktı r. . . K �sacası Kur'an'da mi l liyetçiliğe yer o lmadığı, «Üm­ metçiliğe» yer veri ldiği i çin , baş langıçtaki yol , yani ü l ­ kücü ler le, Mi l li Görüşçü lerin yol ları ayrıd ı r. Ama «Şeriat»­ ta «Bir»di rler • •.

1 27

Pe ki bütün bunlar ol urke n , Avrupa 'daki komü n ist, ya da aşırı solcu, hız lı solcu derne kler ne yapıyorla rd ı ? Al ma nya'd a n örne k veri rse k, öze l l i kle «Avrupa Milli Görüş Teşkilatı» ile hep omuz omuza çal ıştı l a r. Bu « Hızlı .solcularımız», « Demokratik Platform» adı altında M i l l i Gö­ rüşçü'lerle ortak eylemler yaptı l a r ve m i l l i görüşçü lerin d e presti jleri n i n a rtmasında büyük rol oynad ı l a r. Halô da, bu tür işbirl iği sü rüyor. Uzağa g itmeye l i m . İran örneğ in e ba ka l ı m . Şah ' a kar­ şı tüm g ruplar bi rleşm işti. İ ra n ' ı n komün ist Tudeh Pa rti­ s i de Ayetullah Humeyni'ye deste k vermişti. Sonuçta ne oldu? Humeyni başa geçti kten hemen sonra , kel lesi n i i l k Cl l d ı kları , h ı z l ı solcular v e kom ü n i stler oldu . . .

128

G LADİO VE D E SEYFİYE . ..

Habe r ta rlası nda yi ne gezintiye çıkal ı m . « Nokta» der­ gisinin 1 8 Mayıs 1 986 tari h l i n üshasında, «Tü rkeş'in evi n ­ d e k i g izli toplantı» başlığıyla g e n i ş bir h a b e r v a r . Habe­ ri n spot baş l ı ğ ı da şöyle: «Aralarında Mustafa Taşar ile Alparslan Pehlivanlı'­ nın da bulunduğu 1 4 ANAP milletvekili, kapatılan Milli­ yetçi Hareket Partisi'nin Genel Başkam Alparslan Tür­ keş'in evinde toplandılar. Türkeş, toplantı konusunda gö­ rüşünü almak isteyen NOi