Marksizm ve Hukuk: Diyalektik Hukuk Bilimi [1 ed.]
 9786051722313

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Onur Karahanoğulları 1 970, Türkiye doğumlu, idare hukukçusu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1993'te mezun oldu. Kanun hükmünde kararnamelerin hukuki niteliğine ilişkin önerisiyle (birlikte yasama) yüksek lisans; kamu hizmeti kavramının kuramsal ve hukuksal niteliği araştırmasıyla doktora ve Türkiye'de idari yargı tarihinin genel evrimini ortaya koyan çalışmasıyla doçentlik; idarenin hukukla kavranmasına ilişkin kitabıyla profesörlük derecelerini aldı. Marksist hukuk kuramına ilişkin yazılar yazdı. Güvenlik soruşturması, özelleştirme, kamu reformu, kamu hizmetleri, idari işlemler, sağlık kamu hizmetlerinin örgütlenmesi, eksik imtiyaz, yargı tasfiyeleri, 3. Cumhuriyet ve laiklik gibi idare hukukunun ve genel olarak kamu hukukunun farklı konularında toplumsal gerçekliğe gözlerini kapatmadan yazmaya çalıştığı çeşitli makaleleri bulunmaktadır. Halen Mülkiye'de idare hukuku dersleri vermektedir.

Yordam Kitap: 322



Marksizm ve Hukuk: Diyalektik Hukuk Bilimi

Onur Karahanoğulları



ISBN 978-605-172-231-3 • Kitap Editörü: Ali Gündoğan

Düzeltme: Mustafa Çolak • Kapak ve iç Tasarım: Savaş Çekiç Sayfa Düzeni: Gönül Göner •Birinci Basım: Temmuz C

2018

Onur Karahanoğullan, 2017; CYordam Kitap, 2017

Yordam Kitap Bum ve Yayın Tic. Ltd. Şti. (Sertifika No: 10829) Çatal çeşme Sokağı Gendaş Han No: 19 Kat: 3 3411O Cağaloğlu - İstanbul Tel: 0212 528 19 10



W:www.yordamltitap.com



E: [email protected]

www.facebook.com/YordamKitap • www.twitter.com/YordamKitap instagram.com/yordamkitap

Baskı:

Yazın Basın Yayın Matbaacılık Turizm Tic. Ltd. Şti. (Sertifıka No: 12028)

l.O.S.B. Çevre Sanayi Sitesi 8. Blok No: 38-40-42-44 Başakşehir-lstanbul Tel: 0212 565 Ol 22

MARKSİZM

VE

HUKUK

Diyalektik Hukuk Bilimi

Onur Karahanoğulları

İÇİNDEKİLER

ÇACRI

... 7

MARKSİZM VE HUKUK ..........

.

1. Marx'ın Düşünsel Gelişiminde Hukuk ....

........ .

il. Marx-Engels'in Hukuk Konusunda Değerlendirmeleri Sonuç

"MARKSİZM VE HUKUK" YAZINI İNCELEMESİ

1. Hukuk Felsefesi Akımları Arasında "Marksizm" . .

13 20 30 59 .... 61 66

il. "Marksizm ve Hukuk", Marksizm Dışından Bir Değerlendirme: Stoyanovitch

69

III. "Marksizm ve Hukuk", Marksizm İçinden .........

Bir Değerlendirme: Collins

iV. Hukuka ve Sovyet Bloku Hukuk Anlayışına Övgü: Weyl

.... 74 85

V. Hukuki Normativizmin Kurucusundan Marksizm ve Hukuk Değerlendirmesi: Kelsen .

.... . ....

DİYALEKTİK HUKUK BİLİMİ NOTLARI .. A. Hukuk Biliminin Konusu veya Hukukun Tanımı . B. Hukuk, Hukuk Bilimi ve Bilen Özne Arasındaki İlişki C. İçerik, Biçim ve Tutarlılık .... D. Devinim, Çelişki ve Sönümlenme E. Hukuk Bütünlüğünün Kurulması . F. Hukukun Yasaları .

97 lll ll5 ll9 122 123 127 131

G. Hukuksal Biçimlerin Oluşmasında ve Dönüşmesinde Nitelik-Nicelik İlişkisi . H. Hukukun Görünümü ve Özü 1. Hukukta Kavramlar J. Hukukta Mantık . K. Hukukta Siyasal Tavır

.

.

135 136 137 138 141

EKİM DEVRİMİ'NDE HUKUKSAL KURULUŞ . Hukukçunun Devrimi Toplumsal Devrim Düzenlemeleri...

. . . . . .. . .

Sovyet Hukuk Sisteminin Oluşum Aşamaları.

143 145 .... . . 148 154

PAŞUKANİS VE SÖNÜMLENMECİ HUKUK KURAMI .. Sönümlenmeci Ekolün Militan Kuramcısı ............... Paşukanis'in Etkisinin Kazınması

.........

Tasfiye Edilen Sönümlenmeci Hukuk Anlayışının Etkisi .... Kuramsal Tavizleri ve Ortadan Kaldırılması .. İade-i İtibar ................................. Geriye Kalan: Hukukta Marksist Yöntem ..........

Sönümlenme

Hukuk Genel Kuramı Kavramı ...... Soyut Bilimlerde Somutun Kuruluş Yöntemleri İdeoloji ve Hukuk

. ...

İlişki ve Hukuk Kuralı . Meta ve Özne

. .. ... .. .

. .... ....

Özneler Arası İlişkinin Hukuksal Biçimi: Sözleşme . Hukuk ve Devlet .......... Devletin Varlık Nedeni ..

............ .... ......... Hukuk ve Hukukun İhlali .... Devrim Sonrası Ceza Hukuku ............ Kamu Hukuku-Özel Hukuk Ayrımı .................. . Sonuç: Sönümlenmeci Kuramın Olanakları

Hukuk ve Ahlak Düşüncesi

163 167 171 176 184 191 193 194 199 201 203 207 210 214 215 218 220 224 227 228 230

KAPİTALİST TOPLUMSAL FORMASYONDA HAK KAVRAMI VE MÜCADELESİ . .. ..... . HUKUK

DEVLETi . ..

233 257

KAYNAKÇA

267

EKLER

271

TARiHSEL DENEY: EKiM DEVRiMi SONRASI

SovYET HUKUK KuRAMININ OLUŞUMU I John N. Hazard.

LENiN VE HUKUKSAL SORUNLARI Evgeni Paşukanis .

273 . .. 300

ÇAGRiı

Marksizm ve hukuk. Ne kadar rahatlıkla kurulabilecek bir ilgi. Marksizm, mutlaka hukukla ilgilenmiştir. Hukuku ince­ lemiştir. Öyle ya, ekonomiyle, tarihle, dinle, ahlakla, ruhları­ mızla ilgilenen; kısacası insana dair pek çok konuda sözü olan Marksizm, hukuka yabancı kalmış olamaz. Marx ve Engels veya onların açtığı kuramsal damar içinde yer alanlar mutlaka hu­ kuku incelemiş, bir hukuk teorisi inşa etmişlerdir. Feminist, postmodernist hukuk teorileri bile var. Elbette Marksist hukuk teorisi de vardır? Var mı? Bu soru, tüm hukuk camiasına. Ancak, aslını isterseniz, bu soruyu, yerleşik hukuk anlayışına eleştirel bakmaya çalışan, bunu yaparken de fikren ve vicdanen Marksizme yakın oldu­ ğunu düşünenlere sormak isterim. Onlar bu sorunun doğal mu­ hatabı. Epey bir zaman önce, Ankara Hukuk Fakültesi'nde aldığım hukuk eğitiminde (1989-1993), Marksizmin kıyısından geçmek bile mümkün olmadı. Ne hukuk felsefesi derslerinde ne de hu­ kuk sosyolojisi derslerinde böyle bir akımın varlığından ha­ berdar edildik. Örneğin, Hukuk Felsefesi kitabında Marx'ın ve Marksizmin adı bile anılmamaktaydı (değişti mi bilmiyorum). Kitabı okuduğumuzda, tabii hukuk akımı, tarihçi hukuk okulu, felsefi idealizm, faydacı hukuk kuramı, analitik, sosyolojik ve l

Bu "Çağrı", ilk olarak Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Gazetesi Top­ luluğu Yayını Hukuk Gazetesi'nde yayımlanmıştır (Mayıs 2003, Sayı 4, sf. 12).

8

1

Marksizm ve Hukuk

normativist hukuki pozitivizm, hukuki realizm, fenomenolojik hukuk anlayışı, varoluşçu hukuk kuramından haberdar olabi­ liyorduk. Belki de hoca haklıydı. Olmayan bir şeyden söz etmek de mümkün değildi. Ama, Marx-Engels'in ve Marksizm içinde yer alan akımların, hukuk konusunda kayda değer herhangi bir dü­ şünce üretememiş olduklarını düşünmek de biraz garip geliyor­ du bana. Hukuki muhafazakarlığın, hukuk eğitiminin temeli olduğu­ nu, sorgulayıcı yaklaşımların tümünün bilinçli biçimde dışlan­ dığını sonraları anlayabildim. Her konunun okulda öğretilmesi gerekmezdi ya. Kendi kendimize de araştırabilirdik. Araştırdım. Vardığım sonuçları burada anlatmayacağım. Marksizme yakın duran, bu yakınlığı aşarak Marksist literatürü yalamış yutmuş aşamaya erişen, "ben Marksizm filan bilmem ama solcuyum" diyen, "ben Marksizm filan bilmem ama hukuk felsefesinden anlarım" diyen arkadaş­ lar, bu konuda Türkçede yazılmış veya Türkçeye çevrilmiş bir­ kaç kitap ve makaleyi bir saysınlar. Sayı üçü beşi aşıyorsa olum­ lu sonuçlara varmış olduğum düşünülebilir. Marksizm toplumsal ilişkilerin, bizzat bu ilişkilerin yaratıcı­ sı ve aktörü olan insan tarafından kavranabileceğine ilişkin en kapsamlı iddiadır. Gerçekliği kavrama ve bilme, insan etkinli­ ğinin yaratıcılığını derinleştirmenin ve kendisi de dahil olmak üzere dünyayı -olağandan daha hızlı- dönüştürebilmesinin temelidir. Bizzat Marx ve Engels'in yazılarıyla ortaya koyduk­ ları ve sonrasında da bu damar içinde yer alan siyasal ve en­ telektüel etkinliklerle geliştirilen Marksizmin "bilme/anlama yöntemi", Marx tarafından bütünsel biçimde sadece, tüm diğer ilişki biçimlerinin temeli olarak üretim ilişkilerinin çözümlen­ mesinde kullanılmıştır. Bununla birlikte, siyaset, din ve hukuk gibi ilk elden karşılaşılan kapsayıcı toplumsal ilişki biçimlerini çözümleme niyeti her zaman için Marx'ın tasarıları arasında

Ça ğ r ı

19

yer almıştır. Bir toplumsal ilişki biçimi olarak hukuk, bütünsel bir çalışmanın konusu yapılmamış olmakla birlikte, Marx ve Engels'in hukuka ilişkin, değişik konular bağlamında yaptıkları çok önemli saptamaları bulunmaktadır. Bunun ötesinde hukuk, Marx'ın düşünsel yapısının ve dona­ nımının oluşumunda, kişisel tarihinde çok önemli bir yer işgal etmektedir. Babası da hukukçu olan Marx, üniversitede hukuk eğitimi almıştır. Marx'ı, Hegel'i incelemeye ve sorgulamaya yö­ nelten de hukuk alanındaki arayışlarıdır. Marx, üniversiteye gi­ rerken meslek olarak hukukçuluğu tercih etmektedir. O kadar ki, maliye/kamu yönetimi okumasını isteyen babasını, hukuk eğitiminin ilk yılında yazdığı mektubunda (mektubunu Latince yazmış) ikna etmeye çalışmıştır. Mektup, Marx'ın, eğitim yapa­ cağı alanın hukuk olması konusundaki kararlılığını göstermek­ tedir. Hayatının sonraki aşamalarında, hiçbir zaman hukukçu­ luk yapmayacak ve hukuksal dünya kurgusundan da düşünsel olarak hızla ve sürekli uzaklaşacak olan bir insanın, babasına karşı, idari bilimler eğitimine kıyasla hukuk eğitimini savun­ ması ilginçtir. Marx, maliye alanında kariyer yapmak için, idari bilim okumak istemediğini söyleyip, hukuk okuyarak da mali­ yeci olunabileceğine, hatta ileride doktora yaparsa iyi olanaklar da bulunduğuna, örnekler vererek, babasını inandırmaya çalış­ mıştır. Bu konudaki sözünü şöyle bitirmiştir: "Gerçekten, hu­ kuku, tüm idari bilimlere tercih ederim." Marx'ın düşünsel gelişiminde hukukun yeri mutlaka ince­ lenmelidir. Marx'ı Hegel eleştirisine götüren, hukuk konusun­ daki kaygılarıdır. Bu önemine rağmen, Marx, hukuku bütünsel bir inceleme konusu yapmaya zaman bulamamıştır. Günümüzde Marksist hukuk "felsefesi", "hukuk kuramı'', "hukuk bilimi" veya "öğretisi"nin varlığından söz etmek müm­ kün değildir. Hatta Marksist hukuk akımından söz etmek bile güçtür. Marksizm ve hukuk ilişkisi günümüzde, daha alt basa­ maklardan kurulmak zorundadır. Marksist bilme/anlama yön-

10

1

Marksizm ve Hukuk

teminin hukuk alanında uygulanabilirliğine ilişkin, bir hukuk akımına veya bilimine zemin hazırlayabilecek yeterli sayıda örnek bulunmamaktadır. Henüz hukukun temel kavram, ku­ rum, kategori ve ilkeleri Marksist yöntemli çalışmalara konu olmamıştır. Hukuk kuralı, hukuksal biçim, hukuksal ilişki, hukuk öznesi, hak, hukuksal işlem vb. gibi, hukuk inceleme­ lerinde kullanılan hukukun temel kavramlarını (hukuk genel kuramına ait kavramları) Marksist yöntemle inceleyen, yeterli sayıda çalışma bulunmamaktadır. Böyle bir birikim mevcut ol­ madan, daha özel/somut hukuksal alanlar Marksist yönelimli incelemelere tabi tutulamamakta ya da böylesi bir heves yara­ tılamamaktadır. Hukuk incelemelerini ve çalışmalarını yönlendirebilecek, bunlar için kavrayış gücüne sahip bir yöntem kazandırabile­ cek Marksist hukuk yöntemi/kuramı/bilimi/felsefesinin -farkı açıklama yükünden kurtulabilmek için daha genel biçimde ifa­ de edersek- Marksist hukuk yaklaşımının oluşturulması günü­ müzde gerçek bir ihtiyaç haline gelmiştir. Siyasal boyutları bir yana, bu ihtiyaç, hukuk okuyan ve oku­ lunu bitirdikten sonra hukuk pratiğine katılan eleştirel akıllar için de kendini hissettirmektedir. Dört yıl ya da genellikle daha uzun bir süre hukuk eğitimi­ nin tornasından geçen bu kafalar, zorunlu olarak bir "yarılma" yaşamaktadır: akıllarının bir yanında eleştirel dünya görüşleri diğer yanında ise hukuk. Kesin çizgilerle ayrılmış, birbirlerinin egemenlik ve eylem alanına karışmamaya yeminli iki varlık bi­ çimi. Şizofreniye ramak var. Hukuk alanında çalışan ve düşünsel olarak hukukun deli gömleğine girmeyi sürekli reddeden, ancak hukukçu olma pra­ tiklerinin zorlaması altında bunalan hukukçuların eleştirel bir hukuk kuramı üzerinde çalışması, bu şizofreni tehdidini ber­ taraf etmenin en iyi yoludur. Köklü eleştirisine rağmen yine de eleştirdiği kavramların uygulanmasına katlanmak ve aracılık

Ç a Ç) r ı

l ıı

etmek zorunda olan hukukçunun, düşünsel tatminsizliğinin yaratacağı hayal kırıklığının önüne geçecek, en azından bunu tahammül edilebilir kılacak tek yol, bizzat eleştirinin de önemli bir devindirici pratik olduğunun unutulmamasıdır. Hukuk çalışmak; hukuku, Marksizmin bilme/anlama yön­ temiyle kavramak; hukukun kuramsal çalışmalardaki itibarını inşa etmek; hukuk bilmeden devletin bilinemeyeceğini, tüm Marksist kuramcılara, siyaset bilimciler ve toplum bilimcilere anlatmak ve yaratılacak yeni kuramsal bakış açılarıyla hukukun pratik önemini hatırlatmak tüm genç hukukçuların görevidir.

MARKSİZM VE HUKUK

ilk yayı mlandığı kaynak: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,

Cilt 57, Sayı 2, 2002.

Giriş Marksizm toplumsal ilişkilerin, bizzat bu ilişkilerin yaratı­ cısı ve aktörü olan insan tarafından kavranabileceğine ilişkin en kapsamlı savdır. Gerçekliği kavrama ve bilme, insan etkinli­ ğinin yaratıcılığını derinleştirmenin ve kendisi de dahil olmak üzere dünyayı -olağandan daha hızlı- dönüştürebilmesinin temelidir. Bizzat Marx ve Engels'in yazılarıyla ortaya koyduk­ ları ve sonrasında da bu damar içinde yer alan siyasal ve en­ telektüel etkinliklerle geliştirilen Marksizmin, "bilme/anlama yöntemi", Marx tarafından bütünsel biçimde sadece, tüm diğer ilişki biçimlerinin temeli olarak üretim ilişkilerinin çözümlen­ mesinde kullanılmıştır. Bununla birlikte, siyaset, din ve hukuk gibi ilk elden karşılaşılan kapsayıcı toplumsal ilişki biçimlerini çözümleme niyeti her zaman için Marx'ın tasarıları arasında yer almıştır. Bir toplumsal ilişki biçimi olarak hukuk, bütün­ sel bir çalışmanın konusu yapılmamış olmakla birlikte Marx ve Engels'in hukuka ilişkin, değişik konular bağlamında yaptıkları çok önemli saptamaları bulunmaktadır. Bunun ötesinde hukuk Marx'ın düşünsel yapı ve donanımının oluşumunda, kişisel ta­ rihinde çok önemli bir yer işgal etmektedir. Hukukun, Marx ve Engels tarafından bütünsel bir açık­ lamasının yapılmamış olması nedeniyle, klasiklere dayanan, bir "Marksist Hukuk Felsefesi"nden söz edilemeyeceği açıktır. Ancak, temel hukuk felsefesi akımlarının ayrım noktasının, hukukun kaynağı (tanrısal irade, gelenekler, insan aklı, devle­ tin iradesi vb.) konusunda ortaya çıktığı göz önüne alındığın­ da, Marx ve Engels'in bu noktaya ilişkin birçok saptamasının

16

1

Marksizm ve Hukuk

bulunduğu görülmektedir. Marksist hukuk felsefesinden söz edilememesinin nedeni, hukukun kaynağına ilişkin söz konu­ su saptamaların derinleştirilmemiş ve sistemleştirilmemiş ol­ masından daha çok, Marx'ın, genel olarak felsefeyi gerçekleşti­ rerek aşma arayışı içinde olmasıdır. Genel olarak felsefe ve özel olarak da hukuk, Marksizm için aşılması gereken yabancılaşma alanlarıdır. Marx ve Engels'in çalışmalarından yola çıkılarak bir hukuk felsefesinin kurulamazlığının yanı sıra, Marx ve Engels'in, hu­ kuk genel teorisine, yani hukukun temel kavram, kural, ilke ve kategorilerine ilişkin de bütünsel bir çalışması bulunmamak­ tadır. Üretim ilişkilerinin birincil hukuksal yansımaları olan mülkiyet ve sözleşme kurumları, bu anlamda ayrıcalıklı ko­ nulardır. Hukukçulara salt hukuki kavramlar olarak görünen mülkiyet ve sözleşmenin üretim ilişkileriyle bağlantısına ilişkin birçok saptama Marx ve Engels'in yazılarında bulunmaktadır. Marx ve Engels'in hukuk konusundaki incelemelerinin te­ mel amacı hiçbir zaman derinlemesine bir hukuk incelemesi yapmak olmamıştır. Marksizmin hukukla temel derdi, hukuk­ sal dünya görüşünün yanlışlığını saptamaktır. Hukuk, bu ama­ cın dışında başlı başına bütünsel bir incelemenin konusu yapıl­ mamıştır. Özede, Marx ve Engels'in çalışmalarında, bir hukuk felsefesi inşa etme çabası olmadığı gibi, hukukun sistemli ve bütünsel bir çözümlemesi bulunmamaktadır. Ayrıca, kapitalizmi aşma süre­ cinde veya aşmış olan bir toplumsal yapıda nasıl bir hukuk olu­ şacağına veya oluşup oluşmayacağına ilişkin de yeterli açıklık yoktur. Hukuk söz konusu olduğunda Marksizmin temel uğraşı hukuksal dünya anlayışının eleştirisidir. Aşağıda bu çerçevede bir değerlendirme yapılacak; çalışma­ da, sadece Marx ve Engels'in yazıları esas alınacak; anlatım ko­ laylığı sağlanması amacıyla, "Marksizm" terimiyle de Marx ve Engels'in çalışmaları anlatılacaktır.

M a rksizm ve H u k u k

l ı7

Bu basitleştirme, araştırmayı sınırlandırma ve kolaylaştırma gibi pratik bir arayış olmasının yanı sıra, daha önemlisi, tarih­ sel/siyasal bir nedene de sahiptir. Marksizmi, siyasal faaliyet­ lerinin yöntemi olarak kullanan siyasal örgütlenmenin gerçek­ leştirdiği 1917 Devrimi'nden sonra, hukuk alanında yaşanan gelişmeler, hukukun Marksizmle olan ilişkisinin yorumlanması sorununun ne denli önemli olduğunu göstermiştir. Devrim sonrasından başlayan ve 1936 Stalin Anayasası ile (veya Stalin'in Mart 1 939 konuşması ile) sona eren dönemde, hu­ kuksal anlayışlar arasında, aslında devletin kaderi konusundaki tartışmayla doğrudan bağlantılı olan şiddetli bir siyasal/hukuk­ sal çatışma yaşanmıştır. Bu dönemde Sovyet hukuk uygulama­ sı ve kuramına, önemli temsilcileri Stuçka, Kurski, Krilenko, Akulov ve Paşukanis olan -daha sonradan "revizyonist" ola­ rak suçlanan- "meta mübadelesi okulu" olarak adlandırılabile­ cek bir akım damgasını vurmuştur. (Komünist Akademi' deki görevi, Adalet Komiseri yardımcılığı ve yazdığı Hukuk Genel Kuramı ve Marksizm adlı kitabıyla, bu okulun en etkili üyesi Paşukanis olmuştur.) Bu akım, Stalin'in 1936 Anayasası hazır­ lanırken saptadığı "hukuksal istikrar" ihtiyacı çerçevesinde gi­ rişilen ve 1938 Haziran'ında "tek bir Marksist-Leninist bilimsel hukuk çizgisi" belirleyen "Sovyet Devlet ve Hukuk Biliminin Sorunları Konferansı" ile sonuçlanan hukuk savaşımında tem­ silcileriyle birlikte tasfiye edilmiştir. "Meta mübadelesi" okulu­ nun temel tezine göre, hukuk genel teorisi alanında Marksist ya­ zın çok sınırlıdır; ancak, Marx'ın, toplumsal ilişkilerin kökenini araştırmak için kullandığı mübadele ilişkilerini esas alma yön­ temi, hukuksal ilişkileri açıklamak için de kullanılabilir. Daha önemlisi, bu anlayışa göre, meta mübadelesinden köken alan hukuk, sosyalist toplumda sosyal ist hukuka dönüşmeyecektir. Sosyalist topluma geçiş sürecinde, kapitalist mübadele ilişkileri­ nin ortadan kaldırılmasıyla, bunun biçimi olan hukuk da yavaş yavaş sönümlenecek ve üretim/değişimden köken alan ilişkile-

18

1

Marksizm ve Hukuk

ri düzenleyen kurallar mühendislik, tıp vb. kuralları gibi, salt teknik kurallara dönüşecektir (bkz. Paşukanis, 1970). Komünist Akademi'ye de hakim olan bu okulun anlayışına göre, "sosyalist hukuk" veya "işçi sınıfı hukuku" yaratılması mümkün değildir. Bu anlayış kendini, burjuva hukukunun klasik ilkelerine bağlı kalmak zorunda hissetmemiş, örneğin, suçların yasallığı ilkesi­ ni içermeyen, kıyas imkanını öngören bir ceza kanunu tasarısı hazırlamıştır. Hukuksal biçimler, burjuva hukukundan ödünç alınmıştır, içerik yani kapitalist üretim ilişkileri aşıldıkça dev­ letle birlikte hukuk da sönümlenecektir. Bu okulun ve temsilcilerinin sonunu hazırlayan temel ayrım noktası devletin ve hukukun sönümlenmesi konusunda ortaya çıkmaktadır. Engels'in Anti-Dühring' de (1878) yer alan, "işçi sınıfı, devlet iktidarını ele geçirir ve ilk elde üretim araçlarını devlet mülkiyetine dönüştürür.... İnsanların yönetiminin yeri­ ni, şeylerin ve üretim sürecinin yönetimi alır. Devlet, ortadan kaldırılmaz, devlet sönümlenir" (Engels, 1995: 400) saptama­ sından yola çıkan bu anlayış, sosyalist devletin ihtiyaçlarına uygun bir hukuk yaratmak ve bunun teorisini yapmak yerine, hukukun sönümlenmesinin teorisini yapmaya çalışmış; işçi sınıfı hukukundan söz edilemeyeceğini, sosyalist devrimin amacının devletin ve hukukun ortadan kaldırılması olduğunu savunmuştur. 1930 yılında Stalin'in, "devletin sönümlenmesini hazırlamak için, şimdiye kadar var olmuş en sert ve güçlü devlet iktidarı" tezi, söz konusu hukukçuların arayışının, resmi ara­ yışla artık örtüşmediğini göstermiştir. 1937 yılında Pravda'da Paşukanis aleyhinde yayımlanan makaleler, kesin tasfiyeyi baş­ latmıştır. Buradaki temel sav, "Marksist yazının, bir Sovyet hu­ kuk felsefesi yaratmak için yetersiz olduğu" görüşünün redde­ dilmesid i r. Buna göre, i şçi sınıfı d iktatörlüğüne dayanan devlet yeni bir devlettir ve bu devletin yarattığı hukuk da yeni bir tip hukuktur; Marx, Engels, Lenin ve Stalin'in ürünleri bu yeni top­ lumun hukuk düzenini açıklamak için yeterlidir. Bundan sonra,

M a rks izm ve H uk u k

l

Paşukanis'in yerini alan Vişinski liderliğinde, tek bir bilimsel sosyalist hukuk anlayışı benimsenmiş, Paşukanis yargılanarak, "Sovyet Devleti'nin dayandığı hukuksal temelleri baltaladığı, Sovyet hükümetini devirmek amacıyla hukuksal teoriler geliş­ tirdiği" gerekçesiyle ihanetten mahkum olmuş ve idaiıı edilmiş­ tir. Dönem, Stalin'in, 1 939 yılında XVIII. Kongre' de, "kapitalist devletlerle çevrili bir ülkede, bu durum sürdüğü sürece, komü­ nist aşamaya geçilse bile, devletin varlığını güçlü biçimde sür­ düreceği" tezini savunmasıyla kesin olarak kapanmıştır. 1 Özetle, Marksizmden düşünsel köken alan bir siyasal dev­ rim, devletin ve hukukun aşılması anlayışı ile devrimin yarattı­ ğı yeni yapıya uygun bir devlet ve hukuk teorisi yaratma arayışı arasında bir bocalama yaşamış, burada incelenmesi mümkün olmayan nedenlerle, ikinci tez hakim olmuştur. İlk tez, Marksist yazından kalkarak, kapitalizm sonrası yapıya ilişkin yeni bir hukuk teorisi inşa edilemeyeceğini, zira, bu yeni dönemde dev­ letin ve hukukun sönümlenmesine doğru ilerleneceğini savu­ nurken; ikinci tez de Marksist yazından kalkarak, sönümlenme hedefi bulunmayan bir sosyalist hukuk teorisi inşa edilebilece­ ğini savunmaktadır. Günümüz Türkiye'sinde birçok sol muhalif akımın, siyaset çizgisini hukuk devletinin ve insan haklarının savunusuna in­ dirgemiş olması, hukukun Marksist kavranışını güncel hale ge­ tirmektedir. Bunun ötesinde, hukukun Marksist yöntemle incelenmesi henüz tatmin edilmemiş bir ihtiyaçtır. Dünyanın bütünsel kav­ ranışını hedefleyen bir yöntemin, hukuka bu kadar yabancı ka­ bul edilmesi, aşılması gereken bir yanılgıdır. Sovyet Devrimi sonrası yaşanan bu hukuksal mücadeleyi, "revizyonist hukuk

anlayışına karşı mücadele" bakış açısından, çok iyi özetleyen bir yazı için bkz. "The Marxist-Leninist Research Bureau", Marxism and Law 1he Struggle Over Jurisprudence in the Soviet Union, http//website.lineone.net/-comleague/inter­ com/law.html, 08.02.2002

19

20

1

Marksizm ve Hukuk

İlk adım olarak, aşağıda, Marx ve Engels'in çalışmalarında hukuk konusunun nasıl ele alındığına ilişkin bir tarama yapı­ lacaktır. Sadece Marx ve Engels ile sınırlı kalınacak, Lenin'in çalışmalarına ve Sovyet Devrimi'ne, Paşukanis'e ve diğer teo­ risyenlere başvurulmayacaktır. İkinci aşama olarak, klasik me­ tinlerin dışında, Marksizm ve hukuk ilişkisini ele alan kitaplar değerlendirilecektir. 1.

Marx'ın Düşünsel Gelişiminde Hukuk

Marksizmin hukuk anlayışının ne olduğunu, Marx'ın kişisel gelişiminde hukukun yerini incelemeden araştırmak mümkün değildir. Babası da hukukçu olan Marx, üniversitede hukuk eğitimi almıştır. Marx'ı, Hegel'i incelemeye ve sorgulamaya yö­ nelten de hukuk alanındaki arayışlarıdır. Marx, üniversiteye gi­ rerken meslek olarak hukukçuluğu tercih etmiştir. Felsefe dok­ torasıyla üniversite eğitimini tamamlayan ve Prusya devletinin kendisini üniversiteden tasfiye etmesi nedeniyle akademik kari­ yer yapamayan Marx'ın gazetecilik yıllarındaki yazı konuları da hukuksal/siyasal konulardır. Her ne kadar hukuk alanındaki incelemeleri çok hızlı biçim­ de geride bırakmış olsa da Marx'ın birçok yazısında, kısa fakat önemli hukuksal değerlendirmeler yer almaktadır.

A. Hukuk Öğrencisi Marx Marx'ın, üniversite eğitiminin ilk yılının sonunda babasına yazdığı 10 Kasım 1837 tarihli mektubu, "hukukçu geçmişini" ve hukuka bakış açısını göstermesi açısından önemli bir kaynaktır (Marx, 1837).2 Yazdıklarında, neden hukukçu olmadığına ve hu2

Mektup Latince yazılmıştır. İlk kez 1897 yılında yayımlanan bu mektuba, Marksizm ve hukuk konusundaki tartışmalar bağlamında hiç değinilmemiş­ tir. Örneğin, Marksizm ve hukuk konusundaki en kapsamlı çalışmalardan biri olarak kabul edilen, Stoyanovitch'in, Marxisme et Droit (LGDJ, Paris, 1965) eserinde bu mektuba hiç değinilmemiştir. Ayrıca bkz. Collins (1982).

M a r k s i z m ve H u k u k

1 21

kuki yaklaşımı nasıl aştığına ilişkin ipuçları da bulunmaktadır. Bu mektubu, uzunca alıntılar yapmayı ve okuyucuyu sıkmayı da göze alarak biraz ayrıntılı incelemenin önemli olduğunu düşünüyorum. Marx'ın babası Heinrich Marx, Yüksek Temyiz Mahkemesindeki davalarda görev alan bir avukattır. Marx, babasının tercihi doğrultusunda, hukuk öğrenimi için 1835 yılında Bonn'a gitmiş, 1 936 yılında ise hukuk öğrenimini ta­ mamlamak üzere Berlin Üniversitesi'ne geçmiştir (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi [STMA] Cilt: 1: 40-41). Bedin'de geçirdiği bir yılın sonunda Marx, babasından gelen mektuba da yanıt vermek amacıyla, sanat ve bilimdeki entelek­ tüel faaliyetlerinin ve özel konuların bir muhasebesini yapmak üzere inceleyeceğimiz mektubunu yazmıştır. Marx, mektubuna, "Hayatta dönüm noktaları vardır, bir dö­ nemin kapanıp yeni bir yönelişin açılışını gösteren dönüm nok­ taları vardır" diye başlıyor. Jenny'ye olan aşkının hayatını değiş­ tirdiğini, Berlin'e geldikten sonra çevreyle bağlarını kopardığını, pek gezmediğini, bilim ve sanatta yoğunlaşmaya çalıştığını söy­ lüyor. Marx'ın ilk sorgulaması ve kopuşu edebiyat çalışmaların­ daki tarzına ilişkin. Sanatsal uğraşının ve ortaya koyduğu tüm ürünlerinin gerçek dünyadan kopuk olduğunu fark ediyor. Bu konuda babasına şöyle yazıyor Marx: O zamandaki ruh halime uygun olarak, lirik şiir temel, en azın­ dan en zevk aldığım uğraşımdı. Fakat yaklaşımım tamamen ide­ alist nitelikteydi. Sanatım, aşkım kadar uzak bir dünyaya dönüş­ müştü. Gerçek olan her şey puslu bir hal aldı ve puslu olan da kesin sınırlardan yoksundu.

Marx, ürünlerinin (şiirlerinin) gerçeklikten, gerçek dünya­ dan kopuk olduğunu fark ederek bir hayal kırıklığı yaşıyor. Aynı durum, Marx'ın hukuk alanındaki çabaları için de geçerlidir. Marx, şiirin bir yan uğraş olduğunu, asıl işinin hukuk öğreni­ mi görmek olduğunu söyleyerek, babasına yaptıklarını anlatıyor:

22

1

Marksizm ve Hukuk

Hukuk çalışmalı ve hepsinden öte felsefeyle cebelleşmeliydim. Bu ikisi sıkı biçimde ilişkiliydi. Bir yandan Heineccius, Thibaut ve diğer kaynakları, bir okul çocuğu gibi pek de eleştirel olmayan bir tarzda okudum, öte yandan da hukukun tüm alanlarını kap­ sayan bir hukuk felsefesi hazırlamaya çalıştım.

Hukuk öğrencisi Marx, hukukla düşünsel bağlantısını, ola­ ğan bir hukuk öğrencisinden beklenebilecek biçimde hukuk dogmatiği alanından değil de felsefeden kurmakta; hatta bir hukuk felsefesi kitabı hazırlamaya çalışmaktadır. Marx, kitabı­ nın, tüm hukuk alanlarını kapsadığını, kitaba, metafizik öner­ melerle bir giriş yaptığını, bu "umutsuz" esere kamu hukuku­ nu bile aldığını ve kitabın yaklaşık üç yüz sayfayı bulduğunu belirtmektedir. Marx'ın bu çalışması, günümüze ulaşmamıştır. Marx, sanatta olduğu gibi hukuktaki çalışmalarının da eleş­ tirisini yaparak fikri gelişiminde bir sıçrama gerçekleştirmiştir. Şiirlerinde olduğu gibi yazdığı hukuk kitabında da "idealizmin tipik özelliği olan, olması gereken ile olan arasındaki karşıtlığın önemli bir kusur olarak ortaya çıktığını", bunun "konunun yan­ lış bölümlenmesinin nedeni olduğunu" söyleyerek çalışmasını eleştirmektedir: İlk olarak, 'hukukun metafiziği' olarak nitelediğim, tüm gerçek hukuktan ve tüm gerçek hukuk biçimlerinden kopmuş 'temel il­ keler, tanımlar ve düşünceler' aktarılmıştı. Temel hata, konuyu yaşayan ve çok yönlü gelişen bir şey olarak ele almak yerine bir 'matematiksel dogmatizm'e düşmekti. Konu, yaşayan düşünce­ ler dünyasının bir bütün olarak, hukuk, devlet, doğa ve felsefede örneklenen somut ifadesinde, kendi gelişimi içinde incelenmeli; keyfi bölümlemeler yapılmamalı; konunun rasyonel niteliği, çe­ lişkilerle yoğrulmuş kendi içinde bütünlüğe ulaşmış bir şey ola­ rak geliştirilmelidir.

Marx, hukukun durağan bir teorisinin yapılmasına karşı çıkmaktadır. Kitabında böyle bir işe girişmiş olmasına karşın, daha sonra, "hukukun genel kavramları" gibi bir kavramlaştır-

M a rks izm ve H u k u k

1

manın, teorik bir çerçeve olmayıp bir idealizm olduğu sonucu­ na varmaktadır. Soyutlamaları, soyutlanandan kopararak de­ rinleştirmek, kendi içinde bir amaca dönüştürmek, araştırıcıyı "ide"lere götürmektedir. Kendi kitabına ilişkin köklü eleştirilerini sürdüren Marx, bir diğer hata olarak da biçimsel hukuk ile maddi hukuk arasında ayrım yapmış olmasını göstermektedir. Ona göre, hatasının ne­ deni, konu (madde) ile biçimin birbirinden ayrı olarak gelişebi­ leceği ve gelişmesi gerektiği inancıdır. Marx, söz konusu kitabında, hukuku tasnif ederken, hukukun failini esas almaktadır: akdi hukuk ve akdi olmayan hukuk. Bu çerçevede kamu hukuku-özel hukuk ayrımının kullanılabileceğini kabul edip bunu temel alan bir plan benimsemektedir. Mektubuna aktardığı planında özel hukuk bölümünün ayrıntısı bulunmakla birlikte kamu hukuku başlığı altında bir şey bulunmamaktadır. Marx, özel hukuka ilişkin ayrıntılı planını mektupta aktar­ dıktan sonra, kendisine, "neden reddettiğim şeylerle sayfaları doldurmak zorunda olayım ki?" sorusunu sorduğunu, özel hu­ kuka ilişkin bölümün sonunda her şeyin yanlış olduğunu gör­ düğünü yazıyor: Felsefe olmadan ilerlenemeyeceğini yeniden anladım, yeniden felsefeye sarıldım ve metafizik ilkeler sistemi tasarladım, ama bir kez daha bunun yanlış olduğunu anlamak zorunda kaldım.

Bu hayal kırıklığından sonra tekrar edebiyatla uğraşmaya başladığını belirtiyor. Geceler boyu çalışmaları nedeniyle içine kapandığını, zen­ ginleşemediğini, aksine doğayı, sanatı ve dünyayı ihmal etmiş olduğunu yazıyor babasına. Bedenen de zayıflayan Marx, dokto­ runun kıra gitmesi önerisi üzerine bu ortamdan sıyrılıyor: Böylece kenti bir baştan bir başa ilk kez geçerek Stralow'a gittim. Buradan güçlenerek, olgunlaşarak döneceğimi sanmıyordum. Ama bir perde indi, kutsal değerlerim paramparça oldu ve yeni

23

24

1

Marks izm ve Hukuk

tanrılar onların yerini aldı. Kant ve Fichte ile kıyaslayıp besledi­ ğim idealizmden, ideaları gerçekliğin kendi içinde arama nokta­ sına geldim.

Stralow'da Hegel felsefesinden parçalar okuyan Marx, bun­ lara ilişkin olarak mektubunda, "Bana hitap etmeyen grotesk kaba ezgiler. Benim amacım dalaverelerle uğraşmak değil, artık gerçek değerler yaratmak istiyorum," değerlendirmesini yapı­ yor. Birbirinden tamamen ayrılmış olan sanat ve bilimi bir ölçü­ de birleştirmeye çalışan 24 sayfalık bir diyalog yazıyor. Ancak çok değer verdiği bu çalışmasının da aslında "onu düşmanın kollarına çağıran bir deniz kızı" olduğunu fark ediyor. Bir süre kızgınlıktan çalışamayan Marx, daha sonra kendisini pozitif hukuk okumalarına veriyor. Burada da umduğunu bula­ mayan Marx, tüm bu "verimsiz çalışmalarının" ve Jenny'nin has­ talığının getirdiği üzüntü nedeniyle hasta düştüğünü ve bu ruh hali içinde, şiirlerini ve tüm diğer çalışmalarını yaktığını yazıyor babasına. Marx bu hastalığı sırasında, daha önce parçalar oku­ duğu Hegel'i ve takipçilerinin çoğunu öğrendiğini de belirtiyor. Görüldüğü gibi Marx'ın, bilginin kaynağına ve nasıl araştı­ rılıp, sistemleştirilip aktarılabileceğine ilişkin temel kaygıları, hukuk konusu bağlamında ortaya çıkmıştır. Hukuk üzerindeki çalışmaları, idealizmden kopuşunun çıkış noktasını oluşturmuş ve bunun yönlendiricisi olmuştur. Mektubunun ilginç bir bölümü de Marx'ın, eğitim yapacağı alanın hukuk olması konusundaki kararlılığını göstermekte­ dir. Hayatının sonraki aşamalarında, hiçbir zaman hukukçu­ luk yapmayacak ve hukuksal dünya kurgusundan da düşünsel olank hızla ve sürekli uzaklaşacak olan bir insanın, babasına karşı, idari bilimler eğitimine kıyasla hukuk eğitimini savun­ ması ilginçtir. Marx, maliye alanında kariyer yapmak için, idari bilim okumak istemediğini söyleyip, hukuk okuyarak da mali­ yeci olunabileceğine, hatta ileride doktora yaparsa iyi olanaklar da bulunduğuna, örnekler vererek, babasını inandırmaya çalış-

M a rksizm ve H ukuk

1

maktadır. Bu konudaki sözünü şöyle bitirmektedir: "Gerçekten, hukuku, tüm idari bilimlere tercih ederim." Marx, 1836 yılında girdiği Berlin Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1841 Nisan'ında mezun olmuş; Nisan lS'te de, 1839-41 yıllarında çalıştığı felsefe tarihi (özellikle Antikite) ile ilgili bir konuda yazdığı "Demokritos ve Epikuros'un Doğa Felsefelerinin Farkı" başlıklı doktora tezi Jena Üniversitesi'nce kabul edilmiştir.

B. Hukuksal Bakış Açısından Kopuş 1. Gazetecilik Yılları Hukuk fakültesinde okuyan Marx, ilk yılında hukuka iliş­ kin çalışmalara yönelmiş olmakla birlikte, daha sonra, bu ala­ nın verimli olmadığını görerek ilgisini felsefe ve felsefe tarihine kaydırmıştır. Doktora tezi de hukukla ilgili değildir. Ancak, Marx'ın üniversite sonrası yazarlık ve gazetecilik yapması, onun siyasal faaliyetlere ve ele aldığı konular dolayısıyla da tekrar hu­ kuka yönelmesi sonucunu doğurmuştur. Jena Üniversitesi'nde felsefe dalında doktora tezini veren Marx, Temmuz 184 l'de üniversitede felsefe alanında kariyer yapma düşüncesiyle Bonn'a gitmiş, ancak 1840'larda Prusya monarşisinin izlediği politikalar, liberal görüşlerin üniversite­ lerde barınmasını olanaksız kıldığından akademik kariyer yap­ ma imkanı bulamamıştır (STMA 1: 48). Üniversitede çalışma imkanı bulamayan Marx, Prusya Kralı iV. Friedrich Wilhelm'in gerici-baskıcı yönetimine muhalefet etmek için liberal burjuvalar tarafından yayımlanan ve Genç Hegelcilerden entelektüel destek alan Rheinische Zeitung' da, yazmaya başlar. Bu yeni süreçteki faaliyetleri, sürekli biçimde Prusya devleti ile yüz yüze gelmesine yol açmış; bu da Marx'ı devleti ve huku­ ku sorgulamaya yöneltmiştir.

25

26

1

Marksizm ve Hukuk

İlk yazısı, 2 Mayıs 1842'de yayımlanır. 15 Ekim' de gazetenin yayın yönetmeni olur. Marx'ın bu dönemde siyasal görüşlerini içeren ilk makalesi Prusya hükümetinin 24 Aralık 184l'de yayınladığı sansür yönet­ meliği üzerine, daha 1842'nin ilk aylarında yazmış olduğu 'Son Prusya Sansür Yönetmeliğine Karşı Düşünceler' başlıklı yazısı­ dır. ... Eleştirisinde vurguladığı nokta devlet ve birey arasındaki ilişkilerin keyfiliği ve eşitsizliğidir (STMA 1: 5 1-52).

Prusya devletinin sansürüne ilişkin yazılarına devam eder. Devlet ve sınıfsallık arasındaki bağlantı üzerine düşünmesine yol açan bir diğer konu da "yakacak yokluğu yüzünden orman­ lardan kuru dallar toplayan köylülerin, bu ormanlar özel mülk olduğu için cezalandırılmalarını" düzenleyen bir yasanın mec­ lis görüşmeleridir. Marx'ın bu konudaki makaleleri, devlet ile özel mülkiyet, Prusya monarşisi ile toplumu oluşturan çeşitli sınıflar arasındaki ilişki­ leri ilk kez dile getirmeleriyle dikkat çeker (STMA 1: 54).

Gazete, onun yönetimi altında demokratik ve devrimci bir çizgi izlemiştir. 1843'te hükümet gazeteyi yasaklama kararı alır. Polis baskısı nedeniyle yayın imkansızlaşmıştır. Ayrıca gaze­ tenin 12 Şubat 1843'te yapılan olağanüstü genel toplantısında, mali kaynakları sağlayan liberal işadamları gazeteyi kurtarmak için çizgisinin yumuşatılmasından medet umduklarını açıkça ortaya koyunca, Marx gazetedeki görevinden ve liberal siyaset çevrelerinden, geri dönmemek üzere ayrılmıştır. Görüldüğü gibi, Marx'ın üniversite yıllarındaki düşünsel ça­ lışmalarının kalkış noktası, "hukuku" anlama çabasıdır; ayrıca, Marx, üniversiteden hemen sonra gazetecilikle başlayan siyasal faaliyetlerinde de sıklıkla Prusya devletinin siyasal/hukuksal uygulamaları üzerine yazılar yazmıştır. Gerek babasına mektubunda aktardığı hukuka ilişkin in­ celeme planı, gerek Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi'ndeki

M a rksizm ve H u k u k

1 27

değerlendirmeleri, hukukun anlaşılmasına ve doğru kavramlaş­ tırılmış bir hukuki yaklaşım oluşturulmasına yönelik verimli sonuçlar üretememiştir. Marksizm ve hukuk dendiğinde yapılabilecek temel saptama, Marksizmin, dünyanın hukukçu bakış açısıyla açıklanıp anlam­ landırabileceğini reddetmesidir. Bunun dışında, hukukun kay­ nağının salt iradede aranmaması gerektiği, Marksizmin hukuk konusundaki ikinci temel tezidir. Bu temel saptamalar ötesinde Marksizmin, bir hukuk felsefesi/kuramı kurmadığı açıktır. 2 . Hukuk İ ncelemeleri nden

Ekono m i Politiğin Eleştirisi'ne Gazeteden ayrılması, felsefi çalışmalarını yoğunlaştırması için bir fırsat olmuştur Marx için. İlk derinleştiği konu hukuk­ tur ve vardığı sonuçlar hukukun ötesine geçip hukukçunun dar bakış açısından kurtulmasını sağlamıştır. Gazeteciliği sırasında Prusya devletinin idari/hukuki baskı­ sıyla tanışmış olmasından olsa gerek, Hegel eleştirisine devlet ve hukuk felsefesinden başlamıştır. Ancak Marx'ın, Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı (1843) çalışması da yarım kalmıştır. Bu noktadan sonra hukuk, Marx'ın temel uğraş konularından biri olmaktan çıkmıştır. Marx'ın kendi özgün düşünce sistemini kurma yolunda, hukuk durağından sonraki ikinci uğrağı burjuva ekonomi politiğinin eleştirisi olacaktır. Hukukun doğru biçimde algılanması ve va­ rılan sonucun dünyanın anlaşılmasında kullanılması çabasının doğası gereği yetersiz sonuçlar doğurması, Marx'ın yönelim de­ ğiştirmesini gerektirmiştir. Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'nın (1859) Ônsöz'ünde, araştırmalarının çıkış noktasının hukuk olduğu­ nu açıkça ortaya koymaktadır: Benim uzmanlaşmış çalışmalarımın konusu, felsefe ve tarih ya­ nında ikincil bir bilgi kolu saymış olmama karşın hukuktu . ...

28

1

Marksizm ve Hukuk

Kafamda biriken kuşkuları gidermek için ilk giriştiğim çalışma, Hegelci hukuk felsefesini, eleştirici bir gözle yeniden gözden ge­ çirmek oldu (Marx, 1993: 22).

Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'yı, Marx'ın, hukuksal çı­ kış noktasını kendisinin de açıkça ortaya koyduğunu saptamak için kısa bir alıntıyla geçiyoruz. Bu çalışmada yer alan hukuk konusundaki temel tezler aşağıda incelenecektir. Marx, ekonomi politik konusundaki bu çalışması ile hukuk­ çuluğunu ve hukuki araştırmalarını tamamen terk etmiştir. Kapsamlı bir hukuk eleştirisi yapmak başlarda Marx'ın amaçları arasında yer almaktadır. Ancak, hukuk, din ve eko­ nomi politik güzergahında ilerleyen çalışmaları, bir daha geri dönmesini imkansız (ve belki de kendisi için gereksiz) kıla­ cak denli derinleşmiş ve projeleri arasında yer almakla bir­ likte hukuk eleştirisini hiçbir zaman gerçekleştirememiştir. Ölümünden sonra Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi (1843) adıyla yayımlanan çalışması ise bir hukuk eleştirisi değildir. Eleştiri'nin, Alman-Fransız Yıllıkları'nda Marx'ın sağlığında ya­ yımlanan, "Giriş"i bir din eleştirisidir; ana metin ise, özgün bir kurgudan yoksun, Hegel' den alıntılanan pasajlara ilişkin kısa değerlendirmelerden oluşan tamamlanmamış notlardır. Marx, 1843 tarihli Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi'nden sonraki çalışması olan 1844 Elyazmaları'nın Ônsöz'ünde, hu­ kuk konusunda eleştirel bir çalışma planından söz etmektedir: Yı llıkları nda Hegel'in hukuk felsefesinin bir eleştirisi biçimi altında, hukuk bilimi ile siyasal bilimin eleşti­ risini haber vermiştim.3 Elyazmaları'nı basım için hazırlarken,4 kurgusal felsefeden başka bir konusu olmayan eleştiriyi, çeşitli

Alman-Fransız

'

3

Marx burada, Alman-Fransız Yıllıkları'nda yayınlanmış bulunan "Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı, Giriş" başlıklı makalesine anıştırmada bulunmaktadır.

4

Marx'ın burada 1843 yazı içinde yazdığı, ama ancak 1927'de yayınlanmış bulu­ nan Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı yı düşünmesi olasıdır. '

M a rksizm ve H ukuk

1 29

konuların eleştirisine karıştırmanın büsbütün yersiz olduğu ve bu karışımın açıklamayı engelleyip anlaşılmasını güçleştirdiği ortaya çıktı. İncelenecek konuların zenginlik ve çeşitliliği, bun­ ların tek bir yapıt içinde toplanmasına ancak özdeyişler biçimi altında i�in verirdi ve bu türlü bir açıklama yöntemi keyfe bağlı bir sistemleştirme görünüşüne bürünürdü. Bu nedenle, hukuk, sağtöre, siyaset vb. eleştirisini ayrı ayrı broşürler biçimi altında art arda verecek ve tamamlamak için, özel bir çalışmada, bütü­ nün zincirlenişini, çeşitli bölümlerin birbirleri arasındaki ilişki­ yi kurmaya çalışacak ve bitirmek için de kurgusal felsefenin bu gereç üzerinde çalışma biçimini eleştireceğim5 (Marx, 1976: 9 1).

Nitekim Marx'ın, böylesi bir bütünsel yaklaşımla kurgu­ ladığı yarım kalmış bir çalışması da bulunmaktadır. Ekonomi Politiğin Eleştirisine Giriş (1857) çalışmasında, hukuka ilişkin, tamamlanmamış bir bölüm bulunmaktadır. Ekonomi Politiğin Eleştirisine Giriş (1857) Marx'ın sağlığında yayınlanmamış, ta­ mamlanmamış notlardır. Hukuku, bütünsel incelemede nereye koyduğunu göstermek için kitabın planını aktarmanın yararlı olacağını düşünüyorum. İnceleme dört başlıktan oluşmaktadır. İlk bölüm "Genel olarak üretim"; ikinci bölüm, "Dağıtım, mü­ badele ve tüketim arasındaki ilişki"; üçüncü bölüm, "Ekonomi politiğin yöntemi" ve sadece karalamalar biçiminde kalmış olan dördüncü bölüm ise "Üretim araçları, üretim ilişkileri. Üretim ilişkileri ve toplumsal kurumlar. Üretim ilişkileri ve toplumsal kurumlarla ilişkileri içinde devlet ve bilinç biçimleri. Hukuk. Aile" başlıklarını taşımaktadır. Bu son bölüm sadece başlıktan ve kısa bir nottan ibaret olarak kalmıştır. Marx ekonomi politik incelemesinde, hukuku da üretici güçler ve üretim ilişkileri bağ­ lantısı içinde incelemeyi planlamış; gerçekleşmemiş bu plandan geriye şu kısa not kalmıştır. Marx'ın bu dördüncü başlıkta "unu­ tulmaması ve burada ele alınması gereken noktalar" arasındaki altıncı notu şöyle: 5

Bu plan hiçbir zaman gerçekleşmedi, ama Kutsal Aile ile Alman ideolojisi, He­ gel felsefesinin eleştirisine birer katkı da sayılabilir.

30

1

Marksizm ve Hukuk

Maddi üretimin gelişmesi ile örneğin sanat üretiminin gelişme­ si arasındaki eşit olmayan ilişki. ... Asıl güçlük şudur: üretim ilişkilerinin nasıl olup da hukuki ilişkiler biçimine bürününce eşit olmayan bir gelişme izlediklerini anlayabilmektir. Örneğin, Roma özel hukuku ile (ceza ve kamu hukuku için bu daha az geçerlidir} modern üretim arasındaki ilişki (Marx, 1998: 482; Marx, 1993: 248}.

Marx, Hegel'i eleştirerek hukuk ve siyaset bilimi eleştirisi yapmayı amaçlamıştı. Ancak yayınlamadan önce çalışmalarını inceleyince yapmış olduğu eleştirinin asıl konusunun kurgusal felsefe olduğunu görmüş ve hukuku ayrıca incelemeyi planla­ mıştır. Marx bu planını hiçbir zaman gerçekleştirmemiştir. Burada, Marx'ın neden hukuk eleştirisine tekrar dönmediği sorusu akla gelmektedir. Artan siyasal faaliyetleri nedeniyle za­ man mı bulamamıştır, yoksa hukuk eleştirisini verimli bir alan olarak görmemiş midir? Hukuk, siyaset, ahlak, din vb.'nin kö­ kenini bulduğunu, bunların yalnızca bu temelin/kökenin "ifa­ desi" olduğunu söyleyen bir düşünürün, çalışmalarını bu köke­ ne yöneltmesi doğaldır.

Marx-Engels'in Hukuk Konusunda Değerlendirmeleri il.

A. Temel Tez: Hukuksal Dünya Görüşünün Eleştirisi Marksizmin hukukla temel derdi, dünyaya hukuksal bakışın, dünyanın hukuksal algılanmasının eleştirisidir. Marx bu yöntemin yanlışlığını saptadıktan sonra, burada derinleşmemiş ve hukuk üzerinde daha fazla durmadan yoluna devam etmiştir. Marx, hukuk çalışmalarından kopuş yıllarının bir ürünü olan, Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi'ne Giriş'te (1844) hu­ kuku, din ile birlikte insanın yabancılaşması olarak nitelemiştir. Şu farkla ki din, yabancılaşmanın "kutsal görüntüsü" iken hukuk bu yabancılaşmanın "yerdi biçim"lerindendir (Marx, 1997: 193).

M a rks izm ve H u k u k

1 31

Dünyanın açıklanmasında hukuk temel araç olarak kul­ lanılamaz. Örneğin, mülkiyetin ne olduğunu anlayabilmek için hukuksal yönünü incelemek yeterli değildir. Marx'ın J.-B. Schweitzer'e Mektubundaki (1865) saptamasıyla, Mülkiyetin ne olduğu sorusuna, mülkiyet ilişkilerini, irade iliş­ kilerinin hukuki ifadesinde değil fakat gerçek biçiminde, yani üretim ilişkilerinde kavrayan bir eleştirel ekonomi politik çö­ zümlemesiyle yanıt verilebilir (Marx, 1995: 176).

Marx, dünyanın algılanışında hukukun ideolojik işlev gör­ düğü saptamasının yanı sıra, son bölümde ele alacağımız gibi, Gotha Programının Eleştirisi'nde (1875), bu bakış açısından kal­ kılarak tahlil yapılamayacağını ve siyasal program oluşturula­ mayacağını da savunmaktadır. İlk bölümde yaptığımız "Marx'ın kişisel gelişiminde hukuk" değerlendirmesi, temel tezin oluşumu ve hassasiyetler konusu­ na genel bir açıklık getirmektedir. Bunun dışında bu tezin, en açık ve yalın ortaya konuşu Marx'ın ölümünden sonra Engels ve Kautsky'nin birlikte kaleme aldıkları bir yazıyla gerçekleştiril­ miştir. Engels ve Kautsky'nin 1887 yılında Neu Zeit'da yayımla­ dıkları "Hukukçular Sosyalizmi" başlıklı yazı, Marksizmin hu­ kuk konusundaki temel derdinin özeti niteliğindedir. Sosyalist mücadelede hukukun ve hukukçunun rolüne ilişkin kısa değer­ lendirmelerde bulunan yazının temel tezi, hukuksal dünya gö­ rüşünün eleştirisidir. Makalenin sonunda ortaya konan açık yargı, temel tezi ver­ mektedir: Burjuvazinin hukuk hayali işçi sınıfının içinde bulunduğu duru­ mu bütünüyle ifade etmeye yetmez. İşçi sınıfının kendisi, şeylere ancak kendi gerçeklikleri içinde, hukuksal renklerle boyanma­ mış gözlüklerle bakarsa, bu durumu [proleterleşme durumunu -OK] tam olarak tanıyabilir.

32

1

Marksizm ve Hukuk

Hukuksal renklerle boyanmamış bakış açısı ise tarihsel maddeciliktir: Marx materyalist tarih anlayışıyla, insanların bütün hukuksal, siyasal, felsefi, dinsel vb. düşüncelerinin, son tahlilde onların ekonomik yaşam koşullarından, ürünleri üretim ve değişim tarzından geldiğini tanıtlayarak işçi sınıfına bu iş için yardım et[miştir] (Engels/Kautsky, 1995: 253).

Engels ve Kautsky, hukuksal dünya anlayışının burjuvazinin dünya anlayışı olduğunu ve işçi sınıfının benzer bir anlayış ge­ liştirmesinin gerekmediğini savunmaktadır: 'Hukuksal dünya anlayışı' Ortaçağ'ın 'tanrıbilimci dünya' anla­ yışından çıkıldıktan sonra burjuvazinin yeni ekonomik koşulla­ ra uygun dünya anlayışıdır.

Engels ve Kautsky, Ortaçağ'ın tanrıbilimci dünya anlayışı ile burjuvazinin hukuksal dünya anlayışının niteliklerini ve top­ lumsal temelini de açıklamaktadır: "Ortaçağ' da dünya anlayı­ şı temelde tanrıbilimciydi. ... Avrupa dünyası birliğinin potası Katoliklik olmuştu." Sadece düşünsel bir güç değildi bu, "her şeyden önce feodal ve hiyerarşik biçimde örgütlenmiş ve top­ rağın yaklaşık üçte birinin sahibi olması sıfatıyla, her ülkede feodal örgütlenme içinde çok büyük bir siyasal gücü elinde bulunduran kilise" gerçek bir bağ yaratıyordu. "Feodal toprak sahipliği ile kilise, feodal örgütlenmesi dinsel olmayan feodal devlet sistemini dinsel olarak kutsuyordu. Ayrıca papazlar sınıfı tek eğitilmiş sınıftı." Kilisenin bu baskın konumu düşünce yapı­ sına da tanrıbilimci dogmanın damgasını vuruyordu. Her düşüncenin hareket noktasının ve temelinin kilise dogması olması gereği doğal bir şeydi. Hukuk, doğa bilimi, felsefe, her bil­ giye uygulanan ölçü aynıydı: İçeriği kilisenin öğretimine uyuyor mu, uymuyor mu? (Engels/Kautsky, 1995: 250-1)

Ancak "feodalizmin ölçülerine göre biçilmiş Katolik dünya anlayışı'', feodalitenin bağrından doğan yeni sınıf burjuvaziye,

M a rksizm ve H u k u k

1

"onun üretim ve değişim koşullarına" yeterli gelmemeye baş­ lamıştı. Burjuvazinin kendisine dar gelen bu çerçeveden çıkışı birden gerçekleşmemiştir. Burjuvazi, uzun süre tanrıbilimin tutsağı olarak kalmıştır. . .. On üçüncü yüzyıldan on yedinci yüzyıla kadar, dini sloganlar altında yü­ rütülen bütün reformlar ve savaşımlar, teorik yönden eski tanrı­ bilimci dünya anlayışını yeni ekonomik koşullara ve yeni sınıfın durumuna uygun hale getirmek için burjuvazinin ve kent halkı­ nın ve bunların müttefikleri olan isyancı köylülerin yinelenmiş girişimlerinden başka bir şey değildir.

Ancak tanrıbilimsel dünya anlayışını yeni sınıfın ihtiyaç­ larına uydurma çabası yürümemiş "dinsel sancak İngiltere'de son kez olarak 17. yüzyılda dalgalan(mış) ve henüz elli yıl son­ ra burjuvazinin klasik yeni kavramı hukuksal dünya anlayışı Fransa' da açıkça sahneye çık(mıştır)." Engels ve Kautsky, tanrıbilimci dünya anlayışının yerini ala­ rak burjuvazinin temel siyasal aracı olan hukuksal dünya an­ layışının özelliklerini de incelemektedir. Buna göre, hukuksal dünya anlayışı, "tanrıbilimci anlayışın dünyasallaştırılmasıdır. Dogmanın, tanrısal hukukun yerini, insan hukuku; kilisenin yerini devlet al(mıştır)." Bu, basit bir yer değiştirme değildir. İnsanların dünyayı, toplumsal ilişkileri algılayışlarında da bir değişme yaratmaktadır. Kilise onlara onayını veriyor diye, eskiden kilise ve dogma tara­ fından yaratılmış gibi kabul edilen ekonomik ve toplumsal iliş­ kiler şimdi hukuk üzerine kurulmuş ve devlet tarafından yaratıl­ mış olarak kabul edilmektedir.

Hukuk artık burjuva toplumun kurucu ögesi olarak de­ ğerlendirilmektedir. İktisadi ve toplumsal ilişkilerin tanrısal iradenin yaratısı olmadığı anlaşılmış; ancak kuruculuk rolü hukuka ve dolayısıyla devlete atfedilmiştir. Hukukun, toplum­ sal ve iktisadi ilişkilerin kurucusu olarak algılanmasının, hu-

33

34

1

Marksizm ve Hukuk

kuksal bakış açısının yerleşmesinin temel nedeni özgür meta mübadelesidir. Metaların özellikle avans ve kredi verilmesiyle kolaylaştırılan toplum ölçeğindeki ve tam gelişme içindeki değişimi, karşılıklı sözleşmeye dayanan karmaşık ilişkiler doğuruyor ve bu nedenle ancak topluluk tarafından yapılabilecek genel düzeyde kurallar devlet tarafından saptanan hukuksal normlar- gerektiriyor diye, bu hukuksal normların kaynağının ekonomik olgular olmadığı, onların devlet tarafından resmi olarak ortaya konulduğu sanıl(ır) (Engels/Kautsky, 1995: 252).

Serbest meta mübadelesinin yanı sıra, serbest rekabetin eşitlik ilkesini gerektirmesi ve burjuvazinin iktidar için siya­ sal savaşımının hukuksal talepler olarak dile gelmesi, hukuksal dünya anlayışının yerleşmesinin diğer nedenleri olarak ortaya konmaktadır. Hukuksal dünya anlayışı sadece burjuvazi tarafından be­ nimsenmemiştir. Burjuvazi daha iktidarını sağlamlaştırmadan, "negatif eşi" işçi sınıfının mücadelesiyle karşılaşmıştır. İşçi sını­ fı da mücadelesinde hukuka başvurmuştur: Nasıl ki eskiden burjuvazi, soyluluğa karşı savaşımında geleneğe uygun olarak tanrıbilimci dünya anlayışını belli bir süre daha beraberinde sürüklediyse, başlangıçta proletarya da hasmından hukuksal kavramları al(mış) ve oradan burjuvaziye karşı silahlar sağlamaya çalış(mıştır).

Engels ve Kautsky, işçi sınıfının burjuvazinin hukuksal dünya anlayışına ait kavramları devralmasını geçici bir durum olarak değerlendirmektedir. İşçi sınıfı, tarihsel maddecilik sa­ yesinde, hukuksal "boyadan" arınmış bir dünya anlayışı oluştu­ racaktır. Ancak ele aldığımız yazıda, bu anlayışın ne olacağına ilişkin bir açıklama bulunmamaktadır. İşçi sınıfının, burjuvaziden ödünç aldığı kavramlar, bur­ juvazinin kullandığı şekliyle kullanılmamış, farklı anlamlan-

M a rks izm ve H ukuk

1 35

dırılmaya çalışılmıştır. İşçi sınıfının ilk siyasal oluşumları ve bunların teorisyenleri, saf hukuki kavramlar üzerinde durmuş­ lar, ancak onların hukuksallıkları burjuvazininkiyle aynı olma­ mıştır. Bir yandan eşitlik istemi genişletilmiş, hukuksal eşitliğin toplumsal eşitlikle tamamlanması talep edilmiş; öte yandan, Adam Smith'in görüşüne dayanılarak zenginliğin kaynağının emek olduğu ve bu nedenle, emekçi, toprak sahibi ve kapitalist arasındaki haksız paylaşımın değiştirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır (Engels/Kautsky, 1995: 252). İşçi sınıfı mücadelesi­ nin ortaya çıkış aşamasına, hukuksal/siyasal yönün damgasını vuran bu görüşün karşısında, "sorunun hukuk alanında kalı­ narak çözülemeyeceğini savunan, bu nedenle hukuksal-siyasal alanı bir yana atarak buranın verimsiz olduğunu savunan ütop­ yacı sosyalistler" bulunmaktadır. Engels ve Kautsky hukuksal yaklaşımın temel bir kusuru bulunduğunu savunmaktadır. Buna göre, eşitlik, emek ürünle­ rine sahip olma gibi istekler, hukuksal olarak dile getirilince, ayrıntılı olarak hukuksal kalıplara dökülmeye çalışılınca, "için­ den çıkılmaz çelişkiler içinde kaybolmakta"dır. Sorunun özüne, yani "üretim tarzının değişmesine hiç ya da yeterince değinil­ memekte; konunun ve onun hukuksal ifadesinin dayandığı ta­ rihsel arka plan hesaba katılmamakta ve sadece hukuk duygu­ suna çağrıda bulunulmaktadır" (Engels/Kautsky, 1995: 252). Engels ve Kautsky tarafından kaleme alınan bu makale, si­ yasal kalem kavgası amacını taşımaktadır. Sosyalizmi hukuki­ leştirme, bir haklar kataloğu olarak ifade etme girişimine bir yanıttır. Prof. Dr. Anton Menger'in, sosyalizmi, hukuk felse­ fesi açısından ele alıp, "bir iki kısa formüle, insan haklarının 19. yüzyıl için geçerli yeni basısından ibaret 'sosyalist temel haklar'a indirmeye çalışması" eleştirilmektedir.6 Anton Menger, 6

Bu haklar, emeğin hasılasının tümü üzerindeki hak; var olma hakkı ve çalış­ ma hakkıdır. uHukukçular Sosyalizmin yazısının tümünün Türkçe çevirisi için (Marx-Engels, 1977: 170).

36

1

Marksizm ve Hukuk

sosyalizmin hukuken ele alınıp işlenmesini hukuk felsefesinin en önemli ödevi olarak görüyor ve sosyalizmi bir hukuksistemi ola­ rak açıklamak istiyordu. Yukarıda uzun alıntılarla aktardığımız yazısıyla Engels ve Kautsky, dinsel ve hukuksal dünya anlayışlarının feodalite ile kapitalizme ait olduğunu; işçi sınıfının dünyayı hukuk aracı­ lığıyla kavrayıp anlamlandırmayacağını ve bu nedenle de yeni dünya anlayışının hukuk alanında inşa edilmeyeceğini açıkça ortaya koymuştur.7 Bu saptama, kapitalizm sonrası toplumsal yapıda yeni bir hukuk ortaya çıkıp çıkmayacağı sorunundan farklı bir bağlama atıf yapmaktadır. Yeni bir hukuk oluşacağı kabul edilse bile bundan yeni bir "hukuksal" dünya anlayışı doğmayacaktır. Kanımca Engels'in, Marx'ın ölümünden sonraya tarihle­ nen bu yazısıyla da özet olarak ortaya konduğu gibi, Marx ve Engels'in hukuk konusundaki temel tezi, hukuksal dünya an­ layışının eleştirisidir. Aşağıda, doğrudan veya dolaylı biçimde bu temel tez içinde yer aldığını düşündüğümüz sonuçlar, yine Marx ve Engels'in çalışmalarından yapılan alıntılarla aktarıl­ maya çalışılacaktır.

B. Temel Tezden Türeyen Sonuçlar 1 . H u kukun Kaynağı ve "İfade Etme" Sorunu Marx ve Engels'in yazılarında, hukukun kaynağı konusun­ daki değerlendirmeler de hukuksal dünya görüşünün eleştirisi amacıyla yapılan değerlendirmeler bağlamında yer almaktadır. Marx'ın 1844 Elyazm aları'nda, hukuk, tikel bir üretim biçi­ mi olarak tanımlanmakta, hukukun kaynağı da üretim alanına 7

Menger'in sosyalizmi hukuk alanında kurma çabasına ilişkin yukarıda aktardı­ ğımız eleştirilere ek olarak Engels ve Kautsky'nin şu saptaması da aktarılabilir: aDeğil mi ki bu temel haklar, sosyal gelişmeyi belirlemiyor ve gerçekleştirmiyor, tersine sosyal gelişme tarafından belirleniyor ve gerçekleştiriliyor, o halde koca sosyalizmi temel haklara indirgemek için bu çaba niye?" (Marx-Engels, 1977: 177).

M a rksizm ve H u k u k

1

konmaktadır. Hukuk, genel üretim yasasına uyarak devinir ve gelişir. 1844 Elyazmaları'ndaki değerlendirmeyle " hukuk, genel üretim yasasına uyan tikel bir üretim biçimi" dir. Din, aile, devlet, hukuk, ahlak, bilim, sanat, vb., tikel üretim bi­ çimlerinden 'başka bir şey değildir ve genel üretim yasasına uyar (Marx, 1986/191).

Marx'ın, Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi ndeki {1843) aile, burjuva sivil toplum ve devlet arasındaki ilişkilere yönelik saptamaları, "devlet" terimi "hukuk" olarak okunarak, hukuk konusuna da taşınabilir: '

... aile ve burjuva-sivil toplum, ... devletin varoluş biçimlerini oluşturur; devleti yapan aile ve burjuva sivil toplumun ta kendi­ sidir. Onlar etkin ögeyi oluşturur. Buna karşılık Hegel' de, onlar gerçek İdea tarafından yapılır. Onları birleştiren ve onlardan bir devlet yaratan onların kendi öz yaşamlarının evrimi değildir, tersine onları İdeanın içinden çıkaran İdeanın yaşam sürecidir... [Aslında] doğal aile temeli ve yapay burjuva sivil toplum teme­ li olmadan, siyasal devlet olamaz; bunlar onun için bir conditio sine qua non'durlar; ama Hegel'de koşul kendi tersine, koşullana­ na dönüşür; belirleyen öge belirlenen öge olarak koyulur... (s.17). Hegel devletten hareket ediyor ve insanı devletin bir öznelleşmesi olarak düşünüyor. Demokrasi insandan hareket ediyor ve dev­ leti insanın nesnelleşmesi olarak düşünüyor. ... İnsanın varoluş nedeni yasa değil ama yasanın varoluş nedeni insandır (Marx, 1997/47).

Marx, hukukun, üretim biçiminden kaynaklanan toplumsal ihtiyaçları ifade ettiği yönündeki değerlendirmesini, Meclisi ve vergi yasalarını eleştirdikleri için yargılandıkları, Ren Bölgesi Demokratlar Komitesi Davası'nda (1849) savunmasının temeli yapmıştır. Savcının savlarını, hukuk tekniği çerçevesinde de ya­ nıtlayan Marx, bunun yanı sıra siyasal gelişmelerin derinleme­ sine bir çözümlemesini yapmakta, vardığı sonuçları hukukun

37

38

1

Marksizm ve Hukuk

niteliğine ilişkin görüşleriyle birleştirerek, yasaların geçerliliği­ ni de sorgulamaktadır. 8 Toplum hukuk üzerine kurulmaz, bu bir hukuksal yapıntıdır. Tersine, hukuk, topluma dayanmalı; kişisel kaprislerinden farklı olarak, toplumun, belirli bir zamanda egemen olan maddi üretim biçiminden doğan ortak çıkarlarını ve gereksinimlerini ifade et­ melidir (Marx, 1849).

Marx'ın bu temel kuramsal yargısı, o dönemde, toplumda saptadığı temel karşıtlığa, feodal düzenin .kalıntısı olan büyük toprak sahipleri ile modern sanayiye dayanan burjuvazi arasın­ daki karşıtlığa gönderme yapmaktadır. Marx, feodal düzenin kalıntısı büyük toprak sahiplerinden oluşan Birleşik Bölgesel Diyet'in, yeni toplumun gelişimini engelleyici ve sınırlayıcı ya­ salar koymasının meşruiyetini sorgulamaktadır. Marx, savunmasında Kod Napolyon'u (Fransız Medeni Kanunu'nu) örnek vermektedir: Elimde tutmakta olduğum bu Kod Napolyon, modern burjuva toplumunu yaratmamıştır. Tersine, 18. yüzyılda doğan ve 19. yüzyılda gelişen burjuva toplumu, hukuksal ifadesini bu Kod' da bulmaktadır yalnızca. Bu toplumsal koşullara uygunluğu sona erer ermez bu Kod basit �ir kağıt parçasına dönüşür.

Yeni toplumsal koşullara uymayan yasaların basit bir kağıt parçasına dönüşmesinin Marx'ın söz ettiği kadar anlık bir ke­ sintiyle gerçekleşmeyeceği açıktır. Toplumsal koşullara uygun­ luğu sona eren yasalar, yeni yasalarla değiştirilinceye kadar bir süre daha devlet gücünün desteğini almaya ve zor da olsa uygu­ lanmaya devam eder. Marx'ın anlatım biçiminin yarattığı, "bir il

Savunma tekniğine ilişkin önemli sonuçlar çıkarılabilecek bu savunmasında, teknik hukuksal değerlendirmeleriyle siyasal/kuramsal çözümlemeleri arasın­ da kesin bir sınır yoktur. Savunma bu açıdan ayrı bölümlere de ayrılmamak­ tadır. Bütünsel bir metindir. Teknik hukukçuluk ile eleştirel hukukçuluğun birlikteliğine ilişkin önemli bir örnek söz konusudur.

M a rksizm ve H ukuk

1

anda" gerçekleşme zannını bir yana bıraktığımızda, toplumsal gerçeklik ile hukuksal gerçeklik arasındaki uyumun bozulması­ nın, hukuk kurallarının yürürlüğüne etkisi olmasa da bir meş­ ruluk ve uygulanabilirlik sorunu doğuracağına dikkat çekilme­ si önemlidir.9 . Belirli üretim biçimlerine özgü tarihsel haklılıklar ile bun­ dan kaynaklanan toplumsal ilişkilerin ifadesi olan hukuk ara­ sındaki uygunluk geçicidir: Eski yasalar, yeni toplumsal gelişmenin temeli yapılamaz. Bu ya­ salar, eski toplumsal koşullar tarafından yaratılmıştır ve bunlar­ la birlikte ortadan kalkmalıdır. Yaşamın değişen koşullarıyla de­ ğişmeye mecburdurlar. Yeni toplumsal ihtiyaçlar ve talepler kar­ şısında eski yasaları savunmak, esasen, toplumun güncel yararı karşısında, bir azınlığın günü geçmiş özel çıkarlarına ikiyüzlü biçimde, arka çıkmayla aynı şeydir (Marx, 1849).

Yeni üretim biçiminden köken alan üretim ilişkilerinin do­ ğurduğu yeni toplumsal ihtiyaçlarla, bunların ifadesi olması ge­ reken hukuk arasındaki uyumsuzluk, eski sınıflar tarafından, var olan hukuksal yapıya ısrarla dayanılarak sürdürülmeye ça­ lışılırsa, birçok teknik hukuksal sorunun ötesinde, köklü siyasal krizler de doğuracaktır. Yeni toplumsal ihtiyaçlar ve talepler karşısında eski hukuksal te­ meli savunmak, var olan ihtiyaçlarla sürekli bir çelişki içindedir, ticaret ve sanayiye engel olur, siyasal devrimlerle ortaya çıkan toplumsal krizlere yol açar ... (Marx, 1849).

Hukukun, üretim biçiminden köken aldığı, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Giriş te de (1857) açık biçimde belirtilmiştir: '

9

Engels'e göre Marx, tarihsel üretim biçimine uygun tarihsel meşrulukları tanı­ maktadır: "Marx'ın teorik çalışmalarında, her zaman yalnızca belirli bir toplu­ mun ekonomik koşullarını yansıtmakla kalan hukuk, salt ikinci derecede, geri planda göz önüne alınır. Buna karşılık, ön planda, belirli dönemler için, belirli durumlara ve belirli mülk edinme biçimlerine özgü bulunan ... 'tarihsel haklı­ lıklar', 'tarihsel meşruluklar' göz önünde tutulur.H (Marx-Engels, 1977: 175).

39

40

1

Marksizm ve Hukuk

Her üretim biçimi, kendine özgü hukuksal kurumlarını; kendi yönetim tipini vb. yaratır (Marx, 1 998: 452; Marx, 1993: 225).

Marx'ın buradaki saptaması da yine doğrudan hukuka, hu­ kukun yöntemine, kaynaklarına vb. yönelik bir değerlendirme yapma amacından çıkmamaktadır. Marx bu saptamayı, kapita­ list üretim biçimini, mülkiyet ve mülkiyeti güvenceye alan ya­ pıları evrensel ve değişmez biçimiyle tanımlayarak tarih dışına çıkarma, evrenselleştirip ebedileştirme çabalarına karşı yap­ maktadır. Marx'ın buradaki savını özetlersek: "Her üretim, belirli bir toplum tipinin çerçevesi içinde ve onun aracılığıyla birey tara­ fından doğanın mülk edinilmesidir." Bu anlamda, mülkiyetin üretimin koşulu olduğunu söylemek eşsözdür. Ama bundan geçmiş mülkiyet biçimlerini göz ardı ederek "özel mülkiyetin" üretimin tek koşulu olduğu sonucuna varmak kabalıktır. Aynı özellik hukuk için de geçerlidir. "Her üretim biçimi kendine özgü hukuksal kurumlarını ya­ ratır." Bu nedenle örneğin "Faustrecht (en güçlünün hukuku) da bir hukuktur ve bu hukuk, 'hukuk devleti'nde başka bir biçim altında varlığını sürdürür" (Marx, 1 998: 452; Marx, 1993: 225). Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Ka tkı nın {1859) Ônsöz'ünde, "uzmanlaşmış çalışmalarımın konusunun, felse­ fe ve tarih yanında ikincil bir bilgi kolu saymış olmasına kar­ şın hukuk" olduğunu ve kafasında biriken kuşkuları gidermek için de ilk olarak Hegelci hukuk felsefesini eleştirici bir gözle ele aldığını belirttikten sonra, Hegelci hukuk felsefesinin eleş­ tirisinde vardığı sonucu ·aktarmaktadır. Değerlendirmesi, bir Marksist hukuk yaklaşımından söz edilebilecekse bunun teme­ lini oluşturabilecek niteliktedir: '

Araştırmalarım devlet biçimleri kadar hukuki i l işkile ri n de ne kendilerinden ne de iddia edildiği gibi insan zihninin genel evri­ minden anlaşılabileceğini, tam tersine, bu ilişkilerin kökenleri-

M a rksizm ve H u k u k

1 41

nin Hegel'in . . . 'sivil toplum' adı altında topladığı maddi varlık koşullarında bulundukları ve sivil toplumun anatomisinin de ekonomi politiğin içinde aranması gerektiği sonucuna ulaştı.

Marx ekonomi politik konusundaki incelemelerinde vardığı sonucu da şu şekilde ortaya koymaktadır: Genel sonuç kısaca şöyle formüle edilebilir: Varlıklarının top­ lumsal üretiminde insanlar aralarında zorunlu, kendi iradele­ rine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine te­ kabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun üretim yapı­ sını, belirli toplumsal bilinç biçimlerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur (Marx, 1993: 22).

Marx'ın bu temel saptamalarına göre, hukuk, üretim ilişkile­ rine, yani insanların varlıklarının temel üretiminde kurdukları zorunlu, gayri iradi ilişkilere göre üstyapıyı oluşturur. Bu üstya­ pıya da "belirli toplumsal bilinç biçimleri" tekabül eder. Demek ki Marx'a göre, hukuk, aynı zamanda bir "bilinç biçimi" dir. Marx, hukuksal bilinç biçimi ile maddi hayat arasındaki ilişki­ nin yönünü de açıkça ortaya koyar: İnsanların varlığını belirleyen şey bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen toplumsal varlıklarıdır.

Hukuksal üstyapı, üretim ilişkileri üzerinde nasıl "yükselir"? İkisi arasında nasıl bir belirlenim ilişkisi vardır? Yine Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı nın (1859) Ônsöz'ünde Marx'ın, üretici güçlerin gelişimi ile üretim ilişki­ leri arasındaki çelişkiyle ortaya çıkan "toplumsal devrim çağ ı "na ilişkin değerlendirmelerinde bu soruya ilişkin ipuçları buluna­ bilir: '

Gelişmelerinin belli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim ilişkilerine ya da bunların hukuki ifadesinden başka bir şey ol-

42

1

Marksizm ve Hukuk

mayan, mülkiyet ilişkilerine ters düşer. Üretici güçlerin geliş­ mesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelir (Marx, 1993: 23).

Bu saptamadaki temel yargıları şu biçimde sıralayabiliriz: 1. Üretim ilişkileri, üretici güçlerin içinde hareket ettikleri biçim­ lerdir. 2. Hukuk bu ilişkilerin (biçimlerin) ifadesidir. 3. Kanımca "ifade" ilişkisi, tek yanlı bir yansıtma değildir. Zira, üretim ilişkilerinin, üretici güçlerin gelişimine uyumu otoma­ tik değildir. "Toplumsal devrim çağı"nın başlaması da bu ned­ enledir. "İktisadi temeldeki değişme, tüm üstyapının eninde sonunda dönüşümüne yol açar:' Ancak bu dönüşüm otomatik ve eşanlı değildir. Bu nedenle de hukuksal üstyapının üretim ilişkilerini yansıtmasından değil de "ifade etmesi"nden söz et­ mek gerekir. 4. Marx'ın saptamalarında şöyle bir ilişkilendirme görülmekte­ dir: Toplumun maddi üretici güçleri; bu üretici güçlerin, içinde hareket ettikleri ve bunlarla uyumlu olması gereken üretim ilişkileri ve bu ilişkilerin ifadesi olan hukuksal üstyapı (biçim). Marx'ın devam eden değerlendirmelerinde hukukun "ideolojik biçim" olarak nitelendirildiğini de görüyoruz. İktisadi temeldeki değişme, kocaman üstyapıyı, büyük ya da az bir hızla altüst eder. Bu gibi altüst oluşların incelenmesinde, daima, iktisadi üretim koşullarının maddi altüst oluşu ile -ki, bilimsel bakımdan kesin olarak saptanabilir-, hukuki, siyasal, dinsel, artistik ya da felsefi biçimleri, kısaca, insanların bu ça­ tışmanın bilincine vardıkları ve onu sonuna kadar götürdükleri ideolojik biçimleri ayırt etmek gerekir (Marx, 1993: 23).

Hukuk, aynı zamanda, insanların maddi üretim alanında, üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çatışmanın bilinci­ ne vardıkları ideolojik bilinç biçimlerinden biridir. Bu nedenle

M a r k s i z m ve H u k u k

1 43

de böylesi altüst oluş dönemlerini değerlendirmede kullanıla­ maz. Hukukun ve benzeri ideolojik bilinç biçimlerinin, dünyayı anlamadaki özsel zaafını Marx şöyle açıklamaktadır: Nasıl ki, bir kimse hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanılarak bir hüküm verilemezse, böylesi bir altüst oluş dönemi hakkında da bu dönemin kendi kendini değerlendirmesi göz önünde tutularak bir hükme varılamaz; tam tersine bu değerlendirmeleri maddi ha­ yatın çelişkileriyle, toplumsal üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çatışmayla açıklamak gerekir (Marx, 1993: 23-24).

İnsanların çatışmaların bilincine vardıkları ideolojik biçim­ lerden biri olan hukuktan yola çıkarak maddi dünyayı açıkla­ mak mümkün değildir. Tersine hukuksal "ifadeleri", "değerlen­ dirmeleri" maddi hayatın çelişkileriyle, üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çatışma ile açıklamak gerekir. Hukuku gerçekten açıklayıp anlayabilmek için, hukukçular tarafından "hukuk ötesi" olarak nitelenen alana girmek bir zorunluluktur. Marx, Proudhon'a yönelik eleştirilerini içeren, J-B Schweitzer'e Mektubu'nda da (1865), mülkiyetin hukukla anla­ şılamayacağını söylerken, hukukun üretim ilişkilerinin ifadesi olduğu saptamasını yapmaktadır: Mülkiyetin ne olduğu sorusuna, mülkiyet ilişkilerini, irade iliş­ kilerinin hukuki ifadesinde değil fakat gerçek biçiminde, yani üretim ilişkilerinde kavrayan bir eleştirel ekonomi politik çö­ zümlemesiyle yanıt verilebilir.ıo

Buna göre, mülkiyet ilişkilerinin, daha genel ifadeyle iktisa­ di ilişkilerin bir de hukuki ifadesi bulunmaktadır. Hukuk kendi dışında yer alan bir gerçekliği "ifade" etmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Marksizmin hukuk konusu­ nu ele alış nedeni, genel metodolojik/epistemolojik kaygısıdır. 10 Marx saptamasına devam ediyor: "Proudhon, tüm bu iktisadi ilişkileri hukuksal mülkiyet kavramına entegre ettiğinden, Brissot'nun henüz 1789'dan önce vermiş olduğu yanıtın ötesine gidememiştir: 'Mülkiyet hırsızlıktır.'" (Marx, 1995: 176-184).

44

1

Marksizm ve Hukuk

Dünyaya ilişkin bilgi hukuksal bilgi değildir zira, hukukun kendisi bir "ifade"dir, bir dolayımdır. Bu nedenle hukuk tara­ fından ifade edilen fenomenlerin gerçek temellerinin araştırıl­ ması gerekir. Marksistlerin bulduğu gerçek temel, "gerçek bi­ çim", "üretim ilişkileri" dir. Üretim ilişkilerinin, hukuk alanında yeniden kurulması­ na, bir de hukuk olarak ifade edilmesine neden gerek duyulur? Engels, Ludwig Feuerbach Klasik Alman Felsefesinin So nu nda (1886) hukuk ile iktisat bağlantısını kurarken bu soruya dolaylı bir yanıt vermektedir: '

Devlet ve kamu hukuku iktisadi ilişkilerle belirlendiği gibi, ger­ çekte, verili koşullarda normal sayılan bireyler arası ilişkileri yaptırıma bağlayan özel hukuk da elbette iktisadi ilişkilerle be­ lirlenir.11

Engels'in saptamasıyla, özel hukuk bireyler arası normal iktisadi ilişkileri yaptırıma bağlar (düzenler). Hukukun (özel hukukun) işlevi normal iktisadi koşulların işleyişini yaptırıma bağlamak ve düzenlemek, yani güvenceye almaktır. Hukukun, bu toplumsal işlevi yerine getirebilmesi için tüm iktisadi iliş­ kileri, bir de hukuk diline çevirmesi gerekir. Yani hukukun terimleriyle "ifade" etmesi gerekir. Böylelikle dünyanın, hu­ kuksal kavramlarla hukuk alanında bir kez daha kurulduğu görülür. Engels'in anlatımıyla " her özel durumda ekonomik olgular, hukuksal yaptırımdan yararlanmak için hukuksal biçim kazanmak zorundadır" (Engels, 1 992: 52). Hukuk, (bi­ reyler arası) iktisadi ilişkileri yaptırıma bağlama işlevini ger­ çekleştirmek için, bu gerçekliği, hukukun kavramları, katego­ rileri, ilkeleri ve kurallarıyla " hukuksal bir gerçeklik" olarak yeniden kurar. 11

Engels, aynı yerde, hukukun iktisadi ilişkiler tarafından belirlenmesi "biçimi­ nin" farklı olabileceğini Anglosakson ve Roma hukuk sistemlerini örnek göste­ rerek açıklamaktadır (Engels, 1992: 52).

M a rksizm ve H u kuk

1 45

Hukukun, sadece bir yansı olmadığı, sabit oturmuş, binlerce profesyonel hukukçunun, mahkemelerin, polisin, devletin faali­ yetiyle oluşan bir gerçekliğinin olduğu da açıktır. Hukuk bir gerçekliğin ifadesi, bir başka alanda yeniden ku­ rulmasıdır. Bu ifade ilişkisinin nasıl işlediği araştırılmalıdır. Gerçekliğin hukuk alanındaki ifadesi, ifade edilen gerçeklikle bağlarını belirli oranda koparmış yeni bir gerçekliktir. Yeni bir gerçeklik haline gelmiş hukuk alanında hayat, gerçeklikten kö­ ken almış kavram, kategori, ilke ve kurallarla kendine özgü bir biçimde devinir. İşleyiş anında, hukuksal kavramların/kural­ ların, her seferinde yeniden ifadesi oldukları gerçeklikle sınan­ maları gerekmez. Bunun dışında, iç çelişkilerinden arınması ve düzenli işleyişinin sağlanması için hukuk, birçok varsayımla pekiştirilmiştir. Bu anlamda hukuk, işleyişi sırasında gerçekli­ ğe büyük oranda kapılarını kapar. Elbette hukuk bir gerçekliği, üretimin biçiminin damgasını vurduğu toplumsal ilişkileri dü­ zenlemektedir, ancak hukukun işleyişinde önemli olan bu iliş­ kilerin hukuksal soyutlamalara uyup uymadığı, bunların kendi alanı kapsamına girip girmediğidir. Gerçeklik, hukuksal soyut­ lamaların kapsamına girdiği oranda, "hukuksal gerçekliğin" konusu olur. Hukuk, ondan köken almasına karşın kavramla­ rıyla açıklayamadığı oranda gerçekliği yok sayar; onu hukukta bir etken olarak kabul etmez. Engels, Conrad Schmidt'e Mektubu'nda (1890) hukukun, "ifade etme" işlevindeki, göreli özerkliği, yani kendisini yaratan gerçekliğin yanı sıra, o temele bağımlı ve duyarlı olmayı sürdür­ se de, ayrı bir "hukuksal gerçeklik" yaratması hakkında önemli değerlendirmeler yapmaktadır. Profesyonel hukukçuları yaratan işbölümü gerekli hale geldiğin­ de , üretim ve ticarete genel bağlılığı olan ve aynı zamanda bu alanlar üzerinde etkide bulunma yeteneğini sürdüren yeni bir alan [hukuk] açılır. Modern devlette hukuk sadece, genel ekono­ mik duruma uyup onun ifadesi olmakla kalamaz fakat aynı za-

46

1

Marksizm ve Hukuk

manda kendi içinde tutarlı bir ifade olmak ve kendi iç çelişkileri nedeniyle göze batar derece tutarsız olmamak zorundadır. Bunu gerçekleştirmek için, iktisadi koşulların yansıtılması gitgide bo­ zulur. O kadar ki, mevzuu hukukun bir sınıfın egemenliğini, saf, kesin ve tüm ağırlığıyla ifade etmesine (ki bizzat bu durum "ada­ let kavramına" aykırıdır) nadiren rastlanır (Engels, 1996: 233).

Engels'in açıkça ortaya koyduğu gibi, Marksizmde hukukun ifade etme işlevi mekanik bir aktarma/yansıtma olarak anlaşıl­ mamakta; belirli oranda bağımsızlaşmış hukuksal gerçekliğin varlığı da kabul edilmektedir. Hukuksal gerçeklik de özerk bi­ çimde devinmektedir. Engels' göre, 'hukukun gelişim' seyri, büyük ölçüde şöyledir: İktisadi ilişkile­ rin, hukuksal ilkelere doğrudan çevrilmesinden doğan çelişkiler giderilmeye ve uyumlu bir hukuk sistemi yaratılmaya çalışılır; ardından, daha sonraki iktisadi gelişmenin etkisi ve baskısıyla hukukun, iç çelişkiler yaratan, sürekli ihlaliyle karşılaşılır.

Hukuk, hem bir sistem olması nedeniyle iç çelişkilerini sü­ rekli gidermeye uğraşır hem de üretim ilişkilerindeki değişimi hukuk içinde ifade etmeye. Bu hukukta, sürekli gerilimler do­ ğuran yapısal bir çelişkidir. Engels, Conrad Schmidt'e Mektubu'nda (1890), hukukun ve meslekten hukukçuların durumunu, iktisat bilimi ve meslekten iktisatçılarla karşılaştırmaktadır. Züricher Post gazetesinin edi­ törlüğünü üstlenen Conrad Schmidt'e, para ve spekülasyon pi­ yasasının canlı olduğu bu kentte ekonomi hakkında çok şeyler öğrenebileceğini, uygulamaya ilişkin bilgilere sahip olabileceği­ ni söylüyor. Ancak bir uyarıda da bulunuyor Engels: İktisadi, siyasal ve diğer yansımalar, insan gözündekiler gibidir, gözdeki mercekten geçtiklerinde başaşağı olurlar. Bu benzerlik­ te, sadece, bunların tekrar ayakları üzerine koyacak olan sinir sistemi eksiktir.

M a rksizm ve H ukuk

1 47

Engels bu mektubunda söz etmemekle birlikte, "Hukukçular Sosyalizmi" yazısını incelerken gördüğümüz gibi, başaşağı du­ ran iktisadi, siyasal ve diğer yansımaları düzeltecek sinir sis­ teminin tarihsel maddecilik olduğunu savunmaktadır. Hukuk da gerçekliği başaşağı yansıtan "diğer yansımalar" dan biridir. Engels'in burada yaptığı değerlendirme, hem hukukun "ifade olma" niteliğinin gerçek etkisi hem de genel olarak ideolojinin gerçeklik üzerindeki etkisi konusunda çok önemlidir. İktisadi ilişkilerin hukuk ilkeleri olarak yansıması da zorunlu olarak başaşağıdır; bu durum hukuk alanında faaliyette bulu­ nan kişiler farkında olmadan gerçekleşir; bunlar sadece iktisadi yansımalar olsa da hukukçu a priori ilkelere göre iş yaptığını sa­ nır; her şey tepetaklaktır. Kanımca, farkına varılmadığı sürece, ideolojik kavrayış dediğimiz şeyi oluşturan bu tersine çevrilme, iktisadi temel üzerinde etkide bulunur ve belirli sınırlar içinde onu değiştirebilir de (Engels, 1990).

İdeolojik kavrayışın, iktisadi temel üzerinde belirli sınırlar içinde de olsa etkide bulunabileceği Engels tarafından kabul edilmektedir. Bu etkinin yönünü, Engels'in, iktisadi gelişme üzerinde devlet iktidarının etkisine ilişkin değerlendirmelerin­ den çıkarabiliriz: Devlet iktidarının, iktisadi gelişmeyle tepkimesi üç biçimde ola­ bilir: iktisadi gelişme ile aynı yönde olur ve bu durumda geliş­ me daha hızlanır; gelişme çizgisine ters düşebilir, uzun erimde devlet parçalanır; veya iktisadi gelişmeyi belirli gelişim yolların­ dan ayırarak ona başka gelişim yönlerini zorla kabul ettirir. Bu son durum, öncekilerden birisiyle sonuçlanır. İkinci ve üçüncü durumlarda, siyasal iktidarın iktisadi gelişmeye büyük zarar ve­ rebileceği, büyük miktarlarda enerji kaybıyla ve maddi kayıpla sonuçlanacağı da açıktır (Engels, 1890).

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, hukuk basit bir yansı değil­ dir. Yansıttığı gerçeklik karşısına "özerk bir gerçeklik" olarak dikilir. Hukuk alanında hayat, gerçeklikten köken almış kav-

48

1

Marksizm ve Hukuk

ram, kategori, ilke ve kurallarla kendine özgü bir biçimde de­ vinir. İfadesi olduğu gerçekliğe büyük oranda kapılarını kapar. Engels, Ailenin Ôzel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni'nde (1884), evlenme sözleşmesi ile iş sözleşmesine ilişkin değerlendirmeleri vesilesiyle bu noktaya dikkat çekmektedir. [Evlilik sözleşmesi gibi] iş sözleşmesi de taraflar arasında özgürce yapılmış sayılır. Ama bu özgürlük, taraflar arasındaki eşitliğin, yasa tarafından kağıt üzerinde kurulmasına dayanır. Sınıfsal ko­ numlar arasındaki farkın taraflardan birine verdiği güç, bu güçlü tarafın diğeri üzerindeki baskısı -iki tarafın gerçek iktisadi du­ rumu- bütün bunlar yasayı hiç ilgilendirmez . ... Gerçek yaşamın oynandığı hukuk kulislerinin ardında olup bitenler ve bu özgür onamanın ne biçimde sağlandığı yasayı da hukukçuyu da hiç il­ gilendirmez (Engels, 1990: 77).

Engels'in bu değerlendirmeleri de bizzat "hukukun eleştiri­ si" niteliğinde değildir. Yukarıda da belirttiğim gibi, dünyanın hukukçu bakış açısıyla kavranamayacağı açıklanmaya çalışıl­ maktadır. Ayrıca buna, huku ki eşitlik arayışlarıyla yetinen siya­ sal akımların eleştirisi de eklenmektedir. Ancak bizzat hukuka yönelik bir eleştiri bulunmamaktadır. Engels'in adlandırmasıyla "hukuk kulisleri", hukukçuların sevdiği adlandırmayla "hukuk ötesi" ile hukuk arasındaki, hu­ kukçuların sorgulamaksızın kabul ettikleri kopukluk, yapısal bir zorunluktur. Marx ve Engels tarafından hukuksal dünya gö­ rüşünün reddedilmesinin gerekçesi de bu zorunlu kopukluktur. Hukukun bu niteliği, gerçekliğin her zaman için eksik ve çarpı­ tılmış bir ifadesine yol açacaktır. Kurallarla toplumsal ilişkileri düzenleyen bir sistemin zorunlu olarak soyutlamalara dayan­ ması gerekir. Nitekim common law geleneği, dışsal bir otorite tarafından (devlet/yasa koyucu) konmuş genel, soyut kurallara, yani kanunlara daha sınırlı yer vermesine karşılık, mahkeme kararları da somut olayları aşan ve gelecekteki benzer durumla­ ra uygulanmasına olanak sağlayan kuralsallığa sahiptir. Hukuk

M a rks izm ve H ukuk

1 49

kuralı bir soyutlamadır. Gerçekliğin kurala uyup uymadığına bakılır. Uygunluk yoksa, gerçeklik ya kapsam dışı sayılır ya da istisnalarla, yorumlarla kural yumuşatılır veya değiştirilir. Hukukun gerçekliğe kapılarını tam olarak kapattığı da söyle­ nemez. Engels'in verdiği örnekte, yaşamak için emek gücünü satmaktan başka olanağı bulunmayan birinin iş akdi yaparken özgür olduğunu düşünmek safdillik olur. Ancak, hukukun, bu temel sınıfsal konuma duyarsız olmasına karşın, kendi tanım­ ladığı "irade serbestisi"nin, sözleşmenin kurulması anında ger­ çekleşip gerçekleşmediğini araştıracak (hata, hile, ikrah, hak ve işlem ehliyeti gibi) araçlar geliştirdiği de malumdur. Gerçeklik ile hukuksal gerçeklik arasındaki ilişkinin, hu­ kukçular tarafından tam bir kopukluk olarak algılanmasının ve aslında hukukun ifadesi olduğu gerçekliğin "hukuk ötesi" ola­ rak nitelenmesinin önemli nedenlerinden biri de hukukun aynı zamanda işbölümü sonucunda özerk bir iş haline gelmiş olma­ sıdır. Marx ve Engels, Alman ldeolojisi'nde (1845) işbölümünün, gerçekliği anlamada yarattığı bozulmaya değinmektedir: İşbölümü nedeniyle o işin özerkliğe ulaşması sonucunda herkes kendi işine gerçek gözüyle bakar. Zanaatları ile gerçek arasındaki bağ konusunda, zorunlu olarak, zaten mesleğin kendi doğasının gerektirdiği kadar hayaller kurarlar. Hukukta, siyasette vb., bu ilişkiler bilinçte kavranırlar; bu kişiler, bu kavramların üstüne çıkamadıklarından, bu ilişkiler konusunda sahip oldukları kav­ ramlar, onların kafalarında sabit kavramlardır: Söz gelimi yar­ gıç, yasaları uygular ve bunun için de mevzuatı gerçek etkin de­ vindirici olarak kabul eder (Marx-Engels, 1 992: 1 1 0).

Marx, birbirleriyle örtüşmeleri her zaman için mümkün ol­ mayan, hukuksal varoluş ile gerçek varoluş (l'existence reelle) arasında bir ayrım yapmaktadır. Bu ayrımı, Louis Bonaparte'ın 18 Bruma i re i'nde (1851), Fransız 1848 Anayasası'ndaki özgür­ lüklere, bunların uygulanmasına ve bu anayasanın niteliğine ilişkin değerlendirmelerinde bulabiliriz. Marx'ın değerlendir'

50

1

Marksizm ve Hukuk

mesine göre, 1848 Anayasası'nın kurduğu haklar sistemi hem hakları savunanların hem de hakların kısıtlanmasını isteyenle­ rin isteklerini gerçekleştirebilecek niteliktedir. Anayasanın her paragrafı kendi karşı savını da içermektedir. Bir yandan temel özgürlükler tanınmakta, Fransız halkının mutlak hakkı ilan edilmekte, öte yandan bunların ancak başkasının eşit hakları, kamu güvenliği ve bu hakları düzenleyen yasalarla ça­ tışmadıkları sürece sınırsız oldukları belirtilmektedir. Böylece, anayasanın buyruklarına uygun olarak bu mutlak özgürlükleri, kamu güvenliği, 'yani burjuvazinin güvenliği' yararına, burjuva­ zi dışındaki sınıflara yasaklamak veya polis tuzaklarından başka bir şey olmayan koşullara bağlamak mümkündür. [Bunun için­ dir ki,] özgürlük sözüne saygı gösterildiği ama onun gerçekleş­ mesi yasaklandığı sürece, özgürlüğün gerçek varoluşu tamamen yok edilmiş olsa bile anayasal [yani hukuksal] varoluşu dokunul­ mamış olarak kalmıştır (Marx, 1990: 31).

Marx'ın, anayasa hukuku alanında da önemli vurguları bu­ lunan bu değerlendirmesinden, konumuz açısından önemli bir yargıya varılabilir. Marx, hukukun, ifadesi olduğu gerçek yaşam dışında da bir gerçekliği olduğunu kabul etmektedir. Ancak, hu­ kuksal varoluş ile gerçek varoluş arasındaki ilişki sorunludur. Bu sorun, hukukçuların geleneksel yakınma konularından biri olan "kanunların, kuralların uygulanmıyor olması" şikayetinden farklıdır. Sorun uygulanmama sorunu değildir. Bir uygulama­ ma keyfiliğinden de kaynaklanmaz. İlk olarak, hukukun doğası ve işlevi gereği toplumsallığı aynen aktarmayacağı/yansıtmaya­ cağı/ifade etmeyeceği açıktır. İkincisi, hukuk çoğu zaman bir kuralın birden fazla anlamlandırılmasına olanak sağlayan bir iç yapıya sahiptir. Marx'ın aktardığımız değerlendirmesinde de gö­ rüldüğü gibi, örneğin anayasanın hak ve özgürlüklere ilişkin hu­ kuki düzeneği hem "özgürlükleri ortadan kaldıranlar" hem de "bu özgürlükleri eksiksiz isteyen demokratlar" tarafından kulla­ nılabilmektedir. Bu özellikten hukukun bir kandırmaca olduğu

Marksizm ve H ukuk

1

sonucuna varılamaz. Daha doğru bir değerlendirme, hukukun her iki taraf için de bir olanak olduğudur. Hukuk kendi iç tu­ tarlılığı bozulmadığı sürece değişik sonuçlara olanak sağlayacak olası yorumları bünyesinde barındırır. 2 . İ nceleme Y Ö ntemi Daha önce de vurguladığımız gibi, dünyayı açıklamanın aracı olarak hukukun kullanılamayacağı, Marksizmin hukuk konusundaki temel savıdır. Bu sav ikili bir anlam taşır. İlk ola­ rak, dünyayı algılama, inceleme ve anlama yöntemi konusunda, hukukun bu iş için elverişli olmadığını belirterek önemli bir ipucu vermektedir. İkinci olarak, hukukun nasıl incelenmesi gerektiğine ilişkin temel bir yöntemsel ilke ortaya çıkarmakta­ dır. Hukukun kaynağına ilişkin olarak önceki bölümde aktardı­ ğımız değerlendirmeler, gerçekte hukukun incelenme yöntemi­ ne ilişkin bilgiler de vermektedir. Hukuksal kurumların nasıl incelenmesi gerektiğine ilişkin Marksizmin verdiği tipik örnek mülkiyettir. "Mülkiyet" kuru­ munun ne olduğunu anlayabilmemiz için hukuksal yönünü in­ celemek yeterli değildir. Marx'ın J-B Schweitzer'e Mektubu'ndaki (1865) saptamasıyla: Mülkiyetin ne olduğu sorusuna, mülkiyet ilişkilerini, irade iliş­ kilerinin hukuki ifadesinde değil fakat gerçek biçiminde yani üretim ilişkilerinde kavrayan bir eleştirel ekonomi politik çö­ zümlemesiyle yanıt verilebilir (Marx, 1995: 176).

Hukuktan kalkarak, hukuk alanı dışında bir gerçeklikten doğmuş ve işlemekte olan bir kurumu açıklamak mümkün ol­ madığına göre, hukuksal kurumları sadece hukuk alanı içinde kalarak açıklamak, yani, hukuku hukukla açıklamak da müm­ kün değildir. Hukuksal kurumlara ve bir bütün olarak hukuka yönelik her türlü anlama çabası zorunlu olarak "hukuk ötesi"ne açılmak zorundadır.

51

52

1

Marksizm ve Hukuk

Hukukun üretim biçiminden tam bir bağımsızlığı olmadığı gibi, tam bir bağımlılığı da söz konusu değildir. Bu nedenle yasa koyucunun serbest iradesiyle kuralların; hukuk öznelerinin ser­ best iradesiyle de hukuksal ilişkilerin kurulduğu kısmi olarak doğ­ rudur. Bunun gibi, hukuk öznelerinin, hukuk kurallarının ve bir bütün olarak da hukuk sisteminin üretim biçiminin bir yansıması olduğu da kısmen doğrudur. Bu nedenle, hukuk incelemelerinde kurucu iradeyi tek veya asıl veri kabul etmek yanlıştır. Tersinden, sadece üretim ilişkilerine vurgu yapılması da hatalıdır. En tehli­ keli sonucu, hukukun tamamen verimsiz, anlamsız ve herhangi bir özgün varlığı olmayan bir gölge alan olarak nitelenmesidir. Hukukun kaynağını devletin veya diğer hukuk öznelerinin iradesinde arayan anlayışlar, Alman ldeolojisi'nde (1845) Marx­ Engels tarafından eleştirilmektedir: Özel hukukta, var olan mülkiyet ilişkileri, genel iradenin sonucu olarak açıklanır. Bu hukuksal bir yanılsamadır. ... Hukukçuların bu yanılsaması, hem hukukçular için hem de tüm hukuk sistemi için, bireylerin kendi aralarında, örneğin sözleşmeyle doğan iliş­ kilerin saf bir olumsallık olarak görülmesini ve bu çeşitten ilişki­ lerin, isteğe bağlı, içeriği tamamıyla sözleşmeyi yapanların keyfi kişisel iradelerine dayanan ilişkiler olarak kabul edilmesini de açıklar (Marx-Engels, 1992: 109).

Marx-Engels'e göre, hukuk, kaynağını sadece "irade"den al­ maz; salt iradeye indirgenemez. Hukuk alanındaki ilişkiler ve işlemler hukuk öznelerinin iradeleriyle kurulur, ancak huku­ kun, hukuk özneleri dışındaki kurucu kaynağını da araştırmak gerekir. Bu durum özel hukuk ilişkileri (sözleşme ilişkileri) için olduğu kadar, kural koyucu iktidar için de geçerlidir. Devlet egemen bir sınıfın bireylerinin, onun aracılığıyla kendi ortak çıkarlarını üstün kıldıkları bir biçim, içinde bir çağın bü­ tün sivil toplumunun özetlendiği bir biçim olduğundan, bunun sonucu olarak, bütün kamusal kurallar devlet aracılığından ge­ çer ve siyasal bir biçim alırlar. Bu yüzden yasanın iradeye dayan-

M a rksizm ve H u k u k

1

dığı, hatta daha iyisi, özgür iradeye dayandığı kuruntusu, somut temelinden kopmuştur (Marx-Engels, 1992: 107).

Marx ve Engels'in yazılarında, hukukçu yaklaşımının eleşti­ risinin (yani dünyanın hukuksal kavramlar aracılığıyla doğru bi­ çimde algılanabileceği yaklaşımının eleştirisinin) ötesine geçilip hukukun nasıl incelenmesi gerektiğine ilişkin değerlendirmeler yapılmasına pek rastlanmamaktadır. Az sayıdaki değerlendir­ melerden biri ise Engels'in Anti-Dühring (1878) çalışmasındaki hukuka ilişkin bölümlerdir. Dühring'in hukuk konusundaki kurgusunu değerlendiren Engels, bunu "gerçek temelinden kop­ muş bir imaj" olarak nitelemektedir. Engels'e göre, Dühring'in hukuku kurgulama yöntemi yanlıştır. Doğru yöntem, "huku­ ku çevreleyen insanların, gerçek toplumsal ilişkilerinden" yola çıkmaktır. Engels bu noktayı derinleştirerek eleştirisini sürdür­ mektedir. Dühring "gerçek toplumsal ilişkilerden" yola çıkmak yerine, hukuku kurgularken "kavram"dan ("toplumun en yalın denilen ögelerinden") hareket etmiştir. Engels, kavramdan yola çıkarak hukuku açıklamaya çalıştığında Dühring'in hangi araç­ ları kullanabileceğini de araştırmaktadır. Buna göre ilk araç, "temel olarak alınan soyutlamalarda hala varlığını sürdürebilen zayıf gerçeklik kalıntıları" dır. İkinci araç ise, Dühring'in "ken­ di bilincinden çıkararak kullandığı içerik"tir. Bilincinde ise, "içinde yaşadığı toplumsal siyasal koşulların dışavurumu olan hukuksal sezgiler, konu hakkında literatürden ödünç alınmış düşünceler ve sonuçta kişisel fanteziler" yer alır. Somut tarih­ sel bağlam ve gerçeklikten uzaklaşılmaya çalışılsa da gerçeklik böylelikle tüm tahlillere sızar. Dühring tüm zamanlar ve herkes için geçerli bir hukuksal öğreti geliştirmek istemiştir, ancak ge­ rek kavramlardaki/soyutlamalardaki gerçeklik kalıntılarının ve gerekse de sezgileri nin, içinde yaşadığı toplumsal, siyasal koşul­ ların dışavurumu olması Dühring'in "kapıdan atmak istediği ta­ rihsel gerçekliğin bacadan girmesine" neden olmaktadır. Bunun sonucu olarak da ortaya, "kendi zamanının tutucu ve devrimci

53

54

1

Ma rksizm ve Hukuk

akımlarının, gerçek temelinden koptuğu için biçimsizleşmiş, iç­ bükey bir aynada olduğu gibi başaşağı duran bir görüntüsünden başka bir şey çıkmamıştır" (Engels, 1995: 163). Hukukun, gerçek toplumsal ilişkilerden yola çıkmak yerine kavramlardan hareketle incelenmesi ve her dönem ve herkes için geçerli bir hukuk kavramının ortaya konmaya çalışılması durumunda ancak gerçekliğin tepetaklak olmuş bir görüntüsü­ ne, yani hukuksal ideolojiye varılabilir.

3. Hukukun Tarihselliği ve G eleceği Hukuk tarihin belirli bir aşamasında doğmuştur. Engels, Ailenin Ôzel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni nde (1884), hukuk olmayan bir kurallar düzeninden söz etmektedir. Engels'in, ya­ banıl halklarda bulunan grup halinde evlilik kurumuna ilişkin değerlendirmesinde böyle bir ayrıma rastlanmaktadır. '

Kadın soy zincirinin ve ondan çıkan miras ilişkilerinin bu tekel­ ci tanınışım, Bachofen 'analık hukuku' terimiyle belirtiyor; kısa olduğu için ben de bu deyimi kullanıyorum; ama bu uygun bir te­ rim değildir, çünkü toplumun bu aşamasında, sözcüğün hukuksal anlamında 'hukuk' henüz söz konusu edilemez (Engels, 1990: 47).

Engels'e göre tarihin belli bir aşamasında, sözcüğün hukuk­ sal anlamında bir hukuk henüz doğmamıştır. Engels, "sözcüğün hukuksal anlamında hukuk ('droit' au sens juridique du mot)" nitelemesini açmamıştır. Söz konusu toplumsal gelişim aşama­ sındaki "kadın soy zinciri" bir toplumsal "kural"dır. Engels bu kuralın hukuksal olmadığını, zira bu dönemde henüz hukukun ortaya çıkmadığını belirtmektedir. Ancak bu kuralın niteliğine ilişkin yeni bir tanımlama da getirmemekte, "analık hukuku" tanımlamasını kullanmayı sürdüreceğini belirtmektedir. Buna göre hukuk, toplumsal ilişkileri düzenleyen kuralların bir türü olarak, belirli bir tarihsel aşamadan sonra ortaya çıkmıştır. Marx ve Engels'in çalışmaları Alman ldeolojisi'nde (1845} hukukun kökenlerine ve kaynağına ilişkin değerlendirmelerde

M a rksizm ve H u k u k

1 55

bulunmaktadır. "Devletin ve Hukukun Mülkiyet ile İlişkileri" başlığı altında, "özel hukuk ve özel . mülkiyet, doğal topluluğun çözülmesiyle doğmuş ve birlikte gelişmiştir" saptaması yer al­ maktadır (Marx-Engels, 1992: 107). Bu kısa saptamadan çıkan ilk sonuca göre, hukuk, üretim araçlarının belli ellerde toplanmasıyla (sınıflı toplumla) doğar. Sınıflı topluma geçiş, "hukuklu toplum"a geçiş anlamına da gelir. İkinci olarak, hukuk, özel mülkiyetle birlikte doğmuş ve birlikte gelişmiş; özel mülkiyetle birlikte gelişmektedir. Hukuk mülkiyet biçimindeki değişikliklere duyarlı bir gelişim göste­ recektir. Bir mülkiyet biçiminin kendi içinde derinleşmesi, ge­ lişmesi veya yeni bir biçime dönüşmesi hukukta da benzer so­ nuçlar doğuracaktır. Nitekim Alman ldeolojisi'nde (1845) de bu özellik saptanmaktadır: Sanayi ve ticaretteki gelişimin yeni mübadele biçimleri yarattı­ ğı her durumda, hukuk bunları, düzenli olarak, mülkiyetin ka­ zanılma tarzlarına yerleştirmek zorunda kal(ır) (Marx-Engels, 1992: 109).

Bu sonuçlar karşısında şu soru ortaya çıkmaktadır: Mübadele/mülkiyet ilişkilerine uygun biçimde gelişme özelliği hukukun kendine özgü bir tarihi/varlığı olmasını engeller mi? Alman ldeolojisi'nde (1845) üretim biçimi ile hukuk arasındaki ilişki kısaca anlatıldıktan sonra, "hukukun, dinden daha fazla bir kendine özgü tarihi olmadığı unutulmamalıdır"12 saptaması yapılmaktadır.13 12 "Nicht zu vergessen, dass Recht ebensowenig eine eigene Geschichte hat wie die religion. (Unutmamak gerekir ki, hukuk da tıpkı din gibi sınırlı bir kendine özgü tarihe sahiptir.) "it must not be forgotten that law has just as little an independent history as religion. "N'oubliorıs pns qııe le drnit rı'n pns davarıtage que la religiorı urıe histoire qui lui soit propre. " n

n

13 Alman ldeo/ojisi'nin (1845) tamamlanmamış "[12) Toplumsal Bilinç Biçimleri" başlıklı bölümünde, şöyle bir not yer almaktadır. "Siyasetin, hukukun, bilimin, sanatın, dinin vb. tarihi yoktur.n

56

1

Marksizm ve Hukuk

Marx-Engels'e göre hukuk salt bir yansıma değildir. Hukukun, sınırlı da olsa kendine özgü bir tarihi vardır. Burada sınırlılıkla kastedilen, bir yetersizlik, zayıflık veya eksiklik değil, hukukun kaynağı ve işleviyle sıkı ilişkisinden kaynaklanan bir sınırlılıktır. Hukukun kendine özgü tarihinin sınırlı olmasının vurgulan­ ma nedeni yine, dünyanın hukuksal bakış açısıyla kavranama­ yacağını belirtmektir. Nitekim bu kısa cümle, hukukun üretim biçimlerinin gelişiminde oynadığı role ve özellikle modern sa­ nayi ve ticaretin gelişimindeki etkisine ilişkin bir paragraflık bir açıklamanın sonunda yer almaktadır. Yukarıda, hukukun kaynağına ve üretim ilişkilerini "ifade etme" işlevine ilişkin olarak Marx ve Engels'ten aktardığımız değerlendirmeler, bu sorunun yanıtına ilişkin veriler de içer­ mektedir. Hukukun geleceği, Marksizmin devletin geleceğine ilişkin te­ zine bağlıdır. Engels Anti-Dühring' de (1878) devletin sönümlen­ mesinden söz etmektedir: İşçi sınıfı, devlet iktidarını ele geçirir ve ilk elde üretim araçları­ nı devlet mülkiyetine dönüştürür. ... Devletin gerçekten tüm top­ lumun temsilcisi olarak göründüğü ilk eylem, üretim araçlarına toplum adına el konması, aynı zamanda onun devlete özgü son eylemidir de. Devlet erkliliğinin toplumsal ilişkilere karışması, bir alandan sonra bir başkasında gereksiz duruma gelir ve sonra kendiliğinden uykuya dalar. İnsanların yönetiminin yerini, şey­ lerin ve üretim sürecinin yönetimi alır. Devlet, ortadan kaldırıl­ maz, devlet sönümlenir (Engels, 1995: 400).

Devletin nasıl ortadan kalkacağı Marksizmin· önemli ku­ ramsal ve siyasal tartışmalarından birisidir. Burada devlet için söylenebilecekler, Engels'in nitelemesini kullanırsak, "sözcüğün hukuksal anlamında hukuk" için de geçerlidir. Engels'in, Ailenin Ôzel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni'nde (1884), kullandığı "sözcüğün hukuksal anlamında hukuk" kav­ ramını kullanarak denebilir ki, devletin sönümlenmesiyle, söz-

M a rksizm ve H ukuk

1

cüğün hukuksal anlamındaki hukuk da sönümlenecektir. Bu saptamalardan geleceğe ilişkin bulabileceğimiz tek ipucu, yeni kuralsa! sistemin arkasında örgütlü devlet gücünün bulunma­ yacağıdır. Kuralların kimin tarafından yazılacağı, kimin tara­ fından yaptırıma bağlanacağı, hatta yaptırım kavramının hala geçerli olup olmayacağı, kuralların kimin tarafından uygula­ nıp, uyuşmazlıkların kimin tarafından çözüleceği gibi konular, görebildiğimiz kadarıyla, Marx ve Engels'in yazılarında işlen­ memiştir.

C. Siyasal Programda Hukuk Marx ve Engels'in hukuk konusundaki temel sorunu hu­ kuksal dünya anlayışının veya başka bir ifadeyle hukuksal ide­ olojinin eleştirisi olmuştur. Dünyanın algılanışında hukukun ideolojik bir işlev gördüğü, bu bakış açısından kalkılarak tahlil yapılamayacağı ve siyasi program oluşturulamayacağı özellikle Gotha Programının Eleştirisi'nde (1875) vurgulanmıştır. Alman İşçi Partisi programında yer alan "kolektif emeğin, ürünlerin adil bölüşümü ilkesi çerçevesinde düzenlenmesi" gerek­ tiğine ilişkin 3. maddesini eleştiren Marx, "adil bölüşüm nedir?" diye sormakta ve adalet kavramıyla, yani "hukuksal düşüncelerle iktisadi ilişkilerin düzenlenemeyeceğini, hukukun iktisadi ilişki­ lerden doğduğunu" vurgulamaktadır. Buna göre, var olan bölüşü­ mün, burjuvazi tarafından adil olarak nitelenmesi mümkündür, zira var olan üretim biçiminde tek "adil bölüşüm" de budur. Sosyalist bir partinin "temel" toplumsal değişiklik talebi­ ni, adalet gibi hukuksal bir kavramla ifade etmeye çalışması, Marx tarafından sert biçimde eleştirilmektedir. Marx, bu prog­ ram hükmüyle partiye, bir dönem için anlamlı olan ama artık kullanışsız boş sözlere dönüşen dogmaları sokma, zorlukla yer­ leştirilen gerçekçi anlayışı, hukuksal ideolojinin saçma sözle­ riyle bozma girişiminde bulunulduğunu belirtmektedir (Marx, 1875: 1).

57

58

1

Marksizm ve Hukuk

Marx'ın var olan üretim ve bölüşüm ilişkilerini, var olan üretim biçimi için "tek adil bölüşüm" olarak tanımlaması şa­ şırtıcı görünebilir. Engels'e göre Marx, tarihsel üretim biçimine uygun, tarihsel meşrulukları tanımaktadır: Marx'ın teorik çalışmalarında, her zaman yalnızca belirli bir toplumun ekonomik koşullarını yansıtmakla kalan hukuk, salt ikinci derecede, arka planda göz önüne alınır. Buna karşılık, ön planda, belirli dönemler için, belirli durumlara ve belirli mülk edinme biçimlerine özgü bulunan ... 'tarihsel haklılıklar', 'tarih­ sel meşruluklar' göz önünde tutulur. ... Emek ürünlerinin baş­ kaları tarafından sahiplenilmesinin ve emeğin sömürülmesinin geçici bir süre için tarihsel meşruluğunu da kabul etmiş olur. Ne var ki Marx, aynı zamanda, bu tarihsel haklılığın günümüzde ortadan kalktığını kanıtlamakla kalmayıp, sömürünün şu veya bu biçimde süregelmesinin artık toplumsal gelişmeyi destekle­ yecek yerde bu gelişmeyi günbegün daha fazla kösteklediğini ve gitgide daha fazla çatışmalara sürüklediğini de kanıtlar (Marx­ Engels, 1977: 175).

Hukuksal dünya anlayışının yanlışlığı, siyasal mücadelede hukukun tamamen bir kenara atılmasını da gerektirmemek­ tedir. Dünyanın hukuksal kavramlaştırılmasının yanlışlığına ilişkin sert eleştirilere karşın, Marksizm, siyasal mücadelede hukukun rolünü de tanımaktadır. Engels ve Kautsky, yukarıda aktardığımız, "Hukukçular Sosyalizmi" başlıklı yazısında, hukuksal dünya anlayışına iliş­ kin eleştirilerinden sonra, hukukun sınıfsal/siyasal mücadele­ deki önemini de vurgulamışlardır. Bu sözlerimle sosyalistlerin belirli hukuki taleplerde bulunmak­ tan feragat edeceklerini ileri sürmek istemiyorum. Aktif bir sos­ yalist parti, bütün siyasal partiler gibi bu tip hukuki talepler var olmaksızın düşünülemez. Hir sınıfın ortak yararlarından çıkan

talepler, ancak bu sınıfın siyasal iktidarı fethetmesi ve taleplerine yasalar kılığında genel bir yürürlük sağlaması sayesinde gerçek-

M a r ksizm ve H u k u k

1 59

leştirilebilir. Mücadele eden her sınıf programında taleplerini hukuki talepler kılığında formüle etmek zorundadır. [Ancak] temel olarak fiili ilişkiler alınır. Yoksa hiçbir sosyalist partinin aklına, programıyla yepyeni bir hukuk felsefesi yaratmak gelmez (Marx-Engc:ls, 1977: 1 79).

Sonuç Marx tarafından terk edildiğinden beri, hukuk alanı çalış­ maları Marksistlerin ilgisini çekmez olmuştur. Sovyet Devrimi sonrası, Paşukanis'in hukuk genel teorisi çalışma girişiminin etkisi ise, bastırılmasındaki şiddetten olsa gerek, çok kısa ömür­ lü olmuştur. Hukuk düşüncesinin, var olan kapitalist hukukun temel kavram, ilke ve kategorilerinin, yorum yöntemlerinin, ge­ nel olarak metodolojisinin Marksist bir eleştirisi henüz gerçek­ leştirilmemiştir. Marksistlerin önünde duran böylesi bir göre­ vin bir adım ötesine geçerek, yeni veya düzeltilmiş kavram, ilke, kategori ve metodoloji ile yeni bir hukuk inşa etmenin mümkün olup olamayacağı ayrı bir sorudur. Ancak devrim sonrası du­ rumlar için anlamlı olabilecek bu soru, Paşukanis tarafından tartışılmış ve olumsuz yanıtlanmıştır. Marksizm hukukla ancak eleştirel bir ilişki kurabilir. Yeni bir hukuk yaratılamasa da yeni bir hukuksal inceleme meto­ dolojisi geliştirmek mümkündür. Ancak burjuva hukuk siste­ minin, Marksist yöntemle incelenebilmesi ve eleştirel hukuk yaklaşımı geliştirilmesinin önündeki en büyük engel, gerçekten zorlu olan bu uğraşın uygulamaya yönelik doyurucu sonuçlar üretme olasılığının zayıf olmasıdır. Hukuk uygulayıcıları için bu çok açıktır. Bu nedenle, Marksizm ile hukuk alanını buluş­ turmak işi, teorisyenlerin ayrıcalık alanında kalma riskini taşı­ maktadır. Ayrıca, Marksist yaklaşımı beni mseyen az sayıdaki meslekten hukukçunun bu yaklaşımından, meslek alanlarına hiçbir ışık sızmaması da önemli bir tatminsizlik kaynağıdır (hukukçu Marksistin, Marksist hukukçu olamaması). Kanımca

60

1

Marksizm ve Hukuk

bu iki yönlü engeli aşacak; eleştirisinin somut uygulamalı so­ nuçları olmayan, köklü eleştirisine rağmen yine de eleştirdiği kavramların uygulanmasına katlanmak ve aracılık etmek zo­ runda olan hukukçunun, düşünsel tatminsizliğinin yaratacağı hayal kırıklığının önüne geçecek, en azından bunu tahammül edilebilir kılacak tek yol, bizzat eleştirinin de önemli bir dev­ rimci pratik olduğunun unutulmamasıdır.

" M A R K S İ Z M VE H U K U K ,, Y A Z I N I İ N CE LE M E S İ

ilk yayımlandı(Jı kaynak: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,

2003, Cilt: 58, Sayı: 3, s. 1 97-232.

Giriş "Marksizm ve Hukuk" başlığını taşıyan ilk çalışmamızda, Marx ve Engels'in eserlerinde hukuk konulu bir gezinti yapmayı amaçlamıştık. Bu kez, Marksizm ve hukuk bağlantısını kuran çalışmaların incelenmesi, bir yazın derlemesi yapılması amaç­ lanmaktadır. Marx ve Engels'in eserlerini temel alarak " hukuk" kavramının klasiklerdeki yerini inceleyen ilk çalışmada, müm­ kün olduğunca yorum yapmaktan kaçınılmıştı. Amaç, Marx ve Engels'in hukuk konusundaki görüşlerini, daha sonraki çalış­ malarımıza temel oluşturacak özgün bir tasnif çerçevesinde ilk elden aktarmaktı. "Marksizm ve Hukuk" başlığında yazılanlar okundukça, bunlardaki klasik metinlere atıf zayıflığı ve bir dereceye kadar da keyfiliği göze çarpmaktadır. Bir yanda, farazi bir Marx'ı esas alan, Marksizmi Soyvetik okunuşuyla aktaran ve daha sonra bu Marksizm ile hesaplaşmaya girişen çalışmalar; öte yanda da Marksizm seçmeleri yapan kitaplar bulunmaktadır. Çeşitli eserlerden ilgili kısımları derleyen bu çalışmaların, aforizmalar yığınına dönüşme riski söz konusudur. Bu nedenle, Marksizm ve hukuk bağlantısını kurma amacındaki çabalar için, ilk el­ den kaynakların derlenmesi ihtiyacı kendini hissettirmektedir. Marx ve Engels'i esas alan bir derleme yapma işi öncelikli görev olarak ortada durmaktadır. Bu gereksinimden kaynaklanan ilk yazıda Marx'ın düşünsel gelişiminde hukuk eğitimi ve incele­ melerinin oynadığı role ilişkin önemli sonuçlara da ulaşılmıştır.

64

1

Marksizm ve Hukuk

Bu çalışma ise, Marksizm ve hukuk konusunda yazılanlardan

ulaşabildiklerimize ilişkin bir derleme/inceleme niteliğindedir. İncelediğimiz kitaplara baktığımızda, bunların herhangi bir ül­ kedeki sosyalizm uygulamasının ihtiyaçlarıyla biçimlenmemiş, genellikle "akademik" güdülü çalışmalar olduğu söylenebilir. Herhangi bir sosyalizm uygulaması içinde yer almamış olan yazarlar söz konudur. Sovyet Devrimi sonrası hukuksal geliş­ melere yön veren, Paşukanis, Stuçka ve Vişinski gibi yazarların çalışmalarına, bunların değerlendirilmesi zorunlu olarak SSCB siyasal tarihini konu alan bir arka plan oluşturulmasını da ge­ rektirdiğinden (İngilizce çevirilerine ulaşmak mümkün olmakla birlikte), yer verilmemiştir. İncelememizde yalnızca kitaplar esas alınmıştır. Bunların sayıca fazla olmadığı görülmektedir. İncelememize geçmeden önce, Marksizm ve hukuk konu­ sunda araştırma ihtiyacımızın nereden kaynaklandığına değin­ mekte yarar bulunmaktadır. İlk olarak, ekonomi, siyaset, felsefe ve din gibi, toplumsal ya­ şamın temel alanlarından biri olan hukuk konusunda, tüm di­ ğer temel alanlar konusunda köklü eleştirileri olan Marksizmin sessiz kalmış olması düşünülemez. İktisattan psikanalize kadar pek çok disiplinde temel akımlar oluşturan Marksizm esinli ba­ kış açılarından hukukun mahrum kaldığı da açıktır. Özellikle ülkemizde bu durum daha belirgindir. İkinci olarak, sol muha­ lif akımların toplumsal gelişmeleri tahlil araçlarında, hukuk­ sal bakışın sınıfsal bakışın yerini alması yönünde bir kayma yaşanmaktadır. Köklü toplumsal dönüşüm istemlerinin yeri­ ni, " hukuk devletinin gereklerinin yerine getirilmesi", "insan haklarının korunması", güncel gelişmelerdeki adlandırmasıy­ la "Kopenhag Kriterleri'nin hayata geçirilmesi" gibi istemler almaya başlamıştır. Türkiye'nin mevcut koşulları için ileri/ ilerletici olan isteklere karşı çıkmak anlamlı olmamakla bir­ likte, toplumsal koşulları "hukuksal bakış açısı" ile açıklayıp buna göre istemlerde bulunmanın, doğası gereği eksikli olduğu

" M a rks izm ve H u ku k " Yaz ı n ı i n c e l e m e s i

1 65

Marksizmin temel tezlerinden biridir. Üçüncü olarak hukuk, si­ yasal gelişmelerde önemli yer işgal eden konularından biri olma özelliğine sahiptir. Sovyet Devrimi sonrası yaşanan siyasal ge­ lişmelerin ana hatlarından biri, hukuk konusundaki Marksist yorum temelinde oluşmuştur (Hazard, 1951). Bu çalışmanın, hukuk eğitimimdeki bir eksikliği doldur­ mak gibi hayli bireysel bir saiki de bulunmaktadır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde aldığım hukuk eğitiminde, Marksizmin kıyısından geçmek bile mümkün olmadı. Ne hu­ kuk felsefesi derslerinde ne de hukuk sosyolojisi derslerinde böyle bir akımın varlığından haberdar edildik. Örneğin, yeni tarihli, en kapsamlı hukuk felsefesi kitaplarından biri olan ve pek çok hukuk fakültesinde okutulan, hocamız Prof. Dr. Adnan Güriz'in Hukuk Felsefesi kitabında Marx'ın ve Marksizmin adı bile anılmamaktadır. Tabii hukuk akımı, tarihçi hukuk okulu, felsefi idealizm, faydacı hukuk kuramı, analitik, sosyolojik ve normativist hukuki pozitivizm, hukuki realizm, fenomenolo­ jik hukuk anlayışı, varoluşçu hukuk kuramı, Güriz'ün ele al­ dığı akımlardır. Bunlar arasında, varlığı bile tartışmalı olan Marksist hukuk kuramına yer verilmemiş olması doğal kabul edilebilir. Ancak, Marx-Engels'in ve Marksizm içinde yer alan akımların, hukuk konusunda kayda değer herhangi bir düşün­ ce üretememiş olduklarını düşünmek aynı doğallıkta saçma olacaktır. Tüm hukuk eğitimi boyunca, bırakın Marksizmi, hukukta sorgulayıcı yaklaşımların tümü bilinçli biçimde dış­ lanmaktadır. Hukuki muhafazakarlık, hukuk eğitiminin teme­ lidir. Yukarıda da belirttiğim gibi, böylesi bir çalışma, hukuk eğitimimdeki bir eksikliği, dünyanın kavranışına ilişkin en bütünsel ve eleştirel yaklaşımın hukuk konusundaki değerlen­ dirmelerine hiç değinilmemiş olmasının doğ urduğu boşluğu doldurmak için giriştiğim okumaların geçici bir değerlendir­ mesidir.

66

1

Marksizm ve Hukuk

Marksizm ve hukuk konusundaki araştırmalarımı­ zın, Marksist hukuk kuramı veya bir Marksist hukuk bilimi inşa etme gibi iddialı bir hedefi bulunmamaktadır. Ancak, Marksizmin yöntemiyle hukukun nasıl incelenebileceğini anla­ maya çalışmak temel kaygımızdır. 1.

Hukuk Felsefesi Akımları Arasında "Marksizm"

Marksizm içinden yazanlar bakımından Marksizmin bir hukuk felsefesi, hukuk bilimi veya hukuk öğretisi oluşturabi­ lirliği tartışmalıdır. Bu konuda atıf yapıldığında akla gelen ilk eser olan, Paşukanis'in 1924 tarihli Genel Hukuk Teorisi ve Marksizm adlı kitabı, başlığının aksine, "Marksist hukuk genel kuramı inşası"nı amaçlamamakta; bunun olanaksızlığı sonucu­ na varmaktadır. Marksist hukuk anlayışının, bir hukuk akımı olarak ka­ bul edilmesinin örneği olarak Albert Brimo'nun 1967 tarihli,

Başlıca Devlet ve Hukuk Felsefesi Akımları (Les Grands courants de la philosophie du droit et de l'Btat) adlı kitabını ele alabili­ riz. Brimo bu çalışmasında, Marksizmi de "büyük hukuk felsefi akımları" arasında saymaktadır.1 Brimo'nun tasnifinde, Marksist hukuk anlayışı, antirasyo­ nalist ve antinaturalist hukuk akımları arasında yer almaktadır. Antirasyonalist ve antinaturalist akımlarla, "hukuku, 'Akıl'a Aşağıda inceleyeceğimiz, Gerçekte ve Eylemde Hukuk'un Payı kitabında Weyl, Brimo'nun kitabına ilişkin bir değerlendirmede bulunmaktadır: "Marksist olmayan hukukçuların çalışmaları kendilerini bile tatmin etmemektedir. . .. Fransa' da en son yayımlanan hukuk felsefesi envanterinde, kitabın yazarı M. Brimo tam bir kataloğunu verdiği tüm doktrinlere yerinde eleştiriler yönelt­ mektedir (Marksist analize yönelttiği eleştiriler hariç), ancak ne bunlardan herhangi birini benimsemekte ne de bir başka doktrin önermektedir. Bu da konumuz bakımından a n l a m lı d ı r (Weyl, 1 975: 18). Weyl, kilapla Marksizm için ayrılan yeri de beğenmemektedir. "Çeşitli hukuk felsefesi doktrinlerine tam dört yüz sayfa ayıran Brimo, her nasılsa lütfedip (çünkü başkaları bunu da yapmamıştır) Marksizme otuz dokuz sayfa ayırmıştır. Bunun yirmi iki sayfası ekspoze ve eleştiri, on üç sayfası bibliyografyadır" (Weyl, 1975: 37). "

" M a rksizm ve H u k uk" Ya z ı n ı i n celemesi

1 67

dışsal olgulara dayandıran ve hukukun doğumunu, içeriğini ve amacını açıklamak için 'doğal hukuk' fikrini reddeden öğretile­ rin tümü" kastedilmektedir (Brimo, 1967: 175). 2 Yararcı, toplum bilimci, pozitivist ve normativist öğreti de bu başlıkta değerlen­ dirilmektedir. 3 İlerde göreceğimiz gibi, Kelsen ise, Marksist hu­ kuk anlayışını "doğal hukukçuluk" olarak nitelemektedir (Kelsen,

1955: 20). Brimo, iki aşama belirlemekte ve Marksist hukuk ve devlet anlayışının oluşturulduğu ilk aşama ile SSCB' de bu anlayışın evrimi arasında kesin bir ayrım yaparak Sovyet Devletinin ge­ lişmesinin Marksist tezlerin deformasyonuna tanık olduğunu ileri sürmektedir (Brimo, 1967: 231). Marksizmi büyük bir açıklıkla "temel hukuk akımları" ara­ sına koyan Brimo, "hukuk karşıtlığını" Marksist hukuk anla­ yışının temel özelliği olarak kabul etmektedir. Brimo'ya göre, birey ve toplumu uzlaştırma, varoluşun birliğini, sınıfsız bir toplum aracılığıyla toplumsalın türdeşliğini sağlama amacını 2

"Aklın ve doğal hukukun, hukukun ve toplumun temeli sayılmasını reddeden görüşler pek çok yazarda ve eskiden beri bulunmaktadır. Ancak bunlar ger­ çekleşmeleri için gerekli olan toplumsal koşulları bulamamış, zamansız or­ taya çıkan görüşlerdir. Daha Antikite' de, Epikürcüler ve sinikler, Aristo'nun ve Stoacıların doğal hukuk görüşlerini sorgulamışlardır. ... Montesquie'nün 'yasalar şeylerin doğasından kaynaklanan zorunlu ilişkilerdir' görüşü, hukuki antinaturalizmin kökenlerinde yer alır. ... XVII. ve XVIII. yüzyıllarda İngiliz rasyonalistleri ve natüralistlerinin görüşleri hukuki antirasyonalizmin ve an­ tinaturalizmin, yararcıların yolunu açmıştır. Hobbes ve Locke'un hazcı ahlak görüşü, Bentham ve izleyicilerinin hukuku, gözlemlenebilir bir olgu üzerine, adalet düşüncesine değil, yarar düşüncesi üzerine inşa etmesine yol açmıştır. Aynı zamanda Locke da ampirik yöntemi öğütlemektedir. ... Kant'ın doğal hu­ kuku insana dışsal ve aşkın bir şey olarak değil, insana içkin, gerçekte insan tarafından yaratılan bir şey olarak tanımlaması, doğal hukuk kavramına son dönüşümünü yaşatmıştır. Böylelikle, akıl, değerler, biçim ve hukukun içeriği ayrılmıştır. Hukuk artık bir bilinç nesnesidir, bir bilimdir; epistemolojik bakış açışı, felsefi bakış açısına üstün gelmiştir" (Brinıo, 1967: 176-177).

3

Diğer hukuk akımları: "rasyonalist akım" (Tornacı, iradeci, doğacı, Kantçı ve Hegelci hukuk ve devlet felsefesi), "antirasyonalist ve antinaturalist akım", "hümanist akım" (Hauriou, Geny, Weber) ve "fenomenolojik, aksiyolojik ve varoluşçu akım".

68

1

Marksizm ve Hukuk

taşıyan Marksizmin, hukuk ve devlet kuramının temel özelliği hukuk karşıtlığı (anti-juridisme) ve devlet-karşıtlığıdır (anti­ etatisme) (Brimo, 1967: 223). Brimo'ya göre, Marksist hukuk kavranışı üç toplumsal aşa­ mada ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Burjuva toplumda, devrim­ ci geçiş aşamasında ve komünist toplumda hukuk. Burjuva toplumunda, "Marksistler için devlet gibi hukuk da baskıcı bir nitelik taşır. Hukukun zorlayıcı (cebri) niteliği, 'toplumsal kriz dönemleri' dışında şiddet anlamına gelmez; burjuva devletine içkin olan zorlama olgusundan ve devlet ay­ gıtının bütününden kaynaklanır. Bu nedenle, hukuk kuralı­ nın, emredici kural biçiminde, gelenek-görenek biçiminde veya mahkeme kararı biçiminde ortaya çıkmasının önemi yoktur; ona her halükarda niteliğini veren devletli bir toplumsal yapı­ ya ait olmasıdır" (Brimo, 1967: 225). Devrimci dönemdeki dev­ let ve hukuk anlayışı "sönümlenme" kavramıyla açıklanabilir. "Anarşistler tarafından savunulan tezlerden farklı olarak, devlet devrimle birlikte ortadan kalkmaz, burjuva devleti yıkılmalı ve yeni bir devlet yerine konmalıdır, ancak bu devlet ve hukuku sönümlenmek zorundadır" (Brimo, 1967: 230). Geleceğin toplumuna ilişkin fazla öngörüde bulunmayan Marx, bu suskunluğu sorulduğunda "gelecekteki bir devrim için, doktriner öngörü ve zorunlu olarak düşsel bir eylem prog­ ramı, ancak mevcut mücadelemizi saptırır" yanıtını vermiştir (Brimo, 1967: 230). Brimo, Marksizmin devletsiz ve hukuksuz bir komünist toplum fikrine sahip olduğunu kabul etmektedir (Brimo, 1967: 230). Brimo'nun eseri dışında, ele alabildiğimiz çalışmalar ara­ sında Marksizmi açıkça hukuk felsefesi/akımları arasında de­ ğerlendiren çalışma bulunmamaktadı r. Marksi zmi, başlıca dev­ let ve hukuk akımları arasına koyan Brimo'nun açıklamaları, Marksizmi, bir hukuk akımı olarak, diğer akımlar karşısında somutlaştıracak yeterlikte değildir.

"Marksizm ve H u kuk" Ya z ı n ı i n c e l e m e s i

1 69

Marksizmin, hukukun kaynağını akılda ve tarih dışı bir doğal ilkede aramaması bakımından rasyonalist ve doğal hukukçu görüş­ lerden ayrıldığı doğru bir saptamadır. Ancak, Brimo, Marksizmin yanı sıra antirasyonalist ve antinaturalist akımlar arasına koydu­ ğu yararcı, toplum bilimci, pozitivist ve normativist öğretilerle Marksist hukuk kavrayışı arasındaki farkı tartışmamıştır.

"Marksizm ve Hukuk", Marksizm Dışından Bir Değerlendirme: Stoyanovitch il.

Marksizm ve hukuk bağlantısını kuran en tanınmış eser, K. Stoyanovitch'in Marksizm ve Hukuk (Marxisme et droit) adlı ki­ tabıdır. 1964 yılında yayımlanan bu kitap, Marksizm ve hukuk dendiğinde, Paşukanis'in kitabıyla birlikte ilk anda akla gelen eserdir. Kitap, hukukçular camiasına seslenmektedir; Paris'te, hukuk kitaplarında uzmanlaşan LGDJ Yayınevi tarafından çıka­ rılmıştır. Stoyanovitch, bu kitabından bir yıl sonra, yine aynı yayıne­ vinden, SSCB'de Hukuk Felsefesi (Philosophie du droit en URSS) adlı bir çalışma daha çıkarmıştır. 403 sayfalık Marksizm ve Hukuk çalışmasının, 253 sayfa­ lık ilk bölümünde Marksist hukuk tezleri aktarılmış, ikinci bölümde de bu tezlerin eleştirisine girişilmiştir. Stoyanovitch, Marksizm içinde yer alan bir yazar değildir; kitabının, huku­ ku Marksizm karşısında savunmak amacıyla yazıldığını belirt­ mektedir (1964: 391).4 4

Weyl, Brimo'nun çalışması için olduğu gibi bu kitap için de değerlendirmeler­ de bulunmaktadır. Weyl'lere göre, bir anti-Marksist tarafından yazılmış, bu nedenle Marksizmin ancak çarpıtılmış görüntüsünü veren bir çalışma söz ko­ nusudur. "Kitapta, Marksist düşünceyi yansıtmak için, sadece yorumlayıcı atıf­ larla yetinilmiş, bunlar da gelişigüzel, kah Marksist klasiklerden, kah bugün Marksistler tarafından gel i ş t i rilen meti nlerden (H. Lefebvre veya Fougeyrollas gibi Marksizme ihanet edenlerin değersiz düşünceleri ya da Stalin'in bazı yazı­ ları gibi) kah Merleau-Ponty gibi Marksist olmayan yorumculardan alınmıştır. ... Kitabı yazanın dinci ve ahlakçı sunuş biçimi de Marksizme taban tabana aykırıdır" (Weyl, 1975: 35).

70

1

Marksizm ve Hukuk

Kitabın bir diğer önemli özelliği, Marksizm-hukuk kav­ ramlaştırmasını aktarırken -sınırlı atıflar bulunmakla birlik­ te- Marx ve Engels'in çalışmalarına dayanmamasıdır. Bunun nedeni, Marksist hukuk kavramlaştırmasının, açıkça belirtme­ se de asıl olarak Sovyet hukuk uygulaması ve kuramına dayan­ masıdır. Kitabın arka planında, devrimci kararsızlık dönemini aşmış ve pozitivist hukuk eksenine yerleşmiş bir Sovyet hukuk kuramı yer almaktadır. Stoyanovitch'in Marksizme atfettiği hukuk kavramlaştırma­ sının temel niteliği biçimsel olmasıdır. Hukuk, sınıflı topluma dayanan devletin varlığı ile özdeşleştirilmekte, tarihsel bağlam ve toplum tipi göz ardı edilerek, hukuka tüm sınıflı toplumlar için geçerli olan tek bir biçim atfedilmektedir. Stoyanovitch'e göre, Marksist öğretide hukuk ve devlet hemen hemen aynı kavramı ifade eder. Hukuk kuralının, yapma ve yap­ mama şeklindeki emri ile buna uyulmaması durumunda uygula­ nacak yaptırım, devletin varlığını gerektirir. Stoyanovitch, devlete sadece yaptırım işlevi tanımakla kalmaz, emri de (yani içeriği de) devletin belirlediğini kabul eder. Emri belirlemek ve sahip olduğu yaptırım tekeliyle buna uyulmasını sağlamak devletin yetkisin­ dedir (Stoyanovitch, 1964: 75). Ortaya koyduğu Marksist anlayış, hukuku bir araç olarak kabul etmektedir. Buna göre, "hukuk ku­ ralı, topluma kendi üretim biçimini dayatan bir toplumsal sınıfın, belirli bir yer ve zamanda kendisine tarihsel olarak verilmiş rolü gerçekleştirmesini sağlayan araçtır" (Stoyanovitch, 1964: 66). Bu görüşler, Stoyanovitch 'in Marksist hukuk kurgusundaki Sovyet etkisinin açık belirtileridir. 5 Bu araçsal hukuk tanımına, biçimsellik de rahatça eklen­ mektedir. Stoyanovitch'e göre, devletin ve hukukun hangi biçim altında ortaya çıkmış olduğunun önemi yoktur. Hukuk kura­ lının, gelenek-görenek, yasa, mahkeme kararı veya ad hoc bir emir biçiminde ortaya çıkmasının onun doğasına etkisi yoktur; 5

Karşılaştırmaya olanak sağlayacak bir özet için bkz. (Hazard, 1951).

" M a rksizm ve H u ku k " Yaz ı n ı i n c e l e m e s i

1

yeter ki, her seferinde onun gerisinde, uyulmasını güvenceye alan bir egemen toplumsal güç veya daha açık biçimde ifade edersek bir egemen toplumsal sınıf bulunsun. Aynı şekilde, ege­ men toplumsal güç tarafından tanındığı ve yaptırıma bağlandı­ ğı sürece, kuralın kimin tarafından veya hangi örgüt tarafından konulmuş olmasının da, bunlar yetkisiz olsalar bile, önemi yok­ tur (Stoyanovitch, 1964: 77). Stoyanovitch, bu açık biçimsel vurguyu, kitabının ilerleyen bö­ lümlerinde yumuşatmaya çalışmaktadır: "Hukuk sadece bir biçim değildir; içeriği, kendisine ait olmayan bir gerçeklik tarafından verilir ve bu gerçeklik evrildiğinde hukuk onunla birlikte evrile­ mez, sadece, evrimin her aşamasında gerçekliğe kendi çerçevesini sunar, ama kendisi hiçbir zaman dönüşüme uğramaz. Özetle hu­ kuksal biçimin bir içeriği vardır. Ama hukuksal biçim evrilmez. Hukuksal biçim ancak, doğal toplumdan sivil topluma, sınıflı top­ lumdan sınıfsız topluma geçiş gibi temel nitel diyalektik dönüşüm anlarında evrime uğrar" (Stoyanovitch, 1964: 122-3). Stoyanovitch kendisini, Engels'in (Bloch'a Mektubu'nda yer alan), nihai olarak altyapı belirleyici olsa bile hukukun da parçası olduğu üstyapının, altyapı ile çatışma içinde olabileceği görüşüyle hesaplaşma zorun­ da hissetmektedir. Engels'in bu önermesinde bir çelişki görmekte­ dir: "Yukarıda açıkladığımız gibi hukuk, maddi gerçeklikten ba­ ğımsız bir içeriği olamayacağına göre altyapıyı nasıl belirleyebilir? Bu çelişki ancak, egemen sınıfın, tarihsel olarak aşılmış bir üretim biçiminin varlığını sürdürmek için hukuk yaptığı durumlar düşü­ nüldüğünde giderilebilir" (Stoyanovitch, 1964: 125). Stoyanovitch 'te, Paşukanis sonrası yerleşen Sovyet hukuk te­ zinin; yani, "sosyalist hukuk biçimsel olarak burjuva hukuku ile aynıdır" tezinin açık bir ifadesi görülmektedir: "... Sosyalist hukuk kuralı da aynı nitelikte olacaktır. Tek fark, egemen sınıfın değiş­ miş olmasıdır. Yeni egemen sınıf, hüküm sürebilmek için devlet şeklinde örgütlenmek zorunda kalacak, kendi çıkarını ve iradesi­ ni hukuk aracılığıyla gerçekleştirecektir. Sosyalist olmayan hukuk

71

72

1

Marksizm ve Hukuk

(ve devlet) ile sosyalist hukuk (ve devlet) arasında bu açıdan hiçbir fark yoktur (Stoyanovitch, 1964: 81). Ancak bu benzerlik dışında esaslı farklılıklar da vardır. Esas fark, kapitalist sınıf ile işçi sınıfı arasındaki farktır (Stoyanovitch, 1964: 82). Sosyalist hukuk, insa­ nın insan tarafından sömürülmesine ilişkin bir sistem getirmez; egemen sınıf toplumun genelinde, kapitalizmden farklı olarak, bir azınlık değil çoğunluktur; işçi sınıfı gibi, sosyalist hukuk ve devlet de ortadan kalkma hedefini taşır" (Stoyanovitch, 1964: 84). SSCB'ye ve Avrupa komünist partilerine hakim olan bu tezler, Marx ve Engels'in yazıları esas alındığında tamamen tartışmalı hale geldiği gibi, SSCB hukuk tarihinde de ancak hukuksal/siyasal bir mücadelenin sonucu yerleştirilmiş olan resmi tezi yansıtmak­ tadır. Özellikle, Paşukanis'in, hukuksal biçimlerin yansız, nesnel ve araçsal olmadığı ve bu nedenle de sosyalizmin kuruluş süre­ cinde aynen kullanılmayacağı itirazına yanıt verilmesi gerekmek­ tedir. Bu gereklilik karşılanmadan ya da buna hiç değinilmeden, Marksizmin hukuk konusundaki düşüncelerini resmi Sovyet tez­ lerini esas alarak özetlemek eksik ve hatta yanlış olacaktır. Stoyanovitch tarafından, Marksist anlayışın, hukukun olgu­ sallığını reddettiğinin savunulması da bu bağlama oturmakta­ dır. Stoyanovitch'e göre, "olgu ile duyumsal dünyanın bir par­ çasının özerk görünümü anlaşılırsa eğer, hukuk kuralı, Marx'a göre, ne toplumsal ne de normatif bir olgudur. Eğer bir olgu ola­ rak değerlendirmek istersek, hukuk kuralı, türev bir olgudur; köken olarak üretim biçimiyle kopmaz bağları bulunan ve ona bağımlı, sadece onun toplumsal ilişkilerini yansıtan bir olgu­ dur" (1964: l l l). Bu durumda, sosyalizmde, hukuksal biçimler kapitalizmden devralınmış olsa bile, hukuk kuralları sosyalist toplumsal ilişkileri yansıtacaktır. Bu hukuksal biçimlerin, top­ lumsal ilişkilerin üzerinde geriletici, bozucu vs. bir etkisi olma­ yacaktır. Böylelikle, pozitif hukuk kurgusu ve işleyişi bakımın­ dan kapitalist toplumlardan farklı olmayan SSCB hukuk sistemi gerekçelendirilmiş olmaktadır.

"Marksizm ve H u ku k " Ya z ı n ı i n c e l e m e s i

J

Marksizme Stoyanovitch tarafından atfedilen, hukukun olgusal niteliğinin reddi görüşü, hukuksal incelemelerin ge­ reksizliği sonucuna da varmaktadır. Stoyanovitch bu sonucu, SSCB'de Hukuk Felsefesi adlı kitabında açıkça kabul etmekte­ dir: "Marx'a göre, hukuk gerçek bir sosyal olgu değildir; türev ve üstyapısal bir olgudur (fenomen). Varlığı ve içeriği tamamen altyapıya bağlıdır. Bu nedenle hukuk kuralını tanımak için, hu­ kuk kuralının kendisini incelemek boşunadır. Üretim biçimini, bu çerçevede örgütlenen toplumsal ilişkileri incelemek gerekir" (Stoyanovitch, 1965: 4-5). Stoyanovitch Marx'a, hukukun tarihsiz olduğu, bir baş­ ka ifade ile tarih dışı olduğu görüşünü de atfetmektedir. Stoyanovitch'in Marx'ına göre, "hukuk tarihi evrilmez; maddi yaşamın üretim biçimi evrilir. Hukuka gelince, hukuk bu evri­ mi izler, hukukun kendi evrimi yoktur. Kendi evrimi olmadığı için kendi tarihi de yoktur. Gerçekte hukuk gelişmez, özünde hep aynıdır" (1964: 1 19). Gerçeklik ile hukuksal gerçeklik arasındaki bağı ve huku­ kun tarihselliği görüşünü hiçbir zaman kaybetmeyen Marx'a böylesi bir düşüncenin nasıl atfedilebildiğini anlayabilmek ger­ çekten güçtür. Bu konuda, Alman ldeolojisi'nde (1845) yer alan "hukukun, dinden daha fazla kendine özgü bir tarihi olmadığı unutulmamalıdır" saptamasına ilişkin değerlendirmelerimize atıf yapmakla yetiniyoruz (Karahanoğulları, 2002: 88). 6 Stoyanovitch'in aktardığına göre, Marksistlerin gözünde, hu­ kuk, din ve ahlak gibi, bağımsız bir olgu olmadığı için, bir hukuk 6

"Marx-Engels'e göre hukuk salt bir yansıma değildir. Hukukun, sınırlı da olsa kendine özgü bir tarihi vardır. Burada sınırlılıkla kastedilen, bir yetersiz­ lik, zayıflık veya eksiklik anlamında değil, hukukun kaynağı ve işleviyle sıkı ilişkisinden kaynaklanan bir sınırlılıktır. Hukukun kendine özgü tarihinin srnırlı olmasrnııı v urgulanma nedeni y in e dünyanın hukuksal bakış açısıy­ la kavranamayacağını belirtmektir. Nitekim bu kısa cümle, hukukun üretim biçimlerinin gelişiminde oynadığı role ve özellikle modern sanayi ve ticaretin gelişimindeki etkisine ilişkin bir paragraflık bir açıklamanın sonunda yer al­ maktadır» (Karahanoğulları, 2002: 88). ,

73

74

1

Marksizm ve Hukuk

bilimi de bir hukuk felsefesi de yoktur (1964: 249). Bu saptaması­ na karşın Stoyanovitch, Marksizmin "negatif" de olsa bir hukuk felsefesi bulunduğunu savunmaktadır (1964: 251): "Hukuk doğal bir ihtiyaç değil, sadece tarihsel bir olgudur. Bu nedenle dünyaya ilişkin genel bir felsefenin çerçevesine girmez, sadece yabancılaş­ ma tarihinin bir parçasıdır. Yabancılaşmanın aşılmasıyla hukuk ortadan kalkacaktır. Bu nedenle, hukuk konusunda mümkün olan tek felsefe, eleştirel felsefedir" (1964: 250). Kanımızca, felse­ feyi gerçekleştirerek aşma arayışı içinde olan Marksizmden yola çıkılarak, eleştirel veya negatif olarak tanımlansa bile bir hukuk felsefesi kurulamaz. Stoyanovitch'e göre Marksizm, hukuku sadece, gerçek bir olgunun, dışsal ve biçimsel bir işareti kabul ettiğinden bağım­ sız bir hukuk biliminin olabilirliğini de kabul etmemektedir (Stoyanovitch, 1965: 19).

"Marksizm ve Hukuk", Marksizm içinden Bir Değerlendirme: Collins

111.

Marksizm ve hukuk konusundaki önemli çalışmalardan biri de Hugh Collins'in Marksizm ve Hukuk (Marxism and Law) isimli kitabıdır. Oxford University Press yayınlarının 1980'le­ rin başında çıkardığı, Marxist Introductions serisinde, Raymond Williams'ın Marksizm ve Edebiyat, Ralph Miliband'ın, Marksizm ve Siyaset, Alex Callinicos'un Marksizm ve Felsefe, Maurice Bloch'un Marksizm ve Antropoloji adlı çalışmalarının ardından yayınlanmıştır. 1982 yılına ait olan bu eser, Marksizm ve hukuk konusunu kitaplaştırmış saptayabildiğimiz en yeni çalışmadır. Collins'in kitabının özelliği, yukarıda ele aldığımız Stoyanovitch'in çalışmalarından farklı olarak, Marksizm için­ den yazılmış olması ve aşağıda ele alacağım ız Weyl' lerin ça­ lışmalarından farklı olarak da Avrupa komünist partilerinin "resmi" hukuk kuramı içinde yer almamasıdır. Bunun yanı sıra,

" M a r ksizm ve H u kuk" Yaz ı n ı i n c e l e m e s i

1

kanımca yerinde olarak, SSCB uygulaması inceleme kapsamı dışında bırakılmıştır. Çalışmanın başında açıkça, Marksist ku­ ram ile komünist devletlerin değerlerini bağdaştırmanın yanlış olduğu; buralarda üretilen çalışmalarla ilgilenilmeyeceği, zira, sayıca çok fazla olmalarına rağmen hukukun Marksist çözüm­ lemesine kayda değer bir katkı yapmadıkları belirtilmektedir (Collins, 1982: 2). Hukuk eğitimi almış olan ve üniversitede, sözleşme hukuku, iş hukuku ve hukuk kuramı konularında dersler veren Collins'in bu çalışmasında, hukukçuluğunun izlerini görmek pek müm­ kün değildir. Kitap, Collins'in, hukukçuluğu ile Marksizm bil­ gisi arasında, geçilmesi zor bir sınır çizdiği izlenimi vermekte­ dir. Collins'e göre, hukukun işleyişine katılan radikal hukukçu, hukukun üstünlüğü idealini oluşturan ideolojilerin yayılması­ na da katıldığı için Marksist ve aynı zamanda hukukçu olmak; çelişik, şizoid bir varoluş vadetmektedir (1982: 139). Böylesi bir çalışmada, şizofrenik bir ruh haline düşmemek için Collins, hu­ kukçu "kişiliği" yerine, Marksist "kişiliği"ni tercih etmektedir. Kitabın amacı, "hukukun, Marksist bakış açısından, açık sözlü bir değerlendirmesini yapmak" olarak ortaya konul­ muştur (Collins, 1982: v). Collins, Marksist hukuk biliminden (Marxist jurisprudence7) bahsetmekte; ancak, bu kavrama ilişkin 7

Jurispredence (Eng., Fr.) terimi, Latince, juris prudentia teriminden gelmekte­ dir. Hukuk incelemesi, bilgisi veya bilimi anlamında kullanılmaktadır. ABD' de ise terime, genel olarak, hukuk felsefesi anlamı verilmektedir. (bkz. http: il www.law.cornell.edu/ topics/jurisprudence.html, 16.06.2002). ufurisprudentia, Romalılarda hukuk bilimi ile eşanlamlıdır. Hukukçular [j u risco nsult ler) ju­ risprudente veya sadece prudente [sakınımlı) olarak adlandırırdı." Hukukçu­ ların faaliyeti esas olarak kuralların yorumudur ve hukuk kuralının uygulan­ masında hakkaniyet son derece önemlidir. Bu nedenle, kuralın, uygulanması sırasında büyük bir sakınımla ele alınması gerekir" (Palma, 1997). Hukukun uygulamaJaki bilgisine , sistemleştirilmesi ne, iyi uygulanabilmesi için sistemli bilgisine erişmeyi ifade edenjurisprudence teriminin Türkçe karşılığını bulmak sorunludur. Var olan jurisprudence'ın bilimsel bilgi sıfatını hak eder bil­ giler üretip üretmediği konusundaki çekincelerimizi bir yana bırakarak jurisp­ rudence karşılığı olarak uhukuk bilimi" terimini kullanmayı tercih ediyoruz. '

75

76

1

Marksizm ve Hukuk

bir açıklama getirmemektedir. Marksist hukuk biliminin olabi­ lirliği konusunda bir kesinlik varmış gibi, kitabın ilk cümlesinden itibaren bu kavram kullanılmaktadır. Ayrıca ilerleyen sayfalarda, "Marksist hukuk bilimi"nin yanına bir de "Marksist hukuk kura­ mı" eklenmekte (1982: 9), hukuk bilimi konusunda bir açıklama yapmayan Collins, Marksist hukuk genel kuramının mümkün olup olmadığı konusunda da değerlendirmelerde bulunmamak­ tadır. Hemen belirtelim ki "hukuk genel kuramı" ile, tüm hukuk dalları için geçerli olan, hukukun temel ve ortak kavramlarına ilişkin incelemeler anlaşılmaktadır. Collins'e göre, bir Marksistten "hukuk genel kuramı" oluş­ turmasını beklemek hukuk fetişizmine düşmesi riskini taşır. Hukuk fetişizmi, "hukuk sistemlerinin, toplumsal düzenin ve uygarlığın esaslı bileşeni olduğuna inanmaktır" (1982: 10). 8 Marksistler bu fetişizmi reddederler. Hukuk fenomeninin biri­ cik olma niteliğini ve özünü reddettikleri için bir "hukuk genel kuramı" oluşturmaya da çalışmazlar (1982: 13). Paşukanis'in çalışmasını bu tavrın açık bir istisnası olarak değerlendirmekte­ dir. Collins'e göre, Marksistler var olan iktidar örgütlenmesini savunmak gibi bir dertleri olmadığı için yeni bir hukuk kuramı oluşturma ile ilgilenmemiş olmakla birlikte, hukuk alanında Marksistlerin söyleyeceği çok şey bulunmaktadır. Hukuk olgu­ su Marksizm için merkezi bir araştırma konusu olmak zorunda bulunmakla birlikte klasik bir hukuk kuramı Marksizm için bir küfürdür (1982: 14). Collins, klasik hukuk kuramıyla Marksistlerin işi olamaya­ cağını büyük bir kesinlikle ortaya koyarken Marksistlerin hu­ kuk kuramı ile bağlarını aynı kesinlikle koparmamaktadır. Marx ve Engels, hukuk konusunda sistemli bir yaklaşım ge­ liştirmemiş; iktisat ve iktidar çalışmalarının yanında hukuk, 8

Hukuk fetişizminin temel unsurları: Mutlaka hukuk vardır, hukuk ayrı/ba­ ğımsız bir inceleme konusudur, iktidar önceden konulan hukuk kurallarına göre kullanılır (hukukun üstünlüğü anlayışı) (Collins, 1982: 1 1-12).

' M a rks izm ve H u ku k ' Ya z ı n ı i n c e l e m e s i

1

"ikincil" ve "teğet" bir ilgi alanı olarak kalmıştır (Collins, 1982: 9-10). Collins, klasiklerdeki parçalı değerlendirmeleri, genel tarihsel maddecilik ilkeleriyle birleştirerek "Marksist hukuk kuramı"nın ana hatlarının oluşturulabileceğini savunmaktadır (1981: 22). Bununla birlikte Marx ve Engels'in temel yazılarında hukukun yeri konusunda bir araştırmaya girişmemiş olma ek­ sikliği bu kitapta da bulunmaktadır. Yukarıda da belirttiği gibi Collins'in çalışmasında, "hukuk kuramı" ile "hukuk bilimi" terimleri hassasiyetle kullanılma­ maktadır Kitabının başlarında "bir Marksist hukuk kuramı­ nın anahatlarının oluşturulabileceğini" savunan Collins, daha sonra bu noktaya hiç değinmemektedir. Bir yandan açıkça Marksist bir hukuk kuramının oluşturulabilirliğinden söz et­ mekte, öte yandan hukuk kuramı ile hukuk bilimi arasında ne gibi bir ilişki olduğunu açıklamadan, Marksist hukuk biliminin (mhb) temel görevlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunmak­ tadır. Collins'e göre, mhb'nin temel amacı, "liberal siyasal fel­ sefenin köşe taşı olan hukukun üstünlüğü (rule of law) idealini eleştirmek"tir (1982: 1). Marksistler hukuku, gerçek doğasını, iktidar örgütlenmelerindeki işlevini ortaya çıkarmak ve modern sınai toplumlardaki hukukun üstünlüğü olarak bilinen yaygın meşruiyetçi ideolojiyi çürütmek için inceler" (1982: 1). Marksist hukuk bilimini, diğerlerinden ayıran da bu asi (yıkıcı) niteli­ ğidir (1982: 1). Collins Marksizmin hukukla ilişkisine yönelik bu çok yerinde saptamasına karşılık, ortaya çıkması gereken, "hukukla bu nitelikte bir ilişki kuran Marksizmden bir hukuk bilimi nasıl çıkabilir?" sorusunu sormamaktadır. Önemli olan bir nokta sessizce geçilmektedir. Kitapta Marksist hukuk bilimi oluşturma girişiminde bu­ lunulmamış, sadece bazı temel sorun alanlarına değinilmiştir. Değinilen alanlar, yalnızca hukuka özgü olmayan, Marksizm damarı içinde yer alan yazarlarca, devlet ve ideolojik yapılar bağlamında tartışılan konulardır. Bu nedenle, Collins'in açtığı

77

78

1

Marksizm ve Hukuk

inceleme başlıklarının, Marksizmin klasik tartışma konuları­ nı hukuk özelinde yinelemekten başka bir yenilik getirmediği söylenebilir. Çalışmada esas olarak, "hukukun sınıf egemenli­ ğinin aracı olma niteliği", "hukukun ideolojik niteliği ve göre­ li özerkliği sorunu", altyapı üstyapı ilişkisinde hukukun yeri", "hukukun geleceği ve sönümlenme sorunu", "sınıf savaşımı ve hukukun üstünlüğü" konuları ele alınmıştır. Collins hukuk konusundaki kabul gören genel Marksist de­ ğerlendirmeyi, altyapı ile üstyapı ilişkisi bağlamına oturtmak­ tadır. Bu ilişki çerçevesinde, "hukuk, iktisadi altyapının yansı­ masıdır, biçim ve içeriği egemen üretim biçimine denk düşer, hukuk üretim ilişkilerini ifade eder veya yansıtır" şeklinde özetlenebilecek yaygın savı yerleştirmektedir. Kısaca "yansıma savı" olarak adlandıracağımız bu fikri, in­ dirgemeci, ekonomist ve kaba maddeci olarak niteleyerek eleş­ tirmektedir: Üstyapının tüm parçaları, ayrım yapılmaksızın, üretim biçiminin doğrudan yansımaları olarak görülmekte, hukuk ile diğer toplumsal kurumlar arasındaki ilişki çözüm­ lenmemekte; hukukun işlevleri değerlendirme dışı bırakılmak­ tadır. Collins'e göre, iktisadi temellerle doğrudan bağlantılı ol­ mayan hukuksal düzenleme konuları bulunmaktadır. Üretim ilişkileri neden hukuk olarak yansımaktadır ve örneğin üretim sürecinin dışında yer alan evlilik neden hukuk tarafından dü­ zenlenmektedir. Bir diğer örnek de idarenin sınırlanmasına ilişkin yasaların doğrudan iktisadi temeller bulamamasıdır. Collins'e göre, yansıma savının en temel hatası, maddi temelin, hukukun biçimi ve içeriğini nasıl belirlediğini kabaca betimle­ miş olmasıdır. Hangi üretim ilişkisinin hangi kuralda yansısını bulduğunu saptamak genellikle imkansızdır. Tecavüzü veya cis­ mani zarar vermeyi yasaklayan kuralların üretim ilişkileri nden birinin yansısı olduğunu savunmak güçtür. Özellikle, mevzuu hukuk, örf adet hukukunun yerini aldıkça yansıtma görüşünün zayıflığı daha da artmaktadır (Collins, 1982: 23-24).

"Marksizm ve H u ku k " Ya z ı n ı i n c e l e m e s i

1

Collins yansıma savının karşısına, Lenin'in getirdiği siyaset vurgulu bakış açısından yola çıkarak, "sınıfsal araççı kuram"ı koymaktadır. Collins'e göre, Marksist gelenekte siyasal strateji­ ye yapılan vurgu özellikle Lenin'de, hukukun devletle özdeşleş­ tirilmesi sonucuna varmıştır. Buna göre hukuk, egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda devletçe yaratılır ve kullanılır (Collins, 1982: 27). Hukuk kurumsallaşmış şiddettir ve sınıf egemenli­ ğinin sağlanmasında silahlı gücün yanı sıra işlev görür (1982: 28). Collins, hukukun araççı çözümlemesi olarak tanımladığı bu çözümlemeyi, indirgemeciliğin alternatifi olarak görmekte­ dir. Hukuk mekanik bir yansıma değildir, egemen sınıf tarafın­ dan kendi çıkarları doğrultusunda bilerek yaratılır. Altyapı ile üstyapı arasındaki bağlantı, egemen sınıf tarafından sağlanır. Bu sınıf, siyasal ve hukuksal kurumlar aracılığıyla kendi çıkar­ larını takip eder.

Hukukun sınıf araççı kuramı (the class instrumentalist theory of law) Collins tarafından, hukukun, üstyapı-altyapı ilişkisine oturtulmasından kaynaklanan sorunları çözücü nitelikte gö­ rülmektedir. Bu kuramın hassas noktası, "hukukun, egemen sınıf tarafın­ dan kendi çıkarları doğrultusunda bilerek yaratılması" savıdır ve bunun farkında olan Collins, çözüm olarak, egemen sınıfın, kendi çıkarlarını nasıl tanıyıp, bunları uzun dönemli nasıl ko­ ruduğuna ilişkin açıklamayı, bilincin oluşumu ve ideoloji kav­ ramlarına dayandırmaktadır (1982: 32 vd). Egemen sınıfın bi­ lincini oluşturan ideolojik temelin genel hatları ise, belli üretim biçiminin içinde gelişen toplumsal faaliyetlerle biçimlenmekte­ dir (1982: 43). Araççı kurama ilişkin temel itirazları, özellikle devletin gö­ reli özerkliği itirazını da yanıtlayan Collins, yine egemen ideo­ loji kavramını kullanmakta, egemen ideolojinin kabul edilebilir siyasal eylemin sınırlarını çizdiğini belirtmektedir (1982: 50). Toplumsal çatışmanın kaynakları çeşitlidir fakat önemli olan,

79

80

1

Marksizm ve Hukuk

egemen ideolojidir ve bu, egemen sınıf faaliyetlerini genel bir gelişim içinde tutar, sapmaları önler (1982: 57). Hukuka sınıf araççı yaklaşımın açıklayıcı olduğunu savunan Collins, kaba bir araççılığa düşmemek gerektiğini de kabul et­ mektedir. Bu noktada, Engels'in, "hukukun oluşumunda, ege­ men sınıfın isteklerinin, hukukun iç çelişkilerinden arınma ve tutarlı olma gereksinimiyle dengelendiğini" belirttiği Conrad Schmidt'e mektubuna atıf yapmaktadır (Collins, 1982: 67). Hukuksal mantık özerktir; maddi temelin doğrudan yansıma­ sı değil, egemen ideolojinin sınırları içinde özerk bir varlıktır (1982: 68). Ancak Collins bu tezinden ürkmektedir çünkü bu durumda, üstyapının maddeci açıklamasına ters düşer biçimde, üstyapının bir unsurunun altyapı üzerinde etkide bulunduğunu kabul etmek gerekir (1982: 69). Tersten kurulan bu ilişkiye ör­ nek olarak kapitalizmin gelişmesi için mübadele ilişkilerini dü­ zenleyen bir sözleşmeler hukukunun bulunmasını koşul sayan Max Weber'i ve Avrupa'da kapitalizmin yeşermesine olanak sağlayan özgünlüğün gelişkin Roma Hukuku olduğu görüşünü aktarmaktadır. Colins hukuka özerklik vermenin yaratabilece­ ği çelişkiyi egemen ideoloji kavramıyla aşmaya çalışmaktadır. Hukukun özerkliği egemen ideoloji ile sınırlıdır, hukuksal us­ lamlamayı egemen ideoloji belirler (1982: 70). Collins tüm te­ zini altyapı-üstyapı ayrımı üzerine inşa etmektedir. Collins'te bu ayrım mutlak niteliktedir ve ayrımın ürettiği sorunlar hep egemen ideoloji dolayımıyla aşılmaya çalışılmaktadır. Altyapı-üstyapı ayrımına, "maddi temelin, varlığını sür­ dürebilmek için normatif bir boyut taşımak zorunda" olduğu, "üretim ilişkilerinin hukuksal terminolojide ifade edildiği; hukuksal ifadesi olmadan üretim ilişkilerinin gerçekleşeme­ yeceği" itirazı yöneltilmektedir (Collins, 1982: 79). Bu itiraza göre hukuk, hem altyapı hem de üstyapıda işlev görmektedir (Collins, 1982: 81). Collins bu itirazları egemen ideoloji kavramı ile karşılamaktadır. Hukuk kuralları üretim ilişkilerini yansıtır

" M a rksizm ve H u k u k " Yaz ı n ı i n c e l e me s i

1 81

ve kurar. Aynı zamanda bu kurallar üretim ilişkileri tarafından belirlenir. Buradaki paradoks görüntüsü ideoloji kavramıyla aşılabilir. Hukuk bilinçli bir sosyal düzenleme ise, bu bilinç üre­ tim biçiminde ortaya çıkan toplumsal etkinliklerden doğan ege­ men ideolojiler tarafından esinlenir (Collins, 1982: 87). Hukuk, üretim kaynaklı etkinliklerin ve bilinçli düzenlemelerin etki­ leşimi olarak değerlendirilmelidir (Collins, 1982: 90). Egemen ideolojiler başlangıçta, gelenek kurallarında ve ahlaki ölçülerde görünür hale gelir. Hukuksal düzenleme, egemen ideolojinin gereklerinin bir ifadesi olduğu için, zorunlu olarak bu tip dav­ ranış kurallarıyla çakışır. Hukukun özelliği, konulan biçimsel bir kuralın genellikle var olan gelenekleri kapsaması ve toplum üyelerinin de artık gelenekleri değil, hukuk kurallarını yönlen­ dirici olarak kabul etmesidir (Collins, 1982: 87-88). Böylelikle, konularak (pozitif olarak) ortaya çıkarılan ve kamusal olarak alenileştirilen hukuk kuralı, geleneği, doğru davranışın ölçütü olarak gereksizleştirerek içerir. Hukuk, metanormative (aşkın­ kural) bir fenomendir; zira var olan davranış ölçütlerini yutar ve kapsar (Collins, 1982: 88). Hukuka sınıf araççı yaklaşımı benimseyen Collins, bu yak­ laşımın eksikliklerinden biri olarak "hukukun sadece bir baskı aracı olarak görülmesi"ni de eleştirmektedir. Hukuk bir sınıfın egemenlik aracı olsa da hukukun işlevleri, baskı aracı olmak­ tan daha geniştir. İlk olarak, hukuk, egemen ideoloji ile uyum­ lu olan davranış kurallarını benimseyip bunları güçlendirerek toplumdaki uyuşmazlıkları çözer. Hukukun ikinci işlevi ideolo­ jiktir. Hukuksal kuramlar egemen ideolojinin en önemli yayıcı­ larındandır. Hukuk sadece insanları doğru davranışa zorlamaz, egemen ideoloji ile uyumlu bir " haklı" tanımlamasını da oluş­ turur ve yayar. Vatandaşların davranışlarını yönlendirecekleri ve birbirlerini eleştirebilecekleri yetkili ölçütler sunar. Siyasal düzen zorla olduğu kadar ideolojik hegemonya ile de sağlanır (Collins, 1982: 91-92).

82

1

Marksizm ve Hukuk

Marksizm ve hukuk konusunda yazanların düşünce ge­ liştirmek zorunda oldukları kaçınılmaz soruya Collins de ya­ nıt vermeye çalışmaktadır: hukukun geleceği. Collins'e göre Marksistler, hukukun ortadan kalkmasını, özgür bir toplumun şartı olarak kabul ederler. Komünist toplumda, üretim iliş­ kilerinin ve bundan kaynaklanan diğer toplumsal ilişkilerin hukuksal üstyapının desteği olmadan var olması mümkündür (Collins, 1982: 94). Liberal varsayıma göre, hukuksuz toplumsal düzen olmaz. Hukuk olmasa herkes birbirini öldürür. Collins, hukuk fetişizminin, tüm toplumsal kuralları hukuk kuralı ola­ rak kabul ettiğini ancak Marksistlerin, temel çelişkiler ortaya çıkıncaya kadar, hukuka gerek olmadan geleneksel kuralları ve diğer ölçütlerle üretim ilişkilerinin düzenlenebileceğini savun­ duklarını belirtmektedir (1982: 99). Komünist toplumda uzlaş­ maz sınıfsal karşıtlıklar ortadan kalkınca, hukukun varlığı da son bulacak; ancak, "hukuklaşmamış toplumsal düzen kural­ ları" varlığını sürdürecektir. Collins'e göre, "Örneğin, kürtaj, uyuşturucu ve tecavüz konusundaki yasaların egemen sınıfların çıkarlarının korunması ile ilgisini kurmak zordur. Devrimden sonra bu kuralların tamamen ortadan kalkacağını düşünmek için bir neden yoktur (1982; Elbette, bastırıcı hukuk kuralları özgürlükle bağdaşamayacaktır fakat, işbirliği ve karşılıklı say­ gının temel kurallarından da toplumu yok etmeden vazgeçmek mümkün değildir (1982: 122). Her uygar toplumda, her zaman temel davranış kuralları, mahkeme benzeri yapılarca ifade edi­ lip savunulacak davranış kuralları bulunacaktır" (1982: 122). Collins kitabının son bölümünde, siyasal mücadelede hu­ kukun rolünü9 ele aldıktan sonra, muhalif eleştirinin hedefine "hukukun üstünlüğü (rule of law)" ideolojisini koymaktadır. Collins'e göre, devletin sivil toplumdan ayrılması üzerine gelenek 9

Hukuk bir yandan kapitalist üretim biçimi tarafından üretilen sınıfsal ilişkile­ ri gizlerken temel siyasal haklar, işçi sınıfı örgütlenmelerinin devrimci bilinci kurmasını kolaylaştırmaktadır (Collins, 1982: 142).

· M a r k s i z m ve H u k u k · Yaz ı n ı i n c e l e m e s i

1 83

kurallarının yerini pozitif hukuk kuralları almış; devletin yasama konusundaki egemenliği, hukukun diğer normatif sistemler kar­ şısındaki üstünlüğünün yerleşmesine katkı sağlamıştır. Ayrıca, biçimsel adalet ve hukuksal sorunları siyaset dışı konular olarak değerlendiren özerk bir hukuksal mantık da bunu desteklemiştir. Bütün bu özellikler, bir temel ideoloji ile, "hukukun üstünlüğü (rule of law)" ideolojisi ile tamamlanmaktadır. Devletin ve huku­ kun yansızlık görüntüsü, bunların birer sınıfsal baskı aracı oldu­ ğu itirazlarını zayıflatmaktadır (Collins, 1982: 134-137). Radikal hukukçu için, doğru çizgi, hukukun üstünlü­ ğü ideolojisinin gizemini kırma çabasına katılmaktır. Ayrıca Marksistler tarafından, biçimsel eşitlik anlayışı ve hukuk mantığının tarafsız özerkliği düşüncesine de karşı çıkılmalı­ dır. Hukukun üstünlüğü ideolojisi, var olan üretim biçiminin sürdürülmesine hizmet ettiği için, Marksist siyasal etkinliğin ve hukuk biliminin (jurisprudence) temel hedefi olmalıdır (Collins, 1982: 139-141). Collins'in çalışmasını bir bütün olarak değerlendirdiğimiz­ de, Marksizm ve hukuk bağlantısını kurmaya çalışan inceleme­ lerin hemen hemen tüm klasik sorunlarını yaşadığı görülmek­ tedir. Collins, bu konudaki çalışmalarda, özellikle Doğu Bloku dağılmadan önce yapılan çalışmalarda daha bariz şekilde yaşa­ nan sosyalist ülkeler hukuk sistemlerini ele alıp almama gerili­ mini, kitabının başında bunları tamamen dışarıda bırakacağını belirterek atlamıştır. Bu tavrın, Marksizm ve hukuk bağlantısını kuramsal düzlemde geliştirmeyi amaçlayan çalışmalarda ko­ laylık yaratmasına karşılık, Ekim Devrimi sonrası başlayan ve Stalinist istikrarın sağlanmasına kadar geçen sürede yaşanan hukuk ve devlet konusundaki siyasal/kuramsal mücadeleyi göz ardı etmek; burada üretilen zengin kuramsal birikimin sahiple­ nilmesini engellemek gibi bir tehlikesi bulunduğu da gözden ka­ çırılmamalıdır. Collins'in çalışmasında, görülen bir diğer klasik sorun, hukukun, Marksizm içinde somut bir inceleme nesnesi

84

\

Marksizm ve Hukuk

olarak ortaya çıkarılamamasıdır. Hukuku, Marksizmin devlet, siyaset, ideoloji, altyapı, üstyapı gibi büyük konulardan bir tür­ lü yeterince ayrıştıramama, hukukun Marksist incelenmesinin önündeki en temel engellerden biridir. Hukukun bu konulardan bağımsız olmadığı ve devlet, siyaset, ideoloji, altyapı, üstyapı in­ celemeleriyle fikri bağı olmayan bir hukuk çalışmasının doğası gereği eksik kalacağı açıktır. Ancak, hukuk konusunda Marksist değerlendirme yaptığını iddia eden bir çalışmanın, devletin do­ ğası, göreli özerkliği, ideoloji, altyapı-üstyapı ilişkisi, minimum ve maksimum siyasal program tartışmalarıyla doldurulması da "yığmadan kaynaklanan bir eksikliktir". Verimli sonuçlar elde edebilmek için hukuk konusunun, Marksizmin özerk inceleme alanı haline getirilmesi zorunluluktur.1° Collins'in kitabında, hukuk incelemesi yapma gayretinden kaynaklanan, aşağıda ince­ leyeceğimiz Weyl'lerin çalışmalarında gördüğümüz, bir hata ile, hukuk sisteminin tüm dallarının tek tek Marksist çözümleme­ sini yapmaya çalışma hatasıyla karşılaşılmamaktadır. Collins'in çalışmasında böylesi bir umutsuz girişim bulunmamakla birlik­ te hukuk konusunun, Marksizmin klasik tartışma alanlarından yeterince özerkleştirilip özgün biçimde ele alınabildiği de söyle­ nemez. Marksizm ve hukuk çalışmalarında, Marx-Engels'in hu­ kuk düşüncesinin gelişim bütünlüğü değerlendirilmemekte, sol içi tartışmalarda kullanılan klasik parçalara atıf yapılmakla ye­ tinilmekte ve Marx'ın uyardığı "konuyu özdeyişler biçiminde ele alma tehlikesi"yle (Marx, 1976: 91} karşılaşılmaktadır. Collins'in çalışması da bu hatadan bağışık değildir. 10 Kanımca bu konudaki en önemli girişim Paşukanis'in Genel Hukuk Kuramı ve Marksizm adlı çalışmasıdır. Kitabında Paşukanis'e de değinen Collins, onun "tüm hukuk kurallarını, meta mübadelesinin yansıması olarak değerlendirdi­ ğini; bu yaklaşımın ancak sözleşmeleri açıklayabileceğini, diğer hukuk konula­ rının açıkta kaldığını (1982: 109) savunarak kaba maddecilikle eleştirmektedir (1982: l l l). Collins'in Paşukanis'i yeterince anlayamadığının en önemli kanıtı, ona ilişkin değerlendirmelerini kitabının hukukun geleceğini ele aldığı bölüm­ le sınırlamış olmasıdır.

" M a rksizm ve H u k u k " Ya z ı n ı i n celemesi

1 ss

Hukuka ve Sovyet Bloku Hukuk Anlayışına Övgü: Weyl iV.

Marksizm ve hukuk konusunda yazanlar, büyük oranda, Sovyetler Birliği'nde hukukun gelişimine ilişkin değerlendirme­ lerde bulunmaktadır. Doğu Bloku kaynaklı propaganda veya Batı kaynaklı karşı propaganda çalışmalarını bir kenara bıraktığı­ mızda, Marksizm ve hukuk konusundaki kuramsal incelemeler­ de, hukukun devrim sonrası gelişimi üzerinde durulduğu, ancak bu gelişimin Marksist ilkelerle tutarlılığına ilişkin bir yorumdan kaçınıldığı görülmektedir. Bunun yanı sıra, SSCB ve diğer sos­ yalist ülkelerin hukuk sistemlerine ilişkin geniş bir yazın bulun­ maktadır. Ancak görebildiğimiz kadarıyla, bu yazın, Marksizm ve hukuk bağlantısına ilişkin kuramsal çalışmalardan değil, il­ gili devletlerin yürürlük hukukuna ve burada yaşanan hukuki sorunlara ilişkin "klasik" hukuk temelli yazılarından oluşmak­ tadır (Geniş bir kaynakça için bkz. Weyl, 1975: 496-506). Burada inceleyeceğimiz iki kitap, Fransız Komünist Partisi çizgisinde, SSCB hukuk sistemini ölçüt alarak Fransız burjuva hukukunu eleştiren, SSCB'deki tarihsel gelişmelere çok sınırlı bi­ çimde değinen, Marksizm ve hukuk genel kuramsal bağlantısının yanı sıra tek tek hukuk dallarını da inceleyen, bunları yaparken de arka plana hukuk ve SSCB övgüsünü yerleştiren çalışmalardır. İlk kitap, 1968 yılında Editions Sociales' den çıkan Gerçekte

ve Eylemde Hukukun Payı (La Part du droit dans la realite et dans l'action) adlı çalışmadır. Şiar Yalçın tarafından Türkçeye çevrilen ve Konuk Yayınları'ndan 1975 yılında çıkan kitabın başlığına, Türkçe basımda, "Marksist-Leninist bir yaklaşımla" açıklaması eklenmiştir. 1 1 Monique ve Roland Weyl'in ele alacağımız ikinci kitabı, 1974 yılında yine Editions Sociales'den çıkan Devrim ve Hukukun 11

Türkçe basımda, yazarların isminin Monique-Roland diye verilmiş olması, tek isim izlenimi yaratmaktadır. Gerçekte kitap çift yazarlıdır: Monique Weyl ve Roland Weyl. Bu nedenle yazarlara "Weyl'ler" şeklinde atıf yapılacaktır.

86

1

Marksizm ve Hukuk

Perspektifleri, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma (Revolution et perspectives du droit, de la societe de classes a la societe sans clas­ ses) başlıklı çalışmadır. Weyl'lerin her iki çalışması da kesin ve açık bir hukuk öv­ güsü içermektedir. İlk çalışmasında, Sovyet ve kimi zaman da Çekoslovak sosyalist hukuk sistemleri ölçüt alınarak Fransız burjuva hukuku eleştirilmektedir. Ancak saf bir hukuk eleştirisi değil; bir sistem eleştirisi söz konusudur. "Sosyalist hukuk" öl­ çüt alınarak kapitalist hukuk eleştirilmektedir. İki gelişim aşa­ ması arasında hukukun yapısında bir değişiklik olup olmadığı veya olması gerekip gerekmediği hiç tartışılmamıştır. Gerçekte Weyl'ler böyle bir fark görmemektedir. Tek ve temel fark, ka­ pitalist devlet ve hukukun, sayıca az bir egemen sınıfın baskı aygıtı niteliğini taşıması, sosyalist devlet ve hukukun ise, bu niteliğini yitirmese de, artık sadece sayıca az bir kesimi baskı altında tutan, toplumun büyük çoğunluğunun hizmetinde bir araç olmasıdır. Varlıkbilimsel bir farklılık bulunmamaktadır. Yalnızca hukukun hizmet ettiği çıkar farklılaşmıştır. Weyl'ler için temel sorun, daha geri var olan hukuktan daha ileri "sosyalist" hukuka geçmektir. Bizzat hukukun var­ lığı tartışma konusu yapılmamaktadır. Özellikle, ilk kitabında, ceza hukukundan uluslararası hukuka Fransız hukuk sistemi­ nin geniş bir panoramasını çıkarmakta, eleştiriler getirmekte, ancak eleştirileri daha iyi olduğunu düşündüğü sosyalist blok hukukuyla kıyaslama yapmaktan öteye gitmemektedir. Köklü bir hukuk çözümlemesi bulunmamaktadır. Fransız Komünist Partisi'nin, kapitalist sistemi olgunlaştırarak devrime varma düşüncesine dayanan sakınımlılığı, Weyl'lerin Marksist hu­ kukçuluğuna da yansımaktadır.12 Weyl'ler, sosyalist huku1 2 Weyl'ler, hukuksal yoğunlaşmanın/olgunlaşmanın, devrimci kopuşun sağ­ lanması için gerekli koşullardan biri olduğunu savunmaktadır. (1975: 185); "Sosyalizme geçiş için, güvence sağlayan bir hukuksallık konusunda güçlü bir ideolojik ve kurumsal birikim önemlidir" (sf. 209).

' M a r ksizm ve H u ku k ' Ya z ı n ı i n c e l e m e s i

1

ka varmayı arzulamakta, bunun için Fransız kapitalist hukuk sistemini eleştirmekte ancak hukukun "itibarını yıkıcı" hiçbir girişimde bulunmamaktadır. Bu kuramsal tavır, aynı zamanda doğru siyasal çizgi olarak da kabul edilmektedir. Weyl'lerde, 1968 Hareketi ve onun yol açtığı "maceracı" siyasal çizgiler karşısında bir tavır alış olduğunu düşündürecek denli yasallık takıntısı bulunmaktadır. Weyl'lerin herhangi bir şekilde itiraz edemeyeceğimiz görüşüne göre, işçi sınıfı, burjuva hukukunun ve burjuvazinin yarattığı; ancak artık terk etmek istediği ileri unsurlarıyla, sınıf hareketinin burjuvaziden kopararak aldığı ileri unsurlarına sahip çıkmalıdır. Bu sayede, sosyalist topluma geçiş mümkün hale gelecektir. Kapitalist hukuk ile sosyalist hu­ kuk arasında, bir süreklilik bulunmaktadır. Hukukun Payı (1968) kitabında, ayrıntılı hukuk incelemele­ rinin arka planında sürüp giden bu tezler, Devrim ve Hukukun Perspektifleri (1974) kitabında tam bir açıklıkla ortaya konmak­ tadır. 1974 tarihli çalışma, hukukun itibar kaybetmesine karşı bir savunu olarak tasarlanmıştır. Aşağıda sırasıyla iki çalışma kısaca ele alınacaktır. Elli dokuz sayfayı bulan Giriş bölümünü saymazsak, Hukukun Payı, kapitalist hukukun ve sosyalist hukukun (özel­ likle SSCB yürürlük hukukunun) ele alındığı iki ana bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, Marksist hukuk çözümlemesi konusunda­ ki tavır ortaya konmakta, iki sapma belirlenmektedir: "Hukuk kavramı ile mücadele kavramını birbirine karşıt durumda gös­ termek ve legalitenin (kanuna uygunluğun) ve adaletin burjuva niteliğini ileri sürerek hukuki uğraşlara boş vermek" sol sapma olarak; "durmadan avukata danışan, falanca metni zorlamak, filanca metni de göz önüne almak, virgüller üzerinde oynamak suretiyle falanca işin mümkün olup olamayacağını sorup du­ ran sendika sorumlusu"nun tavrı da sağ sapma olarak tanım­ lanmaktadır (Weyl, 1975: 8-9). Weyl'lere göre "iki tutumun da

87

88

1

Marksizm ve Hukuk

hatalı yönü, gerçeğin bir ögesi olan hukuk verisinde bir eylem ögesi, bir mücadele ögesi görmemektir" (1975: 10). Onlara göre hukuku, bir kenara atarak veya takıntı haline getirerek değer­ sizleştirmeden çözümlemek gerekmektedir. Weyl'ler "Marksizmin hukuk incelemesi için zorunlu sayı­ lan anahtarları"nı üç noktada toplamaktadır: "Esas veriler üç tanedir. Birincisi temel, diğerleri düzeltici niteliktedir: 1 . Sosyal ilişkilerin, üretim ilişkileri ile belirlenmesi, 2. Değer yargıları ölçütleri (Marksizm hukuki ilişkinin değerlendirilmesi için bir etik önermektedir), 3. Hukukun sadece bir irade sorunu olma­ dığı gerçeği" (1975: 40). Weyl'lere göre "hukuk, her şeyden önce bir tahakküm aracıdır. Ancak bu sıfatıyla diğer tahakküm araç­ larına kıyasla özel niteliktedir: İdeolojik bir araçtır. (1975: 46) ... [Hukukun oluşumunda] İrade kuşkusuz belirleyici ve asal bir eğilim ögesi olarak ortaya çıkar. Ancak hukuki ürün, tarihi müktesabat, ideolojik miras, ekonomik veriler, çelişik çıkarların ikincil ama dayanaklı gücü, uluslararası durum, vb. gibi faktör­ lerin etkisiyle değişikliğe uğrar" (1975: 49). Yukarıda belirttiğimiz gibi, Weyl'ler, Brimo ve Stoyanovitch'i Marx ve Engels'in çalışmalarından yeterince yararlanmamakla eleştirmekle birlikte, hukukun Marksist yöntemle nasıl kavran­ ması gerektiğine ilişkin yazılarında herhangi bir klasikten ya­ rarlanıldığına ilişkin bir belirti bulunmamaktadır. Tarihsel gelişimde, sosyalist hukukun gerisine koydukları kapitalist hukuku kavrayışları, Weyl'lerin hukuk övgüsünün belirginleştiği noktadır. Onlara göre kapitalist hukuk, ilerici potansiyel taşıyan, çelişik bir hukuktur (Weyl, 1975: 56 vd). "Bir yandan kurulu düzeni korumayı amaç edinen otorite hukuku; öte yandan hakim sınıfa kendi iç ilişki kurallarını sağlamayı amaçlayan organizasyon hukuku. İkinci derecede olmak üzere, hukuk ezilen sınıfın ilişkilerini düzenler ve bir ölçüde ihtiyaçla­ rına cevap verir; ama sadece egemen sınıfın bunda çıkarı varsa ya da bu ihtiyaçları karşılamamak elinde değilse" (Weyl, 1975: .

" M a r k s i z m ve H u ku k " Ya z ı n ı i n c e l e m e s i

1

62). "Kapitalist hukuk, taviz hukuku ile sulandırılmış bir tahak­ küm hukukudur" (Weyl, 1975: 43). Weyl'ler, kapitalizm içinde bir "karşı-hukuk" tanımlamak­ tadır. Karşı-hukukla, "kapitalist hukukun bir parçasını oluştur­ makla beraber, bu hukukun fonksiyonuna ve amacına yabancı, ilerici, demokratik ve halkçı hukuk sektörü" kastedilmektedir (1975: 141). "Karşı-hukuk, ileri kapitalizmin ihsan ettiği bir hak olmak şöyle dursun, tam tersine, her seferinde büyük çatışma­ ların ganimeti olmuştur" (1975: 143). Karşı-hukuk, kapitalist hukuk içinde ayrı bir hukuk, bir çeşit sosyalist hukuk değildir (1975: 161). "Kapitalist sistemin bütünü ile kaynaşması yüzün­ den, bu karşı hukuk gerçek bir çelişki yaratmaktan ve tümü ile kapitalist hukuk sisteminin sınıf muhtevasını çürütmekten uzaktır" (1975: 162). Ancak, yarattığı baskı, iktidardaki sınıfın, burjuva hukukunun temel değerlerini inkar etmesine yol açar. "İktidardaki sınıf, hukuk sistemini, ezilen sınıfın baskısından ve etkisinden, meşruiyet [demokratik yasallık] ilkesini, yani tüm hukuk sistemini inkar etmekle kurtulabilir ancak" (1975: 167). Weyl'ler, kapitalist hukukun bir de yansız ve teknik bir yö­ nünün bulunduğunu savunmaktadır. Bu özellik de burjuva hukukunun olumlu yönlerinden biridir: "Bilançonun aktif ha­ nesine bir olay daha eklemek gerekir: Hukuk tekniğinin geliş­ mesi... [Bunlar] günü gelince adil bir toplumun hizmetinde de kullanılabilirler" (Weyl, 1975: 61). Weyl'lerde hukuk, kapitalist toplum için olduğu kadar sosyalist toplum için de bir araçtır ve hukukun sönümlenmesi bakış açısı bulunmamaktadır. Weyl'lerin kurduğu kuramsal çerçeve bu noktada bitmekte­ dir. Kitabın kalan bölümleri, Fransız sistemiyle sosyalist bloktan alınan güncel ve tarihsel örneklerle yapılan kaba bir siyasi ka­ lem kavgasıdır. Çok sayıdaki örneğin arasında, sınırlı ve dağınık biçimde, kuramsal saptamalar da yapılmaktadır. Temel amaç, Fransız hukukunun baskıcı yönünü yermek, bu hukuk içinde işçi sınıfının kazanımlarından oluşan "karşı hukuku" savun-

89

90

1

Marksizm ve Hukuk

mak, Sovyet hukukunun baskıcı yönünü, geçici bir zorunluluk olarak mazur göstermeye çalışmakı3-ı4 ve bu hukuku devletçi, pozitif hukukçu bakış açısıyla değerlendirmektir. Hemen he­ men tüm hukuk dallarının ve temel hukuksal kurumların ismi zikredilmekte ve bunlar kısaca, egemen sınıfın baskı aracı ola­ rak "açıklanmakta" dır. "Kapitalist hukukun bir zerresi yoktur 13 SSCB eleştirisi, yine FKP çizgisiyle tutarlı biçimde, sadece, Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin XX. ve XXII. Kongre kararlarındaki özeleştiri çerçeve­ sinde yapılmaktadır. SBKP kendini eleştirdiği için, Weyl 'ler de eleştirme gücü­ nü bulmaktadır (Bkz. Weyl, 1975: 363 vd.). Weyl'ler, Devrim sonrası hukuk alanındaki baskıcı ve keyfi gelişmeleri (suç ve cezaların yasallık ilkesinin ortadan kaldırılması, itirafın kanıt sayılması, siyasal suç kategorisinin kullanılması, istisnai hukuksal ve yargısal rejimlerin artması, hukukun baskı işlevinin güvence işlevinin önüne geçmesi, vs.) aktarmakta, bu­ nun temel nedeni de sosyalist toplumun, bir hukuk birikimi ve kültürünü dev­ ralmamış olmasına bağlamaktadır (1974: 51). Sovyet hukukunda, vatandaşların birtakım biçimsel haklara sahip olması değil bunları kullanabilecek iktisadi/ maddi olanakların yaratılması önemlidir; bu anlayışa dayanılarak hukukun ko­ ruyucu biçimciliği geri plana atılmıştır. Weyl'ler, SBKP'nin Hruşçov'un ünlü konuşmasını yaptığı 1956 XX. Kongresi'ni, sosyalist hukuk konusundaki hata­ ların itirafının ve düzeltilmeye başlanılmasının miladı olarak kabul etmekte­ dir (Weyl, 1 974: 64 vd.). Weyl'lere göre, Kongre, iktidarın kötüye kullanımına, vatandaşların boyun eğme eğiliminin sakıncalarına dikkat çekerek, bireylerin kendilerini, kendi iktidarlarının kötüye kullanımlarına karşı koruyacak araç­ lara sahip olmasının önemini kabul etmiş, burjuva hukukunun evrensel koru­ yucu ilkelerine dönülmesinin yolunu açmış ve böylelikle Lenin'in "burjuvasız burjuva devleti" saptamasının önemi ortaya çıkmıştır (1974: 65). 14 SSCB'de zaman zaman hukuk dışına çıkarak ama genellikle hukuk aracılığıyla uygulanan baskıyı, geçici bir gereklilik olarak meşrulaştırma çabası da mev­ cuttur. Zamanında bu kitapla kurduğu yakınlığı pişmanlıkla anan bir yargıç, kitabın bu kaba özürcülüğünü dile getirmektedir. "1970 yılında Monique ve Roland Weyl'in Gerçekte ve Eylemde Hukukun Payı kitabı, Fransızca bilen pek çok hukukçuda eleştirel düşünceyi güdüleyen büyük bir gürültü koparmıştı. 1990 yılında yeniden okuduğumda bu kitap bana, gençlik günlerimin ve mo­ dası geçmiş dönemlerin kalıntılarını hatırlattı: Kolay bir iyi-kötü karşıtlığı, kapitalist rejimlerdeki hukuk devletine reddiye, sosyalist ülkelerdeki "geçici iyi baskıya" sürekli özürcülük, Fransa'nın Strasbourg yargısından kaçtığı bir dö­ nemde burjuva temel hakların ve Avrupa boyutunun Fransız reddiyesi. Bunlar ben i m için artık taha m mü l edil mez şeyler ve ş i m d i ben i , ü niversitelerde bize

öğretilen pozitif hukukun büyüsünü bozduğu zaman (hili faydalıdır) duymuş olduğum hayranlık kadar bunaltıyor." Etrejuge en Russie, Christian Wettinck, http: //juripole.u-nancy.fr/Magistrature/Belgique/jourrussie.htm, 20.06.2002, Extrait du JJD (Journal des Juristes Democrates) sf. 75, 20.09.1990.

"Ma r ksizm ve H u k u k " Yazı n ı i n celemesi

1 91

ki, toplumun sınıf muhtevası hesaba katılmadan değerlendirile­ bilsin" (Weyl, 1975: 129) saptamasından hemen bir sayfa sonra, "kanunun gerçekten genel çıkarı temsil ettiği alanlar da yok de­ ğildir" (Weyl, 1975: 130) denilmekte ve "nüfus sicillerinin tutul­ masına, ilaç yapım ve satımının düzenlenmesine, bedene zarar verme, ırza geçme, çocuk kaçırılması yasaklarına" ilişkin yasalar örnek verilmektedir. 1 5 Tüm toplumsal biçimleri kesen ortak ve vazgeçilmez bir hukuk anlayışının izleri bulunmaktadır. 16 Weyl'ler, kapitalist hukuk ile sosyalist hukuk arasında, hu­ kuk olma bakımından bir fark görmemekte, ayrımı, iki siste­ min amaçları bakımından yapmaktadır. "Kapitalist legalitenin sınıf muhtevası, sınıfın sınıf üzerinde tahakkümünü sürdürmek amacına dayandığı halde, sosyalist legalitenin sınıf muhtevası, toplumun sınıflara bölünmesinin tasfiyesine dayanır" (1975: 280). Sosyalist toplumda da devletin zorlama işlevi sürecektir, çünkü kapitalist sınıfın tasfiyesi bir anda gerçekleşmez, ayrı­ ca toplumsal hayatta anarşi ve başıboşluğun hüküm sürmesi mümkün değildir, toplum gerekli aşamaya ve kültürel düzeye gelinceye kadar, devlet zorlayıcı özelliği ile ayakta kalacaktır ve "bu zorlama, aynen kapitalist hukukun araçlarından yararlanır: idari güdümcülük ve ceza baskısı. Fakat amaçların farklı oluşu nedeniyle sosyalist zorlamanın hem kriterleri değişiktir, hem biçimleri; ayrıca sınırlı bir zorlamadır bu" (1975: 283). Hukukun araççı kavranışı bizi, hukukun, hem kapitalist top­ lumda hem de sosyalist toplumda aynı rolü oynadığının kabulü­ ne götürmektedir. "Teknik bakımdan, hukukun sosyalist toplu­ mun sosyal ilişkilerine müdahalesi, kapitalist toplumun sosyal ilişkilerinde oynadığı rolün aynısını oynar ve aynı genel ilkele15

Benzer hir yaklaşım

ve benzer örnekler Collins'te de bulunmaktadır.

16 "Toplum hayatının düzeniyle ilgili her şeyin (ister adam öldürme, ister gereksiz yere bir trenin imdat zilini çalma yasağı söz konusu olsun) [kapitalist-sosya­ list] iki sistem arasındaki ortak bir düzenlemenin temelini teşkil ettiği açıktır (Weyl, 1975: 386). Hukukun işlevi ve sosyal yeri aynıdır" (Weyl, 1975: 389).

92

1

Marksizm ve Hukuk

re cevap verir" (Weyl, 1975: 321). Bununla birlikte, gerçeklik ile hukukun araççı kullanımı arasındaki ilişkinin tek yönlü kurul­ madığını kabul etmeleri Weyl'lerin yaklaşımının aşırılığını bir ölçüde törpülemektedir. Hukuk, gerçeklik üzerinde tek başına etki göstermez, kendisi de etkileşime girer. "Hukuk, kültür, eko­ nomi ve davranış arasında çok yanlı ve sürekli bir alışveriş, bir karşılıklı etki ve tepki devresi vardır. Bu alışverişte, etki yolla­ rından her biri bütün ötekiler üzerinde etki yaratır" (1975: 328). Weyl'ler yaptıkları hukuk savunusunu, hukukun güvence olma işlevine dayandırmaktadır. "Hukuk, her şeyden önce otoriteye ve suistimallerine karşı, keyfi eylemlerine karşı bir güvence teş­ kil etmeseydi, otorite, müdahalelerine hukuk kılıfını giydirmek ihtiyacını duymazdı . ... Hukuk tarifi gereği, keyfinin, indinin karşıtıdır. Bu da hukukun, onu empoze eden iktidarın gücü ta­ rafından tayin edilmediği ya da icra ve infazını gücüne borçlu olduğu bu iktidara bağlı bulunmadığı anlamına gelmez. Ancak işlemlerine hukuki bir kılıf geçirme kaygısını duyan bu aynı iktidar açıktan açığa keyfi eylemlere başvurmak hakkına sahip olmadığını kabul etmiş demektir" (1975: 12).17 Hukuk, genellik­ le demokratların ve özellikle emekçilerin elinde yararlı bir silah olabilir" (1975: 17). Gerçek muhtevası sosyalist olmayıp sadece sosyal bile olsa, burjuva demokrasisinin sosyal muhtevasının ve yeni demokra­ tik biçimlerinin zenginleştirilmesi ve halk egemenliğinin ev­ rensel ilkelerinin sonuna kadar götürülmesi çerçevesinde " hu­ kuka saygıyı savunmak, tutuculuk ve gericilik değil, demokrasi ve ilerlemeyi savunmaktır" (Weyl, 1975: 273). Weyl'lerin yaptığı hukuk savunusu, hukukun sönümlenmesi düşüncesinden vazgeçilmesi sonucuna da varmaktadır. Onlara 17 "Sosyalist toplum kurulurken de burjuva hukukunun güvenceleri kullanıla­ caktır. "Halkçı kurumların gelişimi, demokratik meşruiyeti baskıcı veya zorla­ yıcı müdahalelere karşı korumak için burjuva demokrasisi tarafından denen­ miş tekniklere sırt çevirmez." (Weyl, 1975: 255)

"Marksizm ve H u ku k " Yaz ı n ı i n c e l e m e s i

1 93

göre, "devletin göçüp gitmesi hukukun göçüp gitmesi yolu ile değil, hukuk kuralının biçim değiştirmesi yolu ile gerçekleştiri­ lir. Bu kuralın ise sadece niteliği değişir, zorlayıcı değerini yiti­ rir fakat normatif, düzenleyici ve ahlaki davranışın belirleyicisi niteliğini korur; ..Yeni oyun kuralları yepyeni bir biçim alacak, her türlü zorlamadan arınmış olacak, salt gönül rızasına daya­ nacak, ama yine de bir 'kural' olarak kalacak ve bu kuralların kaynağı ister istemez hukuki bir nitelik taşıyacaktır" (Weyl,

1975: 348-349). Hukuka, siyasal mücadele içinde de büyük bir önem atfe­ dilmektedir. Hukuk, Weyl'lere göre, sosyalizme barışçıl yollar­ dan geçişin esas kanalıdır. Süreklilik içinde bir dönüşüm ve bu dönüşüme götüren barışçı yollar tanımlanmaktadır: "Barışçı yollar mevcut legaliteden hareketle (bundan ülkenin çoğunlu­ ğunun katılmasıyla hukukun genel ilkelerine saygı gösterilme­ sini anlıyoruz, yoksa bir vali yasakladı diye herhangi bir gös­ teri yürüyüşünden vazgeçilmesini değil) yeni bir legalitenin geliştirilmesini içerir ve aynı zamanda bu legaliteyi kökünden değiştirmeyi amaçlar. Barışçı yollar anlayışına göre, halkçı ey­ lem, belirli hukuk ilişkilerinin çerçevesinde ve onlardan hareket ederek, bizzat bu hukuk ilişkilerini kökünden değiştirmeye yö­ nelir" (Weyl, 1975: 392). 18 Weyl'lerin ele alacağımız ikinci kitabı, Hukukun Payı'ndan altı sene sonra 1974 yılında yayınlanan, Devrim ve Hukukun Perspektifleri, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma' da, ilkinden farklı olarak kuramsal yaklaşım ağırlıktadır. İlk kitabın, huku­ kun her dalına ve güncel Fransız uygulamasına ilişkin Marksist değerlendirme çabasından farklı olarak Devrim ve Hukukun Perspektifleri, kuramsal bir hukuk savunusu yapmayı hedef18

"Barışçı yoll ar meşruiyetçi ( legalist) değildir; şu anlamda ki, dünyayı değiştir­ mek için hukuk metninin sihir ve kerametine güvenmezler. ... Hükümet dar­ besine de, iç savaşa da gerek kalmadan, bu üretim araçlarının özel mülkiyetten çıkarılması ve yerine donatım, üretim ve dağıtım planlamasına dayanan sosya­ list bir rejim getirilmesi olanağını öngörürler." (Weyl, 1975: 392) ,

94

1

Marksizm ve Hukuk

lemektedir. Hukuk ideolojisi eleştirisinin sonucunda "hukuk karşıtı bir ideoloji" gelişmesi tehlikesine dikkat çekmektedir. Weyl'lere göre, hukuk karşıtı ideoloji, burjuvazinin icadıdır ve bir burjuva ideolojisidir (1974: 1 19). "Hukuksal ideolojinin eleş­ tirisinde hukuk karşıtı ideolojinin tehlikeleri" başlığını taşıyan ilk bölümden sonra, "hukuksal ideolojiden hukuksal kültüre" başlıklı ikinci bölüm yer almaktadır. Hukukun Payı'nda yaklaşık beş yüz sayfa boyunca izini sür­ düğümüz kuramsal argümanlar daha açık biçimde Devrim ve Hukukun Perspektifleri'nde yer almaktadır. Kitap, hukukun, tarihsel olarak pek sevilmediği, hoşnut­ suzlukla malul olduğu saptamasıyla başlamaktadır. Bu yaygın hoşnutsuzluğa karşın hukuk, özellikle burjuva devrimlerinin ardından, anarşi olasılığına karşı bir güvence olarak yeniden itibar kazanmıştır. Günümüzde ise, özellikle Marksizmin hu­ kuk eleştirisinden beslenen işçi sınıfının siyasal eylemi, huku­ ka tekrar itibar kaybettirmektedir. Sistem karşıtı bu tepkinin yarattığı hukuk karşıtı havayı, sistem içi eğilimler de besle­ mektedir. "Modernci ve teknikçi" hukuk karşıtlığına göre hu­ kuk, bilim ve tekniğin doğru kabul ettiği verilerin hayata ge­ çirilmesinde etkenliğe karşı bir engeldir (Weyl, 1974: 12, 120). Hukukun böylesine itibar kaybetmesinin, hukuk karşıtı bir ideoloji yaratılmasının demokrasi karşıtı sakıncaları bulun­ maktadır (1974: 14 vd.). Weyl'ler, günümüz kapitalist toplumundaki bu değersizleş­ mesine karşın hukukun, işçi sınıfının mücadelesinde kullanıl­ masıyla yeniden değer kazanacağını belirtmektedir. Hukukun Payı'nda sürekli vurgulanan "burjuva hukukunun, işçi sınıfı mücadelesiyle kazanılan demokratik yönünün savunulması" te­ zinin, Fransız Komünist Partisi'nin tezi olduğu da açıkça ortaya konmaktadır. 1 9 19 1934 yılında Maurice Thorez tarafından ortaya konduğunu belirtiyor (Weyl, 1974: 18).

"Marksizm ve H u ku k " Yaz ı n ı i n c e l e m e s i

J

Kapitalizm içi teknikçi hukuk eleştirilerinin üzerinde fazla durmayan Weyl'ler buradan, sosyalist toplumda hukukun ko­ numuna ilişkin hukuk karşıtı görüşlerin eleştirisine geçmekte­ dirler (1974: 23). Yazarlar burada bir kayma yaratmakta, sosya­ lizmde hukukun rolü konusundaki eleştiriler "sosyalist yasal­ lık" eleştirisi şeklinde algılamakta, bunlar "sosyalist yasallık anlayışına yapılan saldırılar" olarak göğüslenmektedir. Weyl'lere göre, sosyalizm ile hukukun çelişik olduğunu dü­ şünmek "nihilist bir tavır"dır. Weyl'lerin, hukuk ve sosyalist toplum veya kapitalist hukuk ile sosyalist hukuk ilişkisini kav­ rayışı konusunda, Hukukun Payı'ndan yaptığımız aktarmala­ rın yeterli olduğunu düşünüyoruz. Bu kitapta sorun, bir kalem kavgası vesilesiyle ele alınmaktadır. Hukukun Payı nda, Brimo ve Stoyanovitch'i eleştiren Weyl'ler, bu kitapta da J.-M. Vincent ve onun üzerinden Paşukanis ile hesaplaşmaktadır. Vincent'in, Paşukanis'in Genel Hukuk Kuramı ve Marksizm (1926) kita­ bının, Fransızca çevirisine yazdığı sunuşta (1970), devletin ve hukukun sönümlenmesi için güçlenmesi gerektiğini savunan Sovyet Marksistlerini "tuhaf" olarak niteleyerek eleştirmesini20, nihilist tavrın örneği olarak göstermektedir. Hukukun, sosyalist bir rejim inşa edilirken "sönümlenmesi gerektiği öngörüsüyle köklü bir eleştiriye tabi tutularak ve bu amacı sağlayacak şekilde kullanılması gerektiği düşüncesinin kuramsal kanıtının klasik­ lerde bulunamayacağını düşünen Weyl'ler, Vincent'in kuramsal kanıt olarak "eski bir Bolşevik militana" (Paşukanis'i kastetmek­ tedir) başvurduğunu düşünmektedirler (1974: 28). Paşukanis, Lenin'in Devlet ve Devrim çalışmasının izinde yazmıştır kitabını; devletin sönümlenmesi konusundaki görüşlerin açık yansımala­ rı görülmektedir. Weyl'lere göre ise devrim sonrası gelişmeler ve '

20

V i ncent'a göre, "Paşukanis'in kitabı, SSCB'de hukukun (uzak gelecekteki) sö­ nümlenmesinin hukukun günümüzde mümkün olduğunca geliştirilmesi ve güçlendirilmesinden geçtiğini kabul eden günümüz Sovyetik kuramlarının erken bir eleştirisidir. Bu tuhaf Marksistler için hukuk, bir kalıntı değil fakat komünizm yolunda gelişim için temel bir araçtır." (Paşukanis, 1970: 6)

95

96

1

Marksizm ve Hukuk

uygulamanın dayattığı ihtiyaçlar hukukun sönümlenmesi fikrini yanlışlamıştır (1974: 35). 2 1 "Sosyalizmin gelişmesi ve yerleşmesi hem sosyalist legalitenin güçlenmesini gerektirmiş hem de bu­ nun şartlarını yaratmıştır" (1974: 36). Paşukanis'in iddia ve iti­ razlarının aksine, devrim sonrası "toplumda, burjuva hukukun payı azaldığı oranda sosyalist hukukun payı gelişir" (1974: 95). Weyl'lerin Lenin'in yazılarına dayandırdığı bu sav, Paşukanis'in temsil ettiği, "sosyalist bir hukuk" olamayacağı; devrim sonrası toplumsal gelişimin, devletin ve hukukun sönümlenmesi doğrul­ tusunda ilerlemesi gerektiği; yeni bir hukuk inşa etmenin bu te­ mel amaçla çelişik olduğu tezinin karşısında yer almakta ve resmi SSCB görüşünü temsil etmektedir. 22 Weyl'lere göre, Marx ve Lenin, anarko-sendikalist gözlükler­ le yapılan okumaların anladığının aksine, hukuku değil sadece "burjuva hukuku"nu eleştirmiştir (1974: 90-93, 104, 105). Hukuk devletle eşitlenemez, ileri derecede örgütlenmiş bir toplumda kuralların bulunması kaçınılmazdır; bunun "hukuk" terimiyle ifade edilmesi gerekmeyebilir (1974: 107). Weyl'ler devletin sö­ nümlenmesi konusunda, Stalin'in ortaya koyduğu, devleti güç­ lendirerek ortadan kaldırma tezini benimsemektedir: "Devletin sönümlenmesi mi? Elbette. Fakat bu devletin, demokrasinin güç­ lendirilmesiyle birleşmiş güçlenmesinden geçer" (1974: 77, 181). 21

Weyl'lere göre, Paşukanis'in, hukukun sönümlenme hedefi taşımasına ilişkin görüşleri, sosyalist yasallığı zayıflatmış, hukukun güvence sağlama işlevini or­ tadan kaldırmış, buharlaşan Paşukanis de ortaya çıkan durumun kurbanları arasında yer almıştır. (1974: 80). Ancak Weyl, Paşukanis'in, tezleri Sovyet hu­ kuk kuramı ve uygulamasından tasfiye edildikten sonra ortadan kaldırıldığını unutmakta, hatta daha ileri giderek, Stalin dönemi Adalet Komiseri Vişinski ile Paşukanis'i madalyonun iki yüzü olarak nitelemektedir (1974: 82).

22 Paşukanis eleştirilerini, kendi dönemlerinin siyasal tartışmalarıyla da birleş­ tirmekte, aynı bağlamda kurgulamaktadırlar. Weyl'lere göre, Paşukanis bir Marksologdur. "Sadece dölüt Mlinde sınırlı bir sosyalist deneyime dayanarak kuram geliştirmeye, deneyimin eksikliğini, klasikler üzerinde şerhçi bir spe­ külasyonla gidermeye çalışması ile Paşukanis'in düşünüş tarzı, hukuk karşıtı ideolojilerini ortodoksinin mantosuyla gizlemeye çalışan günümüz Markso­ loglarının tipik tarzıdır" (Weyl, 1974: 83).

' M a rksizm ve H u k u k ' Ya z ı n ı i n celemesi

1 97

Hukuki Normativizmin Kurucusundan Marksizm ve Hukuk Değerlendirmesi: Kelsen, "The Communist Theory of Law"

V.

Marksizm ve hukuk bağlantısını kuran çalışmaları incele­ yen araştırmacıları herhalde en çok, hukuki normativizmin kurucusu Hans Kelsen'in 1955 tarihli, Komünist Hukuk Kuramı (1he Communist 1heory of Law) kitabıyla karşılaşmak şaşırta­ caktır. 20. yüzyıl başından itibaren tüm üniversitelere yerleşen normativist pozitivist hukuk anlayışının kurucusunun kendini, "komünist hukuk kuramı" ile hesaplaşmak zorunda hissetmesi gerçekten şaşırtıcıdır. Giriş bölümü olmayan, iki sayfalık bir önsözü ve tek sayfalık bir sonucu bulunan 193 sayfalık bu kitapta, ilk olarak Marx ve Engels'in devlet ve hukuk konusundaki görüşleri özetlenmek­ te, daha sonra Lenin' den başlayarak Sovyet hukuk kuramcıları (Stuçka, Reisner, Paşukanis, Vişinski, Golunski ve Strogoviç) ele alınmaktadır. Ayrıca, Sovyet devletler hukuku kuramına da bir bölüm ayrılmıştır. Sovyet hukuk kuramcıları arasında en ge­ niş yer Paşukanis'e verilmiştir. "Paşukanis'in Hukuk Kuramı" başlıklı bir bölümü, "Paşukanis'in Kuramının Reddi" başlıklı bölüm izlemektedir. Kelsen, Marksizmi "toplumsal gerçekliğin iktisadi yorumu" olarak nitelemektedir. Ona göre bu yorum, Marksizm karşıtı akımlar da dahil olmak üzere günümüz toplum bilimleri üze­ rinde "anti-normativist" bir etki yaratmış; bunun hukuk üze­ rindeki sonucu, hukuk bilimi yerine hukuk sosyolojisini geçir­ me eğilimi olmuştur. Özellikle hukuk alanında bu anti-nor­ mativist bakış açısının Marksizmin hukuk konusundaki temel görüşüdür. Bu saptamalarla başlayan kitabın dürtüsünün, güçlü ve olumsuz etkisiyle, sosyal bilimlerde ve özel olarak da hukuk­ ta normativist yaklaşımı engelleyen Marksist hukuk anlayışı ile hesaplaşma olduğu kısa önsözünden rahatlıkla anlaşılmaktadır.

98

1

Marksizm ve Hukuk

Kitabın isminde "komünist hukuk kuramı"ndan söz edilmek­ le birlikte, kitapta Sovyet hukuk kuramı tabiri kullanılmaktadır. Gerçekte Kelsen, Marx ve Engels'te hukukun nasıl algılandığını açıkladıktan sonra, bu kuramın Sovyet deneyimiyle büründüğü şekli ele almaktadır. İncelediği yazarların hiçbirinin Marksizm dışında yer alma gibi bir iddiaları olmadığı açıktır. SSCB'nin resmi tezleriyle belirlenmiş olsa da hepsi Marksist yaklaşım içinde kalmışlardır. Bu nedenle, Kelsen'in Sovyet veya komünist hukuk kuramını değil de bir bütün olarak Marksist yaklaşımın hukukla ilişkisini değerlendirdiğini kabul edebiliriz. Kelsen'e göre, Sovyet hukuk kuramı, başından beri, büyük ölçüde siyasi etmenlerin egemenliği altında kalmış; "Marx'ın ideolojik üstyapı kuramına uygun olarak, kapitalizme karşı ideolojik bir silah olarak değerlendirilmiş; Sovyet hükümetinin her politika değişikliğine itaatkar biçimde uyum sağlamıştır." Kelsen, bu incelemeyle "kendini siyasetten bağımsızlaştırama­ mış bir sosyal bilimin utanç verici düşüşünü" göstereceğini be­ lirtmektedir (Kelsen, 1955: 7). Kanımızca hukuku ve hukuk bilimini siyasetten kurtarma iki anlama gelebilir. İlk olarak, hukukun kökeni ve üretiminin siyaset ile ilgisiz olduğu; ikinci olarak da hukukun ve hukuk biliminin siyasetin bir "aracı'', "oyuncağı" olamayacağı savunu­ labilir. Kelsen, açıkça belirtmese de her iki amacı da gerçekleş­ tirmeye çalışmaktadır. Birinci anlamlandırma, zaten Kelsen'in hukuk anlayışının temelinde yer almaktadır. Kelsen'in norma­ tivist hukuk kuramı, hukukun kaynağı, kökeni ve üretimi gibi konuları tamamen "hukukun dışında" bırakmaktadır. İkinci yorum, yani hukukun siyasal araç olarak kullanılması, incele­ diğimiz eserindeki temel hedeftir. Kelsen'in kurucusu old u ğu normativist hukuk kuramı, "hu­ kuku, saf bir düzenleme tekniğine dönüştürmek için ideolojik, ahlaki ve siyasi temellerinden koparma/temizleme/kurtarma"yı amaçlamaktadır. Hukukun özerkliği ilan edilmekte, pozitif hu-

" M a r k s i z m ve H u kuk' Ya z ı n ı i n c e l e m e s i

1 99

kuk kuramından, psikolojik, sosyolojik, siyasal, ahlaki ve dinsel her türlü hukuk dışı unsur dışlanmaktadır. Hukuk kuramcısı değer yargılarını katmadan pozitif hukuku incelemekle yetin­ melidir. Hukuk bilimi, nedensellikle değil, olması gereken ile ilgilendiğinden pozitif bir bilim değil, normatif bir bilimdir. Hukuk, toplumsal davranış kuralları olarak değil devletin koy­ duğu, gücüyle yaptırıma bağladığı iradi kurallar olarak algıla­ nır. Bu nedenle hukuk ve devlet Kelsen için aynı olguyu temsil eder. Bütün kurallar geçerliliklerini bir üst kuraldan alırlar; en üst kural, "temel norm"dur; temel norm, "kurucuların iradesine uyulması gereklidir" varsayımına dayanır ve ahlaki veya siyasi değil, kuralların geçerliliğini sağlayacak bir üst norm bulma ge­ rekliliğinden doğan teknik bir varsayımdır.23 Hukuku, kaynağı olan toplumsal gerçeklikten koparmayı amaçlayan Kelsen'in Marksizmde saf hukuk kuramını bozucu bir yön görmesi doğaldır. Altyapı-üstyapı ayrımı, Kelsen için de Marksist epistemolo­ jinin temelidir ve Kelsen de Marksizm-hukuk ilişkisini bu bağ­ lamda kurmaktadır. Ayrıma ilişkin klasiklerden alıntılar yap­ tıktan sonra, "devlet ve hukuk toplumsal fenomenleri, altyapıya mı üstyapıya mı aittir sorusunun belirsizlik yarattığı" saptan­ maktadır (Kelsen, 1955: 5). Hukukun gerçekliği ifade etme ve aynı zamanda ifadesi olduğu gerçekliği etkilemesi konusunda Marx'tan çeşitli alıntılar yapan Kelsen, hukuku altyapı-üstyapı ilişkisinde altyapıya yerleştirmektedir: "Hukuk, iktisadi gerçek­ liğin bir sonucu olduğuna ve kendisi de gerçeklik üzerinde etki­ de bulunduğuna, yani nedensellik ilişkisine tabi olduğuna göre, gerçekliğin içindedir ve bundan dolayı, ideolojik üstyapının te­ meline, yani altyapıya aittir" (1955: 9). 23 Kelsen'in hukuki normativizm konusundaki görüşlerinin özeti için bkz http: il membres.lycos.fr/ideologues/Kelsen.html, 03.07.2002; Nicoletta Bersier Ladavac, uHans Kelsen (1881-1973), Biographical Note and Bibliographyn, http: //www.ejil. org/journal/Vol9/ No2/artl l .html, 03.07.2002; Ayrıca (Güriz, 1987: 335)

100

1

Marksizm ve Hukuk

Kelsen'e göre, hukukun Marksizm tarafından ideolojik bi­ çimlerden biri olarak değerlendirilmesi, hukuk kuramı ile hukukun karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. "Yasa koyu­ cu tarafından yaratılan ve mahkemeler tarafından uygulanan hukuk bir ideoloji değil, toplumsal gerçekliktir. Hukukun nor­ matif yorumu, yani belirli bir hukuk kuramı, hukukun kendisi değil, ideolojidir" (Kelsen, 1955: 13). Kelsen'e göre "Marx, hukuk bir ideolojidir derken, hukuku bir toplumsal norm ve dolayısıy­ la adil bir kural sayan, böylelikle toplumsal gerçekliği çarpıtan kuramları kastetmiştir" (1955: 14). Kelsen, kendisi tarafından geliştirilen "saf hukuk kuramı"nın, hukuku ideolojiden kurtar­ dığını, ideolojik olmayan bir normativist yoruma olanak tanıdı­ ğını ileri sürmektedir. Kelsen'in normativist kuramında, doğal gerçeklik ile hukuk­ sal gerçeklik arasında ayrım yapılmaktadır. Ona göre hukuk­ sal gerçeklik, nedensellik yasasıyla işleyen doğal gerçeklikten farklıdır. Marx, doğal gerçeklik konusundaki doğru görüşleri­ ni hukuksal gerçekliğe uygulayarak yanlış sonuçlara varmıştır: "Doğal gerçeklik bakımından, Hegel'in diyalektiği gerçekten de tepetaklak duruyordu ve Marx bunu ayakları üzerine dikmekte övünebilirdi. Ancak, hukuka gelince tam tersini yaptı. İnsanın kafasındaki bir düşünce olarak hukuk, gerçekliğin bir yansı­ ması, gerçekliğin yansı yeniden üretimi değildir. Tam tersine. Hukuka uygun olan gerçek davranışı, hukukun gerçekleşmesi olarak değerlendiririz" (Kelsen, 1955: 16). Kelsen'e göre, Marksizm, koptuğunu iddia ettiği doğal hu­ kuk akımıyla aynı sonuca varmaktadır. İdeolojik gerçekliğin gerisinde bir "gerçek gerçeklik" araması, doğal hukukun, insa­ nın veya nesnelerin doğasından kurallar çıkarmaya çalışmasıyla aynı şeydir (1955: 20). Kelsen, Marksizm içindeki hukukun sönümlenmesi tezini Marx'ın görüşleriyle uyumlu görmemektedir. Ona göre, Marx, her üretim biçiminin kendi hukuksal kurallarını yarattığından

· M a r k s i z m ve H u k u k · Ya z ı n ı i n c e l e m e s i

l

da söz etmiştir. Üretim araçlarındaki kolektif mülkiyet gelecek toplumun bir unsuru olacaksa, bu statüyü güvenceye alan bir hukuk da olmalıdır (Kelsen, 1955: 37). Kelsen'e göre, Marksizm içinde anarşist bir damar da vardır ve hukukun geleceği soru­ nunda farklı bir okumayla farklı sonuca da varılabilir. Marx'ı, gelecek komünist toplumda normatif ve zora dayalı bir toplum­ sal düzenin bulunmayacağı görüşüne varacak şekilde okuyanla­ rın tavrı Marksizm içindeki anarşist eğilimle uyumludur (1955: 38). Bununla birlikte bu yorum ütopik niteliktedir. Gelecek toplumu, tüm iktisadi ihtiyaçların tamamen tatmin edildiği bir bolluk toplumu olarak tasarlamak ve bu toplumsal düzenin bozulması durumunda zora başvurmanın gerekmeyeceğini dü­ şünmek, hukuksuz bir toplum tasavvur etmek 'bir cennet bah­ çesi' ütopyasıdır" (1955: 38). Kelsen için, en önemli olan nokta, Marksizmin bilim ile si­ yaseti birbirine karıştırmış olmasıdır (Kelsen, 1955: 44). Marx için "sosyal bilim, burjuva toplumun ideolojik bilincinin eleş­ tirisidir. ... Toplumsal ideolojinin eleştirisi, toplumsal gerçek­ liğin eleştirisine dönüşür ve toplumsal gerçekliğin eleştirisi de toplumsal devrimle bu gerçekliğin tamamen değiştirilmesini hedefler. Böylece, bilim, en baştan itibaren siyasete karışmış­ tır; siyasetin aracı olarak görülmektedir" (Kelsen, 1955: 45). Kuram ile uygulamanın, bilim ile siyasetin birbirine karıştı­ rılmasıyla Marksizm ideoloji sıfatını hak etmektedir (Kelsen,

1955: 46). Marx-Engels'in devlet ve hukuk konusundaki görüşlerini ilk elli sayfada özetleyip değerlendiren Kelsen, daha sonra, hu­ kuk kuramı konusunda "üstatlarının sözlerini yorumlamaktan başka bir şey yapmamış", yeni hiçbir şey katmamış olduğunu düşündüğü (1955: 57) Lenin'i ele almaktadır. Kelsen'in bu de­ ğerlendirmelerini ve Sovyet hukuk kuramcılarından (Stuçka, Reisner, Paşukanis, Vişinski, Golunski ve Strogoviç) yaptığı özetleri ele almayacağız. Ancak, Kelsen'in bu yazarlar vesilesiy-

ıoı

1 02

1

Marksizm ve Hukuk

le yaptığı, Marksist hukuk anlayışına ilişkin genel eleştirilerini kısaca aktarmaya çalışacağız. Kelsen, Marksist hukuk anlayışı/doktrini/felsefesi/bilimin­ den söz etmemekte, gerçekte, Sovyet hukuk anlayışı/doktrini/ felsefesi/bilimini ele almaktadır. Bununla birlikte, Sovyetler'e ilişkin özel değerlendirmeleri bir yana bıraktığımızda, Kelsen' in saptamalarından genel olarak Marksizm ve hukuk ilişkisini konu alan görüşlerini çıkarmamız mümkündür. Kelsen'e göre, Marksistlerin burjuva hukuk bilimine yönelt­ tiği eleştiriler, hayali bir rakibi varsaymaktadır. Burjuva hukuk bilimine atfedilen ebedi hukuk fikri, sadece doğal hukuk dokt­ rinine ait olup bunun karşısında yer alan biçimci, normativist hukuk öğretilerini görmemek bir çelişkidir (1955: 72). "Eğer bir öğretinin bilimsel niteliği nesnelliğinden yani bilim adamlarının öznel değer yargılarından bağımsız olma­ sından kaynaklanıyorsa, burjuva hukuk biliminin Sovyet hu­ kuk biliminden daha bilimsel olduğu kesindir" (Kelsen, 1955: 73). "Burjuva hukuk bilimi, hukuk kavramını, belirli bir sınıf hukukuyla sınırlamaz, çünkü hukuk denilen fenomenin tanı­ mında sadece kapitalist hukuku değil, komünist toplumdaki de dahil tüm olası hukuk biçimlerini kapsamayı ister; zira, sade­ ce kapitalist toplumun değil, diğer toplumların da toplumsal düzenlerini herhangi birini diğeri karşısında meşrulaştırmaya çalışmadan açıklamayı ister" (Kelsen, 1955: 75). "Sovyet hukuk öğretisinin işlevi, toplumsal ve hukuksal gerçekliği, nesnel bi­ çimde tanımlamak ve açıklamak değil, fakat var olan toplumsal düzeni tahrip edip yerine bir başkasını koyarak oluşturmaktır" (Kelsen, 1955: 76). Kelsen'e göre, Marksistler hukuku, ideolojik düşüncenin bir biçimi olarak değerlendirmekte bu