Lukka'dan Likya'ya: Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi [2 ed.]
 9789750837104, 9789750847196

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

LUKKNDAN LİKYA'YA Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Lukka'dan Likya'ya Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Hazırlayanlar

Havva İşkan - Erkan Dündar

omo

YAPI KREDi YAYINLARI

Yapı Kredi Yayınlan Tarih -

267

- 5602

Lukka'dan Likya'ya - Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi Hazırlayanlar: Havva İşkan, Erkan Dündar Ediıör: Nihat Tekdemir Redaksiyon: Derya Onder Çeviriler: Fatih Mehmet Şen Duzelıi: Filiz Ôzkan, Hande Kurdoğlu Kapak ıasanmı: Mehmet Ulusc:I Grafik uygulama: Arzu Yaraş Baskı: Asya Basım Yayın Sanayi Tic. Lıd. Şıi

15 T emmuz Mah. Gulbahar Cad. No: 62/B Guneşli - Bağcılar I İstanbul Telefon: (O 212) 693 00 08 Sertifika No: 52508 (Bu kitabın tik baskısı 23.5 x

ISBN

33 cm boyutlarında, 978-975-08-3710-4 numarasıyla yayımlanmışıır.) 1. baskı: İstanbul, Haziran 2020 2. baskı: İstanbul, Ocak 2022 ISBN 978-975-08-4719-6

©Yapı Kredi KO.ltür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş., Sertifika No:

44719

2019

Buıun yayın haklan saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım için yapılacak kısa alınnlar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğalıılamaz. Yapı Kn:di Kültlir Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş.

161 Beyoğlu 34433 İstanbul (O 212) 252 47 oo Faks: (O 212) 293 07 2V

İsıiklal Caddesi No: Telefon:

hııp://www.ykykulıur.com.ır

e-posta: ykykulı[email protected].ır lacebook.comlyaplkredlyayinlari twitter.com/YKYHaber instagram.comlyaplkredlyayinlari Yapı Kredi Kulıur Sanaı Yayıncılık PEN lntemaıional Publishcrs Circle üyesidir.

İÇİNDEKİLER

YAPI KREDİ YAYINLARI

Sunu• VIII

İBRAHİM YELMENOGLU

Işıklar thkesini Okumak• IX

HAVVA İŞKAN ERKAN DÜNDAR

Önsöz• XI

LİKYA UYGARLIGl'NIN KEŞİF ÖYKÜSÜ

MARTIN ZIMMERMANN

MASAL VE

Likya Uygarhğı'nın Keşfi• 3

GERÇEK- MİTOS VE TARİH

SOPHIA BÖNISCH-MEYER

Mitoslarda Likya ve Likyahlar• 11

RALF BECKS

Tarih Öncesinde Likya• 23

FRANK KOLB

Beylikler Dönemi'nde Likya (MÖ 550-360)• 34

CHRISTOF SCHULER

Hellenistik Dönem'de Likya ve Likya Birliği (MÖ 4.

BÜLENT İPLİKÇİOGLU KLAUS ZIMMERMANN

- 1. yüzyıl)• 44

Bir Roma Eyaleti Olarak Likya• 58 Osmanlı Fethine Kadar Doğıı Roma ve Bizans Dönemi'nde Likya• 65

HALKLAR, YAZI, DİL MAX GANDER

Antik Yakındoğıı Kaynaklarında Lukka, Likyahlar ve Tr:fümili• 77

DIETHER SCHÜRR

Likyahların Komşuları: Solymler, Rodoslular, Milyashlar, Kabalialılar ve Karialılar• 98

RECAİ TEKOGLU

Likya Dili ve Yazısı• 109

NOVELLA VISMARA

Likya Sikkeleri• 121

HAVVAİŞKAN

Likya Birliği ve Eyaleti Başkenti: Patara• 132

MEZARLAR-NEKROPOLLER

OLIVER HÜLDEN

Likya Nekropolleri ve Ölü Kültü• 155

S. GÖKHAN TİRYAKİ

Milyas Boyalı Mezar Odalan: Kızılbel, Müğren ve Karaburun il• 168

JÜRGEN BORCHHARDT

Likya Beyleri ve Tapınak Mezarlan• 180

ZEYNEP KUBAN

Likya Kaya Mezarlan• 188

ELİF ÖZER

Likya Lahitleri• 201

KÜLTÜR VE SANAT FAHRİ IŞIK

Beylikler Dönemi Ksanthos'u (Ariina) Özelinde Likya Uygarlığı'nın Anadolu-İon Özü Üzerine• 213

H.-HELGE NIESWANDT

Pers İmparatorluğu Dönemi'nde Likya ve Likya Sanatında Pers-Yakındoğu Unsurlan• 239

CHRISTINE BRUNS-ÖZGAN Klasik Dönem Likya Yontuculuğu: Biçem ve Yorum• 253

SERAP ERKOÇ ERKAN DÜNDAR

Likya'nın Roma Çağı Plastiği• 270 Likya'da Seramik: Üretim ve Ticarete Genel Bir Bakış• 280

ENGİN AKYÜREK

Likya'da Bizans Dönemi Mimarlığı• 294

İNANÇ VE DİN

N. EDA AKYÜREK ŞAHİN

Likya'da Tannlar ve Kültler• 311

MUSTAFA KOÇAK

Likya Apollonu ve Kehaneti• 324

KÜRŞAT DEMiRCİ

Myra (Demre) Piskoposu Pataralı Aziz Nikolaos• 332

LİKYA'YA ÖZEL

KORAY KONUK

Elmalı Definesi• 341

FATİH ONUR

Patara Yol Anıtı• 345

ŞEVKET AKTAŞ

Likya ve Milyas Bölgesi Ahşap (Tahıl) Ambarlan• 355

SÜLEYMAN BULUT

Likya'da Ancılık• 361 Dizin• 371

Sunu

Erken Hitit ve Mısır kaynaklarında Lukka Ülkesi ve Lukka Halkı olarak geçen Likyalılar kadim Anadolu'nun yerel sakinlerindendir. Luviler ile akraba bir dil ko­ nuşan bu halka ait izler son yıllarda yapılan araştınnalarla tarihöncesi dönemlere kadar geriye gitmiş, böylece Anadolu tarihini anlama yolunda önemli bir adım daha atılmıştır. Likyalılar, içinden geçtikleri Anadolu tarihini şekillendinneyi başarmış, yiğit komutanları Sarpedon önderliğinde Troialıların safında savaşarak tarihin bu önemli destanında ayrıcalıklı bir yer edinmişlerdir. Elinizdeki kitap, Anadolu'nun bu köklü kültür coğrafyasını farklı açılardan ele alarak, yerli ve yabancı bilim insanlarının araştınna sonuçlarını okuyucuyla buluşturmaktadır. Tüpraş ve Yapı Kredi Yayınları ortaklığında 2016 yılında Türkçe-İngilizce yayımlanan Lukka 'dan Likya ya: Sarpedon ve Aziz Nikolaos 'un Ülkesi kitabının güncellenmiş yeni basımıdır. Kitabın daha geniş okur kitlesine yönelik bu yeni basımına karar verilirken hiç kuşkusuz yayınevimize gelen istekler göz önünde tutuldu. Konuya ilgi duyan herkesin, özellikle öğrencilerin kolaylıkla ulaşabilecekleri doyurucu, güncel içeriğin yeni biçimde, ekonomik bir tasarımla sunulmasına özen gösterildi. Likya Uygarlığı'nı tarihöncesi çağlardan Bizans Dönemi'ne dek kültür evrele­ ri, dili, yazısı, sanatı, mitolojisi, siyasal tarihi, ölü gömme törenleri, mezar tipleri, kısacası bütün yönleriyle ele alan Lukka 'dan Likya ya: Sarpedon ve Aziz Nikolaos 'un Ülkesi kitabımıza, değerli editörler Havva İşkan ile Erkan Dündar başta olmak üzere, katkı sağlayanlara, emek verenlere teşekkürlerimizi sunarız. Yapı Kredi Yayın/an

Işıklar Ülkesini Okumak

Antik Likya, Akdeniz'e doğru uzanan ve Batı Toroslar'ın bir parçası olan bugünkü Teke Yarımadası üzerinde bulunmaktadır. Anadolu'nun kadim halkla­ rından Luviler ile akraba olan Likyalılar, bu engebeli ve zor coğrafyada, özgün bir kültür oluşturmuşlar ve bu kültürü binyıllar boyunca dış etmenlere karşı korumayı başarmışlardı. Antik coğrafyacı Strabon, Likyalıları şöyle anlatır: "... Likyalılar öyle uygar ve nezih bir şekilde yaşamlarını sürdürdüler ki şimdiye kadar hiç utanç verici kazanç istekleri olmadı ve atadan kalma Likya Birliği'nin nüfuz alanı içinde kaldılar." Strabon'un bahsettiği birlik öylesine demokratik bir yönetim biçimine sahip­ tir ki 18. yüzyılın ünlü düşünürü Montesquieu Yasalann Ruhu adlı eserinde Likya Birliği'ni "antik dünyanın en mükemmeli" olarak övmüştür. Likya Uygarlığı'nın öne çıkan bir diğer özelliği özgün mimarisidir. Büyük oranda korunmuş olan Likya kentleri, ayakta kalmış dokuları ile günümüz bilim insanlarına geniş araştırma olanakları sunmaktadır. Özellikle başka hiçbir kültür coğrafyasında benzeri olmayan nekropolleri, buraya özgü semerdam kapaklı lahitleri, ahşap cephe mimarisinin baskın iz­ lerini taşıyan kaya mezarları ve Anadolu' da sadece Likya'da görülen "dikme" mezarları, "Likya" denince akla gelen ilk simgeler arasında yer almaktadır. Bu bütüncül doku, Likya'nın UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi'ne bir "bölge" olarak aday oluşunun da nedenidir. Tüpraş olarak bundan dokuz yıl önce Anadolu Uygarlıkları Serisi'ne Baş­ larken, enerjimizi tarihi, kültürel ve sanatsal alanlarda da sürdüreceğimize söz vermiştik. Hedefimiz değişmedi: "Kültür mirasımıza sahip çıkmak ve gelecek kuşaklara kalıcı eserler bırakmak. Elinizdeki kitap 2016 yılında Türkçe ve İngilizce yayımlanan Lukka'dan Likya'ya: Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi adlı kitabın güncellenmiş yeni bas­ kısıdır. Okuyuculardan gelen istek üzerine Tüpraş ve Yapı Kredi Yayınları 4 yıl sonra kitabı yeni bir tasarım, boyut ve içerikle Türkçe basmaya karar verdi. Yeni baskı ile kitabın daha geniş bir kitleye ulaşmasını sağlayacağımız için mutluluk duyuyoruz. Lukka'dan Likya'ya: Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi kitabımızla sözü tekrar bereketli Anadolu topraklarına bırakarak, okurlarımızla Işık Ülkesi 'ne uzanan bir yolculuğa çıkıyoruz. İbrahim Yelmenoğlu Genel Müdür Nisan 2020

Önsöz

Likya, kendine özgii kiiltiirii ile Anadolu'nun en tanınan ve araştırılan coğ­ rafyalarından biridir. Bugiin yaklaşık Teke Yarımadası ile örtiiştiirdiiğiimiiz bu zorlu coğrafya, Likya'nın çevre kiiltiir bölgelerinden oldukça yalıtılmış bir biçimde etkileyici bir kiiltiir envanteri yaratmasına da neden olmuştur. Eliniz­ deki kitap, işte bu sıra dışı uygarlığı, konularının uzmanlarından bilimsel yak­ laşımla ve son bulgular doğrultusunda okuyucuya sunmayı amaçlamaktadır. Likya Uygarlığı, adını Lukka olarak bildiğimiz kadim bir Anadolu halkı­ nın eseridir. Luvice ile akraba bir dil konuşan bu halkın izleri, son yıllarda yapılan araştırmalarla prehistorik dönemlere kadar inmiş ve böylece Anado­ lu tarihini anlama yolunda çok önemli bir adım daha atılmıştır. Hititlerin il. Ramses'e karşı yaptığı Kadeş Savaşı'nda yer alan Lukkalar, İ lias destanında Troialılara yardıma gelen Anadolu kavimlerinin simgesi niteliğindeki Likyalı­ ların lideri Sarpedon ile tarihe kalıcı izler bırakmıştır. Ege ve Doğu Akdeniz arasındaki deniz rotası iizerinde bulunması ise, Likya'yı tarihinin her döne­ minde ayrıcalıklı kılmıştır. "Lukka"dan "Likya"ya, sahip olduğu kiiltiiriin bii­ tiiniiyle geçen bu halk; ırksal, dilsel ve dinsel açıdan tarihinin bilebildiğimiz en erken siireçlerinden itibaren gösterdiği birliği, MÔ 168/167'de resmi bir kimliğe biiriindiirerek, çoğulcu demokrasinin en miikemmel örneği olarak perçinlemiştir. Böylesine Anadolu özlii bir halkın ve kiiltiiriin, sadece Demir Çağı'nda yoğunlaşan kalıtlarına bakılarak yapılan "Hellenizasyon ve Akiiltii­ rasyon" kavramları altındaki irdelemesi, bilimsel açıdan Likya araştırmaların­ daki temel sorunlardan birini oluşturmaktadır. Bu kitapta Likya Uygarlığı'nı farklı bakış açıları ile irdeleyen bilim insanlarının göriişlerinin bir araya geti­ rilmiş olması, bilimsel değerinin de bir diğer göstergesidir. Likya'nın özellikle mezarlarda kendini gösteren alışılmışın dışındaki sa­ natsal yaratılan, daha 18. yiizyıldan itibaren birçok Avrupalı gezgin ve bilim insanının dikkatini çekmiştir. Bu ilgi giiniimiizde de artarak devam etmekte­ dir. Bu nedenle, Yapı Kredi Kiiltiir Sanat Yayıncılık tarafından 2014 yazı sonla­ rında tarafımıza Likya ile ilgili bir kitap oluşturulması teklifi geldiğinde heye­ canlanmakla beraber, zorlu bir görevin bizleri beklediğinin de farkındaydık. Çiinkii geçmiş dönemlerde iiç kez yapılan Likya sempozyumlarına onlarca bi­ lim insanı katılmış ve bunların yayınları bir cilde sığmamıştı. Likya ile ilgili bilgileri tek bir kitap içine sınırlamanın zorluğu karşımıza çıkmasına karşın, 2016 yılında Yapı Kredi Kiiltiir Sanat Yayıncılık'ın Anadolu Uygarlıkları serisi içinde beşinci kitap olarak yayımlanan "Lukka'dan Likya'ya: Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ü lkesi" isimli eserde bu durum miimkiin olduğunca giderilmeye

XII Lulr.lr.a'dan Lilr.ya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi çalışılmıştır. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık'ın Anadolu Uygarlıkları seri­ si içinde sekiz ayrı kitap yayımlanmış ve kısa süre içerisinde birçoğunun bas­ kıları tükenmiştir. Gelen talepler üzerine Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık "Urartu" ve "Hititler" kitapları gibi "Lukka'dan Likya'ya" kitabının da, özellik­ le kolay taşınılabilecek bir formatta ve güncellenmiş Türkçe baskısını yayımla­ ma kararı almıştır. Bu nedenle elinizdeki gözden geçirilmiş yeni baskının kap­ samı, sadece Likya kültürü ve sanatının ana başlıklarına odaklanmaktadır. Bu bağlamda, konu üzerine uzman olan ve Likya kültürü ve tarihi hak­ kında uzun yıllardır değerli çalışmaları bulunan meslektaşlarımıza belirlenen başlıklarla öneriler götürülmüştür. Böyle bir yayının önemini görerek bilim insanlarına yakışan bir özveri ile katkılarını esirgemeyen yazarlarımıza önce­ likli şükranlarımızı sunuyoruz. Bu yeni baskının bütün hazırlık aşamalarında beraber çalıştığımız başta serinin editörü Nihat Tekdemir olmak üzere Yapı Kredi Yayınları'nın çalışanlarına teşekkürlerimizi sunarız. Bir teşekkürümüz de kitaba değerli görsel arşivleriyle katkıda bulunan paydaşlaradır. Bu yayını mümkün kılan Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ve Tüpraş'a ise oluşturduk­ ları dizi ile Anadolu kültürlerinin ve arkeoloji biliminin tanıtımına ve gelişme­ sine verdikleri destek nedeniyle özel şükranlarımızı iletmek isteriz. Bir ekip çalışmasının ürünü olan bu kitap, yukarıda ismini andığımız kişiler ve kurum­ lar olmadan ortaya çıkamazdı. Havva İşkan - Erkan Dündar Nisan 2020

)

Lejant / Legend Tarihsel içerik/ Historical Context Poıil·Art/l,.Y....m. Pdil · Anoenl Stıllılfııenl

.._ � �iM-

=�"'�

MiM

�Yer 8İmied Lyaan P\aoe Names

-. l..,.ı GOncel K..k

ft•• �

_.

/'" ,

Oıı)lf Yer kı!TMwl /()tw PMClt Natn9$

içerik I Current content o

�v.9unl.n CL#J.,..Plaı:::.N•"* Gin::e!Y�/Cun9fltP*ıes

Ka.-yaluıH9wJay Anarof/Maınro.d

yarı '!d /CKllSIO&d

LİKYA UYGARLIGI'NIN KEŞİF ÖYKÜSÜ

C.r RTE ,Eı;; dt•l,1 ltou(l'

l) ı'.; TAi U

l)f: ı.'

A {YT E u R,

1 )"P'"' le CJoli(· de

,\\,,cı·i,

Jlll:ıt.ıu 'a.u ,\lt..".uıdı·.._,. -------

l ırlWıl 1

Mutnf'f d.;

to fi.il

f)te$'"._.',

• 6 "' f.lr,u-.; dt- t'f'AJ'lf'ıırei s in Lycia. London. GouHier. C . . 1782 Voyage pittoresque de la Grbce. Paris. Metzger. H. 1987 ·�ıapes de la d�ouverte du monde lycien et perspective nouvelles oHertes a Lycie", Revue des eludes Anciennes 84: 3-19. Texier. Ch. 1849 Description de /"Asie Mineur ııı. Par is.

r�tude

de �riodes pr�hellenisliques en

MASAL VE GERÇEK M İTOS VE TARİH

Fig. 1: İki çocuğu ile birlikte tasvir edilmiş fildişinden tanrıça heykelciği (Leto, Artemis ve Apollon), Elmalı Bayındır Tümühisü, Antalya Müzesi, Env. No. 2.21.87 foto Ü. Çınar

Mitoslarda Likya ve Likyalılar SOPHIA BÖNI SCH-MEYER*

"Mitos" kavramını tanımlamak zordur, fakat öncelikle, genel hatlarıyla ge­ leneksel bir hikayeyi, diğer bir deyişle, anlamlılığı uzun bir zaman dilimine yayılan bir anlatıyı ifade etmektedir. Hellen örneğinde olduğu gibi, özellikle çoktanrılı kültürlerdeki birçok mitos, tanrı ve insan arasındaki etkileşimle­ ri konu alır, ancak erken dönem Hellen mitoslarının bunun dışındaki başka özelliklerini de tanımlamak mümkündür: Mitos; mitolojik bir zamandan kurgulanmış, olaylann geçtiği yerler ve ilgili kişiler bağlamında oldukça kesin bir biçimde sabitlenerek ön koşulunun istisnasız tannsal varlıklann olaya katılması olduğu hadiselerin söz. konusu edildiği, tek bir hikaye ya da anlatı veya daha büyük bir hikaye bütünüdür (Reinhardt 201 1 : 20).

Buna göre, tanrısal güçlerin dahil edilmesi yanında mitosları örneğin ma­ sal gibi başka anlatım formlarından ayıran hususlar, olayların geçtiği gerçek mekanlar, zaman yapısındaki kurgusal sınıflandırma, tanrı ve kahramanların soyağacı ile karakterlerin bireyselliği gibi unsurlardır (Reinhardt 201 1 : 420425) . Başka bir tanım, bir mitosun işlevlerini şöyle özetlemektedir: Mitoslar, adlan kesin olarak belirtilmiş tann ya da kahramanlar veya durumlann, canlılann ve nesnelerin, hatta festivallerin kökenleri hakkında olan, anlam strük­ türleri oluşturan ve karmaşık, bireysellik üstü bir gerçeklik anlayışını dile getiren geleneksel öykülerdir (Breuer 2008: 30).

Antik dönemde mitosların gördüğü işlevler, terimin bizzat kendisi kadar kar­ maşıktır. Bir mitos tanrıları ve kahramanları konu alabileceği gibi, doğal olay­ ların ve kültürel uygulamaların kökenini de açıklayabilmekteydi. Ayrıca belirli bir grubun (gerçek ya da kurgusal) "geçmişi" de, bu grubun kökeni ya da bir şehrin kuruluşu hakkındaki (köken ve kuruluş efsaneleri olarak adlandırılan) mitosların nesilden nesile aktarılması ile toplumsal hafızaya girebilmekteydi. Belirli bir yere adını veren kurucu kahramanlar hakkındaki kuruluş efsane­ leri oldukça yaygındı. Sırasıyla "Termilai/Tremileis" ve "Likyalılar" halk isim­ lerini açıklayan ve MÖ 5. yüzyıla ait edebi kaynaklarda adı geçen isim veren kuruculara (eponymos) örnek olabilecek iki efsane kahramanı, bu durumu •

Dr., Kommission für Aite Geschichte und Epigraphik des Deutschen Archiiologischen Insti­ ıuıs, Amalienstr. 73 b, D-80799 Miınchen. [email protected]

12 Lokka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

gözler önüne sermektedir. Karialı şair Panyassis'e göre, "Tremiles" ismi, Prak­ sidike isimli nymphe ile evlenen ve Tloos, Ksanthos, Pinaros ve Kragos ismin­ de dört oğlu olan kurucu kahraman Tremiles'e dayanmaktadır: Oğullarından üçünün ismi Ksanthos Vadisi 'ndeki en önemli antik kentleri temsil ederken Kragos, hem Ksanthos Vadisi 'nin doğusunda uzanan dağların (bugünkü Ak­ dağlar) antik ismi hem de sadece Strabon'un kayıtlarında görülen, fakat adı başka yerde geçmeyen bir şehrin ismidir (krş. Hellenkemper - Hild 2004: 660; Kolb 2014: 265). Herodotos da Likya sakinlerine önceleri "Termilalılar" dendi­ ğini belirtir (ancak Herodotos kurucu Tremiles'ten söz etmez; bu ismi sadece Sarpedon ile Likya içlerine göç eden Giritli yerleşimcilerin kendilerine verdik­ leri bir isim olarak anmaktadır). Herodotos, "Termilalılar" isminin "Likyalı­ lar" haline dönüşmesini Atinalı Lykos'un hikayesi ile açıklamaktadır. Kardeşi tarafından şehirden sürüldükten sonra Lykos, Termila diyarına gider ve orada kendi hakimiyetini kurar. Ancak bu zamandan itibaren, "Likyalılar" ismi yavaş yavaş öne çıkmaya başlar (Hdt. 1.173, krş. Kolb 2014: 261). Hellen efsaneleri, evrenin düzenini ve tanrıları (pantheon) açıklamak, top­ lumsal kimlikleri pekiştirmek ve siyasi tezler oluşturmak için kullanılmıştır. Likya örneğini kullanarak mitosların temel işlevlerinden bazılarını gözlemle­ yebiliriz. Leto ile tanrı çocukları Apollon ve Artemis, Heros Bellerophontes ve onun soyundan gelen Likyalı krallar olarak Troia Savaşı'na katılan Sarpedon ve Glaukos'un mitosları, Likya'nın soyut manada Hellen dünyasına nasıl dahil edildiğini gösterirken, somut anlamda ise efsanevi bir soyağacı ya da geçmişin, bölgedeki şehirlerin ve ailelerin sosyal ve siyasal iddialarını desteklemek için kullanıldığını ortaya koymaktadır.

Leto ile çocukları Apollon ve Artemis Ksanthos Vadisi'nde Zeus ve Leto'nun çocukları olan ikiz tanrılar Apollon ve Artemis efsanesi, Likya ile sıkı bir ilişki içindedir. Ortak kutsal alanlan olan Letoon'un, Likya Birliği 'nin toplantı yeri haline de gelmesi, kültün Likya'nın en önemli kültle­ rinden biri olduğunu göstermektedir. Açıkça görülüyor ki Leto ve çocukları­ na ait efsane, Likya'da yaygın olan daha eski bir ana tanrıça kültüne karşılık gelmekteydi. Elmalı'daki bir mezarda bulunan bir fildişi heykelciği, Anado­ lulu ana tanrıçayı bir oğlan ve bir kız çocukla birlikte tasvir etmektedir (Fig. 1). Bu küçük tanrıça betimlemesi, olasılıkla MÖ 600 civarında yapılmış olup İon ve Frig etkilerini' yansıtmaktadır (Işık 2003). Heykelcik, Leto'ya dair Hel­ len anlatı geleneklerinin yayılması ve uygulanmasından çok daha önce bile tanrısal anne ve iki çocuğundan oluşan üçlünün tapınım gördüğünü ortaya koymaktadır. Likya'nın Hellenleşmesi sırasında bu kült, mevcut Hellen mito­ su nedeniyle yeniden yorumlanmıştır: Zeus'un sevgilisi Leto hamile kaldığın­ da, doğum yapmak için uygun bir yer aramaya başlar; fakat Zeus'un kansı

Mitoslarda Likya ve Likyalılar l3

Hera, onun hiçbir yere kabul edilmemesini sağlar. Leto'nun dünyanın farklı yerlerine kaçışı, Apollon ve Artemis'in doğumu ve nihayet Likya'ya sığınma­ ları değişik şekillerde nesilden nesile aktarılmıştır. Buna göre, çeşitli şehirler ve bölgeler ikizlerin doğduğu yer oldukları iddiasıyla ortaya çıkmışlardır ki bunların arasında Delos ve Likya da bulunur. Bu bağlamda, Likya'da Ksant­ hos Vadisi öne çıkarken, özellikle Ksanthos Nehri ile en geç MÖ 4. yüzyıldan itibaren Leto ve çocuklarına adanan ana tapınakların bulunduğu yukarıda bahsi geçen Letoon'un yanı sıra (Bryce 1983: 1 1), Ksanthos ve Araksa şehirleri de önemli rol oynar. Farklı anlatım gelenekleri, Leto ile Ksanthos Vadisi arasındaki bağlantıyı farklı şekillerde açıklamaktadır. Mitosun en eski hali olduğu düşünülen bi­ rinci hikayede, çorak Delos topraklarında ikizlerini doğuran Leto, su içmek ve çocuklarını yıkamak için bu verimli vadiye gelir. Görünüşe göre, ikizlerin doğum yeri olarak Delos yerine Likya'yı gösteren hikaye, ilk kez Hellenistik Dönem' de ortaya çıkmıştır (Bryce 1983: 5 ve 12; Nolle 2005: 90 ve 93) . Bu do­ ğumun Likya'da gerçekleştiğini söyleyen hikayede bile, Apollon ve Artemis'in tam olarak nerede dünyaya geldiği konusunda antik dönemde bir fikir birli­ ğine ulaşılamamıştı; çünkü birçok kent Apollon ve Artemis'in doğduğu yeri kendi topraklarına taşıyarak itibar kazanma peşindeydi. MÖ 3. yüzyıl ve İmpa­ ratorluk Dönemi'ne ait yazıtlarda, doğumun Ksanthos Vadisi içinde bulunan Ksanthos ve Araksa topraklarında gerçekleştiğini iddia eden farklı anlatımlar da görülmektedir: MÖ 206/205 yılına ait bir Ksanthos halk kararında, Dor kenti Kytenion' dan gelen elçilerin kentlerinde inşa edilecek bir duvar için mali destek taleplerine dair ikna çabalan kayıtlıdır (Bousquet 1988: 14-16). Elçilerin Ksanthos'un yardımını istemelerinin gerekçesi olarak öne sürdükleri argüman, her iki yer­ de kutsal olan tanrılar (Apollon, Artemis) ve kahramanların (Aletes, Chrysa­ or) ilişkisine dayanarak kendilerini Likya kentine bağlayan "akrabalık" du­ rumudur: Elçiler, tannlar ve kahramanlardan dolayı kendileriyle aramızda oluşan akraba­ lığı hatırlamamızı isteyerek, kent duvarlannın yıkılmasına kayıtsız kalmamamızı rica etti. Çünkü şehrimizin kurucusu Leto, Artemis ve Apollon'u burada aramız­ da doğurdu. Apollon ve Koronis [... ] oğlu Asklepios, Doris'te doğdu. [... ]. Aynca onlar [elçiler], Herakles'in soyundan gelen Aletes'in; Hippolochos'un torunu ve Glaukos'un oğlu Chrysaor'un emriyle şehrimizden gönderilen yerleşimcilere kol kanat gerdiğini hatırlattılar. Çünkü yerleşimciler saldınya uğradığında, Aletes Doris'ten yola çıkarak onlann yardımına koştu ve onlan etraflannı kuşatan teh­ likeden kurtannca, Chrysaor oğlu Aor'un kızıyla evlendi. (Hom. ll. 14-30, çev.

Erskine 2001: 164)

Bu yazıt, Ksanthos kenti ile Hellas'ta zaten bilinen Leto mitosu arasındaki bağlantıya şahitlik etmekte ve yalnızca şehrin Leto tarafından kurulduğunu

14 Lokka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

belirtmekle kalmayıp aynı zamanda şehri ikizlerin doğdukları yer olarak gös­ termektedir. Bununla, Apollon ve oğlu Asklepios'un doğum yerlerine dair ef­ saneler, politik-diplomatik bir teze dönüşmektedir. Hatta Araksa gibi küçük bir şehir bile, bu iki tanrının doğum yeri olduğunu iddia etmiştir. Bu durum, Sidyma'da bulunan İ mparatorluk Dönemi'ne ait bir yazıttan anlaşılmaktadır. Yazıtta, Tloslu Hieron'un Likya ve Likya kentleri arasındaki dostluğa dair yap­ tığı anma konuşmasından alıntılar kayıt altına alınmıştır (Merkelbach 2000: 118 vd.). Ksanthos Vadisi'nin tarihi ve tanrıların eylemleri hakkındaki bir bö­ lümde, "Araksa'da doğan, Leto'nun ikizleri [ ... ] Artemis ve Apollon" ifadeleri geç­ mektedir (Hom. ll. 41-47). Leto hikayesi sayesinde, Hellen mitosların ı n Likya için gördüğü birçok iş­ lev gösterilebilir. Likya, iki önemli Hellen tanrısının doğum yerinin Ksanthos Vadisi'nde konumlandırılmasıyla, Hellen dünyasındaki değerini yükseltmiş­ tir. Bu anlatım geleneği, muhtemelen Likya'nın Ptolemaios egemenliği altın­ da olduğu MÖ 3. yüzyıl ve sonrasından itibaren Hellen dili ve kültürünün gittikçe daha yaygın hale geldiği bir ortamda ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, MS 2. yüzyıla ait kaynaklarda hali mevcut olan Leto efsanesinin başka bir bölümü, bölgeye nedt>n "Likya" dt>ndiğini açıklamaktadır: Likyalı çiftçiler Leto'nun suya ulaşmasına izin vermeyince, kurtlar kendisine yol göstererek Ksanthos Nehri 'ne götürürler. Leto kendisine konukseverlik göstermeyen köy­ lüleri ceza olarak kurbağaya dönüştürürken, o zamana kadar adı "Tremiles" olan ülkenin ismi, iyiliksever kurtların onuruna (Hellencede kurt anlamına

Fig. 2: Ya�lı Jan Brueghel: Latona ve l.ikyalı Köyhiler © Rijksmuseum, Amslerdam, No. SK-A-70

Mitoslarda Likya

ve Likyalılar 1 5

gelen "lykos" kelimesinden hareketle) "Likya" olarak değiştirilir (Antoninus Liberalis, Metamorphoses 35). Apollon ve Artemis'in Likya'daki doğum yerine dair anlatım geleneğinin bir başka etkisi, Ksanthos Vadisi'ndeki çeşitli şehir­ lerin Likya kentleri arasındaki rekabetçi ortamda önemlerini artırmak için tanrıların doğdukları yeri kendi topraklarına taşıma çabasında görülebilir. Özellikle Ksanthos, bu bağlamda merkezi kutsal alan Letoon'a ve onun, kuru­ cusunun Leto olduğu kuruluş efsanesine de atıfta bulunabilmiştir. Leto ve Likyalı çiftçilerin hikayesi, özellikle Rönesans dönemi olmak üze­ re, Antikçağ sonrası dönemlerde pek çok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur (Bull 2005: 266-268). Hepsi de, kurbağaya dönüştürülen Likyalı köylülerin hikayesini detaylı bir şekilde anlatan Ovidius'un Metamorphoses isimli eserine dayanmaktadır (6.313-381). Kesinlikle bu temayı işleyen en ünlü sanatçılar­ dan biri olan Yaşlı Jan Brueghel'in 1605 tarihli "Latona ve Likyalı Köylüler" isimli tablosu halen Amsterdam Devlet Müzesi 'nde (Rijksmuseum) sergilen­ mektedir (Latona: Leto'nun Roma'daki ismi) (Fig. 2).

Kahraman Bellerophontes'in Khimaira'yı öldürmesi Antik Likya' da geçen en ünlü efsane, kanatlı atı Pegasos üzerinde Khimaira'yı alt eden Bellerophontes hakkındadır. Bu yaratık aslan başlı, keçi gövdeli ve ejderha kuyruklu olup ağzından ateş püskürten melez bir canavardır. Mito­ sun arka planını, Antikçağ'dan beri bilinen ve bugün hala gözlemlenebilen nadir bir doğa olayı oluşturmaktadır: Likya'nın liman kenti Olympos'un yu­ karısındaki kayalık tepede, çeşitli noktalardaki deliklerden çıkan doğalgaz, oksij en ile temasa geçerek kendiliğinden alev alır. Bunun sonucunda, kaya­ ların üstünde sürekli yanan parlak alevlerin olduğu bir manzara ortaya çıkar (bu nedenle alana Türkçede Yanartaş denmektedir). Bir zamanlar ateş püs­ kürten canavarın korku saçtığı bu yere, canavarın adı olan "Khimaira" ismi verilmiştir. Antik dönemde yaşayan birçok yazar (Homeros, Euripides, Plu­ tarkhos) Bellerophontes efsanesine değinmiştir. Dolayısıyla, bu hikayenin detaylarının (örneğin, Khimaira'nın görünümü, diğer karakterlerin isimleri ve Bellerophontes ile ilişkilerinin) bazen ciddi farklılıklar gösterdiği değişik anlatımları ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, hikayenin edebi gelenek için­ deki ana detayları ile Korinth ve Likya bölgelerinde geçtiği yerler hep aynı kalmıştır. Bellerophontes, Korinth kralı Glaukos'un oğlu (ve dolayısıyla Sisyphos'un torunu) veya (farklı bir versiyona göre) tanrı Poseidon'un oğludur. Kanatlı at Pegasos'u Hippokrene'de (at pınarı) ehlileştirir. Bir kişinin (ya kardeşi ya da Belleros adında bir Korinth vatandaşının) ölümünden sorumlu olduğu için adı "Belleros'un katili" anlamına gelen Bellerophontes, kefaret olarak Tiryns'e sürgüne gönderilir. Bölgenin kralı Proitos'un konuğuna başlarda gösterdiği

16 Lakka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

samimi karşılama, kansının Bellerophontes'i baştan çıkarmaya çalışması ve bunu başaramayınca kendisine tecaviiz etmeye yeltendiği iftirasını atmasıy­ la sona erer. Kansının söylediklerine inanan Kral Proitos, Bellerophontes'i kendisi öldiirmek istemediği için, kayınpederi Likya kralı İobates'e gönderir. Bellerophontes'in eline Likya Kralı'na ulaştırmak iizere bir mektup verir ve mektupta Bellerophontes'in "suç"undan bahsederek kendisinin öliime gön­ derilmesini talep eder (Bellerophontes efsanesindeki iki tema, yani evli bir kadının namusuna leke getirdiği iftirası ve kahramanın bilmeden kendi öliim fermanını içeren mektubu taşıması, Tevrat'ta da göriilmektedir: Yusuf ve Potifar'ın Kansı: l. Mos 39.7-20, Davut, Bathsheba ve Uriah: 2. Sam 1 1 . 14-17) . Kral İobates, bu talebe uyarak Bellerophontes'i Khimaira isimli yenilmez ca­ navarı öldiirmeye gönderir. Bellerophontes, kanatlı atı Pegasos'un yardımıyla, canavara havadan saldırmayı başarır. Bir siire oklarıyla canavarı vurmaya çalı­ şan fakat Khimaira'ya ok işlemediğini gören Bellerophontes, nihayet mızrağı­ nın ucuna bir kurşun parçası bağlar ve canavarın boğazına saplar; canavarın ateş piiskiirten nefesi kurşunu eritir ve böylece canavar boğulur. Khimaira'ya karşı kazanılan zafere ilişkin mevcut en erken anlatım, Troia Savaşı'nı konu alan ve MÖ 8. yiizyılın ikinci yarısına ait llias destanında geç­ mektedir; ancak hikaye burada daha az dramatik öğeler içerirken, ozan kanat­ lı at Pegasos'tan hiç söz etmez. Bunun yerine, okuyucuya ve dinleyiciye kahra­ manın başarısının kısa ama öz bir tasvirini sunmaktadır (Hom. il. 6.179-183): Önce [Likya Kralı] onu [Bellerophontes'i] kimsenin yanına yaklaşamadığı Khimaira'yı öldürme emriyle gönderdi; insana benzemeyen, ölümsüz yapıdaki bu varlığın, önü aslan, arkası yılan ve ortası keçi olup, her nefesinde ağzından parlak korkunç alevlerfışkınrdı. O Khimaira'yı öldürüp, ölümsüzlerin kehanetlerini doğru çıkardı.

Bellerophontes, Likya Kralı'nın kendisine verdiği diğer iki görevi de yerine ge­ tirip (dağ kabilesi Solymleri ve Amazonları mağlup etme), Likya'nın en iyi sa­ vaşçılarının kurduğu pusudan yara almadan kurtulduktan sonra, İobates ken­ disini kızıyla evlendirerek krallığının yansını Bellerophontes'le paylaşır. Bu evlilikten iiç çocukları olur: Oğullan İsandros ve Hippolochos ile kızı Laoda­ meia. Ancak Bellerophontes'in sonu o kadar şanlı olmamıştır. Gurura kapılan Bellerophontes, kanatlı atı Pegasos'a binerek Olymposlu Tannlar'a ulaşmaya çalışır. Atı onu sırtından atar ve yeryiiziine diişer; bundan sonra kör, sakat ve yalnız bir halde dolaşmaya başlar. Bellerophontes, birçok açıdan, Pegasos'un yardımı ile Gorgo'ya karşı savaşan Perseus'u anımsatır ki her iki kahraman da Hellen diinyası içindeki mekanlarda bir canavarla miicadele ederek değerleri­ ni kanıtlamak zorunda kalmıştır (Kolb 2010: 259 vd.).

Mitoslarda Likya ve Likyalılar 17

Arkaik ve Bizans dönemleri arasında, Bellerophontes efsanesine dair görsel betimlemeler Likya dışında da yaygın olarak görülmektedir. Bellerophontes'in Khimaira'ya karşı mücadelesine ilişkin ilk tasvirler, MÖ 7. yüzyıla ait Korinth vazoları üzerine resmedilmiştir (Sichtermann 1992: 19). Leto gibi, Bellerop­ hontes de Rönesans ve Barok dönemlerinde yeniden keşfedilerek sanat ve müzik eserlerine konu olmuştur. Bellerophontes efsanesinin ünlü sanatçılara ilham verdiği örnekler arasında şunlar bulunmaktadır: Peter Paul Rubens'in 1635 tarihli "Bellerophontes, Pegasos ve Khimaira" isimli tablosu (bugün Fransa'nın Bayonne kentindeki Musee Bonnat-Helleu isimli müzede sergilen­ mektedir) (Fig. 3); yine Kral XIV. Louis'in sarayında kraliyet bestecisi olan

Fig. 3: Peter Paul Rubens: Bellerophontes, Pegasos ve Khimaira © Musee Bonnat­ Helleu in Bayonne, No. 458

18 Lakka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Jean-Baptiste Lully'nin "Bellerophon" isimli opera eseri, ilk kez 1679 yılında sahnelenmiş ve büyük bir başarı yakalamıştır (opera metnini oyun yazarı Tho­ mas Corneille yazmıştır) .

Troia Savaşı'nda Bellerophontes'in torunları: Sarpedon ve Glaukos Ilias destanında Likyalılar, Troialıların önemli müttefikleri olarak anılmak­

tadır (örneğin 8.173). Bellerophontes hikayesinin korunmuş en erken yazılı örneği, Likyalıların faaliyetlerine dair anlatımlarda geçmektedir. Likya birlik­ lerinin liderleri olarak Troia Savaşı'na katılan Glaukos ve Sarpedon'un soyu bu kahramana dayandırılır. Bellerophontes'in soyundan gelmesi, Glaukos'un savaşta Argoslu Diomedes ile karşı karşıya geldiğindeki mücadelesini doğru­ dan etkilemiştir. Glaukos kendisini Bellerophontes'in torunu olarak tanıttık­ tan (ve bu arada büyükbabasının hikayesini anlattıktan) sonra, rakibi Diome­ des ona "babamın hanesinin eski dostu" diye hitap eder; çünkü Diomedes' in atası Oineus, bir zamanlar Bellerophontes'i evinde ağırlamış ve birbirleriyle hediyeleşmişlerdir (6.214). Bu geleneksel hikayeyi bilen her iki savaşçı, mü­ cadeleden vazgeçerek zırhlarını değiştokuş ederler: "Böyle deyip arabalarından aşağı atladılar, el sıkışarak birbirlerine dostluk sözü verdiler" (6.232-233).

Glaukos'un kuzeni Sarpedon ise daha belirgin bir rol oynamaktadır. Onun da Bellerophontes soyundan gelen biri olarak tanıtılması, aslında ozanın bir kurnazlığıdır. Görünüşe göre daha eski bir geleneksel hikayede, Sarpe­ don aslında Zeus ve Europa'nın oğludur ve kendilerine "Tremileis" diyen bir grup yerleşimci ile birlikte Girit Adası'ndan Likya'ya göç etmiştir (yukarıya bkz.; krş. Bryce 1983: 5; Kolb 2014: 262). Fakat bu durumda Sarpedon Troia Savaşı'na katılamayacak kadar yaşlı olacağından, ozan kendi soyağacını yara­ tarak, Sarpedon'u Bellerophontes'in kızı ile Zeus'un oğlu yapmıştır (Howald 1951: l l l-113; Janko 1992: 371 ; Wathelet 2008: 103-105). Ilias destanı, Sarpedon'un Rodoslulara ve Zeus'un torunu Tlepolemos'a

karşı kazandığı zaferden bahseder (5.628-662). Bu anlatının konusu, Rodoslu­ lar ile Likyalılar arasındaki çatışmalar hakkındaki yerel kaynaklara dayanmak­ ta olup, Troia Savaşı bağlamında Ilias'a aktarılmıştır (Malten 1925: 124;Janko 1992: 371). Yunan tarafının saldırısı ile ilgili bölümde, Hektor'la omuz omuza çarpışan Sarpedon, kuzeni Glaukos'u kahramanca savaşması konusunda ateş­ ler ve Likya kralları olarak bulundukları konumun hakkını vererek dövüşür­ ler (12.310-399). Glaukos sonunda duvarı aşmayı başarır: Sarpedon koca elleriyle mazgalları yakaladı ve çektiği gibi tümünü yerinden kopardı; böylece kale duvarının üstü savunmasız kaldı. Pek çok savaşçının geçebileceği bir yol açmıştı (397-399). An­

cak, Sarpedon'un hikayedeki ana işlevi, Patroklos'un ellerinde can vermesidir. Hektor'un elinde o meşhur ölümü gerçekleşmeden önce, Patroklos'un yenil-

Mitoslarda Likya ve Likyalılar 19

Fig. 4: F.uphronios Krateri (Villa Giulia, Roma): Sarpcdoıı'un naaşının Hermes denetiminde Hypııos ve Thanatos tarafından Likya'ya taşınması foto J. Ardiles-Arce, Metropolitan Sanat Miızesi, New York ( L . 2006.10)

mez olduğu söylenen bir Zeus oğlunu, Anadolu'nun büyük bir kahramanını öldürmesine izin verilir (16.419-505; krş. Howald 1951: 112; Janko 1992: 370). Sarpedon'un ölümünü, yine başka bir önemli tema, yani naaşının savaş alanından alınarak vatanı Likya'ya taşınması izler. Glaukos önderliğindeki Likyalılar, Sarpedon'un cansız bedenini koruyamaz ve Patroklos onun zırhını ele geçirir. Bunun üzerine, Zeus duruma müdahale eder ve Apollon'a emir vererek, cenaze töreni yapılabilmesi için oğlunun bedeninin Hypnos (Uyku) ve Thanatos (Ölüm) vasıtasıyla Likya'ya götürülmesini ister (16.658-683). Bu anlatım, Aethiopis isimli destanda geçen Memnon hikayesi ile neredeyse aynıdır; annesi tanrı Eos, Hermes' in yardımını isteyerek, ölen kahramanın bedeninin Hypnos ve Thanatos tarafından Etiyopya'ya götürülmesini sağ­ lamıştır. Memnon'un ve Sarpedon'un hikayeleri arasındaki yakın bağlantı, Sarpedon'un ölümünün resmedildiği Euphronios krateri ile daha iyi anlaşıla­ bilir; zira burada kanatlı sandaletleri ve asası (caduceus) ile resmedilen Her­ mes, (Memnon'un hikayesinde olduğu gibi) Sarpedon'un taşınmasına eşlik ederken görülür, oysa Ilias destanında Sarpedon'un bedeninin taşınmasına Apollon eşlik etmektedir (Clark- Coulson 1978: 72) (Fig. 4) . Kurtarılan beden­ lere dair bu iki efsane arasındaki ilişki tam olarak net değildir (Howald 1951: 1 16; Clark - Coulson 1978: 65 vd; von Bothmer 1981: 76-78). Bununla birlikte,

20 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Niko/aos'un O/kesi

Fig. 5: Trysa Heroon'undaki frizin grafik çizimi (Likya: Pegasos'a binmiş Bellerophontes Khimaira'yı öldürürken) Benndorf 1889: pi. 22

Ilias destanında Sarpedon'un naaşının taşınması konusu, bedeninin Likya'ya

nasıl geldiğini açıklamak için kullanılır; çünkü Ksanthos'ta Sarpedon'a atfedi­ len bir mezarda kendisine tapınılmaktaydı

Likya tarihinde Bellerophontes, Sarpedon ve Glaukos'un izleri Likyalı kahramanlar Bellerophontes, Sarpedon ve Glaukos'un Ilias destanın­ da geçen kısa fakat özlü hikayeleri, Likya tarihinde belirgin izler bırakmış­ tır. Köklerini Bellerophontes ve onun soyundan gelen kişilere dayandırma imkanı, görünüşe göre Arkaik ve Klasik dönemlerde yönetimdeki ailelere kimlik ve meşruiyet kazanma fırsatı veriyordu. Likya' da, Bellerophontes efsa­ nesinin görsel tasvirleri Tlos, Trysa ve Ksanthos'taki MÖ 4. yüzyıla ait mezar anıtlarında görülebilir. Mezar sahipleri, bu tasvirlerle Bellerophontes'i örnek aldıklarını ve hatta bu kahramanın soyundan geldiklerini göstermeye çalış­ mış olabilir (Benndorf 1889: 61-63; Brommer 1952/54: 8; Marksteiner 2010: 58 vd.; Kolb 2014: 271). Bunun en bilinen örneklerinden biri olan Tlos kaya mezarları nekropolündeki Bellerophontes mezarı sundurmasının sol duvarın­ da Pegasos'a binmiş mezar sahibinin kabartması bulunur. Diğer bir örnek ise, Orta Likya'daki Trysa Heroonu'nun güney duvarında bulunan ve kahrama­ nın Khimaira'ya karşı savaşını betimleyen bir frizdir (Fig. 5). Bugün British Museum'da bulunan Ksanthos Merehi mezarının uzun cephelerinden birin­ de, dört atlı savaş arabası (quadriga) ile avlanan ve sırtında bir keçi kafası bulunan Khimaira tasviri görülür. Khimaira, Pegasos ve Bellerophontes, ayrıca MÖ 4. yüzyıldan itibaren bası­ lan Likya sikkeleri üzerinde de resmedilmiştir (Hill 1964: 27 vd.; Korkut 2014: 24). Bu tema, MS 3. yüzyılda tekrar ortaya çıkar; örneğin Patara baskısı bronz bir sikkenin ön yüzünde, İ mparator 111. Gordianus resmedilirken, arka yüzün-

Mitoslarda Likya ve Likyalılar 21

Fig. 6: Patara baskısı bronz sikkenin arka yüzü: Pegasos'a binmiş Bellerophontes Khimaira'yı öldürürken © Classical Numismatic Group, Triton XI (8.1 .2008) No. 496-2

de Pegasos'a binmiş Bellerophontes mızrağı ile Khimaira'yı öldürürken tasvir edilmiştir (Fig. 6). Ksanthos ve Tlos kentlerinde Bellerophontes, Sarpedon ve İobates şehrin farklı birimlerine isimlerini vermiştir (Bryce 1986: 26 vd.; Schuler 2010: 558 vd.). Likya Birliği'nin komutanlarından biri olan Ksanthos'un Sarpedonios Demosu'ndan Aikhmon, askeri başarıları için şükranlarını iletmek üzere, MÖ 1. yüzyılda kahramanlar Sarpedon ve Glaukos'a bir adak sunmuştur (Schu­ ler 2010: 558) . Gerçekten de Sarpedon'un mezarı Ksanthos'ta bulunmaktaydı (App. BC 4.10.78). Mezara ilişkin kültün, bundan 100 yıl sonrasına kadar yo­ ğun olarak uygulandığı görülmektedir. Hatta Roma valisi Mucianus, " belli bir tapınakta, Sarpedon'un Troia'da kağıda yazdığı bir mektubu okuduğu"nu bildirmiş­ tir (Plin. Nal. 13.88; çev. Rackham 1960: 153). Muhtemelen MS 3. yüzyıl sonla­ rına doğru Quintus Smyrnaeus tarafından yazılan Posthomerica isimli eserde, Tlos'ta kutsal bir alana sahip Bellerophontes mezarından bahsedilmektedir (10.162-163). Ayrıca, Sarpedon ve Glaukos isimlerinin yaygın olarak görülmesi, antik za­ manların bu efsanevi kahramanlarının İmparatorluk Dönemi'ne kadar Likya halkının hafızasında yaşadığını göstermektedir; Hellen dünyasının hiçbir ye­ rinde Sarpedon ismi Likya'da olduğu kadar sık görülmez (Schuler 2010: 559). Özet olarak, Hellen efsanelerinin Likya'yı yurt edindiği söylenebilir. Ancak burada kısaca ele alınan en önemli mitosların dışında kalan Likya efsanele­ rinin doğasını ve işlevlerini ortaya koymak için daha fazla araştırma yapılma­ lıdır.

KAYNAKLAR Benndorf, O. 1889 Das Heroon von Gj/Jlbaschi·Trysa 1-111, Wien. von Bothmer, D. 1981 "The Dealh of Sarpedon", S. J. Hyall (ed.), The Greek Vase. New York: 63-80. Bousqueı. J. 1988 "La stille de Kyteniens au Letôon de Xanthos·. Revue des etudes grecques 101: 12-53. Breuer, J. 2008 Der Mythos in den Oden des Horaı. Praetexle, Formen, Funklionen, Göllingen. Brommer, F. 1952/54 "Bellerophon", Marburger Winckelmann-Programm: 3-16.

Bryce, T. R. 1983 'The Arrival of lhe Goddess Lelo in Lycia', Historia32: 1-13. - 1986 Th6 Lycians in Li/Brary and Epigraphic Sourr:ııs, Copenhagen.

Bull, M. 2005 The Mirror of lh8 Gods. How Renaissance Artisls Rediscowıred /he Pagan Gods, Oxlord. Clark, M. E. - W. O. E. Coulson 1978 'Memnon and Sarpedon', Museum Helwılicum35: 65-73. Erskine, A. 2001 Troy betwııen GfllflCfl and Rome. Loca/ Tradition and lmperial Powsr, Oxlord. Hellenkemper, H. - F. Hild 2004 Tabula lmperii Byıantini8. Lykien und Pamphylien vol. 2, Wien. Hill, G. F. 1964 Cata/ogue of/he Gf8ek Coins of Lycia, Pamphy/ia, andPisidia. Bologna. Howald, E. 1951 'Sarpedon', Museum Helwıticum 8: 111-118. Işık, F. 2003 Die Statuettıın vom Tumulus D bei Elmalı. lonisierung der neuhelhilisch-phrygischen Bildformen in Anatolien, Likya 5, Antalya. Janko, R. 1992 The lliad. A Commentary iV: Books 13-16. Cambridge. Kolb, F. 2014 'Lykien, Lykier, Termilen in der lrühen griechischen Lileraıur: ihr Beitrag zu griechischem Mylhos und Hislorie', J. Fischer (ed.), Der Beitrag Kleinasiens mr Kultur- und Geistesgeschich/e der griechisch-rDmischen Anlike, Wien: 257-277. Korkul, T. 2014 'Die Göllerdarslellungen aul den Münzen von Tlos', Marburger Winckelmann-Programm 17-33. Mallen, L. 1925 'Bellerophonıes', Jahrbuch des Deutschen Archao/ogischen tnslituts 40: 121-160. Marksleiner, T. 2010 Lykien. Ein aıchaoıogischer Führer, Wien. Merkelbach, R. 2000 'Der Glanz der Siadte Lykiens. Die Festrede des Lileralen Hieron (T.A.M. 115-125.

il

174)', Epigraphica Anatolica 32:

Nolle. J. 2005 ·eenrage zur kleinasialischen Münzkunde und Geschichte 3', Gephyra 2: 87-93. Rackham. H. 1960: Pliny, Natura/ History. Wilh an English translation in Ten Volumes, Harvard. Reinhardl, U. 2001 Derantike Mythos. Ein sys/ema/isches Handbuch, Freiburg. Schuler. Ch. 2010 'Griechische Personennamen in Lykien. Einige Fallsludien·. R. W. V. Calling - F. Marchand (eds.). Onomatologos Studies in Greek Personal Names presented to Elaine Maffhews, Oxford: 552-566. Sichlermann. H. 1992 Die my/ho/ogischen Sarkophage vol. 2. Apol/on bis Grazien, Berlin. Walhelel, P. 2008 ·sarpedon. fils de Zeus. dans l'lliade el apr�s". O. Auger - J. Peigney (eds.), Phileuripid�s. Me/anges offerts a François Jouan, Paris: 103-115.

Tarih Öncesinde Likya RALF B ECKS*

Antik Likya, Akdeniz'e doğru uzanan ve Batı Toros Dağları'nın bir parçası olan bugünkü Teke Yarımadası üzerinde bulunmaktadır. Coğrafi olarak böl­ ge, 3.000 metreye kadar çıkan, yüksek dağ sıralarıyla tanımlanır; sahilin büyük kısmında dağlar, Akdeniz'e doğru sarp bir eğim gösterirken, neredeyse yerleşi­ me uygun hiçbir sahil şeridi bırakmaz. Yalnızca nehirlerin denize döküldüğü noktalarda, bereketli topraklara sahip alüvyon düzlükleri oluşabilmektedir. Likya'daki nehir vadileri, genellikle Toros Dağları'nın içinden geçen dar ve sarp yarıklar şeklindedir. Yalnızca Batı Likya'daki geniş Ksanthos nehir vadisi yerleşime uygundur. Teke Yanmadası'nın dağ sıralan arasında, çoğunlukla merkezdeki ve kuzeydeki yiiksek bölgelerde yer alan, yalnızca birkaç alüvyon ovası bulunmaktadır ve bunların en büyükleri Elmalı ve Seki civarında olan­ lardır. Bereketli topraklan ve yıl boyunca yeterli su kaynaklarıyla bu ovalar, hem tarım hem de hayvancılık için gereken ön koşullan sağlamaktadır. Yerle­ şim için bu yüksek ovaların tercih edilmiş olduğu, buralarda daha fazla sayıda tarih öncesi yerleşim alanı bulunmasından da anlaşılmaktadır (Fig. 1). Teke Yanmadası'nın karstik kireçtaşı dağlan, mineral kaynaklar ve metal cevherleri açısından fakir olmakla birlikte, bitki çeşitliliği; özellikle çam, köknar, sedir gibi çeşitli türde büyük ağaçlar açısından zengindir. Şu ana kadar keşfedilen insan varlığına ve etkinliğine ilişkin en erken izler; Likya, Pamphylia ve Pisidia sınırında, Katran Dağları'nın doğu tarafında bulu­ nan ve Pamphylia Ovası'na bakan Karain, Çarkini ve Öküzini gibi çok sayıda mağarada karşımıza çıkmaktadır. Bu mağaralarda gerçekleştirilen stratigrafık kazılardan elde edilen bulgular, Anadolu'daki erken insanlık tarihinin Alt Pa­ leolitik Dönem' den Epipaleolitik Dönem'e (yaklaşık MÖ 350.000-9.000) kadar büyük bir kısmını kapsamaktadır (detaylı bilgi ve kaynakça için bkz. Taşkıran 2006). Açık ve ormanlık alanlar ile göl ve deniz alanlarının yanı sıra ormanlık dağlar içeren geniş bir yelpazedeki ekolojik habitatlanyla, tüm yıl boyunca bol miktarda doğal yiyecek ve av kaynağı sunan Pamphylia Ovası ve çevresindeki dağlar, erken avcı-toplayıcı gruplar için ideal koşullar sunmaktaydı. Pleistosen Dönemi boyunca yıiksek dağ sıralan büyük ölçüde kar tabakalarıyla kaplıydı •

Doç. Dr., Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakultesi Arkeoloji Bölumu, İstiklal Yerleşkesi, TR-15030 Burdur [email protected]

24 Lnkka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

n M�artı I Cave Site .J.. Açık Hava Yerleşmesi ı Open-Air Site - HOyOk I Mound .. Tepeüstü Yerıeşmesı I Hil-Top Site X Batık /Wreck

N

:-=-=-;.""

A

Fig. 1: Likya ve komşu bölgelerdeki prehistorik yerleşimler. Harita R. Becks

ve genel olarak oldukça zorlu bir bölge olan Anadolu'nun yüksek kesimlerine, insanlar tarafından yalnızca mevsimlik olarak ve kısa yaz aylarında gelinmek­ teydi. İ lk insanlar tarafından tercih edilen bölgeler, iklimsel olarak daha el­ verişli olan Pamphylia Ovası ve muhtemelen aynı zamanda Toros Dağları'nın giineyindeki sahil kesimleri gibi alçak kesimlerdi. Hammadde elde etmek ve avlanmak için de yüksek kesimlere mevsimlik ziyaretler gerçekleştirildiği, kuzey Likya' daki Elmalı ve Milyadeis'teki Korkuteli Ovası'nda Orta Paleolitik Dönem (yaklaşık MÖ 160.000-60.000) için onaylanmış durumdadır. Elmalı-Karain Ma­ ğarası ve Kocapınar ve Giirbelen Tepe' deki açık alan yerleşiminden elde edilen yüzey buluntuları, Neandertal insanları tarafından yapılmış karakteristik taş eserleri ortaya çıkartmıştır (Yalçınkaya 1986: 434-435; Taşkıran 2006: 762-763; Becks - Fındık 2019). Bu alanlar muhtemelen yalnızca mevsimlik olarak kulla­ nılmaktaydı ve ana yaşam alanı, daha dii.şiik rakımlı bölgelerdeki mağaralardı. Pleistosen Dönemi boyunca deniz seviyesi, giiniimiizde olduğundan 120 m ka­ dar daha alçaktaydı ve biiyük miktarda deniz suyu kutup buzullarında donmuş halde bulunmaktaydı. Yaklaşık olarak MÖ 12.000 civarında başlayan Holosen Dönemi ile birlikte daha sıcak bir kiiresel döneme girilmiştir; bitki ve hayvan varlığı için iklim ve doğal koşullar daha elverişli hale gelmiştir. Buzulların ve kutup buzları­ nın erimesi, deniz seviyesinde bir yiikselişe sebep olmuştur ve bu seviye gii-

Tarih Öncesinde Likya 25

nümüzdeki noktasına MÖ 6.000 do­ laylarında ulaşmıştır (Brückner vd. 2010). Akdeniz'in önceki ve sonraki kıyı şeritleri arasında kalan pek çok Paleolitik ve Mezolitik dönem yerle­ şim alanının denizin altında kalmış olduğu varsayılabilir. Bu kaderden kaçabilmiş olan alanlardan biri de Beldibi'ndeki kaya sığınağıdır. Gü­ nümüzde bu konum, Antalya Körfezi sularının hemen yanında bulunan Bey Fig. 2: Beldibi kaya resimleri. Bostancı 1959: pi. il Dağları'nın sarp yamaçları üzerindedir. Kazılarda, Orta Paleolitik (G), Üst Paleolitik (F-D), Epipaleolitik (C), Neolitik (B) ve antik dönemlere (A) tarih­ lenen, yedi ana kültür evresi (A-G) belirlenmiştir (Bostancı 1959; Bostancı 1965: 66-83). Yakın çevrede, üç ana kültürel katman (1-111) ortaya koyan ve Üst Paleolitik (III), Mezolitik (il), Neolitik ve sonra gelen diğer dönemlere (1) tarihlenen, Belbaşı Mağarası bulunmaktadır (Bostancı 1962; Bostancı 1965: 83-87). Her iki mağara da olasılıkla mevsimlik olarak kullanılmıştır. Beldi­ bi 'ndeki geyik ve boğa tasvirleri içeren kaya çizimleri ile stilize edilmiş insan figürleri, yabankeçisi ve haç işaretleri gibi geometrik semboller (Fig. 2) içeren kırmızı renkte boyanmış kaya resimleri, kazıyı gerçekleştirenler tarafından Epipaleolitik/Mezolitik evreye (tabaka C) atfedilmiştir (Bostancı 1959: 1 32144). Bununla beraber haç işaretleri, bu bölgede bulunan diğer mağara alan­ larının ve kaya sığınaklarında gerçekleştirilen yeni keşiflerin de gösterdiği üzere, muhtemelen Bizans Dönemi'ne aittir (Taşkıran 2006: 764). Beldibi (ta­ baka Bl-2) ve Belbaşı'ndaki (tabaka 1) bezemesiz seramikler, Neolitik Dönem'e atfedilmiştir. Basit formları, kaba dokuları ve oldukça düşük kaliteli üretimle­ ri, Konya Ovası ve Göller Bölgesi 'ndeki diğer alanlardan elde edilen en erken dönem Neolitik seramiklerle benzerlik göstermektedir (Bostancı 1959: pi. iV; Mellaart 1961: 172; Mellaart 1964: 82-84, fig. 33); ancak Beldibi/Belbaşı sera­ miklerinin tam kronolojik tarihlemesi ve kültürel eşleşmeleri hala tartışma konusudur (Bostancı 1965: 67-70; Duru 2012: 28, not 25 ile birlikte). Batı Likya'da yer alan Ksanthos nehir vadisinde bulunan diğer iki mağara yerleşimi Girmeler ve Arsaköy Tavabaşı'nda gerçekleştirilen yeni kazılar, Epipa­ leolitik avcı-toplayıcı grupların son aşamalarına ve besin üretimine geçmiş Neo­ litik insanlara ilişkin önemli bilgiler ortaya koymaktadır. Girmeler Mağarası'nda (Fig. 3) çok sayıda ocak yeri ve insan gömüleri bulunmuştur. Ekonomi temel olarak yabandomuzu, geyik ve tavşan avlama üzerine kuruludur. Bu en erken döneme ilişkin kesin tarihlemeler, şu ana kadar MÖ 9. binyıl ile 8. binyılın ikin-

26 Lnkka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

Fig. 3: Girmeler Mağarası.

foto R.

Becks

ci yarısı arasında değişen tarihler ortaya koymuştur (Becks - Polat-Bech 2013: 168-169; Takaoğlu vd. 2014: 112). Söz konusu katmanlarda hiçbir seramiğe rast­ lanmamıştır ve gerek taş aletler gerekse diğer buluntular hala sürmekte olan bir Epipaleolitik geleneğin karakteristik özelliklerini taşımaktadır. Yakınlardaki Göller Bölgesi de (Hacılar, Bademağacı) dahil olmak üzere, Anadolu'nun diğer bölgelerinde, yerleşik hayata geçiş ve besin üretimiyle Neolitik yaşam biçimi çok­ tan başlamışken, Teke Yarımadası gibi coğrafi açıdan periferik bölgelerde hala Epipaleolitik avcı-toplayıcı gruplar yaşamaktaydı. Yaklaşık 1500 yıl süren bir yerleşim boşluğundan sonra, MÔ 5700 civarındaki Neolitik Dönem sonu/Kal­ kolitik Dönem başında, Girmeler Mağarası'nda yeniden yerleşilmiştir. Bu sefer, mağaranın önündeki küçük açık alan yerleşmenin odak noktası olmuş ve zaman içinde tipik bir yerleşim höyüğü gibi gelişim göstermiştir (Becks - Polat-Becks 2013: 167). Ne yazık ki bu höyük 1980'1erde tamamen yok olmuştur. Arkeolojik kalıntılar artık korunmuyor olsa da ikincil kaynaklardan elde edilen havan ve öğütme taşları gibi bulgular ve ayrıca çeşitli formlara ve işlevlere sahip seramik­ ler, daha kalıcı bir yerleşim biçimine işaret etmektedir. Girmeler' den elde edilen monokrom ve bezeli seramikler (Fig. 4), hem form hem de bezeme üslubuyla Burdur Gölü civarındaki Hacılar ve Kuruçay gibi diğer yerleşimlerle yakın ben­ zerlikler göstermektedir (Köktürk 1996/1997; French 2008; Becks - Polat-Becks 2013: 170, fıg. 9-10; şın vd. 2015: 150, fıgs. 1-2). Aynı durum Girmeler'de bulu­ nan pişmiş topraktan yapılma antropomorfık bir fıgürin için de geçerlidir (Fig. 5) (Becks - Polat-Becks 2013: 170-171, fıg. 11). Orta Kalkolitik, Geç Kalkolitik

Ta rih Ôncesinde Likya 27



• •

Fig. 4: Girmeler Mağarası'ndan Neolitik ve Kalkolitik dönemlere ait seramikler. foto R. Becks

ve muhtemelen Erken Tunç Çağı'na atfedilebilen bir­ kaç çömlek parçası, bu alanda tekrar tekrar yerleşim olduğuna işaret etmektedir (French 2008: 197; Becks - Polat-Becks 2013: 170, fıg. 10; Işın vd. 2015: 150-151, fıg. 4) . Bu yerleşimin işlevi ve kalıcı ya da mevsimlik olarak kullanılıp kullanılmadığı, tam bir kesinlikle belirlenememiştir. Burdur Bölgesi ile yakın kültü­ rel bağlantılar, kış aylarını Akdeniz ikliminde geçiren göçebe çobanlara işaret ediyor ve Teke Yarımadası'nda ve tüm Güney To­ ros Dağları boyunca günümüze kadar hala uygulanmaya devam etmekte olan bir tür erken yaylacılık kültürü ortaya koyuyor olabilir. Ksanthos nehir vadisindeki ikinci ma­ ğara, Arsaköy'ün yakınlarında, Girmeler'in Fig. 5: Girmeler Mağarası'ndan 10 km güneydoğusunda yer almaktadır figurin. foto R. Becks (Korkut vd. 2015). İki galeriden oluşan Tavabaşı Mağarası'na erişim son derece zordur. Alt galerinin giriş yüzü, kırmızı renkli, stilize edilmiş insan ve hayvan figürlerinin yanı sıra spiraller, dalgalı şekiller ve haçlar içeren kaya resimleriyle süslenmiştir (Peschlow-Bindokat Gerber 2012: fig. 7; Korkut 2013: fig. 14; Korkut vd. 2015: fig. 7-17). Resimler, Beldibi'nde bulunanları; özellikle de Karia Bölgesi'ndeki Latmos/Beşparmak Dağları'nda yer alan ve Kalkolitik Dönem'e, yani MÖ 6. binyıl ile 5. binyıl ara­ sına tarihlenen çok sayıdaki kaya barınaklarında bulunanları anımsatmakta­ dır. (Peschlow-Bindokat 2006: 95-96). Tavabaşı'nın alt galerisinde gerçekleş-

28

Lokka'dan Llkya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

tirilen kazılar, temel olarak Orta ve Kalkolitik Dönem'e ve aynı za­ manda Neolitik, Tunç ve Demir Çağları'na ait seramik malzeme­ ler ortaya çıkartmıştır (Korkut vd. 2015: 39-40, fıg. 5). Bizans Dönemi 'nde aşağı galeri bir in­ ziva alanı olarak kullanılmış ve H ıristiyan resimleri ve sembol­ leriyle süslenmiştir. Son yıllarda Tlos'ta gerçekleştirilen kazılarda Orta Kalkolitik Döneme tarihle­ nen çok sayıda keramikler ve taş aletler açığa çıkartılmıştır (Kor­ Fig. 6: Karataş Höyük planı. Mellink 1974: III. 1 kut vd. 2019: 26-29, fıg. 3-9). Teke Yarımadası'nın aşağı sahil bölgelerindeki insan yerleşimi, şu ana kadar bilinen birkaç mağara ve yamaç alanları ile sınırlı olsa da merkezdeki ve kuzey­ deki yüksek kesimler, höyükleri ile daha karakteristik bir yerleşim tipi ortaya koymakta ve uzun dönemler boyunca kalıcı yerleşime işaret etmektedir. Akçay Höyük gibi bazı höyükler, Geç Neolitik Dönem' de ( MÔ 7. binyıl) zaten yerleşil­ miş haldedir. Elmalı Ovası'ndaki diğer höyüklerde, özellikle büyük olanlarda, bu erken katmanların, yalnızca daha geç tabakaların altında kalmış oldukları varsayılabilir. Elmalı Ovası'nda yapılan arkeolojik yüzey araştırmaları, yerleşim­ lerin sayısının Kalkolitik Dönem' de ve özellikle Erken Tunç Çağı'nda (MÔ 5.-3. binyıl) arttığını göstermektedir. (Eslick 1992: fıg. lb; Foss 2006: 6, tab. 2). Geç Kalkolitik Dönem'e ait, kerpiç tuğlalarla ya da dal örgü tekniği ile inşa edilmiş, temelsiz, ufak, dikdörtgen evlerden oluşan küçük bir köyün ya da mezranın ka­ lıntıları (MÔ 4. binyılın sonlarında) Karataş yakınlarındaki Bağbaşı'nda kazıl­ mıştır (Eslick 1992: 5-16). Evler, toprak zeminli bir ya da iki odadan oluşmuştur ve yiyeceklerin hazırlanması ve tüketimi için yuvarlak ocaklarla, öğütme taş­ larıyla, havanlarla ve seramik kaplarla döşenmiştir. Benzer seramik parçaları Elmalı Ovası'nın bitişik bölgelerinde yer alan diğer kazı alanlarında da bulun­ muştur ve bu durum, coğrafi olarak Teke Yarımadası'yla sınırlanmış, oldukça homojen bir kültürün varlığına işaret etmektedir (Eslick 1992: 71-74). Erken Tunç Çağı I'in başlarında (MÔ 3000 civarı), eski Bağbaşı köyünün birkaç yüz metre uzağında, yeni bir yerleşim olan Karataş kurulmuştur. Kazı­ lar, MÔ 3. binyıl başlarından 2. binyıl başlarına kadar, altı kültürel evre (1-VI) ortaya çıkartmıştır (Mellink 1966; Mellink 1985; Warner 1994: 7-10). Yerleşim, daha küçük evlerle çevrelenen, geniş ve korumalı bir merkez yapı kompleksin­ den oluşmaktadır (Fig. 6). Erken seviyelerde (1-III'te) dış kesimdeki megaroid

A

Tarih Öncesinde Likya 29

yapılar kavisli bir sıra halinde inşa edilmiş ve yerleşimin sınırlarını işaretleyen küçük hendeklerle çevrelenmiştir. Sonraki evreler IV-V'te küçük megaron ev­ ler dairesel olarak sıralanmış ve önceki dönemlere ait evlerin ve hendeklerin üzerine inşa edilmiştir ve bu durum yerleşimin büyüdüğüne işaret etmektedir. Daha önceki evlerin duvarları örme dal tekniği ile inşa edilmiştir. İç duvarlar yapıları bir geniş ana odaya ve iki küçük yan odaya ayırmaktadır. Ana odanın merkezinde yuvarlak bir ocak bulunmaktadır. Daha sonraki evrelerin yapıları, kerpiç tuğladan duvarlara sahip, alçak bir taş temel üzerine kurulmuştur. Evler beşik çatılıdır. Merkez yapı kompleksi plan, büyüklük ve yapım tekniği açısın­ dan kendisini çevreleyen evlerden farklılık gösterir (Mellink 1965: 245-251 ) . 1. ve i l . evre planları 10,75 x 7,2 m ebatlarında, dikdörtgen şekilli bir merkez oda göstermektedir ve bu oda, üç taraftan oval şekilli duvarlarla çevrilidir. Bu duvarların iç taraftan küçük dışa çıkık payandalara sahip olmaları, bu kısım­ ların da çatıyla kapatılmış olduğuna işaret etmektedir. Kalın duvarlar, güneşte kurutulmuş kerpiç tuğlalarla örülmüştür. Merkez oda duvarlarının iç ve dış kısımlarına, olasılıkla çatıyı ya da ikinci katı taşıması amacıyla direk delikleri açılmıştır. Merkez odanın kuzeydoğu köşesinde yer alan kule benzeri yapı, üst kata çıkan bir merdivenin altyapısı olarak yorumlanmış; zeminine ise, kuru ve sıvı yiyeceklerin depolanması amacıyla pek çok çukur kazılmıştır. Bu yapı kompleksine ana giriş kuzeybatı köşesinden ve kapısı olan küçük bir avlu aracı­ lığıyla sağlanmaktadır. Yapının oval şekilli dış duvarı, üç taraftan kerpiç setler­ le daha da güçlendirilmiştir ve bunlara bir dış çap olarak dört ayrı avlu eklen­ miştir. Merkezi yapı kompleksi il. evre sonundaki bir yangında tahrip olmuş­ tur; iV. evreye tarihlenen bir çevre duvarı hariç, höyüğün merkezindeki 111. ve iV. dönemlere ait tüm diğer mimari kalıntılar erozyonla yok olmuştur (Mellink 1966: 245-251 , fig. 1). Karataş yerleşiminin tüm dizilimi merkez yapı kompleksi­ ne odaklıdır; daha büyük boyutları ve incelikli inşa tekniğinin yanı sıra güçlü biçimde tahkim edilmesi, bu yapının açık şekilde topluluğun liderinin barın­ ması için inşa edilmiş olduğunu göstermektedir. Botanik ve hayvansal kalın­ tılar üzerinde yapılan çalışmalar, Karataş insanlarının temel olarak, tarım ve hayvancılık, özellikle de ekonomide baskın rol oynayan büyükbaş yetiştiriciliği ile meşgul olduklarını göstermektedir (Hesse - Perkins 1974: 159-160). Karataş yerleşiminin yanı sıra, aynı zamana ait mezarlıkların kalıntıları da kazılmıştır. Bu mezarların konumları zamanla değişmiş olup 1-111 arası erken evrelere ait mezarlar yerleşmenin güneyinde ve güneybatısında konumlan­ dırılmışken, iV. evre mezarlar kuzeybatıda ve V. evre mezarlar ise güneyde, güneybatı ve güneydoğuda yer almaktadır (Warner 1994: lev. 8-10). 500'ün üzerinde mezar bulunan Karataş nekropolü, kazılmış olan Batı Anadolu Er­ ken Tunç Çağı mezarlıkları arasında en büyüklerden biridir. Mezarların hepsi de gömme (inhumasyon) mezarlardır. En yaygın mezar tipi, hem tekli hem

30

Lakka'dan Llkya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

de çoklu gömütlerden oluşan pithos mezarlardır. En erken evrelere ait inşa edilmiş bir mezar da bulunmuş olup bu mezar, muhtemelen daha yüksek bir sosyal statüye sahip, yetişkin bir erkeğin kalıntılarını içermektedir (Mellink 1969: 324-327). Mezarların pek çoğu yer seviyesinin üstünde taş dairelerle işa­ retlenmiştir. Ölüler sıklıkla sol ya da sağ taraflarının üzerine yatmış halde ve cenin pozisyonunda gömülmüştür. Mezar hediyelerinin büyük kısmı yiyecek ve içecek içeren seramik kaplardan oluşmaktadır ancak daha zengin kişilerin mezarlarına aynı zamanda tunç broşlar, yüzükler ve tıraş bıçakları ya da kama­ lar, bıçaklar ve taş baltalar gibi silahlar da yerleştirilmiştir. Erken Tunç Çağı boyunca, çok sayıda höyüğün de işaret ettiği üzere, Likya'nın orta ve kuzey kısımları oldukça yoğun nüfusa sahip olmuştur (Fig. 1). Teke Yarımadası'nda bulunan en büyük höyük, Elmalı Ovası'nın ortasında­ ki Hacımusalar'da (antik Choma) yer almaktadır. Kazılarda, şu ana kadar yal­ nızca sınırlı alanlarda Erken Tunç Çağı'na ait kalıntılara ulaşılmıştır. Ayrıca, iki ev birimi arasında yer alan, taş temelleri olan, uzun bir bölme duvarı ortaya çıkartılmıştır ve bu duvar, Batı Anadolu' da aynı döneme ait diğer birçok yer­ leşimden de tanınan, dairesel yerleşim şemasına işaret etmektedir. Aşağı yu­ karı 250 m çapa ve 13 m yüksekliğe sahip olan Hacımusalar Höyük, Likya'da bulunan en büyük prehistorik höyük olup, muhtemelen bu bölgenin politik merkezi olarak işlev görmüştür. Likya'nın kuzeydeki yüksek kesimlerinde yer alan ovalardaki yerleşim yoğunluğuna tezat olarak, Teke Yarımadası'nın aşa­ ğı kesim nehir vadilerinde ve sahil bölgelerinde, Girmeler, Arsaköy Tavabaşı, Gagai mağaraları ve Avşar Tepesi, Gölbaşı Tepesi, Tlos ve olasılıkla Patara gibi yerleşimler, Kalkolitik Dönem'e ve Erken Tunç Çağı'na ait buluntuların ele geçtiği çok az sayıda yerleşimler arasındadır (daha fazla kaynak için, Becks 2012: 25-26). Aşağı kesimlerde şimdiye dek hiçbir gerçek höyük keşfedileme­ miştir. Erken Tunç Çağı boyunca Likya, Batı Anadolu' daki diğer bölgelerle güçlü kültürel bağlantılar sergilemektedir ve bu durum malzeme kültüründe ve yerleşim yeri dizilimi, mimari, gömü gelenekleri, metal objeler ve diğer bu­ luntular gibi sosyal örgütlenme örneklerinde görülebilmektedir. Yerel olarak üretilen seramikler de MÖ 3. binyılda Batı Anadolu' da geçerli olan aynı genel çömlekçilik tarzlarını ve teknik gelişmeleri takip eder ancak, hala kendi bi­ çimsel karakteristiklerini sergilemeye devam ettiklerinden Likya'nın belirgin kültürel çömlekçilik gruplarına ayrılmalarına olanak tanır (Eslick 2009; Sarı 2012: 150-151, 172-173, 190-191 , fig. 7, IOB, 1 1 , 16A-B, 17, 21). Orta ve Geç Tunç Çağı boyunca Teke Yarımadası'ndaki ve komşu bölgelerde yerleşim sayısı ciddi ölçüde azalmıştır. Elmalı Ovası'nda, MÖ 2. binyılda yerleşi­ me yönelik tek kanıt şu ana kadar yalnızca Karataş ve Hacımusalar'da bulunan

Tarih Öncesinde Likya 31

ve Orta Tunç Çağı'na tarihlenen, birkaç pithos mezardan elde edilmiştir (Mel­ link 1986; Momigliano - Aksoy 2015: 544-545). MÖ 2. binyıl süresince meydana gelen bu yerleşim boşluğu, Elmalı Ovası'nda daha nemli koşulların yol açtığı ar­ tan göl suyu seviyelerine ilişkin iklimsel değişikliklere bağlanmıştır (Foss 2006: 2-3, tab. 1). Kuzeybatı Likya'da yer alan Çaltılar gibi diğer yerleşimlerde MÖ 2. binyıla ait çok az sayıda bulgu saptanmış olup (Momigliano - Aksoy 2015: 545547), bu durum da nüfusta sert bir düşüşe işaret etmektedir. Tlos'ta son yıllarda yapılan kazılarda ilk kez sağlam kontekst içerisinden gelen, Geç Tunç Çağı baş­ larına tarihlenen (MÖ 1500) buluntular açığa çıkartılmıştır (Korkut vd. 2019: 29-31, figs. 10-13). Aşağı Lykia'daki MÖ 2. bine ait diğer bulgular arasında sağ­ lam kontekstlerden gelmemekle birlikte, Düver/Tlos kökenli olduğu söylenen tunç objeler ve Fethiye'de bulunan Myken malı üzengi kulplu testi sayılabilir (bk. Bu kitapta E. Dündar makalesi, Fig. 3) (Becks 2012: 27; Momigliano - Aksoy 2015: 542-543). Tanınmış Uluburun ve Gelidonya Geç Tunç Çağı gemi batıkla­ rı, yalnızca Teke Yarımadası kıyılarından Ege Denizi'ne doğru geçip gitmekte olan gemilere aittir (Pulak 2005: 90-91) . Genel olarak klasik Likya Bölgesi'nde ve çevre bölgelerinde bulunan Lukka topraklan hakkında bilinen en eski yazılı kaynaklarla çelişki içindedir (Gander 2010; bkz. bu kitapta M. Gander makale­ si). Ilgın/Konya yakınlarındaki Yalburt'ta Hitit kralı iV. Tudhalia (MÖ 1 2401220) tarafından gönderilen ve Lukka topraklarına karşı düzenlediği başarılı askeri sefer hakkında rapor veren önemli bir yazıt keşfedilmiş olup, bu yazıtta Wiyanawanda topraklarından, Talawa, Pinali ve Avama şehirlerinden ve Patar adında bir dağdan bahsedilmektedir. Bu yer isimleri dilbilim temelinde sıra­ sıyla, Likya şehirleri olan Oinoanda, Tlos, Pinara, Avarna/Ksanthos ve Patara olarak tanımlanmıştır (Poetto 1993; Hawkins 1995). Bugüne kadar Tlos dışında diğer yerleşimlerden Geç Tunç Çağı kontekst buluntularına rastlanmamıştır. Buna ek olarak Tlos'taki yeni kazılardan gelen Erken Demir Çağı'na ait keramik bulgular "Karanlık Çağ" olarak nitelenen MÖ 1 200-800 yıllan arasında Lik­ ya'daki aktivitenin ilk kanıtlarıdır (Korkut vd. 2019: 31-32, figs. 14-16). Bölgede yerleşime ait takip eden izler tüm Teke Yarımadası üzerindeki çeşitli alanlarda MÖ 8. yüzyılda yeniden başlamıştır ve bu tarih Likya olarak bilinen bu bölge­ nin tarihsel dönemlerinin başlangıcına işaret eder. Günümüze kadar Teke Yanmadası'nın farklı bölümleri üzerinde, insanlık tarihinin erken dönemlerine ait keşifler yapılmış olsa da Likya'daki tarih ön­ cesi araştırmalar hala güneybatı Anadolu' da yer alan diğer bölgeleri geriden takip etmektedir. Yeni kazılarda ve araştırmalarda gerçekleştirilen keşifler önemli bilgiler sağlamıştır; bunlar sayesinde araştırma azlığı nedeniyle va­ rolan Prehistorik Likya'ya ait sorunlar yavaş yavaş çözülmeye başlamıştır. Bu sadece bir başlangıç olup, çok daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

32 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

KAYNAKLAR Becks, R. 2012 'Prehistoric Research in Lycia: Present State and Perspeclives·. K. Dörtlük - T. Kahya - R. Boyraz Seyhan - T. Ertekin (eds.), Genç Bilimciler Buluşması 1: Anadolu Akdeniz Sempozyumu, 04-07 Kasım 2009 Antalya, Sempozyum Bildirileri / lntemational Young Scholars Conference ı· Mediterranean Anatolia,

04-07 November 2009 Antalya, Symposium Preceedings,

Antalya: 23-30. 2015 'Patara in the Bronze Age - An Evaluation of the Archaeological and Historical Evidence·. H. lşkan - F. Işık (eds.), Kum'dan Kent'e: Patara Kazılarının 25 Yılı/From Sand into a City: 25 Years of Patara Excavations, Uluslararası Sempozyum Bildirileri/ Proceedings of the lntemational Symposium, 11-13 Kasım/November 2013 Antalya, Patara V/1. 1, lstanbut: 89-95.

Becks, R. - B. A. Polal-Becks 2013 'Girmeler MaOarası - Likya'da Bir Kalkolitik Yerleşimi' MAKÜ Sosyal Bilimler Enstitoso Dergisi 8: 166-183. Becks, R. - B. Fındık 2019 'New Middle Paleolithic Finds froın the Lake Districl', Ada/ya 22: 1-10. Bostancı, E. 1959 'A New Palaeolilhic Site al Beldibi near Anlalya·. Anatolia 4: 129-178. 1962 'Belbaşı Kaya SıOınaOında Bulunan Osı Paleolilik ve Mezolitik Endüstri, Belbaşı Kültürü/A New Upper Palaeolilhic and

Mesolithic Facies at Belbaşı Rock Sheller on the Mediterranean Coası ol Analolia". Belleten 26: 233-292. 1965 'Beldibi, Belbaşı MezoliliOi ve DiOer Mezolilik Bulunıularla Olan Münasebetıeri/The Mesolilhic of Beldibi and Belbaşı and

the Relalion with lhe Other Findings in Anatolia', Antropoloji3: 55-90 (Türk.) / 91-149 (Engl.). Brückner, H. vd. 2010 'The Holocene sea level story since 7500 BP - Lessons from lhe Easıern Medilerranean. lhe Black and the Azov Seas', auaternary lnternalional225: 160-179. Duru. R. 2012 "The Neolilhicol lhe Lakes Region: Hacılar - KuruçayHöyük - Höyücek - Bademagacı Höyük", M. OzdoOan - N . Başgelen - P. Kuniholm (eds.), The Neolithic in Turkey, New Excavalions & NewResearch Vol. 4, Western Turkey, lstanbul: 1-65. Eslick, C. 1992 Elmalı-Karataş 1. The Neolithic and Chalcolithic Periods: Ba/1başı and Other Sites, Bryn Mawr, PA. 2009 Elmalı-Karataş V. The Early Bronze Age Poltery of Karataş: Habitation Deposits. Bryn Mawr, P.A. Foss. P. W. 2006 "The Hacımusalar Projeci Regional Survey: landscape and seltlemenl invesligalions in lhe Elmalı Basin", hllp:// homepage.mac.com/pfoss/HS/Lycia/index.hlml

-

French. D. H. 2008 'Chalcolilhic and Early Bronze Age Pollery of Soulhwesl Analolia", H. Erkanal - H. Hauplmann - V. ŞahoOlu - R. Tuncel (eds.), The Aegean in /he Neo/ithic. Chalcolithic and the Early Bronze Age, Proceedings of the lnternational Symposium. October 11' - 19' 1991. Urla - lzmir (Turkey), Ankara: 197-202. Gander. M. 2010 Die geographischen Beziehungen der Lukka-Lande( Texte der Hethiter27, Heidelberg. Hawkins, J. D. 1995 The Hierog/yphic lnscriplion of the Sacred Pooı Complex in Haltusa. Studien zu den Bo!Jaıköy-Texten, Beiheft 3, Wiesbaden. Hesse, B. - D. Perkins, Jr. 1974 'Fauna! Remains lrom Karataş-Semayük in Southwesl Anatolia: An inlerim Report". Journal of Field Archaeology 1: 1 49-160.

Işın, G. vd. 2015 "Tlos Seramikleri", T. Korkul (ed.), Arkeoloji, Epigrafi. Jeoloji, Do!1al ve Kültürel Peyzaj Yapısiyta Tlos Antik Kenli ve Teritoryumu, Ankara: 148-212. Köktork, H. 1996-1997 'New Lights on Prehisloric Lycia: Finds from Girmeler Cave near Tlos", Likya 3: 39-45. Korkut. T. 2013 'Tlos 2011 Kazı Etkinlikleri", Kazı Sonuçları Toplantısı 34, 3: 189-204. Korkul, T., vd. 2015 'Tlos Antik Kenti Yakınlarındaki Tavabaşı Magarası kaya resimleri (Rock Paintings lrom Tavabaşı Cave near the Ancienl City of Tlos", Tüba-Ar 16: 37-49. Korkul, T. vd. 2019 'Pre-Classical Habitation al Tlos. Lycia", Ada/ya 22: 25-44. Mellaart. J. 1961 'Early Cullures of lhe South Analolian Plaleau·. Anatolian Studies 11: 159-184. - 1964 "Excavations al Çatal Hüyük, 1963, Third Preliminary Reporı·. Analolian Sludies 14: 39-119.

Mellink, M. J. 1965 "Excavations al Karataş-Semayük in Lycia, 1964", American Journal ofArchaeology69: 241-251. 1966 "Excavalions al Karataş-Semayük in Lycia, 1965", American Journal ofArchaeology70: 245-257. 1967 'Excavalions al Karataş-Semayük in Lycia, 1966", American Journal ofArchaeo/ogy71: 251-267. 1969 'Excavations al Karataş-Semayük in Lycia, 1968", American Joumal ofArchaeology73: 319-331. 1974 'Excavations al Karataş-Semayük and Elmalı, Lycia, 1973", American Journaf ofArchaeofogy78: 351-359. 1985 'The Prehistoric Sequence of Karataş-Semayük", Kazı Sonuçları Toplantısı6: 103-105. 1986 "The Remains of Second Millennium B.C. Habitalion al Karaıaş-Semayük", Kazı Sonuçları Toplantısı 7: 287-291. Momigliano, N. - B. Aksoy 2015 "Lycia before Lycians: The Elusive Second Millennium BC in Soulhwest Turkey and the Çaltılar

Archaeological Projeci'. N. C. Stampolidis-Ç. Maner-K. Kopanias (eds.). Nostoi. lndegenous Culture. Migration and lntegration

Tarih Öncesinde Likya 33

in the Aegean /s/ands and Western Anatolia during the lale Bronze and Early lron Ages, lsıanbul: 539-555.

Peschlow-Bindokal, A. 2006 TarihDncesi insan Resimleri. latmos Da(Jlan'ndaki Prehistorik Kaya Resimleri, lsıanbul. Peschlow-Bindokal, A. - C . Gerber 2012 "The Latmos-Beşparmak Mountains. Sites with Early Aock Paintings in Western Anatolia", M . ÖzdoQan - N . Başgelen - P. Kuniholm (eds.), The Neolilhic in Turkey, New Excavalions & New Research Vol. 4, Westem Turkey, lstanbul: 67-115. Poeııo, M. 1993 l'iscriıione luvio-geoglilica di Yalburt, SIUdia Mediterranea 6, Pavia. Pulak. C. 2005 "Das Schillswrack von Uluburun und seine Ladung", Ü. Yalçın - C. Pulak - A. Sloıta (eds.), Das Schilf von U/uburun. Wel/handel vor 3000 Jahren, Bochum: 55-102. Sarı, D. 2012 "ilk Tunç Çagı ve Orta Tunç Çagı'nda Batı Anadolu'nun Kültürel ve Siyasal Gelişimi", M.A.S.R.O.P 7: 112-249. TakaoQlu, T., vd. 2014 "Archaeologicaı evidence lor 9'" and e• millennia BC al Girmeler Cave near Tlos in SW Turkey", Oocumenta Praehistorica 41: 111-118. Taşkıran, H. 2006 "Likya Bölgesi'nin Paleolitik Dönemi", K. Dörllük vd. (eds.),

111.

Uluslararası likya Sempozyumu. 07-10 Kasım

2005 Anla/ya, Sempozyum Bildirileri/ The 11/rd lnlernational Symposium on lycia, 07-10 November 2005 Antalya, Symposium

Preceedings, Antalya: 761-767. Warner, J. L.1994 Elmalı-Karataş il. The Early Bronze Age Village ol Karataş, Bryn Mawr, PA.

Yalçınkaya, 1. 1986 "Batı Toroslarda Paleolilik Çag Yüzey Araştırmaları", Araştınna Sonuçları Toplantısı 3: 429-447.

Beylikler Dönemi'nde Likya (MÖ 550-360) FRANK KOLB*

Ksanthos'taki Yazıtlı Dikme üzerinde bulunan uzun Likçe metnin içine yerleş­ tirilen kısa Hellence şiir (CEG l, 177), MÔ 400 civarında yaşamış bir Likya be­ yinin üstün niteliklerini ve yaptığı güzel işleri övmektedir: Tanrıların gözdesi Kheriga her yönden en üstündü, hem atletik yarışmalarda hem de savaşta. O birçok kaleyi fethedip yerle bir etmiş, beylik mlılkünden yakınlarına pay da­ ğıtmıştı. Bu sistem, aristokrat bir ailenin iktidarı elinde bulundurduğu oligar­ şinin en aşırı biçimi olup, Aristoteles'in (Pol. 4.1292b; 1 298a) dynasteia (bey­ lik) diye tanımladığı yönetim şekline karşılık gelmektedir. Kheriga'nın oğlu Erbbina onuruna düzenlenen Hellence epigramlar (CEG il, 888), genellikle Pers kralına atfedilen (bilgelik, cesaret, okçuluk ve binicilikte mükemmellik) ve Yunan aristokratlarına atfedilen özelliklerle (erdem= arete, beden ve akıl güzelliği= kalos kai agathos) kendisini övmektedir. Özellikle vurgulanan husus­ lar, Likyalılar arasına korku salan, zorbalıkla onları yöneten ve düşmanlarını öldüren muzaffer bir savaşçı olarak kendisinin erdemleridir. Bir ay içinde üç önemli Likya şehrini fethettiği için övlılmektedir: Ksanthos, Pinara ve Telmes­ sos. Görünüşe göre, Ksanthos'ta Kheriga'nın varisi olarak hak ettiği makam kendisine verilmemiş veya akrabalarından biri ya da güç birliği eden yakınları tarafından şehirden sürülmüş, o da bunun karşılığında yaşadıkları şehirleri fethedip hepsini sürgün etmiştir. Bu da beylik sisteminin zayıf yönlerini ortaya koymaktadır. Likya beyleri arasındaki çekişme, MÔ 4. yüzyılın ikinci çeyre­ ğinde doruk noktasına ulaşmıştır ve bu dönemde Limyra kökenli Doğu Lik­ ya Beyliği, Ksanthos Beyliği'nin hegemonyasına karşı mücadeleye girişmiştir. Ancak diğer yandan bu iki beylik Peloponnesos Savaşı sırasında Atina'ya karşı Likyalıların verdiği mücadelede müttefik olmuş, MÔ 430 yılında Atinalı ko­ mutan Melesandros karşısında birlikte zafer kazanmışlardır (bkz. Keen 1998). Erbbina'ya adanmış epigramlar, şöhretinin Asya'nın her yerine yayıldığını ve yaptığı işlerin Akhilleus, Hektor ve Patroklos'unkilere denk olduğunu ilan etmektedir. Bu tarz iddialar, Ksanthos, Limyra ve Trysa'da bulunan beylere ait *

Prof. Dr., Eberhard Karls Universitat Tıibingen, Seminar fıir Aite Geschichte, Wilhelmstr. 36, D-72074 Tıibingen. [email protected]

Likya Uygarlığı'nın Keşfi 35

görkemli anıt mezarlarda da karşılığını bulmaktadır (Götter, Heroen, Herrs­ cher 1990: 65-78). Ksanthos'taki Nereidler Anıtı olarak tanınan yapı, olasılıkla MÔ 4. yüzyılın ilk çeyreğinde Likya mezar mimarisi unsurları ile İon tapı­ nağı biçimini birleştirerek Erbbina için dikilmiştir. Heykel süslemeleri Likya, Hellen ve Doğu/Pers motifleri içermektedir: Likya'ya özgü ziyafet betimleme­ sinde bey ve ailesinin birlikte tasviri, Amazonlara karşı yapılan mitolojik bir savaşta Hellen kıyafetleri içinde savaşırken tasviri, Doğu'ya ve Likya'ya özgü tarihi savaş ve şehir kuşatması, bir av sahnesi, beyin Hellen tarzında at üstün­ de muzaffer kumandan olarak tasviri, Pers tören unsurlarıyla bezeli huzura kabul sahnesi ve dolaylı olarak beyin ölümsüzlüğünü ve görkemini yücelten bir Hellen mitolojik temsili (Nereidler, Thetis ve Peleus veya Akhilleus). Bü­ tün bunları taçlandıran unsur ise, Hellen tapınaklarında tanrılara ayrılan yer olan alınlıktaki bezemelerde, bey, eşi ve çocukları ile saray maiyetinin Hellen ve Doğu kıyafetleri içinde tasviridir. Aşağı yukarı aynı süreçte, Orta Likya'daki Trysa şehrinde olasılıkla Limy­ ra Beyliği 'nin bir üyesi olan Trbbenimi 'ye adanmış, mimari olarak fark­ lı, küçük fakat zarif bir heroon inşa edilmiştir. Bu yapı dikdörtgen şeklinde açık bir alan ve içine yerleştirilen zengin bezemeli bir lahitten oluşmaktadır (Fig. 1). Yapının duvarları, 21 1 m boyunca uzanan kabartmalar ile kaplan­ mıştır. Bu kabartmalar da Hellen, Likya ve birkaç Doğu unsurunu birleştire­ rek, beyin Melesandros'a karşı kazandığı zaferi gibi Yazıtlı Dikme'de tasdik edilen kahramanlıklarını; İ lias, Odysseia, Thebai 'ye Karşı Yediler Savaşı ve Amazonlara karşı savaşta yer alan kahramanların yiğitlikleriyle eşit konuma getirmektedir. Bu kabartmalar ayrıca mezar beyini, Likyalıların efsanevi atası Bellerophontes ve onun Khimaira'ya karşı giriştiği mücadele geleneği içine yer-

Fig. 1: Trysa Heroonu'nun modeli. Oberleitner 1994: 21, fig. 27

36 Lııkka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Fig. 2: Ksanıhos Akropolü 'ndeki dikme ve kaya mezarları foto E. Dündar

leştirmektedir. Av ve şölen betimlemeleri ise, beyin prenslik hayatından sahne­ leri yansıtmaktadır. Pegasos üzerine binmiş Bellerophontes ile Medusa'yı öldüren Perseus tasvirleri, Limyra'daki Perikle Heroonu'nda da bulunmaktadır. Bu yapı, ola­ sılıkla MÖ 360 civarında bir Hellen tapınağı tarzında inşa edilmiş ancak sütunlar yerine Karyatidler kullanılarak Atina'daki Erekhtheion Tapınağı taklit edilmiştir. Sella duvarları boyunca ilerleyen kabartma frizler, prens­ lere yakışır soylu statüsünü ve savaşçı özelliklerini övmektedir. Bu kabart­ malarda, en önde quadriga (yan yana koşulmuş dört at tarafından çekilen araba) üzerinde Perikle ve arkasında saray maiyeti ile Hellen, Likya ve Pers kıyafetleri içinde süvariler ve piyadeler bulunan uzun bir tören alayı betim­ lenmiştir. Bu görkemli anıtlar, Beylikler Dönemi Likya sanatının doruk noktasını göstermektedir. Bunlardan önce, aralarında bölgeye özgü dikme mezarların

Likya Uygarlığı'nın Keşfi 37

Fig. 3: Ksaııthos Harpy Anılı foto E . Diindar

da olduğu başka dikkat çekici anıtlar da bulunuyordu (Fig. 2-3) . Fakat bun­ ların neredeyse hiçbiri MÖ 6. yüzyıl ortalarından öncesine ait değildir, dola­ yısıyla MÖ 540 civarında Pers generali Harpagos'un Likya'yı fethi sonrasında beylik sisteminin kurulması veya güçlendirilmesi ile ilişkilendirilmektedir. Likya daha sonra Pers Satraplığı'na bağlanmış ancak bölgede fark edilebilir miktarda Pers askeri ve idari personeli bulundurulmamıştır. Aksine, yaklaşık MÖ 520 yılından itibaren görülen Likya sikkeleri, para basan yerli yöneticilere işaret etmektedir. Yunan tarihçi Herodotos (7.92), MÖ 480 yılında Kossika oğlu Kybernis'in, Salamis Savaşı'nda Pers donanmasına destek olarak 50 Likya sa­ vaş gemisinden oluşan bir birliğe komuta ettiğinden bahseder. En erken Likya sikkelerinde görülen KUB harfleri, Herodotos'un bahsettiği Likyalı Kybernis ismini andırmaktadır; aynı şekilde, Kossika ismi de olasılıkla MÖ 5. yüzyılın ikinci yansında Ksanthos Beyliği'nin (dynesteia) bir temsilcisi tarafından kul­ lanılan Likyalı Kheziga ismine karşılık gelmektedir. Kybernis' in MÖ 500 yılı

38 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

civarında Ksanthos beyi olduğunu ve babası Kheziga'nın da bundan bir sure önce aynı konumda olduğunu varsayarsak, Ksanthos hanedan ailesinin MÖ 6. yıizyılın ikinci yarısından MÖ 4. yıizyıl içlerine kadar yönetimde kaldığını öne sıirebiliriz. MÖ 5. yıizyılda Ksanthos Beyliği 'nden (aralarında Kheriga'nın ba­ basının da bulunduğu) en az iki yöneticinin adı olan Harpagos ismi, Pers ge­ nerali tarafından bahşedilen önemli lıituflara karşılık duyulan minnettarlığa işaret ediyor olabilir. Ayrıca, bu ailenin Ksanthos'taki hakimiyetini bahsi geçen komutan da tesis etmiş olabilir ki, Pers kuşatması sırasında şehrin nıifusunun ciddi oranda azaldığı iddia edilmektedir. Bu hakimiyet, Ksanthos şehri ve topraklarıyla sınırlı değildi; MÖ 5. yıizyı­ lın bıiyıik bölıimıi boyunca, en azından Likya'nın çok bıiyıik bir kısmına uzan­ mıştı (bkz. bu kitapta Likya haritası). Ksanthos, kuşkusuz Likya'nın en önem­ li merkeziydi. "Likya akropolıi" diye adlandırılan yerde yapılan kazılar, (MÖ 600 civarında inşa edilmiş) şehirdeki en erken yapıyı ortaya çıkarmıştır ki bu, bey konağı olarak nitelenmeyi hak edebilecek bir yapıdır. Diğer yandan, yapım amacı belirlenememiş başka bir yapı ıizerindeki muhteşem kabartmalar MÖ 6. yıizyıla tarihlenmektedir. Buna ek olarak Ksanthos, sadece Telmessos Körfezi ile Orta Likya arasında kalan ve MÖ 4. yıizyıl başlarına kadar Ksanthos Beyliği tarafından yönetilen bölgede görıilen dikme mezar tipinin doğduğu yer olarak görünmektedir. Şu ana kadar keşfedilen yaklaşık 50 dikme mezarın bıiyıik çoğunluğu, bir akropolıi ve konut binaları olan surlarla çevrilmiş yerleşimlerde bulunmuştur; dıişıik sayıda olmaları ise sadece nıifuz sahibi kişilere özgıi olduğunun göster­ gesidir. 5 m yıiksekliğinde dikdörtgen bir dikmenin tepesine oturtulan mezar odası (Fig. 2), oturma odası ıist katta olan Likya kule evlerini andırmaktadır. Mezar odasını sıisleyen kabartmalar, Doğu, Hellen ve Likya motifleri içermekte­ dir. Hıikıimranlık gıicıinıin göstergesi olarak aslanlar ve aslan avı, huzura kabul sahneleri, sıivariler, savaşçıların geçit töreni, savaşlarda kazanılan zaferler, gıireş mıisabakaları, ziyafet sahneleri gibi betimlemelerin tıimıi, Doğu Yunan ve Likya tarzlarının bir karışımı şeklinde sunulmuştur. Bu dikme mezarların en meşhu­ ru, Ksanthos'taki MÖ 480/70 civarına tarihlenen Harpy Anıtı' dır (Fig. 3). Belli ki bu dikme mezar tıirıi MÖ 5. yıizyılın ilk yarısına kadar tipik hanedan mezarı olarak kalmıştır. Diğer yandan farklı boyutta ve kalitedeki tıimıilüs, oda mezar ve podyum mezarlar diğer aristokratlar ve nıifusun alt sınıflarının gömıildıiğıi yapılar olarak ortaya çıkmaktadır. Ksanthos'ta MÖ 460 yılından itibaren görıil­ meye başlayan yeni nesil hanedan mezarları, kısmen kayaya oyulmuş, mıinferit ev tipi mezarlar ile temsil edilmektedir. Bu mezarlar da bölgeye özgıi kabartma­ larla sıislenmiştir. Bunların ardından, MÖ 5. yıizyılın son çeyreğinden itibaren, heroonlar, görkemli lahitler ve kaya mezarları gelir ki bunun tek istisnası dikme mezar tipinin dirilişi olarak görülebilecek yukarıda bahsedilen Yazıtlı Dikme

Likya Uygarlrğı'nın Keşfi 39

mezardır. Ancak, son iki mezar türu daha geniş bir Likyalı elit grubu içindeki aristokratlar tarafından da kullanılmıştır. Bu siyasi ve kıiltürel gelişmeler, esasen Toros Dağları'nın güneyinde kalan, kıyı Likya ile sınırlı kalmıştır. Likya Yarımadası'nın kuzey kısımları, Limyrah Perikle'nin nüfuzunu Milyas içlerine kadar genişlettiği MÖ 4. yıizyıl başların­ dan önce, Likya beylerinin siyasi ilgi alanına girmemişti; bu tarihten sonra ka­ yaya oyulmuş Likya tipi oda mezarlar bu bölgede de görıilmeye başlar. Fakat sırasıyla MÖ 525 ve 480 civarına tarihlenen Kızılbel ve Karaburun'daki iki tü­ mıilüsün mezar odaları (bkz. bu kitapta G. Tiryaki makalesi), biçim ve motifler açısından kısmen dikme mezarlarda görülen temsillere benzeyen görkemli du­ var resimlerine sahiptir; ancak özellikle Karaburun'daki mezarda daha güçlü bir Akhamenid etkisi görıilmektedir ki bu Persli bir aristokratın mezarı olabilir. Yaklaşık MÖ 400' den itibaren, kıyı Likya' da lahitler görülmeye başlar. Ahşap Likya yapılarını taklit eden bu lahitlerin çoğunu süsleyen gösterişli kabartma­ lar, diğer Likyalı aristokratların değerlerinin hanedan ailelerininkinden farklı olmadığını göstermektedir (bkz. bu kitapta E. Özer makalesi). Öte yandan, la­ hitlerin sayısı Hellenistik Dönem'e kıyasla çok daha azken, kayaya oyulmuş oda mezarların sayısı l.OOO'den fazladır. Bununla birlikte, aralarında nispeten az sayıda örnek ahşap mimarinin kayaya aktarılmasını temsil ederken (Fig. 2). bü­ yük çoğunluğu "güvercin delikleri" olarak adlandırılan, sarp kayalıklara oyul­ muş basit dikdörtgen, bezemesiz mezar odaları türündedir. Mezarların girişleri, olasılıkla ahşap kapılar ile kapatılmış ve boyalı mimari unsurlar ile süslenmiştir (bkz. bu kitapta Z. Kuban makalesi). Dikme mezarlar, heroonlar, lahitler ve kaya mezarları, klasik Likya mede­ niyetini yansıtma konusunda, yerleşim yerlerinden çok daha baskın bir resim sunmaktadır; çünkü bölgedeki yerleşim alanları bu mezarlar kadar iyi koru­ namamıştır. Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde hemen hemen hepsi yeniden düzenlenmiş ve Üzerlerine yapılar inşa edilmiştir. Sadece birkaç yapı ve özellikle surlar günümüze ulaşmış olup, yerleşimler hakkında kısmi bir izlenim edinmemizi sağlamaktadır. Likya'daki önemli hanedan yerleşimleri arasında, yalnızca Orta Likya'da Avşar Tepesi denilen bir tepe üzerinde bulunan yerleşim (Thomsen 2002: Kolb 2008: 33-65) Geç Arkaik ve Klasik Dönem'deki şeklini koruyabilmiştir; bunun nedeni de nüfusun MÖ 4. yüzyılda bu yerleşimi tama­ men terk etmesi ve yapı malzemelerinin sonraki kuşaklar tarafından talan edil­ memiş olmasıdır. Likya dilindeki ismi olasılıkla Zagaba olan bu yerleşimden, Yazıtlı Dikme' de ve sikkelerde bahsedilir. Zagaba 14 hektarlık yerleşim alanıyla, Likya'nın en büyıik hanedan yerleşimleri arasındadır; Ksanthos (26 hektar), Limyra (25 hektar) ve Hızırlık ya da ilk ismiyle Telmessos'un (16 hektar) ar­ dından dördüncü sırada gelmektedir. Topoğrafik özellikleri ve yerleşim yapı­ sı Likya hanedan yerleşimi karakteristiğindedir ( Fig. 4). Deniz kıyısına birkaç

40

Lukka'dan Llkya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

\

• "6...,...,.. ..,.c...._.

- �-�,,.,,, ._.,__ �""'"" .. ....

(

Fig. 4: Avşar Tepesi 'ndeki Zagaba yerleşiminin planı © Lykien-Projekt Tübingcn

kilometre uzaktaki bir tepenin ıizerinde, denizden gelebilecek ani baskınlara karşı gıivenli ve ekilebilir arazilere yakın bir konumdadır. Gıiçlıi sur duvarları ile çevrili bir akropolıi vardır. Bu alan içinde geniş merkezi bir kule, cephane­ likler, su temini için iki bıiyıik sarnıç ve tapınak olabilecek bir yapı bulunmakta­ dır. Surlarla çevrili mesken bölgeleri gıiney, batı ve doğu yamaçlara dağılırken, yerleşimin bir kısmı surların dışına taşmaktadır. Yan ahşap evler, yıiksek ve sağ­ lam taş temeller ıizerine oturtulmuş olup en az iki katlıdır. Evler araziye uyum sağlayacak şekilde dıizenlenmiştir. Farklı mahallelerdeki evlerin boyut ve kalite farkı, açık bir şekilde farklı sosyal sınıfların varlığına işaret etmektedir; bu du­ rum surların içinde ve dışında kalan alanlarda bulunan farklı kalitedeki me-

Likyıı Uygıırlığı'ımı Keşfi 41

Fig. 5: Av�ar Tepesi 'ndeki akropol, evler ve Zagaba Agorası'nın varsayımsal rekonstrıiksiyonu © Lykien-Projekt Tıibingen

zarlar ile teyit edilmektedir. Ksanthos'taki Yazıtlı Dikme üzerindeki Hellence şiir, bu anıtın Agora'nın On İki Tanrısı'na adanmış olduğunu söylerken, Avşar Tepesi 'nin yaklaşık 4 km kuzeyindeki Kyaneai antik kentinde bulunan Klasik Dönem'e ait bir lahdin üzerindeki iki dilde yazılmış yazıt, "Agora'nın Tanrıları" teriminden bahseder. Ayrıca, Likya dilinde agora anlamına gelen nele kelimesi de korunmuştur. Hellenistik ve Roma İ mparatorluk dönemlerinde, bu iki yer­ leşimde bulunan agoralar yeniden yapılandırılırken, Avşar Tepesi 'nde sınırları belli, kısmen duvarlı 52 x 48 m ölçülerinde bir alan korunmuştur; açık alanın üzerinde ve etrafında bulunan Erken Klasik Dönem'e ait binalar ve anıtlar ara­ sında (Fig. 5), bir tapınak podyumu, iki adet dikme mezar, bir ahşap izleyici tribünü temeli, magazin? benzeri bir yapı ve olasılıkla bir bey konağı yer almak­ tadır. Bu meydanda, tapınağın kendisine adandığı tanrı ve dikme mezarlarda gömülü beyler için düzenlenen, belki halkın da katıldığı dini ayinler ve oyunlar gerçekleştiriliyordu. Beylik sisteminin, bu agoraların bir Hellen agorası benzeri siyasi konularda karar veren bir vatandaş meclisine ev sahipliği yapmak gibi başka bir işlev görmesine izin verip vermediğini bilmiyoruz. MÖ 5. yüzyıl Likya siyasi tarihine dair en önemli kaynaklar Likya sikkeleridir (bkz. bu kitapta N. Vismara makalesi). Bunlar, çok çeşitli tipleri ve Üzerlerindeki lejantların ve sembollerin zenginliğiyle antik Akdeniz dünyasının en kayda de­ ğer paralarıdır. Likya gümüş sikkeleri ve ilk olarak sikkelerle doğrulanan Likya alfabesi, kesin bir şekilde Hellen örneklerinden etkilenmiştir. İ lk sikkelerin ön yüzünde bir yabandomuzu protomu, arka yüzünde ise genellikle bir sembol (ör­ neğin, yıldız) ile bir incusum bulunurken, yaklaşık MÖ 480 yılından itibaren ön yüzde boğa başları, kanatlı atlar, deniz canavarları, aslan başları, keçiler vb. res­ medilmeye başlamıştır. İ lk sikkelerin kimin adına basıldığı hala bilinmemekte­ dir; ancak belli ki başlangıçtan itibaren standart olarak aynı ağırlıkta, yani stater

42 Lukka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

Fig. 6: Zagaba baskısı Dynasl Trbbenimi sikkesi (Tetrobol) . Ö n yiızde aslan başı maskesi, arka yiızde Triskeles ve dynaslın adı. Kolb 2008: 155, fig. 231.

biriminde basılmışlardır. Yaklaşık MÖ 500 yılından itibaren sikkelerin ön yüzün­ de, mu, pu, kub gibi harf dizileri görülmeye başlanır ki bunlar olasılıkla sikkeyi basan yöneticilerin kısaltılmış isimleridir. Likya sikkeleri sur duvarı, konut bina­ ları ve anıtların inşaat ücretini ödemek, savaşçılara, özellikle de paralı askerlere ödeme yapmak gibi amaçlar için kullanılmış olmalıdır. Diğer bir önemli amaç ise, elbette ki parayı basan yöneticilerin güç ve bağımsızlık gösterisidir. Bu kişilerin bölgedeki beyler olduğu yaklaşık MÖ 470 yılından itibaren ke­ sinleşmeye başlar; çünkü bu tarihten itibaren sikkeler üzerinde tam isimleri ile birlikte genellikle darphanenin bulunduğu yerleşim yerinin adı da görülür. Ne­ redeyse 150 yıl içinde 15 farklı darphanede adına para bastıran toplam 50 bey olduğunu biliyoruz. MÖ 5. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren Likya sikkeleri iki farklı standartta basılmaya başlamıştır: Batı Likya'da Atina standardına ya­ kın hafif stater birimindeki sikkelerin ön yüzünde Athena başı resmedilirken, Orta ve Doğu Likya'da ağır stater birimindeki sikkelerin ön yüzünde bir aslan başı görülür. Ancak her ikisi de görünüşe göre bir tür "ulusal" Likya nişanı olan üçlü sarmal şeklindeki güneş sembolünü (triskeles) kullanmaktadır (Fig. 6). Ayrı­ ca, Batı Likya beyleri, özellikle de Ksanthos Beyi Kuprlli, MÖ 470 yılı civarından MÖ 440'a kadar Likya'da hakim güç olarak Orta ve Doğu Likya darphanele­ rinde para basmaya devam etmiştir. Sikkelerde görülen bu ayrışmanın nedeni, hem politik hem de ekonomik olabilir. MÖ 470 ile 440 yılları arasına ait Atina vergi listeleri, Ksanthos'u ve iştirakçilerini ve ayrı olarak Telmessos'u Atina Bir­ liği üyeleri olarak kaydetmiştir. Likya'nın hangi bölümünün iştirakçiler olarak geçtiği tam olarak net değildir. Fakat şurası açıktır ki hafif para standardını kul­ lanan bölge, Atina şehrinin doğrudan siyasi ve ekonomik etki alanına girmiştir. Orta ve Doğu Likya ise, birliğin dışında ve ekonomik olarak Pers etkisine maruz kalmış olabilir. MÖ 5. yüzyılın son 20-30 yılında stater biriminin yanı sıra, daha küçük birimlerde de para basılmıştır. Gerçek para ekonomisine olan bu eğilim, bronz sikkelerin basılmaya başlamasıyla önemli oranda artmıştır.

Likya Uygarlığı'nın Keşfi 43

MÖ 5. yüzyılın son çeyreğinden itibaren, Batı Likya beyleri Doğu Likya'daki darphaneleri artık kullanmamaya başlamıştır ki bunun olası nedeni, Limyra Beyliği 'nin Ksanthos ile boy ölçüşür seviyeye gelmiş olmasıdır. Sikkelerde artık portreler görülmeye başlamasına rağmen, bu sadece birkaç seçkin beye tanı­ nan bir haktır. Ö rneğin, Batılı beylerden Kherei, Pers tacı (tiara) takmış şekil­ de resmedilmiştir (bkz. bu kitapta N. Vismara makalesi, Fig. 7). Buna karşılık, Perikle kendisini Likya tarzı uzun saçlarıyla, chlamys denilen pelerin şeklindeki Hellen kıyafetine bürünmüş ve başına Apollon defne tacı takılmış olarak tasvir ettirmiştir (bkz. N. Vismara makalesi, Fig. 4). Üçlü sarmal sembolü (triskeles), Orta ve Doğu Likya sikkelerinin çoğunda arka yüze basılmaya devam ederken, Batı Likya sikkelerinden tamamen kaybolmuştur. Burada paraların ön yüzün­ deki baskın motif, Korinth miğferi takmış Athena iken, Orta ve Doğu Likya darphaneleri Athena'nın Likya'daki muadili Maliya'yı tercih etmiştir. Perikle'nin Ksanthos adına hareket eden Arttufüpara isimli Pers komutanını mağlup etmesinden sonra, Limyra Beyliği, Ksanthos beyleri Mithrapata'yı ve Aruwitijesi 'yi Orta Likya'nın dışına sürmüş, Ksanthos Vadisi 'nin içlerine kadar ilerlemiş ve hatta Telmessos şehrini bile fethetmiştir. Perikle, "kral" (khiıtawata) olduğunu ve hatta "tüm Likya'nın hakimi" (Basileus Likyas) olduğunu ilan etmiş, böylelikle daha önce benzer unvanları kullanma konusunda Ksanthos haneda­ nına verilen özel hakkı hiçe saymıştır. Perikle'nin bu askeri harekatlarının aynı zamanda Pers egemenliğine karşı bir girişim olup olmadığı ya da sadece Ksant­ hos hanedanının yerine geçerek Likya sınırları içinde hakim güç olmak isteyip istemediği net olarak belli değildir. Amacı ne olursa olsun, o zamanlar Anado­ lu topraklarında patlak veren Satrap İ syanı ile karşı karşıya kalan Akhamenid kralı, görünüşe göre Perikle'yi bu huzursuzlukların bir parçası olarak görmüş ve Likya'nın siyasi yapısında köklü bir değişim kararı almıştır. MÖ 4. yüzyılın 60'lı yıllarında, Pers komutanı Autophradates, Perikle'yi yenilgiye uğrattıktan sonra, Karia ve Halikarnassos hükümdarı Maussolos, MÖ 361/60 yılında Karia ve Likya satrabı olarak atanmıştır. Böylece beylik sistemine son verilmiş, beylik sikkeleri ortadan kalkmış ve Yunan şehir (polis) sistemi getirilmiştir.

KAYNAKLAR GOiier. Heroen. Herıscheı in Lykien 1990 Ausstellungskatalog, Wien/München. Hansen. P A. (ed.). 1989 Carmina Epigraphica Graeca Saeculi /Va. Chr. n. (CEG 2). Berlin/New York. Keen, A. G. 1998 Dynastic Lycia. A Political History ot the Lycians and their Retation with Foreign Powers. c. 545-362 8C, Leiden/ Bosıon/Köln. Kolb, F. 2008 8urg-Po/is-8ischofssitz. Geschichte der Siedlungskammer von Kyaneai in der SOdwesttOrkei. Mainz. Obeıleilneı, W. 1994 Das Heroon von Trysa, fin tykisches FOrstengrab des 4. Jhs. v. Chr., Mainz. Thomsen, A. 2002 Die tykische Dynastensiedtung auldemAvşar Tepesi. Bonn.

Hellenistik Dönem'de Likya ve Likya Birliği (MÖ 4. 1. yüzyıl) -

CHRISTOF SCHU LER*

Büyük Pers Kralı, MÔ 4. yüzyılda Likya'nın idaresini Karia satrabı Maussollos'a devrettikten sonra, Arkaik Dönem' den bu yana Likyalılan yönetmekte olan yerli aristokratlar, yani Likya beyleri, (bkz. bu kitapta F. Kolb makalesi) tarih sahnesinden kaybolmuş ve Likya şehirleri, özerk halk yerleşimleri olan Hellen tarzı kent devletlerine (polis) dönüşmüştür. Her bir kent adını, siyasi ve ekono­ mik merkez işlevi gören ve farklı boyutlarda topraklan kontrol eden ana yerle­ şimden almıştır. Böylelikle, Hekatomnid Hanedanı'nın derebeylerine özenen Likyalılar, devraldıklan sistemi zamanın en gelişmiş siyasi ve toplumsal örgüt­ lenme modeli haline getirmişlerdir. Likyalılann yakın temas halinde olduğu Hellen dünyasının büyük kısmı bu şekilde yapılanmış ve kent devlet sistemi, hem Likya'da hem de genel olarak Doğu Akdeniz' de, antik dönemlerin sonu­ na kadar belirleyici bir siyasi oluşum olarak varlığını devam ettirmiştir. Polislerde güçlü bir bağımsızlık anlayışı mevcuttu. Bu kentlerin vatandaş­ lan düzenli olarak toplanan meclislerde tüm siyasi konulan tartışır ve karar verirken, aynı zamanda magi.strat ve yargıçlık görevlerini de üstlenirlerdi. Ge­ nellikle küçük olan bu kentler, birbirine bağlı birkaç bin aileden oluşmak­ taydı ve onların ortak kült uygulamalan ile siyasetleri toplumsal kimliklerini pekiştirmekteydi. Sonuç olarak, bu polislerin halkı, genellikle komşularını fazla dikkate almaksızın kendi politikalarını sürdürme eğilimindeydi. Komşu kentler arasında yaşanan sürekli çekişmeler, zaman zaman savaşlara kadar varabiliyordu. Aralarındaki işbirliği eksikliği görünüşe göre bazı sornnlan da beraberinde getiriyordu: Teorik olarak bir kentin vatandaşlan, hemen yanı başlarındaki bir kentte bile hiçbir hakka sahip değildi; askeri açıdan ise, ken­ di başına hareket eden bu kentlerin, Akhamenid ve Makedon krallıklan gibi büyük güçler karşısında hiçbir şansı yoktu. Bu tür sorunların yanı sITa, bölgesel ittifaklar kurmada öncü rol üstlenen büyük şehirlerin ihtiraslan, Klasik Dönem' de polislerden oluşan birliklerin (koina) onaya çıkmasına yol açtı. Kısa vadeli ittifaklann aksine, bu birlikler •

Prof. Dr., Kommission für Aite Geschichte und Epigraphik des Deutschen Archaologischen Insıiıuts Amalienstr. 73b, D-80799 Miinchen. [email protected]

Hellenistik Dönem' de Likya ve Likya Birliği (MÔ 4.

-

1. yüzyıl) 45

öncelikle savaş zamanında olmakla birlikte, başka meselelerde de işbirliği yapmayı kabul eden şehirlerin oluşturduğu daha kalıcı ittifak­ lardı. Birlik'te (koinon) yer alan kentler arasındaki işbirliğini güçlendirmek için, ortak kültler, meclisler ve yargıçlardan oluşan yeni bir yapılanmaya gidilerek, üye şehirleri kapsayıcı ve bir araya ge­ tirici kurumsal bir sistem oluşturuldu. Hellas'ta yaşanan tarihsel deneyimin aksi­ ne, bir birliğin üye kentlerinin ideal olarak eşit düzeyde olmaları önem taşıyordu; ancak pratikte en büyük şehirler, ekonomik ve aske­ ri ağırlıkları itibariyle lider konumu üstleni­ Fig. ! : Sikke ıizerinde il. Ptolemaios ve il. Arsinoe'nin portreleri yorlardı. Bu tarz bir federal örgütlenme, üye © Heritage Auctions, ine. kentlerin öz-saygı ve özerklik duygularını korumalarını sağlayan bir yapı sunuyordu. Buna karşılık, MÖ 5. yüzyılda Atina ve diğer polisler arasında kurulmuş Delos Birliği, zamanla Atina'nın lider ko­ numundan yönetici konumuna geçmesiyle, bir "Atina imparatorluğu" haline gelmiştir. Polislerin monarşik bir yönetim altındaki durumu elbette çok daha farklı olmuştur. Eyalet yönetimi ve kraliyet vergilendirmesi sistemine dahil edilen her bir şehir, genellikle daha üstün bir güç konumunda olan kral ile statüsü ve özerklik derecesi konusunda tek tek anlaşmaya varmak zorundaydı. Likyalılar, ülkelerinde yabancı güçlerin hakimiyeti bağlamında uzun bir geçmişe sahiptir. Arkaik ve Klasik dönemlerde (6-4. yüzyıl) Akhamenid Pers İ mparatorluğu'nun bir parçası olan Likya, yerel beyler ile işbirliği için­ de Persli satraplar (valiler) tarafından yönetilmiş ve daha sonra Hekatomnid Hanedanı'nın yönetimine girmiştir. Büyük İ skender, Pers toprakları üzerine sefere giderken Likya'dan geçmiş ve barışçıl bir şekilde teslim olan Likya şe­ hirleri, Diadokhlar Savaşları'nın neden olduğu istikrarsız ortamdan Mısır'ın yeni hükümdarları olan Ptolemaios krallarının bir eyaleti olarak çıkmıştır (Fig. 1). Likya'nın Ptolemaioslar yönetimi altındaki dönemi neredeyse M Ö 3. yüzyıl boyunca devam etmiş ve Seleukos İ mparatorluğu'na eski ihtişamını ye­ niden kazandırmak isteyen Seleukos kralı 111. Antiokhos'un MÖ 196 yılında bölgeyi fethetmesi ile son bulmuştur. Seleukos İ mparatorluğu'nun genişleme çabaları, İ kinci Pön Savaşı'nda (Kartaca Savaşı, M Ö 218-201) zafer kazandık­ tan sonra Akdeniz' in yeni hakimi konumundaki Romalılar ile kaçınılmaz bir savaşa neden olunca, Likyalılar Seleukosların ordusuna askeri birlikler gön­ dererek destek olmuş fakat MÖ 190 yılındaki Magnesia Savaşı'nda Romalılar Seleukosların ordularını yenilgiye uğratmıştır. Bunun sonucunda, savaşın

46

Lakka'dan Likya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Niko/aos'un O/kesi

ardından imzalanan Apameia Antlaşması ( MÔ 188) ile Romalılar, yenilgiye uğrattıkları düşmanları Likyalılara kötü davranarak bölgenin yönetimini Ro­ doslulara devretmiştir. Hemen arkasından, Likyalılar ve Rodoslular arasında diplomatik ve hatta askeri çatışmalar patlak vermiştir; çünkü Roma Senato­ su, Apameia Antlaşması'nda Likya'nın statüsünü yeterince açık bir şekilde tanımlamamıştır.

Likya Birliği'nin başlangıcı Araştırmacılar uzun yıllar boyunca, Mısır'daki İskenderiye kentinde bulunan ve MÔ 1 82 - 1 80 yıllarına tarihlenen bir yazıtta geçen koin6n tifo Lykiôn ifa­ desine dayanarak Likya Birliği'nin kaynaklarda ilk olarak bu dönemde ortaya çıktığını varsaymışlardır. Diğer taraftan yeni araştırmalar bu yazıtın kaynağının, Mısır'da bir süredir yaşamakta olan bir Likyalı topluluğa dayandığını ortaya koymuştur ki böylesi bir etnik tanımlamayı destekleyen daha birçok tarihi ör­ nek mevcuttur (Lanciers 201 7 ) . Bu yeni bakış açısı, Lykia Birliği'nin kuruluş sürecini de daha anlaşılır bir tarihi çerçeveye taşır: Yaklaşık yirmi yıl süren dip­ lomatik istikrarsızlıklar ve askeri çatışmalann ardından, Likyalılar sonunda M Ô 167 yılında, Roma Senatosu'nun kararıyla ve Roma garantisi altında Rodos'tan bağımsızlıklannı kazanmayı başarırlar. Bu büyük haşan, Likya şehirleri arasın­ daki mevcut dayanışmayı daha da perçinlemiş ve böylece koin6n'un p6leis için kuwetli bir siyasi çerçeve teşkil ettiği beş yüzyıl süren bir dönemi başlatmıştır. Likyalıların federal bir yapıyı benimsemiş olmaları Hellenistik Dönem'de Küçük A�ya'da atılmış fevkalade bir adımdır. Küçük Asya'da, komşu Karia Böl­ gesi'ndeki Khrysaoreis Birliği, İon Birliği ve daha kuzeyde Troas Bölgesi'ndeki İlia Birliği gibi başka birliklerin varlığı da bilinir; ancak bu birliklerin çoğunun kült merkezleri ve festivallere odaklı oluşumlar olduğu göze çarpar. Bu örnek­ lerin aksine, dini bir birlik olmanın ötesinde Likya Birliği esasen, siyasi bir da­ yanışma ağının ve askeri ittifakların oluşturulması amacıyla kurulmuştur. Likya Birliği'ni kuran Likyalı siyaset adamlannın, şüphesiz, zamanın en önemli siyasi aktörlerinden biri olan Akha Birliği gibi o dönemde Hellen anakarasında var olan diğer ittifakların tüzüklerinden haberdar olduğu düşünülmelidir. Ancak, birliğin erken dönemlerindeki kurumsal yapısı yalnızca daha geç dönemlere tarihlenen verilerden indirgenebilmektedir. Birliğin, ilk kuruluşundan beri bir federal meclise ve bu meclise dönüşümlü olarak bir yıl boyunca başkanlık eden bir yargıca sahip olduğu düşünülmelidir. Bu yargıç belki en erken dönemler­ den itibaren lykiarches unvanıyla tanınmıştır. Siyasi gücün temelini oluşturan konfederasyon ordusunun varoluşu da çeşitli düzenlemelere ve askeri rütbe­ lere dayanmış olmalıdır. Federal meclisin kararnameleriyle harekete geçen bu orduya birliğe mensup her şehrin askeri kıtalar göndermekle yükümlü olduğu bilinir. Ksanthos Letöon 'u birliğin dini merkezi olarak belirlenmiş ve her yıl dü-

Hellenistik Dönem' de Likya ve Likya Birliği (MO 4.

-

1. yüzyıl) 47

zenlenen ve birliğin en önemli festivali olan Letôa da bıiyük olasılıkla ilk olarak bu dönemde dıizenlenmeye başlanmıştır. Esasen bu uygulama, Ksanthos'un ve Letôon'un Klasik Dönem' den itibaren Likya'da önemli bir yere sahip olması­ nın ve liderlik rolıine yükselmiş olmasının bir sonucudur. Likyalıların siyasi talihlerini, bu dönemde Akdeniz havzasında varlığını sıir­ dıiren tek sıiper gıiç olan Roma'ya sıkı sıkıya bağladık.lan anlaşılır. En azından MÖ 1 67 ve hatta belki de MÖ 1 88 yılından itibaren Likyalılar, koruyucuları Roma'ya sadakatlerinin bir göstergesi olarak Tannça Roma kıiltıinıi benimse­ mişlerdir. Likyalılar, birliğin tıim mensupları tarafından penteteric dıizende, yani her dört yılda bir görkemli törenlerle kutlanan yeni bir festival olan Rhomaia festivalini hayata geçirmişlerdir. Rhomaia aynı zamanda Panhellenik bir festival olduğundan, Likyalıların bu yeni festivalin şanını tıim Hellen dıinyasında yay­ mak ve en azından festivalin önemli Hellen kentleri tarafından tanınmasını ve festivalin dıizenlendiği yıllarda Likya'ya mıimkıin olduğunca çok ziyaretçinin ve yarışmacının gelmesini sağlamak adına çok miktarda para ve çaba harca­ dıkları dıişıinıilebilir. Rhomaia festivalinin resmen penteteric ve Panhellenik bir festival olarak yürıirlıiğe konması siyasi ve kıiltıirel açıdan kuvvetli bir beyandır. Bu girişim Likya Birliği'nin varlığının ilk on yıllarında ne denli gıiçlıi ve hırslı biçimde geliştiğinin bir göstergesidir.

Arak.sa Yazıtı ve Oinoanda şehri ile yapılan antlaşma Konfederasyonun erken aşamasına dair en önemli kaynağımız, Ksanthos Vadisi'nin kuzey girişindeki Araksa kentinde bulunan uzun bir yazıttır. Bu ya­ zıt, uzun ve seçkin kariyeri boyunca hem Araksa kentine hem de birliğe pek çok değerli hizmette bulunan Orthagoras adındaki vatandaşı onuruna Araksa halk meclisi tarafından çıkarılan bir kararnamedir (Bean 1948: 46-56; Larsen 1956). Ne yazık ki bu önemli metnin tarihi tam olarak belirlenememektedir; ancak MÖ 2. yıizyıla ait olduğu kesindir ve muhtemelen anlattığı olaylardan en azından bir kısmı MÖ 167'den önceki dönemle ilgilidir (Behrwald 2000: 90-99; Rousset 2010: 1 27-133). Metin, bir kriz durumunun anlatımıyla başla­ maktadır: Likya Birliği 'nin kuzey sınırında bulunan Araksa, daha kuzeydeki Kibyra ve Bubon şehirlerine karşı bir savaşa girişir. Orthagoras, yurttaş ordu­ sunun komutanı seçilir ve gayretleriyle öne çıkarak, takip eden dönemdeki mıizakereler için bıiyıikelçi sıfatıyla iki kez Kibyra şehrine gider. Daha sonra, Kibyra bir kez daha Araksa topraklarına saldırır ve bu kez Orthagoras yardım istemek için, Likya Birliği'ne, yani konfederasyonun idarecileri olan magist­ ratlara gönderilir ve kendisine Birlik bıiyıikelçisi olarak Kibyra ile mıizakere etme yetkisi verilir. Ancak belli ki Birlik'in diplomatik desteği Kibyra'yı zapt etmeye yeterli olmaz. Tekrar savaş patlak verir ve Orthagoras bir kez daha yurt­ taş ordusunda savaşır. Birlik yetkililerine başvurmak ıizere oluşturulan çeşitli

48 Lukka'dao Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

heyetlerde yer alarak, diişmanın Araksa topraklarında yarattığı biiyiik hasarı dile getirip Birlik'ten askeri destek ister, fakat göriiniişe göre istediği destek kendisine verilmez. İ lerleyen böliimde, muhtemelen Araksa kentinin Kibyra ile giriştiği savaşla ilgisi olmayan çok daha dramatik olaylar anlatılmaktadır: Lysanias ve Eude­ mos isminde iki kişi, Ksanthos kentini ele geçirerek biiyiik bir katliam yapmış ve zorba bir yönetim kurmuştur. Bu ayaklanma ve iki elebaşının arka planı hakkında daha fazla bilgi bulunmamaktadır; ancak kendi itibarını korumak açısından konfederasyonun en önemli kentinin işgaline miisamaha gösterme­ yeceği açıktır. Nitekim Ksanthos'a bir Birlik ordusu gönderilir ve Orthagoras bu orduda yine Araksa birliğinin komutanı olarak yer alır. Eudemos daha son­ ra Tlos iizerine yiiriir ve yine çok sayıda insanı öldiirerek şehri işgal eder. Bu noktada, Ksanthos'un kurtarılarak Lysanias isimli elebaşının öldiiriildiiğii, fakat Eudemos'un önemli sayıda takipçi ve askerleri ile kaçtığı varsayımında bulunabiliriz; çiinkii aksi durumda Tlos gibi giiçlii bir Akropol'ii fethetmesi neredeyse imkansız olurdu. Kuzeye doğru çekildiği için, Birlik ordusu muh­ temelen Patara'da toplanmış ve Ksanthos'a saldırı oradan başlatılmıştır. Her haliikarda, Tlos kurtarılmış ve Orthagoras ile Araksalılar bu başarıdan pay­ larını almıştır. Yazıtın bildirdiği bir sonraki savaşta, Likyalılar harici bir diiş­ manla karşı karşıya gelir. Bu kez diişman, muhtemelen Termessos adını taşı­ yan iki şehirden kiiçiik olanı, yani Ksanthos Vadisi'nin kuzeyindeki Oinoanda ile aynı şehirdir. Birlik ordusu diişman topraklarını işgal eder ve Orthagoras burada siivari birliğinde görev alır. Bu bölümden sonra, anlatım Araksa kentine ilişkin konulara döner. Kent bu kez, ayrıntılı biçimde adı belirtilmeyen, fakat konfederasyonun başka bir üyesi olduğu anlaşılan bir muhalif tarafla, bölgesel hudutlar konusunda anlaş­ mazlığa düşer. Davanın çöziimii için, mahkeme görevi gören Birlik yetkilile­ rine başvurulur ve Orthagoras şehrinin iddialarını burada başarıyla savunur. Yine bu tecriibeli diplomatın yardımı ile çöziilen sonraki sorun, Araksa ken­ tinin yakınlarındaki Orloanda adı verilen yerleşimle ilgilidir. Orloanda ismi sadece burada geçmektedir ve son yıllarda Likya'da gerçekleştirilen yoğun ar­ keolojik araştırmalara rağmen, bu alan heniiz tespit edilememiştir. Bu yerin Araksa kenti için önemi büyük olmalıdır çünkii vatandaşların isteği iizerine Orthagoras, Orloanda'nın "kurtarılması" ve Likya Birliği'ne üye olarak kabul edilmesi için çok biiyiik gayretler göstermiştir. Orloanda'nın ya bir tür usulsuz rejimden kurtarılması gerekiyordu, ya da daha biiyiik olasılıkla, bu küçük yer­ leşim Araksa'nın kuzey sınırındaki düşman bölgelerden biri tarafından ele ge­ çirilmişti. Birlik 'e kabul edilmesi, federal koruma altına girmesini sağlayarak gelecekte bağımsızlığını kazanmasını garanti edecekti. Bunu başarmak için, Orthagoras sadece Birlik'e (koin6n) değil aynı zamanda "Likya'daki şehirlere"

Hellenistik Dönem' de Likya ve Likya Birliği (MÔ 4.

-

1. yüzyıl) 49

de bir dizi diplomatik gezi düzenlemek zorunda kalır: Yeni bir üyenin kabulü büyük bir meseleydi ve federal mecliste oylamaya sunulmalıydı. Orthagoras di­ ğer gezilerinde, isimleri maalesef tespit edilemeyen Romalı komutanların hu­ zuruna çıkar. Son olarak, metnin aniden kesildiği yerden önce, Orthagoras'ın Birlik tarafından "Tanrıça Roma'nın Tezahürü (Roma Goddess Manifest)" onu­ runa düzenlenen ve yukarıda bahsedilen penteterik Rhomaia festivalinin bi­ rinci ve ikinci kutlamalarında kenti temsil ettiği yazılıdır. Ayrıntılı anlatımı ile Orthagoras yazıtı, üye kentlerin Likya Birliği içindeki konumuna ışık tutmaktadır. Açıkça görülmektedir ki, her bir polis üst seviyede bir bağımsızlığa ve kendi dış politikasını izleme konusunda büyük bir özgür­ lüğe sahipti. Birlik'in sınır bölgesinde bulunan Araksa sık sık kuzey komşuları ile çatışmalara girmiş fakat Birlik'ten sadece gönülsüz bir destek alabilmiştir. Bu ihtiyatlı yaklaşım, mutlaka bir zayıflık işareti olarak düşünülmemelidir; Araksa'nın yardım çağrısı hakkında diğer üyeler arasında siyasi bir uzlaşmaya varılamadığı gerçeğini de yansıtıyor olabilir. Öte yandan, Ksanthos ve Tlos kentlerindeki kriz gibi ciddi iç sorunlar hızla ele alınarak, üye kentler ara­ sındaki anlaşmazlık durumlarında arabuluculuk işlemleri devreye sokulmak­ tadır. İ htiyaç duyulduğunda ise, Birlik ordusu Likya toprakları dışında bile faaliyet göstermektedir. Orloanda gibi yeni üyelerin kabulü, diğer üyeler için ek yükümlülükler getirmekte olduğundan, her bir üye ile tek tek görüşüle­ rek karara bağlanmaktadır. Hellenistik konfederasyonların bazılarında bulu­ nan federal vatandaşlık sistemi burada asla uygulanmamıştır; Likyalılar her zaman Ksanthos vatandaşı, Myra veya Phellos vatandaşı vs. olarak kalmış ve asla "Ksanthoslu Likya vatandaşı" veya "Myralı Likya vatandaşı" vs. şeklinde anılmamıştır. Yine de, üye kentlerin sosyal ve ekonomik alandaki birlikteliği, kuşkusuz kentler arasındaki yasal düzenlemeler temelinde giderek derinleş­ miştir. Özellikle elit aileler, farklı şehirlerde yaptıkları evlilikler vasıtasıyla, iki veya daha fazla kentte mülk ve vatandaşlık sahibi olmuştur. Birlik içindeki alışveriş, Likya üzerindeki doğrudan kontrolünü kaybetmiş olmasına rağmen, bölgenin hakim ekonomik ve kültürel merkezi olmaya devam eden Rodos'un ağırlık standartları temel alınarak basılan gümüş ve bronz Birlik sikkeleri ile kolaylaştırılmıştır. Likya sikkelerinin üzerinde, Birlik lejantı Lykiön "Likyalı­ ların (parası)" ile parayı basan üye kentin adı yazılırdı. Basılan paraların ço­ ğunda, Birlik'in koruyucu tanrısı Apollo'nun başı ile kendine özgü çalgı aleti lir resmedilirdi ki bu yüzden, Birlik sikkelerine "lir amblemli" anlamına gelen kitharephôroi adı verilirdi (Troxell 1982; Behrwald 2000: 99-108) (Fig. 2). Genel olarak, Birlik dışındaki komşu kentlerle yaşanan sınır ötesi çatışma­ lar, Birlik yetkilileri için önemli bir meseleydi. Letoon'da ele geçmiş bir yazıta dair yeni yapılan bir yayın, bu belgenin Likya Birliği (koinôn) ile Termessos Minor (Oinoanda) arasında yapılan bir antlaşma olduğunu ve MÖ 2. yüzyıl

50 Lukka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Fig. 2: Patara' da darp edilmiş Likya Birliği sikkesi © Classical Numismatic Group

ortalarında üye kentlerden biri olan Tlos ile harici taraf Oinoanda arasında­ ki anlaşmazlığı sona erdirmek için yapıldığını göstermektedir (Rousset 2010). Araksa'da olduğu gibi, Tlos da Oinoanda kenti ile toprak kavgasına tutuşmuş fakat Araksa meselesinin aksine, Birlik Tlos'un iddialarına oldukça büyük des­ tek vermiştir. Ancak, herhangi bir askeri operasyondan bahsedilmemektedir. Daha çok, tarafların sorunun hakem kararı ile çözülmesinden yana olduğu gö­ rünmektedir. Her iki taraf da şikayetlerini dile getirmek için Roma'ya gitmiş ve Roma Senatosu da Knidos şehrinin hakem olarak görev yapmasına karar ver­ miştir. Bu ilk çözüm girişimi sonuçsuz kalmış görünmektedir çünkü Letoon' da yazılı bulunan antlaşmada Kos'ta alınan kararların sonucu kaydedilmiştir. Ayrıntılı olarak kaleme alınan antlaşmada, Tlos ve Oinoanda arasındaki sı­ nır belirlenmiş, sınır ötesi hayvan otlatma ve yakacak odun toplama hakları tanımlanmıştır; ayrıca Likyalıların Oinoanda'ya 25 talent (150.000 drahmi) değerinde epey yüklü bir tazminat ödediği belirtilmektedir ki bu durum, Oi­ noanda kentinin Likyalıların ihlallerinden şikayet etmek için haklı nedenleri olduğunu ya da stratejik olarak güçlü bir konumda bulunduğunu göstermekte­ dir. Her halükarda, komşu topluluklar arasında sık sık küçük ölçekli savaşların patlak verdiği bir çağda, Likya Birliği bu tarz arabuluculuk girişimlerini des­ tekleyerek olumlu bir rol oynamıştır. Yine de Birlik dış politikada tamamen bağımsız değildi. Likyalılar Roma'nın himayesindeydi ve Oinoanda ile sınır kavgası meselesinde olduğu gibi, önemli sorunlarda Senato'ya başvurmak zorundaydı. Belirli bir aşamada, Roma ile ilişkiler, Likyalıları bu süper güç ile sözde eşit düzeye getiren resmi bir ittifak antlaşmasına (foedus) dönüşmüştür. Bu antlaşmaya göre, tarafla­ rın dost ve düşmanları aynı olacak ve taraflardan birinin saldırıya uğraması

Hellenistik Dönem' de Likya ve Likya Birliği (MÔ 4.

-

1. yüzyıl) 51

halinde birbirlerine yardım edeceklerdi. Romalılar, MÖ 200 civarında Doğu Akdeniz siyasi sahnesine güçlü bir oyuncu olarak girdikleri andan itibaren, yoğun bir ikili ilişkiler ağı ve eyalet sistemine dahil olmayan bölgeler üzerin­ de dolaylı bir kontrol sistemi oluşturmak için bu tür antlaşmaları kullanmış­ tır. Romalılar ile ittifak içine girebilmek şüphesiz bir ayrıcalıktı; fakat aynı zamanda bu durum taraflar için ciddi bir sorumluluk da getiriyordu. Ne yazık ki Likyalıların hangi tarihte "Roma halkının müttefiki" (socii populi Romani) olduğunu bilmiyoruz, ama bu önemli adım MÖ 167 yılında ya da bu tarihten kısa bir süre sonra atılmış olabilir (Schuler 2007). Her koşulda, bu ittifak Lik­ ya politikasının temel ilkesini pekiştirmiştir: Roma'ya sarsılmaz bir sadakat ve Senato'nun iradesine sıkı bağlılık. İyi ya da kötü, Likya Birliği'nin siyasi gele­ ceği Roma'ya bağlanmıştır.

Likya Birliği'nin idari ve askeri yapısı Roma'nın nüfuzu, Likya Birliği'nin yapısına dair elimizdeki tek sistematik anla­ tımı kaydeden coğrafyacı Strabon tarafından vurgulanmaktadır. Strabon, Lik­ ya hakkındaki bölüme şu yorumla başlar (14.3.2, çev.Jones 1929; krş. Thornton 2000): Likya kıyılan "girintili çıkıntılı ve sıyahati zordur, fakat son doece iyi limanlara sahiptir ve burada düz.gün insanlar yaşar. Aslında ülkenin doğası, biraz. Pamphylialılar ve Dağlık Kilikialılannkine benzer, ancak bunlardan ilki kendileri korsanlığa girişerek ya da yerlerini ganimet satışı için pazar ve savaş limanı olarak korsanlara sunarak, bu mekiinlannı korsanlık işi için harekat merkezi olarak kullanmıştır. [. . .] Ama Likyalılar üyle medeni ve düz.gün bir şekilde yaşamaya devam ettiler ki, Pamphylialılar başanlanyla İtalya'ya kadar deniz hakimiyetini kaz.anmış olsa da, (Likyalılar) büylesine utanç verici bir kazanç elde etme tamahına hiç kapılmadılar ve atalanndan kalan Likya Birliği toprakla­ nndan aynlmadılar." Korsanlık Akdeniz sularında her zaman önemli bir mesele olmuştur; fakat etkili bir barış gücü eksikliği yüzünden MÖ 2. yüzyıl sonu ve 1 . yüzyıl başlarında iyice kontrolden çıkmıştır. Ancak Roma'nın en sonunda ra­ dikal önlemler alarak meselenin üstüne gitmesiyle bu bela dizginlenebilmiştir. Doğudaki Pamphylialı ve Kilikialı komşularının aksine, Likyalılar bu son de­ rece kazançlı korsanlık işinden uzak durmuştur. Strabon'un görüşüne göre, Likyalıların akıllı siyasi tutumu Likya Birliği 'nin dengeli yapısı ile bağlantılıdır ki bu noktada Birlik hakkındaki o meşhur tanımını yapar (14.3.3, çev. Jones 1929): "Oy hakkını paylaşan yirmi üç şehir bulunmaktadır. Hangi şehirde toplanacağı­ na karar verdikten sonra, her bir şehirden gelen temsilciler genel meclis oturumunda bir araya gelir. Şehirlerden en büyükleri üçer oy hakkına, orta ölçekli şehirler iki ve geri ka­ lanlan birer oy hakkına sahiptir. Aynca bu şehirler, kullandıktan oy oranında (birliğe) katkıda bulunur ve kamu yaranna harcamalar yapar. Artemidoros, en büyük altı kentin Ksanthos, Patara, Pinara, Olympos, Myra ve Tlos olduğunu ve son bahsedilen kentin Kibyra'ya çıkan geçidin yakınlannda bulunduğunu süylemiştir. Meclis toplantısında,

52 Lukka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

ilk önce bir 'Likyarkh' ve sonrasında Birlik'in diğer yetkililerini seçerler ve genel mahke­ meler belirlenir. Daha önceki zamanlarda savaş, banş ve ittifaktan müzakere ederlerdi, ama bu meseleler artık Romalılann kontrolü altında olduğundan, Romalılann kendi­ lerine izin verdiği veya menfaatleri öyle gerektirdiği durumlar haricinde, haliyle bu ko­ nulan konuşmuyorlar. Benzer şekilde, çeşitli kentlerden aynı oran korunarak yargıçlar ve magistratlar seçilir. Ve böylesine iyi bir yönetim altında yaşadıklanndan, Romalılann hakimiyetinde her daim özgür kalmışlar ve atalannın geleneklerini bu sayede korumuş­ lardır; aynca önce İsaura'yı yerle bir eden Servilius Isauricus, sonra 1.JOO'den fazla tekneyi ateşe verip (korsan) yerleşimlerini harabeye çeviren Büyük Komutan Pompeius tarafından korsanlann kökünün kazındığını gördüler." İ mparator Augustus döneminde (MÖ 27-MS 14) yazan Strabon, kaynak olarak MÖ 100 dolaylarında eserler vermiş bir coğrafyacı olan Ephesoslu Artemidoros'u gösterir. O zamanlar, Likya Birliği'nin federal kurumları temsil ilkesine göre düzenlenirdi. Üye kentlerin hak ve görevleri büyüklüklerine göre belirlenirdi, yani altı en büyük şehir üçer oy hakkına sahipti; ancak bununla orantılı olarak daha fazla para ve asker sağlamak zorundaydılar. Birlik mec­ lisleri dönüşümlü olarak üye kentlerin birinde düzenlenir ve her yıl federal magistratlar seçilirdi. Strabon, baş yetkili olarak sadece "Likyalıların başkanı" (lykiarches) teriminden bahseder, fakat elimizdeki yazıtlar Birlik düzenin aslın­ da çok daha büyük olduğunu göstermektedir (Fig. 3). Askeri komuta makamı, büyük bir itibar ve siyasi otorite getiriyordu: Kara ordusunun bir ya da daha fazla generali (strategoi), Birlik filosunun bir amirali (nauarchos) ve süvari bir­ liklerinin bir komutanı (hipparches) bulunuyordu. Birlik kültlerinin dini görev­ leri, konfederasyonun en önemli iki koruyucu tanrısı olan Apollon ve tanrıça Roma kültlerinin Birlik rahipleri tarafından yürütülüyordu. Bir başka önemli konu ise Birlik agonlarının organizasyonuydu; özellikle dört yılda bir düzen-

Fig. 3: Patara Meclis Binası ve önündeki Likya Birliği yazıtları © Patara Kazı Arşivi

Hel/enistik Dönem' de Likya ve Likya Birliği (MÔ 4.

-

1. yüzyıl) 53

!enen Rhomaia agonu kapsamındaki etkinlikleri düzenleyen agonothetesler çok zorlu bir görev üstleniyordu. Strabon aynca Birlik mahkemelerinin rolüne de vurgu yapmaktadır: Sosyal ve ekonomik entegrasyon Birlik içinde sürekli bir ilerleme ve gelişme sağladığından, farklı şehirlerin vatandaşlan arasındaki hu­ kuki anlaşmazlıkları çözme konusunda adli makamların hayati önemi vardı. 'Harici' hukuk mahkemelerinin (metapemptoi dikasteria) Birlik üyesi kentlerde düzenli olarak faaliyette olduğunu gösteren yazıtlar, Strabon'un anlatımlarını onaylamaktadır. Bunlar muhtemelen Birlik meclis karan ile tesis edilen Birlik mahkemeleriydi.

Sorunlu bir dönem: MÖ 1. yüzyılda Likya Birliği Mevcut kanıtlar, Birlik kurumlarının pratikte nasıl çalıştığına dair çok az bilgi sunmaktadır. Seçkin bir Ksanthos vatandaşı olan Apollodotos oğlu Aikhmon, Birlik filosunun başarılı amirali (nauarchos) olarak iki yazıtta anılmaktadır. Lik­ ya ve Pamphylia arasındaki sınır bölgesini belirleyen Gelidonya Adaları (Beş Adalar) civarında bir deniz savaşı kazandıktan sonra birliklerini karaya çıkar­ mış ve düşmanı kendi topraklarındaki üç muharebede yenilgiye uğratmıştır (Tituli Asiae Minoris il No. 265 ve 319; Baker - Theriault 2005). Birlik filosunun Pamphylialı korsanlara karşı düzenlediği bu baskın, bağımsız bir Likya girişimi olabileceği gibi, MÖ 1. yüzyıl başlarında yüriitiilen daha biiyük çaplı Roma askeri harekatlarıyla eşgüdümlü bir sal­ dırı da olabilir. Likya Birliği 'nin Roma ile yaptığı itti­ fak, Pontos kralı VI. Mithridates'e (89-84 BC) (Fig. 4) karşı verilen ilk savaşta ciddi bir sınava tabi tutul­ muştur. Dehşet verici bir hızla hareket eden Mith­ ridates, Roma'nın Asia eyaletinin biiyiik kısmını kontrolii altına almış, hatta Hellas anayurduna bile hücum etmişti. Hellen şehirlerinin desteğini kazanmak için, Roma'nın kötii yönetimine duyu­ lan yaygın memnuniyetsizliği kullanarak, yaka­ ladıkları tiim Roma vatandaşlarını öldürmeye çağırdı. On binlerce Romalı kılıçtan geçirilirken, Roma'nın doğudaki hakimiyeti ciddi bir meydan oku­ mayla karşı karşıya kalmıştı. Likyalılar tüm bu olaylar esnasında Roma'ya sadık kalarak, miittefıklik görevle­ rini yerine getirdiler; nitekim Birlik'e ait bir filonun Kos Adası civarında Mithridates'e karşı savaştığı belge­ lenmiştir (Marek 1995; Buraselis 2000). Fig. 4: Pontos kralı Mithradates Roma, Pontos kralına karşı kazanılan zaferden VI'nın portresi foto E. Gaba, Louvre Museum sonra, kendisine karşı ayaklanan şehirlere şiddetli

54

Lukka'dan Llkya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

cezalar uygularken, bağlılığını kanıtlamış olan az sayıdaki dostları ve müttefik­ lerini cömertçe ödüllendirmiştir. Diktatör P. Cornelius Sulla Likyalıları "Roma Halkı'nın dostları" listesine almıştır ve bu büyük onur şüphesiz yanında çok değerli ayrıcalıklar getirmiştir. Bölgede ele geçen eşsiz bir anıt, muhtemelen Birinci Mithridates Savaşı sonrası döneme aittir: Bu, dört yılda bir düzenle­ nen Rhomaia oyunları kapsamında hazırlanan atletizm ve müzik yarışmaların­ da kazananların isimlerini içeren bir listedir; oyunların başkanı (agonothetes) Ksanthos vatandaşı Andromakhos oğlu Andromakhos tarafından bir stel üze­ rinde yazılmış ve agonun kutlandığı Ksanthos Letoonu içine dikilmiştir (Ro­ bert 1978; Schuler - Zimmermann 2012: 585). Onun bu şekilde bir uygulamaya gitmesi, belki de sıkıntılı geçen bir dönemden sonra muhteşem bir agon orga­ nize edebilmiş olmasıdır. Mevcut liste, yarışma programı hakkında eksiksiz bir açıklama sunmaktadır: Letoon'da bulunan tiyatroda düzenlendiği kesin olan müzik kategorisinde, flüt çalma, lir çalma ve lir eşliğinde şarkı söyleme bulunu­ yordu. Atletik programda ise çok daha çeşitli disiplinler vardı: Koşu, boks, gü­ reş, pankration (boks ve güreş karışımı bir dövüş) dallarında farklı müsabakalar ile bazıları erkek çocukları, gençler ve yetişkinler için ayrı ayrı düzenlenen at yarışları. Likyalı birinciler arasında, dört Patara vatandaşı ile iki Myra vatanda­ şı bulunmaktadır, fakat ilginç bir şekilde, Ksanthos veya Tlos gibi diğer önemli şehirlerden gelen hiçbir yarışmacı o yıl başarılı olamamıştır. Kazananlar liste­ sinde Likya dışındaki şehirlerden gelen çok sayıda yarışmacı ismi bulunması, festivalin panhellenik karakterini yansıtmaktadır: Pergamon, Ephesos, Sardeis, Philadelphia (Lidya'daki). Menderes Magnesiası ve Ptolemaios Krallığı döne­ minde Mısır başkenti olan İskenderiye. Hellas anatoprağı sadece bir şehir ile temsil edilmiş ve Argos'tan gelen üç sporcu yarışmalarda başarılı olmuştur. Likyalılar, Hellen efsanelerinde ve tarihinde çok önemli bir yeri bulunan bu po­ lis ile bilinçli olarak özel ilişkiler kurmuş olabilir. Argos'tan Likya'ya gönderilen efsanevi kahraman Bellerophontes hakkındaki mitos, Argoslular ve Likyalılar arasında akrabalık ilişkisi kurmak için uygun bir bağlantı sağlarken, Hellen dünyasındaki kültürel söylemler de Likyalılara dayanacak bir zemin oluştur­ muştur (bkz. bu kitapta S. Bönisch-Meyer makalesi). Mithridates savaşlarından 20-30 yıl sonra, Likyalılar çok daha tehlikeli bir krizle baş etmek zorunda kalmıştı. Roma İ mparatorluğu iç savaşlarla çalka­ lanırken, Roma'nın müttefikleri sürekli "hangi tarafın yanında yer almalı" sorusuyla yüz yüze geliyordu. Verilecek yanlış bir karar, korkunç sonuçlar do­ ğurabilirdi. Julius Caesar, Pompeius karşısında kazandığı zaferin ardından, İskenderiye'de zor duruma düştüğünde (MÖ 48/47) . Rodos ve başka birkaç devletle birlikte, Likyahlar da küçük bir filo göndererek Caesar'ın yardımına koşmuş ve diktatörün sürekli ihsanlarına mazhar olmuştur. Caesar, MÖ 46 yılında, Roma ile Likya Birliği arasındaki mevcut ittifakın tazelenmesini sağla-

Hellenistik Dönem 'de Likya ve Likya Birliği (MÔ 4.

-

l.

yüzyıl) 55

mıştır. Bu antlaşmanın tam ve detaylı metni, ilk olarak Ksanthos Letoonu'na asılmış olduğu düşünülen bronz bir plaka üzerinde korunmaktadır; ne ya­ zık ki bu önemli belgenin buluntu yeri bilinmemektedir (Mitchell 2005). Bu antlaşma, Likya Birliği'nin sınırlarını belirlemiş, özellikle kuzeyde komşula­ rıyla tartışmalı olan sınırlar, muhtemelen Likyalıların lehine olacak şekilde yeniden düzenlenmiştir. Diğer maddelerde, Roma vatandaşlarıyla ilişkilerinde Likya şehirlerine hukuki ayrıcalıklar sağlanmaktadır. Bunun karşılığında Lik­ yalılar, uzun zamandan beri siyasi pratikte geçerli fiili durumu (jait accomp­ li) açıkça tanımak zorunda kalmaktaydı: Roma halkının üstünlüğüne boyun eğme (maiestas populi Romani) . MÖ 4 4 yılında Caesar'ın öldürülmesinden kısa bir süre sonra, muhalefet li­ derleri Brutus ve Cassius, Caesar yanlıları ile son savaşlarına hazırlanmak için doğuya gittiler. Bu aşamada Likya Birliği, velinimetine sadık kalmış ve Brutus Likya'ya ancak Birlik ordusuna karşı şiddetli bir savaş vererek girebilmiştir. Likyalılar, gösterdikleri direncin bedelini pahalıya öder: Ksanthos kentini yakıp yıkan Brutus, Likyalıları yüklü miktarda para ve gemiler vermeye zor­ lamıştır. Buna rağmen, Likyalılar Senato tarafının savaş hazırlıklarını aksat­ mayı başarmıştır. Yeni yayımlanan bir Patara yazıtı, bu kritik döneme ilişkin ilginç ayrıntılar sunmaktadır (Schuler - Zimmermann 2012: 582-597) (Fig. 5). Patara halkı, yurttaşları Marcus Antonius ldagras için bir heykel dikmiş ve kaidesindeki yazıta şunları yazmıştır: "Tüm Likyalılar arasından seçilen Likya Birliği'nin komutanı, (Patara) halkı ile Likyalılar adına büyükelçi seçilip büyük komu­ tanlara (imperatores) giderek, Birlik'in lehine ayncalıklar kazandı ve kendisinin isteği ile 600 vatandaş askerlik yükümlülüğünden kurtuldu." Birlik'in komutanı (strate­ gos) olarak ldagras, adı bilinmeyen Romalı üst düzey askerlerle görüşmek üze­ re birkaç kritik görev üstlenmiştir. Bunlardan biri, adından da anlaşılacağı üzere, daha sonra bu Likyalı siyaset adamına Roma vatandaşlığı veren trium­ vir Marcus Antonius idi. O dönemde, bu olağanüstü bir şeref kabul ediliyordu ki Idagras bugüne kadarki bilgilerimize göre Roma vatandaşlığı verilen ilk yerli Likyalı olmuştur. Octavianus'un Marcus Antonius'a karşı kazandığı zafer ile iç savaşların son evresi bittiğinde, Likyalılar da nihayet kendilerini kazananın tarafında buldu­ lar. Juliuslar, ailelerine olan güçlü bağlılıkları sayesinde, yeni yönetici ile olum­ lu ilişki kurma konusunda hiç zorluk çekmediler. Usule uygun olarak, Likya Birliği geleneksel Roma kültü içine Agustus kültünü dahil etmiş; ancak bu eski kült, kısa bir süre sonra yeni imparator kültünün gölgesinde kalmıştır. Ayrıca Augustus onuruna Birlik şenlikleri düzenlemiş ve Birlik sikkelerinin üzerinde­ ki Apollon başı, yerini Roma princepsinin başına bırakmıştır. Kısmen iç savaşlar ve principatus rejiminin kurulmasıyla Roma İmparatorluk yönetiminin keskin yapısal değişikliklere gitmesi sonucu, Likya kentleri arasındaki güç dengesi de-

56 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Fig. 5: ldagras Yazıtı © Patara Kazı Arşivi

ğişmiştir. Augustus dönemi tarihçisi olan Livius (37.15.6), Patara'yı caput gentis yani "Likyalılann başkenti" olarak adlandırmaktadır ki bu durum Ksanthos kentinin hala Brutus'un sebep olduğu tahribatın yaralarını saramamış oldu­ ğunu düşündürmektedir. Birlik ordusu ve çeşitli generallik makamlarının öne­ mi hızla azalmış olmalıdır, çünkü Augustus tarafından başlatılan yeni barış döneminde, özerk askeri girişimlere yer yoktu. Yine de 150 yıl boyunca Lik­ ya siyasetine damga vuran 'Roma İ mparatorluğu'na tam sadakat ilkesi' ve son dönemlerde Juliuslar Hanedanı'na olan bağlılıkları sayesinde Likyalılar Roma

Hellenistik Dönem'de Likya ve Likya Birliği (MÔ 4. - 1. yüzyıl) 57

İmparatorluğu bünyesinde yarım yüzyıl daha özerkliklerini koruyabilmiştir: Likya Birliği, Roma eyaletlerinin ortasında ayrıcalıklı bir bölge olmaya devam etmiştir. İ mparator Claudius MS 43 yılında bu doğal olmayan duruma son ve­ rip, doğrudan bir Roma valisinin idaresi altında bulunan Likya Eyaleti'ni (pro­ vincia Lycia) kurarken, "Roma'nın sadık müttefiki" (pistoi symmachoi) olmakla övünen Likyalıların bağımsızlıklarını ellerinden almak için haklı bir bahaneye ihtiyaç duymuştur. İddiaya göre, Likya' da çıkan karışıklıklarda Roma vatandaş­ lan öldürülmüş ve imparator bölgedeki düzeni yeniden sağlamıştır (Thomton 2004: 2008). Claudius'un bu tepkisine neden olan olayların boyutunu ve ma­ hiyetini tam olarak bilmiyoruz. Ancak yine de Likya'nın bağımsızlığını sadece kağıt üstünde kaybetmiş olması ve Roma eyalet sistemi çerçevesinde federal kurumlarını devam ettirmesi dikkat çekicidir. Likya Birliği (koinon), artık bir eyalet meclisi haline gelirken, Birlik kurumlarının yeni bir kisve altında geliş­ meye devam ederek canlılığını koruması, Likya kimliğinin gücüne ve Likya seçkinlerinin uyum kabiliyetlerine dair önemli bir delil teşkil etmektedir.

KAYNAKLAR Baker, P - G . Theriaull 2005 -Les Lyciens, Xanlhos eı Rome dans la premiMe moili� du ler s. a.C.: nouvelles inscriplions", Revue des tludes Grecques 118: 329-366.

Bean, G. E. 1948 "Noles and lnscriplions lrom Lycia", Journal of Hellenic Studies 68: 40-58. Behrwald, R. 2000 Der /ykische Bund. Untersuchungen zu Geschichte und Verfassung, Bonn. Buraselis, K. 2000 Kos between Hellenism and Rome.Studies on /he Polilical, /nslitulionat and Social History otKos trorri ca. /he Middle Second C. 8.C.Unlil lale Anliquity, Philadelphia. Jones, H. L. 1929 The Geography otStrabo VI, books X//1-XIV, London/Cambridge Mass.

Lanciers, E. 2017 "The Alleged Relalions Belween Plolemaic Egypl and Lycia Aller 197 BC and lhe Founding Dale ol lhe Lycian League", lei/schri// tür Papyrologie und Epigraphik204: 116-127.

Larsen, J. A. O. 1956 "The Araxa lnscriplion and lhe Lycian Conlederacy", C/assical Phitology51: 151-169. Marek, Ch. 1995 "Der lykische Bund, Rhodos, Kos und Milhradales. Basis mil Ehreninschrifl für Krinolaos, Sohn des Arlapales. von Paıara", likya 2: 9-21. Milchell, Si. 2005 "The Trealy belween Rome and Lycia ol 46 BC (MS 2070)", R. Pinlaudi (ed.), Papyri Graecae Schayen, The Schayen Col/eclion V· Greek papyri Vo/. 1, Florenz: 1 65-258.

Roberl, L. 1978 "Calalogue agonislique des Romaia de Xanlhos", Revue ArcMologique: 277-290 (= Opera Minora Selecta Vll, 681694).

Rousseı, D. 2010 De lycie en Caba/ide. la convention entre fes lyciens el Termessos pres d'Oinoanda, Foui/les de Xanthos X, Gen�ve. Schuler. Ch. 2007 "Ein Verlrag zwischen Rom und den Lykiern aus Tyberissos", Ch. Schuler (ed.), Griechische Epigraphik in lykien, Wien: 51-79. Schuler, Ch. - K. Zimmermann 2012 'Neue lnschrillen aus Palara 1: Zur Elite der Sladl in Hellenismus und früher Kaiserzeil", Chiron 42: 567-626.

Thornıon. J. 2000 "Una regione visla da lonıano: La Licia di Slrabone dai dali geografici al milo dell'eunomia", A. M. Biraschi - G. Salmerio (ed.), S/rabone e l'Asia Minore, Naples: 403-459. 2004 "Pislol symmachoi. Versioni locali e versione imperiale della provincializzazione della Licia", Mediterraneo Antico 7: 247286. 2008 "lesteiai nella dedica a Claudio del monumento di Patara: una sommessa proposla d'inlerpreıazione", Medi/erraneoAnlico 11: 175-198.

Troxeıı. H. A. 1982 The Coinage ol /he lycian league, New York.

Bir Roma Eyaleti Olarak Likya BÜLENT İPLİKÇİOGLU*

MÖ 268'lerde oluşturduğu konfederasyonla İtalya'da siyasal birliği sağlamış olan Roma Cumhuriyeti, sırasıyla MÖ 24l'de Batı Sicilia, 238'de Sardinia-Cur­ sica ve 201 'de Hispania eyaletlerini kurduktan sonra Doğu Akdeniz dünyasına yönelmiş; MÖ l90'da Seleukoslara karşı Magnesia ve MÖ 168'de Antigonosla­ ra karşı Pydna muharebelerini kazanarak, Akdeniz' in doğusundaki siyasal or­ tamda artık bir "hakem" durumuna gelmişti. Roma bundan sonra, MÖ 146'da batıda Kartaca'yı, doğuda Korinth' i tahrip edişinin ardından MÖ l 33'te Per­ gamon Devleti'nden veraset yoluyla devraldığı topraklar üzerinde Küçükas­ ya'daki ilk eyaleti olan Asia'yı kuracaktır (MÖ 1 29). Büyük İskender'in ölümünden sonra, önce Antigonos'un, sonra Lysimakhos'un egemenliğinde kalan, ayrıca Mısırlı Ptolemaiosların da ilgi­ sini çekerek zaman zaman bu devlet tarafından işgal edilen Likya ise, MÖ 197'de Suriye kralı III. Antiokhos'un eline geçmiştir. Antiokhos, Magne­ sia Muharebesi'nde Roma'ya yenilince, ülke MÖ I88/l87'deki Apameia Antlaşması'ndan itibaren Roma'nın egemenlik alanında kaldığı için Roma tarafından Rodos'a verilmiş; fakat Likyalıların Rodos yönetimine hem diplo­ matik açıdan, hem de askeri olarak başkaldırması nedeniyle MÖ 1 68/67'de Roma Senatosu tarafından "özgür" ilan edilmiştir. Likyalıların Rodos' la olan sorunlarının ülkedeki kentlerin Rodos'a karşı siyasal bir birlik oluşturmasına yol açtığı anlaşılmaktadır. Zira Likya, bağımsızlığını kazandıktan sonra, şim­ di, ilk kez MÖ 182/80 yıllarına ait bir yazıtla belgelendirilen Likya Birliği (Ko­ inon) tarafından yönetilmektedir. Likyalıların, MÖ 180' lerden itibaren, elbet­ te Rodos'a karşı mücadelelerinde Roma'nın desteğini sağlamak amacıyla, bir Dea Roma kültü kurmuş olmaları da muhtemeldir. Ayrıca, MÖ 3. yüzyılın ilk yarısında Likya'nın muhtelif kentlerinde mahalli Dea Roma kültleri bulundu­ ğunu da biliyoruz. Bundan sonraki dönemde, en geç Sulla zamanından itiba­ ren, Roma ile resmi bir ittifak içinde de bulunan Likya, hem Roma'nın Pontos­ lu Mithridates'e karşı mücadelesi sırasında hem de özellikle iç savaş yıllarında Roma tarafından egemenlik alanının fiili bir parçası gibi muamele görmüştür. •

Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakiıltesi, Eskiçağ Dilleri ve Kiıltiırleri Bôliımiı, Yunan Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Atatiırk Bulvarı 45, TR-06100 Sıhhiye, Ankara [email protected]

Bir Romıı Eyaleti Olıırıık Likyıı 59

Caesar'ın ölümünden sonraki iç savaşlar döneminde Brutus tarafından talan edilen Likya, Marcus Antonius tarafından Caesar Katilleri'ne karşı gösterdiği direnç nedeniyle tributumdan muaf tutulmayla ödüllendirilecektir. St. Mitchell 2005 yılında, paralel malzemeyi de kapsamlı bir şekilde değer­ lendiren ve Geç Roma Cumhuriyeti'nin antlaşmalarına ilişkin hususları tartı­ şan ayrıntılı bir yorumla sansasyonel bir yeni buluntu yayımlamıştır. Bu;Julius Caesar'ın MÖ 24 Temmuz 46 tarihinde Likyalılarla akdettiği, kapsamlı ve he­ men hemen tümüyle korunmuş bir antlaşmayı (joedus) taşıyan bronz bir levha­ dır (Fig. 1). Belge, hem korunma derecesi hem de içeriği bakımından türünün en önemli örneklerinden sayılmaktadır. Kapsamlı olmakla birlikte, metinde antlaşmanın Likya'nın hangi seçkin yerinde asıldığı geçmemektedir. St. Mitc­ hell, bir özel koleksiyonda korunan ve menşei belli olmayan levhayı, metnin Likya'da yayımlanması için belirlenmiş bir kopya olarak görmekte ve zamanın­ da saklandığı yer olarak Likya Birliği'nin kült merkezi olan ve içinde Birliğe ilişkin birçok önemli belgenin de bulunduğu, Ksanthos'daki Leto Tapınağı'nı (Letoon) göstermektedir. Ksanthos Letoonu'nun Likya'daki Dea Roma kültü­ nün bulunduğu yer olduğu da düşünülürse, Mitchell'ın bu konudaki görüşü daha da ağırlık kazanmaktadır. Romalı komutan ve devlet adamı L. Cornelius Sulla, Pontoslu Mithridates'e karşı gi­ riştiği savaştan sonra Likyalıların ba­ ğımsızlığını tanımış olmakla birlikte, Likya Birliği'nin Roma egemenliği altındaki özerkliği sınırlandırılmıştı. MÖ 46 yılı antlaşmasıyla Likyalıla­ rın hareket alanı ve inisiyatifi daha da daralmış oluyordu. Bu antlaşma, özellikle Likya'nın dış politikayla ilgili yetkilerini ve Roma vatandaş­ larının Likya' daki hukuki pozisyon­ larını düzenliyor, ayrıca Likya'nın bu zamandaki bölgesel yayılımını belirliyordu. Antlaşmanın son satır­ ları kültle ilgili çerçeveyi çizmekte, Roma ve Likya tarafında sorumlu olan yetkililerden söz etmektedir.

Fig. 1 : Roma ve Likya arasındaki antlaşma metni © The Schı;yen Collection

60

Lukka'dan Llkya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Likya Birliği 'nin Roma'ya sıkı bağlı­ lığı ve Likya'da Dea Roma kültünün varlığı Hellenistik Dönem'de de söz konusu olmakla birlikte, MÔ 46 yılı antlaşmasıyla Likya artık resmen Roma Devleti'nin bir parçası olmuş ve Roma'da İ mparator Augustus'la birlikte Principatus'un başlamasıy­ la Roma imparatorlarının Likya'da Hellenistik geleneğe uygun olarak yüceltilmeleri artık bir sürpriz olma­ mıştır. Likya'nın hukuki yönden bu bağımsızlığı MS 43 yılında İ mpa­ rator Claudius (Fig. 2) tarafından bir Roma eyaletine (provincia Lycia) dönüştürülünceye dek sürmüştür. Bununla birlikte, MÔ 27'de Lik­ Fig. 2: İ mparator Claudius. foto M.-L. Nguyeıı, Napoli National Archaeological Museum ya Birliği'nin Roma İ mparatoru Aıigustus'un portresini taşıyan sik­ keler basması (Fig. 3), ülkede henüz bir Roma eyaleti kurulmamış olsa dahi, Likya'nın Roma egemenliğini fiilen tanıdığını gösteren bir kanıttır. Çünkü Likya bu sırada, dediğimiz gibi, Roma'nın siyasal iradesinin belirleyici olduğu bir alanda bulunuyordu. Bu dönemde, Likya'nın Roma'ya ve imparator ailesine karşı beslediği sadakatin diğer kanıtlan, Letoon'da Dea Roma için düzenlenen birlik şenliğinin Augustus'a ithafı ve Sidyma, Tlos, Apollonia ve Andriake'de, Augustus, Agrippa ve Gaius Caesar için heykeller dikilmesidir. MÔ 20'li yıllar-

Fig. 3: Likya Birliği Augustus sikkesi. © Classical Numismatic Group

Bir Roma Eyaleti Olarak Likya 61

da Oinoanda'da Caesar kültü için bir tapınak kurulmasını ve bunun için bir rahibin atanmasını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Demek ki, ülkenin Roma imparatoru Claudius zamanında eyaletleştirilmesi, Likya'daki iki yüzyıl ı aşan uzun süreli bir Roma kontrolünden sonra gerçekleşmiştir. Claudius'un Romalıların da öldürüldüğü, Likya'daki bazı karışıklıklar nede­ niyle ya da bunu bahane ederek gerçekleştirdiği MS 43 yılına ait bu yeni eya­ let düzenlemesinde, Likya'yı o zamanlar Galatia Eyaleti çerçevesinde uzun sü­ reden beri eyaletleştirilmiş olan Pamphylia ile birleştirerek -antik biyografyacı Suetonius'un (Cl. 25.3) ve tarihçi Cassius Dio'nun (Cass. 60.17.3) verdikleri bil­ gilerden yapılan bir çıkarımla- bir çifte eyalet mi kurduğu ya da Likya'nın o za­ manlar tek bir eyalet olarak mı oluşturulduğu, bilim dünyasında uzun süre tartı­ şılan bir sorun olmuştu. Fakat artık Likya'nın MS 43 yılında imparatora bağlı tek bir eyalet olarak kurulduğuna şüphe kalmamıştır: Bu durum; eyalette oluşturu­ lan yeni bir yol sisteminin listesini (Stadiasmus) içeren, İ mparator Claudius onu­ runa Patara'da dikilmiş bir anıt ile Myra ve Limyra arasında dikilmiş, Claudius'a o bölgede inşa edilen yoldan dolayı teşekkür eden bir adak yazıtı vasıtasıyla açıkça kanıtlanmaktadır (bkz. bu kitapta F. Onur makalesi). MÔ 43'te kurulmuş yeni Likya Eyaleti'nin ilk valisi Quintus Veranius tarafından Roma İ mparatoru Claudius'un adına MÔ 45 yılında dikilen Yol Kılavuz Anıtı, 1993 yılında Patara' da bulunmuştur. Yeni Roma düzeninin sembolü olarak eyaletin kentleri ve bun­ lar arasındaki en önemli yol bağlantıları, başka bir deyimle eyaletteki yeni yol sistemi Hellence olarak listelenmiştir. İ mparator Claudius'a bir ithaf içeren me­ tin, Vali Veranius tarafından inşa edilmekte olan yolların resmi bir ilanı olarak da görülebilir. Stadiasmus Patarensis, Stadiasmus Provinciae Lyciae ya da Miliarium Lyciae adlarıyla anılan anıt üzerindeki, yer isimlerini ve aralarındaki mesafeleri veren metin, Likya'nın siyasal tarihi, topografyası ve tarihi-coğrafyasına, ayrıca ülkede Roma egemenliğinin temsiline ilişkin olağanüstü bir bilgi kaynağıdır. Aynı zamanda, yeni bulunan bazı epigrafik belgeler bu konuda açıkta kal­ mış sorulara şüphe götürmez bir biçimde yanıtlar verilebilmesini sağlamak­ tadır: Perge'de bulunmuş bir yazıttan ve antik tarihçi Tacitus'taki açık ifade­ den anlaşıldığına göre (Hist. 2.9.1), Pamphylia Bölgesi; Claudius, Nero ve hatta Galba zamanında Galatia Eyaleti sınırları içinde kalmaktaydı. Pamphylia'nın, daha başından, yani Augustus zamanında Galatia Eyaleti'nin kurulmasından (MÔ 25) itibaren bu eyaletin sınırları içinde kalmış olması da son derece muh­ temeldir. Ö te yandan, MS 62 yılında İ mparator Nero tarafından onaylanan Asia Eyaleti Gümrük Yasası'nda (Lex portorii Asiae) Pamphylia Bölgesi, Galatia Eyaleti 'nin bir parçası olarak geçmektedir. Yeni kurulan Likya Eyaleti 'nin mer­ kezi, Patara Yol Anıtı'ndan (Stadiasmus) anlaşıldığına göre Patara idi. Suetonius'un İ mparator Vespasianus biyografyasındaki ( Ves. 8.4), Vespasia­ nus 'un Akhaia, Rodos, Byzantion ve Samos'un yanı sıra Likya'nın da özgürlüğü-

62 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Niko/aos'un Ülkesi

nü (libertas) elinden aldığı ve oraya bir Roma eyaleti statüsü verdiği yo­ lundaki haber, araştırma dünyasın­ da Likya'nın Nero döneminde Roma egemenliğinden çıktığı şeklinde yo­ rumlanmıştı. Fakat şimdi kesin olan şudur ki Sex. Marcius Priscus adında bir kgatus Augusti pro preaetore, Nero döneminde Lycia valisi olduğu ve orada en geç MS 70 yılına kadar bu görevini sürdürdüğü için, bu yoru­ mun Likya için geçerli olması müm­ kün değildir (Fig. 4). Adı geçen va­ liye ilişkin tüm yayımlanmış ve yeni bulunmuş yazıtlar değerlendirile­ rek, Likya'nın Pamphylia Bölgesi ol­ maksızın imparatora bağlı bağımsız bir eyalet olduğuna ve bu statüsünü hiçbir zaman kaybetmediğine şüphe olamayacağı; ayrıca, bu durumun Galba zamanında da değişmediği artık açıkça ortaya konulmuş bulun­ maktadır. Fig. 4: Patara Deniz Feneri Sex. Marcius Priscus Likya'nın Galatia'dan ayrılan onurlandırma yazıtı. © Patara Kazı Arşivi Pamphylia ile birleştirilerek bir çifte eyalet (provincia Lycia et Pamphylia) olarak kurulması ancak Vespasianus zama­ nında mümkün olmuştur. Yakın zamanlara kadar, Lycia et Pamphylia'nın bilinen en eski valisi, görev yıllarının MS 74 ile 76 yılları arasında olduğu düşünülen L. Luscius Ocrea idi. Bu nedenle çifte eyaletin de MS 74 yılında kurulduğu tah­ min ediliyordu. Fakat Likya'daki valiliği MS 63'ten 70 yılına kadar süren Sex. Marcius Priscus'un hemen ardından ve Vespasianus'un MS 69 yılında tahta çık­ masının hemen sonrasında gerçekleştirdiği yeni düzenlemeler çerçevesinde, yani MS 70 yılında, Lycia et Pamphylia çifte eyaletinin kurulmuş olduğu açıktır. Bu yeni eyaletin valisi olasılıkla Perge' de oturuyordu. Likya Birliği (Koi­ non), MS 43 yılında Likya Eyaleti'nin kurulduğu zamanda olduğu gibi, çifte eyalet çerçevesinde de eyalet sakinlerinin Roma yönetimi karşısındaki bir or­ ganizasyonu olarak varlığını sürdürmüştür. Pamphylia' da bir koinon olduğuna dair elimizde bir kanıt olmamakla birlikte, bu bölgede de başında muhteme­ len Side' de oturan bir pamphyliarkhes'in bulunduğu bir kentler birliğinin var olduğu anlaşılmaktadır.

Bir Roma Eyaleti Olarak Likya 63

Roma için birincil derecede önemli olmayan, fakat bir Roma eyaleti ola­ cak kadar da önemi bulunan Lycia et Pamphylia Çifte Eyaleti bir provincia inermis, yani içinde askeri birlik bulundurulmayan bir eyaletti. Fakat eyalet­ te MS 2. yüzyılda ve 3. yüzyılın başlarında yardımcı nitelikteki Roma askeri birliklerinin olduğu kanıtlanmıştır. Eyaletin valileri de consullük değil, daha alt seviyede olan praetorluk yapmış senatörler arasından atanıyordu. Pisidia Bölgesi 'nin merkezi ve güney bölgeleri de herhalde Hadrianus zamanında bu çifte eyalete katılmıştır. Lycia et Pamphylia MS 162' de bir proconsulün yöne­ timinde, Senatus'a bağlı bir eyalet haline dönüştürülmüştür. MS 179 yılında kısa bir süre için yine imparatorun yönetimine geçen eyalete, muhtemelen geçici olarak, Commodus zamanında ya da Septimius Severus'un hükümdar­ lığının başlarında İ sauria bölgesi de eklenmiştir. Gallienus zamanında ise (MS 253-268), Atlı Sınıfı kökenli bir praeses eyaletin valiliğini üstlenmiştir. MS 4. yüzyılın başlarına ait bir eyalet listesinde Roma İ mparatorluğu'nun doğusundaki Asiana dioecesis'inin eyaletleri arasında Pamphylia ve Pisidia zik­ redilmekte; fakat Lycia'nın adı geçmemektedir. Muhtemelen, Diocletian'ın eyaletleri daha küçük parçalara ayıran reformu çerçevesinde Pisidia Böl­ gesi Pamphylia'dan ayrılmış ve Pamphylia da Likya Bölgesi'ni kapsamıştır. Tyriaion'da ve Myra'da bulunmuş yazıtlar, bu eyaletin valisinin en geç Ju­ lian zamanında (MS 361-363), ama belki daha da öncesinde, yeniden Sena­ tus sınıfından atandığını göstermektedir. Buna karşılık, MS 325'teki İ znik Konsili 'nin kayıtlarında görülen kilise organizasyonunda Likya ve Pamphylia birbirinden ayrı iki eyalet olarak geçmektedir. Partlara karşı oluşturulmuş önemli askeri sınır eyaletleri olan Kappado­ kia ve Galatia'nın desteklenmesi amacıyla, Kilikia Eyaleti'yle birlikte Roma'ya hammadde sağlayan ve Doğu Akdeniz'e giden deniz yollarını emniyet altında tutan bir hinterland oluşturan Lycia et Pamphylia Eyaleti, Principatus dönemin­ de büyük bir ekonomik ve kültürel gelişme yaşamış; birçok kent yeni kamu­ sal yapılar kazanmış; kentlerde birçok yeni şenlikler düzenlenmiştir. Bununla birlikte, eyalet içindeki kentlerin kırsal alanları MS 180'1erden itibaren "hay­ dutlar" tarafından tehdit edilmeye başlamıştır. Bunlarla mücadele etme gö­ revi; Likya' da Likya Birliği 'ne, Pamphylia' da ise kentlerin desteği ile valilere düşmüştür. III. Gordianus zamanında (MS 238-244) 20 Likya kentinin 200 yıllık bir kesintiden sonra yeniden sikke basmaya başladığını görüyoruz (Fig. 5). Bunun nedeni, Likya'nın Likya Birliği'nin yönetiminde hala bir otonomiye sahip olmuş olması ya da ülkedeki iaşe zorlukları olabilir. Pamphylia MS 3. yüzyılda, giderek artan bir şekilde, Partlara ve Sasanilere karşı savaşan Roma birliklerinin sefere çıktıkları bir bölge haline dönüşmüştür. İ mparator Probus zamanında (MS 276-282) İsaurialılar Pamphylia'nın yeni düşmanları olarak ortaya çıkmışlar ve bunlar da daha öncesindeki Pisidialı dağ kavimleri gibi,

64

Lukka'dan Likya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

Fig. 5: Arykanda baskısı III. Gordianus sikkesi. foto H. Sancaktar, Arykanda Kazı Arşivi

kaynaklarda "haydutlar" diye nitelendirilmişlerdir. İ saurialılar MS 278 yılın­ da Pamphylia'ya ve Likya'ya girmişler; İ mparator Probus, tahkimatlı Kremna kentine çekilmiş olan İ saurialı haydutbaşı Palfuerius Lydius'un yarattığı teh­ likeyi, vali Terentius Marcianus'un gayreti sayesinde ortadan kaldırmıştır. Bu sıkıntılı durumları gösteren birçok belge bulunmaktadır. Lycia et Pamphylia Eyaleti'nde MS 3. yüzyıldan 4. yüzyıla geçerken, sayıları giderek artan ve im­ parator kültüne karşı vecibeleri yerine getirmeyi reddeden Hıristiyanlarla da birtakım sorunlar yaşanmıştır.

KAYNAKLAR Behrwald, R. 2000 Der lykische Bund. Untersuchungen zur Geschichle und Velfassung, Bonn. Brandl, H. - F. Kolb 2005 Lycia et Pamphy/ia. Eine römische Provinz im SOdwesten Kleinasiens, Mainz Brandl. H. 1992 Gesellschah und Wirtschan Pamphyliens und Pisidiens im A/lertum, Bonn. Haensch, R. 1997 Capila provinciarum. Statthaltersitze und Provinzialverwaltung in der rl!mischen Kaiserzeil, Mainz. Hellenkemper, H. - F. Hild 2004 Tabula lmperii Byz;ın/ini8: Lykien und Pamphylien. Wien. lplikçioglu, B. 2008 "Die Provinz Lycia unter Galba und die Gründung der Doppelprovinz Lycia et Pamphylia unter Vespasian·. Anzeiger der philosophisch-historischen Klasse der österreichischen Alıademie der Wissenschahen 143/2: 5-23.

Işık, F. - H. lşkan - N. Çevik 2001 Miliarium Lyciae. Patara Yol Kılavuz Anılı/ Oas Wegweisermonumenl von Pa/ara, ÖnraporNor/Jericht, Lykia 4. Antalya. i Diss. Oıdord. Jameson, S. 1965 Lycia and Pamphylia under /he Roman Empire !rom Augus/us ıo Oiocle/an. Mitchell, Si. 1993 Anaıotia. Land. Men. and Gods in Asia Minor. Oıdord. - 2005 "The Trealy be1-n Rome and Lycia ol 46 BC (MS 2070)", R. Pintaudi (ed.), Papyri Graecae Sctıayen, The Schgyen Collection V· Greetı papyri Vol. I, Florenz: 1 65-258.

R�my, B. 1986 L 'fıvolu/ion administrative de l'Anatolie aux trois premiers si�les de notre �re, Lyon. i lstanbul. Şahin, S. - M. Adak 2007 Stadiasmus Patarensis. ffinera Romana Provinciae Lycae. Sartre. M. 1995 L 'Asie mineure e//'Ana/olie d'Alexandre a Oiocletien. Paris.

Troxell, H. M. 1982 "The Coinage ol the Lycian League·, Numismatic Notes and Monographs 162. New York.

Osmanlı Fethine Kadar Doğu Roma ve Bizans Dönemi'nde Likya KLAUS ZIMMERMANN*

Roma İ mparatoru Konstantin, 324 yılında son rakibi Licinius karşısında aldığı galibiyetin ardından, daha önceden Hellen Byzantiumu olarak bilinen strate­ jik açıdan önemli noktada yeni bir yerleşim kurmuş ve Konstantinopolis adını alan bu yerleşim, modern zamanlara kadar Doğu Akdeniz dünyasının merkezi olarak kalmıştır. Bu kararın bir sonucu olarak, Küçük Asya'nın geri kalanı gibi Likya da oldukça önemsiz bir konumdan, politik gücün hinterlandı hali­ ne gelmiştir - bu dönüşüm, Geç Antik Dönem ve sonrası Likya'ya ilişkin her­ hangi bir araştırmaya, ilk Hıristiyan imparatorun idari ve politik reformları ile başlanması gerektiğini kuvvetle vurgulamaktadır. Dolayısıyla, bu yazıda öncelikli olarak siyasal değişiklikler, ikinci olarak sosyal ve ekonomik koşullar ve son olarak da Osmanlı fethine kadar olan dönemde Likya'daki dini yaşa­ mın genel hatlarını sunacağım.

Politik değişimler Patara kentinde ele geçen ve sayıları gittikçe artan epigrafik delillerin açık­ ça ortaya koyduğu üzere Likya, Vespasianus döneminin başlarından itibaren (Adak - Wilson 2012) yönetim merkezi Patara olan ve güney Pisidia'yı da içeren Lycia et Pamphylia çift eyaleti haline getirilmiştir. En az 250 yıl boyunca bu iki bölgenin birlikteliği değişmeden kalmış, 3. yüzyıl ortalarından itibaren eyalet, atlı sınıfından bir praeses tarafından yönetilmiştir ve bu bilgi 312 yılın­ daki kayıtlarda mevcuttur (Codex Theodosianus 13.10.2; tarih için Hellenkem­ per - Hild 2004: 109, n. 163). Diocletian döneminde gerçekleştirilen ve Roma İ mparatorluğu eyaletlerinin sayısını ikiye katlarken boyutlarını küçülten idari reform, 314/315 ve 324 yılları arasında kaydedilmiş olan bir katalogda Asiana piskoposluk bölgesi içinde belirgin bir eyalet olarak ortaya çıkan Pisidia'nın bazı bölümlerini ayırmış olabilir (Laterculus Veronensis 3.9). Diğer yandan, Lycia et Pamphylia birlikteliği Diocletian döneminde gerçekleştirilen değişikliklerden etkilenmemiş olup, 312 yılında Likya-Pamphylia eyaletinin valisi (vir perfectis*

Prof. Dr., Westfiilische Wilhelms-Universital, Forschungsstelle Asia Minor im Seminar für Aite Geschichte, Georgskommende 25, D-48143 Münster. [email protected]

66

Lukka'dan Llkya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Fig. 1 : Asiana piskoposluk bölgesi içindeki eyaletlerin dişil kişileşıirmelerini gösteren (ıist sol: Pamphylia, ıist sağ: Likya) Notitia Dignitatum or. 24 renkli tasviri (Oxoniensis Canonicianus Mise. 378 [bibi. Bodl. 19854)) Neira Faleiro 2005: 231 referans ile 77-78

simus praeses Lyciae et Pamphyliae) Eusebius'a gönderilmiş yukarıda bahsedilen imparatorluk mektubunda adı geçmektedir; dolayısıyla bu tarih bu eyaletlerin ayrılmaları konusunda bir terminus post quem oluşturmaktadır. 325 yılındaki ilk İznik Konseyi'ne ait resmi belgelerde, Likya ve Pamphylia'dan ayrı ayrı bahsedilmesi - daha sonrasına ait bir tasarım değilse - iki bağımsız eyaletin daha önceden Konstantin tarafından kurulmuş olduğu fikrini öne çıkarırken, Libanius tarafından 358 yılında yazılan bir mektup bu eyaletlerden bahsede­ rek (ep. 366 [Foerster] ) "Likya'yı yöneten, Pamphylia'yı kurtaran ve Kıbrıs'ı idare eden" Quirinius adında bir kişiye atıfta bulunur. Son olarak, senatör sınıfından (vir clarissimus) bir vali tarafından ölen imparator Julian (AE 1978, 807) adına bir mil taşı dikilmiş olması, öncül bir reform varsayımını destekler niteliktedir. Ancak Likya ile Pamphylia'yı birbirinden ayıran reforma yönelik en erken kanıt, H. Brandt ve F. Kolb (2005: 26) tarafından da doğru biçimde belirtildiği üzere, 4. yüzyılın sonunda ya da 5. yüzyılın ilk on yıllarına ait Noti­ tia Dignitatum (oriens 2.31, 2.38, 24.12, 24.15) adlı eserdir ( Fig. 1).

Osmanlı Fethine Kadar Doğu Roma ve Bizans Dönemi 'nde Likya 67

Muhtemelen eyaletin ayrılmasıyla birlikte antik Likya'nın politik merkezi Patara' dan Myra'ya kaymıştır. Pataralı Piskopos Eudemos'un İ znik Konsülü 'nde bulunan tek Likyalı temsilci olduğu bildirilmesine rağmen, Konstantin'in zamanında batı metropolünün devam eden etkisini gösteriyor gibi görünen resmi belgelerin çoğu sürümünde (Patrum Nicaenorum Nomina [Gelzer vd.] : 40-41, 1 10-1 1 1 , 178-179, 204-205) ve 381 Konstantinopol Konsülü'ne ait resmi belgelerde Myra, Choma ve Patara'nın önünde listelenmiş olup (Hellenkem­ per - Hild 2004: 343-344), bu durum Myra'nın 4. yüzyılda artan önemini yan­ sıtmaktadır. Myra'nın Likya'nın idari başkenti olduğu, ilk kez il. Theodosius döneminde onaylanmıştır Uohn Malalas 286; Hierocles, Synekdemos 684.2). 365 yılında İ mparator Valens, yönetimi zorla ele geçiren Prokopios'un ge­ nerali Gomoar'a karşı Likya üzerine yürümüş, ancak Gomoar savaşmadan teslim olmuştur (Ammianus Marcellinus 26.9.2-6). Sidymalı Praefectus praetorio Orientis Eutolmius Tatianus'un (388-392) ardılı Flavius Rufinus (392-395) ta­ rafından görevden azledilmesiyle birlikte Likyalıların devlet hizmetlerinin dışında bırakılması, Flavius Rufinus'un 396 yılındaki ölümünün ardından geri alınana kadar devam eden bir süreç olmuştur (Codex Theodosianus 9.38.9) . 4. yüzyılın sonundan itibaren aynı şekilde yönetilmekte olan Pamphylia gibi Likya da 5. yüzyılın ortalarından önce bir consularis tarafından idare edile­ rek daha üst düzey bir yönetime geçmiştir. Polis düzenindeki anayasası ile eyaletin içyapısı 7. yüzyıla kadar aynı kalmış gibi görünmektedir: 5. yüzyıla ait bir incelemeye dayanan Hierocles Grammaticus, Likya valisinin kontrolü al­ tında 34 adet polis bulunduğundan bahseder; ayrıca 2. yüzyılda Oinoanda'da oluşturulan Demostheneia agonu kuruluş yazıtından bildiğimiz polis, koma ve khoraların yönetim biçimi de Sionlu Aziz Nikolaos'un 6. yüzyıldaki vitasında halen görülmektedir. Genişlemekte olan Araplara karşı Mısır ve Levant bölgelerindeki toprak kayıplarının bir sonucu olarak, 7. yüzyılın ortalarında oluşturulan ve sivil idarenin ikincil bir rol oynadığı yeni askeri bölgeler ya da diğer adıyla thema­ lar, daha önceki eyaletlerin yerini almıştır. Likya (Pamphylia gibi) önceden Anatolikon themasına aitti; fakat Küçük Asya'nın güney sahillerine (655 yı­ lında Phoenix'te gerçekleşen "Gemi Direkleri Savaşı") ve daha da ötesine (677/678 yılında 'Konstantinopolis'in bir Arap donanması tarafından kuşa­ tılması) yönelik Arapların düzenlediği bir dizi operasyon, strategos'u büyük ihtimalle Samos'ta bulunan Karabisianların ("gemilerin insanları") büyük deniz gücünün yetersizliğini giderek artan ölçüde açığa çıkarmıştır. En niha­ yetinde İ mparator 111. Leon tarafından merkezi Attaleia'da bulunan, Güney Karia, Likya, Pamphylia ve batı Kilikia'yı kapsayan doğru düzgün bir donan­ ma theması olarak "Cibyrrhaeots" kurulmuş (Cheynet 2006: 155) ve bu, sa­ vaşın sürekli değişen gidişatına rağmen 8. ve 1 1 . yüzyıllar arasında Likya ve

68

Lakka'dan Llkya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Niko/aos'un O/kesi

Pamphylia sahillerinin Araplar tarafından kalıcı olarak ele geçirilmesini ön­ lemede genel bir başarı elde etmeyi başarmıştır. Ancak, Araplar tarafından denizden gerçekleştirilen akınlar bölgeyi sürekli etkilemiştir; rivayete göre Aziz Nikolaos'un lahdi yerine yanlış bir lahdi açan ve azizin müdahalesi sonu­ cu donanmasının bir kısmını kaybeden kumandan Humayd ibn Ma'yuf'un 807 yılında Myra sahillerine yaptığı çıkartma bunlardan biridir (Theopha­ nes, Chronographia 483). Aziz Nikolaos gününde Girit'teki üslerden Myra'ya gerçekleştirilen bir diğer Arap saldırısı 12. yüzyıla ait bir encomium'da bildi­ rilmiştir (Hellenkemper - Hild 2004: 1 22). Likya ve Pamphylia'da belirli bir seviyede düzenin sağlanması ancak Girit (961) ve Kilikia'nın (965) Bizans tarafından yeniden ele geçirilmesi ile sağlanabilmiştir. Yine de diğer Bizans bölgelerinde olduğu gibi Cibyrrhaeot yapılanması içinde de eski eyalet da­ ğılımının kilise yönetimi gibi sivil yönetimlerde geçerliliğini koruduğu gö­ rülmektedir. Öyle ki 9. yüzyılda Myra'daki bir gelir memurunun sorumluluk alanı "Likya" olarak belirtilmiştir (Brandes 2002: 215). 11. yüzyılın başındaki geçici bir parlak dönemden sonra, yüzyılın ikinci ya­ rısında Selçuklu Türkleri'nin bölgeyi ele geçirmesi, Küçük Asya'daki Bizans hakimiyetinin sonunu getirmiştir. Alp Arslan'ın 1071 yılında Malazgirt'te İ m­ parator Romanos Diogenes'e karşı elde ettiği zafer, Anadolu'nun büyük bölü­ münün Türkler tarafından fethinin ve yerleşime açılmasının yolunu açmıştır; Anna Komnena'ya göre, 1078 yılında Türkler Karadeniz ile Hellespontos ara­ sındaki bölgenin büyük kısmının yanı sıra, Ege Denizi, Suriye Denizi ve Saros arasındaki bölge ile Pamphylia ve Kilikia üzerinden Mısır Denizi 'ne akan diğer akarsuları ele geçirmişlerdir (19 [I 18 Leib]) . Bu göç çerçevesinde göçebe Türk­ ler Likya'nın yüksek yaylalarına da ulaşmış olmalıdırlar; bölgedeki varlıkları Barililerin Aziz Nikolaos'un kalıntılarını Myra'dan çaldıkları (Nikephorus'a ait kayıtların tercümesine göre) 1087 yılı için kanıtlanmıştır; buna karşın Attaleia'nın 1 1 . yüzyılın son on yıllarında Selçuklular tarafından işgal edilmiş olduğuna dair bir kanıt bulunmamaktadır. 1096-1099 yılları arasındaki ilk Haçlı Seferi'nin arifesinde, 1. Aleksios Komnenos'un Bizans birlikleri bazı sahil şehirlerini geri almayı başarmıştır; Kıbrıs ve Attaleia dux'u Eumathios Philo­ kales liderliğinde Türkler iç kesimlere geri itilmiştir. Ancak, Makre (Fig. 2), Patara, Aperlai ve Myra' daki Komnenoslar Dönemi güçlendirme işleri, Bizans pozisyonlarının durumunun hala ne kadar kritik olduğunu gösteren iyi bir indeks oluşturmaktadır. Myra'nın Selçuklu Türkleri tarafından 1 1 1 3 yılında yağmalanması gibi olaylar (Albertus Aquensis, Historia Hierosolymitana 698) da istisna olmayıp, sonraki on yıllarda bölge için kalıcı bir tehlike oluşturmuştur. Birinci Haçlı Seferi'nin bir sonucu olarak, 12. yüzyıl süresince İtalya'nın de­ niz kenarındaki şehirlerinin yeni bir oyuncu olarak sahneye çıktığı görülmek­ tedir. 1082'den 1 198'e kadar Venedik, Likya'nın doğu sahilinde kendi Porto

Osmanlı Fethine Kadar Doğu Roma ve Bizans Dönemi'nde Likya 69

Fig. 2: Makre'deki Komnenoslar Dönemi kalesi, Telmessos / Fethiye. foto K. Olgun

Benetziano'sunu kurmadan önce, Attaleia'da, bu metropolün Selçuklu Türkleri tarafından ele geçirilmesine kadar bir dizi serbest ticaret ayrıcalığı elde etmiş­ tir. 1200 yılı civarında hazırlanan en erken İtalyan portolan haritası, Cenovalı­ ların Portus lanuensis (Porto Genubize) isimli üssünden ve Phoenix limanlarının 12. yüzyılın sonunda Pisalı korsanlar (Portus Pisanorum) tarafından sıklıkla ziyaret edildiğinden bahseder (Hellenkemper - Hild 2004: 131-132). Bizans İmparatorluğu açık şekilde Likya sahillerinin bu kesimlerinin kontrolünü kaybetmiştir ve Venedik'e tanınan 1 198 tarihli ayrıcalıklarda (Lilie 1984: 6364) da görüldüğü üzere, Cibyrrhaeot eski bölgelerinin bölünerek daha küçük bölgelere ayrılmasının aynı nedenden olduğunu düşünebiliriz: Bir Attaleia provincia'sı, bir diğer Mylasa ve Melanudion provincia'sı ve son olarak Rodos ve Kos arasında, Bizans egemenliği pek çok parçaya ayrılmış gibi görünmektedir. Dördüncü Haçlı Seferi'nin, görevden alınan iV. Aleksius Angelus'u yeni­ den göreve getirmeye yönelik başarısız girişimi ve Konstantinopolis'in haçlılar tarafından 1 204 yılında yağmalanması ile birlikte, başkent ile güneydeki sa­

hil bölgeleri arasındaki bağ tamamen kopmuştur. Bizans İmparatorluğu'nun Konstantinopolis'in Latin imparatoru Baldwin ile haçlı grupları arasında bö­ lünmesini şart koşan belgede (Brand 1991) Likya'dan bahsedilmez; Attaleia Tapınak Şövalyeleri 'ne verilmiştir, ancak Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Key­ hüsrev tarafından 1 207 yılında ele geçirilmesine kadar kendini poliarchos ilan eden Aldobrandini tarafından yöhetilmiştir. Attaleia'nın ele geçirilmesi Likya ve Pamphylia'daki Bizans Dönemi'ni sona erdirmiştir.

70 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

Fig. 3: Myra Orta Bizans Dönemi kastronu, Demre Hellenkemper - Hild 2004: fig. 260, Archiv Tabula lmperii Byzantini

1207 yılından Osmanlı tarafından fethine kadar Likya tarihi, Türk hüküm­ darlıkları ve boyları, Moğollar, Kıbrıs Haçlı Krallığı ve İtalyan denizci şehir devletleri arasında gerçekleşen, oldukça akıl karıştırıcı bir dizi ittifak, rekabet ve mücadele ile karakterize edilir. Yaylaların göçebe Tiirkleri, VIII. Michael'in (1261-1282) hiikiimdarhğına kadar halen Laskaris İmparatorluğu'na ait olan ve el-Batcal Nehri'nin Karia ile sınır hattını oluşturduğu Fethiye Körfezi'nde­ ki Bizans sahil yerleşimlerine diizenli olarak saldırmıştır. Ancak 1260'1arda Tiirk Menteşe Beyliği, Karia sahilinde yiikselmeye başlamış ve 14. yiizyıldan itibaren Makre'den Phoenix'e kadar Batı Likya iizerindeki egemenlik alanını genişletmiştir. Yaklaşık aynı zamanda, Doğu Likya'da olduğu gibi Attaleia'da da Hamid'in torunu Yunus ile birlikte Tiirk Hamidoğulları Beyliği, Rum Sel­ çuklu Devleti'nin ve Moğolların gerilemesi ile birlikte hakimiyeti devralmış­ tır. Pamphylia'da birçok beyliğin bir arada bulunması, 1 340 yılı civarında "Tiirkiye'nin tiim liman bölgeleri" iizerine vergiler koyan Kıbrıs kralına bağım­ lı olmalarını zorunlu kılmıştır (Ludolph of Suchem 35). 1361 yılında Kıbrıslı 1. Peter'e karşı kurulan bir Tiirk ittifakı başarısızlığa uğramıştır; Attaleia ele geçirilmiş ve 1 373 yılına kadar Kıbrıs hakimiyeti altında kalmıştır. 1 362 yılında Kıbrıs valisiJean de Sur Myra şehrini kuşatmış ve Tiirk kalesini yıkmıştır (Fig. 3); beş yıl sonra, Attaleia'yı il. Peter'den geri almayı sonunda başaran Hamido­ ğulları beyi "Takka" ile dostane ilişkiler kurulmuştur. 1 390'1ı yıllarda Sultan 1. Beyazıd, Hamitoğulları bölgesinin yanı sıra Men­ teşe bölgesinde de Osmanlı iistiinliiğiinü sağlamıştır. Moğol Timur'a karşı 1402 yılındaki yenilgisi, her iki beyliği de geçici olarak yeniden giiçlendirmiş

Osmanlı Fethine Kadar Doğu Roma ve Bizans Dönemi'nde Likya 7 1

ve hem Likya hem de Pamphylia bölgelerinde ağır sorunlara sebep olmuştur. 1415 yılında 1. Mehmed tarafından Attaleia'ya bir Osmanlı valisi atanması ve son Hamidoğlu Beyi Osman Çelebi'nin 1423 yılında ölmesi, Doğu Likya'da ke­ sin bir Osmanlı hakimiyeti kurulması ile sonuçlanmışken, Makre ve Batı Lik­ ya'daki Menteşe hükümranlığı, en geç 1426 yılında sona ermiştir. Neredeyse yarım yüzyıl sonra 1473 yılında Pietro Mocenigo komutası altındaki bir Vene­ dik filosu Makre şehrine saldırmış ve yağmalamıştır. Ancak Rodoslu Haçlılar tarafından bunun ardından gerçekleştirilen istila kısıtlı bir süre devam etmiş gibi görünmektedir. Rodos'un Sultan il. Süleyman tarafından 1522 yılında ele geçirilmesinden sonra, o zamanlar Aragon devletine ait olan Megiste (Meis) Adası da sonunda Osmanlı hakimiyeti altına girmiştir.

Sosyal ve ekonomik koşullar Roma İ mparatorluğu'nun diğer bölgelerinin aksine, Likya 3. yüzyıldaki bar­ bar istilalarından çok fazla etkilenmemiş görünmektedir. Ancak yüz yıl son­ ra eyalet, etkinlikleri en sonunda askeri karşılık verilmesini gerektirecek ka­ dar ileri giden İ saurialı eşkıyalardan son derece kötü biçimde etkilenmiştir. 377 yılında imparator Valens, 404 ve 406 yıllarında Filistin ve Pontus'a kadar uzanan büyük çaplı baskınlarla defalarca üst üste saldırıya uğrayan Likya ve Pamphylia bölgelerine gerçekleştirilen bir saldırıyı bizzat geri püskürtmüştür. Bu tehlike hiçbir zaman tam olarak ortadan kaldırılamamış olsa da Geç An­ tik Dönem ve Erken Bizans Dönemi genel anlamda bir refah dönemi olarak ortaya çıkar ve hatta bölgeden elde edilen arkeolojik kanıtlarda artış dahi göz­ lenmektedir (Potter 201 1 : 251-252 hatalı olarak "beşinci ve yedinci yüzyıllar arasında şehir yaşamında belirgin bir gerileme bulunduğunu" belirtir). Likya şehirlerine ait yerleşimler, her ne kadar bu açıdan komşu Pamphylia' dakiler­ den belirgin bir biçimde küçük olsalar ve hatta Anadolu'nun batı kıyısındaki metropoller ile kıyas bile edilemeseler de (Hellenkemper - Hild 2004: 190194) küçülmemişler, aksine 2. ve 3. yüzyılda yerleşim alanlarını doldurmuş ve hatta -eşkıyalara karşı belli ki tek etkili korunma yöntemi gibi görünen- (Zo­ simus 4.20.l , 5.25.1) yeni sur duvarlarına kadar bu yerleşimleri genişletmiştir. Pamphylia ile kıyaslandığında, Expositio totius mundi of 359 (180-182 [eh. 4546]: regio optima sibi sufficiens, oleum autem multumJaciens et alias regiones implens) tarafından "tamamen kendi kendine yeten ve yağ ihraç eden" bir ekonomi ola­ rak sınıflandırılan Likya ekonomisi, sadece tarımsal açıdan kendine yetmeye odaklanmıştır (regio sibi sufficiens). Sadece birkaç yüzyıl sonra, Araplara karşı gerçekleştirilen deniz savaşları, gemi yapımında kullanılan Likya kerestelerini her iki taraf için de önemli bir etken haline getirmiş olup bu durum, bir Arap deyişi olan "gemi direkleri savaşı" ifadesinde yansımasını bulmaktadır (Hel­ lenkemper - Hild 2004: 807).

72 Lukka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

529 yılında gerçekleşen bir depremin ardından, bölge geneline ve özellikle başkent Myra'ya asıl ciddi darbeyi vuran 542 yılında Likya'ya ulaşan bubonik veba olmuştur: Bulaşma korkusu yüzünden çevre yerleşimlerde yaşayan köylü­ ler şehre yiyecek ve yakacak sağlamayı reddetmişlerdir. Sionlu Aziz Nikolaos, köylüleri şehir halkının bölgeyi terk etmesine yönelik manipüle etmekle suçlan­ mış ve tutuklanmaktan kaçmış (Sionlu Aziz Nikolaos Vitası [Sevcenko - Sevcenko] 82-84 [eh. 52-53]) ve bu durum kriz dönemlerinde şehir halkıyla kırsal kesimde yaşayanlar arasında ortaya çıkan gerilime bir örnek teşkil etmiştir. Ne 7. yüzyıldaki Sasani Savaşları ne de 7. ve 8. yüzyıldaki Arap genişlemesi­ ne karşı yapılan savunma Likya kıyılarında bu kadar kısa sürede, bu kadar bü­ yük bir yıkıma ve nüfus kaybına neden olan izler bırakabilmiştir. Ancak dolay­ lı olarak Bizans İmparatorluğu'nun güneydoğu eyaletlerinin kaybedilmesine bağlı olarak ortaya çıkan bir gerileme, kilise mimarisindeki bir değişimde yan­ sımasını bulabilir. İ ster papaz idaresindeki daha küçük bölgelerin ihtiyaçları için, ister daha görkemli bir inşaat için gerekli kaynakların yetersizliğinden olsun (Marksteiner 2010: 36), bölgede 6. yüzyılın büyük bazilikalarının yerini küçük şapeller almıştır (Fig. 4). Kilikia ve Girit'in 9. ve 10. yüzyılda Araplar tarafından ele geçirilmesi, Likya ve Pamphylia'yı savaş bölgesine daha yakın hale getirmiş, ancak Bizans'ın 960'1ı yıllarda her iki bölgeyi yeniden fethet­ mesiyle birlikte oluşan nispeten güvenli ortamda Fatımilerin yönetimindeki Suriye ve Mısır ile yüz sene boyunca güçlü ticari ilişkiler kurulmuştur. Malazgirt zaferinin ardından gelen Selçuklu istilası, Anadolu'nun büyük bölümünde geniş kapsamlı bir geçiş dönemini tetiklemiştir. Göçebe Türk ka-

Fig. 4: Paıara Liman Kilisesi ve Şapel. © Paıara Kazı Arşivi

Osmanlı Fethine Kadar Doğu Roma ve Bizans Dönemi 'nde Likya 73

vimlerinin göçü, Likya'daki yüksek yaylalara ulaşarak kıyı şehirlerini tehdit eder hale gelmiş, ancak nüfusun Bizanslı kesimi ile ilişkiler her zaman düş­ manca olmamıştır: Elmalı yakınlarındaki Phileta piskoposluğu, 1 160 yılında "Persler" ( Türkler) tarafından yağmalandığı için Uohn Cinnamus [Mei­ neke] 198) , neredeyse önceki yüzyıl başından itibaren devam eden, barışçıl sayılabilecek bir birlikte yaşam söz konusu olmalıdır. Pamphylia sahillerindeki merkezlerin aksine, Likya' daki Selçuklu varlığı­ na ilişkin arkeolojik kalıntılar son derece azdır. 1300'lü yıllardan itibaren, Menteşe ve Hamidoğulları beylikleri hakimiyeti altında, daha sonra 15. yüz­ yıldan itibaren Osmanlılar tarafından devam ettirilecek olan hatırı sayılabi­ lir bir Türk kültürleşmesi Likya üzerinde yayılmaya başlamıştır. =

Dinsel yaşam İ mparator Konstantin'in dini politikalarda değişime gitmesi, Geç Antik Dönem'in başlangıcında yeni bir çağ açmıştır. Yine de 312 yılında Pamph­ ylialılar ve Likyalılar - Galerius tarafından 311 yılında yayımlanan hoşgörü fermanına karşın - Tetrarkh Maximinus Daia'dan Hıristiyanlara eziyet etme hakkı almışlardır. Muhtemelen bu eziyetin önde gelen kurbanlarından biri olan piskopos Methodios, Patara'da aynı yıl idam edilmiştir (Hellenkemper - Hild 2004: 141). On iki yıl sonra, imparatorluğun doğu kesimlerinin geri kalanı gibi Likya da Konstantin'in hükmü altına girmiştir. İ mparator Julian zamanında kısa süreliğine paganizme geri dönülmesi, Likya tarihinde görü­ nür bir iz bırakmamıştır. Takip eden yüzyıllarda Likya kilisesinin temsilcileri, sıklıkla Ortodoksluk ile Aryanizm, Monofizitizm ve diğerleri gibi çeşitli aykırı dinsel inançlar ara­ sındaki şiddetli çatışmalara girmiştir. Aynı süreçte kırsal kesimde pagan uygu­ lamaların devam etmesi, kariyeri aynı zamanda eklesiastik ve monastik yaşa­ mın refah dolu 6. yüzyılda yaptığı çıkışın simgesi olan Sionlu Aziz Nikolaos'un Vitası'nda da renkli bir şekilde onaylanmıştır: Likya'nın kilise binalarının ezici bir çoğunluğu bu döneme tarihlenir (Marksteiner 2010: 38). 8. ve 9. yüzyıllar boyunca, ikonoklastik ihtilaf Likya rahipler sınıfını bölmüştür: Myra şehri­ ne ait en az iki ikonoklast metropolitan tanıyoruz. Demografik değişiklikler, 10. yüzyıldan itibaren piskoposluk listelerindeki değişikliklerde dolaylı olarak gösterilmiştir: Likya sahillerinde hiçbir piskoposluk kalmaması halinde nü­ fusta büyük bir düşüş yaşanacağı neredeyse barizken, Likya'nın batı bölüm­ lerinde varlıklarını devam ettirmeleri belirli düzeyde bir istikrara işaret eder. 1 1 . yüzyıl sonlarında başlayan Selçuklu fetihleri ve Türklerin Likya'ya yer­ leşmesi, bölgede İ slam'ın yayılmasını sağlamıştır ancak bu konunun değerlen­ dirmesini yapmak yazarın uzmanlık alanının dışında kalmaktadır.

74 Luldı.a'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un ülkesi

KAYNAKLAR Adak, M. - M. Wilson 2012 "Das Vespasiansmonumenl von Döşeme und die Gründung der Doppelprovinz Lycia et Pamphylia". Gephyra 9: 1-40. Brand, Ch. M. 1991 "Partitio Aomaniae·. The Oxlord Oictionary ol Byzantium 3: 1591-1592. Brandes. W. 2002 Finanzverwallung in Krisenzeiten. Untersuchungen zur byzantinischen Administration im 6. -9. Jahrhundert. Frank!urt.

Brandl, H. - F. Kolb 2005 Lycia et Pamphylia. Eine rOmische Provinz im Sadwesten Kleinasiens. Mainz. Cheyneı, J. -CI. 2006 "L'arm6e et la marine", J.-CI. Cheynet (ed.). Le monde byzantin il. L'fmpire byzantin (641-1204), Paris: 151-174. Hellenkemper, H. - F. Hild 2004 Lykisn und Pamphylien (Tabula lmperii Byzantini 8), Wien. Lilie, A.-J. 1984 Hande/ und Politik zwischen dem byzantinischsn Reich und den italienischen Kommunen Venedig, Pisa und Genua in der Epoche der Komnenen und Angeloi (1081-1204), Amsterdam. Marksleiner. Th. 2010 Lykien. fin archaologischer FIJhrer. Wien.

Neira Faleiro, C. (ed.) 2005 La notitia dignitatum. Nueva ediciön crffica y comentario histörico, Madrid. Potter, D. 2011 "Cilies in the Eastern Roman Empire lrom Consıanline to Heraclius·. O. Dally - Ch. Aatte (eds.), Archaeo/ogy and /he Cities ol Asia Minor in Lale Antiquity, Ann Ar bor: 247-260.

HALKLAR, YAZI, DİL

Antik Yakındoğu Kaynaklarında Lukka, Likyalılar ve Trmmili MAX GAN DER*

Likyalıların ataları: İkinci binyılda yaşayan Lukka halkı

Lukka topraklannın coğrafyası Çeşitli antik Yakındoğu kaynaklarında geçen yer ismi Lukka ve Lukka Top­ rakları ( Ülkeleri), uzun zamandır Klasik Likya Bölgesi ile ilişkilendirilmekte­ dir. Ancak bu topraklardan bahseden metinler incelendiğinde, bu bölgelerin tespit edilmesinin hiç de kolay olmadığı görülür. Lukka ismi, Hitit başkenti Hattuşa'da ve A. Süel'in Çorum'daki 9. Uluslararası Hititoloji Kongresi 'ndeki bildirisinden öğrendiğimize göre- Ortaköy' deki arşivlerde bulunan çeşitli bel­ gelerde geçmektedir. Ayrıca, bu isimden iki adet Luvice hiyeroglif yazıtta, Uga­ rit kentinde ele geçen üç veya dört mektupta, El-Amarna' da bulunan bir mek­ tupta, il. Ramses ve Firavun Merneptah 'ın Kadeş Savaşı ve Deniz Kavimleri 'nin saldırısıyla ilgili yazıtlarında da söz edilmektedir. Ancak bu metinlerin çoğu, pek az coğrafi ve tarihsel bilgi içerir. Lukka'ya dair en erken kayıtlara, Assuva koalisyonunun bir parçası olarak anıldığı Hitit Kralı 1/11. Tudhaliya'nın devlet yıllıklarında, rastlandığı düşünül­ müştür; fakat bir kısmı eksik olan bu ismin [L]ukka mı yoksa [Ard]ukka mı ola­ rak tümlenmesi gerektiği tartışmalıdır, KUB 23.11 il 14'. ([L]ukka: bkz. Bryce 1979: 3; Gander 2010: 27-35, [Ard]ukka: Garstang - Gurney 1959: 106; Alparslan 2002: 26 ile n. 12/ 31 ile n. 24; Forlanini 2012: 135-136 kaynaklar ile birlikte) . Daha önceki açıklamalarımın aksine (Gander 2010: 27-35), artık oldukça emi­ nim ki, bir [ ... ]ukka diyarından bahseden bu ifade, Lukka anlamına gelmemek­ tedir. KUB 26.1 2 il 15' belgesinde, Lukka'nın sınırın ötesinde bulunduğu, Azzi ve Kaska ile birlikte muhtemelen düşman toprakları olduğu belirtilmekte (bkz. Miller 2013: 286-287, 400 n. 44 ile) ancak başka bir coğrafi bilgi verilmemektedir. Lukka ile doğrudan coğrafi bağlantı kurmak oldukça zordur: Tawagalawa mektubu (KUB 14.3) Attarimma şehrinde Lukka halkının var olduğunu teyit etmektedir (KUB 14.3 1 1-4; bkz. Beckman - Bryce - Cline 201 1: 102-103; Gan­ der 2010: 38-39); ayrıca Wiyanawanda'nın (=Yalburt yazıtında adı geçen vms) * Historisches Seminar der Universitiit Ziırich, Abteilung Aite Geschichte. [email protected]

78 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

bir Lukka yerleşimi olabileceği ileri sürülmüştür (Gander 2010: 56-57, 64, 75, 181-185); fakat burada durum biraz daha karmaşık olabilir. Wilusa kralı Alaksandu ile il. Muwatalli arasında yapılan antlaşmada, Luk­ ka ismi Masa, Karkisa, Wilusa ve başka bir yerde geçmeyen Warsiyalla ile bir­ likte anılır (KU B 21.1 III 3-7 // KUB 21.5 III 18-21 // KUB 21.4 + KBo 1 2 . 36 1 23-29; Gander 2010: 35-38) . Masa ve Karkisa kentlerinin coğrafi konumu tartışmalıdır. Wilusa kentinin İ lios olarak tanımlanması yaygın olarak kabul edilen bir görüş olsa da herhangi bir kesinliğe sahip değildir (bkz. referans­ ları ile birlikte görüşlerin özeti için Gander 2017: 272-273. Wilusa konusunda, ayrıca bkz. Heinhold-Krahmer 2013) . Bu pasajın coğrafi değeri konusunda belirli kuşkular ileri süren bazı çalışmalar, bu toprakların eşleştirilmesinin coğrafi yakınlıktan daha faı·klı bir şeye bağlı olarak yapıldığını savunmakta­ dır (Hawkins 1998: 29; Hawkins 2002: 98-100; bkz. Gander 2017: 272-273). Bu pasaj esas alınarak ortaya atılan "kuzey Lukka" varsayımı (Simon 2006: 321322; Oreshko 2019: 1 58-159) hiçbir şekilde geçerli değildir (Bryce 1986: 14, 35-36; Frei 1990: 7; Gander 2010: 24, n. 99). İyi bilindiği üzere, bazı yazılı metinlerde "Lukka Toprakları" şeklinde ke­ limenin çoğul hali geçmektedir (KUB 2 1 .6a a.y. I I I 3'-4', KUB 21 .6 a.y. III 6', Yalburt Yazıtı Blok 9 ve muhtemelen KUB 57.19 1. 1 1 ', KUB 21.31 1. 3') (Fig. 1). Genel olarak Lukka Toprakları'na ait alanlardan hiçbir yerde açıkça bahsedil­ mediği düşiinülebilir, ancak Hitit Kralı Hattusili'nin devlet yıllıklarında geçen bir pasaj (KUB 21 .6a il 3'-8'), Hawaliya, [Nat] a, Parha, Harha[suwanta] veya Huras[anassaj, [ . . . Jdawanda, Utih[ . . . ] veya Uti m [ . . .] ile tüm Lukka [Ülkeleri]'nin

Fig. 1: Yalburı blok 9. foto M. Poetto

Antik Yakmdoğu Kaynaklarında Lukka, Likyalılar ve Triiimili 79

Wasu[watta(?)] ve [Harpa(?)]tawana kentlerine saldırdığını kaydetmektedir. Başta adı geçen yer isimleri Lukka Ülkeleri'nde bulunan yerler olarak yorum­ lanmıştır (Forlanini 1998: 243; Gurney 1997: 139; Cornelius 1958: 380-381). Lukka adının Yalburt yazıtındaki yeri ve Likya ile ilişkisi göz önüne alınacak olursa, bu görüşün üzerinde yeterince durulmamış olduğu düşünülebilir (bkz. Bryce 1974: 397; Gander 2010: 41-42); ancak Lukka'nın daha doğuya doğru yayılım göstermiş olabileceği akılda tutulmalıdır. Aynı görüşe, KUB 21 .6a III l'-16' belgesinden yola çıkarak da varılabilir, çünkü burada adı geçen kentler, yani Walma, Watta[ . . .] veya Walta[. . . ] (Freu 1980: 242, 251 , 261), Nahita, Sallu­ sa, Sanhata, Surim[ma], Walwara, Hawali ve Inassara, listenin başında geçen Lukka Ü lkeleri altında toplanmıştır. Ayrıca Hawali (=Hawaliya) isminin a.y. III'te de geçmesi, bu iki grubun benzer şekilde anlaşılabileceğini göstermekte­ dir (Forlanini 1988: 1 58) . KUB 21. 6 III l'-14' numaralı Hattusili yıllıklarında, Lukka ismi son kez, Wal [larimma(?)] ve başka yerde geçmeyen Sarwantassa Dağı ile birlikte anılmakta, ancak burada başka bir bilgi verilmemektedir. Lukka'nın Likya ile ilişkilendirilmesine dair en önemli görüşler, Yalburt yazı­ tında bulunmuştur. Bu yazıtta Lukka ve vıns dışında, Awarna, Pinali(ya), Talawa ve Patara Dağı'ndan bahsedilir ki bu yer isimleri, bölgenin iyi bilinen kentlerin­ den Ksanthos (Likçe: Arfına, Aramice: 'wrn), Pinara (Likçe: Pinale, Aramice: pnr), Tlos, (Likçe: Tlawa) ve Patara (Likçe: Pttara) ile eşleştirilebilir. Genellikle vms şeklinde okunan kent, *160 (vms)' i andıran anlaşılması zor bir sembolle yazılmış olup, çoğunlukla asma kütüğünü temsil ettiği şeklinde yorumlanmak­ ta (Laroche 1960: 85) ve wiya- şeklinde okunmaktadır. Dolayısıyla, bu yer ismi, Wiyanawanda şeklinde okunmuş ve Kuzey Likya şehri Oinoanda ile ilişkilendi­ rilmiştir. Son zamanlarda, bu simgenin vms olarak yorumlanması ve dolayısıyla Wiyanawanda ile Oinoanda bağlantısı konusunda bazı kuşkular dile getirilmiş­ tir (Schürr 2010: 22; Schürr 2014: 760; Oreshko 2012: 333-342; Gander 2014: 375-378). Dahası, mevcut tarihi ve arkeolojik verilere dayanarak Oinoanda'nın Hititçe Wiyanawanda olarak yorumlanması, imkansız değilse bile oldukça zor görünmektedir (Gander 2014: 382-398). Son olarak, Lukka ve "vms" isimlerinin geçtiği 9 numaralı bloğun, Likya kentlerinin isimlerini sayan bloklarla açık bir bağlantısı yoktur. Bu nedenle, Lukka isminin Likya kentleri ile ilişkisi sanıldığı kadar yakın olmayabilir (bkz. Gander 2014: 371-375 kaynaklar ile birlikte). Ayrıca, Lukka ismi bazıları muhtemelen Hitit kralı 111. Hattusili dönemine tarihlenebilecek ve devlet yıllıklarıyla ilişkilendirilebilecek birçok tablet par­ çasında da görülür. Ne yazık ki bunların hiçbiri, başka bir coğrafi bilgi içer­ memektedir (FHL 154 1. 2', KUB 21.31 1.3', KUB 57.19 1.1 1 ' ve yayımlanmamış parça Bo 6815 ö.y. 5'-6') . ı 1 Bu fragmanla ilgili olarak beni bilgilendiren Prof. Dr. Cem Karasu'ya teşekkür ederim.

80 Lukka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Niko/aos'un Ülkesi

il. Ramses'in Kadeş yazıtlarında, Lukka ismi metnin farklı versiyonlarında görülürken, bir tanesinde Karkisa ile yakından ilişkili olarak bahsedilir (bkz. Kitchen 1996: 2, 4, 5, 8, 16, 24, 606; De Vos 2015: 67-69; Gander 2010: 25-26; Gardiner 1947: 1 27*-128*). Bu durumun coğrafi nedenlerden kaynaklanıp kay­ naklanmadığını belirlemek zordur. Lukka isminden Amenope Adlar Derleme­ si ( Onomasticon ofAmenope) isimli papirüste bahsedilmesinin sebebi, adının Ka­ deş listesinde geçmesidir (bkz. Gardiner 1947: 127*-128*; De Vos 2015: 74-75). Firavun Merneptah zamanından kalma Mısır yazıtlarında Lukka, Deniz Ka­ vimleri ile ilişkilendirilmiştir ki bu da Lukka Halkı'nın Doğu Akdeniz' deki fa­ aliyetlerine dair bir delil olarak kabul edilebilir (Gander 2010: 26; De Vos 2015: 71-73). Özellikle Alasiya'ya (Kıbrıs) karşı düzenlenen deniz harekatlarından, El-Amarna ve Ugarit'te ele geçen mektuplarda bahsedilir (EA 38 bkz. Moran 1992: 1 1 1-1 1 2; yorumlar için bkz. Gander 2010: 45-46; RS 20.238; Nougayrol 1968: 87-89, no. 24, RS 94.2530, RS 94.2523; Lackenbacher - Malbran-Labat 2005: 237 Anm. 73 ve 76. Bu metinler üzerine bir yorum için, bkz. Gander 2010: 47-56). Südburg hiyeroglif yazıtı, Lukka isminden bahseden son belge olabilir. Burada Lukka ismi vms, Tamina, Masa ve l(a)ku1na ile birlikte anılmaktadır. Ancak bu belgenin bilinen son Hitit kralı il. Suppiluliuma dönemine tarihlen­ mesi son zamanlarda eleştirilere uğramış, bazı akademisyenler Kral 1. Suppi­ luliuma dönemine tarihlenebileceğini ve Luvi dilinde yazılmış en erken uzun hiyeroglif yazıtı olabileceğini ileri sürmüştür (Oreshko 2012; Oreshko 2013; Payne 2015: 78-84; Klinger 2015 ve 8. Hittitoloji Kongresi kapsamındaki sunu­ mu ile Goedegebuure). Tarihleme ile ilgili tartışma, Südburg yazıtında bildirilen coğrafi konum üzerindeki görüşleri de etkilemektedir. Daha önce Tarhuntassa olarak tanım­ lanan ve böylelikle güney veya güneybatı Anadolu' da geçen olayların yerini be­ lirleyen TONITRUS(URBS) isminden bahsedilmesi, metni Kral 1. Suppiluliuma dö­ nemine tarihlerken farklı yorumlanmalıdır. Bu durumda, Fırtına Tanrısı'nın şehri, yani TONITRUS(URBS), Suriye Seferi kapsamında Kral 1. Suppiluliuma ta­ rafından fethedilen Halep (Aleppo) kenti (bkz. Bryce 2005: 161-178) olarak tanımlanabilir (Oreshko 201 2: 291-293). Lukka ile birlikte anılan bu bölgelerin kesin olarak belirlenmesi de aynı şekilde zordur. Daha önce Wiyanawanda ile ve Ikkuwaniya (büyük ihtimalle Ikonion - Konya) ile ilişkilendirilen vms ve l (a)ku1na isimlerinin okunması ve tanımlanması konusunda şüpheler oluştu. Tamina ülkesi başka yerde geçmemekte ve Masa'nın konumu konusunda yo­ ğun bir tartışma yaşanmaktadır. Bu nedenlerden dolayı, Südburg yazıtında da bildirilen olaylardan etkilenen bölgeyi tam olarak belirlemek zordur. Son olarak, Ugarit kentinde ele geçen ve 1971 yılında Astour tarafından ya­ yımlanan RS [Varia 10] RS 1957.2 numaralı mektupta, [Luk]ka isminin okun=

Antik Yakındoğu Kaynaklarında Lukka, Likyalılar ve Triii mili 81

duğu ileri sürülmüştür. Astour'un ö.y. 5'te geçen yer ismini """DuJun1-na şeklin­ de okuması (Astour 1971: 23-25) ve mektupta bildirilen olaylar için bir Anadolu zeminine işaret etmesi, arkasından gelen bilginlerin metinde ö.y. lO'da geçen ismi [Luk]ka şeklinde yorumlamalarına neden olmuş olabilir. Bu durum, Lukka halkının Kappadokia içlerine kadar uzak bölgelerdeki eylemlerini teyit edecek­ tir, çünkü Tunna, genellikle klasik dönemde Tyana olarak bilinen Zeyve Höyük­ Porsuk olarak tanımlanır. Her ne kadar Tunna adı, Ugarit kentinde ele geçen kayıtlarda görülse de (Nougayrol 1972: 90), her iki yer adının okunuşu konusun­ da da şüpheler vardır ve başka yer isimleri şeklinde yorumlanması ve olayların Ugarit kenti yakınlarına konumlanması mümkün görünmektedir. Dolayısıyla, bu metinde yer alan bilgilerden herhangi bir kesin coğrafi sonuca varılamaz. Daha önce değindiğimiz üzere, Lukka halkının Attarimma'da bulunduğun­ dan bahsedilmektedir. Yine de Attarimma kentinden bahseden bazı metinler coğrafi açıdan fazla bir değer taşımamaktadır. Kentin ismi, ilk kez Madduwatta adında isyancı bir vassal hakkındaki iddianamede görülür. Attarimma kenti, Talawa, Hu(wa)rsanassa, Hinduwa, Zumanti, Zumarri, Iyalanda, Wallarimma, Suruta ve Mutamutassa gibi kentlerle birlikte, Madduwatta tarafından fethedil­ miştir. Bu bilgi, tüm bu kentlerin aynı genel bölgede olabileceğini düşündür­ mektedir. Bu fetihlerle yakın ilişkili olarak, Madduwatta'nın Hapalla kentine düzenlediği bir saldırıdan bahsedilmektedir (KUB 14.1 rev. 55-58, bkz. Gander 2010: 104-106, 1 1 2-1 13). Ortaköy' de yeni bulunan bir metinde Attarimma, başka bir yerden bilinmeyen şehir War1la?wanda ve olasılıkla bir Arzawa yöneticisi olan Tarhunnaradu ile birlikte anılmaktadır (Süel 2014: 936). Hitit Kralı Mur5ili 'nin devlet yıllıklarında, Attarimma kenti yine Hursanas­ sa ve Suruta ile birlikte anılır (KUB 14.15 III 27-35 ve KUB 14.16 III 26-31 // KUB 14.15 III 54-58, bkz. Goetze 1933: 58-59. Krş. KBo 16.1+ il 29-37; bkz. Grelois 1988: 58, 77-78; Beal 2003: 85). Arzawa kralı Uhhaziti'nin sivil esirle­ ri (NAM.RA) iade etmeyi reddetmesi, Mursili 'ye Arzawa kentine saldırmak için bahane vermiş olabilir. Dolayısıyla, Attarimma, Hursanassa ve Suruta kentleri, büyük bir olasılıkla Hitit ve Arzawa çıkarlarının kesiştiği bir alanda bulunuyor­ du. Eğer KUB 21 .6'daki kelimeyi, Gurney ( 1997: 128-129, n. 4) tarafından öne sürülen tfar-lJ[a5-Iu-wa-an-da] şekli yerine Forlanini'nin (1988: 162; 2012: 137) okuduğu şekilde tfur-a5-[na-a.S-.fo] olarak okursak, o zaman Attarimma, Hursa­ nassa ve Suruta kentlerini, Likaonya ovalık bölgesi ve Tuz Gölü'nün güneybatı alanlarına yerleştirmek durumunda kalırız. Ancak bu şekilde bir konumlan­ dırma tartışmalıdır. Bronz Tablet 1 53'te tam olarak bu bölgede yer aldığı be­ lirtilen Harhassuwanda kenti (bkz. Otten 1988: 12-13), bu konumlandırma için daha uygun görünmektedir. Madduwatta metninde ve Hitit Kralı Mur5ili 'nin devlet yıllıklarında adı ge­ çen kentler arasından, sadece Talawa, Iyalanda, Hu(wa)rsanassa, Wallarimma,

82 Lokka'dao Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Mutamutassa ve muhtemelen Zumarri başka metinlerde de geçmektedir. Bilim insanlarının Lukka Ü lkeleri olarak adlandırdığı yerler, çoğunlukla bu kentler­ dir. Trevor R. Bryce, 1974 yılında bu kentleri belli gruplar halinde toplamıştır; bu tasnif, kural olarak hali geçerlidir: Attarimma grubu [Attarimma, Suruta, Hursanassa] , Iyalanda grubu [Iyalanda, Wallarimma] ve Talawa grubu [Talawa, Kuwalapassa, Hinduwa] (Bryce 1974; Bryce 1979; Bryce 1992). Zumarri ve Mutamutassa kentlerini bu gruplardan biri ile ilişkilendirmek zordur. KBo 19.80 metninden dolayı Zumarri kentinin Iyalanda ile bağlantısı kurulabilse de bu tür bir ilişki şüphelidir. Mutamutassa kentinden, orta Hitit Dönemi'nden kalma bir antlaşmada (KBo 16.47) Ura kenti ve başka yerde adı geçmeyen Zallawassi ile birlikte bahsedilmektedir. Ura kentini Kilikia' da iyi bi­ linen limanla ilişkilendirmek (Forlanini 1988: 261-262; De Martino 1996: 65; Otten 1967: 58-61), Mutamutassa kentini daha doğuya çekecektir, bu yüzden bazı araştırmacılar burada adı geçen Ura kentinin başka bir yer olduğunu dü­ şünmektedir (Kammenhuber 1970: 556-557; Gurney 1992: 219). Hu(wa)rsanassa kentinden, bir kez daha KBo l 8.86'da bahsedilir. Her ne ka­ dar metnin önemli bir kısmı korunmuş olsa da en azından bir kısmında yazılı cümlelerin sahibi olduğu düşiinülen Annasara halkının adı geçen diğer şehirler Hu(wa)rsanassa, Talawa ve Ani ile nasıl bir ilişkisinin olduğu bilinmemektedir. KUB 21.6a 111 9' metninde Hawali'den sonra geçen Inassara ile ilişkilendiTil­ mediği sürece, Annasara ismine başka hiçbir yerde rastlanmaz, bu yüzden Luk­ ka Ülkeleri'ne ait bir yer olarak kabul edilebilir. Bu tanımlama elbette mümkün­ dür, fakat hiçbir şekilde kesin değildir. Ani ismi, KBo 18.45 10' metninde görülür (bkz. Del Monte - Tischler 1978: 16 s.v. ANI), fakat bu okuma şüphelidir. Talawa kenti, Iyalanda grubu ile bağlantılı olabilir, çünkü KUB 23.83 met­ ninde Talawa ve Kuwalapassa kentleri Iyalanda'ya saldıran Hititleri destekle­ meyi kabul etmektedir; metnin sonunda Awarna'dan da bahsedilmektedir. Yu­ karıdaki Inassara şehri gibi, bu da Talawa kentini, içinde Kuwalapassa adının da geçtiği KUB 21 .6a III l'-10' metninde bahsedilen topraklara bağlar fakat buradaki bağlam biraz daha belirsizdir (Pasajın ne yazık ki yanlış yorumundan kaynaklanan sorun için, bkz. Gander 2014: 402-406. Cornelius 1955: 31 tarafın­ dan yapılan orijinal çeviri çok daha tercihe şayandır). Son olarak, Talawa en belirgin olarak Yalburt yazıtında geçmektedir ve daha önce belirtildiği gibi, kolayca Ksanthos, Tlos, Pinara ve Patara gibi Likya kentleri ile ilişkilendirilebilir. Bu nedenle, Talawa kenti bu üç kent grubunu birbirine bağlama konusunda önemli bir yere sahip görünmektedir (Gander 2010: 75-90), ancak nispeten dış dünyaya kapalı Ksanthos Vadisi'ndeki Tlos kenti olarak düşü­ nülen konumu göz önüne alındığında, bu durum biraz şaşırtıcıdır. Iyalanda ülkesinden, en belirgin olarak Tawagalawa mektubunda bahsedilir ki burada Piyamaradu'nun ordusunun Hitit askerlerini pusuya düşürdüğü bir

Antik Yakındoğu Kaynaklarında Lukka, Likyalılar ve Trii'ımili 83

yer olarak geçer. 1 35-37 metninden, Milawata mektubunda adı bir kez daha geçen Atriya kentinin, !yalanda topraklarının bir parçası olduğunu da öğre­ niyoruz. Görünüşe göre, !yalanda kenti doğu yönünde, Waliwanda (muhteme­ len Bolvadın civarı) ile başka yerde geçmeyen Ama-[ . . . ]/ Aba-[. . . ] arasında, Millawanda'ya gelmeden önce bir yerde bulunmaktaydı (KUB 14.3 1 16-64; bkz. Gander 2010: 97-104). !yalanda ismi, yakın bir zamanda birleştirilen KBo 19.SO+KBo 22.10 metnin­ de bir kez daha görülür (Bu bilgi ]. Miller'den alınmıştır). Bu metin, Zumarra "kalesnden", Iyalanda'dan ve Pyamaradu'dan bahsetmektedir. Ön yüzünde 3. satırda, 1 sembolü ile başlayan ve ardından yatay bir kama sembolü gelen kısmen korunmuş bir dağ ismi görülmektedir. Metnin yakında yayımlanacak inceleme­ sinde Jared Miller, bunun epigrafik ve coğrafik olarak KBo 16.53 obv. 12 ve KBo 44.10, 1.7' metinlerinde geçen Iyawanda Dağı olduğunu belirtmektedir. Bu son metinde, Masa (1. 13', 14') ismi ve yukarıda bahsi geçen Attarimma kenti geçmek­ tedir. Metnin 1. 3' kısmında ' "Af (AP)-ta-ri-ma kelimesi okunabilmektedir. Atta­ rimma ile Iyawanda Dağı arasında kurulacak bağlantı, KBol9.80 ö.y. 3' metnin­ de geçen "' '·"'1-i[a-wa-an-da/ta] kelimesinin okunuşunu daha da kesinleştirecek, Attarimma ve !yalanda kentlerinin konumunu biraz daha kuzeye taşıyacaktır. KBo 27.4 1. 7' metninde, Iya[landa] ismi Pitas[sa] 'dan hemen önce (9'. satır) net olmayan bir bağlamda geçmektedir. Bu durumda, !yalanda kentinin Batı Anadolu'nun ortalarında bulunması gerektiğini söylemek mümkün değildir. KIN rahip metni KUB 49.79 ö.y. 23' Iyalanda'nın düşmanından bahsetmekte ve birkaç satır önce Masa ve Karkiya isimleri geçmektedir (ö.y. 14'). Ancak bu me­ tinde yer alan bilgilerden herhangi bir kesin coğrafi sonuca varılamaz. Bryce tarafından !yalanda ile ilişkilendirilen Wallarimma, KUB 21.6a III 7' metninde, Lukka ile kesin olmayan bir bağlantı içinde geçmekte (Gander 2010: 43) ve KUB 23. 1 1 il 2'-9' metninde Arzawa, Seha ve Hapalla gibi batıdaki top­ raklar ile birlikte anılmaktadır (Gander 2010: 1 12-1 1 3). Burada Hapalla kentin­ den bahsedilmesi (KUB 14.1), Hapalla ve bu topraklar arasında bir yakınlığa işaret ediyor olabilir mi? Attarimma, Hursanassa ve Suruta kentleri, muhtemelen Hitit ve Arzawa kral­ lıklarının ilgi alanlarının kesiştiği bir alanda bulunuyordu, dolayısıyla bunların konumu Arzawa kentinin konumuna göre belirlenebilir. Güneydoğu Lidya' da bulunan bir yer, bahsi geçen kaynaklara uyabilir. Talawa grubu, kesin bir şekilde Likya' daki Ksanthos Vadisi 'ne konumlanabilir, hatta Karia ve Pisidia'ya kadar uzanabilir. Öte yandan, !yalanda grubu ise muhtemelen arada bir yerde, Denizli ve Dinar'ın güneyindeki alana yerleştirilebilir (bkz. Gander 2014: 404-406; For­ lanini 2007: 293, n. 46). Sonuç olarak diyebiliriz ki, Lukka Toprakları kesinlikle Klasik Likya Bölgesi'nin bir kısmını kapsıyordu ve Likya ismi Hititçe Lukka isminin bir de-

84 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Niko/aos'un O/kesi

vamıdır; ancak Lukka halkları daha kuzey ve doğu kısımlarda da bulunmuş olabilir. Tarhuntassa topraklarına da Lukka Toprakları denildiği göz öniine alınırsa, Lukka isminin eskiden beri Lykaonia Bölgesi ile ilişkilendirilmesi de tamamen göz ardı edilmemelidir.

MÖ 2. binyılda Lukka ve Lilıya tarihi Lukka Ü lkeleri 'ne dair en erken kanıtlara, genellikle Kral 1. Arnuwanda dö­ nemine tarihlenen Madduwatta metninde rastlanır (Fig. 2). Bu asi vassal, Lukka Ülkeleri olarak tanımlanabilecek geniş toprakları idaresi altına almış­ tır. Talawa ve Hinduwa ile ilgili bir olay Likya'ya daha kesin bir atıfta bulunu­ yor olabilir. Madduwatta bu iki kente saldıran Hitit generalleri Kisnapili ve Partahulla'ya destek verir gibi göriinmiiş ancak onların haberi olmadan Ta­ lawa halkı ile ittifak kurarak Hinduwa yakınlarında Hitit ordularını bozguna uğratmıştır (Gander 2010: 79-82). Bu iki kent uzun suredir klasik Tlos ve Kandyba ile ilişkilendirilmektedir (Gander 2010: 189, 212-213). Bilimsel lite­ ratiirde zaman zaman rastlanan Karia' daki klasik Kindye ile Hinduwa eşleş­ tirmesi coğrafi olarak imkansızdır. Madduwatta metninde anlatılan olaylara göre, Talawa ve Hinduwa kentleri, Tlos ile Kindye'nin olduğundan birbirine daha yakın bir konumda olmalıdır (bkz. Gander 2010: 189) . Annasara, Huwarsanassa, Talawa ve Ani kentleri ile ilişkili olaylardan bah­ seden KBo 18.86 mektubu, paleo-grafiksel olarak bu bölgeye dahil edilebilir ancak ne yazık ki bu mektupta yeterince detaylı bilgi verilmemiştir. Bu ne­ denle, anlatılan olayların bir şekilde Madduwatta metni ile bağlantılı olup ol­ madığını belirlemek imkansız göriinmektedir (De Martino 1996: 52-53; De Martino 2005: 307; Freu 2007: 1 10; Marizza 2009: 87-88). Firavun III. Amenhotep zamanında yazılmış EA 38 numaralı mektupta, Alasiya kralı, Lukka halkının defalarca şehirlerine saldırdığına dair firavuna şikayette bulunmaktadır. Öyle göriiniiyor ki Lukka halkları tarihleri boyunca denizcilik konusunda iistiin becerilere sahip olmuşlardır. Ortaköy' de ele geçen yeni kanıtlar, kronolojik olarak buraya ait olabilir, çiinkii bulunan metinlerin çoğu, III. Tudhaliya ve 1. Suppiluliuma dönemlerinden kalmadır (Siiel 2009: 198-200), fakat tarihsel önemleriyle ilgili bir şey söylemek için heniiz çok erken­ dir. Lukka halkı ile Hititler arasında bu döneme tarihlenen başka bir çatışma, eğer gerçekten Kral 1. Suppiluliuma dönemine denk geliyorsa, Siidburg yazıtın­ da geçiyor olabilir. Fakat ne yazık ki bahsi geçen olaylar, çivi yazılı metinlerden bilinen herhangi bir askeri sefer ile ilişkilendirilememektedir. Kral II. Mursili döneminde, Attarimma, Suruta ve Hursanassa kentlerindeki sivil esirlerden (NAM.RA) bahsedilmektedir. Ancak, bu kentler Arzawa ile yakından bağlantılı­ dır, bu yiizden kesinlikle klasik Likya dışında bulunmaktadır. Wilusa kralı Alaksandu ile II. Muwatalli arasında yapılan ve ortak ofan-

Antik Yakındoğu Kaynaklarında Lukka, Likyalılar ve Tmrmili 85

Fig. 2: Madduwatta Metni (VAT 6210), Berlin Ö n Asya Müzesi foto O. M. Tefimer

86

Lukka'dan Llkya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

sif operasyonlar öngören bir ittifak antlaşmasında, Lukka, askeri seferlerin olası hedefleri arasında göninmektedir. il. Ramses'in Kadeş yazıtlarında, Lukka'dan düşman olarak değil, Hitit kralı il. Muwatalli'nin bir müttefiki olarak bahsedilmektedir. Ancak, bu iki metinden yola çıkarak, Lukka'nın Hi­ tit Krallığı'nın büyük bir düşmanı olduğu veya tamamen Hitit Krallığı top­ raklarına dahil olduğu iddiasını ileri sürmek mümkün değildir. 111. Hattufüi 'nin hükümdarlığı döneminde, Lukka ve Lukka Ü lkeleri ile ilgili kaynakların sayısında büyük bir artış görülür. Muhtemelen bu döneme tarihlenecek Tawalagalawa mektubu, KBo 19.80+KBo 22.10, KUB 21.31 metin­ leri ile Kral Hattufüi dönemine ait devlet yıllıkları (KUB 21.6 III 4') (Gander 2010: 43; Heinhold-Krahmer 1983: 97; Heinhold-Krahmer 1986; Heinhold­ Krahmer 2005; Singer 1983: 208) Ahhiyawa desteğini arkasına alan Piyama­ radu isimli bir komutanın Batı Anadolu'yu yönetimi altına almak için diizen­ lediği saldırılardan bahsetmektedir. Bu şahsın faaliyetleri Likya'nın kuzey ve doğusundaki alanlarla sınırlı kalmış görünmektedir. İlgili metinlerde, Atta­ rimma, Iyalanda ile daha sonra Tarhuntassa'ya ait kentlerden bahsedilmek­ tedir. Dolayısıyla, Hitit anayurduna oldukça yaklaşan bu Piyamaradu tehdidi, hiç de hafife alınmamalıdır. KUB 19.33 metninde, mektubun sağ kenarında, Mira diyarından bahsedil­ mekte (a.y. 5', 6') ve muhtemelen bir yer ismi olan ve başka bir yerde geçmeyen [ . . . ]rahassa ifadesi ile son satırda [ . . . ] rimma ifadesi okunmaktadır. Bu kelime, muhtemelen [Atta]rimma veya [Walla]rimma olarak tümlenebilir (Hagenbuch­ ner 1989: 479-480). Bu metin ve Iyalanda'ya karşı kurulan Kuwalapassa ve Tala­ wa ittifakından söz eden KUB 23.83 metni, Piyamaradu ile ilgili olaylara ait ola­ bilir (Marizza 2005: 1 38-144) ancak kesin bir yargıya varmak mümkün değildir. Asıl Likya'nın bilinen ilk işgali, Hitit Kralı iV. Tudhaliya'nın hükümdarlığı zamanında gerçekleşmiştir. Hitit Kralı, Talawa, Pinala ve Awama üzerine dü­ zenlediği askeri sefer ve Patara'daki kurban faaliyetleri hakkında detaylı bilgi­ ler verir (bkz. Gander 2014). Lukka'dan bahseden en son kayıtlar, Hattuşa kentinde değil, Uga­ rit ve Mısır'da ele geçmiş olup, Tunç Çağı'nın sonunda gerçekleşen Deniz Kavimleri'nin istilasından bahsetmektedir. Ugarit kentinde bulunan iki mek­ tupta (RS 94.2523 ve RS 94.2530), Hititler son Ugarit kralı 'Ammurapi'nin Lukka'ya metal külçe göndermesini emretmektedir ki bu, muhtemelen para­ lı askerlerin ödemesi içindir (RS 94.2523 ve RS 94.2530, bkz. Lackenbacher Malbran-Labat 2005: 232-238, RS 94.2523; 45, 47, 50, 60, 68, 73, 80, 81 numaralı notlarda; RS 94.2530; 44, 51, 61, 68, 76, 80, 81 numaralı notlarda, Singer 2006; Beckman - Bryce - Cline 201 1: 258-261; Gander 2012: 284-286, 290). RS 20.238 numaralı mektup, Ugarit kralının Alasiya (Kıbrıs) kralına yazdığı yardım çağrı­ sıdır. Tüm birlikleri Hatti ülkesinde ve bütün gemileri Lukka diyarında olduğu

Antik Yakındoğu Kaynaklarında Lukka, Likyalılar ve Triiı mili 87

için, Ugarit topraklan savunmasız kalmış ve düşman saldırılan karşısında peri­ şan olmuştur (Nougayrol 1968: 87-90; Lackenbacher 2002: 193-194). Son olarak, Mısır firavunu Memeptah 'a ait yazıtlar, Libya kralı Mariyawi ile ittifak kurup Mısır'a saldıran Denizci Kavimlerin bir parçası olarak Likya birliklerinden söz eder (Kitchen 2003: 4).

Mezopotamya ve Pers kaynaklarında Likyalılar ve Tnimıili

Likyalı ve Trmmili isimlerinin belirlenmesi Yunanca ve Latince haricinde, Likya'ya ve Likyalılara atıfta bulunan antik diller, Liky ahların kendilerini tanımlamak için kullandığı Tniımili isminin başka bir varyantını kullanmaktadır. Hellenlerin eski Lukka adını kullanarak Termilalılan nasıl Likyalılar olarak adlandırmaya başladıkları hala belirsiz­ liğini korumaktadır. Mesela Fenikeliler gibi üçüncü bir tarafın dilinden ge­ çen bir sözcük (Frei 1990: 8; ardından Gander 2010: 184, n. 696) ya da Tunç Çağı'ndan kalan bir kelime olduğunu iddia eden teoriler yeterince ikna edici değildir. Aramice trmyl (N 320) kelimesi ve Aramice dilinde yazılmış bazı Per­ sepolis Tahkimat Tabletleri (bkz. Henkelman 2014: 200) , Doğu Akdeniz ülke­ lerinde Lukka adının kullanılması geleneği ile çelişen bilgiler içermektedir (bkz. Schürr 2015). Antik ve modem yazarlar, bu farklı ismi açıklamak için çok sayıda teori orta­ ya atmıştır. En çok kabul gören antik teori, yeni yerleşimcileri Likya'ya getiren Lykos adında bir heros eponymos'un bölgeye adını vermiş olabileceğidir. Diğer açıklamalar, bu ismi Leto'nun ve kurtların (lykoi/AuKoı) hikayesine, Likya adın­ daki orman perisine ya da Bellerophontes'in bölgenin adını \ıeğiştirmesine bağlamaktadır (Bkz. Bryce 1986: 23, Asheri - Corcella - Lloyd 2007: 195: Lykos: Hdt. 1.173; 7.92. Kurtlar: Ksanthoslu Menekrates FGrHist 769 F 2 (=Antoninus Liberalis, met. 35.3), Likya isimli orman perisi: Miletli Hekataios FGrHist 1 F 256 (=Bizanslı Stephanos, Ilıhapa başlığı altında), Bellerophontes: Alexander Polyhistor, FGrHist 273 F 137. Myndos Bölgesi'nde bir şehir ismi olan ve Ter­ milalılan anımsatan Termeros ile Lykos ilişkisi için, bkz. Theangelalı tarihçi Philipp: FGrHist 741 F 3). 18. yüzyıla dayanan ve şimdilerde Likya seyahat acenteleri arasında çok tu­ tulan başka bir açıklama ise, Lukka ve Likya isimlerini, "parlamak, gün doğma­ sı, ışık almak" anlamı na gelen Hint-Avrupa kökenli *leuk-/*luk- fiil kökü ile iliş­ kilendirmektedir (Likya ismi ve yorumlan üzerine genel bir açıklama için, bkz. Schürr 2015. Likya ve ışık arasındaki bağlantıya atıfta bulunan en eski kaynak, Damın 1769: 20 §33 olarak görünmektedir). Bu bağlantı çok daha eski olabilir çünkü Homeros'un kullandığı ı\UKl]yEvqç (Lukegenes) terimi, antik dönemde zaten "Likya'da doğmuş", "kurttan doğmuş" veya "ışıktan doğmuş" şeklinde açıklanıyordu (antik kaynaklara ilişkin olarak, krş. Kruse 1927: 2267-2270).

88 Lukka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Niko/aos'un Ülkesi

Lukka ve AuKla (Likya) isimleriyle ilgili öne sürülen ilk iki etimolojik açık­ lama oldukça şüphelidir, ancak bazı akademisyenler tarafından hala destek­ lenmesinin yanı sıra, eski araştırmalarda da son derece yaygın olarak kullanıl­ maktadır (*lukwo- ' kurt' ile Lukka ve Luwiya arasında kurulan bağlantılar için, bkz. Tischler 1990: 81-82). İkincisi dilbilimsel açıdan mümkün görünmekte ancak bazı bilim insanları tarafından semantik açıdan şupheli bulunmaktadır (Tischler 1990: 66). Bununla birlikte, halkların *leuk-/*luk- fiil kökunden tü­ retilmiş sözcüklerle kendini tanımladığı isimler, çeşitli Hint-Avrupa dillerinde oldukça yaygın görülür (bkz. Schurr 2015; Simon 2006; Oreshko: Örneklerle Oreshko 2019: 159). Zs. Simon'un belirttiği gibi, fiilden isim yapan bir yapım ekiyle üretilen *luk-6 kelimesi, Hitit kaynaklarında aynen geçen Lukka ismi­ ni vermektedir (Simon 2006: 315). Ancak, bu ismin bölgeye değil halka atfen kullanıldığını belirtmemizde yarar vardır. Dahası, bu durumda Lukka ismi, Trmmili'de olduğu gibi, halkın kendini tanımladığı bir isim olarak görülmeli­ dir. Bu iki isim arasındaki ilişki hata belirsizliğini korumaktadır. Bazı bilim insanları, Lukka isminin Hint-Avrupa kökenli olmayabileceği­ ni ileri sürmüştür (Neumann 1969: 370; Melchert 2003: 14, n. 8). Ancak, Zs. Simon'un işaret ettiği gibi, bunun Hitit kökenli olduğunu veya halkın kendini tanımladığı bir isim olduğunu varsaydığımızda, Hint-Avrupa kökenli olduğu­ nu kabul etmeliyiz (Simon 2006: 315-316). Orta Anadolu' da görülen durumun aksine, Hint-Avrupa öncesi dönemde Batı Anadolu' da yerleşik bulunan halk­ ların dilleri hakkında çok az şey biliyoruz. Bu nedenle, bu isme Hint-Avrupa kaynaklı olmayan bir köken atamak, herhangi bir yorumdan kaçınmak anla­ mına gelecektir. 1957 yılında, P. Meriggi ve ardından E. Laroche, Lukka adının Luwiya ke­ limesiyle bağlantılı olması gerektiğini ileri sürmüştür (Meriggi 1957: 194 n.7; Laroche 1976: 17) . Bu iddia akademik camiada oldukça büyük destek kazanmış olmasına rağmen (referanslar için bkz. Tischler 1990: 81-83), dilbilimsel açıdan bakıldığında böyle bir ilişki imkansız görünmektedir. Luvi dilinde, iç /g/ sesi yutulmuş olabilir, ancak Hititçe Lukka ve Hellence Likya (AuKla) kelimeleri açıkça gösteriyor ki bahsi geçen isim, ötümsüz /ki ünsüzü içermektedir ve bu muhtemelen korunmuş olmalıdır (Starke 1997: 497, n. 97; Melchert 2003: 14, n. 8). Dolayısıyla, Lukka ve Luwiya terimlerinin, gerek dilbilimsel açıdan gerekse tarihsel-coğrafi açıdan birbirinin yerine kullanılabilen kelimeler olmadığı orta­ dadır. Lukka adının sahip olduğu iddia edilen etnik anlamı (Laroche 1976: 18; Ünal 1991: 27; Bryce 2003: 44, 73-78), zaten başka bir yayında ele alınmıştır (Gan­ der 2010: 15-22). Luwiya ismine sadece Hitit kanunlarında rastlanmakta olup, bu metinlere göre, daha sonra yerleşilen ovalık bölgede yer almalıdır ki bu böl­ genin Luvi soylu karakteri hakkında oldukça fazla sayıda kanıt bulunmaktadır. Bu durum, elbette Lukka halkının Luvi'ye veya Luvilere yakın soylu bir halk

Antik Yakındoğu Kaynaklarında Lukka, Likyalılar ve Triiimili 89

olmadığı anlamına gelmez ancak, Lukka ve Luwiya terimleri aynı topluluklar için kullanılmamaktadır. Termilai/Tremilai/Trriımili ismi, antik dönem yazarları tarafından fazla tartışılmamıştır. Çok nadiren de olsa, bu ismin dolaylı olarak açıklandığını görebiliriz. Örneğin, Halikarnassoslu epik şair Panyassis, "büyük Termiles" adından Tloos, Pinaros ve Kragos'un babası olarak bahseder ve Tremilai is­ minin bir heros eponymos adından geldiğini bildirir (Panyassis frg. 28 Davies, aynca bkz. Bizanslı Stephanos, T>..wı; (Tlos) ve Kpayoı; (Kragos) başlıkları al­ tında [= Alexander Polyhistor FGrHist 273 F 58) , TAM il 174 [= Polycharmos FGrHist 770 F 5) ). Modern araştırmalar, bu isim için yeni etimolojik kökenler ortaya atmış olsa da çoğu yeterince tatmin edici bulunmamaktadır (bkz. Neu­ mann - Tischler 2007: 375-377; Bryce 1986: 21-23). Akademik çevreler, son zamanlarda öne çıkan iki etimolojik açıklama üze­ rinde durmaktadır. Bunlardan ilki, E. Laroche tarafından ortaya atılan ve Likçe Trriımili kelimesi ile Luvice tarma- "çivi, kazık" kelimelerini ilişkilendiren açıklamadır. E. Laroche'a göre, bu kelime aynı zamanda "dağcı çivisi, metal kazık" (piton, pic) anlamına gelmektedir (Laroche 1976). Ancak, oldukça fazla onay gören bu tarma- kelimesi, hiçbir zaman dağ veya tepe anlamında kulla­ nılmamaktadır. Dahası, tarmai-/tarmiya- fiili "çivilemek, sağlamlaştırmak" an­ lamındadır ve tarma- kelimesini "zirve" olarak yorumladığımızda ortaya çıkan "sivri, tepeli olmak" anlamına gelmez. Fransızca piton ve pic kelimeleriyle kuru­ lan anlaşılması güç bir ilişkiye dayanarak tarma- kelimesine dağ zirvesi anlamı yüklenemez. Dahası, H. Eichner ve başka yazarların da belirttiği üzere, bu ismin sıfat hali olan tarmassi- kelimesinden Likyalıların iyi bilinen Trriımis adı yerine, *Trriımehi/e gibi bir kelime türetilebilir (Eichner 1983: 64-66). 1964 yılında ilk kez O. Carruba tarafından ortaya atılan ve ardından bun­ dan bağımsız olarak Eichner'in önerdiği yer ismi Attarimma'dan Trriımili is­ mini türeten ikinci açıklama ise (Carruba 1964: 285-288; Carruba 1996: 29-31; Eichner 1983: 64-66) bir o kadar tartışmalıdır. Dilbilimsel açıdan, Attarimma kelimesinin *Attarimmili halinden yola çıkarak Trriımili ismini elde etmek mümkün görünmektedir. Ancak, Trriımis ismi Attarimma'dan doğrudan tü­ retilemez; türetilecek ayn bir kökene ihtiyaç vardır. Dahası, Hitit ve Luvi kişi isimleri ve zarflarında görülen -ili-ili soneki, Anadolu kökenli değil, olasılıkla Proto-Hatti kökenlidir, dolayısıyla Likçede bu tarz bir türetmeye konu olması şüphelidir. Likçe bir kelime olan Triiım-ili tamamen münferit bir yapıdadır. Attarimma kelimesinden Trriımili isminin türetilemeyeceğine dair en önemli kanıt, Attarimma şehrinin kendi konumudur. Görüleceği üzere, Atta­ rimma kenti, Arzawa ve Hatti arasındaki sınır bölgesinde, yani Likya'nın epey kuzeyinde bulunmaktadır. Likyalılann isminin Likya'da bile bulunmayan bir kentten türetilmiş olması fikri inandırıcılıktan uzak görünmektedir.

90 Lukka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Likyalı adının kökeni, bölgede görıilen diğer yer isimleri ile etnik grup isimlerinde aranmalıdır çıinkıi *trm- kökıi bölgedeki yerleşim isimlerinde sıklıkla geçmektedir: Termessos, Termera (Ruge 1934a: 729-730; Bizanslı Stephanos'a göre, Tt>..µEpa kelimesi ile TEpµi>..rı aynıdır; bkz. Ruge 1934b; fakat Ruge Tt>..µEpa ve TEpµi>..rı kelimelerinin aynı olduğunu kabul etmez); Termeri­ on (Ruge 1934b: 730-731, ayrıca bkz. Zgusta 1984: 611-613 §1320), Temerizl sa (Brixhe - Neumann 1988: 38, 42) ve Trimili[xx] (Yol Kılavuz Anıtı olarak bilinen Stadiasmus Patarensis'te Balboura ve Kibyra arasında bulunduğu bil­ dirilen ve muhtemelen bugıin Altınyayla olarak bilinen Dirmil kasabası, bkz. Işık 1995: 160; Şahin - Adak 2007: 170-172). Ancak, bu *t;rm- ekinin ne anlama geldiği bilinmemektedir.

Mezopotamya ve Pers topraklannda Likyalılar Likyalılara ilişkin Antik Yakındoğu metinleri, son zamanlarda, PFA'nın yayım­ lanmamış metinlerine erişimi olan konunun uzmanlan jan Tavernier (2015) ve Wouter F. M. Henkelman (2014) tarafından detaylı bir incelemeye tabi tu­ tulmuştur. Dolayısıyla, okuyucular daha fazla bilgi için bu iki yayına başvura­ bilir (aynca bkz. Uchitel 1989; Uchitel 1991). Akhamenid Dönemi öncesine ait antik Yakındoğu kaynaklan, Lukka halk­ larıyla olan muhtemel bağlantıları haricinde, Likyalılardan bahsetmez. Bu metinlerden, Geç Babil Dönemi'nden kalma bir vergi makbuzunda, Likyalı­ lardan • iTa-ar-mi-la-a-a olarak bahsedilirken, Persepolis Tahkimat Arşivi (PFA) kapsamında ele geçen Elam dilinde yazılmış metinlerde Tar-mi-mi 1ur-mi-ral Tur-mi-la ve benzeri şekillerde görıilıir. Bu isimler, açık bir şekilde kendilerini adlandırdıkları Trriunili ismine karşılık gelmektedir. İsimlerin yazımındaki farklılıklar, Likya, Pers ya da Elam dillerinin fonolo­ jik özellikleriyle kolayca açıklanabilir. İ lk hecede görıilen TAR ve TUR değişik­ likleri, Likçedeki tınlayıcı (rezonant) iri sesinden kaynaklanıyor olabilir ki bu ses Hellence kaynaklarda görıilen Termilai ve Tremilai karışıklığına da neden olmuştur. Turmira kelimesinde geçen ikinci iri harfi ise, muhtemelen Elam veya Pers dilinin etkisidir çıinkıi her iki dilde de lve r harfleri birbirinin yerine geçebilmektedir (Tavernier 2015: 149-152; Schmitt 2003: 294-295). Ne yazık ki PFA'da bulunan metinlerde, Turmiralı işçilerden hiçbiri ismiyle anılmamıştır (Tavernier 2015: 153). Nippur antik kenti menşeli olan Eylıil/Ekim 422 tarihli bir vergi makbuzu (PBS 21 1, 53) (Fig. 3) Likyalılar (Tarmilaya) olarak tanımlanan dört kişiden bahsetmektedir: Ti-la-pa-a', Mi-in-na-a', Ad-ra-BAR-UD-IJi ve Na-bilga-la-an-ga. G. Frame tarafından hazırlanan veJ. Tavernier (2015: 172) tarafından da atıf­ ta bulunulan bir derleme sayesinde, bugıine kadar okunması mıimkıin olma­ yan Ad-ra-BAR-UD-hi ismi okunabilmiştir. BAR (bar veya mas) ve UD (ud,

Antik Yakındoğu Kaynaklarında Lukka, Likyalılar ve Trii'ımili 91

Fig. 3: PBS 2/1 , 53, Likyalılar (Tarmilaya) olarak tanımlanan dört kişiden söz etmektedir, (CDLI: P261640) Philadelphia Pennsylvania Üniversitesi Arkeoloji ve Antropoloji Müzesi 'nin izniyle

tam, par, pir, tu) simgelerinin nasıl okunacağı ise hala belirsizliğini korumak­ tadır. Ancak, bu okumaların hiçbiri hemen tanıyabileceğimiz bir isim ortaya koymamaktadır. Aynı durum, Nabi/galanga ismi için de geçerlidir: İsmin ikin­ ci simgesi eksik olduğu için, GA veya BI olarak okunabilir, fakat iki durumda da anlaşılabilir bir isim elde edilememektedir. İlk başlarda Ta-ar-mi-la-a-a adının çevirisini Likyalı olarak yapan W. Eilers (1940: 200-215), Ti-la-pa-a ismini bugün Kibyratis bölgesi ve güney Frigya'da (IK Kibyra l l l , 127, 177, 252, SEG 48,1685, Judeich 1898: 1 1 3 no. 1 30, bkz. T>.rıniaç in IK Kibyra l l9)) geçen T>.rınCiç adıyla ve Mi-in-na-a' ismini de Ana­ dolu ve Hellas'ın çeşitli yerlerinde geçtiği bilinen M ıvvaç adıyla ilişkilendir­ mektedir. J. Sundwal (1913: 209), T>,rımiç kelimesini Anadolu kökenli bir isim olarak yorumlamış ancak O. Danielsson (1916: 518) ve L. Robert (1938: 181 ; 1963: 227-228, ardından Corsten 2002: 140-141, 145), bu yorumu reddetmiş ve bu kelimeyi daha iyi bilinen TXrın6XEµoç kelimesinin kısa bir formu olarak yorumlamayı tercih etmişlerdir. Bu durumda, W. Eilers ve J. Sundwall haklı olabilir, çünkü TXrın6AEµoç ismine Hellen dünyasının her yerinde rastlanmak­ tadır; ancak kısaltılmış şekli olduğu iddia edilen TXrınaç ismi, Frigya' daki Hi­ erapolis haricinde, sadece Kibyratis bölgesinde görülmektedir. TXrınCiç ismi, gerçekten TXrın6XEµoç kelimesinin bir kısaltması olsaydı, Hellen dünyasının başka bir yerinde en az bir kere bu şekilde geçmesi gerekirdi. Dahası, yer­ li halkın şehirlerin veya bölgelerin yerel dildeki isimleriyle benzerlik taşıyan Hellence isimleri kullanmayı sevdiklerini biliyoruz (Colvin 2004: 57-61, 6567). Bu durum, TXrın6XEµoç isminin Likya'daki önemini kısmen açıklayabilir. Dolayısıyla, W. Eilers'in Tilapa' ismini TXrınaç olarak tanımlaması, akla çok yatkın görünmektedir. MıvvCiç/ Mıvaç ismi, Hellen dünyasında herkesin bil'

92 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

diği ve çoğunlukla Hellence olduğu düşünülen bir isim olduğundan, Minna' kelimesinin durumu biraz daha karmaşıktır (Robert 1963: 226; Curbera 2013: 1 33). Öte yandan, bu kelime muhtemelen daha da yaygın olan Mrıvci..rı ( Tremili) ve Tpıµı>.. lv[ö]wv ( Trimilindôn) gibi ya­ zılışlar da vardır. İlk hece grubunun trem-/trim- ve term- ses parçacıklarıyla yazılması, Hellence konuşanların bu yerli adının telaffuzunu tam anlamadı­ ğını gösterir. Bu belirsizliğe rağmen yerli halk ve bölge adının Akhamenid Persçesinde de Hellence temel alınarak *Irmiriya- veya *Tarmiriya- şeklinde okunabileceği düşünülmektedir (Schmitt 2003: 291). Türkçede yerli halka ve ülkeye kendi telaffuzları üzerinden Tırmi dili, Tırmi kültürü, Tırmi ülkesi v.b. denilebilir. Hellenler, en baştan itibaren bölgeye AuKia (Lukia) , ahalisine de AuKioı (Lukioy) demişlerdir. Tarihsel olarak bölge adının Hitit coğrafyasında Lukka olarak geçen yer adından geldiği kabul edilmektedir. Patara, Talawa, Pinale, Awarna ve Wiyanawanda gibi Lukka ülkesi dahlinde kalan kent adlarının Pa­ tara, Tlos, Pinara, Arna/ Orna (Xanthos) ve Oinoanda olarak Yunanca kay­ naklarda korunduğu dilbilimsel açıdan tartışma götürmez. Likya dilinin çözümlenmesinin ve akrabalık ilişkilerinin belirlenmesinin üzerinden çok uzun yıllar geçmiştir. Likçe ilk kez 1800 yılında Denizci Yarbay W. M. Leake'nin Kıbrıs'tan İstanbul'a dönüşü sırasında Timiusa ve Limyra'da­ ki dört yazıtın kopyasını yapmasıyla Eskiçağ Bilimleri çevresinde tanınmıştır (1820: 206). Daha bu yeni yazı türüne ait kopyaların yayımlanmasının üzerin­ den bir yıl geçmeden S. Martin, Likçe yazıtlar üzerine geçerli okuma teşebbü­ sünde bulunacak kadar ilerleme göstermiştir (1821: 235-249). 1902 yılında E. Kalinka'nın corpus'u yayımlandığında tespit edilebilen Likçe yazıtların sayısı 150 kadardı (Kalinka 1901). Bunlardan ancak 12 tanesi Hellence-Likçe olarak çift dilde kaydedilmişti ve paralel nitelikte olanların sayısı da 9 kadardı (TL 6, 23, 25, 32, 56, 70, 1 17, 1 39, 143): (bkz. s. 112-1 13) Bu çift dilli belgelerde geçen şahıs adlarının fonetik eşleştirmeleri saye­ sinde Likya yazısı erken dönemlerden itibaren okunabilen yazılardan biri olmuştur. Yazı sistemi okunmasına rağmen dilin gramer özellikleri ve akrabalık ya­ pısı hakkında gelişme elde edilememişti. İlk kez tanıtılmalarının üzerinden yaklaşık 1 16 yıl geçtikten sonra 1936'da P. Meriggi, Likçenin "satem" grubun­ dan bir Hint-Avrupa dili olduğunu ortaya koymuş ve bu konu aksi bir görüş için tekrar açılmamıştır (1936: 257-282). İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası dönemler genel anlamda Eski Anadolu Dilleri alanının gelişme ve oluşum dö­ nemidir. Hattuşa arşivlerinin düzenli olarak yayımlanması sayesinde Hurrice, Hattice, Luvice ve Palaca gibi diller daha iyi anlaşılmış, bu arada Hiyeroglif yazısı da çözümlenmiştir. Likçe bu gelişmelerden kendine yeni bir alan bu­ larak etkilenmiştir. İlk olarak E. H. Sturtevant ( 1928: 48-56), daha sonra da

Likya Dili ve Yazısı i l i

TL 6

25

56

70 117

139

143

Likçe

(Okunuşu)

HELLENCE

(Okunuşu)

f"Qf\'f'NllıJ>

(Pulenjda)

i\noUwvllilJ*Ell>H

( Urıaqijahii)

OpTaKıa

(Ortakia)

Pl"E11'NOB1'H

(Prijenubehii)

npıavopa

(Prianoba)

IIMI>

(Zzala)

ra>..a.M/\J>

(Ekatamla)

' EKaTOµva

(Zisqqa)

1:EO'KW

(S[se]wa)

rııo

(Seô)

Elıl>IIMI>

(ldazzala)

Elliaaaa>..a

(Eidassala)

E'VTTI>

(Ixtta)

'IKTa

(Hla)

Aa

(La)

SBElII>

(Sbikaza)

:Enıyaaa

(Spigasa)

SElı1'PEll>

(Siderija)

:EıliapıoPJ>

(Xudara)

KocSapa:l"'l>PM

2ıprfınawate: siderija:parm[e-] NJ>:TE6tEME:Pl"'l"'E:[+]tTAEt+BE:St

3l [na] : tideimi [h]rppi:etli ehbi se AME:t+BE:StTEt.tEME:l"'OBEt

4lladi:ehbi:se tideimi:pubieAtlt

TOMNHMATOt.Er

llej e : TO µvı;µa TM'tn­

5

OIH[ATOLl6APIO[rAPMENO

6loıfıoaTO .Eı6c:'ıpıoı; Tiapµtvo­ NTOLYIO[EAYTO IKAITHl rYN

1ıvwı; uioı; taUTwı Kal Tfıı yuv[a]­ IKIKAIYIOlrYBIA/\HI

B)ıKl Kal uiwı nu�ıc:'ıXrıı

Likçe metnin çevirisi: "Bu mezar anıtını Parmena'nın oğlu Sideriya kendi şahsı ve eşi ve oğlu Pubiele için inşa etti." Hellence metnin çevirisi: "Bu mezar anıtını Parmenô'nun oğlu Sidarios kendisi, eşi ve oğlu Pubiali için yaptı."

KAYNAKLAR Adiego, 1.-J. 2007 'Greek and Lycian'. A.-P Chrislides- M. Arapopoulou - M. Chrile (eds.), A History olAncient Greek: From the Beginning to Lale Antiquity, Cambridge: 763-767. Arkwrighl, W. G. 1916 'Lycian and Phrygian Names·. The Journal ol Hellenic Studies 36: 45-73. Babelon, E. 1967' Tnıit� des Monnaies Greaıue et Romaines, Paris. Balzat. J. S., vd. 2014 A Lexicon ol Greek Personal Names, vol. V. B: Costal Asia Minor: Caria to Cilicia, Oxlord. Bousquel, J. 1992 'Les inscriptions Greco-Lyciennes', Fouilles deXanthos IX/1, Paris: 154-199. Brice, T. 1976 "The Lycian ·e· variants as a daling crilerion lor the Lycian ıexts" , Kadmos 15, 166-170. Carruba, O. 1976 'La Scrittura Uca', Annati de/la Scuola Normale Superiore di Pisa 6, 3: 649-667. Cau, N. 1999-2000, "L'uso delle formule di datazione nelle iscrizioni licie", Egitto e Vicino Oriente'l2/23: 179-168. - 2005a "Onomastica Licia", Studi Ellenisitici 16: 346-366. - 2005b "Nuovi anlroponimi indigeni nelle iscirizioni greche della Licia di el hllenisitico-romana", Studi Ellenisitici 16: 366-421. Colvin, S. 2005 "Names in Hellenisitic and Roman Lycia", S. Colvin (ed.), Tlıe Greco-1/oman East. Potitics, Culture, Saciety, Cambridge: 44-68. Gygax, M. D. 2001 Untersuchungen zu den lykischen Gemeinwesen in klassisclıerundhellenisilischer leit, Bonn. Dupont-Sommer, A. 1 979 "L'inscription Arameene", Fouilles de Xanthos Vt, Paris: 129-169. Friedrich, J. 1932 Kteinasiatische Spnıchen, Berlin. Gusmani, A. 1959 "Aelazioni linguistiche ıra Frigia e Licia", Archivio Gto"otogico ltaliano44: 9-16. - 1960 'Concordanze e discordanze rıella flessione nominale del licio e del luvio", Rendiconti deli' lstiMo di Lombardia 94: 497-512.

120 Lakka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

1993 "Das sogenannıe Lykisch B', J. Borchhardt - G. Dotıesch (eds.), Akten cl8S fi lnlemationalBfl Ly/ıiBfl Symposium, 6-12 Mai 1990, Wien: 27-30. Houwink len Cale, Ph. 1965 The Luwian Population Groups of Lycia and Cilicia Aspera during lhe Hellenislic Period, Leiden. lnnoı:enle, L. 1986 'Licio mete. lidio me//ict. una concordanıa lessicale analolica', lnconlri Linguistici 1 1 : 45-52. - 1987 'Licio hrmma(d)-e lidio syrma-', lncontr ilinguistici12: 1 1 1 -122. Kalinka, E. 1901 Tituli Lyciae /ingua Lycia conscripti 1, Tituli Asiae Minoris 1, Wien. Kolb, F. - W. TielZ 2001 'Zagaba: Münzpraegung und polilische geographie in Zenlrallykien", Chiron 31: 34 7-416. Krelschnıer, P. 1 940 'Die Slellung der lykischen Sprache. Zweiler Teil', Gloli1ı28: 101-116. L.aroche. E. 1957 ·comparaison du louvile et du lycien", Bu/lelin de la Socidtd Linguistique 53: 159-197. 1960 "Comparaison du louvile et du lycien", Bul/etin de la SocitM Linguislique 55: 155-185. - 1967 "Comparaison du louvile el du lycien·, Bul/etin de la Socidtt Unguislique 62: 46-66. - 1979 "L'inscriplion Lycienne", Fouilles de xanthos VI 49-127, Paris. Leake, W. M. 1820 "Journey lhrough some provinces ol Asia Minor. in lhe year 1800", R. Walpole (ed.). Travels in various countries ol the fası, London: 185-280. Melchert. H. C. 2003 "The Dialeclal Posilion of Lycian and Lydian wilhin Analolian", Licia e Lidia prima dell'fllenizzazione, Ani del Convegno lnternazionale, 1999, Roma: 265-272. - 2004 ·carian", R. O. Woodard (ed.), The Cambridge Encylopedia ot the World� Ancient Languages, Cambridge: 609-613. - 2008 "Lycian", R. O. Woodard (ed.), Languages olAsia Minor. Cambridge: 44-55. Meriggi, P 1936 "Der lndogerrnanismus des Lykischen", H. Arnız (ed.), FestschriH tür H. Hirt, Germanen und lndogermanen, Sand '!>1/1 , Heidelberg: 257-282. MelZger. H. 1972 Les reramiques archaiques et c/assiques de l�cropole lycienne, Foui/les de Xanthos iV, Paris. Merkholm, O. - G. Neumann 1978 Die /ykischen MOnzlegerıden, GOttingen. Neumann, G. 1969 "Lykisch", Handbuch der Drientalistik. Altkleinasiatische Sprachen ım: 358-396. 1978 "Spalluwische Namen", leitschrift tür vergleichende Sprachlorschung 92/1-2: 126-131. 1979 Neulunde /ykischer lnschriHen seit 1901, Wien. 1995a "Neue lykische Texte vom Afşartepesi und aus Korba", Asia Minor Studien 24: 183-185. 1995b "Zwei lykische lnschrilten aus Tüse". Asia Minor Sludien 18: 1 79-182 2007 Glossar des Lykischen, J. Tischler (ed.), Wiesbaden. Pedersen, H. 1 945 Lykisch und Hethitisch, Kopenhag. Rulhertord, 1. 2002 "lnlerterence or Translalionese", M. J. Adam - M. Janse - S. Swain (eds). Bilingualism in the Ancient Society: Language Contact and the Written Word, Oxlord: 197-219. Martin, S. 1821 "Observalions sur ıes lnscriplions Lyciennes dOCouvert� par M. Cockerell", Journal des Savants. avril: 235-249. Seyer, M. - R. TekO!llu 2009 "Das Felsgrab des Stamalıain Osllykien - ein Zeugnis für die Oslpolilik des Perikle von Limyra?", R. Nedoma - D. Slilter (eds.), 'h2nr. FestschriH tor H. Eichner, Die Sprache 48, Wiesbaden: 217-226. Schrnitt, R. 2003 "Lyder und Lykier in den achaimenidischen Quellen", Licia e Lidia prima dell'eflenizıaıione, Affi del Convegno lntemazionale. 1999, Roma: 291-300. Slurtevanı. E. H. 1928 "Sorne Nouns ol Relalionship in Lycian and Hittile", Transac/ions and Proceedings of the American Philological Asso­ -

ciation 59: 48-56.

Sundwall, J. 1913 Die einheimischen Namen der Lykier. Nebst einem Verzeichnis kleinasia/ischer Namenst!Jmme, K/io Beiheft 1 1 11963'] . Leipzig. TekoQlu, R. 2002/3 "Three new Lycian inscriplions lrom Tlos and Asartaş", Die Sprache43, 1: 104-114. 2006 ·on lhe use ol Word Separalion Marks in Lycian lnscriplions", K. DOrtlük vd. (eds.), 111. Uluslararası Likya Sempozyumu, 07-10 Kasım, 2005 Antalya, Cift i, lslanbul: 801-809. 2015 "Likya'nın Yazı Sislerni Hakkında D$rlendirnıele�, H. lşkan - F. Işık (eds.). Kum'dan Kent'e: Patara Kazılarının 25 Yılı, Uluslararası Sempozyum Bildirileri,

11-13 Kasım 2013 Antalya - From Sand into a City: 25 Yea/3' of Patara Excavations, Proceedings of lhe lnternati­

ona/ Symposium of 11-13 November 2013 Antalya, Patara Vll.1 : 524-534.

Tritsch, F. J. 1950 "Lycian. Luwian and Hittile", Archiv 0rientalni18, 1: 494-518. Vismara, N. 1989 Monetazione arcaica de/la Licia /-//. La Colleıione Winsemann Falghera, Milano. Werner, R. 1967 "Lydisch und Lykisch als indogemıanische Spraclıen", Bibliotheca Orientalis24: 1 35-139. Zahle. J. 1991 "Achaemenid lnfluenı:es in Lycia (Coinage, Sculplure. Architecture). Evidence lor Polilical Changes during llıe 51h Cenlury B.C." H. Sancisi-Eerdenburg - A. Kuhrt (eds.), Achaemenid History6, Leiden: 145-160. Zgusla, L. 1 964 Kleinasiatische Pel3'onennamen, Prag. -

1970, Neııe Beitrage zur kleinasiatischen Anthroponymie,

Prag.

Likya Sikkeleri NOVELLA VISMARA*

Likya sikkeleri, en geç MÖ 6. yüzyılın son çeyreğinden, MS 3. yüzyıla kadar sü­ rekli gelişim göstermiştir. Bu değişimin çeşitli evreleri, MÖ 540 yılındaki Pers işgalinden, Roma İmparatorluğu'nun bölgedeki ekonomik ve politik dinamik­ leri, eyaletsel para basımı istemi ile sonlandırmasına kadar bölgenin tüm tarih­ sel sürecini de yansıtmaktadır. Burada, Likya sikke basımının, bölgenin Pers­ ler tarafından işgal edilmesinden başlayıp, Kral Perikle'nin Autophradates'e karşı yenilmesi ve ardından Maussolos'a boyun eğmesine kadar olan (Keen 1998: 172-173) erken dönemlerine kısaca değinilecektir. Tarihin MÖ 360 yılı­ na karşılık gelen bu noktasından, Likya sikke basımının yeniden düzenli hale geldiği MÖ 168-167 yılları arasına denk gelen, Roma kontrolü altında Likya Birliği'nin kurulmasına kadar geçen süreç içinde bölgedeki sikke basımının zaman zaman yapıldığı ve bu basımların da bölge geneline yayılmadığı tara­ fımızdan bilinmektedir (Ashton 2006: 12). Hükümdarlık alanını muhtemelen Limyra'dan başlayarak bölgenin tamamına genişletmiş olan (Raimond - Vis­ mara 2015) Perikle'nin yenilmesi, Likya'nın tadını çıkarttığı yerel bağımsız­ lığa son vermiştir. Pers İmparatorluğu'nun ilk satraplığının bir bölümü olan Likya'da, yerel şehirlerin ya da beylerin adına, bağımsız olarak çeşitli sikke se­ rileri basılmıştır. Bölgenin kendi ağırlık standartlarına göre basılmış olan bu sikkeler, ani biçimde ortadan kaybolur ve Likya sikke basımındaki gelişmeler için bir kırılma noktasını teşkil ederler. Likya sikkeleri, ön ve arka yüzüne figürler basılmış, gümüşten küçük, dü­ zensiz, küresel birer külçe şekline sahiptir. Basılan tipler, sikkenin dönemine göre değişiklik gösterir. En erken ikonografi, ön yüzde bir "Yabandomuzu Protomu" içerirken, arka yüzü ya boştur ya da geometrik bir şekil vardır (Fig. 1) ve kısa süre sonra -en azından nümizmatik terminolojisi açısından- böl­ genin alametifarikalarından biri haline gelecek olan bir merkezden çıkan üç bacakla birleşecektir: "Triskeles" (Fig. 2) . Lejandsız basılan sikkelerde ve hükümdarların ya da şehirlerin adına basılan bir dizi sikke serisinde, arka * Prof. Dr., Universita degli Studi di Milano-Bicocca, Dipartimento di Sociologia e Ricerca So­ ciale, Piazza dell'Ateneo Nuovo, 1 - 20126, Milano. [email protected]

122 Lukka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

Fig. 1 : Özel Koleksiyon, 9,19 gr, çap 1 1 ,4 mm

Fig. 2: Özel Koleksiyon, 7,51 gr, ç ap 13,52 mm

Fig. 3: Dr. Busso Peus Nachf, Miızayede 393 (31/ 10/2007), ıı. 255, 9,08 gr, çap 16,3 mm

yüz tipi olarak triskeles görünür. Aynı süreç içinde bu sikkeler, ön yüzlerinde büyük bir tip çeşitliliği gösterirler (Vismara 1989: 68-80, No. 88, 97, 1 14, 1 17, 150) (Fig. 3). Triskeles, ortada bir halkadan (ya da noktadan) ve bu halkadan dışarıya doğru bakan üç kancadan oluşmaktadır. Bazı durumlarda kancaların ucu hayvan figürleriyle, bir horoz başıyla (Vismara 1989: No. 81) ya da daha az sıklıkla bir kaz ya da grifon başıyla (Vismara 1989: No. 82) sonlanır. Bölgenin sikke serileri ön yüzlerinde, % profilden verilmiş, saçları açık ve bir defne tacı bağlanmış halde Perikle'nin tasvir edildiği basımlarla sonlanır (Vismara 1989: 215) (Fig. 4). Likya sikkelerinde kullanılan ikonografi, sikkelerin önemli bir özelliğidir. Bu sikkeler, kendine has bir simgesel kültür geliştirmek için hem Hellen hem de Pers modellerinden nasıl ilham alınmış olduğunu gösterir (Vismara 2006a;

Likya Sikkeleri 123

Fig. 4: Özel Koleksiyon, 9,76 gr, çap 14,6 mm

Vismara 2004). Bu nedenle Likya'nın kiiltiirel ifadesi kendini ya Hellen ya da Pers etkili yorumlamalarda gösterir (des Courtils 2015; Fitzpatrick - McKinley 2015). Üzerlerindeki tiplere ek olarak bu sikkeler, sıklıkla sikkeyi basmış olan yet­ kilinin ya da darphanenin ya da her ikisinin de adının Likya alfabesinde telaf­ fuz edildiği bir açıklama da içermektedirler. Açıklayıcı yazılarda aynı zamanda bir hiikiimdarı göstermek için kullanılan Khiıtawata gibi tek bir karakter ya da diskeles gibi diğer siisleme amaçlı semboller de kullanılmıştır (Vismara 1989: No. 1 32, 158, 181). Sikke pulu iizerine bir göriintii basmak için kullanılan kalıplar, yani negatif kabartma şeklindeki kalıplar, Likyalılar için kıymetliydi. Bu bölgede aşırı derecede aşınmış sikke kalıplarına rastlanmaktadır; hatta bu kalıplar o kadar aşınmış durumdaydı ki basılacak tipler sıklıkla tamamen ta­ nımlanamaz halde çıkmaktaydı (Vismara 1989: No. 179). Aynı nedenle, değiş­ tirilmiş sikke kalıpları ile basılmış sikke serileri de bulunmaktadır (Vismara 2009). Sikkelerin kenarları siislenmemiştir; ya da bizi, baskı sırasında kalıbı sabit tutmak için kullanılan ilkel bir sistemin var olduğunu diişiinmeye itecek izler taşımaktadırlar. Likya bölgesinde genel olarak iki temel ağırlık standardı kullanılmıştır. Bu bölge için özgiin ve daha ağır olan standarda (bu makalede de kullanılacak ol­ duğu iizere) "Likya standardı" adı verilmektedir ve bu standart bize, yaklaşık 9 ila 10 gr arasındaki bir ağırlıkla en yiiksek ölçii biriminde bir stater sunmakta­ dır. Bu, aynı zamanda iiçte-birlik stater, altıda-birlik stater ve on ikide-birlik sta­ ter gibi daha kiiçiik ölçii birimleri için de uygulanıyordu. Diğer standart olan Attika standartında ise, 8 ila 8,7 gr arası ağırlığa sahip staterler iiretilmiştir. Üç­ te-birlik, altıda-birlik ve on ikide-birlik staterlere ek olarak; coğrafi konuma ve Atina geleneğine bağlı kalınarak daha kiiçiik olan dörtte-birlik, sekizde-birlik ve altıda-birlik birimler de bulunmaktadır (Vismara 2005). Her tiir sikke serisi için, baskının yapıldığı yeri, zaman aralığını ve yaptıra­ nı miimkiin olduğunca isabetli bir biçimde tanımlamak her zaman önemlidir. Bu, Likya için özellikle geçerlidir; çiinkii bu bölgede basılan sikkeler, başka

124 Lukka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

türlü bizim için tamamen bilinmez olacak şehir ve kişi isimlerine kanıt teşkil etmektedir. Örneğin, Weute gibi bazı beyler, yalnızca sikkeler sayesinde tanın­ mıştır (Carruba - Vismara 2000). Bir diğer vaka olan Thibanuwa sözcüğünün bir mekana mı (Carruba 1993: 19) yoksa bir kişiye mi (Kolb - Tietz 2001) ait olduğundan ise emin olamamaktayız. Likya sikke basımının, bölgenin bu dönemine ilişkin tarihini anlamamıza katkı sağlamasındaki en önemli kısıtlama, sikkelerden çok azının arkeolojik ka­ zılarda bulunmuş ya da belirli kaynaklardan gelmiş olmasıdır (Vismara 1999: 24-25; Demirer 2005: No. 164; Marcellesi 2007). Sıklıkla rastlantısal define bu­ luntuları olan Likya sikkelerinin çoğunun koleksiyonlara ait olması (Visma­ ra 2008) ya da müzayedelerde ortaya çıkmaları, onların tarihsel bütünlüğü­ nü parçaladığı için verilerin tekrar bir araya getirilmesinde çeşitli zorluklar oluşturmaktadır (Vismara 1999). Bu durum, bu tür sikkelerin neden kazılarda bulunmadığı gibi henüz yanıtlanmamış bir sorunun önemini artırırken, Likya sikke basımını bir tarihi bilgi kaynağı olarak sahip olduğu potansiyelin çoğun­ dan mahrum bırakmaktadır. Neredeyse bunun doğrudan bir sonucu olarak, Perikle dönemine kadarki Likya sikke basımına yönelik araştırma tarihi; sınıf­ landırma sistemlerine ve sikkeleri tiplerine, şekillerine ve özelliklerine ya da ağırlıklarına göre gruplandırmaya yönelik önerilerle doludur (Vismara 1993). Ancak, bunların hiçbiri, Likya'nınki gibi karmaşık, katmanlı bir sikke basım hikayesini açıklama ve analiz etme görevinde yeterli olamamıştır. Örneğin, söz konusu iki farklı ağırlık standardı, pek çok sınıflandırmada ve farklı tarihsel analizlerde bir sikke serisinin baskı yerini belirleyici ölçüt olarak kullanılmış­ tır. Üzerinde yazı bulunmayan ya da basım tarihi belirtilmemiş sikkelere bir referans olarak bu iki standardı, batı ya da merkez Likya'ya karşı olarak doğu Likya ile ya da belli bir beyin veya bir diğerinin etki alanlarını belirlemek üzere eşleştirmek için girişimlerde bulunulmuştur. Örneğin, bölgenin yalnızca doğu bölümüne özgü olduğu kabul edilen Likya ağırlık standardını kullandığı için Perikle'nin etki alanını tüm Likya boyunca genişletmiş olamayacağı belirtil­ miştir (Keen 1998: 154-155). Aslında, zamanla çeşitli biçimlerde değişmiş olan Likya ağırlık standardı henüz tamamen incelenmediği için bu önerme yanlış olmalıdır. Bununla birlikte, Likya standardının daha eski olduğu, bölgenin batı bölümünde sikke basımının MÖ yaklaşık 470-465 tarihinde Attika stan­ dartlarında değiştirilmiş olduğu ve MÖ 4. yüzyılın ilk onlu yıllarına kadar kul­ lanımda kaldığı görülmektedir. Perikle'nin zaferini takip eden süreçte, bölge­ nin doğusunda yalnızca Phellos ve Limyra'da isimlendirilmiş baskılar arasında Likya standardına bağlı kalınmış sikke darplarını buluyoruz (Vismara 2005; Marcellesi 2007: 58-59). Ağırlık standardının baskının zamanı ve yeri için bir gösterge olarak kullanılması, hem sikkelerin arkeolojik buluntularda yer alma­ ması hem de pek çok serinin MÖ 5. yüzyılın ortalarına kadar hiçbir şekilde

Likya Sikkeleri 125

lejant içermemesi gerçeği nedeniyledir. Bu tür epigrafik sikke basımlarında diğer verilerin bulunmaması halinde, ağırlık sistemi sikkenin kökeninin hangi bölge olduğunun belirlenmesine yönelik en iyi kaynak olarak ortaya çıkmakta­ dır. Farklı ağırlıkların birbirinden nispeten yalıtılmış, farklı coğrafi bölgelere karşılık gelebileceği fikri de aynı şekilde, analistlerin Likya'yı coğrafi, kültü­ rel ve politik bir birim olarak tanımaktaki suskunluğundan kaynaklanmıştır. Böyle bir birliktelik, pekala incelenmekte olan zaman aralığındaki tarihsel kon­ tekste ilişkin kavrayışımızla örtüşmeyebilir. Ancak, bu farklılıklar, sıklıkla ince­ lemekte oldukları alanların Likya açısından önemini ya da merkeziyetini aşırı vurgulayıcı beyanlarda bulunan, çeşitli arkeolog ekiplerin çıkarları tarafından etkilenmiş ve büyütülmüştür (Raimond - Vismara 2015). Nümizmatikle ilgili eleştiriler genellikle Likya sikke basımının başlangıcı­ na, yani yaklaşık olarak MÖ 540 yılında bölgenin Pers İmparatorluğu tarafın­ dan işgal edilmesini takip eden sürece, MÖ 6. yüzyılın son çeyreğine tarihle­ nir. Bu kronoloji, veri eksikliğine bağlı olarak yapılan tüm uyarılara rağmen, sikke basımının -Pers istilasından önce bölgede yokmuş gibi görünen- belirli bir politik ve sosyal örgütlenme seviyesini gerektirdiğine olan sağlam inanış temel alınarak oluşturulmuştur (des Courtils 2015: 14) . Herodotos'tan öğren­ diğimiz (Hdt. 1.76) yüksek şiddet seviyesi nedeniyle epeyce uzun bir zaman devam etmiş olması gereken Pers işgalinden sonraki yeniden yapılanma süre­ cinde, diğer konuların yanı sıra sikke basımına da olanak tanıyan, örgütsel ya da politik güç merkezleri oluşmuştur. Bu başlangıç aşamasında Likya sikke üretimi, ön yüzde neredeyse sadece "Yabandomuzu Ön Kısmı" ve arka yüzde çeşitli anikonik tiplerin kullanılması (Vismara 1989: No. 1-24, lev. 1 .1) ile lejant ya da sembollerin olmamasıyla ka­ rakterizedir. Kısa bir süre sonra, "Yabandomuzu Protomu"na, sikke basımına ya da beye göndermelerde bulunan semboller ve harfler eklenmiştir. Bunların arasında en iyi bilineni hiç şüphesiz, Hellen harfleriyle yazılan ve her ne kadar bu teori hiçbir zaman ispatlanamamış olsa da bazı bilim insanlarının çalış­ malarında Kybernis'e bir referans olarak kabul edilen "kvb" harfleridir (Vis­ mara 1989: No. 35). Kybernis, Kserkses'in Yunanistan seferi sırasında Likya donanmasının komutanıdır (Hdt. 7.98) ve MÖ 480 ila 470 arasına tarihlenen, Ksanthos'taki "Harpy Anıtı'nın" sahibi olarak adı geçen beydir (Keen 1998: 88-89). Eğer bu doğruysa, "kvb" harflerini içeren seriler, yaklaşık olarak MÖ 480 civarında, Kybernis tarafından yönetilen bir şehir olan Ksanthos baskı­ sı olarak tarihlenmelidir. "Yabandomuzunun Ön Kısmı" konusunun bir süre daha, doğu Likya'daki Attika ağırlık standardına bağlı kalan sikke basımının başlama tarihi olan MÖ 470 yılı sonrasına kadar devam ettiği söylenebilir. Bu tür sikke basımları kronolojik olarak, hem ön yüz hem de arka yüz tipleri açısından, geniş bir çeşitlilik içeren basımlarla çakışmaktadır ve so-

126 L•klıa'daa Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

nunda yerlerini, çoğu hayvanlar aleminden esinlenen ve büyük bir hünerle oyulmuş bu yeni basımlara bırakmışlardır. Çeşitli darplarda kullanıldığı bi­ linen "Panter/Pegasus Protomu" tipleri gibi bazı örneklerde (Vismara 1989: No. 58-59; Price - Waggoner 1975: No. 772-773) bu sikkelerin hangi basıma ait olduğuna dair bir teori oluşturabiliriz. Örneğin, daha sonraki basımlarda bölgesel bir ifade olan "tlawe" ifadesini panterin yanında gördüğümüz için (Vismara 1989, 187-189) bu örneğin kökeninin, Tlos şehri olduğu söylene­ bilir. "Yengeç/Yengeç" tipi gibi diğer örneklerde (Vismara 1989: No. 55-57, tab. 1 .2) bu betimleme, hem epigrafik olmayan hem de en az üç farklı beyin isimlerini ve sembollerini içeren (M0rkholm - Neumann 1978: M 13; Vismara 1989: No. 55 ve 57) çeşitli basımların üzerinde görünmektedir. Günümüze kadar ne bu beyler arasındaki ilişkiler ne de sikkelerin basıldığı darphaneler tanımlanabilmiştir. Henüz kesin olarak belirlenememiş olmakla birlikte, genel olarak MÖ 5. yüzyılın ilk birkaç on yılına, belki de MÔ 480 ile 470 arasına tarihlenen triskeles figürü, sikkelerin arka yüzlerinde yer alan simge olarak kendini gösterir. Serilerin pek çoğu anonimdir, ancak bunlardan çoğu basımdan sorumlu olan yetkilinin ya da darphanenin ya da her ikisinin birden isim­ lerini arka yüzde taşımaktadır. Ağırlık standardı, Likya ya da Attika olabilir. Pratikte, arka yüz üzerinde yalnızca en önemli Likya ikonografi unsuru olan triskeles sembolünü kullanan beyler arasında Kuprlli 'yi görüyoruz. Yaklaşık MÖ 480 ile 440 yıllan arasında, bastırdığı sikkelerin üzerindeki Ksanthos, Limyra ve İdebessos isimleriyle de doğrulandığı üzere, bölgenin büyük kısmı Kuprlli'nin hakimiyeti altındaydı (Vismara 2006b: 152) . Onun bastırdığı ve hem Attika hem de Likya standardını kullanan sikkeler, çok büyük bir çeşit­ lilikteki tiplerle karakterize edilmektedir. Bu tipler, hem "Moskophoros" ya da buzağı taşıyıcı (Vismara 1989: No. 128) örneğinde görüldüğü gibi Hellen kültüründen, hem de "Kanatlı Boğa" (Vismara 1989: 1 19) örneğinde görül­ düğü gibi Pers kültüründen ilham almaktadır. Muhtemelen tüm Likya sikke basım tarihinin en önde gelen beylerinden biri olan Kuprlli, diğer basımlarda

Fig. 5: Özel Koleksiyon, 8,37 gr, çap 9,39 mm

Likya Sikkeleri 127

olduğunun aksine, sikkenin arka yüzü yerine ön yüzünde, basımdan sorum­ lu olan kişinin adıyla birlikte, darphanenin adını da gösteren bir açıklama bastırmıştır ( Fig. 5). Kuprlli Ksanthos'un baskın ailelerinden birinin üyesidir ve hiçbir şekilde açık olmasa da Likya şehirlerinden birinde ve şehrin kontro­ lü altındaki bölgede iktidarı garantilediği kesin olan beylik mekanizmasının en iyi örneğidir. Kuprlli'nin adı, TL 44 yazıtında, diğer beylerle olan akraba­ lık bağları ile ilintili olarak üç kez geçmektedir ve bu durum bilim insanları arasında bir tartışma konusudur (Keen 1998: 1 16-1 17). Akrabalık bağları, Kuprlli'yi Ksanthos Vadisi bölgesinin merkezindeki diğer üç beylik hükümda­ rına bağlamaktadır: Kheriga, Kherei ve Kheriga'nın oğlu (?) ve Letoon kutsal alanını inşa ettiren Erbbinna. TL 44 yazıtına ek olarak, iki sikke serisi, aynı baskı kalıbı ile basılmış oldukları için Kuprlli ve Kheriga'yı birbirlerine bağlar. Bu durum, hem Kuprlli tarafından kullanılan Attika standardı ile Kheriga tarafından kullanılan Likya standartlarıyla ilişkili olduğu için, hem de baskı kalıbı ilk olarak Kheriga'nın bastırdığı sikkelerde ve sonrasında Kuprlli'nin sikke serilerinde kullanılmış olduğu için analizciler açısından son derece ilgi çekicidir (M�nkholm - Zahle 1976: 54). Bu nedenle sikkeler, Attika ağırlık standartları bölgenin batısına yayılmadan hemen önce Kheriga için ve bu ge­ çişten hemen sonra da Kuprlli için basılmıştır. Dahası, aynı baskı kalıbının öncelikle -kronolojik olarak emsal teşkil eden Kuprlli için sikke bastırmaya devam eden- Kheriga için kullanılmış olması, farklı olası alternatif sebeplere işaret etmektedir: (A) Kuprlli, vefatından önce daha büyük bir güç elde etmeyi başarmış olabilir; (B) bir yerel yönetim ya da şehir bölgesi içerisinde birden fazla makam sikke basmak için yetkilendirilmiş olabilir; (C) aile dinamikle­ rinin bir parçası olarak Kuprlli, belirli bölgelerin yönetimini Kheriga'dan devralmış olabilir. Gerçekten de Ksanthos hariç, Kuprlli'nin ve Kheriga'nın basımlarının üzerinde bahsedilen darphanelerin isimleri farklıdır. Kheriga tarafından Limyra ya da İdebessos'ta değil de Phellos'ta basılmış sikkeler ol­ duğunu biliyoruz. Bu karmaşanın ortasında, Gergis' in sözlerinin yankılarını işitiyoruz: "Molte le acropoli ehe con l'aiuto di Atena Devastatrice di cittadelle egli dist­

russe e doniı come parte del regno ai suoi consanguinei" (Asheri 1983: 91; yani "Pek çok akropol, Kent Yıkıcı Athena'nın yardımıyla o'nun ellerinde yerle bir oldu ve beylik mülkünden yakınlarına pay dağıttı"). Kheriga ve daha da sistematik olarak, sikke basım tipolojileri temel alın­ dığında daha erken dönemden -yaklaşık olarak MÖ 5. yüzyıl ortaları- oldu­ ğuna kanaat edilebilen Kherei ile birlikte, "Athena Başı" tipi ile karşılaşmaya başlıyoruz. Her zaman Attika ağırlık ölçeğinde basılmış olan bu tipte tanrıça bir Attika miğferi giymektedir. Bu simge daha sonra Ddenewele, Wekhssere ve ardılları gibi beylerin ellerinde, diğer basımlara da yayılmıştır (Vismara 1989: 158-160, 178; Vismara 2006-2009) (Fig. 6). Bu ikonografinin benim-

128 Lukka'dan Likya'ya 1

Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Fig. 6: Özel Koleksiyon, 1,43 gr, çap 2,52 mm

Fig. 7: Pegasi Nümizmatik, Müzayede Xll (3/5/2005), n . 165, 8,57 gr, çap 18 mm

senmesinin sebepleri, neredeyse her zaman bölge üzerinde artmakta olan ve özellikle Atina'dan kaynaklanan, Hellen politik baskıları ile ilişkilidir. Kallias Barışı ile Pers nüfuz alanına dahil edilen Likya'da bu simgenin varlığına ek olarak Atina'nın varlığı, MÖ 452/51, 451/50 ve 446/45 yıllarında Likya'nın da Attika-Delos Birliği'nde tribut listesinde görülmesi (Keen 1998: 1 18-119) ve yanı sıra Kheriga'nın (?) Atinalı komutan Melesandros'a karşı galibiyeti ile belgelenmiştir (Keen 1998: 1 28-129). "Athena Başı" tipi, sadece nadiren aynı sikke üzerinde triskeles simgesi ile eşleştirilmiş halde görülür. Daha sıklıkla, arka yüzde bir tanrı ya da hükümdarın kendisinin yüz hatlarından ilham alan bir portre bulunmaktadır. Tüm antikçağlar boyunca devam eden bir tema olan beyin sikke üzerinde portre olarak verilmesi, Akdeniz antikitesin­ deki -eğer ilki değilse- en erken örneğini, Kherei tarafından bastırılan sik­ keler üzerinde bulmaktadır (Fig. 7). Kherei, Ksanthos darphanesinde kendi portresini taşıyan birden fazla sikke serisi bastırmıştır ve örneklerden birin­ de "bir Pers tiarası giyen % profilden verilmiş bir portre" halinde görülmek­ tedir (Vismara 1998: No. 168-171). Yukarıda belirtilen beyler tarafından bastırılan sikkelere ek olarak, sikke­ lerin arka yüzlerinde triskeles yerine tetraskeles kullanan Sppiıtaza ve Teththi­ weibi gibi beyler adına bastırılan diğer sikkeler de örnek verilebilir (Vismara

1989: 135-142) (Fig. 8). Ayn ı dönemde, beylik hakimiyeti dışında kalan, potan­ siyel bölgesel kontrol şekillerinin varlığına tanıklık eden ve yalnızca Limyra ve

Likya Sikkeleri 129

Fig. 8: Özel Koleksiyon, 1 ,52 gr, çap l,64 m m

Lagbe (Vismara 1996) gibi şehir isimlerini içeren diğer basımların varlığı da doğrulanmıştır. MÖ 5. yüzyılın son on yılları ve MÖ 4. yüzyılın ilk birkaç yılı, Pers İ m­ paratorluğu ve bunun bir sonucu olarak Likya için aşırı karmaşık bir zaman aralığını temsil eder (Briand 1996: 610-618; 626-627, 634-649, 656-675; Keen 1998: 136-147 ) . Bu zaman aralığına ait yüksek kaliteli nümizmatik örnekleri­ nin büyük bir kısmı, önemli bir define grubu olan ve 1976'da ne yazık ki anti­ ka pazarına dağıtılan "Tissaphernes Fund"dan (Vismara 1999: 100-101) elde edilmiştir. Dönemin kargaşalı olayları ile ilişkilendirilen oldukça fazla sayıda bey tarafından basılmış sikkelerden oluşan bu buluntu, aynı zamanda, isyan etmiş bir satrap olan Tissaphernes adına Ksanthos şehrinde basılmış bir sta­ ter de içermekteydi. Nümizmatik açısından, bu beylerin ve şehirlerin üretimi -Erbbinna, Tlos, Wekhssere II ve devamı-, bir dönüm noktasını temsil eder. Beylerden biri (Ddenewele) yukarıda bahsedilen geleneksel Likya özellikle­ rine sahip sikkeler bastırmaya devam etmişse de (Vismara 2006-2009) tüm diğer örnekler daha ince ve daha düz pullar üzerine basılmıştır. Sikkelerin arka yüzlerine daha sığ bir şekilde kare ya da daire baskılar yapılmıştır. Bu kadar radikal bir değişimin neden ortaya çıktığını anlamak güçtür ancak bu durum, Likya sikke basım yöntemlerinin genel bir yeniden örgütlenmesi ile ilgili olmalıdır. Bu ani değişim tüm baskı kalıplarını etkilemiştir ve kronolojik açıdan ayırt edici bir etken olarak ele alınmalıdır. Yeni yöntemi kullanan bey­ ler arasında, üzerinde "Herakles Başı/Savaşan Herakles (Erbbinna)" tipleri bulunan ve birinin üzerinde yer alan Karca yazılar nedeniyle dikkat çekici olan sikkeleri bastıran Erbbinna'yı görebiliyoruz ( Konuk 2009). Erbbinna ta­ rafından bastırılan sikkeler, aynı zamanda Üzerlerindeki yazıların Ksanthos, Pinara ve Telmessos şehirlerini (yeniden) fethetmek için gerçekleştirdiği aske­ ri hareketlerin kayıtlarını barındırması nedeniyle de önemlidir (Keen 1998: 136-147) (Fig. 9). Tissaphernes' in yenilmesi bölgeye barış getirmemiştir. MÖ 4. yüzyılın baş­ larındaki karmaşık politik durum içinden Likyalı Perikle figürü yükselmiştir.

130 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Niko/aos'un O/kesi

Fig. 9: Dr. Busso Peus Nachf, Müzayede 407-408 (7-9/ 1 1/2012), n . 758, çap 13,21 m m

Fig. 10 : Noınos, Müzayede 6 (8/5/2012). n. 99, 9,96 g. çap 26,5 mm

O, Trbbenimi 'nin (?) yardımıyla tüm Likya'yı yönetmiş olduğunu bildiğimiz Artuıiıpara'yı (Vismara 2014: 222) ve Persleşmiş ismiyle, Perslerin bölgedeki çı­ karlarını gözeten bir diğer bey olduğunu varsaymaya iten Mithrapata'yı yener. Perikle, Satrap İsyanı sonunda tahttan indirilmeden önce, büyük olasılıkla tüm bölge üzerinde hakimiyet sağlamıştır. İsyan sonlandıktan sonra, Likya tüm bağımsızlığını kaybetmiş ve Karia hakimiyeti altına girmiştir. Perikle sikkelerinde yalnızca Likya ağırlık standardını kullanır ve baskı yeri olarak yalnızca Phellos, Limyra ve tanımlanmamış bir yer olan (?) Wediwie görülür. Bazı bilim insanları, Perikle'nin tüm bölgeyi kontrol etmiş olduğunu kabul etmeme eğilimindedir. Ancak bu argüman; (A) Attika standardını kullanan batı bölgelerdeki darphaneleri kapatmış olabileceği, (B) Likya ağırlık birimi­ nin tüm bölgeye zorla empoze edilmiş olabileceği ve (C) Attika standardının artık zararları ve yükümlülükleri karşılamıyor olma ihtimali göz önünde bu­ lundurulursa, zayıflamaktadır. En sonda bahsedilen (C) teorisi, Mithrapata adına basılan sikkeler tarafından destek bulabilir. Bu sikkeler, Attika standar­ dına göre basılmış ve "Athena Başı/Boğa" betimi taşıyan, geleneksel simgele­ re ve tipolojiye sahip serilerin yerini almıştır (Ashton 1999: No. 483). Daha yenilikçi olan yeni seriler geniş ve ince pullar üzerine basılmıştır (Vismara

Likya Sikkeleri 131

1989: 193-194). Perikle, Trbbenimi ve Mithrapata arasındaki ilişkiler (Vismara 1989: 194, 207, 218), üçünün de Likya standartlarında basılmış, ön yüzlerinde­ ki tipler MÔ 394-365 yıllan arasında Samos Adası'nda basılmış modellerden (Vismara 1989: 276) esinlenmiş gibi görünen "Aslan Kafa Postu/Triskeles" ti­ pini kullanmalarıyla vurgulanmıştır. Dahası, hem Perikle hem de Mithrapata, daha önce Kherei örneğinde de görüldüğü gibi, Pers stili yerine Hellen stilin­ den ilham alan, kendi portrelerini taşıyan sikkeler bastırmışlardır. Perikle'nin sikke portreleri yukarıda açıklanmıştı. Mithrapata ise güç işaretleri olmaksı­ zın, başı açık, uzun sakallı ve açık bir alın bölgesiyle tasvir edilmiştir (Vismara 1989: 193) (Fig. 10). Likya sikke basımının Perikle'nin basımlarından başlayan kritik özelliklerinden biri de, belki de biri diğerinden iki misli değerli olan Pan Başı/Triskeles ve Keçi/Triskeles şeklinde iki değer biriminde hazırlanmış bronz sikkelerden çok büyük miktarlarda basılmış olmasıdır (Vismara 1989: No. 219-223). Ancak, Likya sikke üretimindeki bu yenilik, Perikle'nin MÔ 360 yılındaki yenilgisi nedeniyle durdurulduğu için tam olarak gelişememiştir. Bu noktadan itibaren, MÔ 2. yüzyıldaki Roma işgaline kadar, elimizde Likya sik­ kelerine ilişkin yalnızca düzensiz aralıklarla elde edilen buluntular mevcuttur. Bu buluntular, her ikisi de Ksanthos'ta basılmış olan, gümüş "Aslan Başı/Yıl­ dız" tipi ve "Pan Başı/Keçi" tiplerini içermektedir (Ashton 2006: 1 1-13).

KAYNAKLAR Asheri, D. 1983 Fra el/enismo e lranismo, Bologna. Ashlon, R. H. J. 1999 (eds.). Sylloge Nummorum Graecorum. Finfand. SNG Keckman. Hefsinki. The Erkki Keckman Collection in /he Skopbank, Part 2., Asia Minor excepl Caria, Helsinki. -

2006,

"The beginning ol bronze coinage in Karia and Likya·, The Numismatic Chronicfe 166: 1-14.

Brianl, P. 1996 Histoire de /'Empire perse, Paris. Carruba, O. 1993 "Dynaslen und SiMie sprachliche und sonslige bemerkungen zu den namen aul den lykischen Münzen·,

J.

Borchhardl - G. Dobesch, Akten des il. lnternatoinalen lykien-Syrnposions Bd. /, Wien 6.12. Mai 1990, Wien: 1 1 -25. Carruba, O. - N . Vismara 2000 "Spigolalure d'epigrafia numismalica per la Lycia arcaica. il caso di Ulewô, Wôle o Wôule", Annotazioni Numismatiche38: 230-232.

Demirer, U. 2005 Antalya Museum, Ankara. des Courlils, J. 2015 "Archeoıogie de la Lycie", R. Lebrun - E. Raimond -J. De Vos (eds.), Studia de Lycia antiqua. Hettitica 17: 11-40. Filzpalrick-McKinley, A. 2015 Empire, Power and lndigenous Efites: A case S/udy of/he Nehemiah Memoir. Brill. Keen, A. G. 1998 Dynastic lycia. A Pofitical History of /he lycians and their Refation with Foreign Powers, c. 545-362 BC. Leiden/ Bosıon/KOln. Kolb, F. - Tiez, W. 2001 'Zagaba: Münzpr�gung und polilsche Geographie in Zenlrallykien'. Chiron 31: 347-416. Konuk, K. 2009 'Erbbina in Caria". O. Tekin - A. Erol (eds). Ancient History, Numismatics and Epigraphy in /he Mediterranean World Studies in memory of C/emens E. Bosch and Sabahat Atlan and in honour of Nezahat Baydur. lsıanbul: 193-200.

Marcellesi, M.-C. 2007 'Le



ıresor • du lemple du Leıoon de Xanlhos (1975-2002). Les monnaies rhodiennes el la circulalion

monelaire en Lycie a la basse epoque heııenislique·. Revue Numismatique 163: 45-90. Merkholm, O. - G. Neuman 1978 "Die lykischen Münzlegenden", Nachrich/en des Akademie der Wissenschaften in G/Jttingen /. Phifologisch-historische Klasse 1

(abslracl).

Price, M. - N. Waggoner 1975 Archaic Greek Si/ver Coinage. The 'Asyut" Hoard, London.

132 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Raimond, E. - N. Vismara 2015 'L'6re des dynasıes de 1'6poque acMm6nide el l'hell6nisalion de 1'6poque classique", R. Lebrun E. Raimond - J. De Vos (eds.), Studia d6 Lycia antiqua, Heffititca XVll: 1 75-194. Vismara, N. 1989 Monetaıione arcaica de/la Lycia. il. La colleıione Winsemann Fa/ghera, Milano. 1993 "Proposle par un nuovo ordinamenlo della monelazione arcaica della Lycia", J. Borchhardl - G .

Dobesch (eds.), Aklen des

il. tntemaloinalen Lykien-Symposions Bd. /, Wien 6.12. Mai 1990, Wien: 191-201. 1996 Monetaıione arcaica de/la Lycia.111, le prime emissioni de/ Wedri. Le serie di

ea, della cilla di Thibanuwa Simena di Zagaba Lagbe di Zemuri Limyra e di Prl (Aperlai) e le emissioni lederali di ile e di Te, Milano. 1999 Riposlig/i di epoca pre-e//enis/ica ( Vl-/V sec.a.C.) con monete de/la Lycia arcaica: aspetti e problemi di dislribuıione e di circolaıione. catalogo dei ritrovamenti di LYCIA (?) 1972 e LYCIA (?) 1973,

2004

Milano.

·conlalli ıra la Lycia arcaica e le isole del Medilerraneo orienlale allraverso la documenlazione delle lipologie monelali",

Res Anliqua 1: 429-444. 2005 "Problemi pondomelrici della monelazione arcaica della Lycia. Una visione d'insieme", C.Allaro Asins - C.Marco - P.Oıero

(eds), Actas X/11 Congreso /ntemaciona/ de Numismatica, Madrid: 307-315. 2006a

"Some Refleclions on lconographic Molils in Lycian Coinage: The cenlral Achaemenid Empire's Powerlul Polilical

Presence in a Border Region', 1. Delemen vd. (eds.), The Achaemenid tmpacl on Loca/ populalions and Cultures in Anatolia (Sixth­ Fourth centuries), Papers presented al the /ntemationa/ Workshop (lslanbul 20-21 May 2005): 59-68. 2006b "Alcune iconogralie monelali della Lycia del V secolo a.C. e Kuprlli: espressione d'imperio o realismo, polilco?", Res Antiqua 3: 151-162. 2006-2009 "Nuove osservazioni numismaliche sul dinasla licio Ddenewele", Boletin edl Museo Arqueoloico Naciona/24-25-26: 67-71. 2008 "Lo sviluppo delle melodologie della scienza numismalica e la scoperıa di una nuova area di produzione monelale: il caso

dell'idenlilicazione delle emissioni della Lycia in epoca arcaica·, J. M' Côrdoba vd. (eds.), Proceedings of the s• lntemational Congress on the Archaeology ol theAncient Near fasl(Madrid, 3 a 8 de abril de 2006),

Madrid: 417-426.

2009 "Coni rilavorali e produzione monelale:

l'organizzazione delle ollicine monelali della Lycia ıra il VI ed il iV secolo a.C.: una possibile documentazione maleriale, O. Tekin - A. Erol (eds.). Ancient History, Numismalics and Epigraphy in the Mediterranean World Studies in memory ol Ctemens E. Bosch and Sabahat Alfan and in honour of Nezahat Baydur, lslanbul: 365-375. 2014

"Slatus quaestionis su Arturİl{Jara dal punto di vista de/la numismatica", A. Lemaire - B. Dulour - F. Plilzmann (eds.),

PMniciens d'orient et d'occident. Mıilanges a Josette Elay, Cahiers de /'/nstilut du Proche - Orient ancien du College de France il: 205-224.

Likya Birliği ve Eyaleti Başkenti: Patara HAVVA İ$KAN*

Antik Dünya'nın Lukka ve Likya olarak tanıdığı bugünkü Teke Yanmadası 'nın güneybatı ucunda, Antalya'nın batı sınırını oluşturan Eşen Çayı'nın doğusun­ da konumlanan Patara antik kenti, özgün bir uygarlığın benzersiz bir coğraf­ yasında yer alır (Fig. 1 ) . Bölgenin tüm çağlar boyunca tarihini şekillendiren en önemli kentlerini banndıran Ksanthos Vadisi'nin güney ucunda, adeta de­ nize, diğer bir deyişle dünyaya açılan bir kapı gibidir. Kent, "Eşen Çayı Delta Ovası 'nın güneydoğusunda ve ovadan 100-120 m yükseltilerdeki kalker yapılı bir sırtla ayrılan tektonik kökenli bir oluk içinde yer alır. Eşen Çayı'nın taşıdığı kumlar, Patara Koyu'nu (liman) doldurmaya başlar; yaklaşık MS 14.-15. yüzyıl­ larda koyun ağız kısmı artık açık tutulamayacak kadar dolmuş olmalıdır" (Öner 1997) . Liman ölünce, kentteki yaşam da sona ermiştir.

Fig. 1: Patara hava fotoğrafı. © Patara Kazı Arşivi *

Prof. Dr., Akdeniz Üniversitesi, Edebivat Fakültesi, Arkeoloji Bôliımiı, TR-07058 Yerleşke, An­ talya. [email protected]

134 Lak.ka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Patara, binlerce yıllık geçmişi ile kıyaslandığında görece kısa olan uykusun­ dan, burayı ziyaret eden araşnrmacı gezginler ile uyanmış ve tarihe bu yeniden doğuş, o zamandan bu yana kesintisiz devam etmiştir. R Pococke, l 745'te ya­ yımladığı gezi izlenimlerinde, bir gemi yolculuğu bağlamında ilk kez Patara' dan söz etmiş; onu "IUanthos Nehri'nin denize döküldüğfı yerin doğusunda ve St. Paul'un Milet'ten Tyre'ye giderken uğradığı kent" olarak tanımlamıştır. Kont A. de Choiseul-Gouffier'in 1782'de yayımlanan Likya haritası üzerinde de Patara işaretlidir. Ancak Patara'ya büyük olasılıkla ilk gelen gezginler, W. Gell başkan­ lığındaki Society of Dilettanti ekibiydi ( 1 81 1 ) . Bu ekip kentle ilgili kapsamlı bir tanımlama ve belgeleme çalışması yapmıştır. Muhtemelen aynı yıl içinde İngiliz arkeolog ve mimar C.R. Cockerell de Patara'ya gelmiştir. Yine 1 8 1 1 'de, bu özel yılda, Kaptan F. Beafourt da Likya sulanndadır. Oluşturduğu denizcilik haritası­ nın yanında Beaufourt, kentle ilgili bilgiler de aktarır. İzleyen süreçte çok sayıda gezgin Patara'yı ziyaret etmeye devam etmişler ve bölgenin en önemli kentle­ rinden biri olan Patara, onlann yazdıklarıyla bilim gündemine taşınmaya baş­ lamıştır. 1 820'de R. Walpole, 1824'te W. Leake ve 1 836'da Ch. Texier Patara'yı ziyaret ederler. Özellikle Ch. Texier, Society of Dilettanti gibi tanımlamalarını kapsamlı çizim çalışmaları ile destekler (Fig. 2 ) . 1838 ve 1840'ta Patara'ya iki kez gelen Ch. Fellows, gözlemlerini çizimlerle birlikte anlatır. İlgilerini bölge­ nin coğrafyası, jeolojisi ve hidrografısi üzerine yoğunlaştıran T. A. B. Spratt, E. Forbes ve E. T. Daniell bir günlüğfıne geldikleri Patara'dan flora ve fauna bil­ gileri yanında kalıntılardan da notlar almışlardır. 1 88 1 yılında Patara'ya gelen arkeolog O. Benndorf ve mimar G. Niemann, kentle ilgili o güne kadar yapılan en kapsamlı araştırma ve çizim çalışmasını yaparlar; en önemlisi ise Patara fo-

Fig. 2: Patara Tiyatrosu Texier 1849: pi. 180

Likya Birliği ve Eyaleti Başkenti: Patara 135

toğnıflannın ilk kez çekilmiş olmasıdır. A. Freiherr von Warsberg, 1882 yılında geldiği Patara'yı poetik bir dille anlaur. 1888' de J. Th. Bent ve ekibi de Patara'ya ulaşırlar. O. Benndorf ise 1892 yılında E. Kalinka ve E. Krickl ile bir kez daha Patara'ya gelecektir. Likya'da 1894'e kadar kalan E. Kalinka, bölgenin Likçe ve Hellence epigrafik malzemesini belgeleyerek, bugün bile değerini kaybetmeyen bir çalışmaya imza atar (Tituli Asiae Minoris) . Patara'da 1 988 yılında Fahri Işık tarafından başlanlan kazılar, halen devam etmektedir. Patara'nın bu yakın dönem araşurma geçmişinden bir önceki son tarihi akta­ rım, 1478 yılında Sultan Cem'in babası Fatih Sultan Mehmet'in isteği ile Rodos­ lularla görüşmek üzere buraya gelmiş olmasıdır. Kentin bu tarihten önceki geç­ mişi ise bu yayın kapsamında ancak belirli durak noktalan ile anlaulabilecektir: Patara'nın arkeolojik buluntularla kesinlik kazanan dip tarihi, ören yerinde ele geçen taş baltalar, Tepecik'te ele geçen seramik buluntular ve bir fıgürin ile Geç Kalkolitik-Erken Tunç çağlarına kadar inmiştir (Fig. 3). Tepecik kat­ manlarının kesintisiz kullanım nedeniyle büyük oranda tahrip olması ve kent topografyasında yaşanan radikal değişiklikler (limanın dolması, bataklaşma, gerçek kıyı çizgisine ulaşamama, doğu tepelerden gelen erozyonla erken yer­ leşim kotlarının gömülmesi vb.) erken buluntuların bozulmamış bir kontekst içinde bugüne ulaşmasını engellemiştir. Yine de kazılar ilerledikçe kentin erken

Fig. 3: Tepecik Bey Konağı. © Patara Kazı Arşivi

136 Lukka'dao Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Niko/aos'un O/kesi

Fig. 4: i l . Vekhssere ve Ddimi sikkesi © Roma Numismatics Ltd

yerleşim dokusunu daha yakından ve kapsamlı biçimde anlamamızı sağlayacak mimari bulgulara ulaşılması kaçınılmazdır. Bu bağlamda, Patara'ya kuş uçumu 37 km uzaklıkta bulunan ve şimdilik MÖ 9. binin ikinci yansına inilen Girmeler Mağarası 'nda yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Melos Adası kökenli obsidyenle­ rin, buraya ancak Patara Limanı üzerinden ulaşmış olabilecekleri gerçeği, yeni bir bulgu olarak önemlidir. Girmeler'in kuzeydoğusunda yükselen Tlos antik kentinde ortaya çıkarılan ve obsidyen buluntular yanında Kalkolitik' ten itibaren mimarisi ile takip edilebilen katmanlar da, Likya tarihinin bugüne kadar bulun­ tusuz olarak nitelendirilen bu dilimine çok önemli bir katkı sunmuştur. MÖ 2. binyılın sonlarından itibaren girilen Demir Çağı, Patara'da özellikle Arkaik Dönem ve sonrasında büyük bir yoğunluğa ulaşan buluntularla temsil edilmektedir. Patara'nın bundan sonraki tarihi, Likya'nın bilinen tarihinden ayrılmaz. Miletoslu tarihçi Hekataios, "Patara'nın Ksanthos Nehri'nden sonra gelen ve Pataros tarafından kurulmuş, bir Apollon tapınağı ve limanı bulunan bir kent" olduğunu yazar (FGrHist I F256) . Ondan kısa bir süre önce, MÖ 540 civarında Patara da tüm Likya gibi Pers egemenliğine girmiş olmalıdır. MÖ 5. yüzyılda kentin otonom bir yönetime sahip olduğu, 1. Vekhssere (MÖ 450430/ 425) ve il. Vekhssere (MÖ 430/20-4 10/400) tarafından basılan Patara le­ jantlı sikkelerden anlaşılmaktadır (Fig. 4) . Özellikle; adı bazı darplarda farklı da okunabilen (örneğin Ukhssepddimi gibi) il. Vekhssere'nin sikke basımı da dahil olmak üzere Tlos, Phellos, Ksanthos ile olan ilişkileri, Patara'nın bağımsız ve güçlü bir kent olduğunu ortaya koymaktadır. Pers egemenliği MÖ 404'te Peloponnesos Savaşları sonrasında bir kez daha gelmiş, yüzyılın ortalarında ise Likya Karia Satraplığı' na bağlanmışur. Tepecik yerleşimindeki Kuzey Bastion ve Kuzey Surun ortaya koyduğu gibi, Hekatomnid Hanedanı Likya'ya en kolay ve çabuk ulaşabilecekleri yer olan Patara'ya bir garnizon kurmuştur. Bastion ve çevresinde ortaya çıkan yangın tabakasından çok sayıda ok ve balista ucu ile sapan taşlan ve bir salpinx (trompet benzeri enstrüman) ele geçmiştir. Yine aynı katmanda bulunan ve üzerinde "iUeÇlıv8pou - ıAiıtıtou" (Philip'in oğlu ..

İskender'in) yazan bir kurşun sapan mermisi ise Büyük İskender'in Patara'ya

Likya Birliği ve Eyaleti Başkenti: Patara 137

gelişinde bu Hekatomnid garnizonundan bir mukavemetle karşılaşuğını gös­ termektedir. Ancak sonuçta, diğer tüm Likya kentleri gibi Patara da Makedonya kralı Büyük İskender'e boyun eğmek zorunda kalmışur. Onun ölümünden son­ raki Diadokhlar Dönemi'nde Patara, en geç MÖ 28l 'de Mısır'daki Ptolemaios­ lann egemenliğine girmiş ve il. Ptolemaios'un kansı ve kız kardeşi Arsinoe'nin adını almışur. MÖ 197'de yine Makedonya kökenli Seleukoslar Patara'yı ele ge­ çirmiş, Hannibal, 111. Antiokhos'a bu kentte sığınmış ve Likya, Doğu Akdeniz'in büyük gücü Roma tarafından Rodos'a bırakılmışur. Buna karşı direnen Likyalı­ lar, MÖ 1 68/ 1 67'de Roma tarafından bağımsız ilan edilmiş ve bununla, varlığı Likya'nın en erken dönemlerinden bu yana hep algılanan, MÖ 185 civarına tarihli bir Araksa yazıunda açıkça okunan Likya Birliği de tarih önünde "yasal­ lık" kazanmışur. Bu önemli süreci ayrıntılı bir biçimde bize aktaran güvenilir tarihçi Livius'un Patara'yı "caput gentis Lyciae" olarak tanımlaması da kentin bin­ lerce yıla yayılmış öneminin somut bir ifadesinden ibarettir (bkz. bu kitapta Ch. Schuler makalesi) . Bu sıfatla Patara, Roma'nın Akdeniz' deki asal hareket nokta­ larından biri olmuş ve nihayet MS 43 yılında İmparator Claudius tarafından bir Roma eyaletine dönüştürülen Likya'nın da başkenti statüsünü almıştır. Roma İmparatorluğu'nun üç yüz yıllık tarihi içinde yalnız Likya'nın değil, Anadolu'nun da en abat kentlerinden biri olan Patara, Doğu Roma Dönemi'ne geçişte de kentsel varlığını kesintisiz sürdürmüştür. Ancak MS 541 'deki veba sal­ gını ve arkasından MS 7.-8. yüzyıllarda gelişen Arap akınlan, kentin zayıflamasına ve küçülmesine neden olmuştur. MS 12. yüzyılda kent, güçlü bir çift-sur sistemiy­ le limanın güneyinde bir kez daha savunma amaçlı küçülmüş, ancak kazı bu­ luntulannın gösterdiği gibi, sur dışındaki alanlarda da kısmi kullanımlar devam etmiştir. Patara, en geç 1 2 1 1 yılında Selçuklu Devleti ile Doğu Roma Devleti' nin Fethiye'yi sınır olarak kabul etmeleriyle, Selçukluların Akdeniz'de belki de en erken ele geçirdikleri liman kentidir. Gerçekten de Patara'daki Türk varlığı, özel­ likle Ortaçağ surunda seyirdim ile mazgallar arasındaki siperlikler (dendanlar) ve Selçuklu'ya özgü sarı boya izlerinde okunmaktadır. Selçuklu Devleti, hem deniz ticareti hem de güvenlik açısından bu liman kentini güçlendirmeye çalışmıştır. Güneybatı Anadolu' da 1 269-1 280 yıllan arasında kendi beyliklerini kuran Mente­ şe Türkmenleri, Patara'yı da ele geçirmiş olmalıdır. MS 1 4. yüzyıl hac kayıtların­ da kentten, "Aziz Nikolaos'un doğduğu Patere kenti" olarak söz edilmektedir (Sir John Mandeville) . Patara 1424 tarihinde Menteşe Beyliği'nin Osmanlılann eline geçmesi ile yeni bir egemenlik sürecine girmiştir. Bu süreçte Türklerin Patara'da yerleşip yerleşmedikleri henüz belli değildir; çünkü kentte henüz onlara yönelik örneğin bir ibadet mekanı/cami bulunamamıştır. Fakat Ortaçağ suru içindeki şapellerden birinin MS 15. yüzyıl tarihi, Hıristiyan halkın da burada yaşadığını göstermektedir. Cem Sultan'ın 1478 tarihinde Rodoslularla görüşmek üzere Patara'ya gelmesi, bu kadim kentle ilgili tarihin aktardığı son bilgidir. Muhteme-

138 Lukka'dau Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

len deniz fenerinin de yıkılmasına neden olan 1481 Rodos depremi ve tsuna­ misinden sonra Patara'da adeta her şey susmuş gibi görünmektedir. Bu tarihler aynı zamanda liman girişinin bütünüyle kapandığının anlaşıldığı dönemlerdir. Liman, Patara'nın varoluş ve yaşam nedenidir. Anadolu'nun güneyindeki do­ ğu-ban deniz ticareti güzergahının, coğrafi ve iklimsel nedenlerle vazgeçilemez duraklarından biri niteliğindeki liman, kentin yerleşim tarihini ve gelişimini bi­ rinci derecede belirleyici bir etmendir. Kentsel doku liman etrafında şekillenmiş ve yapıların bir kısmı da liman nedeniyle inşa edilmiştir (Fig. 5 ) . Bu yerleşimin savunmasına yönelik çaba ve yapılar, bugün de sur kalınulanndan okunmakta­ dır. Tepecik'i kuzey ve doğudan çevreleyen savunma sistemi MÖ 6. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenir. MÖ 4. yüzyılda Karia Satrabı Mausolos'a bırakılan Patara'da Tepecik, Kurşunlutepe ve Doğucasarı'da serbest duran bastionlar inşa edilmiş olmalıdır. İskender'in ölümünden sonra gelen Diadochlar sürecinde, çok büyük olasılıkla Demetrios Polierketes tarafından MÖ 309-305/304 yıllarında bu basti­ onlann arası surlarla birleştirilerek bir savunma sistemi oluşturulmuştur. Roma İmparatorluğu Dönemi'nin ilerleyen bir sürecine kadar sur/savunma sistemine gereksinim duyulmayan Patara'da bu durum Geç Antik Dönem'de değişmiştir. Literatürde genel hatlarıyla MS 5.-8. yüzyıllar arasına tarihlenen, ancak son kazılarda ortaya çıkan bulgu ve buluntularla MS 4. yüzyılda yapıldığı kesinleşen bu 13 kuleli sur; kentin tiyatro, bazilika, liman hamamı, kiliseler ve konutlar gibi çok önemli yapı ve alanlarını dışarıda bırakmaktadır ki bu da işle­ vi konusunda savunma dışında farklı yorumlan zorunlu kılmaktadır. Patara MS 10. yüzyılda limana en yakın alanda bir kez daha 9 kuleli surla çevrilmiştir. Ben­ zerleri oldukça az olan bu çiftli sur da, yerleşim gören alanların tümünü kapsa­ mamaktadır; belli ki bir saldırı ve savunmada toplanılacak yer küçültülmüştür. Tepecik, en geç MÖ 4.-3. binyıldan başlayan buluntu skalası ile Patara'nın Roma Çağı öncesi tarihi için belirleyici önemdedir. Üstündeki düzlüğün doğu kesiminde açılan yapı kompleksinin ilk evresi, MÖ 7. yüzyılın sonu ile 6. yüzyıla tarihlenir (Fig. 3) . İçinde ele geçen buluntuların niteliği ile (örneğin dokuma ağırşaklan) kentin yöneticisinin ikametine ayrılmış bir yapının, bir bey evinin kalınulan olmalıdır. Tepecik'in kazı yapılan tüm alanlarında MÖ 7. yüzyılın sonralarından MÖ 5. yüzyılın ilk çeyreğine kadar tarihlenen ve kentin gelişkin bir ticaret ağına sahip olduğunu gösteren çok sayıda seramik (yerel üretimlerin yanı sıra İonia, Attika ve Kıbns ithalleri) ve terrakotta fıgürin parçalan ele geç­ miştir. MÖ 4. yüzyılla birlikte, olasılıkla Hekatomnid Hanedanı'nın egemenliği ile bağlanulı olarak, Tepecik'in yeni bir mimari program çerçevesinde tekrar düzenlendiği, Bastion ve Kuzey Sur ile birlikte bir kulenin eklendiği görülür. Son yıllarda yapılan kazılarda alanda MÖ 4. ve 3. yüzyıllara tarihlenen konutla­ ra da rastlanmıştır. MÖ 3. yüzyılda Tepecik'te, çok sayıda buluntunun da gös­ terdiği gibi, bir Ptolemaioslar garnizon iskanı söz konusudur. Konutların bazı

Likya Birliği ve Eyaleti Başkenti: Patara 1 39

"

"" J2

Kw----�-----•---�zaıiılı (Kıyıu.k) KlliJ.rti Fırnılın Toıpedlı. Nd:ropolla 4- Mt'ıthıı ModNuı 'lakı 5- !iu Yolu A,RMıları 6· Trpedk Yıpı IompMul 1-

l- Cünlilık Strımllı J.

1· Lln:uın KlllM'ıi

i :·_10·����:�� ·rıpınak

j



Pnnır:lo. 1 1 - �r�i Rlıe.I .,.

il· �rkn: Hımamı

Küçii.lıı H.ııı:nam I S · Vnpaslıauı Hamımı 1 6· Mamlılı il 17· Ana Cıddıil· Apnı lalı PonlD 19· BouWuıerıoo 14·

ı;. Gc.ıınarhuu Uı- Pw11dopulpervo1 T•J"n•k Meu.r 17- Sııadyum ll· Aııuı Su Drpo1u Z9·

ltl1.ı f..,.J

�: ��=�.�k>nr

• Ark.ilk ve Klullı. D&ıcmltT • Hdkniııik llüacm • Ro,... Döncmi • Eriıl'll IJotu Roma (Biam) Dt'IMmi mi Ort• n.p Roma (Rlr.an•I 1>6nnni

zı- S.rnu; _ ·� ··- · · " M... 14- DrnlzF�nl .

__ _ _ _

Fig. 5: Patara kent planı ve liman.

(!)

"""

© Patara Kazı Arşivi

duvarlarının yatık olarak ele geçmesi, MÖ

227 yılındaki Rodos depreminden

etkilendiklerini düşündürmektedir. Deprem sonrasında yerleşim daha özensiz inşa edilmiş konutlarla devanı etmiştir. Ancak MÖ 1 . yüzyıldan sonra Tepecik yerleşim alanı olarak kullanılmamış ve terk edilmiştir. Patara'nın erken dönem yerleşimlerinin Tepecik haricinde, buradan Kur­ şunlutepe'ye uzanan doğu liman düzlüğüne yayıldığı yönünde bulgular vardır. Tiyatro sondajlarında ele geçen bir taş balta ile Merkez Agora' da yapılan son­ dajlarda ele geçen Erken Demir çağ seramikleri bu bağlamdaki önemli verileri oluşturur. Arkaik, Klasik ve Hellenistik dönemlere ait seramikler de söz konu-

140 Lukka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

su alanın büyıik bir bölümünde gözlemlenmektedir; Erken Hellenistik Dönem agorada mimari kalıntıları ile de belgelenmiştir. Ancak Patara'nın baskın bir Roma ve Doğu Roma çağlan yerleşimi görmesi, çok uzun süre kullanılmış ol­ ması ve topogra.fyasındaki başta Doğucasan Tepesi'nden akan erozyon yığınları ve liman çanağındaki tektonik hareketlilikler olmak üzere meydana gelen deği­ şiklikler, özellikle erken mimari buluntuların ancak zahmetli derin sondajlarda ortaya çıkmasının nedenidir. Örneğin kent kapısının doğusunda uzanan sur boyunca kuzey ve güneyde açılan sondajlarda, Hellenistik katmanlar bugünkü yıirüme zemininden yaklaşık 3 m, Klasik katmanlar ise 4 m aşağıdadır. Ancak Geç Hellenistik Dönem'den itibaren Patara'nın kentsel gelişimi tiyatro, meclis, liman caddesi ve kent kapısı ekseni ile bu hattın her iki yanındaki yapılaşımlar­ da tatmin edici biçimde takip edilebilmektedir. Patara Tiyatrosu, limanın doğusunda uzanan düzlükte gelişen yerleşimin de­ nize doğrudan bağlanmasını engelleyen Kurşunlutepe'nin kuzey yamacında inşa edilmiştir (Fig. 2) . Bir diazoma ile ikiye ayrılmış durumda olan cavea, en son yapı evresiyle tanımlanan 38 adet oturma sırası ile yaklaşık 5.000 kişiye burada yapılan etkinlikleri izleme fırsatı vermektedir. İki katlı sahne binası ( scaenae .frons) hem dışarıya bakan cephede hem de içte hareketlidir. Tiyatronun bir diğer sıra dışı özelliği ise caveanın en üstünde ve aksında bir tapınağın yer almasıdır (5,25 x 4,70 m) . En erken örneğini Roma'da Pompeius Tiyatrosu'ndan tanıdığımız bu tiyatro tapınakları, Anadolu' da Patara ve Tlos dışında şimdilik bilinmezler. Bunların ne tür bir külte hizmet ettikleri de (Tanrı, İmparator, Kent Tanrıları vb.) henüz sap­ tanamamıştır. Sahne binasının, tapınağın kentin her yerinden görülebilmesini temin etmek için caveadan bile daha kısa tutularak iki katlı inşa edilmesi, yapı­ nın önemini doğrudan ortaya koymaktadır. Tiyatronun ilk yapım evresi, en geç MÖ 1 . yıizyıla tarihlenir. İmparator Tiberius döneminde, kardeşi Germanicus'un doğuya yaptığı seyahat esnasında Patara'ya da uğraması nedeniyle diğer birçok yapı ile birlikte tiyatronun da bir onarımdan geçtiği, Polyperchon yazıtından bi­ linmektedir. Kentin önde gelen yurttaşlarından olan Tiberius Claudius Flavianus Eudemos ve Quintus Vilius Titianus ile kızı Vilia Procula, imparatorlar Hadrian ve Antoninus Pius dönemlerinde tiyatroya, başta sahne binasının tamamı olmak üzere, kapsamlı eklemeler ve onarımlar yapmışlardır. Aynca, Geç Antik ve Erken Doğu Roma dönemlerinde de onanın, ekleme ve değişimler sürmüştür. Tiyatro ile birlikte, yani en geç MÖ 1 . yüzyılda, bouleuterion (meclis binası) (Fig. 6) ve liman caddesi de inşa edilmiştir; aynı aks üzerinde konumlanan bu kamusal yapılar belli ki bütüncül bir kentsel planlama süreci içinde yapılmışlar­ dır. Bu Geç Hellenistik Dönem'deki başlangıç aşamasından sonra meclis bina­ sında; Erken İmparatorluk Dönemi eklemeleri, 1 42 depreminin yıkımı ardın­ dan Antoninler döneminin sonlarında kapsamlı bir yenileme onarımı, MS 4./5. yıizyılda kent surları içine alınarak bir bastiona dönüşüm ve de Ortaçağ'ın sur

Likya Birliği ve Eyaleti Başkenti: Patara 141

Fig. 6: Meclis binası (bouleuterion/odeion). © Patara Kazı Arşivi

onarımları olarak tanımlayabileceğimiz farklı mimari evreler tespit edilmiştir. Yapı, en geç deprem sonrasındaki 3. evreden itibaren odeion olarak da tanım­ lanmışur. Meclis binası, 42,80 x 30,60 m ölçüleriyle Anadolu'nun büyük kapalı yapıları arasında yer alır. Cavea, 21 oturma sırasıyla yaklaşık 1 400 kişiyi alabile­ cek kapasitededir; tam orta aksında yer alan tribunalia, özel statülü izleyicilerin oturması için yapılmışur. Ancak ilk yapıldığında daha küçük olduğu, üst sırala­ ra güney yüzündeki dıştan bir merdivenle ulaşıldığı anlaşılmaktadır. Patara'nın eyalet başkenti olmasından sonraki bir süreçte gerçekleşen onarımda yapı yük­ seltilmiş, kuzey ve güneyine yüksek tonozlu konstrüksiyonlar eklenmiştir. Tüm Likya'yı etkileyen MS 1 42 depreminde kuzey duvarının yıkıldığı, onarım gören taş sıralarının belirli bir hattan itibaren düzensizleşmesinden okunmaktadır. Bu onarımda yapıya bugünkü görkemli sahne binası ile doğudaki stoanın da eklendiği, özellikle "fil ayaklan" kenarında günümüze ulaşan Antoninler dö­ neminin sonlarına tarihlenen omament bloklarından da anlaşılmaktadır. Bir sonraki evrede yapı, kent surları içine alınarak bir bastiona dönüştürülmüş; en son olarak güney duvarlarında MS 12. yüzyıla kadar kısmi onanın ve kullanım­ lar tespit edilmiştir. Bu yapının kazı çalışmalarında hem Patara hem de diğer Likya kentlerini ilgilendiren çok sayıda Birlik Kararı ortaya çıkarılmışur. Bir kısmı bugün yapının önündeki stoaya konulmuş olan bu yazıtlar, yapının Birlik Meclisi olarak da kullanıldığının en açık kanıtlarıdır. Tiyatro ile bouleuterion arasında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan yapının, tiyatroda öngörülen restorasyon çalışmalarına engel olmamak için bir kısmı top­ rak alunda kalmış olsa da, bir prytaneion, yani idarecilerin toplandığı ve seçkin

142 Lakka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

konukların ağırlandığı yapı olduğu açıkur. Bu üç yapının, yani tiyatro, prytanei­ on ve bouleuterionun, doğulanna düşen agora ile bir bütlinllik içinde olmaları, örneğin Ephesos'ta benzer bir dokuyla karşımıza çıkmakta ve yine orada olduğu gibi, burada da yapılann işlevsel tanımlamalarını belirlemektedir. Bu lokasyon, özellikle MS 2. yüzyıl sonlarına ait bir mezar yazıunda odeion olarak tanımlanan, fakat Geç Hellenistik Dönem' de inşa edilmiş oturma sıralı bir yapı olarak ancak bouleuterion şeklinde tanımlanabilecek meclis binası için de önem taşımaktadır. Kentin bu en önemli kamusal alanında konumlanan Merkez Agora, Erken Doğu Roma Dönemi surlarının inşası sürecinde neredeyse kökten sökUlerek ye­ niden kullanılmışur. Agoranın 7 m genişliğinde tek bölümlü doğu stoası bir kapı ile Nero Hamamı'na açılmaktadır. Arka duvanna bitişik inşa edilen bir latrina da hem agoranın hem de hamam ziyaretçilerinin ihtiyacı için planlanmıştır. Je­ oradar taraması ile ortaya çıkarılan kare planlı bir altlık ise meclisin güney duva­ nndan bauya uzanan surda kullanılan yazıtlı bloklarla ilişkili olarak Themis ya­ rışmalarında ödUI alan sporculara ait bir onurlandırma anıuna aittir. Agoradan bugün saptanabilmiş durumdaki en belirgin örge olan bau stoa, kuzey-gi'ıney doğrultusunda 1 20 m uzunluğuyla ele geçmiştir; ancak güneyde nasıl sonlandığı belli değildir. Büyliklüğliyle etkileyen ve kuzeyde liman caddesine kadar uzanan stoa, en kuzeyinde Erken Doğu Roma Dönemi suru tarafından kesilmiştir; iki ge­ çişli, kemerli ve alınlıklı kuzey duvarı ise cadde tarafında taşıyıcı ayaklarıyla yaşa­ mını sürdürmüştlir. Arka duvar kalınlığı ile birlikte genişliği 14,70 m olan kırma çatılı stoanın doğuya bakan cephesindeki İon başlıklı sütunlar granitten, Korinth

Fig. 7: Liman caddesi. © Patara Kazı Arşivi

Likya Birliği ve Eyaleti Başkenti: Patara 143

başlıklı iç sıra sütunlar ise mermerden yapılmıştır. Arka duvar en geç Severuslar Dönemi'nde opus sectilegeometrik süslemeler de içeren gösterişli mermer kapla­ malar ile bezenmiştir. Agoranın batı stoa özelinde tespit edilen ilk yapım evresi Erken İmparatorluk Dönemi'ne gitmektedir. Daha sonra İmparator Traian ile Antoninler ve Severuslar dönemlerine ait yapı evreleri gelmektedir. Stoanın doğrudan açıldığı Patara'nın "Liman Caddesi" de (Fig. 7), kentin Hellenistik Dönem'de vurgulanan yapılaşım aksının üzerindedir. Limandaki tektonik çöküntü nedeniyle kuzey kısmı su altında olan caddenin, bu neden­ le ancak 100 m'si açılabilmiştir. İlk evresinde kuzeydoğu-güneybatı yönelimli iken, Traian döneminde hem sütunlu bir cadde haline getirilmiş hem de bir yön değişikliği yapılarak kuzeye çevrilmiş ve böylece doğrudan ana limana, daha doğrusu liman agorasına bağlanmıştır. Bir bulvar niteliği taşıyan ve araba yolu olarak kullanılmayan liman caddesinin doğusunda İon düzeninde; arkasında iki katlı da olabilen mekanların yer aldığı batısında ise önce İon, sonra Korinth düzeninde yapılan 6 m genişliğinde portikler yer almaktadır. Patara kent yaşa­ mının nabzının attığı kuşkusuz en önemli unsuru olan bu cadde, MS 7. yüzyıla kadar kı�mi değişikliklerle kesintisiz olarak kullanılmıştır. Liman caddesinin bitimine yakın ve iç limana bakan bir konumda yapılan tapınak, hangi tanrıya ya da -daha güçlü bir olasılıkla- hangi imparatora adan­ dığı bilinmediği için erken araştırmalardan bu yana mimari diizeninden ilham

Fig. 8: Korinth Tapınağı. © Patara Kazı Arşivi

144 Lukka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

alınarak Korinth Tapınağı olarak adlandırılmış olmasına rağmen, kazı heyeti bugün Liman Tapınağı tanımını tercih etmektedir (Fig. 8) . Çausı hariç tüm duvarlarıyla ayakta duran yapı, 1 3 x 9,70 m ölçülerindeki yüksek bir podyum üzerine oturan 8,90 x 7,80 metrelik bir naostan oluşur. Kuzey ön cephesindeki dört Korinth tipi sütun ile prostylos olarak düzenlenen tapınağın anıtsal kapısı son derece zengin bezek kuşakları içerir ve bunların biçemiyle orta-geç Anto­ ninler dönemine tarihlenir. Tapınak Ortaçağ'da yapılan surun içine alınarak bir köşe burcu olarak işlevlendirilmiştir. Kuzeyde basamakların beklendiği alan ise Ortaçağ'a kadar hem mezarlık olarak kullanılmış hem de önüne yerleşimin en geç süreçlerinde bir hamam yapılmışur. Tüm Likya'nın hiç kuşkusuz en iyi durumda günümüze ulaşan bu tapınağı Patara'da öncelikle restore edilmesi gereken yapılardan biridir. Tapınağın da ilişkili olduğu liman agorası, bugün tamamen su altındadır. Liman caddesi açıldığı kentin kalbi öneminde olan ve Patara'ya deniz yoluyla gelen herkesin ilk ayak basuğı bu alanda, eskiçağ bilimlerinin bugüne kadar bilinen en önemli epigrafi anıtlarından biri ortaya çıkarılmıştır: Paıara Yol Anı­ tı/Monumentum Patarense (önceki yayınlarda Miliarium Lyciae, Stadiasmus Patarensis; bkz. bu kitapta F. Onur makalesi) . MS 46 yılında İmparator Claudi­ us tarafından atanan Likya'nın ilk Roma Valisi Quintus Veranius'un onayı ile dikilen anıt, Likya'nın tarihsel coğrafyası ve Roma'nın eyaletleşme politikaları için eşsiz bir kaynaktır. Ön yüzünde imparatora bir ithafın yer aldığı anıun iki geniş yan yüzünde ise Likya Bölgesi kentleri, onları birbirine bağlayan yolların mesafeleri ile birlikte listelendirir. Geniş yüzleri 2,35 m, dar yüzleri ise 1 ,60 ın ve kaidesi ile birlikte yüksekliği 6,04 m olan anıtta yazıtlar, üst üste oturtulmuş on blok sırasının üzerine kazınmışur. Dikdörtgen bir kule görünümündeki anı­ tın üzerinde, kuşkusuz İmparator Claudius'un bir heykeli duruyor olmalıydı. Liman agorası ile yol kılavuz anıunın kuzeydoğusunda ve Tepecik'in doğu­ sunda bugün bile tüm görkemiyle ayakta duran tak, Patara'nın simge yapıların­ dan biridir ve yalınlığından yansıyan etkiyle özeldir (Fig. 9) . 19 m uzunluğun­ da, 10 m yüksekliğindeki anıtsal kapı üç geçişlidir; bunlardan ortada olanı 3,69 metrelik kemer açıklığı ile yanlardakinden daha geniş tutulmuştur. Her yüzde portre büstler taşıyan 6 adet konsol ile içlerine heykellerin konulmuş olması gereken iki niş bulunur. Üzerindeki yazıtlardan "Likya Ulusu'nun Metropolisi Patara'nın halkı tarafından yaptırıldığı" anlaşılmakta, ayrıca Likya-Pamphylia Eyaleti Genel Valisi Trebonius Proculus Mettius Modestus ve ailesine yönelik onurlandırmalar okunmaktadır; bu vali Traian dönemine tarihlenmektedir. Altında bir yol döşemi olmayan tak, doğuda Doğucasarı 'dan inen kent suruna bağlanmıştır; batısında ise dar yüzün üstündeki çörtenden akan suyun doldur­ duğu bir havuz/maksem yer alır. Takın batı yarısında halen in situ olarak duran künk ve akıtma döşeminin, doğu yarısında neden olmadığı ve havuzun suyu-

Likya Birliği ve Eyaleti Başkenti: Patara 145

Fig. 9: Mettius Modestus Takı. © Patara Kazı Arşivi

nun nasıl taşındığı, bugüne kadar tak ile ilgili araşurmalarda hep sorgulanmış­ tı. 201 5 yazında konservasyon ve restorasyon amacıyla üst bloklar yerlerinden alınınca bu sorun çözülmüştür: Doğu dar yüzde dış cephede yukarıya doğru yürütülen kurşun borular, doğu yarıda takın üzerinde devam ederek orta açık­ lığa ulaşmaktaydı ve orta "pencere" üzerindeki bloğun eğimli biçimde işlenme­ si sonucu su, takın tam merkezindeki bu açıklıkta bir perde yaparak pencere tabanındaki küçük bir havuza düşmekteydi. Buradan da, attika içinden batıya uzanan künklerin içine girerek çörtenden su deposuna akmaktaydı. Bugün konsollar üzerindeki ve nişler içindeki plastik süslemelerinden de yoksun ola­ rak günümüze gelen tak, önündeki sekizgen çeşme ile birlikte, başkente kara yoluyla gelenlerin ilk karşılaştığı su oyunlarıyla kuşkusuz antik kent girişlerinin çok özel bir örneğini sergilemekteydi. Patara'ya yaklaşık 22 km'lik bir sistemle getirilen suyun, dağıtımdaki son halkalarından biri olan bu yapı bir mühendis­ lik harikası olarak nitelendirilen Delikkemer sifonu ile birlikte Anadolu'nun en özgün su yapılan arasındadır. Patara'da limanın doğu yakasında Kurşunlutepe-Tepecik aksında gelişen bu kent dokusu, yukarıda tanımlananların dışında, diğer birçok yapı ile daha zenginleşmiştir. Bunların başında; Nero/Vespasianus Hamamı, Merkez Hama­ mı, Küçük Hamam, Liman Hamamı ve Ortaçağ Hamamı olarak tanımlanan beş adet hamam gelmektedir ki bu da bir liman kentinin en üst düzeydeki in­ san hareketliliği ile ilgilidir. Bunlar arasında Nero Hamamı ile Küçük Hamam, yalnızca kentin değil, tüm Likya'nın bilinen en erken örnekleridir. Liman Caddesi'nin doğusunda ve agoranın kuzeyinde konumlanan Nero Hamamı 38 27 m ölçülerindedir; doğu-bau doğrultusunda yan yana sıralanmış üç mekanı

x

ile "sıralı tip" olarak bildiğimiz hamamlardandır. Henüz kazısı yapılmamış

146

Lokka'dan Likya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

olan hamamın kuzeyindeki alanda, belki de imparator kültüne ait bir yapının bulunabileceği, buradaki alanı kuşatan Erken Doğu Roma surunun içinde ve önünde bulunan çok sayıda yazıt ve sunaklardan tahmin edilmektedir. Ancak bu yapı, tek bir iz vermeyecek biçimde temelden sökülmüştür. Alanın kuzeyba­ usındaki Merkez Hamamı, 1 2,50 x 25 m ölçüsündedir ve üç mekanlıdır. Roma İmparatorluk Dönemi'nin ilerlemiş bir sürecinde yapılmış olmalıdır. Anacad­ denin bausındaki yükseltinin üzerinde bulunan Küçük Hamam ise hem farklı plan şeması hem de duvar işçiliği ile kentin en erken hamamlarından olmalı­ dır. Güneyindeki dikdörtgen mekan apodyterium/frigidarium, kuzeybatıdaki mekan tepidarium ve baudaki apsisli mekan ise caldarium olmalıdır; praefurni­ um da buradadır. Sadece 1 20 m2 bir kullanım alanına sahip olan bu hamamın, balnea ve thermae kavramlarından hangisine uyduğu ve kesin tarihi, kazı ça­ lışmalarının başlaması ile kesinlik kazanacaktır. Buna karşın Patara'nın en geç tarihli yapılarından biri olan Ortaçağ Hamamı'nın kazı çalışması bitirilmiştir. Korinth Tapınağı 'nın önünde Ortaçağ suruna dayanan ve 1 2

x

8 metrelik öl­

çüleriyle küçük boyutlu hamam, olasılıkla bir şapelden devşirilerek yapılmıştır. Bu olgunun yanı sıra, kazısında ele geçen seramiklerden bazılarının Selçuklu seramik motifleri ile olan benzerliği ile yine burada hıılunan Selçuklu sikkeleri, hamamın bir Selçuklu eseri olabileceğini de düşündürmektedir. Patara hamamları içinde en büyük olanı, 1 200 m2'nin üzerinde bir alanı kaplayan Liman (Hurmalık) Hamamı'dır (Fig. 1 0) . Hem deniz girişine hem de kara girişine yakın konumdaki bu yapı kompleksi iki ana bölümden oluşmakta­ dır. Batıdaki hamam, doğu-batı doğrultusunda yan yana sıralanan frigidarium, tepidarium ve caldarium mekanlarını içerir. Güney duvarı 6 pencereli bir ap­ sisle sonlanan frigidarium'un 42 m2'lik bir havuzu vardır. Tepidaıium, güney yarısında geç dönemlerde oluşturulan iki adet kireç ocağı nedeniyle çok zarar

Fig. 10: Liman Hamamı © Patara Kazı Arşivi

Likya Birliği ve Eyaleti Başkenti: Patara 147

görmüştür. Caldarium'un bau cephesinde de ortada bir apsis yer alır. Çağlar içinde birçok değişikliğin yapıldığı bu alanda, apsisin iptal edilmesinden son­ raki onarımlarda onun yerine buraya iki adet su teknesi ile bau girişli bir prae­ fumium yerleştirilmiştir. Hamamın doğu yansında ise bazilika thermarum ola­ rak adlandınlan ve tamamı mermerle kaplı gösterişli yapı tipinin Anadolu'daki önemli bir örneği açığa çıkarılmışur. Doğusu apsidal bir duvarla sonlanan yapı­ nın kuzey ve güneydeki uzun yanlarına mekanlar sıralanmışur. Kuzey ve doğu dış cephe önünde iyi durumda ele geçmiş mozaik tabanlı mekanlar konumla­ nırken, güney ve bau cephe duvarlan doğrudan taş döşemeli yollara bakmakta­ dır. Kent kapısından getirilen suyla da bağlanulı olarak MS 1 . yüzyılda Flaviuslar döneminde inşa edilen Liman Hamamı'na MS 3. yüzyılda bazilika thermarum eklenmiştir. Yapının her iki bölümü de asal işlevlerini MS geç 4. erken 5. yüzyıla kadar sürdürmüş, daha sonra MS 7. yüzyıla kadar, yoğun biçimde işlik olarak kullanılmıştır. Bu değişimin nedeni büyük olasılıkla MS 641 yılında yaşanan ve tahribau bazilika thermarum'da açık biçimde görülen büyük depremdir. Frigi­ dariumda ele geçen MS 1 1 . yüzyıla ait bir define ile tepidarium buluntularından MS 13. yüzyıla tarihlenen sgrafitto bir tabak parçası bu büyük yapının işlikler sürecinden sonra da kısmi olarak kullanıldığını belgelemektedir. Kentin mimari dokusunu belirleyen bir diğer yapı grubu ise sayısı 1 3'ü bulan şapeller ve kiliseler ile büyük bazilikadır. Burada bunlardan yalnızca bazilika ile Mezar Kilisesi'ne değinilebilecektir. Liman Hamamı'nın yaklaşık 1 50 m güney­ doğusunda konumlanan Patara Kent Bazilikası, yaklaşık 60 x 30 m ölçülerinde haç transept planlı bir kilisedir. Bu ölçüleri ile çağdaşlan arasında en büyük­ ler arasına giren kilisenin bauda peristil biçiminde bir atriumu ve açık narteks olarak tanımlanan bir giriş mekanı bulunmaktadır. Kazı çalışmalan, zeminin mozaik kaplı olduğunu ve duvarlann fresko ile bezendiğini göstermiştir. Zaman içinde yapılan çeşitli ekler arasında, güneydeki piskopos konutu, kentin Erken Hıristiyanlık Dönemi tarihi bağlamında özel bir değere sahiptir. Doğuya ekle­ nen üç yapraklı yonca planlı bir ek şapel, kilise yıkıldıktan sonra da bir süre daha kullanılmaya devam etmiştir. Mimari özellikleri nedeniyle Patara Kent Bazilikası'nın MS 5. yüzyılın ikinci yansında inşa edildiği düşünülmektedir. MS 6. yüzyıl içinde sözü geçen eklerle genişleyen kilise, olasılıkla MS 7. ve 8. yüzyıl­ larda yaşanan depremlerde zarar görmüş; sonunda yıkılmış ve terk edilmiştir. Ancak Patara'nın uzun tarihi, kiliseye olasılıkla MS 1 1 . yüzyılda yıkın ular arasına inşa edilen bir şapelin gösterdiği gibi ikinci bir hayat vermiştir. Önceki araşurmalarda Kaynak Kilisesi olarak isimlendirilen Mezar Kilisesi ise pek çok açıdan önemli bir yapıdır (Fig. 1 1 ) . Yaklaşık 1 7 x 29 m büyüklüğündeki kilise, kentin asal yerleşim dokusu içinde değil, takın kuzeyinde uzanan sur dı­ şındaki Roma Çağı nekropolleri ile geç dönem işliklerinin bulunduğu bölgede inşa edilmiştir. Devşirme malzeme olarak kullanılan bazı yazıtlar ve topografik

148 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

Fig.

il:

Mezar Kilisesi. © Patara Kazı Arşivi

veriler, bu kilisenin Apollon Kutsal Alanı ile ilişkili olduğunu gündeme getirmiş­ tir. Kilisenin güneyinde, son derece özgün bir mezarlık alanı yer alır. Kilisenin apsisi, literatürde "torpido mezar" olarak bilinen mekik formunda pişmiş top­ raktan bir mezarın üzerine oturtulmuştur. Çevresi tuğlalarla desteklenen meza­ rın üstündeki sunu deliği, burada aziz mertebesine ulaşmış birinin defnedildi­ ğinin kanıudır; kilise işte bu aziz ve onun mezarı nedeniyle buraya yapılmıştır. Bu aziz öylesine önemli biri olmalıydı ki Likya piskoposu Eudemos kendisini girlandlı bir Roma Çağı lahdi içinde, azizin mezarından bir duvarla ayrılan, "bi­ tişik" sayılabilecek konumdaki bir nişin içine gömdürmüştür. Güney yandaki temenosla çevrili mezarlık alanında konumlanan başka torpido mezarlar ile ikisi kapaksız toplam 9 lahit ve 2 adet tuğla örgü lahit formlu mezarın ele geçen lahit kapaklarından beşinde daha sunu deliği bulunmaktadır. Dolayısıyla alanın bü­ tününe, benzeri bilinmeyen kapsamlı bir kutsallık atfedilmiştir. Adına, belki de Likya'nın en önemli tanrısı Apollon'un çok saygın kehanet tapınağı üzerinde bir kilise yapılan ve öldükten sonra onun himayesini kazanmak için, başta Baş­ piskopos Eudemos olmak üzere, yanına defnedilmek istenen bu azizin kimliği ile ilgili elimizde bugün itibariyle hiçbir yazılı veri yoktur. Ancak yine de bu so­ runun yanıu için öneriler yapılabilir: Eudemos adı hem 325 İznik (Nikaia) hem de 381 İ stanbul ( Konstantinopolis) konsil listelerinde karşımıza çıkmaktadır. Kimliğin tespitinden bağımsız olarak, her iki tarih de bir terminus ante quem oluş­ turmaktadır. Bu tarihlerden önce, Patara'da öylesine önemli bir dinsel kişilik ol-

Likya Birliği ve Eyaleti Başkenti: Patara 149

malıdır ki bu kilise onun mezarı üzerine yapılmış olsun ve Eudemos da kendini onun yanına gömdürsün. Bu bağlamda Patara'nın Hristiyanlık tarihi bize Leo, Paregorius ve Methodios gibi azizlerin isimleri aktarmaktadır. Bunlardan, MS 20 Haziran 3 1 2 yılından Patara'da başı kesilerek idam edildiği ve böylece din şehidi mertebesine ulaşuğı aktarılan, Likya'nın ilk piskoposu Aziz Methodios öncelikli bir aday olarak öne çıkmaktadır. Çünkü mekik formlu pişmiş toprak mezar ile mimari yapılaşımın MS 4. yüzyıla oturan başlangıç tarihi, bu olasılığı en azından güçlü bir alternatif olarak önermemizde yönlendiricidir. Mezar Kilisesi'nden başlayarak güneye ve kuzeye doğru uzanan yamaçların, birbirinden özgün me­ zar tiplerine sahip geniş nekropol alanları içermesi, bu mekanın kökende Apol­ lon Kutsal Alanı olmasına da engel değildir. Çünkü tapınak ile mezar birlikteliği Beylikler Dönemi'nden bu yana Likya'nın bilinen özelliklerindendir. Bu nekropol alanlarından, Likya'nın ilk nekropol kazısı olma özelliğini ta­ şıyan Tepecik'in doğusundaki; hyposorionlu ve hyposorionsuz lahitler, pişmiş toprak lahitler, kremasyon definler, amphora mezarlar vb. gibi zengin bir ti­ polojik çeşitliliğin yanında, Klasik Dönem'den Geç Roma Çağı'na dek ulaşan bir kronoloji de sunmaktadır. Bu alanın karşısında, Doğucasarı 'dan inen şehir surunun kuzeyinde yüzeyde ayakta duran anıt mezarlar ve lahitler, sondaj ça­ lışmalarında bulunan Likçe yazıtlı bir lahitle, en geç MÖ 4. yüzyıldan bu yana var olan bir nekropolün üstünde yer alırlar. Yine MÖ 4. yüzyıla tarihlenen Likya Tipi'nde iki lahit ise kent kapısının hemen güneybausındadır (Fig. 9) . Tanımlanan alanlardaki bir diğer önemli mezar tipi ise kuşkusuz "yeralu oygu mezarlar"dır (Fig. 1 2 ) . Açılan çok sayıda oygu mezardan, zengin çeşitlilikte buluntuların yanı sıra, Likya ölü gömme geleneklerine yönelik son derece önemli bulgular elde edilmiştir. Bugüne kadar açılanların tarihi MÖ 3. yüzyıl­ dan MS 2. yüzyıla ulaşan bir kronoloji gösterir. Tipolojik öncülleri Anadolu'da Erken Demir Çağı 'ndan itibaren farklı coğrafyalardan bilinir; ailelere aittirler ve iç döşemlerinde kaya mezarlarına benzer özellikler gösterirler. Patara'da

Fig. 12: Oygu mezar 43 © Patara Kazı Arşivi

150 Lakka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Likya'ya özgü kaya mezarlarının sadece 4 örnekle temsil edildiği de göz önüne alındığında, oygu mezarlar daha erken dönemler için de beklenmelidir. Kent kapısından itibaren liman kenarına yakın olan kısımlarda ise bir dizi tapınak mezar konumlanmaktadır. Likya'da, Nereidler Anıu'ndan bu yana bil­ diğimiz bu form, Roma Dönemi'nde tapınak mimarisine çok daha yakın bir biçime bürünmüştür. Bunlardan kazı çalışması biten bir mezar, kendisini "mat­ rona" olarak tanımlayan Likyarch Alkimos'un kızı ve Archiphylaks Alkimos'un kansı Markia Aurelia Chrysion losonis'e aittir. Patara Koyu'nun kuzey bölü­ münde özellikle anıtsal mezar yapılarından oluşan nekropoller, sadece limanın doğu yakasına değil, batı kenarına da inşa edilmiştir. Bunlardan özellikle gü­ neyde konumlanan pseudoperipteros düzenindeki mezar yapısı, hiç kuşkusuz türünün en önemli örneklerinden biridir. Kıyıdan itibaren daha kısa bir geçişle yükselen ve bu nedenle kentsel yerleşime açılmayan batı yakada, buna rağmen çok önemli başka yapılar da bulunmaktadır. Bunlar stadion, horreum (depo yapısı) ve deniz feneridir. Bugün tamamen toprak altında bulunan ve yaklaşık 200 metrelik bir uzun­ luğa sahip olduğu anlaşılan stadion, liman kenarındaki konumu ile benzersiz bir yapıdır ve ortaya çıkarılacağı günü beklemektedir. Aynı durum horreum için de geçerlidir. Liman ağzına oldukça yakın bir konumda çatı yüksekliğine dek korunan yapı, 75 x 25 m büyüklüğündedir ve 8 eşit mekana bölünmüştür. Bu mekanların hem dışarıya açılan kapılan hem de birbirleri arasında geçişleri vardır. Doğuya bakan cephesi üzerindeki Latince yazı, MS 131 yılında Patara'ya gelen İmparator Hadrian'ı "Zeus Olyınpos", kansı Sabina'yı ise "Nea Hera" ola­ rak onurlandırmaktadır. Bu nedenle yapıyı Hadrian Horreumu olarak adlan­ dırmak daha doğru olacaktır. Patara Halici ağzında ve batı kıyıda bir kum tepesi altından ortaya çıkarılan deniz feneri ise hiç kuşkusuz antik mimarinin en özgün yapıları arasındadır (Fig. 13) . MS 64/65 yılına tarihlenen yazıtı ile İmparator Nero tarafından, va­ lisi Sextus Marcus Priscus denetiminde "denizcilerin selameti" için yaptırılan fener, 2004-2005 yıllarında kazılmış ve podyumunun restorasyonu da büyük oranda tamamlanmıştır. Patara Pharosu, bir podyum ve bir kule olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. Kenar uzunluğu yaklaşık 20 m olan podyum, inşaat tarzıyla da özeldir. Ana kayayı tümüyle içine alan ve duvarları da kısmen ana kayayı kullanarak ören bu tarz, depreme karşı son derece dayanıklıdır. Bu­ günkü korunan yüksekliği yaklaşık 4,50 m olan kulenin temel mimari yapısını ise birbirlerine spiral döngülü bir merdivenle bağlanan iç içe iki silindirik yapı örgesi oluşturmaktadır. Kuleye, batı yönündeki ahşap bir kapı ile kapatılan girişle çıkılmaktadır. 6 m çapındaki dış silindirik duvar, içbükey ve dışbükey taşlardan çift cidarlı olarak örülmüştür. Duvar kalınlığı ile iç silindirin çapı 1 ,2 m ile aynıdır. 0,80-0,90 m genişliğindeki merdivenler, kulenin statik güçlen-

Likya Birlili ve Eyaleti Başkenti: Patara 151

Fig. 13: Deniz feneri (Pharos) foto A. Akçol

dirmesini artırıcı biçimde iç ve dış silindirlere bağlanmıştır. Yalnızca iki temel geometrik formun bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan ve podyum üzerinde yaklaşık 26 metrelik bir yüksekliğe ulaşan fener, yalın bir yapıdır; hiçbir yerinde bezek ya da profil yoktur. Mimarın tasarımı böylesine yalın bir biçimde tuunuş olması, açık denizde en kuvvetli rüzgarlara ve dalgalara maruz kalan yapı için aslında bir gerekliliktir. Buna rağmen yapının blokları üzerinde bir yunus ile bir phallos betimlenmiştir; iki adet haç ise çok sonradan iki ayn blok üzerine kazınmıştır. Kulenin doğu yüzünde ele geçen heykel kaidesi üzerindeki yazıt­ ta ise Patara'da ikinci bir deniz feneri olduğu okunmaktadır (antipharos) . Bu ikinci fenerin yeri henüz kesin olarak tespit edilememiştir. Ancak; uzun süredir devam eden kuraklık yüzünden suların çekilmesi ile 2014 yılında Patara'nın asıl limanının mendireği yeniden ortaya çıkmış ve bunun uç kısmında da yuvar­ lak bir yapının izlerine rastlanmıştır. Konumu nedeniyle bir fener yapısı olma­ ya aday bu kalıntıların taban suyu nedeniyle kazısı yapılamadığı için adlandırıl­ ması sorunlu olmasına rağmen, Antipharos'un bu ana liman girişinde yapılmış olması, geleneklere uygun ve şaşırunayan bir durum olacaktır. Homeros tarafından "Lykegenes", yani "Likya soylu" olarak tanımlanan tanrı Apollon'un en önemli kült merkezlerinden biri olan Patara'daki keha­ net tapınağına ait mimari döşem izleri henüz bulunamamışnr (bkz. bu kitap­ ta M. Koçak makalesi) . Aynı şekilde Patara'da doğmuş ve yaşamış olan Aziz Nikolaos'un kilisesi de belirlenebilmiş değildir. İlerleyen kazı çalışmalarıyla, Likya ve Anadolu arkeolojisinin inanç tarihi için özel önemi olan bu iki yapının bulunacağına inancımız tamdır.

152 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Olkesi

KAYNAKLAR Aktaş, Ş. 2019 "Sosyal Yaşamın Merkezi: Liman Caddesi ve Merkez Agora", H. lşkan (ed.), Patara. Kent, Uman. KOll, lslanbul: 250-268 Aklaş, Ş. 2019 "Palara Merkez Agora Balı Sloa Kuzey Kapısı", E. Çelikbaş vd. (eds.), Cevat Başaran'a 60. Yaş Armaganı, Ankara: 791-804. Ceylan, B. 2019 "Kenl Bazilikası", H. lşkan (ed.), Patara. Kent. Uman, KOll, lstanbul: 318-328. Duggan, T. M. P. 2010 "The Lycian port ol Palara and ils environs during the 131h and 141h cenluries". Gephyra 7: 47-72. Dündar, E. 2019 "Kenl Yerleşiminin Erken TanıQı: Tepecik", H. lşkan (ed.), Patıra. Kent, Uman, KOll, lsianbul: 138-152. Dündar, E. - N. Rauh 2017 "The North Baslion on lhe Tepecik Acropolis al Palara: Daling 'Early Hellenislic' Fortificalion Walls in Soulhweslern Analolia." 116speria86: 509-581 . Dündar, E. - M. Koçak 2019 "Palara Savunma Sislemleri", H. lşkan (ed.), Patara. Kent. Uman, Kült, lslanbul: 1 78-194. Erkoç, S. 2019 "Liman Hamamı", H. lşkan (ed.), Palara. Kent, Uman, Kült. lslanbul: 214-230. Gerril-Bruer, S. - M. Kunze 2010 Der Stadtplan von Patara und Beobactıtungenzıı den Stad/mauern, Patara l.1, lslanbul. Işık, F. 2019 "Balılı GöZOyle 'Geçmişinden Kopuk Lykia' ve Palara Üzerine", H. lşkan (ed.), Patara. Ken/, Uman. Kült, lslanbul: 1 04-135. -

2019 "Palara Kazılarının 25 Yılı içinde Hellas'lan Anadolu'ya Degişen Lykia UygarlıQı", Uygarlık Anado/u'dan DoOdu,

-

2011 'CiJ{Jut Gen/is Lyciae'. Patara: CiJ{Jitıl ol ttıe Lycian League, lslanbul.

lzrnir: 515-562.

Işık, F. - H. lşkan - N. Çevik 2001 Miliarium lyciae. Patıra Yol Kılavuz Anılı/ Das Wegweisermonumenı von Pa/ara, Önrapor;Vorbericht. lykia 4, Anlalya. lşkan H. - C. Schuler vd. (eds.) 2016 Patara - lykiens Tor zıır römischen Well. Mainz.

lşkan, H. - F. Şahin, 2019 "Mezar Kilisesi ve MezarlıQı", H. lşkan (ed.), Patara. Kent, Uman, Kült, lsıanbul: 332-343. lşkan. H. - N. Çevik 1995 "Die GrOlte von Paıara". lykia2: 187-216. lşkan, H. - O. Baykan 2013 "Neue Ergebnisse zur Wasserleilung von PalarafTOrkei, BaBesh Suppl. 24: 93-103. lşkan, H. - W. Eck - H. Engelmann 2008 "Der Leuchlurm von Paıara und Sex. Marcius Priscus aıs Slalthaller der Provinz Lycia von Nero bis Vespasian·, Zeitschrill lür Papyrologie und EpigriJ{Jhik 164: 91-121. Koçak, M. -E. Dündar 2019 "Balı Lykia'nın Denize Açılan Kapısı: Palara Limanı", H. lşkan (ed.), Patara. Kent, Uman, Kült, isıanbul: 286-298.. Koçak, M. 2019 "Nero Hamamı", H. lşkan (ed.), Palara. Kenl, Liman, Kült, lsıanbul: 234-247. Kolb, F 2018 lykien. Geschichle einer an/iken Landschall. Darmsladl. Korkut. T. - G. Grosche 2007 Das Bouleuterion von Patara. Versammlungsgebilude des lykischen Bundes, Patara 11.1, lslanbul. Korkut. T. - G. Işın - T. TakaoQlu- B. Özdemir 2018 "Tlos Anlik Kenli ve Teriloryumu Prehistorik Yerleşimleri", M. Şahin (ed.). Uluslararası Mysia O/ympos'u Araştırmaları Çalış/ayı, 8-11 Mayıs 2014, Orhaneli-Bursa, Bursa ve /Jçeıeri Kültür Envanteri iV. Bursa. Korkul, T. - T. TakaoQlu - K. Sezgin 2019 "Pre-Classical Habilalion at Tlos, Lycia", Adalya 22: 25-44. Lenger, D. S. 2019 "Palara Kazılarında Bulunan Sikkeler", H. lşkan (ed.), Patara. Kent, Uman. Kült, lslanbul: 394-403. Onur, F. 2019 "Monumenıum Palarense-Yol Anılı ve Lykia'nın Tarihi CııQrafyası", H. lşkan (ed.), Patıra. Kent, Uman, Kült, lslanbul: 178-194. öner. E. 1997 'Eşen Çayı Taşkın-Della Ovasının Jeomortolojisi ve Anlik Palara Kenli", Ege COOratya Dergisi9: 89-130. Peschlow, U. 2017 "Palara", P. Niewöhner (ed.), The Archaeo/ogy olByıantine Analolia. From tlıe End ollaleAnliqui/y until the coming oh /he Turks, New York: 280-290. Piesker, K. - J. Ganzert 2012 Das Theater von Patıra. Ergebnisse der Untersuchungen 2004 bis 2008, Patara 11.2 (lslanbul 2012). Şahin, F. 2019 "Palara'da Su Temini", H. lşkan (ed.), Patara. Kent, Liman, Kült, lsıanbul: 366-379. Schuler. Ch. - K. Zimmermann 2019 "Paıara Tarihi", H. lşkan (ed.), Patara. Kent, Uman. Koli, lsıanbul: 68-100. Schuler, Ch. 2018 "Palara. Türkei. Epigraphische Feldlorschung. Die Arbeilen der Jahre 2016 bis 2018, e-Forschungsberichte des DA/ 2. 162-168.

Şahin, F. 2019 "Palara'da Su Temini", H. lşkan (ed.), Patara. Kent. Uman. Koli, lsıanbul: 366-379. Zimmermann, K. 2017 "Capul genlis Lyciae -Die epigraphische Arbeil der Forschungsslelle Asia Minor in der lykischen Halenmelropole Paıara", P Leidinger - U. Hillebrand (eds.). Deutsch-Türkisclıe Beziehungen im Jahrhundert zwisclıen Erstem Wellkrieg und Gegenwart. Festschrill 100 Jahre Deutsch-TOrkische Gesellschall Münster von 1916 e. V, Berfin: 355-366. www.palaraexcavalions.com

MEZARLAR - NEKROPOLLER

Likya Nekropolleri ve Ölü Kültü OLIVER HÜLOEN*

Giriş Kültürel dokuyla ilgilenen bir gezginin Likya bölgesinde bugün edineceği ilk izlenimlerden biri, bölgenin baskın bir biçimde her yeri kaplayan mezarlar­ la dolu olduğudur ve bu durum antik Akdeniz dünyasının geri kalanından bariz bir şekilde farklılık arz etmektedir. Görünüşe göre bu farklılık hissi, Anadolu'yu

18. ve 19. yüzyıllarda ziyaret eden Ch. Texier, Ch. Fellows ve O.

Benndorf gibi (araştırmacı gezginler için bkz. bu kitapta M. Zimmermann makalesi) ilk Avrupalı gezginler tarafından da paylaşılmıştır. Bölgeye özgü eşsiz kapaklara sahip gotik görünümlü sayısız lahit (bkz. bu kitapta E. Özer makalesi), cepheleri yerel ahşap mimarisini taklit ederek oyulmuş kaya me­ zarları (bkz. bu kitapta Z. Kuban makalesi) ve taştan yapılmış bağımsız ev tipi mezarlar özellikle öne çıkmaktadır. Dikme mezar ise bir başka önemli mezar türüdür, fakat diğerlerine nazaran çok daha nadirdir ve daha büyük yerleşim­ lerde görülür. Likya' da günümüz gezginlerinin hiçbir mezara rastlamayacağı bir yer bulmak oldukça zor görünmektedir. Bu yazının amacı, Likya bölgesinin mezar kültürü ve nekropollerine dair ge­ nel bir fikir ortaya koymaktır. Kronolojik olarak, Hellenistik Dönem öncesine odaklanan bu yazıda, özellikle MÖ 4. yüzyılın ikinci yarısında sona eren "Bey­ likler Dönemifl üzerinde durulmaktadır (bkz. bu kitapta F. Kolb makalesi). Bu dönem üzerinde durulmasının sebeplerinden biri, Likya tipi mezarların görü­ nüşe göre ikincil gömüt olarak yeniden kullanılmış olmasıdır. Bunun sonucun­ da, "Beylikler Dönemi "nde yapılan mezarlar, yüzyıllar boyunca kullanılan Lik­ ya nekropolleri olma özelliği göstermektedir. Diğer yandan, Likyalıların mezar kültürüne karşı tavrı büyük ölçüde muhafazakardır; dolayısıyla Hellenistik ve İmparatorluk dönemleri boyunca, hatta Erken Hıristiyanlık Dönemi'nde bile kendi kültürel miraslarına sahip çıkmışlardır. Bu durum, binyıldan fazla süren bir uygulama olarak lahitlerde sürekli ogival kapakların kullanıldığı mezar mi­ marisinde net olarak görülebilir. Patara'da bulunan İmparatorluk Dönemi'ne ait bir yazıta göre, bu form sadece Likya'ya özgü olarak kabul edilirken, se•

PD Dr., Österreichisches Archiiologisches Institut, Zentrale Wien, Franz Klein-Gasse 1 , A-II90 Wien. [email protected]

156 Lukka'dan Likya'ya 1

Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

merdam biçimli lahit kapaklarının dışarıdan geldiği ve muhtemelen geçici bir moda olarak kullanıldığı düşünülmektedir.

Mezar tipleri Belirtilen bu üç mezar tipinin yanı sıra, çoğunluğu son zamanlara kadar bilin­ meyen veya sadece daha az bir öneme sahip olduğu düşünülen birçok mezar tipi bulunmaktadır. Genel olarak, bu mezar tiplerinin karakteristik özelliği, arazide fazla dikkat çekmeyen mimari tarzlara sahip olmaları ve çoğunlukla Hellenistik Dönem öncesinde inşa edilip kullanılmış olmalarıdır. Bu mezar tiplerinden ilki, "tümülüs" adı verilen mezar tepecikleri olup, Likya' da genellikle yığma moloz taşlarla inşa edilmişlerdir. Mezar tepeciğinin içinde, standart olmayan tarzda bir veya daha fazla mezar odası bulunmakta ve bu odalara bir dromos vasıtasıyla erişim sağlanmaktadır. Yaklaşık 19 m çapıyla Likya'nın bilinen en büyük tümülüs mezarı, Phellos nekropolünde yer almakta ve aynı zamanda kesin bir şekilde tarihlenebilenler arasında en erken olma özelliğini taşımaktadır (Fig. 1). İ ki veya daha fazla mezar odasında bulunan ve aralarında Hellen ithalleri de olan seramik parçalarına dayanarak, bu yapının inşa zamanı MÖ 7. veya 6. yüzyıla tarihlenebilir. Dolayısıyla, Perslerin bölgeyi fethinden öncesinde bile, Likya'nın dikme mezarlar, kaya mezarları ve bahsi geçen lahitlerden de eski olan anıtsal ve bölgeye özgü bir mezar tipine ev sa­ hipliği yaptığını söyleyebiliriz. Bazı yerlerde, Klasik Dönem ve hatta Hellenistik Dönem' de inşa edilmiş olması muhtemel tümülüsler de görülmektedir (Fig. 2).

Fig. !: Likya'nın Phellos'taki en büyük tümülüslerinden biri, Arkaik Dönem. foto O. Hülden

Likya Nekropolleri ve ôlü Kültü 157

Fig. 2: Kyancai bölgesindeki Arko.ik­ Klasik döneme tarihli bir tümühisün planı (foto O. Hülden) S,O m

Her ne kadar Likya tümülüsleri, genel olarak bu mezar tipinin Lidya ve Frigya kültürüyle bağlantılı İç Anadolu' daki temsilcileri ile ilişkilendirilebilir olsa da (bkz. bu kitapta G. Tiryaki makalesi), iki grup arasında bir ayrım yap­ mak daha uygun görünmektedir. Öncelikle, Likya'daki örnekler Güneybatı Anadolu ve Ege bölgeleri bağlamında değerlendirilmelidir. Şurası unutulma­ malıdır ki; Geometrik, Arkaik ve Klasik dönemlere tarihlenen tümülüsler, Ak­ deniz Bölgesi'nin her yerinde yaygın olarak görülmekte ve ilk ortaya çıktıkları münferit bir alanı tanımlamak mümkün olmamaktadır. Bu mezar tipinin bu kadar yaygın olarak kullanılmasının arkasındaki neden olasılıkla, çoğunlu­ ğu aristokratlardan oluşan mezar sahiplerinin, öldükten sonra varlıklarını bu gösterişli mezarlarla sembolik olarak devam ettirme arzusu olabilir. İç Ana­ dolu' daki emsallerinin Likya tümülüsleri üzerinde doğrudan bir etkisinin ol­ ması pek mümkün değildir; çünkü bir geçiş bölgesi olarak işlev gören Elmalı Ovası ve kuzeydeki diğer alanlardaki maddi kültürün aksine, Likya üzerinde Lidya ve Frigya'nın etkisi ya hiç görülmez ya da çok az bir oranda kalır (bkz. bu kitapta D. Schürr makalesi) . Peki, başka bağlantılar kurulabilir mi? Karia'nın kıyı şeridine yakın kom­ şu bölgelerinde, yapım tarzı bakımından bazı yönlerden Likya'daki emsal­ leri ile ortak özelliklere sahip tümülüsler görülür; ancak bunlar tamamıyla aynı değildir. Çoğu Halikarnassos Yarımadası üzerinde bulunan bu Karia tümülüs örnekleri, ya Lidya' dan etkilenmiş ya da doğrudan Lidya tarafından yapılmış olan ve Karia'nın kuzey bölgelerinde görülen tümülüslerden fark­ lıdır. Ayrıca, Güneybatı Anadolu kıyılarının açığındaki On İki Adalar (Do­ dekanesos) da benzer tümülüs örneklerine sahiptir. Bu bakımdan Ege coğ-

158 Lukka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

rafyasındaki mezarlar, sa­ dece Güneybatı Anadolu'ya has olan bu tümülüs tipi mezarlara, nispeten küçük bir oranda Ege özelliği kat­ maktadır. Özellikle

Arkaik

Dö­

nem 'e ait tümülüslerde gö­ rülen Likya ve Karia arasın­ Fig. 3: Phellos'ıaki bir tiimiillısiin .J. Zahle tarafından yapılmış rekonstrüksiyon denemesi Zahle 1975: 90, fig. 1 2

daki bu bağlantı, podyumlu teras mezarları ile çeşitli şe­ killerdeki oda mezarlarda da eşit ölçüde görülmektedir.

İlk mezar tipinin adından da anlaşılacağı üzere, bu mezarlar serbest duran podyumlar veya duvarları düzensiz kesilmiş taşlar ve bazen poligona) ya da kesme taş bloklar kullanılarak bir tepenin yamacına yapılmış teraslar şeklin­ dedir (Fig. 3). Tümülüslerde olduğu gibi, bir ya da birkaç mezar odasına sahip olan bu mezarlarda, boşluklar moloz veya toprakla doldurulmuştur (Fig. 4). Bilim insanları arasında, bu podyum ve terasların üst yüzeylerinin tesviye edi­ lip serbestçe erişilebilir hale getirilip getirilmediği veya mezar kültünde kul­ lanılan ve görünüş itibariyle kaya mezarlarının cephelerine benzeyen ahşap yapılar için bir platform görevi görüp görmedikleri konusu hata tartışmalıdır.

Fig. 4: Phellos'taki teras-mezar, Arkaik-Klasik dönem. foto O. Hiilden

Likya Nekropolleri ve ôlü Kültü 159

Henüz çozume kavuşma­ mış bu soru oldukça önem­ lidir, çünkü bu ahşap ya­ pılar eğer gerçekten kulla­ nıldıysa, kayalara oyulmuş cephe mezarlar ile taştan yapılan ev tipi mezarların şeklinin esinlendiği model olarak tanımlanabilirler. Diğer yandan, bir seviyede olan podyum ve terasları tipolojik olarak farklı ele

Fig. 5: Tiise'deki oda mezar, Arkaik-Klasik dönem foıo O. Hiilden

alma zorunluluğu doğar ve bunların model olarak kul­ lanılmış olamayacağı so­ nucuna varılır ki o zaman bunları konut veya daha büyük olasılıkla dini mima­ ride aramak gerekecektir. Yukarıda sıralanan ikin­ cı ve son mezar tipi olan oda mezarın, iki ana alt Lürü görülmektedir. Birinci tür, mezar odası olarak işlev

Fig. 6: Kyaneai bölgesindeki kiiçiik oda mezar foıo O. Hiilden

gören ve genellikle işlenmiş taş bloklarla inşa edilen, küçük ve serbest duran yapılardan oluşur (Fig. 5). Aynı olgunun daha "küçük" versiyonu olan ikinci türde, mezar odası kısmen veya tamamen kaya içine yerleştirilmiş ve genellikle büyük taş levhalarla kapa­ tılmıştır (Fig. 6). Özellikle ikinci gruptakiler olmak üzere, bu alt türler daha basit tipte mezarlar olup, kronolojik olarak bahsi geçen diğer türlerden daha geniş bir yayılım göstermektedir. Tipolojik sınıflandırmaları ve "Likya tipi oda mezarlar"ın çeşitli türevleri arasındaki bağlantılar hala çok net değildir. O halde, Likya'da görülen mezar tiplerinin gelişimini şu şekilde izlemek mümkündür: Perslerin bölgeyi fethinden önceki dönemde, yani aristokrat ai­ lelerin gücü elinde bulundurduğu Beylikler Dönemi'nin siyasi ve sosyal şartla­ rının büyük ölçüde geçerli olduğu zamanlarda, mezar mimarisi çeşitlilik gös­ termekte ve başlıca mezar tipleri olan tümülüsler, podyum ve teras mezarlar ile oda mezarlara ilgi duymaktadır. Bu mezar tipleri, tipolojik olarak Karia'da ve kısmen Anadolu açıklarındaki adalarda bulunan benzer mezarlarla bağlan­ tılı görünmektedir. Pers hakimiyetinin başlamasıyla birlikte, yerel elit kesim

160 Lukka'dan Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

dikme mezarlar, kayaya oyulmuş cepheli mezarlar, ev tipi mezarlar ve lahitler gibi yeni mezar tipleri geliştirmeye başlamıştır. Bu yeni mezarlar, Doğulu bir imparatorluğun elit kesimlerinin bir parçası olma ihtiyacından kaynaklanan temsil edilme isteğini yansıtmaktadır. Dikme mezarlar dışında, bu yeni mezar tipleri dış etkilerden uzak kalamamıştır; ancak yine de Likya'daki biçimleri özgün yenilikler olarak kabul edilebilir. Yukarıda tanımlanan mezar tiplerinin tümü, "Beylikler" Dönemi 'nin sonu­ na kadar aşağı yukarı eşit olarak yan yana varlıklarını korurken, bazı nekro­ pollerde özellikle kaya mezarlarının sayıca çok daha fazla olduğu görülmekte­ dir. Tipolojik olarak bütün mezar tiplerini inceleme kapsamına almak adına, son olarak khamosorion adı verilen, kayaya oyulmuş ve lahitlere benzetmek için bir kapakla örtülmüş; fakat görünür bir teknesi olmayan mezar tipinden de bahsetmemiz gerekir. Dikme mezarlar dışındaki tüm mezar tipleri, büyük ya da küçük bütün yerleşimlerin nekropol alanları ile çiftlik kontekslerinde gö­ rülmektedir. Hellenistik Dönem' in başlamasıyla birlikte, yukarıda bahsi geçen mezar tip­ lerine ait yeni mezarların inşası büyük ölçüde durmuştur. Buna rağmen, eski mezarların yeniden kullanılmasından dolayı çoğu nekropolün görüntüsü ne­ redeyse hiç değişmemiştir. Bu genel eğilime direnen sadece lahitler olmuş ve İmparatorluk Dönemi'nde, Anadolu'nun geneli ile Roma İmparatorluğu'nun diğer bölgelerinde olduğu gibi, baskın mezar tipi haline gelmiştir. Ancak bu lahitler, daha önce belirtildiği üzere, bölgenin karakteristik özelliği olan se­ merdamlı kapak kullanımıyla tipik Likya görünümünü korumuştur. Öte yan­ dan, Hellenistik ve İ mparatorluk dönemlerinde de yeni mezar tipleri ortaya çıkmıştır. Birkaç yıl önce Patara'da yapılan kazılarda, içlerinde bu dönemlere tarihlenen eşyalar bulunan kripta benzeri oyma mezarlar ortaya çıkarılmıştır. Bazı nekropol alanlarında, tapınak mezar adı verilen ve daha eski dönemlere ait küçük bir grup anıtsal mezarın özelliklerini sergileyen yapılar da görül­ mektedir (bkz. bu kitapta]. Borchhardt makalesi).

Mezarların tarihlenmesi Yukarıda çeşitli mezar tiplerini ele alırken, bunların kronolojik gelişimlerini ana hatlarıyla anlatmıştık. Şimdi de bu tarihlemenin ilkelerini inceleyeceğiz. Genel hatlarıyla Likya mezarlarının tarihlenmesi, bilindiği üzere riskli bir durum olarak anılır. Bunun temel nedeni de bu yapıların çoğunlukla yüzyıl­ lar boyunca ikincil gömüler için sürekli olarak yeniden kullanılmış olması­ dır. Bu yüzden, ilk gömüden kalma buluntulara çok nadir rastlanır ve ilk ya­ pım tarihi hakkında bilgi bulmak oldukça zordur. Şu ana kadar Arkaik veya Klasik dönemlere ait bozulmamış hiçbir mezar bulunamamıştır. Hellenistik ve Roma dönemlerinden kalma az sayıda mezar eşyası, birkaç istisna dışın-

Likya Nekropolleri ve ôlü Kültü 161

da, mimarisine dayanarak zaten sağlam bir şekilde tarihlenmiş ve dolayısıyla kronolojisi eksik mezarların tarihlemesinde sınırl ı faydaya sahip mezarlarla bağlantılıdır. O halde, Likya mezarlarının çoğunun tarihlenmesi neye göre yapılır? Her ne kadar genellikle sadece belirli bir döneme işaret etse de ilk faktör mimari tasarımdır. Bu tarihleme tekniğinde, örneğin, duvar stilleri veya duvar inşa teknikleri temel alınarak kronolojik bir sınıflandırma yapmaya çalışılır; an­ cak bunlar çok nadiren kesin bir tarih noktasına ulaşılmasını sağlar. Özenle işlenmiş cephelerinin bol miktarda güvenilir ve kesin tarihleme ölçütleri sağ­ layacağı düşünülen kaya mezarları bile, tarihleme konusunda büyük zorluklar çıkarmaktadır. Sonuç olarak, bilim çevreleri tarafından ortaya atılan kayaya oyulmuş Likya tipi cephe mezarların neredeyse tamamının MÖ 4. yüzyılda inşa edildiği iddiası, kesinlikle tartışmaya açılmalıdır (krş. bu kitapta Z. Ku­ ban makalesi). Bu tarihleme, söz konusu mezar tipine ait örneklerle ilişkilen­ dirilen bütün kabartma ve yazıtların, biçimsel ve paleocoğrafik özellikleri ışı­ ğında bu yüzyıla tarihlenebileceğinden yola çıkarak savunulmaktadır. Ancak, burada şu soruyu sormalıyız: Acaba, bu kronolojik yaklaşım bu tipteki tüm mezarlara, hatta kabartmaları veya yazıtları olmayanlara bile tartışmasız uy­ gulanmalı mıdır? Hem mutlak hem de göreli kronolojik referans noktalarını kullanan gerçek bir tipolojik sıralama, şu ana kadar sadece lahitlerde yapılabilmiştir. Belirli mi­ mari unsurlar, Klasik Dönem ile Roma Dönemi arasına ait çok çeşitli yazıtlara dayanarak tarihlenebilmektedir çünkü bunlar yazılı levhaların (tabula veya ta­ bula ansatae) biçim ve tasarımlarındaki belli değişikliklerle ilişkilidir.

Tipik bir Likya nekropolü nasıl görünür? Detaylarındaki farklar göz ardı edildiğinde, Likya'daki nekropoller görünüşte nispeten tek tiptir. Antik dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi, bu mezar­ lar da kural olarak, yerleşim yerlerinin dışında ve ulaşım yollarının çevresinde bulunur. Kaya mezarlarının sayısı ve dağılımı doğal olarak uygun kaya yüzle­ rinin mevcudiyetine bağlıdır. Tek başına bu bile Likya'daki mezarların kesin­ likle belirli bir eksen boyunca veya belirli bir yönde yerleştirilmediğini göster­ mektedir. Oldukça simgesel ve gösterişli bazı mezarların, arazideki yönelim ve konumları itibariyle görünürlüğe çok da önem vermemiş olması ayrıca dikkat çekicidir. Lakin antik zamanlarda insanların tercihinin gerçekten bu yönde olup olmadığını, elimizde arazinin antik dönemdeki yapısı hakkında yeterli bilgi olmadığından, her zaman tespit edemeyebiliyoruz. Özellikle "Beylikler" Dönemi'nde, nekropol ve yerleşim alanlarının aslın­ da birbiriyle iç içe girdiği iddialarıyla karşılaşıyoruz. Bu iddiayı destekleyecek gerçek kanıtlar bulunmasa da mezarların yerleşim alanlarının içine veya ko-

162

Lukka'dan Llkya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

nut alanlarının hemen yakınına kurulmuş olması tamamen ihtimal dışı de­ ğildir. Ancak diğer alanlarda olduğu gibi, bu tarz uygulamalar Likya'da kural haline gelmemiştir. Yerleşimlerin içinde genellikle münferit halde bulunan mezarların çoğunluğu, oldukça dikkat çeken bir konumdadır ki bu da mezar sahiplerinin üst sosyal sınıftan olduklarını gösterir. Bu durum, özellikle dik­ me mezarlarda daha belirgindir, çünkü bu tip mezarlar sadece daha büyük ve önemli yerleşimlerde görülür; dolayısıyla Likya hanedan ailelerine ait olduk­ ları konusunda herkes hemfikirdir. Bu mezarların çoğu, yerleşimlerin içinde dikkat çeken yerlere yerleştirilmiş olup, kent meydanlarıyla kısmen de olsa bir bağlantıları olduğu düşünülmektedir. Bu yorumu destekleyen yazıtlarla bir­ likte ele alındığında, bu mekansal ilişki nedeniyle buradaki meydanları agora olarak düşünebiliriz; ancak bu mekansal düzenleme bilindik Hellen agoraları ile bir tutulmamalıdır. Kent meydanı veya agorada bulunan dikme mezarların en dikkat çekici örneği, kuşkusuz Ksanthos'taki Yazıtlı Dikme'dir. Likya'daki intramural gömü geleneği tartışılırken unutulmaması gereken hususlardan biri de örneğin iskan edilmiş alanlarının potansiyel büyüme ve genişleme oranları gibi, yerleşimlerin gelişim süreçleriyle ilgili konularda eli­ mizde çok az verinin bulunmasıdır. Bu nedenle, mevcut duruma ilişkin genel kabul gören bilgiler gelecekte kesinlikle değişecektir. Diğer yandan, Likya nekropollerindeki mezarların, kentteki sosyal tabakalaşmayı yansıttığı görü­ şü genel olarak doğru kabul edilebilir, fakat bu tarz bir ilişki sadece Likya ile sınırlı değildir. Ö te yandan bazı durumlarda özenle işlenmiş bir mezar, gömülü bireyin yüksek statü sahibi olduğunu göstermeyebilir. Böylesi durum­ larda, örneğin mezar için seçilen konum gibi çeşitli faktörler göz önüne alı­ narak bir ayrım yapılabilir. Fakat ne yazık ki gömülen bireyler ve daha geniş kültürel bağlam hakkında yeterli bilgimiz olmadığından, bu ayırıcı faktörleri tam olarak belirlemek genellikle zor olmaktadır. Bununla birlikte, genel olarak tüm gömülerde uyulması gereken bazı ku­ rallar olduğu açıkça görülmektedir ve bunların çoğu, eğer özel mülke dikil­ memişse, mezarların yerleşimi ve konumu ile ilgili kurallardır. Mezar arazileri ve mezarların, belirli ailelere ait olduğu açıkça ortadadır; yazıtlar da kimin nereye gömüleceğine dair net düzenlemeler olduğunu göstermektedir. Bu ku­ ralların zaman zaman ihlal edildiğini, mezarların genellikle ilgili aileye öde­ necek para cezaları ile korumaya alındığı gerçeğinden anlayabiliyoruz. Son olarak, miiiti adı verilen bir tür idare heyetinin, nekropollerin ve mezarların idaresi ile gömülerden sorumlu (veya en azından bir şekilde bağlantılı) olduğu belgelenmiştir. Bu heyetin yetkilerine dair daha detaylı �ir bilgiye şu ana ka­ dar ulaşılamamıştır ve elimizdeki belgeler sadece MÔ 4. ve 3. yüzyılda mevcut olduğunu göstermekte olup, bu tarihten sonra kayıtlarda görülmemektedir.

Likya Nekropolleri ve ôlü Kültü 163

Ölü kültü Benzer şekilde, Likya' da ölü gömme bağlamında gerçekleştirilen ritüeller ve ölü kültü kapsamındaki uygulamalar hakkında da yeterli bilgi yoktur. Bunun başlı­ ca nedeni, konuyla ilgili neredeyse hiçbir yazılı kaynak bulunmamasıdır. Edebi kaynaklarda bu uygulamalara dair en ufak bir atıf bile görülmezken, genellik­ le Likya dilinde yazılmış ve hali net olarak anlaşılamamış mezar yazıtlarından edinilen bilgi kırıntıları (bkz. bu kitapta R. Tekoğlu makalesi), konuyla ilgili çok az fikir vermekte ve bilim insanlarına geniş bir spekülasyon alanı sağlamakta­ dır. Likya dilinin en iyi uzmanlarından biri olan G. Neumann, konuya dair çok az bilgimiz olmasının nedenini şöyle özetlemektedir: "Likya yazıtları ölü kültü hakkında hiçbir ifadeye yer vermemektedir. Bunun sebebi, ölü kültünün ailevi bir konu olması, ancak yazıtların, (örneğin yasaklamalar) başkalarına, özellikle yabancılara hitaben yazılmış olmasıdır". Sonraki dönemlere ait metinler, me­ sela Tlos veya Ksanthos'ta ele geçen ve MÖ 200 civarına tarihlenen bir yazıt, mezar etrafında hayvan kurban edilmesi (Fig. 7) ve ziyafet verilmesi gibi ölü kültü uygulamaları hakkında bilgi vermektedir; ancak bu bilginin ne ölçüde genellenebileceği ve daha önceki zamanlara uyarlanabileceği net değildir. Benzer şekilde, Likya mezar kabartmalarındaki betimlemeler de temkin­ li yorumlanmalıdır; çünkü eski metinlerin rehberliği olmadan, bugün bu tasvirlerin anlamını açıklamak oldukça zordur. Bu sahnelerin çoğunluğun­ da, savaş, ziyafet, avcılık, savaş arabası ve şölen gibi belirli temalar görülmek­ te olup, Likyalı elit kesimin çoğunlukla Hellen ve Anadolu-Doğu dünyasında yaygın aristokratik idealler rehberliğinde sürdüğü yaşam tarzına dair çok değerli bilgiler sağlamaktadırlar. Ölü kültü uygulamaları hakkında birtakım

Fig. 7: Phellos'daki boğa kabartması. foto O. Hıilden

164 Lukka'dan Likya'ya 1

Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Fig. 8: Avşar Tepesi (Zagaba?) Klasik Dônem mezarı.

N

ft "'

foto O.

Hülden

Fig. 9: Avşar Tepesi (Zagaba?) nekropolünde bulunan Klasik Dönem mezarın planı Plan: Kyaneai-Project Tı:ıbingen, A. Thomsen

Likya Nekropolleri ve ôlü Kültü 165

Fig. 10: Trysa Heroonu'nun iç bölümünün 19. yüzyılda G. Niemann tarafından yapılmış rekonstrüksiyon denemesi

bilgiler içeren çok az sayıdaki sahne ise, farklı yorumlara kapı açmakta ve muhtemelen bu sahneler antik dönemdeki uygulamaları ancak çok azıyla yansıtmaktadır. Bilim insanları, örneğin genelde bütünlüğü bozulmadan gömülen ve çok nadiren yakılan ölünün normal insan ölçülerini aşan şekillerde kutsallaştı­ rılıp kutsallaştırılmadığı konusunda farklı yorumlar yapmaktadır. Bazıları, aşağı yukarı Hellen kahraman kültüne karşılık gelen düzeyde bir tapınma fikrini tercih ederken, diğerleri Anadolu ve Doğu geleneği doğrultusunda bir tanrılaştırma fikrini benimsemektedir. Hangi modelin geçerli olduğunu belirlemek zor görünse de, en akla yatkın fikir, kamu alanlarında bulunan bey mezarlarından yola çıkarak, en azından bölgedeki "beylerin" ölü kültü kapsamında bir şekilde kutsallaştırılmış olduğudur (Fig. 8-10). İ ster "normal" isterse "insanüstü" seviyede olsun, mezar kültü bağlamında gerçekleştirilen uygulamalara dair gerçek arkeolojik kanıt çok nadir bulunmaktadır. Dolayısıy­ la, örneğin mezarlarda ölünün onuruna ziyafetler düzenlendiğini varsaymak mantıksız görünmese de elimizdeki deliller yetersizdir ve bunların yapıları, içeriği ve süreleri hakkında hiçbir bilgi mevcut değildir (Fig. 11). Aynı durum, ölülerin onuruna düzenlenen mezar oyunları için de geçerlidir. Buna ek ola­ rak, cenaze töreni esnasında veya sonrasında uygulanmış olabilecek başka ri­ tüellerden bahseden tek tük kaynak da mevcuttur. Toprağa şarap dökme (li­ basyon) sunumu çok önem verilen bir uygulama olarak görünmektedir, ancak ölünün onuruna yapılan diğer sunu tipleri, özellikle kurban kanıyla yapılan sunular konusu belirsizdir.

166

Lalli'daa Llkya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Fig. 1 1 : Phellos'ta Klasik Dönem'e tarihli, üzerinde cenaze şöleni kabartması bulunan lahit çizim Fellows 1841

Sonuç olarak, Likya'da benimsenen öteki dünya anlayışlarına dair bilgimiz yok denecek kadar azdır. Bazı mezar odalarının yükseltilmiş konumu ile ya­ zıtlarda ifade edilen yükseklere gömülme arzusu, göklerde bulunan bir öteki dünya anlayışına işaret etmektedir. Ksanthos'taki Harpy Anıt Mezarı üzerinde yer alan, pençelerinde küçük insan figürleri taşıyan, siren benzeri kanatlı ya­ ratık betimlemeleri, bu bağlamda ölülerin ruhlarını gökyüzüne taşıyan "dişi ölüm melekleri" olarak yorumlanmaktadır. Bu kavram, aralarında serbest du­ ran heykellerin de olduğu Likya sanatına ait diğer kadın heykelleriyle ilişki­ lendirilse de, bu dişi "ölüm melekleri" konusu hala gizemini korumaktadır.

Sonuç Bu yazı, antik Likya'da ölü gömme kültürünün yüzyıllar, hatta binyıldan fazla süre boyunca ne kadar farklılaştığını, fakat aynı zamanda ne kadar özgün ve kısmen tutarlı ve kararlı kaldığı gerçeğinin altını çizmeyi amaçlamaktadır. Yazının dikkat çektiği diğer bir husus da, iyi korunmuş çok sayıda mezar ve defin bulunmasına rağmen, -tek başına Kyaneai bölgesindeki yerleşimlerin nekropolleri ile kırsal alanlarda, bugün bile yaklaşık 1300 adet mezara ait izler görülmektedir- Likya mezar kültürüne ilişkin temel soruların hala cevapsız ya da en azından yeterli ölçüde cevaplanmamış durumda olmasıdır. Özellikle, ölü gömme sırasında ve sonrasında gerçekleştirilen uygulamaların yanı sıra, bunların bağlamı hakkında bilgi edinmemizi sağlayacak öteki dünya anlayış-

Likya Nekropolleri ve ôlü Kültü 167

)arına dair bilgimiz oldukça sınırlıdır. Ayrıca, tipoloji ve kronoloji hakkında çok sayıda soru cevap beklemektedir. Bu yüzden, Likya mezar kültürü üzerine daha fazla uluslararası araştırma yapılması acil öneme sahiptir, çünkü özel­ likle dağlık Likya'nın uzak bölgelerinde yer alan mezarlar, genellikle fütursuz mezar hırsızlarının insafına bırakılmış durumdadır.

KAYNAKLAR Blakolmer, F. 1993 'Die Grabung in der Nekropole V von Limyra-Vorlaulige Ergebnisse", J. Borchhardl - G. Dobesch (eds.). Akten des il. tnıemationalen Lyfıien-Symposions. Wien 6. -12. Mai 1990, Bd. 2. Wien: 149-162. Borchhardl, J. - A. Pekridou-Gorecki 2012 Lmyra. i Shıdien zu Kunsl und Epigrııphik in den Nekropolen der Anlike, Wien. Çevik. N. 2000 'A Dead-cull Place in Simena. Lycian Dpen-air Rock-cul Sancıuaries and Their Analolian Aspecls', C. Işık (ed.), Studien zur Religion und Kullur Kleinasiens und des ag!lischen 8eteiches. Festschrin tor Baki Ö!Jün zum 75. Geburtstag, Bonn: 37-50. Demargne, P. 1974 Tombes-maisons, tombes rupesltes el sarcophages. Fouilles deXanlhos5. Paris. Fellows. Ch .1841 An Accounı ot Oiscoveries in Lycia, being a Joumal Kepi during a Second Excursion in Asia Minor. London. Hülden. O. 2006 Graber und Grabtypen im Bergland von Yavu (Zentrallykien). Studien zur anliken Grabku/lurin Lykien, Bonn. 2006 "Überlegungen zum Tolenkull der lykischen Dynasıenzeil". M. Huller - S. Hutter - Braunsar (eds.), Pluralismus und Wandel in den Retigionen im vorhellenistischen Anatolien. Aklen des religionsgeschichlfichen Symposiums in 8onn (19. -20. Mai 2005), Münsıer: 65-78. 2010 Oie Nekropo/en von Kyaneai. Studien zur anliken Grabkullur in Lykien il, Bonn. baskıda/ torthcoming "Die Graber von Phellos.

Mil einem Exkurs zur Nekropole von Anliphellos (Sludien zur aniiken Grabkullur in

Lykien 111)". M. Zimmermann (ed.). Phellos in Zentrallykien. Ergebnisse der Feldlorschungen 2002-2004. Işık. F. 2005 "Die Vergölllichung der lykischen Dynaslen im Lichle lhrer Graber", H. lşkan - F. Işık, Grabtypen und Totenkult im südweslfichen Kleinasien. lnternalionales Kolloquium. Antalya 4.-8. Oktober 1999. Likya6, Anlalya: 107·124.

lşkan. H. 2002 ·zum Tolenkull in Lykien 1: Ein dalierbares Felsgrab in Palara und Leichenspiele in Lykien", /stanbuler Milleilungen 52: 273-309. -

2004 "Zum Toıenkull in Lykien il: Schlachlopfer an lykischen Grabern", T. Korkul (ed.), 60. Yaşında Fahri lşık'a Arma!Jan. Anadolu'rla Oo{Jdu, lsıanbul: 379-417.

lşkan-Yılmaz. H. - N. Çevik 1995 "Die Grüfle von Paıara", Likya2: 187-216. Kuban, Z. 2012 Die Nekropolen von Limyra. Bauhistorische Sludien zur Klassischen Epoche, Forschungen in Limyra4, Wien. Marksleiner, Th. 1993 "Wohn- oder Sakralbaulen: Die Suche nach den hölzernen Vorbildern lykischer Felsgraber", Jahreshette des OsterreichischenArchaoıogischen ınstitutes in Wien62: 87-94.

Parker, R. 2010 "A Funerary Foundalion from Hellenislic Lycia", Chiron 40: 103-122. Zahle, J. 1975 "Archaic Tumulus Tombs in Cenıral Likya (Phellos)". Ac/aArchaeologica 46: 77-94.

Milyas Boyalı Mezar Odaları: Kızılbel, Müğren ve Karaburun il S. GÖKHAN Tİ RYAKİ•

Antik coğrafyada Likya, Kabalia ve Pisidia arasında uzanan Milyas, günümüz Elmalı ilçesini de (Antalya) kapsayan geniş bir coğrafi düzleme oturur. Bölge, prehistorik dönemlere inen yerleşim tarihi ve Antalya ile Elmalı arkeoloji mü­ zelerinde sergilenen farklı dönemlere ait sansasyonel buluntular aracılığıyla yaygın bir tanınırlığa sahiptir. Burada tanıtılacak olan Geç Arkaik-Erken Kla­ sik dönemlere ait mezar odaları 1970'li yıllarda yoğunlaşan tahribat süreciyle eşzamanlı olarak merhume M.J. Mellink tarafından kayıt altına alınmışlardır. Bunlardan Kızılbel, 1998 yılında monografik bir çalışma ile (Mellink 1998); Karaburun il ise çeşitli periyodik yayınlarda yer alan kazı raporları ve/veya makaleler aracılığıyla bilim dünyasına tanıtılmıştır (Miller 2010) . Aşağıdaki incelemede, bu iki mezar odasına nazaran literatürde daha az tanınan Müğ­ ren Tümülüsü ve onun mezar odasına ait "yeni" verilere de (Tiryaki 2015) yer verilerek Milyas boyalı mezar odalarının mimari ve iç dekorasyonlarına ait genel bir değerlendirme sunulmuştur.

Kızılbel Elmalı ilçesinin 4 km batısında, Elmalı Dağ'dan Karagöl'e doğru sokulan Uzunburun üzerinde, MÔ 6. yüzyılın son çeyreğine yerleştirilen Kızılbel Tü­ mülüsü yer alır (Fig. 1 ) . Tümülüs 1969 yılında gerçekleşen kaçak kazılar ara­ cılığıyla açığa çıkmış ve aynı yıl içinde M. J. Mellink tarafından Semahöyük­ Karataş'ta sürdürülen araştırmalar kapsamına alınarak 1975 yılına kadar sis­ temli kazılarla araştırılmıştır. Kızılbel Tümülüsü, Pers hakimiyeti altında yaşayan ellili yaşlarda, olasılık­ la yaralanma sonucu yaşamını yitirmiş yerel bir beye aittir (Mellink 1998: 4). Tümülüs için Elmalı Ovası'nda geniş bir peyzaja hakim, aynı zamanda, ova­ nın farklı düzlemlerinden görülebilecek özel bir nokta seçilmiştir. Planlanmış, bilinçli bir tercihi yansıtan bu yer seçimi (Mellink 1998: 1), mezar odasının Uzunburun'daki Orta Kalkolitik Dönem'e ait iskan alanının hemen kıyısında ve •

Dr. Ôğr. Üyesi, Akdeniz Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, TR-07058 Yerleş­ ke, Antalya. [email protected]

Milyas Boyalı Mezar Odaları: Kızılbel, Müğren ve Karaburun II 169

Beydeğiı-meni mevkiinde tespit edilen Erken Tunç Çağ buluntu merkezinin 1 km batısında konumlandırılmış olma­ sında da etkin olmuş görünür. Antik dönemlerden günümüze değin birden çok kez soyulmuş olmasının yanı sıra erozyon, rüzgar aşınması vb. nedenler­ le de tümülüsün orijinal boyutu hak­ kındaki bilgiler sınırlıdır. Tek odalı, beşik çatıya sahip taş me­ zar odası tümülüsün tam merkezinde bulunmayıp güneybatı yanda kazılan çukurun içine inşa edilmiştir (Bridges 1998: 7). Burada yapı için oluşturul­ muş özel bir temel düzeneğine rast­ lanmamıştır. Bunun yerine, yürüme zeminini teşkil eden kireç taşı bloklar Fig. 1: Kızılbel Tümülüsii sertleşmiş toprak ve inşa faaliyetleri © M .J. Mellink Collection of Archaeological sırasında çıkan yongalar aracılığıyla Site Photography, Bryıı Mawr College, ID No 1970-14-IBc temin edilen nispeten düz bir zemin üzerine oturtulmuştur. Dörtgen ve çokgen bloklardan oluşan söz konusu taban plakaları, aynı zamanda, cephe dışında birbirleriyle organik bir bütünlük gös­ termeyen duvarları taşımaktadır. Teknik açıdan birbirinden farklı işçilik ve uy­ gulama tarzına sahip olan duvarlar, mezar odasının yapımı sırasında birden çok ustanın eşzamanlı olarak inşa faaliyetlerine katıldığı yolunda değerlendirilmiş­ tir (Bridges 1998: 12). Kapı açıklığı, güney duvarın doğu yanındaki porticulis tarzı taş blokla kapatılmıştır. Dört bloktan oluşan beşik çatıda bağlayıcı kenet sistemi yerine mezar odasına dönük olası sızıntılardan sakınılması için blokla­ rın birleşme yerlerine kurşun dökülmüştür (Bridges 1998: 14). Oda içinde mezar sahibiyle birlikte bırakılmış olması gereken kişisel eşya­ lar ve/veya dekoratif nitelikteki diğer taşınabilir unsurlar daha antikçağlarda soyulmuştur. Günümüze hayli tahrip olmuş bir şekilde ulaşan taş ölü yatağı (kline) odanın batısına ve sandık biçimli küçük taş masa ise kuzeydoğu köşeye yerleştirilmiştir. Bununla birlikte, ele geçen sınırlı sayıdaki seramik parçası vb. parça buluntular ile taş masa ve taban üzerinde korunan izler, defin işlemleri sırasında mezara altın-gümüş gibi değerli madenlerden üretilmiş pek çok ar­ mağanın bırakıldığına dair ipuçları sunmuştur (Mellink 1998: 5). Mezar odasının tabanı, duvarları ve tavanında doğrudan blokların yüzeyle­ rine işlenmiş çokrenkli resimler bulunur. Günümüze dek hayli kötü durumda korunmuş olsalar da taş mobilya aksamının ve kapının da boyanmış olabile.

170 Lukka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Niko/aos'un Ülkesi

Fig.2: Batı Duvar ve tavandaki resim alanları Elmalı Arkeoloji Müzesi Fotoğraf Arşivi

ceğine dair izler vardır. Tabanda ve tavanda tekstil ürünlerini anımsatan süs­ lemeler; duvarlarda ise yatay aksta uzanan birbirleriyle altlı üstlü yerleştirilmiş farklı yükseklikte ve uzunlukta frizler yer alır. Tasvir kuşaklarında figürlerin ön çizimleri kırmızı, konturları siyah ve iç renklendirmeleri kırmızı, siyah başta olmak üzere nadiren yeşil ve mavi boyalarla verilmiştir (Mellink 1998: 44 vd.). Doğal ve insan kaynaklı tahribatlar yanında, kompozisyonların işlenme tarzı da frizler arasındaki içeriksel ilişkinin berraklaştırılmasını güçleştirmektedir. Batı Duvar'daki aşağı ve yukarı frizler nispeten anlaşılır bir içeriğe sahiptir (Fig. 2). Her iki frizde de konum, oranlama ve tasvir tarzı açısından öne çıkan yetişkin bir erkek, sahnelerin odağında yer alır. Mezar sahibi olması gereken fi­ gür, yukarıda silah kuşanma, kurban töreni ve ritüel nesneleri taşıyanlarla bir­ likte savaşa hazırlık olarak adlandırılabilecek bir dizi etkinlik içinde görülür. Aynı figür, aşağıda iki farklı sahnede daha kendisini takdim eder. Bunlardan ilki, yukarı frizin devamı niteliğindedir: Figür kuşanmış bulunduğu gösterişli zırh, miğfer ve taşıdığı mızrağıyla Ön Asya tarzı kanatlı bir figürün altında ha­ rekete hazır bir şekilde duran atlı arabanın kasasında yer alır (Fig. 3). Sahne, solda yetişkin bir kadın ve sağda ise başını yaşlı bir erkeğin çektiği bir grup katılımcı ile sınırlandırılmıştır. Aile üyeleri olması gereken söz konusu figürler kompozisyonun bütününden anlaşıldığı kadarıyla mezar sahibini yolcu etmek üzere bir araya gelmişlerdir (Mellink 1998: 51). Yukarı frizde sağ yandan baş­ layarak boustraphedon tarzda düzenlenmiş temsiller söz konusu sahneye değin hareketli bir akış sergilerken, aşağı frizin sol yanında tempo düşer ve içerik farklı bir konuya yönelir. Zira güçlükle ayırt edilebilse de mezar sahibi burada yetişkin bir kadınla birlikte kline üzerinde karşımıza çıkar. Ö nlerinde bir seh­ pa ve sehpanın altında ise bu ikiliye yönelmiş bir köpek yer alır (Fig. 2). Tasvir alanının korunum durumu söz konusu ayrıntılar dışında detaylı bir değerlen­ dirme yapma olanağı sunmaz.

Mi/yas Boyalı Mezar Odaları: Kızı/bel, Müğren ve Karaburun II 171

Fig. 3: Batı Duvar veda sahnesi Elmalı Arkeoloji Mıizesi Fotoğraf Arşivi

Doğu Duvar'a, av ve spor miisabakaları işlenmiştir. Şortlu boksörlerin mii­ cadelesi, geyik ve yabandomuzu avı yer alır. Kuzey yandaki çok figiirlii resim alanında, miirettebatı ile birlikte (Karagöl ya da Avlan Gölii'nde?) seyriise­ fer eden bir tekne ve tekne içinde giineşlik altında oturan önemli bir kimse, mezar sahibi, göriiniir (Fig. 4). Yine burada, biitiiniiyle maviyle resmedilmiş çıplak erkekler ve ellerinde çeşitli nesneler taşıyan kadın alayı betimlenmiştir. Giiney duvarda, spor ve avcılıkla ilgili resimler yanında mitoloji tasvirler yer alır. Burada "Giiliimseyen Gorgo" ile onunla aynı frizi paylaşan Medusa'nın kesilmiş başından doğan Khrysaor ve Pegasus resmedilmiştir (Fig.

Fig. 4: Kuzey Duvar' da mıireııabatı ile birlikte seyrüsefer eden bir tekne Elmalı Arkeoloji Mıizesi Fotoğraf Arşivi

5).

172

Lukka'dao Llkya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

Fig. 5: Güney Duvar'daki Gorgo Elmalı Arkeoloji Müzesi Fotoğraf Arşivi

Bu frizin üzerindeki alan bir hayli tahrip olmuştur. Korunan izlerde Troia ef­ sanesinin kaynaklık ettiği Akhilleus'un Troilos'a pusu kuruşunun temsil edil­ diği not edilmiştir (Mellink 1998: 53 vd.). Topluca ele alındığında savaşa hazırlık, uğurlama ve ziyafet gibi sahneler mezar sahibinin yönetici vasfıyla ilgili etkinlikleri tanıtır; diğer yandan av ve spor müsabakaları gibi sahneler barış zamanlarındaki aktiviteler için uygun bir içerik sunar. Bu olgu, MÖ 1. binyıl Ö n Asya tasvir repertuarında özel şa­ hıslara ait mezar anıtlarından krali kabartma ve duvar resimlerine değin geniş bir düzlemde kendisine ifade alanı bulan temsil tarzıyla uyumludur (Mellink 1998: 63 vd.). Diğer yandan burada, ölmüş olan kimsenin öteki dünya inancıyla ilişkilendirilebilecek açık belirtiler bulunmaz. Bu nedenle, mezar odasını süs­ leyen frizlerde inançlarından, eğitimine ve entelektüel birikimine değin mezar sahibinin yaşam hikayesini ortaya koyan biyografik bir anlatı söz konusudur.

Müğren Müğren Tümülüsü, Elmalı ilçesi Gölova mahallesi sınırları içinde yer almakta­ dır. M. J. Mellink tarafından 1970 yılında kayıt altına alınan yapı 2000 yılında Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü Antalya Müzesi tarafından tescil edile­ rek koruma altına alınmıştır. Antik dönemlerden günümüze değin doğal ve insan kaynaklı müdahalelere maruz kalan anıt, bugün tabandan tavana dek açıkta bulunur (Fig. 6). Buna karşın, konum, beşik çatıyla örtülü tek odalı tasar, dış cephede kaba fakat içte çokrenkli resimlerle zenginleşen özenli işçilik Müğren'in diğer türdeşleri gibi tümülüs olarak planlandığını ortaya koyar. Bu yönüyle, hem yapının güneydo­ ğusunda hem de kayalığın, güney ve doğu yamaçları boyunca izlenen azımsana­ mayacak yoğunluktaki moloz-taş akıntısı, mezar odasını örten dolgunun doğal

Mi/yas Boyalı Mezar Odaları: Kızı/be/, Müğren ve Karaburun II 173

Fig. 6: Müğren Tümülüsü boyalı mezar odası foto G. Tiryaki

etkenler ve statik nedenlerle kademeli olarak akıntıya uğradığına dair ipuçları sunar. Çatı monolitlerinin güney birleşimindeki tahribat deliği ve yine doğu­ daki monolitin aynı aksta kaydırılmış olması, insan eliyle gerçekleşen fiziki mü­ dahaleleri netleştiriyor olmaları nedeniyle ayrıca dikkate değerdir. M. J. Mellink tarafından not edildiği üzere, tümülüs dönemin "keskin gözlü" mezar soygun­ cularının dikkatinden kaçmamış ve henüz antikçağlarda soyulmuş olmalıdır (Mellink 1971 : 249). Yüzeyde izlenen geç dönem kaba seramikler, bununla bir­ likte, güney cephedeki haç kazıması mezar odası ve çevresinin tesviye edilerek bölgedeki H ıristiyan cemaati tarafından bir şapele dönüştürülmüş olabileceği yolundaki belirtileri beraberinde taşır. Diğer yandan, hemen hemen alınlıkla­ rın tümüne işlenen Kur'ani ayetler mezar odasının belirli bir süre mescit olarak da kullanılmış olduğunu ortaya koyar. Netice itibariyle, mezar odasının farklı iş­ levlerde kullanımı 20-21. yüzyıllar boyunca devam etmiştir. Bu olgu, 1913 tarihli Touo[..]oy>.ou / Tuzcuoğlu adının yazıldığı Grekçe bir grafitiyle belgelenirken, günümüze ait 18.02.2014 tarihli bir başkasıyla süregelmiştir. Müğren Tümülüsü; Bayındır, Karaburun ve Boztepe' deki türdeşleri ile or­ tak bir doğal çevreyi paylaşır. Bununla birlikte, onlardan farklı olarak daimi ve geçici göllerle çevresinden soyutlanan doğal bir karstik kütlenin zirvesinde konumlanır. Kuzey-güney aksında yaklaşık 450 metrelik bir uzanıma sahip olan bu kayalık, güneye doğru genişleyerek burada en yüksek noktasına ula­ şır. Ayn ı zamanda mezar odasının da üzerine oturduğu bu alan doğuda ka­ yalığın dik yamaçları ile sonlanırken, batıda mezar odasından yaklaşık 30-32 m açıklıkta yüzeydeki izleri 42 m boyunca izlenen kuzey-güney uzanımlı bir duvarla sınırlanır. Mezar odası bu yapay düzlüğün, doğu yanına yerleştirilmiş­ tir. Dörtgen plana sahip, beşik çatı ile örtülü olan yapı, her biri kabaca iki tona yaklaşan yekpare (monolitik) sekiz kireçtaşı blokla inşa edilmiştir (Fig. 6).

174

Lukka'dan Llkya'ya

1 Sı:ırpedon ve Aziz Nikolı:ıos'un Ülkesi

Kayalığın güney etekleri ile mezar odasının kuzey yanında korunan işlenmiş taş yatakları, yapı için gerekli malzemenin kısmen ya da bütünüyle Müğren kayalığından temin edilmiş olabileceğini işaret etmektedir. Bununla birlikte mezar odası, açıkta kalan yüzeyleri perdahlanmış yamuk formlu (trapezoidal) iki masif plaka üzerine oturur. Aynı zamanda yürüme zeminini oluşturan bu plakaların görünür kısımlarında bağlayıcı unsurlara ilişkin herhangi bir ize rastlanmamıştır. Benzer bir durum, derz araları çatı bloklarının altında kalan duvarlar için de geçerlidir. Geniş bir ön alana bakan kapı açıklığı doğu cephe bloğu içindedir. Burada eşik ve yan duvarlarda kapı kanadına ilişkin herhangi bir iz bulunmaz. Bu nedenle kapı açıklığının tıpa biçimli bir kapı ile tümlen­ miş olması akla yakındır. Diğer yandan, mezar odası içinde yükseklikleri batı­ ya doğru azalan dört iç alınlık meydana getiren beşik çatı, iki bloktan oluşur. Bu bloklar, birbirlerine zımba tipli kırlangıç kenetlerle bağlanırken, yan yüz­ lerindeki taşıma çıkıntıları kuzeyde tıraşlanarak temizlenmiş fakat güneyde olduğu gibi bırakılmıştır. Mezar odasında defin kitine ilişkin (kline, masa, taşınabilir mezar arma­ ğanları vs.) herhangi bir iz tespit edilmemiştir. Buna karşın, duvar, alınlık ve tavanda mezar odasının orijinal dekorasyonunu dışa vuran boya kalıntıları halen varlıklarını korumaktadır. İ çlerinde, kuzey duvarda izlenen kırmızı ile renklendirilmiş meander dizisi ile her iki iç alınlığın tabanlarına işlenen iki mavi bir kırmızı akışındaki zikzak desenleri tekstil ürünlerine öykünen deko­ ratif unsurları teşkil eder. Bununla birlikte, alınlıkların cepheleri ve tavanın her iki eğiminde karşılaşılan bezemeler farklı bir bağlam sunar. Tavanda, mezar odasını doğu batı aksında kesen kabartma olarak işlenmiş mahya kirişi, iç düzenlemede ahşap mimari geleneğe sadık kalındığını ortaya koymaktadır. Nitekim, üzerindeki kırmızı boya kalıntıları halen çıplak gözle ayırt edilebilen söz konusu mahya kirişi, aynı zamanda tavanın her iki eği­ mi boyunca aynı aksta uzanan mavi-kırmızı-mavi akışındaki şeritler ile biçim, renklendirme, uygulama ve işlev yönünden bütünlük sergiler. Bu şeritlerin arasında uzanan içi taralı üçgenler, dekoratif birer unsur olmayıp tıpkı Lale Tepe ya da Aeolik Başlıklı Mezar örneklerinde olduğu gibi (Tiryaki 2015), ki­ rişlerin üzerine oturan kamış/saz dam örtüsünü betimlemektedir. Mimariye yönelen söz konusu temsil içeriği iç alınlıklarda karşılaşılan resim alanları ara­ cılığıyla da tasdik edilebilmektedir. Zira burada, 1 ve 2 numaralı iç alınlıklar­ da orta dikmesi, mertekler ve pencereleri ile birlikte Frig beşik çatısının taşta canlandırılmış ayrıntılı bir resmi yer almaktadır. Netice itibariyle, söz konusu boya kalıntılarının farklı dönemlere ait olmayıp mezar odasının orijinal beze­ melerini oluşturdukları konusunda şüphe bulunmaz. Bu tasvir programı açık bir şekilde mimari karaktere sahiptir ve inşa edilmiş yapının mezar odasında canlandırılmasını amaçlamaktadır (Fig. 7).

Mi/yas Boyalı Mezar Odaları: Kızı/bel, Müğren ve Karaburun II 175

Fig. 7: Mezar odası 30 canlandırma. Elmalı Arkeoloji Müzesi Fotoğraf Arşivi

Müğren Tümülüsü'nün tümüyle taştan oluşan mezar odası bununla birlik­ te beşik çatı ile örtülü, dromosa sahip olmayan tek odalı formu ve dışta kaba bırakılmış fakat içte özenle düzgünleştirilmiş duvar yapısı Kızılbel ve Karabu­ run il örnekleri ile uyumludur. Bu ortaklığa, içlerindeki çokrenkli bezemeler de eklemlenmelidir. Özellikle, Müğren'de karşılaşılan kırmızı, mavi ve siyahtan oluşan renk çeşitliliği ve boyanın doğrudan duvarın üzerine işlenmiş olması Kızılbel ile benzer durmaktadır. Buna karşın, teknik ve uygulama açısından yekpare blokların kullanılması Milyas'taki diğer örneklerden farklılık gösterir. Diğer yandan, Müğren mezar odasını Milyas bölgesindeki diğer örneklerden ayıran belirleyici unsur, onun iç dekorasyonunda izlenir. Burada, geleneksel ahşap yapı kültürüne ait mimari unsurlar kabartma ve resim tekniğiyle can­ landırılmak suretiyle mezar odasının mekansallaştırıldığına tanık olunur. Bu olgu, Kızılbel'de tekstil örneklerini kopyalayan tavan ve taban dekorasyonun­ dan farklılaşmakta ve Müğren'i Frigya'da Taşlık ve Lidya'da Lale Tepe tümülüs­ leri ile yakın ilişki içine sokmaktadır. Netice itibariyle Müğren Tümülüsü, burada ele alınan diğer türdeşleri gibi Frig, Lidya ve Milyas'taki yerel uygulamaların iç içe geçtiği çokkültürlü bir yapı kimliğine sahiptir. Ahşap yapı birimlerinin kabartma ve resimlerle can­ landırılmış olması; siyah, mavi ve kırmızıdan oluşan renk kataloğu ve dekora­ tif olmaktan çok işleve dönük temsil tarzı nedeniyle MÖ 6. yüzyılın son çeyre­ ği içine, olasılıkla yüzyılın sonlarına tarihlenmesi mümkün görünür (Tirya­ ki 2015). Bununla birlikte, binlerce yıla yayılan tahribatlara karşın, Müğren Tümülüsü 'nün Batı ve Güneybatı Anadolu tümülüs araştırmalarına önemli katkılar sağlama potansiyeline sahip olduğu vurgulanmalıdır. Gerçekten de Anadolu'nun çokrenkli tavan resimleri repertuarına bugün artık Milyas bölge­ sinden "yeni " bir örneğin daha eklenmiş olması, bu katkının somut bir kanıtı olarak kayda değer bir önem taşır. Bu olgu, bir yandan MÖ 1. binyılda Milyas beyleri tarafından kullanımda olan yapı geleneğinin tanınmasını mümkün kılarken, öte yandan özelde Milyas genelde ise Likya'da süregiden araştırma­ larda prehistorik dönemlerden itibaren belgelenebilen "ahşabın mimarideki baskın rolü "nü tasdik ediyor olması nedeniyle de ayrıca dikkate değerdir.

176 Lukka'dao Likya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Karaburun il Kızılbel'deki çalışmalarla eşza­ manlı olarak Elmalı/Bayındır köyünün 2,5 km doğusunda, bugün Burunucu olarak anı­ lan mevkide güneybatı-kuzey­ doğu istikametinde uzanan dört tümülüs kayıt altına alın­ mıştır. Literatürde, bulunuş sıralarına göre 1-IV arası numa­ tümülüslerden Fig. 8: Koruma çatısı altında Karaburun il Tümülüsü ralandırılan Elmalı Arkeoloji Müzesi Fotoğraf Arşivi Karaburun il, Kızılbel'den sonra Elmalı Bölgesi'ndeki en iyi araştırılmış mezar odasını oluşturur (Fig. 8). Karaburun il, ellili yaşlarda bir erkeğe, M . .J. Mellink'e göre ( 1974: 128), olasılıkla Karaburun l'deki kadının eşine aittir. Yaklaşık 30 x 4 m ölçüleriyle günümüze ulaşan tümülüs, Kızılbel gibi Kalkolitik Dönem'e ait bir iskan alanı üzerine oturur. Eldeki veriler, tümülüsün dört aşamalı bir inşa sürecine sahip olduğunu ortaya koymuştur. Buna göre; ilkin beşik çatı ile örtülü taş mezar odası inşa edilmiş ve üzeri belli bir yüksekliğe kadar moloz taşla kapatılmıştır. İ kinci evrede mezar odasının iç dekorasyonu ve cenaze merasimi için geçici bir dromos açılır. Törenin gerçekleşmesini izleyen aşamada bu geçici dromos taş ile mezar odası ise toprak, moloz ve kil ile doldurularak tümülüs genişle­ tilip yükseltilmiştir. Son olarak, tümülüsün güney kıyısına dışarıdan görüle­ bilecek nitelikte bir platformun yerleştirildiği tespit edilmiştir. Sadece temel seviyesinde korunan bu platform sembolik bir kapı ve ona eşlik eden yontucu­ luk ürünleri ile bezenerek anma törenlerine dönük bir teras olarak kullanım görmüştür (Mellink 1975; Mellink 1976). Diğer yandan, Karaburun 1 ile II'nin arasında gerçekleştirilen kazılar, tümülüsün henüz MÖ geç 5. yüzyılda fiziki müdahalelerin odağı olduğunu ortaya koymuştur. M. J. Mellink, bu tahriba­ tın olasılıkla mezar sahibine dönük bir anılardan silme/hatırasını yok etme, damnatio memoria, çabasını gösteriyor olabileceğini not etmiştir (Mellink 1976: 384). Her halükarda, mezar odası içinde ele geçen bir kandil parçası, mezarın Roma Dönemi 'nde soyularak tahrip edildiğinin belgelenmesini mümkün kıl­ mıştır. Bu süreç 1969 yılında aynı zamanda M.J. Mellink ve ekibinin bölgedeki araştırmaları yoğunlaştırmasına neden olan yasa dışı kazılarla tekrar etmiştir. Tahribatların sonuncu ve mezar odasına en büyük hasar vereni ise, ne yazık ki 201 1 yılında meydana gelir: Bu kez mezar odasının koruma amaçlı kapısı kırılmak suretiyle içerdeki duvar resimleri yerlerinden sökülerek çalınmıştır. Karaburun il, mimari dokusu yanında taş kline, masa ve çokrenkli resim­ lerle süslü iç düzenlemesiyle de (Fig. 9) Kızılbel ile ortak özelliklere sahiptir.

Milyas Boyalı Mezar Odaları: Kızılbel, Müğren ve Karaburun II 177

Bununla birlikte, teknik açıdan resimlerin duvarları örten sıva üzerine işlen­ miş olması, farklı bir uygulama tarzını teşkil eder. Yer yer tahrip edilmesine karşın tasvir alanının düzenlemesi; kompozisyonun akıcı ve anlaşılabilir iş­ lenişi ile mor ve beyazla zenginleştirilmiş renk kataloğu Kızılbel'den ayrılan bellibaşlı unsurları oluşturur (Mellink 1971: 251 vd.) . Mezar odasının iç dekarosyonunda üç duvarı çeviren tek bir frizde, farklı ölçeklerde resmedilmiş üç ayrı sahne yer almaktadır. Taş ölü yatağının (kline) arkasındaki ana frizde, mezar sahibi olduğu anlaşılan sakallı bir erkek kline üzerinde uzanır şekilde resmedilmiştir (Fig. 10). Figür geniş kollu, rozetlerle süslenmiş Pers tipi bir giysi (kypassis) ile başında ekoseli bir taç taşımaktadır. Eşi olması gereken, gösterişli giysilere sahip yetişkin bir kadın ellerinde taşıdığı kumaş ve alabastron ile birlikte ana figürün başucuna yerleştirilmiştir. Onun arkasında, içki kabı, havlu ve yelpaze taşıyan ikincil figürler hizmete hazır bir şekilde ayakta durmaktadırlar (Miller 2010: 323). Güney duvarda, ana sahne ile ters yönde ilerleyen bir savaş frizi bulunur. Burada sekiz asker üçerli gruplar Fig. 9: Karaburun il Mezar Odası Elmalı Arkeoloji Müzesi Fotoğraf Arşivi

Fig. 10: Karaburun lI ziyafet sahnesi © M . J. Mellink Collection of Archaeological Site Photography, Bryn Mawr College, lD No 1970-24-21

178

Lakka'dan Llkya'ya

1 Sarpedon ve Aziz Niko/aos'ım O/kesi

Fig. i l : Savaş sahnesi Elmalı Arkeoloji Müzesi Fotoğraf Arşivi

halinde düzenlenmiş ve Yunan giysileri taşıyan düşmanları yenerken resme­ dilmişlerdir. Sahnenin ortasında yer alan sakallı figür, konum ve tasvir tarzı nedeniyle mezar sahibi olarak deşifre edilir (Miller 2010: 327). Nitekim o bu sahnede, atıyla yere düşmüş bir okçuyu ezerken, aynı anda zırhlı bir süvariye saldırır biçimde betimlenmiştir (Fig. 11). Kuzeydeki frizde ise her biri bir yaya tarafından çekilen iki binicisiz at; bir çift atın çektiği iki araba ve onlara eşlik eden iki yayanın yer aldığı ekphora sahnesi bulunur (Fig. 12) . Burada, konvo­ yun ortasındaki Pers tipi elbiseler, manto (kandys) ve keçe şapka taşıyan sakallı figürün kimliği açık değildir. Onun ölen kişi (mezar sahibi), halefi, akrabası ya da cenaze merasimi ile görevli bir rahip olabileceğine dair yorumlar bulunur

" -'1

Fig. 12: Cenaze alayı (ekphhora) sahnesi çizim Miller 2010: 329, fig. 9

Mi/yas Boyalı Mezar Odaları: Kızılbel, Müğren ve Karaburun 11 179

(Mellink 1973: 300; Miller 2010: 328). Mezar odasındaki bir başka tasvir alanı ahşap türdeşlerini taklit eden taş ölü yatağının cephesinde yer alır. Burada, mavi fon üzerinde horoz, tavuk, tasmalı köpek ve bir keklik işlenmiştir. Karaburun Il'de karşılaşılan ikonografik unsurlar Kızılbel'den farklı ola­ rak güçlü bir Pers karakteri sergilemektedir (Mellink 1971: 254; Mellink 1972: 267 vd.). Ekphora sahnesi yanında, giysi ve aksesuarlar ile tavuk-horoz gibi ölü kültüne dönük temsiller aracılığıyla kendisine açığa vuran Pers ikonografisine ait unsurlar Karaburun II'yi, Afyon/Tatarlı ve Kütahya/Taşlık tümülüsleri ile yakın ilişki içine sokmaktadır. Bu olgu aynı zamanda mezar sahibinin kimli­ ğine dönük tartışmaları da beraberinde taşımıştır. Araştırma birikimi içinde, onun Pers yaşam tarzını benimsemiş bir Milyas beyi tarafından MÖ 5. yüzyılın ilk çeyreği içinde inşa edilmiş olabileceği konusunda belli bir konsensus bulu­ nur (Miller 2010: 329).

Teşekkür Metin içinde kullanılan Kızılbel ve Karaburun II'ye ait görsel malzeme, Elmalı Arkeoloji Müzesi Fotoğraf Arşivi'nden temin edilmiştir. Müze Müdürü Suat Ateş ve Uzman S. Ali Sol'a ilgi ve desteklerinden ötürü teşekkür ederim.

KAYNAKLAR Bridges. A. A. 1998 "Archileclure", M. College: 7·20.

J.

Mellink (ed.), Kili/bel. An Archaic Painted romb Chamber in Northern Lycia. Bryn Mawr

Mellink, M. J. 1971 "Excavalions al Karataş-Semayük and Elmalı, Lycia. 1970", American Joumal ol Archaeology75.3: 245-255. 'Excavalions al Karataş-Semayük and Elmalı. Lycia, 1971', American Journal ol Archaeology76,3: 257-259. "Excavations at Karataş-Semayük and Elmalı. Lycia, 1972". American Journal ol Archaeology 77.3: 293-307. 1974 'Excavalions al Karaıaş-Semayük and Elmalı. 1972" Türk Arkeoloji Dergisi21,1: 125-132. 1972 1973

1975 "Excavalions at Karataş-Semayük and Elmalı, Lycia, 1974'. AmericanJournal olArchaeology 79.4: 349-355. 1976 "Symbolic Doorway ol lhe Tumulus at Karaburun. Elmalı" Türk Tarih Kurumu8.1: 383-387. 1998 Kızı/bel. An Archaic Painted romb Chamber in Narthern Lycia, Bryn Mawr College.

Miller. S. 2010 "Kuzey Likya'da iki Boyalı Mezar Odası: Kızılbel ve Karaburun·. L. Sumerer - A. Von Kienlin (eds.). TATARL/. Renklerin Dönüşü!The Return ol Colours/Rückkehr der farben. lslanbul: 318-329. Tiryaki. S. G. 2015 "Milyas Araştırmalarına Katkılar: Mügren Tümülüsü Boyalı Mezar Odası'. Cedrus3: 31-50.

Likya Beyleri ve Tapınak Mezarları J ÜRGEN BORCHHARDT*

Eğer -tarih ve sosyoloji anlayışı bağlamında- sadece dünya tarihinin Sargonlar, Bourbonlar, Habsburglar ya da Osmanlılar gibi büyük soylu/köklü ailelerine değil, yüksek aristokrasinin prenslik ve dukalık düzeyindeki ailelerine de bir hanedanlık statüsü tanınırsa, bu bağlamda Likya'da da Akhamenidlerin mo­ narşik egemenliği altında yönetimi elinde tutan ve sosyal piramidin en üstünde duran beyliklerin bulunduğu varsayılabilir. Bunlar oturdukları şehirleri yöne­ tiyor ve Pers Büyük Kralı tarafından belirlenen imitatio regis kurallarına riayet ediyorlardı (Xen. Kyr. 8.6.10-14; Nieswandt 201 1: 1, 323; Borchhardt - Bleibtreu 2013: 314). Ksanthos'taki Sarpedonlar Hanedanı kendisini Bellerophon ve Sar­ pedon gibi batılı atalara dayandırırken (Fig. l a), Orta Likya'daki Harpagoslar, soylarını Anadolu'yu Pers Büyiik Kralı Kyros adına fetheden ve kraliyet ailesine mensup bir Med, yani doğulu bir atadan getiriyorlardı (Fig. lb). Şehir planla­ ma, mimari ve güzel sanatlardaki temsillerde ise, hem yerel örgeler (motifler) hem de doğulu-Pers ve batılı-Hellen unsurlar ve etkiler tespit edilmektedir. Likya toplumunun Klasik Dönem' deki piramidal yapısı, özellikle mezar ya­ pılarının mimarisinde ve sanatında açık şekilde görülebilir. Yalnızca iki anıtsal yapı, tapınak mezarlarda gerçekleştirilen kült ibadetlerine ilişkin şartlar profi­ lini karşılamaktadır. Ksanthos ve Limyra'daki Klasik Dönem'e ait serbest duran anıtsal mezar yapıları, mimari oluşumları ve Üzerlerindeki muhteşem heykeltıraşlık eserleri ile bu mezarları ancak o şehirde hüküm süren beylerin yaptırmış olabileceği kanaatine götürmektedir.

Ksanthos Nereidler Anıtı: Harpagoslar hanedanı mozolesi Anıtın inşa edildiği yerin seçiminden, Phelloslu Harpagosların, Ksanthos'taki daha eski Sarpedonlar Hanedanı'nın (Borchhardt 2006: 91 vd.) yerini aldığı sonucu çıkarılabilir ( Borchhardt - Bleibtreu 2013: 5 vd., lev. 1.1; 5 2- 3) . Ne ya­ zık ki başları bulunamamış olan torsolar, doğuştan Sarpedon Hanedanı'na ait olan eşi Upeni ile birlikte betimlenen Kheriga/Gergis'i temsil ediyor olabilir .

* o. Univ.-Prof. Dr., Insıiıuı ffır Klassische Archaologie, Universitat Wien, Franz Klein-Gasse 1 , A-1190 Wien. [email protected]

Likya Beyleri ve Tapınak Mezarları 181

(Borchhardt 2002: 33 vd.). Tapınak mezarı (zemin planı: 6,80 x 10,17 m, kuzey tarafın yüksekliği: 1 1,16 m; Coupel - Demargne 1969: !ev. 43, 93) yaptıran kişinin, oğulları Erbinna/Arbinas olduğunu varsayabiliriz (Fig. lb). Ancak bu mezar, şehir için çok büyük kazanımları olan bir birey, yani tek bir kişi için inşa edilmemişse, bu durumda "heroon" tanımlaması ne anıtı yaptıran kişile­ rin niyetleriyle ne de halkın kabulüyle örtüşür. Bu yapı, bir aile mezarı, yani bir hanedan anıt mezarı olarak, yalnızca bir mozole tanımıyla yorumlanabilir. Halikarnassos'taki "dünya harikası"nda, muhtemelen yalnızca Maussolos def­ nedilmemişti; Karia'nın hem Persler tarafından atanmış satrabı hem de krali statüleri kendinde toplayan Maussolos, burada Hekatomnid Hanedanı'nın mezarı olarak muazzam bir yapı tasarlamıştı. Bu terim, Anadolu'dan batı­ ya yayılır ve Roma İ mparatorluğu Dönemi'nden itibaren, önemli soyların ya da ailelerin mezar biçimlerinin tanımlanmasında yaygın kabul görür. F. lştk (2005: 108) Nereidler Anıtı'nı "Mozolelerin arketipi olarak sanat tarihi açısından önemli bir mezar yapısı" olarak tanımlamakta haklıdır. Temel üzerindeki büyük friz, tarihi bir olay sıfatıyla Likya'nın MÖ 540 yılında Persler tarafından fethedilmesini betimlerken, yine temel üzerinde bulunan küçük frizdeki dönemdaş bir olayın betimlendiği resimlerde, Büyük Pers Kralı ağır çatışmalardan sonra bir şehrin teslim olması ile ulaştığı zaferi kutlamaktadır. Sella frizinde ise, Kral il. Artakserkses zaferini bir devlet ziya­ feti ile kutlamaktadır. Arşitrav frizinde av, savaş ve kutlama gibi temsili temalar işlenmiştir. Doğu alınlık üzerinde prensler, prensesler ve saray erkanı ile bir­ likte betimlenen bey ve eşinin portreleri, yapının "beylik mozolesi " yorumuna gözle görülür bir delil teşkil eder (Fig. 2). Kadınların kaçırılması ve baştan çıkarılması, ne tanrılar ne de ölümlüler için yabancı bir konu olduğundan, şu ana kadar her iki orta akroterin kaçırma motifi işleyen heykellerine yönelik ikna edici bir yorum yapılamamıştır (Wolfthal 1999). Belli ki mimara, dış görünüşte dinsel bir yan anlamın da algılanabilmesi için talimat verilmişti. İçine aile üyelerinin gömüldüğü alt odanın da bulun-

lfttll ıt l.ıı

I lı

l .ı: Sarpedonlar Hanedanı'nın soyağacı Rnı ı lılıardt 2006: BB

61D-470

+3

470-430

..

Fig. lb: Harpagoslar Hanedanı'nın soyağacı Borchhardt 2006: 93

182 Lalı.lı.a'dan Lilı.ya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Fig. 2: Ksanıhos Nereidler Aııııı: Rekonstrüksiyon Krischen 1956: lev. 31

duğu altlığın üzerindeki peripteral tapınağın sellasına ise, Sidon kraliyet nek­ ropolünde bulunan ve adına Likya Lahdi denen lahdin kalitesinde bir lahit yerleştirilmiş olabilir (Borchhardt 2004: 42 vd., 57, fig. 6-8).

Limyra Heroonu: Zemuri Hanedanı'nın Mozolesi Eğer Zernuri Hanedanı tarafından görevlendirilen mimar, kentin yerleşim alanının çok yükseklerinde amphiprostylos tipinde inşa edilen bir anıt rneza­ rı n alınlığını, 2,76 rn boyundaki 4 adet karyatide taşıtıyor ise, o, muhteme­ len Atina Akropolü 'ndeki Atina'nın ilk kralı Kekrops'un yeniden düzenle­ nen anıt mezarı Erekhtheion'un ünlü koreli galerisine atıfta bulunmaktaydı (Borchhardt 1976: 44, lev. 16.4; Borchhardt - Bleibtreu 2013: 306 s.v. Anıp-

Fi�. �:

Limyra Mozolesi hatı frizi renkli rckonsLrüksiyon çizim

Likya Beyleri ve Tapınak Mezarları 183

hiprostylos; yazarlar Atina'daki Kallikrates ile bir ilişkiyi varsayarlar). Onlar, Horalar ve Kharisler olarak, ölülerin ruhlarının Olympos'a kabul edilmesini garantiler. Dolayısıyla, burada bir tanrılaştırma iması vardır. Böylesi bir du­ rum muhtemelen yakın zamanda Amphipolis yakınında keşfedilen 33 m yük­ sekliğinde ve krepis çevresi neredeyse 500 m olan bir tümülüs içinde ortaya çıkan karyatitler için de geçerlidir. Kore/Persephone'nin araba süren Hades tarafından kaçırılmasını ve Hermes Psykhopompos'un arabanın önünde koş­ masını anlatan sahnelere sahip zemin mozaikleri, buranın bir kraliyet me­ zar odası olduğuna işaret ediyor olabilir: Bu bağlamda; MÖ 316 yılında taş­ lanarak öldürülen Olympia ya da oğlu Aleksander ile birlikte MÖ 310 yılında Amphipolis'te zehirlenerek öldürülen Roksane, ihtimal dahilindedir. Hellen sanatçılar tarafından tasarlanan ve mitolojik atalar Perseus ile Bellerophon'u betimleyen akroterler ile karyatitlerin o bölgede doğmuş yerel heykeltıraşlar tarafından uygulanan törensel ve hiyeratik stilleri ve her iki sella frizi üzerin­ deki ata binen Pers Büyük Kralı ile araba süren Likya Kralı'nın vurgulanmış figürlerinin vakur stilleri arasında gözlemlenen MÖ 387-380 yılları arasına ait "stil plüralizmi ", "Kral Barışı" dönemine de uymaktadır (Borchhardt - Pekri­ dou-Gorecki 2012: 220 vd.). Mimari heykeller üzerinde yapılan son analizlerde karyatidler tanrısal boyuttan çıkartılmış ve Perikle kültü içindeki genç rahibeler olarak yorum­ lanmıştır (Şare 2013: 55 vd. Frizlerle ilgili olarak: Bir güney frizine ilişkin herhangi bir işaret bulunmamaktadır). Ancak, giysilere ve atributlara göre yapılabilecek olası bir kimliklendirme, figürlerin devasa boyutları nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmaktadır: Zira dönemin rahibelerinin 2,50 m gibi ola­ ğanüstü boylarda betimlenmelerinin MÖ 4. yüzyılın dini kavramlarına kar­ şılık verdiğini söylemek zordur. Bağımlılık ( Dependenz) teorisi bilimsel araş­ tırmalarda reddedilmiştir (Ridgway 1997: 96; Şare 2013: 67). Batı frizindeki 22 numaralı figürün (Fig. 3-4) Büyük Pers Kralı olarak tanımlanması, Yalnız­ dam Steli üzerindeki Pers süvarisine dayandırılarak reddedilemez; çünkü bu

184 Lukka'dan Likya'ya 1

Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Fig. 4: Batı frizinin ortasındaki Büyük Pers Kralı; Viyana' da dökülmüş renkli al�" kalıp

figür, açık bir biçimde ucu öne doğru düşen bir "başlık" giymektedir (Borc­ hhardt 1999: 69, !ev. 1 6.7). Bir mezar anılı üzerinde betimlenen ana kişinin mezarın sahibi olması gerekliği fikri, burjuva düşüncesine dayanmaktadır. Ancak sikkeler üzerindeki portrelere göre Persli süvari Likya kralını temsil ediyor olamaz ve atlı savaş arabasının sürücüsü de onun komutanlarından biri olamaz (ilgili olarak, krş. Borchhardt - Pekridou-Gorecki 2012: 1 14 vd., 276 vd., !ev. 4-5). İ ki adet 6 m uzunluğundaki frizin ikonografisi, doğu frizin­ deki ava çıkma ve batı frizindeki savaşa gitme anlarını belgelemektedir (Fig. 5) (doğu frizinin numaralandırmasında T. Şare bazı hatalar yapmıştır: Başlık takan 17 numaralı resimdeki [T. Şare Fig. 28] figür değil, petatos takan figür olarak Perikle [Fig. 1 6 , T. Şare Fig. 27] ava çıkma komutunu vermektedir [ Borchhardt 1993: 354, fig. 1-3] ) . Batı frizinde Büyük Pers Kralı'nın (23 nu­ maralı at üzerindeki 22 numaralı figür) önünde görülen daha küçük atlının Elam kökenli bir uşak olarak (27 numaralı at üzerindeki 26 numaralı figür) tanımlanması, saray konteksti içindeki yorumları aydınlatabilir: Elamlı uşak Büyük Kral 'ın kafilesine aitken, 34 ve 37 numaralı figürler Likya Kralı'nın

Likya Beyleri ve Tapınak Mezarları 185

(38 numaralı figür) hizmetkar grubuna aittir (Borchhardt - Bleibtreu 2013: 1 19 vd., 152, fig. 20). Her iki frizin de ne olayların ne de tarihi imgelerin görüntüleri olarak tanımlanmasının istenmemesi, doğru bir yaklaşımdır (Borchhardt 2002: 81 vd., 127 vd.; Şare 2013: 70 her iki frizde de Perikle'nin doğu ve batı Likya'da zaferu döndüğü seferlerini görerek bunu, frizde dönemin olay­ lannın anlatıldığına kanıt olarak saptamaktadır. Perikle'nin kuzeyde M ilyas ve Karalithis'i ele geçirmesi, bu durumda çağdaşları için bir görsel temsile ih­ tiyaç duyulmaksızın anlaşılabilir kalmıştır ya da betimlenmeye değer kabul edilmemiştir); ancak bunun yerine frizlerin, Zemuri Hanedanı'nın açık şekil­ de yenilikçilik yeteneklerine sahip (Borchhardt - Ruggendorfer 2001: 140), saraya yakışır, önemli görevler olarak anlaşılmaları gerekir ("Perikle Heroonu üzerine yapılan önceki çalışmalar Hellen öncesi ya da Pers öncesi ikilemi arasında sıkışıp kalmıştır ve yapının kendi özgün özellikleri gözden kaçınlmaktadır" cümlesi, Heroon'un mimarisine ve bezemelerine yönelik yarım yüzyıl süren çabalar ışığında haklı bulunamaz. krş. örn. Borchhardt - Bleibtreu 2013: 19, 113, 260, 307 s.v. Apotheose, 312 s.v. Heroon, 316 s.v. Mausoleum, lev. 25, 221 vd.). Bu tapınak mezar biçimini kimin ve neden keşfettiği sorusu halen yanıt­ sızdır (Bruns-Özgan 1987: 19): alt mezar odası olarak kullanılan yüksek bir podyum ile üstünde Hellen dini mimarisinden alınan ve üst mezar yeri olarak kullanılan bir tapınak. Peloponnesos Savaşı'ndan ve Atina Gücü'nün yıkılışın­ dan sonra, açık şekilde Sparta'nın tarafında yer almış olan ve Küçük Asya' da yeniden güçlenen Akhamenid egemenliği altında kendi güçlerini pekiştir­ mek isteyen Likya aristokrasisinin yeni dışavurum biçemleri arayışına girmiş olduğu, bu bağlamda oldukça akla yatkın gelmektedir. İ lk tanrısal onurlar, Sparta Komutanı Lysandros'a atfedilir (Habicht 1970: 3 vdd). Ancak; Ksanthos ve Limyra gibi sahil kesimlerindeki bey mezarları açık şekilde dinsel mimari biçimlerini taklit ederken, Phellos ve Trysa gibi iç kesimlerdeki büyük beylik

Fig. 5: Limyra Mozolesi 'nin doğu frizi envanter ve rekonstrüksiyonu

186 Lokka'dan Llkya'ya 1 Sarpedon ve Aziz Nikolaos'ım O/kesi

nekropollerinde, muhafazakar eski Likya mimari geleneklerine bağlı kalın­ makta ısrar edilmiştir (Borchhardt - Bleibtreu 2013: 14, fig. 10.1-2; 14.3-15.2; 34 vd.; Oberleitner 1994: 19 vd., fig. 24-27, 1 32). Ksanthos'taki Harpagos ve Limyra'daki Zemuri hanedanlıklarından bir ya da birçok kişinin şehirleri adına gerçekleştirdikleri olağanüstü işler için tan­ rısallaştırıldıklarının kabul edilmesi, bir kültün kurulmasında bağışçı olanla­ rın tamamen ya da kısmen tanrısallaştırıldıklarının doğruluğunu da kanıtla­ maktadır (Borchhardt - Bleibtreu 2013: 307 s.v. Apotheose) . Karia hakimiyeti ve Hekatomnid Hanedanı ile Eski Likya kültürünün çö­ küşü hızlanırken, batılı Hellen kültürü yönlü kültür değişimi hızlanmıştır. Amyntas Mezarı örneğindeki Telmessos tapınak cepheli mezarları, Tlos şeh­ rindeki Bellerophontes Mezarı olarak bilinen mezar, Hurttuveti'nin muazzam anıt mezarı ile Myra şehrindeki Aslanlı Mezar ve yine Karia-Likya sınır böl­ gelerinde bulunan örneğin Kaunos, Krya, İ dyma ve Daedala gibi şehirlerde­ ki -bilinen adıyla- tapınak mezarlar, bu tarihsel dönüm noktasına tanıklık ederler. Ancak bu yeni beylerin, mezarlarının cepheleri ile bir tanrısallık iddi­ asında bulunup bulunmadıkları kuşkuludur, zira bu cepheler Labraunda'da bulunanlar gibi ziyafet evlerini, andronlan taklit ediyor da olabilirler. Alışılmış triklinium biçiminde düzenlenmiş olan iç kısım, sosyal statü bağlamında an­ laşılması gereken bir yan anlamı desteklemektedir. Bu beyler kendilerini, aynı masayı paylaşan philoslar, arkadaş ve sempoziastlar ve Hekatomnos kraliyet ai­ lesinin temsilcileri olarak takdim ederler (Borchhardt 2012: 81).

KAYNAKLAR Borchhardl, J . 1976 Die 8auskulplur des Heroons von limyra. Das Grabmal des lykischen KIJnigs Perikles. ısıanbuler Forschungen 32, Berlin. 1993 ·zum Oslfries des Heroons von Zemuri / Limyra·, lstanbuler Mitteilungen 43: 351-359. 1999

"Oie Bedeulung der lykischen Königshöle lür die Entstehung des Porıraıs·, H. von Sleuben (ed.), Antike Portraıs. Zum

Gedachtnis von HBlga von HeinlzB, MOhnesee: 53-84. 2002 "Narrative Ereignis- und

Hislorienbilder im mediterranen Raum von der Archaik bis in den Hellenismus·, M. Bietak - M.

Schwarz (eds.), Krieg und Sieg. NarrativB Wanddarstellungen von Alt3gypten bis ins Mi/tela/ter, lntern. Kol/oquium 29.-30. Juli

1991, SchloB Haindorl, Langenlois, Wien: 81-136. 2004

·sarkophage der Klassik und ihre Aulstellung in Lykien und Karien·, J . Gebauer vd. (eds.), Bildergeschichte. Festschrm MOhnesee: 29-58.

Ktaus S/3hteı

2006 "Genealogische Oiagramme und ihre Bedeutung lür die relative Datierung von lykischen Grabmaıern·, K. Dörtlük vd. (eds.), 111. Uluslararası likya Sempozyumu. 07-10 Kasım, 2005 Antalya, Cilt (

lstanbul: 87-106. "Der Mithras-Code in Limyra/Lykien·, M. Seyer (ed.), 40 Jahre Grabung limyra, Akten des internationalen Symposions Wien, 3.-5. DezBmber 2009, Wien: 67-108. Borchhardt, J. - A. Pekridou-Gorecki 2012 limyra. Studien zur Kunst und Epigraphik in den Nekropolen der Anlike, Forschungen in 2012

limyra 5,

Wien.

Likya Beyleri ve Tapınak Mezarları 187

Borchhardl, J. - E. Bleibtreu 2013 Strukturen lykischer Residerızstddte im Verg/eich zu al/eren Sttıdten des Vorderen Orients, Ada/ya Suppl. 12, lstanbul. Borchhardl, J. - P. Ruggendorfer 2001 "Neulunde zur reliefierten Basis des Reiterstandbildes von Zemuri", T. Bakır (ed.), Achaemenid Anatolia. Proceedings ol the First lntemalional Symposium on Anatolia in the Achaemenid Period. Bandırma 15-18 August 199�

Leiden: 135-146. Bruns-Özgan, C. 1987 Lykische Grabreliefs des 5. und 4. Jahrhunderts v. Chr. tstanbuler Miffeilungen Beihe//33, Tübingen. Coupel, P. - P. Demargne 1969 L'Architecture, Le Monument des N�r�ides, Fouil/es de Xanthos 3, Paris Habicht. C. 1970 Gottmenschentum undgriechische Stadte', München Işık. F. 2005 "Die Vergölllichung der lykischen Dynaslen im Lichle ihrer Graber·. H. lşkan - F. Işık (eds.). Grabtypen und Totenkult im sOdwestlichen Kleinasien. lntemalionales Kolloquium. Antalya 4.-8. Oktober 1999, Likya6, Antalya: 107-124. Nieswandl, H. H. 2011 lkonographische und ikonotogische Untersuchungen zur Herrscha//sreprasentation xanthischer Oynastengraber. Münster.

Oberleitner, W. 1994 Das Heroon von Trysa. Ein /ykisches FOrstengrab des 4. Jh. v. Chr., Mainz Ridgway, B. S. 1997 Fourth Century Styles in Greek Sculpture, Madison. Şare, T. 2013 "The Sculplure of lhe Heroon of Perikle al Limyra: The Making of a Lycian King", Anato/ian Studies63: 55-74. Wolllhal, D. 1999 lmages ol Rape. The "Heroic" Tradition and its altemative, Cambridge.

Likya Kaya Mezarları ZEYNEP KUBAN*

Likya'nın konu edildiği çalışmaların hemen hepsi arazinin sarplığı, Likyalı­ ların kökeni, değişik yazı karakterleri ve dilleri ile kaya mezarlarının ıizerin­ de durmuştur. Likya kaya mezarları da; bölgenin lahitleri, yazısı ve dili gibi, yayınlarda her zaman "özel Likyalı" bir unsur olarak görıilmıiş ve bu durum, hem bölgenin hem de Anadolu'nun Yunan öncesi dönemlerine uzanan bir köprü olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, gelişmiş bir ahşap mimari bilgisini aynı yetkinlikte bir ustalık ürıinıi olarak taşta yansıtan Likya kaya mezarları, benzersiz oluşları ve bıitıinıi içinde çok fazla yazıt taşımayan ör­ nekleriyle adeta öncesizdir. Bu öncesizlik özgıin biçimli kaya mezarları için Hellenistik Dönem, lahitler için de genel olarak Roma Dönemi 'nden sonra bi­ ten bir sıireksizlikle birleştirildiğinde, Likya kaya mezarlarının ıinik ve ilginç olmalarının yanı sıra, klasik arkeoloji meselelerine cevap vermekten çok, yeni sorular sundukları ortaya çıkmaktadır. Anıtsal boyuttaki Likya mezarlarının en erken örnekleri olarak Ksanthos Akropolıi'ndeki Heroon yapıları kabul edilir. MÖ 6. yıizyılın ortasından iti­ baren kullanıldıkları dıişıinıilen ve serbest duran anıt veya dikme mezarlar, bölgenin erken dönem mezar kıiltürıinün özgıin formlarını yansıtır. Bu yapı­ lar yöneticilerin mezarları olarak kabul edilirken, kayaya oyulan ahşap taklidi cepheli mezarlar ise ilk anıtlardan yaklaşık 100-150 yıl sonra, MÖ 4. yıizyılla birlikte yaygınlık kazanmıştır. Likya' da mezar kıiltıirıinıin çok çeşitli formlar­ la yaygınlık kazanması, Perslerin Anadolu'ya egemen oldukları döneme denk gelir ve bu zaman aralığında Likya'nın yönetiminde birtakım yerel beyler et­ kindir. Coğrafyası itibarıyla içe kapalı kalmaya elverişli Likya'da dış dıinya ile, özellikle de Yunan dıinyası ile ilişkilerde, bu beylerin iradesinin belirleyici bir rol oynadığı kabul edilir. Doğu ve Batı etkileri ile yerellik, bunların zaman içinde kazandıkları ağırlık ve rolleri, Likya kaya mezarlarını değerlendirmeye çalışırken hem çıkış noktası hem de kimi sorunlar oluşturmaktadır. Ö rnekle­ rin gösterdiği gibi, kaya mezarları Perslerin egemenlikleriyle yaygınlık kazan­ mış, ama tasarımlarda Likyalı yerel biçimler ve Yunan unsurları harmanlan­ mış, doğrudan Pers niteliği taşıyabilecek etkiler çok sınırlı kalmıştır. Bıiyıik *

Prof. Dr., İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Taşkışla Tak­ sim, TR-34637 İstanbul. [email protected]

Likya Kaya Mezarları

189

Fig. ! : Serbest duran mezar ôrneği © Limyra Kazı Arşivi

mezar anıtları yöneticilerin kişisel tercihleriyle biçimlenirken, kent ve çevre­ sindeki nekropollerde defnedilmiş kişilerin mezarlarının da günün zevkine ve modalarına uygun olarak düzenlendiği düşünülmelidir.

Konstrüksiyon Likya kökenli olarak tanımlanan kaya mezarlarının en önemli özelliği ahşap mimariye yaptıkları göndermedir. Tek, iki veya üç katlı kaya mezarı cephe­ lerinde, serbest duran mezarlarda veya lahitlerde bu göndermenin çeşitleri­ ni görmek mümkündür. Serbest duran, tamamıyla taş kütlelerden oyulmuş az sayıdaki mezar yapılarından yola çıkarak (Fig. 1) çözümlenen iki boyutlu cephelerin tasarımında, kendi kendini taşıyan, tamamıyla geçmeli bir iskelet konstrüksiyon temel alınmıştır. Bu konstrüksiyonun elemanlarını teknik ola­ rak açıklamak mümkün olsa da, örnek alınan orijinal ahşap mimarinin köke­ ninin konut mu, tapınak mı ya da konutun bir bölümü mü olduğu konusunda hala tam bir netlik yoktur. Letoon'daki tapınak kalıntılarının temellerinde görülen bazı izler ahşap bir tapınağın temelleri olarak yorumlanmıştır. Bu durum bazı araştırmacılar tarafından kaya mezarı cephelerinin bir tapınak görüntüsünden etkilenerek yapıldığı şeklinde yorumlanmışsa da, şimdilik, bu düşünce bir hipotezden ileri gitmemiştir. Ksanthos'taki R-8 mezarı ile bazı lahit ve lahit cepheleri dışında ikinci veya üçüncü kat görüntülerin arkasında

190 Lukka'dan Lllı.ya'ya 1

Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un O/kesi

Fig. 2: Konstrüksiyon elemanlarının nt- og Medaillesamling, National Museum ofDenmark; after Hurter 1979: pi. 8, 6

Pers imparatorluğu Dönemi'nde Likya ve Likya Sanatında Pers-Yakındoğu Unsurları 243

Fig. 2: Gölbaşı-Trysa'da bulunmuş mühür: Pers kıyafetli süvari ile ınücadelKıt: Kal M:Aou civaoowv oi�t:) (Pi. 1). Araştırma alanı eski çağlar olan bilim insanla­ rının işi; günümüze, tarihin değişik dönemlerinde ve farklı coğrafyalarda oluşmuş bir yapbozun parçaları halinde ulaşmış bilgileri birleştirmek, buradan anlaşı­ labilir bir resim ortaya çıkarmaya çalışmak olarak özet­ lenebilir. Bu anlamda, Herodotos ve Pindaros'tan çok sonra yaşamış Romalı şair Vergilius'un, Romalı­ ların mitolojik atası Aeneas hakkındaki destanında, Apollon için söyledikleri önemlidir (Vergil. Aenid. 4.142-143): "Tıpkı Apollon'un Likya'dan, Ksanthos Nehri'nden ayrılıp Delos'u ziyaret etmesi gibi...". Vergilius'un MÖ 1. yüzyılda ilettiği bu parça, Herodo­ tos ve Pindaros'tan kalan dört yüzyıl önceki parçalara çok güzel uyar. Böylece, antik dönemde, Apollon'un yılın bir yarısını Delos'ta, diğer yarsını da Patara' da geçirdiğine inanıldığını öğreniriz. Hem de en azından MÖ 6. yüzyılın sonuyla 5. yüzyılın başından itibaren, zira Pindaros ve Herodotos'un ilettikleri bilgilerin en azından onlardan bir kuşak daha eskiye ait olmalarını bekleyebiliriz. Patara Apollon kehanetiyle ilgili, birleştirilebilir diğer iki parçadan biri Rodos'ta ele geçen bir yazıtta, ikincisi ise, MS 2. yüzyılda yaşamış Küçük Asya­ lı yazar Pausanias'ın Hellas'ın Tasviri (Hellados Periegesis) adlı eserinde bulunur. MÖ 99 yılında, Rodos'un Athena Lindos Tapınağı'nda, tapınağın uzun tarihini örneklerle anlatan bir yazıt dikilir (Higbie 2010). Bilim dünyasında, Lindos Tapı­ nak Kroniği olarak da bilinen yazıtın bir yerin­ de şunu okuruz (yazıt B, satır 48-53): "felephos, ortasındaki bombesi altından bir phiale [sunu kabı]. Üzerinde 'Likyalı Apollon'un dediği [iste­ Fig. 2: Patara Apollon'u, Antalya Müzesi diği/emrettiği] gibi, Telephos'tan Athena'ya bir © Patara Kazı Arşivi

330 Lokka'dan Likya'ya 1

Sarpedon ve Aziz Nikolaos'un Ülkesi

Fig. 3: Patara baskısı III. Gordian sikkesi. Arka yüzde Apollon kült heykeli © Classical Numismatic Group

yalvarış hediyesi' yazılıdır. Tüm bunlar hakkındaki şeyleri, Ksenagoras, tarihle­ rinin birinci kitabında, Gorgon, Rodos hakkındaki eserinin birinci kitabında, Gorgosthenes ve Hieroboulos ise mektuplarının sonuncularında anlatırlar." Pausanias ise, Likyalıların, Patara'daki Apollon Tapınağı'nı ziyaret eden­ lere, burada tunçtan bir krater (şarap ve su karıştırmak için kullanılan bü­ yük bir kap) gösterdiklerini ve bunun, ateş tanrısı Hephaistos tarafından ya­ pıldığını, Telephos tarafından da Apollon'a adandığını söylediklerini yazar (Zwingmann 2012: 283-286) (Fig. 3). Gerçi kendisi, Pataralıların anlattıkla­ rına inanmaz ama bu bizim konumuz için göz ardı edilebilir bir ayrıntıdan ibarettir. Önemli olan, Pausanias anlatımıyla, yukarıda andığımız Lindos ya­ zıtının birbirlerini tamamlayan yanlarıdır. Anlaşılan, antik dönemde, maale­ sef günümüze ulaşmamış, içinde Telephos'un rol aldığı ve Patara kehanetiyle ilgili ve bilinenden farklı bir anekdot anlatılmaktaydı. Buna göre Telephos, Akhilleus'un mızrağıyla yaralandıktan sonra iyileşebilmek için Patara'ya, Apollon Pınarı'na gelir. Muhtemelen kaynağın suyunun yaralarını iyileştir­ mesinin ardından, şükranının bir göstergesi olarak, yukarıda anılan krateri Apollon'a adar. Belki de bu arada kehaneti de sorar ve tanrıdan, Rodos'taki Athena Lindia Tapınağı'nda da bir hediye adaması gerektiği cevabını alır. Bu "hikaye"nin, Lindos yazıtında anılan (Higbie 2010: 73-74) Ksenagoras'ın en geç MÖ 3. yüzyılda yaşamış olabileceği düşünüldüğünde, en azından Klasik Dönem' den, yani MÖ 5-4. yüzyıllardan beri anlatılageldiğini iddia edebiliriz. Apollon'un Likya'nın baştanrısı olduğunu, Likyalı Apollon dendiğinde, Pataralı kehanet tanrısı Apollon Patroos'un akla geldiğini, bize en iyi yine Pataralılar kendileri söyler. Kentte bulunmuş bir onurlandırma yazıtında, Patara'dan övgüyle söz ederken, kentin kendisinin Likya soyunun ilk/en eski kahini (cipxmpocpfınc;/archiprophetis) olduğunu gururla yazarlar. Ne yazık ki antik kaynakların en fazla değindiği bu kehanet merkezi, Sura ve Kyaneae'nin aksine, henüz lokalize edilebilmiş değildir. Umarız, Patara kazılarının öncüsü F. lşık'ın da dilediği kehanet bir gün gerçekleşir ve bu önemli tapınak bir gün tekrar ışık yüzü görür (Işık 2011 : 55).

Likya Apollorıu ve Kehaneti 331

KAYNAKLAR Benda-Weber, 1. 2005 Lykierund Karer. Zwei autochthone Ethnien Kleinasiens zwischen Orient und Okıident. Bonn. Beekes. R. S. P. 2003 "The origin ol Apoııo·. Joumal ofAncient Near Eastern Religions 3: 1-21. Borchhardt, J., (ed.) 1975 Myra. Eine lykische Metropo/e in antiker und byzantinischer Zeit, /stanbuler Forschungen 30, Beri in. Brown. E. L. 2004 ·ın Search of Anatolian Apollo", A. P. Chapin (ed.), CHARIS. Essays in Honor of Sara fmmerwahrAthen: 243-257 Bryce. T. R. 1986 The Lycians in Literary and Epigraphic Sources 1, Copenhagen. 1990 "Lycian Apollo and lhe Autorship of the Rhesus·. The Classicaı Journal86, 2: 144-149. - 1996 "The Gods and Oracles of Ancient Lycia", M. Oillon (ed.), Religion in the Ancient World: New Themes and Aproaches,

Amsterdam: 41-50. Burkert, W. 1975a "Apellai und Apollon", Rheinisches Museum tor Philologie 118: 1-21. - 1975b "Re!ep-Figuren, Apollon von Amyklai und die Erfindung des Opfers auf Cypern. Zur Religionsgeschichte der Dunklen Jahrhunderle", Grazer Beitrage. Zeitschrift tür die kfassische Altertumswissenschaft 4: 51-79. Carruba, O. 2002 "Cario Natri ed egizio ntr >dio