İlk Çağ'dan Orta Çağ'a: Uygarlığın Öyküsü
 9789755537603

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

UYGARLIGIN ÖYKÜSÜ kitapları ı.

İlk Çağ'dan Orta Çağ'a Uygarlığın Öyküsü

2.

Orta Çağ'dan Yeni Çağ'a Uygarlığın Öyküsü

3. Yeni Çağ'dan Yakın Çağ'a Uygarlığın Öyküsü 4. Yakın Çağ'dan Günümüze Uygarlığın Öyküsü

İlk Çağ' dan Orta Çağ' a UYGARLIGIN ÖYKÜSÜ

JAMES HARVEY ROBINSON JAMES HENRY BREASTED EMMA PETERS SMITH ve

EDITH W. WARE'in yardımıyla

İngilizceden Çeviren: İBRAHİM ŞENER

retorik

retori retorik/ tarih Kitabın Özgün Adı:

History of Civilization, Earlier Ages Yazarlar:

James Harvey Robinson James Henry Breasted Emma Peters Smith Çevirmen:

İbrahim Şener Sayfa Tasanmı:

Çelebi Şenel Kapak Tasanmı:

Doruk � Koçak ©Doruk Yayınlan, 2020 ISBN: 978-975-553-760-3 Baskı: Haziran 2020

Baskı Cilt:

WPC Matbaacılık San. Tic. A. Ş.

Sertifika no: 35428 Doruk Yayınlan

[email protected] www.dorukyayinlari.com Sertifika no: 43738

Yayıncının Notu

Bu kitabın ilkçağa dair bölümleri Dr. Ware'in yardımıyla Dr. Breasted tarafından hazırlanmıştır ve daha sonraki bölüm­ ler Dr Robinson ve Dr. Emma P. Smith tarafından yayına ha­ zırlanmıştır. Uygarlığın Öyküsü dizisinin üçüncü ve dördüncü kitapları ise Dr. James Harvey Robinson, Dr. Charles A. Beard ve Dr. Donnal

V. Smith tarafından hazırlanan Our Own Age ki­

tabından dilimize çevrilmiştir.

Giriş Bu kitap Batı uygarlığının en erken dönem başlangıcından günümüze kadar kısa bir araştırmayı sunar. Böylesine geniş bir konunun ana hatlarını tek bir el pergeli içine oturtabilmek mal­ zemenin seçilmesi, düzenlenmesi ve sunulması konusunda son derece özenli olmayı gerektirir. Yazarlar eğitmenlerin karşılaş­ hklan sorunların yanı sıra okuyucuların gereksinimlerini sürekli olarak akılda tutmuştur. Onlar kitabın açık, ilgi çekici ve anlaşı­ lır olması yönünde çaba göstermiştir. Bu nedenle yalnızca geçmişin şimdi ile ilintisinin anlaşılması için yaşamsal olan konulan dahil etmişlerdir; çünkü onlar geçmi­ şin yalnızca dinamik yönlerinin genç insanların ilgisini ve hayal gücünü uyandıracağına inanırlar. Özel özenlilik geçmiş ve bizim aramızdaki bu bağı vurgulamakla kalmaz, ayrıca söz konusu me­ selelerin ana teması v�ya "referans çerçevesi" ile nasıl ilintili ol­ duğunu ve ana temayı nasıl aydınlattığını gösterir-uygarlığımı­ zın nasıl geliştiğini ve uzun başarı yıllan boyunca nasıl gelişme gösterdiğini ortaya koyar. Yazarlar sosyal bilimler alanında dönemin en son araşbrmala­ niıdan faydalanmışbr, böylelikle elinizdeki kitap daha ileri çalış­ malar için güvenilir bir temel teşkil edecektir. Onlar sosyal çalış­ malar arasında daha yakın bir bağınbyı görmek isteyen ilerlemeci eğitmenlerle yürekten bir sempati içindedir. Bundan dolayı onlar bizim uygarlığımızın karmaşık karakteristik yapısının daha bütün­ lüklü bir anlayışına doğru serbestçe çalışmalarda bulunmuştur. Anlaşılırlık ve inandırıcılık gücü adına, öykünün manbksal ve ilgi toplayıcı bir şekilde gözler önüne serilmesi için konu malze­ mesinde düzenlemeler yapılmışbr. Mevcut konular veya "ünite" formu insanoğlunun yaşamının geniş ölçekte farklı yönlerinin su­ nulmasında en pratik uygulamaları benimsemiştir. Kitap başlıca beş üniteye veya kısma ayrılmışbr. Bu ana kısımların her birinin girişinde çok basit bir ifade bu kısmın içeriğini ve önemini bir­ kaç sabr içinde vermektedir. İkinci olarak, her bir kısım o kısmın

8 1

UYGA R L I G I N ÖYKÜSÜ: i L K ÇAGLAR

veya ünitenin çeşitli yönleri ile ilgili olan bölümlere ayrılmıştır. Her bölümün öncesinde bölümün anahtarını özlü bir formda ve­ ren kısa bir giriş vardır. Bu ön ifadeler okuyucuyu ne bulacağına hazırlamakla kalmaz, ayrıca önceden olan şeyle ilintisini gösterir. Onlar böylelikle süreklilik oluştururlar ve tüm anlahmın birliğini gösterirler. Eğer okuyucu bölümü tam olarak öğrendikten sonra ön ifadeyi tekrar okursa, onun bir bütün olarak bölümün yapı­ sına nasıl uyduğunu açık bir şekilde görecektir. Üçüncü olarak, paragraflar bölümün doruk noktasına doğru artan ilgi ve vurgu ile öyküyü taşımak için birbirine yakın bir şekilde bağlanmış ve düzenlenmiştir. Dördüncü olarak, tüm bilinmedik ve alışılmadık terimlerin anında açıklanmasıyla okuyucunun zihnindeki muğ­ laklık ve kafa karışıklığından sakınmak için anlatım dilinin basit olmasına özen gösterilmiştir. Böylece kitabın başından sonuna . kadar kullanılan sözcüklerden kitabın yapısına varıncaya dek bir bütün olarak, yazarlar öğrenme koşullarını mümkün olduğunca elverişli hale getirmek için çaba göstermiştir. Her bir bölümün sonunda bulunan çalışma destekleri üç amaçlı olarak hazırlanmıştır: okuyucuya okuduğu şeyde yorum­ lama yapma ve ustalaşmada yardımcı olmak; halihazırda bilgi sahibi olduğu konular ve yeni öğrendiği bilgi arasında ilinti kur­ masına yardım etmek ve böylece entelektüel bakış açısını geniş­ letmek; ve akademik açıdan ustalaşma yöntemleri edinmek için kendisini eğitmek. Metin üzerine temellenmiş olan değerlendirme sorulan bö­ lümün en önemli noktalan hakkında kişinin belleğini tazelemesi için tasarlanmıştır. Anlatının mükemmel derecede aşikar ola­ rak anlaşıldığından emin olmak için okuyucunun ustalaşması amacıyla verilmiş olan bir Faydalı Terimler listesi vardır. Kişi­ nin kendi kelime haznesine bu sözcüklerin eklenmesi onun ge­ nel okuma menzilini büyük ölçüde genişletebilmelidir. Yol Göste­ rici Sorular incelenmekte olan özel konu ile başka bilgilerle nasıl ilinti kurulacağını, karşılaştırma ve karşıtlıkların nasıl belirlene­ ceğini ve fikirlerin ve kurumların gelişimlerinin nasıl takip edile­ ceğini ortaya koymaktadır. Tartışma Konulan eleştirel düşünmeyi

GİRİŞ

1 9

harekete geçirme, okuyuculara bir tartışmada kendi konumlarını sürdürmeyi öğretme, karşıt fikirleri dengeleme ve dikkatlice ince farklılıkları görerek bağımsız yargılamalarda bulunma niyetiyle hazırlanmıştır. Öğrenmede İlave Deneyimler bölümü daha ileri düzey konulan ve problemleri içerir. Okuyucunun akademik bir şekilde çalışma alışkanlığı oluşturması yönünde eğitilmesi için, ondan sürekli olarak sözcükler, ansiklopediler ve başvuru kitapları kullanması istenir. Her şeyden önemlisi, kaynak materyallerine erkenden bir tanışıklık tarih okuyucuları için paha biçilmezdir. Okuyucu, onların ikinci-el veya üçüncü-el değerlendirmesinden ziyade bunlardan kişiliklerin ve olayların gerçekliğinin çok daha canlı bir duyusunu elde edecektir. O, birincil ve ikincil kaynaklar arasında aynın yapmayı öğrenecektir; kendisi için tarihin yapıldığı maddeyi görecektir; tarihsel derin bilginin oluşumları hakkında bir şeyler öğrenebilir ve bizim kendi dönemimizde onun tarihi ya­ zılma noktasına geldiği zaman onu oluşturacak kaynak malzeme­ nhı ne olacağını kendine sorabilir. Her bir bölüm için kaynaklar­ dan seçkiler verilmiştir ve okuyucu erişilebilir olduğunda başka kaynak malzeme okumaya teşvik edilmelidir. Haritalar mevcut metni resimleştirmek ve konulan daha açık kılmada eğitmene yardımcı olmak için özellikle hazırlanmıştır. İl­ lüstrasyonlar anlatıma canlılık ve gerçeklik katma amacıyla özenle seçilmiştir ve bunun yanı sıra geçmişin yeniden oluşturulmasında okuyucuya görsel yardımda bulunacaktır. YAZARLAR

İçindekiler Yayıncının Notu Giriş

............... ............................................ .................................. ...........

5

...............................................................................................................................

7

Önsöz .. .

.

. .

.

.

.

.

.. . .

.

.. .... ..... ... .... .................. ........

..

.....

17

.... .... ....... ........

.. . .......................................................

Kısım Bir İNSANOGLU İLK KEŞİFLERİNİ VE İCATLARINI NASIL YAPMIŞTIR •

I

YİYECEK TOPLAYICILIKTAN YlYECEK ÜRETiMINE



.

..

1. İnsanoğlu'nun En Erken Dönem Yaşam Tarzları .

.

.

27

..

.

27

. ............ . ..... . ..... ........

2. Erken Dönem Taş Devirleri ...........................................................................30 3. En Erken Dönem Yiyecek Üreticileri ve Son Taş Devri........................... 35

Kısım İki YAKIN DOGU'DAKİ İNSANLAR ÜÇ BİN YIL BOY UNCA UYGARLIGIMIZIN TEMELLERİNİ NASIL ATMIŞTIR •

II



MISIR'IN ÖYKÜSÜ

. . . .. .

.

..... ....... ... . .

.

.. ...... ..................

1. Mısır'ın İ lk Birliği ve Uygarlığın Yükselişi.. .

.. ....

, ........................................47

..

.

.... ........

..

.

.47

....... ................

2. Piramit Çağı (MÖ On Üçüncü Yüzyıldan Yirmi Beşinci Yüzyıla) 3. Soylul�r Çağı . . . 4. İmparatorluk ..

.

.

.

.

. 55

..... ...

.

66

. .

68

.. .... ... ....... ........... ........ .............. ........................... .................

......

. ..

............... ..

. .

5. İmparatorluğun Uygarlığı . .. .

III



. .

.

.................. .. ....... ........................ .. ................

.

.

.

.

.

.

.

70

..

....

83

............................ ........ .....................................

84

.... ... ..... ....... ..... ...... ........ ...... .................. ....

BATI ASYA'DA UYGARLIGIN GELİŞİMi:

BABIL, ASVR, KELDANILER VE IBRANiLER

. .. .

.................. .

1. Bereketli Hilal ve Halkları ...

.

.



... ......... .... ..

.

2. Babil'deki En Erken Dönem Uygarlık: Sümerler .

.

.

. .......... ......... .................

3. Hammurabi Çağı ve Sonrası

.

.

.

...

................. ................ ..... .... . . ........................

87 93

4. Asur İ mparatorluğu (Yaklaşık MÖ 750 - MÖ 612 ) ................................... 96 5. Keldani İmparatorluğu: Son Sami İmparatorluğu. 6. İbraniler IV



.

...................................................... ...............

.

.

. 105

.

110

...... ............ ............ ..

..

................... ................

BATI ASYA'DA UYGARLIGIN GELiŞİMi:

HiNT-AVRUPALILARJN GELIŞl ........................................................................119 1. Hint-Avrupalı Halklar 2. Hititler . .

. .....

...

. . . .

. ..

........................... ...

.

.

. .

. .

119

...... .. .. ... ............... ... .............

.. .

.

122

....... ........... ......... .. ....... . .... ............................................ ......

3. Ari Halklar: ZerdüŞt....

._

.. ..

.. . . .

.

.

. ..

. 127

... . . ............ ....... ........ .... . ........................... ...

12

1

iLK ÇAG'DAN O RTA ÇAG'A UYGA RLIG I N ÖYK Ü S Ü

4. Pers İmparatorluğu'nun fökselişi: Büyük Küruş 5. Pers İmparatorluğu'nun Uygarlığı (MÔ 530

.129

.....................................

Mô 330) ........................130

-

Ktsım Üç YUNANLAR UYGARLIGIMIZI GELİŞTİRMEK İÇİN HERHANGİ BAŞKA HALKLARDAN NASIL DAHA FAZLA ŞEY YAPMIŞTIR •

V •DOGU AKDENiZ DÜNYASI VE YUNAN FETHi 1. Ege Dünyası: Adalar

.........

2. Ege Uygarlığı: Girit .

.

..

.

. ....... . ...

3. Ege Dünyası: Anakıta

..................................

.

141

; .............................................................................141

.

..

:.�. . ......

.

. . . . .

143

. .. ..

..................................... .. . . .. ... .

.

.

147

.

...... . ....................................................... . .................

4. Yunanların Ege Dünyasının Sahipliğini Ele Geçirmesi .

.........................

5. Gezgin Yunanların Yerleşik Hayata Geçmeleri...

.

.

150 154

........ .... ........................

6. Krallar Çağı'nda Yunan Uygarlığı

.

..

.

.

156

....... ............. . ....... .................. ............

VI • YUNAN ŞEHiR-DEVLETLERiNİN GELiŞMESi VE PERSLERlN GERl PÜSK ÜRTÜLMESl ..............................................................165 1. Kralların Ortadan Kaybolması ve Soyluların Yükselişi

165

...........................

2. Yunan Sömürgeleşmesi ve Yunan Ticaretinin Gelişimi.. .. ...

3. Demokrasinin Yükselişi ve Tiranlar Çağı.

.

.

,.......169

.

.... . ....

.

175

.... ...... .....................................

4. Perslerin Avrupayı İstila Etmesi

..

.

178

VII •YUNAN DEVLETLER/ ARASINDA LiDERLiK MÜCADELESi.

187

.......

..

............... . ................................ ......

......

1. Atina İmparatorluğu'nun Yükselişi 2. Atina'da Demokrasinin Gelişmesi

.

. ..

....... ............... ...

....

.

.

. . . .....................

187

.

.................... ...........

.

.

190

............. ... ...............

3. �tina'ya Karşı Koalisyon ve Peloponez Savaşları

.

.

.......... .................... ......

4. Yunan Devletleri Arasındaki Son Çatışmalar

. 200

.

................. ....................... .

5. Yunan Politik Sorunlarının Dünya Sorunlarına Dönüşmesi VII I • YUNAN HAYATI 1. Helenler

.

.

. .

194

.................

.

202 207

.......... ......... .. ................. ......................................... .....

207

............................................................................................................

2. Atina ve Atinalılar

.

.

.

.

21O

.

.......................... ....... ......................... ...................... .. ...

3. Yunan Ev Yaşantısı

213

:

············································· ···········································

4. Atina'da Genç Vatandaşların Eğitimi.. 5. Atinalıların Yaşam Tarzı .

.

.

216

................... ............ .......................

.

.

.

.. .

.. ............. ...................... ....... .....

.

.219

..... .................

IX • YUNANLARIN BiZE BIRAKTIKLARI KiTAPLAR ... . ..........................227

1. MÔ Altıncı fözyıl'dan Önce Yunan Entelektüel Hayatı ve Yunan Edebiyatı

.

.

.

.

.

.

.

.

. 227

.... .................. .. ...... ....... .... ............ .... ............................... .

1 13

İÇİ NDEKiLER 2. Biliınin Başlangıçları

230

......................................................................................

3. Yunan Lirik Şiir Sanatı ve Drama

.

..

.

233

.......... ......... . .... ...................................

4. Beşinci fözyılöa Yunanistan'da Yüksek Eğitim ve Biliın 5. Yunanların Eski ve Yeni Fikirleri Nasıl Tartıştıkları.. 6. Şöhretli Yunan Hatipleri ve Tarihçiler: Platon

..............................

240

..........................................

245

X •YUNANLARIN SANATLARI VE ZANAATLARl 1. Yunan Binaları

.................................................

2. Yunan Heykelciliği

. ..

..

............. .. . ...........

.

........... .........................

251

,..............................................251 . . .. . ,.............................. :..256

............ .. ...

3. Yunan El Sanatlarının Güzel Ürünleri

. 237

...................... .

.

.

.

.

260

..................... ................ ..... ..........

4. Yunan Ressamların Yaptığı Keşifler .. :.........................................................266 IX •BÜYÜK İSKENDER VE HELENİSTİK ÇAG............................................273

1. Makedonyanın Yükselişi

. 273

.............................................................................

2. Büyük İskender'in Seferleri 3. İskender'in Hırslı Planları

..........................................................................

.

275

. 279

.......................................................... ............... ..

4. İskender'in İmparatorluğunun Varisleri. 5. Helenistik Çağ'ın Uygarlığı

....................................................

.

282 285

.................................................. ........................

Kısım Dört ROMALILARIN BÜYÜK BİR İMPARATORLUK KURMASI VE Y UNAN UYGARLIGINI BATIYA YAKLAŞTIRMASI •

Xll •BATI AKDENİZ DÜNYASI VE ROM%NIN

ITALYA'YI FETHETMESl.

.

..

..... .............................................

1. Batı Akdeniz Dünyası

.

301

..... ..........................

........................................... ........................................

2. Erken Dönem Roma ve Etrüskler

..

.

. .

.301

. 305

.......... . ............... ........ ... ................... .

3. Erken Dönem Roma Cumhuriyeti... . 310 o 4. R ma Cumhuriyeti'nin Yayılması ve İtalyanın Fethedilmesi ................ 315 ....................................... ...................

XIII •BATI AKDENİZ DÜNYASININ ROMALI FETHİ..

.

...... ......................

1. Erken Dönem Roma Cumhuriyeti Yönetimi Altında İtalya 2. Roma ve Kartaca Arasındaki Artan Rekabet..

321

.321

.................

.

323

................. ........................

3. Kartaca ile Mücadele: Sicilya Savaşı veya Birinci Kartaca Savaşı.

326

.........

4. Hannibal ile Savaş (İkinci Kartaca Savaşı); Kartacanın Yok Oluşu . �27 .. ...

XIV • YAP TIGI FETiHLER İLE ROMA N.(1-SIL DEGIŞMİŞTIR ................ ..337

1. Romalıların Doğu Akdeniz Dünyasını Fethetmesi...

.337

..............................

2. Fetihlerden Sonra Romanın Yönetimi ve Uygarlığı ........................................338 3. Şehirde ve Ülkede Zengirıliğin Etkileri

. 343

................................................... ..

14 1

İLK ÇAG'DAN O RTA Ç�G'A UYGA R L I G I N ÖYK Ü S Ü

XV •BİR DE VRİM YÜZYILI VE ROMA CUMHURİYETİ'NİN SONU .... 349

1. Toprak Durumu ve Senato ile Halk Arasındaki Mücadelenin Başlangıcı .....................................................................................349 2. Tek-Adam Gücünün Yükselişi: Marıus ve Sulla .......................................351 3. Cumhuriyetin Devrilmesi: Pompey ve Sezar ............................................354 4. Octavıus'un Zaferi ve İç Savaşın Sonu .......................................................359 XVI •AUGUST US DÖNEMİ; ONUN ARDILLARI . . . . . . . .

... .. ... . .. . . . ..................

363

1. Augustus Hükümranlığı (MÖ 27 - MS 14) ve İki Yüzyıllık Barış Döneminin Başlangıcı

........................................................................................

363

2. Augustus Dönemi Uygarlığı ......................................................................... 368 3. Augustus'� Soyu ve Birinci Barış Yüzyılının Sonu (MS 14-68) .......... 374 XVII •ROMA İMPARATORLUGU UYGARLIGI .. ..

...........

.. .

. ..

... ............. .. . ....

379

1. İkinci Barış Yüzyılı İmparatorları (MS 69'Dan Başlayarak) ...................379 2.. Erken Dönem Roma İmparatorluğu Uygarlığı: Vilayetler ..................... 386 3. Roma İmparatorluğu Uygarlığı: Roma.......................................................392 4. Doğu Kökenli Dinlerin Popülerliği ve Hristiyanlığın Erken Dönem Yayılışı ........................................................................................396 5. Marcus Aurelıus ve İkinci Barış Yüzyılının Sonu.....................................399 XVIII •BİR DE VRİM YÜZYILI VE İMPARATORLUGUN BÖLÜNMESi

.

. .

. ..

... .............. ... ..... .

..

.....

.

.

.

403

..... ..... ......... .....

1. Roma İmparatorluğu'nun Zayıflaması .......................................................403 2. Bir Düzensizlik Yüzyılı ...................................................................................406 3. Roma İmparatorluğu; Bir Doğu Kökenli Despotizm.................................. 409 4. İmparatorluğun Bölünmesi ve Hristiyanlığın Zaferi .............................. .411 5. Geçmişe Bakış .

. ... .

............ ...

.

.

.� ..

.. ............ ....... ......

...

... .

...........

.

.

414

. ............. .... .....

Kısım Beş BARBAR HALKLARIN ROMA İMPARATORLUGU'NU İSTİLA ETMESİ VE BİRKAÇ YÜZYIL BOY UNCA Y UNANLAR VE ROMALILARIN BİLDİGİ PEK ÇOK ŞEYİ UNUTTURAN BÖYLE BİR DÜZENSİZLİGİ YARATMASI •

XIX •BARBAR KABiLELERİN ROMA İMPARATORLUGU'NU PARÇALAMASI . ... . .. .

..

. :.............................................................................421

. ..... . .......

1. Halklar Nasıl Hareket Etmiştir ....................................................................421 2. Cermen Şeflerinin Roma İmparatorluğu İçinde Krallıklar Oluşturması .................................................. :....................................427

1

İÇİNDEKİLER 3. Frankların Galya'ya Yerleşmeleri

.

15

437

................................................ ................

4. İstilacıların Uygarlık Üzerine Etkileri...

.

. 440

......... ...... .................................... .

XX • HRiSTİYANLIGIN AVRUPA'NIN DİNİ OLMASI

1. Hristiyarılık Kilisesinin Gelişimi .

.

.

...... ............ .............

.

.. .

445 446

. ............... ..................... . ... ...................

2. Papanın Kilisenin Başı Olması 3. Yurttaki Keşişler

.

4. Keşişlerin Misyoner Olmaları

.450

......................................... .........................

.

.

. . ..

......................... .................................. ...... . .

.

.

........ ............

. .

. ..

.... ................... ... ............................ ...

453

459

.......

5. İslamiyet ile Çatışma Halindeki Hristiyanlık ........................................... 460 .

XXI •DÜZENSİZLİK ÇAGINDA FEODALİZMİN GELİŞMESİ ................ .471

1. Bir İmparatorluğun Kurulmasında Şarlman'ın Yaşadığı Zorluklar. 2. Düzensizliğin Yinelenmesi

.

3. Feodalizmin Bazı Korumalar Sağlaması 4. Feodal Çağöa Yaşam

.

.....

.471

. . .477

..................... ........ ..................................... . ...

. .

.

.:..............481

....................................

.

.

.

. 487

........... .. ....... ..... ........... .................. ...... ............ ..... ..

XXll •PAPALARIN VE İMPARATORLARINREKABETİ ...........................497

1. Kutsal Roma İmparatorluğu'nun Kökeni..

.

. . .498

............ .............................. .. .

2. Kilise Din Adamlarının Feodal Lordlara Dönüşmesi 3. Resmi Elbise Mücadelesi .

.

. 500

... ...................... ..

. ,..................................507

.. ................................ ..... ...

4. Papalar ve İmparatorlar Arasındaki Mücadelenin Almanya ve İtalya Üzer.ine Etkileri .

.. .................

DİZİN

;...........................'..................510 .517

........................................................................................................................

Haritalar Listesi

Mısır ve Nil vadisi

.

.

.

.

. 52

....... .................................... ...... ................. ............................ ...

Mısır İmparatorluğu

.

............................... ......... ..........................................................

Asur İmparatorluğu

.

.

. ..

Filistin

..

........ ..... .................................... ... . ............

Med ve Keldani İmparatorlukları

. .

. .

.

..... ... ......... .......

.

.

72 98

108

...... .. ........................ ................ ......................

113

.........................................................................................................................

Pers İmparatorluğu

.

..

.

................. ...... . ................................. ............

..

131

......................

MÖ Altıncı Yüzyıla Kadar Yunanların ve Peni.kelerin Sömürgeci Genişlemeleri. Salamis Savaşı

.

.

.

.

. .

.

170

.... ....... ....... .. ............................... ..........

.

.

. .

.

..... . . .

......... ......... .................. ..... ................... .. .... ......

182

. . .. ... ..............

Orta Yunanistan ............................................................... : ......................................188

Atina'nın Gelişimi

.

.

.

.

189

............. ................................... ........................... ................ ......

İkinci Peloponez Savaşı'nın Başlangıcında Yunanistan

.

. 198

...................... ............ .

Büyük İskender'in İmparatorluğu :.....................................................................276 ...

İskender'in İmparatorluğunun Bölüşülmesi. .

.

.

.. . . .

284

. ........ ................. ..... . .. .. .. .........

Batı Akdeniz'in Dört Rakip Halkı: Etrüskler, İtalyan Kabileler, Yunanlar ve Kartacalılar

. .

303

......................................................... .. .............................

Gelişiminin Ardışık Aşamalarını Gösteren Erken Dönem Roma Haritası . 306 ... .

Kartaca ile Savaşların Başlangıcından Sezar'ın Ölümüne Kadar Romalıların Gücünün Genişlemesini Gösteren Ardışık Haritalar

.................

331

Sezar'ın Ölümünden İki Yüzyıllık Barış Döneminin Sonuna Kadar Roma İmparatorluğu'nun Genişlemesi (MÖ 44 - MS 167) .............................364 Diocletion (MS 284-305) Yönetimi Altında, Dört Vilayetin Gösterdiği, Roma İmparatorluğu

.

365

................ ..............................................................................

İmparatorlar Yönetimi Altında Roma

.

.... .............................................................

En Geniş Sınırlarında Roma İmparatorluğu

.

.

.

.

.

......... .... .... ..................... ....... ....

.

.

. . .

369

.381

Beşinci Yüzyılda Cermenlerin Göçleri

............ ................. ................ .. .. .........

Teoderik Döneminde Avrupa Haritası.

................................................................

432

Merovenjler Yönetimi Altında Frankların Egemenlik Alanları. Yaklaşık 750 yılında, en geniş sınırına Şarlman Döneminde Avrupa Mersen Antlaşması Haritası

.

�aşmış İslami Fetihler

.....................

.439

. . 464

................... . .

.

. . 475

...... ................... ............................................. ... ...

.

.

. .478

...................................... ................................ ...... ..

On İkinci Yüzyılda İtalyan Şehirleri İki Sicilya Krallığı

.430

.

.

.

.

.511

.

.512

...................... .................. ...... ...................

.

.......................... ..................... ............................... ...................

Önsöz

Uygarlık nedir? Uygarlığımızın bu öyküsüne başlamadan önce uygarlığın ne anlama geldiğinin net bir ideasını elde etmemiz ge­ rekir. O, gündüz ve gece her dakika etrafımızı saran bir şeydir. İs­ tesek de ondaı;ı kurtulamayız. Biz ona öylesine alışmışızdır ki onu kanıksarız ve genellikle ona pek dikkat etmeyiz. Ancak onun bize getirdiği gereklilikler, kolaylıklar veya keyiflerin bazıları olmaksı­ zın yaşantımızı sürdürmek zorunda kaldığımız zaman ondan ha­ berdar oluruz. Yerküre üzerinde çok az uygarlığa sahip bazı in­ sanlar vardır ve kendi durumumuz ile onlarınkini karşılaştırarak bizim uygarlığımızın nelep içerdiğini görebiliriz.

Yabanıl Andaman Ada Halkının Yaşam Tarzı. Bengal Kör­

ğ

fezi'nde, New York'un küresel olarak di er tarafında, yerleşim­ cilerinin dünyadaki herkesten daha az uygarlığa sahip olduğu Andaman Adalan vardır. Onların ağaç dallarından oluşan barı­ nakları dışında hiç evleri yoktur, tahta döşeme, çivi, tuğla veya harç hakkında hiçbir şey bilmezler; bizimki gibi giysileri yoktur, çünkü onlar kumaşı biçemez ve pamuğu, yünü, keteni veya ipeği dokuyamaz ve bu durumda giysi yapamazlar; metal işlemeyi bil­ medikleri için hiç çelik bıçaklan, çekiçleri veya baltalan yoktur. Hiç çiftlikleri veya sebze bahçeleri, dükkanları, fabrikaları, okul­ ları, ibadethaneleri, kütüphaneleri olan şehirleri yoktur; onliınn hiç kitabı yoktur, halkı okuyamaz ve yazamaz ve onlar arası_ndaki hiç kimse coğrafya, tarih, jeoloji, kimya veya bizim bilim ya 'da sanat dallanmızdan herhangi birini bilmez. Kısacası, Andaman ada halkı, bizim yaşantılarımızın doğal bir parçası ve uygarlıklarımızı oluşturduğu görünen tüm bu şey­ ler olmaksızın yaşantılarını sürdürmeyi başarır. Ancak onların birbirleriyle konuşabildikleri bir dili vardır; onlar balıklarını pi­ şirmek için ateş kullanırlar, oysa onu nasıl yaptıklarını bilmez­ ler ve dolayısıyla söndürmek için çok dikkatli olmak zorundadır­ lar. Onlar oklar ve yaylar yaparlar ve sepetler dokurlar ve birkaç

18

1

İ L K ÇAG'DAN O RTA ÇAG'A UYGA R L I G I N ÖYK Ü S Ü

basit şeyi yapabilirler. Kanolarındayken kara görüntüsünden çık­ tıklarında yıldızlara bakmak hakkında çok az şey bilirler, bu ne­ denle karanlık bastırdığı zaman geri dönemeyeceklerdir. Uygar­ lık konusunda Q.aha ileri olan bölgelerden gelebilecek gemilerden herhangi bir şey satın alabilmek için paraları yoktur. Çok sayıda yüzyıl boyunca, şimdi olanla büyük ölçüde aynı şekilde yaşamış görünmektedirler. Andaman ada halkının.bildikleri kadar şeyi bile öğrenmek in­ sanoğlunun binlerce ve binlerce yılım almıştır. Yeterince geriye gi­

dersek, insanların kendilerini koı.�umak ve yiyecek elde etmek için kendi çıplak ellerinden başka hiçbir şeyleri yoktu. Bu erken dö­ nem insanları, bedenlerini kaplayacak hiçbir şey olmaksızın tro­ pik ormanlar boyunca geziniyor, kökler, tohumlar ve yabani mey­ veler ile günlük tedariklerini karşılıyorlardı. Onlar daha sonra taş ve tahtadan silahlar yapmayı öğrendiler ve bunlarla vahşi hayvan­ ları öldürüp, onların etlerini yemek için ve derilerini giysi yapmak için kullan�lar. Yavaş yavaş birbirleriyle konuşma yöntemlerini geliştirdiler, ancak herhangi bir yerde yazının bulunmasına kadar çok uzun bir zaman geçmesi gerekecekti. Biz insanların konuş­ mayı ve yiyeceklerini pişirebilmek ve ısınmak için bir ateş yak­ mayı ilkin nasıl öğrendiklerini bilmiyoruz. Ancak konuşmak ve ateş yakmak belki de şimdiye kadar yapılmış olan en önemli ke­ şiflerdir, çünkü onlar olmaksızın insanoğlu kendini soğuğa karşı koruyamaz, uygun bir şekilde beslenemez veya öğrenmiş olduk­ larım başkalarına aktaramaz.

Uygarlık Keşiflerden ve Bul�lardan Ol�m�tur. En eski baş­ langıçlarından itibaren uygarlığın gelişimi, belki de yarım milyon yıl öncesine dayanmaktadır, büyük ölçüde keşiflerden, buluşlar­ dan ve insanoğlunun ve üzerinde yaşadığı dünyanın gitgide.ar­ tan bilgisinden oluşmuştur. Bu buluşlar ve keşifler yalnızca ke­ yif aldığımız konfor ve rahatlıkları değil, aynı zamanda dinsel inamşlarımızı, doğru ve yanlışa dair idealarımızı, yönetim şekli­ mizi, üretim yöntemlerimizi, ticaret yapma yollarımızı, edebiya­ tımızı ve her türden sanatımızı içerir. Tüm bunlar uygarlığın çok önemli kısımlarıdır; fakat tıpkı evler, aletler ve giysiler gibi, onlar

ÖN SÖZ

1

19

binlerce yıl boyunca gelişmiştir ve geçmişten gelen miras olarak ebeveynlerden çocuklara aktarılarak kuşaktan kuşağa devredil­ miştir. Uygarlık bu mirasın gelişimidir ve onun gelişme şekli bi­ zim uygarlığımızın öyküsünü oluşturur.

En Erken Dönem Keşifler. Uygarlığımızın uzun öyküsünü an­ latmaya halen yabanıl olduğu dönemde giyecek arayışı içinde ge­ zinirken yaptığı en erken dönem keşiflerle başlamak zorundayız. Çok büyük sayıda binlerce yıl sonra insan grupları nasıl tohum ekileceğini, mahsul elde edileceğini ve sığır yetiştirileceğini keş­ fetmiştir. Bunu yapabilmek için onların gezgin yaşantısından vaz­ geçmeleri ve küçük köyler kurmaları gerekiyordu. Erkeklerin ve kadınların sürekli olarak bir yerden öbür yere hareket hallnde ol­ maları durumunda uygarlığın büyük ölçekte gelişmesi şansı yoktu. Kasabalar var olmaya başladıkça ve çok sayıda insan oralarda bir­ likte yaşadıkça keşifler ve buluşlar yapmak için elverişli koşullar oluşuyordu ve daha sonrasında onlar topluluk tarafından benim­ seniyor ve daha sonraki nesillere aktarılabiliyordu.

Bizim Uygarlığımız Mısır'da ve Asya'nın Batısında Başla­ mıştır. İnsanoğlunun yerleşmiş olduğu ve uygarlık konusunda hızlı ilerlemeler kaydettiği en eski yerlerden biri Mısır idi ve bu­ gün keyf!.ni sürdüğümüz şeylerin pek çoğu ilk olarak oradan 've

Asya'nın batısından gelmiştir-örneğin, tuğla ve taş binalar, ince kumaş, cam, metal aletler, zarif altın mücevherat, takvimimiz ve hepsinden en önemlisi yazı için bir alfabenin kullanılması. Daha sonra batı Avrupa tarafından da kabul edilecek olan dinin geliş­ tiği bölge de burasıydı. İncil'in kendi başlangıçlarına sahip olduğu yer Batı Asya idi. Bu nedenle elinizdeki kitap Avrupa ile değil, Mı­ sır ve Batı Asya ile başlar; Avrupalıların büyük ölçüde derecesini artırmış oldukları ve yerkürenin her köşesine aktarmış oldukları uygarlığın türediği yer burasıydı.

Yunanların Katkıları. Yunanlar, Mısır'da ve Yakın Doğu'da inşa edilmiş olan uygarlıktan istifade eden ilk Avrupalı halk idi. Onlar daha önceden başarıya ulaşmış olan her şeyin çok ötesinde

20

1

iLK Ç AG'DA N O RTA ÇAG'A UYGAR L I G I N ÖYK Ü S Ü

çeşitli sanat ve bilimleri aktarmıştır. Yunan dili Batı üniversite­ lerinde halen öğretilmektedir ve Yunanca kitaplar, Eski Ahit ile birlikte, geçmişten gelen mirasımızın değerli bir parçasını oluştu­ rur. Bundan dolayı bu kitapta hatırı sayılır bir alan Yunan şehir­ lerinin gelişme şekline ayrılmıştır ve bu şehirler o zamana kadar görünmüş olan herhangi bir şeyin çok daha üzerinde seçkin sa­ natçılar, bilim insanları, tarihçiler ve ozanların vatanı olmuştur.

Roma Dönemi ve Orta Çağlar. Yunanlar kendi keşiflerini ya­ parken, Romalılar nihayetinde Yunan şehirlerini kuşatacak şekilde doğuya doğru geniş bir imparatorluk inşa ediyorlardı. Yunan uy­ garlığı .daha soı,ıra Roma İmparatorluğu'na doğru yayıldı ve daha sonraki tüm ilerlemeler için bir üs oldu. Roma yönetiminin gü­ cünü kaybetmesinden sonra bir dönem bo}'llnca, çok büyiik bir düzensizlik vardı ve uygarlık, ilerlemek yerine, geriye doğru git­ miştir. Bu dönem Orta Çağlar diye bilinir. İnsanlar bir zamanlar biliyor olduklarını unutmuştur ve Yunanlaruı insanlığın mirasına eklemiş oldukları şeylerin bazılarıni kaybetmişlerdir. Ancak, gö­ receğimiz gibi, birkaç yüzyıl sonra, düşüncelere dalmış insanlar geçmişin bilgi seviyesini yakalamışlar ve Yunanların henüz keş­ fetmediği çok sayıda hakikati ortaya çıkarmaya ve pusula, basılı kitaplar, barut, teleskop ve mikroskop gibi daha önce hiç duyul­ mamış olan şeyleri yapmaya başlamışlardır. Bu buluşların her biri insanoğlunun yaşam şeklini ve onların yıldızlar, dünya ve onun üzerinde yaşayan her şey ve kendileri hakkında idealarını değiş­ tirmede büyük bir etkiye sahipti.

Avrupalıların Kendi Uygarlığını Atlas Okyanusu'nun Öte­ sine Aktarmaları. Roma İmparatorluğu'nun dağılmasından yak­ laşık bin yıl sonra, Avrupalılar deniz yoluyla gitgide daha uzun yolculuklar yapmaya başlamıştı ve nihayetinde Yunanlar ve Ro­ malılar için hiçbir surette bilinmeyen iki kıtayı keşfetmişlerdi. Bu topraklara kendi resmi yetkililerini göndermiş olan İspanya, İn­ giltere, Fransa, Portekiz ve başka Avrupalı ülkeler tarafından bu­ raları yönetme konusunda hak iddiasında bulunulmuştur ve ora­ larda yeni devletler inşa etme niyetinde olan yerleşimciler artık

ÖN SÖZ

1

21

Bah Yarıküresinin haritası üzerinde görünmektedir. Böylece Av­ rupa uygarlığı Amerika kıtalarının kıyılarına ulaşmıştır. Mısır ve Yakın Doğu kökenli olan uygarlık benimsenmiş ve büyük ölçüde Yunanlar tarafından ilerletilmiştir. Romalılar onu bahya doğru taşımışlardır. Kaybolmuş görünen uzun bir dönemden sonra, eski uygarlığın önemli bir kısmı yeniden canlanmışhr. Orta Çağ­ lar'dan sonra çeşitli Avrupalı uluslar tarafından ona ilaveler ya­ pılmış ve yeni ülkelerin uygarlığına dönüşecek şekilde Atlas Ok­ yanusu ötesine taşınmıştır.

Uygarlığın Öyküsü'nden Öğrenilebilecek Şeyler. Hayatin ken­ disinin istisnasıyla, bizim uygarlığımız sahip olduğumuz en değerli şeydir. Onun mükemmellik derecesine getirilmesi insanoğlunun binlerce yıl boyunca sabırlı bir şekilde çalışmasını gerektirmiş­ tir. Ve hepimizin başlıca görevi onu korumak ve geliştirmek için her şeyi yapmaktır. Çok azımız herhangi bir yeni keşif veya bu­ luş yapmaya yetecek kadar maharetli veya özgün düşünce yapı­ sına sahibizdir. Ancak bizim uygarlığımızın öyküsünü dikkatli bir şekilde çalışan herkes, geçmişte pek çok insanın yapmış olduğu gibi, yalnızca yeni olması nedeniyle değişikliklere karşı koyma­ mayı öğrenebilir. Biz aynca sürekli olarak yeni formlarda yeni­ den ortaya çıkan eski kötülüklere karşı bunları ayırt edebilir ve kendimizi koruyabiliriz.

İlk Çağ' dan Orta Çağ' a UYGARLIGIN ÖYKÜSÜ

Kısım Bir

İNSANOGLU İLK KEŞİFLERİNİ VE .İCATLARINI NASIL YAPMIŞTIR

Bu kısım kitabın en· kısa olan kısmıdır fakat açık ara en uzun zaman dilimi ile ilgilidir. O, binlerce ve binlerce yıl boyunca, insanoğlunun -bugün Yer­ küre üzerinde bulunan herhangi yabanıl halktan çok daha cahil bir şekilde başlayarak- kendi ilk ke­ şiflerini ve buluşlarını nasıl yaptıklarını ve nihaye­ tinde tarlalar ekip biçmek ve sığırlar yetiştirmek için orada burada nasıl yerleşmiş olduklarını anla­ tır. Kısacası, tüm gün boyunca vahşi hayvanlar gibi yiye.c ek arayışında olarak gezinip durmak yerine evler kurmaya nasıl başladıkları anlatılmaktadır.

Ehlileştirilmiş Atların En Eski Dönem Temsili (yaklaşık MÖ 3000).

·

Her biri hayvanın yalnızca başı ile temsil edilmiş olan on dokuz atlık bir grubu gösteren erken dönem resim yazısının bir öme{ji. Di{jer işaretler sayılardır ve muhtemeldir ki tümü kral veya soylunun sahibi oldu{ju atlann bir envanteridir. Yele/erin tablet üzerindeki tem­ sil edildi{ji şekilde de{jişen konumunun bir anlamı vardır. Yukan kalkmış yeleler kuşkusuz damızlık atları gösterirken aşa{jı do{jru olanlar kısrakları gösterir. Herhangi yelesi olma­ yan hayvanlar, yelesini göstermek için aşın küçük olan, taylardır. İşaretler, Elam'ın an­ tik başkenti olan Susa'da Fransızlar taraftndan keşfedilmiş olan bir kil tablet üzerine ka­ zınmıştır. Yaklaşık MÖ 3000 veya olasılıkla bundan bir ve iki yüzyıl öncesi döneme aittir. Bu kanıt Basra Körfezi'nin hemen kuzeyinde ehlileştirilmiş atlann bu denli erken bir ta­ rihte halihazırda bulundu{junu gösterir, bundan dolayı bir sonraki binyılda ehlileştirilmiş atlar Bereketli Hildl bölgesine do{jru yayılmıştır, böylelikle Hamurabi Dönemi'nde orada yaygın olarak bulunmaktadır. Biz şimdi biliyoruz ki, yaklaşık MÖ 2000 dolaylannda, eh­ lileştirilrrıiş atlar Kajkasya'dan Anadolu boyunca geçerek Bereketli İli/dl bölgesinde bulu­ nuyordu. Bu sayede MÖ on sekizinci yüzyıldan itibaren Mısır'a ulaşmıştır. İsveç'in güne­ yinde bulunan Scania'da bir atın kafatasının keşfi yaklaşık olarak MÖ 2400 tarihine kadar geri gitmektedir. Hayvanın alnının ortasında taştan yapılmış bir hançerin saplanmış ol­ du{ju görülmektedir. Bu durum bazı arkeologları atın kuzey Avrupa'da ehlileştirilmiş oldu­ {juna inanmaya yöneltmiştir. Artık bu sonuca ulaşmak için çok az destek vardır ve Do{juya özgü kanıtlar atın Pers'in kuzeydo{jusunda genel bölgedeki bir yerde ehlileştirilmiş oldu­ {junu gösterir. Onun Bereketli Hild/'e varış tarihine ilişkin olarak bazı belirsizlikler vardır, böyle düşünülmesinin nedeni Do{juya özgü kurumların Babil kazılannda bulunan antik dö­ nem yaban eşe{jinin kemiklerinin şaşırtıcı derecede büyük bir oranla keşfedilmiş olması­ dır. Breasted'ın Ancient Times (Antik Dönemler) kitabında Şekil 91 'de ve bizim yukarıdaki Elam bölgesi tabletimizde, hayvanlann kısa kulakları onların kesin bir kanıt olarak at ol­ duk/an şeklinde de{jerlendiri/miş oldu{junu temsil etmiştir. Ancak Babil'deki yaban eşe{ji­ nin bolca bulunan kemikleri, bu temsillerde gösterilen tüm at-benzeri hayvanlann yabani eşekler olarak de{je,rlendirilmiş olabilece{ji olası/ı{jını öne sürer, ki biz onların antik Ba­ bil'de taslak hayvanlar olarak erken dönemde kullanılmış olduklarını biliyoruz. E{jer böy­ leyse, ehlileştirilmiş atlar MÖ 2000 tarihi kadar eski bir dönemde en uygarlaşmış halklar arasında bilinmekte idi.

BÖLÜM I • YİYECEK TOPLAYICILIKTAN YİYECEK ÜRETİMİNE İNSANOGLU'NUN EN ERKEN DÖNEM YAŞAM TARZLARI •

ERKEN DÖNEM TAŞ DEVİRLERİ



EN ERKEN DÖNEM YİYECEK

ÜRETİCİLERİ VE SON TAŞ DEVRİ

B

iz "tarih" sözcüğünü kullandığımız zaman, genellikle yazılı kayıtlan dü­ şünürüz. Gerçekten de, Tarih Çağı'nı betimlemek için yazılı belgelerin

insanoğlu tarafından ilk kez üretildiği dönemden başlayarak ifade etmek adet­ ten olan bir şeydir-dokümanlar insanoğlunun yaşamı ve yapbklan hakkında yazılı sözcüklerle bize bilgi verir. Yazının icadından önceki uzun dönem, so­ nuç olarak, Tarih-öncesi Çağ diye adlandınlır. Belki de "Eğer Tarih-öncesi Çağ'da hiç yazı yoksa onun hakkında nasıl bilgi sahibi olabiliriz?" diye sora­ bilirsiniz. Başlamak için yerkürenin katmanlan ile ortaya koyduklan şekilde dünyanın tarihini çalışan jeologlardan yardım istemek zorundayız. Jeologlar, fosilleşmiş sebze kalıntılan, kayalann konumlan ve çok sayıda başka işaret­ ler üzerinde çalışarak, Tarih-öncesi Çağ'da iklimin değişen türleri, belli başlı jeolojik dönemlerin uzunluklan ve tarih-öncesi insanlann yaşantılan için bir arka plan oluşturan çok sayıda ilgi çekici aynntıyı belirleyebilir. Dahası, jeolo­ jik katmanlarda insanoğlu tarafından yapılan taş aletler ve silahlarla birlikte hayvan ve insan kemikleri de bulunur. Bu buluntulardan biz en erken dönem insanoğlunun hayatı hakkında bir şeyler söyleyebiliriz. Örnek olarak, bir in­ sanın iskeletine yakın olarak bir köpeğin kemiklerinin ve birkaç taş ok ucu­ nun bulunması durumunda, doğal olarak bu kişinin bir avcı olduğunu, yay ve ok kullanmasını bildiğini ve bir köpeği ehlileştirmiş olduğunu farz etme­ liyiz. Daha sonrasında biz daha ileri gidebilir ve tarih-öncesi insanlann ya­ şam tarzı ile günümüzdeki ilkel insanların yaşam tarzını karşılaştırabiliriz. Biz bazı benzerlik noktalan bulmalı ve günümüzün daha kaba saba halklan tara­ fından aşılan zorluklardan tarih-öncesi insanların yüz yüze kaldıklan prob­

lemlerin bazılannı öğrenebiliriz. Bölüm ı'deki insanoğlunun yaşam tarzlan­ nın betimlemesi tüm bu bilgi kaynaklanndan elde edilerek oluşturulmuştur.

ı.

İNSANOGLU'NUN EN ERKEN DÖNEM YAŞAM TARZIARI

En Erken Dönem Uygarlığın Vatanı. Yeni Dünya'nın Eski Dünya' dan kaşifler tarafından bulunması yalnızca altı yüzyıl kadar önce olmuştur. Kaşifler orada yabanıl olarak değerlendirdikleri

ııı

1

İ L K ÇAii'DAN O RTA ÇAii'A UYGA R L I G I N ÖYK Ü S Ü

bir kısım insan ırkının yaşadıklarını bulmuştur. Ancak yabanıl olarak nitelendirilen bu halkın taş aletleri vardı, metallerle çalış­ mışlardı, çadırlarda veya çamurdan yapılmış evlerde yaşamışlardı ve hrtta bazıları tohum ekmişlerdi. Her ne kadar Yeni Dünya'nın kızıl insanları MS on beşinci yüzyılda Eski Dünya'nın halkları ile mukayese edildiğinde yaşam tarzı açısµıdan yabanıl gözükse bile, binlerce ve binlerce yıl önce yaşamış olan en eski dönem insanoğ­ lunun ve Eski Dünya'nın geniş alanı üzerine dağılmış olanların yaşani tarzı ile karşılaştırıldığında, onların hayah neredeyse uy­ garlaşmış idi. Akademisyenlerin neredeyse tamamı uygarlaşmış hayat için gerekli olan keşif ve icatların ilkin Akdeniz' in doğu ucu­ nun etrafındaki bölge içinde yaşamış olan en erken dönem insan­ lar tarafından yapılmış olduğu konusunda hemfikirdir. Bundan dolayı biz dikkatimizi ilkin e-:çken dönem Akdeniz dünyasına çevirmek zorundayız.

Erken Dönem Akdeniz Dünyası; iklimi ve hayvanları. Av­ rupa ve kuzey Afrika'nın topraklan bugün olduğundan çok fark­ lıydı. Azametli ormanlar Avrupa'nın su akıntıları etrafını sarmak ve onun geniş ovalarını kaplamakla kalmamış, aynca o dönemde yeşil ve iyi su alan bir bölge olan Sahra Platosu'nun bazı kısımla­ rını kaplamışh. Kocaman hipototamlar nehirlerin kıyılan boyunca çamurda yuvarlanıyor ve çok sayıda hiddetli gergedan kesif tro­ pik ağaçlar arasında karnını doyuruyordu. Cebelitank'ın yanı sıra İ talya ve Sicilya yoluyla olan karaköprüleri Akdeniz boyunca Av­ rupa ve Afrika'yı birleştiriyordu. Böylelikle, bu hayvanların çoğu kara yoluyla Afrika' dan Avrupa'ya gidebilir veya geri dönebilirdi. Atmosfer nemli ve ılıktı ve ormanlarda çok sayıda tropik kuşun notaları yankılanıyordu. Bu tropik el değmemiş doğa sayısız ya­ rahklarla (balıklar, kuşlar, büyiik ve küçük hayvanlar) dolu ola­ rak Akdeniz'in etrafı boyunca yayılmıştı. En Erken Dönem İnsanoğlunun Hayatı ve Gelişimi. Bu erken dönem Akdeniz dünyasının yabanıl insanları yiyecek bulabildikleri yerlere doğru her gün ilerliyorlardı. Onlar ormanın devasa hay­ . vanlarının kulakları sağır eden adımlarını hissettiklerinde sıklıkla

YİYECEK TOPLAYICILIKTAN YİYECEK ÜRETİMİNE

1

29

korku içinde kaçıyorlardı, fakat kendi ahşap sopalarıyla avlaya­ rak yiyebilecekleri küçük av hayvanlarının seslerini duymak için kulaklarını dikiyorlardı. Geceleyin onlara sığınak olabilecek hiç­ bir baraka veya barınak yoktu. Karanlık bastırdığında neredey­ seler orada uyuyorlardı.

ŞEKİL

ı.

İlkel İnsanın Avlanması

İlkel insanlar büyük ölçüde etoburdu ve bundan dolayı avcıydı/ar. Burada biz yumuşak, bataklık zeminde yakalanmış olan büyük bir yünlü mamuta karşı kendi kabaca biçimlen­ dirilmiş mızraklar, kayalar ve sopalannı kullanan, sert bir zemin üzerinde duran insan­ /an görürüz. Etraflanndaki hayvanlarla karşılaştınldığında fiziksel açıdan güçsüz olma­ lanna ve yalnızca kaba silahlara sahip olmalanna karşın, bu yabanıl insanlann avlamak istedikleri kocaman hayvanlara karşı tüm kumazlıklannı kullanmalan gerekiyordu (Charles R. Knight'ın izniyle).

Biz en erken dönem insanoğlunun ilerlemesindeki tüm farklı aşamaların· izini süremeyiz; ancak biz onların ilkin onlar olmak­ sızın ilerleme sağlayamayacakları iki öneınli şeyi keşfetmek zo­ runda olduklarını biliyoruz. Bunlar konuşma kabiliyeti ve bir ateşi tutuşturma araçlarıdır. Bir üçüncü önemli keşif olan bir taşa na­ sıl şekil verileceğini bilmek onlara en fazla yardımcı olan şeydi. Olasılıkla bazen kırık taşlar bulmuşlardı ve bir hayvanın etini sı­ yırmak veya ahşap so palarına şekil vermek için onun pütürlü kenarlarını kullanmışlardı. Uzun bir zaman sonra böyle bir taşa şekil verebileceklerini görmüş ve böylelikle yavaş yavaş kaba bir

30 1

i L K Ç AG'DAN O RTA ÇAG'A UYG A R L I G I N ÖYKÜ S Ü

alet veya silah yapmayı öğrenmişlerdi. Bu noktada bizim şimdi Taş Devri diye adlandırdığımız döneme girmişlerdi-(her ne ka­ dar tam olarak ne zaman olduğu bilinmese de) en azından birkaç yüz bin yıl öncesidir. Bu yabanıl insanların o dönemde yapmaya başladıkları taştan silahlar ve aletler, tıpkı onların kemikleri gibi çürümemiş ve yok olmamıştır. Böylece bugün biz bu erken dö­ nem insanların yiyecek elde e.tmek için ve kendilerini savunmak için yaptıkları uzun mücadelede kullandıkları alet edevatı gerçek­ ten ellerimizde tutabiliriz. 2.

ERKEN DÖNEM TAŞ DEVİRLERİ

Arkeoloji ve Taş Aletler Çalışması. İ nsan eliyle yapılan bir taş alet veya silah, bir artefakt diye adlandırılır. Bu, "sanatla ya­ pılmış" anlamına gelen Latince kökenli bir sözcüktür ve " yapay" sözcüğü ile ilintilidir. Toprak üzerinde bulunan veya sabanla sü­ rüldüğünde toprak üzerine çıkan bazı artefakt'lar yüzyıllar önce bizim atalarımızın dikkatini çekmiştir. O zamandan itibaren bi­ limle ilgili olan insanlar, özellikle sistematik (kazı diye adlandı­ rılan) hafriyatlar yaparak, dikkatli bir şekilde onlar için araştır­ malar yürütmüştür. İ nsanoğlunun erken dönem çalışmalarının araştırılması arkeoloj i diye adlandırılır; bunun sonucu olarak kazma ça lışmaları arkeoloj ik kazı diye adlandırılır ve biz böyle bir çalışmayı yapan kişiye arkeolog deriz. Taş artefakt'lar için araştırma Avrupa'da başlamıştır. Orada Avrupa'nın Erken Dö­ nem Taş Devri kaba taş aletleri ve silahları vardır ve kocaman hayvanların kemikleri bir zamanlar akan nehirlerin tarih-öncesi dönemlerinde vadi eğimlerinde bazen kum ve çakıl içinde yan yana bulunur. Bu nehirlerin yatakları daha sonradan değişmiş­ tir. Bu şekilde bulunmuş olan çok büyük sayıdaki taş aletler çe­ şitli Avrupa ülkelerinde kurulmuş olan müzelerin ko leksiyonu olarak korunmaktadır. Kuzey Afrika'da yapılan bir araştırmada benzer bir şekilde Cezayir' den aşa ğı Nil vadisine uzanan bir böl­ gedeki taş artefakt'lar ortaya çıkmıştır. Ve aynı şey Akdeniz'in doğu kıyıları boyunca Asya için geçerlidir. Bizler bu şekilde Ak­ deniz'i çevreleyen kara parçalarının tümünden binlerce taş silah

YİYECEK TOPLAYICILIKTAN YİYECEK ÜRETİMİNE

1

31

ve alet üzerinde çalışma yapabiliriz. Onlar bize en erken dönem insanların büyüleyici> öyküsünü sunar. Daha sonrasında Erken Dönem Taş Devri avcıları taşları yontab ilmişlerdir.

Buzun Gelişi. Binlerce yıl boyunca erken dönem avcıların yaşantısı çok az değişiklikle devam etmiştir. On­ lar kendi kaba taş aletler ve silahla­ rını (şek. 2) yavaş yavaş geliştirmiş ve olasılıkla tahtadan başka aletler yapmasını öğrenmişlerdir. Ardından onların orman evlerinin havası ılıklı­ ğını kaybetmeye başlamıştır. Jeologlar bunun nedenini henüz bulmuş değil­ lerdir; fakat yüzyıllar geçtikçe, kuzey kutup bölgesi ve Alp dağlarının zir­ velerinde halen yıl boyunca varlığını sürdüren buzullar yayılmaya başlamış­ tır. O, Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika boyunca aşağı doğru itilmiştir. Avru­ pa' da gitgide daha fazla güneye doğru ilerlemesini sürdürmüştür, ta ki İ ngil­ tere' de Thames Nehri'ni ve Anakıta üzerinde Almanya'nın büyük bir bö­ lümünü kaplayıncaya kadar. Asya'da buzullar Sibirya boyunca aşağılara ka­ dar gelmiştir ve Ermenistan'ın dağ­ larından Dicle ve Fırat nehirlerini n yukarı vadisine kadar inmiştir. Ku­ zey Amerika kıtası üzerinde . buzul­ ların güney kenarı taşınmış ve orada buz tabakası bırakmış olan yerinden kopmuş kaya parçası hatlarıyla işa­ retlenmiştir. (Buzultaş diye adlan­ dırılan) bu tür kaya hatları, örneğin

ŞEKİL 2. Erken Dönem Taş Devrl'nin İlk Yontulmuş El Baltası Nil Nehri'nin Bir Antik Dönem Yatağında Bulunmuştur El baltasından daha eski olan kaba çakmaktaşı pullarının halen varlı­ ğını sürdünnesi bize insanoğlunun taşın şekillendirilmesinde en eski çabalarını göstermiştir. Ancak el baltası insanoğlu tarafından üre­ tilmiş olan en eski şekil-verilmiş alet türüdür. İlk el baltaları, Ak­ deniz'in her tarafında olduğu ka­ dar dünyanın başka kısımlarında da bulunmuştur. Yukarıdaki çizi­ min orijinali yaklaşık 18 santimetre. uzunluğundadır. Bu alet daha ka­ lın olan kısmından elle kavranır ve sapı yoktur. El baltaları üzerinde bazen kullanım ve yıpranma izleri dikkat çeker. Yukarıdaki örnek Şi­ kago Üniversitesi Oriental Enstitüsü'ıide bulunmaktadır.

32 1

İ L K ÇAG'DAN O RTA Ç AG'A UYGA R L I G I N ÖYKÜ S Ü

Long Island kadar uzak güneyde ve Ohio ve Missouri Nehri va­ dileri boyunca batıya doğru bulunmuştur.

Akdeniz'in Kuzeyindeki Karalarda Buz Devri. Avcılar kendi korunaklı küçük vadileri veya favori avlanma bölgelerinde aşağı­ daki geniş ağaçlık alanı ezen ve yerleştikleri ormanın yeşilliği bo­ yunca uzanan parlak mavi buz kütleleri görmüştür. Erken dönem Avrupa'nın yabanıl insanı yavaş yavaş daha soğuk bir iklime �ış­ maya zorlanmış ve avcı için bilindik olan hayvanların pek çoğu, bir daha geri dönmemek üzere, daha ılıman olan güneye gitmiş­ tir. Avcılar kendilerini soğuktan koruyacak barınakları nasıl inşa edeceklerini bilmiyordu. Bundan dolayı uçurumların altındaki kayaları veya mağara girişlerini sığınak olarak kullandılar. Onla­ rın torunları binlerce yıl boyunca orada yaşamayı sürdürmüştür. Yüzyıllar boyunca kum ve toprak bu kaya sığınaklar veya oyuk­ lara doğru esmiş ve tavandan kaya parçaları düşmüştür. Zeminde birikmiş olan moloz kütleleri içinde, biz bugün kullandıkları çok sayıda ruet, silah ve edevatın yanı sıra, tarih-öncesi avcıların yak­ tıkları .ateşlerden kalan çok miktarda kül ve kömür tabakası bu­ luruz. Buz binlerce yıl boyunca kalmıştır; ardından yavaş yavaş erimiş ve bir kez daha kuzeye doğru geri çekilmiştir. Buzulların bu öne doğru ve arkaya doğru hareketi bizim Buz Devri diye ad­ landırdığımız çok sayıda binlerce yıllık bir dönem sürecinde ik­ lim değişirken birkaç kez tekrarlanmıştır. Buzullar son kez geldiği zaman Avrupalı avcılar nihayet kendi taş alet edevatlarını ve kendi yaşam tarzlarını geliştirmişlerdi. Biz o günlerin bir avcısını mağaranın girişinde kendi çakmaktaşı alet­ lerinin kenarlarını dikkatli bir şekilde yontarken hayal edebiliriz. Bu dönemde kaba eski el baltasını (şek. 2) çok ardında bırakmış ve �ert bir kemik parçası ile baskı uygulayarak kendi el baltasının kenarı boyunca ince pullardan bir hat yontabileceğini ve böyle­ likle darbelerle yontarak yaptığından çok daha ince kenarlar elde edebildiğini keşfetmiştir. Bu keşif ilkin onun hatırı sayılır çeşit­ lilikte taş aletler -keskiler, delgiler, çekiçler, cilalayıcılar- ürete­ bilmesini; ve ikinci olarak, bu gelişmiş aletler ile fil dişini, kemiği ve özellikle ren geyiğinin boynuzunu kesmeyi ve şekillendirmeyi

YİYECEK TOPLAYICILIKTAN YİYECEK Ü RETİMİNE

1 33

başarmışlardır. Mağaralarda bulunan ince fildişi iğneler dikiş dik­ menin keşfedilmiş olduğunu ve avcıların öldürdükleri hayvanların derilerini birbirine dikerek yaptıkları giysilerle soğuktan ve orma­



nın dikenli çalı anndan korunduklarını ortaya koymuştur. Avcı aynca uzun bir ahşap mız.rağın üzerine yerleştirilmiş dikenli bir fildişinin keskin ucunu yapmış ve her bir avcı kemerinde keskin bir taş hançer taşımıştır. Boynuzdan veya fildişinden yapılan bir başka akıllıca alet bir fı rlatma sopasıydı. Bir avcı bununla kendi uzun mızrağını çok daha uzağa savurabilir "e daha önce oldu­ ğundan daha büyük bir güç uygulayabilirdi. Bu tür buluşlar in­ sanların kendi yiyeceklerini elde etmelerini çok daha kolay kılmış ve böylelikle hayatta kalmalarını çok daha kolay hale getirmiştir; tüm insanlar halen yalnızca yiyecek toplayıcılanydı.

Sanatın Başlangıcı. Bu ilkel avcılar, kendi gündelik hayat­ larının yabanıllığı ve bilgisizliğine rağmen, insanların ruhlarına girmiş olan ilk büyük ışığın yalnızca şafağında bulunmaktaydı­ lar. Onlar geceleyin kendi mağaralarında uzandıkları zaman, bu yabanıl avcılar tüm gün boyunca takip etmiş oldukları büyük hayvanların zihin-resimlerini görebilirlerdi. Onlar kendilerine hayvanları hatırlatabilecek şekillere sahip ilginç ağaçlan anım­ sayabilirlerdi veya kendi mağaralarında bir ata benzeyen şiş­ kince bir kaya kütlesi görebilirlerdi. Böylece onların zihinlerinde bir

benzeşim ideası ortaya çıkmış olabilir: hayvan ve onun gibi

görünen ağaç; at ve at gibi görünen yuvarlak kaya. Bu düşünce devam ettikçe onlar böyle bir benzeşimin kendi elleriyle üreti­ lebileceğinin farkına varmışlardır; yani, onlar bir nesnenin for­ munu ona benzer bir başkasını şekillendirerek taklit edebilmiş­ lerdir. Bu şekilde,

taklit etme onların zihinlerinde uyanmıştır. Bu

anda sanat doğmuştu. Taş Devri avcıları dikkat çekici bir bece­ riyle yontma ve boyama yapabiliyordu. Onlar Fransa ve kuzey İs­ panya'nın mağaralarını avladıkları vahşi hayvanların resimleri ile doldurmuştu. Benzer resimler doğu İspanya'da, yalnızca mağara­ larda değil, açık havada kayaların üzerinde bol miktarda bulun­ muştur; ve benzer bir durum Kuzey Afrika'da vardır, orada Ceza­ yir' den tüm Sahra boyunca, kuzeye doğru ve yukarı Nil'in olduğu

34 1

i L K Ç AG'DAN ORTA Ç AG'A UYGA R L I G I N ÖYKÜSÜ

batıya doğru bulunmaktadırlar. Bu çok geniş alana yayılmış olan mağara resimleri ve kaya resimleri, çok sayıda başka kanıtla bir­ likte, Akdetıiz'in hem kuzeyi hem de güneyindeki yiyecek topla­ yıcılarının yaşam tarzları hakkında bize bir şeyler söyler. Ancak Akdeniz'in güney tarafında kuzey Afrika'nın yiyecek toplayıcıla­ rının hayatını etkileyen belli başlı iklim koşullan öylesine büyük­ tür ki biz şimdi orilan Akdeniz dünyasının diğer erken dönem in­ sanlarından ayn bir şekilde değerlendirmeliyiz.

ŞEKİL 3. Taş Devri Sanatı Örnekleri A çiziminde taslağı yapılan ren geyiği sürüsü bir kartalın kanat kemiği üzerine oyulmuş­

tur. Bu çizim en erken dönem sanatçılann resimde kompozisyon hakkında bazı.fikirleri ol­ duğunu ve bir hayvanlar grubunu neredeyse modern bir tarzda bir izlenim verecek şekilde gösterir. B çizimi yay icat edildikten sonra Taş Devri insanı tarafından bir kaya sığınağı üzerinde resmedilmiş bir avlanma sahnesidir. Bir kurdun resmi olan C çizimi Fransa'daki bir mağarada bulunmuştur.

Akdeniz'in Güneyindeki Erken Dönem Taş Devri İnsanlan. Buzul istilası Akdeniz'in kuzey kıyısındaki E rken D önem Taş Devri insanları için hayatı çok zor kılarken, Akdeniz'in güneyin­ deki bölgeye buzullar hiç uğramamıştı. Aynı atmosferik nemlilik Akdeniz'in kuzey tarafında donmuş bir formda buzulları oluştu­ rurken, güney tarafında bol miktarda yağış düşmesine neden ol­ muştu. Sahra Platosu bu nedenle iyi miktarda su almayı sürdürmüş

YİYECEK TOPLAYICILIKTAN YİYECEK Ü RETİMiNE

1 35

ve çayırlar, ormanlar ve cangıllarla kaplanmışb. Ancak Buz Dev­ n'nin bir döneminde Kuzey Afrika'daki bol miktarda yağış ya­ vaş yavaş azalmaya başlamıştı. Yağış miktarının azalma nedeni henüz net bir şekilde anlaşılmamışbr. Avrupa'daki yağış miktarı da azalmıştır. Nemliliğin azalmasının bir sonucu olarak, Avru­ pa'daki buzullar küçülmeye ve kuzeye doğru geri çekilmeye baş­ lamışken, Kuzey Afrika'daki ·azalan yağmur miktarı büyük Sahra Platosu'nun yavaŞ yavaş bizim bugün bildiğimiz susuz çöle dö­ nüşmesine neden olmuştur. Bu dönemde Nil vadisi plato avcıları için en büyük değere sahip olan bir yerdi. Vadi bazı noktalarda ·genişliği otuz milden fazla olan, yüksekliği birkaç yüz fitten bin fite kadar değişen sarp kaya duvarlarıyla kaplı bir geçit veya kanyondur. Geçitten aşağı akan büyük nehir ile, vadi Taş Devri avcılarına bol miktarda su olan yeni bir yurt sunmuştur; her ne kadar Nil geçiti çöl kadar yağmursuz olsa da, nehir çölün uzak güneyindeki yağmurlu böl­ gelerden bol miktarda besleniyordu. Böylelikle, büyük vadi ko­ runaklı bir yurt oluşturmuştu. Böylece kuzey Afrika'nın avcıları kısa zaman içinde aynı çağda Avrupa'daki insanlardan çok daha hızlı bir şekilde uygarlık alanında ilerleme kaydetmiştir. Bu iler­ lemeyi bizim için açığa vuran şey taş aletler ve silahların, nehir­ lerin kıyıları boyunca oluşan kayalar içinde ve çakıl taraçalarda gömülü olarak bulunmasıdır.

3. EN ERKEN DÖNEM YİYECEK ÜRETİCİLERİ VE SON TAŞ DEVRİ

Yiyecek Üretimi Devri. Tıpkı avcılar gibi, Sahra Platosunun hayvanları da yiyecek ve su bulmak için Nil koyağında sığınak bul­ mayı gerekli görüyordu. Ancak burada hayvanlar için Avrupa'da olduğu gibi rahat hareket edebilecekleri kadar fazla alan yoktu. Bu durumda, avcılar tüm sürülerini Nil-vadisi uçurumlarındaki derin körfezler içine yönelbneyi kolay bulmuştu. Nihayetinde bu avcılar yalnızca tek girişe· sahip olan küçük bir körfeze yakın oluyorlardı ve hatta avlarının yönlendirileceği tek kapılı dört kenarlı bir şa­ rampol inşa edebileceklerdi. Vahşi av· hayvanları böylelikle "ha­ zırlık yapmaksızın" çok değerli bir yiyecek kaynağı oluşturuyordu

36 1

i L K Ç AG'DAN ORTA Ç AG'A UYG A R L IG I N ÖYKÜSÜ

ve faydalanmak için her zaman hazırdı. Yakalanan bu hayvanlar insanlara karşı korkularını yitiriyorlardı ve onlarla birlikte yaşa­ mayı öğreniyorlardı, böylece ehlileştirilmiş oluyorlardı. Bir zaman sonra, Nil-koyağı halkı bir başka yeni ve kalıcı yi­ yecek kaynağı keşfetmişti. Olasılıkla binlerce yıl içinde, kadınlar belli başlı yabani otların tohumlarını toplamaya ve onları yiyecek yapmak için öğütmeye alışmışlardı. Artık bu tür otların ekilebi­ leceği ve sulanabileceği keşfedilmişti, böylece onlar daha iyi ge­ lişecekti ve yenilebilir tohumun daha büyük bir mahsulünü vere­ bilirlerdi. Böylelikle bir zamanlar yalnızca yabani otlar olan darı, arpa ve buğdayın ekilmesine ve biçilmesine başlanmışb. İ nsanoğlu tarlada ekim yapmaya ve hazır bir şekilde onu yetiştirmeye baş­ ladıktan sonra, ilk kez olarak yiyecek-üreticilerine dönüşmüşler­ dir. Yurtta yiyecek üretebilmeye başlamalarının sonucunda avcı olarak uzağa gitmeye daha az gereksinim duymuşlar ve yiyecek için vahşi hayvan öldürmek amacıyla yurttan daha az çıkmışlar­ dır. Aile grupları tek yerde yaşamak için yerleşmişlerdir, burası ehlileştirilmiş hayvanlara bakabilecekleri ve tahıl tarlalarını sula­ yabilecekleri yerlerdir. Avcıların çoğu sonunda çiftçi ve sığır ye­ tiştirici olmuştur ve böylece tarı� ve sığır-yetiştirme veya "hay­ vancılık" çağı başlamıştır. Biz onu Yiyecek Üretimi Çağı diye adlandırabiliriz.

Son Taş Devri'nde Mısır'a Özgü Yaşantı. Biz bu yeni Yiye­ cek Ü retimi Çağı'nda ve yerleşik hayatta insanlar için sabit evle­ rin yapılmasının olası olduğunu görmüştük. Onların bu amaçla kuÜ andıkları aletleri halen taştan, özellikle çakmaktaşından ya­ pılmışb fakat onlar artık kenarlarını keskinleştirme ve dövmeye uygun olan dayanıklı taşlar kullanıyorlardı. Bu yöntemle onların taş aletleri öylesine gelişmişti ki, biz bunu bir başka Taş Devri olarak değerlendirmek zorundayız. Bu döneme Son Taş Devri adı verilmiştir. Onların başlangıçta yapbkları evler "sazlık" adlı dal­ lar ve sürgünlerin iç içe geçirilmesiyle yapılmış olan barakalardı. Bu erken dönem Nil-yerleşimcilerinin bazıları ateşte ısıtıldığı za­ man kilin sertleştiğine dikka t etmişlerdi. Böylece onlar ev gereçleri için çömlek tabaklar ve kavanozlar yapmaya başlamışlardı. Ken­ dir gibi yabani bitkilerin kullanışlı lifleri keşfedilmişti ve kadınlar

YİYECEK TOPLAYICILIKTAN YİYECEK Ü RETİMiNE

1 37

bu bitkileri ekip biçmeyi, lifleri ipliğe dönüştürmek için eğirmeyi ve kendi elbiseleri için bu iplikleri keten kumaşa dönüştürmeyi öğrenmişti. Bütün bunlar uzun zaman önce meydana gelmişti ve Nil'in kenarından itibaren oluşan siyah toprakla kaplı sazlıktan barakaları olan küçük köyler ortaya çıkmıştı. Ancak bazı evler Nil sularının erişebileceği şekilde nehre yakın yapılmıştır ve onların köylerinin bazılarının yetersiz taraçaları keşfedilmiştir. Bu köy­ lüler ölülerini çölün kenarı boyunca gömmüşlerdir. Oradaki bü­ yüyen mezarlıklar sıklıkla halen dokunulmadan kalmıştır ve ka­ zılar sonucu ortaya çıkan çok sayıda nesne bize bu Son Taş Devri Mısırlılarının hayatı hakkında bilgi vermektedir.

ŞEKİL 4. Ahşap Tahra (A) İçeren Son Taş Devri Samanlı Kiler Bu tarih-öncesi kiler toprağa kazılmış sığ bir çukurdu ve samanlarla kaplanmıştı. Nemli çamur zeminin üzerine ve çukurun kenarlanna sıvanmıştı ve ardından samanla kaplan­ mıştı. Bu tür kilerlerin pek çoğu bir arada bulunmuştur. Onlann çoğu boştu fakat bazı/an bir miktar buğday, arpa ve başka tahıllar içeriyordu. Bu kilerin altında bulunan ahşap tahra (A) yaklaşık altmış santim uzunluğundadır. Koyu renk, yapışkan kütlesi tahranın kesici kenar/an olarak hizmet vermek üzere üç adet testere dişli çakmaktaşı parçasını üze­ rinde bulundurur ve onlar bu tahranın çukura atıldığı ve belki de tümüyle unutulduğu Taş Devri Mısır döneminin olduğu binlerce yıl önceden günümüze oluk/an bozulmadan ulaşmıştır (G. Caton-Thompson).

38

i L K Ç AG'DAN O RTA ÇAG'A UYGA R L I G I N ÖYKÜSÜ

Metalin Keşfi. Mezarların içine ölü ile birlikte nesneler ko­ nurdu. Arkeoloj ik kazılarda şimdiye dek keşfedilmiş olan en eski metal alet bir bakır raptiye olmuştur. Biz onun en eski bakır ma­ denlerinin bulunduğu Sina Yarımadası'na kadar olan alanda ge­ zinirken bir Mısırlı tarafından ilk kez keşfedilıniş olduğu yönünde hayal gücümüzü zorlayabiliriz. Bu bölgeye yakın yerlerde (52. Say­ fadaki harita) yerde bulunan bakır parçalarının cevheriyle kendi kamp ateşini oluşturmuş olabilir. Onun ahşap ateşinin kömürü, ateşi korumak için etrafına yığılmış olan sıcak cevher parçala­ rıyla birbirine karışacaktır ve böylece cevher, madencinin ifade­ siyle "eksilmiş" olacaktır; yani, metal formundaki bakır cevher yumrulanndan ayrışacaktır. Ertesi sabah, Mısırlı közleri karış­ tırırken, küllerin içinde birkaç parlayan metal tane keşfedecek­ tir. Biz onu nasıl çıkarmış olabileceğini ve güneş ışığında hayran­ lıkla döndürdüğünü hayal edebiliriz. Deneyim tekrarlandıkça bu ilginç parlayan taneler onun ateşinin etrafındaki taş parçaların­ dan açığa çıkacaktır.

Metal Çağı 'mn Şafağı. Bu kişi, kendisi bilmese de, yeni bir çağın, Metal Çağı'nın şafağında bulunuyordu. Küllerin arasından çıkardığı parlayan bakırın küçük diski metalle bir gün insanoğ­ lunun yapacağı şeylerin bir vizyonunu düşünmüş olabilir-Mı­ sırlı gezgin belki de bunu görebilmiştir: büyük çelik binalar, dev köprüler, binlerce makinenin gürültüyle çalıştığı devasa fabri­ kalar ve hızla giden lokomotifleıjn çıkardığı seslere ev sahipliği yapan çelik rayların yayıldığı geniş alan. Ateşin keşfinden beri, çok sayıda binlerce yıl önce, insanoğlu önem açısından meta­ lin bu keşfiyle karşılaştırabileceği şekilde yerküre üzerinde hiç­ bir keşif yapmamıştır. Bu, yaklaşık olarak MÖ s- . ooo yılından sonra olmayan bir dönemde meydana gelmiştir, yani günümüz­ den en azından yedi bin yıl önce olmuştur. Ancak bakır aletler ve silahların yaygın olarak kullanılmasından önce çok sayıda yüzyıl geçmiştir. Bu uzun dönem boyunca ve bir süre sonra­ sında, Son Taş Devri yaşantısı, sanki metal hiç keşfedilmemiş gibi, devam etmiştir.

YİYECEK TOPLAYICILIKTAN YİYECEK ÜRETİMİNE

1 39

Buzulların Son Geri Çekilmesi; Avrupa'da Son Taş Dev­ ri'nin Başlangıcı. Bu arada Akdeniz'in kuzey tarafındaki avcılar Erken Dönem Taş Devirleri'nin kendi yiyecek-topla!fi a yaşantı­ larına yönelmeyi sürdürmüştü. Buzulların bıraktığı işaretler je­ ologları onun yaklaşık dokuz bin yıl önce son kez olarak kuzeye doğru geri çekildiğini düşünmeye yöneltmiştir. B una bağlı ola­ rak, bu noktada Akdeniz'in kuzey tarafındaki insanlar kademeli olarak bugünün hava koşullarına benzer olan koşullar altında ya­ şamaya başlamıştır. Dahası, buzullar nihayetinde kuzeye doğru geri çekilirken Kuzey Afrika ve Batı Asya'dan gelen etkilenim Av­ rupalı avcılara ulaşmaya başlamıştır. Onlar sığır yetiştirmeyi ve tahıl geliştirmeyi öğrenmiştir. Kumaş dokumayı ve çömlek yap­ mayı bulmuşlardır. Ve gelişmiş keskin kenarlı aletlerle ahşap bi­ nalar inşa edebiliyorlardı.

Son Taş Devri'nin İsviçreli Göl-Köyleri. Avrupa'daki en erken dönem ahşap evlerin en bol miktardaki izleri İ sviçre'de bulunmuş­ tur. Burada Son Taş Devri'nin aile grupları İ sviçre göllerinin kı­ yılan boyunca uzun hatlar şeklinde uzanan platformlar üzerine kendi ahşap barakalarını inşa etmişlerdir. Platformlar yere çakı­ lan temel kazıklarıyla desteklenmiştir. Bu toplu yerleşim yerleri göl-köyleri diye adlandırılmıştır. Az sayıda vakada bunlar oldukça büyüktü. Wangen'de köyün desteklenmesi için elli binden az ol­ mayan sayıda temel direği çakılmıştı. Göl-köylüler bir huzur ve zenginlik hayatı yaşıyorlardı. Onların barakaları konforlu ban­ naklardı ve onlar ahşap döşemeler ve çömlekler ile tedarik edil­ miştir. Göl-köylere yukarıdan bakan yamaçlar arpa, buğday ve mısır tarlaları ile doluydu. İ lkin hiç kimse bu buğday, arpa veya kendirtarlalannın sahibi değildi; ancak bir zaman sonra, her bir mesken kademeli olarak belirli bir tarlayı ekme hakkı elde edi­ yordu ve sonunda onun üzerinde hak iddia etme noktasına geli­ yordu. Böylelikle, toprak sahipliği başlamıştı. Bu toprak sahipliği sistemi köylerin içinde ve etrafında daha sıkı bir şekilde yerleşik tarımsal hayatı oluşturmuştu.

40 1

i L K Ç AG'DAN ORTA Ç AG'A UYGA R L I G I N ÖYK Ü S Ü

ŞEKİL 5. Bir Son Taş Devri Göl-Yerleşimcisine Ait Olan Alet Edevatın Bir Kısmı Bu grup Son Taş Devri insan/an tarafından Yakın Doğu 'da alman veya yapılan üç önemli buluşun bulgulannı içerir: birincisi, 2 ve 3'te olduğu gibi, kaba süslemelerle topraktan yapılan kavanozlar -Avrupa'daki en eski fınnlanmış kil- ve ı 'de göl-yerleşimcilerinin yiyeceklerini pişirdikleri büyük bir tencere; ikincisi, 4'te olduğu gibi, keskin kenarlı alet­ ler, bir el baltası gibi geyik boynuzu sapı monte edilmiş olan bir taş keski, veya 5, balta sapı için bir deliği olan bir taş balta; ve, üçüncüsü, 6'da gösterilmiş olduğu gibi, fırınlan­ mış kilden yapılan en eski çıknğm dönen bir sarmal "halkası. • O, kırk beş ila elli santim uzunluğundaki kaba bir kendir ipi ile askıya alındığı zaman, ona bir dönüş kazandın­ lıyordu, böylece asılı olan iplik hızlıca dönüyordu. İplik, yeterince hızlı bir şekilde dön­ dürüldüğü zaman, gergin hale geliyordu ve kırk beş ila elli santimlik bir başka uzunluk benzer bir şekilde döndürülmesi için döndürülmemiş kendirden çekiliyordu. Bu en eski çıkrık/ardan biri, üzerine takılı halde kendir (pi ile birlikte, İsviçre göllerinde bulunmuştur (Profesör Hoernes'in izniyle).

Avrupa'daki Diğer Son Taş Devri Kasabaları; Yönetimin Yükselişi. Son Taş Devri'nin yerleşik toplulukları nihayetinde ah­ şap evler ve sazlık barakalardan daha dayanıklı bir şeyler inşa et­ meye başlamıştır. Bu devrin kapanışına doğru türbeler dikmeyi öğrenmiş olan daha güçlü şefler büyük taş bloklar yapmıştır. Bu türbeler Avrupa'nın batı kıyılarını dolaşarak Akdeniz'in İ spanya etrafından güney İ skandinavya kıyılarına kadar halen bulunmak­ tadır. Bu tür yapılar henüz taştan, yani harç ile birlikte yumuşak bir şekilde kesilmiş taştan, değildir. Bundan dolayı onlar mimari yapılar olarak sınıflandırılamazlar.

YIYECEK TOPLAYICILIKTAN YiYECEK Ü RETİMiNE

1

41

ŞEKİL 6. Son Taş Devri'nde Yaşamış Bir Madencinin İskeleti Bu antik dönem madencinin iskeleti Belçika'da oyulmuş ve onun üzerine çökmüş olan ka­ yaların alhndaki bir çakmaktaşı madeninin zemini üzerinde uzanır halde bulunmuştur. Önünde, ma/jaranın içinde kaldı/jı anda elinden düşmüş olan bir çift uçlu geyik boynuzu ça­ pası bulunmuştur. Bu aletle çakmaktaşı yumru/arını onun kireç taşı yata/jından ayırıyordu.

Her büyük taş mezar grubunun yakınında mezarları inşa eden insanların yaşadıkları bir kasaba bulunuyordu. Bu, yaşamayı ve büyük ölçekli olarak birlikte çalışmayı öğrendiklerini gösterir. Bir kasabanın topraktan yapılan duvarlarını yükselten işçilerin bir araya getirilmesine, topluluk reisinin mezarı için büyük taş blokl.armı hareket ettirmeye veya Wangen'deki (İsviçre) göl-köy­ leri destekleyen elli bin temel direği dikmeye dair başarılı yöne­ tim ve insanlar üzerinde güç gerektiriyordu. Bu işlerde biz bir lider altında yönetimin başlangıçlarını görürüz. Biz böyle bir yö­ netimi bir devlet diye adlandırabiliriz. Her biri, kendisini çevre­ leyen tarlalar ile bir toprak-duvarlı kasaba yapmış ve her biri bir topluluk reisi altında bulunan çok sayıdaki küçük devletler Son Taş Devri'nde Avrupa'da gelişmiştir. Bu tür başlangıçlardan daha sonra uluslar ortaya çıkacaktır.

Ticaret ve İşletmelerin Başlangıçları. Bu çağda, insanlar özel ticaret alanlarını takip etmeye başlıyorlardı; bazı insanlar olası­ . lıkla ahşap-işçileriydi, başkaları çömlekçiydi ve daha da başka­ ları madenci (şek.

6) idi. Halihazırda var olan köyler arasındaki iş

ilişkileri ve bu erken dönem ticaret bazen nesneleri çok uzağa ve çok geniş bir alana taşıyordu. Bunun bir örneği, günümüzde Av­ rupa'nm çok sayıda kısmında bulunan ve rengi ile tanınan Fransız

42

1

i L K ÇA c:: -< "' > "' r-

1B-

z: o -< "" = "' =

ŞEKİL 38. Yaklaşık MÖ 700 Döneminin Atina'ya Özgü Bir Vazosunun Üzerine Resmedilmiş İki Deniz Savaşı Yukandaki tekne karaya çekilmiştir ve böylelikle dümende hiç kimse yoktur; aşağıdaki tekne denizdedir ve dümende bir adam bulunmaktadır. Her iki teknenin . her bir ucunda bir yanm tabliye vardır. Pruvadaki bir koçbaşı bunlann ticaret gemileri değil savaş gemileri olduğunu gösterir. Her iki teknede yumruk yum­ ruğa savaşan insanlar vardır. Üstteki teknenin pruva kısmında bir adam mızrak atar ve bir başkası kargı fırlatmak üzere olan düşmanlardan birine bir ok at­ maktadır. Aşağıdaki teknenin kıç kısmında iki adam kılıçlarla savaşmaktadır. Aşağıdaki teknenin ortasında oturan ac:İamın yaralanmış mı olduğu yoksa yelkenleri yönlendirmeye mi çalışhğını anlamak zordur (Metropolitan Sanat Müzesi'nin izniyle).

YUNAN ŞEHİR-DEVLETLERİNİN GELİŞMESİ VE PERSLERİN GERİ PÜSKÜRTÜLMESİ

l

1 13

değiştokuş yapmak için gemilere yükleyebilecekleri hiçbir tarımsal ürün yoktu. Ancak daha sonralan Atina çömlek üretimi ile önemli bir endüstri kenti olarak gelişmeye başlamıştı. Zaman içinde, bu endüstri öyle bir gelişme gösterdi ki, Atinalı çömlekçilerin atöl­ yeleri şehrin büyük bir kısmını doldurdu. Bulunmuş olan imzalı Attika vazolarını inceleyerek, en erken dönem başlangıcından Ati­ na'nın Yunan şehirlerinin ticari liderine dönüştüğü zamana ka­ dar yükselişinin ve yayılmasının izini sürebiliriz. Tanın öylesine iyi bir şekilde idare ediliyordu ki, Atina birkaç yüzyıl boyunca refah içindeydi. Çiftlik ürünlerinin neredeyse ta­ mamının devletin dışına gönderilmesine izin verilmiyordu, halkın beslenmesi için kullanılıyordu. Ancak üzüm ve zeytin ağaçlan öy­ l�sine boldu ki çiftçilerin şarap ve zeytinyağı ihraç etmesine izin veriliyordu. Bu ürünler Akdeniz'in tüm limanlarına Atina'da üreti­ len çömlek vazolar içinde gemilerle taşınıyordu ve geri dönen ge­ miler sığır, post, kereste, balmumu, salamura ve kurutulmuş ba­ lık, tuz ve Atinalılann ihtiyaç duyabilecekleri ilaçlan getiriyordu.

Gemilerin Gelişimi. Gelişen dış ticaret gemi yapımcılarını eski elli-kürekli kadırgalardan çok daha büyük gemiler inşa etme ko­ nusunda teşvik etmişti. Yeni ticaret gemileri çağlarca önce Mı­ sırlılara özgü bir icat olarak ortaya çıkmış olan yelkenlerle idare ediliyordu. Ancak onlar öylesine büyüklerdi ki, artık karaya çe­ kilemiyordu. Bunun sonucu olarak korunaklı limanlar gerekliydi ve gemi çapası artık icat edilmişti. Bu yiik gemilerinin korunması daha etkin savaş gemilerinin inşa edilmesi talebini doğurdu ve savaş gemileri ve ticaret gemileri arasındaki aynın ortaya çıktı. Korint ilk tahliyeli savaş gemisinin üretilmesinden övünmekte­ dir-bu, savaşçılara yukarıda daha fazla alan ve daha iyi tutunma olanağı veren ve aynı zamanda aşağıdaki kürekçileri koruyan bü­ yiik bir gelişmeydi. Savaş gemileri rüzgardan bağımsız olmak zo­ rundaydı ve bu nedenle halen küreklerle sevk ediliyordu. Kü­ rekçiler, her biri tek küreği idare ederek, aynı bank üzerinde üç ıra halinde düzenlenmişti. Böylece bir eski "elli-kürek" gücü de­ niz aracının ebatı büyütülmeksizin üç kat artırılabilirdi. Bu ge­ miler üç sıra kürekli kadırga diye adlandırılıyordu ve MÖ 500

i L K ÇAG'DAN ORTA Ç AG'A UYGA R L I G I N ÖYKÜSÜ

dolaylarında kullanılıyordu. Helenler deniz üzerindeki üstün do­ natısıyla ve kendi endüstrilerinin bariz gelişimiyle kısa sürede Ak­ deniz pazarlarında Fenikelileri (s. ı57) geride bırakıyordu.

Yunanların Madeni Paralar Kullanmaya Başlaması (MÖ Ye­ dinci Yüzyıl Başları). Bu sırada Yunan ticareti madeni paranın kullanılmaya başlanmasıyla birlikte büyük ölçüde basitleşmişti. MÖ 7oo'den uzun olmayan bir süre sonra, Anadolu'daki Lidya kralları, Doğuya özgü geleneği (s. 94) takip ederek, gümüşün sa­ bit bir ağırlık yumrusu şeklinde kesilmesini başlatmıştı. Bunlar, değerinin devlet tarafından güvence altına alınmış olduğunu gös­ termek için kralın veya devletin bazı simgeleriyle mühürlenmiş­ lerdi ve bilinen en eski madeni paralardı. Bu büyük kolaylık Yunan tüccarlar tarafından hızla değer­ lendirildi ve onlar tarafından benimsendi. Atinalılar tarafından en fazla kullanılan madeni para on sekiz ila yirmi sent değerinde olan bir gümüş yumru idi. O, bir drahmi diye adlandırılmıştı. Bir drahminin satın alma gücü o dönemde günümüzde olduğundan çok daha büyüktii . Örnek olarak, bir koyun bir drahmi ediyordu, bir öküz beş drahmi değerindeydi ve yılda beş yüz drahmi gelirine sahip olan bir toprak sahibi zengin bir adam olarak görülüyordu.

Para Sahibi Bir Sınıfın Yükselişi. Yunan zenginliği daha ön­ ceden toprak ve hayvan sürülerini içeriyordu fakat şimdi insanlar para biriminde zenginlik biriktirmeye başlamışlardı. Krediler açı­ lıyordu ve borç para vermenin faizlendirilmesi geleneği Doğudan içeri girmişti. Faiz oranlan, bazen yüzde ı8 kadar, yüksekti. Çift­ çiler gibi hiçbir zaman zenginlik umudu içinde olamamış insan­ lar zenginleşiyordu. Artık ticaret alanında büyük miktarda para elde eden bir insanlar sınıfı -bir orta sınıf- yükseliyordu. Onlar ne soylu ne de köylüydü. Bu müreffeh insanlar yönetimde ken­ dilerine pay verilmesi talebinde bulunuyordu. Onlar artık önem­ siz olarak değerlendirilmeyi reddetmişlerdi ve kamu işlerinin ·yö­ netiminde isteklerinin değerlendirmeye alınmasında ısrarlıydılar. Onlar kısa sürede çok fazla etki gücü elde ettiler ve soyluları ken­ dilerine danışmaya mecbur kıldılar.

YUNAN ŞEHİR-DEVLETLERİNİN GELİŞMESİ VE PERSLERİN GERİ PÜSKÜRTÜLMESİ

1 t 75

3. DEMOKRASİNİN YÜKSELİŞİ VE

TİRANLAR ÇAÖI

Küçük Çiftçinin Konumu. Paralı olan veya sermayedar sınıf bu şekilde yükselirken, kendi toprakları üzerindeki çiftçinin ko­ numu değişmez bir biçimde daha kötüye gidiyordu. Onun tarla­ ları, her biri bir ipotek göstergesi olan, taşlarla işaretlenmiş şekilde bulunuyordu. Yunanlar bu şekilde işaretleme yapmaya alışkındı. Zengin kredi verenler bu ipotekleri kaldırıyor ve toprakların sa­ hipliğini ele geçiriyorlardı ve bedbaht toprak sahipleri kÔle olarak satılıyor veya bu tür bağlardan kurtulmak için yurt dışına kaçı­ yo�lardı. Denetimi elde bulunduran soylular durumu düzeltmek için az şey yapmıştı. Dahası, zengin tüccarlar kendi yöntemleriyle

soyluluk satın alıyordu. Daha yoksul sınıfların içinde bulunduğu kötü durum öylesine ümitsiz bir hal almıştı ki pek çok kentte is­ yan tehdidi oluşmuştu.

Tiranların Yükselişi (MÖ 650-500). Antik Yunanistan'da şe­ hir yönetimini denetim altında tutma fikrinden hoşlanan insanlar vardı. Bu tür insanlar genellikle lider olarak doğmuştur ve Yuna­ nistan' da onlar liderliğe aşina olan soylular sınıfından gelmişti. Bu soylular, insanlar tarafından desteklenerek, büyük bir takipçi kitlesi elde etmişti ve bazen devletin denetimini ele geçirmişlerdi. Liderliğin bu yeni türü, hiçbir kraliyet nesebi olmayan ve dev­ let denetimini zorla ele geçirmiş olan eskinin krallarınqan ayn}:. mıştı. İnsanlar ona antik dönem kraliyet kökeni sebebiyle saygı göstermemişti; bu nedenle onun konumu her zaman için sağlam olmayan bir durumda kalmıştı. Yunanlar böyle bir kişiyi, şimdi olduğu gibi, o dönemde yalnızca bir suçlama terimi şeklinde kul­ lanıyordu. "Tiranlık" sözcüğü bu hükümdarın sahip olduğu yük­ sek konum terimi olmaktan ibaretti. Bununla beraber, Yunanlar bu tür bir hükümdar altında artık özgür olamayacaklarını hisset­ mişti ve bir "tiran" katledicisi bir kahraman ve devletin bir kur­ tarıcısı olarak takdir ediliyordu. Tiranlara karşı önyargı olmasına karşın onlar insanların haklarının ilk destekçileriydi. Onlar aynca kamu anıtları, sanat, müzik ve edebiyata çok fazla ilgi göstermişti.

1 76

J

i L K ÇAG'DAN ORTA ÇAG'A UYG A R L I G I N ÖYKÜSÜ

En Erken Dönem Yazılı Kanunname. Bu zamana kadar Yu­ nan yasaları yazıya dökülmemişti, sözlü olarak kuŞaktan kuşağa aktarılmıştı. Bir yargıcın yasaları kendisine en büyük hediyeyi ve­ ren kişi lehine eğip bükmesi çok kolaydı. İnsanlar artık yasaların yazıya dökülmesi talebinde bulunuyorlardı. Atinalılar büyük bir mücadele sonrasında, yaklaşık MÖ 624'te Draco adlı bir adam tarafından düzenlenmiş olan böyle bir yazılı kanunnameye sa­ hip olmuşlardı. O son derece sert bir kanunI?-ame idi; bunun so­ nucu olarak "Drakon'yen" sıfatı "acımasız" anlamına gelmektedir.

Solon'un Reformları. Ancak yasaların yazıya dökülmesi her­ kesin ihtiyaçlarını karşılamamıştı ve Atina'daki huzursuzluğu dindirmemişti. MÖ 594 yılında, Solon adındaki bir soylu archon (s. 168) olarak seçilmişti ve yoksulların bedbaht durumunu dü­ zeltmek için tüm gücüyle uğraşmıştı. Topraklar üzerindeki tüm ipoteklerin geçersiz olduğunu ilan etti ve bir vatandaşın özgür­ lüğünü tehdit eden tüm büyük kredi iddialarını geçersiz saydı. Aynca soyluların sahip olabileceği toprak miktarına bir sınırlama getirdi. Borçlan nedeniyle köleleştirilmiş olan tüm insanlara öz­ gürlüklerini verdi. Buna ilave olarak, bir insanın kendi borçlu­ luk durumunun güvence bedeli olarak bedeninin kabul edilme­ sini yasa dışı saydı. Solon ayrıca bir davayı kaybetmiş olan herhangi bir kişinin vatandaşlar jürisine başvurabilecekleri bir yasa yaptı. Kanunlar­ daki bu tür düzenlemeler bir vatandaşın haklarının güvence altına alınması olasılığını büyük ölçüde artırmıştı. Solon'un yasalarının tümü yazılıydı ve onlar tüm özgür bireylerin mahkemelerde eşit haklara sahip oldu� ilk Yunan kanunnamesini oluşturdu. Bu ya­ saların bazıları giinümüze kadar ulaşmıştır ve halen yüriirlüktedir. Üstelik Solon devletin denetiminde herkese söz hakkı veren yeni bir yapı oluşturdu. O, gelir mikta:rlanna göre derecelendir­ diği dört vatandaşlık �ınıfi tanıdı. Zengin soylular en yüksek ma­ kamlara sahip olabilecek tek sınıftı ve .köylülere yalnızca daha düşük makamlara sahip olma izni verilmiŞti. Her ne kadar y§ne­ tim soyluların elinde kalmış olsa da, en sıradan özgür insan artık

YUNAN ŞEHİR-DEVLETLERİNİN GELİŞMESİ VE PERSLERİN GERİ PÜSKÜ RTÜLMESi

l

1 11

halk Meclis'inde oy verme hakkına sahip oluyordu. Meclis'in iş­ leyişinde bir rehber olarak dört yüz üyeli bir Konsey oluşturul­ muştu. Bu yeni konsey, Areopagus adlı bir İhtiyarlar Konseyi ile birlikte var olmuştu. Areopagus konseyi artık bir danışma kurulu olarak eylemde bulunacaktı ve kendisini yasaların korunması ve uygulanmasına adayacaktı.

Atina'daki Tiranlar. Solon'un iyi çalışmalar yapmasına karşın, güçlü ve soylu ailelerin birinin üyesi olan Pisistratus nihayetinde tiran olarak Atina devletinin denetimini ele geçirmişti. O, büyük bilgelik ile yönetmişti ve Atinalıların pek çoğu ona sadık destek� !erini vermişti. Pisistratus sayısı artan nüfusu beslemek için Atti­ ka' daki yetiştirilen tahılın yeterli olmadığını gördü ve Atina için, Karadeniz'in kuzey ve batı limanlarından gemilere yüklenen tahıl hasatlarına erişim araçlarını elde etmenin gerekliliğinin farkına varmıştı. Bu nedenle, 'küçük bir savaş filosu inşa ederek, Çanak­ kale Boğazı'nın ağzındaki bir kent olan Sigeum'u ele geçirdi. Pi­ sistratus Atina'da çok sayıda kamusal düzenlemeler yaptı ve be­ cerikli zanaatkarların başka şehirlerden Atina'ya gelmesini teşvik etti. Böylelikle endüstriyel sanat büyük ölçüde canlandırılacaktı. Atina'da imalat ve ticaret daha önce hiç olmadığı kadar gelişti ve Pisistratus öldüğü zaman Atina artık inşa edildiği zamandan çok daha büyük bir yerdi. Ancak Pisistratus'un oğullan, kabiliyetli ol­ malarına karşın, Atinalılann desteğini elde edememişlerdi. On­ lardan biri öldürülmüştü ve diğeri nihayetinde kaçmaya mecbur kalmıştı. Böylece, MÖ 5oo'den kısa bir süre önce Atina tiranlar­ dan kurtulmuştu.

Kleistenes'in Reformlan. İnsanların Kleistenes adlı bir soy­

' luyu desteklemelerinin gerekçesi oy verme sisteminde çok sayıda reform yapması ve yönetimin işleyişinde insanlara paylaşmak için , daha büyük bir fırsat sunmuş olmasıydı. Kleistenes yeni bir tiranlığın yükSelmesini önlemek için in­ anların yılda bir kez devlet için tehlikeli olan herhangi seçkin vatandaşı ilan edecek şekilde oy vermeleri ve o kişinin on yıl için sürgüne gönderilmesini sağlayan bir yasa oluşturmuştu. Bir

1 78

J

İ L K ÇAG'DA N ORTA ÇAG'A UYGA R L I G I N ÖYKÜ S Ü

vatandaşın, bir kişiye karşı oyunu kullanmak için pazar yerleri etrafında bulunan kırık bir çömlek parçasını alıp üzerine sürgün edilmesini istediği kişinin adını yazması ve onu oylama kupası­ nın içine atması yeterliydi. Bu türden bir çömlek parçasına bir

ostrakon adı verilmişti. Bir adam için kırık çömlek parçası ve­ rilmesi kelimenin gerçek anlamıyla onun sürgüne gönderilmesi anlamına geliyordu. İnsanlar bu ve başka şekillerde yönetimde etkin bir rol üstlenebiliyordu ve böylece Atina büyük ölçüde bir demokrasiye sahip olmuştu.

Sparta'mn Genişlemesi. Bu sırada Sparta da güç açısından bü­ yük oranda gelişmişti. Spartalılar kendi askeri başarılarını Pelo­ ponez yarımadasının üçte birinden fazlasını elinde tutana kadar sürdürmüştür. Sonuçta MÖ 500 yılından uzun zaman önce Spar­ talılar komşu devletleri, Peloponez'in neredeyse tamamını içere­ cek şekilde Sparta Birliği adı altında bir birleşmeye zorlamıştı. Spartalılar hiç çiftçilik yapmamıştı ve kendilerini zanaatkar­ lık ile meşgul etmiyorlardı. Onlar hemen yakındaki komşularını serf konumuna düşürüyorlardı ve bu serfler toprağı sürüyordu ve gerekli olan birkaç demir alet edevatı üretiyorlardı. Zenginlik toprak ve serfler terimleriyle ölçülüyordu. Serfler Spartalı top­ rak sahibi aristokraside sayıca büyük ölçüde artarken, aristok­ ratlar. sürekli olarak bir serf kalkışması korkusu içinde yaşıyordu ve kendi şehirlerini silahlı bir kampa dönüştürmüşlerdi. Sparta­ lılar Yunanistan'ın en büyük askerlerine dönüşmüşlerdi ve sonuç olarak Sparta'nın bir sonraki yüzyılda pek çok defa Yunan dev­ letleri üzerinde kendi iradesini empoze etme olanağı bulmasının keyfini sürmüştü. 4. PERSLERİN AVRUPA'YI İSTİLA ETMESİ

Perslerin Ege'ye Doğru İlerlemesi (MÖ 546). Yunan şehirleri kendi ticaretlerini geliştirirken ve Batı Akdeniz boyunca sömür­ geler kurarken, Medler ve Persler Doğu'da güçlü bir imparatorluk inşa ediyorlardı. Persler Anadolu'nun Yunan şehirlerine kadar ba� tıya doğru kendi fetihlerini genişletmeyi sürdürmüştü. Yunanlar

j

YUNAN ŞEHİR-DEVLETLERİ N İ N GELİŞMESİ VE PERSLERIN GERi PÜSKÜRTÜLMESİ

1 19

uygarlık alanında kendi dikkat çekici süreçlerinin ortasındayken (ss. 260-

.

...

265) birdenbire kendi

A.

özgürlüklerini kaybetti­ ler ve kendilerini bizatihi Pers'in tebaası olmaya



zorlanmış halde buldu­ lar. Birleşmiş olsa bile,

ufak Yunan devletlerinin B

antik Doğu'nun tüm ül­ kelerini denetim altında tutan Doğulu büyük im­ paratorluğa başarılı bir şekilde direnebilme olası­ lığı düşük görünüyordu. Yine de İyonya şehirleri Pers hükümdarları n a karşı başkaldırma cesa­ reti göstermişlerdi.

Avrupa'nm İlk Pers İstilası. Atinalılar, bu baş­ kaldınyı takip eden mü­ cadele sırasında İyonya1ı akrabalanna yardımda bu­

lunmak için yirmi gemi göndermiştir. Bu eylem

ŞEKİL 39. Persepolis'te Kral Darius'un Hazine Dairesi'nden Madeni Paralar A, Lidya Kralı Karun tarafından bastınlmış olan altın madeni paradır (MÖ 561-546). Ön yüzünde karşı kar­ şıya olan iki hayvan başı vardır-sol tarafta bir aslan (sağa bakmakta) ve sağ tarafta bir boğa (sola bakmak­ tadır); öbür yüzünde kare şeklinde iki mühür vardır (yeni damgalanmıştır). Onlar madeni paranın dam­ galanması için yerleştirilmiş olan metal yumru arasın­ daki iki zann (bloğun) üstte olanı ile bırakılmış izdir. B, olasılıkla madeni para basmış ilk Avrupalı kasaba olan Aegina tarafından basılmış "tosbağa" adlı para­ dır. Ön yüzünde bir deniz kaplumbağasının figürünü taşır. Arka yüzünde sekiz kısma bölünmüş bir kare damga vardır. Bu madeni para çok ilkeldir ve MÖ ye­ dinci yüzyılın başlan kadar eski tarihli olabilir. En il­ ginç tarafı Avrupa 'da o zamana dek basılmış olan ilk para olduğu söylenilen bir madeni paranın Darius'un kabul salonundaki başka paralar arasında olmasıdır. Bu kuruluş akçesi Şikago Üniversitesi'nin Şark Enstitüsü tarafından keşfedilmiştir.

Pers kralı Darius'un Avrupa'ya bir ordu getirmesi için bir bahane teşkil etmiştir. Perslerin Çanakkale Boğazı'na kadar uzun yürü­ yüşü ve oradan Trakya'ya geçmeleri onlara çok sayıda adama mal olmuştur ve Pers ordusu ile birlikte hareket eden filo Athos Te­ pesi'nin yüksek çıkıntısını dolanmaya çalışırken enkaz haline gel­ miştir (MÖ 492). Yunanistan'a doğru bu ilerlemeden bu nedenle vazgeçilmiş, bunun yerine Ege boyunca deniz yoluyla Yunanistan'ı istila etme planı yapılmıştır.

180 1

i L K Ç A .,...., > "" > c: -< "' > "' .--

o

"' "f .....



,_

:z 0' -< "" c:' "" =

"f

S

T

.A N

Mil ölceOi

uoo 200 sw 422J90 . . '

'�



2. Harita DioCletianus yönetimi ai'bhda "" (MS 284-305) Roma : · < f mparatorlu{Ju'nda Dört Bölge . · gösterilmektedir. · . : . ;� : . : ·

'

·' . "

.

,, ,

·

· ·

·.· · .

'.��

-

.� ..

,

- ••



't .

'•



.

o

1

., ..

"

S T A N

Mil 61çe0;

" ' . 9 100 290 890 400 5(/0_. ···' '

· . .•

'

.

:'·: · "

366 1

İ L K ÇAG'DAN ORTA Ç AG'A UYGA R L I G I N ÖYKÜSÜ

denetimi için tek üstün dereceli hükümdaiın gerekli olduğuna ina­ nıyordu. Bundan dolayı Octavius'a daha ileri muhalefet yoktu ve o ömrünün geri kalan kırk-dört yılını imparatorluğa uzun zamandır yoksunluğunu çekmiş olduğu etkili organizasyon ve iyi yönetimi vermeye adamıştı. Onun en zorlu görevi yönetimin askeri güç ta­ rafından ele geçirilmesi şeklindeki devletin eski formunu değiş­ tirmekti. Octavius, Sezar'ın aksine Roma Cumhuriyeti'nin daha eski kurumlarına içten bir saygı hissediyordu ve onları yıkmak veya kendisi için bir taht elde etmek istemiyordu. Roma İmparatorluğu'nun Octavius (Augustus) Tarafından Düzenlenmesi. Buna bağlı olarak Octavius, Roma'ya geri döndü­ ğünde, gönüllü bir şekilde güçlerini Senato ve Roma halkına MÖ 27'de devretti. Bunun üzerine Senato ona resmi olarak ordunun komutasını ve en önemli sınır vilayetlerinin denetimini verdi. Bu geniş güçlerinin yanında ayrıca bir yüksek makamda bulunuyordu ve bu onun yönetme hakkı olan son makamdı. .

'

. Aynı zamanda Senato ona Augustus unvanını tevcih etmişti; ancak onun başlıca resmi unvanı Princeps yani vatandaşların bi­ rincisi anlamında "İlk" idi. Roma İmparatorluğu'nun başına veril­ miş olan bir başka unvan komutan veya general anlamına gelen eski bir sözcüktü: Imperator. Bizim artık Octavian diye adlandı­ rabileceğimiz Augustus Senato tarafından atanmış olduğu Roma Cumhuriyeti'nin bir yetkilisi konumunda idi. Bu durumda Roma İmparatorluğu Senato ve yaygın şekilde imparator diye adlandırılan Princeps'in bir çifte yönetimi altında organize edilmişti. Ancak bu çifte güç dengede kalamazdı. Sena­ to'nun eski otoritesi hiçbir orduyu denetimi altında tutmayan bir Senato olduğu zaman hükümranlığını sürdüremezdi. Princeps yalnızca atanmış bir yetkili olarak çok fazla güce sahipti. Gerçek hükümdar oydu çünkü lejyonlar onun arkasındaydı; ve Augustus tarafından oluşturulmuş sözde cumhuriyetçi devlet, daha sonra göreceğimiz gibi, bir askeri monarşiye dönüşecekti. Augustus'un Barış Politikası. Şimdi Roma'mn hükmettiği imparato rluk tüm Akdeniz dünyası veya Akdeniz'in etrafındaki

AUGUSTUS DÖNEMİ; ONUN ARDI LLARI

1 367

uzanan bir devletler saçağı ve tüm kıyılan kapsıyordu. Ancak Cumhuriyet tarafından neredeyse tümüyle yerleşimsiz bırakıl­ mış sınır boylan ciddi bir sorundu. Güneyde doğal bir sınır olan Sahra vardı ve aynca batıda Atlas Okyanusu bulunuyordu; ancak kuzeyde ve doğuda daha ileri fetihler yapılabilirdi. Anakıtada Au­ gustus, daha ileri fetih yapmaksızın, İmparatorluğu bulduğu şe­ kilde düzenleme ve güçlendirme politikasını benimsemişti. Do­ ğuda onun sının böylelikle Fırat Nehri ve kuzeyde Tuna ve Ren nehirleri olmuştu. Bu geniş sınırların savunulması için büyük bir ordu bulun­ durmak gerekiyordu. O olasılıkla ortalama olarak iki yüz yirmi beş bin kişi içeriyordu. Artık büyük ölçüde vilayetlerden askere alınıyordu ve rütbe elde eden yabancı askerler hizmetlerinin bi­ timinde vatandaşlık �lıyorlardı. Böylece vatandaşlardan oluşmuş olan ordu fikri sürdürülüyordu. Ancak İtalya dışında olan lejyon­ larda bazı sorunlar çıkıyordu. Bu tür durumlarda onlar sınır boy­ larına gönderiliyordu ve vatandaki vatandaşlar kendilerini savu­ nan birlikleri hiç görmüyordu. Vilayetlerin Düzenlenmesi Büyük Görevi. Bu sınırlar içinde Augustus şimdi tüm Akdeniz dünyası için bir yönetim organize etmişti. Büyük halklar ve uluslar devasa imparatorluk içinde ol­ malıydı ve onlara dürüst ve etkin yönetim verilmeliydi,

Vilayetlerin valilerinin atanması artık neredeyse tümüyle imparator tarafından belirleniyordu ve onlar kendi bölgelerinin bilgece ve dürüstçe yönetimi için ona karşı sorumlu olduklarım biliyorlardı. Bir vali aynca eğer başarılı olduğunu kanıtlarsa ma­ kamını yıllarca koruyabileceğini veya daha iyi bir makama terfi ettirilebileceğini biliyordu. Böylece Augustus ve ardıllarının de­ netimi altında vilayetlerde deneyimli ve becerikli yetkililerin bir birimi gelişmekteydi (sayfa 338 ile karşılaştırın). Akdeniz Dünyasının Bir Akdeniz Ulusuna Dönüşmesi. Akde­ niz dünyasını bir Akdeniz ulusuna dönüştüren bir birleştirme sü­ reci başlamıştı. Bizim öykümüzün ayn ulusal iplikleri şimdiye dek çok sayıda olmuştu, tıpkı bizim çeşitli Doğulu ulusların, Atina'nın,

368 1

i L K ÇAG'DAN ORTA ÇAG'A UYG A R L I G I N ÖYK Ü S Ü

Sparta'nın, Makedonya'nın, Roma'nın, Kartaca'nın ve başkaları­ nın tarihlerini takip etmiş olduğumuz gibi. Uzun zamandır biz bu öyküleri tek tek iplikler şeklinde, birbirinden ayn olarak ta­ kip etmiştik; ancak şimdi onlar Roma İmparatorluğu bünyesinde birlikte bükülerek tek bir ulusal tarih ipliği haline gelmişlerdir. 2. AUGUSTUS DÖNEMİ UYGARLIGI

Augustus'un Roma'yı Yeniden İnşa Etmesi. Augustus'un oluş­ turmayı önerdiği yeni Akdeniz ulusunda, onun amacı İtalya'nın öncü konumunu elde tutmasıydı. O, eski Roma geleneklerini ve atalarının inanışlarını canlandırmak istiyordu. Aynca Roma'nın yeniden inşa edilmesini ve onun antik dünyanın öncü sanat mer­ kezi yapılması işini üstlenmişti. Birkaç evin bulunduğu Palatino Tepesi üzerine kendisi için bir saray inşa ettirdi.

Saray antik Forum'u (s. 306) çevreleyen yeni mermer bina­ ların görkemli bir dizilimine yukarıdan bakıyordu. Bunların en iyisi Sezar tarafından yapımına başlanmış, yanın bırakılmış ve daha sonra yangında hasar görmüş olan etkileyici bazilika idi. O şimdi Augustus tarafından restore edilmiş ve tamamlanmıştı (şek. 72, E). Sezar, eski Forum'un kuzeyinde, Sezar Forumu adı veri­ len bir başkasını inşa ettirmişti (şek. 72, N); ancak şehrin ticaret hacminin artması Augustus'u Sezar'ınkinin yanı başında Augus­ tus Forumu olarak bilinen üçüncü bir forum inşa etmeye yönlen­ dirqıişti (şek. 72, O). Roma'daki ilk taş tiyatro Pompey tarafından inşa edilmişti. Augustus şimdi Marcellus Tiyatrosu adını verdiği daha büyük ve daha muhteşem bir tiyatro yaptırmıştı. Augustus Döneminde Mimarlık ve Resim. Yeni mimaride, Yunan ve Doğu'ya özgü fikirler birleştirilmişti. Doğu'da uzun za­ mandır kullanılan kemer ve sıra sütunlar yeni binaların önde gelen özellikleriydi. Bu, Roma binalarında kemerin kullanılması nedeniyle bizim kendi modern mimarimizde önemli bir yer edin­ miştir. Yalnızca Roma'da değil, tüm İtalya'da Augustus dönemin­ den kalan kemerli ve sırakemerli binaların kalıntıları bulunabilir.

AUGUSTUS DÖNEMİ; ONUN ARDILLARI

1 369

Romalılar için resim büyük ölçüde duvar dekorasyonuna dönüşmüştü. Asılı resimlerle kaplanmış olan bizim oda du­ varlarımız Romalılar tarafından nispeten zayıf bir sanat anla­ yışı olarak değerlendirilirdi. Romahlar, tıpkı Yunanlar gibi, bir odanın dekorasyonunu bir boşluk duygusu verecek şekilde dü­ zenlemeyi arzu etmişlerdir-bu şimdi bizim en modern iç de­ korasyonlarımızda görülen bir eğilimdir. Romalıların bu tu­ ·tumu, Pompei'deki evlerde olduğu gibi, Roma kalıntılarında gün yüzüne çı_kmış olan duvar resimlerinin karakteristik yapı­ sını açıklar. Biz bunlarda, bir balkon veya bir 'pencereden dı­ şarı bakıyormuşuz gibi büyük genel manzaralar buluruz; ya da binalar deri�lik verecek bir tarzda, gözlemci sanki önünde sıra sütunları, bahçeleri ve uzaktaki bahçeli evleri görüyormuş gibi, resmedilmiştir.

İmparatorlar Yönetimi Altında Roma

İ L K ÇAG'DAN O RTA ÇAG'A U YG A R L I G I N ÖYK Ü S Ü

Evlerinin iç dekorasyonu zengin Romalılar için son derece önem­ liydi. Ve onların Yunan dehalarına takdirleri öylesine büyüktü ki, evlerinde Yunan heykel ve resimlerinin büyük eserlerinin orijina­ lini bulunduramıyorlarsa onların kopyalarını sahn almak istiyor­ lardı. Gerçekten de, bir heykeltıraş keskisi veya bir ressam fırçası edinebilmiş olan her Yunan, bir Romalı villasının duvarı üzerine bazı Yunan veya Helenistik resimleri kopyalamak için girişimde bulunuyordu. Çok sa­ yıda kopya mozaikten yapılmıştı.

ŞEKİL 71 Barış Sunağı'nın Yontulmuş Duvar Süslerinden Ayrıntı Augustus döneminden Barış Sunağı Senato tarafindan Augustus'un sağladığı barış onuruna inşa edilmişti ve Augustus'un Cennen kabilelere karşı bir seferinden sağ salim geri dönmesin� minnettarlığını sunan bir devlet binası olarak oluşturulmuştu. Sağda senatörler grubuna ddhil olan iki adam vardır; solda daha düşük sınıftan oldukları açık bir şekilde yansıhlmış olan vatandaşlar · bu(unur. Vatandaş/ardan biri küçük bir çocuğun elin­ den tutmaktadır. Bu dönemin heykelinde ilk kez olarak sanatta çocuğun sempatik bir şekilde kullanılması gös­ terilmiştir. .Vatandaşlar sola, senatör grubu sağa bak­ maktadır; böylelikle onlar özenli bir şekilde birbirinden ayırt edilmiştir (Roma'daki Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün izniyle).

Augustus Çağında Bilim. Eğer Roma sanat alanında bir ödünç alıcı ise, bilim açısından Yu­ nan ve Helenistik uygar­ lığa çok daha fazla borç­ ludur. Roma'nınArşimet ve Eratosthenes gibi in­ sanları yoktu (s. 291). Augustus'un bakanı olan Agrippa dünyanın büyük bir haritasını yaptığı za­ man, görünürde olan tek şey vilayetlerine giden Roma valileri veya malla­ rıyla yolculuk yapan tüc­ carlar tarafından oluştu­ rulmuş haritanın pratik bir kullanımıydı. Yollar sınırlı bir ölçekte değil, ayrıntılı bir şekilde dö­ şenmiş olduğu için tüm kasabalara giden her bir yola isimler verilmişti ve kasabalar arasındaki mesafeler mil cinsinden

AUGUSTUS DÖNEMİ; ONUN ARDI LLARI

harita üzerinde sayılarla verilmişti. Böyle bir harita hiç kuşkusuz çok kullanışlıydı; ancak enlem ve boylam şebekesinden tümüyle yoksun olunduğu için Erastosthenes tarafından yapılan haritaların özenli bir şekilde hesaplanması gerekiyordu. Dönemin önde gelen coğrafyası Roma' da yaşayan Strabo adlı bir Yunan tarafından yazılmıştı. O, ta­ rih ile iç içe geçen geniş alandaki yolculukların nefis bir anlatısıydı; ve bilimsel yöntemden yoksun olmasına karşın pek çok yüzyıl bo­ yunca dünyanın standart coğrafyası idi ve bir antik dönem seyahat kitabı olarak büyük bir keyifle halen okunabilir.

Augustus Döneminin Yazarları: Cicero. Roma'nın bilime karşı kayıtsızlığı Romalıların edebiyata olan ilgisi ile tam bir tezat oluş­ turur. Augustus'un hükümdarlığı sürecinde Latince yazılar en yük­ sek mükeIİlffiellik derecesine ulaşmıştı. Eğitimli Romalılar edebi eserlere büyük düşkünlük gösteriyordu. Sıklıkla bu kişiler Atina'da veya Rodos Adası'nda çalışmışlardı ve Yunan eğitim ve edebiyatına aşinalardı. Onlar kendileri arasında, belki de Latince olduğundan daha fazla, her gün Yunanca konuşuyorlardı. Sezar Alpler'i geçerken Galya'daki savaşların problemleriyle zihninin dolu olması gereken bir dönemde Latince konuşma üzerine bir araştırmayı okuyordu. Roma'nın o zamana dek yetiştirmiş olduğu en kültürlü insan­ lardan biri Cicero idi. Cicero, Cumhuriyet'i kurtarma mücadelesi içinde, bir devlet adamı olarak başarısız olmuştu. Bunun üzerine kendisini edebi çalışmalara adamıştı. Roma tarihindeki en büyük hatip olarak konuşmalarında yetkin ve güzel bir şekilde Latince düzyazılar kullanmıştı. Bu konuşma metinlerini bir avukat ve bir devlet adamı olarak kariyer sürecinde ifade etmişti. Emekli olduk­ tan sonra görev, tanrılar, dostluk, yaşlılık dönemi ve benzeri ko­ nular üzerine bir dikkat çekici makaleler derlemesi yazmıştı ve ardında dostları tarafındı;ın korunmuş olan birkaç yüz mektup bı­ rakmıştı. Cicero, iç savaşların son kurbanlarından biri olarak Ah­ tonius'un zalim askerlerinin ellerine düşmüştü; ancak onun yazı­ lan ölümsüz bir etkiye sahipti. Eserleri öylesine güzel ve şık bir şekilde ifade edilmiştir ki, onlar Latince biçeminin modellerine dönüşmüştür. Onlar Orta Çağlar'da Latince öğrenmede kullanı­ lıyordu ve Latince çalışmaların yapıldığı okullarda ve üniversite­ lerde halen okunmaktadır.

iLK Ç AG'DAN ORTA ÇAG'A U YG A R L I G I N ÖYK Ü S Ü

ŞEKİL 7 2 . Erken İmparatorluk Döneminde Roma Forumu ve Kamu Binalan34 Biz demirlemiş gemilerin olduğu Tiber Nehri'ne kadar antik pazar yerine (F) bakarız. E, ve D, G, I binalannı gördüğümüz pazar yerinin her bir tarafında bir zamanlar et, ba­ lık ve başka ürünler satmak için yapılmış küçük ahşap çardaklann sıralan bulunuyordu. Özellikle Kartaca savaşlannın başlamasından sonra bunlann yerini MÖ 2oo'den uzun ol­ mayan bir süre sonra inşa edilmiş olan bazilika binası (D) gibi şık binalar almışh. Baş­ langıçta Doğu'dan (şek. 15) gelen ve Helenistik şehirlerden kopyalanmış olan bazilikalann (D, E) çahlarına, sıra sütunlarına ve yüksek pencerelerine dikkat edin. Bu biçem kısa süre içinde Hristiyan kilise bina/an için bir form olarak benimsenmiştir. Tam bir anahtar için dipnota bakınız (Luckenbach �n izniyle). J

34

Kutsanmış Yol (plan, s. 369) Vesta'nın küçük tapınağını (A) geçmiş ve Augustus Kemeri'nde (B) ve tanrısallaştırılmış Jül Sezar'ın Tapınağı'nda ( C) Forum'a ulaşmıştır. Sağda ForumC!aki (D) en eski bazilika ve solda muhteşem ve yeni )ili Sezar Bazilikası (E) vardır. Bunun karşısında eski Forum'un pazar yeri (F) boyunca )ili Sezar tarafından planlanmış olan yeni Senato binası (G) vardır. Forumun daha üstteki ucunda yeni sözcünün platformu (H) bulunur; onun yakınında Septimius Severus daha sonra kendi yavan kemerini (!) dikmiştir. Ötede Satürn Tapınağı (J) ve tabanında Concord Tapınağı (K) ile Capitol yükselir; yukarıda, onun yamacında kamusal kayıtların tutıİlduğu bir yer olan Tabularium (L) bulunur; ve Capitol'ün zirvesinde Jüpiter Tapınağı (M) vardır. Jül Sezar Forum'u Senato binasının arkasındaki kendi yeni Forum'una (N) kadar kuzey yönünde uzatmıştır; lmp;µatorların bu taraftaki formlarının daha sonraki gelişimleri, aynı harflerin tekrar edildiği ve sürdürüldüğü şekilde Breasted'ın Antik Dönemler kitabında, şekil 242'de görülebilir.

AUGUSTUS DÖNEMİ; ONUN ARDILLARI

Augustus Çağı'nda Şiir: Horatius ve Vergilius. Cuınhuriyet'in son günlerin.d e, düzensizlik ve iç savaşa rağmen Cicero ve onun döneminin insanları Latince düzyazıyı mükemmell_eştirmişti. Di­ ğer taraftan, Latince şiirin en büyüğü erken dönem İmparatorlu­ ğun esinlendirmesi ve Augustus tarafından tesis edilen evren�el huzur ·ortamında ortaya çıkmıştı: Döneminin en önde gelen şairi olan Horatius, bilinmeyen bir ırktan azat edilmiş kölenin oğlu ol­ masına rağmen, çalışmalarını Yunanistan'da yapmıştır. O, uzun iç savaşta kendisinin yaşamış olduğu gibi, tehlike ve felaketin ız­ dırabını çekmiş olan eski Yunan lirik ozanları biliyordu. Ruhuna eski Yunan şiirlerinin yankısının işlemesiyle kendi döneminin in­ sanlarını ve yaşantısını yazmaya başlamıştı.

Augustus döneminin bir başka büyük şairi olan Vergilius za­ manının çoğunu kuzeydeki Alpler'in gölgesi altındaki çiftliğinde sessizlik içinde geçiriyordu. Şair, burada kendi arazilerine bakar­ ken, Teokritos'un (s. 293) dizelerine benzer dizeler yazmaya baş­ lamıştı. Bu dizelerde İtalya'nın yeşil dağ yamaçları üzerinde kendi döneminin kırsal hayatını şiirsel güzellik içinde yansıtıyordu. Za­ manla, Roma'nın ve özellikle dünya barışının düzenleyicisi olarak Augustus'un misyonunun yüceltici bir vizyonuyla dolmuştu. Ver­ gilius daha sonra Truva'nın düşmesinin ardından Truvalı Kahra­ man Aeneas'ın seyyahlığını resmettiği büyük bir epik şiirin yaratı­ mını üstlenmişti. O, Aeneas'ı nihayetinde Latium kraliyet soyunun bulunduğu İtalya'ya ulaşmış olarak yansıtmıştı (şek. 63). Öyküye göre, Aeneas'ın soyundan Julian ailesi, son liderinin Augustus ol­ duğ� Sezar'lar gelmişti ve Roma'yı kurtarmışlar ve bir dünya ba­ rışı tesis etınişlerdi .. (Bu şiirin Aeneas'tan sonra adlandırılan şek­ liyle) Aeneid en büyük Roma klasiklerinden biridir. Augustus'un Ölümü ve Onun Davranışlarının Değerlendi­ rilmesi. Augustus yetmiş beş yaşını aştığı zaman ve ölümün yak­ laştığını hissettiğinde hayatının bir öyküsünü bir araya getirerek bronz tabletler üzerine kazıdı ve mezarının üzerine yerleştirdi. Bu basit öyküde Augustus'un kariyeri antik dünyadan bize ulaşarak varlığını sürdüren büyük bir adamın en etkileyici kısa kayıtlan olarak gözler önüne serildi. Neredeyse kendisinin son saatlerinde

i L K Ç AG'DAN O RTA ÇAG'A UYG A R L I G I N ÖYKÜSÜ

Augustus'un bu dikkat çekici kaydın bitiş satırları kaleme alın­ mıştı ve Hristiyan çağının on dördüncü yılında onun ismini taşı­ yan ayda, Ağustos'un on dokuzunda Roma imparatorlarının bi­ rincisi ve en ünlüsü öldü. 3. AUGUSTUS'UN SOYU VE

BİRİNCİ BARIŞ YÜZVILININ SONU (MS 14-68)

Augustus'un Soyunun Dört Varisi. Augustus yaklaşık yarım yüzyıl boyunca büyük Roma dünyasının en yüksek derecede dene­ timini elinde tutmuştu. Her biri kan bağı veya evlat edinme yoluyla ailesinden olan dört kişi bir elli yıl daha hüküm sürecekti ve böy­ lece barışın birinci yüzyılı tamamlanmış olacaktı. Augustus ardılla­ rının atanmasını sağlayacak bir yasa yapmıştı. Herhangi seçkin Ro­ malı vatandaş makama talip olabilirdi. Augustus'un oğlu yoktu ve onun .erkek varisleri birbiri peşi sıra ölmüştü. Nihayetinde Senato yönetim konusunda isim sunmaya mecbur bıraktığı zaman kendi eşinin daha önceki bir evliliğinden olan oğlu Tiberius'u seçmişti.

Tiberius (MS 14-37) ve Caligula (MS 37-41). Bu durumda Au­ gustus'un ölümüyle Senato hemen Tiberius'u zaman sınırlaması olmaksızın atadı. O yetenekli bir asker ve meselelere hakim olan deneyimli bir adamdı. Vilayetlere bilgili ve etkin valiler atadı ve kendisinin becerikli ve başarılı bir hükümdar olduğunu gösterdi. Tiberius artık imparatorun halihazırda karar vermiş olduğu şeyin insan kalabalığı tarafından oylanması saçmalığına izin vermedi ve hatta Roma halkının yönetim kademesinde bile görünmesini onaylamadı ve böylelikle Roma halkı nihayetinde yönetimden uzaklaştırılmış oldu. Tiberius oğlunu kaybetmiş olduğu için, onun ardılları için se­ çim Gaius Sezar'ın ismi üzerinde oldu. Beraber yetiştiği askerler arasında lakabı Caligula ("küçük bot") olan Gaius, Augustus'un bir büyük torunuydu. Bir saltanat soyunun bu alay konusu bireyi, içki ve çapkınlık konusunda çılgınca bir kariyerden sonra yalnızca dört yıl hüküm sürdü. Palatino'daki kendi sarayında yakınındaki subaylarından biri tarafından hayatına son verildi.

AUGUSTUS DÖNEMİ; ONUN ARDI LLARI

Claudius (MS 41-54). İmparatorluk muhafızları Caligula'nın ölümünden sonra sarayın altını üstüne getirerek Tiberius'un bir yeğenini titreyen bir şekilde saklanırken bulmuşlardı. Claudius adındaki bu adam ölen Caligula'nın amcasıydı. Claudius şimdi elli yaşıpda olmasına karşın hiç büyük sorumluluk makamında olmamıştı. O her zaman ailesi tarafından hem fiziksel hem de zi­ hinsel açıdan aşağı derecede biri olarak görülmüştü. Ancak mu­ hafızlar onu imparator olarak alkışladı ve bu durumda Senato rıza göstermek durumunda kaldı. Ancak Claudius İmparatorluk için pek çok şey gerçekleştir- · miştir ve kendisini yönetim meselelerine adamıştır. O, kişisel ola­ rak Britanya'da başarılı bir seferde bulunmuştur ve ilk kez olarak imparatorluğun bir vilayeti yapmıştır. Britanya üç yüz elli yıl bo­ yunca tebaa olarak kalacaktır. Latince konuşma�ın ilk ögelerini İngilizce diline tanıtan muhtemelen bu fetih olmuştu. Claudius Roma'da binalarl(;l ve pratik gelişmelerle çok ilgiliydi. Toplamda yaklaşık yüz mil uzunluğunda iki yeni sukemeri inşa etmişti. Ta­

hıl tedariki ve stoğunu güvende tutmak için yeni liman çalışma­ larına başladı ve Roma'nın limanı olan Ostia'da mahzenler inşa etti. Aynı zamanda kendi memurları da büyük ölçüde görev yap­ tığı yıllarda ona yardımcı olmuş Yunan azat edilmiş kölelerinden oluşuyordu ve onlarla bir tür kabine oluşturmaya başlamıştı. Ni­ hayetinde bu durum onların Hazine Bakanı, Dışişleri Bakanı ve benzeri şekilde anılmaların