Kitabu Usuli'd-Din: Dinin Temel İlkeleri [1 ed.]
 9786257387088

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Şeyh Cemalüddin Ahmed b. Muhammed b. Mahmud b. Said el-Gaznevi

Adı Ahmed, babası Muhammed, dedesi Mahmud'dur. Lakabı Şeyh Cemaleddin, nisbesi Gaznevidir. Doğum yeri ve yılı bilinmektedir. Ailesi ve yaşadığı çevre hakkında da bilgi yoktur. Hayatını tahsilini yaptığı Halep'te geçirmiştir. Gaznevi fıkıhçı kimliğiyle öne çıkmıştır. Hocası Kasani Mısır'da meşhur bir alim­ dir. Kasani kendisi gibi meşhur kayınpederinin Tuhfe isimli kitabının şerhi, fıkıh usulü kitabı Bedai' ile ta­ nınmıştır. Gaznevi aynı zamanda Kasani'nin medrese­ deki yardımcısıdır. Hocasıyla birlikte Halaviye med­ resesindeki çalışmalarıyla bölgenin ihyasında önemli rol oynamıştır. 593/1197 yılında vefat etmiştir. Arş. Gör. Dr. Hafzullah GENÇ Hafzullah Genç 1987'de Ankara doğdu. Aslen Ordu ilinin Aybastı ilçesindendir. İlk, orta ve lise eğitimini Ankara'da tamamladıktan sonra 2006 yılında girdiği Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini 2011 yılın­ da bitirdi. 2011-2017 yılları arasında Diyanet İşleri Başkalığında imam-hatip olarak görev yaptı. 2015 yı­ lında Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisans yaptı. Halen aynı enstitüde doktorasına devam etmektedir. 2017 yılında Hitit Üniversitesi İla­ hiyat Fakültesinde araştırma görevlisi olarak göreve başlamış ve halen aynı görevi devam ettirmektedir. Kur'an-ı Kerim Ayet-i Kerime/erinin Mu'ciz İfadelerine Göre Ya CCıc ve Büyük Mevzularda Ufak Fikirler isimli çeviri kitapları vardır.

Ankara Okulu Yayınlara: 369 ©Ankara Okulu Basım Yay. San. Tic. Ltd. Şti.

Kelam Klasikleri: 6

Baskı ve Cilt Vadi Grafik Tasarım ve Reklamcılık Ltd. Şti. İvedik Org. San. 1420. Cad. No: 58/1 Yenimahalle/ANKARA• Tel: O 312 395 85 71 Sertifika No: 47479

Editör: Mehmet Evkuran Dizgi ve kapak: Ankara Dizgi Evi Birinci baskı: Eylül 2021

ISBN: 978-625-7387-08-8

Ankara Okulu Yayınları Şehit Mehmet Baydar Sokak 2/A Maltepe/Ankara Tel: (0312) 341 06 90 GSM: 0542 382 74 12 web: www.ankaraokulu.net e-mail: [email protected] [email protected]

Kitabu Usüli'd-Dln Dinin Temel İlkeleri

GAZ NEVİ (ö. 593/1197)

Çeviren

Arş. Gör. Dr. Hafzullah GENÇ

Ankara Okulu Yayınları Ankara 2021

İÇİNDEKİLER

EDİTÖR NOTU

.......................................................................................................

GAZNEVİ'NİN DÜŞÜNCESİ VE ESERİ ÜZERİNE Hayatı ve Eğitimi Eserleri İlmi Kişiliği ve Görüşleri. Gaznevi'nin Yaşadığı Dönemde Siyasi Durum Gaznevi'nin Yaşadığı Dönemde Sosyal Durum Gaznevi'nin Yaşadığı Dönemde İlmi Durum Kitilbu usCıli'd-dfn Hakkında Kaynakça

.................................

.........................................................................................

............................................................................................................ ..........................................................................

................................ ...............................

....................................

....................................................................

.........................................................................................................

KİTABU USÜLİ'D- DİN Mukaddime Sıfatlar Selbi Sıfatlar el-Vahdaniyyet el-Kıdem el-Beka' el-Muhalefün li'l-Havadis Kıyam bi'n-nefs el-İstiva' en-Nüzul Hayat Sıfatı el-İlm el-Kudret el-İrade el-Semi' ve'l-Basar el-Kelam el-Esma' Tekvin Sıfatı Ru'yetullah en-Nübüvvat el-Mi'rac İsmetü'l-enbiya Peygamberler Arasındaki Üstünlük Kevniyyat Melekler Velilerin Kerametleri

.....................................................................................

....................................................................................................

..............................................................................................................

.................................................................................................. ..............................................................................................

..........................................................................................................

............................................................................................................ .........................................................................

............................................................................................

........................................................................................................... ..........................................................................................................

.....................................................................................................

................................................................................................................ .........................................................................................................

............................................................................................................ ......................................................................................

..........................................................................................................

...........................................................................................................

...................................................................................................

..................................................................................................... ..................................................................................................

.......................................................................................................... ............................................................................................ ....................................................

........................................................................................................

.......................................................................................................... .................................................................................

7

11 11 13 15 16 18 20 22 32 33 35 35 36 36 36 36 37 37 38 38 41 41 41 41 41 42 44 45 46 47 48 49 49 50 50 51

Kitabü Usuli'd-Dfn

6

Kulların Filleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 51 .. . 53 Salah-Aslah . . . 53 Sevap-İkab . 54 Rızık ve Rızıklar . ... 56 Kaza ve Kader . 61 Kıyamet Alametleri. . . . 63 Gaybiyyat . 66 Şefaat . . . . 67 Cennet ve Cehennem . . . 69 İman . . . .. 71 İslam ve İman . . . 73 İmamet ............................................................. . ........... ........................

............................ ...................................................................

....

.. ................................. ......................................................

.................................................................................

...........

................................................... ...............................

................ ................................................................................ ......

.. ................................................................................................. ............

............................ .............................. .. ......... ........

. .. . ................................................................... .. .................. ...................

................. .................................... .................... . ..................

.................................................. .. .................................. ....................

DİZİN

.......................................................................................................................

KİTABU USÜLİ'D-DIN ORİJİNAL METİN

.

............................................ ....

79 85

EDİTÖRÜN NOTU

Kelam Klasikleri projesi, bir süredir gündemimizde yer alan bir düşünceydi . Ancak proje içeriğinin oluşturulması ve benzer bazı projelerin başlatılmış olması gibi neden­ lerden dolayı biraz olgunlaşmasını beklememiz gerekti . İslam düşünce geleneği oldukça zengin bir içeriğe sahiptir. Bu gerçeği fark etmeye en çok ihtiyacı olanlar, günümüzde gelenekçilik sıfatıyla öne çıkanlardır. Özellikle kelam gele­ neği bağlamında düşünüldüğünde ve tarih boyunca Müs­ lüman düşüncesinin temel problemleri, ana ekoller, ekol içinde yaşanan farklılaşmalar, ekollerin birbirleri üzerin­ deki etkileri araştırıldığında gelenek olarak adlandırılan içeriğin tam olarak anlaşılmadığı gerçeği ortaya çıkmak­ tadır. Müslüman düşüncesinin en parlak başarılarından biri sayılan İslam kelamı ilminin doğuşunda etkili olan pek çok neden sayılabilir. İlk olarak Kur'an'ın düşünmeye ve te­ fekküre yaptığı açık vurgusu gelmektedir. Ardından Müs­ lüman toplumunun tarihsel ve entelektüel gelişimi, İslam inancını tespit ve savunma ihtiyacı, öteki ile karşılaşma gibi etkenler, kelam ilminin seyrini ve içeriğini belirlemiş­ tir. Günümüzde de inanç esaslarının gündemden düşmedi­ ği görülmektedir. Gerek içerik gerek anlaşılma açısından inanç esasları üzerinde teolojik tartışmalar devam etmek­ te ve yenileri eklenmektedir. Bu durum düşünüş biçimi ve bir disiplin olarak kelama duyulan ihtiyacı arttırmıştır. Bu proje, temelde İslam kelam geleneğinin doğru tanın­ ması ve tanıtılması amacını gütmektedir. İlk olarak kelam klasiklerinin Türkçeye aktarılması ve orijinalleri ile birlik­ te yayınlanması düşünülmüştür. Bunun yanında proje kap­ samında klasiklere yönelik çalışmalara da yer verilerek geleneğin kendi klasiklerini nasıl algıladığı ve yorumladı-

8

Kitiibü Usuli'd-Dfn

ğı ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bu yaklaşım bir yazım türü ve aktarım yolu olarak şerhlere dikkat çekmektedir. Şerh türü metinler sadece açıklama amacıyla yazılmış de­ ğildir. Aksine yerine göre bir yeniden inşa, yapılandırma ve hatta dönüştürme rolü de üstlenmişlerdir. Bu açıdan klasikler kadar şerhlerin de anlam inşa etmede belirleyici olduğu varsayılmıştır. Gelenek üzerine araştırmaların yo­ ğunlaştığı her dönemde içinde yaşadığımız süreç de içinde olmak üzere, klasik metinleri doğru anlama ve yorumla­ ma çabasının sağlam bir zeminde ve yönde ilerlemesi için metinlerin, ideolojik ve mezhebi aşırı okumalardan uzak biçimde kendi bütünlükleri ve doğallıkları içinde anlaşıl­ ması önemlidir. Metinleri seçerken herhangi bir ekol ve şahıs ayrımı gö­ zetilmemiştir. Esasen kelam geleneğinin kapsamlı, sürek­ li ve dinamik bir yapı gösterdiğini fark edenler açısından bu açık ve anlaşılır bir tercihtir. Zira zengin ve dinamik bir tartışmanın ürünü olarak telif edilen kelam metinleri­ ni anlamada tercih edilecek en son yol, onları bağımsız ve tek başına yapılar gibi okumaktır. Bu okuma tarzı, metnin oluştuğu tarihsel ve teolojik hikayeyi vermekten uzaktır. Ayrıca öne sürülen görüşlerin diğer ekol ve metinlerdeki sunumlarından habersiz olması açısından da yanıltıcı ola­ caktır. Bu nedenle kelam klasikleri projemizde farklı ekol­ lerden kelamcılara ait öne çıkan metinler tercih edilmiştir. Alanında uzman kelam hocaları ve araştırmacılar tarafın­ dan tercüme edilen eserlerde müellif, düşüncesi ve eseri hakkında bilgiler verilmiştir. Okuyucuların metinleri orijirtalleri ile karşılaştırma imkan bulacağı Kelam Klasikleri'nin ilahiyat öğrencileri, araştırmacılar ve İslam kelamına ilgi duyanlar için yararlı olması ümit ediyoruz . Yıllardır İslam düşüncesi alanındaki nitelikli ve ilkeli yayıncılığıyla göz dolduran yayıncı dost-

Gaznevl'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine

9

lanın Lütfi SEVER ve Hasan ERDOGAN'a, yaratıcılığı, sabrı ve çalışkanlığı ile kitaplara hayat veren sevgili Zeynep ÖZ­ GER'e çok teşekkür ederim. Gaznevi'nin eserini birlikte tercüme ettiğimiz fakül­ temiz kelam ekibinden Dr. Hafzullah GENÇ ve Dr. Yunus ÖZTÜRK'e çok teşekkür ederim . Hafzullah GENÇ ayrıca müellifin eseri ve düşüncesi hakkında değerli bir bölüm yazarak eserin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Prof . Dr. Mehmet EVKURAN Mayıs 2021-ÇORUM

GAZNEVi'NİN DÜŞÜNCESİ VE ESERİ ÜZERİNE Hafzullah GENÇ1

Hayatı ve Eğitimi Gaznevl'nin tam adı Şeyh Cema.Iüddln Ahmed b . Mu­ hammed b. Mahmud b . Sald'dir. Bazı kaynaklarda Mahmud ismi zikredilmemiş, bazılarında da Said yerine Sa'd ismi kullanılmıştır. Gazne şehrine nispetle Gaznevl, bağlı bulun­ duğu mezhebe nispetle de Hanefi nisbesini almıştır.2 Tarihi kaynaklar onun doğum yılını belirtmemişlerdir. Nitekim el-Feth u 'l-Mübfn adlı eserinde el-Merağl doğum tarihi bilgisine ulaşamadığını söylemiştir.3 Ailesi hakkın­ da da pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Nerede doğduğu, çocukluğunu ve gençliğini nasıl geçirdiği, akrabalarının kim olduğu vb . hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi­ ye rastlanmamaktadır. Gaznevl hakkındaki bu bilgi azlığı muhtemelen depremlerin Halep'i vurmasıyla elde kalan ve Gaznevl hakkında bilgi veren kitapların musannifin tercü­ mesine dayanan kitaplar olmasından kaynaklanmaktadır. Bir ihtimal daha var ki, o da kalan nüshaların bu tahkikte kullanılanlardan ibaret olmasıdır. Gaznevl 593 /1197 yılın­ da vefat etmiştir.4

1 2

3 4

Arş. Gör. Dr., Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı, Çorum. Bk. Abdülkadir b. Muhammed. Muhammed el-Kuraşi, el-Cevô.hiru'l-mu­ diyye fi tabakô.til'l-Hanefiyye (Riyad: Hicr, 1993), c.1, s. 315; Zeynüddin Kasım b. Kutluboğa, Tô.cü't-terô.cim (Beyrut: Daru'l-kalem, 1996), s. 104; Hayrüddin Zirikli, el-İlô.m (Beyrut: Daru'l-ilm li'l-milliyyin, 2002), c.1, s. 217. Abdullah Mustafa el-Meraği, el-Fethu'l-mübfn fi tabakô.ti'/-usüliyyfn (Y.y.: Matbaatü ensari's-sünneti'l-Muhammediyye, 1947), c. 2, s. 37. el-Meraği, e/-Fethu'l-mübfn, c. 2, s. 37.

12

Kitô.bü Usü/i'd-Dfn

Gaznevl birçok alimden fıkıh öğrenmiştir. Fakat bu alimlerin kimler olduğuna dair detaylı bilgi yoktur. Ders aldığı hocalar arasında ismi belli olan tek kişi el- Kasanl'dir. Ebu Bekr b . Mesud b . Ahmed el-Kasanl5 (ya da el-Kaşanl) fıkıh usUlü alimidir. es-Sulta n ü 'l-m übfn fi usu/i'd-dfn ve Be­ daiu 's-sanaf fi tertfbi'ş-şeraf isimli eserler ona aittir. Tera­ cim kitaplarının Gaznevl'nin hayatının anlatıldığı bölüm­ lerinde Kasanl'den bahsederken genellikle Bedô.iu 's-sanaf fi tertfbi'ş-şeraf isimli kitabına atfen "Bedai'nin sahibi" olarak bahsedilir.6 Kuraşl şöyle der: "el-Bedai"nin yazarı, Alaaddin Muhammed b . Ahmed es-Semerkandl'den ders almıştır. Ona et-Tuhfetü fi'l-ftkh ve diğer usUI kitapları gibi kendi yazdığı kitapların çoğunu okutturdu . Kasanl'nin ha­ nımı, hocasının kızı, fakih, alim Fatıma Hanımdır. Fatıma Hanım et-Tuhfe'yi ezberlemişti . Rum diyarından çok ta­ liplisi vardı, fakat ailesi kimseyle evlendirmemişti . Kasan) geldi, ailesinin gözüne girdi, usUI ve füru ilimlerindeki maharetini gösterdi . et-Tuhfe'nin şerhi el-Bedai'yi yazdı, . hocasına sundu ve onu ziyadesiyle memnun etti . Hocası, Kasanl'yi Fatıma Hanımla evlendirdi ve yazdığı şerhi mihr olarak saydı . Onun çağdaşı fakihler Kasan) için şöyle der: "Hocasının Tuhfe'sini şerhetti, kızıyla evlendi ."7 Kuraşl Cevahiru 'l-mudiyye'de Gaznevl'nin Ahmed b . Yu­ suf el-Hüseyni el-Alevl'den (ö . 648/1250) ders aldığını, daha sonra aynı eserin başka bir yerinde Ahmed b . Yusuf el-Hüseyni el-Alevl'nin Gaznevl'den ders aldığını kaydet­ miştir. Vefat tarihleri dikkate alındığında ikincisinin doğru olduğu ortaya çıkmaktadır.8 5 6 7

8

Taşköprüzade, İsamüddin Ebu'l-Hayr Ahmed b. Muslihiddin, Tabaka­ tü'l-fukahı'i (Mısır: Matbaatü'z-zehra, 1961), s. 114. et-Temimi, Takiyyüddin b. Abdülkadir, et-Tabakı'itü's-seniyye fi terı'ici­ mi'l-Hanefiyye (Y.y.: Daru'r-riffü, t.y.), s. 89. el-Kuraşi, el-Cevı'ihiru'l-mudiyye c.l, s. 315. el-Kuraşi, el-Cevı'ihiru'l-mudiyye c.l, s. 315; Ahmet Akgündüz, "Gaznevi, Ahmed b. Muhammed", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İs­ tanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1996), c. 13, s. 486.

Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine

13

Gaznevi, Ebu Bekir Kasani gibi alimlerden aldığı ilimle önemli bir Hanefi imamı ve fakihi olmuştur. Şöhreti o ka­ dar yayılmıştır ki mezhepte riyaset derecesine kadar çık­ mış ve mezhebin önemli bir temsilcisi olmuştur.9 Tarih ve tabakat kitapları, Gaznevi'nin öğrencilerinin sayısından bahsetmezler. Fakat onlardan öne çıkan birin­ den söz ederler; Ebu Nasr Ahmed b . Yusuf b . Ali b . Muham­ med b . Ahmed . O, Ebu'l-Abbas İmadüddin el-Haseni ismiy­ le tanınmış ve anılmıştır. Ebu'l-Abbas imadüddin el-Haseni hicri 560'lı yıllarda Halep'te doğmuştur. Gaznevi'den fıkıh okumuştur. Hanefi şeyhi Ebu Haşim Abdülmuttalip b . el-Fadl el-Haşimi'den hadis dinlemiştir. Tatarlar Rum diyarını istila ettiği sıra­ da hicri 640 yılında Halep'ten Mısır'a geçmiştir. Mısırdaki baskılar nedeniyle Halep'e geri dönmüş ve hicri 648 yılın­ da vefat edene kadar Halep'te ikamet etmiştir.10 İmadüddin el-Haseni'nin Mısır ve Halep coğrafyasında yaşadığı dikkate alındığında Gaznevi'nin talebe silsilesinin bu bölgede varlığını sürdürdüğü ve bu silsilenin Halep ve Mısır'da Hanefi kültürün yayılmasında önemli etiklerinin ve katkılarının olduğu söylenebilir. Gaznevi'nin öğrencileri arasında gösterilen bir diğer isim de Ahmed b . Yusuf el-Hüseyni el-Alevi'dir. Onunla il­ gili pek fazla bilgi yoktur. Ayrıca hocaları bölümünde onun karışık durumuna değinilmiştir.

Eserleri Gaznevi, fıkıh ve fıkıh usı1lünde itibar sahibi, akide me­ selelerinde ve kelamda parlak bir alimdir. Hanefi ve diğer İsmail Paşa el-Bağdadi, Hediyyetü'l-arifin, esmaü'l-müellifin ve asa­ ru'l-musannifin (İstanbul: Daru ihyfü't-türasi'l-Arabiyye, 1951), c. 1, s. 89. 10 Ebu'l-Hasenat Muhammed Abdülhayy el-Leknevi, el-Fevaidü'l-behiyye fi teracimi'l-Hanefiyye (Kahire: Daru'l-kitabi'l-İslamiyye, t.y.), s. 40.

9

Kitdbü Usı1li'd-Din

14

mezhep alimlerinin istifade ettiği pek çok eseri vardır. Bu durum, farklı ilim dallarında yazılmış kitaplarının içeriğin­ de kendini gösterir. Bu kitaplar şunlardır:

-

Mukaddimetü 'l -Gaznevf. Gaznevl'nin kendi ismiyle meş­ hur olmuş fıkıh eseridir. Leknevl bu eser hakkında şöy­ le der: "Onun "nimetleriyle beldeleri kuşatan Allah'a hamd olsun" diye başlayan, mukaddimesi incelendiğin­ de, hacim olarak küçük fakat ilim olarak büyük bir eser olduğu görülür."

-

Kitô.bü usuli'd-dfn. Aşağıda metnini ve tercümesini ver­ diğimiz bu eser başında ve sonunda müstensih tara­ fından düşülen kayıt sebebiyle bu isimle anılmaktadır. Kelam konularını özlü bir biçimde ele almaktadır. İçin­ de doğduğu Hanefi-Matürldl geleneği yansıtmaktadır.

-

Kitô.bü ô.kaidi'l-Gaznevf. Bu kitaptan Hediyyetü 'l-ô.rijfn adlı tabakat eseri dışında diğer kaynaklarda bahsedil­ mez. Kitap adından anlaşıldığı üzere akaidle ilgilidir. Fakat Hediyyetü 'l-ô.rijfn'de özel bir isimle anılmaz . Biz­ ce bunun sebebi, yazara, Gaznevl'nin akfüd alanında bir eser yazdığı bilgisinin ulaşması fakat kitabın adının bu bilgiler arasında yer almamasıdır.11

-

Kitô.bü ravdati fi ih tilô.fi'l- ulemô..

-

Kitô.b fi usuli'l-fikh.

-

Kitô.bü ravdati'l-m ü tekellimfn fi usuli'd-dfn.

-

Kitô.bü 'l-rrıün tekô. fi ravdati'l-m ü tekellim in . Kitô.bü ravda ti 'l-m ü tekellimfn fi usuli'd-dfn isimli eserinin muhta­ sarıdır.

-

Kitô.bü '1-hô.vi'l-kutsffi'l-füru.

-

Kitô.bü 'n-nutfi fi'l-fetô.vô.. Bu eser de yalnızca Hediyyetü '/-Arifin' de ziredilmektedir.

11

el-Bağdadi, Hediyyetü'l-arifin, c. 1,

s.

89.

Gaznevl"nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine

15

İlmi Kişiliği ve Görüşleri Gaznevi, Hanefi mezhebindendi . Yukarıda bahsi geçen Mukaddime isimli eseri buna delalet eder. Ayrıca alimlerin ve tarihçilerin icmaları da bu yöndedir. Gaznevi Mukaddime'de şöyle demiştir: "Birinci bab il­ min talebi hususundadır. Bu dört fasıldır; İmam Ebu Ha­ nife (Allah ona rahmet etsin)'nin menkıbelerinde . . ." Bu sözler onun fıkıhta Hanefi mezhebini takip ettiğini göste­ rir niteliktedir. Gaznevl, Matürldi idi . Bu durum yazdığı bu eserde neşrettiği görüşlerinin içeriğinden de açıkça anla­ şılmaktadır. Gaznevi yaşadığı bölgede Hanefiliğin önemli temsilci­ lerindedir. Yazdığı eserler ve yetiştirdiği talebelerle yaşa­ dığı coğrafyanın Hanefi- Matüridi gelenekle yoğrulmasına ciddi katkılar sağlamıştır. Gaznevl'nin hocası Kasanl'nin, Halep'te Hanefi geleneğin sistemleştiricisi olduğu ve Be­ d a iu s san af'nin fıkıh literatürü içindeki şöhreti dikka­ te alındığında Gaznevi'nin önemi daha da artmaktadır. Şam Halaviye medresesinde Burhanüddin el- Belhl'nin Şam'daki etkisi ve Hanefiliği ihya projesi, Halep'te Kasani ve yardımcılığındaki Gaznevi tarafından gerçekleştiril­ miştir. Kahire bölgesindeki Hanefi bilginlerinin ekseri­ sinin Suriye (Halep-Şam) kökenli olduğunu düşündüğü­ müzde, bölgeye rengini veren medresenin Halaviye med­ reseleri olduğu; bu medresenin Halep ayağını el- Kasani ve öğrencisi/yardımcısı Gaznevi'nin temsil ve teşkil etti­ ği, dolayısıyla da Gaznevi'nin bölgedeki Hanefiliğin yayıl­ masında etkin olan en önemli bilginlerden olduğu görül­ mektedir.12 '

12

-

Wilferd Madelung, "11.-13. Asırlarda Hanefi Alimlerin Orta Asya'dan Batıya Göçü", İmam Matüridi ve Matüridilik-Tarihi Arka plan, Hayatı, Eserleri, Fikirleri ve Matüridflik Mezhebi-, haz: Sönmez Kutlu (Ankara: Otta Yayınları, 2012), s. 401.

16

Kitabü

Usüli'd-Din

Gaznevl yalnızca ilim yapmakla kalmamış bölgenin dini, sosyal ve kültürel yapısıyla yakından ilgilenmiştir. Mesela o yörede varlığını sürdüren sı'.'ıfilerle etkileşim için­ de olmuştur. Hatta onları tenkit edecek kadar dini yaşam ve geleneklerinden haberdardır. İbnü'l-Adlm, Halep tarihi hakkında kaleme aldığı Buğye adlı eserinde Gaznevl'nin sı'.'ıfilere dönük olumsuz bir tutumundan bahseder. O, Gaz­ nevl'nin sı'.'ıfilerin sema, müzik ve vecd kültürlerini eleşti­ ren bir beytine yer vermektedir. Yine İbnü'l-Adlm'in nak­ lettiğine göre Gaznevl sı'.'ıfileri midelerini doldurma ama­ cıyla bir araya gelen bir topluluk olarak telakki etmekte­ dir.13

Gaznevi'nin Yaşadığı Dönemde Siyasi Durum Abbasiler İslam'a altın çağını yaşatmış, devletin sınırla­ rını ve dolayısıyla İslam'ı Çin sınırından Fransa kapılarına kadar taşımıştır. Fakat Gaznevl'nin yaşadığı hicri 6. asır Abbasi Devleti'nin, siyasi çalkantılarla sarsıldığı, yozlaş­ mış idari yapısı ve sosyal hayatıyla yıkılmaya yüz tuttuğu, sonunun başlangıcı olan asır olmuştur. İslam ümmeti bu asırda zorlu, kritik fetret dönemlerinden birini yaşamıştır. Bu sebeple tarihçiler ve araştırmacılar açısından hicri 6. asrı, problemli olan ilmi ve edebi yönü dahil olmak üzere, detaylı bir şekilde araştırmanın güçlüğü devam etmekte­ dir. Bu güçlük, hilafet topraklarında siyasi yapının değiş­ kenliği sebebiyle ortaya çıkan problemlerin çokluğundan kaynaklanmaktadır. Siyasi, ekonomik ve sosyal çalkantılar ilmi, edebi ve kültürel birikimin çoğunun yitirilmesine yol açmıştır.14 Tarihçiler, bir yandan Abbasi halifelerinin zayıf oluşu, diğer yandan iç ve dış olayların çokluğunun hilafeti bir Celaleddin es-Suyuti, Tarfhu'/-hulefa (Beyrut: Daru'l-kütübi'l-ilmiyye, t.y.), s. 118. 14 İbrahim Hasan, Tiirfhu'f-İslô.m: es-siyasi ve'd-dfnf ve's-sekafi ve'/-ictimaf (Kahire: Mektebetü'n-nihdati'l-Mısriyye, 1982), c. 4, s. 9. 13

Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine

17

arada tutan bağları koparttığı ve sonraki süreçte de hilafe­ ti yok ettiği hususunda ittifak halindedirler. Bazı eyaletler halifeden bağımsızlıklarını almak için ayaklanmışlardır. Bu durum küçük devletlerin siyasi ve askeri nüfuzlarını genişletmeye güçlerinin yettiğini ve sultanının güçlü veya zayıf olmasına göre genişleyen veya daralan bir hakimiyet tesis ettiklerini göstermektedir. Abbasi Devleti'nin kuzey doğusunda Gazneliler Devleti ortaya çıkmıştır. Gazneliler Devleti'nin ömrü takriben bir asır sürmüştür. Siyasi nüfuzu Afganistan, Pencap, Hindis­ tan, Lahor oradan da İsfehan ve Semerkand'ı içine alacak şekilde genişlemiştir. Daha sonra, yıkılan Gazneliler Devle­ ti'nin enkazı üzerinde başka bir devlet ortaya çıkmıştır. Bu, Gazneliler Devleti'nin topraklarını kontrol eden ve siyasi nüfuzunu Sind'in tamamını da kapsayacak şekilde geniş­ leten Gurlular Devletidir. Bundan sonra da Rüknüddin Ebu Talib Tuğrul Bey eliyle Selçuklu Devleti'ni kuran Selçuklu Türkleri dönemi başlamıştır. Gaznevi'nin asrı Selçuklu sul­ tanlarından ikisine şahit olmuştur: ı.

Gıyasüddin Ebu Şücca Muhammed b . Ebi'l-Feth Me­ likşah

2. Müizzüddin Ebu'l-Haris Sencer15 Araştırmacılar siyasi ve ekonomik açıdan yaşanan tüm zorluklara rağmen bu asrın şehircilik ve medeniyet açısın­ dan Gur ve Selçuklu Devletlerinden önce daha üstün olma­ dığını itiraf ederler. Bu üstünlük fikri hayatta kendilerine bir yer bulabilen alimler için ilmi ve ictimai hayata da yan­ sımıştır. Müellifin yaşadığı asırdaki ictimai hayatın bahsine gir­ meden önce Gazneliler Devleti'nin takip eden asırlara bı­ raktığı faydalı işlerine işaret etmek uygun olacaktır. 15

Celaleddin es-SuyO.ti, Tô.rfhu'l-hulefô., s. 118.

18

Kitabü Usiili'd-Din

İslam'ın Hint yarım adasına yayılmasında Afganlar önemli bir rolü vardır. Nitekim Sebuktekin Gazneliler Dev­ leti'ni Horasan (Afganistan), Sistan ve Hindikuş dağlarının etekl�rinde kurmuştur. Hatta İslam fetihleri Hint kıtasının neredeyse tamamını kapsamıştır. Sebuktekin'den sonra tahta geçen Gazneli Mahmud'un yöntemi selefini izlemek oldu . Samaniler'in Horasan ve Maveraünnehir bölgesinde bulunan topraklarının tama­ mına hakim olmuş, topraklarını Kazvin bölgesinin ötesine ulaştırdı ve Gazne ve Herat arasında kalan bütün bölgeyi hakimiyeti altına almıştır. İslam bu mıntıkalarda alabildiği­ ne yayılmıştır. Daha sonra Gazneli Mahmud İslam dininin yayılması ve öğrenilmesi için İslam her tarafta duyulana kadar cihat ilan etmiştir. Bu sebeple İslam Hint kıtasında tamamen yayılana kadar 392-415 yılları arasında yani yir­ mi üç yılda on yedi kez Hint kıtasına sefer düzenlemiştir. Gazneli Mahmud'un düzenlediği bu seferlerle Müs­ lümanlar İran'ın doğusundaki tepelerden Hindistan'ın düzlüklerine inmişlerdir. Seferlerin sınırları Keşmir ve Pencap'a kadar ulaşmıştır. Müslümanlar hicri 408 yılında Kannauj, Mitra ve çevrelerini hakimiyet altına almışlardır. Bütün bu seferlerin ardından Gazneliler'in tahakkümü Sel­ çuklular eliyle sona ermiştir. Yine, Gaznevl'nin yaşadığı asır, etkinliği 568 yılına kadar süren Fatımiler'in hakimiyetine de yakından tanık olmuş­ tur. Aynı şekilde 448-541 yıllarında Mağrib ve Endülüs'te ortaya çıkan Murabıtlar Devletine ve bunlardan sonra zu­ hur eden Eyyubiler Devleti de Gaznelilerle aynı dönemde ortaya çıkan Müslüman devletlerdir.

Gaznevi'nin Yaşadığı Dönemde Sosyal Durum Müellifin yaşadığı asırda siyasi hayat sosyal hayata da yansımıştır. Hilafet devletini sarsan savaşlar kargaşa çık-

Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine

19

masına ve istikrarın yok olmasına sebep olmuştur. Bu du­ rum, birbirine düşman kabilelerin asabiyet kavgasıyla or­ taya çıkmış eskiden var olan ihtilafların tekrar alevlenmesi gibi, hem daha önce var olan yaraların tekrar açılmasına yol açmış, hem de Haçlı seferlerinin sebep olduğu sosyal hayatın baskılanması ve güvenlik ve istikrarın tehdit al­ tında olması gibi harici problemlere ilave bir sorun haline gelmiştir. Diğer yandan, uzun zaman boyunca halifeler ve sultan­ lar tarafından yapılan İslam fetihlerinin büyüyerek geniş­ lemesi, ırk, renk, din ve sonraları İslam Devletini etkileye­ cek olan fırkaların mevcudiyetinin çeşitlenerek sayıca art­ masına sebep olmuştur. Ancak Müslüman olmayan halkın hepsinin aynı oranda sadakat göstermeye devam etmeme­ si, toplumda dini, siyasi ve sosyal problemlerin birbirine karışması hususunda önemli bir etken olarak ortaya çık­ mıştır. Tıpkı devletin himayesinde yaşayan ehl-i kitaptan Yahudi ve Hıristiyanların düşüncelerinden etkilenen bazı dahili siyasi fırkalar üzerinde etken amil olması gibi . Farklı din ve kültürlerden olumsuz anlamda etkilenen gruplara örnek gösterebileceğimiz Batıniler toplumu saldırganlık, cinayet ve umumi ve hususi mülklere tecavüz gibi terörist faaliyetlerle tehdit eden bir fırka olarak zuhur etmiştir. Hatta onların Karamita kolu, Fatımilerle olan anlaşmala­ rına rağmen Hacerü'l-esved yönünden Mescid-i Haram'a girerek mescidi istila edip Kabe'nin bir kısmını yıkarak in­ sanların sinesini korkuyla doldurmuşlardır.16 O dönemde sosyal hayatın diğer yönleri itibariyle Müs­ lümanların yaşadığı taraklar, bölgelere göre iktisadi ve medeni açıdan farklılıklar arz etmekteydi . Haçlıların ve diğer düşmanların saldırılarıyla tehdit altında olan sınır

16

Salahaddin es-Selçuki, Afganistan (Kahire: Mektebetü's-Sahafe, 1960), s. 21.

Kitabü Usı1li'd-Dfn

20

şehirlerinin çoğunda, istikrarın olmaması sebebiyle eko­ nomi kötü durumdaydı .

Gaznevi'nin Yaşadığı Dönemde İlmi Durum Gaznevi'nin yaşadığı asır halifeler ve sultanların ken­ . dilerini kaptırdıkları dahili ve harici savaşların yanında gereken önemi vermeleri sebebiyle ilmi açıdan kısır geç­ memiştir. Bu özelliğiyle bu asırda ilmi ve medeniyeti, insa­ na bu hayatta başka ümmet ve toplumlarda eşi ve benzeri görülmemiş dengeli bir şekilde yaşama imkanı sunan hak dinin gölgesinden başka bir yerde bulmamız imkansızdır. Allah Teala bu yüzden bu asra ilim, edeb, takva, eğitim açısından Selefi Salih'e tabi olan halifeler sultanlar nasib etti . Nadir de olsa, o sultanlardan günümüze ulaşan, yok olmayan eserler kalmıştır. Mesela, Gazne ve Gur devletle­ rinin ilmi, edebi ve dini yönlerden bıraktıkları kültürü ele alırsak, emirlerin ilmi ve kültürel gelişime ne denli önem verdiklerini görebiliriz .17 Gazneli Mahmud, büyük fetihler yapmış, güzel ve adil bir siyaset benimseyerek tarihe damga vurmuş, İslam'ın öğretilmesi için çabalamış ve ilmin gelişmesi adına bir sultan olarak pek çok güzel iş yapmıştır. Kaynaklarda onun, savaşlarda toplanan ganimetten kendine ayrılan kısmı fakirlere, düşkünlere, alimlere ve şairlere dağıttığı, bunları sarayında topladığı ve ondan başka hiçbir sulta­ nın böyle yapmadığı, onun savaşçı yönüyle öne çıkarak fatih, gazi olarak değil, devletini kılıç ve kalemle kuran iyi bir yönetici, akıllı, edib, zeki ve birleştirici yönleriy­ le öne çıktığı rivayet edilmiştir. Sarayında zaman zaman Firdevs! ve Biruni gibi bölgenin alimlerinin tamamını toplamış ve ilmi münazaralar yaptırmıştır. Firdevsi'den Şahniime'yi yazmasını talep etmiş ve her beytine bir altın vermeyi vaat etmiştir. Aynı şekilde zamanın eşsiz şahsı ve 17 İbrahim Hasan, Tarfhu'J-İslam, c. 4, s. 178.

Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine

21

Herat'ı etkileyen kişisi olarak öne çıkan Hemedani ve Ebu Bekir Harezmi'nin de ilim dünyasında temayüz etmesini sağlamıştır. Genel olarak Gazneliler İslam'ın yayılmasında büyük fedakarlıklar ve cesaret örnekleri göstermişlerdir. Durum, fethettikleri yerlerde İslam'ı yayan ve bu fetihlere Bengal gibi yenilerini ekleyen Afgan Gur Devleti'nin sultanları açı­ sından da aynıdır. Gurlu sultanlar Sind'i egemenlik altına alarak okyanusa kadar ulaşmışlardır. Devletlerini, fethet­ tikleri yerlerde istikrarlı ve kalıcı kale getirmişlerdir. Böy­ lece güçlü, korkulan, genişleyen, egemen bir İslam devleti olmuşlardır. Kültürel, ilmi, fenni ve medeni eserleri günü­ müze ulaşmıştır. Tarihçiler, Şihabeddin el-G-0.ri ve Gazneli Mahmud'u karşılaştırdıklarında, İslam için gösterdikleri cesaret, yi­ ğitlik ve gayret açısından aralarında büyük benzerlikler ol­ duğunda hemfikirdirler. Her ikisi de Hindistan'ın fethinde övgüye değer bir cihat politikası izlemişlerdir. Şihabeddin alimlerin iltifatına Sultan Mahmud'dan daha fazla mazhar olmuştur. Tefsir-i Kebir in sahibi, meşhur tefsir alimi Fah­ reddin Razi'nin dersinde bulunduğu sırada Razi bizzat Şihabeddin'e şöyle demiştir: "Ey sultan! Ne senin hüküm­ darlığın ne de Razi'nin giysileri bakidir, bize gereken Allah Teala'dır." Bu söz üzerine Şihabeddin o kadar çok ağlamış­ tır ki insanlar ona başsağlığı dilemişlerdir.18 Bütün bu anlatılanların yanı sıra müellifin yaşadığı asır farklı ilmi ve fenni alanlarda alimlerin ileri gelenlerinden sıra dışı olanlarına şahit olmuştur. Aynı zamanda bu alim­ ler dinin önderleri olarak da itibar görmüşlerdir. Referans olarak gösterilmişler ve itimat edilen pek çok kitap telif etmişlerdir.

18

İbrahim Hasan, Tdrihu'l-İslô.m, c. 4, s. 180.

22

Kitabü Usiili'd-Dfn

Kitô.bu usuli'd-din Hakkında

Hacim olarak küçük bir eser Kitô.bu usuli'd-dfn'in el yaz­ ması otuz dört varaktır. Ömer en-Nesefi'nin Akô.id'i kadar ile Ebu'l-muin en-Nesefi'nin Tem h fd'i arasında bir hacme sahiptir. Buna rağmen hemen hemen bütün kelam konu­ larına özlü biçimde de olsa değinmiştir. Gaznevi ile aynı asırda yaşamış olan Matürldi kelamcıların eserleriyle benzerlik arz eden eser kelam konularından yalnızca bilgi bahsine değinmemiştir. Mesela daha önce vefat etmiş olsa da Gaznevi ile aynı asrı paylaşan Alauddin el-Üsmendi'nin lübô. bü '/-kelô.m 'ı ile ciddi benzerlikler taşımasına rağmen onda yer alan bilgi bahsi Usu li 'd-dfn'de yer almaması dik­ kate değerdir. Matüridi ile başfa.yan ve Nesefi akidesiyle bir geleneğe dönüşen, akıl-duyu-haber şeklinde tasnif edilen bilgi bahsinin Gaznevi'nin diğer eserlerine baktığımızda aynı şekilde takip edildiğini görürüz . Ancak Usuli'd-dfn'de bu bahse değinmeye gerek duyulmamıştır.

Usüli'd-dfn Gaznevl'den yaklaşık bir asır önce yaşamış olan Ebu'l-muin en-Nesefi'nin et-Temh fd li kavô.idi't-tevhfd isimli eseriyle büyük benzerlik taşımaktadır. İkisi de muh­ tasar biçimde yazılmıştır. Değinilen konular, konuların ele alınış sıralaması vb. neredeyse aynıdır. Aradaki fark lü­ bô.bü 'l-kelô.m 'da olduğu gibi bilgi bahsinin Temhfd'de yer almasıdır. Biz de bu bölümde zikrettiğimiz üç eseri karşı­ laştırarak bir değerlendirme yapmayı uygun gördük . Eser­ lerden Tem h fd 6. yy.ın başında, l.ü bô.bü 'l-ke/ô.m ortasında, Usuli'd-dfn ise sonunda yazılmış olması hasebiyle bir yüz­ yıl içinde Matüridi akaid geleneğinin seyrini göstermesi açısından böyle bir değerlendirme önem arz etmektedir. Bu bölümde aşağıdaki tabloda Usüli'd-dfn ve et-Tem hfd karşılaştırılmış, benzerlikler, farklılıklar, birinde var olup diğerinde olmayan hususlar vb . tespit edilerek 6. asrın ba­ şında ve sonunda Hanefi-Matüridi akaidinin ne durumda olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır.

Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine

Usiilü'd-din

23

Temhid

- Alemin yaratıcısı hadis değildir. Hadis olsaydı onu da yaratan biri gerekirdi. - Alemin yaratıcısı vardır. Ale- - Alemin bir muhdisi vardır. min nizamı ve muhkemliği Çünkü mümkün olan aJemin varlığını yokluğuna tercih bunu gösterir. edecek bir müreccih gerekir. - Marifetullah vaciptir. Çünkü nimete şükretmek nimeti vereni bilmeyi gerektirir. - Alemin yaratıcısı tektir. Aksi - Alemin yaratıcısı tektir. Aksi haJde temanu' olurdu. haJde temanu' olurdu. - Alemin yaratıcısı kadimdir. - Alemin yaratıcısı kadimdir. Hadis olsaydı onu da yaratan Hadis olsaydı onu da yaratan biri gerekirdi. biri gerekirdi. - Alemin yaratıcısı ebedidir. Çünkü onun varlığı zorunludur. Varlığı zorunlu olanın baki olması gerekir. - Alemin yaratıcısı cevher de- - Alemin yaratıcısı cevher değildir. Çünkü cevherler müğildir. Çünkü cevherler cisimrekkeptir ve hadislere mahal !eri oluşturur ve mürekkebaolur. tın bir cüzüdür. - Alemin yaratıcısı cisim değil- - Alemin yaratıcısı cisim değildir. Çünkü cisim cevherden dir. Çünkü cisimler mürekkep meydana gelmiştir. varlıkladır. - Alemin yaratıcısı araz değildir. - Alemin yaratıcısı araz değildir. Çünkü arazlar kaim olmak ciÇünkü arazların baki olması imkansızdır. Ayrıca arazlar simlere muhtaçtır. var olmak için bir mahale ihtiyaç duyarlar. - Alemin yaratıcısı suret değildir. Çünkü suret birleşmeyi gerektirir. - Alemin yaratıcısının renk, tat, - Alemin yaratıcısının renk, tat, koku vb. sıfatları yoktur. Çünkoku vb. sıfatları yoktur. Çünkü bunlar arazdır. kü bunlar arazdır.

Kitô.bü Usü/i'd-Din

24

1-

1

1

Alemin yaratıcısı bir cihette değildir. Çünkü cihet bir mahalde olmayı gerektirir. Duanın kıblesi sema olduğu için eller yukarı kaldırılır.

- Alemin yaratıcısı bir mekan- - Alem.in yaratıcısı bir mekanda değildir. Çünkü mekan hada değildir. Çünkü mekan hadistir. Hadiste yer tutan hadis distir. Hadiste yer tutan hadis olur. olur. - Allah Teala arşa istiva etmiştir. Keyfiyeti bilinmez. Nüzul etmiştir. O'nun nüzulü yer değiştirme değil rahmettir. - Allah Teata'nın iki eli vardır. Bunlar yaratma ve kudret sıfatıdır. Vechi vardır. İkram ve cömertlik anlamına gelir.

- Alemin yaratıcısı mahlfikata - Alemin yaratıcısı mahlfikabenzemez. Çünkü ya atemin ta benzemez. Çünkü teşbih 1 yaratıcısı hadis ya da atem katemsildir. Dolayısıyla alem onun yerine geçerdi. Ayrıca ya dim olurdu. alemin yaratıcısı hadis ya da alem kadim olurdu.

1

1-

1 1

1

Alemin yaratıcısı hakkında "o nedir" denilmez. Çünkü bu soru cins hakkında sorulur.

- Alemin yaratıcısı hakkında "o nasıldır" denilmez. Çünkü nasıl sorusu şekle sahip olmayı ! gerektirir. Alemin yaratıcısı hakkında "o nerededir" denilmez. Çünkü nerede sorusu mekanda bulunmayı gerektirir.

1-

ı1

1

Alemin yaratıcısı hakkında "ne zaman" sorusu kullanılmaz. Çünkü zaman onu kuşatamaz.

Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine

25

- Alemin yaratıcısı hakkında "neden yaptı" denilmez. Çünkü neden sorusu muhtaç olmayı gerektirir. - Alemin yaratıcısının mahlı1katta bulunan şehvet duyma, üzülme, gülme, ağlama vb. vasıfları yoktur. Çünkü bunlar hadis olmanın alametidir. - Allah Teala'nın babası, oğlu, eşi vb. yoktur. Çünkü bunlar hadis olmanın alametidir. - Alemin yaratıcısının fiillerinde illet, kaza ve kaderinde sapma yoktur. - Alemin yaratıcısını hiçbir akıl tam olarak kavrayamaz, hiçbir göz ve akıl onu idrak edemez. - Alemin yaratıcısı bir ruh ve nefis olmadan diridir. - Alemin yaratıcısı külli ve cüzi bütün malumatı bilir. - Alemin yaratıcısı kadirdir. Çünkü filleri mükemmeldir. - Alemin yaratıcısı alemi düzenleyendir. Çünkü aksi halde düzen bozulurdu. - Alemin yaratıcısı işiten ve gö- - Alemin yaratıcısı diri, bilen, rendir. Çünkü bunların olmaişiten ve görendir. Çünkü aıeması eksikliktir. min bir nizam üzere yaratı)ması ve muhkemliği bunu gerektirir. - Alemin yaratıcısı mütekellim- - Alemin yaratıcısı tek bir kelamla mütekellimdir. Kelam dir. Çünkü aksi eksikliktir. suskunluğu nefyeden bir sıfattır.

26

Kitabü Usuli'd-Dfn

- Alemin yaratıcısının kelamı - Alemin yaratıcısı ezelde kelavardır ve kadimdir. Çünkü mıyla mütekellimdir. kelamı olmaması eksiklik, kelamın kadim olmaması ise hadis olmaktır. Onun kelamı harf, ses, mahluk değildir. Kudret gibi ayrı bir sıfattır. - Alemin yaratıcısının hayy, - Alemin yaratıcısının hayy, alim, kadir, mürid, semi', basir alim, kadir, semi' ve basir olve mütekellim olduğu sabit duğu sabit olduğunda, O'nun olduğunda, O'nun hayat, ilim, hayat, ilim, kudret, işitme ve kudret, irade, işitme, görme görme sahibi olduğu ortaya ve kelam sahibi olduğu ortaya çıktı. çıkar. Çünkü ilimsiz alim vd. olduğu iddia edilemez.

i 1

- Allah TeaJa'nın isimleri sıfatlarıdır ve tevkifidir.

ı-

1

1

1

1

11 i

1

1!

1 1-

1

Allah TeaJa'nın sıfatları Zatı'na mahsustur. "Sıfatları Zatının aynıdır ya da bazısı ayrı bazısı da zatından gayrıdır" deni!mez. Çünkü iki şeyin birbirinden ayrı olması biri olmadan diğerinin varlığını ya da birinin diğerinden farklı da olmasını mümkün kılar. Sıfatları için "onlar Allah'tır", zatına muvafıktır ya da muhaliftir denilemez. Allah TeaJa'nın iradesi murat - Alemin yaratıcısı irade sahiettiği her şeye taalluk eder. bidir. Aksi halde muztar olur. O'nun murat ettiği her şey Muztar ise acizdir. olur. Allah TeaJa'nın kudretinin ve ilminin sınırı yoktur. Aksi eksiklik olurdu. Alemin yaratıcısı zatıyla kaimdir. Aksi halde hadis olurdu.

Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine

27

- Tekvin Allah TeaJa'nın ezeli sı- - Tekvin Allah Teala'nın ezeli sıfatıdır. Tekvin tahlik, icad, ihfatıdır. Tekvin tahlik, icad, ihdas vb. aynı anlamdadır. Tekdas vb. aynı anlamdadır. Tekvin mükevvenden farklıdır. vin mükevvenden farklıdır. - Alemin yaratıcısı ahirette gö- - Alemin yaratıcısı ahirette görülecektir. Çünkü var olan şeyrülecektir. Çünkü var olan şeylerin görülmesi mümkündür. lerin görülmesi mümkündür. - Alemin yaratıcısının resul gön- - Alemin yaratıcısının resul göndermesi mümkündür. Çünkü dermesi mümkündür. Çünkü onun mahlı1katın faydasına olonun mahlı1katın faydasına olması için emir ve nehiyde buması için emir ve nehiyde bulunması mümkündür. lunması mümkündür. - Alemin yaratıcısının resul göndermesi hikmet gereği vaciptir. - Alemin yaratıcısı herhangi birini peygamber olarak gönderebilir. - Hz. Muhammed'in (s) mucizeleri vardır. Mi'rac haktır. - Peygamberler masumdur. Aralarında üstünlük vardır. - Melekler Allah TeaJa'nın kullarıdır ve masumdurlar. Melekler arasında üstünlük vardır. İnsanların seçkinleri bütün meleklerden üstündür. - Berzah aleminde alınan misak, arş, kürsi, kalem, levh-i mahfuz haktır. - Keramet caizdir. Yeli nebiden - Keramet caizdir. üstün değildir. - İstitaat, bilkuvve ve bilfiil ol- - İstitaat sebeplerin ve organların selameti ve hakiki kudret mak üzere iki çeşittir. olarak ikiye ayrılır. Birincisi fiilden önce, ikincisi ise fiille beraberdir.

Kitabü Usuli'd-Dfn

28

ı1 1

1

Kul fiillerinin yaratıcısı değil- - Kulların fiilleri isyan vey� itaat olsun Allah Tea!a'nın malıdir. Fiillerin kullara nispeti Al!ah Tea!a'nın yaratması anın!il kudur. da kulların onları yapması sebebiyledir.

- Biri yaratma diğeri kesb olmak üzere bir fiile iki kudretin taalluku mümkündür.

1 - Mütevellit fiiller Allah Tea!a'nın - Mütevellit fiiller Allah Tea!a'nın

1-

1

makdurudur.

Alemin yaratıcısı kullarını güçlerinin yetmediği şeyle sorumlu tutmaz.

- Teklif, aslah ve mükafat Allah Tea!a'ya vacip değildir.

1-

makdurudur.

.•

Aslah ve maslahat Teala'ya vacip değildir.

Allah

Her insanın tek eceli vardır. - Her insanın tek eceli vardır. Maktul eceliyle ölmüştür. Maktul eceliyle ölmüştür. -

- Rızık, helal olsun haram ol- - Rızık, helal olsun haram olsun, kendi mülkü olsun ya da sun, kendi mülkü olsun ya da 1 olmasın, kula ulaşan ve kulun olmasın, kula ulaşan ve kulun onunla beslendiği her şeydir. onunla beslendiği her şeydir. 1

1

ı1

1

!-

1 1 1

ı-

Günahlar Allah Tea!a'nın ira- - Masiyetler Allah Tea!a'nın iradesiyledir. desiyledir. Allah Teala kafire iman etmesi için imanı emretmiş ve küfürden sakınması için de küfürden nehyetmiştir. Vacip olan imanı terk edip nehyedildiği küfrü tercih ettiği için azaba müstahak olur. Allah Tea!a'nın ilmi kulu bir şey yapmaya mecbur etmez. -

:_ Kader Allah Tea!a'nın sıfatıdır. - Kaza ile kastedilen fiildir. Kai 1

1

1 1

Kader sırdır, levh-i mahfuzda değildir. Kaza rızayı, kader ise tevfizi gerektirir.

der ise olan bir şeyin olması gerektiği gibi olmasıdır.

Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine

29

- Kul cebir altında değildir, fiillerinde muhtardır. Doğru görüş, hayrın ve şerrin takdir edenin Allah Teala, fiili yapanın ise kul olduğudur. - Her bir kula olan hidayet ve rüşt Allah tarafından bir faz!dır. Kulun yardımsız kalması ve mahrum kılınması da Allah'ın adaleti gereğidir. - Allah Tea!a'nın hükümleri emredip vacip kıldıkları olan farzlar, emretmeyip sevdikleri olan nafileler, hem sevmeyi hem de emretmedikleri olan günahlar olmak üzere üç kısımdır. - Allah Teala'nın kazasına konu - Küfür Allah Teala'nın makzisidir (olmuş, bitmiş) , kazası olan şeyler dört çeşittir: İtaat, günah, nimet ve musibet. değildir. Biz Allah Teala'nın kazasına yani küfrün batıl oluşuna razı oluruz fakat makzisine yani küfrün sıfatımız olmasına razı olmayız. - Hidayet ve Teala'dandır.

dalalet

Allah - Hidayet ve Teala'dandır.

dalalet

Allah

- Fiyatlar Allah Teala tarafından belirlenir. -

Fasık cehennemde ebedi kal- - Fasık cehennemde ebedi kalmaz. Azap çekip çekmeyeceği maz. Azap çekip çekmeyeceği Allah Teala'ya kalmıştır. Allah Teala'ya kalmıştır.

- Kıyamet alametleri haktır. - Peygamberlik iddia eden kişi tevbe etmezse öldürülür. - Müşriklerin çocukları hakkında en doğrusu susmaktır.

30

ı1 1-

1 1-

-1 1

ı1

1

ı-

Kitô.bü Usı1/i'd-Dfn

Allah Teala kudretini ortaya koymak için hayvanları tekrar diriltecektir. Kabir azabı haktır.

- Kafirler ve bazı günahkar müminler için kabir azabı haktır.

-

Ölüler kendileri adına yapılan hayır ve sadakadan faydalanır. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s), diğer peygamherler (as), alimler, sıddıklar, şehitler ve salihlerin şefaati haktır.



Peygamberlerin şefaati haktır.

Cennet ve cehennem hali hazırda yaratılmıştır. İ man kalp ile tasdiktir.

- İman tasdikten ibarettir.

1

ı1 -

1 1 1

Müslümanların maslahatları- - Müslümanların maslahatlarını düzenleyecek, hükümlerini nı düzenleyecek, hükümlerini uygulayacak, şer'i cezalarını uygulayacak, şer'i cezalarını yerine getirecek, ordularını yerine getirecek, ordularını donatacak, sadakaları topdonatacak, sadakaları top!ayıp aralarından hak sahibi !ayıp aralarından hak sahibi olanlar için sarf edecek bir olanlar için sarf edecek bir imamlarının/devlet başkanlaimamlarının/devlet başkanlarının olması elzemdir. rının olması elzemdir.

- Hz. Peygamber'in (s) " İ mam- - Hz. Peygamber'in (s) " İ mam!ar Kureyştendir" sözü dola!ar Kureyştendir" sözü dolayısıyla Kureyş! olmak da imayısıyla Kureyş! olmak da imamm şartlarındandır. mm şartlarındandır.

1 11 1

11

İ mamet salah ehl-i (ehl-i hal ve'l-akd)'nin seçimiyle belir!enir.

ı-

İ mamlara itaat etmek vaciptir. İ mamlara isyan etmek helal

i

değildir.

1

Ümmetin en faziletlisi sırasıy- - Ümmetin en faziletlisi sırasıyla Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer, Hz .. la Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali'dir. Osman, Hz. Ali'dir.

1

ı-

Gaznevl'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine

31

- Hz . Ali ve Muaviye (Allah ikisinden razı olsun) arasında geçen olay içtihad farklılığı ve Muaviye'nin Hz. Ali'ye karşı çıkmasına dayanmaktadır. - Büyük günahı helal saymadan - Büyük günahı helal saymadan ve hafife almadan işleyen kişi işleyen kişi mümindir. mümindir. - Zalim bile olsa Müslümana lanet ve beddua etmek haramdır.

Usu/ü 'd-dfn eseri akide türünde olmasına rağmen Tem­ h fd kelam eseri hüviyetindedir. Gaznevi konulara kısa ama detaylı olarak değinmiş, adeta akidenin tamamını ayrıntılı olarak özetlemiştir. Nesefi ise daha az konuya değinmiş, değindiği konuları daha geniş anlatmıştır. Nesefi farklı fırkaların görüşlerine de değinip onları iptal ederken Gaz­ nevi Hanefi-Matüridi görüşlerle yetinmiştir. Nesefi ve Gaznevi içerik bakımından pek çok noktada benzerlikler göstermektedir. Yukarıdaki tabloda bu du­ rum ayrıntılı olarak görülmektedir. Nadir de olsa ikisinde de bulunan bazı konularda farklar bulunmaktadır. Mesela Gaznevl alemin bir yaratıcısının bulunduğunu ispat eder­ ken delil ofarak a.Jemin nizamını Nesefi ise a.Jemin imkanı­ nı göstermiştir. Bunun gibi birkaç ayrıntı dışında iki kitap hemen hemen aynı içeriğe sahiptir. Bu durum bize bazı yöntem farklılıklarına rağmen bir fırkanın akaid-kelam geleneğinde bir asırda içerik bakımından hiçbir değişiklik yapmaya ihtiyaç duyulmamıştır. Buna göre mevcut konu­ lar ve deliller ihtiyacı o dönem için karşılamaya yettiği or­ taya çıkmıştır.

Kitdbü Usüli'd-Dfn

32

KAYNAKÇA Akgündüz, Ahmet. 'J\h med b. M u hammed Gaznevi". 1 3 : 4 8 6 4 8 7 . Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İ s tanb u l : Türkiye D iyanet Vakfı Yayınları, 1 9 9 6 . Bağdadi. İ s m a i l Paşa, Hediyyetü 'l-arifin, esmô ü 'l-m üellifin ve asô­

ru 'l- m usannifin . İstanb u l : Daru i hyfü't-türasi'l -Arab iyye, 1951. Gaznevi, Ahmed b. M uhammed b. Mahmud. Kitôbü usüli 'd-dfn . B eyrut: Daru'l-beşfüri ' l - İ s!amiyye, 1 9 9 8 . Hal ebi, M u hammed Rağıb et-Tabbiih . İlô m ü 'n -Nubelô bi tarih i

Halebi'ş-şübehô. Hal e p : Daru'l-kalemi'l -Arabiyye, 1 9 8 8 . Kuraşi, M uhyi ddin E b u M uhammed Abdülkadir b . M uhammed.

el-Cevah irü 'l-m üdiyye fi tabaka ti 'l-Hanefiyye. Y.y. : H i cr, 1993. Leknevi, Ebu'l-Hasenat M uhammed Ab dülhayy. el-Fevôidü 'l-be­

h iyye fi teracimi'l-Hanefiyye. Kahire : Daru'l-kitabi'l - İ s la­ miyye, t.y. M eraği, Abdul lah M u stafa. el-Feth u 'l-mübin fi tabakôti'l-usüliy­

yfn . Y.y. : Matbaatü Ensar, 1 9 47. Nesefi, Ebu'l-muin. et-Temhfd li kavaidi 't- tevhfd. M ı sır: e l - M ekte­ b etü' l - E zh eriyye, 2006 . Selçuki,

Salahad din. Afganista n .

Kahire :

M e ktebetü's-Sahafe,

1 9 60. Suyı1ti, Celaleddin. Tôrfh u 'l-h ulefô. B eyrut: Daru'l-kütüb i'l-ilmiy­ ye, t.y. Temimi, Takiyyüddin b. Ab dülka d i r. et-Tabaka tü 's-seniyye fi terô­

cim i'l-Hanefiyye. Y.y. : Daru'r-rifiii, t.y. İbrahim. Tôrfh u 'l-İslam : es-siyasi ve 'd-dfn f ve 's-sekafi ve 'l-ictimôf. Kah ire : Mektebetü'n-nih dati 'l - M ısriyye, 1 9 82. İbn Kutluboğa, Ebu'l-Fida Z eynüd din Kasım. Tôcü 't- teracfm . Y.y. :

Hasan,

Daru'l-kalem, 1 9 9 6 . Wil ferd M a d e l ung. " 11 . -1 3 . Asırlarda Hanefi Alimlerin Orta As­ ya' d a n Batıya Göçü". İma m Môtürfdf ve Ma türfdflik-Tarihi Arka plan, Haya tı, Eserleri, Fikirleri ve Ma türfdflik Mezhe­ bi-. haz: Sönmez Kutlu, 3 91 - 406. Otto Yayınları, Ankara 20 1 2 . Taşköprüzade, İsamüddin Ebu'l- Hayr Ah med b . M uslihiddin, Ta­

bakatü 'l-fukaha, Matbaatü'z-zehra, M ı s ı r 1961 .

Kitab u U s üli ' d - Dln GAZNEVI

�)\ �)\ .uı\

r.

Mukaddime Hamd, dua edenlere icabet eden, çaba gösterenlere kar­ şılığını veren, isteyenlere ihsanda bulunan, kendisine yö­ nelenlerden razı olan, helak olacakları kurtuluşa erdiren, salikleri irşad eden, müminlere karşı rahim, rahmeti itaat eden ve asi olanları kapsayan Allah'a mahsustur. Allah'a (Suhbanehu ve Teala) hamd ederim, O'na şükür ve O'na tevbe eder, O'ndan bağışlanmamı dilerim. Allah'tan başka ilah olmadığına ve O'nun şerikinin bulunmadığına en gü­ zel sonuca ulaşacağımız bir şehadet ile şehadet ederim . Ve Hz . Muhammed'in (s) O'nun kulu, din ve şeriatı uygulamak, muhataplara bildirmek, mübah, mendub, mahzur, farz, va­ cib, müstehab türünden hükümleri açıklamak ve bunların icab ve iltizam yoluyla yapılmalarını emretmek üzere gön­ derilen resulü olduğuna şehadet ederim . Kıyamete kadar sürecek bir salat ve selam Hz . Muhammed'in (s) ve onun ashabının üzerine olsun . Mukaddime burada bitmiştir.

Sıfatlar 1. Fasıl: Alemin yaratıcısı hadis/sonradan olma değildir. Eğer hadis olsaydı kendisini sonradan var eden bir yaratı­ cısı ve var edicisi olması gerekirdi . Böyle olan ise yalnız­ ca Allah'tır. O varlığı yoktan yaratan ve ortaya çıkarandır. Alemlerin Rabbi olan Allah yücedir. 2. Fasıl: Alemin yaratıcısı mevcuttur. Göklerin ve yerin yaratılışındaki acayipliklere ve canlıların fıtratındaki ince­ liklere bakan biri, incelikli, düzenli ve sapasağlam bir ya­ ratma ile olan bu muazzam işleri düzenleyen, sağlam kılan ve ayrı ayrı yaratan bir yaratıcının olması gerektiğini anlar.

Kittibü Usı1/i'd-Dfn

36

Yaratılanların varlığıyla yaratıcının varlığına istidlalde bulunur. Allah Teala şöyle buyurdu: " Yerin ve göklerin ya­ ratıcısının Allah olduğu h ususunda şüphe mi var! " (İbrahim, 14/10) . 3 . Fasıl: Yaratıcının bilinmesi, vaciptir. Çünkü o nimet vericidir. Nimet verene şükür aklen ve şeran vaciptir. Şük­ rün ilk derecesi ise nimet vereni tanımaktır.

Selbi Sıfatlar el-Vahdaniyyet 4. Fasıl: Alemin yaratıcısı tektir. O'nun ortağı yoktur. Çünkü alemin iki ya da daha fazla yaratıcısı olsaydı, ara­ larında mutlaka birbirlerini engelleme (temanu') ve çe­ kişme (tedafu') ortaya çıkardı . Bu temanu' ve tedafu' ise bozulmaya ve ikisinden birinin aciz kalmasına yol açardı . Aciz olanın ise ilah olması mümkün değildir. İki yaratıcının varlığı imkansız olunca, zorunlu bir şekilde yaratıcının tek olduğu anlaşılır.

el-Kıdem 5. Fasıl: Alemin Yaratıcısı Kadlm'dir, O'nun başlangıcı yoktur. Çünkü onun sonradan ortaya çıkması, onu sonra­ dan var eden bir varlığın (muhdis) olmasını da gerektirir­ di . Sonra bu şekilde onun muhdisi de başka bir muhdisi gerektirirdi . Bu şekilde de sonu olmayan bir teselsül orta­ ya çıkar. Bu durumda alemin yaratıcısının Kadim olduğu anlaşılmaktadır.

el-Beka' 6. Fasıl: Alemin Yaratıcısı Ebedl'dir, O'nun sonu yoktur. Kıdemi sabit olanın ademi/yokluğu imkansızdır. Çünkü O'nun varlığı zorunludur. Varlığının zorunlu olması, O'nun baki olmasını gerektirir.

Kitabü Usuli'd-Dfn

37

el-Muhalefün li'l-Havadis 7 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı cevher değildir. Çünkü cev­ her, parçalara ayrılır ve hadis olanlar onda yer edinir. Al­ lah Teala ise bundan (hadislere mahal olmaktan) yüce ve büyüktür. 8 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı cisim değildir. Çünkü cisim, cevherden meydana gelmiştir. Alemin Yaratıcısı'nın cevher olması imkansız olunca, cisim olması da zorunlu olarak imkansız olur. 9. Fasıl: Alemin Yaratıcısı araz değildir. Çünkü araz, ken­ di başına kaim olamaz aksine kendisiyle kaim olduğu cis­ me muhtaçtır. Aziz ve Celil olan Kadim Allah, zatıyla kaim­ dir ve kendisiyle kaim olan mahalle muhtaç değildir. 10. Fasıl: Alemin Yaratıcısı suret değildir. Çünkü suret, birleşme/bir araya gelmeden meydana gelir. O'nun cevher ve cisim oluşunu geçersiz kıldığımızda, suret oluşunu da geçersiz kılmış oluruz . 11. Fasıl: Alemin Yaratıcısı renk, tat, koku, sıcaklık, so­ ğukluk, kuruluk ve ıslaklık gibi özelliklerle nitelenemez . Çünkü renk, tat, sıcaklık, soğukluk, koku ve cisimlerin ta­ biatına ait dört nitelik cevherlerde yer tutan arazlardır. Onların araz ve arazlar için mahal oluşunu geçersiz kıldı­ ğımızda bunların hepsi (Allah'ın yukarıdaki arazlarla nite­ lenmesi) geçersiz olur.

Kıyam bi'n-nefs 12 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı herhangi bir yön/cihette değildir. Altı yön (ön-arka, sağ-sol, üst-alt) onu kuşata­ maz . Çünkü bu altı yön hadistir. Onları yaratan Allah'tır. Onları yarattıktan sonra Yüce Allah'a bir yön tahsis edil­ seydi, belirli bir yön ile sınırlandırılmış olurdu . Bu ise ba­ tıldır.

38

Kittibü Usüli'd-Dfn

13 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı alemin üstünde değildir, alemin dışında bir yönde de değildir. Şayet böyle olsaydı (Allah'a bir yön izafe etmek mümkün olsaydı), yön olarak alemin karşısında olurdu . Cisimlerle ilgili her türlü karşı­ laştırma şu ihtimalleri barındırır: Ya onun misli ya ondan daha büyük ya da daha küçük olması durumu . . . Bu ise bir takdir ediciye/düzenleyiciye ihtiyaç duyan bir iştir. Allah ise bundan münezzehtir. 14. Fasıl: Dua sırasında ellerin semaya kaldırılması me­ selesine gelince: Dua sırasında eller duanın kıblesi olduğu için semaya kaldırılır. Tıpkı, Allah Teala Kabe'nin içinde ol­ madığı halde namazda kıbleye dönüldüğü ve yerin altında olmadığı ha1de de secde anında alnın yere koyulmasında olduğu gibidir. 15. Fasıl: Alemin Yaratıcısı bir yerde mekan tutmakla vasıflanamaz. Çünkü O ezelde bir yer edinmiş değildir. Şa­ yet mekanı yarattıktan sonra onda bir yer edinmiş olsaydı, başka bir şeye dönüşürdü . Allah bütün bunlardan münez­ zehtir.

el-İstiva' 16. Fasıl: Allah'ın Arş'a istiva etmesi hak ve doğrudur. Biz de keyfiyetiyle ilgilenmeksizin O'nun dilediği şekilde istivaya iman ve i'tikad ederiz .

en-Nüzül 1 7. Fasıl: Allah'ın dünya semasına nüzülü/inmesi, bir yer değişikliği ve hareket değil lütuf ve rahmettir. Daha önce bu konuyu ele almıştık . 18 . Fasıl: O'nun iki eli vardır ve bunlar O'nun sıfatıdır. Bunlarla dilediğini yaratır. Bu ikisi yaratma (halk) ve kud­ ret sıfatı olup, tutma ve kavrama organı anlamındaki el de­ ğildir. Daha önce bu konuyu ele almıştık .

Kitabü Usuli'd-Dfn

39

19 . Fasıl: O'nun vechi vardır ve vech O'nun bir sıfatıdır. Sıfat olarak vech, karşı karşıya olma ve görüşme anlamın­ da değil, ikram ve cömertlik anlamındadır. Daha önce bu konuyu ele almıştık .

2 0 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı aleme ya da alemdeki her­ hangi bir şeye benzemez . Şayet Allah aleme ya da alemin herhangi bir cüzüne benzeseydi, Allah'ın hadis olması ya da alemin kadim olması zorunlu olurdu . Bu sözlerin her ikisinin de aksi daha önce ispat edilmiştir. 21. Fasıl: Alemin Yaratıcısı hakkında "O nedir?" denile­ mez . Çünkü "ne" sorusu, cins hakkında sorulur. Oysa O'na cins kavramı nispet edilemez .

2 2 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı hakkında "O nasıldır?" da denilemez. Çünkü "nasıl/keyfe" sorusu şekil ve durum hakkında bir bilgi istemektir. O'na bir şekil ya da keyfiyet nispet edilemez . 2 3 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı hakkında "O nerededir?" de­ nilemez . Çünkü "nerede" sorusu, mekan hakkında bilgi is­ temektir. O'na mekan nispet edilemez. 2 4. Fasıl: Alemin Yaratıcısı hakkında "O kaçtır?" da de­ nilemez . Çünkü "kaç" sorusu, aded hakkında bilgi istemek­ tir. Oysa O'na kemmiyet/çokluk nispet edilemez. 2 5 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı hakkında "O ne zaman var oldu?" da denilemez . Çünkü "ne zaman" sorusu, zaman hakkında bir sorudur. Zaman ise O'nu kuşatamaz . 2 6. Fasıl: Alemin Yaratıcısı hakkında "Niçin yaptı?" de­ nilemez . Çünkü "niçin" sorusu bir sebep, ihtiyaç ya da zo­ runluluk gerekçesiyle eylemde bulunan kişi için söylenir. Allah ise bundan münezzehtir. 2 7 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı'nın, inişi/nüzUI, yükseli­ şi, bir şeye yönelmesi, tefekkür etmesi, ihtiyacı, şehveti,

40

Kitiibü Usuli'd-Dfn

uykusu ve uyuklaması yoktur. O'na zarar ulaşmaz . İlleti, hüznü, mutluluğu ve zatında bir değişiklik ifade edecek şekilde rızası ve gazabı yoktur. Tamahı, hasedi, yemesi, içmesi, arzusu, ayakta durması, oturması, yürümesi, koş­ ması, acelesi, yaslanması, dayanması, yana yatması, gül­ mesi, tebessümü, kahkaha atması, mesafe ve mekan ifade edecek şekilde uzaklığı ya da yakınlığı yoktur. O'nun yar­ dımcısı ve ortağı, yöneticisi, benzeri, destekleyicisi, ya­ kınları, engelleyicisi, muhafızı, üstü, altı, sağı, solu, önü, arkası, hafıza ve akıl yürütmesi, verirken haz duyması, hibe ederken de pişmanlığı yoktur. Çünkü bütün bunlar hudus/sonradan olan şeylerin emarelerindendir. Allah kadimdir ve hadisatın tamamından ve bir halden başka bir hale dönüşmekten de münezzehtir. Alemlerin Rabbi olan Allah Yücedir.

2 8 . Fasıl: Yüce Allah'ın babası, oğlu ve eşi yoktur. Çünkü baba, oğlun sonradan olmasının sebebidir. Allah Kadlm'dir, O'nun için hudus söz konusu değildir. Oğul da babanın bir parçasıdır. Allah ise zatı itibariyle Tek, sıfatları itibariyle de Samed'dir. Cüzlere ve bölümlere ayrılmayı kabul etmez . Eş ise şehveti olan kimse içindir. Allah ise bunlardan münez­ zehtir. 2 9 . Fasıl: Alemin Yaratıcısının yaratması ve fiillerinde dayandığı bir illet, hükümlerinde yanlışlık, kaza ve kade­ rinde bir sapma yoktur. Çünkü o adi ve faz! sıfatıyla nite­ lenir. 3 0 . Fasıl: Alemin yaratıcısına hiçbir akıl onu tam olarak kavrayamaz, herhangi bir vehim O'nu tasavvur edemez, göz ve akıl O'nu idrak edemez, hiçbir bilgi O'nu kuşatamaz . Hiçbir hadis kendi zatıyla varlığını devam ettiremez . O'nun sıfatlarında değişim söz konusu değildir. Aklına gelen her ne varsa Allah bunları ve benzerlerini yaratmaya kadirdir. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!

Kitti.bü Usuli'd-Dfn

41

Hayat Sıfatı 3 1 . Fasıl: Alemin yaratıcısı, kendisinde bir ruh ve kendi­ sinden çıkacak herhangi bir nefis olmaksızın ezell bir ha­ yat sıfatıyla Hayy'dır. Çünkü bu mükemmel alemin varlığı ancak Hayy ve Kadir olduğu tasavvur edilen Allah'ın bir yaratmasıdır.

el-İlm 3 2 . Fasıl: Alemin yaratıcısı, külliyat (tümelleri) ve cüz'iyyatı (tikelleri) ile birlikte bütün ma'lumatı bilir. Süfll ve ulvi alemlerde zerre kadar bir şey O'nun ilminden gizli kalamaz . Şayet O, alim olmasaydı, ilmin zıddı olan cehl/ce­ halet ile vasıflanırdı . Bu ise bir eksiklik olup Yüce Allah ise bu eksiklikten yüce ve büyüktür.

el-Kudret 3 3 . Fasıl: Alemin yaratıcısı mükemmel bir kudretle ka­ dirdir. Çünkü sapasağlam ve mükemmel fiillerin meydana gelmesi, kadir (_r...ı.i) bir Kadir (_,.)li) olmaksızın tasavvur edilemez .

el-İrade 3 4. Fasıl: Alemin yaratıcısı kainatı dileyen ve kainattaki bütün işleri de düzenleyendir. Şayet O, irade eden olmasay­ dı, eşya O'nun irade ve meşieti olmaksızın ortaya çıkmaz, O'nun bunları yapmaya zorunlu olurdu . Allah'ın bir şeye zorunlu olması ise acizlik göstergesidir ki, Allah bundan yücedir.

el-Semi' ve'l-Basar 3 5 . Fasıl: Alemin yaratıcısı Semi'/her şeyi işiten ve her şeyi gören/Basir'dir. Çünkü duyma ve görme övgü ve yet­ kinliğe dair iki sıfattır. Bunların olmaması ise eksikliktir. Allah ise eksiklikten yücedir.

42

Kitiibü Usuli'd-Din

el-Kelam 3 6 . Fas ıl: Alemin yaratıcısı mütekellimdir. Zira Allah mütekellim olmasaydı bunun zıddı ile nitelenmesi gerekirdi. Bu da konuşamamazlıktır. Allah ise bundan yücedir. 3 7. Fasıl: O'nun Ketam'ı vardır. Çünkü emir ve nehiy an­ cak kelam ile gerçekleşir. O'nun Kelam'ı kadimdir. Kadim olmasaydı, Allah ezelde kelamdan yoksun olurdu . -Allah ise bundan yücedir- O'nun Kelam'ı mahlük değildir. Eğer mahlük olsaydı Allah hadisler için bir mahal olurdu . -Allah ise bundan yücedir- O'nun Kelam'ı zatıyla kilimdir. Zattan ayrılma, intikal anlamında bölünme, kalplere ve kağıtlara doğru taşınma kabul etmez . Çünkü bu O'nun Ketamı'dır. Kelam'ı da O'nun bir sıfatıdır ve O'nun sıfatları zatıyla kilimdir. Zattan ayrılma ve bölünme kabul etmez . Bu söz­ ler O'nun kadim ve ezeli Kelamı'nın zatıyla kilim olduğuna delildir. Harfler, sesler, harflerin ve kelimelerden bir araya gelen muhdes ve mahlük olan ibareler de Allah Teata'nın Kelam'ı olarak isimlendirilir. Çünkü ibareler zatıyla kilim manalardır. Mahlük olmayan ise mahluk olan ile dile geti­ rilir/ifade edilir. Şairin sözü bunu gösterir: Kelam gönlün içindedir

Dil ise gönülde olana delildir

3 8 . Fasıl: O'nun Kelam'ı harf değildir. Çünkü harfler kendinde farklılıklar içerir. Bir defada değil birbirini takip ederek sıralı bir şekilde ortaya çıkarlar. Bu ise harflerin hu­ dı1sunu gerektirir. Allah'ın Kelam'ı ise kadimdir. 3 9 . Fasıl: O'nun Kelam'ı ses değildir. Çünkü sesler, ken­ disiyle cins açısından birlikteliği olanlarla idrak edilir. Şayet O'nun Kelam'ı bir ses olsaydı, sesler kategorisinde olurdu . Bu ise hudı1su gerektirdiği için muhaldir. Allah'ın Kelam'ı Arapça, Süryanice, İbranice değildir. Çünkü bu dil­ ler harflerden oluşan lafza ait niteliklerdir. Allah'ın Kelam'ı ise harf değildir.

Kitdbü Usüli'd-Dfn

43

4 0 . Fasıl: Allah Kelamı'nın Arapçayla okunuşu Kur'an olarak, Süryanice okunuşu İncil, İbranice okunuşu ise Tev­ rat olarak isimlendirilir. Bunların hepsi kendi dillerinde okunması anlamına binaen Allah Kelamı olur. 4 1 . Fasıl: Allah'ın Kelam'ı olan Kur'an mahlllk değildir. Kadim olan Allah kelamının yerine geçmeksizin Kur'an mushaflarda yazılı, dillerle okunan, kalplerde korunandır. Tıpkı şunu söylemen gibidir: "Kendi zatı bunlarda olmak­ sızın Yüce Allah dillerde zikredilir, kalplerde bilinir, mes­ citlerde kendisine ibadet edilir". "Kur'an Allah'ın Kelamı'dır" sözümüzle kulun fiili olan okuma eylemini değil okunan şeyi kastetmekteyiz Çünkü Kur'an sözlük anlamı olarak hakikatte okumaktan ibaret­ se, bu durumda Kur'an ile okunan şeyin zikredilmesi ve onun kastedilmesi pekala mümkündür. Bu konuda alimlerimiz "Kur'an mahluk değildir demek caiz değildir. Ancak Allah'ın Kelamı anlamında Kur'an, mahlllk değildir" şeklinde söylemek gerekir" demişlerdir.

4 2 . Fasıl: Kelam ilim, kudret ve irade gibi ayrı bir sıfat­ tır. Ayrı ve bağımsız olanın kendine ait gerçekliği vardır. Aded/sayı/kemmiyet birbirine muhalif olur. Kemmiyette/ adedde söz sonsuz ve sınırsızdır. 4 3 . Fasıl: Allah'ın Kelamı'nın Kur'an, Tevrat ve Zebur ola­ rak isimlendirilmesi, Kelamı'nın çokluğunu gerektirmez . Tıpkı Allah'ın (Azze ve Celle) Arapçada '1\llah", Farsçada "Hüday", Türkçede "Tengri" olarak isimlendirilmesi gibidir. Aslında Allah Tek'tir ve aynı şekilde O'nun Kelamı da tektir. 44. Fasıl: Emir, nehiy, haber, nida, va'd ve va'idi, kıssalar, misaller ve öğüt türünden Allah Kelamı, tek bir kelamdır. 4 5 . Fasıl: Allah'ın Kelfünı'nın bahsettiğimiz anlamda işi­ tilmesi caiz değildir.

Kitabü Usuli'd-Dfn

44

46. Fasıl: Allah Teala'nın (Takdis ve Tenzih Allahındır) hayy, alim, kadir, mür'id, sem'i', bas'ir ve mütekellim olduğu sabit olduğunda, O'nun hayat, ilim, kudret, irade, iş itme, görme ve kelam sahibi olduğu o rtaya çıkar. Çünkü ilimsiz alim ve kudretsiz kadir olduğunu iddia etmek, hareketsiz hareket sahibi ve sükuneti olmayan sakin olduğunu iddia etmek gibidir. Bu da aynı şekilde Allah'ın bizimle ilgili ilmi­ nin ve üzerimizde kudretinin olmadığını iddiasına götürür. Bu ise çi rki n ve imkansız bir şeydir. •

4 7. Fası l : O'nun ilmi kesbi ve zaruri değildir. Çünkü bun­ lar hudus emareleridir.

el-Esma' 48. Fasıl: Allah Teala'nın isimleri O'nun sıfatlarıdır. Al­ lah (Azze ve Celle), şöyle buyurmuştur: "En güzel isimler O'n undur". (A'raf, 7 / 1 80) Yani O'nun yüce sıfatlarıdır. 49. Fasıl: Aziz ve Cel'il olan Allah' ın isimlerinin, kıyasla elde edilmesi mümkün olmayıp, tevkifi olarak elde edilir. 5 0 . Fası l : O'nun sıfatları araz değildir. Çünkü arazların varlığı sürekli değildir. O'nun sıfatları ise Allah'ın Beka'sı ile bakidir. Allah' ın Beka'sı da zatının ve sıfatlarının b eka­ sını ifade eder. 5 1 . Fas ı l : O'nun sıfatları Zatı'na mahsustur. (Bu ne­ denle) "Sıfatları Zatının aynıdır ya da bazısı ayrı bazısı da zatından gayrıdır" denilmez. Çünkü iki şeyin birbirinden farkl ı/gayr olması hakikati, b i ri olmadan diğerinin var ol­ masını mü mkün kılar; ya da birinin diğerinden bağımsız/ farklı da olabileceğini mümkün kılar. Bu ise Allah'ın sıfatla­ rı hakkında muhaldir. 5 2 . Fasıl: Allah'ın sıfatları ''.Allah ile beraberdir ya da Al­ lah'tadır" d enilmez. Aksine O'na has ve O'nunla kaimdir ya da zata içkin O'nunla kaim olan manalardır denilmelidir.

Kitabü Usüli'd-Dfn

45

5 3 . Fasıl: O'nun sıfatları hakkında zatına muhalif ya da zatına muvafık denilmez. Çünkü bu da çelişkif muğayere fikrine sebep olur. Allah ve O'nun sıfatları arasında çelişki olması ise muhaldir. 54. Fasıl: Alemin Yaratıcısı, ahval (halden hale geçmek) ile nitelenemez . Çünkü ahval sıfatlara göre ortadan kalkar. Allah'ın sıfatları hakkında bu muhaldir. 5 5 . Fasıl: Aziz ve Celil olan Allah'ın iradesi, murad et­ tiklerinin tamamında geçerlidir. Bir şeyin olmasını diledi­ ğinde o şeyin olmaması ya da bir şeyin olmamasını dile­ diğinde de o şeyin olması mümkün değildir. Çünkü O'nun hakimiyeti altında O dilemeden bir şey ortaya çıkarsa Al­ lah gafil ve mağlup olur ki bu ise eksiklik . Allah eksiklikten münezzehtir. 5 6 . Fasıl: O'nun bildiği, güç yetirdiği ve irade ettiği şey­ lerin sınırı yoktur. Eğer sınırı olsaydı ilminin de sınırı ol­ ması gerekirdi . Oysa O'nun ilmi sonsuz ve sınırsızdır. 5 7 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı, zatıyla kaimdir. Kendisinin dışındaki şeylerden müstağnidir. Şayet O, zatıyla kaim ol­ masaydı, başkasına muhtaç olurdu . Yüce Allah bundan münezzehtir. 5 8. Fasıl: Alemin Yaratıcısı, sıfat ve kudret açısından azimdir. Zatının azametinden söz edilmez . Çünkü zat an­ lamında azamet, cüzlerin çokluğunu gerektirir. Allah ise tektir. Cüzlere ayrılmaz ve bölünme kabul etmez .

Tekvin Sıfatı 5 9 . Fasıl: Bilmiş ol ki, tekvin, tahllk, icad, ihdas, ibda', ih­ tira' aynı anlama işaret eden kavramlardır. Bu da bir şeyin ademden/yokluktan vücuda/varlığa getirilmesidir. 6 0 . Fasıl: Bilmiş ol ki, tekvin mükevvenden başkadır. Çünkü tekvin ve mükevvenin aynı olduğunu söylemek,

46

Kitô.bü Usuli'd-Dfn

vurmak fiili ile vurulan şeyin, kati fiili ile maktülün aynı olduğunu söylemek gibidir. Bu ise muhaldir.

6 1 . Fasıl: Tekvin Allah'ın sıfatıdır. Çünkü alemin ortaya çıkması onun yaratmasıyla yani tekviniyledir. Bu durumda Allah muhdis ve mükevvin; tekvin ise O'nun sıfatı olur. 6 2 . Fasıl : Tekvin Allah'ın zatıyla kfüm bit sıfatıdır. Şayet o Allah'ın zatıyla kfüm olmasaydı, başka bir mahalde kfüm olurdu . Bu durumda mükevven tekvin sıfatına sahip yara­ tıcı olurdu . Bu ise muhaldir. 6 3 . Fasıl : Tekvin hadis değil ezeli bir sıfattır. Aziz ve Ce­ lil olan Allah ezelde mükevvin ve haliktir. Çünkü o hadis olsaydı, Allah'ın zatı hadis şeylere mahal olurdu . Allah ise bundan yüce ve büyüktür. Böylece tekvinin mükevvenden ayrı, hayat, ilim, kudret gibi Bari'in ezeli bir sıfatı olduğu ispat edilmiştir. 64. Fasıl : Allah'ın sıfatlarının hepsi zatıyla kfüm ezeli sı­ fatlardır. Aksi halde Allah'ın zatında sonradan ortaya çık­ ma durumu mümkün olurdu . Bari' isminin taşıdığı anlamı yaratılmışları/mahlı1katı ihdas edip yaratmasıyla kazan­ mış değildir. Bari' insanlar ona taptığı için ilah ya da onları yarattığı için halik olmuş değildir; O zatı dolayısıyla ilah ve haliktir. Tıpkı hayat verdikten sonra ölüleri diriltmesi gibi­ dir. Çünkü bu ismine (muhyil mevta ismine) onları dirilt­ meden önce layıktır. Aynı şekilde halik ismine de insanları yaratmadan önce layıktır. Böyle o her şeye kadirdir.

Ru'yetullah 6 5 . Fasıl: Alemin yaratıcısı ahiret yurdunda gözlerle, ihata edilmeksizin, keyfiyetsiz, idraksiz ve nihayetsiz bir surette görülecektir. Çünkü var olan şeyin görülmesi müm­ kündür. Allah Teala da vardır. Bu surette de O'nun görül­ mesinin/ru'yetullahın mümkün olduğu kesin bir şekilde ortaya çıkmıştır.

Kitabü UsCıli'd-Dfn

47

en-Nübüvvat 66. Fasıl : Resullerin gönderilmesi aklen imkansız değil­ dir. Çünkü Aziz ve Celil olan Allah, yaratılmışların halik'i ve maliki'dir. Yaratma, emir ve mülk sahibi olan kimse mül­ künde ve sahip olduğu şeylerde dilediği gibi tasarruf hak­ kına da sahiptir. Dünya ve ahirette hayra nfül olmaları ve faydalanmaları için onlara emretmesi, nehiyde bulunması mümkündür. Bununla ilgili de asla bir imkansızlık söz ko­ nusu değildir. Bu yüzden de resullerin gönderilmesi müm­ kündür. 6 7 . Fasıl: Peygamberlerin gönderilmesi iki açıdan hik­ met gereği vacip olan hususlardandır. Birincisi: N imet verenin nimetine şükretmek, aklen ve şer'an vaciptir. Akıl ayrıntılı bir ş ekil de olarak bizi bunun bilgis ine ulaştıramaz. Bu bilgi ancak sem' ile elde edilir. Sem' ise peygamberlerin gönderilmesi ile gerçekleşir. Böy­ lece hüküm itibariyle vacip olur. İ kincisi: Peygamberlerin gönderilmesinde dini delilin ispatı, hüküm için delilin kesinleşmesi, cennet ve cehen­ nemle ilgili Allah'ın vaad ettiklerinin gerçekleşmesi söz konusudur. Çünkü peygamberler gönderilmeseydi, kafi rle­ rin iman etmemeleri hususunda kendileri için bir bahane olurdu. Zira Allah şöyle buyurmuştur: "Resullerden sonra insanların Allah 'a karşı bahaneleri olmasın diye, m üjdele­ yici ve sakındırıcı olarak resuller gönderdik. Allah Azfz ve Hakimdir" (Nisa, 4 / 1 6 5). Bu hikmet gereği p eygamberlerin gönderilmesi vacip olmuştur. Vucubdan kastettiğimiz ş ey, aklen muhal olmayıp hikmetin gerektirdiği şey anlamın­ dadır. Bu Allah'ın üzerine kendisinin ya da bir başkasının gerekti rmesi dolayıs ıyla vacip olmamıştır. Allah bunlardan yüce ve büyüktür.

48

Kitô.bü Usü/i'd-Dfn

68. Fasıl: H erhangi bir şahsın peygamber olarak gönde­ rilmesi vacip değildir. Onun dışındaki kişilerin d e gönde­ rilmesi cfüzdir. Ancak buna dair bir delilin olması gerekir ki bu delil de mucize göstermektedir. Birinin elinde mucize ortaya çıktığında, onun Allah' ın elçis i olduğu anlaşılır. 6 9 . Fasıl: Allah Teala nebileri resul, müj deleyici ve uya­ rıcı olarak göndermişti r. M uhammed'i (s) de resul, nebi, müj deleyici ve uyarıcı olarak göndermişti r. Bunun gös ­ tergeleri de H z . Peygamber'in elinde açık şekilde ortaya çıkan şu mucizelerdir: inşikaku'l-kamer (işaretiyle ayın yarılması), ağacın yerinden kalkıp yanına gelmesi ve işa­ ret etmes iyle geri dönmesi, taşın kendisini selamlaması, elindeki çakıl taşlarının tesbih etmesi, parmaklarının ara­ sından su fışkırması, ağacın inlemesi, dişi bir devenin ken­ disine ş ikayette bulunması, pişmiş koyu n etinin kendin­ deki zehri haber vermesi, az b i r yemekle birçok insanı do­ yurmas ı, az bir sudan birçok insana su içirmesi, kü çükken kendisini gölgeleyen bulut, iki omzu arasındaki nübüvvet mührünü n bulunması, insanlar aras ında en güzel kokan bi ri olması, ümmi olmasına rağmen geçmiş ve gelecek­ ten gaybi hususlardan haber vermesi, Hz. İ sa (s) 'nın onun gö nderilmesini müj delemesi ve bunlar dışında sayılama­ yacak kadar çok diğer mucizeleridir. Kur'an-ı Kerim, bu­ gün aram ızda bulunan mucizelerindendir. Araplar çoğun­ lukla fesahat, belağat ve temyiz sahibi olmalarına rağmen Kur'an' ın bir benzerini, benzerinden bir sureyi getirmede aciz kalmışlardır. Bu apaçık mucizeler ve ayetler, onun nü­ büvveti nin doğruluğunu ve risaletinin gerçekliğine işaret etmektedir.

el-Mi'rac 7 0 . Fas ı l : Mi'rac haktı r. Resulullah uyanıkken bedeniyle semaya yükselmiş ve Allah'ı n dilediği yere kadar gelmiş­ tir. Allah Hz. Peygamber'i M escid-i Haram'dan Mescid-i

Kitaba Usuli'd-Dfn

49

Aksa'ya yürütmüştür. Bu Allah'ın Kitabı'nda ve Resulü'nün sünnetinde sabittir. Allah'ın kudreti açısından da i mkansız değildir.

İsmetü'l-enbiya 7 1 . Fasıl: İ nsanlar, p eygamberlerin ismeti ko nusunda ihtilaf etmişlerdir. Mu'tezile'nin çoğunluğu dedi ki : Pey­ gamberler için hata, zelle, günah ve gaflet cinsinden bir şey mümkün değildir. Çünkü bunlar peygamberler hakkında ayıplamayı gerektirecektir. Bazıları da dedi ki : Bunlar fiili ve kavli olarak peygamberler için mümkündür. Çünkü bu onların güvenilirliklerinin artmasını sağlar. Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in bazısı dedi ki : Zelle peygam­ berlerde, daha faziletli şeylerin terk edilmesiyle ortaya çı­ kabilir. Bu söz görünüşü itibariyle güzel görünse de başka bir açıdan doğru değildir. Çünkü efdal, alternatifi karşısın­ da fazilet sahibi olmayı gerekli kılar. Bu durumda A dem'in (as) yasaklanmış olmasına rağmen ağaçtan yemesinin fa­ ziletli olması gerekirdi. Ancak Allah "A dem rabbine karşı geldi ve yolunu şaşt rdı (Taha, 2 1 / 1 2 1) buyurmuştur. "

Ehl-i Sünnet'in bazısı da p eygamberlerin küçük günah­ lar olmaksızın büyük günahlardan ko runmuş olduklarını s öylemiştir. Çünkü peygamberlerin şefaat makamları var­ dır. Musibetle sınanmayan kimseler, bu musibetler üze­ rinde ilerleyemez. Sahih görüş ise Kur'an'a iman etmek peygamberler (as) hakkında ortaya konulan te'villerin bulunduğu kitaplara iman etmeyi de gerektirmez. Çünkü bu te'villerde peygamberler hakkında hatadan emin olu­ namayacak türden çelişkiler vardır. Biz de zaten bunlarla mükellef değiliz. Bundan sakınmak gerekir.

Peygamberler Arasındaki Üstünlük N ebll erin bazısı daha üstündür. Resuller ise onların hepsinden üstündür. Bazı resuller de diğer resullerden

50

Kitı'ibü Usü/i'd-Din

üstündür. N ebimiz Muhammed (s) nebi ve resullerin en üstünüdür. Nebi ve resullerin tamamı yüz yirmi dört bin üç yüz otuz adettir. Ulu'l-Azm olan p eygamberler ise beş tanedir: N uh, İ brahim, Musa, İ sa ve M uhammed (s) 'dir. Dört tanesi de ölmemiştir: B unlar İ sa (as), İ dris, Hızır ve İ lyas (as) 'tır.

Kevniyyat Melekler 7 2 . Fas ıl: Meleklerin (as) bazısı bazılarından daha üs­ tündür. Onların en faziletlileri şu dördüdür: Cebrail, M ikail, İ srafil, Azrail (as) . Bunların faz i leti Kur'an ve Sünnet ile sa­ bitti r. 7 3 . Fas ı l : Ademoğullarının seçkinleri bütün melekler­ den üstündür. Ademoğlunun avamından müttaki olanlar, meleklerin avamından daha üstündür. Çünkü A dem me­ lekler için secde makamıdır. Melekler ise ona secde etmiş­ lerdir. Kendisine secde edilin secde edenden daha üstün olduğunda ise şüphe yoktur. H avassın havassa üstünlüğü sabit olunca avamında da avama üstünlüğü sabit olmuştur. 74. Fasıl : M elekler Allah'ı n kullarıdır ve onlar günahlar­ dan korunmuşlardır. İ nsan türünün peygamberleri hariç insan ve cinler masum değildirler. 7 5 . Fas ıl: Allah'ın Adem (as) ve zürriyetinden aldığı misak haktır. Arş, Kürsi, Levh, Kalem, Levh'teki yazılanlar haktır. Bütün varlıklar, Allah'ın Levh'te olmasını yazdığı ş eye karşı olmamasını yap mak için bir araya gelmiş olsalar bile buna güç yetiremezler. Bunun tersi de böyledir. Kıya­ met gününe kadar olacak şeyler hakkında kalem kurumuş­ tur yani hükmün değiştirilmesi mümkün değildir.

Kitabü Usuli'd-Dfn

51

Velilerin Kerametleri 76. Fasıl : Tabii olayları nakzedecek ya da onları kes inti ­ ye uğratacak şekilde evliyadan kerametlerin zuhuru caiz­ dir. Çünkü bu Allah Teala'nın kudreti açısından mümkün­ dür. Velilerin kerametlerinin ortaya çıkmasında herhangi bir imkansız yön yoktur. Allah Teala'nın, kendisine mahsus kıldığı delillerle bir veliye ikramda bulunması caizdir. Bu durum Kitab ve Sünnet ile sabit olmuştur. 7 7 . Fasıl: Veli nebiden daha üstün olamaz. B ilakis tek bir nebi velilerin tamamından daha üstündür. Bunun burhanı ise apaçıktır. Velinin derecesi ve makamı ne kadar yükse­ lirse yükselsin kendisinden farz ibadetler sakıt olmaz. Kim veli olup hakikate vasıl olan kişiden dini hükümlerin sakıt olduğunu iddia ederse, doğru yoldan çıkmış bir sapkındır. Çünkü ibadetler nebilerden bile düşmezken velilerden na­ sıl sakıt olsun? İ stitaat iki çeşittir. Hal olan istitaat (bilkuvve) . Bu da sağlıklı organlar ve uygun şartlardır. Fiili istitaat ise anlık yaratılan bir arazdır. Allah'ın yarat­ masına bitişik olarak fiille birlikte yaratılır. H al anlamında istitaatin (bilkuvve) varlığında şüphe yoktur. Fiili istitaate (bilfiil) gelince fiile bitişik oluşunun dela­ leti şudur: O fiilden önce olsaydı fiilin ortaya çıkması anın­ da kendisinin olmaması gerekirdi. Çünkü o bir arazdır ve arazların sürekliliği yoktur.

Kulların Filleri 78. Fasıl: Hayır ve ş erriyle kulların fiilleri Allah' ın ya­ ratmasıyla ortaya çıkmışlardır. Çünkü Allah'ın kudreti ka­ dimdir ve makduratın bir kısmı hariç diğerlerine mahsus değildir. O'nun kudreti makdurat cinsinden olan şeylerin tamamına taalluk eder. Kulların fiileri de makdurat cin-

52

Kitô.bü Us{l/i'd-Dfn

sinden hadis şeylerdir. Allah'ın kudreti kulların fiillerine taalluk eder. Fiiller ortaya çıktığında Allah'ın yaratmasıyla ortaya çıkmış olurlar. 79. Fası l : Kul, fiillerinin yaratıcısı değildir. Onun icad edicisi de değildir. Eğer kul lcad ve yaratmaya kadir olsay­ dı, fiili kastettiği ve istediği şekilde olurdu. Fiilin onun iste­ diği ş ekilde ortaya çıkmadığı görüldüğünde, onun, fiilinin haliki yani yaratıcısı ol madığı da bilinmiş olur. 8 0 . Fasıl : Kullar için kendisiyle asi ya da itaatkar olarak nitelendirild ikleri fiiller vardır. Bunları da Allah Teala ya­ ratmıştır. Mükafat ve ceza Allah Teala'nın yaratması anında o fiillerin yapılmasına taalluk eder. Çünkü failin fiili, onun kastını ve iradesini içerir. Çi rkin görme ve uzak durma gibi şeylerin fiile dahil olmasını engeller. Kulların fiilleri hak­ kında bu hususlar gerçekleştiğinde fiiller kullara nispet edilir. 8 1 . Fasıl: Hissiyatta olduğu gibi ilki ihtira'/yaratma di­ ğeri ise kesb/iktisab kudreti olmak üzere iki kudretin al­ tı nda bir makdO.run gerçekleşmesi mümkündür. İ mkansız olan ise iki kudretin bir arada bulunmasıdır. Kudretlerden her biri ya iktisab ya da ihti ra' kudretidir. 8 2 . Fası l : Darbe sonucu darp edilende ortaya çıkan acı ve kırma eylemi sonucunda ortaya çıkan kırılma gibi, insan eyleminden ortaya çıkan sonuçlar Allah'ın mahlukudur. Çü nkü bu sonuçlar eğer kulun fiili olsaydı, darp edilendeki acıyı engellemeye kulun gücünün yetmesi gerekirdi. Bunu yapmaya gücü yetmediği için fiilin, kulun makdO.ru olma­ dığı bilinir. 8 3 . Fasıl : Alemin yaratıcısı kullarını gücünün yetmediği ş eylerle sorumlu tutmaz. Aksi halde mükellefiyetin gerek­ ti rdiği ş ey, acziyet durumunda da ortadan kalkmazdı. Çün­ kü teklifin varl ığı, kişinin yerine getirmesi halinde itaatkar

Kitabü UsCıli'd-Dfn

53

sayılıp sevap kazanmasına, terk etmesi halinde de asi sayı­ larak ceza görmesine neden olmaktadır. Bu ise acz halinde ve aletlerin yokluğunda gerçekleşmez. 84. Fasıl: A lemin yaratıcısı, halk ve ihtira' ile lütufta bulunan ve kullarına sorumluluk yükleyendir. Yaratma ve tekl if onun üzerine vacip değildir. Çünkü vacip kılan, emir ve nehiy eden bizatihi kendisidir. O nasıl olur da bir yü­ kümlülük ve zorunluluk altına girebilir ki ! Vacip, emir ve nehiy gibi kavramlar A lemlerin Rabbi olan Allah'ın hitabı­ nın sonucu ortaya çıkar.

Salah-Aslah 8 5 . Fasıl: Allah aslahı ve maslahatı yapmak zorunda de­ ğildir. Çünkü O küfrü ve masiyeti yaratmıştır. Aslahı yap ­ m a k zorunda olsaydı o ikisini yaratmazdı. Çünkü küfür ve masiyet iyi şeylerden değildir. Kulları hakkında dünya ve ahirette azaba sebep olduğu için kullar açısından ikisi de kötüdür.

Sevap-İkab 86. Fasıl: Taatler sevapların alametleridir illetleri değil. Günahlar ise azabın alametleridir sebepleri değil. Çünkü Kadim Subhanehu ve Teala illete muhtaç değildir. Allah kulların ibadet etmesine layık olan mabuddur. Onun ödül­ lendirmesi ve cezalandırması adalettir. Hiçbir ş ey Allah -Azze ve Celle- üzerine vacip değildir. Çünkü vacip/zorun­ luluk, vacip/zorunlu kılan bir faili gerektirir ve vacip kılan, vacip kılınandan daha üstündür. Hiç kimse Allah'tan -Azze ve Celle- daha üstün değildir. 8 7 . Fasıl : Sevap ve azap cinsinden amellerin karşılığı Allah'ın -Azze ve Celle- takdiri ile değil kulların fiilleriyle ilgilidir. Çünkü Allah Teala "Siz ancakyaptık/arımzm karşı ­ lığım göreceksin iz" (Yasin, 3 6/ 5 4) buyurmuştur.

54

Kitô.bü Usüli'd-Dfn

88. Fasıl: Ö ldürülen eceliyle ölmüştü r. O nun için bun­ dan başka ecel yoktur. Eceli öne alınmaz ve e rtelenmez. Çünkü Allah onun eceliyle yarın öleceğini bildiğinde, onu bugün eceli dışında öldürmek i mkansızdır. Çünkü bu Al­ lah' ın, kulunu yarına kadar yaşatması hususunda acziyeti­ ne yol açardı. Bu ise muhaldir. 89. Fas ı l : Her insanın bir eceli vardır. Çünkü onun için tayin edilmiş iki ecel olursa bu Allah'ın, işlerin s o nunu bil­ memesi anlamına gel ir. Allah böyle bir eksiklikten münez­ zehtir. 9 0 . Fas ı l : Ecel, müddet ve bu müddetin bitmesi anlam­ larına gelir. Ancak ikinci anlam kullanım açıs ından daha çok yaygı ndır. Kati/öldürme, katil/öldüren biri sebebiyle gerçekleşen bir eylemdir. Ö lüm, ruhun alınması olup kati­ lin burada herhangi bir etkisi olmaksızın Allah'ın yaratma­ sıyla gerçekleşir. Bu şekilde de alemde yapıcısı olmaksızın doğrudan ortaya çıkanların hepsi Allah Teala'nın mahluku­ dur. Bu ise, alemin hudusu konusunda zikrettiğimiz üzere, Allah'ın sonradan yaratmasıyla ortaya çıkar.

Rızık ve Rızıklar 9 1 . Fasıl: Rızık, helal olsun haram olsun, kendi mülkü olsun ya da olmasın, kula ulaşan ve kulun onunla beslendi­ ği her ş eydir. Çünkü rızık, helal ya da kendi mülkü olsaydı, helale güç yetiremeyenin ve herhangi bir mülkü olmayanın rızıklanması tasavvur edilemezdi. 92. Fasıl : Herkes kendi rızkını yer ve eğer başkasının rızkını tüketirse, diğerinin yiyeceği rızkı kalmazdı. Bu ise onun helakına yol açardı. Günahlar Allah'ın iradesi ve meşietiyledir. Hangi sıfatla ortaya çıkarsa çıksın, kulların fiillerinin hepsi de, Allah'ın iradesi ve meşietiyledir. Taat ve iyilikler Allah'ın i radesi, meşi eti, kazası, kudreti, rızası, muhabbeti ve emri iledir.

Kitaba Usuli'd-Dfn

55

Günah ise Allah'ın iradesi, meşieti, kazası, kudreti iledir; ancak emri ile değildir, onda rızası ve muhabbeti de yoktur. Çünkü Allah'ın emri, rızası ve muhabbeti onun katında gü­ zel olan şeylerden kaynaklanır. Bu ise günahlara değil taat ve iyiliklere daha uygundur. Kulların fiillerinin tamamı, Al­ lah Teala'nın yaratmasıyla mahluktur. Bunlar Allah'ın ya­ ratmasıyla mahluk olduğundan Allah'ın iradesiyle olmuş­ tur. Çünkü bunlar Allah'ın iradesiyle olmasaydı, O onları yaratmada muhtar olmaz aksine mecbur olurdu ki, bu ise küfür ve dalalettir. Mu'tezile şöyle dedi: Günahlar Allah Teala'nın iradesi ile değildir, meşieti de yoktur. Bilakis Allah'ın çirkin görme­ siyledir.

9 3 . Fasıl: Allah Teala'nın iradesi ve meşieti, emretme­ si ve nehyetmesi olmaksızın O'nun ilmine uygundur. Allah Teala ezelde olmasını bildiği her şeyin, hayır olsun şer ol­ sun var olmasını irade etmiştir. Var olmamasını bildiği her şeyin de var olmamasını irade etmiştir. Çünkü O Firavun'un küfrünü bilir. Diğer isyankarlar ve kafirler de böyledir. Mu'tezile şöyle dedi: Allah Teala'nın iradesi O'nun em­ rine uygundur. Böylece Allah emrettiği şeyi irade etmiş; nehyettiği şeyi de çirkin kabul etmiştir. Bizim delilimiz şudur: Allah Teala kafirden iman dile­ seydi, kafir ise kendisi için küfür dileseydi kafirin dilemesi Allah'ın dilemesine üstün gelirdi ki bu ise acziyet gösterge­ sidir. Allah böyle bir eksiklikten münezzehtir.

94. Fasıl: Emir ve nehye gelince, şöyle deriz: Allah kafire iman etmesi için imanı emretmiş ve küfürden sakınması için de küfürden nehyetmiştir. Böylece ona iman vacip, kü­ fü r ise haram olmuştur. Vacip olan imanı terk edip nehye­ dildiği küfrü tercih ettiği için azaba müstahak olur. Böylece Allah'ın, kafirin vacip olan imanı terk etmesi ve yasaklan-

Kitabü Usüli'd-Din

56

mış olan küfrü işlemiş olmasındaki bilgisi gerçekleşmiş olur. Bundan dolayı cehennemde ebedi kalmaya layık olur. Bu surette de Allah'ın ilmi ve ihbarı gerçekleşmiş olur. Ö y­ leyse tüm bunlar Allah' ın ilmi ve iradesine göre tahakkuk eder. 9 5 . Fasıl: Kul, Allah'ın -Azze ve Celle- ilmi dolayısıyla bir şeye mecbur değildir. (Her ne kadar Allah'ın iradesinin dı­ şına çıkması mümkün olmasa da) . Çünkü Allah'ın kulun­ dan istedikleri azap ve sevab ı gerektiren ihtiyari fiillerdir. İ man ve küfür cebir olmayıp ihtiyari fiillerdendir.

Kaza ve Kader 96. Fası l : Kaza ve kader h akkındadır. Bilmiş ol ki kader sırdır ve kaza da Levh-i Mahfüz'daki bu sırrın açığa çıkma­ sıdır. H üküm de kaderin kulun üzerinde gerçekleşmesidir. Hüküm teslimiyeti gerektirir. Kaza rızayı, kader ise tevfizi gerektirir. Kader Allah'ın ilmindedir, kalem ile levh-i mah­ fuzda değildir. Levh, kader hakkında b ilgi sahibi olduğun­ da/kader Levh'de yer aldığı andan itibaren kaza olarak isimlendirilir. Kula ulaştığında ise hüküm adını alır. Kader, Allah'ın dilediği takdirde kulun başına gelecek olan ş eyleri içeren ilminde mukadderdir. Kader Allah'ın sıfatıdır. Tak­ dir ettiği ş ey de O'nun mülküdür. Kader'in bir sınırı ya da sayısı yoktur. Ancak takdir edilen ş eyler /makdur, sınırlı ve sayılı olan şeylerdir. Kaza ve kaza edilen ile hüküm ve hükmedilen şey arasındaki ilişki de bunun gibidir. Kader, Allah' ın herhangi bir yöne yönlendirmeyi içermeyen rubu­ biyet sıfatıdır. Kaza ise Allah'ı n uygun bulduğu şeyi gerekli görmesidir. H üküm ise kul hakkında gerekli gördüğü ş eyin kula ilişmesidir. 9 7 . Fasıl: Cebr iki çeşitti r: Fiil olarak zorlama anlamın­ da cebr, ceberut anlamında cebr. Zorlama/ İ cbar fiilleri ortadan kaldırır (fiilin kuldan nefyedilmesine yol açar) . Ceberut ise kuldaki istiğna/büyüklük duygusunu ortadan

Kitaba Usuli'd-Dfn

57

kaldırır. Kul fiildeki etkisini ortadan kaldıran bir zorlama/ icbar ile mecbur/zorlanmış değildir. Bilakis kul ceberut al­ tında olup fiilinde muhtardır; başarıya ulaşmak ve istitaat sahibi ol mak konusunda da Allah'a muhtaçtır. Uzuvlarıy­ la fiillerini yapma ve yokluktan varlığa çıkma hususunda mecburdur. Yani kul fiillerinin yaratıcısı/haliki değildir. Çünkü fiiller ancak yaratmayla ortaya çıkar. Fiillerin yerine getirilmesinde mecbur değildir aksine fiillerinde muhtar­ dır /tercih sahibidir. Çünkü Allah kula temyiz (akıldan kay­ naklanan) , anlayış ve zihin vermiştir. Kul rüzgarın hareket ettirdiği bilinçsiz bir ağaç veya bulut gibi değildir. Kul, gü­ neş, ay ve diğer bilinçsiz varlıklar gibi değildir. Çünkü kul emir ve nehye muhataptır. Cebr altında olanlar emre ve nehye muhatap değildir. Kul ise ödül ve cezaya muhataptır. Oysa bilinçsiz ve cansız varlıklar için sevap ve azap yoktur. B öylece insanın, fiilini ortadan kaldıracak bir cebr etkisinde olmadığı anlaşılmış oldu. Bununla birlikte bir şeyi yokluktan varlığa çıkartacak güçte Rabbi'nden müstağni de değildir. Çünkü kul Yaratıcı/ Halik değildir. 98. Fasıl: Bilmiş ol ki; doğru görüş, hayrın ve şerrin tak­ dir edenin Allah, fiili yapanın ise kul olduğudur. Kul, fiilin­ de özgürdür. Buradaki özgürlük, temyiz ve elde anlamın­ da olup, meşiet ve kudret anlamında değildir. Kul emir ve nehyin gereklerini yerine getirmek ve kaza ve kaderi gö­ zetmekle muhataptır. Kul için havf, reca, çalışma ve iyiliğe rağbet ortaya çıkar. Kul ödüllendirilme ve cezalandırılmak için kaza ve kader açısından değil, emir ve nehiy açısından s orumludur. Kul kendi kendine "Kaza ve kadar benim hak­ kımda böyle ortaya çıkmaktadır. Benim bunda ne günahım var ! " diyerek mazeret üretemez. Bilakis kul, emir ve neh­ yin gerektirdiklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu yüzden ona şöyle denilir: Sen Allah'ın rububiyetine teslim

58

Kitabü Usuli'd-Dfn

oldun. Allah'ın rububiyetinden kaynaklanan kaza ve kade­ rini tasdik ettin. Emir ve nehiy de böyledir. 99. Fasıl: Bilmiş ol ki her bir kula olan hidayet ve rüşt Allah tarafından bir fazldır. Kulun yardımsız kalması ve mahrum kılınması da Allah'ın adaleti gereğidir. Fazl ve Adalet Allah'ın birer sıfatıdır. Kime hidayet vermişse ona fazlıyla davranmıştır. Kimi de mahrum kıldıysa ona da adaletiyle davranmıştır. Allah kendisinden gelen şeylerden dolayı zulüm ve hata ile nitelenemez. Tevfiki engellemiş olması kulun bir kaderi değildir. Çünkü O engellemeside adil, ihsanda bulunmasında da fazilet sahibidir. Her ş ey O'ndandır. Kul bu hususta itiraz hakkına sahip değildir ve kaçacak yeri de yoktur. Kulun, Allah'ın kendisi hakkında takdir ettiği her şeye razı olması gerekir. Sabır, teslim ve tevfiz (işlerini Allah'a havale etme) yolunu tutması gerekir. Vesvese veya boş sözlerle Allah'ın kaza ve kaderini kurca­ lamaması gerekir. Allah Teaıa kullarından kader bilgisini gizlemiş ve kaderde bizim için murad ettiği şeyleri araştır­ maktan onları nehyetmiştir. O nları kader hususunda itiraz etmelerini ve kader hakkında soru sormalarını şu ayetle yasaklamıştır. "Allah yaptıklarından dolayı sorgulanmaz faka t onlar sorgulamr" (Enbiya, 2 1 / 2 3 ) . Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: " Allah varlıkları yarattığında yasaklar hususunda hareketli, emir hususunda da sakinliği onların tabiatlarına koymuştur. Hareketli olana sakin olmayı, sa­ kin olana da hareket etmeyi emretmiştir. Allah'ın gücü ve kuvveti sayesinde böyle yapmaya imkan bulursunuz". Bu konuda Kaderiyye ve Cebriyye bize muhalefet etmiştir. Kaderiyye şöyle dedi : Hayır ve şer kulun fiilidir. Allah' ın bu konuda bir etkisi yoktur. Cebriyye de şöyle dedi : Hayır ve şer Allah'tandır, kulun fiili değildir. Zikrettiğimiz deliller onların bu görüşlerinin geçersiz olduğunu göstermektedir.

Kittibü Usuli'd-Dfn

59

1 00 . Fasıl: Bilmiş ol ki Allah'ın hükümlerinin tamamı üç çeşittir: 1 . Allah'ın dilediği ve vacip kıldığı hükü m : Bunlar farz­ lardır. 2 . Allah'ın dilediği, sevdiği ve fakat emretmediği hü­ küm : Bunlar nafilelerdir. 3 . Allah'ın dilediği fakat s evmediği ve emretmediği hü­ kümler: Bunlar da günahlardır. 1 0 1 . Fasıl: Allah'ın kazas ına konu olan ş eylerin tamamı dört çeşittir: itaat, günah, nimet ve musibet. İ taata yönelik kaza hususunda kulun üzerine düşen başarıya ulaşmak için onu hamd ve ihlas ile kabul etmesi; günaha ilişki n kazada ise kula düşen muhabbet ve mağfiret elde etmesi için tev­ be ve istiğfara yönelmesi; nimete yönelik kaza hususunda kula düşen ise daha da artması için şükür ve sıdkla kabul etmesi; musibete yönelik kaza hususunda da kula düşen ecir ve sevap görmesi için sabır ve rıza göstermesidir. 1 0 2 . Fasıl: Hidayet ve dalalet Allah'tandır. Çünkü kulun fiilleri Allah'ın mahh1kudur. 1 0 3 . Fasıl: Fiyatlar Allah tarafından belirlenmiştir. Kul­ ların müdahalesiyle değişmez. Allah Teala şöyle buyurmuş­ tur : "Allah rızıkları daraltır ve genişletir" (Bakara, 2 / 2 4 5 ) . 1 04. Fasıl: Nimeti n aslı l ezzettir. Şükrün aslı ise huşu içerisinde nimet verenin nimetini kabul etmektir. Buna de­ lil ise, çeşitli durumlarda Allah'ın kulun nimetini kesmesi ve tekrar vermesidir. 1 0 5 . Fasıl : Bilmiş ol ki Allah müminleri marifet ve iman­ la nimetlendirmiştir. Biri "Müminleri musibetler ve sıkın­ tılarla da nimetlendirmiş olur mu?" diye sorabilir. Nitekim Allah Teala kafirleri iman ve marifetle nimetlendirmemiş­ tir. Aksine onları nimetlendirmesi, onlara dünyevi lezzet­ ler ve faydalar sunmasıdır.

60

Kitô.bü Usü/i'd-Dfn

Ona şöyle demek gerekir: H e r menfaat ve zarar, kulu ta­ atlere ve ebedi nimetlere ulaştırır. Bu da Allah'ın kula zahir ya da batın bir nimetidir. Kulu bunlara ulaştırmayanlar ya da kulun günah elde etmesine yol açan her ş ey, zahirde ni­ met, batında da ceza/nikmettir. 1 0 6 . Fasıl : Bilmiş ol ki Allah, itaat olmaksızın yarattığı bütün varlıkları cennete koyarsa, bu güzel ve apaçık bir hikmet olur:' Onları günahları olmaksızın cehenneme koy­ sa bu hikmete uygun düşer mi? Ehl-i Sünnet'in bazısı bunun güzel ve hikmet olacağını söylemiştir. Bazı ulemamız da (Allah on l ardan razı olsun) "bu hik­ mete uygun düşmez çünkü bu dostu ve düşmanı günahına bakmaksızın cehennemde bir araya getirmektir" demişler­ dir. 1 0 7. Fasıl: Günahkar mümin günahından dolayı iman­ dan çıkmaz. Çünkü imandan çıkmak tasdikin ortadan kalk­ ması ile olur. Tas dik olduğu sürece kişi mümindir. 1 08. Fasıl: Fasık cehennemde ebedi kalmayacaktır. Çün­ kü cehennemde ebedi kalmak kafirler hakkındadır. Oysa fasık kişi, tasdik eden bir mümindir. 1 0 9 . Fasıl: Fasık kimse affedilebilecek kullar arasın­ dadır. Çünkü Allah Teala affedici, Gafür ve Rahim'dir. Af, mağfiret ve rahmet ise ancak işlemiş olduğu bir günahtan dolayı kendisi hakkında azabı n mümkün ol duğu kişiden cezanın kaldırılmasıyla gerçekleşir. Büyük günah işleyen hakkında mağfiretin mümkün olduğu ortaya çıkınca, şe­ faatçilerin şefaatiyle günahlarının bağışlanması daha da mümkün olur. Çünkü ş efaatin dayanağı mağfiretin müm­ kün olmasıdır. Şefaat olmadan mağfiret mümkün oluyorsa, şefaatle birlikte olması daha uygun bir şekilde mümkün­ dür.

Kitiibü UsCıli'd-Dfn

61

1 1 0 . Fasıl: Fasık tövbe etmeden ölürse imanlı olduğun­ dan Allah ona mutlaka azap edecektir denmesi ya da onu mutlaka affedecektir denmesi caiz değildir. B ilakis bu Al­ lah'ın dilemesine kalmıştır. Allah şöyle buyurmuştur: "Al­ _ lah kendisine şirk koşulmasım affetmez. Bunun dışında di­ lediğini ise affeder" (Nisa, 4/48) . D ilerse imanı dolayısıyla fazlı, cömertliği ve bereketi ile veya ş efaatçilerin şefaati ile affeder. Ya da dilerse günahı miktarınca azap eder ve sonra cennete koyar.

Kıyamet Alametleri 1 1 1 . Fasıl : Aşağıdakiler kıyamet alametlerindendir: DeccaI'ın çıkışı, Hz. İ sa'nın nüzulü, Dabbetü'l-Arz'ın or­ taya çıkması, güneşin batıdan doğması, Ye'cuc ve M e'cuc'ün çıkışı, fitnelerin yayılması, ilmin ve alimlerin ortadan kay­ bolması ve bunun dışında kıyametin alametleri hakkı nda Seyyidü'l-Muhtar Hz. Peygamber' den (Salat ve selamın en üstünü ona olsun) bize gelen haberlerde yer alan diğer ala­ metlerdir. 1 1 2 . Fasıl: Hz. İ sa (as) ahir zamanda indiğinde Peygam­ berimizin şeriati üzerine gelir ve insanları ona davet eder. B u durumda Hz. İ sa davetçilerden biri gibi olur. 1 1 3 . Fasıl : Kahini, büyücüyü ve Kitap, Sünnet ve Ü mme­ tin icmasına aykı rı bir şeye çağıranı tasdik etmeyiz. 1 1 4. Fasıl: Kim peygamberlik iddia ederse, tövbeye da­ vet edilir. Eğer tövbe etmezse nübüvvet son bulduğu ve peygamberlik kapısı da kapandığı için onun öldürülmesi gerekir. 1 1 5 . Fasıl: İ nsanlar, müşriklerin çocukları hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları "onların cennete -olduğunu" bazıları ise "cehennemde olduğunu" söylemişlerdir. Ba­ zıları "cennet ehlinin hizmetçileri olduğunu" söylemiştir. İ nsanlar onlar hususunda ihtilaf etse de, en doğru olan bu

62

Kitdbü Usü/i'd-Dfn

konuda susmaktır. Onların durumu Allah'ın dilemesine kalmıştır. 1 1 6 . Fasıl: İ nsanlar hafaza meleklerinin sayısı konu­ sunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları "ikisi gündüz ikisi gece muhafızı" olmak üzere dört tane olduğu söylemiştir. Doğru olan da budur. Bazıları da beş adet olduğunu; beşincisinin gece ve gündüzle kayıtlı olmadığını söylemiştir. 1 1 7. Fasıl: İ nsanlar yazıcı melekler konusunda da ihtilaf etmişlerdir. Bazıları şöyle demiştir: Bu melekler ademo­ ğullarının fiil ve sözlerinin hepsini yazmaktadırlar. Bazıları da şöyle demiştir: H epsini yazarlar. Semaya çıktıklarında da sevap ve g u nah cinsinden olmayanları ise ayırırlar. İ bn Abbas (Allah her ikisinden de razı olsun) şöyle dedi: Melekler hayır ve şer olarak yazarlar. İ lk görüş daha doğrudur, çünkü Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Ki­ tap ortaya konm uştur. Günahkarların içindekilerden dolayı korktukların ı görürsün" (Kehf, 1 8/49). 1 1 8. Fas ıl : İ nsanlar kafirle r için hafaza melekleri olup olmadığı konusunda da ihtilaf etmişlerdir. Bazıları olma­ dığını bazıları ise olduğunu söylemişlerdir ki doğru olan görüş de budur. Allah Teala onlar hakkında şöyle buyur­ muştur: "Hayır! Bilakis dini ya/anlıyorsun uz. Üzerinizde gö­ zetleyiciler vardır. Onlar şerefli yazıcı/ardır. Yaptı klarınızı bilm ektedirler" ( İ nfitar, 82/9- 1 2 ) . 1 1 9 . Fasıl: Vahşi hayvanlar, kuşlar ve diğer hayvanlar tekrar diriltil ecekti r. Çünkü Allah rububiyeti ni ortaya koy­ mak için mahlllkatı yarattığı gibi kudretini ortaya koymak için de bunu yapması aklen mümkündür. 1 2 0 . Fasıl: Alemin yaratıcısı cevherleri, cisimleri, araz­ ları ve yok olan varlıkları tekrar yaratmaya kadirdir. Çünkü iad.e /tekrar yaratma, yokluktan var etme olduğu için baş­ langıç anlamına gelir.

Kitdbü Usuli'd-Dfn

63

1 2 1 . Fasıl: Ö lüm ve ölüm sarhoşluğu şu ayet dolayısıyla haktır: "De ki sizi dirilten son ra da öldürecek olan Allah 'tır" (Casiye, 4 5 / 2 6) ve diğer ayet de şöyledir: "Ölüm sarh oşlu­ ğu hak olarak geldi" (KM, 5 0 / 1 9 ) .

Gaybiyyat 1 2 2 . Fasıl: Ruhları kabzeden ölüm meleği, Allah Teala "sizden birin e ölüm geldiğinde elçilerimiz onun canını alır" (En'am, 6/61) ayeti dolayısıyla haktır. 1 2 3 . Fasıl: Alemin yaratıcısı kendisi hariç bütün varlık­ ları öldürür. Allah'ı Teala şöyle buyurmuştur: "Allah 'ın vec­ h i dışında her şey helak olacaktır ." (Kasas, 2 8/88). . .

1 2 4. Fasıl: Kabir azab ı Allah Teala' nın "Onlar sabah ak­ şam ateşe arz olunurlar ." (Mü'min, 40/46) ayeti dolayısıy­ la haktır. Firavun ailesinin kıyametten önce sabah akşam ateşe sunulması kesinlik kazanmıştır. Bu ise kab ir azabın­ dan başka bir şey değildir. . .

1 2 5 . Fasıl : Kabirde ölüye sorguyu akledip anlayabile­ ceği, mümin ise ikramdan lezzet alabileceği, kafir ise de acı çekeceği kadar tamamen ya da kısmen hayat verilece­ ği kabul edilmiştir. Çünkü Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Ey Rabbimiz bizi iki kere öldürdün, iki kere de dirilttin " (Mü'min, 40/ 1 1 ) . ...

1 2 6. Fasıl: M ünker ve N ekir'in sorgusu haktır. Çünkü Hz. Peygamber (s) Hz. Ö mer'e (r) "münker ve neki r hakkı nda ne bilirsin?" demiştir. Hz. Ö mer "Ey Allah'ın Resulü ! Mün­ ker ve Nekir nedir?" dedi. Hz. Peygamber şöyle dedi : "Kab­ rin iki meleğidir. Onlar ürkütücü, heybetli, simsiyah görü­ nümlü, masmavi gözlü iki gençtir. Bakışları çakan şimşek, sesleri kulakları sağır eden bir gök gürültüsü gib idir. Azı dişleriyle yeri kazarlar. Ellerinde öyle birer balyoz vardır ki yer ve gök ehli bir araya gelse onu ağırlıklarından dolayı kaldıramazlar. Kabirdeki kulun yanı başında durur ve şöy-

Kitabü Usüli'd-Dfn

64

le derler: Rabbin kimdir? Dinin N edir? Nebin kimdir? Hz. Ö mer (r) : "Ey Allah'ın Resulü ben o gün ne durumda ola­ cağım?" dedi. Hz. Peygamber (s) : "Bugünkü durumundaki gibi olacaksın" dedi. Hz. Ö mer (r) de " O halde o ikisine ye­ terim" dedi. 1 2 7. Fasıl : Hz. Peygamber'in (s) Hz. Ali'ye (r) buyur­ duğu şu hadise göre ölü kendisine gönderilen hayırlar ve sadakalardan faydalanır: "Ya Ali ! Ö lülerin için tasaddukta bulun, çünkü Allah Teala ve b ütün melekler yaşayanların sadakalarını ölülere taşırlar. B öylece ölüler bununla sevi­ nirler, öyle ki bu sevinçten daha şiddetlisi olmaz. Sonra hü­ zünlenirler ve karşılık veremedikleri için pişman olurlar ve "Allah' ım ! Kabirlerimizi nurlandıranların günahlarını bağışla. B izi müj delediğin gibi onları da cennetle müj dele. Bizden sonra arkada bıraktıklarımız için vah bize ! " derler." 1 2 8. Fasıl : Sur'un üflenmesi haktır. İ ki üfleme olacağı söylenir: 1 - H er şeyin yok olması (helak) için 2 -Yeniden di­ riliş için. Ü ç üfleme olacağı da söylenir, doğrusu da budur. Allah Teala buyurmuştur ki : "Sur'a üfü.rüleceği ve Allah 'm dilediği kimselerden başka gökler.deki ve yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü ha tırla. Hepsi de boyunlanm bü­ kerek O'na gelirler" (Nemi, 27 /87). 1 2 9 . Fas ıl: Ö lümden sonra dirilişin hak olduğunu ve onu tasdik etmenin zorunlu olduğunu bil. Muhakkak ki Allah ölümlerinden sonra mahlı'.lkatı diriltir. Allah Teala buyurdu ki: "Bu böyle. Çünkü Allah hakkm ta kendisidir. Şüphesiz O ölüleri diriltir ve O her şeye hakkıyla kadirdir. Çünkü kıya­ met muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve şüp­ hesiz Allah kabirdeki kimseleri diriltecektir" (Hac, 2 2 /6-7) 1 3 0 . Fasıl: Mahlı'.lkatın kıyamet meydanlarında toplan­ ması haktı r. Her bekleme mahallinde elli bin sene bekle­ tilirler. Allah Teala buyurdu ki: "Süresi elli bin yıl olan bir günde. " (M earic, 7 0 /4) . Kab i rlerinde sarhoş gibi şaşkın ..

Kitô.bü Usılli'd-Dfn

65

bir şekilde Allah'tan ihsan umarak kırk yıl beklerler. Allah Teala'nın şöyle buyurduğu gib i : "On u göreceğiniz gün, h er emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve h er hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsan ları sarhoş görürsün; halbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah 'ın azabı çok şiddetlidir" (Hac, 2 2 / 2 ) . Allah Teala buyurdu ki : '... onlar kalkmış bekleşiyorlar" (Zümer, 3 9/68). Kırk seneden sonra hesap vermekl e emr olunurlar ve en ince ayrıntısına kadar hesap verirler. Rab­ lerine arz edilirler ve hayır olsun şer olsun amellerinden sual olunurlar. Az olsun çok olsun fiillerinden ve sözlerin­ den ötürü hesap verirler. Allah -Azze ve Celle- araların­ da hakkaniyetle hüküm verir; mazlumu zalimden ayırır ve (zalimin) rezilliklerini, kötülüklerini ortaya çıkarır. Şu ayette buyurduğu gib i : "Bütün sırların yoklanacağı g ü n ü h a ttrla " (Tarık, 86/9) . İ nsanlar bu (hesap konusu) nda çe­ ş itlilik gösterirler: H esap konusunda münakaşa edenler, hesabında müsamaha görenler, sorgusuz cennete gi renler ve sorgusuz ateşe girenler. M ünadi şöyle nida eder: "Bu­ gün herkese kazandığının karşıltğı verilir. Bugün asla zu­ lüm yoktur. Şüph esiz Allah hesabı çabuk görendir" (Mü'min, 4 0 / 1 7) . '

1 3 1 . Fası l : Allah Teala kullarından herhangi biri gibi azap edecek ve razı olacak değildir. Yani kul rahmetini hak etmişse cennete girer ya da azabı hak etmişse cehenneme girer -ki Allah'ın gazabından ve öfkesinden yine Allah' a sı­ ğınırız1 3 2 . Fasıl: Kitabın okunması haktır. İ nsanlardan bazı­ larına kitabı sağından, bazılarına önünden, bazılarına ise arkasından verilecektir. Allah Teala buyurdu ki : "... Kıyamet günü kendisin e, apl­ m ış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. "Oku kita­ bını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter" den ile-

66

Kitabü Usuli'd-Din

cektir" ( İ sra, 1 7 / 1 3 - 14). Ve yine Azze ve Celle buyurdu ki : "Fakat kime kitabı arkasından verilirse . ." ( İ nşikak, 84/ 1 0 ) . .

1 3 3 . Fasıl : Kendisinde, Allah Azze ve Celle'nin dilediği gibi kulları n amellerinin Allah Teala'nın kudretiyle tartıldığı iki kefesi bulunan mizan haktır. Amellerin yazılı olduğu ki­ tapların onda tartılacağı söylenir. Onun heybeti, göklerin ve yerin tabakalarının mislidir. Allah Teala buyurdu ki : "Kıya­ met günü için adalet terazileri kuracağız " (Enbiya, 2 1 /47). ...

1 3 4. Fasıl: M izanın ağır ve hafif gelmesi haktı r. Allah Teala b uyurdu ki : "O gün tartılması da haktır. " (A'raf, 7 /8). ..

Ve yine buyurdu ki : ''Artık kim in tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Kim lerin de tartı­ ları hafifgelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğra tanla­ rın ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedi kalacaklardır" (Mü'minun, 2 3 / 1 0 2 - 1 0 3 ) .

1 3 5 . Fasıl : Nebimiz M uhammed (s) 'in havzı haktır. Mü­ minler ondan su içerler. Onun suyu kardan beyaz, baldan tatlıdır ve ondan içtikten sonra içenler ebediyen susamaz­ lar. Allah Teala buyurdu ki : "Sana Kevser'i verdik" (Kevser, 108/1). E y Kerim Allah' ı m ! Fazlınla b i z e ondan içir.

Şefaat 1 3 6. Fasıl: Peygamberimiz M uhammed Mustafa (s), diğer p eygamberler (as), alimler, sıddıklar, şehitler ve Sa­ lihlerin şefaati haktır. Allah Teala şöyle buyurmuştur: " . . . um ulur ki Rabbin sen i makô.m-ı mahm uda ulaştırır" ( İ sra, 1 7 /79) . M akam-ı mahmud ş efaat makamıdır. 1 3 7. Fasıl: Cennet haktır ve sekiz kapısı vardır. Cehen­ nem de haktır ve ayetin işaret ettiği gibi (Hicr, 1 5/43 -44) yedi kapısı vardır. Cennetin isimleri farklı ş ekillerde zikre­ dilmektedir.

Kitô.bü Usı1/i'd-Dfn

67

1 3 8. Fasıl: H esapları görüldüğünde onlara "Hadi cen ne­ te ve cehenneme gidin ! " denilir. Yolların başına geldiklerin­ de cennet ve cehennem ehli birbirlerinden ayrılır. C ennet ve cehennem ehli, kendileri için hazırlanan şeylere sürü­ lür. Allah Teala şöyle buyurmuştur: " ... bir kısm ı cennette bir kısmı da cehennem dedir" (Şura, 42/7) . 1 3 9 . Fasıl : Sırat haktır ve cehennemin tam ortasına ku­ rulmuş kıldan daha ince, kılıçtan daha keskin bir köp rü­ dür. İ nsanlar topluca sıratın üzerine getirilir. Cehennemin çevresinde ayaktadırlar. Sonra amelleri kadarıyla sırattan geçerler. Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Sizden herkes oraya varacaktır. Bu Rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür" (Meryem, 19/7 1 ) . 140. Fasıl: Sırata gelmek haktır. İ nsanlar arasında ş imşek gibi geçip kuş gibi uçacak, yarış atından daha süratli geçen ve sona kaldığında yürüyüp orada kalacak adamın koşusu gibi koşanlar vardır. Hadiste bu şekilde varid olmuştur. 1 4 1 . Fasıl: Takva sahibi muvahhit müminlerin hepsi, kimi amelleri, kimi şefaatçilerin şefaati, kimileri de Allah'ın fazlı ve rahmeti vesilesiyle cennete gireceklerdir. Cennete gireceklerin tamamı, Allah'ı n fazlı ve rahm eti sayesinde girmiş olacaktır. 1 4 2 . Fasıl: Peygamberler (as), müttakiler, evliya ve ulema ş efaat makamındadırlar. Bütün p eygamberler kendi ümmetleri, bizim peygamberimiz Hz. M uhammed (sav) de kendi ümmetiyle cennete girecektir. "Bizler sonrakiler ve öncekilerdeniz. Cennetin kapısına vuranların ilki benim" sözünde olduğu gibi, Hz. Peygamber ü m metiyle cennete gireceklerin ilkidir. Hz. Peygamber (s) d oğruyu söyledi. Cennet ve Cehennem 1 4 3 . Fasıl: Müminler için amelleri karş ılığınca cennet­ te dereceler vardır. Allah -Azze ve Celle- onlara huri, saray,

68

Kitabü Usüli'd-Dfn

hizmetçiler, evlatlar ve temiz içeceklerden oluşan cennet nimetleriyle ikramda bulunacaktır. Müminler orada ebedi olarak kalacaklar, ölmeyecekler ve asla oradan çıkarılma­ yacaklardır. Allah Teala aynı ş ekilde onlara kendi istedi­ ği anlamda görünerek ikramda bulunacaktır. Allah Teala şöyle buyurmuştur: "O gün bir takım yüzler vardır ki parıl­ darlar. Rab/erine bakarlar''. ( Kıyamet, 75/2 2 - 2 3) Ey mer­ hametlilerin en merhametlisi Allah'ım! Bizi rahmetinle bu kullarından kıl.

1 44. Fasıl: Günahkar müminler ise Allah'ın meşietine bağlıdırlar. Allah dilerse onlara azap eder, dilerse merha­ met eder. Cehennemdeki azapları günahları kadardır ve sonra Allah onlara merhamet eder, cehennemden çıkarır ve cennete gönderir. Hz. Peygamber (s) şöyle buyurmuş­ tur: "Kalbinde zerre miktarı iman olan kim s e cehennem­ den çıkacaktı r". 1 4 5 . Fasıl: Kafirlerin tamamı cehenneme girecekl erdir. Ebedi olarak da orada kalacaklardır. Ne ölecekler ne de oradan çıkabileceklerdir. Küfü r ve masiyetl e ri oranında çe­ şit çeşit azaba uğrayacaklardır. -Bundan Allah'a sığınırız. 146. Fasıl: Cennet ve cehennemin ehli için yaratılmış olduğuna ve asla yok olmayacağına iman et. N itekim bu şekilde hadis de vardır. 147. Fası l : Allah Teala'nın cennet ve cehennem için in­ sanlar yaratmış olduğunu bil! B u cenneti dilediği insanlar­ dan hakkında Allah'tan bir fazl; cehennemi dilediği hakkın­ da ise adalet olur. Allah Teala cennet ve cehenneme girecek insanların adedini bir seferde topluca bilmektedir. Bu sayı­ da ne bir artış ne de bir eksilme olur. İ nsanların yaptıkları fiiller de böyledir. Allah bunları yarattığı i ç i n hepsi kolay kılınmıştır. Kim cennet ehlinden ise Allah -Azze ve Celle­ cennet ehl inin amelini; kim de cehennem ehlinden ise ce­ hennem ehlinin amelini onlara kolaylaştırmıştı r.

Kittıbü Usuli'd-Dfn

69

İman 1 48. Fasıl: Hakiki anlamda imanın kalp ile tasdik oldu­ ğuna inan. Bu kula farz kılınan imanın kendisidir. İ manı dil ile ikrar etmek ise, kalplerde bulunanı insanlar ara­ sında ortaya koymak içindir. Bu ş ekilde dil ile ikrar edene İ slam'ın hükümleri uygulanır. Kalp ile tasdik eden kimse kendisi ve Allah katında mümindir. Kalp ile tas dik edip dil ile de ikrar eden Allah ve insanlar katında mümindir. İ man Allah'a, meleklerine, kitaplarına, p eygamberleri­ ne, ahiret gününe inanmandır. İ manın kalp ile tasdikten ibaret olmasına delalet eden şey, imanın zıddının küfür ve tekzib (yalanlama) olmasıdır. Tasdik ve tekzib kalbin fiili­ dir.

149. Fasıl: İ badetler imanın ahkamındandır. İ man ismi tasdik, ikrar ve amellerin tamamının ifade ettiği ş ey olsay­ dı, bazı ya da bütün amellerin ortadan kalkmasıyla i man da ortadan kalkardı. Bundan dolayı imanın ortadan kalma­ s ı söz konusu değildir. 1 5 0. Fasıl: Taatlerin ilişmesiyle imanda bir artış ve gü­ nahların işlenmesi dolayısıyla imanda bir eksilme olmaz. Çünkü iman tasdik ve ikrardan ibarettir. Bu ikisi dışında­ kilerde ise artmayacağına ve azalmayacağına dair ihtilaf yoktur. 1 5 � . Fasıl: Kur'an-ı Kerim'de artmanın olduğuna yöne­ lik ayetlerin te'viline/açıklamasına gelince, bu açıklamalar birkaç açıdan olabilir: Birincisi: Onlar/ashab topluca iman etmiş ve tasdik et­ mişl erdi. Sonra bir farzdan sonra başka bir farz gelmişti. Bu yüzden bütün farzlara özel olarak iman ediyorlardı. On­ ların imanı topluca iman etmelerine rağmen tafsili anlam­ da artış gösteriyordu.

70

Kitabü UsCıli'd-Din

İ kinci si: İ mandaki sebat ve devamlılıkları her an artı­ yordu. Ü çüncüsü: Onların imanlarının artışından kasıt, Hz. Peygamber'in (s) mucize üstüne mucize, yardım üstüne yardım gördüklerinden ş ek ve şüphesiz sürekli ihlas ve ya­ kinleri nin artmasıdır. İ nsanlar İ slam dinine girdikçe İ slam dininin hakikati, Hz. Peygamber'in (s) nübüvvet ve risale­ ti nin doğruluğu hakkındaki ihlas ve yakinleri artmıştı. Bu vel isinin kerametlerini ve ibadetlerdeki fazlalıkları gördü­ ğünde, velisi hakkında inancı, ihlası ve yakini artan müri­ din durumuna benzer.

1 5 2 . Fasıl: Kul, Allah'a iman ve O'nu tasdik edip Allah'ı Allah'ın tari f ve hidayet ettiği şekilde bildiğinde onun ger­ çek anlamda mümin olduğuna hükmedilir. Çünkü birinin gerçek manada mümin olduğunu söylemek, hakikatlere bağlıdır. Nitekim gerçek manada kendi nefsi açısından mü­ min olan birinin durumu, uzun ve kısa olan kimsenin du­ rumu gibidir. Bu Allah katında da böyle olur. 1 5 3 . Fasıl: İ manın Allah'ın ve kulun fiili olmak üzere iki yönü vardır. Allah' ın fiili olan yönü, tevfik ve hidayet olup bunlar yaratıl mamıştır. Çünkü bunlar O'nun sıfatıdır ve Al­ lah'ın sıfatı da ezelidir. Tasdik ve ikrar kulun fiili olup bun­ lar da yaratıl mıştır. Çünkü kulun bütün fiilleri Allah tara­ fından yaratılmıştır. 1 54. Fas ı l : Mukallidin imanı geçerlidir. Çünkü o ken ­ d i s i n e a l e m i n sonradan oluşu, Yaratıcının varlığı, kı demi, vahdan iyyeti, bütün sı fatları, p eygamberler göndermesi, kitaplar indirmesi ve bunun dışında fa rz kılınan her ş eye doğru bir ş ekilde akli delil i htiyaç duymaksızın şüpheden uzak b i r kesinlik içerisi nde tümüyle iman etmiştir. Bu kimse mümindir ve onun imanı dünya ve ahirette geçer­ lidir.

Kitabü UsO.li'd-Dfn

71

İslam ve İman 1 5 5 . Fasıl: İ man ve İ slam tek bir şeydi r ve eş anlamlı­ dır. Her mümin, müslüman; her müslüman da mümindir. Allah'ın şu ayetleri buna delildir: "Kim İslam 'dan başka din getirirse asla kabul edilmeyecektir". ( Al-i İ mran, 3/85). "Allah ka tında din İslam 'dtr" (Al-i İ mran, 3 / 1 9 ) . Yani Allah Teala'nın dini İ slam'dır. İ man İ slam'dan başka bir ş ey olsaydı makbul olmazdı. İ man kesinlikle bir dindir. Eğer İ slam'dan başka din olsay­ dı Allah' ın dini olmazdı ve kabul de edilmezdi. Durum ise bunun aksinedir.

1 5 6. Fasıl: " İ nşallah ben müminim sözünün" istisna ol­ duğunu bil. İ stisna ise şekk ifade eder. İ manın aslına dair şekk, küfür ve dalal ettir. Kafir "ben başlangıçta inşallah mümindim" deseydi iman esnasında mümin olmazdı; veya "ben Allah ve resulüne bin sene iman ettim" dese yine mü­ min olmaz. Onun bin seneye kadar mümin olduğu düşünü­ lür ancak şu durumda küfrüne hükmedilir. İ stisna ebedi değil geçici fiillerde geçerlidir. İ man belirli bir vakte bağlı değil ilelebet geçerlidir. Biri " İ nşallah mü­ min olurum ve inşallah mümin ölürüm, inşallah makbul bir iman olur" derse, uygundur. Çünkü ebedi anlamda mümi­ nin akibeti hakkında havf ve reca arasında olması gerekir. B u en önemli hususlardandır. N itekim kul ömrünün iman veya küfür üzere sona erip ermeyeceğini bilemez. Çünkü o korku içerisinde olanların gözyaşlarından daha değerlidir. Bu itibarla istisna gerekli olur. Şekk sebat ve devamda; ka­ bul ise imanın aslındadır.

1 5 7. Fasıl: İ yi ve kötü kişilerin imanı aynıdır. Bunun de­ lili Allah Teala'nın "Allah, melekler ve ilim sah ipleri O'ndan başka ilah olmadıiJına adaletle şahitlik ettiler" (Al-i İ mran, 3 / 1 8) buyurarak melekler ve müminlerin şehadetini eşit

72

Kitô.bü Usı1li'd-Dfn

kabul etmesidir. Bu ayette ilim sahiplerinden kas ıt mümin­ lerdir. Şayet onların imanları aynı olmasaydı, şahitlikte bir tutulmazlardı. Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Şayet onlar sizin iman etmiş olduğunuz gibi iman etmiş olsalardı hidayete erer/erdi" (Bakara, 2 / 1 3 7) Burada ehl-i kitab ve müşrikleri n, Hz. Muhammed (s) ve ashabının (r) iman etti ­ ği gibi iman etselerdi hidayete erecekleri kastedilmektedir. Şayet iman etmiş olsalardı müşrik ve ehl-i kitabın imanı peygamber ve ashabının imanı ile aynı olurdu. 1 5 8. Fasıl : Hz. Peygamber (s) "said annesinin karnında said; ş aki de annesinin karnında şaki olmuştur. Ameller sonradan gelir" manasında buyurduğu için, said Allah' ın kaza ve kaderiyle said; şaki de Allah'ın kaza ve kaderiyle şaki olan kişidir. Allah Teaia'dan fazlı ve keremiyle hayı rlı bir son dileriz. Kim imanlı ölürs e, ona ebedi bir saadet; kim de (Allah ko rusun) küfür dolayısıyla kötü bir sonla ölürse, ona ebedi bir şekavet ulaşır. 1 5 9 . Fasıl: B ilmiş ol ki ! Ki m iman ettiyse onun o durum­ da mümin ol duğuna hükmedilir; aynı durum kafir için de geçerlidir. H ayatının başlangıçlarında onun kafir olduğuna hükmedilmez. Çünkü bu durum Allah ve resulünü tasdik eden, ihlasla ve emin bir şekilde ibadetleri ve taatları yeri­ ne getirip iman ettiği halde onun kafir olduğuna hükmedil­ mesi neden olur. Bu fesat o rtaya çıkarır. Bu A dem ve Davud (as) 'ın isyankar oldukları sonucunu doğurur. Yine bu Fira­ vunun sihirbazlarının putlara taptıkları için de mümin ol­ malarını gerektirir. Bilmiş ol ki ! Yaşlıl ığı anlaşılmayan kişi, gençl iğinin dinçliği durumundaki bir yaşlıdır. Veya anne­ sinin karnında uzunlamasına duran her ne kadar bundan sonra ayağa kalsa da, mevcut durumda oturduğu bilinen biri gibi kesinlikle oturan/kuud olarak isimlendirilir. Bu hüküm gerçekliklerin inkar edilmesi anlamına gelir. Allah doğruları en iyi bilendir. Allah'tan fazlıyla bizim imanlı bir

Kitabü UsCıli'd-Dfn

73

ş ekilde canımızı almasını dileriz. Allah' ı m ! Muhammed (s), aline ve ashabına salat ve selam olsun !

İmamet 1 60. Fasıl: Müslümanların maslahatlarını düzenleye­ cek, hükümlerini uygulayacak, ş er'i cezalarını yerine geti­ recek, ordularını donatacak, sadakaları toplayıp araların­ dan hak sahibi olanlar için sarf edecek bir imamlarının/ devlet başkanlarının olması elzemdir. Çünkü bunları yapa­ cak bir devlet başkanının olmaması, yeryüzünde fesadın ortaya çıkmasına neden olur. İ mamın/Devlet Başkanlığı­ nın Şartları şunlardır: İ mam akıl sahibi, baliğ, erkek, adil, helal ve haramı bilen, önemli kişileri hakka davet eden, harama yol açan şeylere tedbirler alan, adalete, cuma ve bayram namazlarını kıldırmaya muktedir olan biri olmalı­ dır. İ nsanların bunun dışında ihtiyaç duydukları ş eylere de muktedir olması gerekir. Çünkü imamda bu şartlar bulun­ mazsa eksik ve aciz kalır; bu ise fitnenin ortaya çıkmas ına neden olur. 1 6 1 . Fasıl: Hz. Peygamber'in (s) " İ mamlar Kureyştendir" sözü dolayısıyla Kureyşi olmak da imamın şartlarındandır. En güzeli Haşimi, masum ya da insanların en üstünü veya kayıtsız şartsız usul ve furu konusunda müçtehit olmasıdır. 1 6 2 . Fasıl: İ mamet, salah ehl-i (ehl-i hal ve'l-akd) 'nin seçimiyle belirlenir. İ çtihad ve adalet vasfına sahip birinin gözeti minde seçim gerçekleştirilir. İ mametin sübutunun/ varlığının delili, Hz. Peygamber'in imamet yetkisini saha­ b eye bırakmış olmasıdır. Hz. Peygamber (s) ş öyle buyur­ muştur: " Ebu Bekir'i imamete getirdiğinizde onu kendine karş ı zayıf, Allah'ın emri hususunda ise güçlü bulursunuz". Akitleşmenin lehine olan delil ise şudur: Ashabın (Allah ta­ mamından razı olsun) imamet için icma' ve belirli anlamda s ayı şartı koşmamış olmalarıdır. Bilakis onların bu konuda itibar ettikleri şey akitti r.

74

Kittibü Usuli'd-Dfn

Bundan sonra da biatleşmeyi gerekli görmüşlerdir. Bu­ nun için Hz. Ebu Bekir, sadece Hz. Ö mer'i (Allah ikisinden de razı ols un) imamete aday göstermiştir. Daha sonrakiler de uygun bulmuş ve ona biat etmişlerdir.

1 6 3 . Fasıl: İ mamlara itaat etmek vaciptir. Bu diğer ş er'i farzlar gibi bir farz-i ayndır. Çünkü kendisine itaat edilen imamın olmaması, din nizamının bozulmasına ve dünyada da sayılamayacak kadar kötülüğün ortaya çıkmasına yol açar. Aynı şekilde sultanlara, emirlere ve valilere de itaat etmek vaciptir. Ancak onlar kötülükleri emrederse bu du­ rumda onlara karşı çıkan için bir günah yoktur. Çünkü Al­ lah Teala ş öyle buyurmuştur: "Allah 'a, resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin" (Nisa, 4/59). 1 64. Fasıl: Haksızlık etseler dahi onlara karşı isyan et­ mek helal değildir; zulmetseler veya büyük günah işleseler de imamet ve velayetten azledilmezler. Zulmetleri halinde onlara beddua etmeyiz aksine onların düzelmelerini ve adil olmalarını dileriz.

1 6 5 . Fasıl : Sahabe (Allah hepsinden razı olsun) Hz. Ebu Bekr'in hilafetinin Hz. Peygamber'in işaretiyle gerçekleş­ tiği konusunda icma' ve ittifak etmişlerdir. Hz. Ö mer'in hi­ lafeti de Hz. Ebu Bekr'in aday göstermesi ve ataması daha sonra da icma' ile meşru bir ş ekilde gerçekleşmiştir. Hz. Ö mer'in vefatından sonra ashab Hz. Osman'ın (Allah on­ dan razı olsun) hilafeti hususunda icma' etmiştir. Bu üç sahabe Kureyş kab ilesindendir. Ashab Hz. Os­ man'ın vefatından sonra Haşimi- Kureyş! olan Hz. Ali b. Ebi Tal ib'in (Allah onu şerefli kılsın) hilafetinde icma' etmiştir. Hz. Ali'nin vefatından sonra o rtalık karıştı. (Allah hepsin­ den razı olsun) Bunlar ashab hakkında kötü konuşmayı gerektirmez.

Kitô.bü Usüli'd-Dfn

75

1 66. Fasıl: Ü mmetin en faziletlisi sırasıyla Hz. E b u Bekr, Hz. Ö mer, Hz. Osman, Hz. Ali'dir (Allah hepsinden razı ol­ sun) . Daha sonra sırasıyla aşere-i mübeşşere, m ertebele­ rine ve değerlerine göre ashabın geri kalanları, tab iün ve tebei't-tabiin, selef uleması sonra da ümmetin imamlarıdır (Allah hepsinden razı olsun) . 1 6 7. Fasıl : Biz Hz. Peygamber'in (s) ehl-i beytini, eşle­ rini, evlatlarını, akrabalarını ve sahabenin hepsini severiz. Onları hayırla anarız. O nlardan övgüyle söz ederiz. Hak­ larında hayır duada bulunuruz. Onlar için rahmet dileriz. Onlardan birini sevmede aşırıya kaçmayız ve onlardan herhangi birisinden teberri etmeyiz (uzaklaşmayız) . Sev­ diklerini sever buğz ettiklerine de buğz ederiz. O nları kö­ tülükle anan doğru yoldan sapmıştır. Onları sevmek din ve imandır. Onlara buğz etmek küfür ve azgınlıktır. Onlar hakkında güzel söz söyleriz. Aralarında ortaya çıkan olay­ lar hakkında sukut ederiz. 1 68. Fasıl: Hz. Ali ve Muaviye (Allah ikisinden razı ol­ sun) arasında geçen olay içtihad farklılığı ve Muaviye'nin Hz. Ali'ye karşı çıkmasına dayanmaktadır. Hz. Ali, savaş ve barış ve diğer konulardaki davranışlarında isabet etmiştir. H akk Hz. Ali'nin ve Allah'ın kendilerinden razı olduğu iyi­ lerle birliktedir. H e r müçtehidin bir görüşü vardır. Her müçtehid de isa­ b et etmiştir. Hz. Ali, Hz. Osman'ın katillerinin sayılarının çokluğu ve ordu içerisindeki ağırlıklarından dolayı teslim edilmesinin imametin başlangıcında zorluklara yol açaca­ ğını düşünerek, teslim edilmelerinin geciktirilmesini daha doğru bulmuştur. Muaviye ise işledikleri cinayetin büyük­ lüğünden dolayı durumlarının geciktirilmesinin imamet­ ten azledilmeyi gerektireceği ni düşünmüş ve onların kanı­ nı dökmek için ayaklanm ıştır.

76

Kitabü Usuli'd-Dfn

İ çtihatta isabet edenin tek olduğu da söylenmektedir. · Biz Hz. Al i'nin hata ettiğini kabul etmeyiz. Bu durumda ke­ sinlikle Muaviye'nin hata ettiği sabit olur.

1 69. Fasıl: Çeşitli meseleler hakkındadır. Allah'a, melek­ lerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve ş erriyle kaderin Allah'tan olduğuna, hayrı ve şerri ik­ tisab edenin kul olduğuna, helale helal harama da haram olarak i nanan, hakkı hakk, batılı da batıl bilen, sahabe, ehl-i beyt, tabiin, tebei't-tabiln, bunlardan sonraki din önderleri ve inançları hakkında lanet etmeyen ve kötü söz söyleme­ yen, büyük günahı helal saymayan kişinin gerçek bir Müs­ lüman ol duğuna hükmedilir. Müslümanlardan herhangi birini haksız yere öldürmeyi doğru bulmayız. Ehl-i kıble­ den günahkar ya da iyi kim olursa olsun arkasında namaz kılmayı ve aralarından ölen olduğunda da cenaze namazını kılmayı uygun buluruz. Bizimle aynı kıbleyi kıble edinen­ leri aksine bir şey ortaya çıkmadıkça müslüman ve mümin olarak isimlendiririz. Sünnet ve cemaate uyarız. Bid'at, de­ lalet ve yasaklanmış çeşitli hevalardan da kaçınırız. H ayır ve doğru yolda olanlara muhabbet besleriz. Şer ve fesat­ çılara buğz ederiz. Müslümanların cemaatine muhalefet etmeyiz. Cemaati hak ve doğru, ayrılığı ise hata ve azaplı buluruz. M üslümanların güzel gördükleri şey, Allah'a göre de güzeldir. Günahı helal saymayan ehl-i kıbleden herhan­ gi bir kimseyi günahı dolayısıyla tekfir etmeyiz. İ man ettiği şeylere karş• gelmesi dışında kulu iman dairesinden çıkar­ mayız. İ man birdir. İ man sahibi olanlar da imanda eşittir. Aralarındaki üstünlük ancak takvaya dayanır. Usı1li'd-din hususunda muhal efet edenler, heva ve bid'at ehlidirler. Müslümanlardan herhangi b i r kimseyi kesin anlamda ne cennete ne de cehenneme yerleştiririz. Onlar bunları yap­ madıkça küfrüne, şirkine ya da nifaklarına şahitlik etme­ yiz. Kalplerindeki şeyi Allah'a havale ederiz. Peygamberler ve Hz. Peygamber'in resul olduğuna şehadet getirenlerin

Kitabü Usuli'd-Dfn

77

cennetlik olduklarına şehadet ederiz. Muhsin kulların mü­ minlerden olmasını dileriz. Onların aleyhine düşünmeyiz. Cennetlik olduklarına ş ehadet ederiz. Günahları için af di­ ler, ahiretteki durumları hakkında da endişe duyarız ancak haklarında ümidimizi yitirmeyiz. Ehl-i kıble hakkında mil­ let-i İ slam ve Hak yolda olanlardan nakledilen, havf ve reca arasında olmaktır. Bütün müminler Allah Teala'nın dostu­ dur. Allah katında en çok ikram görenler, ona en çok itaat edenlerdir. Allah Teala müminlerin dostudur, kafirlerin ise dostu yoktur.

1 70. Fasıl: Gusül, abdest, teyemmüm, mestler üzerine mesh, namaz, zekat, oruç, hac, cuma namazı, cemaatle na­ maz, ezan, kamet, cihat, cenaze namazı, bayram namazları, iyiliği emir kötülükten nehy, sıla-i rahim, anne babaya itaat ve bunlar dışında kalan bütün şer'i emirlerin hak ve doğru olduğuna iman ederiz. Akrabaya ve bütün insanlara eziyet etmekten kaçınmak, vaciptir. Yalan, gıybet, laf taşıma ve if­ tira, yalancı şahitlik ve müslümanlar aras ına fitne tohumu atmak haramdır. Zalim bile olsa Müslümana lanet ve beddua etmek ha­ ramdır. Şöyle denilebilir: Allah' ı m ! Eğer tövbe ederse, töv­ besini kabul et; şayet etmezse, bizi ve bütün müslümanları onun ş errinden uzak tut. Din önderleri ve selef uleması hakkında kötü söz söylemek ve nehyedilen şeylerin tama­ mını yapmak haramdır. Allah katında din tekdir, o da İ s­ lam'dır. Allah'tan bizi İ slam üzere sabit kılmasını dileriz. İ şte bu bizim zahir ve batıni olarak dinimiz ve itikadımız­ dır. Allah hakkıyla bilendir.

DİZİN

A Abbasiler 16 Adem 49, 50, 72 Afganistan 17, 18 ahiret 46, 69, 76 Ahmed b. Yusuf el-Hüseyni el-Alevi 12, 13 Alauddin el-Üsmendi 22 alem 39, 54 alemin kadim olması 39 alemin nizamı 23 alemin yaratıcısı 23, 24, 25, 26, 27, 28, 35, 36, 41, 42, 46, 52, 53, 62, 63 Ali (Hz.) 30, 31, 64, 74; 75, 76 alim 12, 26, 41, 44 Allah'ın adaleti 29, 58 Allah'ın dilemesi 61 Allah'ın eli 38 Allah'ın fiili 70 Allah'ın ilmi 44, 45 Allah'ın ilmi 56 Allah'ın iradesi 45, 54, 55 Allah'ın Ke!am'ı 42, 43 Allah'ın kudreti 49, 51, 52 Allah'ın meşieti 68 Allah'ın sıfatları 42, 44, 45 Allah'ın sıfatları 44, 45, 46 Allah'ın vechi 39 Allah Teala'nın isimleri 26, 44 ameller 69 Arapça 42, 43 araz 23, 37, 44, 62 arş 27, 38, 50 arşa istiva 24 asabiyet 19 aslah 53 aşere-i mübeşşere 75 azap 53, 56, 57, 60, 61, 65, 68 Azrail 50

B Basar 41 Basir 41 batını 77 Batıniler 19 beddua 31, 74, 77 Bengal 21 Berzah 27 bid'at 76 Biruni 20 Burhanüddin el-Belhi 15 Büyük günah 60 c

cebr 56, 57 Cebrail 50 Cebriyye 58 cehennem 30, 56, 60, 61, 67, 68 cehennem ehli 67 cenaze namazı 76 cennet 47, 60, 61, 66, 67, 68 cevher 23, 37, 62 cihet 24 cinler 50 cisim 23, 37, 62 cüz'iyyat 41 D Dabbetü'l-Arz 61 dalalet 59 Davud 72 Deccal 61 devlet başkanı 73 dil ile ikrar 69 diriliş 64 Dua 38 E ebedi nimet 60 Ebu Bekir Harezmi 21

Kitiibü Usılli'd-Dfn

80

Ebu Bekr (Hz.) 30, 74, 7S Ebu Hanife ı s Ebu Haşim Abdülmuttalip b . el­ Fadl el-Haşimi ı3 Ebu'I-Abbas İmadüddin el- Haseni ı3 Ebu'l-muin en-Nesefi 22 ecel S4 ehl-i beyt 7S, 76 ehl-i kıble 76 ehl-i kitap ı 9, 72 Ehl-i Sünnet 49, 60 Endülüs 18 evliya s ı, 6 7 Eyyubiler ı8 F

Fahreddin Razi 2 ı fasık 29, 60, 6 ı Fatıma Hanım ı2 Fatımiler ı8, ı 9 fıkıh ı3 fıkıh usulü ı3 fiillerinin yaratıcısı 28, S2, S7 Firavun'un küfrü S S Firdevs! 20 fitne 6 ı G gaybi 48 Gazne 11, ı8, 20 Gazneliler ı 7, ı8, 2 ı Gazneli Mahmud ı8, 20, 2 ı Gur Devleti 20, 2 ı Gurlular ı7 günah 29, 49, S9, 60, 62, 74 günahkar 30, 76 günahkar mümin 60 H Hacerü'I-esved ı 9 Haçlı seferleri ı 9 hadis 23, 24, 2s, 26, 3S, 39, 40, 46, S 2

hafaza melekleri 62 Halaviye medreseleri ı s Halep 11, ı3, ı s Hanefi kültürü ı3 Hanefi-Matüridi 22 Hanefi mezhebi ı s Haşimi-Kureyş! 74 havf S7, 71, 77 hayat 9, ı8, 26, 4ı, 44, 46, 63 hayır ve şerr 76 Hayy 4 ı Hemedani 2 ı Herat ı8, 2ı heva 76 Hıristiyanlar ı 9 Hızır S O hidayet 29, S8, S9, 70 hikmet 27, 47, 60 Hindikuş 18 Hindistan ı7, ı8, 2 ı Hint 18 Horasan ı8 hudus 40, 44

ı-i Isa (Hz.) 48, so, 6 ı Isa'nın nüzulü 6 ı ibda' 4 S İbnü'l-Adim ı 6 İbrahim S O İbranice 42, 43 icad 27, 4S, s2 içtihad 3 ı, 7S İdris S O ihdas 27, 4S, 46 ihlas S9, 70 ihtira' 4S, s2 ihtiyari S6 ikrar 69, 70 ilim ı4, ı6, 20, 2ı, 26, 43, 44, 46, 71, 72 İlyas S O İmamet 30, 73 İmamlar Kureyştendir 30, 73

Dizin iman 55, 59, 60, 69, 71, 72, 76 imanda artış 69 İncil 43 insan 50 İnşallah ben müminim 71 inşikaku'l-kamer 48 irade 26, 41, 43, 44, 45, 55 İran 18 İsfehan 17 İslam 71 İslam fetihleri 19 İsmetü'l-enbiya 49 İsrafil 50 istitaat 51, 57 istiva 24, 38 itaat 28, 30, 35, 59, 60, 74, 77 K Kabe 19, 38 kabir azabı 30, 63 kader 28, 40, 56, 57, 58 Kaderiyye 58 Kadim 36, 37, 40, 42, 53 kadir 26, 41, 44, 52 kafir/ler 55, 60, 62, 72 Kalem 50 kalp ile tasdik 30, 69 Karamita 19 Kasani 12, 13, 15 kaza 25, 40, 54, 56, 57, 58, 59, 72 Kazvin 18 keramet 27, 27 kesb 28, 52 Keşmir 18 kıyamet 61, 64 kıyametin alametleri 61 kitaplar 69, 70, 76 kudret 24, 26, 27, 38, 43, 44, 45, 46, 57 kulların fiilleri 43, 51, 52, 54, 55, 58, 59, 70 Kur 'an mahluk değildir 43 Kuraşi 12

81

Kureyş kabilesi 74 küfür 53, 55, 56, 68, 69, 71, 72, 75 kürsi 27, 50 L Lahor 17 Leknevi 14 Levh 50, 56 levh-i mahfuz 27, 56 M Mağrib 18 mahluk 26, 42, 43, 54, 55 mahlukat 24, 25, 27 makam-ı mahmud 66 marifet 59 Marifetullah 23 masiyet 53, 68 maslahat 53 Matüridi 15, 22 Maveraünnehir 18 mekan 24, 38, 39, 40 melekler 27, 50, 62, 64, 69, 71, 76 Melikşah 17 mendub 35 Mescid-i Aksa 48 Mescid-i Haram 19, 48 meşiet 41, 54, 57 Mısır 13 Mikail 50 Mi'rac 27, 48 misak 27, 50 Mizan 66 Muaviye 31, 75, 76 mucize/ler 48, 70 Muhammed (s) 50, 66, 72, 73 Muhammed (s)'in havzı 66 muhdes 42 muhdis 23, 36, 46 Mukallidin imanı 70 Murabıtlar 18 Musa (Hz.) 50

Kitô.bü Usuli'd-Din

82

musibet 29, 59 Mu'tezile 49, 55 mübah 35 müçtehid 75 mükellefiyet 52 mükevven 45, 46 mükevvin 46 mümin 69, 70, 71, 76 münker ve nekir 63 müslüman 71, 76 müstehab 35 müşrik/ler 72 müşriklerin çocukları 61 mütekellim 25, 42 N nebi 27, 51 Nesefi 31 nimet 29, 36, 59, 60 Nuh 50 nübüvvet 48, 61, 70 nüzı11 38, 39 0-Ö Osman (Hz.) 30, 74, 75 ölüm meleği 63 ölüm sarhoşluğu 63 Ömer en-Nesefi 22 Ömer (Hz.) 30, 63, 64, 74, 75 p

Pencap 17, 1 8 Peygamber (Hz.) 30, 48, 58, 61, 63, 64, 67, 68, 70, 72, 73, 74, 75, 76 peygamberler 49, 69, 70, 76 Peygamberlerin gönderilmesi 47 R reca 57, 71, 77 rızık 54 rubı1biyet 56, 57, 62 Rum diyarı 1 2, 13 ru'yetullah 46

s-ş said 72 Samaniler 18 Samed 40 Sebuktekin 18 secde 38, 50 Selçukl�lar 17, 18 Semerkand 17 Semerkandi 12 Semi' 41 Sencer 17 sevap 53, 57, 59, 62 sıfatlar 23 Sırat 67 Sind 17, 21 Sistan 18 sorgu 63 sorumluluk 52, 53 sı1filer 16 Sultan Mahmud 21 Sı1r'a üfürme 64 suret 23, 37 Süryanice 42, 43 şaki 72 Şam 15 şefaat 49, 60, 66, 67 Şihabeddin el-Gı1ri 21 şirk 61, 76 şükür 35, 36, 59 T tabiin 75, 76 tahlik 27, 45 tasdik 60, 69, 70 tebei't-tabiin 75, 76 tedafu' 36 tekvin 27, 45, 46 temanu' 23, 36 teselsül 36 tevbe 29, 35, 59 tevfik 70 tevfiz 58 te'vil 49, 69 tevkifi 44

83

Dizin

Tevrat 43 tövbe 61, 77 Tuğrul Bey 17

u-0 ulema 67 Ulu'l-Azm 50 Ümmetin en faziletlisi 30, 75 v

vacib 35 va'd ve va'ld 43 vahdaniyyet 70 vech 39 veli 51

y

Yahudi l9 Yaratıcının bilinmesi 36 Ye'cuc ve Me'cuc 61 yön 37, 38, 51 z

zahir 77 zatıyla kfüm 42, 45, 46 Zebur 43