Kim Neyi Ne Zaman İcat Etti [1 ed.]
 9786053120735

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview



TÜBİTAK POPÜLER BİLİM KİTAPLAR!

Kim Neyi Ne Zaman 1 cat Etti •

David Ellyard



TÜBiTAK POPÜLER BILiM KITAPLARI

TÜBİTAK Popüler Bilim Kitaplan 812

Kim Neyi Ne Zaman icat Etti Who lnvented Wbat When David Ellyard Tasarım: Tania Gomes Çeviri: Uğur Mutlu Redaksiyon: Ömer Akpınar Türkçe Metnin Bilimsel Danışmanı: Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir Tashih: Sinan Onuş

Metin © David Ellyard,

2006 2006

© 1\ew Holland Publishers,

2006 in text: David Ellyard 2006 New Holland Publishers

Copyright© Copyright©

© Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu,

2013

Bu yapıtın bütün hakları saklıdır. Yazılar ve görsel malzemeler, izin alınmadan tümüyle veya kısmen yayımlanamaz. Türkçe yayın hakları Ka yı Telif ve Lisans Hakları Ajansı aracılığı ile alınmıştır.

TÜBİTAK Popii/er Bilim Kitaplan'nrn Jeçimi ve değerlendirilmui TÜBİTAK Kitaplar Yıryın Dontjma Kumlu tarafındanyaptlmaktodtr. ISBN

978- 605- 312- 073- 5 15368

Yayıncı Sertifika No:

1. Basım Haziran 2017 (5000 adet) Genel Yayın Yönetmeni: Mustafa Orhan Mali Koordinatör: Kemal Tan Telif İşleri Sorumlusu: Tuba Akoğlu Yayıma Hazırlayan: Umut Hasdemir Kapak Tasarımı ve Sayfa Düzeni: Ayşe Taydaş Bana! Basım İzleme: Özbey Ayrım - Murat Aslan

TÜBİTAK Kitaplar Müdürlüğü

6 Bakanlıklar Ankara (312) 298 96 51 Faks: (312) 428 32 40

Akay Caddesi No: Tel:

e-posta: [email protected] esatis.tubitak.gov.tr

Ltd. Şti. 95/1 İskitler Ankara Tel: (312) 341 10 24 Faks: (312) 341 30 50 Sertifika No: 26062 Salmat Basım Yayıncılık Ambalaj San. ve Tic.

Sebze Bahçeleri Cad. (Büyük Sanayi ı. Cad.) Arpacıoğlu İşhanı

Kim Neyi Ne Zaman icat Etti David Ellyard ÇEViRi: Uğur Mutlu

TÜBiTAK POPÜLER BiLiM KiTAPLARI

ÖN BiLGI

KiM NEYi NE ZAMAN iCAT ETTi

KITAP HAKKI N DA

Kim Neyi Ne Zaman icat Etti, cep saatinden nanoteknolojideki son gelişmelere kadar içinde yaşadığımız dünyayı şekillendiren yeniliklerin soo yıllık destanını anlatıyor. Bu zaman dilimi içerisinde aralarında karşılaşmayı hiç beklemedikleriniz de olmak üzere bütün büyük icatları kronolojik olarak sıralanmış hikayelerle ve gerçekten ilginizi çeken icatları bulmanızı sağlayacak ayrıntılı bir dizin ile ele alıyor.

Kim Neyi Ne Zaman icat Etti; mucitlerin hayatlarını, harekete geçmelerini sağlayan kaynakları ve icatlarının ortaya çıkardığı farkları aktararak her yeni teknolojiyi zaman ve mekan açısından bir bağlama oturtuyor.

YAZAR HAKKINDA David Ellyard tüm çalışma hayatı boyunca bilimle yakından ilgilenmiştir. Bir araştırmacı, öğretmen ve hükümet danışmanı olarak görev yapmış, radyo, televizyon ve baskı işlerinde 30 yıldan fazla bir süre bilim iletişimeisi olarak çalışmıştır. Halihazırda bir bilim yazarı ve Australian Science Communicators (Avustralya Bilim iletişimcileri) kurumunun mali işler sorumlusudur. Kendisinin daha önceki yayınları arasında, hava durumu ve gökbilimi üzerine kitapları ve halka mal olmuş, fikirleriyle tartışma yaratan Avustralyalı fizikçi Sir Mark Oliphant'ın ödüllü biyografisi bulunuyor. En son kitabı Kim Neyi Ne Zaman Keşfetti ise Ellyard'ın yeni fikirlerin insan hayatına ve topluma etkilerine dair derin merakını ve tarih aşkını bir araya getiriyor.

Bu kitabi, bana her zaman destek olan sevgili aileme, Sue, Rachel, james ve Sam'e ithaf eder; araşt�rmalanmdaki desteğinden ötürü }ames'e özel teşekkürlerimi sunanm.

içindekiler

Giriş

. . . . . . . . ...........................................................................................

ısoo'de Teknoloji Hangi Noktadaydı?

icatlar

. . . . ...............................................................................

Sırada Ne Var?

........................................................... . . ....... ...........

Bilgi Kaynakları

....... ..................... . . . . . . .... . . ..... ........... ......................

Zaman Çizelgesi Mucit Dizini lcat Dizini

. . . . . . ....... ...................................

.......... ........... .................. ......................................

6

ıı

295 300 302

. . . . . . ...............................................................................

. . . . . . . . . . . . . . . . . ......................................................................

4

311

315

Giriş v;m Neyi Ne Zaman icat Etti, 1500 yılından itibaren Batı toplumlarında yaşayan sıradan

n insanların hayatını değiştiren teknolojileri, icatları ve yenilikleri tanıtmaktadır.

Bu kitap,

özellikle on dokuzuncu yüzyıldan itibaren bilim ve teknolojinin yakından ilişkili olmasına karşın bilimsel keşifleri ve kavramları ele alan Who Discovered What When (Kim Neyi Ne Zaman Keşfetti) (New Holland, 2005) adlı kitaba eşlik eder niteliktedir. Bilim; insanların bilme ve anlama ihtiyacı üzerinden, merak duygusu ile birlikte yönlendirilir. Teknoloji ise beslenme, barınma, ısınma, ulaşım, iletişim, sağlıklı kalma, eğlenme ve yeni şeyler öğrenmeye ilişkin gerçekleştirme ihtiyacı duyduğumuz (veya gerçekleştirmeyi arzuladığımız) eylemler aracılığıyla, hayatta kalma ve gelişme gereksinimimizden güç alır. Bu kitapta, Kim Neyi Ne Zaman Keşfetti kitabının bilimi ele alış biçimine benzer şekilde, kilit icatlar ve yenilikler; zaman, mekan ve durum açısından konumlandırılıyor. Kitap, okurun söz konusu icat ve yeniliklere dahil olan insanları tanımasını ve onların hünerlerini ve kararlılıklarını, başarılarını ve trajedilerini keşfetmesini sağlıyor. Bunun yanında, teknolojinin olgutarla olduğu kadar, tıpkı bu kitap gibi, mucitler ve söz konusu icatlardan yararlanan insanlarla da ilgili olmasından hareketle, okurun kitabı keşfetmesine yardımcı olmak için "Kim" ve "Ne" dizinlerini sunuyor. "Ne Zaman" içeriği ise kitaba, dizinlerin hemen öncesinde yer alacak şekilde yerleştirilmiş, son 500 yıl boyunca teknolojinin çeşitli kilit alanlarında atılan temel adımları gösteren ve okuru hikayelere yönlendiren "Tarih Cetvelleri" ile birlikte hikayelerin tarihi sıralamasından oluşuyor. Yeryüzünde bir iz bırakmış icat sayısı, bu kitaba sığdırabileceğimizden çok daha fazladır. Bunlar arasında seçimimi yaparken, ilk olarak okurların burada neler bulmayı umacaklarını düşündüm. Buna karşın, sizleri şaşırtmasını umduğum bazı kasıtlı eklemelerde bulundum. Yalnızca icatlan ele almak yerine, büyük izler bırakan yeni teknolojiler ve yenilikler üzerinde yoğunlaştım. Farklı amaçlara sahip teknolojiler arasında makul bir denge sağlamaya çalıştım. Ayrıca insanlara ait güzel hikayeler aradım. Burada anlatılan hikayeler sayesinde yeniliklere dair bir fikir edinebileceğinizi düşünüyorum. Thomas Edison'un meşhur deyişi gibi: "icat (yani yenilik); yüzde

ı

ilham, yüzde 99 alın teridir."

Parlak bir fikre sahip olmak ve hatta belirli bir ihtiyacı belirlemek sadece ilk adımlardır. Asıl zorluk; teknolojiyi örneğin, piyasa yoluyla insanların hayatına sokmaktır, ancak çok sayıda parlak fikir bu aşamaya ulaşamamaktadır. Teknolojinin bir etki oluşturması, en azından birkaç on yıl kadar bir vakit almaktadır. Bu nedenle kitapta, 1990'lar ve sonrasına dair çok fazla içerik göremeyeceksin iz. Zira o yıllara ait pek çok icadın hayatımızı şekillendirmesi biraz zaman alacağa benziyor. icattan yeniliğe uzanan yol,

teknik zorluklarla dolu olabilir. Gelecek vadeden bir teknoloji ve gerçekçi bir piyasaya rağmen, piyasaya açılmak uzun vakit alabilir. Birçok mucit, belki de çoğu, "ilham ve alın terleri" ile para ve ün bakımından iyi ödüller elde etmiş (dikenli telin mucidi Joseph Glidden, Amerika'nın en zenginlerinden biri olmuştur). bazıları ise bunlardan mahrum kalmıştır. Bazıları kandırılmış, bazıları ise fakir bir halde ve tanınmadan ölmüştür. Denis Papin'i veya Henry Cort'u ele alın. MakQs talihleri sonucu her ikisi de intihar eden Nicolas Leblanc'ın ve Edwin Armstrong'un mutsuz sonunu düşünün. icatlar, kaydedilen aşama ve farkında olunan bir ihtiyaç arasında bağlantı kurarken, bu ihtiyacı fark eden tek kişi mucit de olabilir. örneğin, e-posta icat edildiğinde kimsenin böyle bir talebi yoktu. Bunların yanında bazı icatlar (örneğin lazer), en azından başlangıçta bir sorun arayışı sırasında üretilen çözümlerdir. Bazıları ise başka bir araştırma sırasında tamamen tesadüf sonucu icat edilmiştir. William Perkin, meşhur mor boyayı keşfettiğinde sentetik kinin yapmaya çalışıyordu. Britanya'daki radar, bir "ölüm ışını" olarak planlanmıştı. Birçok icat birikim eseridir; bu durum, bilimde olduğundan bile daha fazladır. Biri bir başlangıç yapar; diğeri buna eklemelerde bulunur; bir diğeri ise buna yeni fikirlerini ve teknolojiyi katar. Bunlardan hangisinin mucit olduğunu söylemek zordur. Bunun bir örneği bisiklettir. Bu kitapta yer alan icatlarla bağlantılı isimler genellikle bir icada ön ayak olan veya en önemli katkıyı sağlayan isimlerdir; tabii benim görüşüme göre. Bir fikrin ilk kez ortaya atılmasının ardından başarılı bir yeniliğin elde edilmesi yüzyıllar alabilir. Bu sebeple icatlarla bağlantılı olarak verdiğim tarihler ilk heyecanı, önemli bir gelişmeyi, başarılı bir sonucu gösteren tarihler gibi benim en önemli gördüğüm tarihlerdir. Teknoloji ve ihtiyacın yan yana koyulması, "zamanı gelen" ve neredeyse aynı zamanlarda iki veya daha fazla kişi tarafından bağımsız olarak geliştirilebilen icatları (örneğin, Alexander Beli, Elisha Grey ve telefon veya Joseph Swan, Thomas Edison ve ampul) ortaya koyar. Bu tür çalışmalarda bulunan ilk kişiler, kendi paralarını harcayarak icattan yeniliğe kadar bütün adımları kendi başlarına halletmeye çalışmış ve çalışmalarını genellikle gizlilik içinde ve yalnız yürütmüşlerdir. Geçtiğimiz yüzyılda ise çok daha fazla sayıda yeni teknoloji, Edison'un öncülüğünü yapmış olduğu gibi büyük kurumlarca işletilen büyük laboratuvarlardan çıkmıştır. Mucit yaratıcılık kısmıyla ilgilenirken, u retim ve pazarlama işlerini başkalarına bırakmaktadır. Ancak değişmeyen bir şey vardır: insanların ilgisini çekme, yeniliklere değer vermelerini sağlama ve bu yenilikterin ilerlemesine destek olmaları için onları ikna etme zorluğu. Bunun birçok örneğini bu kitapta bulacaksınız. David Ellyard Aralık 2006

1500'de Teknoloji Hangi Noktadayd1? B

ir işi halletmek için daha iyi bir yöntem bulma çabası; ateş, çömlek, tekerlek ve bitki ve hayvanların evcilleştirilmesiyle başlayan ve insan ırkı kadar eskilere dayanan bir arayıştır. ilk

çağlardan beri insanlar ve ataları, kendileri için barınak, kıyafet, sıcak ortam, yiyecek ve saldırıya (insanlar ve hayvanlar tarafından) karşı savunma sağlamak durumunda kalmıştır. Günümüzde kullandığımız teknolojinin büyük bir kısmı son birkaç yüzyılda Batı Avrupa ve onun eski kolonileri tarafından geliştirilmiş olsa da teknolojinin önemli bir bölümü özellikle Çin olmak üzere gezegenimizin diğer bölgelerinde daha eski bir kökene sahiptir. Teknolojinin devasa bir kısmının kökeni, Roma'nın çöküşünü takiben Avrupa'da devam eden karanlık günlerde hız kesmeden ilerleyen en eski Çin medeniyetlerine dayanır; ancak yenilik adımları Avrupa'da topartanmaya başlarken, bu medeniyetlerde önemli derecede yavaşlamıştır. Keşifler, ticaret ve fetihler yardımıyla kara veya deniz yoluyla Avrupa'ya gelen önemli Çin icatları arasında kağıt, manyetik pusula, zımpara kağıdı, suyla çalışan saat, duvar kağıdı, depremleri önceden haber veren alet, erişte, kağıt para, diş fırçası ve oyun kağıtları bulunmaktadır. Avrupa'nın Karanlık Çağlardan çıkış sürecinde, ısoo'den önceki soo yılda hangi önemli icatlar gerçekleşti? Bu sayı en azından ilk birkaç yüzyılda çok fazla değildir. Yeni fikirterin (veya uzun zaman önce unutulmuş fikirlerin) çoğu Orta Doğu'daki islam medeniyetleri ve Çin ile iletişim yoluyla gelmiştir.

On Birinci Yüzyıl On birinci yüzyılın başlarında Çin, barut formülünü mükemmel hale getirmiş ve bundan kısa süre sonra hareketli basım türünü geliştirmişti. Ancak bunlar Avrupa'ya utaşana kadar aradan yüzyıllar geçmişti. Arap bilgini ibn el-Heysem mercekler hakkında bilgiye sahip olsa da on üçüncü yüzyıla kadar Avrupa'da gözlük kullanılmamıştı. Ömer Hayyam'ın on birinci yüzyıl takvimi, Avrupa'da yıllarca kullanılan takvimlerden çok daha doğru bir takvimdi. Fakat islam dünyasındaki bilim ve teknoloji çalışmaları kısa zamanda düşüşe geçmişti. Her fikir ithal edilemiyordu. Batı müziğinin belirli gereksinimleri, müziğin her çalgıcı veya şarkıcı tarafından ezbere öğrenilmesinden ziyade yazıya geçirilmesini gerektiriyordu. Yaklaşık 1036 yılında italyan Guido de Arezzo, ezber için do-re-mi sisteminin yanında seslerin noktalar ve bir dizi yatay çizgi (başlangıçta dört adet) ile gösterildiği günümüzdekine benzer bir nota sistemi geliştirdi.

On Ikinci Yüzyıl Hollanda barajlar, setler, kanallar ve yel değirmeniyle çalışan pompalar ile sel altında kalmış arazilerini geri kazanarak bir ilke imza atmış, Almanya'daki çeşitli bölgelerle birlikte başka yerler Hollanda'nın beceri ve teknolojisini elde etme çabasına girmişti. ilk kağıt imalathaneleri, bu yeniliği batıya taşıyan Endülüs Erneviieri tarafından inşa edilerek ilk defa ispanya'da ortaya çıkmış ancak yazılar genellikle parşömen üzerine yazılmaya devam etmişti. Yüzyılın sonlarında Gotik (bu ifade başlangıçta eleştiri amacıyla kullanılmıştır) olarak bilinen yeni ve büyük bir mimari tarz yerleşmeye başlamıştı. Haçlılar bu düşünceyi, Orta Doğu'dan Avrupa'ya taşıdı. Masonlar, Tanrının ihtişamına uzanan çok yüksek çatı ve kule tepelerini desteklemek için "uçan payanda" denemelerine başlamıştı. Bunlar, etkileyici başarılar olarak günümüze kadar uzanmıştır. Yangın riskini azaltmak için Londra gibi büyük şehirlerde pencerelerin giderek daha fazla camdan oluşması, şömine dumanının bacadan çıkması ve saman yerine döşemelerin kullanılmasına karşın, konutlar daha mütevazı hale gelmişti.

On Üçüncü Yüzyıl Seyrüseferciler için oldukça değerli olan manyetik pusula, pusula üzerine yerleştirilmiş serbestçe hareket edebilecek bir iğne kullanılarak (belki de bu, pusulayı tanımlayan Peter Peregrinus tarafından) geliştirildL önceleri iğne, yönü göstermesi için hasır üzerine bırakılıyordu, ancak sert deniz koşullarında bunun o kadar da iyi bir fikir olmadığı görüldü. Avrupa gemileri rotalarını kontrol etmek için uzun kürekler yerine dümen badaslaması kullanmaya başlamıştı. Çin'den çıkan bu yenilik zamanla daha büyük gemilerin inşa edilmesini sağladı. Gemiler de birbirleri için daha fazla koruma sağlamak için konvay halinde seyre çıkmaya başladı. Hindistan'da icat edilen çıkrık, Avrupa'da da kullanılmaya başlayarak giysi için yün ve ketenden lif üretimini önemli ölçüde hızlandırdı ve tekstil üretiminin gelecekteki geniş çaplı mekanizasyonunun müjdesini vermiş oldu. ipeğin (ipek böceğinin binlerce yıl önce evcilleştirildiği Çin'den gelen bir diğer ithal) üretimi, muhtemelen Bologna'da 1270 yılı civartannda icat edilen ve makaralara ipek saran mekanik cihazlar ile hızlandırıldı. En önemli ithallerden bir diğeri, günümüzde kullanılan (farklı kaynaklar tarafından Hint veya Arap sayı sistemi olarak adlandırılan) ve italyan Leonarda Fibonacci tarafından geliştirilen sayı sistemiydi. Bu sistem, kullanışsız Roma rakamlarının yerini almış ve bilim ve teknolojiyi giderek

daha fazla destekleyecek hesaplamalara olanak sağlamıştı. Eski bir ticari kullanımda, italya'daki muhasebeciler 1270 yılı civarında çift yanlı defter kaydını icat etmişti. ingiliz doğa filozofu Roger Bacon (barutun sırrını zaten biliyordu) "büyüteç" hakkında yazılar yazdı ve yüzyılın sonunda çerçeveli camlar, Avrupa'daki ilk gözlükleri meydana getirdi (yine Çin'in bunlara daha önceden sahip olduğu görülmektedir). Konyak ise ilk kez Fransa'da yaklaşık 1300 yılında damıtıldı (kimyasal damıtma aleti Orta Doğu'dan gelen bir diğer mirastır).

On Dördüncü Yüzyıl Barut, artık Avrupa muharebe meydanlarındaydı. Çin'de icat edilen ve Moğollara karşı roket ve ateşli silahlarda kullanılan barut; toplarda (diğer çatışmaların yanında 1346'daki Cressy Savaşı'nda), omuzda tutulan demir tüplerden ateş edilen kurşun veya demir bilyeli hafif silahlarda (Çinliler bambu kullanmıştır) ve raketierde de kullanılmaya başladı. Bundan bir yüzyıl veya daha fazla bir süre sonra ise hafif silahlar, uzun yay ve tatar yaylarının yerini almış ancak onların menzili, hassasiyeti ve ateş oranına ulaşamamıştı. Saatin kaç olduğunun yanıtı hala en yaygın olarak Güneş saatlerinden alınsa da ingiltere ve diğer yerlerdeki kilise kuleleri ve kraliyet saraylarında saatler, çeyrekleri ve saat başlarını vurmaya başlamıştı (ingilizce "saat" sözcüğü, Fransızca "çan" sözcüğünden gelmiştir). Bundan kısa bir zaman sonra ise bu saatler zamanı gösteren yüzeylere sahip oldu. Hollanda, bir tepeye çıkmayı ve tepeden inmeyi sağlayan kanallar için "kanal havuzları" geliştirdi. Ayrıca portolana olarak bilinen bir tür seyir haritası ile demir üretimi için kullanılan ve suyla çalışan bir körüğü bulunan yüksek fırınlar icat edildi. Roma çağında kullanılan bıçkıhaneler yeniden icat edildi.

On Beşinci Yüzyıl Rönesans ile hızlanan icadın (ve keşfin) temposu, parlak zihinlere (Leonarda da Vinci gibi) ve artan refaha arka çıkan rakip mesenleri hızlandırdı. Bu yüzyıl, en azından Avrupa'da, basımın yüzyılıydı. Ahşap veya metal levhalardan yapılan basım yerine, kelime ve cümleler oluşturmak için yeniden ayarlanabilen ve hareket edebilir basım şekli ise Çin ve Kore'de yüzyıllardır bilinmekteydi. Alman kuyumcu Johann Gutenberg, genellikle Avrupa'nın ilk basımcısı olarak bilinir ancak başkaları ondan birkaç yıl önce davranmış olabilir. Oldukça önemli bir gelişme olan bu yenilik, Avrupa çapında hızla yayılarak teknolojinin Avrupa'da büyümesini hızlandırdı ve yeni gelişmelere dair haberlerin çok daha hızlı bir şekilde başka yerlere ulaşmasını sağladı. Bu yüzyıl aynı zamanda büyük (Avrupa) keşif çağını başlattı. Portekizli denizciler ve daha sonrasında ispanyol denizciler ve diğer milletler kıyı şeritlerinin sürekli daha ötesine ve sonrasında açık okyanuslara seyahat etti. Başlangıçta Doğu'nun Baharat Adaları'na giden bir rota arayışıyla yol boyunca varlığı bilinmeyen Amerika gibi birçok yeri keşfettiler. Bu seyahatler, üst üste bindirme yerine harici silme armuz kaplamalı "karaka" gibi yeni gemi inşaat yöntemlerine yol açtı ve seyrüsefer, daha iyi haritacılık yöntemleri ve enlem bulmak için kullanılan ilk kadranlar ile desteklendi.

Klavyeli müzik enstrümanları yani teliere vuran metal çubukları bulunan klavikord ve hava ile çalışan org, ilk kez bu dönemde ortaya çıktı. Her iki elin kullanılmasıyla enstrümantal müzik artık daha karışık bir hal almıştı. öncülüğü Flandre'de yapılan yeni yağlı boyalar, ıslak sıva üzerine boyanan "fresklerin" yerini büyük oranda dotdurarak portretere ve dini çalışmalara yeni bir hayat ve derinlik kazandırdı. El sanatları gelişti. Camcılar, günümüzde manganez adını verdiğimiz elementi eriyiğe katarak bütün renkleri ortadan kaldırabileceklerini keşfetti. Ahşap nesneler için kullanılan ve bir yay tarafından ileri ve geri hareket ettirilen bir kordon ile çalışan en ilkel tornalar, muhtemelen Nürnberg'de kullanılmaya başlandı. Delik açmak için kullanılan el matkabı da bu zamana ait diğer bir yenilikti. Tıp, ilkel kalmaya devam etmiş ancak cinsel yolla bulaşan hastalıkları tedavi etmek için cıva kullanılmaya başlanmıştı. Diş dolguları için ortaçağda kullanılan balmumu ve sakız yerine altın tercih ediliyordu. Diş hekimliği (ameliyatlar gibi) büyük oranda berberler tarafından yapılmaya devam etti. ısoo'lü yıllara yaklaştıkça Avrupa insanlarının hayatları, kendi emirleri altındaki teknolojilerle sınırlı kaldı. insanlar, tahtırevan ile taşınacak kadar zengin ya da güçlü değillerse yürüyerek veya at sırtında seyahat ediyordu. Ağır yükler, yaklaşık 6oo yıl öncesine ait gerçek bir Avrupa icadı olan ve hamut ve omuz kayışından yardım alan yük arabaları ile taşınıyordu. Yazılı mesaj göndermenin en hızlı yolu, onu at üstündeki bir adama vermekti. Şehir sokakları genellikle kaplamasız, kuruyken tozlu, ıslakken çamurluydu; taşra yolları ise genellikle izlerden ibaretti. Su yolculuğu küreklerle yapılıyor ve rüzgarın keyfine göre ilerliyordu. Hava yolculuğu ise sadece hayallerde gerçekleşiyordu. Akarsu ve rüzgar; öğütme ve su pompalama gibi belirli görevler için kullanılabiliyordu, ancak iş yapabilecek tek enerji kaynakları insan ve hayvan kaslarıydı. Pahalı ayakkabılar deriden, ucuz ayakkabılar ise ahşaptan yapılıyordu. Kıyafet lifleri genellikle yün ve ketendi. Eğirme ve dokuma hala elle yapıldığı için çıkrık ve dokuma tezgahının yardımına rağmen yavaştı. Daha sonradan çok kıymetlenecek ve pek çok amaca hizmet edecek olan pamuk, kökeni Hindistan kadar uzaklarda olduğu için Avrupa'da çok az biliniyordu. Mumlar, yağ lambaları ve işaret fişekieri haricinde, Güneş battığında ve Ay gözükmediğinde her yer karanlıktı. Kömür yeni yeni kullanılmaya başladığından yemekierin pişirilmesi ve evlerin ısınması oduna dayalıydı. Yiyeceklerin muhafazası da hala tuzlama, kurutma, tütsüleme veya turşu kurma (veya buza erişimin olması halinde soğutma) gibi çok eski teknikiere dayanıyordu. Büyük nüfuslu merkezlerde suların içilmesi tehlikeli olduğundan ve çay ve kahve gibi yeni içecekler uzak diyariardan henüz ulaşmamış olduğundan insanlar yemeğin yanında ale birası içiyordu. Sabun bir lükstü ve bulunduğu zamanlarda da çok etkili değildi. Bu nedenle temizlik düşük bir önceliğe sahipti. Kir ve hastalık arasındaki bağlantı 300 yıl sonrasında fark edilecekti. Askeri amaçla olsun olmasın, tek patlayıcı baruttu. On dokuzuncu yüzyıla kadar bu gerçek değişmedi. özellikle silahlar ve zırh için yaygın olarak kullanılan metal demirdi; ancak bu metal, bir çiftçinin demir bir sabana sahip olabilmesi için oldukça pahalıydı. Hızla ortadan kaybolan ormanlardan elde edilen odun kömürlerinin kullanılmasıyla demir cevherinden elde edilen ham

demir üretimi, demirin kırılgan olmasına neden oluyordu. Bunu önlemek için de maliyeti arttıracak ısıtma ve çekiçleme yöntemleri ile demirin yeniden işlenmesi gerekiyordu. Bilinen diğer metaller arasında değerli altın ve gümüş, sıvı cıva, alaşım yapıldığında bronzu meydana getiren bakır ve kalay ile genellikle sıhhi tesisatta (ingilizce karşılığı "plumbing", kurşunun Latincesi plumbum sözcüğünden gelmektedir) kullanılan reaktif olmayan kurşun bulunuyordu. Çinko ise hala bilinmiyordu; bu nedenle henüz pirinç de yoktu. Sağlığı korumak ve düzeltmek için neye ihtiyaç duyulduğuna dair temel bilgilerin neredeyse tamamen eksik olması ve kan akıtma gibi tehlikeli tedavileri teşvik eden hatalı görüşler nedeniyle tıp uygulamaları kısıtlıydı. Dışarıdan görülen belirtiler vücudun içerisinde olup bitene dair tek ipucuydu. Stetoskop ve klinik termometre yoktu. Hastalık yapıcı "mikrop kuramı"ndan ve nihayetinde bundan elde edilebilecek antiseptik tekniklerden haberdar olmamaları nedeniyle doktorlar enfeksiyonları kontrol edemiyordu. Cerrahi uygulamalara yönelik anestezi yalnızca uyuşturucu ve alkol yardımıyla mümkündü ve ameliyatlar genellikle ilkel ve riskliydi. Hayatın bu çeşitli yönlerinin her biri gelecek soo yılda tamamen değişecekti.

Saat Kaç? Peter Henlein

O

n üçüncü yüzyıla uzanan ilk mekanik saatler, belediye binalarının ve

kiliseterin kulelerini süsleyen, genellikle

haline gelmişti. Ancak zaman göstergeleri olarak zayıflardı ve dikkatli bir şekilde kullanılmaları gerekiyordu. El yapımı ham demir

büyük ve hantal makine parçalarıydı ve

mekanizma sertti ve zamanın ilerlemesi için

büyük, salınan a�ırlıklarla çalışmaktaydı.

oldukça güçlü bir yaya ihtiyaç duyuyordu. Yay

Taşınabilecek kadar küçük saatleri hayal

"güçsüzleştikçe", saat daha yavaş çalışıyor ve

etmek oldukça zordu.

bu yüzden zaman daha ağır akıyordu.

1500 yılı civarlarında, günümüz

Bu sorunun çözülmesiyle ilkel saatler

Almanyası'nın güneyinde ortaçağ kenti

moda unsuru yerine, kabul edilebilir şekilde

Nürnberg'de bir çilingir, saatler için yeni bir güç

kullanışlı cihazlar halini aldı. 1525 civarlarında,

kaynağı fikri geliştirdi. Başkaları da aynısını

Prag'da yaşayan ve isviçre'de eğitim görmüş

düşünmüş olabilirdi ancak bu fikri hayata

bir tamirci olan Jacob Zech, kurma çarkını akıl

geçirerek itibar elde eden kişi Peter Henlein'di.

etti. Koni şeklinde bir makara etrafına sarılan bir

Henlein, ince bir demir sac şeridi aldı ve bunu,

kordon, ana yayı saat düzeneğinin geri kalanına

bir yaya doladı. Yay gerilince enerji depolanıyor,

bağlıyor, böylelikle yay sabit basınçta kalıyor ve

yay gevşeyince de bu enerji azar azar

saat zamanı daha iyi yakalıyordu.

salınıyordu. Sarılı yaylarla çalışan makinelere (model trenler gibi) hala "saat mekanizmaları" denilmektedir. Saatler artık boyut olarak küçültülebilir, raf veya masaların üzerine konulabilir ve hatta

16oo'lü yıllarda, saatler sıradanlaşmaya başlamıştı. Shakespeare'in On ikinci Gece'sindeki Malvolio karakteri kendi saatinden gururla söz eder. Pirinç ve daha sonra çelik, demirin yerini almış; vidalar perçinleri gölgede

(ki bu, 1510 civarlarında Henlein'in en büyük

bırakmış ve cam yüzey günümüzde saatierin

başarısıdır) henüz "cep saati" olmasa da

yanı sıra dakikaları da kaydeden "yelkovan"

taşınabilir şekilde boyun etrafında bir kordona

ve "akrepleri" korumuştu. Bu saatler sadece

asılabilirdi.

süs amaçlı olmamakla birlikte kabul edilebilir

Bu ilkel saatler, şalgam boyutunda ve

doğruluk konusunda hala zayıftı. Geçen

şeklindeydi, ancak giderek ova i şekilde

zamanın doğru bir şekilde ölçülmesi, sayılması

yapılmaya başlamış ve "Nürnberg Yumurtaları"

ve kaydedilmesi için bir yönteme ihtiyaç

adını almıştı. Genellikle değerli taşlarla dekare

duyulmaktaydı. Bu ise bir yüzyıldan daha fazla

edilen saatler, zenginliğin ve modanın sembolü

bir süre aldı (s. 29).

11

Ustalar Ustasi Bir Zihin Leonardo da Vinci

1



talyan Leonarda da Vi nci'nin gelmiş geçmiş en parlak zekaya ve en büyük hayal gücüne sahip beyinlerden biri ve belki de en iyisi oldut-u kon usunda çok az kişi tartışmaya girecektir. Da Vinci'nin zamanında neredeyse hiçbir ut-raş onun etkisinden kurtulamam ıştır: resim , heykeltıraşlık, edebiyat, m üzik, felsefe, m imarlık, mühendislik ve bilim. Da Vi nci aynı zamanda, en azından kağıt üzerinde, büyük bir mucitti. Neredeyse akla gelen her amaç için inanılmaz çeşitlilikte makine ve ci h aza ait şemalar ve açıklamalarla dolu defterler bıraktı: saatler, tekstil için dokuma tezgahları. paraşütler. hareketli vinçler, su taşıtları, her türlü silah, sualtı solunum aparatları ve hatta uçan makineler. Bunlardan kaç tanesinin da Vinci'nin zamanındaki endüstri üzerinde büyük etkisi oldu? Buna verilecek en iyi yanıt "çok değil" d ir. Kanal kapakları ve yatay su çarkları iyi tasarımlard ı ; d işli çarkların d işlerini kusursuz bir şeki lde kesme tekniği etkileyiciyd i. Ancak geriye kalanların çoğu fikir olmaktan öteye geçemedi ve hiçbir zaman hayata geçiri lemed i. Birçoğu zamanında uygun malzemelerin ve üretim yöntemleri nin eksik olması neden iyle gerçekleştirilemem iştir. Diğerlerinin ise daha sonradan yapılmaya çalışıldığında kullan ışsız olduğu görülm üştür. Bazı larının da zamanında gerçekleşseydi işe yarayacağı fark edilm iştir. Belki de en akılda kalıcı olanı, kuşların hareketlerini taklit eden, insa n ları göğe

12

yükselten ve çeşitli mekanizmalardan oluşan uçan makinelerd i. Bunlardan bazıları günümüzün yelken kanatları ve çok hafi f hava araçları na benziyor olsa d a h içbirinin çalışmayacağı görülmektedir. Da Vi nci'nin ilerleyen yaşlarında öngörü ile tasarlad ığı "helikopter" (teri m kendisine ait değildir) hem ken d i n i hem de içerisinde taşıdığı kişiyi kaldıramayacak ve de kalkmayı sağlayan sarmal pervaneyi döndüremeyecek kadar ağırd ı . Makinenin kuyruk pervanesi yoktu. Bu nedenle yaln ızca kaldırma pervanesi yerine bütün makine dönecek ve yerden kalkmayacaktı. Da Vinci'nin icatları m uhtemelen barış yerine daha çok savaşta faydalı olmuş ve kullanılmıştı. Rönesans Avrupası, çalkantı ve çatışma zamanlarıydı. Diğer "doğa filozoflar!" gibi da Vinci'nin de yeni sald ı rı ve savunma yöntemlerine kafa yarması gerekmişti. Da Vinci'nin bazı yen ilikleri, patronu M i lano Dükü de dahil olmak üzere bazıları tarafından hayata geçirilmişti. Savaş alanlarında kullanılan başlıca silah tatar yaylarıydı: Da Vi nci bunun tek seferde birkaç ok fırlatan versiyonunun yan ı sıra ç o k d a h a yüksek bir güce sahip devasa bir versiyonunu da geliştirmişti. Diğer savaş maki neleri arasında daha hızlı ateş etmeyi sağlayan üç namlulu toplar ve tekerlekleri sürmek için içlerinde krankları döndüren sekiz adam bulunan zırhlı arabalar yer alıyordu. Da Vinci 1513 yılında hayata gözlerin i yum d u .

Çakmak, Dipçik ve Nam lu Ateşli Silahlar Teknolojisi

O

n altıncı yüzyıl Avrupası, birbiriyle zıtlaşan devletler arasında birçok savaş ve çatışma gördü . Bu nedenle tek bir askerin taşıyabilece�i kadar küçük olan "ateşli silahlar" geliştirmeye yönelik çok fazla teşvik vard ı . Temel özellikleri oldukça basitti. Bir tarafı kapalı demir bir boru (aynı zamanda "namlu" olarak bilinmektedir) şeki ilendirilmiş ahşap bir blok ("d ipçik") ile bi rleştiriliyar ve o m uz üzerinde veya elde taşınıyordu. Açı k uçtan namlunun içine önce barut hakkı, sonra da biraz dolgu ve demir veya kurşun bilye ekleniyordu. Silahın ateşlenmesi için barut hakkının kapalı u ca yakın küçük bir delikten ("falya") tutuşturulması gerekiyordu. Bu da "çakmak, d i pçik ve namlu" üçlüsünün son üyesini gerektiriyordu. O n dördüncü yüzyıla ait ilk modeller "fitilli çakmak" kullan ıyordu. Tetiği n çekilmesiyle, yavaşça yanan kısa bir iplik parçası ("fiti l") falyanın üzeri nde yer alan küçük kabı n içindeki baruta temas ediyordu. Kap içerisindeki barut tutuştuğunda, alev falyadan barut hakkı na ulaşıyor ve silah patlıyordu. Silah patlamazsa. "parlayıp sönüveren b i r saman aleviyle" utanç içerisinde kalakalıyor ve silah ın ateş a lması gecikiyord u. Fitilli çakmaklar, ilk "silahşorların" yaptıkları gibi yanan bir fitilin elle falyaya getirilmesinden kesinlikle daha iyi bir yöntem olmuştur. Bu sayede piyadeler ellerin i silah üzerinde tutabilmiş, gözlerin i ise hedefe kilitleyebilm işlerdir. Ancak parlayan fitil ve onun ken d i ne özgü kokusu gece vakitlerinde askerin konumunu ele verebiliyor; yağmur

veya sis, fitili söndürebiliyor ve çıplak alev her zaman barutun yanında tehlike teşkil ed iyordu. 1520 civartannda m u htemelen italya'da, saatlerde yaygı n laşmaya başlayan çekme yaylarından (s. ıı) "emniyet kilidi" gibi daha iyi bir fikir geliştirildi. Tetik çekildiğinde, sarı lı yay h ızla çözülüyor ve bir çakmak taşı parçasının sert demire çarpmasına neden olarak ateşleme kabına kıvılc ı m lar d üşmesini sağlıyordu. Emn iyet kilitleri daha güvenili rd i ve kullanımları daha kolaydı, ancak aynı zamanda çok pahalıyd ı. Bun lara parası yeten piyade sayısı çok azdı. Fitilli çakmaklar bütün sorunlarıyla birlikte yaklaşık 1720 yılına kadar kullanımda kaldı. Sırada, 1608 civartannda Fransa'da icat ed ilen "çakmak taşlı ateşleme tertibatı" vardı. Demir veya çeliğe çarpan çakmak taşı yine kıvılcımlar meydana getiriyord u, ancak mekanizma çok daha basit (ve ucuz), sağlam ve güve n i li rd i . Bu teknoloji şaşırtıcı derecede uzun bir ömre sahip oldu. Çakmaklı tabancalar ve tüfekler 300 yıl sonra bile Amerika n iç Savaşı'nda kullanılmaktayd ı. B u esnada yen i b i r teknoloji yoldaydı (s. 101). 1520 civartannda yen i bir gelişme oldu. Bir silah ın namlusundaki yiv, yan i mermi çekirdeğini döndürmek için namlunun iç kısımda spiral setleri n oluşturu lması, ilk olarak Viyana lı silah yapımcısı Gaspard Koller veya Koliner ya da belki de N ü rnbergli August Katter tarafından yaygı nlaştırı ldı. Dönen mermi çekirdeği, hedefi için daha doğru bir rota tutturmaktayd ı; yivli bir silahla yapılan atışlar daha isabetli ve ölümcüldü.

13

15 2 5

Matemati k için Yen i Sözcükler ve Yen i Diller Birçok Beyinden Birçok Fikir

B

ilim ve teknoloji on altıncı yüzyıla ayak uydurmaya başlayınca matematitin önemi artm ıştı. Yüzyı lın sonunda ise Galileo, "evrenin h i kayesinin matematik dilinde yazıldıtını" açı klamaya hazırd ı . G ü n ü m üzde matemalikle i lişkilend i rdiğimiz alet ve işaretler, 1525 yılında " karekök" sembolü ile başlamak üzere 15oo'lü yıllar boyunca i htiyaç d uyuldukça çeşitli matematikçiler tarafından icat edi lerek kullanılmaya başlandı. Bunu, 1545'te negati f sayı lar, 1557'de "eşittir" işareti, 1572'de sanal sayılar (eksi birin karekökü gibi), 1591'de cebirde m i ktarları göstermek için harf kulla n ı m ı (bilinmeyen i ç i n "x" kullanımı gibi) v e 1593'te "ondalık işareti" taki p etti. 16oo yılına kadar. Abdülhamid ibn Türk, Harezm!, BlrOnl, Ömer Hayyam gibi Türk, Acem ve Arapların m i ras bıraktığı cebirde büyü k ustalık ve gelişmeler sağlan d ı ve antik çağiara dayanan diğer büyü k matematik çalışmaların ı n yanında Yunan otoritesi Öklid'in geometrisi yeniden keşfed ildi. Trigonometri, bir üçgen in kenarları ve açıları arasındaki altı adet i lişkisiyle, ilk kez Alman Georg Rheticus tarafından 1551'de yayımiandı ve ayrı bir çalışma alanı halini ald ı . Topoğrafya ve gökbi lim, bundan faydalanmış pratik faaliyetler arası ndadır. Bu süreç, on yed i n ci yüzyıl boyunca devam etti. "Büyüktür" ve "küçüktür" işaretleri n i n

14

i ngiliz Thomas Harriott tarafından kullan ılması ve modern çarpma işaretinin, hemşerisi William Oughtred tarafı ndan tanılılmasıyla 1631 büyük bir yıl oldu. 1654 yılı, sonsuz işaretinin ilk kez i ngiliz John Wallis tarafından kullan ı lmasına şahit oldu; 1659 yılında ise isviçreli Johann Rahn modern bölme işaretini tanıttı. Bu tari he kadar, yaratıcı beyin ler yaln ızca mevcut matematik di llerini yazmanın yeni yöntem lerin i bulmakla kalmadı, aynı zamanda yen i ve güçlü kavrayışları ifade edebilen yen i d i ller geliştird i . On yedinci yüzyılın Fransız d ehası Rene Descartes. geometri ve cebri birleştirerek " koord i nat geometrisin i" meydana getirmiştir. Descartes sistem i nde uzaydaki her bir nokta iki, üç veya daha fazla sayıyla (boyutlara bağlı olarak) tan ı m lanabiliyord u. Günümüzde bu sayı d izilerine " Kartezyen koordinatları" d iyoruz. Yarım yüzyıl sonra Alman Gottfried Lei bniz ve i ngiliz lsaac Newton birbirlerinden bağımsız olarak "kalkülüs"ü veya "akışlar kuramı"nı ortaya attı. Dünyaya yönelik güçlü bir bakış açışı sağlayan bu yöntem, matematikçilerin hız veya konum gibi değişen fiziksel miktarlarla ilgilenmeleri ne ve nesnelerin uzay ve zamandaki hareketi ni tanım layacak denklemler yazmalarına olanak sağladı. B u iki rakip "kim neyi icat etti" tartışmasını on yıllar boyunca sürdürdü.

Topoğrafya Sanati ve Bili m i



Gemma Frisius, Leonard D igges, Cassi n i'ler

O

n altıncı yüzyıl, arazideki önemli özellikleri kesin olarak saptayan ve bunları haritaların oluşturulması nda kullanan topoğrafya yöntemlerinde ve teknolojide bir patlamaya şahit oldu. Arazi sahi pleri arsalarının ne kadar uzaklığa ulaştığı n ı bilmek istiyor, şehirler savunmanın sağlam laştırı lması için doğru ölçülere ihtiyaç d uyuyor, anlaşma yoluyla belirlenen yeni ulusal sınırların katı bir şekilde tespit edilmesi ve keşfedilen (veya yeniden keşfedilen) den izaşırı toprakların haritalandırılması gerekiyordu . Bu yöntemlerin başı nda "'plançete"' tekn iği gelmekteyd i. Plançete; gözlemcinin uzaktaki bir nesneye olan yönünü masa üzeri ndeki çizelgeye işaretiemek için kullan ı lan bir yön ;erme aracına sahip, m ü kemmel derecede ;atay hale geti rilebilen ve katlanabilir bac.akları olan büyük bir masayd ı. Belirli sayıda ölçü elde edildiğinde masa, bilinen yönde bir uzaklıkta o aşka bir noktaya hareket etti rilir ve yeniden )içü alın ı rd ı . Ortaya çıkan i ki çizelge üst üste ;erleştirildiğinde, ölçü hatları n ı n kesiştiği -ıoktalar söz kon usu nesnelerin göreli