153 112 31MB
Turkish Pages 710 [711] Year 2013
•
•
KISA TARiHi 2. Baskı
FELSEFENİN KISA TARİHİ Ahmet Cevizci (d. 1959 Bursa - )
lıkokul, ortaokul ve liseyi Bursa'da okuduk.tan sonra Ankara Üniversi tesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Felsefe Bölümü'ne girdi. Felsefe lisansını 1982 yılında tamamlayan Cevizci, yüksek lisans tezinde Sokra tes düşüncesini, Platon'un Sokratik diyaloglan yoluyla inceledi. Doktora çalışmalan sırasında Fransız hükümetinden kazandığı bir burs la, 1989-91 yıllan arasında Paris'te, Sorbonne Üniversitesi'nde doktora düzeyinde araştırmalar yaptı. 1991 yılında "Platon'un Bilgi Kuramı" adlı teziyle doktora derecesini aldı. 1996 yılında doçent, 2002 yılında da profesör oldu. Başlıca yapıtları:
llkçag Felsefesi Tarihi [Asa Yayınlan, 6. baskı, 2011], Ortaçag Felsefesi Tari hi [Asa Yayınlan, 3. baskı, 2008,], On Yedinci Yüzyıl Felsefesi Tarihi [Asa Yayınlan, 2. baskı, 2007], Aydınlanma Felsefesi [Asa Yayınlan, 2. baskı, 2008], Etige Giriş [Paradigma Yayınlan, 2002], Paradigma Felsefe Sözlügü [Paradigma Yayınlan, 6. baskı, 2006], Felsefe Terimleri Sözlügü [Paradig ma Yayınlan, 2. baskı, 2003], Felsefe [Sentez yayınlan, 2. baskı, 2008], Fel sefe Tarihi [Say Yayınlan, 3. baskı, 2011], Egitim Sözlügü [Say Yayınlan, 2010], Egitim Felsefesi [Say Yayınlan, 2. baskı, 2012,], Felsefe Sözlügü [Say Yayınlan, 3. baskı, 2012J, Felsefe [Açıköğretim Fakültesi, 2012] adlı ki tapların yazan; Platon'un ldealar Kuramı Üzerine Araştırmalar [Gündoğan Yayınlan, 1989], Metafizige Giriş [Paradigma Yayınlan, 2001], Felsefe An siklopedisi l;. cilt [Babil Yayınlan, 2003], Felsefe Ansiklopedisi 2. cilt [Babil Yayınlan, 2003], Felsefe Ansiklopedisi 3. cilt [Babil Yayınlan, 2005], Felsefe Ansiklopedisi 4. cilt [Babil Yayınlan, 2006], Felsefe Ansiklopedisi 5. cilt [Ba bil yayınlan, 2007], Felsefe Ansiklopedisi 6. cilt [Babil yayınlan, 2008] adlı
eserlerin de editörüdür. Çevirileri:
Felsefe: Temel Kavramlar ve Kuramlar, K. Ajdukiewicz [Say Yayınlan 2007], Solcratik Hümanizm, L. Versenyi [Sentez Yayınlan, 2007], Platon'un Bilgi Kuramı, F. M. Comford [Gündoğan Yayınlan, 1990], Felsefeye Giriş, N. Warburton [Paradigma Yayınlan, 2006], Menon, Platon, Yorumlu Çevi ri [Sentez Yayınlan, 2007], Phaidon, Platon [Gündoğan Yayınlan, 1990], Kıta Avrupası Felsefesine Giriş, D. West, [Paradigma Yayınlan, 2001], Bü yük Filozoflar, B. Magee [Paradigma Yayınlan, 2001], Postmodernizm ı•e Sosyal Bilimler, R. Hollinger [Paradigma Yayınlan, 2005].
FELSEFENİN KISA TARİHİ
Ahmet Cevizci
Say Yayınlan Referans Kitaplar FELSEFENİN KISA TARİHİ I Ahmet Cevizci ISBN 978�5-02-0170-3 Sertifika No: 10%2 Yayın Haklan© Say Yayınlan
Bu eserin tüm haldan saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmaksızın kısmen
veya tamamen
alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopyalanamaz, çoğaltılamaz
ve yayımlanamaz. Sayfa düzeni: Tillay Malkoç Baskı:
Kurtiş Matbaası Topkapı/lstanbul Tel: (0212) 613 68 94 Matbaası
Sertifika No: 12992
1. Baskı: Say Yayınlan, 2012 2. Baskı: Say Yayınlan, 2013
Say Yayınlan Ankara Cad. 22/12
•
lR-34110 Sirkeci-lstanbul
Telefon: (0212) 512 21 58
•
Faks:
www.sayyayincilik.com
•
e-posta: [email protected]
(0212) 512 50 80
www.facebook.com/ sayyayinlari Genel Dağıtım: Say Dağıtım Ltd. Şti. Ankara Cad. 22/4
•
lR-34110 Sirkeci-lstanbul
Telefon: (0212) 528 17 54
•
Faks:
e-posta: [email protected]
(0212) 512 50 80 •
online satış: www.saykitap.com
İçindekiler
ÖNSÖZ GlRtŞ
..........................................................................................................
11
..............................................................................................................
15
BIRINd BÖLÜM Antik Felsefe Doğa Felsefesi
...........................................................................................
'2:1
......................................................................................
33
lyonya Okulu
.....................................................................................
Pythagorasçılar
...................................................................................
Herakleitos
..........................................................................................
35 37 41
Parmenides
.........................................................................................
42
Plaralistler
.........................................................................................
44
..........................................................................
50
...............................................................................................
51
İnsan Üzerine Felsefe Sofistler
Sokrates
..............................................................................................
Sistematik Felsefe Platon
................................................................................
.................................................................................................
Aristoteles
...........................................................................................
54 62 62 73
iKiNCi BÖLÜM
Helenistik-Roma Felsefesi
....................................................................
Epikürosçuluk
.....................................................................................
Stoacılık
..............................................................................................
Septisizm
..........................................................................................
Yeni-Platonculuk
.............................................................................
90
91 97
103 108
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Ortaçağ Felsefesi
....
.. . .. . ...
. .
. .. . . .. ... . . . . . . . .. ..
................ ... ............ ..
Hıristiyan Felsefesi Patristik Felsefe . . . ... . Aziz Augustinus . .. . ..
. .
116 120 . ..120 . 122 . . 131 .. 137 . .. .. 139 . . 143 . . 146 . ... . 155 . . .. . . .. 159
.. . ...
..... ... ........
............................................ ...............................
... .... .
..
.......
Boethius
...........
.. .
Aziz Anselmus
....... . . . .
... .
..
.............. ..
....... ... .. ....................................... ..
.. . . . .. . .. .. . .. . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .
.. ...............
Skolastik Felsefe
.. . .. . ..
... .............
... .....
.. ....... ....... .. ..... ................... ........ ..
................. ... . . .........................................
................. .
Petrus Abelardus Aquinalı Tlıom.as /ohn Duns Scotus .. . Ocldıamlı William .
................
.
.... ........
.... ...... .
............
.... .... ............ ...........
...
.
..... .. .. ... .................. .. .......
............. ..... ......... .. ..... .......................... .... .......
.. ..... ................ ..... ..................... .
..... ...........
... ............ ................. ................. .. .....
. . .......
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İslam Felsefesi .
. . . . .. 164 Kindi... . . . . . .. . .. ... . . .. . . . .. 167 RAzi 170 Fllrlllıi.. . . . .. . . . .. .. . .174 Hm Sinll ............................................................................................ 182 hm Miskeveyh . . . . . . . .. ... . . . . . . . . . . .. . . . . . 191 . ........... ... ............ ........... ....
. .... ... ... .......
. ....... ......
...
. ...
.....................................
. ... ..
...........................
...................................................................................................
................. .... .............. .......
. .........
....... ......... ........ ..
....... . . ..... .
..
.......
. . . . .. . . . . ..... ..
..
.....
. .. .. .
Gazllli.. ............................................................................................. 195 hm Meserre . . .. . . . . .. . ... . . ... . . . . . . . .201 lbn Bacce . . .. . . . . . . .. . . . 203 lbn RUşd . . . . ... . . . . . ... .. . . . . . 207 fŞraki Felsefe ve Sahreverdi .. . . . . . . . . . . . 214 lbn Arabi . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . .... 219 ....
.
. . ........ ........
............. .... .
......... ....
.
.. .. ..
.. ... ... ...... .... ..
..... ....
..
.. ... . .
....
..................
....... . ...
. ....
.... ........ ..... ..
. . ... .............. .. ......
..
... ........... ................... ....
. . ......... ........ ....... .......
... .. ... ... . .. .. .... . . . ... .....
....... .......... ... ..
. .... .
.
BEŞİNCİ BÖLÜM
.
Rönesans Felsefesi.. .
. . . . . . .. .... .
. .. . .
. . 226 . .. . 229 230 .. . 231 . 233 . . . . .237
. . ...
....... ....... ... ............ ....... ......... .................. ...
Hümanizm
. ....
.... .... . .. . ........ .... . ..
Petrarca . Ficinus . Montaigne Erasmus
.
. ......
.
......... . .. .. . ...... .... ..
.
.
... .................................................. .. ..................................
. .
.. . . .. . . . . . .. .. . .. ... . . . . .
...... ....... ... .... .. .. ............................................ . ........ ........
................. .... . .. ..... . ...
...........................
Reformasyon
................
Bilim Hareketi
.........
..................... .........................
.......................................... .... .. ..........
... ..
. . .. . . .. .. 239 . . . .. . . . . . . .. .. . .245
............................... .......
... .. .. .... ............ ....... . . . ...
... . .
. .... ...
.
....
.
...
.. .
Siyaset Felsefesi. . . .
. .
.
. . . . . . . .. .. ... . .. 260
. ... .......... ... ....... ........... .. . .. . . . .
...
...
.... .
..
Niccolo Machiııvelli .......................................................................... 263 Jean Bodin
..........
..
Hugo Grotius
. . .. . .
.......... . ....
Johannes Althusius
..............
.
. .
. .. . .
.
..
.
. .
. .... ..... .. ...... .. . .... .. ..... ......
..
......
.. . . . .
.......
... . .. .... ..................... ...... .. ....
. . . . .. .. .
.......... ..... . .... . ...
...
.
.
. ............... ......... .................
266 269 271
ALTINCI BÖLÜM
17. Yüzyıl Felsefesi...
...
.........
. ... . . . .. . .. . .. .. .. .... .. 274
.............. .
.... . . ..
Felsefi Modernliğin Kuruculan.
.
Francis Bacon
.......
Rene Descartes
.. .
.
.. ........... ...........
. .
.
Thomas Hobbes
..
.....
.
.
..
... . . ..
..............
.
.
.. ....
.
..
.. ...
.
. 279
..
.. . .
. ... ......
.
.. 284 ...
. .
.......... ......... ... ........
.
.
... ...
. ..
. ... ....... ......... ........... . . . ....
.
.................. ..... . ........................ ......
294
. . .. . 302
.... .. .. ... ........... .. ...
.. . ... . .
..
..
..
.
. .. .. . . . .
...... ..
..
..... .......... ........
.
. .
.. .. . . . .. .
...
. . ... .. . . 278
.......... .......
. .
.................. ............... .... ......
Spinoza
.. .
.. ............. . ..
..... ... ............ ....... .... ............. ............
Post-Kartezyen Rasyonalistler Leibniz
.. .
.. .
........... .....
... .
. .....
303
.. . . . . .. . . 313 .. .... . .. ..
... . .
YEDİNd BÖLÜM
Aydınlanma Felsefesi . ... . .. . . İngiliz ve lskoç Aydınlanması.. .. ....
. ....
...
Locke
.
..
.
. ............ ..... ..........
.......
..
. .. .. 324
....... .
. .. . . ... .
...... ....
.... .. ...
.
.
. . . 326
. ............. .. ...
.................................................................................................
Berkeley
.
. ..
............. ........ ..
.
.. .
..
.............. ..... . ... ...... . ...............
..
..........
327
..338
Hrtme ................................................................................................ 343
Fransız Aydınlanması . . . . .... . .... ... .... . ..
Fontenelle
Montesquieu
.... .... .... . ..
.
.. .... . . ...
.
. .
..
..
. .
.
.
.
354
. 356
........ ... ............... ... ........................ ................ ....... ..
Voltaire . .. ... . La MetlrU
.... . . . . .. . . . . 352
.. ......
. . . .
.................... .... .. .... ............... .................... ..... ............
.
. . . .. . . .. ...
.. .......... ....... .... . .
... . ...
.
.
...................................... .........
.....
....
.. . . .
. . .. ..
........
362
. ..
.................
365
..... .... .
... .... . ..... ...
...
Condillac........................................................................................... 368 D'Alembert Diderot . .
.
. . . .
..
.......... ............... .. ... ... ....... . .......................................
.
. . ..
. .. ....... ........ ... .
.
.
. .
372
. . 378
............... ...... ....................... ... ...... ... ..
Holbach............................................................................................. 380
Condorcet .........................................................................................385 Rousseau........................................................................................... 390
Alman Aydınlanması ve Kant.. ....................................................... 395
SEKİZİNCİ BÖLÜM
19. Yüzyıl Felsefesi. . ............................................................................. 410 Romantizm ve İdealizm . . .. . . . . .. . . 412 Vico 417 Herder .. .... . ... .. . . .. ... ... . . . . . . . . .. 422 Schiller . . . . 426 Fichte ........ . .... ... .... ... .. ... ... ... . .. ... . . . .. 428 Schelling . . . . 439 Hegel . ... .. .. .. . .. . . ... . .. . . . . . . . .. . . . 448 Schopenhauer . . . : ..... 463 Nietzsche ... . . . . ... . . . . . . . . 470 Pozitivizm.. ... .. .. .... .......... ... ................ . . .. .. .. . . ... .... .. .. ... 480 Marksizm ve Kari Marx . . .. . . . . .. .... 489 Yararalık ve Mill .. . . .. . . . . . . . . ..... . 498 .. ... ..
............... ...... ... .. ...... . ............ ...
...................................................................................................
.
.
.. .
.....
. . .
..........
.
...... ... .......... ... ........ ... . . ..
..
...... .............................. ...................... ......... .......................
...
. ....
.
.
.
.
.
.
...
. ..
.
... . ... ....................
...
............................... .. ..... ............................................. ....
........... .
.
...
.
... .
... .
. .
. . .. .. ........ .......... .. ...
. .... . ..
........................... ........................ .............. .........
.
... ... . . ................... . . ....... ... ... .................. ... . . .. ....
...
..
.
.
.
.
.
. .. ..
.
.
........ .. .........................
...
... ......... ..........
. . .
.
..
. ..... . . ..
.
.
.
....
.... ... .. ....... ... .... ... ... ...
. .
DOKUZUNCU BÖLÜM
20. Yüzyıl Felsefesi. .. ... . . . . . .. .. .. . .. . . . . . 506 Çağdaş Metafizikçiler .. .. ............ ..... ... .. . ... . ...... .. ... ........ 511 Bergson . . . . .. ...... .. .. . . . . .. ... . . . . . . . 512 Whitehead .. . . . . . . 518 Pragmatizm . . .. . .. . . . . . . . . . . .. . ... 524 James .... . . . ... . .. ... .. . .. . .. ... .. .. . . . . . . 526 Dewey .. .. ... . . .. . . . . . .. . . . . . 529 .
..
. . .......... ... . ..
..
.. ... .. ... ..
.
............
..
.
.
..
.. ....
...... ... .. ....
..
.
..
.
. .. . .. .
......
.
... ....
... ..
.......
. ... ... ....... ... .
. .....
.
.
..
. . .... ... ..... ....... .. .......
.. ....... ........ ... .... ... ..........................................
.. .... ........
........
.
..... .... .. .... .. ...... . ....... ... ... ...
. ..
...... .. ...........
.
.
. .
... ....
.
.
..
.. ... .... ... ............ ...
. ..
..
.. .. ........... . .. .
.. .. ..........
.... ....
ONUNCU BÖLÜM
Analitik Felsefe.. .. ... . .. .. ... . . .
. . . . . . .............. . 535 Moore . ... . . .. . .. . . . . . . .... . ... 540 Frege ...... . . .......... .. ......... . . . ..................... ... .. ...... ......... ......... 543 Russell .... .. .. ..... ... ...... ..... .. .. . ... ......... .... ... . 550 Wittgenstein ve Tractatus ..... ... .. . ... ... . ... .. . ... ........... .. 556 Mantıkçı Pozitivizm . .. . ..... .. . . . .... ... . ..... ... 564 Yeni Wittgenstein ....................................... . . .. ............... ........... 570 Gündelik Dil Felsefesi... ...... .. .... .. .. . . .. .... ... . .. . . . . 577 .
..
. ...
..
.
.. . .... ....... ...... .. .... .... .. ...
....... .. . . ....... .. .... . ....... ......
. . .
.
..
.
..
.
.
.. . .. .... ...... .. ...
. . . .
.
..
.
.
.. .
.. .........
.
.
. .
..
.
....
. ..
.
..
. ..
.
.
..
.
.
.
.. . .
..
.
... .
.
..
.
.
.. .
.....
......... .............
.............. .. .... .
... . .
.
..
.
.
..... ..
....
... .
..
.
.. ............ ... . .
Ryle............................ ..................................................................... 578 .
Austin
.
. ................. ..................... .. .. ................... ... .. . . ..... 583
...... .
.
.
..
.
.. .. ....
ON BİRİNCi BÖLÜM
Kıta Felsefesi. . Fenomenolojik Gelenek
.
.
.
.
587
. ..
590
......... ...................... ........... ........................... .......... ....
. .
.
......... .... .......... .................................. .. . ....
Husserl ............................................................................................. 592 Heidegger ......................................................................................... 599 Sartre
................................................................................................
Hermeneutik .. . ..
. .. . .
... ....... ..
. . . .
... ... ..... ... .. ... .........
.. . ... . . .
.
... ...... ................
608 614
Dilthey .............................................................................................. 617 Gadamer
..........•..••..•...••...•...•...•..•........••.......••...••...............•...........•.
Eleştirel Teori . Hl1Tlcheimer
.
. . .
624
. ............................... ....... ... ... ...................................
630
.•....•....•.•....•...•...•...•..••..••...•......•.•...•.•...•........•..•.......•...•.
633
Adorno.............................................................................................. 638 Habennas.......................................................................................... 643
Postyapısalclık . .. .. . . .. .. ... .. . . . .. . . . . . . .. . ... . 646 ..
..
.. ... ..
.
..
..
.. ...
..
.. . . ... .... ... ..
... ..
. ...
Saussure ........................................................................................... 649 Bartlıes.............................................................................................. 653 Derrida ............................................................................................. 656 Foucault............................................................................................ 662
Postmodemizm
..
.
...................... ................................. . ......................
667
Lyotard ............................................................................................. 669 Baudrillard ....................................................................................... 674
Feminizm
.
.............................................. .............................................
Ue Beauvoir
............•.........................................................................
679 683
Irigaray ............................................................................................. 686 Kristeva ............................................................................................ 689
BİBLİYOGRAFYA
. .
......... .. .................................
..
. .
............. .... ...................
695
Önsöz .
Felsefenin Kısa Tarihi, üç yıl önce Say Yayınları'ndan çıkıp bugünlerde dördüncü baskısı yapılmakta olan Felsefe Tarihi'nin kısaltılmış, kısaltılırken belki biraz daha yoğunlaşbnlınış veya kendisiyle ilgili olarak daha bilinçli hale getirilmiş şekli ya da versiyonudur. Felsefe Tarihi, üç yıl önce, felsefeye ve felsefe ta rihine ilgi duyan herkesin, ama özellikle de felsefe tahsil eden öğrencilerin yararlanabilmeleri için küçük puntoyla ve nispeten daha az yer kaplayacak bir yazı karakteriyle dizilip oluşturul muştu. Buna rağmen, ortaya yaklaşık 1400 sayfalık bir kitap çık mıştı. Bana ulaşan tepkilerden ve üç yılda oluşan satış rakamla rından anladığım kadarıyla, mevcut haliyle çok büyük ölçüde iyi bir şekilde alımlanan Felsefe Tarihi, öyle anlaşılıyor ki amacına büyük ölçüde erişti. Halihazırda yedinci baskıya erişmiş olan Felsefe Sözlügü'mden sonra, bu huzur dolu sevinci bu kez Felsefe Tarihi hzerinden ikinci defa yaşıyor ve eşsiz bir gurur ile mut luluk duyuyorum. Bununla birlikte, Felsefe Tarihi'nin görevini veya misyonunu henüz tamamlamadığı kanaatindeyim. Aslın da biraz da kitabın tanınma sürecine karşılık gelen bu üç yıllık zaman diliminin ardından, onun kendi yolu ya da serüvenine bundan sonra da devam edip gelecek yıllarda çok daha iyi kabul göreceğine bütün kalbimle inanıyorum. Bu bakımdan amacına erişip, kanaatimce önemli bir boşluğu dolduran Felsefe Tarihi, yine bana ulaşan bilgi ve tepkilerden an ladığım kadarıyla, felsefeyle olan ilgileri biraz daha sınırlı ya da felsefeyle ancak hobi Ubilinden ilgilenen öğrenci ve okuyuculara biraz ağır veya yoğun gelmişe benzemektedir. Felsefenin Kısa Ta-
11
Felsefenin Kısa Tarihi
rihi, biraz da bu sıkınhyı gidermek, herkesin daha kolay okuyup nüfuz edebileceği bir felsefe tarihi ortaya çıkarabilmek amıiayla yazıinuşhr. Bununla birlikte, daha özlü ve anlaşılır felsefe tarihi meydana çıkarmak amaa güdülürken, gerçekte herkesin yutabileceği bir hap hazırlama amaa güdülmüş değildir. Başka bir deyişle, kitap ta nicelik açısından yapılan fedakarlık, ona nitelik açısından da yansıyan bir fedakarlık olmamışbr. Hatta bu bakımdan tam tersi bir yol izlendiğini, sadece filozoflar arasında değil, fakat çağlar, felsefe çığırları arasındaki ilişkilerin daha dikkatlice ve açıklıkla ifade edilebilmesi için özel bir gayret sarf edildiğini söyleyebili rim . Söz gelimi 20. yüzyıl felsefesi, sadece bütün bir modernite süreciyle ilişkilendirilerek ele alınmayıp, kendi özgüllüğü içinde sırasıyla metafiziksel gelenek, analitik felsefe geleneği ve Kıta felsefesi geleneği olarak üç ayn felsefe geleneği üzerinden ortaya konmuştur. Onda bu felsefe gelenekleri arasındaki ilişkiler ya nında, her bir geleneğin kendi gelişim dönemleri ve ayıu gelenek içinde yer alan okul ve filozofların birbirleriyle olan ilişkileri ve farklılıkları ele alınıp ifade edilmeye çalışılmışbr. Hatta eserin felsefe okuyucusu ve öğrencilerine olduğu kadar, sosyoloji veya başka bir sosyal bilim öğrencilerine biraz daha iyi hitap edebil mesi için, kitabın kısalblması stratejisiyle ters düşmek pahasına, ona, hermeneutik ve feminizm gibi, okumaları ve hazırlıkları tamamlanmadığı için Felsefe Tarihi nde yer verilmemiş olan iki '
çağdaş akım ya da felsefe eklenmiştir. Bunun dışında Felsefe Tarihi'ni vücuda getiren veya belirle yen bütün ilkelerin burada da aynen korunduğunu belirtmek isterim. Kitabın, bütün bunlardan dolayı, kendine ait bir bakış açısı ve sistematiği olduğunu, filozofların görüşlerini ele alıp tar bşırken hayata geçirilen, derinlikli bir tefekkür dilinden yoksun olsa bile, kuşabcı ve kapsayıcı bir yapısı bulunduğunu, dil ve fel sefe tercihleri yönünden her tür sivrilikten sakındığını özellikle belirtmek isterim. Söz gelimi Ortaçağ düşüncesine Türkiye' deki bütünlüklü bir felsefe tarihinde ilk kez bu kadar çok yer veril-
12
Önsöz mekte, bütün okul ve akımlarıyla 20. yüzyıl düşüncesi, Ortaçağ düşüncesinin iki katı büyüklükte bir hacimde ele alırunaktaclır. Felsefenin Kısa Tarihi'nin mevcut haliyle, felsefeye ilgi duyari, felsefe tarihine giriş yapmak isteyen, bu tarihten bir şeyler çıkart mak isteyen herkese yarar sağlamasıru temenni ediyorum. Ahmet Cevizci,
Bursa, 2012 [email protected]
Giriş
Felsefeyle daha ziyade anlaşılan, birtakım problemler üzerine enine boyuna, derinlemesine ve argümantatif düşünmedir. Ger çekten de felsefenin tarihsel gelişimi içinde kökleri çok büyük ölçüde Sokrates'e geri götürülebilen bir anlayış ya da gelenek, onun olmuş bitmiş düşüncelerin, nihayete erdirilmiş fikirlerin bir toplamı olmadığını ileri sürer. Bu açıdan bakıldığında, felsefe esas itibariyle entelektüel bir tartışmaya veya felsefi bir muhab bete katılan kimseler eliyle hayata geçirilen veya icra edilen bir faaliyet olmak durumundadır. Bu, önemli ölçüde doğru olmakla beraber, felsefenin yapılabilmesi, enine boyuna bir sorgulama et kinliğine teşebbüs edilebilmesi veya belli bir derinliği olan tefek kür yoluna girilebilmesi için, daha önceki zamanların aynı ko nular veya benzer problemler üzerinde düşünmüş olan tefekkür ehlinin i!üşünce ya da fikirlerinden veya yol göstericiliğinden faydalanılması kaçınılmazdır. Felsefe, elbette eski zamanlarda yaşamış felsefeci veya düşünürlerin kendilerinin ya da fikirleri nin bir resmi geçidine eşitlenemez, ama bu fikirler de büsbütün değersiz olmayıp, tam tersine yolumuza ışık tuttukları, oluştura cağımız fikirlere, özellikle geçmişin takdir edilmesi, şimdinin an laşılması ve geleceğin öngörülmesi noktasında yol gösterdikleri için büyük bir önem taşırlar. İşte söz konusu fikirlerden oluşan felsefe tarihi, MÖ 6. yüz yılın ilk on yılı ve çeyreğinde, dünyanın Batı diye tabir edilen yanmküresinde başlamıştır. Yaklaşık olarak iki bin altı yüz yıllık bir süreçten meydana gelen bu entelektüel tarih, her biri kendi içinde farklılık gösteren dört ana kısma ayrılır. Bunlardan birinci
15
Felsefenin Kısa Tarihi kısım llkçağ felsefesine, ikinci kısım Ortaçağ felsefesine, üçün cü kısım modem felsefeye ve dördüncü kısım da pek çok yönü
itibariyle modem felsefeyle benzerlik sergileyen, onunla çoğu durumda bir süreklilik ilişkisi içinde bulunan çağdaş felsefeye, daha doğrusu 20. yüzyıl felsefesine tekabül etmektedir. Bu dört ana kısımdan her biri kendisini takip edecek olan kısma, kendisi nin bazen içinde,
ama
çoğu zaman da dışında kalan, dolayısıyla
onu devam ettirmekle kalmayıp yeniyi de büyük bir güçle haber veren, bir geçiş noktası olarak niteleyebileceğimiz bir ara çağ, yüzyıl veya akımla bağlanır. Birinci kısmı oluşturan llkçağ felsefesi, sadece felsefenin baş ladığı değil, fakat aynı zamanda standarbrun belirlenip kondu ğu felsefe dönemini ifade eder. Bu felsefe, kendisiyle eşzamanlı olarak, hatta bazı durumlarda kendisinden önce başlayan Doğu düşüncesinden aynlarak, hakiki felsefe diye tanımlanan bir fel sefe tarzında zuhur etmiştir. Doğu'dakinin çoğu zaman felse fe addedilmeyip, bir tür ilham ya da mistisizme dayalı hikmet olarak görülmesinin nedeni bellidir. Dine veya mistisizme da yanması, metafizik veya varlığa dair bir düşünümden yoksun kalarak felsefeyi pratik meseleler üzerine bir hikmet olarak algı laması ve dolayısıyla, sözlü bir biçimde ve rasyonel/ argümanta
tif bir yapının dışında bir yol üzerinden ortaya konmasıdır. Fel sefeyi, bu şekilde Doğu'da olmayanlar üzerinden tanımlamakla kalmayıp bir anlamda evrensel bir felsefe şeklinde cisimleştiren llkçağ felsefesi, nitekim muthos'tan logosa, mito-poetik düşünce den rasyonel düşünceye ve tekil olaylara dair doğaüstü bir açık lamadan doğal nedenlere dayalı genel ve teorik bir açıklamaya geçişle başlar veya örtüşür. O, Bablı bilgelik severin duyduğu hayret ve merakın sonunda ortaya çıkmış bir entelektüel faaliyet ve ürün olarak da başından sonuna bir yazılı gelenek yoluyla gerçekleşir. Bu, tam tamına moderniteyle veya Avrupa sömür geciliğinin doğuşuyla birlikte ortaya çıkan Doğu-Bab ikiliğinin veya Doğu/Doğulu'nun duygusal, tekilci, yerel ve pratik diye tanımlandığı yerde Bab/Bablı'nın akıl ve teori yoluyla genellik
16
Giriş ve evrensellik üzerinden ifade edildiği meşhur dikotominin de ilk örneğini meydana getirir. llkçağ felsefesi, birincisi Helenik, ikincisi de Helenistik-Roma felsefesi olacak şekilde, iki ana bölüme aynlır. Bunlardan MÖ 6. yüzyılda başlayıp Aristoteles'in ölüm tarihi olan MÖ 322 yılına kadar devam eden birincisi tamamen Yunanlırun felsefesi olarak, kendi içinde üç ayn döneme aynlır. Kitabımızın birinci bölümü ne karşılık gelen Helenik felsefenin merkezi figürü Sokrates'tir. Nitekim Helenik felsefenin ikinci döneminde çağdaşlan Sofist lerle birlikte, Yunan'da felsefenin gökyüzünden yeryüzüne in mesi, varlık felsefesinden bir tür siyaset felsefesi ve etiğe dönmesi hareketinin temsilciliğini yapan Sokrates'ten önceki düşünürle re Presokratikler adı verilirken, onu takip eden sistem filozoflan olarak Platon ile Aristoteles, literatürde Sokrates'in öğrencileri olarak geçer. Doğa felsefesi Presokratiklerin varlık üzerine naif ve masum olduğu kadar bir o kadar da derinlikli düşünümle rinden meydana gelir. Ayıu şekilde tarihin tarudığı ilk ve büyük felsefe sistemlerinin kuruculan ?laton ve Aristoteles'in felsefele ri de bütünüyle teorik bir etkinlik. dünyayı, hayab ve toplumu algısal görünüşlerin ötesine geçerek anlamlı kılma ve açıklama çabası şeklinde tezahür eder. Hel�nik felsefenin son düşünürü Aristoteles'in ölümü ayıu zamanda kent devletinin sonuna, onun hayabnın son yıllarında ünlü fatih lskender'in hocalığını yapması da likçağ felsefesinin ikinci bölümünü oluşturan Helenistik-Roma felsefesinin siyasal olarak imparatorluk zemini üzerine inşa edilmiş olması olgusu na gönderme yapar. Felsefenin Kısa Tarihi'nin de ikinci bölümünü işgal eden Helenistik-Roma felsefesi, büyük ölçüde Atina'da, tek merkezli bir felsefe olarak gelişen Helenik felsefenin aksine, başta Atina, lskenderiye ve Roma olmak üzere pek çok merkezde icra edilmiştir. Yine o, birincisinin sadece anlama ve açıklama ama cına dönük teotjk bir felsefeden meydana geldiği yerde, pratik bir felsefe olarak tezahür etmiştir. Helenistik-Roma felsefesinin Yunanlılar tarafından kurulan, ama Roma'da büyük bir güçle
17
Felsefenin Kısa Tarihi
temsil edilen üç ana akım ya da okulu olmuştur. Bunlardan bi rincisi Epikürosçu, ikincisi Stoacı, üçüncüsü de Septik Okul'dur. Üçünün de özgün ve yeni olup katkı yaptıkları yer etik ağırlıklı pratik bir felsefedir. tıkçağ felsefesinden Ortaçağ felsefesine geçişte temas nokta sıru Yeni-Platoncu felsefe meydana getirir. Gerçekten de bu fel sefenin kurucusu olan Plotinos'un, doğrudan doğruya Platon' un felsefesinden, Platon'un İyi İdeasırun bizatihi kendisi ve ikinci olarak da nasıl bilinebileceğiyle ilgili belirlemelerinden yola çık tığı rahatlıkla söylenebilir. Başka bir deyişle, bu Yunani filozo fun bir ayağı tamamen arkadadır, Helenik felsefeye demir atıruş durumdadır. Fakat onun bir ayağı da gelecektedir. Zira o, varlı ğı felsefesinin temelini meydana getiren Bir olan'dan hareketle aşağıya doğru bir iniş, varlığa ek olarak bilgi, aşk ve etiği de Bir olan'a doğru bir çıkış hareketi üzerinden açıklayan felsefesiyle, Ortaçağın teolojik veya din temelli felsefelerine ihtiyaç duyduk ları ikili hareketi ve dolayısıyla da gerekli terminoloji ve açıkla mayı sağlar. Hristiyan felsefesinin ilk büyiik düşünürü olan Aziz Augustinus'un bir Platoncu/Yeni-Platoncu düşünür olmasırun, bu felsefede neredeyse Skolastik dönemine kadar Platonik bir çerçevenin baskın çıkmasının, İslam dünyasında ise Meşşai fi lozofların olduğu kadar İşraki filozofların da en çok Plotinos'tan ilham almış olmalarının nedeni, öyle sanılır ki budur. Felsefe tarihinin ve dolayısıyla kitabımızın ikinci kısmı, Orta çağ felsefesinden meydana gelir. Ortaçağ felsefesi dünyaya çoğu yer ve durumda hakim olan pozitivist önyargıdan, onun bir par çasıru oluşturan İslam felsefesi ise bizim kültür dünyamıza şu ya da bu sebeple damgasıru vurmuş olan Batıcı bakıştan dolayı ihmal edilmiş, daha doğrusu bilinçli olarak göz ardı edilmiş bir felsefeye tekabül eder. Bu felsefenin, İlkçağ felsefesinde olduğu gibi bütünüyle seküler bir felsefe olmadığı, özerk olmayıp dine tabi bulunduğu, felsefenin ezeli-ebedi problemlerini ele almak yanında, dini dünya görüşünü anlamlandırıp temellendirmek amacıyla oluşturulmuş olduğu doğrudur. Fakat Ortaçağ felsefe-
18
Giriş
sinin sadece ve bizatihi kendi içinde değil, fakat modem olanın anlaşılması bakımından da çok büyük bir önem taşıdığı veya Aquinalı Thomas ya da Farabi'nin, filozofluk kalitesi ve kapa sitesi bakımından Aristoteles'ten daha aşağı bir düzeyde bulun madıkları da doğrudur. Din ile felsefenin bir araya gelemeyece ğini, dini felsefenin ya da aynı anlama gelmek üzere Hıristiyan veya İslam felsefesinin olamayacağını ileri süren ve dolayısıyla felsefenin ezeli-ebedi ve evrensel felsefi problemlere verilecek rasyonel yanıtlardan meydana geldiğine inanan kimselerin ga liba şu olguyu dikkate almalarında büyük yararlar vardır. Sos yal ve politik koşullardan bağımsız bir düşünce ya da felsefe olamaz. Dünyaya ve geçmişe, Batı'ya ve Doğu'ya dair vukufiyetleri mizi geliştirmek açısından bilinmesi ve kendisine mümkün ol duğu nispette nüfuz edilmesi gerektiğine inandığımız Ortaçağ felsefesi kendi içinde iki ayn felsefe geleneğinden ve dolayısıy la iki ayn bölümden oluşur. Bunlardan birincisi, tarihsel olarak daha eski olan Hristiyan felsefesi, diğeri de İslam felsefesidir. İşte bundan dolayı, kitabımızın üçüncü bölümü Hıristiyan fel sefesine, dördüncü bölümü de İslam felsefesine aynlmıştır. Söz konusu iki felsefe, yerel ya da kültürel farklılıklan bir tarafa bı rakılıp doğrudan doğruya felsefenin ana konulanndan hareket edilec°ek olursa, birkaç noktada aynntılardaki kimi önemli farklı lıklara rağmen özde mutlak bir birlik sergiler. Bu noktalardan bi rincisi, varlığın Tann'nın varoluşu ve yaratıcı eylemi üzerinden veya teleolojik olduğu kadar hiyerarşik bir varlık anlayışı üze rinden açıklanması çabasından meydana gelir. Bilgi söz konusu olduğunda, gerek Hıristiyan gerekse İslam felsefesi, çoğu zaman aklın imanı tamamlayıcı karakterine vurgu yapan bir anlayışla, Tann'nın ve ilahi hakikatlerin kimi zaman ilahi bir aydınlanma ya ama çoğu zaman da akla dayalı bilgisinin imkanı üzerinde durur. Etik söz konusu olduğunda, her ikisinde de ilahi bir yol göstericiliğe muhtaç insanın eylemlerini kaynağında Tann'nın olduğu bir ahlak yasasına uygunluk açısından yargılayan deon19
Felsefenin Kısa Tarihi
tolojik etik anlayışları egemen olur. Buna mukabil, siyaset felse fesi açısından bakıldığında, Ortaçağın temel probleminin kamil müminlerden meydana gelen, adaleti tecessüm ettirmiş bir ce maat ya da topluluk yaratmak olduğu söylenebilir. Felsefe tarihinin üçüncü kısmı modern felsefeden meydana gelir. Felsefe terminolojisi veya literatüründe, modern aslında, aralarındaki mutlak süreklilik ilişkisinden dolayı çağdaşı, yani 20. yüzyılı da ihtiva edecek şekilde kullanılmakla beraber, ben felsefenin kendi içinde yaşanan önemli aynmlaşmalardan veya felsefede bu dönemde belirginleşenin süreklilikten ziyade bölün me olmasından dolayı, moderni çağdaştan ayırıyorum. Moderni ve özel olarak da felsefi modernliği tarihsel açıdan 17. ve 18. yüz yıllara konumlayacak veya demirleyecek olursak, Ortaçağ felse fesi ile modern felsefe arasındaki temas veya geçiş noktasının Rönesans felsefesi olduğu söylenebilir. Her ne kadar bir başına Ortaçağ kültürü veya felsefesinin baştan sona Tanrı, buna muka bil Rönesans felsefesinin esas itibariyle insan merkezli bir felsefe olması olgusu bile ikincisinin hemen tamamıyla yeni ve moderni temsil ettiği izlenimini verse bile, o, hem yepyeni bir çağ hem de bir geçiş dönemi olmak durumundadır. Gerçekten de Röne sans aynı anda hem Ortaçağ, hem de Yeniçağdır veya bir yandan Ficinus, Erasmus ve Luther'de olduğu gibi bir hayli dindar bir yandan da Machiavelli ve Montaigne örneklerinde olduğu üze re, çok aşikar bir biçimde dünyevidir. Dahası, Rönesans felsefesi Aristotelesçiliğin, kendisine antikiteden miras kalan Platonculuk ve Stoacılık benzeri düşünce akımlarıyla birlikte hakim olması nedeniyle de Ortaçağ felsefesiyle bir süreklilik arz eder. Kitabı mızın beşinci bölümünün konusunu oluşturan Rönesans felse fesi, burada sırasıyla hümanizm, reformasyon, bilim hareketi ve siyaset felsefesi konulan üzerinden incelenmektedir. Kitabın üçüncü kısmını oluşturan modern felsefe, sırasıyla albncı bölümde 17. Yüzyıl Felsefesi, yedinci bölümde ise Aydın lanma Felsefesinden meydana gelen bir bütün olarak mütalaa edilmiştir. 17. Yüzyılın görüşleri incelenen filozof figürleri ara-
20
Giriş sında felsefi modernliğin kurucusu olarak değerlendirilen Des cartes, Bacon ve Hobbes ile Descartes'ın Spinoza ve Leibniz gibi rasyonalist izleyicileri yer almaktadır. Oysa Aydınlanma felse fesinin görüşleri ele alınan önemli filozofları arasında ise lngiliz ve lskoç Aydınlanmasının önde gelen şahsiyetleri olarak Locke ve Hume, Fransız Aydınlanmasının merkezi figürleri olarak Montesquieu, Voltaire, D'Holbach, Diderot ve Rousseau, Alman Aydınlanmasının en önemli ismi olarak da Kant bulunmakta dır. Modem felsefe, söz konusu tarihsel süreç ve filozof figürler dışında kitapta tematik olarak da modernliğe özgü akılcılık, bi limcilik ve ilerlemecilik tutumlarıyla ilişkilendirilerek ve hatta Aydınlanmanın yaklaşık üç yüzyıllık bir sürecin ardından ni hai zaferini ilan edecek seküler manbğı üzerinden tarbşılmışbr. Bu açıdan bakıldığında, modem felsefenin varlık söz konusu olduğunda nihai tutumunun, öncelikle modem bilimin talep ettiği mekanik dünya tasavvuruna uygun olarak çoğu zaman ya zihin/beden veya ruh/madde düalizmi ya da materyalist bir monizmle belirlenen statik töz metafiziği olarak, sonra da kısmen lngiliz deneyimcileriyle Kant'ta kendisini gösteren bir fenomenalizm şeklinde tezahür ettiği söylenebilir. Onun, episte moloji açısından da, yine modernlik ruhunun motoru olan bili min eJ:kisine bağlı olarak resmi veya standart birtakım öğretilere sahip olduğu söylenebilir. Bu öğretilerden birincisi rasyonalizm, diğeri de ampirizmdir. Onda bu ikisinin bir sentezi, ancak 18. yüzyılda Kant'ın transandantal felsefesi tarafından gerçekleşti rilecektir. Değer açısından, yani etik söz konusu olduğunda, art alanında yükselmekte olan liberal kapitalizmin bulunduğu mo dem felsefe, değer dünyasını dini dünya görüşü karşısında ba ğımsızlığını kazanıp gelenekten kopmuş modem özneden veya birinci şahsın bakış açısından hareketle inşa eder. Söz konusu egoist ve doğalcı etik anlayışı, Kant'ın ödevi ve ahlaklılığı insa nın doğal yanından bağımsız bir biçimde inşa etme yönündeki çabalarına rağmen, varlığını 19. yüzyıla kadar aynıyla devam et tirecektir. Yine aynı bağlamda ve bu kez siyaset felsf��i açısın-
21
Felsefenin Kısa Tarihi
dan ele alındığında, modem felsefenin siyasal alanı bir toplum sözleşmesi anlayışı ve doğal haklar öğretisi üzerinden kurduğu söylenebilir. Kendisini, bütün süreklilik noktalarına rağmen çağdaş fel sefeden ayırdığımız modem felsefeyi veya 17. ve 18. yüzyılla rın felsefesini 20. yüzyıl felsefesine bağlayan temas veya geçiş noktası, tıpkı daha önceki temas noktalan gibi, hem selefini de vam ettiren hem de halefini barındırıp önceleyen bir çağ olarak 19. yüzyılın felsefesidir. Kitabımızın bir bütün olarak sekizinci bölümünün konusu olan 19. yüzyıl felsefesi, gerçekten de bir yandan pozitivizm, Marksizm, yararalık ve evrimcilik benzeri akımlarıyla moderni veya Aydınlanmanın bilimci ilerlemeciliği ni sadece şekil değiştirmiş olarak devam ettirir. Fakat diğer yan dan da romantizm ve idealizmiyle ona bir tepki oluşturur. Bu yüzden 19. yüzyılın, felsefede büyük bir bölünmenin yaşandığı bir çağ olduğu söylenebilir. Bölünme bir yandan Aydınlanma nın din ve metafizik karşıtı akılalığıyla bilimciliğini bu yüzyılda da aynıyla devam ettiren felsefi modernizm ile Aydınlanmanın kuru ve akıla mantığına karşı çıkışla vücut bulan romantizm ve idealizm arasındadır. Romantik tepkinin kitabımızda ele alınan sahipleri Vico, Herder, Schiller, Schelling, Schopenhauer ve Ni etzsche, idealist reaksiyonun temsilcileri de Fichte ve Hegel' dir. Gerçekten de söz konusu idealist reaksiyonerler Aydınlanmanın akıl kavrayışıyla doğalalık ve liberalizminin kuşkuculuk, mater yalizm ve anarşiye götürdüğünü düşünmüşlerdi. Fakat onlar bu noktada kalmayıp akıl, bilim ve özgürlüğün korunup savunu lacaksa eğer, bunun ancak dinin, tabiatın ve tarihsel dünyanın yeni ve daha farklı bir şekilde düşünülüp anlaşılmasını müm kün kılacak idealist bir zemin üzerinden veya perspektiften ya pılabileceğini ileri sürdüler. Demek ki tohwnlan önemli ölçüde 19. yüzyıl felsefesinde atı lan 20. yüzyıl felsefesinin, bir kere her şeyden önce çok sayıda filozof ve akımdan meydana gelen alabildiğine �engin bir felsefe olduğu söylenebilir. Nicelik açısından geçerli olan bu durumun, 22
Giriş nitelik açısından geçerli olup olmadığı epeyce tarbşmalı bir ko nudur. Nitekim bu felsefenin aslında, her ne kadar psikanaliz ve sosyal teorinin etkisi ve interdisipliner bir yaklaşımın güç kazanmasıyla birlikte içerik yönünden de zenginleşse bile, daha önceki yüzyılların felsefelerinin derinliğinden ve ağırlığından epeyce bir şeyler yitirmiş bir felsefe olduğu kabul edilir. Bu çağ da, antik çağların büyük filozoflarından Platon ve Aristoteles'in bırakınız benzerini yanlarına yaklaşacak bir filozofun dahi bu lunmadığı söylenir. Ama bir yandan da unutmamak gerekir ki, çağdaş felsefe, felsefeyi belirleyen üç boyutun üçünün birden ilk kez temsil edildiği bir felsefe olmak durumundadır. Bu boyutlar da sırasıyla kurucu veya bütünleştirici boyuttan, çözümleyici ve nihayet eleştirel boyutlardan meydana gelir. Bunlardan kuru cu boyut, felsefenin dünyanın, toplum veya hayatın çok çeşitli fenomenlerini birlikli bir teori ya da yapı üzerinden kurmaya veya anlaşılır hale getirmeye çalışan yönünü ifade eder. Nitekim kitabın dokuzuncu bölümünü meydana getiren ve Bergson ve Whitehead dışında James ve Dewey gibi pragmatist filozoflar ta rafından temsil edilen "Çağdaş Metafizikçiler"in felsefeleri, 20. yüzyıl düşüncesinin kurucu veya metafiziksel boyutunu mey dana getirmektedir. F�lsefenin ikinci boyutu olan çözümleyici boyut, felsefe
nin görevinin kuruculuk veya sentezle ilgili bir görev olmayıp, esas olarak analitik bir görev olduğu inanayla metafiziğe kar şı çıkarken, modem felsefenin Aydınlanmaa ve bilimci bakış açısını 20. yüzyılda devam ettirir. Kitabın onuncu bölümünün konusunu oluşturan analitik felsefenin üç farklı versiyonundan söz etmek mümkündür. Bunlardan birincisi, felsefe tarafından keşfedilecek hakikatlerin bulunmadığını, felsefeye düşen işin de birtakım hakikatleri keşfetmeye kalkışmak yerine, düşüncelerin mantıksal yönden açıklığa kavuşturulmasını sağlamak olduğu nu bildiren görüşle karakterize olan analitik felsefe anlayışıdır. Bu anlayış, esas olarak mantıkçı pozitivizm tarafından temsil edilmiştir. Onun ikinci versiyonu felsefenin işinin düşüncelerin
23
I
rl•ı'/ı•t1111
� ,,.,,
'l'ıffıhı'
·•�ılo.lıj\ıı ı.. .ı vu� tu rulması olduğunu ileri sürerken, bunun ancak lı•INl'fl /lıll'nnelerin mantıksal formuna ve dilsel yapısına ilişkin lıir ıınııliz yoluyla söz konusu olabileceğini dile getirir. Söz ko nusu
versiyonuyla analitik felsefe, bu kez Moore, Frege, Russell
ve Wittgenstein tarafından temsil edilmiştir. Analitik felsefe nihayet üçüncü olarak, kuşatıa felsefi sistemlere veya bizatihi metafiziğin kendisine karşı çıkıp, ayrıntılar ve özgül problemler üzerinde yoğunlaşır. Analitik felsefenin sağduyuya ve gündelik dile yakın duran bu üçüncü versiyonuyla bu kez gündelik dil felsefesi anlayışında, ikinci dönemin Wittgenstein'ında ve meş hur söz edimleri teorisinde karşılaşırız. Felsefenin esas itibariyle kapsamlı bir eleştiri etkinliğinden meydana gelen üçüncü boyutuyla ise, onun üçüncü büyük ge leneğini oluşturan, kaynağında çok büyük ölçüde 19. yüzyıl fi lozofu Nietzsche'nin bulunduğu Kıta felsefesinde karşılaşırız. Kitabın on birinci bölümünü meydana getiren bu felsefe anlayışı öncelikle ve büyük ölçüde radikal bir eleştiriyle karakterize olur. Onu belirleyen şey hümanizme, özne merkezli modem metafi
zik anlayışına, ilerlemeci tarih tasavvuruna yönelik radikal bir eleştiridir. Bununla birlikte, Kıta felsefesinin tL melinde esas ola rak alabildiğine güçlü ve kuşatıa bir pozitivizm ya da bilimcilik eleştirisi bulunur. Buna göre o, sırasıyla "bilimsel kültüre dair bir eleştiri"den, "bilimsel kavrayışın doğasına ilişkin bir kritik" ve nihayet "rasyonel özneye ilişkin bir eleştiri"den meydana ge lir. Kıta felsefesi geleneği içinde yer alan filozofların önemli bir bölümü için, söz konusu üç eleştiri veya ana tema arasında yakın bir ilişki vardır. Örneğin Heidegger, bizi Kartezyen benlik dü şüncesini reddetmeye götüren nedenlerin dünyaya dair bilimsel anlama ya da kavrayışımızın ikincil veya türetimsel bir anlama olduğunu fark etmemizi sağlayan nedenlerle bir ve aynı neden ler olduğunu ileri sürer. Dahası o, burada kalmayıp söz konusu Kartezyen benliğin insanları veya modem düşünceyi doğayı salt bir araştırma ve sömürü nesnesi olarak görmeye sevk ettiğini ile ri sürer.
24
Giriş
Söz konusu eleştiriler, bazen de Kıta felsefesinin farklı okulla n tarafından ayn ayn hayata geçirilmiştir. Örneğin bilimsel kül tür eleştirisini özel olarak Eleştirel Teoride ve bazen postyapısal cı bazen de postmodern bir düşünür olarak görülen Foucault'da buluruz. Fakat esas fenomenolojik gelenek ve bu gelenek içinde konumlanan varoluşı;uluk, bilimsel kültürü, yol açtığı nesneleş tirme tutumu ve yabancılaştıncı etkisi üzerinden radikal bir eleş tiriye tabi tutar. Bilimciliğe, bilimsel kavrayışın doğasına dair bir kritik üzerinden yöneltilen eleştirinin en mükemmel örneğini ise hermeneutikte bulmaktayız. Gerçekten de doğa bilimlerinin öncelikle yöntemi itibariyle evrensel, ikinci olarak nesnellik ve tarafsızlığın timsali ve nihayet hakikate doğru yürüyüşün temi nab olduğu iddialan önce Dilthey, sonra da Gadamer tarafından sert bir eleştiriye tabi tutulur. Bilim ideolojisinin öngördüğü ras yonel özne anlayışı ise başta feminizm, postyapısalcılık ve post modernizm olmak üzere, pek çok Kıta felsefesi okulu tarafından eleştirilmiştir.
25
BİRİNCİ BÖLÜM Antik Felsefe Felsefe, çok kabaca ve şimdilik alg{sal görünüşlerin ötesine geçe rek, hayatı, bir bütün olarak varlığı, toplumu ve insanı anlama, açıklama ve anlamlı kılma çabası olarak tanımlanabilir. Dünya üzerinde bu çaba içinde olmamış, hayatı ve dünyayı anlamlı kıl maya kalkışmamış bir toplum yok gibidir. Bununla birlikte, söz konusu anlamlı kılma çabasının biraz daha teknik bir biçimde, tamamen düşünsel veya entelektüel bir faaliyet olarak ve bir takım argüman veya akıl yürütmeler üzerinden gerçekleştiği söylenebilir. lşte bu anlamıyla felsefe MÖ 6. yüzyıl ile 5. yüzyıl arası�da kalan bir dönemde, aynı anda dünyanın birçok yerinde başlamıştır. Akdeniz'in doğusunda, güneyinde ve kuzeyinde, Çin ve Hindistan'da birtakım bilge insanlar, karşı karşıya kal dıklan kaotik yapı ya da düzenle hesaplaşırken, üyeleri olduk lan kültürlerin yerleşik alışkanlıkları, dini inançları ve mitolojik inanışlarıyla yetinmeyerek yeni bir düzen oluşturmaya çalıştılar. Felsefe, bu farklı bölgelerde, bazen din ile karışmış olarak, ba zen de dinden tamamen bağımsız rasyonel bir etkinlik şeklin de ortaya çıkmıştı. Gerçekten de felsefe, Zerdüşt (MÖ 628-551) üzerinden lran'da, Thales'in (MÖ 625- 547) şahsında Yunan'da, Siddhartha Gautama (MÖ 563-545) benzeri bilgeler üzerinden Hindistan'da, Konfüçyüs (MÖ 551-479) ve Lao-Tze (MÖ 6. yüz yıl) gibi düşünürlerin şahsında da Çin'de kendini göstermişti. 27
Felsefenin Kısa Tarihi
Söz konusu bilgelerin ilgileri kadar, içinde bulundukları ko şullar da farklılık göstermekteydi. Dolayısıyla, felsefeden farklı şeyler anlayan, farklı felsefe kavrayışlarına sahip olan bu bilge ler, hakikat yolunda kendi mizaçlarıyla kültürlerinin vurduğu damga veya temin ettiği perspektifin de katkısından yararlana rak, azımsanmayacak derecede ilerleyip önemli merhaleler kat ettiler. Dunım böyle olmakla, yani her farklı kültür, hakikatin açımlanmasına önemli katkılar yapmış olmakla birlikte, zaman içinde bunlardan bir tanesi kabul gördü veya başta rasyonel ya pısı ve bu yapıya uygun düşen metafiziğinden dolayı öne çıka rıldı. Bu da hiç kuşku yok ki, Batı Ege kıyılarında MÔ 6. yüzyılda başlayan Grek felsefesiydi. Yunan Felsefesini
öne Çıkaran Nedenler
Thales'le başlayan Antik Yunan felsefesi, yaklaşık bin yıllık bir süre boyunca olağanüstü büyük ve önemli adımlar attı. Bunun la birlikte, Yunanlılar beşeri bilgeliğin, yani bilim ve felsefenin inşası noktasında işe sıfırdan başlamamışlardı. Onların bu nok tada, başka kültürlerden çok şey aldıkları söylenebilir. Onların kozmosun birliği, matematiğin güzelliğiyle ilgili düşüncelere ve daha birtakım dini fikirlere ulaşmalaruu, bu sıralarda büyük öl çüde Pers kültürü sağladı. Persliler sayesinde keşfettikleri kül türel unsurların başında, Zerdüştçülüğün tektannalık, ruhun ölümsüzlüğü ve iyi-kötü düalizmi gibi ana öğretileri gelmektey di. Aynı şekilde Yahudi düşüncesinden de önemli etkiler alan Yunanlılar Çin, Hint ve Pers düşüncesi yanında, Akdeniz'in güneyi ve doğusundaki uygarlıklardan da etkilemnişti. Mısır ve Mezopotamya'daki antik uygarlıklardan kompleks birtakım astronomi sistemleriyle oldukça ileri bir matematiği almışlardı. Fakat Yunanlılar, başka kültürlerden almış oldukları hiçbir şeyi aldıkları yerde bırakmadılar. Gerçekten de onların, her ne kadar Doğu düşüncesi ve biliminden yararlanmış olsalar da ge nelleme ve theoriaya yükseldikleri; bilgiyi pratik bir kaygı içinde olmadan, bizatihi kendisi için istemiş olmaları nedeniyle, rasyo28
Antik Felsefe ne! düşüncenin gerçek anlamda başlabası oldukları söylenebi lir. Mısır ve Mezopotamya' da bilim, olgu toplama, pratik ilgi ve ihtiyaçlara cevap arama aşamasının ötesinde, kuramsal nitelikte sorulara yönelememiş, dolayısıyla sistemli bir yapı kazanama mışb. Yine, Çin, Hint, Mısır ve Mezopotamya' daki bilimsel ve felsefi düşüncenin, pratik bir yönelimi ,olduğu yerde, Yunanlı doğaya çıkar gözetmeksizin, bilmek amaayla bilmek için yönel miş, tek tek örnek ve olgularda kalmayıp, genel olana ve theo riaya yükselmiştir. Gerçekten de sözgelimi Mısırlıların, felsefe ateşini yakmak için olmazsa olmaz kıvılamlar olan hakikat aşkı ve bilgiyi bizatihi kendileri için isteme tavrından yoksun bulun dukları, onu sadece pratik bir amaca hizmet ettiği ölçüde istedik leri yerde, Yunanlılar bilimi yaratmadıysalar bile, onu tamamen farklı bir düzleme taşımışlardır. Başka bir deyişle, gerek Mısırlılar gerekse Babilliler, önemli ölçüde dini mülahazalar tarafından yönetilen pratik yaşamların da hemen tamamen deneme-yanılma yöntemine dayandıkları ve nedenler alanı dini dogmalarca belirlendiği için bu yöntemin neden işlediği sorusunu sorma ihtiyaa hissetmediler. Oysa Yu nanlılar "neden?" ya da "niçin?" sorusuna yöneldiler ve nedene dönük ilgi de doğallıkla genelleme ihtiyaana yol açb. Buna göre, Mısırlı, elbette ateşin çok faydalı bir alet olduğunu biliyordu. Çünkü onun tuğlalannı sertleştiren, evini ısıtan, camın ve çe şitli metallerin ortaya çıkışını sağlayan şey, ateşti. Mısırlı, ateşle bütün bunları başarıyla yapmış ama çoğunlukla pratik hayabnı idame ettirmesini mümkün kılan sonuca ulaşmakla yetinmişti. Yunanlı ise burada kalmayıp bir üst düzleme yükselerek, tuğla ocağındaki, kalpteki, güneşteki ateş olarak, bir ve aynı şeyin bu kadar farklı şeyi neden ve nasıl yapbğını sormaya geçti. Buraya geçtiği zaman da doğallıkla ateşin doğasının ne olduğu, ateş ola rak onun temel özelliklerinin ne olduğu sorusuna, ateşin özünü araşbrmaya geçmiş oldu. İşte Yunanlıların bilim ve felsefede at bğı dev adımı oluşturan şey, bu geçiştir yani daha yüksek genel lemelere doğru gerçekleştirilen ilerlemedir.
29
Felsefenin Kısa Tarihi Ayru şekilde Çin ve Hint'teki felsefe de zaman zaman mitolo jil< düşünce ve dini açıklamayla iç içe geçmiş, sadece dini bir hik met düzeyinde kalmıştı. Başka bir deyişle, Çin ve Hint düşün cesi çoğunlukla dini düşünceyle kanşmış olup, zaman zaman da pratik bir nitelik arz etmişti. Sözgelimi Çin felsefe sistemle rinin, Lao-Tze'nin Taoculuğunun felsefeden ziyade bir mistisiz me tekabül ettiği, bizzat kendi itirafıyla "yaratıcı değil fakat bir taşıyıcı olduğunu" söyleyen ve dine sıkı bir biçimde bağlı olan Konfüçyüs'ün ise bir filozoftan ziyade, ahlak vaizi olduğu ve metafiziksel konularla ilgili derinlikli bir kavrayışa sahip olma dığı söylenir. Hint'te ise çeşitli felsefi sistemler gerçekten olmuş olsa da Hint felsefesi dinle olan temasını hiçbir zaman kopar mamış ve öte dünyaya dönük karakterinin düşünce dünyasına yabancı kalması nedeniyle, hiçbir zaman müstakil bir karakter kazanamamıştır. Oysa Yunan' da felsefe, dini ya da mitolojil< düşünceden ko puşun sonucunda, doğal olayların; doğaüstü değil de doğal ne denlerle açıklanması gerektiği inancıyla, insan aklına dayanan bağımsız bir faaliyet olarak başlamıştır. Gerçekten de yerleşil< halk dini veya mitolojil< düşünceyi reddetmemekle birlikte, onun sunduğu açıklama tarzından tatmin olmayan Thales, Anaksi mandros ve Anaksimenes gibi filozoflar eliyle kurulan felsefenin Yunan'daki doğuşuna damgasını vuran olay, muthostan logosa; efsaneye dayalı tekil açıklamadan, akla dayalı genel açıklamaya geçiştir. Bu filozoflar, evrenin kökeni ve doğasıyla, doğal dün yada ortaya çıkan süreçlerle ilgili problemlere getirilen mitolojil< açıklamanın yerine akla dayalı bir açıklamayı geçirdiler. Ortaya koydukları felsefi ya da metafiziksel açıklamanın, en azından günümüz bakış açısından alabildiğine ilkel olmasına rağınen, Thales ve arkadaşlarını filozof kılan en temel olgu buydu. On ların dini ya da mitolojil< açıklamanın yerine özellikle bilimsel düşüncenin temelini oluşturan "gözle görünür dünyanın akli ve anlaşılır bir düzeni gizlediği, doğal dünyanın nedenlerinin yine bu dünyanın sınırlan içinde aranması gerektiği ve başka bir kay-
30
Antik Felsefe
naktan yardım görmeyen, özerk insan aklırun bu arayışta ken disinden yararlanılabilecek yegane araç olduğu" inananı ikame etmiş olınalanydı. Gerçekten de sadece Bab felsefesi uzmanları değil Doğu dü şüncesi üzerinde çalışan uzmanlar da Çin ve Hint felsefesinin çoğunlukla, gerçek felsefeye özgü temel bir özellik olarak karşı mıza çıkan argümantatif yapıdan birçok durumda yoksun kal dığını öne sürerler. Böyle bir argümantatif yapıyı hayata geçiren Yunanlı filozoflar, oluşturdukları metafizik üzerinden, bilim ve felsefenin algısal görünüşlerin ötesine geçerek dünyayı ve var lığı anlamlı kılına yönünde rasyonel bir faaliyet olduğunu gös tererek, aslında bir anlamda felsefe yapmanın standardını belir lediler. Yunanlılar, nihayet felsefeyi kuşaktan kuşağa aktarılan bir sözler ya da hikmetler bütünü olmaktan çıkartarak, yazılı bir gelenek üzerinden ifade etmenin ve yazı üzerinden diyalektik bir tarzda tartışmanın ortamı haline getirdiler. Onlann bunu başarmalarını mümkün kılan iki şey vardı: Refah ve merak. Buna göre, içinde felsefenin gelişebileceği top lumun belirli ya da yüksek bir refah düzeyine erişmiş olınası vazgeçilmez bir şeydir. Böyle bir refah toplumunda felsefeyle uğraşacak kişinin, maddi ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmak yerine,_ boş zamana sahip olına zorunluluğu vardır. İşte bu bi rinci k�şul, çeşitli ticaret yollarının birleştiği bir kavşak olan ve başta denizcilik, tanın ve ticaret olmak üzere, çeşitli yollardan oldukça zenginleşen İyonya'da, MÖ 6. yüzyılda fazlasıyla ger çekleşmiştir. Güney'de Mısır'a, Kuzeyde Karadeniz'e, Doğu'da Mezopotamya'ya ve Bab'da da bütün Yunan kentlerine doğru dan erişebilme konumunda bulunan bu zengin liman kentinde, insanlar gerçek bir zenginlik ve genel yönelimi itibariyle maddi ve hümanistik olan bir kültür atmosferinde yaşıyorlardı. öte yandan, kritik zihniyet ve felsefenin doğuşu için gerekli olan ikinci koşul, kişinin merak duyması, kendisine öğretilen ya da sunulanla yetinmeyip, dünyadaki varlıkların, şeylerin, niçin oldukları gibi olınaları gerektiğini anlamaya çalışmasıdır. Bu ko31
Felsefenin Kısa Tarihi şu! ise aslen lyonyalı olan Thales adlı filozofta gerçekleşmiştir. Thales, kendisine sunulan açıklamayla yetinmeyip, varlıkların, şeylerin niçin olduk.lan gibi olmaları gerektiğini anlamaya ve açıklamaya çalışnuştır. Demek ki felsefe, felsefi düşünüş önce sindeki insanın yapbğı gibi, görmek ya da inanmakla ilgili bir konu değildir. Felsefe, merak etmekle, düşünmekle, daha doğru bir deyişle düşünümle, kısacası akıl ile ilgili bir konudur. Felsefe, gözle görülen varlıkların meydana getirdiği çokluğun gerisinde gizli olan birliği, kaosun gizlediği düzeni görebilmekle, algısal görünüşlerin arkasındaki gerçekliği araştırmakla ilgili entelek tüel bir faaliyettir.
Antik Felsefenin Sınıflanması Hint ve Çin kültürü dışta bırakıldığında, MÖ 6. yüzyılda baş layıp ünlü Romalı lmparator Justinianus'un Yunan felsefesini temsil eden son okul olan Atina Okulu'nu kapatbğı MS 529 yılı na kadar uzanan llkçağ felsefesi veya antik felsefe, Helenik felsefe ve Helenistikfelsefe olarak ikiye ayrılır. Bunlardan antik felsefenin ilk 300 yıllık dönemine tekabül eden Helenik felsefe, onun en yo ğun, en güçlü, en parlak dönemine karşılık gelir. Görece çok daha uzun veya yaklaşık 700 yıllık bir tarihi olan Helenistik felsefeyle kıyaslandığında, hemen hemen bütünüyle ona karşıt özellikler sergiler. Buna göre, Helenik felsefe dini veya mito-poetik düşün ceden kopuşla, doğal olayların doğaüstü nedenler yerine yine doğal nedenlerle açıklanması gerektiği inanayla başlarken; He lenistik felsefe, özellikle son dönemlerinde veya Yeni-Platoncu felsefede dine yeniden yaklaşır ve mistik bir karakter kazanır. Helenik felsefenin hem naiflik hem de başka kültürlerle karış mamış olma anlamında saf olduğu yerde, Helenistik felsefe en azından Roma kültürü ve kısmen de Doğu felsefesiyle karışmış olma anlamında Yunan'a özgü saflığını yitirmiş bir felsefedir. Helenik felsefenin doğal siyasi dekoru kent-devletidir, Hele nik dönemin filozofu kent-devletinde mutlu bir hayata erişme idealinin belirlediği etiko-politik sorulara cevap vermeye çalışır.
32
Antik Felsefe Oysa Helenistik dönemin siyasi dekorunda imparatorluk vardır; bu dönemde filozof imparatorluk düzeninin sırurlanru büyüttü ğü dünyada yalnızlaşan ve yabancılaşan insanın ağır problem lerine çözüm getirmeye çalışır. Buradan da anlaşılacağı üzere, Helenik felsefe, büyük bir bölümünde, zaman zaman etik ve po litik konularla yakından ilgilenmiş olsa bile, bütünüyle teorik ve evrenin her yönüyle anlaşılabilir olduğuna inanan tamamen ras yonel bir felsefe olarak gelişmiştir. Oysa Helenistik felsefe, fel sefenin neredeyse tüm diğer disiplinlerini bir kenara bırakarak salt ahlak problemi üzerinde yoğunlaşmış pratik bir felsefedir; o, kimi durumlarda gerçekliğin kavranamaz olduğunu kabul eden septik (kuşkucu), bazen de aklı terk ederek mistikleşmiş bir fel sefe olarak ortaya çıkar. Bunlardan tarihsel olarak Thales ile başlayıp, Aristoteles'in öldüğü MÖ 322 yılına kadar devam eden Helenik felsefe, kendi içinde Presokratik felsefe veya doğa felsefesi, lnsan Üzerine felsefe ve Sistematik Dönem veya Büyük Sokratikler dönemi olarak üçe ay rılır. Antik felsefenin, MÖ 4. yüzyılın son çeyreğinde başlayıp, MS 4. yüzyıla kadar devam eden ikinci büyük dönemi Helenistik
Roma felsefesi de iki ana çağdan ya da felsefe çığırından meydana gelir. Bunlardan birincisi, resmi olarak MÖ 322 ve MS 331 yıllan arasındaki tarihsel döneme karşılık gelen Helenistik çağın felse fesidir. Helenistik felsefenin ana okul ya da felsefeleri, Yunan dün yasında Platon'un Akademia'sıyla Aristoteles'in Lykeium'unun yanı başında kurulan Stoacı, Epikürosçu ve Kuşkucu okullardır. Dönemin ikinci ana çığın ise Roma felsefesinden oluşur.
DOGA FELSEFESİ Antik felsefenin Doğa Felsefesi veya Presokratik felsefe olarak sı nıflanan bu ilk döneminde, felsefe doğa ya da varlık felsefesi ola rak belirmiştir. Başka bir deyişle, felsefe, ilk filozofların görüşle rinde, bir varlık felsefesi, varlık üzerine sistematik bir düşünüm
33
felsefenin Kısa Tarihi
olarak ortaya çıkrnışbr. Bizim bugün kendilerini natüralistler ya da fizikçiler olarak sınıfladığımız ilk doğa filozofları, her şeyden önce bir görünüş-gerçeklik aynını yapmış ve görünüşlerin ya da fenomenlerin gerisinde düzenli bir yapının veya kaha bir ger çekliğin var olduğuna inanmışlardı. Presokratikler bununla da kalmayıp doğanın kendi içinde kapalı bir sistem meydana getir diğini savunarak, doğaya ilişkin açıklamanın yine doğarun kendi içinde aranması gerektiğini ileri sürmüşlerdi. Başka bir deyişle, Presokratikler dış dünyaya bakbklarında bir çokluk gözlemle mişler ve bu çokluğun, ancak ve ancak onun kendisinden çıkbğı ya da türediği bir birliğe indirgenebildiği zaman anlaşılır hale gelebileceğini ve dolayısıyla açıklanabileceğini düşünmüşlerdir. Bundan dolayı, ilk doğa filozofları arkhe problemi üzerinde yo ğunlaşmış ve dış dünyadaki varlıkların kendisinden doğduğu ilk maddeyi belirlemeye çalışmışbr. Buradan hareketle, Presokratik filozofların varlık problemi ne sırasıyla görünüş-gerçeklik, çokluk-birlik, değişme-kalıcılık ekseninde bir çözüm getirmeye çalışmış oldukları söylenebilir. Dünyarun, göründüğü şekliyle çelişik ve anlaşılmaz olduğu nu kabul eden bu filozoflar, görünüşteki çokluğu açıklayacak, ona yapı ve anlaşılırlık temin edecek bir töz, kalıcı varlık ya da birlik arayışı içinde olmuşlardır. Presokratikler, kendi içinde dört dönem ya da okula ayrılırlar. Bu dönem ya da okullar dan birincisi, monistik bir kozmoloji ya da bir madde metafi ziği geliştiren İyonya Okulu' dur. İkincisi, maddeden çok form üzerinde duran ve bir sayı metafiziği geliştiren Pythagorasçı Okul olarak karşımıza çıkar. Birlikten çokluğa geçiş üzerinde yoğunlaşan üçüncüsünü, bir okuldan ziyade dönem olarak ka rakterize etmek gerekir. Söz konusu üçüncü dönem, bir yaruy la Herakleitos'un diğer yaruyla da Parmenides'in felsefesinden meydana gelir. Dördüncü dönemde ise plüralist bir metafizik geliştirmiş olan Empedokles, Demokritos ve Anaksagoras gibi filozoflar bulunur.
34
Antik Felsefe
lyonya Okulu Felsefe tarihinin ilk okul veya düşünce geleneğini oluşturan lyonyalı filozoflar, Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes olarak sıralanır. lyonya veya Miletos Okulu, felsefenin ilk oku lu olarak ortaya çıkarken, Batı Anadolu kıyılarındaki lyonya da Antik Yunan felsefesinin ilk merkezi olarak seçkinleşir. Söz konusu üç filozof, herhangi bir çıkar, pratik amaç gözeterek de ğil de salt bilmek ya da anlamak için felsefe yapmışlardır. öte yandan, Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes, her ne kadar felsefede onların yaşadıkları çağda madde ile ruh arasında bir ayrım yapılmamış olsa da felsefe tarihinin ilk materyalistleri ola rak bilinirler. Nitekim, nedensel bir varlık anlayışı ortaya koyan ve varlığa ilişkin doğru bir açıklamanın maddi, fail, formel ve ereksel olmak üzere, dört ayn nedeni ortaya koyması gerektiğini belirten Aristoteles'e göre, lyonyalı filozoflar yalnızca maddi ne den üzerinde yoğunlaşmışlar ve var olan her şeyin kendisinden türediği arkhe ya da maddi nedeni belirledikleri zaman, varlığı açıklayacaklarını, neyin gerçekten var olduğunu belirleyecek lerini düşünmüşlerdir. Onlar, bundan dolayı aynı zamanda iki ayn anlam içinde monist filozoflar olarak sınıflanırlar. Bu filo zofların monist olarak sınıflanmala nnın nedeni, öncelikle onla rın maddeyi evrendeki tek gerçeklik olarak görmeleri ve varlığın temeline birçok arkhe ya da maddi neden değil de tek bir madde yerleştirmeleridir.
Thales: İyonya Okulu'nun kurucusu, düşünce tarihinin ilk filozofu olduğu kabul edilen Thales'tir. Yedi bilge arasında da adı geçen Thales'in MÖ 6. yüzyılın ilk yansında yaşamış olduğu sanılmaktadır. Thales, bu döneme özgü bilim insanı-filozof tipinin seçkin bir temsilcisidir. Onun özellikle matematik ve astronomi alanında önemli çalışmalar yaptığı kabul edilir. Bilimsel faaliyetleri bir yana, Thales'te felsefe bakımından esas önem taşıyan husus, onun "Neyin gerçekten var olduğu" sorusu üzerinde düşünmüş 35
Felsefenin Kısa Tarihi olmasından kaynaklaıur. Bu çerçeve içinde, doğada var olan şey lerin tüketici bir listesini yapmayı amaçlamayıp, kalıcı bir ger çeklik bulmaya çalışan Thales, görünüş-gerçeklik, çokluk-birlik ayrunı yaparak varlığa önce gelip sonra giden, sürekli değişme halindeki şeylerin ya da fenomenlerin gerçek olamayacağı sonu cuna varmıştı. Başka bir deyişle, "neyin gerçekten var olduğu" sorusunu yarutlamanın yegane yolu, onun gözünde birlik ile çokluk ya da görünüş ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi doyurucu bir biçimde ifade edebilmekten geçti. O, buna göre, gözle görü nen bireysel varlıkların ve değişmelerin oluşturduğu kaosun, çokluğun gerisinde akılla anlaşılabilir, kalıcı ve sürekli bir ger çekliğin var olduğuna inanmıştı. Thales, çokluğun kendisinden türediği, çeşitliliğin gerisindeki bu birliğin "su" olduğunu öne sürmekteydi.
Anaksimandros:
lyonya
Okulu'nun
ikinci
filozofu,
Thales'in öğrencisi ve dostu olan Anaksimandros'tur. Onda da bilimsel faaliyetle felsefi düşünce iç içe geçmiş durumdadır. Dolayısıyla, onda da felsefi görüşlerinden bağımsız olarak, azımsanamayacak ölçüde bir bilim faaliyetiyle karşılaşıyoruz. Karadeniz' e açılan denizciler için bir harita yapan, yine tarih te ilk kez meskun dünyarun bir levha üzerine resmini çizen Anaksimandros kozmolojisinde, dünyarun, saruldığı gibi, bir tepsi değil de genişliği yüksekliğinin üç katı olan bir silindir şeklinde olduğu sonucuna varrruştı. Biyolojide ise, yaşamın denizlerde ve suda başladığıru, tüm canlılann önce denizlerde yaşarruş olup, karaya daha sonra çıktıklanru ortaya koyan bir evrim kurarru geliştirmişti. Anaksimandros Thales'i, sadece bilim alanında değil arkhe ya da maddi töz veya aition konusunda da aşrruştı. Buna göre, o Thales'in maddi töz olarak "su" anlayışına, suyun nicelik ba kırrundan sırurlı, nitelik bakırrundan belirli olduğu gerekçesiyle karşı çıktı. Onun gözünde değişme, doğum ve ölüm, büyüme ve küçülme, çatışma ve savaş, bir öğenin sırurlanru diğerinin aley-
36
Antik Felsefe hine olacak şekilde genişletmesinin bir sonucu olduğuna göre, suyun doğasına aykın bir yapıda olan öğe ya da şeylerin, su içinde nasıl olup da eriyip gitmedikleri sorusuna doyurucu bir açıklama getirmek mümkün olamazdı. Sudan, öyleyse yalruzca ıslak ve soğuk olan şeyler türeyebilirdi. öte yandan su, nicelik bakımından da sınırlıdır. Su gibi nicelikçe sınırlı bir maddeden, sonlu bir madde kütlesinden evreni meydana getiren sonsuz varlık kütlesi doğamaz. Sonsuz sayıda evren olduğunu öne sü ren filozofa göre, evrenin ilk maddesi ya da maddi tözü nitelik bakımından belirsiz, nicelik bakı.niı.ndan sınırsız bir madde ol malıdır. Anaksimandros söz konusu özellikleri taşıyan ilk mad desine belirsiz bir varlık, soyut bir ilke anlamında apeiron adını vermiştir. Anaksimenes: İyonya Okulu'nun sonuncu filozofu Anaksi menes'tir. Anaksimenes, görünüşün gerisindeki akledilir ger çeklik, çokluğun arkasındaki akıl yoluyla kavranabilir birlik, koz mosta var olan her şeyin kendisinden türediği töz olarak aer ya da havayı öne sürmüştür. O, ilk madde olarak havayı seçerken, hiç kuşku yok ki sadece çokluğun veya görünüşün gerisindeki birlik ya da gerçeklikle değil aynı zamanda birlikten çokluğa ge çiş olguşuyla da ilgilenmişti. Bu süreci açıklarken, havadaki sı kışma ve seyrekleşme kavramlarına başvurmuştu. Bu bağlamda, çok muhtemelen dudaklarımızı birbirine yaklaştırıp avucumuza üflediğimiz zaman, ağzımızdan çıkan havanın soğuk, ağzımızı fazlaca açıp, avucumuza üflediğimizde de ağzımızdan çıkan ha vanın sıcak olması gözleminden yararlanan filozofa göre, hava seyrekleştiği zaman ateş, sıkıştığı zaman da rüzgar, bulut, su ve toprak haline gelebilir. Pythagorasçılar
llkçağ Yunan felsefesinin ikinci okulu teolojik, bilimsel ve felse fi görüşleriyle seçkinleşmiş olan Pythagorasçı Okul'dur. MÖ 6.
yüzyılın ikinci yansında Güney İtalya'da, Kroton'da Pythagoras 37
Felsefenin Kısa Tarihi
tarafından kurulmuş olan Okul, llkçağ Yunan felsefesinde, Bab geleneğini temsil eder. Pythagorasçı Okul' un ikinci önemli özel liği, onlarda felsefeyi doğuran, felsefi düşünceyi yaratan motifin değişmesidir. Buna göre Pythagorasçılar felsefeyle salt pratik amaçlarla uğraşmışlardır. Burada amaç, anlamak ya da öğren mekten ziyade arınmak; bilgi yoluyla saflaşarak evren ruhuy la birleşmek olmuştur. Yani Pythagorasçılarda felsefe, varlığın nasıl ve neden meydana geldiği hakkında bir açıklama olmanın ötesine geçerek, bir yaşam tarzı olmuştur. Pythagorasçılarda, üçüncü olarak, madde yerine form, nitelik yerine nicelik, fizik yerine de matematik ön plana çıkmışbr. Buna göre, lyonyalıların maddeyi, bir şeyin kendisinden doğmuş olduğu maddi nedeni temele aldıkları yerde, Pythagorasçılar matematiksel ilkeleri öne çıkarmış ve bir şeyin yapısı, onun yerine getirmek durum unda olduğu işlev, yöneldiği amaç ortaya konulduğu zaman ancak açıklanmış olacağını kabul etmişlerdi. Pythagorasçı Okul'un lyonya Okulu'ndan diğer bir farkı da Pythagorasçı gelenek için de yer alan filozofların sadece bir felsefe okulu değil fakat daha ziyade dini bir tarikat ve hatta politik bir örgüt ya da cemaat meydana getirmiş olmalarıdır. Pythagoras (MÔ 570-500) ve öğrencileri, insan ruhuyla ilgili olarak, bir yanıyla felsefi, diğer yanıyla teolojik iki ayn görüş ge liştirmişlerdi. Pythagorasçılann, Platon'u da derinden etkileyen ruh göçü inana, her şeyden önce, düalist bir insan telakkisine dayanır. Buna göre, insan bileşik bir varlık olup, biri ruh, diğeri beden olmak üzere, iki farklı bileşenden meydana gelir. Bunlar dan ruh temel, asli veya özsel bileşen olup, insanın gerçek özünü meydana getirir. Bu yüzden bedenin yok olup gittiği yerde, asıl gerçeklik olan ruh uçup gitmez; o, ölümsüz olup bedenden ba ğımsız bir varlığa sahiptir. Düalizmleri radikal olan, bu yüzden insanın mutluluğunun temelde ruhta aranması gerektiğini ifade eden Pythagorasçılara göre, bedenle olan ilişkisi ruhun özünü bozup kirletir. Ruh, bedenle olan ilişkisine, bu dünyada yapbğı iyilik ya da kötülüklere bağlı olarak mutlak ölümsüzlüğe erişin-
38
Antik Felsefe ceye kadar bir doğuş çarkı içinde olur ve insanın ölümünden sonra, değer bakımından kendisinden daha yüksek ya da aşağı varlıkların bedenlerine göçer. Ruhun ölümsüzlüğü ve ruh göçü öğretisi, Pythagorasçılar da ikinci olarak, doğanın birliği, varlığın homojenliği ve bütün var olanların akrabalığı öğretisine dayandırılır. Onların psuk heyi insandaki canlılık kaynağı olarak tanımlayan söz konusu öğretisine göre, insan ruhu nefstir, soluktur; aynı şekilde, dün ya da canlı, ezeli-ebedi ve ilahi bir varlık olup, varlığının de vamını kendisini kuşatan sonsuz havaya borçludur. İnsan da ruhunun nefs olduğunu kanıtlayacak şekilde, soluk alıp verdi ği sürece yaşıyorsa eğer, buradan çıkarblması gereken sonuç, insan ile evren, mikrokozmos ile makrokozmos arasında çok yakın bir ilişki olması, bir akrabalık münasebeti bulurıması ge rektiğidir. Bütün hayatın homogenes olduğu öğretisi, Pythagorasçılar da, sadece insanları hayvanlara gerçek bir akrabalık bağı içinde bağlamakla kalmaz, onlara kendilerinin en değerli parçaları nın, özsel doğalarının daha yüksek bir şeyle özdeş olduğunu öğretir. İşte bu durum, insan hayatına bir amaç yükler: Ruhu nu sınırsızca geliştirmek, beden adlı hapishaneye mahkfuniyeti her yQnden en aza indirgemek ve bireysel ruhun özde bir par çası oİd uğu evrensel ruhla birleşmek. Bunun yolu da felsefe ve bilimdir. Felsefeyi bir tür annma ya da kurtuluş, doğuş çarkın dan kurtulma yolu olarak tanımlayan Pythagoras, müritlerinin ya da öğrencilerinin salt dinleyiciler veya sıradan insanlar ve