Toplumun Aynasında Ayı [1 ed.]
 97897560516702

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

TOPLUMUN AYNASINOA AYI

KiTAP YAYINEVI- 152 iNSAN VE TOPLUM Dizisi - 31 TOPLUMUN AYNASINDA AYl/AOBEAT E. BIEDEA ÖZCÜN ADI BEAR/ AOBEAT E. BIEDER AEAKTION BOOKS, LONDAA, 2005

IC> 2005, ROBERT E. BIEDER IC> 2007, KiTAP YAYINEVI LTD. TANITIM iÇİN YAPILACAK KISA ALINTILAA DIŞINDA HiÇBiR YÖNTEMLE çoeALTILAMAZ ÇEVİRi ZÜLAL KILIÇ DÜZELTi EYLÜL DURU KiTAP TASAAIMI YETKiN BAŞARIA, BEK TASAAIM DANIŞMANUeı BEK GRAFİK UYGULAMA VE BASKI MAS MATBAACILIK A.Ş. DEREBOYU CADDESİ, zAeAA iŞ MERKEZİ B BLOK 1 MASLAK·ISTANBUL T: (0212) 285 11 96 E: [email protected] SERTiFİKA NO: 0905-34-000415 1. BASIM TEMMUZ 2007, ISTANBUL ISBN 978 975 6051-67-02

Bu KİTABI EıziNCAN'ıN OzüMtü itçEslNE aAeu UtuKöv BELDE BnEolvE BAŞKANı'NıN 15 Aeusros 2006'oA KALAŞINKOFLA TARAYARAK ÖLDÜAOOeo AYiNiN ANISINA iTHAF EDiYORUZ

YAYIN YÖNETMENİ ÇAtATAY ANADOL KİTAP YAYINEVİ LTD. CİHANGİR CADDESi, özolUL soul.ı 20/1-B BEYOtLU

}44}3

iSTANBUL

r. (0212) 292 62 86 F: (0212) 292 62 87 E: [email protected] w: www.kitapyayinevi.com

Toplumun Aynasında

Ayı ROBERT E. Bı EDER ÇEVİRİ ZüLAL Kıuç

KitapvAYINEvi

İÇİNDEKİLER 1-

URSIDAE 7

2- HAYATIA KALANLAR 20

J- EFSANELERDEKİ AYI 45 4- AYILAR VE iNSANLAR 68 5- PAKETLENMİŞ AYI 94 6- YoK ÜLMA YOLUNDA MI? 129 AYININ ZAMAN ÇİZELGESİ I59 NOTLAR I62 KAYNAKÇA I67 TEŞEKKÜR I69 DİZİN I7I

BİRİNCİ BÖLÜM

URSIDAE üneşli, sıcak bir haziran sabahı, Macaristan Jeoloji Müzesi Müdürü paleontolog Llszl6 Kordos ve Debrecen Üniversitesi'nden Pro�esör Zoltin Abadi-Nagy ile birlikte büyük bir kireçtaşı mağarası olan Istil16sko'ya çıkan aşınmış patikayı tırmandım. Profesör Kordos ile ilişkiye geç­ memi eski dostum Zoltin sağlamıştı. Müzede mağara ayılarının kafatasları­ nı incelemekle geçen birkaç gün sonunda Llszl6, mağara ayısı kalıntılarının bazılarının kaynağı olan 1still6sko'yu görmek amacıyla kuzeydoğu Macaris­ tan'daki Bükk Dağlan'na bir gezi önerdi. Irmakların çağıldadığı, kireçtaşın­ dan oluşmuş bu güzel sıradağlar Macaristan ile Slovakya sınırında uzanırlar ve diğer sıradağlarla birlikte Karpat havzasının kuzey sınırını oluştururlar. Dar patikanın iki yanında kayın ve çam ağaçları düzensiz biçimde yamaca tırmanıyor, bize hoş bir gölge sağlıyordu. Bir kaya çıkıntısının et­ rafından dolaştığımızda mağara aniden önümüze çıktı. Mağaraya Grieg'in Dağ Kralı'nın Şatosu'ndaki* balo salonu girişini hatırlatan ulu bir kapıdan girdik. İki tarafta duvarlar Gotik bir katedraldeki gibi kavislerle çatıya yük­ seliyor, pürüzlü toprak taban dipteki koyu, serin gölgelere doğru eğim ya­ pıyordu. Mağara ayılarının kalıntıları için birkaç başarılı kazının yapıldığı mağara yaklaşık 33 metre derinliğindeydi. Ön kısım uzun zaman önce dağ­ dan aşağı çöktüğünden, derinliği eskisinin yansına inmişti. Kemik parça­ ları ya da azı dişlerinin bulunabileceği en olası yer olan mağara duvarların­ daki araştırmamız başarılı olmadı. Şimdi nesli tükenmiş olan mağara ayıları yalnızca 15 bin yıl kadar önce ortadan kaybolmuştu, ama acaba mağaranın ağzından dışarı bakınca gördüğüm dağlarda mağara ayılarından çok önce yaşamış ayıların kemik­ leri var mıydı? Yeryüzünde ilk ayı ile mağara ayısı arasında kaç ayı türü ya­ şamıştı? Ayıların evrimi nasıl olmuştu?

G

* Norveçli besteci Edvard Grieg'in Henrik Ibsen'in oyunu Peer Gynt için yazdığı bir müziktir, daha sonra Peer Gynt Süiti no. ı, Op. 46'nın içine yerleştirmiŞtir. Peer Gynt efsanesinde kahramanımız Peer Dağ Kralı'nın şatosuna girer ve binbir maceradan sonra çıkmayı başanr --ed.n.

TOPLU M U N AYNAS ı N DA Avı

7

Resim 1.

Bir insan figürü, şimdi soyu tükenmiş mağara ayısının geçmişte kış uykusuna yattığı yerlerden biri olan Macaristan'daki lsUll6sko mağarasının boyutu hakkında fikir vermektedir.

Ayılann yeryüzünde ne zamandan beri varolduklan, jeolojik terimlerle, milyon yıllarla hesaplanmaktadır; zaman süreleri çoğu kez kuzey yankürenin büyük bölümünün kilometrelerce yükseklikteki buzullarla kaplandığı buzul çağlan ve büyük buz tabakalannın çekildiği ara dönemlerle noktalanır. Ama ayılann öyküsü buzul çağından da önce, üçüncü jeolojik dönemin ana aynmla­ nndan biri olan Miyosen'in başlannda, yani yaklaşık 22 milyon yıl önce, ayıla­ nn ilk atasının daha sonra Avrupa olacak topraklarda ortaya çılanasıyla başlar. Ursavus ne görmüştü acaba? Bugün bildiğimiz Avrupa'yı görmedi­ ği kesindir. Avrupa'nın çoğunluğu o sırada astropikal bir kara kütlesiydi. İngiltere, Fransa ile arasındaki bir kara köprüsüyle lataya bağlıydı. İber Ya­ nmadası hem doğuda, hem batıda daha genişti. Akdeniz italya'nın hemen tümünü kaplarken, Fransa, Yunanistan ve Türkiye'nin içlerine kadar uza­ nıyordu. Bugünkünden daha dar olan Atlas Okyanusu'ndan esen sıcak nemli rüzgarlar Avrupa'da zengin tropik ormanlar yaratmıştı. İskandinav­ ya ve Finlandiya Avrupa'ya yapışıktı; Baltık Denizi çok daha sonra oluşa­ caktı. İngiltere ile İskandinavya arasındaki soğuk deniz güneye uzanıyor ve 8

URSI DAE

şimdiki kuzey Alman sahilinin bir bölümü olan topraklar ile Danimar­ ka'nın büyük kesimini kaplıyordu. Henüz yükselmekte olan Alpler, Akde­ niz ile kuzeydeki büyük tatlısu gölü arasında bir kara kitlesi meydana geti­ riyordu. Bu gölün doğusunda, güney Fransa ile Avusturya arasında bulu­ nan geniş, hafif tuzlu deniz Asya'nın içlerine giriyor, kuzeydoğu Almanya ile Polonya'yı büyük bir bataklık kaplıyordu. Günümüz paleontologlan bu dönemde, modem yaşam biçimlerin­ de bir patlama olduğu görüşündedirler. Miyosen'den önceki dönem olan Oligosen'in sonunda, yani yaklaşık 25 milyon yıl önce, geçmişte dünyada yaşayan yaratıkların çoğunun soyu tükenmişti. Ama aralarında memeli hayvanlar da olan kimi yaratıklar Miyosen'de de varlıklarını sürdürerek, bu dönemin belirleyici özelliği olan canlı türü zenginliğine katkıda bulunmak­ taydı. Batı ve orta Avrupa'daki çok sayıda kireçtaşı mağarası birçok canlıya yuva görevi görmekteydi. Bunlar arasında ayı-köpekler, sansarlar, tilkiler, kokarca benzeri hayvanlar, firavun farelerinin atalan ile diğer küçük me­ meliler, kuşlar ve sürüngenler vardı. Bu yaratıklardan biri tilki teriyeri bü­ yüklüğündeydi. Bilim insanları buna Ursavus elemensis adını vermişlerdir. Birçok bilim insanı bazen "şafak ayısı" denilen bu hayvanı ayı soyunun başlangıcı kabul etmektedir. Şafak ayısı neye benziyordu? Minyatür bir ayı gibi miydi? Ağaca tır­ manıyor muydu? Uzun, kaba tüyleri var mıydı? Bunları bilmiyoruz. Şafak ayısından yalnızca diş ve çene kemikleri kalmıştır. Ama dünyanın en iyi de­ tektifleri arasında olan paleontologlar bir diş, bir kemik, bir kafatası ya da bir çeneden bütün bir hayvan yaratabilirler. Ayrıca tahminlerde bulunur­ lar. Şafak ayısının yoğun ormanlık bir bölgede yaşadığı ve ayıların -en azından küçükleri- iyi tırmandıkları dikkate alınırsa, Ursavus da muhteme­ len iyi bir tırmanıcıydı. Ursavus'un yemek listesinde böcekler, küçük omur­ galılar ve bitkiler olması olasıdır. Ama bunlar yalnızca tahmindir. Kesin olarak bilinen, şafak ayısının cüssesinin çağlar boyunca büyüdüğü ve diş­ lerinin giderek ayı dişine benzediğidir.' Tüm fiziki ayı kalıntıları içinde en önemlisi muhtemelen dişler­ dir. Çok eski kalıntılar bulunduğunda, kemiklerin büyük bölümü eri­ miş olabilir ve çoğu kez (vücudun en sert bölümü olan) dişler ile onlaTOPLU M U N AYNAS I N DA Avı

9

rın kafatasındaki sıralanışı türün belirlenmesi için tek ipucudur. Ayı kalıntılarında dişlerden, özellikle azıdişlerinden yalnızca hayvanın han­ gi alttüre ait olduğunu değil, yaşını, hayat tarzını ve yeme örüntülerini de çıkarabiliriz. Zamanla şafak ayının hem görüntüsü hem de dünyası değişti. Af­ rika' dan Avrupa'ya geçen mastodon ve Kuzey Amerika'dan gelerek kısa süre sonra üç toynaklı atın yerini alacak olan tek toynaklı at gibi büyük komşuları oldu. lspanya'da Barselona'nın hemen kuzeyindeki Sabadell kenti yakınlarında Can Llobateres'de bulunan ve aralarında gibbon ve kuyruklu maymun kemikleri de bulunan memeli kemikleri, bölgenin yak­ laşık 13 milyon yıl önce hala astropikal bir iklime ve bitki örtüsüne sahip olduğunu kanıtlamıştır. Barselona yakınlarındaki bu yerde bulunan kemikler arasında olağan­ dışı bir diş vardı. Tek bir dişten fazla şey anlaşılamaz, ama paleontologlar bu­ nun ayı benzeri bir yaratığa ait olduğuna inanmaktadırlar. Dişin boyutundan, yaratığın muhtemelen atası olan şafak ayısı ya da Ursavus elemensis'ten ve çağdaşı olan diğer Ursavi'den büyük olduğu görülmektedir. Protursus simpso­ ni adı verilen bu ayı benzeri yeni yaratık diğer Ursavi'den gelişmiş olmakla birlikte, gerçek bir Ursus'un gelişme aşamasına ulaşmamıştı. Yaklaşık ıo milyon yıl önce Avrupa daha kurak bir hale geldi, ast­ ropikal bitki ve ormanların yerini çöl, istep ve ot kaplı düzlükler aldı. An­ tilop ve ilkel at gibi ilk geviş getirici hayvanlar için ideal olan bu dünya, Ur­ savus gibi ormanda yaşayan yaratıklara uygun değildi ve bunların soyu tü­ kendi. Aşağı yukarı bu dönemlerde Ursavi'nin bir başka yan dalı olan, İn ­ darctos adı verilen erken ayı benzeri bir yaratık Asya'dan Kuzey Ameri­ ka'ya geçti. Bu tarihlerde İspanyol Protursus'un izi kaybolmakta, ancak yaklaşık 5 milyon yıl önce, Miyosen'den Pliyosen'e geçtikten sonra tekrar belirmektedir. Bu dönemde Amerikalarda dolaşan Tremarctos'un onun so­ yundan olması olasıdır. Pliyosen döneminde hem Fransa, hem de Macaristan'da Ursus aile­ sinin ilk, en küçük ve en ilkel mensubu olan, yaklaşık günümüzün küçük Malezya güneş ayısı boyutunda yeni bir ayı benzeri yaratık, Ursus Minimus ortaya çıkmıştır. 10

U R S I DAE

Ama iklim bir kez daha değişti. Yaklaşık ı.5 milyon yıl önce kuzey­ de buz tabakaları bir mil kadar yükseklikte tepeler oluşturup, tehlikeli bi­ çimde güneye doğru kaymaya başladılar. Buzul Çağı başlamıştı. Keskin so­ ğuğa tepki olarak, birçok hayvan vücut ısısını daha iyi koruyabilmek üzere büyüdü. Steplerde bizon ve öküz gibi yeni yaratıklar dolaşmaya başladı. Af­ rika'dan filler ve mamutlar kuzeye yöneldiler. U. Minimus da büyüdü ve Asya'ya, hatta belki Kuzey Amerika'ya geçmeye başladı. Siyah Amerikan ayısı Ursus americanus ile güney Asya'nın büyük bölümüne yayılan Hima­ laya bölgesinin siyah Asya ayısı Ursus thibetanus'un U. Minimus'tan ya da ona çok yakın bir türden türemiş olmaları olasıdır. Moleküler kanıtlar U. Minimus'un Malezya güneş ayısı Ursus Malayanus ile Ursus ursinus'un, ya­ ni tembel ayının da atalan olduğunu göstermektedir. Ayılar bu sırada Avrupa'da da hızla evrimleşmekteydiler. Yaklaşık 2.5 milyon yıl önce, Villafrankiya döneminde şimdi eskisinden büyük olan U. Minimus'tan daha da büyük olan Etrüsk ayısı, Ursus etruscus türedi. Bu yeni ayı Avrupa'dan Çin'e yayıldı. Büyük olasılıkla Amerikan siyah ayısıyla aynı boyutta olan Etrüsk ayısı yaklaşık ı.5 milyon yıl öncesine ya da Villaf­ rankiya dönemini izleyen Tigli buzul arası dönemin sonuna kadar Avrupa ve Asya'nın büyük bölümünü dolaştıktan sonra, girişinden çok daha büyük bir yaratık olarak sahneyi terk etti. Bu sırada U. Etruscus'tan türemiş Ursus arctos'un, onu daha sonra Amerikalara götürecek öyküsü başlar. Üretken Etrüsk ayısından yaklaşık ı milyon yıl kadar önce türeyen bir diğer kol. Ur­ sus savini ise yaklaşık 700 bin yıl önce yok oldu. U. savini'de büyük Avrupa mağara ayısının kökenlerini gözlemek mümkündür. Mağara ayısının belirgin özelliği olan yüksek, kubbeli alın onda ortaya çıkar. Diş düzeni de mağara ayısınınkine benzerdir. Yaklaşık bir milyon yıl önceki Waali buzul arası dönemde dünya yeniden ısınmaya başladı ve buz dağları çekildiler. Avrupa yeniden hayvanla doldu; bunlar­ dan biri olan uzun bacaklı ayı, Ursus deningeri, U. Savini'nin yerini almaya başladı. Avrupa sahnesindeki bu son müdahaleci daha yaklaşık bir milyon yıl önceki Günz Buzul çağında evrimleşmiş olabilir, ama 700 bin yıl kadar önceki Cromer buzul arası çağa kadar dayanmıştı. Etrüsk ayısından daha büyük olan U. Deningeri muhtemelen dev mağara ayısının atası olduğu giTOPL U M U N AYNASI N DA Avı

il

bi, Afrika'dan gelen bir diğer yaratıkla, ilk insansıl türlerle, belki de Nean­ dertal adamın erken biçimlerinden biriyle de karşılaşmıştı. Mağara ayısının uzun çene gibi birçok özelliğini taşıyan U. Deninge­ ri Avrupa'da dolanırken, Avrupa da yeni bir uzun, soğuk "kış"ın, Elster bu­ zul döneminin ürpertilerini hissetmeye başlamıştı. Kıta sonunda yaklaşık

300 bin yıl önceki Holstein buzul arası dönemde yeniden ısındığında U. De­

ningeri'den çok daha büyük yeni bir ayı ortaya çıktı. Bu büyük Avrupa mağa­ Ursus spelaeus'tu. Mağara ayısının yüksek alınlı, büyük bir ka­

ra ayısı, yani

fatası, büyük öğütücü dişleri, kalın ve kuvvetli bir alt çenesi vardı. Kafatası­ nın üst kısmında önden arkaya uzanan son derece belirgin bir kemik dizisi bulunuyordu; aynı şekilde kafatasının her iki yanındaki yayvan zigotik ke­ merler çok belirgindiler ve ayıya ürkütücü bir görüntü veriyorlardı. Kalın alt çene ve oksu çıkıntı, güçlü çiğneme kaslarının bağlandığı bir temel oluştu­ ruyordu. Kaslann altından geçmesini sağlamak üzere zigotik kemerler yay­ vandı. Çiğneme kaslannın bu denli büyük olması ve ayının iyi gelişmiş azı­ dişleri, hayvanın başta ilkbahar ve yaz olmak üzere çoğunlukla bitkilerle bes­ lendiğine işaret etmektedir. Profesör Kordos'a göre mağara ayılarının muh­ temelen temelde bitkisel olan besinlerine sonbaharda et ekleniyordu.

2

U. spelaeus İspanya'dan Avrasya'ya uzanan büyük bir bölgede dola­ şıyordu. Bu alan İtalya ve Yunanistan'dan Belçika, Hollanda ve muhteme­ len İngiltere'ye, Almanya'nın büyük kesiminden Polonya'ya, daha sonra güneyde Macaristan, Romanya ve Rusya'nın bazı kesimlerine uzanıyordu.

O dönemde hala büyük buzullarla kaplı olan kuzey İngiltere, İskandinavya ve Baltık ülkelerinde izine rastlanmayan bu mağara ayısı alçak dağlarda, özellikle de çok sayıda kireçtaşı mağaralan bulunan bölgelerde yaşıyordu. Açık düzlüklerden kaçındığı ve ormanda ya da orman kıyılarında yaşama­ yı tercih ettiği anlaşılmaktadır. En çok mağara ayısı kalıntısı bulunan ülkeler Avusturya, İsviçre, gü­ ney Almanya, kuzey İtalya, kuzey İspanya, Hırvatistan, Macaristan ve Ro­ manya'dır. Güney, orta ve doğu Avrupa'daki birçok mağarada bulunan çok fazla miktardaki kalıntı, kimilerini Avrupa'nın bir dönem gerçekten de ma­ ğara ayısı sürülerine sahip olduğunu düşünmeye yöneltmiştir. Ancak mağa­ ra ayısı kemiği bulunan çok sayıda mağara olsa da, bu kemikler ıoo bin yıl, 12

URSIDAE

Resim 2. Mağara ayısı kafatasının önden görünüşü. Resim 3. Mağara ayısı ile onun atası Etrüsk ayısının alt çene kemikleri (sağda).

hatta daha uzun bir sürede birikmişlerdi. Dolayısıyla bir mağarada yılda bir ya da iki ayının ölmesi, binlerce kalıntıyı açıklamaya yeterlidir. Öte yandan belli bir bölgede verili bir dönemde yalnızca az sayıda ayı olsa da, civarlarında çok sayıda başka hayvanlar vardı: bugün yaşayanla­ rın tümünden daha büyük aslanlar, dev bizonlar, düz dişli filler, tüylü ger­ gedanlar, dev geyikler, suaygırları, kurtlar ve mağara sırtlanları. Ama döne­ min hayvanlarından pek azı bir mağara ayısına saldırmak gibi bir budala­ lık yapardı. Ancak sürüler halinde avlanan kurtlar ve sırtlanlar gibi bazı hayvanlar kimi kez -özellikle de ayının yaşlı, sakat, hasta, çok genç olduğu

Resim 4.

Mağara ayısı kafatasının yüksek alınlı büyük kafatasını ve önden arkaya uzanan belirgin "sagittal tepeliği"ni sergileyen yandan görünüşü. TOPLUM U N AYNASI N DA Avı

13

ya da mağaranın egemenliği söz konusu olduğu durumlarda- ayıyla çatış­ mayı göze alırlardı. Mağara ayısının ömrünün ne kadar olduğu bilinmemektedir. Mer­ hum Finli paleontolog Bjöm Kurten, onların çok ender 20 yaşını aştıkları­ nı, bu yaştan sonra azıdişlerinin yemeyi güçleştirecek kadar aşınıp, küçül­ düklerini hesaplamıştı.3 Aşınmış dişler sorunlardan yalnızca biriydi. Ölüm nedenlerinden biri kan zehirlenmesine yol açan diş apseleriydi; aynca özel­ likle aşırı kullanımdan dolayı önkolda meydana gelen oynak iltihabı, oste­ olisis, kırıklar, raşitizm ve çok sayıdaki diğer kemik hastalığı da hayvanın fiziksel olarak zayıflamasına ve ölümüne neden oluyordu. Kış uykusu sıra­ sında düşen kayalar bir diğer ölüm nedeniydi. Mağara ayısının soyunun muhtemelen ıo bin yıl önce neden tüken­ diği hala bilinmemektedir. Bazıları onların büyüklüklerinin ve düşmanla­ rının olmamasının türün yozlaşmasına neden olduğu kanısındadırlar, ama çoğunluk buna karşı çıkmaktadır. Kimileri ana neden olarak iklim değişik­ liği sonucu nüfusa yetecek doğal ortam kalmamasını gösterirken, kimileri mağara ayısının diğer iklim değişikliği dönemlerinde mevcudiyetini sür­ dürdüğüne dikkati çekmektedirler. Türün ilk insanların aşın avlanması so­ nucu tükenmesi olası değildir, çünkü mağara sahipliği konusunda çatış­ malar olması kuşkusuzsa da, o tarihte insan nüfusu ayı nüfusuna bu den­ li zarar veremeyecek kadar azdı. Kurten'in sözleriyle: "Buzul Çağı avcıları muhtemelen genelde çevreleriyle uyum içinde yaşıyor, sermayeden yemek yerine ürün fazlasını topluyorlardı."4 Başka teoriler de öne sürülmüştür. Kurten'e göre yöresel mağara ayısı popülasyonunun çoğu daha buzulların ilerlemesinden önce zor du­ rumda kalmış, hatta yok olmuştu. Dolayısıyla Kurten'e göre mağara ayısı dramatik iklim değişikliği döneminden önce zaten tehlikede bir türdü. Bu­ zul Çağı bitmeden önce mağara ayısının yanısıra birçok diğer büyük hay­ van da yok olmuştu - örneğin mamut, leopar, tüylü gergedan ve bir tür bi­ zon gibi. Mağara ayısı büyük olasılıkla birkaç faktörün birleşmesiyle yok ol­ du. Buzul Çağı'nın sona ermesi, iklim değişikliğinin doğal yerleşimlerini etkilemesi ve dağınık nüfuslar gibi unsurların tümü son kalan mağara ayı­ larını da ölüme itmiş olabilir.5 URSI DAE

Resim 5.

Mağara ayısı ile kahverengi Avrupa ayısının kafatasları.

Mağara ayısı sahneden çekilirken, Avrupa'daki en büyük ayı olarak

Ursus arctos ya da kahverengi Avrupa ayısı kaldı. Daha önce gördüğümüz gibi yaklaşık ı.s milyon yıl önce U. etruscus'tan türeyen U. arctos sahneye mağara ayısından önce çıkmışh. Kahverengi Avrupa ayısının dolaşım alanı çok daha genişti ve bu ayı giderek Avrupa'nın büyük bölümüne yerleşti. Bugün de sınırlı sayılarda İskandinavya, Finlandiya, Rusya, İspanya, İtalya, Fransa ve Romanya'da bulunmaktadır. Ayrıca Asya'nın kuzeyi ile kuzey Amerika'da halen varlığını sürdürmektedir. Amerika kıtasında "grizzli" ya da Alaska'nın büyük Kodiak ayısı olarak görülmektedir. Siyah Amerikan ayısı

U. americanus da büyük olasılıkla kahverengi ayıdan binlerce yıl önce

uzun bir yolculukla Asya'dan kuzey Amerika'ya göç etmişti. Bah yanmküreye bakhğımızda Avrupa ve Asya'da görülenlerden tümüyle farklı ayılar buluyoruz. Amerika kıtası

Ursidae'nin Trematctinae alt

ailesine evsahipliği yapıyordu. Bu alt ailede boyu ve ağırlığı Avrupa'nın ma­ ğara ayısına benzeyen

Tremarctos floridanus ya da dev Florida mağara ayısı Arctodus simus, A. pristinus, A. bona­ riensis, A. pamparus ve A. brasiliensis kısa yüzlü ayılardı. Dev Florida mağa­

da vardı. Grubun diğer beş üyesi olan

ra ayısının kemikleri güçlü, kuvvetli -ama hızlı olmayan- ve içinde yaşadı­ ğı ekolojik bölgeye uygun bir yapıya işaret eder. Florida mağara ayısı ile çok TOPLU M U N AYNASI N DA Avı

Ursidae Ailesi 25 milyon yıl önce

Ursavus

20 milyon yıl önce

Ursavus

milyon yıl önce

Ursavus

10

5

milyon yıl önce

1

r-- Protursus Ursus minimus

1

milyon yıl önce

U. minimus

2,5 milyon yıl önce

U. etruscus

3,5

Aiuluropodinae

1

Arctodus Pristinus

1,5

1

milyon yıl önce

milyon yıl önce

1 0.000

U. deningeri

yıl önce

U. spelaeus

yıl önce

Günümüz

U. Ameriacus

1

U. arctus

U. maritimus

1

U. spelaeus Siyah Amerikan Ayısı

Kutup Ayısı

Kahverengi Gözlüklü Ayı Ayı

Siyah Asya Ayısı Tembel Ayı Güneş ayısı

16

Arctodus simus

U. thibetanus

U. savini

önce

700.000 yıl 300.000

U. etruscus

Tremarctos Aoridanos

Panda

URSIOAE

benzediği Avrupa mağara ayısı arasında bir ilişki var mıydı? Eğer varsa, na­ sıl oldu da böylesi çok farklı ekolojilerde yaşadılar? İlk sorunun yanıtı "bel­ ki"dir, ama ikisi arasındaki ayrım muhtemelen her ikisinin de daha erken bir türden türediği zaman, ıo milyon yıl önce, hatta daha da erken gerçek­ leşmişti.

T. Floridanus'un nasıl Kuzey Amerika'ya yerleştiği ve bu türün ne

zaman sona erdiği bilinmemektedir. Bu ayının kalıntıları Kuzey Ameri­ ka'daki ilk insan kalıntılarıyla birlikte bulunmuştur. Bu nedenle şimdi ABD olan bölgenin güneydoğu kesimlerinde birkaç bin yıl öncesine kadar dolaşmış olabilir. Kuzey Amerika' da dolaşan daha büyük bir ayı daha vardı. Bu A. Si­ nus ya da kısa yüzlü büyük ayıydı. Yukarıda belirtildiği gibi batı yarıküre­ de kısa yüzlü dört ayı daha yaşamıştı: Kuzey Amerika'da A. pristinus ve Güney Amerika'da A. bonariensis, A. pamparus ve A. brasiliensis. Ancak bunlar arasında en etkileyicisi A. sinus'tu. ıooo kg ağırlığında olduğu tah­ min edilen bu uzun bacaklı ayının yanında günümüzün tüm ayıları cüce kalırlardı. Şimdiye kadar yaşamış en büyük ve en kuvvetli ayıydı. Uzun ba­ cakları çoğu kişiyi onun çok hızlı olduğunu ve büyük olasılıkla et yediğini düşünmeye yönlendirmiştir. Kafatası ve çenesinden olağanüstü bir ısırma gücüne sahip olduğu anlaşılmaktadır. Kalıntılarına Kalifomiya'dan Mary­ land ve Pennsylvania'ya, Meksika'dan Alaska'ya uzanan geniş bir bölgede rastlanmıştır. Bu alt ailedeki tüm ayıların büyüklüğü düşünüldüğünde, çoğu kişinin onların uzak bir soyunun bugün Güney Amerika'nın birçok bölgesinde dolaşan küçük gözlüklü ayı ya da

Tremarctos ornatus olduğuna

inanması şaşırtıcıdır. Avrupalı insansıların muhtemelen ilk karşılaştıkları ayılar mağara ayısı ile kahverengi ayıydı. Avrupa'daki mağara resimlerinde diğer hay­ vanlar kadar sık olmasa da ayı resimleri görülmektedir. Ancak resimlerin çoğunda kahverengi ayı temsil edilmiş gibidir. Kurten'e göre mağara ayı­ sı resimleri azdır. Acaba bu daha küçük kahverengi ayının avlanmasının daha kolay olduğunun mu işaretidir? Kahverengi ayı sayısı mağara ayısı­ na göre daha mı fazlaydı, yoksa insan ile kahverengi ayının yaşam alanla­ rı, insan ile mağara ayısına göre daha çok mu çakışıyordu? Bu sorular şimdilik yanıtsızdır. TOPLUMUN AYNAS I N DA Avı

Resim 6.

(Soyu tükenmiş) mağara ayısının üst diş düzenlemesinde büyük köpek ve azı dişleri görülmektedir.

Resim 7.

Bir erkek ve bir dişi kahverengi ayının üst diş yapıları.

Resim 8.

Kutup ayısının üst diş yapısında küçük azı dişleri görülmektedir.

18

UASIDAE

Dört latayı ve kabaca 22 milyon yılı kapsayan ayı öyküsünün bu kı­ sa özetinde kuşkusuz yalnızca bazı veriler değil, şurada ya da burada kimi ayı türleri bile atlanmış olabilir. Gelecekte paleontologlar ya da arkeologlar yeni ayı türleri keşfettikçe bu bilgilerimiz artacaktır. Ayılar konusunu ince­ leyen bir araştırmacının işaret ettiği gibi: "Ayıların fosil kayıtlan tam değil­ dir ve günümüzde yaşayan sekiz türün geçmişteki ilişkileri konusunda bir­ çok soru yanıtsız kalmaktadır."6 Bildiğimiz,

Ursidae ailesinin gerek fosil ka­

yıtlarında, gerekse günümüzde varolan en büyük etobur kara memelilerini kapsadığıdır. Benim için bir haziran sabahı Macaristan'daki İstaI16sko ma­ ğarasında başlayan öykü, mekle sürmektedir.

TOPL U M U N AYNASI N DA AYI

Ursidae ailesinden bugün hala yaşayanları incele­

İKİNCİ BÖLÜM

HAYAITA KALANLAR ntik dönemde Yunanlı bir simyager bir ayıyı tarif ederken şunları

A

söylemişti: "Ayı her açıdan insana benzeyen ve dik yürümek iste­

yen, kabatüylü, tembel bir yaban hayvanıdır."' Zekice bir gözlem,

ama gerçekten de ayı her açıdan insana benzemekte midir? Ayılan insan­ dan ya da diğer türlerden ayıran fiziksel özellikler nelerdir? Türlerin ve alt türlerin belirlenmesinde diş örüntüsünün önemli ol­ duğuna değinmiştik. Ayıların avlarını yakalayıp tutmaya, aynca diğer hay­ vanları korkutmaya ve kendilerini savunmaya yarayan büyük köpekdişleri vardır. Ama ayılar, insanlar gibi, hepçildirler - bitki de yerler; köpekdişleri ise ayının ana beslenme maddeleri olan bitki, kök, kabuklu yemiş, böğürt­ len ve böcek yemekte işe yaramaz. Bu tür gıdalar için azıdişleri daha yarar­

lıdır, çünkü bu dişler bitkisel maddeleri öğütmek üzere tasarlanmışlardır. Sindirim sistemi için bitkisel hücrelerin parçalanması, hayvansal hücrele­ re göre çok daha zordur. İnsanlar hücrenin parçalanma sürecini başlatmak için sebzeleri pişirirler, ama ayılar bitkisel gıdaları ancak büyük azıdişleriy­ le öğütebilirler. Yaşlı ayıların kafataslarında sık sık kron çizgisinin altına, hatta köke kadar aşınmış azıdişleri görülür. Kutup ayısı dışında tüm ayıla­ rın büyük azıdişleri vardır. Bunun nedeni kutup ayısının tek gerçek etobur olması, başlıca hayvansal gıdalarla beslenen tek ayı olmasıdır.2 Büyük köpekdişlerinin yanısıra ayıların etoburlarla paylaşhklan fi­ ziksel bir özellik daha vardır. Otoburlann tersine etoburların bağırsakları kısadır. At ve inek gibi otoburların bağırsakları beden boylarının 20 - 25 misliyken, ayıların bağırsakları beden uzunluklarının ancak 6 ila ıo kah kadardır.

Ursidae ailesinin en otoburu olan pandaların (Ailurupoda melan­ deuca) beden uzunluklarının yalnızca dört - beş kah uzunlukta, en kısa ba­ ğırsaklara sahip olmaları şaşırtıcıdır.3 Ayılar arasında daha birçok benzerlik bulunur. Hepsinin başlan büyük, kulakları küçük, sırtlan ve kuyrukları kısadır. Küçük kulaklarına rağmen ayılar son derece keskin bir duyma yeteneğine sahiptirler. Koku al20

HAYATTA KALA N LAR

ma duyularının daha da iyi olması onların avlarını bir mil öteden fark et­ melerine olanak sağlar. Kutup ayılarının 60 cm kalınlığındaki buz ve kann altından fokların kokusunu alabildikleri söylenir. Aynca tüm ayıların kalın adaleli bacakları ve -kutup ayılan dışında- geniş omuzlan vardır.4 Ayılar tırnaklarını içeri çekemezler. Ayıların yapılan hız yapmaya elverişli değildir. Ancak birçok ayı gözlemcisinin öğrendiği gibi, eğer bir ayının özel alanına müdahale edilir­ se, ayının saldırısından kurtulma olasılığı çok düşüktür. Ayılar insanlardan çok hızlı koşabilirler. Aynca yaşlı, güçsüz ve çok genç toynaklı hayvanlara da yetişebilirler, ama taktikle ve pusu kurarak avlanmayı tercih ederler. Tü­ mü olmasa da çoğu ayı ağaca tırmanabilir. Kimileri yalnızca gençken ağa­ ca tırmanır ve yaşlandıkça bu yeteneği yitirirler. Bir ayı saldırısından son dakikada bir ağacın üst dallarına tırmanarak kurtulan insanlar olmuştur. Büyük bir ayının arka ayakları üstüne kalktığında ne kadar yükseğe ulaşa­ bileceğini fark etmeyen kimileri ise bunun cezasını çekmişlerdir. Çoğu du­ rumda yeterli uyanda bulunulması ve yavrularının tehdit altında olmama­ sı halinde, ayılar oradan uzaklaşmayı tercih ederler. Çağdaş ayıların tümü plantigrade memeliler diye bilinen bir gruba girerler. Ayak parmakları üstünde yürüyen at, köpek ve kedi gibi

digitigra­

de hayvanların tersine, ayılar insanlar gibi tabanlarına basarak yürürler. Ayıların ayağa kalkıp arka ayakları üstünde yürümelerini sağlayan işte bu

plantigrade özelliktir. Erkek ayıların diğer bir özelliği penislerinde bulunan ve baculi denilen uzun, yuvarlak, ince kemiklerdir. Bunlar yumurtlamanın cinsel ilişki yoluyla sağlandığı türlere özgü kemiklerdir. Baculi'lann yu­ murtlama için gerekli daha uzun ve daha yoğun uyarmayı sağladığı düşü­ nülmektedir. Dişi ayılarda döllenmiş yumurtanın gecikmiş implantasyo­ nu· söz konusudur: döllenmiş yumurta rahim duvarına yapışmadan önce bir süre ortalıkta dolaşır. Çiftleşme ilkbahar sonu ya da yaz başlangıcında olduğu ve yavrular ertesi kışa ya da bahar başına kadar doğmadıkları için, gecikmiş implantasyon, dişilere hiçbir şey yemedikleri gebelik döneminde beslenmelerini ve doğum için gerekli gücü sağlayacak yağı depolama za*

Döllenmeden sonra embriyonun rahim içine yerleşmesi -ed.n.

TOPLU M U N AYNAS I N DA Avı

21

Resim 9.

Erkek ayıların penislerinde bulunan uzun, eliptik kıvrımlı kemikler (baculı).

manı verir. Dişi ayıların kızışma dönemi kısadır, ama yumurtlama çiftleş­ meyle uyanlmadıkça başlamaz. Dolayısıyla yumurtalıkları yumurta üret­ meye teşvik için çiftleşme birkaç gün sürer. Ayıların zekası edebiyatta çoğu kez küçümsenir. Birçok hayvan ma­ salında ayılar çok zeki olmayan ve diğer türlerin şakalarına maruz kalan hay­ vanlar olarak gösterilirler, dolayısıyla gerçek ayıların zekası yansıtılmaz. Er­ ken dönem batı edebiyatı, daha eski hayvan masallarından etkilenerek ayıla­ n gerek zihinsel, gerekse fiziksel olarak ağır gibi göstermiştir. Avcılar ile sirkler ve filmler için ayı eğitenler bunu kesinlikle reddederler. Avcılar kar­ da izledikleri ayıların kendi ayak izlerine basarak geriye döndüklerini, böy­ lece izlerini kaybettirdiklerini söylerler. Amerikan yerlileri yaşlı ayıların bir kez kar yağdıktan sonra inlerine arka arka girdiklerini, böylece sanki inden çıkmış gibi izler bıraktıklarını öne sürerler. Inuitler fok avlamayı ayıların avlanmasını izleyerek öğrendiklerini söylemektedirler. Ayıların görme duyusunun zayıf olduğu iddialarının tersine, ayılar muhtemelen insanlar kadar iyi görebilirler. En küçük bir hareketi bile fark etmekte çok iyidirler. Zayıf görme duyusu öyküleri belki de ayıların insan­ ların, hatta diğer ayıların gözüne doğrudan bakmamalarından kaynaklan­ maktadır. Ursidae anlayışında karşındakinin gözüne bakmak doğrudan bir 22

HAYATTA KALANLAR

Resim 10. Çiftleşen kahverengi ayılar.

meydan okuma demektir. Tüm ayıların renk görüp göremedikleri hala tar­ tışma konusudur. Siyah ayıların renk gördükleri bilinmektedir ve çoğu bi­ lim insanı diğer ayıların da en azından bazı renkleri ayırt ettikleri konusun­ da görüş birliği içindedir. Çoğu kez ayılar kış uykusuyla ilişkilendirilir, ama bütün ayılar kış uykusuna yatmazlar. Kış uykusunun gıda eksikliğinin bir sonucu olduğu düşünülmektedir. Kutup ayılan

( Ursus maritimus)

dışında, ılımlı iklimler­

de yaşayan ayılar son derece bağımlı oldukları bitki örtüsü karla kaplandı­ ğı ya da yok edildiği zaman kış uykusuna yatarlar. Gebe dişiler dışında ku­ tup ayılan kışın inlerine kapanmazlar, çünkü av açısından onlar için en ve­ rimli dönem budur. tlkbahar sonu, yaz ve sonbahar başında, ılımlı iklim­ deki ayılar bol gıda bulurken, kutup ayılan avlanmakta güçlük çekerler. Bu ayıların başlıca gıdası Arktik'teki iri buz parçası kümelerinden avladıkları foklardır. Yaz sıcağı bu kümeleri parçalayıp, buz tarlalarını açık denize çe­ virdiğinde avlanma güç, hatta imkansız hale gelir. TOPLU M U N AvNASI N DA Avı

-

Resim

n.

.

Kutup ayısı: ayının bugün yaşayan sekiz alt türünden biri.

Ama kış uykusuna yatmayan yalnız kutup ayıları değildir.

Ursidae

ailesinin güney Amerika ve güneydoğu Asya'daki yağmur ormanlarında ya da Hint altkıtasının sıcak bölgelerinde yaşayan üyeleri de kış uykusuna yatmaz ya da doğum yapmak için kısa süreli yatarlar. Tüm yıl boyunca bol gıda bulunan bölgelerde kış uykusuna gerek yoktur. Ayıların uzun süre kış uykusuna yatmaları için vücutlarında çok büyük miktarlarda yağ stoku yapmaları gereklidir. Kış uykusu sırasında ayılar ağırlıklarının yüzde 30 ila 5o'sini kaybederler. Ama başlıca bitki, meyve ve böcek yiyen ayılar, so­ mon, kabuklu yemiş, bitki ve diğer hayvanlarla beslenenler gibi yağ kat­ manları oluşturamazlar. Birçok kültürde ayı ile insan arasında benzerlikler gözlenmiştir. Bu konu daha sonra ele alınacaktır, ama ayıların kesinlikle insanlarla paylaş­ tıkları bir alan hastalıklardır: onlar da artrit, verem, zatürree ve basur olur­ lar, dişleri çürür. Kene, pire ve bitin yanısıra bağırsak şerit ve kurtları, bu HAYATTA KALANLAR

kapsamda trişinoza neden olan yuvarlak kurtlar onlara da musallat olur. Bütün kutup ayılarının ve kahverengi ayıların dörtte üçünün bu hastalıktan muzdarip oldukları tahmin edilmektedir. Bütün ailelerde olduğu gibi Ursidae ailesi üyeleri arasında da ben­ zerlikler olduğu kadar farklılıklar da vardır. Kimileri büyük, kimileri kü­ çüktür. Kimileri yaprak, kabuklu ve kabuksuz meyveler ve böcek tercih ederken, kimileri neredeyse sadece etle beslenirler. Ursidae ailesinin en kü­ çük üyesi olan güneş ayısı, güneydoğu Asya'daki U. malayanus, çok büyük bir köpek boyutlarında, 27-65 kg. ağırlığındadır. Onun kuzeyli kuzeni ku­ tup ayısı ise devasa boyuttadır. U. maritimus arka ayaklan üstüne kalktığın­ da 2.4-2.6 m uzunluğunda olabilir ve erkekler 400 ila 600 kg. ağırlığında­ dırlar. Kutup ayılan yeryüzündeki en büyük etoburlardır. Ancak güneş ayı­ sı ile kutup ayısı Ursidae'nin yaşayan sekiz türünden yalnızca ikisidir. Şimdi doğal ortamda bulunması giderek güçleşen güneş ayısı, Ur­ sidae ailesinin en az bilinenidir. Bu ayı güneydoğu Asya'nın -Malezya, Myanmar (Burma), Bangladeş. Laos, Kamboçya, Thailand, Vietnam ve En­ donezya'nın- yağmur ormanlarında yaşar. Adını göğsünü bezeyen san bir hilalden almıştır. Thailand'ta, küçüklüğü ve bir tazı ya da teriyere özgü kı­ sa tüylerinden dolayı köpek ayısı diye bilinir. Malezyalıların çoğu ona bal ayısı ya da Malay ayısı derler. Tüysüz tabanları, uzun kıvrık pençeleri ve kı­ sa, çarpık bacakları güneş ayısını tırmanmaya çok uyumlu kılar. Güneş ayı­ sı geceleri yerde çılgın bir hızla dolaşıp, böcek, küçük kemirgen, kertenke­ le, küçük kuş. yumurta, solucan, meyve, akkarınca ve bal arar.5 Küçüklüğüne rağmen güneş ayısı öfkelendirildiğinde tehlikeli bir düşman haline gelir: güneş ayısının bir insanın cangılda karşılaşabileceği en tehlikeli hayvanlardan biri olduğu söylenmektedir.6 Son derece güçlü çenesi ve uzun pençeleriyle kütükleri parçalayıp, derin ve uzun kesikler açabilir. Kaplanların bile ona saldırmaktan çekindikleri söylenir. Fiziksel olarak küçük boyutuna rağmen güneş ayısının köpek dişleri aslan ve kap­ lanlarınkinden bile güçlüdür. Bilim insanları ayının neden bu denli büyük köpek dişleri olduğunu bilememektedirler, çünkü esas olarak böcek ve meyve ile beslenir. Güneş ayısının özellikle saldırgan olduğunu ve bir ne­ den olmadan saldırdığını iddia edenler vardır. Eğer bu doğruysa, uzun köTOPLUMUN AYNA S I N DA Avı

pek dişleri o durumlarda işe yarayacaktır. Tehdit edici bir tavır aldığında da bu dişleri gösterebilir.7 Yağmur ormanlarında koşuşturmadıklan zamanlarda güneş ayılan ağaçlarda yuvalanırlar. Genellikle gece beslenmeye çıkan bu ayılar gündüz­ leri çoğu kez yerden 6 metreye kadar varan yüksekliklerdeki kabasaba plat­ formlarda ya da yuvalarda bulunabilirler. Buralarda dinlenir, uyur ve gü­ neşlenirler. Güneş ayısının üreme alışkanlıkları hakkında fazla bir şey bilinme­ mektedir. Hayvanat bahçelerinde gebelik süreleri 95 ile 240 gün arasında değişmiştir (ikinci rakam gecikmiş implantasyona işaret etmektedir). Üre­ menin birçok diğer ayıda olduğu gibi mevsimsel bir devreyle bağlanblı ol­ madığı, meyve ya da böcek bulunup bulunmadığıyla belirlendiği anlaşıl­ maktadır. Güneş ayılan inlerinde doğurmazlar. Bunlar kuytu ağaçlıklarda iki ya da üç yavru doğururlar. Her yavru doğum sırasında 325 gram civarın­ dadır ve tam yetişkin oluncaya kadar anneyle birlikte kaldığı sanılmaktadır.8 Güneş ayısının boyut olarak bugün hah Çin'in uzak, zorlu dağ sıra­ larında yaşayan dev panda, Ailuropoda melanodeuca izler. Uzun yıllar bo­ yunca pandanın ayı değil rakun ailesinin bir üyesi olduğu sanılmışh. Bilim insanları arbk onun gerçekten bir ayı olduğunu kabul etmektedirler. Pan­ danın çarpıcı siyah beyaz lekeleri dünyada pek çok kişi tarafından iyi bili­ nir: WWF'nin (World Wildlife Fund - Dünya Doğal Yaşamı Koruma Vak­ fı) logosu sevimli bir pandadır. Ursidae ailesinin muhtemelen en popüler ayısı olan panda Çin'den (genelde birkaç yıl için ödünç olarak) panda ala­ cak kadar talihli hayvanat bahçelerinin gözdesidir. Pandanın tarih sahnesine çıkışı, yaşadığı dağlar gibi bir sis bulutu­ na gömülüdür. Onunla ilgili ilk kayıtlar belirsiz ve kuşkuludur. Pandadan ilk kez yaklaşık 4000 yıl önce, Çin imparatorlarına panda derisi armağan edildiği zamanlarda söz edilmektedir. Ancak bu anlablar veriden çok efsa­ ne kapsamına girebilir. MS 623 dolayından anlablar daha ciddidir, ama bu­ rada da karışıklık söz konusudur. Kayıtlarda Çin'in Tibet sının yakınındaki Seçuan eyaleti dağların­ dan gelen beyaz ayı derisinden bahsedilmektedir. Ama acaba kökende bir yanlışlık mı vardır ve bu beyaz ayı o sırada Çin'de bilinen kutup ayısı olaHAYATTA KALANLAR

bilir mi? İtalyan kaşif Marco Polo Çin' de kutup ayısı gördüğünü yazıyordu, ama gördüğü panda olmasın? Çin ile Ortadoğu arasındaki başlıca ulaşım yolu olan İpek Yolu kısmen panda bölgesinden geçiyordu. Çin'den Batı'ya gönderilen diğer ürünler arasında deri ve kürkler bulunduğuna göre, aca­ ba panda derileri, hatta canlı hayvanlar bu ticaretin bir parçasını oluştur­ muş olabilir mi? Pandaların Batı'ya gelmesine ilişkin güvenilir ilk kayıt Pe­ re Armand David'e aittir. Bir Fransız misyoner, doğa uzmanı ve kaşif olan David 1869'da Çin'den bir panda derisi almış ve bunu Paris Doğal Tarih Müzesi'ne göndermişti.9 Pandalar ana Ursidae çizgisinden Miyosen döneminde, yani yakla­ şık ıo milyon yıl önce ayrılmışlardı. Bazen leş yeseler de esas olarak 30 de­ ğişik bambu türüyle beslenirler. Ailelerindeki en vejeteryan ayılardır. Bu beslenme pandanın fizyolojisine de yansır. Başları bedenlerine göre bü­ yüktür ve kafataslarının iki yanında çiğneme amaçlı güçlü kasları vardır. Bambu dallarını, saplarını ve yapraklarını parçalamak, öğütmek ve ezmek için azıdişlerinin yüzeyi geniştir. Pandalar etobur cinsin bağırsaklarına sahip oldukları için yemek yemeye diğer ayılara göre daha fazla zaman har­ carlar. Otoburların selülozu sindirmek için özel bağırsakları vardır, ama pandalarda bu bulunmamaktadır. Aynca pandalar yediklerinin yalnızca yaklaşık yüzde 2ı'ini sindirebildikleri için, çok fazla miktarlarda gıda alma­ ları ve bunları hızla yemeleri gerekir. Yaklaşık ıoo kilo ağırlığındaki yetiş­ kin bir pandanın her gün 12 ile 15 kilo arasında bambu yaprağı ve sapı ye­ mesi gerektiği hesaplanmıştır - eğer yalnızca bambu filizi yiyorsa bu mik­ tar daha da yüksek olacaktır. Bambu yiyerek elde ettikleri enerji, pandala­ rın hayatta kalmaları için gerekli enerjiye hemen hemen eşit olduğundan, pandaların beslenme açısından çok dar bir güvenlik marjları vardır. Pandanın günlük besin kotasını sağlamasında, ön pençelerinin her ikisinde de bulunan başparmağa benzer bir organ yardımcı olur. Primatla­ rın ellerinde dörder parmak ve diğer parmakların karşısına konulabilecek bir başparmak bulunurken, pandaların ön pençelerinde beşer parmak ve aslında radial sesamoid denilen bilek kemiğinden uzamış olan başparmak benzeri bir çıkıntı vardır. Büyüyüp uzamış olan bu kemik pandanın bam­ bu saplarını kavramasına ve kolaylıkla yemesine olanak sağlar.'0 TOPLU M U N AYNAS I N DA Avı

Resim 12. Güneş ayısı. Pençelerinin büyüklüğüne dikkat ediniz.

Resim 13. Dev panda.

HAYATTA KALANLAR

Resim 14.

Çin'de Han hanedanı döneminden bir dişi ayı heykeli.

Pandalar çiftleşme zamanı dışında yalnız dolaşır­ lar. Erkek bir pandanın dolaşma alanı çoğu kez üç ya da dört dişinin daha dar dolaşma alanlarıyla üst üste düşer. Ama bu yakınlığa rağmen çok ender birbirleriyle karşıla­ şırlar. Cinsel olarak hazır olduklarını, anal-genital bölge­ de konumlanmış bezelerden salgılanan bir maddeyi ağaç gövdelerine ya da kayalara sürterek iletirler. Dişi panda­ larda cinsel ilişkiye açıklık genelde ilkbaharda görülür. Dişiler doğum yapmak için mağara ya da ağaç ko­ vukları arar, çoğu kez ikiz olmak üzere yalnızca 85 ila 140 gram ağırlığında küçücük yavrular doğururlar. Genelde di­ şi bir panda yavruların yalnızca birine bakar, diğerini ölü­ me terk eder. Yavrular ortalama bir buçuk yaşında sütten TOPLU M U N AYNASI N DA Avı

Resim 15.

Qin hanedanında Çin'de bir saray görevlisinin rütbe işareti. Ayı motifine dikkat ediniz.

29

kesilirler. Her iki cinsin de ergenleşmesi dört buçuk ila altı buçuk yıl alır. Erkeklerde cinsel faaliyet beş yaş civarında başlar ve yaklaşık on beş yaşına kadar sürer. Dişileri için doğurganlık sekiz ila on bir yaşları arasında en yüksektir. Pandalar yaban hayatta 22 yaşını çok ender aşar­ lar. Güneş ayısı gibi onların da kış uykusuna yatmadıkları anlaşılmak­ tadır. Beslenme ve enerji gereksinimleri gözönüne alındığında panda­ lar birkaç hafta aç kaldıklarında onlara yetecek kadar yağı asla biriktire­ memektedirler. Bundan hemen sonraki büyüklükteki ayı siyah Asya ayısıdır. Erkek­ leri ıoo-200 kilo gelirken, her zamanki gibi dişiler daha küçüktür. Siyah renkli ayının göğsünde büyük bir beyaz "V" işareti bulunur; burnu ve ku­ lakları kahverengidir. Göğsündeki bu "V" ya da hilal biçimli iz nedeniyle bazı yerlerde ay ayısı olarak da bilinir. Asya'da dolaştığı alanlar ikiye bölün­ müştür. Bir alan Afganistan ve Pakistan'ın alçak dağlarından kuzey Hin­ distan ve Nepal üzerinden güneyde Myanmar (Burma), Thailand, Kamboç­ ya ve Viehıam'a uzanır. Diğer alan kuzeydoğu Çin'den başlayıp Rusya, Tay­ van ve Japonya'nın kimi bölümlerini kapsar. Siyah Asya ayısı alçak dağlık bölgelerin yaprak dökmeyen ormanlarında yaşamayı tercih eder." Siyah Asya ayısı esas olarak otoburdur ve meyve, kabuklu yemiş ve bambu gibi değişik bitkilerle beslenir. Bitkilerin besin değerinin en yüksek olduğu zamanlarda erkekler yiyecek bulmak için 37 kilometre karelik bir alanda dolaşırlar. Siyah Asya ayısı bitki dışında arı kovanı, böcek, küçük hayvanlar ve leş de yiyebilir. Kuzey bölgelerinde yaşayanların kış uykusuna yatmadan önce mümkün olduğunca yağ biriktirmeleri gerekir, yağ ve kar­ bonhidrat açısından zengin olan ceviz, sedir, kayın ve çam fıstığı bulmak için tırmanma becerileri işe yarar .'3 Siyah Asya ayısı özellikle güçlü olan ön ayaklarıyla kış uykusu­ na yatmak için kendisine in kazar. Bu iş için ağaç kovukları da yeterli olur. Dişiler ocak ayında doğururlar. 300 gram civarındaki yeni doğan yavrular diğer ayı yavruları gibi kör ve çaresizdirler. Mart ya da nisan­ da inden çıktıkları zaman 2-3 kiloya ulaşmış olurlar. Güneydoğu As­ ya'nın tropik yağmur ormanlarında yaşayan siyah Asya ayısı genellikle kış uykusuna yatmaz. 11

30

HAYATTA KALANLAR

Tembel [sloth] ayı, U. ursinus, Asya ayılarının dördüncü büyüklükte olanıdır: Erkekler 80-140 kilo ağırlığında, dişiler daha küçük olurlar. Başlı­ ca yaşam alanlan Hint altkıtası, Nepal ve Sri Lanka adasıdır. Tembel ayının oldukça komik bir görünüşü vardır, çünkü -siyah ile kırmızımsı kahveren­ gi arasında değişen- uzun kıllı kürkü sanki her zaman şiddetli bir rüzgar­ dan etkilenmiş gibi gözükür. Siyah Asya ayısı gibi tembel ayının da göğ­ sünde beyaz bir hilal vardır. Uzun ve esnek bumu bahçe hortumuna ben­ zer; burnunun uç kısmı en sevdiği yiyecek olan karınca ve akkanncalann saldırısını önlemek için istendiğinde kapatılabilir ve bir yandan ötekine kıvrılabilir. Tembel ayılar inanılmaz miktarlarda böcek yerler. Olağanüstü güç­ lü olan ön ayaklarındaki 7,5 santimlik pençeleriyle bir akkarınca yuvasını parçalayabilirler. Ağızlan böcek yemeye uyumludur. Tembel ayının dudak­ ları çıplaktır, onları ileri doğru uzatalabilir; üst damağında kesici diş yok­ tur. Bu özellikler ayının ağzını bir boru haline getirir ve ayı bunu pislikleri üflemek ve akkanncalan emerek çekmek üzere kullanır.'4 Tembel ayı adı bir kimlik yanılmasının sonucudur. Bu ayıyla ilgili bilgiler ve postları ilk kez 18. yy sonlarında Avrupa'ya ulaştığında, Avrupa­ lılar garip fiziksel görünüşü -özellikle de uzun, kıvrık tırnaklan- nedeniy­ le ayıyı dev bir tembel hayvan [sloth] sandılar ve onu (Amerikan tembel hayvanının bilimsel adı olan beadypus'tan kalkınarak) Ursine beadypus diye adlandırdılar. Daha sonraki incelemelerle hayvanın ayı benzeri özellikleri­ ni ortaya çıkarınca, bilimsel adını önce Melursus ursinus, sonra da U. ursi­ nus olarak değiştirdiler. Ama yaygın kullanılan adı gene tembel kaldı.'5 Tembel ayı çevrede özel bir yeri doldurur. Kaplan, leopar ve yabani köpeklerin toynaklı hayvanları avladığı, yaban domuzlarının yumrukök ve kök yediği, leşlerin kızgın tropik güneşte hızla çürüdüğü bir ortamda, ayı­ nın karınca, akkarınca ve meyve ile beslenmesi ona diğer hayvanların iste­ medikleri besin kaynaklarından yararlanma olanağı sağlar. Bu lezzetli gı­ dalarla beslenebilmek için tembel ayıların oldukça büyük bir alana ihtiyaç­ ları vardır. Erkekler için bu alanın en az ıo km2 olduğu, dişilerin daha kü­ çük bir alana gereksinim duydukları ortaya çıkarılmıştır. Mevsime göre er­ kek ve dişilerin alanlan üst üste gelebilir. TOPLU M U N AYNAS I N DA Avı

Resim 16. Siyah Asya ayısı.

Tembel ayılar altı ila yedi aylık bir gebelik döneminden sonra son­ bahar sonu ya da kışın iki yavru doğururlar. Yavrular, bir beslenme alanın­ dan diğerine taşınırken ya da korunma amacıyla çoğu kez annelerinin sır­ tına binerler. Genelde iki buçuk yıl anneleriyle kalırlar; kendi başlanna bı­ rakıldıktan sonra da bir yıl daha birlikte kalabilirler.'6 irilik açısından bir sonraki, siyah Amerikan ayısı, U. America­ nus'tur. Bu ayı türü neredeyse bir "marka" haline gelmiştir. Siyah, tar­ çın, bal, mavi ve beyaz olmak üzere çeşitli renkleri vardır. Büyük Okya­ nus ile Atlas Okyanusu ve Kanada'daki Arktik orman hattı ile Alaska'dan Meksika Körfezi'ne kadar yayılan bir bölgede rastlanır. Amerika'nın gü­ neybatısının ormanlık kesimlerinde ve kuzeydoğu Kanada'nın tundra bölgelerinde de bu ayılardan az sayıda bulunabilir. Ayıların rengi yaşadı­ ğı yerle bağlantılıdır. Siyah türü ABD'nin doğusu ile Kanada'nın doğu­ sunda bulunur. Kahverengi, tarçın ve bal renkli olanlarla Kuzey Ameri32

HAYATTA KALA N LAR

Resim 17. Tembel ayı.

ka'nın batı kesiminde, özellikle de Grizzli ayılarla rekabet içinde oldukla­ rı bölgelerde rastlanır. Kimi yerlerde buzul ayısı diye bilinen mavi renkli siyah ayı adını koyu mavi-siyah bir alt deriyi kaplayan koruyucu uzun be­ yaz ya da san kıllardan alır. Yalnızca Alaska, İngiliz Kolombiyası ve Kana­ da Yukonu'nun buzul kaplı bölgelerinde bulunur. Bazı Amerikan yerlile­ rinin Kermode ayısı ya da ruh ayısı diye de adlandırdıkları beyaz renkli si­ yah ayıya İngiliz Kolombiyası'nın kuzey-orta sahili boyunca rastlanır. Renkleri saf beyazdan açık kırmızı, solgun bir san ya da açık turuncuya kadar değişebilir. Dişi Kermode ayıları aynı renkten ya da kahverengi ve siyah yavrular doğurabilirler.'7 Siyah ayılar son derece zekidirler -onların en akıllı ayılar oldukla­ rını ileri sürenler vardır. Olağanüstü kıvrak ve beceriklidirler; uzun hr­ nakları mükemmel tırmanıcı olmalarını sağlar. Karanlık, yaprak döken ağaçlık ormanlarda ya da bataklıklarda yaşamayı tercih ederler ve genelTOP L U M U N AYNASI N DA Avı

33

likle geceleri yiyecek arar ve beslenirler. Asya' dan Kuzey Amerika'ya tam olarak ne zaman geldikleri bilinmemektedir. Siyah ayılar kış aylarında uykuya yatarlar; bu amaçla çoğu kez ağaç kovuklarını ve çalı kümelerini kullanır, ama canlı ağaçları, mağaraları ya da yere kazdıkları inleri tercih ederler. Çevrelerindeki besi durumuna bağlı olarak dişi siyah ayılar yak­ laşık her iki yılda bir doğum yapabilirler. Dişiler inlerini yapacakları böl­ ge konusunda erkeklerden daha seçicidirler, gizlilik ve güvenliğe öncelik verirler. Yetişkin bir erkek siyah ayı 50-140 kilo arasında gelir; dişiler daha küçüktür. Kabuksuz ve kabuklu yemişler, meyve ve ot ile karınca ve yaba­ nansı gibi böceklerle beslenirler. Çoğu ayı gibi balı çok severler. İnsan yer­ leşimlerinin yakınında yaşadıkları durumlarda çöp de yerler. İlkbahar ve yaz başında menülerine karaca ve geyik yavruları ve kunduz eklenir. Siyah ayılar dört yılda olgunlaşırlar; dişiler üç ya da dört yaşında doğurganlık dö­ nemine ulaşırlar, ama yiyeceğin bol olduğu yerlerde bazıları yaklaşık iki ya­ şında cinsel olgunluğa erişebilir.'8 Eğer Amerikan siyah ayısı bir "marka" ayı ise, Güney Amerika'nın gözlüklü ayısı da "dekoratif' bir ayıdır. Sanki bu noktayı vurgularmışçası­ na ayının bilimsel adı da Tremarctos omatus, yani süs ayısıdır. Bazen And ayısı da denilen gözlüklü ayı artık Güney Amerika'daki tek ayıdır. Pana­ ma ve Venezüella'dan başlayarak güney Amerika'nın batı sahilindeki ül­ kelerde bulunur, hatta Arjantin'de bile rastlanmıştır. Gerek bilimsel ge­ rekse halk arasındaki adları ayının yüzündeki belirgin işaretlerden kay­ naklanır. Ayı siyah ya da koyu kahverengi olabilir, ama göğsünde ve yü­ zünde beyaz ya da krem rengi lekeler vardır; gözlerini çevreyen beyaz kıv­ rımlar ayıya gözlük takar gibi bir görünüm verir. Üçüncü en büyük ayı olan gözlüklü ayılarda yetişkin erkekler 100-154 kilo ağırlığında ve boyları omuz hizasında bir metreden biraz daha fazladır. Kendine özgü işaretle­ rinin yanısıra gözlüklü ayının bir özelliği de birçok kişinin onun ya kısa yüzlü dev ayı A. sinus'un ya da bunun güney Amerikan türü A. pristi­ nus'un son torunu olduğunu iddia etmesidir. Bunlardan birincisi geçen bölümde belirtildiği gibi yeryüzüne gelmiş en büyük ayıydı. Ondan çok daha küçük olan gözlüklü ayının uzun tırnakları vardır ve tüm ayılar ara34

HAYATTA KALAN LAR

sında en çok ağaçta yaşayanıdır. En sık görüldüğü yer yağmur ormanla­ rındaki ağaçların tepeleridir. Gözlüklü ayı dağlardaki ormanlardan çöllere kadar çok çeşitli doğal ortamlarda bulunabilir, ama tercih ettiği çevre güney Amerika'nın bahsın­ da, deniz seviyesinden yaklaşık 1,800 - 2700 m yükseklikteki bulut yağ­ mur ormanlarıdır. Ayının çok çeşitli ve kapsamlı besin maddeleri arasında geyik, tavşan, vikunya, buzağı, kuş, kabuksuz yemişler, kaktüs, meyve, bit­ ki, ot ve soğanlar da bulunur. Gözlüklü ayı bu yiyecekleri toplamak için, ge­ nellikle geceleri büyük bir alanı dolaşır. Gündüzleri ağaçlarda yaphğı bü­ yük yuvalarda uyur.'9 Çiftleşme mevsimi ilkbaharın ortası ile sonu arasındadır. Ne ya­ zık ki doğal ortamdaki gözlüklü ayıların sayılarının azalması üremele­ riyle ilgili birçok sorunun yanıtsız kalmasına neden olmaktadır. Sorunun kaynağının gecikmiş yumurta implantasyonu olduğu sanıl­ maktadır. Kasım ile şubat arasındaki yağmur mevsiminde iki ya da üç yavru doğururlar.2° Büyüklük olarak onu kahverengi ayı izler. Alaska'da yaşayan Tlin­ gitler, " İnsanlar, ayılar hakkında her zaman dikkatli konuşmalıdırlar, çün­ kü ayılar [uzaktan bile] insan dilini duyabilirler (anlayabilirler]; insan birkaç dikkatsiz sözcük bile fısıldasa, ayı intikamını alacaktır," derler.21 Kuzey Amerika yerlilerinin çoğunluğu kahverengi Alaska ayısı ile onun yakın ak­ rabası grizzliyi, hayvan sayısını kontrol etme, tedavi, kehanet ve mevsimle­ rin yönetimi yetenekleri açısından şamanlarla aynı düzeyde, çok güçlü "in­ sanlar" olarak görürler. Günümüzde kimi Asya halkları da kahverengi ayı hakkında benzer görüşlere sahiptirler. Amerika kıtasını bir baştan ötekine ilk kez geçen Lewis ve Clark ke­ şif heyetinden Meriwether Lewis, 5 Mayıs 1805'te şunları yazmışh: Kaptan Clark ve Drewyer bu akşam şimdiye kadar gördüğümüz en büyük kahverengi ayıyı öldürdüler. Kocaman bir hayvandı ve öldür­ mesi son derece zor oldu; ciğerlerine beş mermi, diğer yerlerine beş mermi daha yediği halde fMissouri] ırmağının ortasına, bir kum diline kadar yüzdü ve ölmesi 20 dakikadan fazla sürdü... TOPL U M U N AvNASI N DA Avı

35

Resim 18.

Siyah Amerikan ayısı.

Amerikan yerlileri Lewis ile Clark'ı bu dev grizzliler konusunda uyar­ mışlar, ama onlar inanmamışlardı.22 Büyük Düzlüklerdeki Amerikan yerlile­ rinin çoğu için grizzli tüm av hayvanlarının en yırtıcısıydı ve grizzli pençesin­ den bir kolye takmak cesaret ve ustalığın en yüksek örneği sayılırdı. Kahverengi ayıya gösterilen saygı onun fiziksel ve ruhsal gücünün kalıcı bir göstergesidir. U. arctos, büyük, güçlü ve hızlı, dehşet verici bir hayvandır ve yeryüzündeki ikinci büyük etoburdur. Bir zamanlar İngilte­ re'den Avrupa'yı aşıp kuzey Asya ve kuzey Amerika'ya uzanan dolaşım ala­ nı şimdi bunun çok küçük bir kesimine indirgenmiştir. Bugün orta ve ba­ tı Avrupa'da yalnızca 500 kahverengi ayı kalmıştır. Başlıca dağlık alanlarda olmak üzere İspanya, İtalya ve Alpler'de az sayıda bulunur; İskandinavya, Rusya ve Karpat ve Balkan dağlarında biraz daha büyük popülasyonlar var­ dır. Japonya'nın Hokkaido adasında da bunlara rastlanmaktadır. Bugün en büyük sayılar Sibirya ve kuzey Amerika'da, özellikle de ABD'nin ve Kana­ da'nın batısı ile Alaska'da yaşamaktadır. Taksonomistler kahverengi ayının sınıflandırılması konusunu tartışmaktadırlar. Kimilerine göre iki alt tür HAYATTA KALA N LAR

Resim 19. Gözlüklü ayı, Geoffroy Saint-Hilaire ve Frt!dt!ric Cuvier'in Histoire naturelle de mammiftres

(1824) adlı yapıtından.

vardır. Bunlardan biri, Ursus arctos horribilus, grizzliyi ve Alaska'daki büyük Kodiak ayılarını kapsar. İkincisi ise Ursus arctos middendortfi adıyla bilinen Japon ayılarıdır. Kimileri ise kahverengi Avrupa ayısını Ursus arctos arctos, Japon ayısını ise Ursus arctos yesoensis olarak adlandırmak istemektedirler. Bilimsel tanımlardaki uyumsuzluğa rağmen, U. arctos'u oluşturan gruplar arasında ağırlık dışında büyük farklılıklar yoktur. Kodiak ayısının büyüklüğü bir beslenme sorunudur. Mevsimin bir bölümünde ayıların be­ sininin büyük bölümünü oluşturan, milyonlarca yumurta döken somonun bulunduğu bir bölgede yaşayan bu ayı son derece büyük olur; bu nedenle kabuklu ve kabuksuz yemiş, kök, böcek, larva ve daha az ölçüde avladığı ya da kışın ölmüş geyik, boynuzlu geyik ve karaca etiyle beslenmek zorunda olan grizzliden çok daha büyüktür. En büyük kahverengi ayılara Alaska sa­ hillerinde rastlanmışhr; bunların erkekleri 390, dişileri 206 kiloya kadar çıkabilir. Tahmin edilebileceği gibi büyük erkeklerin eş ya da eşler bulması TOPL U M U N AYNAS I N OA Avı

37

Resim 20. Kahverengi ayı.

daha kolaydır. Öte yandan büyük dişiler daha fazla yavru doğurur ve onla­ rı

daha iyi koruyabilirler. Kahverengi Avrupa ayısına kıyasla Amerikan ayı­

lan daha saldırgandırlar. Bunun Avrupa ayılarının daha uzun bir süredir insanlarca avlanmasından mı kaynaklandığı, yoksa kahverengi Amerikan ayısının daha büyük olmasının onun saldırgan davranışına mı yol açtığı bi­ linmemektedir. Ayılar sürekli yiyecek aradıklarından, genellikle yalnız dolaşır, ye­ mek bulma çabası içinde büyük bölgeleri gezerler. Büyük dişleri, kuvvetli pençeleri, güçleri, keskin işitme ve koku alma duyulan ve bazılarının belli sürelerde kısa mesafeler için saatte 80 kilometreye varan hızları onlara ola­ ğanüstü öldürme becerisi sağlar. Gene de ayılar yiyeceklerinin yüzde 60 ila 9 o'ını bitkisel kaynaklardan sağlarlar. Ayının diyetinin büyük bölümünü bu tür maddeler oluşturduğu ve sindirim sistemleri bitki sindirimine HAYATTA KALAN LAR

Resim 21.

Oto-Pawnee Yerlilerinden Ari-Wa-Kis (Genç Boğa) ı91fte çekilen bu fotoğrafta ayı pençesi kolyesini takmaktadır.

elverişli olmadığı için, hayvanın en kolay sindirilebilir türlerin bulunduğu yerlere gitmesi gerekir. Bu tür yer­ ler konusunda inanılmaz bir hafızaları vardır. Yalnız­ ca bunların nerede olduklarını değil, söz konusu yer­ lerdeki yiyecek kaynaklarının en besleyici olduğu za­ manlan da hatırlarlar. Ayının yalnız yaşamı başta çiftleşme ve yavru­ ların bakımı olmak üzere biyolojik dürtülerle kesin­ tiye uğrar. Yavruları öldürülmediği takdirde dişi kah­ verengi ayılar her üç yılda bir çiftleşirler; yavrular ölürse yeniden çiftleşmeye hazır olurlar. Yavrular doğumdan sonra üç yıl kadar annelerinden ayrıl­ mazlar. Dişi ayılar, özellikle de onları öldürüp yiyen TOPL U M U N AYNAS I N DA Avı

Resim 22.

Amerika'da güneybatı Pueblolarınca yapılmış kilden çömlek, ayı pençesini andırır desenle bezenmiş.

39

Resim 23. Bir Pawnee ayı pençesi kolyesi, yak. 1870.

erkeklere karşı yavruları konusunda çok koruyucudurlar. Bu nedenle di­ şi ayılar erkek ayıların sık gittiklerini bildikleri yerlere yavrularını pek gö­ türmezler. Çiftleşme yaz başında, genellikle mayıs başı ile temmuz ortası ara­ sında gerçekleşir. Birçok ayıda olduğu gibi implantasyon sonbahara kadar gecikir. Dişiler ocak ve mart aylan arasında inlerinde doğururlar. Yavrulu dişiler inde erkeklerden ve yavrusuz dişilerden daha uzun kalırlar. Ayı sü­ tü diğer hayvanların sütlerine göre yoğun, yağ ve protein açısından daha zengindir; enerji içeriği insan ya da inek sütünün üç kabdır. Gerek kahve­ rengi ayılar, gerekse kurup ayılan yavrularını üç yıl ya da yavrular kendilik­ lerinden anneden ayrılıncaya kadar emzirirler. 23 Kurup ayısı bugün yaşayan ayıların en büyüğüdür. Kuzeydoğu Grönland'ta yaşayan Kurup lnuitleri kurup ayısı U. maritimus'a büyük gezgin anlamında pisingtoog derler. Onlara göre ayıyı izlersen öğreneceğin çok şey vardır. Arctic Dreams (Arktik Rüyaları) adlı yapıbnda Barry Lopez pisingtoog terimin merakı da içerdiğini yazar - ayılar merak ederek dola­ şırlar.24 Charles T. Feazel'a göre birçok İnuit kurup ayısına Nanook da (gölgesiz) demektedir.21 HAYATTA KALA N LAR

Arktik'te çalışan bir bilim insanının ürpererek anımsadığı gibi, ku­ tup ayısının olağanüstü bir koku duyusu vardır ve avlarını sessizce izler. Özellikle tipide ayının yaklaştığını duyma ihtimali sıfıra iner. Dün bir ayının bir foku öldürmesini izledim. Bunu yapmamalıy­ dım... Olay Arktik verimliliğine acı bir örnekti. Büyük dişi ayı karda ayaklarını sürüklerken gayet barışçı görünüyordu. Sonra 60 san­ timden fazla kar örtüsünün altından fokun buzdaki nefes alma de­ liğini hissedince donup kaldı. Beyaz bir fonda hareket ederken gör­ düğüm ayı şekli, tam bir kamuflaj ortamında görünmez oldu. Ayı birdenbire arka ayaklarının üstünde kalkarak yükseldi: hareketsiz, sessiz, neredeyse iki buçuk metre yüksekliğinde korkutucu bir gö­ rüntü. Bekledi. Sonra gözün izleyemeyeceği kadar hızlı bir hareket­ le burun üstü kara daldı. Sessiz havaya büyük bir beyaz toz bulutu yükseldi ve neyse ki fokun ölüm acılarını gözden gizledi. Ayı güçlü çenesi ve kalın boyun kaslarıyla fokun kafatasım ezdi ve 70 kiloluk bedenini sudan çekip çıkardı. Kuvvetli bir çekişle avını buzdaki dar delikten çıkardı ve fokun kemiklerinin çoğunu kırdı.26 Kutup ayısı insanların kendisi hakkındaki varsayımlarının çoğunu boşa çıkarır. Şaşırtıcı bir paradokstur. Derisi siyah olan bir beyaz ayı, beyaz değil yan şeffaf ve içi boş olan ve mühendislerin tasarlayabildiği tüm sis­ temlerden daha etkin biçimde güneş ısısını toplama sistemi olarak iş gö­ ren beyaz tüyler. En iyi avlanma pozisyonuna yatarak giren bir ayı! Saatte 20 km hızla uzun süreler yüzebildiği için sık sık karadan ya da denizdeki buz kütlelerinden uzakta yüzerken rastlanan bir kara hayvanı. Özellikle but kısmında olmak üzere kalın bir yağ tabakası kutup ayısını sıcak tutar ve yü­ zerken suyun üstünde kalmasına yardımcı olur. Bu ayının başlıca sorunu Arktik'te sıcak kalmak değil, serinlemektir! Kuzey Amerika'daki diğer ayı­ lar kış uykusuna yattıkları sırada kutup ayısı en aktif dönemini yaşar, Ark­ tik'in buz kütlelerinde gezer. Aşın ısınmayı önlemek için yavaş hareket eder, ama gerektiğinde çok hızlı da davranabilir. Büyük yemek tabağı bo­ yutundaki ayaklan üstünde belli süreler için saatte 40 km yapması olağanTOPLUM U N AYNAS I N OA Avı

dışı değildir. Aynca yüzerken 2.5 m havaya da sıçrayabilir. Büyük gövdesi­ ne rağmen kar taneleri kadar sessizce hareket edebilir. Kutup ayısı 90 ki­ loluk bir foku havaya fırlatacak kadar güçlüdür. Midesi 70 kilo yağ alabilir ve bunu yalıtıcı bir yağ tabakasına ve enerjiye dönüştürür. Diğer ayılar gibi kutup ayıları da ilkbahar sonlarında çiftleşirler ve gecikmiş implantasyon onların da bir özelliğidir. Döllenmiş yumurta ra­ him duvarına ancak eylül ya da ekimde yapışır. Yavrular kasım sonu ile ocak başı arasında doğar ve martta ya da nisan başında inden çıkarlar. Kutup ayılarının yaklaşık 400.000 yıl önce Sibirya'nın bir bölgesin­ de tecrit durumunda yaşayan açık kahverengi bir grup ayıdan evrimleştiği sanılmaktadır. Buradan Arktik'in çevresine yayıldılar. Kutup ayılarına Si­ birya, kuzeybatı ve kuzey Alaska, kuzey Kanada, Grönland ve kıta Nor­ veç'inin yukarısındaki Svalbard takımadalarında rastlanmaktadır. Kara ile suyun birleştiği yerde yaşarlar. Coğrafi bölgelere göre belirlenen üç üreme grubu vardır: Svalbard-Grönland, kuzeybatı Alaska ve Kanada Arktik'i. Kutup ayılan kendilerine özgü anatomik özellikler ve yaşam biçimi geliştirmişlerdir. Çok ender su içerler. Bunun başlıca nedeni çevrede çok az içme suyu olmasıdır. Susuzluklarını gidermek için kar yiyebilirler, ama bu çok pratik olmadığından az su içmelerini gerektiren bir sistem geliştirmiş­ lerdir. Beden atıklarının işlemlenmesi için gerekli suyu, sindirdikleri yağla­ n parçalayarak elde ederler. Proteindeki zehirleri atabilmek için su gerekti­ ğinden, kutup ayılan tuttukları fokların çoğunlukla yağını yer, etlerini leş yi­ yen hayvanlara bıralarlar. Böylece rejimlerindeki protein miktarını azaltır­ lar. Özel bir biçimde çalışan böbrekleri, tuzları kandan ayırarak idrarda yo­ ğunlaştırmaya uyarlanmışlardır. Böylece atıklar azaltılmış olur. Kutup ayıları diğer ayılara göre yüzmeye daha elverişli bir biçim ge­ liştirmişlerdir. İlk olarak yapılan daha incedir. Bir kutup ayısının ağırlığı 810-910 kilo, arka ayaklan üstüne kalktığında boyu J.5 m olabilir. Diğer ayılardan çok daha büyük olan ayakları suda kullanışlı birer kürek, karada kar ayakkabısı işlevi görürler. Karda kaymayı önlemek amacıyla yumuşak tabanlarında papiller ve hücre boşlukları vardır. Kutup ayılarının kafatasla­ rı kahverengi ayılannkine göre daha küçük ve daha düzdür ve daha uzun boyunları vardır; bu onların yüzmeye daha elverişli olmalarını ve buzda fok HAYATTA KALANLAR

izlerken ya da fokların hava alma deliklerinin başında beklerken daha zor görülmelerini sağlar. Kurup ayılarının dar omuz ve göğüsleri suda daha hızlı ilerlemelerine elverişlidir. Çok iyi yüzücü olan kurup ayılan yalnızca ön ayaklarıyla suyu kendilerine çekerler, bu arada arka ayaklan dümen gö­ revi görür. Esas olarak etobur olan diğer ayıların büyük öğütücü arka azı­ dişleri bulunur, ama kurup ayılarının arka azıdişleri küçülmüşlerdir. Öte yandan çoğunlukla et olan yiyeceklerini parçalamak için onlara gerekli olan iyi gelişmiş küçük azıdişleri vardır. Erkek ayılar ancak birkaç gün için, o da anormal bir soğuk oldu­ ğu zaman ine girerler. Oysa dişi ayılar gebe kaldıklarında kendilerine ay­ rıntılı inler yaparlar. Dişilerin yalnızca üçte biri her yıl. mart ile mayıs arasına gelen bir mevsimde çiftleşirler. Ekim ya da kasımda sahilden bir­ kaç mil içerde kendilerine in kazarlar. Yavrular üç aylık bir gebelik döne­ minden sonra aralık ya da ocakta doğar ve yoğun krema kıvamındaki an­ ne sütüyle beslenirler. Anneler ve yavrular hava durumuna ve yaşadıkla­ rı enleme bağlı olarak şubat sonlarında inden çıkarlar. Yavrular üç yıl bo­ yunca anneleriyle kalıp, avlanmayı ve diğer temel hayatta kalma teknik­ lerini öğrenirler. Ne yazık ki bu eğitim giderek tarihe karışmaktadır. Petrol ve diğer maden çıkarma teknolojileri, endüstriyel atık çöplükleri, Arktik bölgesinde yerleşimlerin artması ve küresel ısınma kurup ayısının dünyasını değiştir­ mektedir. Lopez, kurup ayısını "Arktik'in sınırlarına ait bir yaratık" olarak nitelemiştir.27 Bugün sorun gerek Arktik'in gerekse kurup ayılarının artık kritik bir sınırda olmalarıdır. Son olarak, kısa süre önce güneydoğu Asya' da keşfedilen bir ayı ye­ ni ve ayn bir tür olabilir. Altın ay ayısı adı verilen bu ayı hakkında henüz yeterli bilgi yoktur. Bu ayı ile siyah Asya ayısı arasında benzerlikler bulun­ makla birlikte, yeni ayı altın kahverengi ya da bazı durumlarda sarı renkli­ dir ve açık renkli bir yüzü vardır. Gözlerinin çevresinde koyu iz kalıntıları olması onun belki panda ile ya da pandanın evriminin erken bir aşamasıy­ la bağlantılı olabileceği izlenimini vermektedir. Bilim insanlarının bu ayı­ nın ONA örneklerini Ursidae ailesinin diğer üyeleriyle karşılaştırarak tari­ hini ve diğer ayılarla ilişkisini ortaya çıkaracaklarını ümit ediyoruz. TOPLU M U N AYNAS I N DA Avı

43

Ursidae'nin bilinen sekiz türünün bu yaşam öyküleri başlıca bilim­ sel raporlardan çıkarılmışh: yani bilim insanlarının ve biyologların gördük­ leri, ölçtükleri ve tahlil ettikleri şeylerden. Ama bu anlahlar resmin tama­ mını yansıhyor mu? Lopez ve diğerleri "yerli göznün "gerçekleri"ni bilimin "gerçeği"ne eklemekten yana olmuşlardır. Lopez'in dediği gibi: "Yalnızca hayvanın ne yaphğını söyleyebilmek için onu gözlemlemek uzun zaman almamakta, nasıl gözlemleyeceğini öğrenmek de zaman almaktadır."28 Bi­ limsel bakış açısı hayvan biyolojisinin kimya ve fiziğini açıklamakta ve sı­ nırlı bir gözlemden çıkarak hayvanın davranışına ilişkin bir tarhşmaya ve­ ri sağlamaktadır, ama "yerli göz" bize ne anlatabilir? 18. yüzyılda bilim hay­ vanların temsilini üstlendi ve günlük yaşamları bu hayvanlarla ilişkili olan­ lardan kaynaklanan öyküler ilgisiz olarak bir kenara itildi. Bu "yerli göz" bakış açılarını gözardı ederek neler yitirdik? İnsanla­ rın ayılarla doğrudan temaslarının öyküleri daha büyük bir tablo çizebilmek açısından önemlidir. Öyküler ve efsaneler yalnızca bize hayvanlar hakkında bir şey anlathkları için değil. bu hayvanların insanların yaşam ve kültürlerin­ de nasıl bir rol oynadıkları hakkında fikir verdikleri için de önemlidir.

HAYATTA KALANLA R

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

EFSANELERDEKİ AYI 9r7'de İsviçre'de Vattis yakınlarında bir mağarada kazı yapan işçiler şaşır-

1 tıcı bir keşif yaptılar. Tarihöncesi uzmanı Emil Bachler, Drachenloch adlı

bu mağarada bir kaya ve taş yığını arasında kireçtaşından bir "sandıkn ya da "kurun bulduğunu bildirdi; kuhırıun içinde birbiri üstüne dizilmiş, hepsi aynı yöne bakan mağara ayısı kafatasları bulunuyordu. Bachler "sandık" ve di­ zili kafataslarında bir insan eli olduğunu tahmin ediyordu. Ama amaç neydi? Bu, mağara ayısını merkez alan tarihöncesi bir dini törenin bir parçası mıydı? Mağara ayısı, insanları bu tür tapınaklar yapmaya yönlendiren bir tür dini ya da ruhsal güç görevi mi görüyordu? Kafataslarının bu düzenlen­ mesi doğal olabilir miydi? Birçok tarihöncesi uzmanı ve paleontolog Bach­ ler'in bulgularını ve onun eski bir mağara ayısı kültü olduğu kuramını red­ detmekte, ilk insanlarla mağara ayıları arasında çok az ilişki olduğunu öne sürmektedir. Bjöm Kurten, Bachler'in ifadelerinde ve kafatası "sandığın çi­ zimlerinde kendi kendisiyle çelişkiye düştüğünü belirtmektedir. Kurten ay­ nca keşfin hiçbir fotoğrafı olmadığına ve Bachler'in kendisinin de bu keşif sırasında alanda olmadığına dikkati çekmektedir. Son bir nokta olarak da, işçiler "sandığın kırmışlardı. Kurten ve diğerleri aynca Bachler'in keşfinin ve diğer mağaralarda tarihöncesi bir mağara ayısı kültüne işaret eden ke­ mil< düzenlemelerinin düşen kayaların doğal bir sonucu olabileceğini ya da daha sonra mağarada yaşayanların kemiklerin yerini değiştirmesinden kaynaklanabileceğini öne sürmektedirler.' Bir mağara ayısı kültünün olduğuna karşı çıkanlar, Fransız ve İs­ panyol mağaralarındaki ayı resimlerinin tarihöncesi toplumlarda ayının di­ ni bir önemi olduğuna işaret ettiğini de tartışmaktadırlar. Kurten resimler­ deki ayıların görebildiği kadarıyla kahverengi ayılar olduğunu, daha küçük bu türün muhtemelen daha yüksek yerlerde dolaşan mağara ayılarına göre insanlarla daha fazla temasta olabileceğini iddia etmektedir.' Ancak bu mantık kimi tarihöncesi uzmanlarını ikna etmemektedir. Bunlardan biri olan Llszl6 Kordos, tarihöncesi insanların mağara ayısına TOPLU M U N AYNAS I N DA Avı

45

ruhsal bir önem vermelerinin güçlü bir olasılık olduğunu düşünmektedir. Kordos, Bükk Dağlan'ndaki bir mağarada kasıtlı olarak düzenlendiğine inandığı üç mağara ayısı kafatası bulmuştu.3 Bu, Paleolitik dönemde en azından bazı yerlerde mağara ayısının saygı gördüğünün kanıtı mıdır? Böylesine dikkatle düzenlenmiş bu kafatasları, mağara ayısının ruhuna adanmış antik bir törenin sonucu olabilir mi? Kısa süre önce Belçika'da bu­ lunan ve üstlerinde kırmızı aşı boyası lekeler olan mağara ayısı kalıntıları gerçekten de Neandertaller'in ya da diğer tarihöncesi insanların mağara ayısı kemiklerini kullanarak ayin yaptıkları izlenimini vermektedir. Ancak bu uygulamaların ne kadar yaygın olduğu bilinmemektedir.4 Ayılar çok zaman önce insanın hayal gücüne girmişler ve burada gi­ derek törenlere, ayinlere ve örflere yol açan efsaneler ve öyküler bırakmış­ lardır. Kuzey yarıkürede kutbu çevreleyen orman, tundra ve sahil halkasın­ da ilkel dönemlerde ayılara ilişkin öyküler ve tutumlar şaşırtıcı benzerlik­ ler gösteriyordu; bu eski öykü ve uygulamaların birçoğu bugün de belli böl­ gelerde sürmektedir. Buralarda ayılar yalnızca kuvvetli oldukları ve fiziksel güçleri için değil, kutsal güçleri için de saygı görmektedirler. Ayıların say­ gıya değer diğer özellikleri insanlarla akrabalıkları, insan dilini anlamaları, avda başarı güvencesi olmaları, tedavi ve ruhsal koruma sağlamalarıydı. Ta­ nnı öncesi dönemde Finlandiya'da ayılara ormanın efendisi olarak saygı gösterilirdi. Binlerce yıl boyunca bu kar ve karanlık ormanlarla kaplı soğuk ül­ kelerin kültürlerinde, dumanlı orman kulübelerinde tekrar tekrar anlatılan öyküler insanların ayıyı kavramsallaştırmalarını, ona anlam vermelerini ve bir gizem atfetmelerini sağladı. Bir kuşaktan ötekine geçirilen sözel gele­ nek beş ya da altı yüzyıl önce zayıflamaya başladı, ama şimdi bölük pörçük kalsalar da öyküler ve türküler etnologlar ve folklorcular için hala bir bilgi kaynağıdır. Bunlar yalnızca eğlenceli öyküler değillerdir. Akrabalık ilişkile­ ri ve eski inanç ve adetler hakkında değerli bilgiler sunan edebi kaynaklar­ dır. Söylence yazınının önemli bir kısmını oluşturan ayılara ilişkin öyküler, geçmişte insanın ayıyı nasıl algıladığını sergilerler. Kimi öykülerin çeşitli versiyonları binlerce mil ötelere yayılmış, hatta bir kıtadan ötekine geçmiş­ tir. Amerikan yerlileri arasında öyküler genellikle kışın, geceleri, bir ateşin EFSAN E LE RDEKİ Avı

Resim 24. Ayı avlayan Amerikan yerlileri; ünlü Batılı ressam George Catlin'in bir yapıtından litograf.

çevresinde ya da törensel olarak belirlenen bir kapsamda anlahlırdı. Didak­ tik olan bu öyküler çocukları eğitmek ve yetişkinlere dünyanın nasıl mey­ dana geldiğini, ayının yarahlıştaki rolünü ve tabular gözardı edilir ya da ayı avlama ayinleri düzgün biçimde yapılmazsa neler olabileceğini hahrlatmak için anlahlırlardı. Ayı en güçlü hayvan ruhuydu ve bu ruhu kızdırmak son derece teh­ likeli olabilirdi. Ama ayı ruhuna gösterilen çok büyük saygının bir nedeni daha vardı. Antropolog A. lrving Hallowell'in belirttiği gibi, kuzey yankü­ re halkları "ayının, ya bazı av hayvanlarının mevcut olup olmamasını ya da yalnızca ayı ruhunu denetleyen, doğaüstü bir varlık ya da gücü temsil etti­ ğine ya da onun kontrolü alhnda olduğuna inanırlardı. "5 Diğer sözcükler­ le, çoğunlukla ayının ruhunun ya tüm ayılan ya da tüm hayvanları kontrol ettiğine inanılırdı. Ruh bu hayvanları insanların tüketimine sunabilir ya da kızarsa onları geri çekerdi. Bu ikinci durumda insanlar açlıktan ölürlerdi. Ayılar insanların söylediklerini anladıkları için insanlar ayıya doğ­ rudan değinmemeye dikkat eder, onun için olumlu ifadeler kullanırlardı. TOPLU M U N AYNAS I N DA Avı

47

Navaholar ayıya "İyi Genç Reis" derler, Alaska'daki Koyukonlar "Karanlık Şey" adını tercih ederlerdi. Orta Asya'daki Khanty ve Mansi kabilelerinin kullandığı değişik ifadeler arasında "Bataklığın Sevgilisi," "Ormanın Yaşlı Adamı," "Sevgili İhtiyar" ve "Kutsal Hayvan" da bulunuyordu. Finliler "Or­ manın Efendisi" ve "Ağaçlıkların Gururu" gibi terimler kullanırken, kuzey Sibirya'da yaşayan Yukahirler ayıya "Yeryüzünün Sahibi" derlerdi. Bütün bu ifadelerin ortak yanı ruhsal gücü, kuvveti ve kontrol yeteneğini yansıt­ malarıdır. Eski Finlandiya'da ayının hakkında konuşulup, kendisine günü­ müz Fincesinde ayı demek olan Karhu denmediği sürece, insanlara iyi dav­ randığına inanılırdı. Bunlar yapıldığı takdirde ise ayı kızar ve insanlara za­ rar verirdi. Anlaşıldığı kadarıyla ayılar "Dede" ya da "Orman" adıyla anıl­ mayı çok daha tercih ediyorlardı, çünkü ormanın kralı olduklarına inanı­ yorlardı. Finlilere göre insan ormana girmeden önce, yaşlı "Orman"a kar­ şı çıkmaya cesaret eden bir yaratık yoktu. Kimse ona Karhu demeye cesaret edemezdi. O bizzat ormanın kendisiydi ve o hareket ettiği zaman orman onunla birlikte hareket ederdi.6 Tarım öncesi dönem halkları için ayının anlamı onların dünya gö­ rüşleri ve çevreleriyle bağlantılıydı. Aşağıdaki öyküler bu dünya görüşleri­ ni ele almakta ve böylece ayıya kültürel bir anlam yüklemektedir. Kalifomiyalı Modoclar grizzli ayısının ve Amerikan yerlilerinin yara­ tılışına ve ikisi arasındaki alcrabalığa ilişkin bir öykü anlatırlar. Bu aynı za­ manda ayının insanların koruyucusu ve besleyicisi olduğunun öyküsüdür. Bir gün gök ruhlarının şefi yukarıdaki dünyada yürüyordu ve oradaki soğuğa öfkelendi. Yukarı dünyada bir delil< açıp tüm kar ve buzlan aşağı itti; karlar yeryüzünden neredeyse göğe ulaşan bir dağ oluşturdular. Şefdaha son­ ra delikten geçip, dağdan aşağı yürüdü. Ortalık soğuk ve kasvetli gözüküyor­ du ve canlı yoktu. Şef dağın üstünde parmağını nereye dokundursa orada bir ağaç bitiverdi. Gök ruhlarının şefi bir noktada bir dal aldı ve bunu parçaladı, büyük parçalan dağın dibindeki ırmağa atb. Bu büyük tahta parçalan kunduz, küçük parçalar balık oldular. Bazı büyük dallardan grizzli ayılarını yaptı. Ayı­ lar büyüklerdi, kalın kıllarla kaplanmışlardı, uzun ve keskin pençeleri vardı ve arka ayaklan üzerinde yürüyorlardı. Gök ruhlarının şefi onları inanılmaz çir­ kin buldu ve ayılara dağın altında yaşamalarını emretti. EFSAN ELERDEKİ Avı

Resim 25. Finlandiya'dan ayı başı biçimli taş sopanın törensel amaçlı olabileceği ve tarihöncesi Fin kültüründe ayının merkezi önemini yansıttığı düşünülmektedir, MÖ ikinci binyıl.

Gök ruhlarının şefi sonra çevresine baktı, yarattığı dağdan ve dün­ yadan memnun oldu ve dağın içinde yaptığı bir evde yaşamak üzere ailesi­ ni de oraya getirmeye karar verdi. Evin girişi dağın tepesindeki bir delikti; delik aynı zamanda baca görevi görüyordu. Gök ruhlarının şefi bir gün da­ ğın içinde çatırdayan bir ateşin çevresinde ailesiyle otururken, rüzgar ruhu bir fırtına çıkardı. Rüzgar öylesine güçlendi ki, ateşin dumanını dağın içi­ ne geri tepti. Bu gök ruhlarının şefinin canını sıktı ve küçük kızına bacaya gidip, rüzgar ruhundan daha hafif üflemesini istemesini söyledi. Ama şef kızını başını bacadan dışarı çıkarmaması için de uyardı, çünkü rüzgar saç­ larına girip, onu uzaklara götürebilirdi. Kız kendisine söyleneni yaptı, ama etrafa bir bakmak için başını bacadan birazcık çıkarmadan duramadı. Bu rüzgar ruhu için yeterliydi ve ruh kızın babasının onu uyardığı gibi kızı sa­ çından yakaladı, bacadan dışan çıkardı, kar ve buzların üstünden dağın di­ bine yuvarladı. Avlanmakta olan bir grizzli ayı kızı buldu ve onu taşıyarak evine, kansına götürdü. Küçük kıza acıyan kadın onu evine aldı ve kendi yavrulaTOPLU M U N AYNASINDA AYI

49

nyla birlikte yetiştirdi. Kız yetişkin bir kadın olunca grizzli ayıların büyük oğullarıyla evlendi ve zamanla birçok çocuğu oldu. Anne grizzli ayı yaşla­ nınca, gök ruhlarının kızını dağdaki evinden ayırmış olmaktan suçluluk duymaya başladı. Oğullarından birine dağa tırmanmasını ve gök ruhları­ nın şefine kızının yaşadığını ve bulunduğu yeri anlatmasını söyledi. Gök ruhlarının şefi kızının hala hayatta olduğunu duyunca çok sevindi ve hızla dağdan inip onu görmeye gitti. Kızını grizzli ayılarla yaşar ve torunu oldu­ ğunu öğrendiği garip görünüşlü birtakım yaratıklara bakarken buldu. Bu onu çok kızdırdı. Yeni bir ırktan canlılar yaratılmıştı. Gök ruhlarının şefi intikam olarak bütün grizzli ayılara lanet etti; onlara o tarihten sonra hep­ sinin dört ayak üstünde yürüyeceklerini ve bir daha asla konuşamayacakla­ rını ve dilden yararlanamayacaklarını söyledi. Sonra kızını alıp dağa, belki de gökyüzüne geri götürdü. Yan grizzli, yan ruh insanı olan garip yaratık­ lar dünyayı dolaştılar; Modoclara göre onlar ilk Amerikan yerlileri ve tüm kabilelerin atalanydılar.7 Bu masaldan yalnızca grizzli ayıların ve Yerlilerin (bu masalları an­ latan Yerliler kendilerini diğer halklardan farklı görürler) nasıl yaratıldıkla­ rını değil, ilk ayıların insana ne kadar benzediğini de öğreniyoruz: ayılar ar­ ka ayaklan üstünde yürümekte, konuşmakta ve resmi bir evlilik ilişkisi içinde yaşamaktadırlar. Amerika'daki kabile halklarının atalandırlar. Gü­ nümüze kadar ayı eti yemeyi reddeden kabileler vardır, çünkü bu kendi cet­ lerini yemek olacaktır. Diğer kabilelerin kendi yaratılış öyküleri vardır. Bunlar genellikle iki tiptirler: insanlar ya topraktan çıkarlar ya da gökten inerler. Modoc öyküsü gökyüzü kökenli mitin bir örneğidir. Öte yandan kö­ kenlerinin ayı ile bağlantılı olduğunu düşünen Wisconsinli Menomine­ ler'in bir öyküsünde ise ayı yeryüzündeki bir delikten çıkar. Modoc öyküsü, Amerikan yerlilerinin ayının önemli bir rol oynadığı çok sayıda yaratılış öy­ külerinden yalnızca biridir. Bir başka ayılı yaratılış öyküsünde, büyük Fin destanı Kalevala'da öykünün kültürel kahramanı Vainamoinen ayının yaratılışını anlatır. Dişi bir hava ruhunun suyun üstüne attığı bir yün parçasından ayı doğar. Ama ayı bir seferde doğmaz. Yün suda "sakinleştirilipn, "sürüklenerek" kıyıya ulaşır. Orada ormanın hanımı ve ormanın efendisi Tapiloa'nın kansı olan EFSAN ELERDEKİ Avı

Mielikki yünü alır, bir sepete koyar ve yün yavaş yavaş bir ayıya dönüşün­ ceye kadar ona bakar. Hayvan çok güzel büyüdü Çok zarif oldu Bacağı kısa, dizi tokalıydı Tombul, düzgün bir ağız-burun Başı geniş, bumu küçük ve kalkık Kalın kürkü açık renk Ama daha hiç dişi yoktu Pençeleri de biçimlenmemişti Ama ormanın hanımı Mielikki, ueğer hiç zarar verip, yaramazlığa kalkışmazsa... ona pençe ve diş yapacak"h.8 Kalevala'da ayının doğuşu gökyüzü ve su ile bağlanhlandınlır. Ayı­ nın kökeni Vainamoinen'in kökeniyle aynıdır; bu kahraman da dişi bir ha­ va ruhu aracılığıyla biçimlenir, suyun üstünde yüzer ve sonra -ayıyı doğu­ ran yün gibi- kıyıya vurur. Dolayısıyla kökenlerinin bu denli benzer olma­ sından kalkınılarak ayı ile Vainamoinen'in kardeş olduğu öne sürülebilir. Ayı, Fin tarihi ve Fin halkıyla iç içe geçmiştir. Orta Asya'nın Fin-Uygur halklarından Mansiler'e göre ayı gökten doğmuştu. Bir öyküye göre ilk ayı gök tanrısı Kores'in isyankar oğluydu. Bir gün dünyayı gören genç ayı babasından oraya gitmesine izin vermesini iste­ di. Baba sonunda oğlunun isteğine boyun eğdi ve demir zincirlerle asılı, al­ hn ve gümüş paralardan bir beşik yaph. Ayıyı taşıyan beşik gökyüzünden in­ dirildiğinde ilk iki denemede sağa sola savruldu, ama dünyaya ulaşamadı. Üçüncü denemede beşik dünyaya ulaşb ve bir orman bataklığının ortasına indi. Kores gökyüzünden ayrılmadan yavrusuna kurban kulübelerine do­ kunmaması, insan cesetlerini ellememesi ve insanlara zarar vermemesi ko­ nularında somut talimatlar verdi. Aynca yavruya meyve, özellikle de kabuk­ suz yemişler yemesini tembih etti. Ama genç ayı yeryüzündeki hayattan sı­ kıldı. Sıcak bir yazdı, sivrisinek çok, kabuksuz yemiş azdı. Ayı insanların kutsal kulübelerini yıktı ve kışın tabutlardaki donmuş cesetlere saldırdı. SoTOPLU M U N AvNAS ı N DA Avı

51

nunda avcılar ayıyı öldürdüler ve ölümü dolayısıyla ayının ruhunun gerçek evi olan gökyüzüne dönmesine olanak sağlayacak törenler düzenlediler. Burada önemli olan ayının ölümünün, muhtemelen kış uykusu çevriminden esinlenen çevrimsel niteliğine inançhr: ayı gökten gelir, öldü­ rülür, gökyüzüne geri döner ama gene dünyaya gelecektir.9 Bu öykünün değişik biçimlerine kuzeydoğu Asya'daki Gilyak ve Ainu halkları arasında da rastlanmaktadır. Değişik biçimleri Kuzey Amerika'dan Sibirya'ya kadar her yerde gö­ rülen bir öykü de bir ayıyla evlenen kadın efsanesidir. öykü bu kadar geniş bir coğrafi alana yayıldığından, muhtemelen binlerce yıllıkhr. Öykünün bu biçimi İngiliz Kolombiyası'nda Haida kültüründen alınmışhr. Öyküye gö­ re böğürtlen toplamaya giden bir grup kadın, orada ayı pisliği görürler. Ka­ dınların bu tür pisliklerin üstünden atlaması tabusu konusundaki uyanla­ ra kulak asmayan genç bir kadın, bunların üstünden atlamakla kalmaz, üstlerine basıp tekmeler. Aynı zamanda da ayılara hakaretler yağdırır ve onları alaycı bir dille aşağılar. Öğleden sonra, arkadaşları eve dönerken genç kadın böğürtlen dolu bir çalı keşfettiği için biraz daha kalmaya karar verir (öykünün kimi biçimlerinde kadın böğürtlen sepetini devirir, onları toplamak için arkadaşlarıyla birlikte köye dönemez). Kadın böğürtlen top­ larken ayı derisinden pelerin giyen yakışıklı bir genç adamın kendisine yaklaşhğını görür. Adam böğürtlen toplarken ona yardım etmeyi önerir ve dağın biraz ötesinde daha da zengin böğürtlen çalıları olduğunu söyler. Bunları toplayalım, sonra ben seni köyüne götürürüm, der. Az sonra hava karam ve genç adam arlık kadının köyüne dönmek için geç olduğunu söy­ ler, orada konaklayıp, köye ertesi gün dönmeyi önerir. Ertesi gün böğürtlen toplamaya devam ederlerken, genç adam şa­ man gücünden yararlanarak eve dönme konusunu kadına unutturur. Adam kadını daha fazla böğürtlen toplamak için köyünden giderek uzak­ laştırdıkça günler haftalara dönüşür. Sonunda yaz geçip, sonbahar gelir ve hava soğur; adam o zaman bir in kazmaya karar verir ve kadının onun ger­ çekte bir ayı olduğu yolundaki kuşkulan doğrulanır.

O kış kadın yan insan, yan ayı iki çocuk doğurur. İlkbahar başında kocası birdenbire kış uykusundan uyanır ve birisinin geldiğini söyler. KaEFSAN ELERDEKİ Avı

!

/

Resim 26.

Finli sanatçı Helena )unttila'nın Kış Uykusu'nda, ayı-insan çiftleşmesine ilişkin pek çok masalın yankıları vardır.

/

!

dm erkek kardeşlerinin onu aradığını bilir. Kocası birkaç kez uyanır ve her seferinde "Yaklaşıyorlarn der. Sonra, "Neredeyse vardılar; dişlerimi takıp onlan öldüreceğimn der. Kadın ayıya yalvarır, duyduğu şeyin onu aramaya gelen kardeşleri olduğunu söyler, kocasının onlan öldürmemesi, çocukla­ rın hatın için kardeşlerinin ayıyı öldürmesine izin vermesi için yalvarır. Ayı sonunda bunu kabul eder, ama kadına öldüğü zaman ayin yapılmasını ve şarkılar söylenmesini söyler. TOPLU MUN AYNASINDA AYı

53

Resim 27. Kanada'nın kuzeybatı Büyük Okyanus sahilinden bir Tlingit ayı maskesi. Resim 28. Kanada'nın kuzeybatı Büyük Okyanus sahilinden, deniz kabukları ve köpekbalığı dişlerinden

yapılmış ayı motiAi Haida !üniği (sağda).

Ayı kocası öldürüldükten, ayinler yapılıp şarkılar söylendikten son­ ra kadın iki yan ayı, yan insan çocuğunu alır, kardeşleriyle birlikte köye dö­ ner. Kadın ayıya dönüşmekten korktuğu için ayı postuna sarınıp, ayı rolü yapma oyunlarına kahlmayı reddeder. Ama onun isteklerine rağmen kar­ deşlerinden biri kadının ve çocuklarının üstüne bir ayı postu atar. Kadının korktuğu şey başına gelir ve çocuklarıyla birlikte derhal ayıya dönüşürler. Sonra da kardeşlerini öldürür ve yavrularıyla birlikte ormana döner.'0 Çoğu öykü gibi bu masal da çeşitli düzeylerde yorumlanabilir. Çıka­ rılacak en açık ders, tabulara uyulmadığı zaman toplumsal düzenin bozul­ duğu ve bir felakete yol açıldığıdır. Başka bir düzeyde bu bir öfke ve intikam, ayının biçim değiştirme, insan dilinde konuşma ve insandan çoaık üretme becerileri hakkında bir öyküdür. Ayının bu son sayılan gücü kuzey yankü­ rede kadınlar arasında korku ve endişe yaratmış, kadınların -en azından ev-

54

EFSAN E LERDEKİ Avı

Resim zg. Helena Junttila'nın Ka1Jılaşma'sı (2001), kadınlar ile ayılar arasındaki ilişkiyi konu alan kuzey Avrupa öykülerini anımsatmaktadır.

li olmayanlann- avdan getirilen ölü ayılardan güvenli bir mesafede durma­ lanna yol açmıştır. Aynca kadınlara ayının ön tarafından et yemek yasaklan­ mış, ancak buttan yemelerine izin verilmişti. Kimi öykülere göre bunun ne­ deni ayının insanı önden ya da ön ayaklanyla kucaklamasıydı. 1555'te Uppsala Başpiskoposu Olaus Magnus'un Kuzey Halklannın Tasviri adlı yapıtında kaydettiği erken dönem bir İskandinav öyküsünde, bir ayının kaçınp mağarasına götürdüğü genç ve güzel bir kız anlatılır. Ayı kızı "parçalara ayırmak" için kaçırmıştır. ama çok geçmeden ona aşık olur ve "kıza yönelik niyetlerinin yerini kötü ruhlu bir şehvet duygusu alır. Ayı derhal hayduttan sevgiliye dönüşür ve açlığını cinsel ilişkiyle giderir, mütTOPLU M U N AvNASI N DA Avı

55

hiş bir iştahı isteklerinin tatminiyle karşılamış olur." Ayı kızın kendisini sev­ mesini sağlamak için çevredeki çiftlikleri soyar ve kıza "üstüne kan sıçramış" meyveler ve türlü çeşit yiyecekler getirir. Sonunda bölgedeki çiftçiler ayının hırsızlığından bıkar, mağarasını bulurlar, köpekler ve mızraklarla onu öldü­ rürler. Gebe kadın şimdi özgürdür, ama "iki farklı malzemeyle çalışan doğa bu birleşmenin uygunsuzluğunu ayının spermlerini uyarlı kılarak hafiflet­ mişti. Kız normal bir doğum yaptı, ama bu vahşi soya insan hatları veren ga­ rip bir çoaık doğurdu." Oğlan olan çoaık insana benziyordu, ama ayının vahşiliğine ve gücüne sahipti ve babasını öldürenleri öldürdü. Bu oğlan Da­ nimarka Kralı Sven'in ve birçok Danimarka kralının atası oldu." Kuzey yankürede ayılar tarafından kaçırılıp, kanlan olmaya ve çoaık doğurmaya zorlanan kadınlara ilişkin birçok öykü vardır. Kimi kez bunun siyasi ve/veya toplumsal sonuçlan olur, çünkü doğan çoaık bir soyun ya da klanın kaynağı gibi gösterilir. Kimi öykülerde erkekler kaçırılır ve koca ol­ maya zorlanırlar. Güney Amerika'nın bazı kesimlerinde gözlüklü ayıların hem bakire kızlan, hem de bekar oğlanları çalmalarına ilişkin efsaneler var­ dır. Çok eskilere dayanan ve çok çeşitli kültürlerde rastlanan, kadın ve ayı ilişkisine dair bu saplantı gariptir ve günümüze kadar sürmüştür. Dünyanın birçok yerinde kadınlar cinsel olarak ayılarla özdeşleştirilir. Bazı aristokratik ailelerin geçmişte ayıyı kendi soylarına kaynak iddia ettikleri gibi, kendilerini ayı soyundan gelen "ayı kadın" olarak tanımlayanlar da vardır. Taciz eden her zaman ayılar olmaz. Grönland'tan bu İnuit öyküsünde olduğu gibi bazen insanlar ayılardan yararlanırlar. Bir zamanlar doğurganlık çağını aşmış yaşlı bir çift bir oğullan olsun istiyordu. Adam bir gün bir kutup ayısı öldürdü ve ona bir şarkı söyleyerek, dirilmesi ve oğ­ lu olması için yalvardı. Ölü ayıdan akan kandan bir ayı yavrusu çıktı. Yaşlı kan koca buna sevindiler ve yavruyu kendi çocukları gibi yetiştirdiler. Ayı oğlan büyüdüğünde Resim 30. Anne ayının yaşlı çift için avlandı, onlara liman foku, halkalı fok ve di­ yavrusunu emzirdiği bir Haida oyması. ğer etler getirdi. Çift böylesine iyi avcı bir oğullan olduğu EFSANELERDEKİ Avı

Resim 31.

Heinrich Kely Çııçıf'ta ayı folkloruna modern bir yorum getirmiştir.

için mutluydu. Sonra bir gün yaşlı adam ayı oğlundan onlara bir buz ya da kutup ayısının etini getirmesini istedi. Ayı oğlan akrabalarını öldürmek is­ temediği için bunu reddettiyse de, yaşlı adam ısrar etti. Sonunda ayı oğlan güçlü bir görev duygusu olduğundan gidip, öldürdüğü büyük bir dişi ayıyla döndü, ama yaşlı çift oturup ayı etini yemeye başladığında oğlan çılap git­ ti, bir daha da dönmedi. Kendileri için avlananan ayı oğullarını yitiren yaş­ lı çift çok geçmeden öldü." Burada da ayılar ile insanlar arasındaki güçlü akrabalık bağlan sergilenmekte ve bu akrabalık ilişkisini kötüye kullanma­ nın kötü sonuçlan olacağı dersi verilmektedir. Kuzey kutbu çevresindeki birçok halk ayıların çarpıcı güçleri oldu­ ğuna inanırlardı: ayılar yalnızca biçimlerini değiştirmekle kalmaz, öldükten TOPLU M U N AYNASINOA Avı

57

Reslm 3a.

Helena junttila, Ayı Liso (1 999) adlı tablosunda ayıya daha yumuşak bir çehre vermiştir. EFSANELERDEKİ AYI

Resim 33.

Kaliforniya'dan yumuşak huylu bir ayı.

sonra dirilebilirlerdi de. Belki de ayıların yeraltında geçirilen bir kıştan son­ ra ilkbaharda inlerinden çıkmaları onların dirilme becerilerinin simgesi haline gelmişti. Güneydoğu ABD'de yaşayan Cherokeelerin şu masalı bu yeniden yaşama dönme yeteneğinden söz etmektedir. Bir gün bir avcı bir ayıyla karşılaştı ve onu okla vurdu. Ayı kaçmaya başladı, avcı da bir yandan onu kovalarken, bir yandan da ok atmayı sürdür­ dü. Sonunda ayı durdu ve bedenindeki oklan çıkararak avcıya döndü, "Ba­ na ok atmanın bir anlamı yok, beni öldüremezsin. Benim evime gidip, bir­ likte yaşayalım," dedi. Avcı bunu yaparsa ayının onu öldürebileceğini düTOPL U M U N AYNASINDA AYI

59

Resim J4.

ABD'nin güneydoğusundan bir Cnerokee ayı maskesi.

şünüp korktu. Ama ayı avcının düşüncesini okudu ve ona bir tehlike olma­ dığı güvencesini verdi. Avcı bunun üzerine ne yiyeceğini düşünmeye baş­ ladı, çünkü çok açtı. Ayı gene avcının düşüncelerini okudu ve ona bol ye­ meği olduğunu, isterse onlardan yiyebileceğini söyledi. Avcı da ayıyı izledi ve sonunda ayının mağarasına vardılar. Adam içeri girince gene açlığını düşündü. Ayı buna kamını ovuşturarak yanıt ver­ di ve kabuklu, kabuksuz yemişler, meşe palamutları çıkardı, avcı da doyun­ caya kadar bunlardan yedi. Avcı ile ayı bir yıl kadar birlikte yaşadılar, ama bir gün ayı avcıyı şa­ şırtarak yakındaki bir köyün insanlarının kısa süre sonra gelip onu öldüre­ ceklerini söyledi. Aynca bundan sonra onun derisini yüzüp, etini parçala­ yacaklarını da anlattı. Ayı avcıdan önce kanını yapraklarla örtmesini, sonra da köyüne götürülürken geriye bakmasını istedi. Ayının öngördüğü gibi birkaç gün sonra birtakım adamlar köpekler­ le geldiler, mağarayı buldular ve ayıdan dışarı çıkmasını istediler. Ayı çıktı­ ğı zaman öldürüldü, derisi yüzüldü ve eti köye götürülmek üzere parçalan­ dı. Bunlar yapılırken köpekler havlamayı sürdürdüler, avcılar da mağarada bir ayı daha olduğunu sandılar. Ama az sonra içeride bir adam buldular ve onun bir yıl önce köyden kaybolan kişi olduğunu anladılar. Adam oradan ay­ rılmadan önce ayının istediğini yaptı: kanı kuru yapraklarla kapattı. Adam 60

EFSAN ELERDEKİ Avı

avcılarla birlikte köye giderken dönüp baktı, ayının yaprakların arasından kalktığını, yapraklan silktiğini ve ağır ağır ormana geri gittiğini gördü.'3 Orta Sibirya'da yaşayan M ansiler de bir dönüşüm öyküsü anlahrlar, ama bu kez bir insan ayı olur. Genç bir oğlan ormanda kaybolur. Bir ağaç kütüğüne oturup, eve dönmeyi dilerken, bağırır: "Nerede göreceğim ben babamın soyundan gelen akrabalarımı, annemden doğan akrabalarımı?" O anda kütükten aşağı düşer ve ayağa kalkhğında bir ayıya dönüştüğünü fark eder. Bu dönüşüm ona yeni bir güven kazandım ve şu şarkıyı söylemeye başlar: " Fundalıkların üstünde, ben ormandaki fundalıklarda yaşayan tan­ rıçanın gerçek oğluyum. Ben ormanlarda yaşayan tanrıçanın gerçek oğlu­ yum. Kendi kaderini kendi çizen birisiyim." Sonra da kibirlenerek, Tanrı­ nın ona vermediği her şeyi alacağını ilan eder. Samoyedler ile Lapplar da dönüşüm öyküleri anlahrlardı, ama daha sonra göreceğimiz gibi, aynı zamanda "kendilerini ya da başkalarını ayıya, bir ayıyı da insana çevireceğine inandıkları ayinler yaparlardı. "'4 Ancak efsanelerdeki ayının oklara direnmek ve yeniden dirilişten daha başka güçleri de vardı. Bunlardan biri hastalan iyileştirmekti. Lakota (Sioux) Yerlilerinde "ayı doktorlar" tedavi sırasında şu şarkıyı söylerlerdi: "Pençem kutsal, şifalı bitkiler her yerde. Pençem kutsal, her şey kutsal."'5 Amerikan yerlilerinin ilaçlan arasında ayıların topladığını gördükleri şifalı otlar, kabuksuz yemişler ve kökler gibi çok çeşitli bitkiler vardı. Birçok ka­ bilede hangi bitkilerin insan sağlığına yararlı olduğunu öğrenmek için, ayı­ nın ne yediğini izlemenin yeterli olduğu söylenirdi. Bazı Kalifomiya kabi­ lelerinde ayı doktor olarak da bilinen bir grup şaman, şifa verici olarak bü­ yük saygı görürdü. Bunların iyileştirme güçlerini ayılardan aldıkları söyle­ nirdi. Kalifomiya'daki Hupa Yerlilerinden alınan şu öykü, ayıların hbbi güçlerine ilişkin masallardan yalnızca biridir. Bir gün bir ayı dünyayı dolaşırken gebe kaldı. Yürüdükçe şişmanla­ dı ve çok geçmeden yürüyemeyecek hale geldi. Bu aşamada durumunu dü­ şünmeye başladı ve Yerlilerin de bu duruma düşüp düşmediklerini, yani gebe kalıp kalmadıklarını merak etti. Birdenbire arkasından bir ses işitti: "Beni ağzına koy; sen Yerliler uğruna bu durumdasın." Ayı arkasına dön­ düğünde bir kuzukulağı bitkisi gördü. Bitkiyi ağzına koydu, ertesi gün TOPLUM U N AvNASI N DA Avı

61

Resim 35.

Ayıları ve yavrularını vahşi doğada gösteren bir Cherokee tahta oyması.

yeniden yürüyebiliyordu. O zaman ayı şöyle düşündü: "Yerli dünyasında da bu ilaç böyle yarayacak. Bu benim [onlara] ilacım olacak. En iyimser görüşle çok fazla kişi beni bilmeyecek. Ben bunu Yerli dünyasında bıraka­ cağım. Onlar benimle bununla konuşacak."16 Bazılarına göre mevsimlerin değişmesinden de ayı sorumluydu. Sonbaharda günler kısalırken inine girip, ilkbaharda günler uzarken tekrar dışarı çıktığı için, ayının güneşi kontrol ettiğine inanılıyordu. Görünüşe gö­ re ayı sonbaharda ölüyor, yeryüzü karanlığa ve kış soğuğuna boğulduğu za­ man kendini yeralhna gömüyor, ilkbaharda ölüler diyarından geri dönü­ yor, güneşi ve uzun günleri yanında getirerek, bir kez daha yeryüzünde do­ laşmaya başlıyordu. Ayılara saygı gösterilen tüm kültürlerde onun güneşi kontrol ettiği­ ne inanılmasa da, birçoğuna göre ayı geceleri gökyüzünde görülen bir gök cismiydi. Mevsimler boyunca Büyükayı asla bitmeyen bir yolculukla, yavaş yavaş Kutup Yıldızının çevresinde dönüyordu. Amerika'nın orta-bahsında yaşayan Mesquakielere ya da Tilki Yerlilerine göre ayının gökyüzündeki bu yolculuğu büyük aksiliğe uğrayan bir av gezisinin sonucuydu. EFSA N E LERDEKİ Avı

Resim 36. 'Ursa Major' (Büyük Ayı), Aspin'in Familiar Treatise on Astronomy'sind en (1825) elle boyanmış

bir oyma baskı.

Mesquakie efsanesine göre çok eskiden üç kardeş bir kış ayı avına çıkmaya karar verdiler. Kardeşlerden biri ava yardımcı olması için köpeği­ ni yanına aldı. Sonunda ormandan ve çalılıklardan geçip, ayının inini keş­ fettiler. Kardeşlerden biri ayıyı dışarı çıkarmak için ine girdi. Uyuyan ayıyı yayıyla dürttü, ayı sonunda uyanıp dışarı kaçtı. Ayı dışarıda bekleyen kar­ deşlerden kaçmayı başardı, ama adamlar onu izlediler. Ayı önce kuzeye, sonra doğuya, sonra da batıya koştu. Kardeşler aşağı baktıklarında dünya­ nın çok aşağılarda olduğunu gördüler ve geri dönmemiz gerek diye bağır­ dılar. Ama artık çok geçti, çünkü gökyüzüne çıkmışlardı bile. Mesquakiele­ re göre bugüne dek kardeşler ve köpek, ayıyı Kutup Yıldızının çevresinde kovalarlar. Ayıyı yakalayıncaya kadar dinlenemeyeceklerdir.'7 Kuzey Amerika ve Sibirya halkları gibi eski Yunan'da da Büyüka­ yı'nın gökyüzünde dolandığı düşünülür, bu gezintiler Kalisto ile Zeus'un TOPLU M U N AYNASI N DA Avı

Resim 37.

Alaska'dan, çok erken dönem, Amerikan yerlilerine ait taştan oyma ayı heykelleri.

eylemlerine atfedilirdi. Ayı insanların ülkesi olan Arkadia'nın kralı Li­ kon'un kızı Kalisto, yabani şeylerin ve çocukların koruyucusu olan Arte­ mis'in genç nedimelerinden biriydi. Artemis bir gün Kalisto'nun gebe ol­ duğunu fark etti ve ceza olarak onu bir ayıya çevirip, gökyüzüne sürgüne gönderdi. Kalisto'nun başına gelen felaketin bir diğer anlahmının merke­ zinde Zeus vardır. Zeus'un Kalisto'yu gebe bırakhğına kızan Zeus'un kan­ sı Hera kızı, oğlu doğduktan sonra ayıya dönüştürür. Kalisto'nun oğlu Ar­ kas büyüdüğünde, Hera ona annesi olan ayıyı öldürtmeye çalışır. Ama Ze­ us müdahale eder, Kalisto'yu kaçırır ve onu Büyükayı takımyıldızı olarak yıldızların arasına koyar.'8 Ormanlık ve göllük alanlarda, buz tepelerinin ve tundranın üstün­ de soğuk rüzgarlar esen Arktik'te efsaneler ayıyı kutsal, kuvvetli ve güçlü, iyileştirici güce sahip olarak gösterir. Kuzeydeki tüm hayvanlar arasında en insansı olan ayıydı. Ayılar kısmen insanlarla akrabalıkları dolayısıyla, kıs­ men de korkulduklan için sayılırlardı. Ayının önemli bilgileri vardı ve iyi­ lik ya da kötülük getirebilirdi. Avcı-toplayıcıların yerini çiftçiler aldıkça, öykülerdeki ayı imajı de­ ğişti. Kuşkusuz tarım öncesi dönemlerde öyküleri anlatan­ lar bunların üstünde duruma göre oynarlardı. Öykünün anlahldığı ortama ya da öykücünün yarahcı kişiliğine bağlı olarak öyküde ufak değişiklikler olabilir, ama ayının simgeResim 38. Amerika'nın güneybatısından modern bir ayı heykeli.

EFSAN ELERDEKİ Avı

Resim 39. "Üç Ayılar" masalının çok sayıdaki versiyonundan birinin kapağı (yak. ı 910).

sel anlamı hep aynı kalırdı. Ancak çobanlık ve tanının egemen olduğu ye­ ni bir dünyada bunların tümü değişti. Ayı ilerlemenin önünde bir engel olarak görülmeye başlandı, kutsal niteliği kaldırıldı, canavar ya da budala olarak gösterildi ve yok edilecek bir yaratık olarak saptandı. Ayılar tarımsal yaşama tehdit oluşhıran ya da aptal, tehlikeli hayvan­ lara dönüştürüldü. Olaus Magnus'a göre ayılar müzikten o kadar hoşlanır­ lardı ki çobanların gözünü yıldım, sık sık kaval seslerine gelir ve çobanları TOPLU M U N AYNASI N DA Avı

Resim 40. Yeni doRmuş yavrusuna biçim veren anne ayı. Bir ı2. yy hayvan öyküsü kitabından.

kaçırırlardı. Ama boru çalmak ayılan kurbanlarını bırakmaya zorlardı, çün­ kü bu ses canlarını sıkar ve ormana geri kaçmalarına neden olurdu.19 Rus halk masalları arasında da buna benzer, ayının kandırıldığı "Köylü ve Ayı" ve "Ayı ve Horoz" gibi öyküler bulunur. Ayı bunlarda aptal gibi gösterilir. Bazılarının kökleri eski masallara dayanan daha yakın tarih­ li çocuk hikayelerinde ayı ya Rudyard Kipling'in ]ungle

Book'ta (Cengel Ki­ tabı) Baloo örneğinde olduğu gibi basit ve iyi huylu bir palyaço ya da Üç Ayılar'ın eski versiyonlarında olduğu gibi kinci bir tip olarak gösterilir. Son öyküde bir yabancı üç ayının evine izinsiz girer, lapalannı yer ve bir yatağa

yatıp uyur. Öykünün bir versiyonunda içeri giren yaşlı bir kadındır ve ayı­ lar onu yakalarlar. Kadını yakarak ve boğarak öldürmeye çalışırlar. Bunlar sonuçsuz kalınca onu havaya fırlatırlar ve St Paul Katedrali'ndeki kulenin

66

EFSANELERDEKİ Avı

sivri ucu kadının gövdesine saplanır. Öykünün daha çok bilinen versiyonu Altın Saçlı Kız ve Üç Ayılar'da ayılar evlerinde küçük bir kız bulur ve onu kovalarlar, ama kız onlardan kaçmayı başarır. Leo Tolstoy'un Üç Ayılar öy­ küsünde bile bu intikamcı unsur vardır ve kızı yatağında uyurken bulan küçük ayı onu cezalandırmak amacıyla kovalar.20 Tanın sonrası dönem öy­ külerinde ayılar hakkında genellikle olumsuz ifadeler kullanılır ve yok edil­ meleri onaylanır. Ancak şimdi, ayıların artık marjinalleştikleri ve olağan günlük yaşama bir tehdit oluşturmadıkları bir ortamda onlara daha yumu­ şak bir davranış biçimi atfedilmektedir. Masallar bize dünyayı ve oradaki yerimizi anlamamızda, kendi ken­ dimizi hayal etmemizde yardımcı olurlar. Kimi bilim insanlarına göre ayı­ lara ilişkin öyküler, törenler ve ayinler "toplumun merkezi ekonomik, top­ lumsal ve dini değerlerindeki bütünselliği görmesine ve onların önemini vurgulamasına olanak sağlıyordu."21 Fransız antropolog Claude Levi-Stra­ uss bir keresinde hayvanların birlikte düşünmek için yararlı olduklarını söylemişti. Eski Yunan'da ayıların biçimsiz doğduklarına ve annelerinin yala­ yarak onlara biçim verdiklerine inanılırdı - bu, insan toplumunda eğitimin rolünden pek de farklı değildir. Masallar ayıların insanlarla ilişkisini biçim­ lendirme işlevi görmüş, onlara yalnızca yeryüzünde bir anlam değil, bir ta­ rih de sağlamışlardır. Ursidae ailesinin çoğunluğun yaşadığı kuzey yankü­ renin her yerinde "Koyu Renkli"ye, "Dünyanın Sahibi"ne, "Gezgin"e iliş­ kin öyküler anlatılır. Gördüğümüz gibi birbirlerinden çok uzak bölgelerden öyküler çar­ pıcı benzerlikler gösterirler. Bunun nedeni çevrelerin benzerliği midir, yoksa insan beyni ayıların davranış ve özelliklerini açıklarken benzer bi­ çimde mi çalışır? Yoksa -Hallowell'in önerdiği gibi- buradan insanlığın geçmişinde bir zaman bu öykülerin doğduğu kültürlerin birbirleriyle bağ­ lantılı olduğunu, zamanla uzaklaştıklarını, ama giderken yanlarında kültü­ rel bagajları olarak masallarını ve bir ayı arketipini götürdüklerini mi çıka­ rabiliriz? Bu harika hayvanlara ilişkin birçok diğer soru gibi, belki bunun da yanıtını asla bulamayacağız.

TOPLU M U N AYNASI N DA Avı

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

AYILAR VE İNSANLAR

Y

akın zaman önce Finlandiya' da yaban mersini toplayan bir adam kafasını kaldırdığında dişi bir ayının iki yavrusuyla ona yaklaştığını gördü. Adam önce korkudan donup kaldı, sonra dikkatle geri geri

yürüdü ve bir ağacın yanında durdu. Ayı yavaş yavaş yaklaştı, onu aşağı­ dan yukarı kokladı, yüzünü yaladı, sonra da gitti. Birçok Amerikan yerlisi ve belki eski dönemlerde kimi Finli bu olayı bir tür ruhsal karşılaşma, bir akrabalık ifadesi olarak göreceklerdi. Ancak bu adamın tepkisi tüfeğine sarılmak oldu. Ayının şansına adam tüfeğini bulduğunda, ayıyı bulamadı. Olay hem insan, hem de ayı için iyi sonuçlansa da, Finli avcı gruplarını ayılara insandan korkmayı öğretmek için ayı avlanma mevsiminin uzatıl­ ması talebinde bulunmaya yönlendirdi. Oysa ayılar zaten insanlardan korkmayı öğrenmişlerdir ve birçok ayı gözlemcisine göre kendilerini teh­ dit altında hissetme, çok aç olma ya da yavrularını koruma durumları dı­ şında pek ender saldırırlar. İnsanlar ve ayılar tarih içinde birlikte ilerlemişlerdir. Güney Fran­ sa'daki ve İspanya'daki o mağaralarda birlikteydik. Yüzyıllar boyunca birbi­ rimize yemek olduk. Tanın devrimine kadar bizim ayıya olan ihtiyacımız, ayının bize olan ihtiyacından fazlaydı. İnsanlar ayılardan ısınmak, yiyecek, ilaç, güç ve korunma için yararlanmışlardır. Daha önce gördüğümüz gibi efsanelerde eskiden beri insanlar ile ayılar arasında bir cinsel çekim atmos­ feri vardır. Mısır'da Batlamyus'un (MÖ 285-246) sarayında büyük bir be­ yaz ayının dolaştığı anlatılmaktadır. "Özel durumlarda hayvana iskenderi­ ye sokaklarında geçit yaptırılır, önünde de 60 m uzunluğunda bir penis ta­ şıyan genç erkekler giderdi."' İnsanlar ayılan soylarının ve klanlarının sim­ gesel kökeni olarak ve tanrılarla iletişim kurmak için kullanmışlardır. Bugün artık ayılan insanlarla özel bağlan olan akrabalar, tinsel var­ lıklar ya da büyük güçlere sahip yan kutsal yaratıklar olarak gören çok az kültür vardır. Kutsallıktan anndınlan ayı şimdi çoğu toplumda insanların kalabalıklaştırdığı çevrede bir nesne ya da insanların amaçlan doğrultusun-

68

AYI LAR VE iNSANLAR

da kontrol edilmesi ya da yararlanılması gereken, potansiyel olarak tehlike­ li bir baş belası olarak düşünülmektedir. Geçen bölümde önerildiği gibi bu değişiklik insanların avcı-toplayı­ cılıktan çoban ve çiftçi olmaya geçişlerinde gerçekleşti. Gene de bu geçiş herhalde yavaş yavaş olmuş ve kuzey Avrupa'da Hıristiyan kilisesinin etki­ sinin güçlenmesiyle desteklenmişti. Eski Yunan' da ayıların tüm yaban hay­ vanları içinde en esrarengizi olduğu söylenirdi ve anlaşıldığı kadarıyla kut­ sal bir konumlan vardı. Roma'da Colosseum'da eğlence ve spor amacıyla kullanılırlardı. Roma orduları Alpler'i fethettikten sonra dikkatlerini Ger­ men kabilelerine çevirdiler. Savaşlar arasında giderek güçlenen bir ticaret­ le Roma'ya düzenli bir ayı akımı oldu. Şimdiki İskoçya'yı da içeren Britan­ ya, Suriye, Yunanistan ve belki kuzey Afrika'dan da ayılar getirtildi.' Bun­ ların bir kısmı ev hayvanı oldu, bazıları özel hayvanat bahçelerine kondu, bazıları ise Roma halkının neşe ve zevkle seyrettiği kanlı eğlencelere katıl­ mak zorunda bırakıldı.3 Ayılar burada aslanlar, boğalar, hatta insanlarla karşı karşıya getiriliyorlardı. Örneğin İmparator Kaligula (MS 12-41) tek bir günde gladyatörler ve diğer hayvanlarla mücadelede 400 ayıyı öldürtmüş­ tü. Daha MÖ ı68'den başlayarak diğer Roma imparatorları da halka ben­ zer gösteriler sunmuşlardı.4 Ayılar gücü, terbiye edilmemiş bir gücü temsil ediyorlardı. İskandi­ navya'da ve genel olarak kuzeyde eski efsane ve adetler kolay yok olmadılar ve yeni bir imaja geçiş güney Avrupa'ya göre daha uzun sürdü. Fin-Uygur halkları için ayı yan-insandı. Bugün bile Orta Asya'da yaşayan Fin-Uygur halklardan Mansi ve Khantyler için ayı çok çeşitli gıda tüketimi, ayakta yürü­ me, mastürbasyon gibi insan özellikleri gösteren, insanlarla dışkı, ayak izi, fi. ziki biçim, yüz ifadesi ve gözyaşında benzerlikleri olan önemli bir hayvandır.� Fin ve Llpp kültürlerinde bir ayının öldürülmesi birkaç gün süren karmaşık törenler gerektirirdi. "Tüm hayvanlar arasında en büyük saygıyı ayı görürdü." Ayı onların "totem atalan," "gök tanrısının oğlu" idi.6 Khanty ve Mansilere göre ayının esas evi gökyüzüydü, ama sık sık dünyayı ziyaret ederdi.7 Ayı üs­ tüne yemin etmek ya da "ayı andı" içmek, en güçlü ve bağlayıcı yemindi. Eski efsanelere olan bu bağlılık kuzey İsveç'te yaşayan rahip Pehr Fjellström'ün 1755'te bir Llpp ayı avını anlatan yazısında gözlenebilir. TOPLUM U N AYNASI N DA Avı

Resim 41. japonya'nın yerli halkı Ainular için ayı hAIA çok önemliydi ve ayı avı için törenler ve ayinler yapılırdı. "Ainu'nun Yerel Adetleri" adlı tomarda Ainular'ın ayı töreni "lyomante"den sahneler görülmektedir, ı 9. yy.

Lapplar ayıyı kışlık inine kadar izlemişler, sonra onu dışarı çıkarmak için köpeklerden ve dumandan yararlanmışlar, ine su basmışlardı. Süreç acı­ masızdı, ama Lapplar hayvana çok büyük bir saygı duyuyorlardı. Ölü ayıy­ la geri döndüklerinde, birkaç ayin yapılmıştı; postu saklanmış, eti tümüyle tüketilmiş ve kemikleri, yaşamdaki gibi düzenlendikten sonra gömülmüş­ tü. Avcıların avdan sonra birkaç gün kanlarıyla yatmaları yasaklanmıştı ve kadınlar kocalarına ancak yüzük ve bileziklerin içinden bakabiliyorlardı. Aksi durum ayıyı kızdıracak ve gelecek avlan tehlikeye atacaktı.8 MS 950 dolayında Grönland'tan bir anlatıda büyük bir beyaz ayının nasıl Grönland'taki İskandinav toplumunun ünlü kurucusu Kızıl Eric'in evi yakınındaki bir köyü kasıp kavurduğu kaydedilmektedir. Ayı sonunda öldürülmüş ve eti buna sevinen halka dağıtılmıştı. Yalnızca Kızıl Eric vic­ dan azabı çektiğini ifade etmişti; bunun nedeni ayının öldürülmesi ya da etin dağıtılması değil, ayının eski törenler yapılmadan öldürülmesiydi.9 Yüz yıl öncesine kadar Finlandiya, Sibirya ve Japonya'daki Ainu avcıları ayılara özel ilgi gösterirlerdi ve öldürdükleri ayıların onların eylemlerini nasıl yorumlayacakları konusunda son derece dikkatliydiler. Finliler ve Urallar'ın doğusunda yaşayan Sibirya'nın Ostyak kabileleri ayıyla konuşup, teşekkür etmenin ötesinde, onun öldürülmesinin suçunu başkasına atma­ ya çalışırlardı. Gerek Finliler gerekse Ostyaklar olaya kendilerini karıştır­ mamak için ayıya onu Rusların öldürdüğünü söylerlerdi. Birçok Amerikan yerli kabilesinde olduğu gibi, İskandinav ve Sibirya halkları da ayıların ölü AYI LAR

VE

iNSAN LAR

gibi görünmelerine rağmen, öldürülmelerinden saatler, hatta belki günler sonra çevrelerinde olup bitenin farkında olduklarına inanırlardı.10 Vikingler kuvvetli, durdurulması olanaksız bir güç olarak ayıya bü­ yük saygı duyarlardı. Ayının ruhu öylesine güçlüydü ki, savaşta ayı postu sallamak insana koruma sağlardı. Kimi İskandinavlar ayının güç ve kuv­ vetinin savaş sırasında kendilerine geçeceği inancıyla ayı "gömleklerine" ya da derilerine sarınırlardı. Düşmanları "berserker" denilen (ber "ayı" ve serkr "gömlek" sözcüklerinden) bu savaşçılardan özellikle korkarlardı [ber­ serk, İngilizce'de ve İskandinav dillerinde çılgın demektir]. Kimileri bu sa­ vaşçıların savaşın kritik anlarında biçim değiştirdiklerine ve kendilerini fi­ ilen ayıya dönüştürdüklerine inanırlardı. Eski İskandinav destanlarında savaşçılar bazen hamfarir, yani biçim yolculukları yaparlar ve ruhlarını ge­ nellikle ayı olmak üzere bir hayvan biçiminde kendi yerlerine savaşmaya gönderirler. Norveçliler büyük öfke anlarında Lapplar ve Finlilerin kendi­ lerini ayıya dönüştürdüklerine inanırlardı. Bazı öykülerde ise insanın miğfer ya da kalkanına ayı resmi çizmesi, ayının ruhunu ve gücünü çağ­ rıştırmaya yeterliydi. İngiltere'de ayının gücü dolayısıyla, " ıo. ve 11. yüz­ yıllarda soylu ailelerin soylarının kökenini ayılara götürmeleri olağandı; Siward kontu, Kent kontu, Warwickli Guy ve Leicester kontu buna örnek­ tiler. Hatta Yuvarlak Masanın Şövalyelerinin başı Kral Arthur bile adı ara­ cılığıyla ayıyla bağlantılıdır. Latince'de Arthur ayı anlamına gelen Arctu­ rus'tur. 11. yüzyılda Danimarka kralı olan Svend Estridsen de soyunun bir ayıdan geldiğini söylüyordu. Tarımsal faaliyetler Avrupa'da güçlenip, kuzeye yayıldıkça, ayıların ormanlık yaşam alanlan tahrip edildi ve simgesel güçleri azaldı. Kilise'nin artan etkinliği onların tinsel ünlerini yıprattı. Tanrı'nın Adem ile Havva'ya "gidip çoğalın" ve "yeryüzü, gökyüzü ve denizin tüm yaratıkları üstünde egemenlik kurun" talimatının Kilise'yi hayvanları "kutsallıktan arındır­ mak" için esinlendirdiğine işaret edenler olmuştur. Ancak yakın dönem araştırmacıları bu görüşe kuşkuyla yaklaşmakta, "kilisenin önde gelenleri­ nin klasik Yunan ve Roma fikirlerini reddetme isteklerinin daha önemli" olduğunu söylemektedirler. Erken dönemlerde kilisenin önde gelenleri Hıris­ tiyanlan pagan inançlarından koparmak ve onlara yeni bir kimlik belirlemek "11

TOPL U M U N AYNASI N DA Avı

çabasıyla, insanları ve hayvanları yakından ilişkili gören "klasik bakış açı­ sı"nı reddetmişlerdi.12 Ortaçağda, Kilise'nin teşvikiyle, hayvanların değişmez bir tabiatları olduğu ve ne kadar eğitilirlerse eğitilsinler bu durumun değişmeyeceği inancı gelişti. Hayvanlar böylece resim, heykel ve tahta oymalarda didaktik simge işlevi görebilirlerdi. Ortaçağ kiliselerinde ahlak derslerini vurgula­ mak ya da karakter özelliklerini sergilemek için hayvan imajları sık sık kul­ lanılırlardı: kurnaz tilki, cesur aslan, açgözlü kurt ve kuvvetli, ama aptal ayı. Kuşkusuz ayı kızdırılınca aşın şiddet gösterebilirdi, ama zamanını uyuya­ rak geçirmeyi tercih ederdi. Ortaçağda koro bölmesindeki iskemlelerin al­ hna oyulan merhamet öykülerinde ayı çoğu kez ya aptal olarak ya da tam uyanırken gösterilir. Böylece çok güçlü, ama aynı zamanda tembel ve bece­ riksiz bir yarahk imajı çizilir. Ayıların betimlenmesinde Kilise'nin görüşleri çelişkiliydi. Ahmak ayı imajı, bu kaba tüylü posta sarılmış tehlike potansiyelini ortadan kaldır­ mıyordu. Ayı kızdırıldığında yırtıcı olmaya devam ediyordu. Dolayısıyla Azize Ursula (adı "ayı" demektir) bu adı 11.000 bakiresini bir ayı öfkesiyle koruduğu için almışh. Ursula'nın yanısıra ayılarla bağlanhlandınlan, ayı­ nın şiddetini tinsellikleriyle yenerek ün kazanan başka azizler de vardır. Hayvanlar üstünde etkili olduğu söylenen Radonzhli Aziz Sergius ayılan, yiyeceklerini onlarla paylaşarak evcilleştirirdi. Aziz Gall bir ayıyı evcilleştir­ mek için ekmek kullanmış ve ona bir ev yapmak için gerekli ağaçlan bulup getirmeyi öğretmişti. Bir diğer kutsal güç öyküsünde de Aziz Korbinian Roma'ya giderken bir ayının saldırısı sonucu kahrını yitirir ve ayıyı yükleri taşımaya zorlar.'3 Aynı öykü Aziz Claude'a da atfedilmektedir. Bu öyküler siviller için önemlidir, çünkü Kilise'nin yalnızca ayılan değil, vahşi doğa­ nın temsil ettiği kaosu da uysallaşhrma gücü olduğunu vurgularlar. Bun­ dan çıkarılacak ek bir ders eğer ayılar Kilise tarafından uysallaşhnlıyorsa, korkunç paganların da uysallaşhnlabilecekleridir. Kilise için ayının başka özellikleri de vardı. Aziz Damian Papa Be­ nedict'in yeryüzündeki cinsel eylemleri nedeniyle öteki dünyada ayıya çev­ rildiğini iddia ederken, halka ayının şehvetliliğini anımsahyordu. Ama ayı şehvetli ya da korkunç da olsa, aynı zamanda özenliydi ve büyük bir dindarAYILAR

VE

İ N SAN LAR

Resim 42.

Lincoln Katedrali'nde St. Hugh'daki koro standından 14. yüzyılda lngiltere'de yapılmış ayı oyması.

lık sergilerdi. Hatta başı dertte olanlara yardım ettiği için ayı Hıristiyan ge­ leneğinde "kardeş" diye adlandırılan ilk hayvandır."'4 Bazı durumlarda da ayıların azizlerle ilişkisi rastlantısaldı. Aziz Blaise'in ayılarla özdeşleştirilmesinin nedeni Hazreti Meryem Yortusu­ nun koruyucu azizi olması, bu günün de ayıların kış uykusundan uyan­ ma zamanlarına denk gelmesiydi. Halk arasında aziz ile ayı arasında bir bağ kurulmuş ve bu ikisi ilkbaharın başlangıcı ile bağlantılandırılmıştı. Doğu Avrupa'nın bazı kesimlerinde Aziz Meryem Yortusuna "Ayı Günü" de denilirdi. '1 Ayı azizlerin elinde nazik ve dindar hale gelmişti, ama Ortaçağ Av­ rupası'nda yabanıl alanların kıyısında yaşayan nüfusun çoğunluğu, azizle­ rin yaban ayılarını pasif, uysal yaratıklara çevirme yeteneğinden yoksundu. Onlar için ayılar yok edilmesi gereken vahşi ve yıkıcı bir güç olarak kaldı­ lar. 13. ile 19. yüzyıllar arasında ayı avını gösteren resimler, çoğunlukla ayı­ nın topluma bir tehdit oluşturduğuna inanıldığını kanıtlarlar. Aynı şey dünyanın diğer kesimleri için de geçerliydi. Kutsal adamların belki ayılan sevimli yaratıklara dönüştürme gücü vardı, ama onların bahçe, tarla, mey­ ve bahçesi ve çiftlik avlularında yarattıkları yıkımla başa çıkmak zorunda kalan halk ayılara çok farklı bakıyordu. TOPL U M U N AYNAS I N DA Avı

73

12. ile 16. yüzyıllar arasında Kilise'nin ayı ile ilişkilendirdiği özellik­ lerin çoğu, Ortaçağ'dan Rönesans'a kadar çok okunan hayvan öyküleri ki­ taplarına yansımıştı. Ortaçağ hayvan öyküsü kitaplarının öncüsü olan Physiologus daha M S 2. yüzyılda lskenderiye'de ortaya çıkmıştı. Sonralan Yunancadan Latinceye çevrilen kitapta ders çıkarılması amacıyla yaklaşık 40 hayvan tanımlanıyordu. Ancak ne Physiologus ne de daha sonraki hay­ van öykülerinin "hiçbir zaman tabiat bilgisi yapıtı olarak okunmaları düşü­ nülmemişti; bunlar okurlarına Hıristiyanlığın gizemlerini tanıtmak ama­ cıyla, dünyayı ahlaki ve fiziksel anlamda yorumluyorlardı. "16 Bir bilim insa­ nının belirttiği gibi, hayvanlar her biri uinsanlar için bir mesaj taşıyan" ah­ laki varlıklardı. '7 13. yüzyıla gelindiğinde artık çok şık biçimde üretilen bu kitaplar seçkinler arasında çok popülerdi. Amaçlan udoğal dünyayı yeniden tanım­ lamaktı."18 Bu yazarlar malzemelerinin çoğunu eski hayvan kitaplarından ya da söylencelerden derledikleri için, hayvanlar hakkında anlathklannın büyük bölümü doğru çıkmadı. Oxford'ta Bodleian Kütüphanesinde bulu­ nan ve 1220 - 1250 arasında yazılan 764 no.lu elyazması hayvan kitabında­ ki ayı buna bir örnektir. Yapıt şöyle başlar: uAyı Latince adı "Ursus"u, yav­ rularına Latince'de Orsus olan ağzıyla biçim verdiği için almıştır. Çünkü ayıların biçimsiz et yığınları doğurdukları, sonra annenin bunları yalayarak biçim verdiği söylenmektedir,"'9 -tıpkı Kilise'nin tinsel biçimlendirmeyi savunması gibi.20 Bu fikirler muhtemelen eski Yunan'dan süzülüp gelmiş­ ti. Ancak büyük Alman rahibi ve doğa tarihi uzmanı Albertus Magnus yav­ ruların yalanarak biçimlendirilmesi saçmalığına olumlu bakmıyordu. 1260 dolaylarında yazılan etkin yapıtı De animalibus'ta Magnus bu fikirlerin şa­ irlerle başladığını ve doğru olmadığını belirtir.21 Bir diğer hayvan öyküsünde, cesareti göğsünde, gücü başında olan as­ lanın tersine, ayının başı zayıftır ve gücü kol ve bacaklanndadır. Alegorik ola­ rak uayı şeytanı, Tann'nın cemaatini kasıp kavuranı temsil eder... "22 Birçok hayvan öyküsü ayıların, özellikle dişi insanlarla ilgili olduğundaki şehvetleri­ ne değinmeden edemiyordu. Ayıların cinsel amaçlar için genç kızlan kaçırdı­ ğı gibi eski pagan fikirleri bastırmak kolay olmuyordu. Örneğin İskandinav­ ya'da bu tür öykülerin anlatılması sürdü. Olaus Magnus gerçi 1555'te ayıların 74

AYILAR VE i N SANLAR

kuvvetli olmaları nedeniyle sabana koşulduklarını ya da su değirmenlerinde tekerleği çevirmek için kullanıldıklarını anlatır, ama okuyuaılanna bir ayı ta­ rafından kaçırılan ve gebe bırakılan, ayı özellikleri olan bir bebek doğuran genç kadının öyküsünü aktarmaktan da kendini alamaz. •ı Cambridge Üniversitesi profesörlerinden rahip Edward Topsell ı6o7'de (çoğunlukla ünlü İsviçreli doğa bilimci Konrad Gesner'in beş cilt­ lik

Historia Animalium yapıtının bazı bölümlerinin çevirisi olan) Dört

Ayaklı Hayvanların Tarihi'ni tamamladığında, o tarihte ayılar hakkında bi­ linen her şeyi kataloglamıştı. Ayıların "güçlü ve çok cesur" olduklarına ve "öküzleri ve atları parçalayabileceklerine" dikkat çekiyordu. Sonra Mag­ nus'un anlattığına benzer, ama bu kez Savoy dağlarında geçen bir öykü an­ latıyordu. Ayılar "son derece cinselliğe düşkün ve şehvetli tabiattaydılar" ve birinin "genç bir kızı şiddet kullanarak inine götürdüğü, burada şehvetle kızın bedenine sahip olduğu" bilinmekteydi. Ayı kızın kaçmasını önlemek için her gün mağaradan çıkarken kapının önüne çok büyük bir kaya dayı­ yordu. Topsell'e göre ayıların çiftleşme biçimi insanlarınkine benziyordu; dişi sırtüstü yatıyor, erkek üstüne çıkıyor, erkeğin kamı dişininkine daya­ nıyordu. Topsell'in zamanında, hatta daha önceleri, bu ayıların en çarpıcı ve onu diğer hayvanlardan ayırt eden özelliği gibi görülüyordu. Topsell ayı­ ların uzun süre çiftleştiklerini ve eğer her ikisi de şişmansa "zayıflayıncaya kadar bir daha birbirlerinden ayrılmadıklarını" bile kaydediyordu.24 Gene Topsell'e göre ayılar çiftleşmeden sonra inlerine giriyor ve bu­ rada yemek yemeden, yalnızca ön pençelerini emerek şişmanlıyorlardı. Bü­ tün kış uyumalarını sağlamak için ayıların yılanyastığı denilen bitkiyi ye­ dikleri, bu bitkinin onların derin bir uykuya dalmalarını sağladığı biliniyor­ du. Ayılar kör olabiliyorlardı, bu nedenle de an kovanlarına saldırıyorlar, an sokması onlara görüşlerini yeniden kazandırıyordu. Topsell ayıların ko­ lay eğitilmediklerini söylüyor ve onlara güvenilmemesi uyarısında bulunu­ yordu. Ayılar, diyordu, ölülerini gömerler ve birçok ülkeden gelen bilgilere göre "çocukları emziren ayılar" vardır. Ayılar aynca hastalara ya da ağrısı olanlara yardım sağlayabiliyorlardı. Eğer doğum yapan bir kadın zorluk çe­ kiyorsa, bir ayıyı öldürmüş bir taşı ya da oku kadının içinde bulunduğu evin üstünden atmak onun sorunlarını hafifletmeye yeterliydi. Aynca bir TOPL U M U N AYNAS I N DA AYI

75

Resim 43. 15. yy başlarından bir Flaman gobleninde ayı avı şenliği betimlenmektedir.

domuz, kuzu ve ayının karaciğerleri kurutulup, kanşhrılır, ezilip toz hali­ ne getirildikten sonra sakat birisinin pabucunun içine konursa, o kişinin il­ tihaplan iyileşirdi. Topsell ayının bazı parçalarının inmeyi önlemekte ya­ rarlı olacağını kaydediyordu; "ayı hmağından muska yapılır ve kadın hami­ le olduğu tüm süre boyunca bunu takarsa... çocuğunu zamanında doğu­ rur"du.21 Bunlar ayının ampirik gözlemlerden çıkarılan özellikleri değil, AYI LAR VE i N SANLAR

Resim 44- Pisanello'nun tebeşirle yapılmış çalışmaları (ı43o'lar) dönem için, alegorik ya da

av imajı olmayan, ender gerçekçi ayı resimlerindendir. TOPLUM U N AvNASı N DA Avı

77

bizim şimdi Ortaçağın hayal gücü olarak adlandırdığımız şeyin ürünleriy­ di. Her ne kadar Topsell erken modem dönemin başlangıcında, diğer hay­ van öyküsü yazarlarının bir bilim olarak doğal tarihe ilgi duymaya başladık­ ları bir zamanda yazsa da, hala eski dini alegori geleneğini sürdürmüştü. Ancak bu inanışlarında kesinlikle yalnız değildi. bu dönemde bir­ çok kişi hala eski masalları anlatıyor ve eski korkulan taşıyordu. Kent du­ varlarının ötesinde, dağlardaki karanlık mağaraların derinliklerinde ejder­ halar vardı. Avnıpa'nın her yerinde sütunların üstünden kilise cemaatleri­ ne bakan canavarların ve ejderhaların bu korkulan güçlendirdikleri kuşku­ suzdur. 1672 gibi geç bir tarihte bile, Macaristan'daki mağaralarda döne­ min ayılarından daha büyük olan mağara ayısının kafatasları bulunduğun­ da, çoğu kez bunların ejderhalara ait olduğu sanılmıştı. Ortaçağda mağara­ larda bulunan -ve o tarihte ejderha kemiği olduğu sanılan- büyük miktar­ larda mağara ayısı kemiği ya toz haline getirilip, ilaç olarak kullanılmak üzere eczanelere gitmiş ya da hayal ürünü bir hayvan olan "unicom"un boynuzu diye pazarlanmıştı.26 Barry Sanders'e göre Hıristiyanlık dönemi başladığında ayılar artık "görsel sanatların konusu" olmaktan çıkmışlardı; "ayılar artık şu ya da bu ölçüde görsel ya da plastik sanatlar için esin kaynağı değillerdi. "27 Eskiden Avnıpa'nın büyük bölümünü kaplayan ormanlarla birlikte ayılar da gerile­ meye başlamışlardı. Gene de zaman zaman resim ve goblenlerde yer alı­ yor, bunlarda da çoğunluklu bir av sahnesinin hedefi oluyorlardı. Değişen adetleri en iyi yansıtan iletişim araçlarından biri olan re­ simden, köpek sürüleriyle ayı avının 17. yüzyılda başladığı anlaşılmaktadır. 18. yüzyıl resimlerinde metruk arazilerde köpeklerin ve ata binmiş, mız­ raklı avcıların saldırısına uğramış ayılar görülmektedir. Sir William Jardi­ ne, The Naturalists Library XVde (Doğa Bilimcinin Kütüphanesi, 1840) Al­ manya ve Polonya'da artık köpek sürüleriyle büyük avlar yapılmamasına üzülmektedir: Eskiden ... ayı avı en soylu sporlardan biri sayılırdı. Mızraklı, at üs­ tünde avcılar, özel silahlarla donanmış yaya avcılar, başlarını çok sa­ yıda ayı köpekleri ve mastif çiftlerinin çektiği köpek sürüleri, kimi AYILAA VE i NSAN LAR

Resim 45.

183o'larda Amerika'da grizzli avlayan bir Alman prensi. Kari Bodmer'in litografı.

Resim 46. 19. yüzyılda bir ayı avı, Ouıing dergisinden ..

TOPLUMUN AYNASINDA AYI

79

Resim 47. ). M . Roos, Ormarıda Bir Ayı Ailesi; resimde ayılar

gerçekçi biçimde betimlenirken, eskiden uyandırdıkları korkunun izi yoktur.

çok uzun ağlar, diğerleri ateş yakma araçları getiren ve tümü boru, trompet, davul ve diğer gürültülü aletlerle donanmış büyük grup­ larda köy halkı avı sürmek ve onu açık güçle yok etmek için topla­ nırlardı. 28 Ayı avlamak için özellikle eğitilmiş köpekler bugün bile dünyanın birçok bölgesinde kullanılmaktadırlar. Avrupa'da olduğu gibi Amerika'da da ayılar mümkün olduğunca hızla yok edilmesi gereken yaratıklardı. Kürk avcıları bazen ayı avlarlardı, 80

AYI LAR VE i N SANLAR

Resim 48. Eski Fin fetiş ve muska motiAerinden esinlenen modern Fin takılarına bir örnek.

ama ayı postundan fazla kar sağlanmıyordu. Öte yandan çiftçiler, koyun ve sığıra dadanan kurt ve pumalarla birlikte ayılan öldürmeleri için köpekli profesyonel avcılar tutarlardı. Bunlardan biri olan ve önce doğu Teksas'ın dağlık alanlarında ayı avlayan, sonra da New Mexico-Arizona sının boyun­ ca avlanmak üzere New Mexico'ya geçen Ben Lilly ayı öldürme konusunda büyük ün kazanmıştı. Bu profesyonel avcılar gerçekten de öylesine becerik­ liydiler ki, bugün batıda Yellowstone Milli Parkı ve çevresindeki Büyük Yel­ lowstone Sistemi dışında pek ayı kalmamıştır. Eğer resimlere inanılabilirse, Doğu'da avlar pek böyle ekip çalışma­ sıyla olmuyordu. 19. yüzyıl Japon resimlerinde tek tek savaşçılar ayılara kı­ lıçla saldırırken görülür. Ayının ve buradan hareketle vahşi doğanın yok edilmesi üstüne vurgu yapan Avrupa resimlerinin aksine, bunlarda savaş­ çının beceri ve cesaretinin altı çizilmektedir. 19. yüzyıla gelindiğinde ayı ve ejderha korkusu çoktan azalmıştı. Yaban ayılan Avrupa'nın büyük bölümünden tümüyle kaybolmuşlardı; ka­ lanlar ya eğlence kaynağı olarak kullanılanlar ya da fetiş ya da süs olarak kullanılan ayı biçimli oymalardır. Bir zamanlar İskandinavya' da muhtemeTOPLUM U N AvNASI N DA Avı

81

Resim 49.

ı 9. yüzyıldan siyasi bir karikatürde Rus Ayısı ile lngiliz Aslanı, Orta Asya konusunda karşı karşıya getirilmişti.

Resim 50. William Beard'in Ayı Darısı, ı87o'lerde ayıların halkın hayal gücünde ne denli evcilleştirildiğini yansıtmaktadır..

AYILAR VE iNSANLAR

Resim 51. Thomas Pennat British Zoology (1761) adlı kitabında bu erken dönem ayı resmini kullanmıştı.

len fetiş olan ya da bir dini işlevi bulunan oymalar, şimdi mücevherlerde kopya ediliyordu. Sanattan çok insanbiçimci karikatürler olan yeni tür ayı resimleri ortaya çıkmıştı. ABD'de Thomas Nast, 1860 ile 1880 arasında Harper's Weekly'nin sayfalarında hayvanları siyasi karikatür figürleri olarak kullandı, ama ayılan bu biçimde ilk kez Ulusal Tasanın Akademisi üyesi ve ressam William Holb­ rook Beard'in kullandığı anlaşılmaktadır. Beard insanların zayıflıklarıyla alay eden, "Ayı ve Tilkiler," "İçki Aleminde Ayılar," "Ayıların Pikniği" ve -en ün­ lüsü- "Ayı Darısı" gibi bir dizi ayı resmi çizmişti. Kiınilerirıce bayağı, kimile­ rirıce ise satirik olarak değerlendirilen resimler kamuoyunda son derece po­ pülerdi. Beard ayılan insarıbiçirnd ortamlarda çizmekten özellikle hoşlanı­ yordu, çünkü ayıların "gülümsemelerinde belli belirsiz irısarıca bir ifade ol­ duğunu ve bunun gerçek bir mizah ya da komiklik işareti olduğunu; ayıların TOPLU M U N AYNAS I N DA Avı

Resim 52. Comte de Buffon'un Histoire naturelle'inde (1759-67), 18. yüzyılda kahverengi ayının nasıl algılandığı izlenmektedir. Resim 53. Gene Buffon'un Histoire naturelle'inden bir ayı iskeleti (sağda).

çok şakacı olduklarını" düşünüyordu.29 19. yüzyılın son yansında hayvan ka­ rikatürleri akımı Amerika'da, özellikle politik alanda giderek popülerleşti. Ayılar 19. yüzyılda arhk bir görsel sanat nesnesi oldukları gibi, do­ ğa tarihçileri için de önemli bir konu oldular. 12. yüzyılın sonlarından baş­ layarak doğal tarihe Albertus Magnus ve Roger Bacon gibi şöhretlerin ba­ şını çektiği bir ilgi patlaması oldu. 15. ve 16. yüzyıllarda "yeni dünyalar"ın keşfiyle birlikte, daha önce bilinmeyen hayvan ve bitkilerin Avrupa'ya ge­ tirtilmesi, sınıflandırma konusunda bilimsel tarhşmalan ve İncil'in gerçe­ ğine güveni sarsma tehdidi oluşturan teolojik çekişmeleri alevlendirdi. 18. yüzyılda İsveçli doktor ve doğa bilimci Carolus Llnnaeus'un (Cari von Lln­

ne, 1707-1778) yarathğı hayvan ve bitki adlandırma sistemi giderek yerleş­ ti.· Bu aynı zamanda ulus devletlerin dünya çapında bilimsel keşif seyahat­ lerini destekledikleri dönemdi. Bu ve bunu izleyen yüzyıllarda doğa tarih-

84

AYILAR VE i NSANLAR

çilerinin çalışmalarını geliştirmek üzere müzeler ve bilimsel dernekler ku­ ruldu ve bunların çoğu uzak bölgelerden onlara veri ileten dünya çapında muhabir ağlan oluşturdu. Darwin'den önce İngiliz doğa tarihçileri arasında önde gelen adlar Thomas Pennant (1726-98), Sir William Jardine (1800-74) ve Thom�s Be­ wick'ti (1753-1828). Bunların doğal tarih yapıtlarının sayfalarına yahlızca Avrupa'dan değil, dünyanın diğer yerlerinden de ayıların resimleri serpiş­ tirilmiştir. Kitaplara çoğu kez ayıların alışkanlı.klan, boyutları ve ağırlı.klan da eklenmiş, ama bu bilgiler eski yapıtlardan ve muhabirlerinin raporların­ dan derlendiği için doğrularla yalanların bir karışımı olmuştu. Avrupa'da paleontolojinin gelişmesi birçok kişiyi tarih öncesi ayıla­ n, özellikle de mağara ayısını incelemeye yöneltti. Georges Cuvier'in Rec­ herches sur les ossementsfossiles (Fosil Kemikler Üstüne İnceleme) adlı yapı­ tı Fransa'da l812'de basılırken, l858'de Finli öğretmen ve amatör paleonto­ log Alexander von Nordmann Palaeoazntologie Suedrnsslands, I Ursus spela­ eus (odessanus)'u yayınladı. P.C. Schmerling l83fte Recherches sur les osse­ ments fossiles decouverts dans les cavernes de la province de Liege'i (Llege Eya­ leti Mağaralarında Bulunan Fosil Kemikler Üstüne İnceleme) yazdı. Bun­ ları diğer yapıtlar izledi. Daha yakın dönemde mağara ayılan konusunun en üretken araştırmacılarından Bjöm Kurten, aralarında Mağara Ayısının Öyküsü (1976), Avrupa'nın Pleistosen Memelileri (1968), Memeliler Çağı (1971) ve Buzul Çağı (1972) da bulunan çok sayıda kitap ve makale yazmış­ tır. Bunların tümünde tarih öncesi ayılar tartışılmaktadır. Kurten'in çalış. ma arkadaşları F.E. Koby ve H. Schaefer l961'de Der Höhlenbar'ı (Mağara Ayısı) yayınladılar. 19. yüzyılda Amerika'da yaban hayvanlarına ilişkin araştırmalar ar•' tarken, ayı çalışmaları geride kaldı. Bazı durumlarda oldukça bilimsel ya­ zan sporcular geyik, mus ve kanadageyiğiyle ayılardan daha çok ilgileniyor-_ lardı. Aynca doğa bilimcilerin çoğu dönemin ayılar üstüne baş otoritesi olan C. Hart Merriam'a karşı çıkmakta tereddüt ediyordu. Biyolojik :Ara'Ş·.· tırma Bürosu'nun başı gibi yüksek bir makamda olması nedeniyle devletin olanaklarını kontrol etmesi ve konumunun getirdiği statü Merriani'.ı·ürkü·· tücü yapıyordu. Ne yazık ki Merriam'ın araştırmalarının çoğunluğu yanlış TOPLU M U N AYNASI N DA AYI

Resim � Wyoming'deki Yellowstone Milli Parkı'nda bir otelin yakınındaki ayılar, yak. 1 920'ler.

çıktı. Taksonomi [sınıflandırma] uzmanı olan Merriam tek bir aile olan Ur­ sus arctos'u sürekli farklı türlere ayınyordu.3° Sonunda Merriam'ın kuramı çökünce, diğerlerine ayı araşbrmalan alanına girme olanağı doğdu. Doğa bilimci Emest Thompson Seton grizz­ liye ilişkin The Biography ofa Grizzly (1899 -Bir Grizzlinin Yaşam Öykü­ sü) ve Monarch, the Big Bear of Tallac (1904 Kral, Tallac'ın Büyük Ayısı) gibi yapıtlar yayınladı. William Wright The Grizzly Bear (1909) ve Ben, The Black Bear'i (1909 - Siyah Ayı Ben) yazdı. Enos Mills on yıl sonra The Grizzly'yi kaleme aldı. Ayılarla ilgilenen bir diğer tanınmış yazar ABD'nin 26. başkanı ve avalar için seçkin bir örgüt olan ı888'de kurulmuş The Bo­ one and Crockett Club'ın kurucu üyesi Theodore Roosevelt'ti. 1885 ile 1909 arasında ayılara ilişkin birkaç çalışma yayınlayan Roosevelt, eski ge-

86

AYILAR

VE

iNSANLAR

leneği izliyor, avcı ve kaşiflerden öyküler derliyor ve bunları bir ayı avcısı olarak kendi gözlemleriyle birleştiriyordu. Onun çalışmaları giderek "bi­ limsel" gerçek konumuna ulaştı. Roosevelt ayı davranışına ilişkin bir ma­ kalesine şu sözcüklerle başlıyordu: "Ayılarla olan kişisel tecrübelerim beni onların huylarındaki değişikliklere özel vurgu yapmaya yönlendirmekte­ dir. "3' Aynca Yellowstone'daki ayıların daha iyi incelenmesi çağrısında da bulunuyordu: "Boone and Crocket üyelerinden birinin... bu ayıların yaşam öykülerinin ciddi bir incelemesine bir ya da iki ay, hatta tüm bir mevsimi ayırması çok istenen bir şeydir. "32 John ve Frank Craighead, Roosevelt'in umabileceğinden de çok şey yaptılar. Yellowstone'un grizzli ayılarını yıllarca izlediler ve onları günü­ müzde bu konunun ana otoritesi yapan makaleler, araştırmalar ve kitaplar yayınladılar. Craighead'ler yalnız değillerdi. 19oo'den, hatta belki daha ön­ ceden başlayarak Kuzey Amerika' da vahşi doğanın ve bunun büyük kesimi­ ni oluşturan bitki ve hayvanların korunmasına ilgi sürekli arttı. Diğer hay­ vanların yanısıra ayılar da giderek daha çok ciddi araştırma konusu oldular. Charles T. Feazel'ın kutup ayısını incelediği yapıtı White Bear: En­ counters with the Master of the Arctic lce (Beyaz Ayı: Arktik Buzullarının Efendisiyle Karşılaşmalar) Arktik'te yıllarca süren bilimsel bir çalışmanın ürünüdür. Kutup ayılarına ilişkin ilk elden anlatılarına rağmen, Feazel onlara karşı ihtiyatlıdır ve bu ayılan Arktik'in hükümdarları olarak görür. Kennan Ward'ın grizzlileri anlatan Grizzlies in the Wild'ı (Yabanda Grizz­ liler) Feazel'in incelemesinden daha az bilimseldir, ama Aınerika'nın el değmemiş son büyük alanlarından birindeki ayı gözlemlerini ayrıntılı ola­ rak verir. Pandalara ilişkin Ramona ve Desmond Morris'in mükemmel yapı­ tı Men and Pandas (İnsanlar ve Pandalar) gibi birkaç inceleme vardır, ama muhtemelen bunların en iyisi George B. Schaller'in kitabı The Last Pan­ da 'dır (Son Panda). Dünyanın en saygın doğa bilimcilerinden biri olan Schaller araştırmasını Çin hükümeti ile Dünya Doğal Yaşamı Koruma Vak­ fı'nın (WWF) tarafından başlatılan ve mali desteği kısmen New York Zo­ oloji Derneği tarafından sağlanan birkaç yıllık bir panda projesine dayan­ dırmıştı. Amaç pandanın bir bambu diyetine adaptasyonunu araştırmak, TOPLU M U N AYNASI N DA AYI

panda hareketlerini incelemek ve koruma yöntemleri belirlemekti. The Last Panda aynı zamanda farklı gündemleri olan iki bürokrasi, Çin hükümeti ve WWF tarafından denetlenen bir araştırmanın öyküsüdür. Sy Montgomery'nin Search for the Golden Moon Bear'i (Altın Ay Ayı­ sının Peşinde) hem bilimseldir, hem de bir macera öyküsüdür. Montgomery ve Gary J. Galbreath bu az bulunan hayvanı aramak ve bölgede kültürel ola­ rak ayılara işkence etme ve onları kullanma alışkanlıklarını belirlemek üzere tüm güneydoğu Asya'yı gezmişlerdi. WWF JTRAFFIC için özel olarak yapı­ lan diğer bir bilimsel, ama daha da dehşet verici bir çalışma da Judy Mills ve Christopher Servheen'in The Asian Trade in Bears and Bear Parts (Asya'da Ayı ve Ayı Organlan Ticareti) adlı yapıtıdır. Mills'in ayıların sömürülmesi konu­ sunda çok sayıda yayını vardır. Servheen başta Asya ayılan ve grizzliler olmak üzere uluslararası düzeyde ayı korunmasıyla ilgilenmektedir. Ayı araştırmalarının bulguları üstüne tartışmalar sürmektedir. Ma­ ğara ayısı kültlerinin varlığı sorunu hfila paleontologlar, arkeologlar ve sa­ nat tarihçileri arasında tartışma yaratmaktadır. Üstünde anlaşmaya varıla­ mayan bir diğer konu pandanın ayı mı, yoksa rakun ailesinin bir üyesi mi olduğudur; ancak çoğu bilim adamı artık birinci yoruma katılmaktadır. Davranış araştırmaları alanında hala yanıtlanmamış sorular vardır. Ayılar insanlara saldırma eğiliminde midirler, yoksa kaçmayı mı tercih ederler? Among the Bears: Raising Orphan Cubs in the Wild (Ayılar Arasın­ da: Doğal Yaşamda Yetim Yavruları Yetiştirmek) adlı yapıtı siyah ayı davra­ nışına ilişkin en iyi yayınlardan biri olan rehabilatör Benjamin Kilham, on­ ların insanlardan korktuklarına ve fırsat verildiğinde saldırmak yerine kaç­ mayı tercih ettiklerine inanmaktadır. Lynn L. Rogers ile Summers with Be­ ars'in (Ayılarla Geçen Yazlar) yazan Jack Becklund gibi diğer araştırmacı­ lar ona katılmaktadırlar. Öte yandan ayn fikirde olan ve Kilham'a güvenen ama bir ayıyla karşılaştıklarında ayının Kilham'ın kitabını okumadığından korkan bilim insanları da vardır. Aynca Kilham siyah ayılarla ilgili gözlem­ lerinde haklı bile olsa, bu tezi kutup ayısı ya da grizzli gibi diğer ayı türleri için de geçerli midir? Ayılar bilim ve tıp için çok ilgi çekici sorular ortaya koymaktadırlar ve bunların yanıtlan insan sağlığına yardımcı olabilir. Kuzey yanküredeki 88

AYILAR VE i N SANLAR

ayılar inlerine girmeden önce son derece şişmandırlar ve bu ağırlığın bü­ yük bölümünü yağ oluşturur. Ama bu yağ birikimi kış uykusundaki ayıla­ rın sağlığını etkilemez. M. A. Ramsay'in "Ziyafet ve Oruç Çevrimleri" baş­ lıklı makalesinde belirttiği gibi, "ayılar memeliler arasında mevsimsel şiş­ manlığın bilinen en aşın örneklerinden birini sergilerler ve hem obez olup, hem de iyi fiziksel formlarını korumak için bir yöntem geliştirdikle­ ri açıktır." Araşhrmalar depolanan miktardan çok bu yağın nerede depolan­ dığının önemli olduğuna işaret etmektedir.11 Kutup ayılan kışın kaba etlerine on santim kadar, bedenlerinin di­ ğer kesimlerine ise daha az miktarlarda yağ eklerler. Ama kutup ayılarının kendilerini sıcak tutmaktaki tek yöntemleri bu değildir. Bilim insanları sık sık sıfırın çok alhndaki sıcaklıklarda aşın ısınan bu ayılarla ilgili araşhrma­ lardan güneş enerjisi konusunda pek çok şey öğrenmektedirler. Ayının kürkünün "yeryüzündeki en soğuk yerlerden birinden sıcaklığı çekerek, bu sıcaklığı buhar sıcaklığından daha verimli biçimde, bunu içine çekmeye uygun bir deriye ilettiğini" fark etmişlerdir. "Aslında kutup ayısı derisi do­ ğanın en etkin ultraviyole ışın soğuruaılanndan biridir. Ultraviyole ışınla­ n buluttan geçtikleri için, Nanook'un verimli güneş enerjisi toplama siste­ mi bulutlu günlerde bile çalışır."14 İnde böylesine uzun sürelerde hareketsiz kaldıktan sonra ayı ke­ miklerinde neden kalsiyum kaybı olmamaktadır? Neden hastanede yatan ya da uzay uçuşu yapan insanlar gibi onların kemikleri de kırılgan hale gel­ mez? Ayıların kalsiyumu, kalsiyum kemik birikintilerine yeniden dönüş­ türme becerileri olduğu anlaşılmaktadır. Kış uykusu ve fiziksel süreçlerle ilgili yanıtlanmamış başka sorular da vardır. Aylarca süren kış uykusunda kaslar nasıl sağlıklı kalabilirler? Ayılar bu dönemlerde yemek yemedikleri, su içmedikleri, işemedikleri ve dışkılamadıklan halde, üre üretimine yol açan moleküler parçalanma sonucu üre zehirlenmesinden nasıl kaçınırlar? İnsanlarda üretilen ürenin yaklaşık dörtte biri yeniden proteine dönüşür, geri kalanı vücuttan ahlır. Ayılar göründüğü kadarıyla kış uykusu sırasında ürettikleri ürenin tümünü yeniden dönüştürmektedirler. Bunu nasıl yap­ hklan henüz bilinmemektedir, ama bu sorunun yanıh böbrek yetersizliği çeken insanlara yardımcı olabilir.15 TOPLUM U N AYNAS I N DA Avı

Diğer bir bilimsel gizem, ayının yön bulma yeteneğidir. Bir bölge­ den uzaklaştırıldıklarında ayılar nasıl, hemen hemen düz bir hat izleyerek yanılmaz şekilde kendi alanlarına dönerler? ABD Orman İdaresinde bir do­ ğal yaşamı araştırma biyologu olan Lynn L. Rogers'ın belirttiği gibi ayılar, "bölgeye ya da engellere pek aldırmayan bir otomatik pilota bağlanmış" gi­ bi yönlerini bulurlar.36 Hemen her zaman -bulutlu ve ay olmayan geceler de dahil- geceleri ya da kar fırtınalarında yolculuk yaparlar. Orılara yol gös­ teren koku duyulan mıdır? Kuzey Amerika'daki tüm memeliler arasında en gelişmiş koku duyusu olarılar ayılardır. Bir pusula işlevi gören manye­ titleri mi vardır (manyetit posta güvercinleri ve kimi diğer memelilerin be­ yinlerinde bulunan bir maddedir) ? Beyinlerinde kendi bölgeleri dışındaki alanların bir haritasını mı oluşturup, saklamaktadırlar? Süreç ne olursa ol­ sun, ayıların olağanüstü bir yön bulma sistemi vardır. "Baş belası" olduk­ ları için milli parklardan, banliyölerden ve çiftlik bölgelerinden uzaklaştırı­ lan ayılar çoğu kez geri dönerler. Dönüş yolculuğu genellikle tehlikelerle doludur: gece otoyolda karşıdan karşıya geçmeye çalışan birçok ayı araba al­ tında kalmaktadır. Ayı sağ salim dönse bile, yakalanıp, yeniden uzaklaştı­ rılma yerine vurulması olasılığı çok daha fazladır. Her nedense genç ayıla­ rın uzaklaştırılması yaşlılara göre daha başarılı olmaktadır.37 Ayıların durumuyla ilgilenen çoğu kişi için, çağdaş uygarlığın ayılar ve onların yaşam alanlan üstündeki etkisi ciddi bir kaygı konusudur. Kimi yerlerde banliyöler ayıların doğal ortamlarına tecavüz etmekte, onları ha­ yatta kalmanın daha zor olduğu bölgelere sürmektedir. Çöp nedeniyle mes­ kun alarılan çekici bulan kimi ayılar ya öldürülmekte ya da oradan uzaklaş­ tırılmaktadır. Çoğu insan ayılan yalnızca ya hayvanat bahçesinde ya da mil­ li parklarda görebilmektedir. Parklar halkın ayılan doğal ortarrılannda gö­ rebilmeleri için en iyi olanağı sunar, ama giderek daha fazla insan parkla­ ra akın ettikçe, ayılar insarılarca rahatsız edilmemek için bölgenin derinlik­ lerine kaçmaktadırlar. Ne yazık ki -milli parklarda ya da doğada- ayı böl­ gelerinde yürüyüş yapmak, bisiklete binmek ya da kamp kurmaktan hoşla­ nan insarılar ayılar ve orılann davranışları hakkında o kadar az şey bilmek­ tedirler ki, her yıl insanlarla ayıların karşılaştıkları olaylar meydana gel­ mekte, burılar çoğu kez yaralanma ya da ölürrıle sonuçlanmaktadırlar. Avı LAR

VE

1 NSAN LAR

Resim 55.

Bir arabanın camından içeri bakan kutup ayısı, Clıurclıill, Manitoba, Kanada, 1997.

Bu durum böylesi karşılaşmaların hızla arttığı Arktik'te özellikle ge­ çerlidir. Binlerce yıldır dünyalarını kutup ayılarıyla paylaşan İnuitler Nano­ ok'u anlar ve ona saygı duyarlar. Birçoğu ayılan seyrederken avlanma tek­ nikleri öğrendiklerini iddia eder. Filozofça, büyük beyaz ayı avına çıktıkla­ rında, kimi kez onlann, kimi kez de ayının kazandığını söylerler. Uzun yıl­ lar boyunca yaphklan gözlemler onlara Nanook'un davranışı hakkında çok TOPLU M U N AYNAS I N DA AYI

Resim 56. Kanada'da lngiliz Kolombiyası'ndaki Kwakiuti Yerlilerinin Kwakwaka'wakw ayı dönüşüm maskesi. Maske kapalıyken.

Resim fi· Aynı ayı dönüşüm maskesi açıldığında içindeki insanı göstermektedir.

92

AYILAR VE İNSANLAR

şey öğretmiştir; bu da onların ayılan yalnızca kısa sürelerle gözlemleyen bi­ lim insanlarıyla görüş ayrılığında olmalarına yol açar. Kutup ayısı hala buz ve kar ülkesinin kralıdır. İnuitler'in bildiği bu gerçeği turistler ve petrol şirketi çalışanları henüz öğrenememişlerdir. Ku­ tup ayısı insanı izleyen tek ayıdır. Karanlık gecelerde karlar uçuşurken, hat­ ta Arktik kışında gün ışığı yerine geçen alacakaranlıkta, beyaz ayı sessizce öldürür - kurbanları bunu çoğu kez çok geç kavrarlar. Petrol şirketlerinin Arktik'teki petrol kuyularının çevresini, veya buz oluşumunu ve okyanu­ sun akıntılarını inceleyen bilim insanlarını korumak için tuttukları (bazen "ayı yemi" diye dalga geçilen) tüfekli muhafızlara rağmen, ayılar hata ya­ panları ya da Nanook'un davranış biçimini bilmeyenleri öldürmeye ya da yaralamaya devam etmektedirler. Aynı şey özel bir fotoğraf çekebilmek için işaret levhalarına ve gü­ venlik tavsiyelerine kulak asmayarak "ayı ile bir tecrübe yaşamak" isteyen turistler için de geçerlidir. Her yaz çok sayıda Kanada kutup ayısının buz kütlelerinin yeniden biçimlenmeye başlamasını beklemek üzere toplandı­ ğı Hudson Körfezi'ndeki Churchill, Manitoba'ya birkaç şirket ayı gözlem­ lemek üzere turist getirmektedir. Turistler pek çok kez kutup ayısının ne kadar hızlı koştuğunu, arka ayaklan üstüne kalktığında ne kadar yükseğe uzanabileceğini ve ne kadar güçlü olduğunu fark edemedikleri için sorun yaşamaktadırlar. Ayılar ve insanlar binlerce yıldır kuzey yanküreyi paylaşmışlardır. Ayılar bu süre içinde Kuzey Amerika, Asya ve Avrupa'da kutbun buz tarla­ ları, dağlar ve ovalar ve güneydoğu Asya ve güney Amerika'nın yağmur or­ manları gibi değişik çevrelere uyum sağlamışlardır. Ama bütün dünyada insan nüfusundaki geometrik artış nedeniyle bu çevreler ve buralarda ya­ şayan ayılar hızla yok olmaktadırlar. Şimdi birçok örgüt ve hükümet daha fazla ayı kaybını önlemeye çalışmaktadır; bunun bir nedeni de ayı ile insan ve insanın hayal gücü arasındaki anlaşılmaz bağın kavranmaya başlanma­ sıdır. Belki de örneğin İngiliz Kolombiyası'ndaki Kwakiutllar gibi kimi Amerikan yerlilerinin inandığı gibi, insan ve ayı birdir.

TOPLU M U N AYNAS I N DA Avı

93

BEŞİNCİ BÖLÜM

PAKETLENMİŞ AYI

• I

skandinavlar 9. yüzyılda kuzeyin usta katilleri kutup ayılarını avlamak için hayatlarını tehlikeye atarlardı. Hem canlı ayılar, hem de postları değerliydi. Neydi bir ayının değeri? 1054'te İzlandalı İsliefr, Kutsal Ro­ ma İmparatoru III. Henry'ye bir kutup ayısı sundu ve bunun karşılığında piskopos yapıldı. On yıl sonra Audun adlı bir İzlandalı Grönland'ı ziyare­ ti sırasında bir kutup ayısı aldı. Bunu Danimarka kralı Svend'e hediye et­ tiğinde kendisine ödül olarak çok görkemli bir yüzük, bir kese gümüş, mal yüklü bir gemi ve hacca gitmeye yetecek para verildi. Kutup ayıları öy­ lesine değerliydi ki, 1500 yılında Rus çarları Rusya'da yakalanan ayıların ticaretini tekellerine almışlardı. Tüm ayılara değer verilirdi, ama uzak kö­ keni ve az bulunurluğu nedeniyle kutup ayısı en çok istenen ayıydı. Fred Bruemmer kutup ayısının en yüksek statü simgesi olduğunu yazmakta­ dır.' Bu bölümde ayıların ticari değeri -statü simgesi, dövüşçü, dansçı. bi­ siklet sürücüsü, paten kayıcısı, müzisyen, ganimet, oyuncak ve reklam ikonu olarak ve hayvanat bahçesinde sergilenmek gibi para getirici ürün­ lere dönüştürülmeleri, kısacası "paketlenmeleri" ve onlardan elde edilen kar- ele alınacaktır. Ayılar Roma'da eskiden beri bir pazar metasıydılar ve onlara özel­ likle Colosseum için büyük talep vardı. Belki de Roma uygarlığının arena­ lardaki kanlı anılarıyla tüm Avrupa üzerine düşen gölgesi, Ortaçağ insan­ larının "ayı yemlemeyi," yani ayılan bir direğe bağlayıp, köpekleri üstlerine saldırtmayı popüler bir "eğlence" biçimi olarak algılamalarına yol açmıştı. Ayının yıkıcı gücü ve kuvveti kar elde etmek için kullanılabilirdi ve Ortaçağ Avrupası'nda kullanıldı. "Ayı yemleme" bütün Avrupa'da köylerde ve pana­ yırlarda yapılırdı. Bu sözde "spor"un acımasızlığının Ortaçağ Avrupa insa­ nında bir merhamet duygusu uyandırmadığı anlaşılmaktadır. "Ayı yemle­ me" ıı. yüzyılda İngiltere'ye ulaştı (kimileri bunun daha erken olduğunu söylerler) ve 18. yüzyıla kadar sürdü, ama en çok 1500 ile 1680 arasında po­ pülerdi. Ülkenin her yöresinde, köylerde ve kasabalarda, dini törenler için 94

PAKETLEN M İ Ş Avı

Resim s&. ı 6. yüzyıldan bezemeli cam kapta, tüm Avrupa'da rastlanan bir uygulama olan köpeklerin bağlı ayılara saldırtılması tasvir edilmi�tir.

TOPLU M U N AYNASINDA AYI

95

Resim 59. lngiltere'de ı7. yüzyılda ayı "yemleme;" )ohn Brand, Observations on Popular Antiquities'ten (1888 - Popüler Gariplikler Üstüne Gözlemler).

sabahlama sırasında ve birahane avlularında kazığa ya da direğe bağlanmış ayılara önce sopa, taş, kırbaç ve karabiberle eziyet edilir ya da gözleri kör edilir, sonra köpekler üstlerine saldımlırdı. Birçok durumda, köpeklerin korunması için ayının dişleri taşlarla kırılır, tırnaklan sökülürdü. Köpekler genellikle ayının başına saldırır, kulaklarını koparır, bumunu ve dudakla­ rını ısınrlardı. Eğer ayı ilk köpek grubunu aşın yorarsa, ayı çökünceye ka­ dar yerlerine yenileri konulurdu.' Tarihçi Keith Thomas'a göre Kraliçe 1 . Elizabeth 13 ayının öldürül­ düğü bir "ayı yemleme" gösterisi seyretmişti. Bu tür gösterilerin "kraliyet ailesi ve yabancı elçilere" uygun olduğu düşünülürdü. 16. yüzyılda LondPAKETLEN M İ Ş Avı

ra'da ayı yemlenen birçok "ayı bahçesi" vardı; bunların en popüler olanı kentin, Globe ve Rose ve Swan tiyatrolarının da bulunduğu bir kabadayı bölgesi olan Southwark'ta bulunuyordu. Kimi ayı bahçeleri büyük, amfite­ atr gibi sıralar bulunan, bin kişilik yapılardı. Tiyatro binalarında da bazen oyun gösterilir, bazen "ayı yemleme" gösterisi yapılırdı. Oliver Cromwell li­ derliğindeki Püritenler bu "spor" dan nefret eder, onu "pis, kötü kokan, iğ­ renç bir oyun" olarak nitelerlerdi, ama yasaklamakta fazla ilerleme kayde­ demediler. İngiltere'nin bazı kesimlerinde ayı, boğa ve porsuk "yemle­ me"ye karşı yasalar çıkarıldı, ama ancak l835'te Parlamento'nun yasadışı ilan etmesiyle "yemleme"ye son verilebildi. Gene de bu "spor" dünyanın birçok yerinde sürdü.3 Meksika'da ve Kalifomiya'nın İspanyol nüfusu arasında 1816 ile l88o'ler arasında boğalarla ayılan karşı karşıya getirmek popüler bir eğlen­ ceydi. Bu gösteriler genellikle pazar günleri ve bayramlarda yapılırdı. Bir gözlemcinin "Amerika'daki en soylu oyun" diye adlandırdığı bu gösteriler­ de hayvan çiftçiliği sahipleri yabani İspanyol boğaları kullanırlardı.4 Bir ayı ölmeden önce çoğu kez birkaç boğa öldürürdü. Bugün Pakistan'ın bazı yörelerinde ve diğer Asya ülkelerinde "ayı yemleme" hala. popülerdir ve hafta sonlarında büyük kalabalıkları çeker. İngiltere'de olduğu gibi dişleri ve tırnaklan alınmış ayıların üstüne öldür­ mek için özel eğitim görmüş pitbul köpekleri saldırtılır. Pakistan hüküme­ ti "ayı yemleme"ye karşı yasaları olduğunu iddia etse de, bunun eski bir ge­ lenek olduğu ülkenin kırsal kesimlerinden sert tepki görmekten korktuğu için durdurmak amacıyla fazla çaba harcamamaktadır. Ortaçağda Avrupa'da ayılar başka "eğlence" biçimlerinde de kulla­ nılırlardı. Ayıları arka ayakları üstünde dans etmeye zorlamak eski bir uy­ gulamaydı; muhtemelen Hindistan'da başlayan bu uygulamanın Roma'da da varlığına ilişkin kimi kanıtlar vardır. Dans ettirmek için hem kahveren­ gi ayı, hem de tembel ayı kullanılır, ama belki de uzun süre arka ayaklan üstünde durma yeteneklerinden dolayı siyah Asya ayıları tercih edilirdi. Çingeneler bu "eğlence"yi Türkiye'ye, oradan da Avrupa'ya taşıdılar. Ayıla­ rın "ayı akademisi" denilen yerlerde dans etmek için eğitimi, anneleri öl­ dürülen ayı yavrularının doğal ortamlarından kaçırılıp getirilmeleriyle başTOPL U M U N AYNASI N DA Avı

97

Resim 6o. Kementle Ayı Yakalayan Kaliforniyalılar, renkli litograf, yak. ı87J.

lardı. Eğitim çeşitli araçlarla gerçekleştirilirdi. Bunların en insancılı yavru­ yu başının üstünde yiyecek tutarak arka ayaklan üstüne kalkmaya teşvik et­ mekti. Bugün de kullanılan daha acımasız yöntemler arasında ayının du­ dağını ya da bumunu delerek, bir halka geçirmek ve hayvanı bu halkadan çekerek ayağa kaldırmak; ayının damağında bir delik açıp, buraya hayvanı ayağa kaldırmak için bir ip ya da halka takmak (bu Hindistan' da tercih edi­ len bir yöntemdi); hayvanı sıcak bir madeni platform üstünde dansetmeye zorlamak, böylece ayının müzikle yanık ayak arasında bağlanh kurmasını ve ayaklarını buna göre kaldırmasını sağlamak vardır.1 Magnus'un 1555 ta­ rihli yapıhna göre gerek Rusya, gerekse Litvanya dans eden ayılarıyla ün­ lüydüler. Ayılar uysallaşıncaya kadar aç bırakılıyor, sonra ayı derisi giymiş eğiticiler onların arasına girip, müzik aletleri çalıyorlardı. Sonunda ayılar arka ayakları üstünde yürüyecek, hatta dilenmek için bir kase tutacak PAKETLEN M İ Ş Avı

Resim 61. Pakistan'da bir "ayı yemleme" gösterisinin afişi,

TOPLUM U N AYNASI N DA Avı

1997.

99

Resim 62-63-64-65. Pakistan'da "ayı yemleme", ı 997.

100

PAKETLEN M İ Ş Avı

TOPLU M U N AYNASI N DA Avı

101

Resim 66.

Danseden ayı, Bulgaristan, ı ggı .

düzeyde eğitiliyorlardı.6 İngiltere nihayet 19n'de ayı oynahlmasını yasakla­ dı. Giderek birçok diğer Avrupa ülkesi de benzer yasalar benimsediler. Ama bu yasaların uygulanması güçtür ve kimi Balkan ve Ortadoğu ülkele­ rinde ayılan koşumlu dans ettirmek hala turistik bir gösteri olarak sürmek­ te,7 bunlara sirklerde de sık sık rastlanmaktadır. Ayıların bir diğer ticari kullanım biçimi olan özel hayvanat bahçele­ rinin tarihi eski Mısır'a ve Ortadoğu'nun diğer büyük kentlerine dayanır. Romalıların da ayıların sergilendiği böylesi hayvan koleksiyonları vardı. ı8oo'den önce krallar, papalar ve soylular konuklarını etkilemek için mali­ kanelerinde özel hayvanat bahçeleri yaphnrlardı. Ortaçağda ayı, özellikle de daha önce gördüğümüz gibi ender kutup ayısı armağan etmek diploma­ sinin çarklarını yağlamaya yarardı. Ama kafeslerde ve çukurlarda çok sayı102

PAKETLE N M İ Ş AYI

Resim 67. Danseden ayılar, Auvergne, Fransa, 1905.

Resim 68.

Bir Macar Çingenesi gösteri maymunu ve dans eden ayısıyla, Paris, 1 962. TOPLU M U N AYNASINDA Avı

103

da kahverengi ayı da görülürdü. 14oo'den önce İsviçre'deki Saint Gall ma­ nastırında çeşitli türlerden hayvanlarla birlikte ayılar da bulunduruluyordu. İsviçre'nin Bem kentinin daha 144ı'de kurulan ayı koleksiyonu 1549'da da­ ha da geliştirildi. Bundan bir süre sonra,1570 yılında Fransa kralı IX. Şarl Paris'te içinde ayılar da bulunan kendi hayvanat bahçesini kurdu.8 18. yüzyılda özel hayvan koleksiyonları yerlerini bilimsel hayvanat bahçelerine bırakırken, ayılar ana ilgi konularından biri olmaya devam etti­ ler. Ayıların çoğu kez çukurlarda sergilenmesi halk için her zaman bir teh­ like oluşturuyordu, çünkü ayı çok iyi bir tırmanıcıydı. Öte yandan çukurlar seyircilerin çubuklara tutturulmuş yiyeceklerle ayılan beslemelerine olanak veriyordu. Ayıların dilenme, oturma, tırmanma ve arka ayaklan üstüne kalk­ ma gibi numaralan kalabalıklar için eğlence ve zevk kaynağıydı. Çukurlar gerek ayılar, gerekse insanlar için tehlikeli olmalarına karşın, onları birbiri­ ne yakınlaştırma işlevi gördü. Bem gibi kimi yerlerde yalnızca hayvanat bah­ çelerinde değil, kentin merkezinde de ayı çukurlan vardı. Ayının Bem'in resmi simgesi olarak özel bir yeri vardır, çünkü kente kurulacağı yerde öldü­ rülecek ilk hayvanın adı verilmesi kararlaştırılmıştı ve bu hayvan bir ayı ol­ du. Ayılar Berlin ve Madrid kentleri için de benzer bir resmi işlev görürler. Eyaletler ve ülkeler de ayılan siyasi totem olarak kullanmışlardır: bunlar ara­ sında Ayı Bayrağı Eyaleti diye bilinen Kalifomiya ile Rusya da vardır. Ayıların zekaları ve meraklan nedeniyle kaçma konusundaki usta­ lıkları hayvanat bahçeleri için büyük sorun yaratır. Gene de halen birçok hayvanat bahçesi soyu tükenmekte olan ayıların korunması için çalışmak­ ta ve her tür için hazırlanmış uluslararası şecere defterleri aracılığıyla üret­ me programlarını izlemektedir. Bu genetik malzemenin yaygın biçimde dağıtılmasını sağlamakta ve aynı soydan hayvanların çiftleştirilmesinin za­ rarlı etkilerinin önlenmesine katkıda bulunmaktadır. Hayvanat bahçeleri­ nin üretim programlan kimi ayı nüfuslarının şimdi tek umududur. Ancak birçok hayvanat bahçesi kendisini, kamuoyunu "hayvanların davranışları" ve görünümleri konusunda daha iyi bilgilendirecek şekilde hayvan sergile­ yen bir eğitim kurumu olarak gördüğü halde, sirkler bunun tam tersidir. Farklı bir biçimde sirkler insanlarla ayılar arasındaki "uçurumu ka­ patmak" açısından daha başarılı olmuşlardır. Roma döneminden, hatta da104

PAKETLEN M İ Ş Avı

ha eskilerden beri sirklerin amacı insanları eğlendirmektir. Bu nedenle hayvan davranışlarını çarpıtır, hayvanları gülünç gözükecekleri numaralar ya da programlar yapmaya zorlarlar. Ayılar zekaları, çeviklikleri, yinelenen görevleri gerçekleştirmedeki becerileri ve oldukça insansı bir görünüme sa­ hip olmaları nedeniyle her sirk için değerli hayvanlardır. Onlara paten kay­ mayı, dans etmeyi, bisiklete binmeyi, cambaz ayaklıkları ya da ip üstünde yürümeyi, bir müzik aleti çalmayı öğreterek, insan davranışlarını taklit et­ me eğitimi verilir. İlginç olan ayıların bu tür işleri yapabilecek zekaya ve ko­ ordinasyona sahip olmalarıdır. Eğer burada bir "mizah" söz konusuysa, o da ayılara bu tür gösteriler yaptırmanın ne denli aptalca -kimileri saçma ve saygısız diyecektir- olduğudur. Pek çok kişi bu tür eylemlerin onların do­ ğal saygınlığına bir hakaret olduğunu öne sürecektir. Renkli bir kişilik olan ayı eğitimcisi James Capen Adams ("Grizzli" Adams) AB D'nin batısını dolaşarak, grizzli ayıları yakalıyor ve onları kırbaç ve sopayla "evcilleştiriyor"du. Bir dişi ayıyı hayvan tükeninceye kadar döv­ müş, sonra bir katırla sürüklemişti. Sonunda Adams ve "evcil" ayıları P.T. Bamum'un ilk gezgin gösterisine katıldılar. Bir gösteri sırasında bir ayının Adams'ın başına indirdiği darbe adamın kariyerinin fiilen sonu oldu.9 Sirklerde popüler olan ayılar kürk ticaretinde fazla kıymetli değil­ lerdi. 16. ile 18. yüzyıllar arasında başta kuzey Amerika'dan gelenler ol­ mak üzere kürk Avrupa ticaretinin ana kalemlerinden biri oldu. Öyle ki, Fransa'nın Kanada üstündeki iddialarının ana nedeni kürk ticaretiydi. Ku­ zey Amerika ve Rusya'da kürk ticareti merkezi Paris ve Londra olan bü­ yük bir sanayinin uzantısıydı. ABD eyaletlerinden birçoğu kendi sınırlan içinde tuzağa düşürülen ya da vurulan ayı başına ödül veriyordu,10 ama ayılar hiçbir zaman kunduz, bizon, vizon, zerdeva, susamuru, misksıçanı, tilki ve rakun gibi hayvanlar kadar önemli bir ticaret kalemi olmadılar. Ayı postu İskandinavya ve Rusya' da kızaklarda battaniye ve kışlık pelerin ola­ rak kullanılırdı; ama Amerika' da bu amaç için bu posttan çok ender yarar­ lanılır ve ayı postu yalnızca sınır bölgelerinde battaniyenin yerine geçerdi. Ayı derisi İngiltere'de giysi yapımı için değerli oldu. 18. yüzyılın ortaların­ dan başlayarak İngiltere' de önce Grenadier birliklerinde, sonra da Coldst­ ream, İskoç, Gal ve İrlanda muhafızlarında üniformanın bir parçası olan TOPLU M U N AYNASI N DA Avı

10 5

başlıklar ayı derisinden yapılıyordu. 1953 'te Kraliçe i l . Elizabeth'in taç giy­ me töreninden önce beş seçkin piyade alayına "ayı derisi" yapılması için Kanada' da binlerce siyah ayı öldürüldü. 1968'de Kanada'da gene muhafız birliklerine ayı derisi sağlamak üzere büyük bir ayı avı düzenlendi. Bu kez yalnızca 300 post ihraç edildi. İngiliz ordusu bu başlıklar için kürklerin yalnızca zayıf olduğu saptanmış Kanada ayılarından geldiğinde ısrar et­ mektedir, ama Savunma Bakanlığı kısa süre önce bunun yerine sentetik bir malzeme bulmaya karar verdi. Şapka için kullanım dışında, postlar pek bir işe yaramıyordu." Ayıların başka nedenlerle de öldürülmesi ayı nüfusunu azaltırken, bazıları için gelir kaynağı oldu. 19. yüzyıl başında Amerika'nın sınır kahra­ manı Davy Crockett ile ilgili öykü ve efsanelerde olduğu gibi kimileri için ise bir erkekliğe geçiş töreniydi. Sınırdaki çılgınca öldürme alemleri sırasında Crockett ayılarla karşılaşmaktan hiç çekinmezdi. Bir keresinde tek bir kışta 105 ayı öldürmekle övünmüş, bir başka sefer de dövüşmekte olan bir ayı ile bir timsah görmüş, ikisini de öldürmüş ve hemen orada yemişti." 19. yüzyıldan başlayarak sporcular avladıkları ayılan ganimet olarak görmeye başlamış, başlarına ve yaygı olarak kullanılan postlarına değer vermişlerdi. Avcılar ayı öldürmek için uzak yerlere gidiyorlardı. Nicolae Ceauçescu döneminde Romanya' da av için ayı yetiştiriliyordu. Bunlar ülke­ nin farklı bölgelerinden sorumlu ormancılar tarafından denetleniyor, ayı­ ların ağırlık, büyüklük ve durumları izleniyordu. Pusuya yatarak ya da Ro­ manya' da söylendiği gibi gizlenerek ayı öldürmenin Ceauçescu'nun büyük zevklerinden biri olduğu anlaşılmaktadır. Ayılar Ceauçescu'nun pusuya yattığı yere davulcular tarafından sürülürdü. Tek bir günde 24 ayı öldürdü­ ğü için ormancılar ona Romanya'nın Kasabı adını takmışlardı. Yabancı av­ cılar bugün de yol ve konaklama parası hariç 15.000 dolar vererek büyük bir ayı vurabilirler.'3 Ayılarla ilgili öyküler geçmişin sisli günlerine kadar uzanır. öykü­ ler ve resimler siyaset ve ideoloji yüklü olduklarından, belli tarihi ve kültü­ rel dönemleri aydınlatırlar. Bunun bir örneği batı Avrupa'nın destan tarzı­ na ilk katkısı olan Anglosaksonların

Beowulfadlı şiiridir. Öykü ayılarla doğ­

rudan ilişkili değildir, ama kahramanı Beowulfun adı ayı-kurt anlamına 106

PAKETL E N M İ Ş Avı

Resim 69.

Moskova Sirki'nde akrobat ayılar, 1 956.

Resim 70.

Bisiklete binen sirk ayıları, yak. 1878. TOPLU M U N AYNASI N DA Avı

Resim 71.

İskoç Muhafız Birliğinden ''ayı derisi" şapka giyen bir asker.

gelmektedir. Ayının sol ön ayağının sağından daha güçlü olduğunu öne sü­ ren masallarda olduğu gibi, Beowulfun da sol kolu 30 adam gücündedir. Bu ayı gücüyle donanmış olan Beowulf, Tann'nın da yardımıyla, Grendel adlı canavarı, Grendel'in annesini ve ağzından alev saçan bir ejderhayı öl­ dürmeyi haşam. Örneğin İskandinav masalı Güneşin Doğusu ve Ayın Batısı ile Güzel ve Canavar gibi daha yakın tarihli, çoğu kez çocuklara has öyküler bazen eski efsanelere dayanırlar. Bu öyküler hayatta çoğu şeyin göründüğü gibi olmadığına işaret ederler. İlk masalda genç bir kadın ailesini yoksulluktan 108

PAKETL E N M İ Ş Avı

Resim 72. Adolphe Weisz'ın Oryantal harem fantesizinde kutup ayısından yaygı, ı903.

kurtarmak için beyaz bir ayıyla evlenir, ama çok geçmeden "kocası"nın as­ lında insan olduğunu, ama gündüzleri ayı olma lanetine uğradığını keşfe­ der. Bunu da asla gece ona bakmaması talimatına uymayarak öğrenir. Ka­ dın eğer aksine davranırsa adam oradan ayrılacak ve "güneşin doğusu ve ayın batısında" bir yerde yaşlı bir büyücüyle evlenecektir. İkinci öykü de buna benzer. Genç bir kız babasını kurtarmak için, çoğu kez ayı olan bir hayvanla evlenir. Ayı genel imajının aksine kibar ve naziktir. Her iki ma­ . salda da genç kadınların aşkı öylesine güçlüdür ki, büyü kalkar ve ayılar sürekli insan biçimine dönerler. Bu tarzdaki diğer bir öykü olan Norveç masalı Beyaz Ayı Kral Valemon'da bir kadın altın bir çelenge sahip olmak için bir ayıyla evlenir. Güneşin Doğusu ve Ayın Batısı'nda olduğu gibi büyü­ cü bir kadın adama gündüz ayı, gece insan olması için büyü yapmıştır. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında ayıların da aralarında bu­ lunduğu hayvan öyküleri ABD kamuoyunda popülerdi. Amerikalıların doTOPLU M U N AYNAS I N DA AYI

109

ğal yaşamın yok olacağı korkusuna düştükleri bir dönemde, ayı doğal yaşa­ mın önemli bir simgesi olarak yeniden upaketlendi". Doğa yazan ve doğa bilimci Ernest Thompson Seton ayılara ilişkin iki büyük kitap yayınladı: King ofthe Grizzlies, the Biography ofa Grizzly (Grizzlilerin Kralı, Bir Grizz­ linin Yaşam Öyküsü) ve Old Silver Grizzly (İhtiyar Gümüş Grizzli). Se­ ton'un kitaplarında öyküleri ayılar anlatırlar. Yazar kitaplarında ayının göz­ den düşmesinden, "vahşi doğanın kralının" statüsünün şimdi utanç verici düzeye inmiş olmasından dolayı duyduğu üzüntüyü belirtir. "Dev şimdi zararsız hale gelmiştir... tek isteği rahat bırakılmaktır."14 Ayı krallık tacın­ dan feragat etmiştir. Bazı Amerikan yazarları, örneğin "Ayı" başlıklı kısa öyküsünde (sonradan genişletilerek Go Down Moses, 1942 olarak yayınlandı) William Faulkner sembolik ifadelerle yazıyorlardı. Faulkner'ın ayısı bir hayvandan çok vahşi doğanın bir simgesidir ve onun ölümü bu vahşi doğanın sonu­ nun habercisidir. Kanadalı yazar Marian Engel'in erotik romanı Bear'de, kitabın kahramını olan Lou adlı kadın bir ayıyla cinsel ilişkiye girmeye ça­ lışır, ama onun kendisine ve cinsel ihtiyaçlarına kayıtsız olduğunu görür. Lou böylece kendi isteklerini doğaya yansıtmanın ve doğayı insan terimle­ riyle yargılamanın boşuna olduğunu öğrenir. Ayı filmlerde ve fotoğraflarda da yer aldı ve bunlarda hemen hemen edebiyatla aynı biçimde işlendi, yalnızca çok daha fazla insan biçimi veril­ di. Walt Disney filmlerinde ayı, The ]ungle Book taki (Ormanın Kitabı) Ba­ loo ve The Tales of Uncle Remus'taki (Remus Dayının Masalları) Ayı Kardeş karakterleri gibi, iyi kalpli, mutlu ve biraz aptal gösterilir. Grizzly Falls adlı filmde dişi bir grizzli genç bir çocuğu korurken adeta bir anne işlevi görür. Ama Night of the Grizzly, King of the Grizzlies, The Edge, Escape to Grizzly Mountain ve daha birçok filmde grizzli sürekli ürkütücü bir katildir. Öte yandan kimi film yapımcıları ayılan daha olumlu bir açıdan göstermeye çalışmışlardır. IMAX salonlarında gösterilen yeni bir film olan Ayılar, bir yandan onların zengin mitolojik betimlemelerini araştırırken, öte yandan da ayılan kendileri olarak göstermeye çalışıyordu. Jean-Jacques Arnaud'un 1989 tarihli güzel filmi Ayı, ayılan duyarlı biçimde ele alan, na­ türalist bir canlı hayvan öyküsü sunmaktadır. '

110

PAKETLE N M İ Ş Avı

Resim 73. Thorne·Thomsen'ın Güneşin Doğusu �e Ayın Batısı (1914) yapıtından bir Kay Nielsen çizimi.

TOPLUM U N AYNASINDA Avı

111

Resim 74.

)ulia Corner'ın çocuk oyunu

8Y MISS C9R ER AND nuıRED CR wouıu..

Beauty arıd tiıe Beast (ı854) ile ilgili olarak Alfred Crowquill'in bir çizimi.

Ayılar natüralist fotoğrafçıların hazırladığı onlarca "gösteriş kitabı­ na" da konu olmuşlardır. Bu kitaplar da hayvanları avlanma, emzirme, dö­ vüşme, tırmanma ve çiftleşme gibi gerçekçi durumlarda göstermeye çalış­ mışlardır. Okur yazar oranı artıp, çocukluk en azından 19. yüzyıl batı Av­ rupası ve AB D'sinde kimi sınıflar arasında daha belirgin hale geldiğin­ de, matbaalar, kahramanı ayı olan çocuk hikayeleri için çalışmaya baş­ ladı. Belki de bunların en ünlüsü olan Altın Saçlı Kız ve Üç Ayılar, ayı112

PAKETL E N M İ Ş Avı

lara insan giysisi giydirmek ve onları dayalı döşeli bir eve yerleştirmek gibi bir yaratıcılıkta bulunmuştu. Ayıların böylece insan biçimine so­ kulması çocuk edebiyatının çoğunluğunda tekrarlanacaktı. Öykü öylesi­ ne popüler oldu ki, Leo Tolstoy bunun kendi versiyonuna ek olarak, At­ lı Kızaktaki Ayı adlı ikinci bir öykü yazdı. Diğer birçok Rus yazarı, bu kapsamda şair Aleksander Puşkin de bazıları Rus folkloruna dayanan ayı öyküleri yazdılar. ABD' de kamuoyu bir dönem "Vermont'ta Bir Ayı Avın (1833), "Ar­ kansaw'ın Büyük Barın (1841) ve T. Hittel'in The Adventures of]ames Capen Adams, Montaineer and Bear Hunter (1860 -Dağcı ve Ayı Avcısı James Ca­ pen Adams'ın Maceraları) gibi "uydurman mizah öykülerine güldü. Bun­ larda ayının Amerika'nın yeni yerleşimlerindeki adamların abartılarını vur­ gulaması gibi, Rudyard Kipling de The ]ungle Book'taki (1894) ayı Baloo'yu Viktorya döneminin özentileriyle alay etmek için kullandı.'5 Çok geçmeden edebiyatta önceden varolan ayıların yanına bir sürü yenisi daha kahldı. A.A. Milne'in yarathğı Winnie-the-Pooh sahibi Christopher Robin ve diğer hay­ van dostlarıyla birlikte Yüz Dönüm Ormanı'nda yaşarken, yarahcısı Micha­ el Bond'a göre Paddington Ayısı tehlikeli bir yolculukla Peru'dan geldikten sonra Londra'nın Paddington bölgesine yerleşmişti. Seymore Eaton'ın Roosevelt Ayılan birkaç kitabın sayfasında sıçrayıp oynarken, değişik ülke­ lerde ünlü insanlarla buluştular ve ulusal kostümler giyindiler. Teddy Brighteyes, Big Teddy ve Little Teddy, Rupert Bear ve Sooty gibi diğer ayı­ lar İngiliz çocuklarına keyifli saatler yaşahrken, aynı şeyi Mişka Rusya'da, Billi Bluegum Avustralya'da, Mr. Bear Japonya'da, Bussi Bar Almanya'da diğer ülke çocukları için yapıyordu. Amerika'nın yabanıl alanlarının çoğu ancak hafızalarda kalır­ ken, yabani ayı da aynı kaderi paylaştı ve onun yerini hayvanat bahçele­ ri, müze diyoramaları, resimler, karikatürler, şarkılar, oyuncaklar ve reklamlardaki "paketlenmiş" ayı aldı. 19. yüzyıl sonu ve 2 0 . yüzyılda ayılar yalnızca edebiyatta değil, batı kültüründe de giderek insan biçi­ mini aldılar. Ayıların "hayvann yönleri, kükremeleri, tehditkar dişleri ve pençeleri. etkileyici büyüklükleri ve güçleri törpülendi. Paketlemenin gücü sayesinde ayılar insan kültürlerinin onlara belirlediği rolleri üstTOPLUM U N AYNAS I N DA Avı

1 13

lendiler. Bu yeni imajda ayılar kastan çok yağ izlenimi veren tombul gövdeli, arka ayakları üstünde yürüyen, Avrupa dilleri konuşan, gülüm­ seyen tavırlı ve ifadeli gözleriyle, kısaltılmış bir insansı yüzü olan, çok tüylü bir yaratıktı. ABD Posta İdaresi 2002'de oyuncak ayının [teddy bear - "teddy" Theodore isminin kısa biçimidir) yüzüncü yılı anısına bir pul çıkardı. Bu belki de tarihte ayı paketlemesinin en ünlü örneğine dikkat çekiyordu. Oyuncak ayının öyküsü Mississippi'de Başkan Theodore Roosevelt ile baş­ lar. Roosevelt'in tutkularından biri de ayılardı. 1902 Kasımı'nda meydana gelen bir olay Roosevelt'in adını ebediyen ayılarla ilişkilendirecekti. Roose­ velt bir arkadaşının ayı avına katılma davetini kabul etmişti. Beş gün bo­ yunca Mississippi'nin sıcak Delta bölgesini arşınladılar, ayı bulamadılar, büyük düş kırıklığına uğradılar. Kovalanan tek ayıyı da vuramayınca Roose­ velt'in asabı bozuldu. Sonunda şansı döndü: köpekler bir ayının daha yeri­ ni saptamışlardı. Roosevelt'in mutlaka bir ayı vurmasını isteyen evsahiple­ ri, hayvanın izini sürmeleri için kamışların aralarındaki açıklıklardan avcı­ lar gönderdiler. Köpekler sonunda bitkin düşmüş hayvanın etrafını çevir­ dikleri zaman, ayı sersemlemiş ve bir ağaca bağlanmıştı. Ayının yakalandı­ ğını haber alan Roosevelt oraya koştu, ama zavallı, sıska ve kan içindeki si­ yah ayıyı gördüğünde, onu öldürmeyi reddetti.16 Bu herhalde olup bitenin gerçek öyküsüydü, ama sonraları iki ver­ siyon daha ortaya çıktı. Bunların birinde ağaca iple bağlanmış çok genç, neredeyse yavru bir ayıydı. Sporculuğuyla övünen Roosevelt bu kadar genç, hem de iplerle bağlanmış bir ayıyı vurmayı reddetmişti. Bu seyaha­ te katılan gazetecilerden birinin yıllar sonra yazdığı versiyonda ise ayının yalnızca 106 kilo ağırlığında, bacakları artritten sakat, yaşlı bir dişi olduğu öne sürülüyordu. Roosevelt geldiğinde ayı iplerle bir ağaca bağlanmış ve köpeklerle çevrilmişti. Eski versiyonda olduğu gibi Roosevelt bunun sport­ mence olmadığını söyleyerek bu mahsun ve çökmüş hayvanı vurmayı red­ detti. Bu versiyonlardan birincisi, yani yavru ayıyı öldürmeyi reddeden bir başkanın öyküsü kamuoyunun hoşuna gitti ve ressam Clifford Berry­ man'in, son derece Viktoryen bir Roosevelt'i yavru ayıyı vurmayı redde­ derken gösteren garip karikatürüne esin kaynağı oldu. PAKETLEN M İ Ş Avı

Resim 75. Üç Ayılar'ın birçok ilk versiyonunda, öykünün modern biçiminin odaklandığı Altın Bukleli Kız yoktu. Resim ı888 tarihlidir.

Resim 76. Winnie the Pooh'un orijinal biçimi, bazı hayvan dostlarıyla birlikte.

TOPLU MUN AYNASINDA Avı

ıı 5

(/) -

-

Resim 77.

Oyuncak ayının ı oo. yılı dolayısıyla çıkarılan ABD posta pulları.

Öykü ve karikatür Brooklyn'de bir tuhafiye dükkanı sahibi olan Rusya doğumlu Morris Michtom'un ilgisini çekti. Rusya' da büyüyen Mich­ tom ünlü Rus ayısı Mişka'ya ilişkin masalları çok iyi biliyordu. Michtom iki tane doldurulmuş ayı yapıp, vitrinine koydu. Ayılar derhal satıldı. Michtom ayı üretimini artırdı ve aklına Başkan Roosevelt'e yazıp, ayılarda onun adı­ nı kullanıp kullanamayacağını sormak geldi. Roosevelt bu isteği izin vere­ rek yanıtladı (mektup şimdi kaybolmuştur) ve Teddy Bear tarih sahnesine adımını attı. 1907 yılında Michtom'un artık her yıl yüzlerce "teddy bear" üreten bir fabrikası vardı.'7 Aşağı yukan aynı zamanlarda, Atlas Okyanusu'nun öte yakasında, Almanya'nın Karaormanlar bölgesinde Margarete Steiff da oyuncak pazan için doldurulmuş pelüş ayılar yapmaya başladı.'8 Michtom da, Steiff da ta­ lebe yetişemiyorlardı. 1917'de 974.000 Steiff ayısı üretilmişti ve bunlar ge­ ne de yeterli olmamıştı. Diğer oyuncak şirketleri de çok geçmeden bunlar­ dan binlercesini üretmeye başladılar. Oyuncak şirketleri birkaç farklı mo­ del yapmakla kalmadılar, bu modelleri her yıl değiştirdiler. Değişik tipler biçim ve boyutlarda, tüylülük derecesinde, başın büyüklüğünde farklılık gösteriyor, kiminin kollan ve bacakları hareket ediyordu. Bazı ayılar bastı­ rılınca homurdanıyordu, bazılarına tekerlek takılmıştı, bazıları ise "salın­ caklı at" işlevi görüyordu. Aynca ayı oyunları, tabaklan, fincanları, giysile­ ri, kaşıklan, kovalan, çay takımları, arabaları, yavrusunu taşıyan doldurul­ muş anne ayılar ve yastık kılıfları vardı.'9 116

PAKETLEN M İ Ş Avı

/

/. . , /'/

/,, .,

,

/

"

'l

, . /

. ,,.

Resim 78. "Mississippi'de öldürmeye hayır", Clifford Berryman,

ı 902

tarihli "Teddy" Roosevelt

karikatürü.

Oyuncak ayı çılgınlığı hızla kıtalan aşarak Avustralya, Asya ve Güney Amerika'ya ulaşh. Ayılar belli bir cinsiyete özgü değillerdi. Hem kızlara, hem de oğlanlara ayı hediye ediliyordu. Bu, ayılara gösterilen rağbetin bebek ticaretini tehdit etmesinden korkan kimi oyuncakçıları endişelendirdi. Çok geçmeden gençler, hatta yetişkinler bile oyuncak ayılarıyla dolaşmaya başla­ dılar. Brideshead Revisited in (1945 Brideshead'e Dönüş) yazan Evelyn Wa­ ugh kahramanı Lord Sebastian Flyte'a Oxford Üniversitesi'ndeki öğrencilik '

TOPLU M U N AYNASI N DA AYI

-

Resim 79.

Oyuncak ayının ıoo. yılını kutlayan fabrika yapımı '"Amerikalı'" oyuncak ayı.

yıllarında Aloysius adlı bir doldurulmuş ayı taşıttı. Birçok kişi bu doldurul­ muş ayı çılgınlığının giderek artmasını şaşkınlıkla izliyordu. Ayılar, oyuncak ayı kulüpleri kuran yetişkinler için koleksiyon malzemesi bile oldular. ı994'te bir doldurulmuş ayı hayranı, bir Christie müzayedesinde ı904'te yapılmış bir Steiff ayısı olan Teddy Girl için no.ooo pound ödedi. 20. yüzyılın başlarında bu ayı çılgınlığı birdenbire nereden çıkmıştı? Kamuoyundan böylesine sevecen bir tepki alan ayıların -ya da dönemin­ hangi özelliğiydi? Ulusal, eyalet ve şehir parklarının gelişimi sonucu Ame­ rika'da bir doğayla ilişki dalgası başlamıştı. Kent ulaşımındaki yeni biçimler banliyölerin gelişmesini hızlandırmıştı ve şehir hayvanat bahçelerinin sayı­ sı artıyordu. Psikolojik olarak, sanayi döneminin hızlanmasının halk arasın­ da giderek artan bir endişe duygusu yaratması, muhtemelen oyuncak ayının bir teselli figürü olarak benimsenmesine katkıda bulunmuştu. Peki ama, onları diğer ülkelerde böylesine çekici kılan neydi? Phi­ lippa Waring'in mükemmel kitabı in Praise of Teddy Bears'de (Oyuncak 118

PAKETLE N M İ Ş Avı

Resim 8o. Oyuncak ayılar piknikte.

Ayılara Övgü) Waring'in alıntı yaptığı Albay Bob Henderson, oyuncak ayı­ nın "eski mitoloji"den kaynaklanan ve insanın bilinçaltında derin kökleri olan temel bir simge olduğunu öne sürer. Oyuncak ayılar insanın hayal gü­ cünü harekete geçirmekte, o da bilinçli düşünceyi "kolektif bilinçaltındaki" bu temel simgeye, "ilahi fikirlerin ruhsal dünyasına" bağlamaktadır. Oyun­ cak ayı "teselli verici olarak anne için ve Teselli Verici olarak Ruhülkudüs için bir vekil işlevi görür."20 Bu belki doğrudur, ama neden bazılarının tut­ kulu ayı koleksiyoncusu olduğunu, bazılarının ise olmadığını açıklama­ maktadır. Aynca neden ayılar mükemmel avutuculardır da, diğer hayvan­ ların ve bebeklerin duygusal çekiciliği aynı düzeyde değildir? Bunun yanıtı oyuncak ayıların diğer hayvanlardan daha insansı olmaları olabilir. Psikolog Paul Horton'a göre oyuncak ayılar görünüm olarak insana öylesine benzerler ki, onların daha büyük bir avutucu po­ tansiyeli vardır: "Ayı bir çocuğun iyi anlaşacağı kadar insana benzer, ama TOP L U M U N AYNASI N DA Avı

Resim 81.

Londra'daki Teddy Bear Müzesi'nin mutlu bir misafiri.

Resim 82. iskambil oynayan oyuncak ayılar.

120

PAKETLEN M İ Ş Avı

Resim 83. Oyuncak ayısını gezmeye çıkarmış bir çocuk, Paris, 1 947.

ayırt edilecek kadar da farklıdır ... Psikolojik mekanda ideal bir konumu doldurur."21 Çekiciliklerinin gerçek nedenleri ne olursa olsun, Noel zamanında birçok ülkede oyuncak ayılar büyük mağazaları ele geçirirler. Almanya'da oyuncak ayının yüzüncü yılında, Steiff ayısının doğduğu kasabada büyük bir festival düzenlenmiş, geçit törenleri yapılmışh. Oyuncak ayı modasının AB D'yi kasıp kavurduğu bir dönemde, in­ sanlar oyuncak ayılara sarılmakla kalmıyor, dans pistinde de ayı dansları yapıyorlardı: Polar Bear Polka (1880), The Teddy Bear (1907), The Grizzly

Bear (1909), Kili the Bear (1912), The Dance of the Grizzly Bear (1910), That Society Bear (1912), The Grizzly Bear Rag (1912) ve The Teddy-Bears' Picnic (1913). Dansların adımları çoğunlukla ayıları taklit ederek tepinme biçimindeydi. Ayılar eskiden beri mimari aynnhlann bir parçası olmuşlar, çoğu kez soyu, kuvveti ya da gücü çağrışhrmışlardır. Kuzey Amerika'nın kuzeyTOPLUM U N AYNAS I N DA Avı

121

Resim 8+

john W. Bratton'un bestelediği Teddy-Bears' Picnic'in notala rı, 1913.

batı sahilinde halklar bazen giriş işlevi görmek üzere tahta evlerinin önü­ ne koydukları totem direklerine ayı oymaları yaparlardı. Bu tür bir temsil, evde yaşayanların soylarının ayıdan geldiğini düşündüklerini kanıtlardı. Bugün ayı heykelleri birçok yerde binaların ya da hayvanat bahçelerinin gi­ rişlerini süslemekte, gücü, kuvveti, ulusal geçmişi ya da belli bir amaç duy­ gusunu simgelemektedir. Berlin'in ayılara duyduğu hayranlık 2001 yazın­ da, kentin ana turist bölgesi olan Kurfurstendamm'a onlarca gerçek boyut­ ta ayı heykeli dikilmesiyle sergilendi. Yerel sanatçıların katıldığı esprili ayı tasarlanması ve resmedilmesi yarışması, gerek turistler gerekse Berlinliler için görsel bir heyecan kaynağı oldu. Oyuncak ayıların popülerliği reklam sanayinin gözünden kaçmadı ve ayılar ürün satışı için yaratıcı biçimde paketlendiler. Marty Crisp'in Teddy Bears in Advertising Art (Reklam Sanatında Oyuncak Ayılar) adlı kita122

PAKETLEN M İ Ş Avı

Resim 85. Helsinki'deki Fin Tarih Kurumu binasındaki ayı. Resim 86. lndiana'da Bloomington Kütüphanesi'nin önündeki ayı.

hında yazdığına göre oyuncak ayılar havayolu şirketlerinden ev aletlerine, elektrikli süpürgelerden cilaya ve video dükkanlarına kadar her türlü rek­ lam için kullanılmışlardır. İnsanlar oyuncak ayılara güvenilirlik, sadakat, dostluk, sevecenlik gibi bir dizi olumlu özellik yüklemişlerdir. Bu özellik­ ler onları tüm dünyada mükemmel kültürlerarası satış elçileri yapmakta­ dır. Crisp'e göre, "oyuncak ayılar asla yalan söylemediklerinden, ayılan marka ya da kendileriyle ilgili bir reklam olarak kullanan şirketler güveni­ lir ve müşteriyi düşünen firmalar olarak görülebilirler."" Farklı ayı türleri, farklı ürün reklamlarına uygun bulunmaktadır. Crisp'un belirttiğine göre "kutup ayılan serinlik ve tazeliği ya da temizlik ve beyazlığı temsil etmek­ te," dolayısıyla alkolsüz içecekler, nane şekerleri, likörler, dondurma ve saTOPLU M U N AYNASI N DA AYI

123

Resim 87. 20oı'de Berlin sokaklarında kentin maskotu olan ayılar.

bunlarda kullanılmaktadır; öte yandan "grizzliler ve siyah ayılar kuvveti temsil ederler" ve sertlik ve dayanıklılık imajının önemli olduğu yerlerde, örneğin giysilerde, ayakkabılarda, akülerde, birada, mısır gevreği gibi tahıl ürünlerinde, spor takımlarında ve aletlerde onlardan yararlanılmaktadır. Oyunculuğu, güvenliği ve yumuşaklığı simgeleyen ayı yavruları ise çocuk giysileri, yiyecek, şekerleme ve motel reklamları için idealdir.21 Bir davanın reklamıyla ilgili en ünlü ayı muhtemelen ABD Orman idaresi'nin ayısı Smokey'dir. Smokey hayata gerçek bir ayı olarak başlamış, New Mexico'da bir orman yangınında yavruyken bulunmuştu. Kurtarıldı­ ğında dört pençesinin dördü de ciddi şekilde yanıktı. İtfaiyeciler ona Smo­ key adını verdiler ve ayıdan halkı orman yangınlarını önlemekteki rolleri konusunda uyarmak üzere yararlanmaya karar verdiler. Smokey'nin sloga­ nı "Orman yangınlarını yalnızca siz durdurabilirsiniz"di. Smokey'nin or­ man korucusu şapkalı, mavi korucu pantolonlu, elinde bir kürek tutan ka­ rikatürü butün milli park sisteminde ve dergilerde, reklam tahtalarında ve 124

PAKETLEN M İ Ş Avı

Resim 88.

"Doğruca Kuzey Kutbundan -Taze ve soRuk" Lager Bira, yak. 1877.

televizyonlarda boy gösterdi. Ancak yakın zamanlarda Smokey'nin "rütbesi tenzil" edilmiştir, çünkü bugün­ kü bir kurama göre zaman zaman yangın çıkması or­ manlar için yararlıdır. Gerçek Smokey sonunda Was­ hington DC'deki Ulusal Hayvanat Bahçesi'ne gitti. Ayıların olumlu bir imaj yansıtmadıkları he­ men hemen tek alan borsadır; ayı borsada düşen bir pi­ yasaya işaret eder. Bunun nasıl olduğu tartışma konu­ sudur. Pek akla yatlan gelmeyen bazı açıklamalar belki de doğrudur. Bunlardan biri ayının ağaçta bir şey aradı­ ğında ağacı aşağı çektiği, saldıran bir boğanın ise kurba­ nını havaya atmak için boynuzlarını kullandığıdır. Bir TOPLU M U N AVNASI N DA Avı

Resim 89.

Karhu ("ayı") Birası.

125

Resim 90.

ı 93o'lardan bir Çin kitabında panda çizimi.

126

PAKETLEN M iş Avı

Resim 91.

Finlandiya'dan ayılı iskambil kağıtları, çok sayıdaki ayı pazarlamasına yalnızca bir örnektir.

başka kurama göre bu terimin kökeni 18. yüzyıl İngilteresi'nden kaynaklan­ maktadır; bu tarihte "ayıyı yakalamadan postunu satma" özdeyişi, piyasanın düşeceğini tahmin ederek hisselerini ucuza satan, bu nedenle "ayı postu simsarları" diye adlandırılan kişiler için kullanılırdı. Kimileri ise Colley Cib­ ber'in 1721 tarihli Refusal (Red) adlı oyununa değinmektedirler. Oyunda ka­ rakterlerden biri Londra borsasındaki kaybından dolayı yakınırken şunları söyler: " Son şiline kadar, Sir; hisseler, ah vahlar, boğalar, koçlar, ayılar ve sa­ bun köpükleri, hepsi gitti." Bazı tezlere göre ise "bear" sözcüğü "down"

Resim 92.

Devrim öncesi Rusya'dan gümüş sigara tabakasının bir tarafında ayı deseni bulunmaktadır. TOPLU M U N AYNAS I N DA Avı

127

ekiyle birlikte sıkışbrmak anlamına gelen "bear" fiilinden gelmekte, dolayı­ sıyla piyasanın aşağı çekilmesini ifade etmektedir.24 Ayı paketlenip hayvanat bahçeleri ve sirklere konulur, sanat filmle­ rinde ve fotoğraflarda temsili bir figür olarak sunulur, oyuncak olarak ka­ pışılır, posta pullarına işlenir, oyun kağıtlarının üstünde yer alır, kitap ka­ paklan arasına sıkıştırılır, şarkı ve danslarda boy gösterir ve edebiyatta vah­ şi doğa ya da yaşamın dönüm noktalan için bir mecaz olarak kullanılırken, gerçek bir biyolojik hayvan olarak insanların yaşamından kayboldu. Ayının bu kaybolma numarasının, bu kez gerçekten de sürüp sürmeyeceği bir sonraki bölümün konusudur.

128

PAKETL E N M İ Ş Avı

ALTINCI BÖLÜM

YOK OLMA YOLUNDA MI?

D

oldurulmuş oyuncak ayıların gerçek ayılardan fazla olduğunu dü­ şünmek insana keder vermektedir. Oyuncak ayılar artarken, gide­ rek artan insan nüfusunun avunma ihtiyaçlarını karşılamakta, in­

sanlar ise ayılan amansızca yok olmaya zorlamaktadırlar. İnsanın demog­ rafik artışı ayıların doğal ortamlarını yok etmekte, ayı topluluklarının par­ çalanmasına ve ayıların sayılarının azalmasına yol açmaktadır. Bugün se­ kiz ayı türünden altısı, belki de yedisi hem sayısal olarak, hem de dolaşım alanı açısından azalmaktadır. Yaklaşık 16. yüzyıla kadar Avrupa'nın her yerinde kahverengi ayılar vardı. "Tarım çağı"na kadar ayılar ve insanlar, aynı ekolojik alanı paylaşma­ larına rağmen, yanyana yaşamayı başarmışlardı. Ama bir kez insan nüfu­ su artıp, avcıların yerini çobanlar ve çiftçiler alınca, bu bölge aşırı kalabalık­ laştı ve ayılarla insanları bir çatışma rotasına soktu. Şimdi ayılar ancak Av­ rupa'nın en ücra köşelerinde küçük, parçalanmış nüfuslar halinde yaşa­ maktadırlar ve eğer en kısa sürede hayatta kalmaları için idari bir plan uy­ gulamaya konulmazsa tümüyle yok olmaları olasıdır. Yaşam alanlarının yok olması güney Amerika ve güneydoğu As­ ya'nın yağmur ormanı bölgeleri ile Arktik'in bazı kesimlerinde özellikle had safhadadır. Yağmur ormanlarının kaybı yalnızca kısmen büyük keres­ te şirketlerinin kesilen ağaçlan çıkarmak için orman yollan yapmalarından kaynaklanmaktadır. Bu faaliyetler topraksız yoksulların ormanın içine gir­ melerine, yakacak odun toplamalarına ya da geri kalan ormanlığı tarla yap­ mak için kesip yakmalarına olanak sağlamaktadır. Güney Amerika ve As­ ya'da doğal yaşam ortamlarının yitirilmesinden maden şirketleri, büyük ta­ nın sanayileri ve hayvan çiftlikleri de sorumludurlar. Bir zamanlar engin yağmur ormanları olan birçok bölgede bugün çöl benzeri koşullar vardır. Güney Amerika'da yağmur ormanlarının yok olması gözlüklü ayı nüfusu için kritik önemdedir; Asya' da ise güneş ayısı, tembel ayı, siyah As­ ya ayısı ve dev panda yurtlarının giderek küçülmesinden etkilenmektedirler. TOPL U M U N AYN AS I N DA Avı

12 9

Resim 93. lvan Shishkin'in Bir Çam Ormanında Sabah adlı resminde h313 ormanlarda dolaşan ayılar vardır; 1889.

Soyu en çok tehlikede olan ayılardan dev panda, doğal ortam kaybının çok iyi bilinen bir kurbanıdır. Bir zamanlar pandalar orta ve güneydoğu Çin'den Vietnam'a kadar uzanan bir bölgede dolaşırlardı, ama şimdi 20 küçük koruma alanındadırlar ve soylarının yakın zamanda tükeneceğin­ den korkulmaktadır. Çin bu felaketi önlemek için kısa süre önce Wolong Doğal Koruma Alanının yanında çok büyük Caopo Doğal Koruma Alanını açmışhr. Bu daha büyük park ve Wolong'un başarılı üretim tesisi sayesin­ de pandaların eşikten döneceği umulmaktadır. Popülerliği nedeniyle dev pandanın kötü durumu basında geniş yer almaktadır. Bu, pandaların şimdi aslında küçük güneş ayısı ve tembel ayı­ ya göre daha az tehlikede olabilecekleri gerçeğini gözlerden gizlemeye kat­ kıda bulunmaktadır. Bilim insanlarına göre şimdi yabanda güneş ayısı bul­ mak çok zordur ve ayı arhk eskiden sık uğradığı yerlerin çoğundan kaybol­ muştur. Güneş ayısının başlıca yaşam ortamı Malezya'nın yağmur orman130

YOK OLMA YOLUNDA M ı ?

Resim 94.

Çok az sayıda kalan Fin ayılarından biri.

landır ve ülke hızla ormansızlaşmaktadır. Tembel ayı da şimdi eski bölge­ lerinin çoğundan kaybolmuştur. Ayılarla yerli insan nüfusları arasındaki amansız toprak mücadelesini insanlar her zaman kazanmaktadırlar. Yaşam alanı kaybı yalnızca tropik ayılan ve pandalar için değil, ku­ zey Amerika'daki grizzli (kahverengi) ayısı için de bir trajedidir. Av, kapan, kaçak av, yol yapımı, zehirleme ve ayıların doğal ortamlarının tanın alanla­ rına ve hayvan çiftliklerine dönüştürülmesi grizzlileri kuzey Rocky Dağla­ n'nda ha.la kalmış, esas olarak Yellowstone ve Glacier milli parkları içinde bulunan, küçük vahşi bölgelere çekilmeye zorlamıştır. Alaska dışında ABD'de 800 ile 1000 grizzli yaşamaktadır. Bu nüfuslar da şimdi parçalan­ mışlar ve Kanada'daki daha büyük nüfustan ayn düşmüşlerdir. Yakın dö­ nemlerde, grizzlilerin Idaho, Wyoming ve Montana'daki eski yurtlarının ba­ zı kesimlerine rahatça ulaşabilmelerini teşvik için Kanada'nın Yukon bölge­ sinden Yellowstone'a bir koridor açma girişimi, ayıların sığır ve koyunlarını tehdit edeceğinden korkan yerel çiftçi ve hayvan yetiştiricilerinin talebi üstü­ ne George W. Bush yönetimi tarafından engellenmiştir. Ancak çevreciler ABD'nin bu bölgesindeki tecrit edilmiş ayı nüfuslarının genetik çeşitliliğini artırmak için söz konusu koridoru yaşamsal önemde görmektedirler.' Ne yaTOPLU M U N AYNASI N DA Avı

131

zık ki ayılar oy verememektedirler. Kuzey Amerika'daki en büyük kahveren­ gi ayı nüfusuna sahip olan Kanada'da bile bazı bilim insanları bunların yüz­ de 6o'ının şimdi tehdit altında olduğunu tahmin etmektedir. Grizzli nüfuslarını korumada sorun yaratan bir diğer faktör de ayı­ ların düşük üreme oranlarıdır. 12.000 ile 13.000 arasında girzzli olduğu tahmin edilen Alaska'da (bu ABD'deki en yüksek sayıdır) yavrulama üç ile beş yıllık aralarla gerçekleşmektedir. Ayıların korunmasıyla ilgili biyologlar bu aralığın, bir ya da iki gibi az sayıda yavrulama durumuyla birleştiğinde, özellikle Büyük Yellowstone bölgesinde varlığını bağımsız olarak sürdüre­ bilecek bir nüfus oluşturma çalışmalarında kritik bir faktör olduğunu kay­ detmektedirler. Grizzli nüfusunun 200 civarında olduğu ve bunların ara­ sında yalnızca 40 kadar doğurgan dişi bulunduğu tahmin edilen Yellows­ tone'da, "bilim insanları her yıl üreme kapasitesindeki bir ya da iki yetişkin dişinin kaybının, sabit bir nüfusun korunması ile giderek yok olma arasın­ daki fark anlamına geleceğini hesaplamışlardır."' Alaska grizzlilerinin ge­ leceği bile endişe konusudur. i l . Dünya Savaşı'ndan bu yana Alaska'da in­ san sayısı 70.ooo'den 500.ooo'e fırlamıştır ve artmaya devam etmektedir. insanların yerleştikleri merkezler, geniş bir alana yayılan çöplükleriyle ayı­ lan mıknatıs gibi çekmektedir. Meskfın alanlara fazla yaklaştıkları için öl­ dürülmeyen ayılar, çoğu kez teneke kutu, akü, motor yağı ve diğer zehirli maddeler yiyerek zehirlenmektedirler.3 Doğal ortam kaybının ayılar için ciddi bir sorun oluşturduğu bir di­ ğer alan Arktik'tir. Bilim insanlarına göre Alaska'nın kuzey kıyısındaki pet­ rol sondajları dişi kutup ayılarının in yapma alanlarını bozmaktadır. Son­ daj aletlerinin sesine son derece hassas olan ayılar çoğu kez yavrularını dü­ şürmektedirler. Kutup ayısı nüfusu da yavaş büyüdüğünden, bilim insan­ ları petrol sondajının artmasının bölgedeki nüfus üstünde feci sonuçlan olacağından korkmaktadır. Ayılan tehdit eden bir sorun daha vardır. iklim değişikliğinin (küresel ısınma) Arktik'te meydana getirdiği ısınma, kutup ayılarının başlıca besin kaynakları olan fokları avladıkları buz şelflerini erit­ mektedir. Buz her ilkbaharda daha erken eriyip, her sonbaharda daha geç donduğundan, ayılar çok daha erken karaya çıkıp, daha geç ayrılmak zorun­ da kalmaktadırlar. Arktik'in güneyindeki ayılar için yaz, kış uykusuna ha132

YOK OLMA YOLU N DA M I ?

zırlık olarak yoğun beslenme dönemidir, ama kutup ayılan için bu hemen hemen oruç zamanıdır. Ayılar şimdi oruçlarına daha erken başlayıp. bunu çok daha uzun sürdürmek zorundadırlar. Bu nedenle kutup ayılan kış gel­ diği ve kış avlarına başlayabilecekleri zamanda geçmişe göre daha zayıftır­ lar. Bu gebe ayılar için kritik önemdedir, çünkü hamilelik döneminde ha­ yatta kalmaya yetecek yağ biriktirmemiş olabilirler. Bu koşullarda doğan yaVrulann yaşama şansı daha azdır, çünkü anneleri daha az süt üretmekte­ dir ve olan süt de daha az besleyicidir.4 Kaçak avlanma diğer bir büyük sorundur. Halen kutup ayısı nüfusu­ nun 22.000 ila 27.000 arasında olduğu belirtilmektedir. Bunların birçoğu Si­ birya'nın Kutup bölgesinde yaşamaktadırlar. Askeri üslerin ve Kuzey Kutbu araştırma istasyonlarının kapanması bölgede yoksulluğu artırmış ve kaçak ayı avında ciddi bir artışa yol açmıştır. Öldürülen ayı sayısı konusundaki tahmin­ ler yılda ıoo'den azdan, ıooo'e kadar değişmektedir, ama düşük rakamda bi­ le Sibirya'nın kutup ayısı nüfusunu sürdürebilmek çok zor olacaktır. Kutup ayılarını zehirli atıklar da tehdit etmektedir. Bu ayılar nere­ deyse yalnızca fokla beslenirler, ama çok ender tüm hayvanı yer, yalnızca derisini ve deri altındaki yağ tabakalarını yemeyi tercih ederler. Ama zehir­ li atıklar bu yağ dokularında birikmekte, ayılar da yağlan yiyerek zehirli atık çöplükleri haline gelmektedirler. Bilim insanları son zamanlarda Norveç'in kuzeyinde hermafrodit kutup ayılarına (her iki cinsin organlarına sahip ayılar) rastlamalarının nedeni olarak, dokulardaki normal hormon işleyişi­ ni bozan poliklorlu bifenillerin (PCBS) ya da diğer kimyasal maddelerin bi­ rikimini göstermektedirler. Okyanusun endüstriyel kirlenme kaynakların­ dan uzaktaki bir alanında, PCBS ve DDT gibi kimyasalların tortusu ayılar­ da bir milyonda 90 gibi kuvvetli bir orandır ve bilim insanları ayıların dü­ şük doğum oranlarının başlıca nedenlerinden birinin bu olduğuna inan­ maktadırlar.5 Bir süredir bu bedensel kusurlara östrojen hormonunu taklit eden PCBS ve diğer endüstriyel kirleticilerin neden olduğundan kuşkula­ nılıyordu, ama kesin bir kanıt yoktu.6 Ancak Norveç merkezli Kuzey Kutbu Gözlemleme ve Değerlendirme Programı foklar ve Arktik'teki diğer me­ melilerle birlikte kutup ayılarında da ciddi düzeyde PCBS ve cıva gibi çeşit­ li endüstriyel toksik madde kirliliği olduğunu teyit etmiştir. Bu kimyasallar TOPLUM U N AYN AS J N DA Avı

133

Resim 95. Grönland'ta yakalanmı� bir kutup ayısı.

YoK OLMA YOLUN DA M ı ?

balıklar ve diğer deniz canlıları, rüzgar ve okyanus akıntılarıyla taşınmak­ tadır. Bu toksik kimyasalların ayıların üremesi üstünde ne gibi etkisi olaca­ ğı konusunda daha fazla araştırma gerekmektedir.' Kirlenmeyle birlikte, doğal ortamlarına yabancı türlerin getirilmesi de sağlıklı ayı nüfuslarının sürdürülmesinde ciddi sorunlar yaratmaktadır. Kuzey Amerika'da şimdi hemen hemen yalnızca Alaska, ABD'deki Rocky Dağlan'nın kuzeyi, batı Kanada'nın dağlan ve Meksika'da grizzli ayısı kal­ mıştır. Sonbaharda çok sayıda grizzli beyaz kabuklu çamların bol miktarda ürettiği etli çam fıstıklarını yemek üzere daha yüksek rakımlara çıkar. Ne yazık ki Avrasya'dan gelen kabarcık pası denilen mantar bu çam türünü öl­ dürmektedir. 1905'te Avrupa'dan getirilen fidanlarla gelen bu mantar has­ talığı o tarihten beri kuzey Amerika'nın doğusundaki beyaz çam ormanla­ rında artık yerleşik hale gelmiştir. Zamanla kabarcık pası batıya ve yukarı­ ya yayılarak, yüksek rakımlardaki beyaz kabuklu çam ormanlarına da bu­ laşmıştır. Bu da grizzlileri önemli bir ek besin maddesinden yoksun bırak­ maktadır. 8 Yellowstone Milli Parkı'nda ayı yönetimi uzmanı olan Kerry Gunther'e göre beyaz kabuklu çamın ölümüne paralel olarak muhtemelen grizzlilerin doğum oranlan düşecek, ölüm oranlan yükselecektir.9 Ek bir problem de "barınak etkisi"dir: yani, çam fıstıkları kayboldukça ayılar artık yüksek yerlere çıkmayacak ve insan nüfuslarına yakınlığın getirdiği tehli­ kelerden, özellikle av mevsiminde avcılardan uzaklaşmayacaklardır. Kuzey Rocky dağlarındaki grizzlilerin beş ana besin kaynağı vardır: esas olarak kışın öldürülen hayvanlar; beyaz kabuklu çamların fıstıkları ve diğer bitkiler; yumurta döken "katil" alabalık ve "army cutworm" denilen tırtılın pervanesi. "Katil" alabalık da giderek tehdit altındadır, çünkü spor için balık avlayanlar Yellowstone göllerine yasadışı olarak. buraya özgü ol­ mayan göl alabalığı koymaktadırlar. Göl alabalığı çok yırtıcıdır, bu nedenle balık uzmanları "katil" alabalık nüfusunun yakın bir gelecekte yüzde 70 azalacağını öngörmektedirler.10 Bir diğer kaygı konusu Malta hummasının (brucellosis) Yellowsto­ ne'un ayı nüfusu üstündeki etkisidir. Hastalığın parkın bizon ve kanadage­ yiği nüfuslarına yayılması, hastalığın sığırlarına bulaşmasından korkan ci­ vardaki sığır çiftliği sahiplerini endişelendirmekte, bu nedenle kanadageTOPLU M U N AYNAS I N DA AYI

135

yiklerinin en azından bazılarının öldürülmesi planlan tarhşılmaktadır. Bu ayıların beslenmelerine bir darbe daha olacaktır, çünkü bu toynaklı hayvan­ lar -özellikle gençleri- onların diyetlerinin önemli bir parçasını oluştur­ maktadır. Bu Yellowstone ayılarını yiyecek aramak için park sınırlan dışı­ na çıkmaya yönlendirip, yörenin insan nüfuslarından gelecek daha büyük rizikolara maruz bırakabilir. Ama belki de en büyük sorun "army cutworm" pervaneleridir. Grizzliler yılın üç dört ayında bu pervanelerden bol miktarda yerler. Bir ayı­ nın günde 20.000 ila 40.000 pervane yiyebileceği tahmin edilmektedir; pervaneler zengin beslenme kaynağı olduklarından, ayı bundan günde 30.000 kalori alabilir! Ne yazık ki Büyük Düzlükler'de toprak kullanımının değişmesi ile iklim değişikliği, bu pervane nüfusu üstünde ters bir etki ya­ ratabilir. Pervaneler büyük miktarlarda böcek zehiri yemekte, ayılar da bu kadar çok sayıda pervane yediklerinden, böcek zehirleri ya da toksinler hız­ la ayıların dokularında birikmekte ve fok yağı yiyen kutup ayılarında oldu­ ğu gibi bu durum onlarda hastalıklara, genetik anormalliklere, hatta ölüme neden olmaktadır." Yellowstone'daki grizzli nüfusunu korumak zor ve karmaşıktır. Bu, idarenin politikalarının gelişiminde görülebilir. Parkın ilk açıldığı yıllarda konuklan eğlendirmek için ayılara her akşam yemek verilirdi. Daha 189ı'de park yöneticileri lojmanların civarında çöp arayan ayıların bir bela haline geldiklerinden yakınıyorlardı. 1910'da ayılar arhk parkın yollarının kenarında durup turistlerden yiyecek dileniyorlardı. 1916'da Yellowsto­ ne'da ilk kez bir insan ayı saldırısı sonucu öldü. 1931 ile 1969 arasında Yel­ lowstone ayılan her yıl ortalama 48 insanı yaraladılar. Kısmen de bu soru­ nu halletmek için, park yöneticileri 197o'te bir ayı yönetim programı oluş­ turdular. Kısıtlamalardan biri tüm çöplüklerin derhal kaldırılması talebiy­ di. Bu park müdürü ile tanınmış biyologlar John ve Frank Craighead ara­ sında uzun sürecek bir taraşmayı başlattı. Dünyanın grizzliler üstüne ön­ de gelen uzmanlarından ikisi olan Craigheadler, çöplüklerin yavaş yavaş kaldırılmasını istediler. Çöplükler olmadığında ayı-insan çatışmalarının gerek parkta ve gerekse parkın sınırlan ötesinde artacağını, bunun sonucu birçok grizzlinin öleceğini öngörüyorlardı. YOK OLMA YOLUN DA M I ?

Korktuklan gibi oldu ve çöplüklerin kapatılmasından sonraki iki yıl için parkın içinde ya da yakınında 88 grizzli öldürüldü. Bu Yellowstone'un tüm geçmişindeki ölümlerden fazlaydı. O kadar çok ayı öldürüldü ki, 1975'te Büyük Yellowstone ekosistemindeki grizzliler soyu tükenmekte olan bir tür olarak ilan edildiler. Bu, birçok kişinin yürütülmesi pahalı, de­ ğerlendirmesi güç olarak gördüğü Ayı Geri Kazanım Planının yapılmasına yol açtı. Eleştiriler haklı çıktı. 1983'te bölgenin ayı nüfusunu kurtarma ça­ balannın eşgüdümü için Kurumlararası Grizzli Ayısı Komitesi kuruldu. Bugün ayılann 197o'lerin yığınsal katliamlanndan kendilerini toparlama­ ya başladıklanna ilişkin kimi işaretler vardır, ama şimdiki politikalann tam bir başanya ulaşıp ulaşmayacağını söylemek için vakit erkendir. Genetik çeşitlilik eksikliği sorunu yaşayan ve çevredeki insanlann müdahalesi ne­ deniyle serbestçe dolaşmalan ve Kanada ayılanyla kanşmalan engellenen Yellowstone bölgesinin grizzli nüfusu, hala zayıf ve tehdit altındadır. Dünyanın diğer bölgelerindeki ayılar da benzer ekolojik sorunlardan etkilenmektedirler. Dünya çapında endüstriyel kirleticilerin, özellikle PCBS ve cıvanın ırmaklara ve denizlere yayılması somon, fok ve birçok diğer de­ niz canlısında tehlikeli düzeyde yüksek birikimlere yol açmıştır. Büyük öl­ çüde yumurta döken somonlardan beslenen ve -kutup ayılan gibi- çoğu kez eti bırakarak, başlıca deri, yağ ve yumurtalan yiyen kahverengi sahil ayı­ lan, tam da bu kimyasallann depolandığı dokulan yemiş olmaktadırlar. Yakın zamanlarda WWF'nin himayesinde Judy Mills ile Christop­ her Servheen'in Asya'daki ayı ve ayı organı ticaretine ilişkin yaptıktan araş­ tırma, ayı organı ticaretinin ayılann hayatına doğal ortam kaybı kadar, hat­ ta belki de daha büyük bir tehdit oluşturduğunu göstermektedir." En çok aranan organ safra kesesidir. Bu geleneksel Çin tıbbında kullanılmakta ve karaborsada gramı eroin fiyatına satılmaktadır. 199ı'de safra keseleri eşit ağırlıktaki altının fiyatının on sekiz katına satılıyordu. Başka ayı organlan da son derece karlıdır. Aynı yıl (1991) safra kesesi, pençeleri, tırnakları, de­ risi, kemikleri ve etiyle birlikte yetişkin bir ayının piyasa değerinin yaklaşık 10.000 dolar olduğu hesap edilmişti. Asya'da organlan için öldürülen ayılann sayısını tahmin etmek zor­ dur, ama eğer safra kesesi sayısı bunun bir işaretiyse, binlercesi öldürülüTOPLU M U N AYNASI N DA Avı

137

yor olmalıdır. Birçok Çin ve güneydoğu Asya kentinin pazarında çok sayı­ da sergide kurutulmuş safra kesesi satışa sunulmaktadır. Ayı organlarının satışının yasak olduğu Singapur'da bile bunları pazarda bulmak zor değil­ dir. Kuşkusuz tüm safra keseleri Asya ayılarına ait değildir. Kanada, ABD, doğu Avrupa ve güney Amerika'yı da kapsayan uluslararası bir ayı organı kaçakçılığı söz konusudur. Organlan için öldürülen ayıların sayısı da bu ti­ caretin kapsamını ve yabandaki ayı sayısında meydana gelen gerçek azal­ mayı yansıtmamaktadır. Birçok yetişkin ayı yavrularını almak için öldürül­ mekte, bu yavrular sonra Asya' da ya evcil hayvan olarak ya da ayı "çiftlikle­ rine" satılmaktadır. Söz konusu çiftliklerde ayıların safra keselerine, genel­ likle anestezi yapılmadan tüpler takılmakta ve son derece acı veren bir iş­ lemle onlardan sürekli safra "sağılmakta"dır. 199ı'de Çin'de ellerinde ıoo'ü aşkın ayı bulunan 30 büyük ayı çift­ liği. ayrıca birçok daha küçük çiftlik vardı. Çin halen 40.000 safra üreten ayıyı barındıracak çiftlikler planlamaktadır. Bu uygulamanın başladığı Ku­ zey Kore'deki ayı çiftlikleri 30 yılı aşkın süredir çalışmaktadır. Birkaç Asya ülkesi daha kendi çiftliklerini kurma hevesi içindedir. Yabanda ayıların, özellikle de en iyi kalite safrayı verdiği söylenen siyah ayıların sayısının azalması nedeniyle, Çin yetkilileri ayıların sağılmasını bir "koruma" önle­ mi, yabani ayıların safra keseleri için öldürülmesinden daha iyi bir çözüm olarak görmektedirler. Yaşamlarının büyük kısmını acı içinde, iltihaplı ap­ selere katlanarak ve içinde dönülemeyecek kadar küçük kafeslere kapatıl­ mış geçiren ayılar için, yabani kardeşleri uğruna acı çektiklerini bilmek pek teselli olmayacaktır. Aslında günümüzde "ayı safrası" laboratuvarlarda ya­ pay olarak üretilmekte ve hap şeklinde satılmaktadır, ama birçok Asyalı hem hapları hem de "sağılmış safra"yı reddetmekte, bunların yabani ayıla­ rın safrası kadar etkili olmadıklarını iddia etmektedir.'1 Ayı çiftliklerinin "korumacı" olduğu mantığı, Çin yetkililerinin in­ sanları inandırmak istediği kadar övgüye değer bir şey değildir. Bu çiftlik­ ler aslında Çin'deki ayı koruma çabalan için bir engel teşkil etmektedirler. Çevre koruma görevlileri ayılan ve onların doğal ortamlarını korumak için ayı ekolojisi konusunda daha çok bilgi edinmeye çalışmak yerine, çabaları­ nı tutsak ayılar için daha etkin üretme programları geliştirmeye ve safra YOK ÜLMA YOLU N DA M ı ?

Omurilik saRırlık ve baş dönmesine iyi gelmekte, saçı çoRaltmakta, kepeRi önlemektedir.

Ayı başı popüler bir duvar süsüdür.

Ayının sırtından alınan yaR aklı açmakta, açlıRı önlemekte, hayatı uzatmaktadır. Ayrıca uyuşukluRa ve soRuk algınlıRına çaredir, saçı siyahlaştırır, kelliRi, solucanları ve sivilceleri önler.

Postu duvara asmak için kullanılır.

Ayı eti romatizma ve beriberiye iyidir.

Kemikleri romatizmayı ve çocuklarda asabiliRi önler.

Safra kesesi kalp hastalıRına, sindirim sistemine ve karaciRer hastalıRına iyi gelir. Ayrıca bebeklerde körlük, basur, konjunktivit, bebeklerde karın aRrısı ve diş çürümesine karşı da kullanılmaktadır.

Pençesi soRuk algınlıRını önler, enerji verir. Ayrıca ayı pençesi çorbası Asya'nın büyük kesiminde popüler ve pahalı bir yemektir. Kimi Asya ülkelerinde pençe muska olarak kullanılır.

Ayı kanı çocuklarda asabiliRi önler.

Geleneksel tıpta kullanılan ayı organları. TOPLU M U N AYNAS I N DA Avı

139

Resim g6. Çin'de bir ayı safrası çiftliğindeki ürünlerden bir seçme, 2000.

Resim 97. Çin'de bir ayı safrası çiftliği,

2000.

YOK OLMA YOLUNDA M ı ?

Resim g8.

Bir ayı safrası çi�li�inde bir kafesin yakından görünüşü.

üretimini artırmanın yollarını bulmaya yoğunlaştırmaktadırlar. Asya ayısı­ nın ekolojisi konusunda çok az bilgi vardır ve bu bilgi olmadan yabani ayı­ ların hayatta kalmasını sağlamak daha da zorlaşmaktadır. Ayı çiftlikleri aynca yasadışı biçimde elde edilmiş ayıları ve ayı or­ ganlarını pazara sürmek için de mükemmel bir yol oluşturmaktadır. Soyu Tükenmekte Olan Türler ya da Yabani Hayvan ve Bitkilerin Uluslararası Ticaretine İlişkin Konvansiyon'da (CITES) ayı ticaretini kolaylaştıran bir­ çok kaçamak noktası vardır. Tutsaklıkta üretilmiş ayılar ve ayı organlan ile doğal yaşamdan elde edilenleri birbirinden ayırt etmek zor olduğundan, ya­ sadışı ticaret hızla sürmektedir. Sahte belgeler üretmek kolaydır ve zaten en az sayıda kayıt tutulduğundan, sistemi atlatmak basittir. Öte yandan ayıTOPLU M U N AYNASI N DA AYI

ların ve organlarının ayı çiftliklerine sokulup, çıkarılmasındaki kolaylık, ka­ çak avı ve yasadışı ticareti teşvik etmektedir. Aynı şey Japonya'daki ayı parkları için de geçerlidir. Mills ve Serv­ heen'e göre burada da alabildiğine gelişmiş, gizli bir uluslararası ayı orga­ nı ticareti vardır. 199ı'de Japonya'da sekiz ayı parkı vardı, bir diğeri inşa halindeydi ve yeni bir park daha planlanıyordu. Bunlar panda hariç tüm ayı türlerini içeren 1000 kadar ayıyı barındırmaktadırlar. Çoğunda ayıla­ rın yaşam koşulları içler acısıdır. Ayılar betonla çevrili, sıkışık bir halde, sefil koşullarda yaşarlar. Bir parkta yetişkin ayılar gün boyu ortalama 13 metrekare, gece ise 1,3 metrekarelik alanlarda tutulurlar. Lokanta artıkla­ rını yerler; tavuk şiş için kullanılan çöpleri yutarak ölenler olduğu bilin­ mektedir. Erkekler arasında oldukça sık kavga çıkmakta, birçoğu yaraları tedavi edilmediği için ölmekte, bazıları da olduklan yerde düşüp ölmekte­ dirler. En saldırgan ayılar tecrite alınmakta ve dövüşme enerjilerini yiti­ rinceye kadar aç bırakılmaktadırlar. '4 Bu parklarda turistlere ayı organı satma çabaları da vardır. Mills ve Servheen'e göre parklardan birinde tenekeden küçük hatıra kutularında ayı eti ile pençeleri ve başı ayrılmamış halde ayı postları satılıyordu. 199ı'de bir parkta konserve et satışları yaklaşık 3000 dolar gelir getirir­ ken, ayı postlarının her birinin fiyatı 3000 dolardı. Bir ayı parkı tercihli Koreli ve Japon müşterilerine safra kesesinin alınmasını istedikleri ayıyı seçme olanağı sağlamaktadır. Seçilen hayvan sonra tecrite alınıp, aç bıra­ kılmaktadır, çünkü aç kalmanın safra kesesini büyüttüğüne inanılmakta­ dır. Ayı "hazır" olduğunda, pompalı bir çekiçle sersemletilmekte ve boynu kesilerek öldürülmektedir. '5 Turistler onları eğlendirdiği için ayı parklarından hoşlanmaktadır­ lar. Burada ayıların sirktekine benzer numaralar yapmalarını ya da yemek artıkları için dövüşmelerini seyredebilirler. Kimi parklar konuklarına yiye­ cek atan plastik tüfekler sağlamaktadır. Birkaçında tüm dünyadaki ayılarla ilgili bilgi veren küçük eğitim merkezleri vardır. Gene de ayı parklarını eleştirenler onları kar için ayıların safra keselerini ve diğer organlarını ak­ layan, ayı ticaretini hızlandıran, ama vahşi ayıların korunmasını savunma­ yan "ajanlar" olarak görmektedirler. YOK OLMA YOLU N DA M I ?

Mills ve Servheen ayı ve ayı organı ticaretinin artacağına ve Asya ayılan yok olurken, bu ticarete başka yerlerden ayı sağlanacağına inanıyor­ lar.16 Bu bir ölçüde şimdiden olmaktadır. Kanada ve ABD'de bunun kanıt­ lan arasında milli parklarda safra keseleri alınmış ve pençeleri kesilmiş ola­ rak bulunan ayı cesetleri vardır. Asya'da refah düzeylerinin artması, sınır­ ların açılması ve dünya ticaretindeki gelişme, özellikle de karların bu den­ li yüksek olduğu dikkate alınınca, ayıların geleceği için parlak bir tablo çiz­ memektedir (örneğin Sibirya'da kimi Çinli ve Koreli ayı organı kaçakçıları kendilerini kereste sanayi işçileri gibi göstermektedirler). Bu ticareti sona erdirmek zor olacaktır. Sorunun bir bölümü CITES çerçevesinde soyu tükenmekte olan türlerin ticaretine karşı getirilen ulus­ lararası kuralların uygulanmasının güçlüğüdür. Bunu yapmaya çalışanlar çoğu kez, ayıların sınıflandırılma biçimi dolayısıyla ayı organlarındaki ya­ sadışı trafiği ya da ayıların çiftliklere, parklara ve ev hayvanı olarak bireyle­ re satışını önlemekte çaresiz kalmaktadırlar. CITES ayıları üç ana kategori­ ye sokmaktadır (Ek 1, Ek I I , Ek I I I ) . Ek I 'de en kritik durumda olanları sı­ ralanmaktadır. Birinci grupta güneş ayısı, siyah Asya ayısı, dev panda, kah­ verengi Tibet ayısı, kahverengi H imalaya ayısı ve Meksika grizzlisi bulu­ nur. Bunların yok olma tehlikesi en yüksek ayılar oldukları, dolayısıyla -sözde- korunmaları gerektiği öngörülmektedir. Ek I I , kahverengi Ameri­ kan ve (Rusya dışındaki) Avrupa ayılan ile kutup ayısını içerir. Şimdilik bu ayıların yok olma tehdidi altında oldukları düşünülmemektedir, ama eğer satılıp alınmalarına karşı kurallar sıkı biçimde uygulanmazsa, çok yakında bu duruma düşecekleri kesindir. Ek I I l'te yalnızca siyah Kanada ayısı bu­ lunmaktadır. Bu üçüncü düzey, ülkelerin türün yok olmasını önlemek için diğer ülkelerden yardım istemelerine olanak vermektedir. Tüm ayıların ay­ nı düzeyde koruma altına alınmadığı açıktır. Birçok kişi CITES'in şimdiki ayı koruma sıralamasında ciddi kusur­ lar olduğu görüşündedir, ama buna ek olarak antlaşma tüm devletler tara­ fından imzalanmamıştır. Bazı Asya ülkeleri CITES'i benimsemişlerse de, komşularının çoğunun bunu yapmaması yasadışı ayı kaçakçılığını ve satı­ şını kolaylaştırmaktadır. 1991 itibariyle Bhutan, Myanmar (Burma), Kam­ boçya, Güney Kore, Laos, Tayvan ve Vietnam CITES'e katılmamışlardı. BuTOPLU M U N AYNASI N DA Avı

nun sonucunda CITES'i imzalayan bir ülkeden ayı ya da ayı organı alan ayı tacirlerinin, bunları CITES dışı bir ülkeden aldıklarını söylemeleri, ayılan ya da organlarını tekrar CITES imzacısı ülkeye götürüp satmaları için ye­ terlidir. Örneğin, kaçakçıların yasadışı olarak Tayland'da öldürdükleri ayı­ lar gizlice Kamboçya'ya götürülürse, bunlar daha sonra Kamboçya'dan alındıkları söylenerek "yasal" olarak Tayland'a geri getirilebilir. Bu koşullar alhnda ve ayıların ve ayı organlarının gerçek kökenini ya da onların yasal konumunu belirlemek çok güç olduğundan, gümrük görevlileri giderek böyle bir çabaya bile girişmemektedirler. Asya ülkelerinden bazıları ayıların sahşı ya da sömürüsü ile ilgili kendi kurallarını koymuştur, ama onlarda da yalnızca ayının ya da ayı or­ ganlarının başka bir yerden geldiğini söyleyerek bu yasaları aşmak zor de­ ğildir. Singapur'da çevre koruma yetkilileri bir ayı organı tüccarının yalnız­ ca fiilen iş üstünde yakalanmasının bile suçu kanıtlamadığını söylemekte­ dirler; yakalanan kişinin tek yapacağı şey, organların siyah Amerikan ayı­ sından ya da kahverengi Rus ayısından geldiğini ya da Singapur'un CI­ TES'i imzalamasından önce edinildiğini iddia etmektir. Hiçbir belge talep edilmediğinden, aksini ispat etmek zordur. Kimi çevre koruma görevlileri ayı safra kesesiyle domuz safra kesesini ayırt etmenin güç olduğuna, bu­ nun kesin belirlemeyi daha da zorlaşhrdığına dikkati çekiyorlar. ABD'de bile ayı organı sahşı ile ilgili yasalar eyaletten eyalete değişmektedir. Aynı şey Kanada ve eyaletleri için de geçerlidir .'7 CITES'in uygulanmasındaki bir başka sorun bir tutuklama yap­ mak için gerekli usulün bunalhcı düzeyde karmaşık olmasıdır. Yasalara saygısızlık eden ve boşluklardan yararlanan kaçak avcıları durdurmak ne­ redeyse imkansızdır. Durum böyleyken, neden bu ticaret pazar ucunda, bunları halka satanları tutuklayarak durdurulmamaktadır? Singapur'daki yabani hayvan tacirleri hükümet temsilcilerinin hiçbir zaman bu yasadışı ticaret hakkında etkin bir şey yapacak kadar bilgi sahibi olamayacaklarını söylüyorlar, "çünkü konuyla ilgili herkes tüm diğer kişileri tanır ve bir ka­ nun uygulayıcı hemen kendini belli edecektir.'"8 Bu ticareti yürütenler ya­ sayı ve kuralları nasıl atlatacaklarını iyi bilmektedirler. C ITES'i imzalama­ mış olsa da Kamboçya'da ayı ve ayı organları ticaretini düzenleyen yasalar 144

YOK OLMA YOL U N DA M I )

vardır, ama yasada o kadar çok boşluk bulunmaktadır ki, cezadan kurtul­ mak zor değildir. Sy Montgomery, Search for the Golden Moon Bear'de uygulama so­ rununa ışık tutmaktadır. Yazar, Doğal Yaşamı Koruma Dairesinden bir gö­ revliyle birlikte Kamboçya'da yasadışı ayı organlarıyla dolu bir sergiye gitti­ ğinde, serginin sahibi kadın görevliye gülümseyip, başını sallamıştı, çünkü onun bir şey yapamayacağını biliyordu. Görevli bu serginin aynı zamanda kadının konutu olmasının olayı farklı bir yasa çerçevesine soktuğunu açık­ lamıştı. Görevliye göre bir konutu aramak için birkaç kuruluşun daha im­ zasını alması, sonra da yaklaşık on görevliden oluşan bir ekip toplaması ge­ rekliydi. Bu da suçluyu çok önceden uyaracak ve görevliler yasadışı organ­ lara el koymaya geldiğinde organlar "kaybolmuş" olacaktı. Montgo­ mery'nin kaynağına göre kimi tacirler işlerine çomak sokanları öldürmek­ ten kaçınmazlardı. İnterpol yabani hayvan ve bitki ticaretini dünyadaki (uyuşturucu ti­ caretinden sonra) ikinci büyük yasadışı ticaret saymaktadır. Yabani hayvan ve bitki tacirleri çoğu kez aynı zamanda uyuşturucu, silah ve (köle ticareti ile fuhuş dahil) insan ticareti de yapmaktadırlar. Bu ticareti durdurmaya ça­ lışan görevliler, kaçak avcılarla ve yabani hayvan ve bitki tacirlerinin mafya kadar iyi örgütlenmiş ve aynı derecede tehlikeli olduklarını öne sürüyorlar. Görevlilerin kaçak avcılara, ayı ve ayı organı tacirlerine karşı yasaları uygu­ lamakta tereddüt etmelerine ve CITES çerçevesinde ayılan korumanın bu denli zor olmasına şaşmamak gerekir.'9 Mills ve Servheen, Tayland'ta bir çevre koruma görevlisinin yabani hayvan tacirlerini kaçak ayı avlarken ya­ kaladığında, "eğer vazgeçmezse sağlığının tehlikeye düşeceği" konusunda uyarıldığını bildirmektedirler. Yazarların aktardıklarına göre "rüşvet yay­ gındır ve herkesce bilinmektedir". Hindistan ve Çin'de ayı eti geleneksel tıpta kullanılır, ama güneydo­ ğu Asya'nın büyük kesimi, Çin ve Japonya'da ayı pençesi çorbası gibi özel yemeklerde de sunulmaktadır. Ayı eti Güney Kore'de Seoul'deki tanınmış bir Batılı otel zincirinin menüsüne bile girmişti. Ayı pençeleri ilk kez Çin'de Ming Hanedanı zamanında (1368-1644) leziz bir yiyecek olarak po­ pülerleşti. Topsell, 17. yüzyıl başında ayı pençesinin İngiltere'de de lezzet20

TOPL U M U N AYNAS I N DA Avı

145

li bir yemek sayıldığına değinir.21 Ayı pençesi giderek güneydoğu Asya'nın büyük bölümünde sevilir oldu ve bu ağız tadı ayıların azalmasına katkıda bulundu. 199o'da bir Çin limanında el konulan 4000 kiloluk ayı pençesi sevkiyah, Çinli ve Japon tacirlerle işbirliği yapan ormancıların 1000 ayı öldürmüş olmaları demekti. Japonya'da ise "bela olan" ayılan öldürmek ya­ saldır. Çiftçiler bunları satarak büyük bir ek gelir sağladıklarından, görülen her ayı "bela" olmakta ve çoğu kez kendini pahalı bir lokantada tabakta bul­ maktadır.22 Ayı pençesi çorbası Asya'nın her yerindeki birçok Çin lokantasının menüsünde bulunsa da, çevre koruma görevlileri kapıdan içeri girer girmez mucizevi bir şekilde kaybolur. Bu son derece pahalı bir yemektir ve yeme­ ğin taze olmasını ve müşterinin sol ön pençeyi almasını sağlamak için bir­ kaç gün önceden sipariş edilmesi gerekir (sol ön pençenin en lezzetli oldu­ ğu düşünülür, çünkü birçok kişi ayının bu pençeyle bal topladığına inan­ maktadır). Kimi lokantalar pençelerin tazeliğine güvence vermek için tesis­ lerinde canlı ayı bulundururlar. Sipariş alınınca ayının pençeleri, sol önden başlayarak kesilir ve zavallı hayvan kesik kanlı bacakları üstünde topallama­ ya bırakılır. Acıdan çığlık atmasını önlemek için de ses telleri kesilir. Bu hay­ vanların çektiği acıyı tahayyül etmek neredeyse imkansızdır. 21 Ama nüfusun çoğunluğu karşı çıktığında, bu zulmü ve ayı organlarının sahşını önlemeye ilişkin yasaları uygulamak zordur. Dolayısıyla da karlar çok yüksek, para ya da hapisle cezalandırılma rizikosu ise küçük olmaya devam etmektedir. Güneydoğu Asya'daki bazı ülkelerden Tayland'a ayı eti turları dü­ zenlendiğini bildiren en az bir rapor vardır. Thailer ayı eti yemez, ama Ko­ reli ve Çinlilere ait birkaç lokanta bu eti sunmaktadır. Tayland'ın CITES'i imzalamasına rağmen, burada da ticaret amacıyla sık sık ayı avlanmakta­ dır. Mills ve Servheen'in görüştükleri birisi "bir avcıyı kaçak olarak avladı­ ğı bir ayıyı Tayland'ın Khao Yai Milli Parkı'ndaki kamp yerine götürürken görmüştü; o tarihte parkta yaklaşık 60 kaçak avcı kampı vardı. "24 Vahşi hay­ van ticareti yapanlar çoğu kez Tayland'ın milli parklarının kıyısında yaşa­ yan yoksul köylüleri, ayılan ve diğer hayvanları vurmaları için tutarlar. Eğer bir tacir belli bir hayvan için sipariş alırsa, tek yapacağı şey bu köylülere ha­ ber vermektir; böylece işi hızlandırabilecek, karaborsada bir hayvan aramaYoK OLMA YOLUN DA M ı ?

nın yaratacağı gecikmelerden kaçınacaktır. "[fayland'ta] milli parkların et­ rafındaki bazı köylerin tek geçim kaynağı Asya'daki vahşi hayvan lokanta­ larına et sağlamak için kaçak avlanmaktır.n•ı Tayvan'da benzer bir durum söz konusudur. Mills ve Servheen ayılan korumak amacıyla kurulan bir sı­ ğınak olan Lala Dağı Parkı'nda üç ayının safra keseleri için öldürüldükleri­ ni öne sürüyorlar. Avcılar Tayvan'daki Doğal Yaşamı Koruma Yasası'nı dikkate almayarak, öldürdükleri her ayı için yaklaşık 2700 dolar kazandık­ larını iddia etmektedirler.26 Bu ayılan satın alan tacirler onları yeniden pa­ zarladıklarında daha da fazla kazanırlar. 199ı'de Thai Suç Önleme Bölümü'nün Bangkok'un güneyindeki bir çiftliğe yaptığı baskında, yeni öldürülmüş dört ayı ile bunların etiyle kendilerine ziyafet çeken, çoğu Koreli 40 kişi bulundu. Ekip burada birkaç canlı ayı, civardaki bir köye saklanmış başka ayılar, ayı pençesi doldurul­ muş bir buzdolabı ile safra kesesi ve pençe satışlarının kayıtlarını da bul­ du. Çiftlik Kore ve Tayvan'da, bir lokanta ve geleneksel ilaç satış noktası olarak reklam yapıyordu. "On altı tur şirketi Güney Kore, Tayvan ve Hong Kong'dan korunmuş [ayı] türlerin etini yemek ve organlarından yapılmış ilaçlar satın almak üzere turist grupları getiriyorlardı.n Birkaç Çin gelenek­ sel ilaç dükkanı ile bağlantısı olan çiftlik, aynca Bangkok'daki Kore lokan­ talarına ayı eti de sağlıyordu. Ayılar çiftliğe Kamboçya'dan tekneyle ve Myanmar'dan (Burma) karadan getiriliyor ve çevre bölgede saklanıyordu. Çiftlik sıkı bir güvenlik altındaydı ve ayılar ancak sipariş üstüne öldürülü­ yordu. Çiftliğin sahibi olan Tayland ticaret bakan vekilinin kardeşi, çiftliğin turistler için düzenlenmiş ve tehdit altındaki hayvanları kurtarmaya katkı­ da bulunmayı amaçlayan bir hayvanat bahçesi olduğunu iddia etmişti. 27 Ayı nüfusunun tüm dünyada azalmasını önlemeye yönelik birkaç öneri getirilmiştir. Bunlardan biri ayı yumurta ve spermlerinin "cryoge­ nicsn diye bilinen bir işlemle dondurulması ve doğal yaşamdaki koşullar ayıların yaşamasına daha uygun oluncaya kadar dondurucularda tutulma­ sıdır. Belki de bu yöntem olanaklıdır, ama yavrulara yeni çevrelerinde ha­ yatta kalmayı kim öğretecektir? Anneler yalnızca yavruları doğurmakla kal­ mazlar. Yaklaşık iki yıllık bir süre boyunca onları bulundukları ortama alış­ tırır, avlanmayı, bitki ve diğer yiyecek kaynaklarını nerede ve ne zaman buTOPLU M U N AYN AS J N DA Avı

147

Resim 99.

lllinois'taki Brookfıeld Hayvanat Bahçesi için afiş ( ı 936) ayıya düşsel bir yaklaşım. -

lacaklannı, kısacası kendi özel ekosistemleriyle etkileşimi ve bu çevrede ya­ şamayı öğretirler. Bu kadar radikal olmayan öneriler arasında özel ayı koruma alanla­ n oluşturulması ya da onların hayvanat bahçelerinde korunması vardır. Ko­ ruma alanlan türlerin korunmasında etkin olabilirler, ama sınırlan vardır. Çevredeki insan nüfusları küçük koruma bölgelerini tercih ebnektedirler, ama bu da hayvan sayısını yiyecek kaynaklarının sağlıklı beslenmeye yete­ ceği düzeyde tutmak için, hayvanlar arasında sürekli eleme yapılmasını ge­ rektirmektedir. Büyük koruma alanlan daha iyidir, ama yakacak odun, et ve ekecek alan bulmak için devamlı bölgenin sınırlarından içeri giren ve YOK OLMA YOLU N DA M ı ?

sürekli büyüyen insan nüfuslarına karşı korunmaları daha zordur. Bazen büyük parklar iki farklı ayı alt türünün bölgeleri üstüne kurulmakta ve her ikisinin de yok olmasına yol açmaktadır. Birçok kişi belli bir bölgedeki bir­ kaç parkın koridorlarla birbirine bağlanması gerektiği kanısındadır. Öte yandan koridorların hastalıkların yayılmasını arttıracağını düşünen ve ayı­ ların bunları gerçekten kullanacağını sorgulayanlar da vardır. Hayvanat bahçeleri kısa vadede yararlıdır. Dünyadaki büyük hayva­ nat bahçelerinin çoğu melezleşmeyi önlemeye dikkat etmekte ve şecere defteri kurallarına özenle uymaktadır. Ama her hayvanın korunmasının maliyetinin giderek artması hayvanat bahçeleri için sorun yaratmakta, bu sorun her zaman çözülememektedir. Parasal maliyetin yanısıra hayvanat bahçeleri ayılan ellerinde tutmayı çok zor bulmaktadırlar, çünkü bu güçlü, akıllı ve dikkatli hayvanlar çok sık kaçmakta ve panik yaratmaktadırlar. Ayı­ lar, özellikle kutup ayılan "stereotipleme" eğilimindedirler, yani volta at­ mak ve baş sallamak gibi tekrarlanan davranışlarda bulunurlar ve bu du­ rum kamuoyunda hayvanat bahçelerinin eleştirisine yol açmaktadır. Birkaç düzeyde stereotipleme vardır ve bunların bazıları doğaldır, ancak genelde bu bilinmediğinden, hayvanat bahçeleri sık sık hayvanlara kötü davran­ makla suçlanırlar. Kimi hayvanat bahçeleri tutsaklıkta üretilmiş hayvanları doğal or­ tama geri döndürme konusunda sağladıkları ilerlemeleri açıklayarak, ko­ ruma işlevlerinin altını çizmeyi denemiştir. Ancak doğaya geri döndürme programlarının planlanması ve uygulaması çok pahalı olduğu gibi, bunlar her zaman işe yaramazlar. Sürü halinde yaşayan hayvanları eski doğal or­ tamlarına döndürmek, ayılar gibi yalnız dolaşan hayvanlara göre daha ko­ laydır. Ayıları doğal ortama döndürmekteki bir diğer sorun giderek daha az vahşi doğa kalmasıdır.28 2002'de Seattle'daki Woodland Parkı hayvanat bahçesi tehdit altındaki bir tür olan bir tembel ayının doğumunu kutladı. Hayvanat bahçesi, Türleri Hayatta Tutma Planı'na katılmakta ve halen tut­ saklıkta yalnızca 48 tembel ayı olmasına karşın, hedeflerinin giderek bu sayıyı 6o'ın üstüne çıkarmak olduklarını belirtmektedir. Yetkililer hayva­ nat bahçesinde yetişen hayvanları doğal ortamlarına geri döndürmeyi umuyorlar. Ancak ne yazık ki ayıların güneydoğu Asya'daki doğal yaşam TOPL U M U N AYNASI N DA AYI

alanlan hızla yok olmakta, kaçak avcılar ise hevesle yeni gelecekleri bekle­ mektedirler. Acaba hayvanat bahçelerinin ayıları geri döndürme program­ lan sadece kaçak avcıları zenginleştirmeye mi yarayacaktır? Güney Amerika'nın birçok kesiminde ekonomik koşullar Asya'daki duruma çok benzemektedir. Orada da köylüler ancak kendilerine yetecek dü­ zeyde üretimle, yoksul bir yaşam sürdürebiliyorlar. Gözlüklü ayılan öldür­ mek çoğu kez onlar için bir hayatta kalma aracıdır. Eti ve derisinin yanısıra, ayı onlara yağ, organ, kan ve kemik sağlar. Ayı yağının romatizma, körlük, safra kesesi krizleri ve kas ağrısına iyi geldiğine inanılmaktadır. Kemikler, sağlıklı olacağı düşüncesiyle öğütülerek çocuklara yedirilmektedir. Sıcak kan kuvvet verici bir ilaç olarak içilmekte, safra kesesini yemenin ise körlüğü ve kataraktı önleyeceğine inanılmaktadır. Bazı safra keselerinin Asya'ya gönde­ rilmesi, köylülere son derece ihtiyaçları olan nakit parayı sağlamaktadır.29 Güney Amerika'da gözlüklü ayı bazı yerlerde sayılır, bazı yerlerde yerilir. Mitler ve efsanelerde ayıların bekar genç kızları ve delikanlıları çaldığı anlahlır. Bu öykülerin yaygın olduğu yerlerde, ayılar görülür gö­ rülmez öldürülür. Ama gözlüklü ayının azalmakta olmasının başka ne­ denleri de vardır. Ayılar, çok da haksız olmadan, sığır ve koyun katilleri olarak görülürler. Ayı bölgelerinin büyük kesiminin ormansızlaşması on­ ları daha az yiyecek kaynağı olan dağların yüksek bölgelerine sığınmaya zorlamışhr; bu ise onların hayatta kalmaları için bir riziko oluşturabilir. Bazı bölgelerde ormansızlaşma ayı bölgelerini parçalamış, gözlüklü ayı nüfuslarının tecrit olmalarına neden olmuştur. Bu ayılar zamanlarının çoğunu ağaçta geçirdikleri ve geceleri ağaçta uyudukları için, ormansız­ laşma onları temel bir çevreden yoksun bırakmaktadır. Aynı şey güneydo­ ğu Asya'daki bazı ayılar için de geçerlidir. Ormansızlaşma onları yeni or­ man alanları aramaya zorlamaktadır, ama çok yakın zamanda böyle alan­ lar kalmayabilir.ı0 Gözlüklü ayıların doğal ortamı aynı zamanda siyasi huzursuzluk, uyuşturucu üretimi ve asilerin savaş alanlarıdır. Hükümetlerin uyuşturucuya karşı savaşın bir parçası olarak koka plantasyonlarına havadan ilaç püskürtme­ si, hem bitkileri hem de ayılan öldürmektedir. Gözlüklü ayılar yağmur orma­ nında yaşayan gerillalara yiyecek sağlamak için de öldürülürler.3' 150

YOK ÜLMA YOLU N DA M I ?

Ayılar aynca sık sık da yakalanarak, turist çekmek amacıyla yol ke­ narındaki otel ve lokantalarda sergilenmekte ya da ev hayvanı olarak sabl­ maktadırlar. İster turist çekmek için kullanılsınlar, ister ev hayvanı, sonuç ayılar için acıdır. Kötü beslenir, kalabalık, pis kafeslerde yaşar; çabuk has­ talanır, kötü davranışlara maruz kalır ve yaşamlarını sıkınh içinde ve acı çe­ kerek geçirirler. Bu koşullarda tutulan ayıların çocuklara saldırdıkları ve ba­ zen onları öldürdükleri bilinmektedir. Bu da ayılara karşı antipati yarat­ makta ve söz konusu bölgelerde ayıların avlanmasını ve öldürülmesini teş­ vik etmektedir.ı• Birçok kez ayı popülasyonunun azalmasının bir nedeni olarak ayı avı­ na işaret edilmiştir. Gördüğümüz gibi Asya'da, Güney Amerika'da, Kuzey Kutbu'nda ve Kuzey Arnerika'nın bazı kesimlerinde durum gerçekten böyle­ dir, ama avın bu etkiyi yapması mutlaka gerekmez. ABD'nin doğusunda dağ­ lık bir eyalet olan Bab Virginia'da siyah ayı avı ciddi bir spor dalıdır ve bura­ da ayı nüfusunun azalması yalnızca çevre korumacılar için değil, avcılar için de bir kaygı konusu olmuştu. Buna bir çözüm arayan eyalet yönetimi avı ya­ saklamadı, ama avlanma mevsimini sonbaharda bir ay ileri aldı. Ayı araşbr­ macılan, sonbaharda ilk kış uykusuna yatanların gebe dişi ayılar ile yavrulu ayılar olduğunu kaydetmişlerdi. Onları genç erkekler izliyor, ine en son gi­ rerıler ise yaşlı erkekler oluyordu. Av mevsimi ileri alınarak dişiler ve genç er­ kek ayılar avcılardan korunmuş, avcılara yalnızca yaşlı erkekler kalmışb. Bu ayı nüfusunda belirgin bir arbşa yol açb. Ayı avının bir sonbahar sporu oldu­ ğu ve ayı nüfusunun azaldığı diğer eyaletlerde de bu çözüm uygulanabilir. İklim değişikliğiyle ilgili kimi sorunlardan önceden söz edilmişti, ne var ki küresel ısınmanın ayılar üstünde daha az göze çarpan, ama po­ tansiyel olarak aynı düzeyde tehlikeli başka etkileri de vardır. Denizler ısın­ dıkça somon gibi soğuk su isteyen balıkların kuzeye göçü, Washington eya­ leti ve İngiliz Kolombiyası sahillerinde yaşayan ayılan ana beslenme kay­ naklarının birinden yoksun bırakabilir. Şimdiye kadar gerçekleşen bir de­ recelik sıcaklık artışında bile kuş ve hayvan türleri göç etmekte, kimi bitki ve ağaç cinsleri de şimdi daha kuzeyde ya da dağların daha yüksek kesim­ lerinde gözlenmektedir. Fıshklan grizzlilerin beslenmesinin önemli bir parçası olan beyaz kabuklu çamların da dağ yamaçlarında daha yükTOPLU M U N AYNASI N DA Avı

1 51

seklerde yetişir olması, giderek çıkacak yerleri kalmaması mümkün mü­ dür? Dünyanın birçok yerinde bitkiler ve hayvanlar için bu şekilde kuzeye göç, insanların ve onların altyapılarının oluşturduğu fiziksel engeller nede­ niyle olanaksızdır. Hayvanlar bitkilerden daha hızlı hareket edebildikleri için belki de bu göç sürecinden daha az etkilenmektedirler. Gene de çitler, otoyollar, barajlar, kentsel yayılma, yeni konut yapımı, kesip yakarak tarla açılması ve ağaç kesimi onları da kısıtlamaktadır. Ayıların yaşamı için gerekli bitkiler yok olacaklar mı? Küresel ısın­ manın neden olduğu, bitkiler ya da böceklerle taşınan hastalıklar ayı nüfus­ larını etkileyecek mi? Kuzey ve Güney Kutup bölgelerinde buzların erime­ si sonucu denizlerin yükselmesiyle, güneş ayılarının geceleri böcek aradık­ ları güneydoğu Asya'nın sahil bölgeleri su altında kalacak mı? Ayıların diğer büyük iklim değişikliği dönemlerinde hayatta kalma­ yı başardıkları ve uyum kabiliyetlerinin (hepçil yemek alışkanlıkları nede­ niyle) birçok diğer hayvana göre daha yüksek olduğu doğrudur, ama hiçbir zaman böylesine zayıflamış bir konumdan ve doğal yaşam alanlarının bü­ yük bölümlerini yitirdikleri, toksik atık dolu, insan nüfusunun sürekli art­ tığı bir ortamda yeniden başlamak zorunda kalmamışlardı. Aynca geçmiş­ te iklim değişikliklerinin bugün olduğundan çok daha göreceli biçimde gerçekleştiğine ilişkin kanıtlar vardır. Ayı nüfuslarının hızla azaldığı ve bir­ çoğunun tecrit topluluklarda ancak dayandığı dikkate alındığında, iklim de­ ğişikliği koşullarında hayatta kalabilmeleri tartışmalıdır. Mağara ayısının yok olması gibi, tarih tekerrür edebilir ve şimdiki ayı türlerinden biri ya da daha fazlası yok olabilir. Küresel ısınmanın hangi hızda olacağını ve ayılar üstünde yaratabi­ leceği tüm etkileri bilmiyoruz. Kimi ayı nüfuslarının ötekilere göre daha faz­ la etkilenip etkilenmeyeceği de bilinmemektedir. Ne yazık ki, muhtemelen çok geç oluncaya kadar da bilinmeyecektir. Bildiğimiz, bugünkü küresel ısınma eğiliminin durma ihtimalinin pek olmadığıdır. Aslında bilimsel bil­ gisayar projeksiyonları bize bunun bu yüzyılda ve sonrasında süreceğini göstermektedir, ama daha önceki ısınma dönemlerine göre daha hızlı olsa da, acaba hızı çeşitli türlerin kendilerini uyarlayıp, hayatta kalacağı kadar gö­ receli olacak mıdır? Bunlar yanıtlarını bilmediğimiz önemli sorulardır. YOK ÜLMA YOL U N DA M ı ?

Bütün dünyada ayılan inceleyen Christopher Servheen, ayı koruma çabalarının diğer çevre koruma programlarıyla bağlantılandınlmalan ge­ rektiğine inanmaktadır. Bunun nasıl olabileceği konusunda önerileri var­ dır. Yerel su kaynaklarım güvence altına almak için su havzalarının korun­ ması, ormanların korunması ve sürdürülebilir ormancılık ile birleştirilebi­ lir. Sürdürülebilir ormancılık yerel halka kereste ticareti sayesinde ekono­ mik dürtüler sağlayacak, aynı zamanda da ayıların yaşam alanlarının par­ çalanmasını durduracak ve ayı nüfusları için uzun vadeli yaşam güvencesi anlamına gelecektir. Bu tür programlar bir yandan ayılan kurtarmaya yar­ dım ederken, öte yandan yerel nüfus için iş yaratacak ve hayat düzeyini yükseltecektir. ıı Kuşkusuz bu tür programların yürürlüğe konması için para önem­ lidir, ama aynı zamanda yerel halkın eğitilmesi de gereklidir. Para, aynı şe­ kilde araştırma, araştırma bulgularının yaygınlaştırılması ve yasaların uy­ gulanması için de temel önemdedir. Ancak yeterli uygulama ve kaçak avcı­ lığı engelleyecek düzeyde yüksek para cezalan olmadan, yasalar bir işe ya­ ramayacaktır. Birçok yerde yerel ve ulusal yönetimlerin bunların tümünü yapamayacağı anlaşılmaktadır. Uygulanabilir çokuluslu anlaşmalar gerek­ lidir ve Birleşmiş Milletler, WWF, TRAFFIC ve Dünya Hayvanları Koruma Derneği gibi uluslararası örgütler gerekli eğitimi ve çevre koruma desteği sağlamak için vazgeçilmez önemdedir. 1973 tarihli uluslararası CITES antlaşması, tehlikede olan türlerin ticaretinin kontrol edilmesi doğrultusunda ciddi bir çabaydı. Ayılarla ilgili olarak bu antlaşmada hatalar vardır, ama bu hatalar belki antlaşmanın içe­ riğinden çok, uygulanmasında ve bazı ülkelerin henüz bunu imzalamamış olmalarında yatmaktadır. Daha sınırlı kapsamda olsa da diğer bazı ulusla­ rarası antlaşmalar etkin olmuşlardır. 1965'ten başlayarak kutup ayısı nüfu­ su olan beş ülke -Kanada, Sovyetler Birliği, Danimarka, Norveç ve ABD­ kutup ayılarının korunmasını tartışmak ve uygulanabilir bir koruma planı oluşturmak amacıyla ayılan ve doğal ortamlarını incelemek için ne gibi adımlar gerektiğini saptamak üzere Alaska'da Fairbanks'te buluşmuşlar­ dır. Bu beş ülkeden bilim insanlarının oluşturduğu plan, Kutup Ayılarının ve Doğal Ortamlarının Korunması Uluslararası Antlaşması, 197J'te NorTOPLU M U N AYNASI N DA Avı

153

veç'in başkenti Oslo'da yapılan bir konferansta imzalanmıştır. Antlaşma tüm imzacı devletlerin kutup ayılarını ve doğal ortamlarını korumalarını zorunlu kılmaktadır: İmzacı tarafların her biri kutup ayılarının bir parçası olduğu ekosis­ temleri korumak için uygun önlemleri alacak, ayıların in yapma gibi doğal ortam bileşenlerine, beslenme yerlerine ve göç modellerine özel dikkat gösterecek ve kutup ayısı nüfusunu en iyi bilimsel verile­ re dayanan sağlıklı çevre koruma uygulamalarına göre yönetecektir.14 Antlaşmanın bir uygulama mekanizması olmamasına rağmen, 196o'lardan bu yana kutup ayısı nüfusu arhşa geçmiştir. George W. Bush idaresinin, kutup ayılarının in yaptıkları başlıca alanlardan biri olan Alaska Ulusal Yabani Yaşam Sığınağını (ANWR) petrol arama bölgesine dönüş­ türme girişimleri şimdi bu antlaşmanın ruhunu tehdit etmektedir. Yukarıdakini model alan bir diğer antlaşma da, güney Beaufort De­ nizi'ndeki İnuvialuit-İnupiat Kutup Ayılan Yönetim Antlaşması'dır. Kana­ da'nın 1nuvialuitleri ile Alaska'nın 1nupiatlan aynı kutup ayısı nüfusunu avlamaktadırlar. Ancak 1nuvialuit avlan belli mevsimlerle sınırlıdır ve öldü­ rülen ayıların kaydı tutulmaktadır. İnupiat avlan ise ne mevsim, ne de öl­ dürülen hayvan sayısı açısından düzenlenmişti. Örneğin, yavruları, yavru­ lu dişileri ya da kış uykusundaki ayılan öldürmek yasak değildi. Bu durum iki grup arasındaki sınır bölgesinde yaşayan ayı nüfusuna zarar veriyordu. İnuvialuitler ve İnupiatlar bir çözüm bulmak için bir araya geldiler ve tar­ tışmalı bölgede sürdürülebilir bir ayı nüfusu oluşturmak için kurallar be­ lirleyen bir antlaşma benimsediler. Antlaşmanın ne kadar etkin olduğunu görmek için vakit henüz erken olsa da, bu adım önemlidir, çünkü iki hal­ kın dış yardım olmadan bir araya gelerek, avı ve öldürülen ayıların sayı ve cinsiyetlerini kontrol altına almak için görüş birliğine varmasının bir örne­ ğidir. Dünyanın diğer kesimlerindeki yerel halklar arasında da böylesine antlaşmalara varılacağı umulur.15 Kutup ayısı da dahil Kuzey Kutbu'ndaki yabani hayatı korumak için uygulanan önemli bir uluslararası program, merkezi Norveç'te olan Kuzey YOK ÜLMA YOL U N DA M I ?

Kutbu Gözlemleme ve Değerlendirme Programı'dır. Aynca ulusal hükü­ metlerin de programlan vardır. Gerek Kanada Yabani Yaşam Dairesi ge­ rekse Alaska'da bir Deniz Memelileri Yönetim Programı olan ABD Balık ve Yabani Yaşam Dairesi, kutup ayılarının korunmasıyla ilgilenmektedir. Bu çabalara değişik örgütler ve sivil toplum kuruluşları da katıl­ mışlardır. Uluslararası Ayı Biyolojisi Derneği (IB BA) ayı araştırmalarını desteklemektedir. 1966'da Kanada'nın Yukon bölgesindeki Whitehor­ se'ta küçük bir biyolog grubunun katılımıyla başlayan I B BA, şimdi her üç yılda bir, giderek artan sayıda araştırmacı için konferanslar düzenlemek­ tedir. Grizzli Ayısı Eğitimi ve Koruma Kampanyası, Siyah Ayı Bilinci Şti., Büyük Yellowstone Koalisyonu, Yellowstone Grizzli Vakfı, Grizzli Bulma Merkezi, Siyah Ayı Enstitusü ve Kuzey Amerika Ayı Merkezi gibi diğer örgütler kamuoyunun ayılar konusunda eğitilmesini kendilerine amaç edinmişlerdir. Bazıları uluslararası programlar yürüten daha büyük örgütler yal­ nızca hayvanların ve doğal ortamlarının korunmasıyla kalmayıp. araştırma ve eğitimi de desteklemektedirler. Bu örgütlerin tek konusu ayılar ve ayıla­ rın hayatta kalabilmesi değildir, ama çoğu ayı araştırmaları ve ayıların ko­ runması için yararlı programlara parasal destek vermektedir. Bu büyük ör­ gütler arasında WWF, TRAFFIC, U SA, Defenders of Wildlife (Yabani Yaşamın Savunucuları), The Wildemess Society (Yabani Yaşam Derneği), World Society for the Protection of Animals (WSPA - Dünya Hayvanları Koruma Derneği), National Wildlife Federation (NWF - Ulusal Yabani Yaşam Federasyonu), International Fund for Animal Welfare (I FAW Uluslararası Hayvan Refahı Vakfı), Wildlife Conservation Intemational (Uluslararası Yabani Yaşamı Koruma Örgütü) ve Intemational Union for the Conservation of Nature and Natura} Resources (IUCN -Doğayı ve Do­ ğal Kaynakları Koruma Uluslararası Birliği) bulunmaktadır. Son sözü edi­ len örgüt soyu tükenmekte olan çeşitli hayvanlar için türleri hayatta tutma komisyonları kurmuştur. Kutup ayısı, gözlüklü ayı ve diğerleri gibi farklı ayı türleri için ayrı komisyonları vardır. Bazı ayı türlerinin hayatta kalması olasıdır, çünkü ayılar akıllı hay­ vanlardır ve yeni ortamlara alışmakta çok ustadırlar, ama onlara alışma fır. TOPLU M U N AYNAS I N DA Avı

1 55

sab tanınması gerekir. Eğer bazı biyologların gelecekte hiç yabani doğa kal­ mayacağı öngörüleri doğruysa, ya tümüyle yeniden ya da halen varolanların kalınblarından yapay yabani ortamlar oluşturulmalıdır. Bu yalnızca para de­ ğil, aynı zamanda eğitim, adanmışlık ve iyi yönetim gerektirecektir. Ayılar uamiral gemisi" türü olarak bilinirler: diğer sözcüklerle, eğer ayılar yok olursa yanlarında gerek bitki, gerek hayvan diğer türleri de götürecekler­ dir. Eski doğal ortamlarının biyolojik çeşitliliği zarar görecektir. Diğer ko­ ruma alanlarına koridorlarla bağlanmış koruma alanlan oluşturulması ye­ terli değildir. Koruma alanlan dikkatle yönetilmeli, kaçak avcılara, hasta­ lıklara ve aşırı kalabalıklaşmaya karşı korunmalıdır. Yalnızca ayılar için değil, ayıların hayatta kalması için gerekli tüm hayvanları da içeren koru­ ma alanlan olmalıdır. Halen birkaç koruma parkı yapılmaktadır ve bunlar çeşitli tamamlanma aşamalarındadır, ama bu parklar yeterince büyük ola­ caklar mıdır ve zamanında yetişecekler midir? Gelecekte bunların sürdü­ rülmesi ve sağlıklı yönetimlerine para ayrılması için gerekli kararlılık ve siyasi irade olacak mıdır? Amerikalı ekolog Aldo Leopold'un 20. yüzyılın başlarında işaret ettiği gibi, insan bir kez doğayı yönetmeye başlayınca, bir daha asla duramaz. Kitabı umutlu bir öyküyle bitirmek istiyorum. Kısa süre önce bir ayı koruma parkı olağandışı bir şekilde, British Broadcasting Company'nin (BBC) Paddington Ayısı'nın kökenlerine ilişkin bir belgesel yapmasıyla baş­ ladı. Michael Bond'un yazdığı öyküye göre bu ayı ta Peru'nun karanlık cangı­ lından gelmiş, sonunda kendini Paddington İstasyonu'nda, boynunda "Lüt­ fen Bu Ayıya İyi Bakın. Teşekkür Ederim" yazılı bir levhayla dolaşırken bul­ muştu. Paddington'ın r956'da tanıtılmasından bu yana, ayı bütün dünyada ün kazanmışbr. Aslında belgesel Peru'dan gelen küçük bir doldurulmuş ayı üstünde yoğunlaşıyordu, ama aktör Stephen Fry'ın sunduğu program İngiliz kamuoyunun dikkatini Peru'nun gözlüklü ayısının zor durumuna çekti. Pad­ dington Ayısı belgeselini, gene Fry'ın sunduğu, gözlüklü ayılar için bir sığı­ nak oluşturulmasına ilişkin ikinci bir belgesel izledi. Ayı sığınağının fikir ba­ bası, OR Media'dan Nick Green'di. BBC için Paddington Ayısı belgeselinde çalışırken, gözlüklü ayıların zor durumu ve sayılarının azalması Green'i kay­ gılandırdı. Fry, Rescuing the Spectacled Bear: A Peruvian Diary (Gözlüklü YOK OLMA YOLU N DA M ı ?

Resim ıoo. Günümüzde Finlandiya'da ayı avcıları, avdan dönüyor.

Ayı'nın Kurtarılması: Bir Peru Güncesi) adlı çok hoş kitabında Green'i ve Pe­ ru'nun karanlık derinliklerine yapılan ayı kurtarma seferini anlatır: (İlk belgeselin ardından) İngiltere'ye dönüşümüzden bir hafta geç­ memişti ki, bu kez yalnızca Gözlüklü Ayı'ya adanmış bir program daha yapmamız ve tehlike altındaki ayılan kurtarmak, sadece onla­ rın kullanımına ayrılacak araziler satın almak, sayılan, doğal ortam­ ları, davranışları ve gelecekleri konusunda araştırma yapmak ama­ cıyla hayırsever bir vakıf kurmamız gerektiğine karar verdik (bura­ da "biz" derken esas olarak, bu girişime baştan sona öncülük eden ve şeytani enerjisi ve girişimciliği olmadan hiçbir şeyin başarılama­ yacağı Nick'i kastediyorum) .ı6 Girişimin sonucu Ayı Kurtarma Vakfı oldu. Vakıf Peru'da arazi sa­ tın aldı, gözlüklü ayılar için bir koruma alanı yaratmak amacıyla halkın katTOPLU M U N AYNASI N DA Avı

157

kılarıyla daha da çok arazi almayı umuyor. Bu, Güney Amerika'da gözlük­ lü ayı nüfusundaki azalmayı önlemek için bir başlangıçtır. Şu anda gözlük­ lü ayıların durumu kritiktir. Peru' da bu iş için, 1977'de Uluslararası Biyos­ fer Koruma Alanı ilan edilen 15.328 kilometre karelik Manu Milli Parkı ay­ rılmış olsa da, park ve parkın gözlüklü ayı nüfusu, buranın kaynaklarına ulaşmak isteyen sığır yetiştiricileri, altın madencileri, petrol şirketleri ve kereste sanayinin tehdidi altındadır. Bu kısa görüşlü, sömürücü ekonomik çıkarlar ayılar için iyiye işaret değildir. Ama Ayı Kurtarma Vakfı ve diğer ör­ güt ve vakıfların kurulması, gözlüklü ayıların ve yeryüzündeki diğer ayı tür­ lerinin kaderinin değiştirilmesi için vaktin çok geç olmadığı umudunu ya­ ratmaktadır. Servheen "Ayıların Yabandaki Geleceği" adlı makalesinde, kö­ tü bir kehanette bulunurken, çok doğru bir gözlemde de bulunmaktadır: "Bugün, geriye kalan ayılar yaşayabilmek için insanlarla mücadele etmek zorundadırlar ve insanlar ancak kendilerine karşı yarışları kaybederler."37 Ayılar ve insanlar binlerce yıl yeryüzünde birlikte dolaşmışlardır. Ayılar anılarımıza ve rüyalarımıza girmişlerdir. Bizi avutmuş ve korkuları­ mızın içinde yer almışlardır. Zaman içinde ve çok farklı halklarda, insanlar ayılarla akrabalık ilişkisi içinde olmuşlardır. Eğer ayıyı kaybedersek, yalnız­ ca zengin doğal mirasımızın önemli bir parçasını değil, kendimizin bir parçasını da kaybetmiş olacağız. Michael Bond'un o eski isteğinin tozunu alarak, oradan hareket etmenin vakti geldi de, geçiyor bile: "Lütfen Bu Ayı­ lara İyi Bakın. Teşekkür Ederim."

YoK OLMA YOLU N DA M ı ?

AYI N I N ZAMAN ÇİZELGESİ

AYININ ZAMAN Ö 27 milyon

ÇİZELGESİ MÖ 300 milyon

MÖ ı,5 milyon

MÖ 100.000

Şafak Ayısı Avrupa'nın

u,.us eırusı:us gelişti ve

Avrupa'ıun büyük

Ayılar ile insanlann

bazı kesimlerinde

kahverengi ayının, siyah

bölümünde büyük

karşılaşması batı Avrupa

dolaşıyor. Ursidae

Amerika ve Asya

Avrupa maAara ayısı

maAaralannda ayı resmi

ailesinin bu en küçük

ayılanıun, tembel ayının

u,.us spdaeus

çizimlerine ve belki ayı

ayısı yaklaşık küçük bir

ve güneş ayısının

dolaşıyordu.

kültlerine yol açtı.

teriyer büyüklüğündey­

atası oldu.

di ve muhtemelen rakuna çok benziyordu.

MS 4.

yüzyıl

MS 8. yüzyıl

ya.k. 500-800 Efsanevi Kral Arthur

ya.k. 100

1580 Fransız kralı lX.

Hazreti Meryem

Savaşta ayılann

Yortusu'nun koruyu-

çılgınca özelliklerini

ve Beowulf gibi kabile

manasiınndaki ilk

Charles Paris'teki

cusu Aziz Blaise, bu

benimseyen lskandi-

reislikleri ve krallıklar

özel hayvanat

hayvan parkına ayıyı da dahil etti.

lsviçre'de St. Gali

yortu, ayıların kış

nav savaşçılanna

ile ayılar arasında

bahçelerinden birine

uykusundan uyandıAı

"berserker" adı verildi

bağlantı kurulması

ayı da dahil edildi.

ilkbaharda olduAu

ve bu savaşçılar tüm

olaAanlaştı.

için ayılarla

kuzey Avrupa'ya

ilişkilendirildi.

korku saldı.

ABD'de, Alaska

Rudyard Kipling,

Tlıe

New York,

lngiliz Parlamentosu

Brooklyn'de Morris

ayı oynatılmasını

Winnie ıhe Pooh adlı

yasakladı.

kitabı yayınlandı ve

A. A. Milne'nin

dışında grizzliler için

junglı Book'u

ana sıAınak olacak

yayınladı ve çocuklan

Michton'ın ilk

Yellowstone Parkı

ayı Baloo ile

oyuncak ayıyı (ı.ddy

kısa sürede bir çocuk

kuruldu.

tanıştırdı.

bearj yapmasının

klasiği oldu.

hemen ardından, Almanya'da Gingen-an-der­ Brenz'de Margarette Steiff "Steifi" ayısını yaptı.

160

MÖ 40.ooo Ayılan konu alan kült nesneleri ve küçük heykelcikler bu dönemde ortaya çıktı.

il. Baılamyus'un sarayında bulunan büyük bir bey:ız ayının lskenderiye sokaklarında geçit törenlerine katıldığı kaydedildi.

2. yüzyıl

Yak. M S 30

MS

Roma lmparaıonı Kaligula, Colossewn'da bir günde 400 ayı öldürdü.

Rorna'daki Colossewn'da ayılar insanlar ve diğer hayvanlarla dövtıştıır1ld l ü.

ılO Edward Topsell, hayvan öyküleri

kitabı Hisıory of Four-Footm Beasts'e ayılann tanımını da ekledi.

William Faulkner •Ayı" adlı kısa öykUsünil genişleterek. Go Dowrı, Moses adlı derlemesine katb.

Merriwether Lewis ve William Clark, Kuzoy Amerika kıtasıru bir uçtan diAerine geçtiler ve grizzliye ilişkin ilk bilgileri verdiler.

lngiliz Parlamentosu "ayı yemlemeyi" yasakladı.

1 tfaiyeci ayı Smokey ilk ke:z ABD'de, halkı orman

Michael Bond Paddington Ayısı'nı yarattı ve ayının maceraları 22 dile çevrildi.

yangınlanru

önlemeye çağıran afişlerde boy gösterdi.

Çocuk hikayesi Altın Bulddi Kız ""

Ayılar ilk kez



Londra'da basıldı.

Kuzey Kore'de ayılardan safra saAmak için ayı çiftlikleri açıldı.

Fransız misyon'r Pere Armand David, Paris DoAaJ Tarih Müzesine bir panda derisi gönderdi. Bu, Bab'ya panda derisi geldiğine ilişkin ilk kayıtbr.

Berlin'deki "Ayılann Yazı• hem kent halkı, hem turistler için eA(ence kaynaAı oldu. ABD'de Posla idaresi oyuncak ayının anısına pul çıkardı.

161

NOTLAR 1- URSİDAE 2 3 4 5 6

Erken dönem ayılarla ilgili bilgiler şu kaynaktan alınmıştır: Bjöm Kurten, 11ıe Cave Bwr Story: Life and Dwth ofa Vanislıed Animal (New York, 1976) Uszl6 Kordos, özel sohbet, Haziran 2002 Kurten, the Cave Bear Story, s. 122 Age. s. 146 Kordos, özel sohbet, Haziran 2002 Stephen J. O'Brien, "The Molecular Evolution of tlıe Bears', lan Stirling, ed. Bwrs (San Francisco, 1993) içinde, s. 26

2- HAYATIA KALANLAR Jane Harrison ve Hope Mirrless, ed., 11ıe Book oftlu Bwrs (Londra, 1926)'dan nalden, s. vii Blaire Van Valkenburgh. "The Biology of Bears, lan Stirling, ed. Bwrs (San Francisco, 1993) içinde, s. 50-61 3 Age. 4 Age. Christopher Servheen, "The Sub Bear." lan Stirling, ed. Bwrs içinde, s. 124 5 6 Terry Domico, Bwrs ofthe World (New York, 1966) s. 22-38 Van Valkenburgh. "The Biology of Bears." s. 55 7 Servheen, "The Sun Bear." s. 125-6 8 9 Ramona and Desmond Morris, Man and Pandas (New York, 1966), s. 22-38 ıo Stephen Jay Gould, "The Panda's Thujb." Stepehn Jay Gould, 11ıe PtJnda's Thumb (New York, 1980) içinde, s. 19-26 n Wenshi Pan ve Zhi Lu, The Giant Panda." S tirling. Bwrs içinde, s. 140-45 12 Donald G. Reid, "The Asiatic Black Bear." Stirling, Bears içinde, s. n8 13 Age. s. n9-20 14 John Seidensticker, "The Sloth Bear." Stirling, Bwrs içinde, s. 128-31 15 Age. 16 Age. 17 Andrew E. Derocher, "The Coloring of Black Bears," Stirling, Bwrs içinde, s. n2-13 18 Michael R. Pelton, "The American Black Bear." Stirling, Bwrs içinde, s. m, ıı4-15 19 Diana Weinhardt, "The Spectacled Bear." Stirling,. Bwrs içinde, s. 134-6 20 Age., s. 136-7 21 David Rockwell, Giving Voice to tlu Bwr (Niwoth, co, 1991) s. 64 22 Reuben Gold Thwaites, ed. Original journals ofthe Lewis tJnd CltJrk Expedition, 1804-1806 (New York, 1959) cilt 1, s. 322 23 Andrew E. Derocher, "Bear Milk." Stirling. Bwrs içinde, s. 66 24 Barry Lopez, Arctic Dreams: Imagination and Desire in a Norlhem Landscape (New York, 1966). s. 82 25 Charles T. Feazel, White Bwr: Encounters with the Master ofthe Arctic lce (New York, 1990) s. 2 26 Age. s. 2-3 27 Lopez. Arctic Dreams s. 69 28 Age. s. 85-6 2

NOTLAR

3- EFSANELERDEKİ AYI Bjöm Kurten, The Cave Bear Story: Life and Dwth ofa Vanished Animal (New York, 1976) s. 83-90 Age. s. 91-4 Arpad Ringer, "Kultuszok es rnüveszet," Gyula Gyenis, Attila Hevesi, Uszl6 Kordos, Zsolt Mester, Arpad Ringer ve Violat T. Dobosi, ed. Ernberelödök Nyomaban (Miskolc, 2002) içinde s. ıı3 Mietje Germonpre, "Influence of Clirnate on Sexual Segregation and Cub Mortality in 4 Pleniglacial Cave Bear, "Roel C.G.M. uuwerier ve lna Plug, ed. The Futurı: From the Past (Oııford, 2002) içinde, s. 59 A. 1. Hallowell, "Bear Cerernonialisrn in tlıe Northem Hernisphere," American Antrlıropologists (1926), s. 145 Sarnuli Paulaharju, Sommpio (Helsinki, 1939), s. 196-7 6 Ella E. Clark, Indian I.egends ofthe Pacific Nortlıwest (Berkeley, CA, 1965) s. 9-ıı 7 Elias Lönnrot, ed. The Kalevala, çev. Keitlı Bosley (New York, 1989) s. 607 8 uuri Honko, Senni Tirnonen ve Michael Branch, ed. The Great Bear: A Thematic Anthology of 9 Oral Poetry in Finno-Ugrian Languages, çev. Keith Bosley (Helsinki, 1993) s. 125 10 Paul Shepard ve Barry Sanders, The Sacrı:d Paw: tlıe Bear in Nature, Mytlı and Literature (New York, 1985), s. 58-9. Diğer bir versiyon için bkz. David Rockwell, Giving Voice to tlıe Bear (Niwot, CO, 1991) S. n6·21 Claus Magnus, Description oftlıe Nortlıern Peoples, ed. Peter Foote, çev. Peter Fisher ve ıı Hurnphrey Higgins (Londra, 1998), cilt III, s. 712-13 12 Charles T. Feazel, Wlıite Bear: Encounters witlı the Master oftlıe Arctic Ice (New York, 1990) s. 95 13 Georgina Loucks, "The Girl and tlıe Bear Facts: A Cross-Cultural Cornparison," The Canadian journal of Native Studies, V (1958) s. 257·9 14 Honko, Tirnonen ve Branch, The Great Bear, s. 125-6, 160 Rockwell, Giving Voice to tlıe Bear, s. 79 15 16 Age. s. 77 17 Alice Marriott ve Carol K. Rachlin, ed. American Indian Mytlıology (New York, 1968) s. 76-9 18 Shepard ve Sanders, The Sacred Paw, s. 113-14 19 Magnus, Description ofthe Nortlıern Peoples, cilt III, s. 913 20 Leo Tolstoy, "The Three Bears," Jane Harrison ve Hope Mirrless. ed. The Book oftlıe Bear (Londra, 1926) içinde s. 70-74 21 Honko, Tirnonen ve Branch, The Great Bear, s. 120 2

4- AYILAR V E İNSANLAR 2 4 5 6 7 8 9 ıo ıı

Fred Bruernrner, •Arctic Treasures," Natural History (Haziran 1989) s. 41 J.M.C. Toynbee, Animals in Roman Life and Art (lthaca, NY, 1973) s. 93"4 Age. s. 99 Age. s. 17 uuri Honko, Senni Tirnonen ve Michael Branch, ed. The Great Bear: A Thematic Anthology of Oral Poetry in Finno-Ugrian Languages, çev. Keitlı Bosley (Helsinki, 1993) s. 71 Age. Age. s.125-6 Cari-Martin Edsrnan, "The Story of tlıe Bear Wife in Nordic Tradition," Etlınos, XXI (1956) s. 51-2 Paul Shepard ve Barry Sanders, The Sacred Paw: the Bear in Nature, Mytlı and Literature (New York, 1985), s. 22 Alexander Milovsky, "Hail to Thee, Papa Bear, • Natural History (Aralık 1993), s. 35 Shepard ve Sanders, The Sacred Paw, s. 129, 144

TOPLU M U N AYNAS I N DA Avı

12 13 14 15 16

17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37

Joyce E. Salisbury, 1M Bwst Within: Animals in tlıe Middle Ages (New York, 1994) s. 3-4 Shepard ve Sanders, 1M Sacred Paw, s. 132-n Age. s. 138 Age. s. 132 Nona C. Flores, "The Mirror of Nature Distorted: the Medieval Artist's Dilemma in Depicting Animals, • Joyce E. Salisbury, ed. 1M Medieval Worid ofNature: A Book of Essays (New York, 1993) içinde, s. 7-9 Richard Barber, "lntroduction", Bestiary: Beiııg aııd English Versian oftlıe Bodleian Library, Oxford M.S. Bodley 764, çev. Richard Barber (Woodbridge, Suffolk, 1992) s. 7-9 Age. s. 9 Age. s. 58-60 Shepard ve Sanders, 1M Sacred Paw, s.139 Albertus Magnus, Oıı Animals: A Medical 'Summa Zoologica,' çev. Kenneth F. Kitchell, Jr ve lrven Michael Resnick (Baltimore, 1991) cilt ı, s. 659 Barber, Bestiary, s. 58-60 Claus Magnus, Description oftlıe Nortlıern Peoples, ed. Peter Foote, çev. Peter Fisher ve Humphrey Higgins (Londra, 1998), cilt III, s. 912-6 Edward Topsell, 1M History of Four-Footed Beasts aııd Serpents aııd Insects (1607) (New York. 1967) cilt 1, s. 29 Age. s. 30-33 Andre Leroi-Gourham, "Animals of the Old Stone Age.,' A. Houghton Rodeick, ed. Animals in Archaeology (New York, 1972) içinde, s. 6 Barry Sanders, 'The Bear in Literature and Art,' lan Stirling, ed. Bears (San Francisco, 1993) içinde, s. 172 Sir William Jardine, ed. "lntroduction to Mammalia,' 1M Naturalist's Library (Ediburgh, 1840) cilt XV, s. 236-7 Mary Sayre Haverstock, An American Bestiary (New York, 1979) s. 169 Paul Schullery, American Bears: Selecıionsfrom tlıe Writings of 'IModore Roosevelt (Boulder, co, 1983) s. 20-23 Age. s. 59. Age. s. 62. M.A. Ramsay, 'Cydes of Feasting and Fasting,' lan Stirling, ed. Bears içinde, s. 67 Charles T. Feazel, White Bear: Encounlers with tlıe Master of tlıe Arctic lce (New York, 1996) s. 30-31 M. A. Ramsay, 'Winter Sleep,' lan Stirling, ed. Bears içinde, s. 68-9 Lynn Rogers, 'Home, Sweet Smelling Home,' Natura! History (Eylül 1989,) s. 62 Age. s. 66

5- PAKETLENMİŞ AYI 2 3 4 5 6 7

Fred Bruemmer, 'Arctic Treasures,' Natural History (Haziran 1989), s. 41 Keith Thomas, Man aııd tlıe Natura! Worid: A History oftlıe Modern Sensibility (New York, 1983), s. 144-58 Age. Paul Shepard ve Barry Sanders, 1M Sacred Paw: tlıe Bear in Nature, Myth aııd Literature (New York, 1985), s. 56-7 Alison Arnes, 'Dancing Bears,' lan Stirling, ed. Bears (San Francisco, 1993 içinde, s. 204-5 Claus Magnus, Description oftlıe Nortlıern Peoples, ed. Peter Foote, çev. Peter Fisher ve Humphrey Higgins (Londra, 1998) 'Activists Free Dancing Bears,' lnternational Herald Tribune (8 Haziran 2004), s. A7

8 9 10 ıı

12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24

Hannes Sagesser, La fosse aux ours de Benıe (Dem, 1982), s. 1·3 Andrew E. Derocher, 'Grizzly Adams,' lan Stirling, ed. Beıırs içinde, s. 220 )eff Fair, The Greııl American Beıır (Minocqua, wı, 1990) s. 167-9 Erwin A. Bauer, Beıırs: Belıavior, Erology, Corıservation (Stillwater, MN, 1996), s. 49 Carroll Smith-Rosenberg, Disorderly Conduct: Visions ofGender in Victoriıın America (New York, 1985) s. 96 David Quammen, Monster of God (New York, 2003), s. 236-54 john G. Samson, ed. The Worlds of Enıest Thompsorı Seton (New York, 1976, s. 55'ten naklen. Shepard ve Sanders, The Sııcred Paw, s. 154 Edmund Morris, TModore Rex (New York, 2002), s. 172-3 Philippa Waring, in Praise ofTeddy Beıırs (Londra, 1980), s. 31-44 Sue Grant, ' ıoo Years - Steiff 'Teddy Bears,' Germıın Life (Aralık 2002/0cak 2003), s. 38-9 Age. Age. s. 107-9 Marty Crisp, Teddy Beıırs in Advertizing Art (Cumberland, MD, 1991), s. 63 Age. s. 4 Age. Age. s. 5, 8

6- YoK

O LMA

YOLUNDA

MI?

Martha Hodgkin Green, 'Continental Divides, ' Naıure Corıservancy (Ocak/Şubat 2002) s. 18-25 John W. Schoen, Sterling D. Miller ve Harry V. Reynolds, 'Lası Stronghold of the Grizzly,' 2 Naıural History (Ocak 1987), s. 54-5 3 Age. s. 60 4 Tom Walker, 'On Thin lce,' Defenders (Sonbahar 2001), s. 32-5 Theo Colbom, Dianne Dumanoski ve John Peterson Myers, Our Stolen Fuıure (New York, 5 1996), s. 87-9 6 Age. s. H Marta Cone, 'Bear Trouble,' Smiıhsonian Magazine (Nisan 2003), s. 73 7 8 Yvonne Baskin, 'Trouble at Timberline,' Nalural History (November 1998) s. 50-55 Kerry Gunther, Grizzly Beıır Briefing Stııtemenı, Yellowstone Naıional Park (Yellowstone National 9 Park, 2001), s. 3 10 Age. Garry Turbak, 'Food for Thought: What Does the Future Hold for Yellowstone's Grizzlies?', ıı National Wildlife, cilt XXXV l l (Ekim/Kasım 2000), s. 42-6 12 Judy A. Milis ve Christopher Servheen, The Asian Trade in Beıırs and Beıır Parts (Washington, DC, 1991), s. 80-81 13 Age. s. 18 14 Age. s. 28-9 15 Age. s. 30 16 Age. s. 81 17 Age. s. 57-8 18 Age. s. 57 19 Sy Montgomery, Search far ıhe Golden Beıır: Science and Advenıure in Pursuil ofa New Spt:eUs (New York, 2002), s. 32-3 20 Milis ve Servheen, The Asian Trade in Beıırs, s. 70 21 Edward Topsell, The History of Four-Footed Beıısts and Serpenıs and Insects (New York, 1967), s. 32

TOPLU M U N AYNAS I N DA AYI

165

Judy A. Milis, 'Bears as Pets, Food and Medicine,' lan Stirling, ed. Bears (San Francisco, 1993) içinde, s. 122 23 Montgomery, Searck for ılıe Golden Bear, s. n 24 Milis ve Servheen, The Anan Trade in Bears, s. 70 25 Age. 26 Age. s. 60 27 Age. s. 73 28 Mark R. Stanley Price, 'Reconstnıcting Ecosystems,' David Westem ve Mary Pearl, ed. Conservationfor tlıe Twmtyjirst Century (New York, 1989), s. 210-18 29 Terry Domico, Bears oftlıe World (New York, 1988), s. 107-8 30 Diana Wesinhardt, The Specıacled Bear,' Stirling, Bears içinde, s. 136-9 31 Age. s. 139 32 Stephen Fry, Rescuing tlıe Spectacled Bear (Londra, 2002) s. 76-80 33 Christopher Servheen, 'The Future of Bears in the Wild,' Stirling, Bears içinde, s. 220-21 34 lan Stirling, 'The lntemational Agreement on the Conservation of Polar Bears,' Stirling, Bears içinde, s. 230-31 35 Age. s. 231 36 Fry, Rescuing tlıe Spectacled Bear, s. 18 37 Servheen, 'The Future of Bears,' Stirling, Bears içinde, s. 212 22

166

NOTLAR

KAYNAKÇA 'Activists Free Dancing Bears,' International Herald Tribune (8 Haziran 2004) Barber, Richard, ed. ve çev. Bestiary: Being an English Version oftlıe Bodleian Limıry, Oxford M.S. Bodley 764 (Woodbridge, Suffolk, 1992) Baslcin, Yvonne, 'Trouble at Timberline', Natural History (Kasım 1998) Bauer, Erwin, Bears: Behavior, Ecology, Consmıation (Shrewsbury, 1996) Becklund, Jack, Summers witlı tlıe Bears: Six Seasons in tlıe Nortlı Woods (New York, 1999) Brodrick, A. Houghton, ed., Animals in Arclıaeology (New York, 1972) Bruemıner, Fred, 'Arctic Treasures', Natura! History (Haziran 1989) Clark, Ella E., Indian Legends oftlıe Pacific Nortlıwest (Berkeley,

CA, 1965)

Colbom, Theo, Dianne Durnanoski ve John Peterson Myers, Our Stolen Future (New York, 1996) Cone, Marla, 'Bear Trouble', Smitlısonian (Nisan 2003) Craighead, John J., Jay Surnner ve John A. Mitchell, Grizzly Bears of YeUowstone: Their Ecology in tlıe Yel-

lowstone Ecosystem, 1959-1992 (Washington, DC, 1995) Crisp. Marty, Teddy Bears in Advertising Art (Curnberland, MD, 1991) Domico, Terry, Bears oftlıe World (New York, 1988) Edsman, Cari-Martin, The Story of the Bear Wife in Nordic Tradition', Etlınos, XXI (1956) Fair, Jeff, The Great American Bear (Minocqua, WI, 1990) Feazel, Charles T., Wlıite Bear: Encounters witlı tlıe Master oftlıe Arctic Ice (New York, 1990) Fry. Stephen, Rescuing tlıe Specklded Bear (l.ondra, 2002) Gould, Stephen Jay, 'The Panda's Thurnb', Stephen Jay Gould, The Panda's Thumb, (New York, 1980) içinde. Grant, Sue, '100 Years - SteiffTeddy Bears', German Life (Aralık 2002/0cak 2003) Green, Martha Hoclgkins, 'Continental Divides', Nature Conservancy (Ocak/Şubat, 2002) Gunther, Kerry, 'Bear Management in Yellowstone National Park, l960-9f, International Conference on

Bear Researclı and Management (1994), c. IX. Hallowell, A. Irving, 'Bear Ceremonialism in the Northem Hemisphere', American Antlıropologist, XXVI-

11 (Ocak-Mart 1926) Harrison, Jane and Hope Mirrless, eds, The Book ofBears (l.ondra, 1926) Haverstock, Mary Sayre, An American Bestiary (New York, 1979) Honko, l..auri, Senni Timonen, Michael Branch, ed., The Great Bear: A Thematic Antlıology of Oral Poetry

in Finno-Ugrian Languages, çev. Keith Bosley (Helsinki, 1993) Jardine, Sir Williarn, ed., The Naturalist's Library, c.

XV (Edinburgh, 1840)

Killıam, Benjarnin, Among tlıe Bears: Raising Orphan Cubs in tlıe Wild (Ney York, 2002) Kurten, Bjöm, The Cave Bear Story: Life and Deatlı ofa Vanislıed Animal (New York, 1976) l..auwerier, Roel C.G.M. ve Ina Plug, ed. The Future From tlıe Past (Oııford, 2002) Lönnrot, Elias ed., The

Kalevala, çev. Keith Bosley (Oııford, 1989)

Lopez, Barry, Arctic Dreams: Imagination and Desire in a Nortlıem Landscape (New York, 1986) l.oucks, Georgina, The Girl and the Bear Facts: A Cross-Cultural Comparison', The Canadian journal of

Native Studies, V (1985)

TOPLUM U N AYNAS I N DA Avı

Magnus, Albertus,

On Animals: A Medieval 'Summa Zoologiaı'. çev. Kenneth F. Kitchell, Jr ve lrven Mic­

hael Resnick (Baltimore, 1991)

Magnus, Olaus, Description of the Northern Peoples, ed. Peter Foote, çev. Peter Fisher ve Humphrey Hig-

gins (l.ondra, 1998)

ed. American lndian Mytlıology (New York, 1968) 71ıe Asian Trıule in Bears ıınd Bear Pıırts (Washington, DC, 1991) Milovsky, Alexander, 'Hail to Thee, Papa Bear', Nııturııl Hislory (Aralık 1993) Marriott, Alice ve Carol K. Rachin,

Milis, Judy A. ve Christophen Servheen,

Montgomery, Sy, Search far the Golden Moon Bear: Science ıınd Adventure in Pursuit of ıı New Species (New York, 2002) Morris, Edmund, Theodore Rex (New York, 2002) Morris, Ramona ve Desmond Morris, Men ıınd Pıırıdııs (New York, 1966) Paulaharju, Samuli, Sommpia (Helsinki, 1939) Quammen, David, Monster of God (Neq York, 2003) Ringer, Arpad, 'Kultuszok 5 müv5zet', Gyula Gyenis, Attila Hevesi, Llsl6 Kordos, Arp.ad Ringer ve Viola T. Dobosi,

ed., Embe""""k" Nyomabıın (Miskolc, 2001) içinde.

Rockwell, David, Giving Voice to ıhe Beıır: Norıh Americıın Rituııls, Myths, ıınd lmııges ofıhe Beıır (Niwat, CO, 1991) Rogers, Lynn, 'Home, Sweet-Smelling Home', Nııturııl History (Eylül 1989) Roderick, A. Houghton, ed., Arıimııls irı Archııeology (New York, 1972) Sagesser, Hannes, La Fosse aux de Beme (Bem, 1982)

71ıe Beast Withirı: Arıimııls irı the Middk Ages (New York, 1994) 71ıe Medievııl World ofArıimııls: A Book of Essııys (New York, 1993) Samson, John G., ed.. 71ıe World of Errıest Thompson Setorı (New York, 1976) Schaller, George B .. 71ıe UJSt Pıındıı (Chicago, 1994) Schoen, John W.. Stirling D. Miller, ve Harry V. Reynolds III, ed, 'Lası Stronghold ofthe Grizzly', Nııturııl Salisbury, Joyce E ..

-- ed.,

History (January 1987) Schullery, Paul,

ed.. Americıırı Bears: Selectiarıs.from the Writi� ofTheodore Roosevelt (Boulder, CO, 1983)

Shepard, Paul ve Barry Sanders, 71ıe Sııcred Paw: 71ıe Bear irı Nature, Myth. ıınd Literature (New York, 1985) Srnith-Rosenberg, Carroll, Disorıkrly Conduct: Visiorıs ofGender in Vicıoriarı Americıı (New York, 1985)

ed., Bears (San Francisco, 1993) 71ıe Nııturııl World: A History of Moıkrn Sensibility (New York, 1983) Thwaites, Reuben Gold, ed., Origirıııl journııls of the Lewis ıınd Clıırk Expeditiarı, 1804-1806 (New York, 1959) c. 1 Topsell, Edward, 71ıe History of Four-Footed Beasts ıırıd Serperıts arıd lrısuts (Yeniden basım New York, 1967), c. 1 Stirling, lan,

Thomas, Keith, Mıırı ıınd

Toynbee, J.M.C., Arıimııls irı Roman Lift ıınd Art (Ithaca, NY, 1973) Turbak, Gary, 'Food forThought: What Does the Fuhıre Hold for Yellowstone's Grizzlies?', Natiorıııl Wildlift, XXXV III (Ekim/Kasım 2000). Walker, Tom,

'On Thin Ice', Deferıders (Sonbahar 2001)

Waring, Philippa, lrı Prııise of Tedıiy Bears (l.ondra, 1997) Westem, David and Mary Pearl.

eds, Corıservııtion far the Twenty-First Century (New York, 1988)

Wolfe, Art, Bears: Their Lift and Behııviour (1992).

168

KAYNAKÇA

TEŞEKKÜR itaplann dostların, fincanlarca kahvenin ve litrelerce çayın yardı­ mıyla yazıldığına inancım tamdır. Bu kitap da buna bir istisna de­ ğildir; kitabı yazarken her üçünden de bol miktarda yararlandım. Metnimi okuyup, bilgisayara geçirmek için hayatına ara veren Wendy Re­ ad Wertz, kitabıma en çok emek harcayan kişidir. Wendy aynca saatlerce benimle birlikte metni inceleyerek, İngilizcemi anlaşılır hale getirdi, beni yüreklendirdi, kahve ve bisküvi ile besledi. Onun emeği ve bu projeye duy­ duğu içten ilgi olmasaydı, proje bugün hala. iyi bir fikir olarak kalacaktı. Yardımıma gelenlerden biri sevgili dostum Zoltan Abadi-Nagy, be­ ni Llszl6 Kordos ile tanıştırdı. Mağara ayısı kafataslarının nasıl yorumlana­ cağının ince noktalarını bana gösteren ve mağara ayısı kalıntılarının bulun­ duğu Bökk Dağlan'na bir gezi ayarlayan Llszl6 oldu. İkisine de teşekkür ederim. Bana öykümün oluşturulmasında büyük yaran olan kitap, makale ve yapıtlar önerenler arasında Riku Hamalainen, Susanne Österlund-Pötzsch, Mia Rhen, David Fahgy, Merike Holmberg, Gerhard Baer, Claudette "Teddy" Latchford, Ann B. Hood ve Judith Kenneweg Sturm da vardı. Bazıları da Finceden İngilizceye çevirilerde yardımcı oldular. Bu ko­ nuda özellikle Rani Andersson'ın yardımından yararlandım. Rani hastalı­ ğına rağmen Fin ormanlarında benimle dolaştı ve bir gece boyunca soğuk bir gizlenme yerinde ayı gözlemek için benimle birlikte oturdu. Dostum Henrik Gustafsson yalnızca İsveççe çevirilerde yardım etmekle kalmadı, İs­ veççenin ince noktalarını da bana gösterdi. Başka biçimlerde de yardım edenler oldu. Ordular gibi araştırmacı­ lar da yemek olmadan yolculuk yapamazlar. Macaristan, Almanya ve Fin­ landiya'daki dostlarım beni destekleriyle şımarttılar. Imre, Csibi ve Eva Becsei, Karen Goihl, Ma ve Leila Rehn ve diğerlerinin cömertliklerine ve iyi niyetlerine müteşekkirim. Yardımlarından söz etmem gerekenler arasında Indiana Üniversi­ tesi Kütüphaneleri, British Museum, Finlandiya Milli Müzesi, Macaristan Jeoloji Müzesi, Chicago'daki Lincoln Parkı Hayvanat Bahçesi ve İndianapo-

K

TOPL U M U N AYNASI N DA Avı

lis Hayvanat Bahçesi de vardır. Çok sayıdaki bilgi isteğimi büyük bir neza­ ketle karşıladıkları için kendilerine teşekkür ederim. Son olarak da editörüm Jonathan Burt'e ve iki yıl boyunca hiç dur­ madan ayılar hakkındaki konuşmama tahammül eden ve bunun dostluğu­ muzu bozmasına izin vermeyen herkese teşekkür etmek isterim. Bu kişi­ ler arasında öğrencilerimin çoğu ve yukarıda sayılanların yanısıra, özellik­ le de Maryellen Bieder, Kristina Rusnik, Roy Boldblatt ve Martin Zanger bulunmaktadır. Hepinize çok şey borçluyum. Hepinizi seviyorum. RoBERT E. BıEDER

HAYATTA KALA N LAR

A.

DİZİN

Avusturya 9 , 12 Ayı Kurtarnıa Vakfı 157-158

A Bonariensis 15, 17 A. Brasiliensis 15, 17 A. Pamparus 15, 17 A. Pristinus 15, 17, 34 A. Sinus 34 A�di-Nagy, Zol�n 7

!Uchler, Emil 45 Bacon, Roger 84 Balkan daAlan 36 Balkan ülkeleri ı 02 Baltık Denizi 8 Baltık ülkeleri 12 Bangkok 147 Bangaladeş 25 Barselona ı o Batlamyııs 68 Beaufort Denizi 154 Beclılund, Jack 88 Belçika 12, 46 Beowulf 108 Berlin 104 Bem 104 Berryınan, Clifford 114 Bewick, Thomas 85 Bhutan 143 Birleşmiş Milletler 15 3 Biyolojik Ar.ışbnna Bürosu 85 Bodleian Kütüphanesi 74. 87 Bond, Michael 113, 156, 158 Britanya 69 Brooklyn 114 Bush, George W. 131, 154 Buzul Çağı ıı, 14, 85 Bükk Dağlan 7, 46 Büyük Düzlükler 136 Büyük Okyanus 32 Büyükayı 63

Ba

Cambridge Üniversitesi 75 Can Uobaıeres ıo Caopo Doğal Koruma Alanı 130 Catlin, George 47 Cberookeeler 59 Churchill 93

Ca

ABD 17, 32, 59, 83, 86, 105, 113, 121, 135, 138, 143-144; Balık ve Yabani Yaşam dairesi 155 Adams, James Carpen 105 Afganistan 30 Afrika 12, 69 Ailurupoda melandeuca 20-26 Ainu 52; avcıları 70 Akdeniz 8-9 Alaska 15, 17, n. 35-37 . 42, 48, 132, ı 35 · 153-155 ; ayısı 38 Almanya 12, 78, 113, 116, 121 Aloysius 117 Alpler 9, 36, 69 Amerika 10-11, 15, 17, 24, 32, 34-36, 41, 50, 52, 56. 62, 80, 85. 90. 93. 97. 105-106, 113. 117118, 121, 129. 131-132, 135. 138, 150-151. 157; halldan 63 And ayısı 34 Anglosaksorılar ıo6 Arctodus simus 15 Arjantin 34 Arnaud, Jean-Jacques 112 Asya 9-11, 15, 24-25, 30, 36, 43. 48, 51-52, 69, 93 . 97, 129, 137-138, 143. 146, 150-152; ayılan 30-31. 141 Atlas Okyanusu 8, 32, 116 Audun 94 Avrasya 12, 135 Avrupa 8-12, 15, 31, 36. 69, 71, 7J. 78. 80, 84-85, 93. 94, 97. 106, 129, 135, 138; mağara ayısı 12, 17 Avustralya 113

TOPL U M U N AYNAS I N DA Avı

171

Cibber, Colley 127

Finlandiya 8, 15, 46, 48, 68, 70

Clark (Kaptan) 35, 36

Finliler 71

Coldstream muhafızları 105

Fin-Uygur hallılan 51, 69

Colosseum 69, 94

Fjellström, Pehr 69

Craighead, Frank 87, 136

Florida mağara ayısı l 5

Craighead, John 87, 136

Flyte, Sebastian (Lord) ll7

Crisp, Marty 122, 123

Fransa 8-10, 15, 68, 85, 105

Crockett, Davy 106

Fry, Stephen 156

·

Cromer buzul arası çağı ıı

Çi

Da

Cromwell, Oliver 97

Gal muhafızları 105

Cuvier, Georges 85

Galbreaıh, Gary J. 88

· ca

Germen kabileleri 69 Çin ıı, 26, 27, 29-30, 130, 138, 145; htıktlmeti

Gesner, Konrad 75

87-88; limanı 146; bbbı 137 Çingeneler 97

Gilyak 52 Glacier Milli Parla 131 Globe Tiyatrosu 97

Danimarka 9; kralı 56

Green, Nick 156

Darwin 85

Grerıadier birlikleri 105

David, Pere Amıand 27

grizzli ayılan 33, 35, 50, 124, 131 - 132, 136-137, 143,

De animalibus 74

151

Debrecen Üniversitesi 7

Grizzliler 87

Ding Dağı 7

Grönland 40, 42, 56, 70, 94

Doğayı ve Doğal Kaynaklan Koruma

Gunther, Kerry 135

Uluslararası Birliği l 5 5 Drachenloch 4 5

Guy (Warwickli) 71 Güney Kore 143, 145, 147

Drewyer 35

Güney Kurup bölgesi 152

Dünya Hayvanları Koruma Derneği 153

Günz Buzul Çağı il

Dünya Savaşı, il. 132

Ea

Ha

Haida kültürü 52 Ealon, Seyrnore ll3

Hallowell, A. I rving 47, 67

Elizabeıh 1. (Kraliçe) 96

Han Hanedanı 29

Elizabeıh il. (Kraliçe) 106

Henderson, Bob (albay) il 9

Elsıer buzul dönemi 12

Henry III. 94

Endonezya 25

Hırisliyan kilisesi 69

Engel, Marian il o

Hırvatistan 12

Erle (Kızıl) 70

Himalaya il; ayısı 14 3 Hindistan 98, 145

Fa

Fairbanks 153

Hint alılutası 24, 31

Feazel, Charles T. 40, 87

Holbrook, William 83

Fin kültürü 69

Hollanda 12

Fin tarihi 51

Holstein buzul arası dönem 12

DiziN

Hong Kong 147 Horton, Paul 119 Hudson Kllrfezi 93 Hupa Yerlileri 61 ld

Idaho 131

lb

lber Yarımadası 8 lnclarctos ıo lngiliz Kolumbiyası 33, 52, 93 lngiltere 8, 12, 36. 71, 94, 97, 1 02, 105, 157 lnuitler 22, 91, 93 lnupiat avlan 154 lnuvialuit avlan 154 lnuvialuiı-lnupial Kutup Ayılan Yönelim Antlaşması 154 ipek Yolu 27 lrlanda muhafızlan 105 lskandinavlar 70-71, 94 lskandinavya 8, 12, 15, 36, 74, 81, 105 lskenderiye 68, 74 lskoç muhafızlan 105 lsliefr (lzlandalı) 94 ispanya ıo, 12. 15, 36, 68 lsti.116 7 lsıall6sko mağarası 19 lsveç 69 lsviçre 12, 45, 104 lıalya 8, 12, 15, 36 ·37

Ja

Ka

Japon ayılan 37 Japon resimleri 81 Japonya 30, 70, 113, 142, 145·146 Jardine, William (Sir) 78, 85 Kalifomiya 17, 61, 97, 104 Kaligula 69 Kalisto 63, 64 Kamboçya 25, 30, 143-145. 147 Kanada 32. 42, ıopo6, 13ı-ı32, 135, 138, 143 · 144; ayılan 106, 137,143; kutup ayılan 93,

TOPLUM U N AvNAS I N DA Avı

153; Yukonu 33 Karaormanlar bölgesi 116 Karpat dajlan 36 Karpat havzası 7 Kennode ayısı 33 Khantyler 48, 69 Khao Yai Milli Parkı 146 Kilham 88 Kipling, Rudyard 66, 113 Koby, F.E. 85 Kodiak ayılan 15, 37 Kordos, Uszta 7, 12, 45·46 Koyukonlar 48 Korten, Bjöm 14, 17, 85 Kutup ayılan 93. 153 Kutup lnuitleri 40 Kuzey Amerika Ayı Merkezi 155 Kuzey Kutup bölgesi 23, 40 ·43. 64, 87, 91, 93. 132, 151-152, 154; orman hatb 32 Kwakiutllar 9 3

Lakoıa (Siouıı:) Yerlileri 61 Lala Dağı Parkı 147 l.aos 25, ı43 l.applar 61, 69-71 Laszlo 7 Latince 74 Leicester kontu 71 Leopold, Aldo 156 I.evi-Strauss, Claude 67 Lewis ve Clark keşif heyeti 35 Lewis Meriwether 35-36 Llnnaeus, Carolus (Cari von Llnne) 84 Lltvanya 98 Londra 97; borsası 127 Lopez, Barry 40, 43"44

La

Macaristan 7, ıo, 12, 19, 78; Jeoloji Müzesi 7 Madrid 104

Ma

,

Magnus, Albertus 74, 84 Magnus, Olaus (Uppsala Başpiskoposu) 55, 65, 74

173

Malay ayısı 25 Malezya 25, 130; güneş ayısı 10-11 Malta humması 135 Manitoba 93 Mansiler 48, 51, 61, 69 Manu Milli Parla 158 Maryland 17 Meksika 17. 97, ı 3 5; grizzlisi 143 Melursus ursinus 31 Menomineler (Wisconsinli) 50 Merriam, C. Hart 85-86 Mesquakieler 62-63 Mısır 68, 102 Michtom, Morris 116 Mielikki 5 1 Milis, Enos 86 Milis, Judy 88, 137 . 142-143 . 145 - 147 Milne, A.A. 113 Ming Hanedanı 145 Mississippi 114 Missouri ınnağı 35 Miyosen 8-ıo, 27 Moddoclar (Kalifomiya) 48, 50 Montana 131 Montgomeri, Sy 88, 145 Morris , Desmond 87 Morris , Ramona 87 Myanmar (Burma) 25, 30, 143 Na

Ol

Nanook 40, 89, 91, 93 Nası, Thomas 83 Navaholar 48 Nepal 30, 31 New Meııico 81, 124 New York Zooloji Derneği 87 Nordrnann, Alexander von 85 Norveç 42, 133. 154; kutu p ayılan 153; masalı 109 NWF-Ulusal Yabani Yaşam Federasyonu 155 Oligosen 9 Ortaçağ 72-74. 78, 94. 97 . 102

Ortadoğu 27, 102 Oslo 153 Ostyak: kabileleri 70 Oxford 74; Üniversitesi 117 Pakistan 30, 97 Paleolitik ç.ağ 46 Panama 34 Paris 104 Pennant, Thomas 85 Pennsylvania 17 Peru 113, 156-158 Physiologus 74 pisingtoog 40 plantigrade 2 ı Pleistosen memeliler 85 Pliyosen ıo Polo, Marco 27 Polonya 9, 12, 78 Protursus ı o Puşkin, Aleksander 113 püritenler 97

Pa

Ramsay, M.A. 89 Robin, Christopher ıı 3 Rocky Dağlan 131, 135 Rogers, Lynn L 88, 90 Roma 69, 71, 94 Romanya 12, 15, 106 Roosevelt, Theodore 86 - 87, 114, 116 Rose and Swan Tiyatrosu 97 Rönesans 74 RuhUllrudUs ıı 9 Rusya 12, 15, 30, 36, 94. 98, 104-105, 113, 116, 143

Ra

Sabadell ıo Saint Gali Manastın 104 Samoyedler 61 Sanders, Barry 78 Savoy Dağlan 75

Sa

DiziN

Schaefer, H. 85 Schaller, George B. 87 Schmerling. P.C. 85 Seaıtle 149 Seçuan eyaleti 26 Seoul 145 Servheen, Christopher 88, 137. 142-143. 145-147, 153, 158 Seton, Emesi Thompson 86, 110 Sibirya 36, 42, 48, 52, 61, 63, 70, 143; Kutbu 133 Singapur 138, 144 siyah ayılar 124 Slovakya 7 Southwark 97 Sri Lanka adası 31 St Paul Katedrali 66 Steiff ayısı 118, 121 Steiff, Margarete 116 Suriye 69 Svalbard takımadalan 42 Sven (Kral) 56 Svend Esbidsen (Danimarka icralı) 71, 94 Şarl IX. 104 Ta

taksonomistler 36, 86 Tapiloa 50 Tayland 144-147 Tayvan 30, 143. 147 Teksas 81 Thailand 25, 30 Thomas, Keith 96 Tibet sırun 26 Tigli buzul arası dönem 11 Tilki Yerlileri 62 Tiingitler 35 Tolstoy, Leo 67, 113 Topsell, Edward 7p6, 78 TRAFFIC 153, 155 Tremarctos ıo Tremarctos floridanus 15 Tremarctos orantus 17, 34

TOPL U M U N AYNASI N DA Avı

Tremaırtiııae 15 Türkiye 8, 97

U. Ameriamus 15, 32 u. arctos 36-37 u. Denlııgeri il- 12 u. etruscus 15 U. Malayanus 25 U. maritimus 25, 40 U. minimus 11 U. savini 11 U. ursinus 31 Ulusal Hayvanat Bahçesi 125 Ulusal Yabani Yaşam Sığınağı (ANWR) 154 Uluslaıaıası Biyosfer Koruma Alanı 158 Uluslararası Hayvan Refahı Vakfı 155 Uluslararası Yabani Yaşamı Koruma Örgütü 155 Ursavi ıo Ursavus 8-9 Ursavus elemensis 9-10 Ursidae 15, 19-20, 22, 24-27, 43. 67 Ursine beadypus 31 Ursus 74 Ursus ıo Ursus Americanus 11 Ursus ardos 15 Ursus arrtos horribilus 37 Ursus deningeri 11 Ursus Malayanus 11 Ursus maritimus 23 Ursus spelaeus 12 Ursus thibetanus 11 Ursus ursinus 11

u.

Vattis 45 Venezüella 34 Viebıam 25, 30. 130, 14 3 Vikingler 7 ı Viktorya dönemi I 1 J· ı ı 4 Villafranlıiya dönrıııl ı ı Virııinia ı s ı

Va

1 7 ')

Wa

Ya

Waali buzul arası dönem ıı Walt Disney filmleri ııo Ward, Kennan 87 Waring. Philippa 118-119 Washington 125, 151 Waugh, Evelyn 117 Wolong Doğal Koruma Alanı 130 Woodland Parkı 149 WSPA 155 WWF 26, 15}. 155 Wyoming 131 Yaban Yaşam Derneği 155 Yabani Yaşamın Savunuculan 155 Yellowstone 87, 132, 136; ekosistemi 137; Milli Parkı 81, 131, 135 Yerliler 50, 62 Yulıahirler 48 Yukon 131 Yunan (eski) 63, 67, 69, 74 Yunanistan 8, 12, 69

DiZİN