Timur'un Sarayında - Fransa'ya Gönderdiği Elçinin Kaleminden Emir Timur'un Hayatı, Devleti ve Halkı [1 ed.] 9786057635419


124 21 2MB

Turkish Pages 108 [110] Year 2020

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD PDF FILE

Table of contents :
Timur'un Sarayında - 0003_1L
Timur'un Sarayında - 0003_2R
Timur'un Sarayında - 0004_1L
Timur'un Sarayında - 0004_2R
Timur'un Sarayında - 0005_1L
Timur'un Sarayında - 0005_2R
Timur'un Sarayında - 0006_1L
Timur'un Sarayında - 0006_2R
Timur'un Sarayında - 0007_1L
Timur'un Sarayında - 0007_2R
Timur'un Sarayında - 0008_1L
Timur'un Sarayında - 0008_2R
Timur'un Sarayında - 0009_1L
Timur'un Sarayında - 0009_2R
Timur'un Sarayında - 0010_1L
Timur'un Sarayında - 0010_2R
Timur'un Sarayında - 0011_1L
Timur'un Sarayında - 0011_2R
Timur'un Sarayında - 0012_1L
Timur'un Sarayında - 0012_2R
Timur'un Sarayında - 0013_1L
Timur'un Sarayında - 0013_2R
Timur'un Sarayında - 0014_1L
Timur'un Sarayında - 0014_2R
Timur'un Sarayında - 0015_1L
Timur'un Sarayında - 0015_2R
Timur'un Sarayında - 0016_1L
Timur'un Sarayında - 0016_2R
Timur'un Sarayında - 0017_1L
Timur'un Sarayında - 0017_2R
Timur'un Sarayında - 0018_1L
Timur'un Sarayında - 0018_2R
Timur'un Sarayında - 0019_1L
Timur'un Sarayında - 0019_2R
Timur'un Sarayında - 0020_1L
Timur'un Sarayında - 0020_2R
Timur'un Sarayında - 0021_1L
Timur'un Sarayında - 0021_2R
Timur'un Sarayında - 0022_1L
Timur'un Sarayında - 0022_2R
Timur'un Sarayında - 0023_1L
Timur'un Sarayında - 0023_2R
Timur'un Sarayında - 0024_1L
Timur'un Sarayında - 0024_2R
Timur'un Sarayında - 0025_1L
Timur'un Sarayında - 0025_2R
Timur'un Sarayında - 0026_1L
Timur'un Sarayında - 0026_2R
Timur'un Sarayında - 0027_1L
Timur'un Sarayında - 0027_2R
Timur'un Sarayında - 0028_1L
Timur'un Sarayında - 0028_2R
Timur'un Sarayında - 0029_1L
Timur'un Sarayında - 0029_2R
Timur'un Sarayında - 0030_1L
Timur'un Sarayında - 0030_2R
Timur'un Sarayında - 0031_1L
Timur'un Sarayında - 0031_2R
Timur'un Sarayında - 0032_1L
Timur'un Sarayında - 0032_2R
Timur'un Sarayında - 0033_1L
Timur'un Sarayında - 0033_2R
Timur'un Sarayında - 0034_1L
Timur'un Sarayında - 0034_2R
Timur'un Sarayında - 0035_1L
Timur'un Sarayında - 0035_2R
Timur'un Sarayında - 0036_1L
Timur'un Sarayında - 0036_2R
Timur'un Sarayında - 0037_1L
Timur'un Sarayında - 0037_2R
Timur'un Sarayında - 0038_1L
Timur'un Sarayında - 0038_2R
Timur'un Sarayında - 0039_1L
Timur'un Sarayında - 0039_2R
Timur'un Sarayında - 0040_1L
Timur'un Sarayında - 0040_2R
Timur'un Sarayında - 0041_1L
Timur'un Sarayında - 0041_2R
Timur'un Sarayında - 0042_1L
Timur'un Sarayında - 0042_2R
Timur'un Sarayında - 0043_1L
Timur'un Sarayında - 0043_2R
Timur'un Sarayında - 0044_1L
Timur'un Sarayında - 0044_2R
Timur'un Sarayında - 0045_1L
Timur'un Sarayında - 0045_2R
Timur'un Sarayında - 0046_1L
Timur'un Sarayında - 0046_2R
Timur'un Sarayında - 0047_1L
Timur'un Sarayında - 0047_2R
Timur'un Sarayında - 0048_1L
Timur'un Sarayında - 0048_2R
Timur'un Sarayında - 0049_1L
Timur'un Sarayında - 0049_2R
Timur'un Sarayında - 0050_1L
Timur'un Sarayında - 0050_2R
Timur'un Sarayında - 0051_1L
Timur'un Sarayında - 0051_2R
Timur'un Sarayında - 0052_1L
Timur'un Sarayında - 0052_2R
Timur'un Sarayında - 0053_1L
Timur'un Sarayında - 0053_2R
Timur'un Sarayında - 0054_1L
Timur'un Sarayında - 0054_2R
Timur'un Sarayında - 0055_1L
Timur'un Sarayında - 0055_2R
Timur'un Sarayında - 0056_1L
Timur'un Sarayında - 0056_2R
Timur'un Sarayında - 0057_1L
Timur'un Sarayında - 0057_2R
Recommend Papers

Timur'un Sarayında - Fransa'ya Gönderdiği Elçinin Kaleminden Emir Timur'un Hayatı, Devleti ve Halkı [1 ed.]
 9786057635419

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

TİMUR'UN SARAYINDA Fransa'ya Gönderdiği El�inin Kaleminden Emir Timuc'un Hayatı, Devleti ve Halkı SULTANIYELI JOHANNES

Eski Fransızca Aslından Çeviren ve Notlandıran AHMET DENİZ ALTUNBAŞ

KRONİK KİTAP: 139

KRONiK KİTAP

Asya Tarihi Dizisi: 17

Şakayıklı S k . N°8, Levem İstanbul - 34330 - Türkiye Telefon: (0212) 243 13 23 Faks: (0212) 243 13 28 [email protected]

YAYIN YÖNETMENİ Adem Koça!

EDİTÖR Can Uyar

DÜZELTİ Emre Taş

ORİJİNAL ADI Ordonnances de Temir Bey KAPAK TASARIMI

Kutan Ural

MiZANPAJ Nurel Naycı 1. Baskı, Ocak 2020, İstanbul

ISBN 978-605-7635-41-9

Kültür Bakanlığı Yayıncılık Sertifika No: 34569 www.kronikkitap.com

O O • kronikkitap B ASKI VE CiLT Optimum Basım Tevfikbey Mah. Dr. Ali Demir Cad. No: 51/1 34295 K. Çekmece I lstanbul Telefon: (0212) 463 71 25 Matbaa Sertifika No: 41 707

SULTANİYELİ

JOHANNES

'CİMUR'UN SARAYINDA rRANSA'YA GÖNDERDİGİ ELÇİNİN KALEMİNDEN EMiR TİM UR UN HAYATI. DEVLETİ VE HALKI

Eski Fr:ınsızcı AslımLın (,:eviren ,.e �orLındır:ın

All\.1ET DE'.'.'İZ Aı:IT:'\BAŞ

Ki?nik

SULTANİYELİ JO HANNES 1 398 yılında Mart ayında papalık fermanıyla Sultaniye piskoposluğu­ na getirilen İtalyan din adamı Johannes'in başpiskoposluğa atanmadan önceki yaşamına dair fazla malumat bulunmamaktadır. Johannes, 26 Ağustos

1 398 tarihli papalık fermanıyla Sultaniye başpiskoposluğuna

atanmış olmasına karşın, Fransa Kralı VI. Charles ve İngiltere Kralı iV. Henry'ye gerçekleştirdiği ziyaretlerde Timur'un gönderdiği itimat mektuplarını Farsçadan Latinceye tercüme ederken Sultaniye başpis­ koposu unvanını, muhtemelen diplomatik misyonun ve şahsının öne­ mini olduğundan fazla göstermek maksadıyla, "bütün Doğu'nun baş­ piskoposu" unvanıyla değiştirmiştir.

1 402 yazına dek neler yaptığına

dair yazılı kayıt olmamasına karşın, kaleme aldığı diğer eseri Libellus de Notitia Orbist'te muhtemelen Barı'yla diplomatik münasebetlerin tesisi için Timur'un sarayında bulunduğuna işaret eden pasajlar yer almaktadır. Ankara Muharebesi'nden sonra beraberinde Timur'un hususi olarak Fransa Kralı VI. Charles'a ve oğlu Mirin Şah'ın tüm Avrupalı monarklara hitaben yazdığı mektuplarla birlikte yolculuğu­ na başlayan Johannes Venedik ve lralya'da bir süre bulunduktan sonra

1 403 yılı Mayıs ayında Paris' e ulaştı. Burada Kral VI. Charles' a yazdığı hususi mektubu sunan Başpiskopos, Fransa soylularınca ilgiyle karşı­ landı ve Timur'un kurmayı amaçladığı ticari ilişkiler konusunda ciddi adımlar attı. Timur'un

1405 yılında vefatına müteakip ortaya çıkan

taht mücadelesi ve kaos nedeniyle, ticari münasebetlerin geliştirilme­ sine yönelik girişimleri boşa çıkan ve

1 410 yılında Kırım'daki Cim­

baliensis (Balaklava) diyakozluğuna atanan Johannes'e ilişkin bundan başka bir yazılı veri günümüze ulaşmamıştır.

AHMET DEN İ Z ALTUNBAŞ Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü'nden mezun oldu. Mesleğe tarihi roman tercümeleriyle başlayan Alrunbaş, Geç Ortaçağ Dönemi Avrupa Tarihi ve Haçlı Seferleri üzerine çalışmaktadır.

İÇİNDEKİ LER

SUNUŞ /Altay Tayfun Özcan

7

ÖNSÖZ /Ahmet Deniz Altunbaş

11

SULTANİYELİ JOHANNES

21

1 TİMUR, MİRAN ŞAH VE FRANSA KRALI ARASINDAKİ YAZIŞMALAR I.

il.

Timur'un mektubunun orijinal nüshasından (Farsçadan) tercümesi

25

Antoine lsaac Silvestre de Sacy'ye göre Timur'un gönderdiği mektubun Johannes tarafından yapılan ve orijinalinden büyük 27 ölçüde saptırılmış Latince tercümesi

III. Miran Şah'ın Johannes aracılığıyla Avrupalı hükümdarlara gönderdiği mektubu

30

IV. Fransa Kralı VI. Charles'ın Timur'un mektubuna yanıtı

33

2 TİMUR VE ELÇİSİ HAKKINDA DÖNEMİN MUHTELİF KRONİKLERİNDE VERİLMİŞ BİLGİLER I.

Charles dönemini konu alan Paris, BnF Latin 5959 tasnif numaralı Chronique du religieux de Saint Denys kroniğinde 39 Timur'un gönderdiği mektupla alakalı kısım

VI.

II. Sultaniyeli Johannes'in eserini Fransızcadan Latinceye tercüme eden ve Chronographia Regum Francorum adlı kroniğine dahil eden anonim yazarın esere girizgahı

41

3

[ÇEVİRİ]:

TİMUR'UN NİZAMI I ORDONNANCES de TEMIR BEY I.

Temir Bey'in hakimiyeti

il. Adının anlamına dair III.

Temir Bey'in unvanına dair

iV Soyuna dair v V I. V II. V III. IX. X. XI.

45 50 52 53

Soyu ve oğullarının isimleri

54

Yeğenlerinin sayısına dair

57

Temir Bey'in hanımlarına dair

58

Temir Bey'in ilk olarak beylik sürmeye başlamasına dair

59

Temir Bey'in hükmettiği iller ve topraklar

60

Temir Bey'in ihtişam ve kudreti

63

Temir Bey'in büyük ordusu ve askerlerinin sayısı

64

Temir Bey'in serveti

65

XIII.

Temir Bey'in dillere destan merhameti ve acımasızlığı

67

XIV.

Temir Bey'in hayatı, devleti ve halkı

68

Temir Bey'in esir aldıklarına muamelesi

70

XII.

xv. XVI. XVII. XV III.

Temir Bey'in harp buyrukları

71

Edigny adındaki imparatorun Temir Bey'e yaptığı hile

81

Temir Bey'in Büyük Türk'ü mağlup edip esir alması

83

xıx. Temir Bey'in şehirlerinde ve tüm topraklarında XX. XXI. XXII.

kurduğu nizam

93

Temir Bey'in düşmanı olan büyük imparatorlar

95

Temir Bey'in maiyetindeki krallar ve hükümdarlar

96

Temir Bey'in dini ve inancı, rüyaları

99

Temir Bey'in yaşı ve durumu

102

XXIV Temir Bey'in en sevdiği şeyler

103

KAYNAKÇA

105

İNDEKS

1 07

XXIII.

SUNUŞ

1 330'larda Moğol mirası gerek Çin'de gerek Türkistan'da ve gerekse İ ran'da çöküş emareleri gösterdiği bir sırada, yurt tuttuğu Kaşka Derya boylarında eski şanından çok uzakta bulunan Barlas boyuna mensup bir beyin evladı olarak dün­ yaya gelen bir çocuğun bozkırı yeniden ayağa kaldıracağını elbette kimse öngöremezdi. Bu yönü ile Timur'un hayatı esasen Cengiz Han' ın hayatı na benzer özell ikler gösterir. Karmaşa yıllarında dünyaya gelmiş bu iki kişi, nitelikleri ile ümidi kırılmış top lumu yanlarına çekerek bir varoluş mü­ cadelesi içerisine girmişlerdi. Bu özellikleri ile her ikisi de Bumın gibi, Bayan gibi ve Hazar Kağanlığı' nın adını bile­ mediğimiz kurucusu gibi bir tarih yaratmış simalar arasına girmişlerdir. Ancak bu fatihlerden hiçbirisi, faaliyetleriyle o dönemin bilinen dünyasının tamamını alakadar eden bir şahsiyet olamamışlardır. Oysaki Timur, XIV yüzyılın sonları ile XV yüzyılın başları arasındaki on beş yıllık dö­ nemde Anadolu'dan Rusya'ya, Kaf kasya'dan Avrup a'ya ve Mısır' a kadar uzanan coğrafy ada siyasetin tam merkezine yerleşmiş bir kişi olmuştur. Bu, Timur'un dünyasıdır ve onun yarattığı bir tarihtir. 7

S ULTAN İYELİ JOHA N NE S

Timur'un Ortaçağ dünyasının tamamını alakadar eden bir şah siyet olması, onunla ilgili kaynakları da çeşitlendir­ miştir. Bugün Timur ile ilgili bir biyografi kaleme almak isteyen bir araştırmacının Farsçadan Ar apçaya, Grekçeden Ermeniceye ve Latinceye kadar çok sayıda kaynak grubu­ nu tetkik etmek durumunda kalması da elbette bunun­ la ilgilidir. Ancak Timur ile ilgili bilgi veren kaynakl arın hepsinin aynı derecede hassasiyetle ele alındığını söylemek zordur. N itekim Timur tarihinin Farsça ve Ar apça kaynak­ ları gayet iyi biliniyor ve bunların bazılarının tercümeleri de yapılmış olmasına karşın diğer dillerdeki kaynaklarla ilgili tetkikler ne yazık ki geri kalmıştır. Timur ve devleti üzerine inceleme yapmak isteyen araştırmacıların öncelikle ve süratle bu eksikliklerin üzerine gitmeleri, bu boşlukları kapatmaları özelde Timur tarihi için, ancak genelde Türk tarihi için son derece ehemmiyetlidir. Bu manada Ahmet Deniz Altunbaş, İtalyan asıllı bir din adamı olan Sultaniye­ li Johannes'in anlatımlarına dayalı olarak Fransa'da kaleme alınan Timur'a dair bir kitabı eski Fransızca orijinalinden Türkçeye çevirmekle bu eksikliğin bir cephesini kapat mak üzere gerçekten önemli bir işe imza atmaktadır. İran'da bulunan Sultaniye'deki Katolik kilisesinin baş­ piskoposu olan Johannes, Timur'un Sultaniye'yi zaptının ardından Timurlu sarayına yakın bir kişi haline gelmiş ve bunun bir neticesi olarak 1398'de Timur'un bir elçisi sı­ fatıyla Venedik ve Cenova 'ya gönderilmiştir. Bu görevinde efendisinin beğenisini kazanmış olacak ki 1402'de Anka­ ra Muharebesi'nden sonra yeniden Avrupa'ya gönderildi. Bu sefer Timur, Sultaniyeli J ohannes aracılığı ile Avrupalı 8

TI MUR'UN SARAYINDA

muhatap larına Yıldırım Bayezid'i esir ettiğini müjdeliyor ve ardından da ip ek yolunun önemli bir kısmının efendisi olmaktan başka, bu yolun limanlarının da çoğunun fatihi sıfatıyla temasın asıl nedenini, yani Avrup a ile ticaret iliş­ kilerini başlatmak ve yoğunlaştırmak isteğini vurguluyor­ du. İşte bu maksatla görevlendirdiği Sultaniyeli J ohannes; Venedik, Cenova, Roma'daki temaslarının ardından 1403 Mayıs ayında Fransa' ya geldi ve burada Kral VI. Charles tarafı ndan kabul edildi. Fransa'da kalacak olduğu altı ay­ lık dönem, muhtemelen efendisi Timur ile ilgili çevresine aktardıklarına dayalı bir kitabın ortaya çıkmasına neden oldu. Fransızca kaleme alınan bu kitap , Sultaniyeli J o­ hannes tarafından Fransa' daki önemli kimselere sunulma­ sı ile yaygınlaştı ve takip eden süreçte Latinceye de çev­ rildi. Yazar bu eserinde Timur' un yerel bir güçten kıtalan aşan haşmetli bir hükümdara dönüşmesine uzanan süreci aktarmakla kalmayarak aynı zamanda Timur'un devleti­ nin idari düzeninden ordusuna varıncaya kadar p ek çok hususta bilgi verir. Elbette eserin önemli bir kısmının J o­ hannes'in duyumlarına göre şekillenmesi, kimi aslı astan olmayan bilgilerin de eserin içerisinde kendisine yer bul­ masına neden olmuştur. Ancak bu birkaç kaydı bir tarafa bırakacak olursak Sultaniyeli J ohannes, okurlarına ideale yakın bir Müslüman hükümdar p ortresi çizmektedir. Ona göre Timur, "Hristiyanlara, en başta da Fransızlara yani Latinlere hiçbir zorbalık yap tırmayan," "ülkesinde serbest­ çe geniş imtiyazlar tanımış, mallar bağışlamış," "Hristiyan memleketlerindeki gibi kiliseler açmalarına, ibadet etme­ lerine izin vermiş" gibi daha p ek çok sözle övdüğü yüce 9

S ULTA N İ YELİ JOHA N N E S

bir hükümdardı . Yine o, bir başka dine inanmakla birlik te Tanrı 'ya son derece bağlı bir hükümdar olarak Hris tiyan hükümdarlar tarafı ndan da model alı nması gereken "güzel ahlaklı" bir kişiydi. Timur'un Müs lümanlar tarafı ndan ka­ leme alınan kaynakları n önemli bir kıs mı nda kan dökücü ve gaddar bir hükümdar olarak tas vir edilmes ine karşı n Av­ rup alı bir din adamı olan Sultaniyeli J ohannes 'in s atırları , Batı ve Doğu aras ındaki zı tlıkların ticaret ve iyi niyet ile ortadan kalktı ğını ve bu iki coğrafy anın birbirine yaklaşa­ bildiğini gös teren bir kap ı aralar. Bütün bu yönleri ile değerlendirildiğinde 1403 yı lı n­ da Burgonya Dükü için kop yalanan Korykos lu Hayton'un F!eur des Estoires de la Terre d'Orient nüs has ıyla birlikte cilt­

lenen es ki Fransı zca orijinalinden, Ahmet Deniz Altunbaş tarafı ndan gayet titiz bir şekilde ve güzel bir Türkçe ile çev­ rilen bu es er, Timur tarihinin kaynaklarına önemli bir kat­ kı olarak kendis ini gös termektedir. Bu kaynak çeviris inin, s adece Ti mur ve onunla münas ebette bulunan devletlerin tarihi açısı ndan değil, aynı zamanda Müs lüman- Hris tiyan yahut daha genel bir çerçeve ile Doğu-Batı münas ebetleri açısı ndan da önemli olduğu açıktı r. Bambaşka bir Timur p ortres inin çizildiği bu es erin, Timur üzerine incelemeler yap an araştı rmacı lar yanı nda tarihe meraklı okurlar tarafı n­ dan da büyük bir beğeni ile karşılanacağı nı düşünüyorum.

Doç. Dr. Altay Tayfun Özcan

10

ÖN SÖZ

Tarih yalnızca geçmiş hakkında bildiklerimizle değil, aynı zamanda bu bilgilerin neden ve nasıl if ade edildiğiyle de ilgilenen bir disip lin. Bir tarihi olgunun ortaya çıkardığı p olitik sonuçlar, mevzubah is p olitik olgunun tarafl arının bakış açısından, yazılma sürecinden bağımsız olarak düşü­ nüldüğünde tarihçiyi ve okuru gerçeğe götürmekten bü­ yük ölçüde uzak kalır. N itekim Sultaniye Başp iskop osu Johannes'in 1 403 yı­ lında kaleme aldığı eserin konusu Timur; Türk ve Avrup a tarihi özelinde önemli ve önemli olduğu kadar tartışmalı bir fi gür. Orta Asya ve Yakın Doğu coğrafy alarında yarattığı etki fı kralara ve efsanelere, mitlere konu olan, siyasi, kül­ türel mirasıyla kimi zaman ürküten, kimi zaman heyecan uyandıran Timur; bozkırdan çıkarak ordularının başında akınlar düzenleyen fatih ethosunun belki son örneklerin­ den. Yaşamı ve başarılarının anlatıldığı Doğu kaynaklarında p ersp ektif vakanüvisin tabiiyetine göre yergi ile övgü arasın­ da gidip gelirken, her iki yönelimin de ölçüsüzlüğü, aşırılığı hakkında yanılgıya düşmeden yeni bir şeyler söylemeyi zor­ laştıran, masallardan fı rlamış bir mitoloji kahramanı adeta. Kimi hayatta bulunduğu süre içinde, kimisi de öldükten 11

SULTAN İYELİ JOHAN NES

sonra ortaya atılan rivayetler; göreceli olarak çok kısa bir zaman aralığında geniş bir coğrafy ada kurduğu devlet; savaş alanında hiç yenilgi yüzü görmemesi; Ortaçağ'ın efsaneleri arasına giren gaddarlıkları; Yıldırım Bayezid ile sonraki asır­ larda Batı'da yazılan romanlara, opera eserlerine konu olan rekabeti ile bozkırın çıkardığı en ilginç karakterlerden biri. Baş ta da dediğimiz gibi Timur'un yaşamına ve Avru­ pa'da ortaya çıkışının nasıl algılandığına dair nesnel bir şeyler söyleyebilmek için tarafgirlik duygusunu bir kenara bırakıp hakkındaki kaynakların hangi şartlarda, neden ve nasıl yazıldığını eleştirel bir akılla ortaya koymak ve dö­ nemin kısa bir beşeri -siyasi haritasını çıkarmak, bunun için de bozkırdan uzağa, 1 4. yüzyıl sonunda Balkanlar'daki Türk ilerleyişine bakmak yerinde olacaktır. Kosova Muharebesi' nde ağır bir bedel karşılığında da olsa Doğu Avrupa Hristiyanlığının belini kıran Osmanlı­ ların ilerleyişi, kutsal topraklardan atılmanın şokunu yeni atlatan Batı Avrupa için sarsıcı bir tecrübeydi. İ ki yüzyıl süresince Filistin ve Suriye'nin egemenliği için Müslüman­ larla savaşan Hristiyan dünyası, Sırpsındığı ve Kosova za­ ferleriyle akıntının tersine döndüğünü korkuyla müşah ede etmişti. 1337 yılında İ ngiltere ve Fransa arasında, Fransa tahtına hakim olma gayesiyle patlak veren ve 1453 yılına dek sürecek olan Yüzyıl Savaşları geçici bir barış dönemine girmiş, Fransa Kralları VI. Philippe ve il. Jean'ın iki kez başlatmak üzere harekete geçtikleri ancak hazırlık safh a­ sında akamete uğrayan Haçlı seferleri için müsait ortam nihayet oluşmuştu. Ancak bu defa hedef Levant değil Bal­ kanlar'da önüne geçilemeyen Türk ilerleyişiydi. 12

TİMUR'UN SARAYINDA

1396 yılında "Korkusuz" lakaplı Jean de Nevers önder­ liğinde kalabalık bir ordu Macaristan Krallığı'yla birlikte ortak bir Haçlı seferine girişti. Burgonya Dükü' nün oğlu ve Fransa Kralı VI. Charles'ın yeğeni Jean de Nevers'in ge­ lişi, Fransa'nın bu girişime ne kadar önem verdiğinin bir göstergesiydi. Macaristan Kralı' nın ihtiyatlı davranılması yönündeki tavsiyelerini göz ardı eden Korkusuz Jean ve kurmayları, Niğbolu'da ağır bir hezimete uğradılar ve Fran­ sız kuvvetinin neredeyse tümü kılıçtan geçirildi yah ut esir alındı. Rahova'da katledilen Türk esirlere misilleme olarak kimi kaynaklara göre 300, kimi kaynaklara göreyse 3000 kadar Fransız'ın öldürülmesinden sonra, kalan esirler fidye karşılığı serbest bırakılmak üzere Bursa'ya götürüldü. Sefere katılan ve esirler arasında bulunan Fransa Ma­ reşali Boucicaut' nun deyişiyle; Fransa şövalyeliğinin çiçek­ lerinin tek tek döküldüğü bu yenilgi, Avrupa'da o denli korkuyla karşılanmıştı ki panik dalgasının önüne geçmek için Paris'te yenilgi haberini yayan kişilerden bazıları hap­ sedilmiş, bazıları da kamu düzenini muhafaza etmek için Seine Nehri'nde boğulmuştu. Öte yandan Niğbolu'da kazanılan zaferi dikkatle izle­ yen yalnızca Batı değildi, zaferin Doğu dünyasında yan­ sımaları da bir o kadar çarpıcıydı. 109 5 yılından itibaren sürekli surette savunma pozisyonu almak zorunda kalmış tüm Müslüman ileminde, Hristiyan dünyasının kalbine doğru yürüyüşe geçen Osmanlı Devleti' nin ve muharebe meydanındaki hızı sebebiyle "Yıldırım" lakabını alan Sul­ tan Bayezid'in yıldızı yükselişteydi. Bu yükseliş yalnızca takdir kazanmakla kalmıyor, cihan hakimiyeti mücadelesi 13

S U LTAN İ YE L İ JOHAN NES

veren hükümdarlarca ilgi ve hatta belki de kıskançlıkla izle­ niyordu. Bu hükümdarlardan biri de Timur'du. Ç ağat ay Hanlığı'nın fi ilen başına geçtikten sonra, 14. asrın sonlarına dek Harezm, Türkistan, İ ran, Kafkasya ve Gürcü Kr allığı, Bağdat, Kuzey Hindistan' ı topraklarına ka­ tan, Altın Orda Hanlığı' nı yenerek kendisine bağlı kılan Timur, uzun zamandır planladığı Ç in seferine çıkın adan önce Bayezid'in Anadolu beyliklerini birer birer ilhak edişi karşısında tedirgindi. Olası bir Memlük-Osmanlı ittifakı, Timur Ç in seferindeyken İ ran'ı istila edebileceği için; böl­ gede güçlenen Memlük ve Osmanlı devletlerini zayıflatmak üzere bir dizi sefere girişerek, Suriye'yi zapt yoluyla Baye­ zid'in Memlük Sultanı ile kuracağı bir ittifakı baş lamadan bitirmiş oldu ve gözlerini bu kez Anadolu' ya çevirdi. Sultaniyeli Johannes'in Paris ve L ondra'ya dek uzanan seyahatinin ve Fransa'dayken Timur hakkında kaleme al­ dığı eserin serüveni işte tam da bu tarihte başlıyor. Yakın Doğu'da gün geçtikçe artan kaos, Timur ve Osmanlılar arasındaki gerilim, beş yıl önce Yıldırım Bayezid karşısın­ da hezimete uğrayan Hristiyan dünyasının monarklarının ilgisini çekın iş, Kudüs yitirildikten sonra kutsal toprakları yeniden ele geçirmek üzere İ lhanlılarla ittifak arayan IX . Louis, Philippe le Bel gibi öncellerinin izinden giden Av­ rupalı hükümdarlar, Timur' la ittifak yollarını araştırmak üzere elçil er çıkarmışlardı. Timur'un Osmanlılar üzerine yapacağı bir sefer için gemi ve para yardımı vaadinde bulunan Doğu Roma ve Cenevizlilerin dolaylı tutumuna karşılık, diplomatik müna­ sebetleri baş latmak amacıyla Tim ur' a Paio G6 mez de Soto 14

T İ M U R'UN SARAYINDA

Mayor ve Hernan Sa nchez de Palazuelo adında iki şövalyeyi elçi olarak gönderen Kas tilya Kralı I II. Enriq ue'nin hamlesi, bu yöndeki ilk girişimdir. Galiçyalı Vakanüvis Vasco da Pon­ te, Relaci6n dalgunhas Casas e Linaxes do Reino de Galiza adlı kroniğinde; 1400 veya 140 1 yılında Timur'un sarayına elçi olarak giden Lantana Senyörü Paio G6 mez de Sotomayor ve Hernan Sa nchez de Palazuelo'nun Ankara Muharebesi'nde hazır bulunduklarını, Timur'dan silah ve zırh isteyip muha­ rebeye katıldıklarını ve Timur'un muharebeden sonra Kral Enriq ue'ye gönderilmek üzere yanlarına iki Grek yeğenini verdiğini aktarır. 1 Gerçekte hediye olarak gönderilen iki ka­ dın, Timur'un yeğenleri değil, Yıldırım'ın Macar Kralı Sigis­ mund ile yaptığı harpte esir alıp haremine kattığı Angelina ve Maria adlı iki Macar soylusuydu. De Clavijo, sayı ver­ meden bu konuyu sadece "kadınlar" şek linde geçiştirirken, Payo Gomez de Sotomayor, muy buena persona, hombre esforzado, cordo, discreto e bienquisto de el r".)\ foe por embaxador ante el gran Tamburabeque, el qual saviendo que era de Espafıa, a el y a fos oıros embaxadores honro muy mucho, mostrandoles cosas muy maravillosas y teniendo delante si una piedra que sudoba quando mentian. YPayo Gomez tubo tal saver que hizo estar la piedra sin sudor, y alabando cosas depoca importançia y estimacion. Yel moro viendo que la piedra no sudova, todo !o crey6. Este moro embio dos sobrinas al rey que se !as casase en Espafıa. Payo Gomez viniendo por el camino, emprefı6 una de el/as. Cuando el rey !o supo quisierale degollar; mas todos rogaron por el y casolo el rey con ella. (Payo G6mez de Soromayor, Kral'ın iyi bir karakcere sahip, gayredi, güçlü, aklı b�ında ve iyi huylu adamlarındandı. Onun İspanya'dan geldiğini bilen ve ona ve diğer elçilere çok iyi muamele eden, onlara mucizevi şeyler gösceren, yanında yalan söylendiği zaman terleyen bir t� bulunduran Büyük Tambura­ beque'nin huzuruna elçi olarak gönderilmişti ve Payo G6mez, t�ın yalan söy­ lendiğinde cerlediğini bildiği için önemsiz ve kıymecsiz şeylerden bahsetti. Ta­ şın cerlemediğini gören Müslüman söylediği her şeye inandı. Bu Müslüman, onları İspanya'da evlendirmesi için iki yeğenini Kral'a gönderdi. Payo G6mez, dönüş yolundayken içlerinden birini hamile bırakcı. Kral bunu öğrendiğinde onun kellesini vurmak iscedi; ancak herkes onun adına yalvardı ve Kral onu kadınla evlendirdi.) bkz. Biblioceca Nacional de Espafıa, MSS/l 1 692,

15

s.

6v.

S U LTANIYELI J O H A N N E S

Pedro Lô pez de Ayala, Tratado de los linajes de Espana adlı eserinde k rala k ök lü bir Macar ai lesinden üç Hristiyan bak i­ re gönderdiğinden bah seder. Timur'un Paio Gô mez de Soto Mayor aracılığıyla gönderdiği mek tubun yanı sıra k ıymetli hediyeler de göndermiş olmas ı, bu elçiliğe verdiği önemin altını çizmek tedir. Buna muk abil Kastilya'ya dönen elçileri, ertesi yıl yola çıkan ve seyahati sırasında gördük lerini k ayda alan Ruy Gonzil es de Clavijo izlemiştir. Kastilya Kralı Enriq ue'nin aksine, Timur'un Fransa ile ilişkileri nispeten geç başlamış ve elçiler vasıtasıyla değil; Franciscus Ssathru adında bir Dominik en k eşiş vasıtasıyla k arşılık lı gönderilen mek tuplar üzerinden her ik i hük üm­ dar da olası bir ittifak hi linde niyetlerini ve bek lentilerini açık etmiştir. Pek i Ank ara Muharebesi'nin hemen ardından Timur'un Avrupalı monark lara gönderdiği mek tupları taşıyan Sultani­ yeli Johannes k imdi? 1398 yılında Papa IX . Bonifacius'un o zamanlar zen­ gin bir ticaret şehri olan Sultaniye'ye başpisk opos atadığı Johannes, Timur'la k urduğu yakı n ilişk iler sayesinde An­ k ara Muhareb esi'nden hemen sonra Timur'un elçisi olarak Venedik , Ceneviz, Paris ve Londra'ya yolculuk lar yaptı ve Timur'un mek tuplarını ilgili hük ümdarlara sundu.2 Timur'un ve oğlu Miran Şah'ın gönderdiği mek tupla­ rın Farsçadan Latinceye tercümesini de gerçek leştiren Johannes'in; çevirilerinde mek tupların asıllarına sadık 2

Sultaniyeli Johannes'in biyografisine ve diplomatik misyonuna ilişkin daha kapsamlı bilgi için bkz. Alcay Tayfun Özcan, "Timur'un Elçisi Sultaniyeli Jo­

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrajja Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştınnaları Dergisi, c. XXXlll, sayı 55 (20 14), s. 1 2 1- 1 62.

hannes ve Libellus de Nocicia Orbis Adlı Eserinden Bazı Parçalar",

16

T İ M U R' U N SARAYI N D A

kalmaması, içeriği zenginleştirip süslemesi , mektupta Ti­ mur'un Fransa Kr alı' na hitaben kullandığı "emi r" sıfatı ye­ rine "melik" ve "sultan" sıfatlarını tercih etmesi, gerçekte papalıkça böyle bir unvan ve görev verilmemesine rağmen kendisinden "bütün Doğu'nun başpiskoposu" unvanıyla bahsetmesi Fransa'daki misyonu oldukça ciddiye aldı ğına ve iki hükümdar arasında akdedilecek bir anlaşmadan Ti­ mur ve Fransa Kralı VI. Charles'a kıyasla daha büyük bek­ lentileri olduğuna işaret etmektedir. Timur'un salt Doğu ve Batı arasındaki ticareti canlandırmak, bazı ticari imti­ yazlar elde etmek ve kısaca Ankara zaferini bildirmek ama­ cıyla yazdığı mektubu, iki hükümdar arasında daha yakın münasebetler kurulmasını amaçlar bir içerikle doldurmak ve belki de bu sayede Osmanlılara karşı, Hülagıl Han ve IX . Louis zamanında kurulmasına çalışılan bir ittifak ku­ rulması yönünde bir gayret sezilmektedir. Hiç kuşku yok ki iki hükümdar arasında akdedilecek olası bir anlaşma neticesinde artan ticaret hacminden, İpek yolunu takip eden kervanlarla birlikte Asya içleri­ ne uzanma fırsatı bulacak Dominiken tarikatı da avan­ tajlı çıkacaktı. Nitekim aynı dönem Asya kıtasındaki diyakozluklar ve piskoposlukların kontrolü konusunda Fransiskenlerle kıyasıya bir çekişme içine giren ve papa­ lıktan Ç in'dekiler dışında tüm kiliseler üzerinde mutlak yetki imtiyazı elde eden Sultaniye başpiskoposluğu için Timur'un ülkesinde serbest dolaşım özgürlüğü, tesir edebildiği alanın Hindistan' a ve Ç in'e dek genişlemesi anlamına geliyordu. Oysa Timur'un Kral VI. Charles'a hiçbir hediye gönder­ memesinden, bu ittifaktan fazla bir beklentisinin olmadığı 17

S ULTAN İ YELİ JOHAN NES

ve yalnızca ticareti canlandırma maksadı güttüğü sonucunu çıkarmak çok da yanlış olmasa gerektir. Keza kendisine biz­ zat elçi göndermiş olan Kastilya Kralı III. Enriq ue'ye kıy­ metli hediyeler göndermek suretiyle bu durumlarda kullan­ dığı diplomatik vasıtaların ne olduğunu açık etmiştir. O halde Johannes' in yaz dığı eseri de yine bu çerçevede; ileride kurulabilecek askeri-siyasi bir ittifak için kullanı la­ bilecek, Timur'u Fransa soylu çevrelerine daha yakından tanıtabilecek bir araç olarak değerlendirmek gerekir. Paris'te bulunduğu süre zarfında yalnızca Kral ile değil Burgonya Dükü gibi dönemin Fransa siyasetinde etkili di­ ğer aktörleriyle de görüşmüş ve büyük olasılıkla Timur'dan onlara ayrıntılı olarak bahsetmiş olan Johannes'in, eser­ de her ne kadar Timur'u kayırır, över bir tavır takınsa da dönemin diğer tipik eserlerinden farklı olarak yargılardan uzak ve tarafsız bir üslup benimsediği görülmektedir. Kimi fasıllarda Timur'un kişisel zevklerine, beğenilerine de deği­ nilmesinden; onun taltifini kazanacak hediyeler gönderil­ mesi yönünde Fransa soylularının teşvik edildiği hissedil­ mekte ve dolayısıyla yazarın elçilik görevinin maksatlarını aşarak yeni bir Fransız-Moğol ittifakı kurma gayesi güttüğü anlaşılmaktadır. Günümüze kalan kopyaların sayısının böyle spesifik bir eser için fazla olmasından, eserin ilgi uyandırdığı ve yay­ gınlaştığı anlaşılmaktadır. Tercümemizde bilinen dört nüs­ hasından üçünü esas aldık: Paris, BnF Français 1220 1 Paris, BnF Français 5624 Ghent, Universiteitsbibliotheek Ms. 4 18 18

TIMUR'UN SARAYlNDA

Bunlar içinde en erken tarihli olan BnF Français 1220 1 sayılı nüshayı3 çeviride, diğer ik isini karşılaştırma ve nüs­ halar arası farklılıkları göstermede kullandık . Ayrıca maddi hatalar ve bilgi yanlışlıkları söz konusu olduğunda döne­ min diğer kroniklerinden doğru bilgileri sunmaya çalıştık. Bunu yaparken mezkur bilgilerin Doğu kaynak larından sağlamaları nı yapmak gerektiğinde birbirine zıt iki kaynak­ tan; Şerefü ddin Ali Yezdi' nin Zaferndme'sinden ve İbn Ara­ bşah' ın Acd ibü'l -makdur 'undan yararlandık. Hülasa, eserin yazıldığı tarih ve koşullar itibarıyla içeri­ ğinin olduğu haliyle doğru kabul edilmemesi, yazarın güt­ tüğü politik ve dini amaçların göz önüne bulundurulması uyarısında bulunarak Sultaniyeli Johannes' in modern dil­ lere ilk tercümesini okuyucunun ve tarihçilerimizin beğe­ nisine sunuyoruz.

Ahmet Deniz Altunbaş

3

Çeviriye esas aldığımız ve Johannes'in eseri dışında Korykoslu Hayrnn'un Mo­ ğol tarihini konu edindiği Fleur des estoires de la terre d'Orient adlı eserini de içeren Paris, BnF Français 1 220 1 tasnif numaralı yazma, Burgonya Dükü Phi­ lippe le Hardi tarafından 24 Mayıs 1 403 tarihinde kopyalarrırılmış ve dükün kütüphanesine karılmıştır.

19

SULTANİYELİ JOHANNES

1398 yılında Mart ayında papalık fermanıyla Sultaniye pis­ koposluğ una getirilen İtalyan din adamı Johannes'in başpis­ koposluğ a atanmadan önceki yaşamına dair fazla malumat bulunmamaktadır. Bununla birlikte Papa XXII. I oannes'in 13 18 yılında Sultaniye başpiskoposluğ unun kurulmasına dair fermanında bu merkezi Dominiken tarikatına tahsis et­ mesinden, Johannes'in de aynı tarikata mensup bir din ada­ mı olduğ u tahmin edilmektedir. Johannes'in, 1 377 yılında Nahcıvan piskoposluğ una atanan Giovanni di Gallofo nte veya Latince adıyla Johannes de Galonifo ntibus olduğ una dair kimi görüşler bulunsa da konu tartışmaya açıktır. Johannes, 26 Ağ ustos 1398 tarihli papalık fermanıyla Sultaniye başpiskoposluğ una atanmış olmasına karşın, Fran­ sa Kralı VI. Charles ve İngiltere Kralı IY. Henry'ye gerçekleş­ tirdiğ i ziyaretlerde Tim ur' un gönderdiğ i itimat mektuplarını Farsçadan Latinceye tercüme ederken Sultaniye başpiskopo­ su unvanını muhtemelen diplomatik misyonun ve şahsının önemini olduğ undan fazla göstermek maksadıyla, "bütün Doğ u'nun başpiskoposu" unvanıyla değ iştirmiştir. Her ne kadar o tarihte Dominiken tarikatına Doğ u'daki tüm 21

S U LTA N İ YE L İ JOH A N N E S

piskoposluklar üzerinde kontrol sağ layan olağ anüstü yetkiler tanınmışsa da böyle bir unv an gerç ekte hiç var olmamıştır. 140 1 yılında elç i tayin edildiğ inden başpiskoposluk görev ini yine İtalyan bir din adamına, N icolo Roberti'ye dev reden Johannes'in bu tarihten, Av rupa saraylarına ger­ ç ekleştireceğ i seyahate başladığ ı 1402 yazına dek neler yap­ tığ ına dair yazılı kayıt olmamasına karşın, kaleme aldığ ı diğ er eseri Libellus de Notitia Orbis'te muhtemelen Batı'yla diplomatik mü nasebetlerin tesisi iç in Timur'un sarayında bulunduğ una işaret eden pasajlar yer almaktadır. Ankara Muharebesi'nden sonra beraberinde Timur'un hususi olarak Fransa Kralı VI. Charles'a ve oğ lu Miran Şah'ın tüm Av rupalı monarklara hitaben yazdığ ı mekt up­ larla birlikte yolculuğ una başlayan Johannes, Venedik v e İtalya'da bir süre bulunduktan sonra 1403 yılı Mayıs ayın­ da Paris'e ulaştı. Burada Kral VI. Charles'a yazdığ ı hususi mektubu sunan Başpiskopos, Fransa soylularınca ilgiyle karşılandı v e Timur'un kurmayı amaç ladığ ı ticari ilişkiler konusunda ciddi adımlar attı. Aynı günlerde tercümesini yaptığ ımız eseri kaleme alan Johannes daha sonra Lond­ ra'ya giderek Miran Şah'ın Av rupalı hükümdarlara hitaben yazdığ ı mektubu İngiltere Kralı iV. Henry'ye sundu. 1406 yılında Kral Henry' nin ticari ilişkiler kurulması yönündeki teklife olumlu baktığ ını gösteren cev abi mektubuyla bir­ likte İ ngil tere'den ayrılan Johannes Prusya'ya giderek bir müddet Töton şöv alyelerine misafi r oldu. Timur'un 1405 yılında v efatına müteakip ortaya ç ıkan taht mücadelesi v e kaos nedeniyle, ticari münasebetlerin geliştirilmesine yöne­ lik girişimleri boşa ç ıkan v e 14 1 O yılında Kırım' daki Cim­ baliensis ( Balaklav a) diyakozluğ una atanan Johannes' e iliş­ kin bundan başka bir yazılı v eri gü nümüze ulaşmamıştır. 22

1

TİMUR, MİRAN ŞAH VE FRANSA KRALI ARASINDAKİ YAZIŞMALAR

I. TİMUR'UN MEKTUBUNUN ORİJİNAL NÜSHASINDAN (FARSÇADAN) TERCÜMESİ

Fransa Kr alı' na (Rey di Fransa), dost u Emir-i Kebir Timur Gürgan'dan -ömrü uzun olsun- yüz bin selam ve işt iyakla. . . Duadan sonra, yüce emirin görüşü budur ki: Feri1 Fransis­ kes2 Rahip bu t arafa ulaşt ı ve hükümdarlarının mekt upla­ rını get irdi. Emir'in şan, azamet ve büyüklüğ ünü arz ett i. Çok memnun olduk. Ayrıca Emir (Timur'un) ç ok kala­ balık askerle yürüyüp Tanrı Teala nın yardımıyla sizin ve bizim düşmanımızı kalı r u perişan ett iğ ini t akrir ett i. Daha sonra Sult aniyeli Feri Covan Mar3 Hisya gö­ revlendirildi, [ burada] ne gerç ekl eşt iyse [ size] bildirir. Emir'den4 umuyoruz ki daima mekt uplarını göndersin, biz de o emirin selamet ini anlayıp t eselli bulalım. Ve dahi ge­ rekt ir ki t üccarlarınızı bu t arafa gönderiniz, burada onları muaz zez ve mükerrem t ut alım. Bizim t üccarlarımız dahi o tarafl ara geri dönsünler, onlar dahi muazzez ve mükerrem ----- --- ---- ·--

1

2

Rahiplere Latincede verilen "Frater" unvanının Farsça bozulmuş hili. Mektubun Latince nüshasında da bahsedilen ve Timur ile Fransa Kralı ara­ sında önceki yazışmaları taşıyan Franciscus Ssathru adlı rahip. Bu kişinin kim olduğuna dair başka hiçbir tarihi kayıt bulunmamaktadır.

3

Mar, başta Süryaniler olmak üzere Hristiyanlıkta Doğu kiliselerinde piskopos unvanı.

4

Burada Timur, Fransa Kralı'ndan "emir" olarak bahsederken, Johannes Latin­ ce çeviriyi yaparken bunu "melik" ve "sultan"a dönüştürmüştür.

25

S U LTA N İ YE L İ JOHA N N E S

tutulsunlar. Ve bunlara kimse zorluk çıkarmasın. Zira dün­ ya tüccarlarla bayındır olur. N iye onlara zorluk çıkaral ım ki! Devlet( iniz) yıllar boyunca huzur içinde olsun. Vesselam. Yazımı 805 hicri yılı Muharrem ayı başında tamamlandı.5

5

Mekcubun rercümesi, Fransa Ulusal Arşivi'nde cuculan Farsça orijinalinden Mehmeı Arıkan ve Abdullah Oka! ıarafından yapılmışıır.

26

II. ANTOINE ISAAC SILVESTRE DE SACY'YE GÖRE TİMUR'UN GÖNDERDİGİ MEKTUBUN JOHANNES TARAFINDAN YAPILAN VE ORİJİNALİNDEN BÜYÜK ÖLÇÜDE SAPTIRILMIŞ LATİNCE TERCÜMESİ

Hac est copia sive sententia litterae magnifici domini 7hemur­ bey, quam misit serenissimo regi Francia, trans/ata de persico in latinum, 7hemur Kurankan Sosumus. Serenissimo ac victoriosissi­ mo, et amico Altissimi, utilissimo mundo, victoriosissimo be/­ forum magnorum, MELICH et SOLTHAN, Francorum regi ac multarum aliarum nationum, salutem et pacem dico. Op­ tamus statum vestrum audire semper in bonum, sicut de veris amicis; sicut nomen vestrum diffesum est usque ad longinquas partes, et famam inter omnes reges, audivimus per Jratrem ]o­ hannem, archiepiscopum totius Orientis, qui alias etiam missus ab aliquibus Francis ad me, et consimiliter per Jratrem Fran­ ciscum Ssathru, de extensione domini vestri in multis partibus, et specialiter in hiis (sic), ut nuper audivimus dum essemus in Turchia, et plus, et de utilitate mercatorum et omnium alio­ rum, de magnificentia, potentia et ordine in curia vestra non modicum laetati sumus, et qua audivimus de inimicitia vest­ rotum cum 7hurco Baazato, licet in !ege et in fide sit mecum, tamen quia non servavit pactum meum et cum meis amicis, ideo disposuimus destruere ipsum, et inducti per dictos Jratres et per promissiones vestrorum subditorum, contra ipsum ini­ micum vestrum et nostrum ad partes 7hurchiae accessimus, et, Deo juvante, ipsum Baazitum et totam patriam suam in brevi 27

S U LTA N 1 YEL1 J O H A N N ES

annichilavimus; et, ut consuetudo est magnorum principum et amicorum intimarefacta magnalia ita, quare ad vestram mag­ nificentiam dictum johannem archiepiscopum destinavimus, ut statum et conditiones nostras et cetera quae gesta sunt in partibus istis, et circa inimicum vestrum, et de amore et unitate quae circa vestros egimus ac causa multarum utilitatum hiis (sic} diebusfuimus, et totum ad honorem et amorem vestrum et vestrorum hic latius infarmabit, et dicet, quem tanquam vest­ rum et nostrum recommandamus, ac ipsum audite tanquam fide dignum, excepto in causis fidei. Cupientes de bono statu vestro audire, et vestros ad nostras partes, et nostros ad vestras, sicut tempore bonorum praedecessorum amodo ire et redire, ut vestrae et nostrae magnificentiae cedat ubique ad nominis lau­ dem et patriae mercatorum utilitatem. Sicut nunc praesentiali­ ter cernitur securitas mercatorum vestrorum in partibus nostris. Cetera gesta etfacta et dicenda dictas archiepiscopus dicet, quia magno tempore fuit in istis partibus, et novit mu/ta. Datum circa Sebastum, die prima mensis moharram, anno Machumeti octingentesimo quinto. Bu, haşmet li Timur Bey'in yüce Fransa Kralı'na gön­ derdiğ i, Farsçadan Lat inceye t ercüme edilmiş mekt ubun kopyası veya mealidir. Timur Küregen Sosumus. Yüce ve muzaffer, haşmet li dost umuz, cihanın en yararlısı, en büyük savaşların muzaf­ feri, MELİK ve SULTAN , Fransa ve başka birçok ulusların kralına selam ve esenlik dilerim. Dileğ imiz odur ki, haki ki dost larımızın daima afi yett e olduğ unu duyalım; namınız ve öt eki krallar arasındaki şöhret inizi, kimi Franklar t arafın­ dan daha evv elden gönderilen büt ün Şark'ın başpiskoposu Birader Johannes vasıt asıyla ve aynı şekilde yakın zaman28

T İ M U R 'UN SARAY I N D A

da Türkiye'de bulunduğ umuz sürede Birader Franciscus Ssathru vasıtasıyla tüccarların faydasını ve diğ er her şeyi, sarayınızın azame tini, kudretini ve nizamını işittik, ziyade­ siyle hoşnut olduk. Ve benimle akit ve sulh içinde olan an­ cak benimle ve dostlarımla yaptığ ı akde uymayan Türk Ba­ yezid ile aranızdaki düşmanlığ ınızı da duyduk, bu nedenle onu yok etmek icap etti ve yu karıda adı anıl an biraderlerin gösterdiğ i ve sunulan vaatleriniz üzerine, sizin ve bizim düşmanımızın üzerine, Türkiye diyarı üzeri ne yürüdük ve Tanrı'nın inayetiyle Bayezid'i ve tüm ülkesini kısa zamanda dize getirdik. Büyük hükümdarların işledikleri büyük yi­ ğ itlikleri dostlarına anlatmaları adettendir, bu nedenle adı geçen Başpiskopos Johannes'i zat- ı şahanenize elçi atıyoruz, böylece hal ve ah valimiz ve bu ülkede yaptığ ımız diğ er sair şeyleri, düşmanınıza dair hususları, sizinkilere dair duydu­ ğ umuz sevgi ve ittihat ile zamanımızda bunlardan elde edi­ lecek sayısız faydayı, şerefiniz ve sevginize dair her şeyi geniş şekilde tarafınıza iletecek ve sizinkiler ( sizin tüccarlarınız) ve bizimkileri ( bizim tüccarlarımız) nasıl göndereceğ imizi anlatacak. İnanç meseleleri hariç, itimada layık olduğ un­ dan bu zatı dinleyesiniz. İyi haberlerinizi işitmeyi arzular, bundan böyle sizinkilerin topraklarımıza ve bizimkilerin sizin topraklarınıza eski güzel zamanlardaki gibi gidip gele­ bilmesini, sizin ve bizim saltanatımızın, şanlı adımızın her yerde yayılmasını, tüccarların yurtlarımıza faydalı olmasını arzularız. Şu anda tüccarlarınız için topraklarımızda emni­ yet tesis edilmiştir. Adı geçen başpiskopos bu topraklarda uzun süre kaldığ ından; vaki olan, yapılan ve söylenen diğ er şeyleri anlatacaktır. Sivas, Muharrem ayının birinci günü, hicretin sekiz yüz beşinci yılı. 29

III. MİRAN ŞAH'IN JOHANNES ARACILIGIYLA AVRUPALI HÜKÜMDARLARA GÖNDERDİGİ MEKTUBU

Haec est copia sive sententia litterae domini Amirra Miranxa, trans/ata de persico in latinum. Miranxa Curancan Sosumus. Electis in fide Xpanorum, dilectis a Deo omnipotente, magnificis regi.bus, principibus, communitatibus et dominis Francorum, sive Xpanorum, salu­ tem dico cum omni amore, et notum facimus vobis quia sicut velletis ita et invenietis, et omnia secundum vestra beneplacita erunt, quia ista scriptura in mense zucarnan scripta Juit in sa­ lutem et pacem et amorem amicorum, et omnia quae a Deo procedunt in bonum. Et causa huius fuit informatio Johannis archiepiscopi totius Orientis, quia ipsum prius misi cum nostris litteris ad duas vestras civitates famosissimas Januam et Veneti­ as, et inde portavit in mu/tas et gratas informationes de vestris magnificentiis. lnterim vero venit frater Franciscus Ssathru, et gratantes susceptus a vobis, et propter informationes ipsorum, magnificus genitor noster et nos quasi inclinati ad amorem vest­ rum et vestrorum mu/ta faceremus sicut et fecimus, quia per inductionem ipsorum potentissima potentia nostra Juit excitata contra inimicum nostrum et vestrum, et ipsum debellavimus et destruximus, et adhuc faciemus ut audietis, et de hoc gratias Deo agimus, et petimus ut amor inter vos et nos augmentetur. Et geni­ tor noster, videns fidelitatem dicti archiepiscopi ad nos et ad vos, 30

Tİ M U R 'U N SARAYI NDA

ipsum ad vas destinavit, ut, quasi amnia nascens, vas informabit tam de patentia invictissima quam de gestis et factis, et etiam de utilitate istarum partium. De mercataribus autem valumus quad secure transeant ad nas, sicut et nunc sunt securi, et quad nastri apud vas et vestri apud nas sint securi; et si inter nas est differentia fidei, tamen in hac mundo amarem salvare debemus prapter uti­ litatem multarum et specialiter mercatarum. Cetera gesta facta dicenda dicet dictus archiepiscapus, et idea ipsum tanquam fide dignum exaudite, et prapter /,abares suas multiplices ipsum hana­ rate sicut et nasfacimus. Datum prape Sebastum, mense ut supra, anna Machumeti actingentesima quinta. Bu, Emir Miran Şah'ın mektubunun Farsçadan Lat in­ ceye tercüme edilmiş kopyasıdır. Miran Şah Curancan Sosumus. Hristiyan inancının se­ çilmiş, her şeye gücü yet en Allah' ın sevgili kulları, büyük krallar, hükümdarlar, Fransızların veya Hrist iyanların ef en­ dileri, sizleri t üm sevgimizle selamlar ve sizlere böylelikle dileğ imizi ve tasarımızı bildiririz, hoşnut olasınız, işbu yazı Zucarnan ( Zilkade) ayında yazıldı, dost larımıza ve Allah'a iyilikle muamele edenlere esenlik, huzur ve sevgi dileğ iyle. Bu mekt ubun sebebi, iki meşhur şehriniz Ceneviz ve Vene­ dik' e evvelden mektuplarımızla gönderilmiş olan tüm Do­ ğ u' nun başpiskoposu Johannes'in, azametinize dair getirdi­ ğ i sayısız memnuniyet verici bilgilerdir. Bu zaman zarfında Birader Franciscus Ssathru gelmiş ve size dair sevindi rici malumatlar sunmuştur, yüce babamız ve şahsımız sevginize mütemayil olduğ umuz üzere, yapmış olduğ umuz gibi kud­ ret imizi sizin ve bizim düşmanımıza karşı hareket e geçirdik ve ona boyun eğ dirip yok ett ik ve ayrıca işit eceklerinizi, 31

S U LTANİYELİ JOHANNES

Allah' a şükürler olsun, sizin ve bizim aramızdaki muhab­ beti artıracak şeyleri yapacağ ız. Ve adı geçen başpiskoposun bize ve size sadakatini gören babamız, bu zatı size gönderdi, hemen her hususu bildiğ inden, yenilmez kudretimiz, vaki olan şeyler ve hususlar ile ayrıca bu toprakl arın faydalılığ ı konusunda size malumat verecek. Öte yandan tüccarların, şu anda güvende oldukları gibi ülkemize güven içinde gir­ melerini istiyoruz, bizimkiler sizin nezdinizde ve sizinki­ ler bizim nezdimizde güven içinde olsunlar ve aramızda inanç farkı da olsa bu dünyada sevgi, bilhassa çoğ unluğ un menfaati ve tüccarların faydası halas olmalıdır. Adı geçen başpiskopos itimada layık biri olduğ undan, vaki olan, söy­ lenen diğ er şeyleri anlatacaktır, bizim yaptığ ımız gibi siz de sayısız gayretlerini şerefl endiriniz. Sivas, yukarıda belirtilen ayda, hicri sekiz yüz beş senesinde yazıldı. 6

6

Hicri 805 yılının Zilkade ayı, miladi 23 Mayıs ile 22 Haziran 1 403 arası bir süreyi içine aldığından ve bu rarihlerde Johannes çokran Avrupa seyaharine çıkmış olduğundan, buradaki rarihlendirmenin doğru olmadığını düşünüyo­ ruz. Muhremelen 804 yılı olmalıydı.

32

iV.

FRANSA KRALI VI. CHARLES'IN TİMUR'UN MEKTUBUNA YANITI

Carolus, Dei gratia, Francorum rex, serenissimo ac victoriosissi­ mo principi Thmyrbeo, salutem et pacem. Serenissime ac victo­ riosissime princeps, nec legi, necfidei repugnat, aut est dissonum rationi, quin potius utile cemendum est, reges ac dominos tem­ porales, etsi credulitate sermoneque discrepent, civilitatis benevo­ lentia et amiciticae nexu invicem faederari, ubi per id maxime pax atque tranquilitas redundet ad subditos. Et hine est, sere­ nissime ac vittoriosissime princeps, quod, cum litteras vestrae celsitudinis per fratrem johannem archiepiscopum totius Orien­ tis recepimus, quibus nobis salutis eulogi,um impertiri voluistis, ac de nostri status continentia et regni commoditatibus pariter informari, nichilominus intimare victoriam quam, Altissimo concedente, obtinuistis de Baazito, nobis ad complacentiam hoc cessisse noveritis non modicam, praecipue coadjuncto quod magnifcentiae vestrae gratum erat mercatores nostros et ceteros Xpanos cum subditis vestris posse commercia de cetereo simul contrahere, et mercantias suas sine impedimento mutuo exercere et agere, necnon ad terras et ditiones vestras accessum amodo ha­ bere plenarium, veluti tempore bonorum praedecessorum nostro­ rum, ut verbis vestris utamur, foitfactum; de quo magnas vobis gratias rependimus atque grates, animo libenti comimiliter an­ nuentes, ac vice volentes reciproca, ut vestri ad terras et dominia 33

S U LTA N İ Y E L İ J O H A N N E S

nostra secure venire ac mercari, sicuti nostri in partibus vestris, possint, quemadmodum haec et alia quam mu/ta quae praefatus archiepiscopus audivit cernereque potuit in hoc regno, si libeat, referet viva voce, cui in praemissis credere ac recommissum ha­ bere, ob merita suae fidelitatis precumque nostrarum interven­ tu magnificencia vestra ve/it: quae nobis de suis successibus ad nostram consolationem rescribat, per quotquot de vestris ad istas regiones continget declinare. Demum vestrae magnficentiae reg­ raciantes de civilitatibus et amicitiis multis, plurimis Xpanis per majestatem vestram Jactis et impensis, nos ojferentes vestrorum opportunitatibus, ubi casus posceret, ad aequalia ve/ majora. Datum Parisiis, die junii quindecimo, anno Domini nostri ]hu Xpi millesimo quadringentesimo tertio. Tanrı'nın inayet iyle Fransızların Kralı Charles't an yüce ve muzaffer hükümdar Temir Bey'e selamlar ve esenlikler. Yüce ve muzaff er hükümdar, safl ık ve vaazlar t am aks ini söylese bile kralların ve dünyanın efendilerinin, t ebaala­ rının daha fazla esenlik ve huzur bulması için iyi niyet li devlet yönet imi ve dost luk ile itt ifak edip birbirlerine bağ­ lanmaları ne kanuna, ne dine, ne de akla t ers düşer, t am t ersine fa ydalıdır. Yüce ve muzaffer hükümdar, hil böyley­ ken t üm Doğ u'nun başpiskoposu Johannes vasıt asıyla gön­ derdiğ iniz, bize selamlarınızı, iyi dileklerinizi sunduğ unuz, durumumuzu ve aynı şekilde krallığ ımızın ahvalini sor­ duğ unuz, bununla birlikt e yüce Tanrı'nın Bayezid'e karşı bahşett iğ i zaferinizi haber veren yüce mekt uplarınızı aldık, bundan ne kadar hoşnut olduğ umuzu bilesiniz, bilhassa bizim t üccarlarımızı ve diğ er Hrist iyanların t üccarlarını şa­ hane himayeniz alt ına almanız ve mallarının bundan böyle hiçbir mani olmaksızın karşılıklı gidip gelmesi, at alarımı34

T İ M U R'UN SARAY I N D A

zın güzel zamanlarındaki gibi tüm topraklarınız ve mülk­ lerinize ulaşım imkanı tanınması sözlerinizi memnuniyetle karşıladım, buna karşılık size sonsuz teşekkür ediyoruz, aynı şekilde hüsnüniyetle mukabele edip sizin tüccarlarınız da, bizimkilerin sizin ülkenizde olduğ u gibi, güven için­ de topraklarımıza ve mülkümüze gelip ticaret yapabilirler, mezkur başpiskopos bunu ve krallığ ımızda daha bi rçok farklı şeyi dinledi, dilerseniz bunları geri gönderildiğ i za­ man bizzat kendi ağ zıyla anlatır, liyakati nedeniyle inanıp yeniden görevlendirmeniz durumunda, yüce zatınızdan sa­ dık ricalarımızı dikkate almanızı rica edecek: Olumlu ceva­ bınızla huzur bulmayı niyaz eder, ne kadar çok olursa olsun sizinkilerden buraya gelenleri karşılayacağ ımızı bildiririz. Son olarak nezaket ve sınırsız dostluk, alicenaplık gösterdi­ ğ iniz birçok Hristiyan için, durum gerektirdiğ inde eşdeğ er veya daha fazla miktardaki imka nlarınızı bizlere sunduğ u­ nuz için, zat-ı şahanelerine minnettarlığ ımı sunarım. Paris, on beş Haziran bin dört yüz üç.7

7

Mhnoire sur une correspondance inedite de Ta­ mer/an avec Charles Vl, Memoires de l'institut royal de France, 1 822, s. 474.

Amoine Isaac Silvesrre de Sacy,

35

2

TİMUR VE ELÇİSİ HAKKINDA DÖNEMİN MUHTELİF KRONİKLERİNDE VERİLMİŞ BİLGİLER

I. Vl. CHARLES DÖNEMİNİ KONU ALAN PARİS, BNF LATİN 5959 TASNİF NUMARALI

CHRONIQUE DU RELIGIEUX DE SAINT DENYS KRONİGİNDE TİMUR'UN GÖNDERDİGİ MEKTUPLA ALAKALI KISIM (s. 7V. sR):

De litteris a Tambel/,ano regi missis. Circa eciam idem tempus, quidam episcopus orientis, or­ dinis Jratrum predicatorum, a Tambellano magno rege Tar­ tarorum missus, ad regem veniens domini sui apices presen­ tavit, qui magno regi Francie et christianorum potentissimo mittebantur. in ipsis Tartarus inserebat super omnes occiden­ tales reges fomam regis Francie audivisse, et ideo specialiter ajfectabat aliqua scire de magnificencia status ejus ac milicie regni sui. Addebat et seipsum magnificans quomodo magnam partem Orientis occupaverat viribus, Basitam que adversari­ um nominis christiani precipuum, regis et regni Francie, in campo debellaverat et captivatum tenebat de quo sicut esti­ mabat, rex congaudere debebat. in calce autem verborum sibi ojferens in cunctis promptum subsidium, ipsum amicabiliter rogabat ut more predecessorum suorum, mercatores terre sue per regnum Francie merces peregrinas et communes deferentes dulciter vellet tractaro. Que cum dictus episcopus coram rege et suis illustribus prudenter exposuisset, multis mediis ostendit quod si acquiescerent predictis, mu/ta commoda temporalia inde sequi poterant. Que rex libenter annuit, et nuncium re­ misit dotatum muneribus. 39

S ULTAN İ YEL İ JOHAN N E S

Timurlenk'ten Kral' a hitaben mektup. Aynı günlerde, doğ udan Tatarların büyük hükümdarı Tambellano'nun Fransa Kralı'na gönderdiğ i, Dominiken tarikatı biraderlerinden bir piskopos Fransa'ya geldi ve Kral'a, efendisinin Fransa Kralı ve Hristiyanlığ ın en kud­ retli hükümdarlarına hitaben yolladığ ı mektubu sundu. Aynı Tatar mektupta, Batı'nın tüm hükümdarları arasında en ç ok Fransa Kr alı'nın namını işittiğ ini, sarayının ve kral­ lığ ının haşmetini öğ renmeyi ç ok arzuladığ ını söyledi. Son­ ra, kendisini methederek, Doğ u'nun büyük kısmını fet­ hettiğ ini, mümtaz Hristiyan adının baş düşmanı Basitam'ı (Bayezid) dize getirip esir aldığ ını ve bu havadisin Fransa Kralı'nı ve krallığ ını memnun etmesini umduğ unu söyle­ di. Mektubunu, ona hizmetlerini sunarak bitirirken, selef­ leri gibi Fransa Kral lığ ı' o da ticaret yapmaya gelecek Tatar tüccarlara iyi muamele edilmesini dostane bir şekilde rica etti. Piskopos, bu arzusunu Kral'ın ve saraydaki beylerin huzurunda sunduktan sonra, efendisinin teklifle ri kabul edilecek olursa, bundan kral lığ ın da oldukç a menfaat elde edeceğ ini uzun uzadıya anlattı. Kral bu istekleri kabul etti ve elç iyi yanına hediyeler katarak geri gönderdi.

40

II. SULTANİYELİ JOHANNES'İN ESERİNİ FRANSIZCADAN LATİNCEYE TERCÜME EDEN VE CHRONOGRAPHIA REGUM FRANCORUM ADLI KRONİGİNE DAHİL EDEN ANONİM YAZARIN ESERE GİRİZGAHI ( CHRONOGRAPHIA REGUM FRANCOR UM, T OME 3, S. 205) .

Anno sequenti MCCCC iii in mense maii venit Parisius a Te­ mur"1no missus quidam de ordine Fratrum Predicatorum, por­ tans litteras credencie patentes scriptas litteris aureis et sigil"1tas parvo sigillo ejusdem Temur"1ni. Hic Jrater in modum Greci, li­ cet Ytalicus natione esset, ipso testante, habebat barbam magnam et albam, seque dicebat archiepiscopum esse Soltanie civitatis, que, ut ipse dicebat, est in regione Persidis; proposuitque coram rege et quinqui ducibus, Biturie, Burgundie, Aurelianensis, Bor­ boniensis et Britannie ac multis aliis de sanguine et consilio regali in capel"1 hospicii rigis, dicens quod propter duo venerat: Primum ad significandum regi triumphum Temur"1ni contra Baizacum, hostem Crucis Christi; quo victo et in car­ cerem retruso, ipse Temur"1nus liberos ahire dimiserat omnes Christianos, quos prefatus Baizacus vinctos detinebat; et si quos iterum inveniret, paratus erat ipsos ahire liberos permittere. Secundum vero ad eonsiderandam regalem majestatem quam fide/iter et juxta suum posse re"1turus erat Temur"1no, domino suo. Dixit ulterius quod sua legatio duas christiane re­ ligioni conferebat utilitates: prima ut mercatores utriusque secte possent fibere seu pacifice ducere ac reducere suas mercimonias; secunda vero ut ab eodem regi et ducibus suprascriptis manifes­ taretur verbo ve! scripto. 41

S U LTAN I Y E L I J O H A N N E S

De hoc quippe Temurlano idem archiepiscopus Sol- tanien­ sis Parisius pluribus personis particulariter multa narravit, que eciam quibusdam litteraliter in modum libelli in gallico scripti tradidit, cujus exemplar, de verbo ad verbum in latino transla­ tum, talia continebat: 1403 yılının Mayıs ayında, Temurlano'nun gönderdiğ i bir Dominiken birader, beraberinde al tın harflerle yazılmış ve Temurlano'nun mü hrü nü taşıyan itimatname ile birlikte Paris'e geldi. Bu birader Grek itikadından (Ortodoks) olup, kendi ifadesine göre İtalyan milletindendir, yüzü nde gü r, ağarmış sakalları vardır ve kendi dediğ ine göre İran toprakla­ rındaki Sultaniye şehrinin başpiskoposudur, bizzat Kral'ın ve beş dü kü n , Berry, Burgondiya, Orleans, Bourbon, Brenton­ ya dü klerinin, daha birçok asilzadenin ve kraliyet şapeli erka­ nının huzuruna çıkmış ve iki amaçla geldiğ ini söylemiştir: Birincisi Kral'a Temurlanus'un, İsa nın haçının dü şma­ nı Baizacus karşısında kazandığ ı zaferin haberini vermek­ tir; bu Tamerlanus, mağ lup edip hapsettirdiğ i Baizacus'un önceden esir aldığ ı tü m Hristiyanları serbest bırakıp gön­ dermiş ve yine bulduğ u takdirde onların da serbestçe ayrıl­ malarını sağ lamaya hazır olduğ unu söylemiştir. İki ncisi, efendisi Temurlano' nun kudretini sadakatle ve yakınlıkla haşmetli Kral'ın dikkatine sunmaktır. Ayrıca sefaret görevinin Hristiyanlık dinine iki fayda sağ layacağ ı­ nı belirtmiştir: İlki tü ccarların mallarını serbestçe, olaysız şekilde getirip götü rebilmeleri, ikincisini ise krala ve adı yukarıda yazılı dü klere şifahi ve yazılı olarak ifade etmiştir. Aynı Sultaniye Başpiskoposu, Parisli birçok kimse­ ye Temurlano'ya dair çok şeyler anlatmış ve aynı şeki lde Fransızca kaleme al ınmış bir kitap sunmuş olup, Latinceye kelimesi kelimesine tercü me edilmiş bir örneğ i buradadır. 42

3

TİMUR'UN NİZAMI ORDONNANCES de TEMIR BEY Sultaniyeli Johannes

I. TEMİR BEY'İN' HAKiMİYETİ2

Bu senyör başlangıçta yoksul, düşük mertebeden bir soy­ luydu, köklü bir soydan gelmesine rağ men emri altında Timur'un adının celaffuzu, 1403 yılında Fransa Kralı VI. Charles'a gönderdiği mekcubun Sulraniyeli Johannes'in cercümesinde de bu şekildedir. Fransa Milli Kütüphanesi'nde saklanan Paris, BnF Français 1 220 1 ve Paris, BnF França­ is 5624 tasnif numaralı nüshalarda yazım "Temirbey" iken, Belçika Ghenc Üniversitesi Kücüphanesi'nde, Ghenc Universiceicsbibliocheek Ms. 4 1 8 casnif numarasıyla tutulan nüshada ismi "Themurbe" olarak yazılıdır. Kastilya Kralı III. Enrique'nin elçisi Ruy Gonzales de Clavijo ise seyahacnamesinde mecnin

muhtelif yerlerinde ''Tamur bec", "Tamorlan" ve "Tamorbec" adlarını kullan­ mışcır. Timur'un Ankara Muharebesi'nden sonra Enrique'ye gönderdiği mek­ ruhun İspanyolca cercümesinde ise adı "Taborlan" olarak dönüşcürülmüşcür.

Carta que enbio el Taborlan al rıry don Enrrique de buena memoria el segundo

. . .

bkz. Paris, BnF Espagnol 2 1 6. s. 72r. Chronographia Regum Francorum adlı kronikce ise cucarlı şekilde "Temur Bey" adıyla bahsedilmektedir. İcalyan vakanüvis Giorgio Scella, Annales Genuemes isimli kroniğinde "Hemir Asach" veya "Tamborlanus", başka bir nüshada "Thomir" ve "Themisasach" olarak adlandırmakcadır:

Jhalabi videlicet Teurcrorum dominus, imperatoris Grecorum, Januemium et ali­ orum christicolarum partium orientis hostis iniquus et prepotem valtie, et alius potentior dominus qui mundo noscatur Hemir Asach (1hemirasach) sive Tambor­ lanus vocatus. [Grek lmparacoru, Cenevizliler ve İsaya inanan diğer Doğu milletlerinin kud­ retli ve çok vicdansız düşmanı Çelebi, yani Tıirklerin efendisi; cihanın bir diğer kudrecli efendisi Timurlenk de denen Emir Aksak'cır (Aksak Timur).] bkz. Ge­ orgii Scellae, Annales Genuenses, Rerum icalicarum scripcores, c. XVII , s. 1 1 94. "Hemir Asach" ve "Aksak Timur" benzerliği gözlerden kaçmamalıdır. Bu, kro­ nik yazarının Timur hakkındaki bilgileri Türk kaynaklardan edinmiş olabile­ ceğine dair ipucu vermekcedir. 2

Ghenc, Universiceicsbibliocheek Ms. 4 1 8 casnif numaralı nüshanın başlığında, Fransa Milli Kücüphanesi' ndeki nüshalardan farklı olarak Le commencement de

45

S U LTAN İ YE L I J O H A N N E S

sadece altı adamı vardı. Daha sonrasında gençliğinde bilge­ liği ve şeytanca ilmi sayesinde yanına yedi genç3 daha kattı ve zalimliğiyle, başka bir deyişle soygunculukla, hayvan ve başka şeyler çalarak mülküne mülk katmaya başladı. Böyle­ likle yanındaki yoldaşlarının sayısı kırkı buldu ve o günden sonra adar,4 yük hayvanları, kaleler ve arazileri yağmalayıp ele geçirdi. Bu şekilde ordusunun sayısını Refuge Kalesi'ni5 zapt edecek kadar artırdı, topladığı bütün ganimetleri, soy­ duğu bütün malları buraya koydu. Ve böylece ele geçirdiği kaleleri, şehirleri ve toprakları günden güne çoğalttı. Büyük Moğol İmparatoru' nun, yaptığı soygun ve hay­ dutluklardan ötürü kendisine öfkelendiğini gören Temir Bey, dosdoğru Moğol İmparatoru'na düşman ve hasım olan Ke­ mer Hristiyanı Çin İmparatoru'nun huzuruna çıktı.6 Temir /,a domination de 7hemurbe autrement appele TiımurUın (Tanmrlan da denilen

lhemurbe'nin hilimiyeci b�lıyor) yazılıdır. Çalışmamızda dikkace almadı­ ğımız bir diğer nüsha, Berkeley, California Üniversicesi, Bancrofc Kütüpha­ nesi'nde MS UCB 1 73 casnif numarasıyla muhafaza edilen ve daha ileri bir carihte kopyalanan el yazmasında ise b�lık Cy commance la vie du Tiımborlant

dit et nomme autrement Temurbey şeklinde atılmıştır. 3

Ruy Gonziles de Clavijo seyahamamesinde Timur'un soylu fakat yoksul bir aileden geldiği bilgisini verirken, Johannes'in eserindeki gibi ilk zamanlar et­ rafında dört-beş adı adamı olduğunu yazar.

4

Chronographia Regum Francorum adlı kronikce "adar" yerine camelm (develer) sözcüğü kullanılmışm (s. 207).

5

6

Hem Fransızca nüshada hem de bu nüsha esas alınarak Lacincesi neşredilen Ch­ ronographia'da yer almasına karşın bu kalenin hangi şehir olduğu belli değildir. Fransızca mecindeki Chrestiens de /,a Seincture ve Latince Christianus de secta cinctorii ifadesinin kökeni Doğu Hrisciyanlarının Müslüman ülkelerde tak­ mak zorunda oldukları bir kemerden gelmekcedir. Kutsal topraklara gelen İrlandalı seyyah Symon Semeonis, ltinerarium Symo­

nis Semeonis ab Hybernia ad Terram Sanctam adlı seyahamamesinde, bunlara ilişkin şu nocu düşmüşcür:

Sepedicti autem ribaldi omnes Christianos occidentales appellant Frangy, Grecos vero Romy et jacobitas, qui sunt Christiani de cinctura, Nysrany, id est Nazare­ nos, et omnes religiosos cujuscumque ordinis Ruben, id est monachos in plurali,

46

T l M U R ' U N SARAY I N DA

Bey bu Hristiyan imparatora öyle şeyler söyledi ki karşılı­ ğında İmparator'dan kalabalık bir ordu aldı. Bu orduyla yu­ karıda adını verdiğimiz Moğolların imparatorunun elindeki geniş toprakları fethetti ve bilhassa İmparator'un ülkesinin doğusundaki Semerkant şehrini ele geçirdi. Ve bundan sonra mezkur Hristiyan imparatorun askerlerini geri gönderdi. Bu şekilde Temir Bey'in saldırısına uğrayan ve toprak­ ları elinden alınan Moğol İmparatoru, hasmı Temir Bey'in üzerine yürümek için çok güçlü bir ordu topladı ve ona elçi göndererek ya savaşa hazırlanmasını ya da Moğol İmpara­ toru' na boyun eğmesini buyurdu. Eğer itaat etmeyi seçerse, İmparator onu büyük bir bey yapacaktı. Temir Bey kendisine doğru elçilerin geldiğini görünce İmparator'un gücünden çekindiği için aklına bir hile geldi ve yatağına girerek hasta taklidi yaptı. Düşmanını ve gön­ derdiği elçileri nasıl kandırabileceğini tasarlamaya başladı. in singulari vero Racheb, id est monachum, judeos autem Lihud, et alio nomine Kelb, id est canes. (Bu kafirler, tüm Batılı Hristiyanlara "Frank", Greklere " Rumi" ve Kemer Hristiyanı olan Yakubilere "Nisr:i.ni" derler ki bu "Nasıralı" demektir ve tüm tarikatlardan din adamlarına çoğul "ruben", tekil olarak " keşiş" anlamında "rahip" derler. Yahudiler "Lihud" veya " Kelb"dir ki bu da " köpek" anlamına gelir.) bkz. Cambridge, Corpus Christi College Library MS 407,

s.

1 2r.

Salerno Başpiskoposu Arnaldus Royardi, De statu, conditione ac regimine mag­

ni Canis adlı eserinde Kubilay Han'ın kurdurduğu Hanbalık şehrinde çok sa­ yıda Nastlıri Hristiyan bulunduğunu not eder.

Est autem quoddam gmus christianorum qui Nastorii appellantur. Tmmt autem ri­ tum quasi Grecorum. ipsi non obediunt ecclesie Romane, sed imitantur aliam sectam et invidentfratribus minoribus et ceteris christianis qui ibi sunı obedimtes Ecclesie. (Orada Nasrlıri denen Hrisriyan insanlar bulunur. Bunlar Greklerinkine ben­ zer bir dine inanırlar. Roma kilisesine iraar ermez başka bir mezhebi rakip ederler, Minoric biraderlere ve oradaki kiliseye itaat edenlere körü gözle bakar­ lar.) bkz. Frankfun, Universitarsbibliochek, Ms. Barch. 7 1 , s. 1 29v. Aynı şekilde Ruy Gonziles de Clavijo seyahatnamesinde Karay veya Çin im­ paratorunun elçilerinin Hristiyan olduklarını belirtmiştir.

47

S U LTA N 1 Y E L1 JO H A N N E S

Ve uzun süre düşündükten sonra bir yaban domuzunun kanını getirtip içti.7 Yaban domuzunun kanından bolca içtikten sonra derhil elçileri huzuruna getirtti ve okumak için geldikleri mesajı okuttu. Daha sonra elçiler salonuna girer girmez derhil bir tas getirtti ve bu elçilerin gözlerinin önünde içtiği kanları kusmaya başladı. Elçiler bu kanı onun kanı zannettiler. Gördükleri üzerine onun bu hastalıktan asla kurtulamayacağı ve kesinlikle ölmeye mahkum olduğu yanılgısına kapıldılar. Daha sonra elçilere korkmadan ülke­ lerine dönebileceklerini söyledi. Elçiler Temir Bey' in ölmek üzere olduğunu görüp geri gittiler. İmparator bu haberi alınca çok sevindi ve rahatlayıp askerlerini, onların karılarını ve çocuklarını evlerine geri gönderdi. İmparator'la birlikte çok

az

sayıda adamı kal­

mıştı, İmparator karıları ve çocuklarıyla kendini eğlenceye vurdu. Temir Bey elçilerin gittiğini gördükten sonra aniden yatağından kalktı ve emrindeki bütün kuvvetleriyle İmpa­ rator'un peşine düştü. Temir Bey onu, yanında yukarıda söylemiş olduğumuz gibi çok az askeriyle, karıları ve çocuk­ larıyla birlikte eğlenirken buldu. Temir Bey kılıcını kaldırdı ve İmparator'u öldürüp İmparator'un soyundan gelen karı­ larından birini kendisine eş olarak aldı, İmparator'un tüm kızlarını oğullarıyla evlendirdi, yanına aldığı Soltamacuch8 7

Şerefüddin Ali Yezdi, Zıferruime'de buna benzer bir olaydan bahsecmekcedir. Şerefüddin'e göre Timur, amcası Hacı Barlas ve Beyazıd Celayir'in kendisine karşı bir komplo kurduklarından kuşkulanıp onlarla birlikce olduğu bir gün burun kanaması caklidi yaparak yanlarından uzaklaşmıştır. bkz. Şerefüddin Ali Yezdi, Zıferruime, c. 1, çev. François Pecis de la Croix, Delft: Renier Boicec 1 723, s. 39.

8

Bacı Çağacay Hanlığı'nın fiilen son hükümdarı, Soyurgacmış Han'ın oğlu Mahmud Han. Johannes Fransa seyahaci için 1402 yılında yola çıkcığında henüz sağdır. Yıl sonunda ölen Mahmud Han'la birlikce Bacı Çağacay Hanlığı son bulmuşm.

48

T İ M U R 'U N SARAY I N D A

adındaki biri hariç bütün erkek çocuklarını öldürttü. Te­ mir Bey, İmparator'un sağ bıraktığı oğlunun adına hüküm sürdü ve topraklarını yönetti. Ve bu şekilde tüm Moğol İm­ paratorluğu'nu fethetti. Tüm bu hadiselerin vuku bulma­ sından kırk yıldan fazla zaman geçti, daha sonraları doğuda Symenana'yı ve daha birçok diyarı fethetti, bunlardan daha ileride bahsedeceğiz.

49

II. ADININ ANLAMINA DAİR

Bu Tatar senyörün adı bu minvaldedir ve Temir Bey ola­ rak bilinir. Adı şu şekilde tercüme ve izah edilir: Temir Bey özel isimdir ve tem ir bizim lisanımızda fer yani "de­ mir" demektir, bey ise "senyör" anlamına gelir, yani "de­ mir senyör" manasındadır. 9 Öte yandan başkalarının ona Tamurlan dediği de vakidir, buna mukabil tam ir sözcüğü

Fransızcada "topal", "aksak" anlamına gelmektedir. 10 Bu 9

Seyahatnamesinde Ruy Gonziles de Clavijo da aynı açıklamayı getirmektedir:

E otrosi el Tamurbec es su nombre proprio este, e non Tamor/an, como /o nos //a­ mamos, ca Tamurbec, quiere dezir en su propria lengua tanto como senor de hier­ ro, ca por senor dizen e/los Bec e por hierro Tamur, e Tamorlan es bien contrallo del su serıor, ca es nombre que le /laman enderıuesto porque Tamorlan quiere dezir to//ido, como /o qua/ el /o era to//ido defa Anca derecha e de fos dos dedos pequenos de la mano derecha, deferidas que lefaeron dadas, robando carneros una rıoche. (Ve ayrıca bu beyin asıl adı bizim söylediğimiz gibi "Tamorlan" değil "Tamur­ bec"tir, zira kendi lisanında Bec, "bey"; Tamur "demir" demektir. "Tamorlan" ise tam aksine hakaretamiz bir isimdir ve "topal" demektir, zira bir gece koyun ça­ larken aldığı darbelerden sol bacağı topal ve sağ elindeki iki küçük parmağı sakat kalmıştır.) bkz. Ruy Gonzilez de Clavijo, Historia delgran Tamorlan e itinerario y enarracion del viage, Madrid, Biblioıeca Nacional de Espafia, Mss. 1 8050, s. 52v. 1O

Şihabüddin İbn Arabşah, Acaibü'/-makdurfi nevaibi Timur adlı Tim ur biyog­ rafisinde Timur'un topallığını teyit etmektedir:

Certes il est indubitable, que ce boiteux estoit ou guidi du Cie/, ou destine aux supplices eterne/s par mauuais vsage qu'i/ deuoitfaire desfe/icitez temporelles. (Hiç kuşku yok ki bu topal ya yaraucı ıarafından yönlendirilmiş ya da fa­ ni mutluluklar, köıü fiilleri yüzünden ebedi işkencelere mahkum edilmişti). bkz. Şihabüddin İbn Arabşah, Acaibü'l-makdur, çev. Pierre Vactier, (Portrait

du Grand Tamer/an), Paris 1 658, s. 1 2 .

50

T I M U R' U N SARAY I N DA

ona hakaret amaçlı takılan bir lakaptır. Farsça ve Tatar dilinde böyle tercüme edilir. Ayrıca Fars dilinde ona Mi­ ritabam da derler ki bu da "senyör" anlamındadır, Calan1 1

ise "lider", "baş" demektir ki adı "senyörlerin senyörü" anlamına gelir.

11

Caran: S:ihib-kıran. Müneccimler carafından son derece seçkin sayılan yakl�­ ma vakcinde, "Müşteri Oüpicer) ile Zühre'nin (Venüs/Çoban Yıldızı) bir bur­ çca coplandığı esnada doğmuş olan" anlamına gelen ve uğurlu, kuclu, bahciyar, calihi yaver, daima muzaffer, galip ve cihangir hükümdarları ifade ecmek üzere kullanılan sıfac. bkz. Hayrunnisa Alan, "S:ihibkıran", TDV İs/,dm Ansiklopedisi, c. ek il, İscanbul 20 1 6 , s. 448-449.

51

III. TEMİR BEY'İN UNVANINA DAİR

Unvanları Temir Geracan, 1 2 Sosmus'rur. 13 Geracan, "im­ paratorun oğlu" veya "varisi" iken, Sosmus ise "buyruğu­ muzun sözü" demektir. Unvanları arasında ne kral vardır, ne imparator ne de senyör. 1 4 Herhangi bir buyruk ve emir verdiği zaman bunu İmparator'un adına yapar. Yılda bir defa onu ziyaret ederek biat eder ve daha sonra bu biat me­ rasiminden sonra İmparator'la kısa bir sohbette bulunur, bunun dışında İmparator'u sarayında, şeref konuğu olarak tutar. Ancak Temir Bey tüm bunları İmparator'un mührü olmadan yapar.

12

Küregen, Moğolca "damar" demekcir. Timur bu unvanı iktidarını sağlam­ laşcırmak için Cengiz Han soyundan Saray Melik Han'la evlenmesi üzerine almıştır.

13

Başpiskopos Johannes'in cercüme ettiği mekcupca Sosumus olarak cercüme edilmiş olup "sözümüz" manasındadır.

14

BnF Français 5624 casnif numaralı nüshada cümleye "ve adı geçen imparacoru

yanında cucar" ifadesi eklenmişcir.

52

iV.

SOYUNA DAİR

Soyca, Şark cenahından Tatar'dır15 ve ulusuna locate16 de­ nir, kimilerine göre İsa Mesih efendimize tapınmaya gelen üç kralın17 soyundan gelmektedir. Ülkesinde, İran ülkesi­ nin ötesindeki lnde18 ülkesi, Corasin 19 denen vilayet, Me­ die20 denen bir başka vilayet ve Suciz21 denen şehir bulunur ve sınırları Pers diyarı boyunca uzanır, Temir Bey'in baş­ kenti Semerkant şehrini içine alır ve yüz günlük yolculuk boyunca Gyon Nehri' nin22 ötesine dek uzanır. 23 15

Giorgio Stella'nın, Annales Genuenses isimli kroniğinde Timur'un milliyetine dair şu pasaj ilgi çekicidir: Hic non Saracenus, nec Tartarus, sed ex Tartarorum confinibus. . . (Ne Sarasin'dir ne Tatar, Tatarların komşularındandır.) bkz. Geo­ rgii Stellae, Annales Genuenses, Rerum italicarum scriptores, c. XVII , s. 1 1 94. Doğu Romalıların Araplara verdikleri Sarakenoi isminden türeyen ve Haçlı Seferleri döneminde tüm Müslümanları kapsayan bir terim haline gelen Sa­ racenus sözcüğünün, -Tatar/Moğol sözcüğüyle birlikte anıldığından- burada "Müslüman" değil "Arap" anlamında kullanıldığını tahmin ediyoruz.

16

Çağatay.

17

İncil'de bahsedilen, İsa doğduğu sırada onu ziyaret edip tapınmaya gelen üç müneccim-kral.

18

Hindistan.

19

Horasan.

20

Azerbaycan.

21

Günümüze yıkıntıları kalan Huzistan'daki antik Susa şehri.

22 23

Amuderya Nehri. 1 5 . yy. vakanüvislerinden le Heraut Berry mahlaslı yazar Gilles Le Bouvier, Le livre de /.a description des pays, faict par le roy d'armes Berry, lequel a esti en iceul.x

53

v.

SOYU VE OGULLARININ İSİMLERİ

Temir Bey'in bir zamanlar sayısız oğlu varken şu anda yal­ nızca iki tanesi hayattadır, büyük olanın adı Miranza'dır24 ve kırk yaşından daha büyüktür, küçük oğlunun ismi Sonharii'dir ve kırk yaşından büyüktür. İkincinin adı Son­ harii'dir ve 22 yaşındadır.25 İlk oğlunun adındaki mir, "senyör'', "bey" demekken,

za

"kral" demektir; yani adı

"senyör kral" anlamına gelir. İkinci oğlunun adı Sonharii Fransızcada "kralın yüzü" anlamına gelir. Büyük oğlu yüce, alicenap, iyi yürekli biridir ve tam bir Hristiyan fıtratın­ da olup babasının memleketinde istisnasız herkesçe sevi­ lip sayılır, babasından sonra hükümdar olup hükmedeceği pays adlı eserinde Tim ur' un ülkesinin sınırlarını şu şekilde vermekredir: Et pres du pais de Damas est le pais de Terce et de Perse et dont est seigneur le Taborlan et est ou meillieu des terres du grant quan de Tartarie, du Soudan et du grant Turc. (Şam ülkesinin yanındaki Tarsus ve İran ülkesi olup hükümdarı Ta­ borlan'dır ve Moğoliscan' ın büyük hanının coprakları ile Mısır Sulcanı ve Büyük Türk'ün coprakları arasında bulunur.) bkz. Paris, BnF Français 5873, s. 23r. 24

1 366'da doğan Celaleddin Mirin Şah Mirza, Johannes'in yolculuğa çıkcığı 1 402 yılında ocuz altı yaşında olmalıdır. Johannes'in Mirin Şah'can bilhassa övgüyle bahsecmesinin sebebi, Mirin Şah'ın da Fransa'ya onun aracılığıyla bir mekcup yollaması olmalıdır.

25

Timur'un dördüncü oğlu Şahruh. 1 377'de doğan Şahruh 1 402 yılında yirmi beş yaşındaydı. Chronographia Regum Francorum kroniğinde adı Wharii ola­ rak geçmekcedir.

54

T l M U R ' U N SARAY I N DA

düşünülmektedir. Bu oğlu Hristiyanları ve Fransızları, yani tüm Latinleri çok sever, ikinci bir İskender gibidir. 26 Bu 26

Büyük lskender'le kıyaslama ve benzecme Şerefüddin Ali Yezdi Zafernôme'sin­ de Timur'un kendisi için yapılmışcır. Keza Gilles Le Bouvier'nin Le livre de la

de1cription de1pap. faictpar le roy diırme1 Berry. lequel a e1te en iceulxpap adlı eserinde Timur'un Gürciscan seferinden sonra ordusuna Amazonları kaccığı nocunun düşülerek Amazonlarla savaşan Makedonya Kralı'yla paralellik ku­ rulması, bu görüşün Avrupa'da da yaygınlık kazandığını göstermektedir.

Et auprb d'icellui Taborlen, du co1te du midy, par deliı la riviere de Eufrate5 qui vient de Paradi5 termtre, e5t lepai5 d'Ama.zonie, qui 1iıppelle Femenie. Le1femme1 de ce paiS ne 10uffrent nulı homme1. Mai5 quant elle1 veullent avoir corapaignie d'omme5 elle1 pa51ent celle riviere a tropeaulx, et entrent en cellui paiS de Taborlen, et la ufont engro11eret pui5 len retournentetfont leur labour, me5tier et autre5 cho­ m que le1 homme1 puentfaire. il aimi went leur vie pour ce que elle1 ne veulent point e1tre en 1ubjection d'omme1. Ce Taborlen fait guerre au grand Can, au Sou­ dan, au Turc et a tow m voi5im, et e1t penecuteur de ceulx de la !uy de Mahomet, ja 10it ce que il en 10it comme eulx. Aimi ce Taborlen puetfiner 100 mille homme1, et a 10n be10ing mande le1femme1 d'AmaJonie qui le viegnent urvir pour avoir leur1 pl.ai5ir1 de1 homme1; et 1ont a cheval pareillement abillee5 que le1 homme1. (Bu Taborlan'ın ülkesinin güney cenahında dünyadaki cennecten akan Fırat Nehri'nin öcesi, Femenie denen Amazonya ülkesidir. Bu ülkenin kadınları hiçbir erkekcen korkmazlar. Fakat erkeklerle birlikce olmak iscediklerinde rop­ luca bu nehri geçerler ve Taborlan'ın ülkesine girerler ve orada gebe kaldıkcan sonra memlekeclerine geri dönüp çocuklarını doğururlar. Erkeklerin yapcıkları işleri ve diğer her cürlü işi yapabilirler. Erkeklere cabi olmak iscemedikleri için hayaclarını böyle geçirirler. Bu Taborlan Büyük Han'la, Mısır Sulcanı'yla ve Türk'le harp ecmişcir ve hep­ sine komşudur. Kendisi de onlardan biri olmasına rağmen Muhammed'in di­ nine inananlara zulmeder. Bu Taborlan 700.000 asker roplayabilir ve ihciyaç duyması halinde Amazonya kadınlarına emreder, bunlar askerlerinin gönüllerini hoş ecmek için seve seve hizmec etmeye gelirler ve ac üzerinde de erkekler kadar usta ve mahirdirler.) bkz. Paris, BnF Français 5873, s. 23r. Büyük ihtimalle Timur'un Gürcistan ve Kafkaslar'ı fethi sonrası üretilen bu ri­ vayet, Büyük İskender'in seferlerini konu eden birçok Antik Çağ ve Orcaçağ kaynağıyla benzerlik göstermektedir. "Femenie" ve "Amazonya'' olarak adlan­ dırılan bölgeden Haçlı kaynaklarında "Avegie" olarak da bahsedilir. bkz. Ernoul Kroniği, çev. Ahmec Deniz Alcunbaş, Kronik Kitap, İstanbul 20 1 9, s. 1 66. 55

S U LTA N İ YE L l J O H A N NES

oğlunun dört oğlu ve dört karısı vardır. Karılarından en çok İmparator'un soyundan gelen Conzada27 adlı karısını sever, bu hanım vefat eden ağabeyinin karısıdır. Oğulları­ nın her biri geniş ülkelere, yirmi-otuz bin kişilik ordulara hükmeder, hepsinin uçsuz bucaksız toprakları, mülkleri vardır. Bilhassa, adı "Tanrı' nın inayetiyle doğan" anlamı­ na gelen, silah kullanmakta çok usta biri olan Abacieme­ za28 adlı büyük oğlunun. Dört oğlundan bir diğerinin adı Omarisa'dır ve Temir Bey'in komutanlarındandır.29 Muaz­ zam büyüklükte bir memleketin başında olmasına rağmen bu zat bilge değildir, namert ve kötü biridir. İki oğlu vardır ve öte yandan uçsuz bucaksız bir ülkeye hükmeder.

27

Hanzade. Harezm Emiri Ylısuf Sı'.ıfi'nin yeğeni Sevin Beg Hanzade, Miran Şah'ran önce Timur'un bir diğer oğlu Cihangir Mirza ile evliyken Cihangir' in 1 376'da ölmesi üzerine 1 383're kardeşi Miran Şah'la evlendi.

28

Miran Şah'ın büyük oğlu Ebubekir Mirza.

29

Miran Şah'ın oğullarından Ömer Mirza.

56

VI. YEGENLERİNİN SAYISINA DAİR

Temir Bey'in yetmişten fazla yeğeni vardır. Bunların ilki ağabeyinin en büyük oğludur ve İmparator'un kanından gelir, adeta ikinci bir hükümdar gibi büyük bir ülkenin ba­ şında hüküm sürer ve birçok ülkelerde, beyliklerde kendi soyundan ve kendisine bağlı kişilere beylik vermiştir ve adı Marn uzacain'dir. 30

30

Timur'un kızı Aka Beg'in oğlu Hüseyin Mirza.

57

VII. TEMİR BEY'İN HANIMLARINA DAİR

Temir Bey'in meşru nikahlı dört karısı ve sayısız cariye­ si vardır. En büyük karısı İmparator'un kızıdır, adı Ca­ ron'dur.31 Temir Bey daima kadınlar arasında olmaktan zevk alır, erkeklerle zaman geçirmekten hiç hazzetmez. Her gün bin düka harcadığı ilaçlardan aldığı kudretle sık sık kadınlarla birlikte olur.

31

Cengiz Han'ı n soyundan gelen Kazan Han'ı n kızı Saray Mülk Hanım.

58

VIII. TEMİ R BEY'İN İLK OLARAK BEYLİK SÜRMEYE BAŞLAMASINA DAİR

Gençliğinde oldukça sıradan biri gibi yaşasa da daima bilge ve haindi, maiyetinde her zaman yiğit gençler bulundurur­ du. Daima Tanrı'ya övgüler sunar, yaptığı her şeyi Tanrı'ya övgü ve buyruklarına itaat maksadıyla yaptığını söylerdi. Yoksul bir annenin çocuğu olduğunu, fakir ve biçare büyü­ düğünü söyler ve geçmişte ve bugün her ne yaparsa yapsın Tanrı'nın rızası için yaptığını, Tanrı'nın her şeyi ona bağış­ ladığını, Tanrı'ya borçlu olduğunu söyler. Ve Tanrı'nın ona her şeyi bir melek vasıtasıyla vahyettiğini söyler. Denildiği gibi, ne kral ne de imparator unvanı taşır, an­ cak şu anda kudretli ve yüce bir senyördür, zira Semerkant şehrini ve Moğol İmparatorluğu'nu zapt ettiği günden beri Doğu diyarlarında ona denk başka bir hükümdar ne gö­ rülmüştür ne de işitilmiştir. Doğuya doğru topraklar uçsuz bucaksız olduğu için, ülkesinin bir ucundan diğer ucuna yürümek altı ay sürmektedir. Ve bunun yanında birçok iller, şehirler, kaleler, topraklar zapt etmiş, birçok beyliği boyun­ duruk altına almıştır. Bilhassa Hindistan'da bulunan Dilli32 denen bir şehri zapt etmiş, kralını hükmü altına almış, bun­ dan sonra batıya doğru yönelmiş, Konstantinopolis'e kadar tüm toprakları fethetmiştir. 32

Delhi. Timur şehri 1 398 sonunda hayli kanlı bir şekilde fechecmişrir.

59

IX. TEMİR BEY'İN HÜKMETTİGİ İLLER VE TOPRAKLAR

İlk olarak Hindistan'dan Türkiye'ye kadar, bir kişinin yayan bir yılda, ada en az dokuz ayda33 gidebileceği34 mesafedeki toprakların sahibidir. Mülkleri arasında büyük vilayetler, geniş krallıklar bulunur, diğerlerinin yanı sıra ülkesindeki beylikler ve topraklar şunlardır: En büyük şehri Dilli. Vilayet olan Symenan.35 Yakut çıkarılan Malastan36 vilayeti ve ülkesi. Değerli incilerin çıkarıldığı ve Syon37 Nehri'yle Hin­ distan'dan baharatların getirilip diğer ülkelere gönderildiği Ferinus38 vilayeti. Farsçada Corasmo39 denen Organun vilayeti. 33

BnF Français 5624 tasnif numaralı nüshada 1 O ay.

34

BnF Français 5624 tasnif numaralı nüshada "gitmek" yerine "yürümek" söz­ cüğü kullanılmıştır.

35

Günümüzde İran sınırları içinde kalan, Hazar Denizi'nin güneyindeki Sim­ n:i.n bölgesi.

36

Bedahşan. Afgan Türkistanı olarak da bilinen, kuzeyinde Amuderya, güne­ yinde Hindukuş Dağları, doğusunda Doğu Türkistan, batısında ise Kunduz Irmağı bulunan dağlık bölge. Marco Polo seyahatnamesinde burayı Balasian olarak adlandırmıştır.

37

38

Seyhun Nehri. Kuzeydoğu lran'da bulunan İsfarayen şehri. Johannes'in baharatların Hindis­ tan'dan Seyhun Nehri vasıtasıyla getirildiği bilgisi yanlıştır.

39

Harezm.

60

T I M U R'UN SARAY I N D A

Işkın yetiştirilen Cin, Machin40 vilayetleri, Ceneviz' e ge­ tirilen güzel porselenlerin de üretildiği yerlerdir ve denildi­ ğine göre bunların imal edildikleri toprak kırk yıl saklanır. Bolca altın çıkarılan Buhara vilayeti. 30 şehirli Horasan vilayeti. Çok büyük bir vilayet olan Medya.41 İsfahan vilayeti. Ciras42 vilayeti. Hazar veya Bachin Denizi yakınlarındaki Chilan43 vi­ layeti. Büyük bir vilayet olan Aran44 vilayeti. Büyük İskender'in denizden Kafkas denen dağlara dek set çektiği, çok geniş Demir Kapı45 vilayeti. Bu dağlarda farklı dillerden, Temir Bey'in bazılarını esir ettiği birçok halk yaşar. Bu dağların ardına hapsedilmiş Gog ve Magog denen halklar da bunlar arasındadır.46 Geniş topraklarıyla Gürcistan Krallığı ve vilayeti. Üzerinde Nuh'un gemisinin bulunduğu dağı da içine alan Büyük Ermenistan.47 40

Yazarın sözünü ecciği şehir Isfahan' ın kuzeyindeki, porselenleri ile ünlü Kaşan

41

Azerbaycan.

olabilir. 42

Şiraz.

43

İran sınırları içindeki Gil:i.n eyaleci.

44

Gil:i.n'ın kuzeyinde, Gürciscan'ın güneyinde bulunan, Hazar Denizi kıyısında bugün Azerbaycan'ın bir kısmını içine alan vilayec.

45

Derbenc.

46

Gog ve Magog veya Doğu coğrafyasında bilinen adlarıyla Yeclıc ile Meclıc halklarının Kafkas Dağları ardına kapacılması Ancik Çağ'da onaya acılan ve Orcaçağ'da da sürdürülen lskender efsanelerinden biridir. bkz. Ricoldus de Monce Crucis, Doğu. Seyahatnamesi, çev. Ahmet Deniz Alcunbaş, Kronik Ki­ tap, İscanbul 20 1 8, s. 5 3 .

47

Mons Ararac, Ağrı Dağı. Marco Polo, ülke sakinlerinin dağın zirvesine bak­ cıklarında karlar arasında Nuh'un gemisini gördüklerini aktarırken , 1 4. yüzyıl

61

S U LTA N I YE L İ J O H A N N ES

Yine büyük bir vilayet olan Curdistan.48 Kalde vilayeti. Astrie49 vilayeti. Rum50 vilayeti. Türkiye5 1 vilayeti. Hakimiyeti altında sayamadığımız daha yüz bin şehir ve vilayet olsa da sözü kısa tutmak için isimlerini vermeyeceğiz.

ortalarında yazılan Libro Del Conosçimiento De Todos Los Reinos E Tierras Et Seiiorios �e Son Por El Mundo seyahatnamesinde anonim yazar, Nuh' un en­ kaz halindeki gemisini gözleriyle gördüğünü ifade eder. bkz. E esta es la fıgura

de !as montanas de armenia a do es el arca de noe que yo vy mas es roda des­ baratada, Bayerische Staatsbibliothek, Cod. hisp. 1 50, s. 20v. 48

Kürdistan.

49

Kuzey Mezopotamya'daki Asuri ülkesi.

50

Türkiye'nin Marmara Bölgesi ve Boğazlar'ı içine alan bölgesi.

51

Chronographia Regum Francorum kroniğinde Türkiye tarif edilirken Fransızca nüshalarda olmayan aşağıdaki pasaj ilave edilmiştir:

Turquia quippe provincia est que o/im Capadocia dicta est, et non solum Capado­ cia sed Ysauria, Asia Minor et Bithnia etplum alie provincie modo in eius nomen tramierunt et Turquia vulgariter motkrno tempore dicte sunt. (Gerçekte eskiden Kapadokya'ya Türkiye denirken, şimdi sadece Kapadokya de­ ğil aynı zamanda lsauria, Küçük Asya ve Bitinya ve daha birçok vilayet onun adı altına geçtııiş ve yakın zamanda müştereken hepsine Türkiye denmiştir.)

62

x.

TEMİR BEY'İN İHTİŞAM VE KUDRETİ

Hükümdar olduğu kısa süre içinde birçok yerde harp etti ve başta Moğol İmparatoru olmak üzere sayısız kralı ve hü­ kümdarı dize getirdi. Ne bir şehir ne de bir kale ona karşı durabildi. Sayısız şehri ve kaleyi zapt etti ve sınırsız sayıda esir aldı, şehirleri, kentleri, kaleleri yakıp yıktı. Sayılamaya­ cak kadar muharebeden muzaffer çıktı, hatta Büyük Türk'ü esir aldı ve hilen elinde bulundurduğu Türkiye'yi zapt etti. Onunla beraber sayılamayacak kadar çok kralı, şehzadeleri, prensleri ve yüce beyleri esir aldı.

63

XI .

TEMİR BEY'İN BÜYÜK ORDUSU VE ASKERLERİNİN SAYISI

Birçoklarınca muhtelif bilgiler verilse d e askerlerinin sayısı kesin olarak bilinmemektedir. Kimileri, emrinde bir mil­ yon askeri veya en azından sekiz yüz bin adı askeri olduğu­ nu söylemektedir.52 Sahip olduğu deve ve diğer hayvanla­ rın sayısı ise bilinmemektedir. Ayrıca üzerinde askerlerinin oturup savaştığı kırk savaş fıli53 vardır. Ve yanında prensler, zırhlı, atlı sav�çılar bulunur. Askerleri daima miğfer takar ve yalnızca kolları zırhlı olup b�ka zırh giymezler, bilhassa yanındaki askerleri ki bunlar otuz altı y�ındadır ve ellerin­ de silah olarak sadece kılıçlarını ve yaylarını t�ırlar, asla şe­ hirlere girmezler ve oralarda konaklamazlar, bunun yerine daima arazide konaklarlar.

52 53

Önceki sayfalarda gördüğümüz üzere Gilles Le Bouvier, Le livre de la descrip­ tion des pays adlı eserinde bu sayıyı 700.000 olarak vermektedir. Chronographia Regum Francorum kroniğinde yazar, develerin sayısını verdik­ ten sonra kısa bir açıklama getirmiştir: XL elephantibus castellis ligneis, bellatoribus garnitis, in preliis portantibus. (Üze­

rinde ahşap kale, savaşçılar, askerler yüklü 40 fil.)

64

XII. TEMİR BEY'İN SERVETİ

Şehirlerinden, tüm topraklarından elde ettiklerinin ve yağ­ malayıp başkenti Semerkant'a gönderdiği servetin sayısını, ağırlığını, ölçüsünü bilen kimse yoktur. Aynı şekilde tüm vilayetlerinden toplayabildiği tuz vergisini ve kıymetli şey­ leri oraya gönderir. Dendiğine göre ki bence de doğrudur, ne kadar yüce olursa olsun hiçbir senyör, hiçbir hükümdar ya da başkası onun kadar servet toplayamaz. Dahası tüm vilayetlerinde toprak altına gizlenen tüm hazineleri kazdı­ rıp buldurarak hazinesine getirtir. Geçen yıl söylenilenlere göre yüz on yedi saix ağırlığında bir yakut bulunmuştur.54 Bu ülkede kullanılan ölçü birimine göre altı saix bir ons ağırlığındadır. 54

Şerefüddin Ali Yezdi, Timur 1 40 1 yılında Bağdat önlerindeyken Emir Mlısanın Timur'a Bedahşan'daki madenlerden birinden çıkarılmış yüz yirmi miskal ağırlığında bir halas yakutu hediye ettiğini yazmaktadır:

Dans le meme temps /'Emir Moussa, venant de Transoxiane de la part du Mirza Mehemmed Sultan, arriva, et rendit compte a /'audience de l'Empereur du bon etat des affaires de ce Royaume. ilpresenta un morceau de Rubis Balai du poids de cent ving medicales, tire de la mine de Bedakchan. (Aynı zamanda Emir Musa, Maveraünnehir'den Mirza Mehmed Sultan na­ mına gelerek vardı ve İmparator huzurunda bu krallığın işlerinin yolunda olduğuna dair rapor verdi. Bedahşan madeninden çıkarılan yüz yirmi miskal ağırlığında bir halas yakutu sundu.) bkz. Şerefüddin, age.,

65

c.

III, s. 367.

S U LTA N İ YELI J O H A N N F S

Daha sonra Bağdat şehrini zapt ettiği zaman Fırat Neh­ ri' nin dibinde tüm Pers Krallığı'nın hazineleri ve mücev­ herleriyle dolu bir gemi buldu.55 Ayrıca orada saf altından, çok zarif bir ağaç buldu,56 bu hazinede çeşitli renklerde ve isimlerde kıymetli taşlardan, altından, sayısız zarif inciler­ den bir bahçe vardı. Öyle ki bu kıymetli hazinenin eşi ben­ zeri daha önce ne görülmüş ne de işitilmişti. Tüm bunları her biri hazinelerle dolup taşan 1 8 şaşaalı sarayının bulun­ duğu Semerkant'a gönderdi.57 Bu saraylar öyle güzeldir ki anlatmaya kimsenin gücü yetmez.

55

Şerefüddin Ali Yezcli, Sultan Ahmed Celayir'in hazinesinin bir kısmının Bağ­ dar kuşatması sırasında Sulran'ın Bağdar'raki sarayında, kalanının Fırar Nehri kıyısında bulunduğunu yazarken, kızıyla birlikre şehirden kaçarken öldürülen Bağdar Valisi Emir Ferec'in gemisinin battığını da aktarır. Söz konusu hazine bu banktan da çıkarılmış olabilir.

Farrudge s'embarque avec safille, et trouva le moyen, malgre toutes !esprecautiom de Timur, d'senfuir par eau. ilfut poursuivi le lnng des rivages du Tjgre par /es soltUıts, qui tiroient sur lui une infinite de jliches, ausquelles ne pouvant resister, il fut contraint de se d4m l'eau avec sa fille, ou ils durent tous deux noyes, et le batteau meme coula lıJimd. (Ferec, kızıyla beraber gemiye bindi ve Timur'un tüm redbirlerine rağmen su yoluyla kaçma fırsan buldu. Askerlerine, Dicle'nin kıyısı boyunca onu takip ettirdi. Üzerine fırlattıkları sayısız oka dayanamayarak kızıyla birlikte kendisi­ ni suya atmak mecburiyerinde kaldı ve ikisi de boğuldular ve gemi dibe battı.) bkz. Şerefüddin, age., c. III, s. 370. 56

Ruy Gonziles de Clavijo, Timur'un ilk hanımını ziyareti sırasında benzer bir ağaçtan bahseder.

57

Şerefüddin Ali Yezdi, Timur'un Semerkam dışında yaptırdığı, her biri Zod­ yak'taki bir burcu temsil eden on iki bahçeli bir saray inşa ettirdiğini akrarır:

Entr'autres choses ilfit bdtir une maison de plaisance au dehors de Samarcande, vers l'occident: ilfit abbattre !es douzejardim qui y avoient ite bdtis lı l'imitation des douze signes du zodiaque, pour !es reduire en un. (Diğer şeylerin yanı sıra Semerkant dışında, ban yönünde bir saray inşa ettirdi; orada on iki burcu taklir etmek üzere inşa edilmiş on iki bahçeyi, tek bir bahçe haline getirmek için yıktırdı.) bkz. Şerefüddin, age. ,

66

c.

1, s. 298.

XIII. TEMİ R BEY'İN DİLLERE DESTAN MERHAMETİ VE ACIMASIZLIGI

Temir Bey öyle biridir ki şarap içtiği zamanlar merhametli ve cömerttir. Fakat bunu, yani şarap ilemini geç saatler­ de yapar. Yüreğinin katılaşmadığı zamanlar çok adildir ve adaleti sebebiyle mühründe iki defa Fars dilinde veritas58 yazar. Dostlarına ve elçilere, bilhassa uzak ülkelerden ge­ lenlere karşı da hayli sıcakkanlıdır. Kendisine karşı birta­ kım fenalık işleyenlere veya iradesine karşı gelenlere ise çok merhametsiz ve acımasızdır, bunları korkunç şekilde öldür­ tür, akla gelmedik sayısız işkencelerden geçirtir. İnsanların asaletine, soyluluğuna, bilhassa Müslümanların dinlerine aldırış etmez ve denildiğine göre Müslümanları dört parça­ ya ayırarak ve başka muhtelif şekillerde öldürtür.

58

Latince "hakikar". İ b n Arabşah, Timur'un mühründe sırayla "hakikar" v e "se­ lam, sıhhar" manasına gelen rasti ve resti sözcüklerinin yazılı olduğunu akrarır: La deuise de son sçeau portoit ces mots, Rasati rasti, c'est lı dire, ie suis sincere et naif (Mührü üzerindeki ibare şu kelimeleri raşır: " Rasaci rasri", yani "Ben doğru ve dürüsrüm.") bkz. İbn Arabşah, age. , s. 2. Timur'un mekrubunu VI. Charles' a geririp bizzar rercüme eden Johannes'in ha­ rası sonucu hakikar sözcüğünün iki defa yazılı olduğu yanılgısına düşülmüşrür.

67

xıv.

TEMİR BEY'İN HAYATI, DEVLETİ VE HALKI

Hayacını ve yaşamını açık arazide, ince ipekten çadırlarda yaşayarak geçirir. Çünkü halkı o kadar kalabalıkcır ki şehir­ lere sığmazlar ve oralarda yaşayamazlar. Bununla beraber kendilerine gerekli her şeyi dışarıdan getirtirler, şehirlerde­ ki tüccarlar gibi mal alıp sararlar. Ordusunda, sarmak üzere uzak diyarlardan erzak getirten birçok kişi vardır, bunlar köle, çapul ve diğer her şeyi sacın alırlar. Ne kadar paha­ lı olursa olsun işlemeli ince ipekten ve yünden çok güzel esvaplar giyerler, başlarına Konscancinopolis imparacoru­ nunkine benzeyen bir başlık takarlar, ancak soylu bir bey olmadıklarından üstünde kıymecli taşlar yoktur. Yine Tür­ kiye'de giyilenlere benzer, coqullez59 denen diğer yuvarlak başlıklardan takarlar. Aynı şekilde yemeklerini yerde, masa ve masa örtüsü olmadan yerler ve pislik içindedirler. Ancak öce yandan masalarında bolca et ve pilav bulunur, Tararlar hoşlarına gitmediği için pek ekmek yemezler, fakat misafir gelen yabancılar istediklerinde yiyebilirler çünkü onlarda bolca ekmek bulunur. Şaraba gelince, ülkesinde içilme­ si yasakcır ve Hristiyanlar hariç kimse içemez. Onlar bile 59

BnF Français 5624 tasnif numaralı nüshada toquez olarak adlandırılan başlı­ ğın takke olması kuvvetle muhtemeldir.

68

T I M U R ' U N S A RAY I N DA

yalnızca yemek sırasında içebilirler ve başka zaman içmeleri yasaktır.60 Nitekim yemekten sonra susarlarsa su veya kıs­ rak sütü61 içmeleri gerekir. Bu kısrak sütü öyle mayalanmış­ tır ki şarabın verdiği sarhoşluğu verir. Ve darıdan yaptıkları bir başka içecek daha vardır ki bira gibidir ve tıpkı şarap gibi sarhoş eder. Bunun yanı sıra sarayında iffetsiz kadın bulundurmak, bunlarla gönül eğlendirmek de yasaktır, herkes karısıyla ve ailesiyle birlikte yaşar. Kadınlar erkekler gibi ata binerler ve ata binerken namuslu kıyafetler giyerler. At üstündey­ ken kadınların gözlerinden ve burunlarından başka yanları görünmez. Kadınların örtünmemesi büyük utanç sayılır. Yüzleri geniştir ve Tatarlara benzerler ve diğer halklar gibi topluluk halinde yaşarlar. Müslüman dinindendirler. Te­ mir Bey yalnızca altın ve gümüş kaplarda yemek yer, yediği eti tebaasıyla, beyleriyle, soylu kişilerle ve huzuruna gelen elçilerle paylaşır, hepsi birlikte yerde yemeklerini yerler. Çağırılmadıkça hiç kimse yakınına veya yanına gitmeye cüret edemez. Ayrıca oğulları ve beyleri çağırılmadıkları müddetçe, korkuyla ondan uzak bir yerde ayakta dururlar, kimse yakınında bekleyemez.

60

De Clavijo ise seyahamamesinde, birçok yerde şarap içildiğini ve ikram edildi­ ğini akrarmaktadır.

61

Kımız.

69

xv.

TEMİ R BEY'İN ESİR ALDIKLARINA MUAMELESİ

Eğer bir ülkeyi yağmalamak isterse kara bir sancak açtırır ve ülkedeki kadın, erkek büyük bir kalabalığı esir alırlar. Fidye almak ve ülkedeki malları yağmalamak için çeşidi işkencelerden geçirirler. Çocukları ve kadınları esir alırlar ve bunların kimini satar, kimini köle ederler ve şehirlerine gönderirler. Kimini ise büyük bir sefalet içinde yanlarında tutar, çırılçıplak ve bedbaht bir halde hizmetçi olarak ça­ lıştırırlar, bunların büyük kısmı açlıktan ve soğuktan ölür. Bunu Hristiyanlara yaptıkları gibi Müslümanlara da yapar­ lar ki bu dikkate şayan bir durumdur.

70

XVI. TEMİR BEY'İN HARP BUYRUKLARI

Buyruklarını söz söylemeden, işaretlerle öyle verir ki böy­ lelikle herkes ne istediğini anlar. Ayrıca ordusunu binlik, yüzlük ve onluk gruplar halinde nizama sokmuştur. Emir verdiği zaman uymamanın cezası boynu vurulmak oldu­ ğundan kimse kendisine verilen emre uymamazlık ede­ mez. Maiyetinde sayısız cesur, silah kullanmakta hünerli atlı savaşçı bulunur. Bunlar genç yaşlarından itibaren onun yanında yetiştirilirler ve şehre girmeden daima arazide ko­ naklamaya, sürekli at üstünde yaşamaya alışkındırlar. On­ lara hiçbir şekilde ne sıcak ne de soğuk işler. Aynı şekilde ordusunda birisi ön tarafından yaralanacak olursa, ona büyük değer verir ve saygı gösterir, arkadan yara alanı ise kınar ve cezalandırır. 62 Harp sanatında becerikli, korkusuz, yiğit kişilere büyük hürmet gösterir ve bolca he62

Şerefüddin Ali Yezdi Zaferndme'de , Harezm seferinde gerçekleşen bir muha­ rebe sırasında korkakça davranan Klıçe Melik adlı komu canını Cengiz Han'ın yasasına uygun şekilde sopayla dövdürdükcen sonra bir eşeğin kuyruğuna bağ­ lacarak bu şekilde Semerkanr' a gönderdiğini akcarır:

Comme il se souvint de la ldchete de Coutchü Ma/,ek, qui niıvoit ose entrer dans /,e fosse, il commanda qu'on lui tUmnat /,es coups de bdton portis pas la Loi de Genghiz Can, appelle Yasac. il /,efit ensuite lier a la queui d'un dne, et l'envoya a Samarcande. (Hendeğe girmeye korkan Klıçe Melik'in korkaklığını hacırlayınca, Cengiz Han'ın

yasa

denen kanununa göre ona dayak amrdı. Daha sonra bir eşeğin

kuyruğuna bağlam ve Semerkanr'a yolladı.) bkz. Şerefüddin,

71

age. , c. !,

s. 234.

S U LTA N l YE L l JO H A N N ES

diye dağıtır. Düşmanlarına karşı muharebeye giriştiği zaman düşmanının kendisinden daha güçlü olduğunu görürse ricat ederek mukabele göstermez ve geri çekilir. Ve düşmanının kendisine karşı tedbiri elden bıraktığını görünce, bu durum­ da üzerine ansızın hücuma kalkar ve etrafını çevirir. Çok kısa sürede uzun mesafe kateder,

az

zamanda çok çabalayarak,

yerinde emirler vererek lehine her türlü savaş hilesini yapar. Kısacası bugüne dek her nereye gittiyse daima muzaffer ol­ muş, ona karşı koyabilen biri çıkmamıştır. Aynı şek.ilde Temir Bey Türkiye ile Ermenistan arasın­ daki, Türk' e ait büyük bir şehir olan Sebastre'ye63 gitti. On bir gün boyunca şehir surları önünde bekledikten sonra beş gün içinde tüm şehri görebildiği bir kuşatma kulesi yap­ tırarak surların önüne getirtti. 64 Şehirdekiler muharebeyi kaybettiklerini anlayınca tek bir damla kan bile akıtmaya­ cağına söz vermesine mukabil teslim oldular. Şehre girip 63

Sivas. Chronographia Regum Francorum'da şehrin adı "Savastiam" olarak veri­ lirken Fransızca nüshada bulunmayan kimi detayları meme eklemiştir:

Cum autem anno Domini M CCCC ante quamdam nobilissimam Turquie ci­ vitatem, nomine Savastiam, que condam Sebasten Capadocie dicebatur in qua o/im sanctus Basilius prefait episcopus, Baizaco magno Turquo pertinentem inter Turquam et Armeniam sitam, venisset et il/am xi diebus obsedisset in quinque diebus unam magrıam et altam turrim prope muros extruit de qua videbat per totam civitatem. (İsa efendimizin dünyaya gelişinin 1 400. yılında eskiden Sebasten Capadocie dedikleri, Aziz Basileios'un piskoposluğun başında olduğu, Türkiye ile Erme­ nistan arasındaki Büyük Türk Bayezid'e ait Sivas adlı asil Türk şehrine geldi, on bir gün bekledikten sonra beş gün içinde surların önünde, üzerinden şeh­ rin tümünü görebildiği büyük, yüksek bir kule inşa etti.) 64

Şerefüddin Ali Yezdi, kuşatmanın süresini en

az

1 8 gün olarak vermektedir.

Niğbolu'da esir düşen ve Ankara Muharebesi'nden sonra esirler arasında bulu­ nan Bavyeralı şövalye Johannes Schiltberger kuşatma süresini 2 1 gün verirken, Timur'un şehrin surları altında birkaç farklı yerden lağım açtırdığını ve şehri kuvvet kullanarak zapt ettiğini bildirir. bkz. Johann Schiltberger, 7he Bondage

and Travels ofjohann Schiltberger, a Native of Bavaria, in Europe, Asia and Africa, 1396-1427, çev. J. Buchan Telfer, Londra: Hakluyc Society 1 879, s. 20.

72

T ! M U R' U N SARAY I N D A

şehirdeki tüm hazineleri ele geçirdikten sonra Grekler65 haricinde tüm erkekleri, kadınları ve çocukları tutsak aldı ve yaklaşık 36.000 kadarını Üzerlerindeki zırhlarıyla, elbi­ seleriyle, oldukları gibi canlı canlı gömdürdü.66 Mezkur Temir Bey buradan ayrıldı ve çok muazzam bir nehir olan Fırat yönüne gitti. Orada beş gün içinde sayısız mavna ve tekne yaptırarak iki buçuk günden kısa bir sürede bir buçuk milyondan fazla askerini karşı kıyıya ------- - - -- ----

65

Şerefüddin Ali Yezdi, Johannes'in aksine şehrin valisinin, kadıların, şeriflerin ve hocaların aman dilemesi üzerine Müslümanların canlarının bağışlandığını, şehirdeki Ermenilerin ve öteki Hristiyanların köle yapıldığını ve Sultan Baye­ zid için inada savaşan süvarilerin büyük kısmının Ermeni oluşundan ötürü Timur'un, ibret için bunların dört bininin kuyulara acılmasını ve üsclerinin toprakla örtülmesini emrecciğini bildirmektedir:

Et /es Cherifi, /es Cadis, et /es Docteurs, pleins de confiance et d'esperance, vinrent sejetter aux pieds de l'Empereur, demandant pardon et quartier pour eux et pour la garnison. Leurs prieres melies aux cris des femmes et /es enfans, flichirent le C!EUr de Timur: il accorda quartier a tous /es Musulmans defa ville, en payant le droit d'aministie, voulant au surplus que /es Armeniens et /es autres Chritiens de la VilleJussent Jait esclaves; et comme /,ı plus grande partie de la cavalerie qui s'etoit opiniadtree a difendre la place pour Bajazet, itoit composee d'Armeniens, il ordonna que quatre mille Maitresfo.ssent partages entre /es Toumans de l'armee, et qu'on /es remplit de terre, pour servir d'exemple a ceux qui voudroient /es imiter. (Şerifler, kadılar ve hocalar, güven ve umuc dolu bir şekilde, İmparacor'un ayaklarına kendilerini attılar, kendileri ve garnizon için merhamet ve aman dilediler. Kadın ve çocukların feryaclarına karışan yakarışları Timur'un gönlü­ nü çeldi. Şehirdeki cüm Müslümanlara -kurtulmalık ödeyerek- aman vermeye razı oldu, Ermeniler ve şehirdeki diğer Hristiyanların köle edilmesini buyurdu ve şehri Bayezid için savunmakta direnen süvarilerin büyük çoğunluğu Er­ menilerden oluştuğundan, onları taklit ermek isteyen ötekilere ibret olması için dörc bin sipahinin ordudaki tümenler arasında paylaşcırılmasını ve canlı canlı kuyulara acılmasını, kuyuların toprakla doldurulmasını emretti.) bkz. Şerefüddin, age., c. Ill, s. 268. 66

Schilrberger, yine Johannes'ten farklı olarak, şehrin teslim olmasından sonra Sultan Bayezid'in gönderdiği beş bin süvariyi canlı canlı gömdürdüğünü, şe­ hir yerle bir edildikten sonra tüm sakinlerini esir edip ülkesine gönderdiğini, bunlar arasında dokuz bin bakire kız bulunduğunu, şehri zapt etmeden evvel en

az

üç bin kişiyi öldürttüğünü ve sonra ülkesine döndüğünü aktarmaktadır.

bkz. Schilcberger, age., s. 20.

73

S U LTA N IYELI J O H A N N E S

geçirdi.67 Nehri geçtikten sonra yüksek bir kayalık üzerine inşa edilmiş büyük bir şehir ve vilayet olan Halep' e git­ ti ve orada surların içine kapanmış Sultan'ın tüm gücünü buldu.68 Büyük bir hile yapmadığı takdirde burasını zapt edemeyeceğini düşündü. Temir Bey üç gün surların önün­ de bekledi, dördüncü gün ordusunun büyük bölümünü yanına alarak Halep'ten iki fersah uzakta bir dağın arkasına götürdü. Oğluna emir vererek onu 30.000 askeriyle Ha­ lep önlerinde bırakmıştı. Verdiği emre göre oğlu ve ordusu, Sultan Üzerlerine kuvvetleriyle birlikte yürüyecek olursa biraz çarpışıp müsademeye girdikten sonra biraz geri çeki­ leceklerdi. Mezkur oğlu üç gün boyunca babasının emret­ tiği gibi yaptı, Sultan ne kadar şiddetle saldırırsa saldırsın, biraz savunduktan sonra ricat etti. Dördüncü gün iki ordu arasında çok şiddetli bir çarpışma cereyan etti ve oğlu ve ordusu her zamankinden çok daha fazla geriye çekildi. Sul­ tan' ın askerleri onları o kadar uzağa kovaladılar ki dağın arkasında gizlenen Temir Bey, oğlunun ordusuyla şehrin arasındaki açıklığı kapatarak Sultan'ın ordusunu kıstırdı. Sultan'ın 1 4.000 kadar adamını öldürttükten sonra şehri istediği gibi zapt etti ve yağmalattı, şehirdeki halkın büyük kısmını soydu ve öldürttü. 69 67

BnF Français 5624 tasnif numaralı nüshada cümle, askerlerinin sayısını ver­ meden yarım bırakılmış olup yalnızca XV sayısı yazılıdır. O dönem nicelen­ dirmede milyon sayısı henüz kullanılmadığı için bir buçuk milyon sayısı, "on beş yüz bin" şeklinde yazılacağından bu yazmanın da aynı sayıyı verdiğini dü­ şünmek yanlış olmaz.

68

Memlük tahtına çocuk yaştaki Sultan Ferec geçtiği için Halep'in savunmasını

69

Johannes'in aktardığı Halep kuşatması dönemin diğer tanıklıklarından fark­

Halep Beylerbeyi Timurraş üstlenmişti. lılık göstermektedir. Şerefüddin Ali Yezdi, meydan muharebesinde bozguna uğrayan Timurtaş'ın az sayıdaki askeriyle birlikte kaleye çekildiğini ve şehrin

74

T İ M U R ' U N S A RAYI N DA

Mezkur Temir Bey yine buradan yola çıkarak Dım�k' a gitti ve şehri on bir gün boyunca kuşatmaya aldı. Şehrin surlarının altında birçok yerden lağım açtırdı. Şehirdekiler daha fazla müdafaa edemeyeceklerini anlayınca ona teslim oldular. Şehir teslim olur olmaz tellallar yollayarak tüm din adamlarının ve kadıların şehirdeki en büyük mabede girmelerini buyurdu. Canlarını kurtardıklarını düşünerek bu emrini seve seve yerine getirdiler. Ve şehre girer girmez büyük mabedi ateşe verdirdi ve içindeki din adamları ve kapısındaki kargaşada sıkışanların surların üstüne kadar üst üste yığıldığını, Timur'un kuvvetlerinden kaçanların kendilerini kale çevresindeki hendeğe atarak bu hendeği doldurduklarını ve nihayet genel taarruz sonunda şehrin düştüğünü bildirir. bkz. Şerefüddin, age., c. Ill, s. 298-304. Schiltberger ise Memlüklerin huruç harek.icının başarısız olmasından sonra durumun klasik bir kuşatmaya döndüğünü nakleder:

After Tamer/in had overcome Wryasit and returned to his own country. he wmt to war with the king-sultan, who is the chiefking among lnfidels. He took with him xii hundred thousand men, went into his territory, and !ay siege to a city called Hallapp, which containsfour hundred thousand houses. 7hen the lord and gover­ nor ofthe city took with him eighty thousand men, and went out andfought with Tamer/in, but he couU:i not overcome him, andfled again into the city, and many people were killed in his jlight. He continued to defmd himse/f but Tamer/in took a suburb on the fourth day, and the people he found in it he threw into the moat ofthe ciıy, put timber and mire upon them, andfilled the moat in faurplaces. 7he moat was twelveJathom deep, and cut in the solid rock. 7hen he stormed, the city, and took it by assault and captured the governor, andfolly occupied the city. . . [Timurlenk, Bayezid'i mağlup eccikten sonra kendi ülkesine döndü ve kafirler arasındaki baş düşman Mısır Sulcanı'yla savaşa tutuşcu. Yanına bir milyon iki yüz bin asker aldı ve onun memleketine gicci, içinde dörc yüz bin ev bulunan Halep adındaki şehri muhasara etri. Şehrin komutanı ve valisi yanına seksen bin kişi aldı ve kaleden çıkarak Timurlenk ile harbe tutuştu, fakat yenik düşe­ rek tekrar şehre kaçcı. Bu kaçış sırasında sayısız kişi telef oldu. Şehri müdafaaya devam ecci fakat Timurlenk dördüncü gün şehrin mahallelerinden birini ele geçirdi ve orada bulduğu halkı şehrin etrafındaki hendeğe accı, Üzerlerine kalas ve çamur dökerek hendeği dörc yerden doldurdu. Bu hendek on iki kulaç de­

rinlikteydi ( 1 kulaç= 1 ,83 metre) ve som kayaya oyulmuştu. Daha sonra şehre

taarruza kalkcı ve valiyi esir alarak şehri tamamen istila ecci.] bkz. Schiltberger,

age., s.

22.

75

S ULTA N İ YE L I J O H A N N E S

kadılarla birlikte yaktırdı.70 Orada sekiz bin ile dokuz bin 70

Burada bahsedilen mabet hiç kuşkusuz Emevi Camii olsa gerektir. Schiltber­ ger hatıratında yağma sırasında ağır tahribata uğrayan cami ve kuşatma hak­ kında oldukça detaylı bilgiler vermiştir:

Then he went to another city called Damaschk; it is the principal capital in the country. When the king-sultan heard that he was laying siege to Tamasch, he sent and ber,ged that he wou/,d not injure the city, and spare the temple. To this he con­ sented, and wentfurther on. The temple in the city of Tamasch is so large, that it has externallyfarty gates. inside the temple hang twelve thousand lamps, ofwhich number IX thousand are !it d4ily. But every week, on Frid4y, alt of them are !it. Amongst these lamps are many in goU and si/ver, made by the order ofkings and great lords. So soon as Tamer/in hadgone outfrom the city, the king-sultan left his capital Alchei Terchei, with thirty thousand men, hoping to arrive before Tamer/in took it, and he sent twelve thousand men to Tamaschen. When Tamer/in heard this, he marched towards him, and the king-sultan returned again to his capital. Tamer/in pursued him, and where the king-sultan passed the night, there in the morning he caused the water and the grass to be poisoned; and wherever Tamer/in came, he suffered great losses amongst his people and cattle, and couU not overtake him. Then he turned again against Tamaschen and besieged itfar lif months, but couU not take it. During those three months theyfaught every d4y, and when the twelve m men saw that they had no assistancefrom their lord, they asked Tamer/in to be allowed to pass. He consented, and they left the city at night and returned to their lord. Then Tamer/in stormed the city and took it by assault. And now, soon after he had taken the city, came to him the G eit, that is as much as to say a bishop, andfail at hisfaet, and ber,ged mercy far himselfand his priests. Tamer/in ordered that he shouU go with his priests into the temple; so the priests took their wives, their chiUren and many others, into the templefar protection, until there were thirty thousand young and oU. Now Tamer/in gave orders that when the temple was ful/, the people inside shouU be shut up in it. This was dııne. Then wood was placed around the temple, and he ordered it to be ignited, and they alt perished in the temple. Then he ordered that each one ofhis soUiers shouU bring to him the head ofa man. This was dııne, and it took three d4ys; then with these heads were constructed three towers, and the city was pillaged. (Daha sonra Dımaşk adında başka bir şehre gitti; burası ülkenin başkentidir. Sultan, Dımaşk'ı kuşattığını duyduğunda, ona haberci yolladı ve şehre zarar vermemesi, mabedi esirgemesi için yalvardı. Timurlenk bunu kabul erri ve ilerlemeye devam erri. Dımaşk şehrindeki mabet o kadar büyüktür ki kırk tane dış kapısı vardır. Mabedin içinde, her gün dokuz bini yakılan on iki bin lamba asılıdır. Fakat her hafta, cuma günü, hepsini yakarlar. Bu lambaların arasında, kralların ve büyük beylerin emriyle yapılan pek çok altın ve gümüş lamba bulun maktadır. Timurlenk şehirden çıktıktan sonra Sultan, Timurlenk şehri

76

T I M U R'UN SARAY I N DA

almadan varmak umuduyla oruz bin askeriyle başkenti Kahire'den yola çıktı. On iki bin askerini Dımaşk'a gönderdi. Timurlenk bunu duyduğunda Sul­ tan'ın üzerine yürüdü ve Sultan yeniden başkentine döndü. Timurlenk onu takip etti. Sultan geceleri konakladığı yerlerde sabahları su ve otları zehirletti. Timurlenk geldiği her yerde asker ve hayvan kaybetti ve Sultan' a yetişemedi. Daha sonra yine Dımaşk'a döndü ve şehri üç ay boyunca kuşattı, ancak zapt edemedi. Bu üç ay boyunca her gün muharebe edildi. Şehirdeki on iki bin adamı efendilerinden yardım gelmeyeceğini anlayınca Timurlenk'ten aman tezkeresi istediler. Timurlenk kabul etti ve gece şehirden ayrıldılar ve sultan­ larının yanına döndüler. Daha sonra Timurlenk şehre saldırdı ve wrla zapt etti. Şehri ele geçirdikten kısa bir süre sonra, piskoposluk görevini gören Geit onun huzuruna geldi, ayaklarına kapandı, kendisinin ve rahiplerinin canını bağışlaması için yalvardı. Timurlenk, ona rahipleriyle birlikte mabede git­ mesini emretti; böylece rahipler, yaşlı-genç otuz bin kişi olana dek karılarını, çocuklarını ve yakınlarını alıp mabede götürdüler. Timurlenk bunun üzerine, mabet tamamen dolduğunda kapıların içerideki insanların üzerine kapatılma­ sını emretti. Bu buyruğunu yerine getirdiler. Sonra mabedin çevresine odunlar yığdırdı ve yakılmasını emretti ve böylece mabedin içindekilerin hepsi öldüler. Sonra her askerinin kendisine bir kelle getirmesini emretti. Bu buyruğu da üç gün içinde yerine getirildi. Sonra bu kellelerle üç kule yaptırdı ve şehri yağma­ lattı.) bkz. Schilcberger, age., s. 22-23. Emevi Camii'nin kundaklanması hususunda Şerefüddin Ali Yezdi, şehirdeki yangının kaza eseri çıktığını ve Timur'un caminin kurtarılması için özel çaba gösterdiğini nakleder: La disposition des maisons de Damas est telle,

que l'ı!tage d'en bas est de pierres, et le second et le troisit!me sont de bois, et que la plupart des planchers, et meme fes murailles sont vernissees. Ce vemi fes rend fart susceptibles d'incendie; en sorte que quand le feu se met en quelque lieu, fesjuges et fes gouverneurs ont beau apporter leurs soins lı ce qu'il ne se brüte qu'un quartier de la ville, ils n'en srauroient venir lı bout, et il s'en brüte toujours une grandepartie. Cefa arrive souvent dans le temps d'une paix profonde. Le deuxit!me Schaban, le feu se prit ainsi par accident dans la ville, et tout le monde s'appliqua lı l'eteindre; mais cefut en vain: il s'augmenta en telle sorte, que l'on sentoit partout l'odeur du bois d'ı!bene, et celui de la sandaraque, dont itoit compose le vemi de ces bel/es maisons, qui devinrent noires comme l'enfer, Timur, dont I respect pour la religion etoit sampareil, envoya /'Emir Chamelic, pour pre­ server dufeu la mosquee celebre des Oumiades; mais comme la voute etoit de bois revetu de plomb, au lieu de pl.dtre huili, Dieu fit voir qu'il etoit cour7"oud contre ces peuples; car quelque soin que fes soldats apportassent pour l'iteindre, ils ne purent empecher que le Minaret Oriental de cette mosquee nefot reduit en cendre, quoiqu'ilfot bdti de pierres. il ny eut que le Minaret d'Aroüs, autrement nomme 77

S U LTAN IYEL1 J O H A N N E S

arası kişiyi öldürttü. Ve kurtulmak için kadı kılığına giren çok sayıda kişiyi de ötekilerle birlikte yaktırdı. Yanında bu­ lunan tüccarlar, ülkesine altın ve gümüş, kıymetli taş ve diğer mallarla yüklü 800 deve gönderdiğini söylerler.71 Moünar Bei"za, sur lequel /es Musulmans croyent que le Seigneur Messie Jesus, sur qui, comme sur notre Prophete, soient /es benedictions et le sa/ut, doit descendre du Ciel, lorsqu'il viendra juger /es vivans et /es morts. Ce qui est miraculeux, c'est que ce dernier minaret itant de bois, et enduit de chaux par /es dehors, dnneura sain et sauj et tout Damasfat brnl.i. (Şam'daki evlerin ahvali, alt katları taştan, ikinci ve üçüncü katlar ahşaptandır, çoğunda tavan ve duvarlar vernik kaplıdır. Bu vernik yangına çok elverişlidir. Kadılar ve valilerin herhangi bir yerde yangın çıkması durumunda sadece tek bir mahallenin yanması için tedbirler almaları gerekir. Yoksa yangın çıktığında oranın dışına ulaşırsa şehrin büyük kısmı yanar kül olur. Bu barış zamanları da sık sık vuku bulan bir şeydir. Şaban ayının ikinci günü şehirde kazayla yangın çıktığında, herkes söndürmek için koşturdu ama bu çabalar beyhudeydi, yangın öyle yayıldı ki şehrin her yanında yangından kömür olan evlerin inşa edildiği abanoz ağacı ve vernikteki Sandarak kokusu duyulabiliyordu. Dine benzersiz bir saygısı olan Timur, Emir Şah Melik'i meşhur Emevi Camii'ni yangından korumakla memur etti, ancak kubbe yağlı sıva yerine kurşun kaplı ahşaptan olduğu için çabalar boşa çıktı. Allah'ın gazabı bu insanlar üzerine yağdı. Askerler yangını söndürmek için ne yaptılarsa yapsınlar, caminin doğu minaresinin, caşcan inşa edilmiş olmasına rağmen, kül olmasına mani olamadılar. Geriye sadece peygamberimizin, Mehdi İsa aleyhisselamın kıyamec günü yaşayanları ve ölüleri yargılamak üzere cennetten üscüne ineceğini müjdelediği Minare Beyza adlı öceki minare kaldı. Mucize şudur ki bütün Şam cayır cayır yanarken ahşaptan ve dışı kireç sıvalı bu minare sapasağlam ayakca kalmışcır.) bkz. Şerefüddin, age. , c. III, s. 345-346. 71

Şam'dan yağmalanan zenginliklerle ilgili Şerefüddin Ali Yezdi eserinde şu bil­ gileri vermişcir:

Le premier de la lune de Schaban /es troupes entrerent parforce, et sans en avoir eu d'ordre, dans la ville, et y commirent tout le carnage, /es violences, et le pillage qui se peuvent imaginer. Ilı prirent esclaves /es hommes et /es femmes: ilı leur arracherent leurs joyaux, et leur enleverent leur biens, qui confistoient en une quantite d'or presque infinie, en pierreries, en marchandises precieuses, en hojfes magnifiques, et en toutes sortes de raretis. On enleva tant de richesses, que tous /es chevaux, mulets et chameaux qu'on avoit assembl.is depuis Sebaste jusques a Damas, ne farent pas suffisans pour /es porter, et /es soldats farent obligis d'en jetter une partie; et principalement ilı abandonnerent quantite detojfes d'or et d'argent, et des ceintures tres precieuses d'Egypte, de Chypre, et de Russie, qu'ilı 78

T İ M U R ' U N S A RAY I N D A

Buradan ayrılarak Pers ülkesindeki Büyük Halife'nin oturduğu Bağdat denen bir başka şehre gitti.72 Bağdat şeh­ rini kuşattı ve surların önünde 60 gün bekledi, çünkü şehir, etrafında tur atmak iki günden fazla süre gerektirecek kadar büyüktü ve antlaşma yapmışlardı. Bu antlaşmayı bozdular. Temir Bey bunun üzerine çok hiddetlendi ve şehri silah zoruyla zapt etti, şehirdeki herkesi katlettirdi, tek bir kişiyi bile sağ bırakmadı. Daha sonra ordusuna tellallar gönder­ di ve öldürülen herkesin kellelerinin şehrin ortasında bir meydana getirilmesini emretti. Bu kellelerden, yüzleri dı­ şarı bakacak şekilde, beş toise73 genişliğinde, hayli yüksek bir kule yaptırdı.74 Bu daha önce hiçbir insanın işitmedi­ ği türden bir gaddarlıkn. Temir Bey'in orada ele geçirdiği avoient pillies au commencement de !.a campagne, afin de conduire a leur pl.ace des charges entiem d'argent comptant, de pierreries, et de vases d'or et d'argent, qui leur tomberent entre fes mains. Cette circonstance est si certaine, que je l'ai entendu dire a plusieurs gens dignes defai qui y etoient presens. (Şaban ayının birinci günü askerler emir almadan, şehre roda girdiler ve orada akla hayale gelebilecek her türlü kıyımı, katliamı ve yağmayı gerçekleştirdiler. Yakaladıklarını erkek kadın demeden köle yaptılar, Üzerlerindeki ziynet eşyala­ rını söktüler, mallarına el koydular. Sonsuz miktarda altın, değerli taş, kıymetli mal, şahane kumaşlar ve ender bulunan her tür eşya toplandı. Öyle büyük bir hazine yağmalandı ki Sivas'tan Şam'a kadar toplanan tüm adar, kamlar, develer bunları ıaşımaya yermedi. Askerler sefer başında yağmaladıkları Mısır, Kıbrıs ve Rusya'dan getirilen altın, gümüş sırmalı kumaşları, kıymetli kemerleri; yeni yağmaladıkları paralara, değerli taşlara, altın ve gümüş vawlara, yüke yer aç­ mak için bir kenara amlar. Bu durum o kadar kesindir ki tanık olan çok sayıda sözüne güvenilir kişinin söylediğini işittim.) bkz. Şerefüddin, 72

age., s. 344.

Bağdat bu tarihte Celayirliler Devleti'nin başı Ahmed Celayir' in yönetimin­ dedir.

73

1 ,949 metrelik uzunluk birimi.

74

Şerefüddin Ali Yezdi, Timur'un çok kayıp verdiği için öfkelenip her askere ço­ cuk-ihtiyar ayrım gözetmeden bir Bağdatlı kellesi getirmesi emrini verdiğini, tarihçilerin ölü sayısını kayda almaları emredilmesine rağmen sayısını onların bilmediğini aktarmaktadır. lbn Arabşah'a göre ise Tim ur ikişer kelle getirilme­ sini emretmiştir ve ölü sayısı 90.000'dir. bkz. Şerefüddin,

79

age. , c. III, s. 370.

S U LTAN İ YELI J O H AN N ES

ve ülkesine gönderdiği hazine öyle büyüktü ki saymaya kimsenin gücü yetmedi. Öte yandan mezkur Temir Bey, Türk'ü mağlup ettikten sonra Bursa'ya geldiğinde Yahudi inancından bazı rahipler huzuruna çıktılar. Tek bir tanrıya inandıklarını ve onun dininin de kendilerininkine benze­ diğini söylediler. Temir Bey, onlara dinlerinin hak dini ol­ duğu cevabını verdi ve kendilerine bir fenalık gelmemesi için yanlarına karılarını ve çocuklarını da alarak en büyük havralarına gitmelerini emretti. Büyük bir sevinçle dedi­ ğini yaptılar, canlarını kurtardıklarını düşünerek yanlarına ailelerini, yakınlarını da alarak kiliseye girdiler. Temir Bey şehre girer girmez kapıları Yahudilerin üzerine kapattırdı ve hepsini yaktırdı. Bundan başka anlatılması uzun süre­ cek sayısız çılgınlıklar işlemiştir ve bunları o kişilerin salah bulması için aziz peygamberin kendisine buyruğu üzerine yaptığını söyler.

80

XVII. EDİGNY75 ADINDAKİ İMPARATORUN TEMİR BEY'E YAPTIGI HİLE

Temir Bey bundan başka iki yıl kadar evvel Edigny adında­ ki bir Tatar imparatoruna elçilerini gönderdi. Bu imparator Ak Tatarların hükümdarıdır ve başkentinin adı Sorcate76

olup Capha'ya77 1 8 mil uzaklıktadır. Emrine yüz elli bin­ den fazla atlı asker alabilir. Yukarıda andığımız elçiler İm­ parator'dan kızını Ternir Bey'in oğluna istediler. İmparator elçileri kabul etti ancak özür diledi ve Temir Bey'in oğlu gibi yüce bir beyin karısına yaraşır miktarda mücevher ve parası olmadığını söyleyerek, efendilerine servetinin yeterli seviyeye gelmesi için bahsi geçen mücevher ve gerekli şeyle­ ri yollaması, kızını istemek için sarayındaki en yüksek mer­ tebedeki soylu kişilerin gelmesi gerektiği haberini gönder­ di. Elçiler kendilerine tevdi edilen haberi aynen ulaştırdılar. Efendilerine durumu bir bir anlattıktan sonra durumdan hoşnut kaldı, öyle ki 25 deve yükü altın, gümüş, mücevher ve zengin işlemeli ipek kumaşı ordusundaki en büyük se­ kiz78 baronla birlikte gönderdi. 75

1 400- 1 4 1 9 yılları arasında Altın Orda Hanlığı' nın başındaki E