135 74
Turkish Pages 295 [297] Year 2012
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR
PROF. DR MUHSİN DEMİRCİ
®
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR
M.Ü. İLÂHİYAT FAKÜLTESİ VAKFI YAYINLARI Nu: 262
ISBN 978-975-548-279-8 Sertifika No: 16209
Kitap Adı
Tefsirde Metodolojik Sorunlar
Yazar
Prof. Dr. Muhsin Demirci
Kapak & İç Tasarım
Eren Sakız
Baskı/Cilt
Seçil Ofset Matbaacılık Sertifika No: 12068
1. Baskı
Şubat 2012 - İSTANBUL Bu eserin bütün hakları İFAV’a aittir. Yayınevinin izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz.
İsteme Adresi:
M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları Mahir İz Cad. No: 2 Bağlarbaşı 34662 Üsküdar İSTANBUL Tel: 0216 651 15 06 Faks: 0216 651 00 61 [email protected] • www.ilahiyatvakfi.com
M.Ü. İLÂHİYAT FAKÜLTESİ VAKFI YAYINLARI Nu: 262
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR PROF. DR MUHSİN DEMİRCİ
İstanbul 2012
Muhsin DEMİRCİ 1953 yılında Erzurum’da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Erzurum’da tamamladı. 1964 yılında hıfzını bitirdi ve 1965 senesinde İstanbul’a gele rek Beyazıt Câmi imam hatibi Abdurrahman Gürses hoca efendiden tecvid ve tashih-i hurûf dersleri aldı. 1966-1972 yılları arasında Erzurum İmam Hatip Lisesinde okudu. 1973 senesinde girdiği Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi’nden 1978’de mezun oldu. 1978-1980 yılları arasında Erzurum Ticaret Lisesi’nde daha sonra da bir öğretim yılı İmam-Hatip Okulu’nda meslek dersleri öğretmeni olarak görev yaptı. 1982 senesinde M. Ü. İlâhiyat Fakültesi’nde açılan araştırma görevliliği sınavını kazanarak Tefsir Araştırma Görevlisi oldu. 1984’de Yüksek Lisansını, 1988 yılında da doktorasını tamamladı. 1994’de Yardımcı Doçent, 1996’da Doçent, 2004 yılında da Profesör oldu. Halen aynı fakültede Tefsir Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır. Arapça ve Fransızca bilir. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Yayınlanmış Eserleri: 1. Ebu’s-Senâ Mahmud b. Abdirrahmân el-Isfahânî ve Tefsirdeki Metodu, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 1989. 2- Vahiy Gerçeği, (II. Basım), İFAV Yayınları, İstanbul 2011. 3- Kur’ân’ın Müteşâbihleri Üzerine, Birleşik yayıncılık, İstanbul 1996. 4- Lokman Sûresi ve Ahlâki Öğütler, (II. Basım), Çamlıca Yayınları, İstanbul 2011. 5- Tefsir Usûlü ve Tarihi, İFAV Yayınları, İstanbul 2003. 6- Kur’ân’da Toplumsal Düzen, Ensar Neşriyat, İstanbul 2005. 7- Kur’ân ve Yorum, Ensar Neşriyat, İstanbul 2006. 8- Konulu Tefsire Giriş, Ensar Neşriyat, İstanbul 2006. 9- Kur’ân’dan Evrensel ilkeler, Ensar Neşriyat, İstanbul 2007. 10- Nas-Olgu Bağlamında Kur’ân’da Sosyal Gerçeklik, Ensar Neşriyat, İstanbul 2007. 11- Kur’ân’ın Ana Konuları, (IV. Basım), İFAV Yayınları, İstanbul 2010. 12- Tefsir Terimleri Sözlüğü, (II. Basım), İFAV Yayınları, İstanbul 2011. 13- Tefsire Giriş, İSAM Yayınları, İstanbul 2009. 14- Tefsir Usûlü, (XVII. Basım), İFAV Yayınları, İstanbul 2012. 15- Tefsir Tarihi, (XII. Basım), İFAV Yayınları, İstanbul 2011. 16- Kur’ân’a Göre insan ve Sorumlulukları, Ensar Neşriyat, İstanbul 2010. 17- Kur’ân Tarihi, (IV. Basım), İFAV Yayınları, İstanbul 2011. 18. Tefsirde Metodolojik Sorunlar, İFAV Yayınları, İstanbul 2012.
İÇİNDEKİLER KISALTMALAR ........................................................................................ 9 ÖNSÖZ..................................................................................................... 11
GİRİŞ ....................................................................................................... 15 KAVRAMSAL ve AMAÇSAL ÇERÇEVE ........................................ 15
BİRİNCİ BÖLÜM KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ SORUNLAR
1. KUR’ÂN’IN NÜZULÜ .................................................................... 21 A. Kur’ân Öncesi İlâhî Kitapların Nüzûlü............................................... 21 1. Bütün Olarak İndirildiği İddiası....................................................... 22
2. Tedricen İndirildiği İddiası ............................................................... 24
B. Kur’ân’ın Nüzûlü ve Metinleşmesi...................................................... 30 1. Hz. Peygamber’in Vahiy Konusunda Uyarılması ........................30
2. Garânik Olayı .................................................................................... 35 3. Kur’ân Metninin Yazıyla Tespiti ve Korunması ............................ 44 a. Tespiti .............................................................................................. 44 b. Korunması ...................................................................................... 48
4. Kur’ân’ın Derlenmesinde İki Şâhit Meselesi ................................. 51 5. En Son Derlenen Ayetlerle İlgili Tartışmalar ................................ 54
6. Kur’ân’ın İstinsah Gerekçesi ............................................................ 62 7. İstinsah Edilen Mushaflardaki İhtilaflar ......................................... 65
8. Mushafların Yazımında Lahn...........................................................69 a. Nakiller ............................................................................................ 70
b. Yaklaşımlar ..................................................................................... 72
6
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR
9. İmam Mushafın Yaktınlması ............................................................ 76 10. Kur’ân Metninin Tertibi ................................................................. 80 11. Mekkî-Medenî Ayırımı ....................................................................87
II. KUR’ÂN’IN OKUNMASI ...............................................................90 A. Yedi Harf ................................................................................................ 90
1. Kavramsal Çerçeve ...........................................................................90
2. Yedi Harf Ruhsatının Tarihsel Süreci.............................................. 92 3. Yedi Harfle İlgili Teorik Polemikler................................................. 95 B. Kırâat.................................................................................................... 105 1. Kıraatlerde Sıhhat Sorunu ............................................................. 105
a. Kıraatlerin Mütevâtirliği .............................................................. 107 b. Kıraatlerde İhticâc Olgusu ..........................................................114
2. Husûsi Mushaflardaki Kırâat Farklılıkları .....................................118
III. KUR’ÂN’IN MEVSÛKİYETİ ..................................................... 122 A. Rivâyetler............................................................................................. 122
B. Rivâyetlerin Bilgi Değeri.................................................................... 124
İKİNCİ BÖLÜM KUR’ÂN İLİMLERİYLE İLGİLİ SORUNLAR I. GİRİŞ ................................................................................................ 131 II. KUR’ÂN’DA NESİH ..................................................................... 133 A. Nesihle İlgili Görüşler.........................................................................133
B. Neshin Taksimatıyla Ortaya Çıkan Sorunlar ............................... 137 C. Nesih-Müşkil İlişkisi............................................................................ 140
III. KUR’ÂN’IN MÜTEŞÂBİHLERİ............................................... 142 A. Tarihsel Perspektif .............................................................................. 144 B. Tartışmalar........................................................................................... 145
IV. KUR’ÂN’DA YABANCI KELİMELER .................................... 147 A. Giriş...................................................................................................... 147
B. Yaklaşımlar .......................................................................................... 148
V. MUKATTAA HARFLERİ ............................................................. 151 A. Mukattaa Harflerinin Âyet Sayılıp Sayılmaması .......................... 152
B. Farklı Anlayışlar .................................................................................. 153
İÇİNDEKİLER
7
VI. MÜKERRER NÜZÛL.................................................................. 158 A. Tasvip ve Red ..................................................................................... 159
B. Mükerrer Nüzulün Unsurları............................................................. 164
1. Mekân Unsuru ................................................................................ 164 2. Zaman Unsuru ................................................................................ 170 3. Sebep Unsuru ................................................................................. 173
VII. KUR’ÂN KISSALARI ................................................................ 179 A. Tanım ve Amaç...................................................................................179
B. Tarihsel Gerçeklik............................................................................... 181
VIII. KUR’ÂN’DA TEKRARLAR.................................................... 184 A. Tekrarlarla İlgili Görüşler ................................................................. 185
B. Tekrarların Amacı............................................................................... 187
IX. KUR’ÂN’DA MECAZLAR ........................................................ 191 A. Mecâz ve Çeşitleri .............................................................................. 191
B. Kur’ân’da Mecâzın Varlığı Tartışması .............................................. 194
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KUR’ÂN TEFSİRİYLE İLGİLİ SORUNLAR I. GİRİŞ .................................................................................................201 II. TEFSİRİN İLMİLİĞİ SORUNU ............................................... 202 A. İlim Kavramı ....................................................................................... 202 B. İlmin Kriterleri ..................................................................................... 203
C. Tefsirin İlim Olup Olmadığı İddiaları............................................... 204 1. Tefsirin İlim Olmadığını Savunanlar............................................ 204
2. Tefsirin İlim Olduğunu Savunanlar ..............................................206
III. TEFSİRDE YÖNTEM SORUNU.............................................. 211 A. Klasik Tefsir Yöntemi......................................................................... 212
1. Rivâyet Tefsiri.................................................................................. 212
2. Dirâyet Tefsiri.................................................................................. 215 a. Çok Yönlü Dirâyet Tefsiri .......................................................... 216
b. Tek Yönlü Dirâyet Tefsiri ............................................................217
8
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR
B. Yenilikçi Tefsir Yöntemi ..................................................................... 226
1. Amaç ................................................................................................ 227
2. Öneriler ............................................................................................ 228 C. Tarihî-Tenkitçi Tefsir Yöntemi ......................................................... 233 1. Fikrî Yapısı ....................................................................................... 234
2. Sorunları...........................................................................................238 D. Konulu Tefsir Yöntemi ...................................................................... 242 1. Tanımı ve Önemi ............................................................................ 242
2. Araştırma Usûlü .............................................................................. 243 3. Konulu Tefsire Yaklaşımlar............................................................ 246 a. Olumlu Yaklaşımlar ....................................................................247 b. Olumsuz Yaklaşımlar.................................................................. 248
IV. KUR’ÂN’I ANLAMA SORUNU ............................................. 251 A. Metinle İlgili Sorunlar ....................................................................... 251
1. Tarihsellik......................................................................................... 251 2. Evrensellik........................................................................................ 254 B. Anlamla İlgili Sorunlar....................................................................... 258 1. Anlam ve Anlama Sorunu.............................................................258
2. Kur’ân’ı Anlamanın Araçları ......................................................... 260 a. Arap Dili ve Belâgatı .................................................................. 260
b. Sosyo-Kültürel Tarih .................................................................. 264 c. Konteks......................................................................................... 267
d. Makâsıdü’ş-şeri’a ....................................................................... 270
SONUÇ ................................................................................................. 275
BİBLİYOGRAFYA .............................................................................. 277
KARMA DİZİN .................................................................................... 289
KISALTMALAR age. b. Bkz. Böl. C. Der. DİA. gös.,yer H. İA. İFAV. Ktp. M. md. MÜİE No: nşr. (ra) s. (sav) Sül. TDVY. thk. trc. ts. vd. vr.
yy.
Adı geçen eser İbn Bakınız Bölüm Cilt Dergisi Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Gösterilen yer Hicrî İslâm Ansiklopedisi M. Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı Kütüphane Milâdî Madde Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Numara Neşreden Radiyallahu anhu (anha) Sahife Sallallahu aleyhi vesellem Süleymaniye Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Tahkik eden Tercüme eden Tarihsiz Ve devamı Varak Baskı yeri
ÖNSÖZ Kur’ân’ın tefsirine yönelik çalışmalar müslümanların gelene ğinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu geleneği başlatan bilindiği gibi Hz. Peygamber (sav)’dir. Ondan sonra da ashâb ve tâbiûn dönemlerinde müslüman âlimler Kur’ân rehberliğinde bir hayat kurma düşüncesiyle kendi zihin dünyalarında tefsire müstesna bir yer vermişlerdir. Böylece Hz. Peygamberle başlayan tefsir faaliye tinin ardından tarihî süreç içerisinde birbirinden bağımsız yüzlerce tefsir kaleme alınmıştır. Bu tefsirler yorum itibariyle bazı farklılıklar göstermiş olsa da, kullanılan metod, yöntem ve usûl bakımından büyük ölçüde benzerlik göstermektedirler. Zira incelendiği zaman görülür ki, hemen hemen tüm müfessirler yazdıkları tefsirlerde ilk önce Kur’ân’a, sonra sünnete, ardından sahâbe ve tâbiûn kaville rine başvurmuşlardır. Dolayısıyla onların müracaat etmiş oldukları bu kaynaklar zamanla tefsirde yerleşik bir metod haline gelmiştir.
Aynı şey dil olgusu için de söz konusudur. Zira İlâhî bir me tin olan Kur’ân bilindiği gibi Arapça olarak vahyedilmiştir; bu dilin de kendine has bir takım kural ve kâideleri mevcuttur. Dolayısıy la metnin lafzî tarafının çözümünde söz konusu kurallara büyük ölçüde ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kuralların kullanımları da dille ilgili argümanların zamanla tefsirde vazgeçilmez bir yöntem halini almasını sağlamıştır. Tefsir ilminin diğer bir vazgeçilmezi de sosyo-kültürel tarihtir. Bu da genel tarih niteliği taşıyan siyerle, özel bir tarih sayılabile cek esbâb-ı nüzûlden ibarettir. Söz konusu ettiğimiz bu iki kaynağa başvurma metodu da diğerleri gibi klasik dönem müfessirleri tara fından hiçbir zaman ihmal edilmemiş; böylece bu usûl de zamanla kalıcı bir metod haline gelmiştir.
12
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR
Klasik dönemde genel görüntü bu olmakla beraber tefsirle ilgili metodolojik (usûlî) arayışlar İslâm dünyasında hep devam edegelmiştir. Bunun da İslâmî gelenekte tek bir metodolojiyi dikte ettir me düşüncesinin bulunmamasından kaynaklandığı söylenebilir. Çünkü bu kavram, Müslüman âlimlerin zihinlerinde hep çoğulcu bir yapıyı çağrıştırmıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak tefsirde ki metodoloji arayışları bir taraftan kendi alanında açılım göste rirken diğer taraftan da birçok soruna zemin hazırlamıştır. İşte biz
bu mütevâzi çalışmamızda sözünü ettiğimiz sorunların önemli bir kısmını ele alıp değerlendirmeye çalışacağız. Yaptığımız çalışmayı üç bölüm şeklinde tasarladık. Birinci bölümde Kur’ân’ın nüzûlü, metinleşmesi, okunması -yedi harf ve kırâatler- ve Kur’ân’ın mevsûkiyeti ile ilgili olarak ortaya çıkan so runlara ışık tutmaya çalıştık. İkinci bölümde İslâmî gelenekte tartış malara yol açan bazı Kur’ân ilimleriyle ilgili tespit ve tekliflere yer verdik. Üçüncü bölümde ise tefsirin ilmîliği ve yorum sorununu ele alıp konuyla ilgili değerlendirmeler yapmaya gayret ettik. Bu çalışmanın Allah’ın rızâsına uygun olmasını ve okuyucular için bereketler getirmesini temenni ederken, eserin basımını üstlenen M. Ü. İlahiyat Fakültesi Vakfı yönetimine şükranlarımı arzederim.
Prof. Dr. Muhsin DEMİRCİ
İstanbul - 2012
GİRİŞ
KAVRAMSAL ve AMAÇSAL ÇERÇEVE Biz bu başlık altında önce tefsir ve metodoloji kavramlarının sözlük ve terim anlamları üzerinde duracağız, ardından da tefsir metodolojisinin amacını tespit etmeye çalışacağız. Tefsir Arapça (^j) kökünden türetilmiş vezninde bir masdardır. Sözlükte bir şeyi açıklamak, ortaya çıkarmak ve kapalı bir şeyin üzerini açmak gibi mânâlara gelmektedir1.
Terim olarak ise, Kur’ân’ın lafızlarını, Arap dili ve edebiyatı açısından tahlil edip kendisiyle kastedilen mânâyı tespit etmek demektir2. Metod (methode) da sözlükte, bilinmeyen bir şeyi bulup mey dana çıkarmak anlamını ifade etmektedir. Terim olarak da araştır ma yoluyla bulunup ortaya konabilecek sebep-sonuç ilişkilerini ve (mümkün olduğu hallerde) bu ilişkilerin temelinde yer alan bilim sel kanunları tespit edebilmek için izlenmesi gereken yol diye tarif edilmektedir3.
Metodoloji kelimesindeki “loji” sözcüğü bilindiği gibi “bi/im” anlamına gelmektedir. Bu bakımdan metodoloji, “yöntem bi/im” demektir. Terim olarak ise, metodla ilgili bilgilerin birleştirilmiş ve düzenlenmiş sistematik hâlini ifade etmektedir4. Buradan hareketle tefsir metodolojisi Kur’ân âyetlerinin anlaşılıp yorumlanmasında takip edilmesi gereken yol diye tanımlanabilir. 1
Bkz. İbn Manzûr, Lisânu’l-arab, Beyrut 1374/1955, “Fesr” md.
2 3
Zürkânî, Menâhil, 1,471; Zehebî, et-Tefsîr ue’l-müfessirûn, Mısır 1396/1976,1,15. Bilgeseven, A. Kurtkan, Sosyal İlimler Metodolojisi, İstanbul 1989, s. 3.
4
Arslantürk, Zeki - Arslantürk, E.Hamit, Uygulamalı Sosyal Araştırma, İstanbul 2011, s. 73.
16
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR
Yeri gelmişken burada şunu da belirtelim ki, metod sözcüğü Arapça’da “usûl” kelimesiyle ifade edilmektedir. Usûl de bilindiği gibi “asi” kelimesinin çoğuludur. Asi Türkçe’de kök, temel, esas, hakikat, tertip, nizam, kaide, menba’, mebde’, soy, üslup, sûret, tarz, yol ve yöntem manasına gelmektedir. Bu da göstermektedir ki, usûl sözcüğünün iki anlamı vardır. Bunlardan biri asıl, temel, kök; diğeri de yol, yöntem, metod, usûl ve kâidedir. Buna göre usu/; bir binanın temel taşları anlamına geldiği gibi, bir ilim dalıyla ilgili olarak bilinmesi gereken öncelikli bilgileri de ifade etmektedir. Sonuç olarak denilebilir ki, şayet usûl kavramına tefsirin asılları, kökleri anlamı verilirse o zaman onunla okuyucunun ya da araş tırmacının bilmesi gereken temel bilgiler kastedilmiş demektir. Eğer söz konusu kavram yol, metod ve yöntem anlamına alınırsa, o tak dirde de usûl sözcüğü ile herhangi bir ilme konu olan nasların ve meselelerin yorumlanma yöntemi kastedilmiş olur. Bizim kanaatimize göre usûl sözcüğünün bu anlamlarından birini tercih edip diğerini dışarıda bırakmak doğru bir yaklaşım tarzı değildir. O halde usûl kelimesinin anlam çerçevesinden söz ederken her iki manayı da dikkate almak gerekmektedir. Yani usûl kavramı hem herhangi bir ilmin öncelikli olarak öğrenilme si gereken asıllarını, temel bilgilerini hem de o ilmin yöntemini ifade etmektedir. Buna göre tefsir usûlü ile anlam beraberliği olan tefsir metodolojisi, bir taraftan söz konusu ilmin olmazsa olmaz derecede önemli olan temel bilgilerini ele alıp incelemek, diğer taraftan da tefsirle ilgili bilgileri sebep-sonuç ilişkisi çerçe vesinde hareket ederek sistematik bir tarzda ortaya koymak de mektir. Bu da doğal olarak tefsir metodolojisinin Kur’ân tarihi56 5
Muallim Naci, Lügat-ı Nâci, İstanbul 1987, s. 81; Şemseddin Sami, Kâmûs-ı
6
Hemen belirtelim ki, “Kur’ân Tarihi” terimi, Batı’nın etkisiyle son dönem
Türkî, (Nşr. Ahmed Cevdet), İstanbul, 1317, s. 124. lerde ortaya çıkmış ve kullanılmaya başlamıştır. Bunun sebebi de, Batı
Dünyasının “tarih” sözcüğünü Eski ve Yeni Ahit metinlerinin tarihsel serüve nini ifade etmek üzere kullanmasıdır. Bilindiği gibi sözünü ettiğimiz Eski ve
yeni Ahit metinleri uzun tarihî bir süreçte oluşmuştur. Bu yüzden Batılı müfellifler kendi kutsal kitaplarıyla ilgili olarak yaptıkları bu faaliyet için “tarih ”
GİRİŞ
17
ve Kur’ân ilimleriyle doğrudan ilişkiye girmesini zorunlu hale getirmektedir. Çünkü bu iki ilmin verileri tefsir metodolojisinin temelini oluşturmaktadır. Tefsir metodolojisiyle ilgili konular Arapça eserlerde genellikle “ Usûlü’t-tefsir” yahut “Kavâ’îdu ilmi’t-tefsîr” adıyla kaleme alın mıştır. et-Tûfî (ö. 716/1316)’nin, “el-İksîr fî kavâidi ilmi’t-tefsîr”, İbn Teymiyye (ö. 728/1327)’nin, “Mukaddime fi usûli’t-tefsîr”, el-Kâfiyeci (ö. 879/1478)’nin, “et-Teysîr fî kavâidi ilmi’t-tefsîr”, edDihlevî (ö. 1176/1764)’nin, “el-Feuzü’l-kebîr fî usûli’t-tefsîr”, Hâlid Abdurrahmân el-Akk’ın, “Usûlü t-tefsîr ve kavâiduh”, er-Rûmî’nin, “Usûlü’t-tefsîr ve menâhicuh”, Muhsin Abdülhamid’in, “Dirâsât fî usûli tefsîri’l-Kur’ân”, Mennâu’l-Kattân’ın, “el-Veciz fî usûli’t-tefsîr”, Muhammed Ali Hasan’ın, “el-Menâr fî ulûmi’l-Kur’ân maa medhali fî usûli’t-tefsîr ve masâdirih”, Hâlid b. Osman Sebt’in, “Kavâidu’ttefsîr” isimli eserleri bunlardan bazılarıdır. Bu kitaplar, yöntemden ziyade tefsir için esas teşkil eden bir takım genel bilgilerden oluşmak tadırlar. Bunların içinde Tûfî’nin “el-İksîr” adlı eseri -az da olsa yön temle ilgili bilgiler vermesi sebebiyle- diğerlerinden farklı bir görünü me sahiptir. Zira müellif, söz konusu kitabında manası açık olmayan âyetlerin anlaşılması konusunda bir yöntem teklifinde bulunarak şunları söylemiştir: Şayet bir âyetin manası açıksa orada herhangi bir sorunla karşılaşılmaz. Ancak anlamında bir kapalılık söz konusu ise, o zaman âyetin te’viline ilişkin kesin bir aklî delile veya Hz. Pey gamberden gelen mütevâtir bir habere yahut âlimlerin icmâ ettiği bir görüşe ya da sahih bir haber-i vâhide itibar etmek lazımdır. Eğer söz konusu kaynaklarda herhangi bir bilgi mevcut değilse, bu durumda te’vile gitmeyip sözün zâhirine itibar etmek gerekmektedir7. terimini kullanmışlardır. Esasen bu kullanım söz konusu metinler için doğru
bir kullanımdır. Ancak Kur’ân için metinsel anlamda bir oluşum söz konusu olmadığı için “Kur’ân Tarihi” şeklinde bir isimlendirme müslümanların kutsal
kitapları için pek uygun değildir. Bu yüzdendir ki, ilk dönemlerde müellifler
bu ismi kullanmamışlardır. Ancak günümüzde bu isim, “Kur’ân Metninin Tarihi” anlamında kullanılmaktadır. Bundan dolayı söz konusu kullanımda 7
herhangi bir sakıncanın olmadığı kanaatindeyiz. Tûfî, Süleyman b. Abdülkavî, el-İksîrfî ilmi’t-tefsîr, (thk. Abdülkadir Hüseyin),
Kahire 1977, s. 11-12. Esasen Tûfî bu açıklamasıyla bir anlamda Kur’ân nas-
18
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR
Konu itibariyle Kur’ân’m âyetlerini çeşitli yönleriyle ele alıp in celeyen tefsir metodolojisinin tabii ki bir amacı söz konusudur. Bu amaç da hiç kuşkusuz Kur’ân’m anlaşılmasına yardımcı olmaktır. Bu yüzdendir ki tefsir metodolojisi Kur’ân’m İlâhî vahiy olarak fark lı özelliklerini yansıtan çeşitli ilim dalları, Kur’ân’daki edebî sanat lar, genel prensipler ve âyetlerin tefsiriyle ilgili hususlarda ihtiyaç duyulan birtakım kâide ve esaslar üzerinde durmaktadır. Şurası bir gerçek ki özellikle bu esas ve kâideler, geliştirilmesi ve genişletil mesi düşünülen her ilmin bir anlamda planı konumundadır. Nasıl plansız olarak herhangi bir üretimi gerçekleştirmek mümkün değil se, belli kâide ve esasları önceden tespit etmeden bilgiyi sistema tik bir düzene koymak da mümkün değildir. Bu anlamda meselâ, fıkhın fürû alanına giren meselelerin tespitinde, fıkıh metodoloji sine ihtiyaç vardır. Çünkü bu ilmin esaslarını öğrenmeyen kimse ler, hüküm istinbat ederken meseleleri iyi tahlil edemez; böylece de isabetli sonuçlara varamazlar. Aynı şey hadis metodolojisi için de söz konusudur. Zira belli usûl ve kâideler olmadan hadislerin sahihini, sahih olmayanından ayırt etmek kısacası, bu alanda söz söylemek de pek mümkün değildir. Bu yüzdendir ki, Kur’ân’m sağ lıklı bir tefsirinin yapılabilmesi için tefsir metodolojisine ihtiyaç var dır. İşte söz konusu ilmin gayesi de öncelikle kendi alanına giren hususları tespit etmek, sonra da bunları Kur’ân’m hem lafzî hem de içsel mânâlarının anlaşılmasında yardımcı birer unsur olarak kullanmaktır.
larının te’vilinde nasıl hareket edilmesi gereği üzerinde durmaktadır. Ancak müellifin söz konusu eserinde sunmuş olduğu bu metod, müfessirlerin esasen öteden beri tefsirlerinde uygulayageldikleri bir yöntemdir. Yani dört başı ma
mur ve her türlü problemi halledecek bir nitelik taşımamaktadır.
BİRİNCİ BÖLÜM KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ SORUNLAR
I. KUR’ÂN’IN NÜZÛLÜ Kâinatın yaratılışı ile uygunluk içerisinde olan insan, olgunluğa doğru ilerlemesini sağlayan tabii bir yapıya sahiptir. İnsandaki bu fıtrî gelişme ancak onun ruhsal ve bedensel yapısına uygun bir çev rede kendini gösterebilir. Tarih boyunca ortaya çıkan bazı olumsuz luklar ve haktan sapmalar insanlığı, bu fıtrî gelişim noktasında men fi yönde etkilemiştir. İşte vahiy kurumu kendini daha çok bu sapma dönemlerinde göstermiş, Yüce Allah insanlığı bu batıl düzenlerden kurtarıp hak yola çıkarmak için kitaplar göndermiştir. Böylece söz konusu vahiy metinlerinde yer alan hakikat bilgileri, sapıklığa bat mış toplumlarda köklü ve çok yönlü bir değişimi gerçekleştirerek hakça bir düzen kurmuşlardır. Bu yüzden denilebilir ki kurumsal anlamda vahiyler bir suskunluk ve durgunluk dönemlerinden son ra ortaya çıkan yeniden bir diriliş ve atılım hareketi demektir. Va hiy zincirinin en son halkasını da Kur’ân vahyi oluşturmaktadır. Bu yüzden vahyi ele alırken Kur’ân öncesi ve sonrası diye ikili bir taksimi söz konusu etmek doğru bir yaklaşım olsa gerektir.
A. Kur’ân Öncesi İlâhî Kitapların Nüzûlü İslâm inancına göre insanlığın ilk dini tevhid dînidir. Bu dinin kurucusu olan Yüce Allah, dinini tebliğ etmek üzere ilk peygamber olarak Hz. Adem’i görevlendirmiştir. Hz. Adem Allah Taâla’dan al dığı İlâhi vahiyle kendi zamanında yaşayan insanları irşâd etmiş, ancak daha sonraları insanlar tevhid esaslarını unutup Allah’tan başka şeylere, tabiat kuvvetlerine, kendi elleriyle yaptıkları putlara tapınmaya ve bunları Allah’a ortak koşmaya başlamışlardır. İşte bu
gibi durumlarda da Allah Taâla yeniden peygamberler gönderip onları hak yola davet etmiştir. Hiç kuşkusuz Peygamberlerin söz ko nusu davetleri, kendilerine verilen vahiy muhtevaları çerçevesinde
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR
22
meydana gelmiştir. Bu vahiyler önceleri, suhuf (sahifeler, tabletler, levhalar)8 halinde indirilirken sonraları kitap tarzında inmeye baş lamıştır. Elbette ki bu da toplumların gelişip, ihtiyaçlarının artma sının bir sonucudur. Söz konusu kitapların sayısı dörttür. Bunlar iniş sırasına göre, Tevrât, Zebûr, İncil ve Kur’ândır. Bu yüzden biz evvela Kur’ân öncesi nâzil olan söz konusu kitapların nasıl yazıya geçirildiğini araştırıp sonra da Kur’ân’ın Hz. Peygamber tarafından yapılan tesbiti üzerinde durmak istiyoruz. Burada şunu hemen be lirtelim ki, Kur’ân öncesi İlâhî vahiylerin inzâli konusunda iki te mel görüş mevcuttur. Bunlardan biri bu kitapların bütün olarak bir defada indirildiği, diğeri de Kur’ân vahyinde olduğu gibi tedricen yani çeşitli zaman aralıklarıyla inzâl edildiği şeklindedir.
1. Bütün Olarak indirildiği İddiası İslâm inancına göre Kur’ân öncesi vahiyler tek celsede bir bü
tün olarak indirilmiştir. Bu hususun en temel delillerinden biri, J15J jj «u cLLü dllüs öLjTİI (Jjj ^^1 binkar edenler: ‘Kuran ona bir defada indirilmeliydi’ derler. Oysa Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır ağır okuruz”9 âyetidir. Abdullah b. Abbas’a göre bu âyet Yahudilerin: “Ne olurdu bu Kur’ân da ona (Hz. Muhammed’e) Hz. Musâ’ya Tevrât’ın, Hz. İsâ’ya Incil’in, Hz. Davud’a Zebûr’un toptan bir de fada indirildiği gibi indirilseydi”10, demeleri üzerine nâzil olmuş
tur. Görüldüğü gibi nüzûl sebebi olarak nakledilen rivâyet, Kur’ân öncesi vahiylerin toptan indirildiğini ifade etmektedir. Esasen bu rivâyette sözü edilen husus, Yahudilerin kendi tarihi tecrübelerine dayanmaktadır. Bu tecrübe, Yahudi tarihinde “Sina Dağı Vahyi” 8
Söz konusu sahifelerin sayısı ve hangi peygamberlere indirildiği hakkında bilgi elde etmek için bkz. Elmalık, Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul
9
Furkân 25/32.
10
Bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyân, Beyrut ts., IX 386-387; Kurtubî, el-Câmi li ahkâmi’l-Kur’ân, Beyrut 1995, XIII, 28; İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm,
1970, VIII, 5768.
Mısır, ts., VI, 117-118; Süyûtî, el-İtkânfî ulûmi’l-Kur’ân, yy., ts., 1,135. Ancak
bu rivâyetin başka bir tarikinde, söz konusu temenninin Yahudilere değıil, müşriklere isnâd edildiği görülmektedir.
KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ SORUNLAR
23
olarak bilinen konuyla ilgilidir. Yahudilere göre, Allah Tevrat’ı daha önce diğer milletlere teklif etmiş; fakat onlar bunu reddetmişler, Allah da Tevrat’ı indirmek için Yahudi toplumunu seçmiştir. Bu nun üzerine, Mısır’dan çıkışın üçüncü ayında Yahudi kadınlar ve erkekler Sina Dağı’nda iken Allah sağ eline Tevrat’ı almış ve onla ra Tevrat’ı kabul edip etmeyeceklerini sormuş, onlar da bu kitabı alıp Allah’a itaat edeceklerine dair söz vermişlerdir. İsrailoğullarının Tevrat’ı kabul edeceklerine dair verdikleri sözün akabinde Allah Hz. Musa’yı huzuruna çağrılıp ona on emri vermiştir. On Emrin yanında, Sina Dağı’nda Hz. Musa’ya hem Tevrat’ın tümünün hem de söz konusu kitabın tefsiri olan Mişna ve Talmud’un birlikte toplu halde verildiği görüşü de, Rabbani kaynaklarda anlatılan ve Yahu di geleneğince kabul edilen iddialar arasında yer almaktadır11. Gerçi Tevrat’ın inişi meselesi Yahudiler arasında da tartışılan bir konudur, ancak genel kanaat onun toptan ve yazılı olarak ve rildiği şeklindedir. Tevrat’ın bir defada bütün olarak vahyedildiğini ileri sürenlerin başında Rabbi Akiba ile Rabbi Şim’on ben Lakiş gelmektedir. Rabbi Akiba’ya göre Tevrat, bir defada, bütünüyle Sina Dağında verilmiş, daha sonra iki defa Toplanma Çadırında (Ohel Moed) ve Moab ovasında tekrar edilmiştir. Rabbi Şim’on ben Lakiş de, Tesniye kitabının “Bu Tevrat’ı al” cümlesini delil gös tererek, Tevrat’ın bütün olarak vahyedildiğini iddia etmiştir. Ona göre, “Bu Tevrat Kitabını al” demek “kitabı tamamıyla al” manası na gelmektedir12. Hz. Musa’ya indirilen vahiylerden sadece bir kısmını oluşturan ve Levhalarda yazılı olarak indirilen bu vahiy, bazı İslam âlimlerince önceki tüm vahiylere teşmil edilmiştir. Bir de buna ilave olarak bir kısım müfessir, önceki vahiylerin, kendilerine gönderildiği peygam berleri okur-yazar kabul edip, Hz. Peygamber’in ümmî olmasını ile ri sürerek, Kur’ân’m tedrîcen, önceki vahiylerin ise bir defada inzâl edildiğini iddia etmişlerdir. Bu iddiayı ilk seslendiren İbn Fûrek (ö.
406/1015) olmuştur. Ona göre Hz. Musa, okuma yazma bildiği için 11
Adam, Baki, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, İstanbul 2001. s. 71.
12
Adam, Baki, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s. 72.
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR
24
vahyi yazılı olarak ve toptan almış; Hz. Peygamber ise ümmi olma sı nedeniyle, Kur’ân vahyi kendisine sözlü hitap olarak parça parça inzal edilmiştir13.
Aynı şeyi Zerkeşî (ö. 794/1391) “el-Burhân fî ulûmi’l-Kur’ân” adlı eserinde şu şekilde ifade etmektedir: Hz. Peygamber ümmi idi yani okuma ve yazma bilmiyordu, bu nedenle önceki peygamber lerin aksine, -kolayca ezberlensin diye- Kur’ân ona parça parça indirildi. Ancak önceki peygamberler okuma-yazma bildiklerin den dolayı vahiyler onlara toptan inzâl edildi14. Nitekim bu husus, Süyûtî (ö. 911/1505)’nin “el-İtkân fî ulûmi’l-Kur’ân” adlı eserinde de benzer ifadelerle dile getirilmektedir. Şöyle ki: Hz. Peygamber ümmi idi, okuma yazma bilmiyordu. Bu nedenle diğer peygam berlerden farklı olarak kolayca ezberlesin diye, âyetler ona parça parça indirildi. Ancak diğer peygamberler okur-yazar idiler, bu yüz den vahiy metinleri onlara bütün olarak inzâl edildi15. Kısacası, Tefsir Usulüne dair yazılan birçok eserde, Kur’ân vahyinin peyderpey indirilmesi, Peygamber’in okuma yazma bil memesi ile doğrudan ilişkilendirilmiştir. Buna göre, okuma yazma bildikleri için Hz. Musa’ya Tevrat, Hz. İsa’ya İncil ve Hz. Davut’a da
Zebur yazılı olarak ve toptan indirilmiş; Hz. Muhammed ise okuma yazma bilmemesi nedeniyle Kur’ân’ı parça parça almıştır.
2. Tedricen indirildiği İddiası Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi müfessirlerin önemli bir kısmı nın iddiasına karşılık, bazıları da Kur’ân öncesi vahiylerin, aynen Kur’ân metni gibi tederrücen inzâl edildiğini ileri sürmektedirler. Sözünü ettiğimiz müfessirler arasında Bikâî (ö. 885/1480), İbn-i Kemâl (ö. 940/1533), Şevkânî (ö. 1250/1834), Elmalık Muham med Hamdi Yazır (ö. 1358/1942) ve Tâhir b. Âşur (1394/1975)’un
isimleri sayılabilir. 13
Muhammed b. Hüseyin b. Fûrek el-İsfahânî, Tefsiru İbn Fûrek, Millet
14
Zerkeşî, el-Burhân fî ulûmi’l-Kur’ân, (thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim),
15
Mısır 1972,1, 231 Süyûtî, el-İtkân fî ulûmi’l-Kur’ân, Beyrut ts., 1, 134.
Kütüphanesi Feyzullah Efendi Böl., No: 50, varak 19b.
KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ SORUNLAR
25
Bikâî hâdiseyi Furkân sûresi 32. âyet bağlamında ele alarak şunları söylemektedir: Bu âyetteki işaret, geçmiş kitaplar için söz ko nusu edilemez. Çünkü o kitapların nüzulü de bazılarının vehmettiği gibi toptan inzâl biçiminde değil, parça parçadır (müneccemdir). Bu iddia esasen, Müslümanları şüpheye düşürmek isteyen bazı Yahudilerin uydurmalarından ibarettir. Ne yazık ki, müslümanlar bunların çoğuna aldanmış ve gereksiz yere savunma posizyonu almışlardır. Oysaki günümüz Yahudileri Tevrat’ın yirmi senelik bir süre içerisinde nâzil olduğunu itiraf etmektedirler1617 .
Bikâî, söz konusu itiraftan hareketle nüzul keyfiyetlerinin farklı lığına karşı, önceki vahiylerin de aynı şekilde, sebeplere ve olaylara binaen nazil olduğunu, Tevrat âyetlerinden getirdiği delillerle ispatlamaya çalışmaktadır . Bikâî ayrıca U& JL o^r j^l l^Jli I4J
29
®jÂ
4İ)I e-Lİ jl
“Musa, kavmine: Allah
bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti de: ‘Bizimle alay mı ediyor sun?’ demişlerdi. O da: ‘Câhillerden olmaktan Allah’a sığınırım’, demişti. “Bizim adımıza Rabbine dua et, bize onun ne olduğunu açıklasın’ dediler. Musa: ‘Allah diyor ki: ‘O, ne yaşlı ne de körpe; iki si arasında bir inek. ‘Size emredileni hemen yapın, dedi. “Bu defa: Bizim için Rabbine dua et, bize onun rengini açıklasın, dediler. O diyor ki: ‘Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların içini açan bir inektir” dedi. “(Ey Musa1 .) Bizim için, Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın, nasıl bir inek keseceğimizi anlayamadık. Biz, inşaallah emredileni yapma yolunu buluruz” dediler. (Musa) dedi ki: ‘Allah şöyle buyuruyor: O, henüz boyunduruk altına alın mayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan (salma), renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir, ‘işte şimdi gerçeği an lattın’ dediler ve bunun üzerine (onu bulup) kestiler, ama az kalsın kesmeyeceklerdi”31.
Görüldüğü gibi bu kıssada dikkat çeken üç temel nokta bu lunmaktadır: (1) İsrâiloğullarına bir inek kesmelerini söylediği zaman Hz.
Musâ’ya söz konusu ineğin mahiyeti ve rengi konusunda sorular sorulması.
(2) Allah ile Hz. Musa ve İsrailoğulları arasındaki konuşmanın bir hitap tarzıyla gerçekleşmesi.
(3) Konuşmada Hz. Musa’nın, Allah’tan aldığı sözlü vahyi Jli aÎI
“Allah buyuruyor ki” şeklinde aktarması.
Bütün bunlar da bize gösteriyor ki, Tevrât Hz. Musâ’ya çeşitli zamanlarda inzâl edilmiş bir vahiy mecmuasıdır. Şayet aksi söz ko nusu olsaydı, Tevrat’tan ve Kur’ân’dan verdiğimiz örnek metinlerin farklı ifadelerle ve farklı bağlamlarda yer alması gerekirdi. 31
Bakara 2/67-71.
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR
30
B. Kur’ân’ın Nüzûlü ve Metinleşmesi Bu başlık altında Kur’ân metninin tespiti, cem’i ve istinsâhıyla ilgili ortaya çıkan bazı problemleri ele almaya çalışacağız.
1. Hz. Peygamber’in Vahiy Konusunda Uyarılması Kaynakların belirttiğine göre Allah Resûlü Hz. Muhammed (sav) Kur’ân vahyinin tamamını Cebrâil (as)’den melekî boyuta yükseltilerek alıyordu32. Ancak o, kendisine gelen vahyi alırken ol
dukça acele davranıyor, bir kelime ya da harfi kaçırma korkusuyla aracı melek vahyi henüz tamamlamadan tekrarlamaya başlıyor ve bu yüzden de çok sıkıntı çekiyordu33. Bu durum, Buhârî, Müs lim ve diğer güvenilir hadis kaynaklarının İbn Abbâs’tan naklet
tikleri şu rivayette açık bir şekilde görülmektedir: “Melek Cebrâil, Hz. Peygamber’e vahiy getirdiği zaman Resûlullah, unutmamak maksadıyla gelen vahyi durmadan tekrar ettiği için sıkıntı çeker ve onun çektiği sıkıntı bilinirdi. Bunun üzerine Allah Taâlâ Kıyâme Suresi ndeki, «cip«ûl^î BU «Gl*ûj ı-iLLiJ “Onu çarçabuk almak için dilini depretme. Şüphesiz onu toplamak ve okutmak bize düşer. O halde biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et”34 âyetlerini indirdi”35.
Bu rivâyette işaret edilen âyetin mânâ yönünden bir benzeri de, Ctp dLJj üî j Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan Kur’ân konusunda acele etme; Kabbim ilmimi artır de”36 âyetidir. Şimdi bu noktada şu sorulara 32
Kirmânî, Sahîhu’i-Buhârîbişerhi’l-Kirmânî, Beyrut 1401/1981,1, 28; Zerkeşî, Burhân, I, 229; Ebû Şuhbe, el-Medhaili dirâseti’I-Kur’âni’l-Kerîm, Mısır ts., s. 60; Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usûlü, Ankara 1993, s. 50.
33
Zerkânî, Menâhilü’l-irfân fî ulûmi’l-Kur’ârı, Mısır ts., 1, 240; Ebû Şuhbe, Medhal, s. 262; Ömer, İbrahim Ali, el-Kur’ânu’l-Kerîm târihuhu ve âdâbuhu, Kuveyt 1984, s. 36-37; Mennâu’l-Kattân, Mebâhis fî ulûmi’l-Kur’ân, Beyrut
1986, s. 118. 34 35
Kıyâme 75/16-18. Buhârî, Tefsir, Sûre, 75; Müslim, Salât, 148; Tirmizî, Tefsir, 75; Nesâî, İftitâh, 37; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 348; IV, 332; V, 182, 186.
36
Tâhâ 20/114.
KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ SORUNLAR
31
cevap aramamız gerekmektedir. Hz. Peygamber (sav) vahiy alırken acele etmemesi için bu iki âyetle mi uyarılmıştır? İkinci âyetin de
ilki gibi uyarı mahiyetinde gelmiş olması ismet sıfatına aykırı değil midir? Hadis bilginlerinin nakilleri esas alınarak olaya yaklaşılırsa, o zaman Tâhâ 20/114. âyeti bağlam itibariyle nasıl bir çerçeveye oturtulabilir?
Öncelikle şunu belirtelim ki, müfessirlerin çoğunluğu her iki âyetin Hz. Peygamber’i vahiy esnasında acele etmemesi yönünde uyardığını ifade etmişlerdir37. Bu anlayışa göre Allah Resûlü aynı konuda iki defa uyarılmıştır. Birinci uyarı ile İkincisi arasında muh temelen iki senelik bir zaman farkı bulunmaktadır. Çünkü ilk uyarı âyetinin yer aldığı Kıyâmet Sûresi iniş tarihine göre 31. diğer uyarı âyetinin yer aldığı Tâhâ Sûresi de 45. sûredir. Öyle anlaşılıyor ki
bu anlayış sahipleri, Hz. Peygamber’in ilk uyarıya muhatap olduk tan sonra vahiy alırken hassas davrandığını; ancak beşerî özellikleri sebebiyle bu husustaki hassasiyetinin giderek zayıflamaya yüz tut ması sonucunda, Yüce Allah’ın aynı konuda onu ikinci defa uyar dığını ileri sürmektedirler. Ancak bu yaklaşım tarzı doğru kabul edildiğinde önemli bir problem ortaya çıkmaktadır ki o da şudur. Bilindiği gibi sözünü ettiğimiz bu iki âyetin yer aldığı her iki sûre de Mekki’dir. Fakat iniş tarihi itibariyle Kıyâmet Sûresi Tâhâ Sûresi’nden öncedir38. Buna
göre Hz. Peygamber ilk olarak Kıyâmet 75/16-18., ikinci olarak da Tâhâ 20/114. âyetleriyle uyarılmış demektir. Şimdi bu nokta da sorulması gereken soru şudur. İlk uyarı âyetine rağmen acaba Hz. Peygamber bu alışkanlığına devam mı ediyordu ki, arkasından ikinci bir uyarı âyeti indirilmiş oldu. Tabii ki, Resûlullah (sav) hak kında böyle bir şey düşünmek doğru olmaz. Çünkü bu davranışı, 37
38
Bkz. Zemahşerî, Keşşaf, Riyâd 1998/1418, VI, 269; Nesefî, Medârikü’t-tenzîl, İstanbul ts., III, 103; Ateş, Süleyman, Yüce Kur’ân’m Çağdaş Tefsiri, İstanbul
1988, V, 451-452. İniş tarihi itibariyle Kıyâme Sûresi 31. (Ateş, Süleyman, Çağdaş Tefsir, X, 169); Tâhâ Sûresi ise 45. sırada yer almaktadır. Bkz. Ateş, Süleyman, Çağdaş Tefsir, V, 421.
32
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR
onun İlâhî emre karşı zamanla duyarlılığını kaybetmesi mânâsına gelir ki, bunu da ismet sıfatıyla bağdaştırmak mümkün değildir. O zaman söz konusu nasları yorumlamak gerekmektedir ki, bize göre bu konuda iki ayrı yorum yapılabilir. İlki şöyledir: Tâhâ 20/114. âyeti, Hz. Peygamber’den vahiy tamamlanma dan herhangi bir konuda acele ile hüküm vermemesini istemekte dir. Nitekim bu husus dlpl ûî J3İ dikili
LLU “Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan önce Kur’ân konusunda acele etme; Rabbim ilmimi artır de” âyetinin son kıs mında yer alan (LL> Şj Jü) ifadesinden de anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi Yüce Allah: “Sana uahyedilmesi henüz tamamlan madan önce” buyurarak bununla Kur’ân vahyinin belli bir kısmını değil tamamını kastetmekte; “Rabbim ilmimi artır” diyerek de vah yin devam ettiğini ve her gelen vahiy metninin Hz. Peygamber’in bilgisini artıracağını beyân etmektedir. Çünkü Kur’ân’ın herhangi bir yerinde ele alman bir konu başka sûrelerdeki naslarla bir bütün oluşturmaktadır. Dolayısıyla bir konuda inecek olan nasların tama mını beklemeden bir ya da birkaç âyeti ele alarak yapılacak tefsir ve ictihadlar, Allah’ın o konuyla ilgili irâdesini tam olarak yansıt mış olmayacaktır. Bu bakımdan denilebilir ki, Tâhâ 20/114. âyeti öncelikle Allah Resulü (sav)’nden bu hususta hassas davranarak Kur’ân vahyinin tamamını beklemesini, sonra da onun şahsında ümmetten aynı hassasiyeti göstermesini istemektedir. Ümmetin bu noktadaki hassasiyeti de, daha önce de belirttiğimiz gibi Kur’ân’ın tümünü dikkate almadan yorum yapmayın, aceleci davranarak hü küm çıkarmayın, anlamına gelmektedir. Bu yaklaşımı, Muhammed Esed’in Meâl-Tefsiri’nde yapmış olduğu şu yorum da desteklemek tedir. Ona göre Tâhâ 20/114. âyeti öncelikle Hz. Muhammed’e hitap etmekle birlikte, bütün çağlarda Kur’ân okuyan herkesi ilgi lendirmektedir. Şöyle ki: Kur’ân Allah’ın sözü olduğuna göre onu oluşturan parçaların hepsi -ibâreler, cümleler, âyetler, sûreler- bir arada ve birbiriyle tutarlı ve bağlantılı tam bir bütün meydana ge tirmektedir. Bunun içindir ki, Kur’ân mesajını tam olarak anlamak isteyen kimse, “aceleci yaklaşımlardan” yani âyetleri ait oldukları
KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ SORUNLAR
33
umumî anlam örgüsünden soyutlayarak, onlardan aceleci sonuçlar çıkarmaktan sakınmalı, Kur’ân’ı “bir bütün olarak” ele alıp münfe rit meseleleri bu bütünlük içinde değerlendirmelidir39. Görüldüğü gibi Muhammed Esed Tâhâ 20/114. âyeti siyak ve sibak itibariyle daha doğru te’vîl etmiş görünmektedir. Zira Yüce Allah aynı sûrenin jî LİJÎ) şeklinde okudukla
rını aktarıp, ardından Ebû Hâtim başta olmak üzere Nahhâs ve Ferrâ’nın söz konusu kırâatı hatalı bularak reddettiklerini zikret mektedir. Ona göre söz konusu zatların iddaları, bu tür kırâatların Hz. Peygamber’den değil, kârilerin içtihatlarından kaynaklandığını göstermektedir. Aksi takdirde Peygamber’in her hangi bir kırâatmı hata diye niteleyip reddetmek ya da onu eleştirmek hiçbir müslüman âlimin haddine düşmezdi281. Kırâatte tevâtür sorununu ele alırken, Kur’ân’ın derlenmesi es nasında âyetlerin Kur’ânîliğinin iki şâhidin şehâdetiyle kabul edil mesi meselesine de kısa bir göz atmamız gerekmektedir. Burada şunu hemen belirtelim ki, söz konusu olayla ilgili olarak istenen iki şâhit, sayısal anlamda hiçbir zaman Kur’ân’ın mütevâtirliğine za rar vermemektedir. Çünkü iki şâhit, Kur’ân’dan herhangi bir met ni okuyup hatta yazıp sonra da onu arkadan gelenlere nakletmek anlamında değil, zaten tevâtür derecesine ulaşmış olan metnin, mütevâtir olduğuna tanıklık etmek anlamındadır. Bir başka ifade ile 280 Akpınar, Musa, Kırâatların Tevâtürlüğü Meselesi, (Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi), Kayseri 1993, s. 232.
281 Ateş, Süleyman, Çağdaş Tefsir, VI, 356 (dipnot: 6).
114
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR
derlemede şahitlik meselesi hiç gündeme getirilmeseydi de Kur’ân yine mütevâtir bir metin olarak telakki edilecekti. Zira şâhitlik olayı esasen söz konusu metnin, sayısı binleri bulan büyük bir sahâbe topluluğu tarafından Hz. Peygamber (sav)’den semâen alındığının ve aynı şekilde yazıya geçirildiğinin bir anlamda tescilini ifade et mektedir. Yoksa iki şâhidin getirilen metne yönelik yapmış olduk ları şâhitlikle Kur’ân mütevâtir addedilmiş değildir. Böyle olsaydı tabii ki, Kur’ân’ın tevâtürü tartışmaya açık hale gelmiş olurdu. Sonuç olarak şunu belirtelim ki, esasen Kur’ân’ın mütevâtirliği ile kıraatlerin mütevâtirliği birbirinden farklıdır. Çünkü Kur’ân’ın tevâtüren geldiği konusunda müslümanlar icmâ ettikleri halde, kıraatlerin mütevâtirliği hususunda ihtilâfa düşmüşlerdir. Bir başka ifade ile İslâm bilginlerinin bazıları kıraatler için mütevâtirdir, derken bir kısmı onların âhâd olduklarını söylemiştir. Kıraatleri âhâd olarak nitelendirenler onu, (âhâd kırâat) sika bir râvi kanalıyla sahâbeden tâbiîne, oradan da sonrakilere muttasıl bir senedle nakledilen şâz ve illetten uzak kırâat olarak algılamışlardır . Görüldüğü gibi hem mütevâtir tanımının dışladığı âhâd kıraatleri kırâat olgusunun dı şında bırakmamak hem de sıhhat şartlarını taşımakla birlikte sika bir râvi kanalıyla geldiğini ifade etmek için mütevâtir yerine, sahih kırâat kavramını kullanmak daha isabetli görünmektedir.
b. Kıraatlerde İhticâc Olgusu İhticâc lügatte delil getirmek, delil olarak sunmak, bir şeyi bir davanın ispâtı için delil göstermek, terim olarak da bir kırâatı diğe rine tercih etmek demektir. Buna “tercîhü’l-kırâat” yahut “hüccet” de denilmektedir.
Kıraatte ihticâc meselesi, sahâbe döneminde başlamıştır. Meselâ, İbn Abbâs kıraatini, birinci tabakayı oluşturan sahâbîlerden almıştır. Ancak o, kırâatı alırken de -çok fazla olmasa da- seçici davranarak bir takım tercihlerde bulunmuştur. Genellikle Zeyd b. Sâbit’in kıraatini almış olmakla birlikte, bazen de İbn Mes’ûd’un kıraatini tercih etmiştir. Böylece o, Kur’ân’ın büyük bir kısmını Zeyd’den alırken bir kısmını da İbn Mes’ûd’dan almıştır.* 282 Ünal, Mehmet, Kur’ân’ın Anlaşılmasında Kıraat Farklılıklarının Rolü, s. 58 vd.
KUR’ÂN TARİHİ İLE İLGİLİ SORUNLAR
115
Bu husus daha sonraki zamanlarda da aynı şekilde devam etmiş hatta zaman zaman dilciler ve müfessirler kırâatlarm sahih (mütevâtir) olduğunu kabul etmekle birlikte, onlardan birini di ğerine tercih etme gibi bir yola da gitmişlerdir. Sîbeveyh, Ahfeş, Zeccâc, Ferrâ ve Müberred gibi dilcilerle, Taberî, Zemahşerî ve Nesefî gibi bazı müfessirlerin kırâatler hakkında terkit ve tercihde bulundukları bilinmektedir. Meselâ, Müfessir Nesefî’nin de içinde yer aldığı ancak çoğunluğu dilcilerin oluşturduğu bir grup âlimin tercihi ile ilgili bir örnek Nisâ Sûresi’nin ilk âyetinde yer almak tadır. Bilindiği gibi cŞÂİI Üıl Ijl’lj âyetindeki (pU-lSll)
kelimesi mansup (üstün) okunduğu gibi mecrûr (kesre) olarak da okunmuştur. Buna göre mansup okuyanlar -naklî tarafı bir yanasöz konusu kelimeyi (iıl) lafza-i celâline, mecrur okuyanlar da ( ^3
3/1
74/40-42
Tablo (2) Hz. Ali Mushaf’ı 1
ûjjl
j
Günümüz Mushaf’ı
J2/°^
L2j
Ajj
Sûre Âyet
J^a
2/285
ıj(2/^
Tablo (3) Übey b. Ka’b Mushaf’ı . J>-l
1
Günümüz Mushaf’ı U»
aj
^ı
2 3 4
2/226
*Z L2-£j
ojlÂS"
k ijlaj c->L*_>Lllo
2)'
aJla
^-U>-
L2-$j
O^laj öî
^2^-T
Âj*>C
(»Ll
4j*>C ^Lu23
2/158 5/89
TEFSİRDE METODOLOJİK SORUNLAR
120
Tablo (4) İbn Mes’ûd Mushafı 1
«lLoj
Sûre Âyet
Günümüz Mushafı SjS Jlâto ^Jda?
Jlüu ç» İla; \ 41)1 öl
2
Aül öl
4/40 3/43
t* ^>L^23 1 jaJL-j öl
2/198
3 ör-
5
IjİLîjj öl Ij^jIj
2/196
0 Jk-İ ^Jıy>-J IjJjj jLd IÂ