Kavga Sonu

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

3 9015 00365 513 4 University of Michigan 1 BUHR

248

A

Y493 K2

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GÖSTERİT YAYINI

Kavga Sonu

2 perde, 1 kısımlık komedi

Yazan : BEDRİ YILDIRIM

Ulus Basımevi 1938 ANKARA

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GÖSTERİT YAYINI

Kavga Sonu

2 perde, 1 kısımlık komedi

Yazan : BEDRİ YILDIRIM

Ulus Basımevi 1

9

3

8

ANKARA

PL 248 • 4493 K2

-

Sayın Kardeşim Mecdi Kut'a İthaf

1053374-156

ROLLER

Ali ...

. Emlâk sahibi zengin bir adam . 55 yaşında

Hürmüz

. Karisi

45

Yekta

.

Oğlu

24

XXX Sevim .Iserble Yeğeni Fatma . Sedat

.

.

Lebip

1

Sükûti .

.

22

Hizmetçi

19

Baro Reisi

35

Sedadın amcası

60

Avukat

55

N

Bu piyes iki perde bir kısımdır. Salon ve sahnede geçen kısım tekerrür ederse zevki kalmıyacağından bir, iki temsilden sonra kaldırılabilir .

Ali ve Sedad'ın makiyajları çok mükemmel olmalıdır ki sa londa ve sahnede ilk kısımda nazarı dikkati celbetmesin .

-

- 3

i

BİRİNCİ KISIM

( Ali arkasında palto veya pardesüsü, şapka ve şemsiyesi elin de salonda sahneden itibaren beşinci veya altıncı sırada halk ara sındadır. Salonda ışıklar söner, perde açılır, sahnede bir kürsü vardır. Bir zat Sedadı halka takdim eder. ) BİR ZAT - Bayanlar, Baylar. Avukat Bay Sedadı takdim edi .

yorum . « Halk nasıl tiyatroya gelmeli ? » mevzuu üzerinde konu şacaklardır. ( alkışlar ) SEDAD- Sayın Bayanlar, Baylar ;

( Kürsüdeki bardaktan bir az su içer ) -- Garpte tiyatro salo nuna, konserlere, konferanslara nasıl girilir ve gidilir, nasıl din lenir. Bunu anlatarak bizimle ufak bir mukayese yapacağım . Ne gibi şeylerin yersiz ve ayıp olduğunu veya fena görüldüğünü izah edeceğim. Evvelâ şunu arzetmek isterim ki güzel sanatların en ön safında gelen tiyatroyu bir mektep, bir mabet gibi telâkki eden müterakki milletler bu tiyatronun mümessillerine de lâyık olduğu mevkii vermişler onları bir mürşit bir muallim kadar yüksek gör meğe alışmışlardır. Bir bestekâr, bir ressam , bir heykeltraş ne ise

bir tiyatro aktörü de odur ve belki bunların her birile alâkadar olması itibarile daha mütekâmildir.

Tiyatro yemek , içmek kadar mühim bir ihtiyaç, öyle bir ihti yaç ki ahlâkı, benliği, her iyi şeyi, zevki velhasıl yaşayış kaide lerini tanıtan, öğreten, istirabı unutturan bir ihtiyaçdır ... Tiyatronun fevaidi, mevzuu benim konferansımın haricinde

olduğundan burada bundan bahsetmiyeceğim . Bu husus hakkında kıymetli arkadaşlarımız müteakiben müteselsel bir konferans

hazırlamışlardır. ( Áli uzun uzun öksürür. Öksürüğünü bastırmak için ağzına fındık , fıstık atar. ) Garpte tiyatro, konferans, konser salonlarına girebilmek bazı kayıt ve kaideye tâbidir. Bunlar kanunun takyidinden ziyade örfü 4

adet olmuş, terbiyenin icabı hususattır. Evvelâ bu salonun ferd

lerden ziyade âmmeye ait olduğunu göz önünde tutmak lâzımdır. Herkesin alâkasını sahneden harice celbetmemeğe, düşüncesine hürmet etmeğe dikkat icab eder. Bunun için hasta olan , sarhoş olan öksürüklü bulunan , tiyatroyu anlamıyacak yaşta olan, uyku suz, yorgun kimseler ve ufak çocuklar tiyatroya gelmez. Salona, toplanılan mahalle girebilmek için kıyafet meselesi de mühimdir. Balolarda olduğu gibi operalara, konserlere muay

yen -kıyafetle girilir. Çapaçul kıyafetile kirli ve herkesin istira hatini kaçıracak, iğrendirecek derecede pis kokulu gelmek çok fena olduğundan etrafa bu suretle koku neşredecek halde bulu -

nanlarla terli olanların , ayağı kokanların daha evvel temizlenme leri ve sonra salona girmeleri lâzımdır. Kendini kapup koyvere rek yüksek sesle dakikalarca öksürmek, lüzumlu lüzumsuz yerde katıla katıla gülmek , aksırmak, yanındaki arkadaşile başkaları işi

decek derecede görüşmek, evvelce görmüş ise piyesin mevzu ve neticesini anlatmak , oyun esnasında oynayanları yüksek sesle ten

kit etmek , sandalyasını gıcırdatmak , locasına vakitli vakitsiz gi

rip çıktıkça kapı ve sandalyayı gürültü yapacak şekilde harekete getirmek affedilmez muaşeret hatâları olduğu gibi piyesin en ruhlu yerini öldürür, oynayanla seyredenlerin nefret ve istikra hını celbeder. Ben bunları bir sıra tahtında değil gelişi güzel söy

lemek ve bu fena itiyatlarla mücadele için hepimizi vazifeye dâvet ederek birbirimizin mürşidi olmaklığımızı dilemek istiyorum . Daha neler, çatır çatır fistik, kabak çekirdeği, fındık, leb

lebi, portakal, elma yemekler, bunların kabuklarını locadan aşağı halkın üstüne veyahut yerlere atmaklar, avuç içerisinde sigara iç mekler, sık sık tesadüf ettiğimiz şeylerdir. Bu çirkin hale bir ni hayet vermek ve tiyatroya bir mabede girer gibi girip çıkmak her medenî milletin terbiyesi icabıdır.

Bayanlar, Baylar. Terbiyemizde, her şeyimizde büyük büyük inkilâplar oldu. Dün bir aktörün mahkemede yemini kabul edil mez, sahneye çıkan kadına iyi bir nazarla bakılmazdı. Fakat bü .

-5

tün dünyada yaşayan milletlerin artistlere verdiği kıymet ve yap tığı hürmeti bizim de vermek ve yapmaklığımız lâzımdır. Bunu münevverlerimiz, hükûmetimiz düşünerek lâzım gelen her şeyi başarmağa ahdetmiş, tiyatro mektebi açmış halkevlerinde en ön safa temsil işlerini koymuştur. Erkek gibi çalışan , hayata atılan , memur olan, ticaret yapan, danslara, sazlara giden kadını sahnede görüp fena diye propaganda edenler, dedikodu yapanlar inkila -

bımıza düşman ve bu inkilâbın yegâne yayım vasıtası olan tiyat royu öldürerek bu önemli vasıtaya engel olmak isteyen insanlar dır. Bunlara karşı memleket gençliği çok hassas olmalı en ufak bir dedi koduyu kökünden kesip atmalıdır.

İşte tiyatroyu seyrederken piyesin mevzuu değil temsil ede nin dedi kodusu tesiri altında kalınmaması en mühim noktadır.

Bu mevzuu burada büyültmek istemem . Her zaman dinlediğimiz, sık sık kulağımıza çalınan şeyler olduğundan hemen hemen hepi miz bilir ve nefretle karşılarız . Salona nasıl girilir demiştim . Yine bu bahse rücu edelim. Ba

zı kimseler paltosunu, pardesüsünü, şapka, şemsiye veya basto nunu her nedense vestiyere vermiyerek elinde taşımakta ve sa lona böyle girmektedir. Çok zaman şapkasını başından çıkarma yanlara da tesadüf ederiz. Çirkin olan bu gibi hâdiselerle müca dele etmek bilmeyenlere bu terbiyeyi öğretmek her münevver in sana bir borçtur.

ÂLİ

( Yüksek sesle ) Beyefendi artık yeter. Anlattığınız muâ

şeret usullerini çok iyi bilen insanlarız. Her memleketin kendine

göre âdeti vardır. Herkesi tezyif etmeğe kimse size salâhiyet ver memiştir.

Benim halkı tezyif ettiğim yok. Umumî terbiyeden ve bariz noksanlıklarımızdan bahsediyorum . ÁLİ - Burada buna lüzum yok efendim . İnsan öksürür de aksırır ALI SEDAT

-

da .. Bunu zaptetmek kudreti var mı ? Hele ihtiyar olursa .. Zorla bu işin önüne geçilir mi ?

-- 6 -

SEDAT - Müsaade ediniz, efendim . Eğer bir tenkidiniz varsa bir konferans verir meramınızı anlatırsınız. Yalnız görüyorum ki siz de şapka ve paltonuz elinizde salona girmişsiniz. İhtimâl infi alinizin sebebini bu teşkil ediyor. ÁLİ- ( Mahcup ve mütehevvir ) Keyfim nasıl isterse öyle yapa

rim . Ona kimse karışamaz. Ve sizin de hakkınız yok. Sinemalara nasıl gidiyoruz ? Oralarda vestiyer mi var ? Sonra herkesi ulu orta tahkire salâhiyetiniz yoktur.

SEDAT — Reca ederim münakaşayı bırakınız . Konferansımı ta mamlamak isterim .

ALI - ( Hiddetle ) Münakaşayı siz açtınız. Paltomdan , şapkam dan bahsederek bana tarizde bulundunuz, Aleme adabı muaşeret dersi vereceğinize kendiniz Oo noksanı tamamlayın .

SEDAT — Bayım . Terbiye noksanımı tamamlamak hususundaki ikazınıza başka yerde kanun müvacehesinde cevap veririm. ALİ

-

Görüşürüz.

Sayın Bayanlar, Baylar. Müsaadenizle konferansıma bir dakika ara verüp bu zat hakkında icap eden muameleye baş vuracağım . ( Reverans yapar ve kolise çekilir ) SEDAT

(Perde kapanır ) ALI Istediğiniz gibi hareket edin . Korkacak insanlardan de ğilim. ( Ayağa kalkar ve kapıya doğru yürür ) Insanı zorla sinir lendiriyor yahu . ( Asabi hareketlerle salondan çıkar )

- 7 -

Birinci

Keçiörende bir bağ köşkü.

Perde

Mevsim kış. Dışarda kar yağar.

Cephede bir büyük kapı. Sağında bir pencere. Bu pencereden kar yağışı gözükür. Solda bir ayna, konsol. Sağ ve sol tarafta ikişer oda kapısı. Ortada bir masa. Etrafında üç sandalye. Pencere önünde bir sedir. Konsol yanında bir koltuk ve bir etajer. Masanın üstünde bir örtü. Hokka kalem ve bir albüm. Konsolun üstünde bir saat ve çiçeklik. )

BİRİNCİ Sevim ―

MECLİS

Yekta

( Sevim elinde bir örgü ile meşguldür, ve masa başında oturmaktadır. Yekta gezinir. ) SEVİM ( Gülerek ) Ne oldu bugün Demindenberi bir yerde durmuyorsun .

sende bir hâl var Yekta.

YEKTA - ( Sevimin yanına gelerek ) Ah Sevim. Bu annem yok mu ? Benim başıma daha neler getirecek bilmem . Allahın günü nasihat, Allahın günü konferans, tıraş. Efendim bu zaman eski zaman gibi değilmiş . Atılgan olmalı, kimsenin aklına gelmeyen şeyleri yapmalı, herkesi şaşırtmalıymışımışta, bu suretle yükselmeli, büyük adam olmalı imiş. Kadına bir hastalık geldi. Galiba tababette yok ama ben buna bir isim vereceğim : Şöhret hastalığı. Zattüşşöhre. Bilmem doğru mu ? SEVİM — ( Gülerek ) A ... Nasıl bir isim bu ? YEKTA - Öyle ya. Zatürree, zatülkilye olur da, zatüşşöhre ol maz mı ? Velhasıl bu annem, babam gibi beni de şaşkına çevirdi. SEVİM Fena mı güzel fikirleri var.

---

8

Bende aksini iddia etmiyorum ama .. Bak bugün de

YEKTA

.

ne söyledi bilsen ? Fransa inkiläbi kebirini okuyup ona anlata

cakmışım . Vakia ucunda para da var ama .. SEVİM -- ( Gülerek ) Fransa inkilâbr kebiri mi ? YEKTA - Evet. Ona lâzımmış. -

SEVİM - Olabilir. Ey peki. Kimsenin aklına gelmeyen şeyler diyordun. Sen bunlardan meselâ neleri tahattur ediyorsun ? Boksör olmaktan tutta, sporun bütün envai. Sonra YEKTA .

şairlik, muharrirlik, hatiplik, tayyarecilik, paraşütle atlamak ... SEVİM - Bunlar kimsenin hatrına gelmeyen şeyler mi ? -

YEKTA — Acele etme ! İşte bu saydıklarımdan meselâ para .

şütü ele alalım. Bunu tayyareciye bağlayacak yerde tayyareye

bağlamak . Bu suretle hem tayyareyi, hem de rakibini kurtarmak tan tutta, boksa çalışma, bir yumrukta bir öküzü devirmek ; kâi nata meydan okumak , gazetelerde resimler, makaleler, sonra rin ga çıkmak , sinema filimleri alınıyor. Derken efendim sonu fena . Ya adam senden baskın çıkar da yaradana sığınıp bir yumruk atar, yerlere yuvarlanırsan bir daha kalkmamak gibi fena akibeti var .

SEVİM -Peki birşey bulamadın mı ? YEKTA - Canım sabırlı ol. Anlatacağım . Meselâ muharrirlik . Hemen bir fotoğraf makinası almalı. Bu sayede her içtimaa, stad

yumlara, tiyatrolara, balolara, konser ve konferanslara bedava gir mek , mücadele etmek, istediğine çatmak . Yalnız bu çattıkların gazeteci olmasın . Sonra onlar da kendi gazetelerinde sana hücüm ederler. Onun için muharrirlerden gayrisine çatmak lâzım. SEVİM — Bu da iyi. Muharrir olmayan sana cevap verecek vasıta bulamaz değil mi ? YEKTA

-

Evet ama. Bunun da mahzuru var. Bir aksisine rast

larsan adam akıllı dayak yersin. Mahkemelerde uğraşmak da ha tira gelir. Ne ise hepsini düşündüm . Nihayet çok iyi bir meslek

intihap ettim . Herkesin hayret ve takdirini kazanmak için bun -

-

dan iyisi yok.

- 9

SEVİM - Anladım. Kübik resim yapacaksın . Zaten buna istida din da var.

Canım biraz resim yaparım ama. O da değil .

YEKTA

SEVİM - Peki ne ?

YEKTA -- Tiyatro artisti olacağım . İşe başladım bile. Günlerce düşündükten sonra kararımı verdim . Derhal tiyatro kumpanya larından birine koştum. Beni rejisöre takdim ettiler. Hiç sahneye

çıktınız mı ? dedi. Mektepte çıkardım , dedim . Bir rahatsızlığınız, bir arızanız var mı ? dedi. Ne münasebet turp gibi adamım , dedim . Öyle ise sizi bir tecrübe edelim . Ona göre vazife veririz, dedi. Tecrübeye başladı.

SEVİM -- ( Hayretle ) Nasıl tecrübe bu ? YEKTA -- Basbayağı tecrübe ( cebinden bir kâğıt çıkarır ) bak . -

Birinci vazifem. Bunu hiç şaşırmadan on defa söyliyeceğim . ( okuyarak ) Kel kör körpe kürkü bitli kirpinin kürkünü kel kör körpe kürkü bitli kirpinin kürküne ve kel kör körpe kürkü bitli kirpinin kürkünü kel kör körpe kürkü bitli kirpinin kürküne giy dirdim.

( Gülerek ) Yekta sen aklını mı kaçırdın ? Bu da ne ?

SEVİM

YEKTA – Hayret etme. Ben de senin gibi evvelâ şaşırdım ; Fa kat rejisör beni ikna etti. Bu talâkatın , çabuk söylemenin , şaşır mamanın çaresi, ölçüsü imiş. SEVİM "Maşallah maşallah .. Daha ne marifetler öğrendin ?

YEKTA - Ses terbiyesi için de bazı şeyler tavsiye etti. Meselâ ; belini iğeceksin ( belini iğer ) ve en yavaştan başlayarak en tiz -

perdeye kadar kaç ses kabak çıkaracağını tesbit edeceksin. İşte bak : ( Yavaştan başlayarak en tiz perdeye kadar bağırır ) Kabak , kabak, kabak, kabak, kabak .....

SEVİM - ( Ayağa kalkarak ) A .. Vallahi herkes evde deli var diyecek .

- 10

MECLİS Evvelkiler

Fatma

Fatma ortadan içeriye girer FATMA

Ne oluyor küçük hanım. Küçük bey hastalandı mı ?

YEKTA

Hayır kızım senin anlayacağın bir şey yok. Sen git

babamla annem gelirken bize haber ver. Haydi Fatma. FATMT - Peki küçük bey. ( Orta kapıdan çıkar )

MECLİS Sevim

Yekta

SEVİM - Annen duymasın Yekta ( oturur ) seni hekim, hoca demez dolaştırır.

YEKTA -- Onu kim dolaştırsın ? Babama sözüm geçsin diye

hocadan eşek dili satın almış. Hem ona , anneciğim böyle bağır mak alafranga için lâzımdır. Avrupalılar hep böyle yaparlarmış dedin mi, mesele kalmaz. Kuzum Sevim bunları bırakalım . Ben

artık bu işe karar verdim . Muvaffak olacağıma imanım da var . Insan bir kerre o sahneden içeri ayağını attı mı bir daha kovala salar ayrılamıyor. Yalnız Sevim sana bazı şeyler söyliyecek tim.

SEVİM - Ne söyliyeceksin ? YEKTA Bunun için kararımı verdim. Fakat bir recam var. Ben sözlerime başlayıp bitirinciye kadar sen gözlerini elinle kapaya cak ve hiç açmıyacaksın . SEVİM - Gözlerim açık olursa ne olacak ? Kör ebe mi oyniya cağız ? Hayır. Sen bana bakarsan şaşırırım . Dilim tutulur. Ne olur canım beş dakika gözlerini kapa.

YEKTA

-

11 -

- Bir oyun mu yapacaksın ? YEKTA – Vallahi oyun falan değil. Şimdiye kadar sana söyle mediğim birçok şeyleri anlatacağım . Ibda edeceğim , belâgatimi SEVIM

görecek, anlıyacaksın .

SEVİM - Demek hitabete de çalıştın . Peki sözlerinin mevzuu nedir ?

YEKTA - Gözünü kapayıp sözümü bitirinciye kadar açmıyaca ğına yemin et. Ne olduğunu anlarsın .

SEVİM - Hadi açmıyacağım . Sana söz veriyorum . ( Ellerile göz zünü kapar. Yekta acele cebinden bir kâğıt çıkarıp heyecanla oku. mağa başlar ) YEKTA- ( Okuyarak ) Söylemek istedim söyliyemedim . SEVİM - Bu bir şiir serlevhasına benziyor. YEKTA - Acele etmeyiniz, ve sonuna kadar lütfen sözlerimi kes meyiniz, bilhassa bunu çok rica ederim . Sevim hanım . SEVİM - Maşaallah ciddileşdiniz küçük bey buyurunuz; sizi dinliyorum. YEKTA - ( Okumağa devam ederek ) Sabahları koruların issiz

bucaklarında birbirlerine aşk nağmeleri ittihaf eden bülbüllerden biri olsaydım . Gönlümde yaşayan o dilben kiza destanlarımı oku sam , o gülse, kızarsa, gözleri yaşarsa ( Sevimin dizlerine doğru eğilir ) Ben güzel kızın dizlerine kapansam , kana kana ağlasam , yalvarsam, o uzaklaşmakla uzaklaşmamak arasında mütereddit,

heyecanlı, sık sık nefes alıyor ve diyor ki: Yekta beni üzüyorsun , ağlama ben de insanım . Bu kadar iztiraba tahammül edemem ; Gel başını dizlerime koy. Ah büyük allahım ne bahtiyarım . Hemen şi

tap ediyorum ve diyorum ki : benim biricik Sevimim , sevgilim, ca nim, ciğerim ..... ( Sevim birdenbire gözünü açar. Yekta kâğıdı cebine sok mağa uğraşır, ve güçlükle sokar. )

SEVİM - ( Gülerek ) Ha, ha, ha ... demek söylemek istedikleri nizi kâğıda yazıp okuyorsunuz. Ben de deli gibi gözlerimi kapayıp 12

bu saçmaları dinledim . ( ciddiyetle ) Artık yeter küçük bey. Si zin ne demek istediğiniz anlaşıldı. Ben senin böyle şeyleri aklın

dan geçirmeni bile istemem . Iki kardeş gibi beraberce büyüyen amca çocuklarıyız. Böyle şeyleri hatırımızdan geçirirsek ayıp ol maz mı ? Bak sen ne düşünmeliydin bilir misin ? ( Yekta konso lun yanına oturur

Acaba Sevimi mes'ut edecek erkek nasıl olma

lıdır diye, ( teessürle ) ben dünyada kimsesiz bir kızım . Ne annem var ne de babam . Bir derd ortağım , bir kardeşim vardı. O da bak neler düşünüyor. YEKTA Haşa, Haşa .. Ben yine senin derd ortağın ağabeyinim . Dünyada bir tek emelim varsa o da, seni mes'ut görmektir. Ama, bu benim her arzuma hattâ hayatıma bile mal olsa ( teessürle )

Evet ben biliyorum . Seni mes’ut edecek bir eş olamam . Sen akıllı bir kızsın. Ben abtal, sersem budalanın birisiyim . SEVIM – Yok .. Kendine iftira etme. Senin en fena huyun her şeyi bir papağan gibi taklit arzusudur. Yazdığın şeylerden belli. Ben Yekta olsaydım ne yapardım bilir misin ? YEKTA — Ne bileyim ?. -

SEVİM - Öyleyse dinle ! Hayatımı kazanmak için aklıma, ken dime uygun bir iş intihap eder ve daima onun üzerinde çalışırdım . YEKTA - Peki ne ne yapayım , ne olayım ? SEVİM — Sen eyi bir ressam olabilirsin . Yalnız, çalışman lâzım dır; Babanın hal ve vakti müsait ; maddî hiç bir ihtiyacın yok , is tidadın da var, mütemadiyen resim yap çalış, iyi bir yuva kurarsın -

seni mes'ut edebilecek kadını, ben bulurum , hem sen de beğenir

sin, hayalin zengin, fırça elinde ne harikalar yaratırsın ? YEKTA Vallahi ben hiç bir şey olmağa kabiliyeti kalmamış bir gencim .

SEVİM - Sonra sende maymun iştihası denilen tabiat var, şimdi bir şeyi seviyorsun, biraz sonra onu bırakıp başkasile alâkadar oluyorsun. YEKTA

-

Belki bana hayatta bir istikamet verecek birisi varsa __

13

o da sendin, ben bu ümitle senelerce, haftalarca, saatlerce yaşa -

dım . Artık anlaşıldı, dünyaya kaz geldim , ördek gideceğim . Sana doğrusunu söyleyeyim mi Sevim, benim başıma baskı lâzım , be -

nimle yuva kuracak kadın senin gibi ya çok akıllı olmalı veyahut allahın günü bana dayak atacak kafamı kıracak derecede edepzis olmalı !

S7EVIM - Hiç de öyle değil, bu saçma şeyleri bırak . -

YEKTA - Peki Sevim , ben nasıl olsa adam olacak halde değilim ? Ya sen nasıl bir eş istersin, bana anlatmaz mısın ? SEVİM

Nedenanlatmayayım ? Meselâ... ( biraz düşünerek )

-

Haniya amcamın mahkemesinde gördüğünüz bir avukat vardı. Bizim dâvadan evvel onun bir müdafaasını dinlemiştik . - Evet, evet ...

YEKTA

Çok canlı bir müdafaa yaptı değil mi ? Karısını, ço cuklarını terkederek yuvasından kaçan, biraz cebim para gördü diye kendini sefahate veren adama karşı, zevcesinin hukukunu ne SEVİM

güzel korudu değil mi ? Hepimizi ağlattı.

YEKTA --- Eğer babamın davasında bu adamı karşımızda görme seydim doğrusu gidip elini sıkardım .

SEVİM — İşte bu adam bir kahramandır. Düşün bir kerre bu avu kat olmasaydı hem kadın, hem de yavrularını herif yüzüstü bira kacaktı. Sırf bu zavallılara acıyarak hiç bir ücret kabul etmeden vekâleti üzerine alan , kadınlık gururunu, yuva saadetini bu kadar canlı müdafaa eden bu genç avukatın sözleri, ne kadar ülviydi de ğil mi ? Amcamın işine gelince : sen de bilirsin ya, esasen amcam haksız !

YEKTA - Hep kabahat annemde .. SEVİM - Ne ise meselâ bu avukat beni istese benim onunla eyi -

-

bir yuva kuracağımı zannetmez misin ?

YEKTA - Allah göstermesin, kimse ile evlenmene razı olmam ! SEVİM — Canım farzedelim ki oldun ; birçok talibim de var bu adamı tercih etmez misin ?

14

.

YEKTA - ( Gururla ) Eskaza razı olsam , diyebilirim ki bu avu katı seçerdim. Ben hakikatı her zaman olduğu gibi söylerim. Cidden çok olgun adam , fakat şunu bil ki senin başkasile evlen mene rüyada bile razı değilim .

MECLİS

Evvelkiler : Fatma Fatma içeri girer - Hanım efendile beyefendi geliyorlar. YEKTA Eyvah annem bana Fransa inkilâbı kebirini oku de FATMA

O

mişti ; Sevim ben gidip ona bakayım bari. ( Fatma çıkar ) SEVİM - Ben de odama çekileceğim . Amcamın yengemin kay gaları çekilir şey değil. ( Sevim sağdaki odaya, Yekta soldaki oda -

ya giderler, sahne bir müddet yalnız )

MECLİS

Ali, Hürmüz, Fatma Cepheden Áli, Hürmüz gözükür, Ali paltosunu çıkarır Fat maya verir. Hürmüz şapka ve mantosunu keza Fatmaya verir. Fatma çıkar. )

ÁLİ — Vallahi hanım sokağı burnumdan getirdin artık bu taham mülfersa ; uykuda bile seninle kavgadan bıktım usandım . ( Kon

sol yanındaki sandalyeye oturur, Hürmüz masanın yanındaki is kemleye geçer )

HÜRMÜZ - Efendim sen de yaşlandıkça bir tuhaf oluyorsun.

Bir şey söyliyeyim mi ? Evlendiğimiz zaman 30 yaşında idin. Kırk yaşına kadar şöyle böyle, kırkından sonra azdın kudurdun, ellinden sonra da bunamağa başladın , bir lâfı yirmi defa söylü yorsun..

- 15

ÁLI - Asıl bunayan sen ; son zamanlarda başıma gelenler hep se nin yüzünden, senin mübarek yüzünün suyu hürmetine beş bin lira da tazminat vereceğim . HÜRMÜZ - Neden efendim benim yüzümden olacakmış ?

ÅLİ - Eğer o budala avukat için israr etmeseydin, adamakıllı bir vekil bulup bu neticeye varmazdık . Eyi amma sen de avukatın dediğini kabul etseydin HÜRMÜZ ortada mesele kalmazdı.

ALI - ( Hiddetle ) Nasıl, allah göstermesin. Bir de mahkemede ben deliyim , aklımda bozukluk var, doktora muayene ettirin diye ceğim ha ; sonra âlem vah , vah ! Åli bey aklını oynatmış diyecek . Allah göstermesin . (Sükûnetle ) Bu gidişle sahiden oynatacağım ya, dur bakalım .

HÜRMUZ - Bu zamanda gemisini kurtarana Kapdan derler. Sen zengin bir adamsın . Onun için hiç kimse deli demez. Ama bak pa rasız pulsuz birisi olsaydın, sokakta mahalle çocukları bile arkana düşüp alay ederlerdi.

ÅLI — Artık yeter efendim . Hanım ben budala değilim , senin avu katın bir mangır etmez. Bunu eyi bil. Nerden buldun bu şaşkın herifi ? Sonra adamla konuşmağa da rahat yok , ben bir şey sor

sam onun yerine sen cevap veriyorsun. Sanki avukat beyin dâva vekilisin . Mütemadiyen dir dır söyleniyorsun. O da kafasını sal layıp evet efendim, evet evet efendim, münasiptir efendim, diyor. Bak hanım ! Bu beş bin liralık hükmü müddeti içerisinde temyiz edemezsek halimiz harap, fakat allah biliyor ya bunu bu adam be cerecek halde değil !

HÜRMÜZ — Niye yapamazsın ?

ÁLI – Canım onun mahkemede bir halini görmeliydin . Adam dalgın olur amma böyle budala olmaz. Hani bir cüppe giyiyorlar,

onu unutmuş. Bayağı kıyafetile, bir de üstelik şapkası başında, şemsiye elinde. Hâkimin huzuruna gelmez mi ? Derhal hâkim kendisine ihtâratta bulundu. Bu sefer ne yapsa beğenirsin. Efen C

-

16

dim cüppeyi yıkatmağa götürmüştüm evde unuttum dedi. Şapkayı çıkardı, götürdü hâkimin kürsüsünün üstüne koydu. Şemsiyeyi de bir kenara astı. Hâkim kızdı. Lütfen bunları aşağıya vestiyere götürün, kisvenizi düzeltin, buraya öyle geliniz dedi. Aman ha -

nim Sükûti Efendinin mahcubiyetten şemsiyeyi, şapkayı toparla yıp bir dışarıya çıkışı vardı ki, hâkim , samiin gülmekten kırıldık . HÜRMÜZ - Adamcağızı serseme çevirmişsin . Mahkemeye gir meden evvel söylemediğini bırakmamışsın . Ben seni bilmez mi yim ? ÁLİ – Yahu ben melek gibi bir adamım . ( Kalkar gezinir )

HÜRMÜZ - Ah ! Ah ! Sen mi melek ? Eğer ben akıllı bir kadın olmasaydım , birgün geçinemezdik. Bunca yıl başka birisi kahrını çekseydi delirir Toptaşına ve yahut Bakırköyüne düşerdi. Hem bak zamane hanımları olsa, bir gün tahammül edemez. Ne yapa Irm , babalarımızın analarımızın eski kafalarından çıkan telkin .

Kolun kırılırsa yenin içinde kalsın , başın kırılırsa fesin içersinde kalsın derler. Ama vallahi şimdiki kadınlara bayılıyorum . ALİ - (Alayla ) Eh ne yapalım karıcığım, bizim nikâhımızı imam kıydı. Öyle şartla şurtla evlenmedik . HÜRMÜZ — Daha çok ararsınız o imam nikâhını. Azıcık karınız gözünüze hoş görünmedi mi, telâkı selâse ile boşadım der, başı nızdan atardınız . Şimdi yağma yok, zavallı kadınlar artık elinizde oyuncak değil..

ÁLI - ( Sinirli ) Canım hanım şimdi bu lüzumsuz lâfları bırak da bak sana ne diyeceğim. Ben başka bir avukat bulup bu temyiz arzuhalini yazdıracağım . HÜRMÜZ Bulacağın avukat seni kurtaracak mı ? Sükûti Efendi ne kadar olsa eski kurttur. Elbette hilei şeriyesini bilir. Bunca yıllık tecrübesi var. * ALI -- Canım artık hilei şeriye filan yutmuyorlar. Eski çamlar -

bardak oldu. Başka çare yok efendim . Adamakıllı bir avukat bul malı. Son ümidim bu . Yoksa herif mal ve mülkümü sattırıp , para ları alacak .

17

HÜRMÜZ - Senin ne üzerine vazife, yüzlerce halk içersinde adamı tahkir edersin ?

ÁLİ - ( Hiddetle ) Hanım bu bahsı allah aşkına açma. Cinlerim -

başıma toplanıyor. O gün ben ne bileyim. Adam konferans vere -

cek diye, şapkamı, paltomu yanıma alarak salona girmiştim . Us telik bir de gıcık tuttu öksürmeğe başladım. Bastırsın dedim, bir kaç tane fındık atıştırdım . O kadar kişi içersinde sanki beni göz

lüyormuş gibi böyle vaziyetlerin muaşerete uygun olmadığını söylemez mi ? Yanımda bulunan birkaç kişi, yan gözle bana bakı

yorlar, kıs, kıs gülüyorlardı. Öfke beynime sıçradı. Hem dahası var .

HÜRMÜZ — Dahası ne ? ÁLİ ALI

- Ne olacak, yine sen aklıma geldin. ( Masa başına oturur )

HÜRMÜZ — Ben mi ?

ALİ - Evet efendim, órası kalabalık bir yer. Insan fikrini ser · bestçe söylerse derhal kendini tanıtır. Eh ben de şöyle düşündüm .

Her gün senin virvırından bıktım usandım. Allaha şükür dünyada hiç bir ihtiyacım yok. Gel gör ki bizim hanımefindi maddî şeyler den ziyade manevî mevki ihtiyacında. Filân edip, filân muharrir, filân hatip, feylesof dedin mi dünyada onlardan büyük kimse yok. Amma nefesleri açlıktan koksun . Tedansanlara, balolara, konserla

re, konferanslara devam edenler, sinema artistlerinin isimlerini dü şünmeden ezbere sayanlar memleketin en kibar en akıllı adamları. HÜRMÜZ - ( Sözü keserek ) Reca ederim senin anladığın ve anlattığın gibi değil.. ALI - Neyse yine ben anlamıyayım . Ha, ne diyordum . Evet de.

dim ki ben de kendimi göstereyim. Adama bir hitabet dersi vere .

yim. Bizim bayan da memnun kalsın. İsmimiz, münakaşamız ga zete sütunlarına geçsin dedim . Gazetelere geçti amma zabıta sü

tununa. Mahkemelerde davamızı konferans dinler gibi işsiz güç süz insanlar, mektepten kaçan çocuklar dinledi. Aleme rezil ol duktan başka, üste beş bin lira zararı manevi, ayrıca ceza ve ma sarifi muhakemeye mahkûm olduk .

- 18

HÜRMÜZ – Konferans vermek demek âleme çatmak , kavga et mek mi demek ?

ALİ - ( Ayağa kalkarak ) Hanım ben hepsini bilirim. Bilirim amma haydi ne ise. ( gezinir ) Hem bak hanım biraz aklını başına topla ! Sen kırkını geçmiş bir kadınsın ; artık o salon hayatı, bil

mem ne karın ağrısı yerlerde işin yok, biz geldik gidiyoruz. HÜRMÜZ - Halt etmişsin sen onu. Senelerce zülûm ve istipda dını çektim . Evin içine erkek kedi bile sokmazdın . Bari şimdi gö züm, gönlüm açılsın. ÁLI- ( Asabî ) Yâni ... Yânisi filân yok. Biraz saz, caz, dans, eğlence in HÜRMÜZ

sanı daha yirmi sene gençleştiriyor. Hem ben neden kırk yaşında oluyormuşum ? Seninle 14 yaşında evlenmedim mi ? ÁLİ - Haydi öyle olsun.

HÜRMÜZ - Öyle olsun değil. Bilmiyor musun, daha erkekten bile kaçmıyordum . Yirmi beş senelik de evliyiz. Şu halde ben tam

39 yaşındayım. Şimdiki kızlar 35 şinde evleniyorlar. Bana orta yaşlı bile denmez, anladın mı ?

ÂLİ - Maşallah , görenler allah için söylesin . Oğlum evlenseydi, şimdiye kadar üç torun sahibi olurdun. Zaten kadın değil misiniz her yaşta en aşağı beş sene kalırsınız .

HÜRMÜZ - Affetmişsin. Sen kendine bak, herkes seni benim babam sanıyor .

ÁLI - Maşallah, sen gittikçe bülbül oluyorsun.

HÜRMÜZ – ( Gözü yaşlı ) Bülbül oldukta neyaptık sanki ? ÁLİ - ( Müteessir , alay ederek ) Bak ben sana bir teselli yolu göstereyim : Şöyle yuvarlak hesap farzedelim ki sen kırk ya şındasın , bunun yirmi senesi uyku ile geçti değil mi ? HÜRMÜZ

Nasıl uyku ?

ALI – Canım kırk senede hareketle geçirmedin ya ! Geceleri uyudun , bunu bir kere tenzil et, kalır yirmi sene ; eh on oniki

senesini de çocukluk için çıkar, öyle ya insan çocukken dünya 19

nin ne zevkini bilir ne de kahrını, bu suretle geriye sekiz dokuz sene kalır ki sen genç ve ihtiyar arası değil daha gelinlik çağa bile gelmemişsin karıcığım. HÜRMÜZ (Münfeil ) Koskocaman adam benimle alay etme ğe utanmıyor musun. Canım hanım seninle ne konuşacağımı şaşırdım . ALİ

HÜRMÜZ - Ciddi şeyler konuş edebî romanlardan , tiyatro dan, içtimaiyattan, ahvali âlemden. Ali - Ya hanımefendi hazretleri, siz de modadan, danstan, mü.

zikten bahsedin ? Bari bir gazete çıkaralım. Bunlar karın doyur maz hanım . Öyle havaî şeylerle uğraşırsak , senelerce artırdı ğım , eh ihtiyarlığımda yar ve ağyara muhtaç olmamak için bir riktirdiğim üç beş kuruş da elden gider. Sonra ikimizi de darül aceze paklar. Daha ihtiyarlamadın mı ? Parayı pulu toprağa mı

HÜRMÜZ

gömeceğiz.

ÂLİ — Gönlüm yirmi beş yaşındaki bir delikanlıdan ziyade te rütaze. Fakat arasıra üzüntüler olmasa. Şimdi bunları bir tarafa

bırakalım da bu dava işini düşünelim. Yenişehirdeki apartıma nın bir senelik kirasını bu zıpçıktıya mı vereceğiz ? HURMUZ — Benim bunlara aklım ermez . Bugün Sükûti efen di gelecek görüşürsün ne yapmak lâzım gelirse yaparsın . Valla. hi bey düşünüyorum da çok talihsisiz. Allah herkese evlât ver miş aklı başında. Bizimki havayi aşkı serserde. Bugünlerde büs bütün aptallaştı. Ben başka şeylerden şüphe ediyorum. Sevim artık gelinlik bir kız oldu. Yekta da koca bir delikanlı. Vallahi Sevime abayı yaktığına şüphem yok. Bu çok bilmiş kız, yavru mun gönlünü çaldı. Ne yaparsan yap, Sevimi münasip birisiyle --

baş göz ette evlâdım da kurtulsun.

ÂLİ — ( Ciddî) Hanım , Sevim bana babalık eden ağabeyimin biricik yadigârıdır. Onun hakkındaki fikrini yerinde bulmuyo rum . On senedir evimizde sana karşı ağzından bir kelime çıktı 20

!

mı ? Bir itaatsizliğini gördün mü ? Mektepte daima birinci ol

du. Koskoca kimyager diploması aldım diye övünmüyor bile, Memuriyet verdiler, gidecekti ben müsaade etmedim. Öyle de ğil mi ? Onu da bir evlât gibi korumak bana borçtur.

Daha ne yapacaksın o da senin bu kadar ihtima mına karşı biricik oğlunun gönlünü mü çalması lâzımdı ?. Hem memuriyete git deseydin yine gitmezdi. Yektayı bırakıp nere HÜRMÜZ

-

lere gider. ÂLİ Yektayı baştan çıkaracağına

hiç ihtimal

vermemekle

beraber, münasip bir kısmeti zuhur ederse onu da kaçırmamağa çalışırım . ( Ayağa kalkarak ) Hanımcığım ben bir az kanunları karıştıracağım . O budala avukat gelirse bana haber ver. ( Sol dan çıkar.)

MECLİS Hürmüz sonra Yekta HURMUZ HÜRMÜZ YEKTA

( Seslenerek ) Yekta, Yekta.

( İçerden ) Geliyorum anne ( içeriye girerek) Bir

şey mi söyliyeceksin anneciğim . HÜRMUZ — Nasıl dediklerimi yaptın mı ? YEKTA

· Şimdi onunla meşgul oluyordum . Bir çok kitaplar

karıştırdım , birinin yazdığını öteki bozuyor. Onun için başka kitaplara da müracaat lâzım . HÜRMUZ — Nasıl anlamadım .

YEKTA — Yani kitabın biri diyor ki filân işi falan yaptı. Ote ki de diyor ki, o yapmadı bu yaptı. Gel içinden çık bakalım . HÜRMÜZ -

Şuna kısaca okumadım desen daha eyi edersin .

YEKTA - , Vallahi okudum. Hattâ ezberledim bile bak işte sen

de dinle. (Kendi kendine) Eyvah şimdi ne uydurmalı. ( Aşikâr ) Kel kör körpe kirpinin kürkünü ( birdenbire durarak ) şey par - 21

don başka bir şey aklıma geldi de onu okuyordum . (Gizlice ) Eyvah bir şey de aklıma gelmiyor. ( Aşikâr ) ha ne diyordum. Top patlıyor. Tüfenk patlıyor. Muhalifler de çatlıyordu. Hava

karardı ortalık karıştı. Sokağa çıkanlar görülmiyordu. Herkes evinden dışarıya çıkmak istiyordu. Fakat çıkamıyordu. İhtilâl. cilerle muhalifler birbirile kavga ediyorlar. O ona bir yumruk o ona bir tokat vuruyordu. Neler söyliyorsun ? HÜRMUZ -

YEKTA - Canım anneciğim Fransa ihtilâli kebirine ait bir parça okuyorum . Hem sen ne yapacaksın bu ihtilâlikebiri (Âli kapıdan görünür dinler ).

HÜRMUZ – Bulunduğumuz meclislerde ikide bir bunlardan bahsediliyor. Nasıl hazırlandı. Nasıl oldu, büyük şairlerin hiz meti falan gibi, fakat ben bunları unuttuğum için söze karışa miyorum . Alem beni cahil mi zannetsin onun için sana rica et miştim.

MECLİS Evvelkiler :

Åli

( Åli içeriye girer )

ALİ -– Hanım bu boş şeylerle çocuğu sersem edeceksin. Bun ları öğreneceğine herhangi bir lisan öğrense daha eyi eder. Hani ben sana fransızca lûgat ve verpleri ezberle demiştim . Vallahi babacığım , bir verp ezeberliyebildim ; YEKTA ALİ Maşallah iki ayda bir verp oku bakalım onu ! YEKTA – ( Türkçe okunduğu gibi okuyarak ) Indicatif pre sent du verbe avoir. Jai,tuas, fla, Nousavous, vous avez fis ont. ÅLI - Gördün mü bunlardan fayda var .

HÜRMÜZ - Fransa inkılâbrkebirinden yok mu ? Zaten iki ay da dört kelime ezberliyebilen bundan hayır mı gelir. Mektepte döne döne başı döndü. Güç belâ orta mektep şehadetnamesini alabildi.

- 22

YEKTA - Anne niye böyle söyliyorsun. Döndümse bende mi kabahat ? Senede dört defa hoca değişirdi. Beş defa da kitap. Şimdiki gibi olsa çoktan bitirirdim . -

ALI

Kendine kabahat bulmada hoca ile kitablara bul.

MECLİS Evvelkiler :

Fatma

( Fatma girer )

( Hanıma) Sükûti efendi geldi efendim . Hah tamam bu eksikti. Hanım allahını seversen herifle

FATMA

ÅLI

sen konuş. Bakalım ne yapmış. Eğer benim kızacağım şekilde ise, defet başından gitsin . Başka avukat bulurum . Ben içeriye gidiyorum . Yekta sen de gel bana biraz gazete oku . HURMUZ Benim bunlara aklım ermez. Erkek değil misin , bu senin işin. Ålemin adamile çen çen konuşmak bana yakışır mı ?

ALI — Hanım yine on beş sene evvelki hanım oldun . Hani asri likten bahsediyordun. Meclislerden, konferanslardan dem vuru yordun. Şimdi de kadınla erkeğin konuşmasını zait görüyor sun. Ne ise. Allah rızası için hanım bu adamı görünce öfkem başıma sıçrayor. Sen konuş. Bana sonra haber verirsin . Haydi gel Yekta . ( Yekta, Ali soldan çıkarlar ). HURMÜZ - Fatma git Sükûti efendiyi alda gel. kar Hürmüz yalnız ). -

(Fatma çi

HURMUZ — Bu adam da az sersemlerden değil amma, bir ker re işi vermiş bulundum . Hem fazla akıllısı da işe yaramaz ya.

MECLİS Hürmüz, Sükûti (Sükûti cepheden girer ) HURMUZ

SUKUTI

-

Buyurun Sükûti efendi. (Oturarak ) Arzı şükran ederim efendimiz . 23

HURMUZ – Nasıl temyiz işi için bir şey hazırladınız mı ? SÜKUTI ( Öksürerek ) Efendim hazretleri. Bazı şeyler ih. zar ettim . Fakat zatı âlinizle de müdavelei efkârdan sonra , tat

bik sahasına geceğim . Malûmu devletleri barikai hakikat müca

delei efkârdan doğar. HÜRMUZ -- Peki bu düşündükleriniz nedir ? SUKÜTI -- Malûmu âlinizdir ki, hasmınız memleketin en sahi .

bi kelâm bir şahsiyetidir. Kıymetli bir avukatıdır. Ötedenberi müşkül anlarda kendisile istişare ederek tenevvür ederim . Ta biî bunun için bir ücreti fikriye de takdim ederim . Bu mes'ele

münasebetile görüştüm. Bir temyiz lâyihası kaleme alıp kendi sine gösterdim . HURMUZ

( Telâşla ) Nasıl nasıl hiç insan düşmanından fi

kir alır mı ?

SUKŪTİ (Sükûnetle) Telâş buyurmayınız efendim . Arzede yim. Bendeniz buna emsal bir vak'a ihdas ve ihzar ederek , ken disile görüştüm . Dedim ki, bir adamın davasını üzerime aldım .

Karısile kavga etmiş; ona herkesin içinde hakarette bulunmuş, zevcesi de kocasının aleyhinde ikamei dava ederek zevcini 500

liraya mahkûm ettirmiş. Bunun için bir temyiz arzuhali tanzim ettim . Tashih buyurunuz dedim . Benden izahat istedi. Bittabi kapalı tarzda verdim . Ve istişare ücreti olarak da 25 lira tak dim edip, verdiği izahat dairesinde arzuhali tashih edeceğim . Şimdi onu getirdim zatı âlinize ve beyefendi hazretlerine oku yacağım .

( Kalkıp Âlinin girdiği kapıdan bakar sonra Sevi min odasının kapısının anahtar deliğinden bakar ve yavaşça ). Sükûti efendi. Onu beye okursunuz. Fakat ben görüyorum ki bu işten kurtuluş yok. Başka bir avukatla görüştüm . Bu beş bin liranın muhakemesi ikmal edilmeden evvel, beyefendinin diğer birisine karşı olan borcundan dolayı emvaline haciz konursa,, bu borç itfa edilinceye kadar öteki taraf para alamaz değil mi? HURMUZ –

SUKUTI

24

-

Alamaz zahir .

Öyle ise ben beyefendinin bunca yıllık refikasi yım . Meselâ bana külliyetli bir para, ne bileyim, beş yüz bin li

HÜRMÜZ

-

ra bir borç senedi verse, biz de bunu icraya vererek emvalini

zapt ve icarına vaziyet etsek , bu para ikmal edilinceye kadar hasmimize para vermezler değil mi ? Bunun kanunda başka bir yeri var mı ?

( Sevinçle) efendim buna muvazaa derler. Borç itfa edilinceye kadar beş para bile alamaz. HÜRMÜZ Şimdi dinle ! Sen bu işi bütün belâgatini sarfede rek beyefendiye söyler ve iknaa muvaffak olursan, ben de seni SUKÜTI -

ziyadesile memnun ederim. SÜKUTİ -- Allah ömürler versin hanımefendiciğim . Sizi te min ederim ki, eğer zatı ismetpenahileri erkek olup, şey şimdi

kadınlar da yapıyorlar ya, avukat olup icrayı vekâlet etmiş ol

saydınız, aldığınız davalarda yüzde beş yüz muvaffak olurdu nuz. Bu husustaki dehanıza her zaman meftunum hanımefendi

ciğim . HÜRMÜZ

Şimdi onları bırak da dediklerimi eyi düşün ve

ona göre idarei kelâm et! Ben de gidip beyi çağırayım. SUKUTI - Pek münasip efendim.

Hiç merak

buyurmayın .

(Hürmüz Âlinin girdiği kapıya gider ? Sükûti cebinden bir kâ ğıt çıkarır tashih eder gibi bir vaziyet alır. Arada bir kapıya bakar . )

MECLİS Sükûti,

Ali ,

Hürmüs

(Ali ve Hürmüz içeriye girerler. Sükûti kâğıtları acele cebi ne kor .)

ALİ – Hoş geldin Sükûti efendi ? Yine ne cevahirler yumurt lıyacaksın ? 25

( Usulca ) Canım bey, çok rica ederim, adamcağı

HURMUZ ZI sıkma.

SÜKÜTİ ( Başile selâm vererek ) Allah ömrünüzü müzdat eylesin efendim . Nasılsınız bakalım . Bu temyiz işi için ne buyuruluyor. ÅLI SUKUTI - Arzı tazimat ederim efendim ; malûmu alileridir ki,

barikai hakikat müsademei efkârdan çıkar. Bendeniz de bazı şeyler düşündüm . Yalnız efendimizle istişare etmek istiyorum .

Söyleyiniz efendim .

ÂLİ

SUKUTI – Evvelemirde bendeniz bir layihai temyiziye kale me aldım. Ve bunu tam yirmi beş lira mukabilinde, sahibi ilmü -

kelâm bir avukatla istişare ve başka bir vak'a ihdas ederek edin diğim fikir üzerine, bu lâyihayı düzelttim . Müsaade buyurulur sa kıraat edeyim. ALI ÅLİ - Oku bakalım . Onu da dinliyelim . SUKÜTI - (Cebinden kâğıdı çıkarır. Okumağa başları) -

Ankara asliye ceza mahkemesi riyaseti vasıtasiyle temyiz mahkemesi ceza dairesi riyasetine Ankara asliye ceza mahkemesinin 27/ K. evvel/ 1936 tarih

ve 117286 numara ile muharrer kararının temyizen tetkiki için vakti muayyeninde depozito akçesi olan 10 lira leffen arzı tak dim kılınan makbuz mukabilinde malsandığına tevdi ve teslim edilerek, hakkımın ihkak ve zahire ihracı zımmında, atideki ma ruzatımı yüksek nazarınıza arz ile davanın temyizen tetkikini talep eylerim . Şöyle ki :

Hakkımda asliye ceza mahkemesinden sadır olan hükümde isabeti kanuniye yoktur. 55 senelik hayatımda daima uysal, da

ima iyi kalpli ve halûk olarak tanınmış olan bendenizin son za manlarda, ötedenberi muti ve yuvasının her türlü ihtiyacını derhal temin ve is'af eden apti acizin ahvali âlem dolayısiyle bu C

- 26

itiyadını tebdile mecbur kalmak zaruretinde oluşu, hasmim Bay Sedat ile aramızda tahaddüs eden bu vaziyete yegâne sebep ve

âmil olmuştur. ( Âli etrafına bakınır , şaşkın bir tavur alır.) İşte bu dünya hâdiselerinin bizzarur boyun eğmeğe mecbur kaldı ğımız tesirlerinden başka meşagili kesirem dolayısile dimağî yorgunluk neticesi hasıl olan elem ve iztirabımın mahkemece nazarı teemmüle alınmıyarak bir tabibi mahsusuna muayenemin icra ettirilmemesi.... ALI

-

( Keserek hiddetle ) Neler söyliyorsun be adam . Yuva

saadeti, ihtiyaç itiyadı tebdil, hasmim

Bay Sedat. Bunlar ne

münasebet tabibi mahsustan muradın ne ? Dimağî yorgunluk ne ticesi timarhaneye mi gönderilmemi istiyorsun ? SÜKUTI Af buyurunuz efendim . Ben avukattan bir fikir al mak için, karı koca arasında cereyan eden bir vak'a tasvir ede rek lâyihai temyiziyeyi vekile vermiştim . Bunu biraz evvel si zin vaziyetinize irca için tashihati lâzimede bulunurken, bazı

hatalar olmuş. Meselâ, bakınız hasmim Bay Sedat yerine, Zev cem Fatma vardı. Onu tashih ettim . ÅLI ( Hiddetle ) Hanım ! bu ne dediğini bilmez adamı artık dinliyemem ! Başımıza bir de karı koca davası çıkardı. Yeter vallahi deli olacağım . SUKUTI - Olmayınız beyim. Insan hali ufak bir zuhul ? Hem

istidayı temyize taktim etmiş değiliz ya. ÅLI

Sükûti efendi ne senin vekâletini ne de arzuhalini iste

rim anladın mı ? Siz avukatlık edecek yerde evinizde istirahat edip aher ömrünüzü rahat geçirirseniz daha eyi olur. Efendim. Elaceletü mineşşeytan. SUKUTI HURMUZ Canım bey yine başka avukat tutarız .

Sükûti

efendi çok tecrübe görmüş senelerce kadılık, hâkimlik etmiş bir zat.

ALI - Eyi amma hanım , beyni sulanmış. SUKUTI Estağfurullah, estağfurullah.

- 27 -

HURMÜZ — (Âliye) Canım biraz dur. ( Sükûtiye ) siz bu arzu haldan vaz geçiniz. Onu beyefendi halleder. Yalnız bu isten kur

tulmak için başka bir çare ne derler bir hilei şeriye yok mu ? Efendim hazretleri zaten bu yaraya lokman hekim

SÜKÜTİ

de çare bulamaz. Velâkin denize düşen yılana sarılır derler. U mit dünyası, bazı şeyler tastire cüretyap oldum. Ancak bir tek çarei hasene var. Bu adam nasıl olsa paraları alacak . Binaena leyh tediyeyi tecil etmeli ; hem öyle bir tecil ki, bu adamın ka zandığı tazminatı elde etmeğe ömrü müsait olmasın . ÂLİ Ey bu bak eyi. -

SÜKÜTİ - Tabiî eyi, şimdiki kanunlarımız da müsaittir. Hap SÜKUTI sen tahsil gibi bir âdeti sakimeyi ortadan kaldırmıştır. İnsan olan elbet bir gün borcunu verir ve fakat elyevm nakdi mevcudu -

yoksa hapse girmesi mi lâzımdır ? ÂLİ

Canım efendim bırakın mukaddemeyi de sadede gele

lim .

SÜKUTİ Mensabere zafere derler. Şimdi lûtfen sizden sora cağım şeye itidalle cevab veriniz. Zatiâlinizin refikai muhtere meleri hanımefendiye itimatları var mıdır ? İnsanın karısına emniyeti olmaz mı ? ÂLİ SÜKÜTİ – Öyleyse efendim vazaayı bittabi bilirsiniz. ĀLİ

mes'ele kalmadı. Zatrâliniz mu

Muvazaa falan bilmem.

SÜKÜTÍ – Meselâ bu tarihten takriben beş sene evvel kaleme alınmış bir senet tanzim edeceğiz. O zamana ait pullar da abdi aciz tarafından temin edilir. Bu senedin medlûlüne nazaran, za trâlinizin refikai muhteremenize , mevcud emlâk ve akarınızın

tutarı nisbetinde bir meblağ borçlusunuz. Meselâ beş yüz bin lira ; ÂLİ

Ey sonra ,

SÜKUTÍ – Sonra bu senedi refikanız icraya vererek, alacağı nı istiyecek ; emlâkinizin icarına haciz vazedecek ve para ta - 28

mamlanıncaya kadar bittabi hasminiz on para bile alamıyacak .

ALI — Maşallah, maşallah. Siz bizim vekâleti alalı bir hayli -

eseri terakki gösteriyorsunuz. Ben kimseye ne senet veririm, ne de sepet. Hem bu senin dediğini, şimdiki kanunlar yutmu yor. Bir de üstelik hilekârlıktan mı mahkûm olacağım . SÜKÜTİ Efendim refikanıza itimadınız var ise, mes'elede müşkül hiç bir cihet yok.

ALI – Para işleri erkeklere ait bir şeydir. Bu gibi mesaile ka dınların karışması doğru olmaz. HÜRMÜZ ( Teessürle) Nasıl, nasıl. Bana itimadın yok öyle mi? Bunca yıl saçımı süpürge edeyim, birini iki yapayım , SO nunda böyle nankörlükle karşılan. Yazıklar olsun sana mağa başlar ) .

( Ağla

ÂLİ — (Hiddetle ) Sükûti efendi. Çık git allahını seversen. Se nin ben hiç bir şeyini istemiyorum. Deminden beri söyledim , ne anlamaz adamsın be yahu.

SÜKUTI - Efendim hiddet ve hakaret buyurmayınız , bende -

nizinki bir müdavelei efkârdan ibaret .

(Hiddetle ) Hay senin müdavelei efkârın yerine dibine girsin. İstemiyorum efendim. Şimdiye kadar ne masraf etmiş ALİ

isen, hesabını yap ! Evrakı müspitesini getir, paranı vereyim ; haydi rica ederim bizi fazla meşgul etmeyiniz. SÜKUTİ Zarar yok, zaten ben böyle işi üzerime almazdım . Senelerce adliye hayatında kazandığım Siti şöhreti berbat et -

mek istemezdim . Amma bir defa oldu.

ÅLİ - ( Tehevvürle ) Yahu daha söyleniyor musun ? Çık git al lahını seversen . (Sükûti bir şey söylemek ister biraz durur. Ba.

șını sallar çıkar.) HURMUZ- ( Ağlıyarak ) Yazıklar olsun sana , daha çilem dol -

mamış. Artık canıma tak dedi, bana hakaret, itimadsızlık ha ! Elâlem karısına değil metresine dünyaları bağışlıyor. Fakat ben

bilirim yapacağımı;

- 29

Neler söyliyorsun hanım , sen aklını mı kaçırdın ? Şim

ALİ

diki kanunlar böyle ham hum şaralop yutar mı ? Ne diye kendi ni hem de beni üzüyorsun .

HÜRMÜZ - Nem var zaten. Bunca yıldır ev yaptın kendi üze rine, dükkân aldın kendi üzerine, onları da öteki mahkemeye -

masraf, beriki adama tazminat verir gözlerini kaparsan ben so kaktamı kalacağım . ÂLİ

-

(Münfeil ) Kimin daha evvel öleceği belli olmaz

amma

şayet ben ölsem tabiî malım kimin ? Seninle oğlumun .

HÜRMÜZ — ( Ağlıyarak , asabî ) Istemem efendim , istemem se nin bir şeyine lüzum yok. Lânet olsun ben de hakkında bir ha karet davası açayım da görürsün. (Hiddetle ) Ey artık yeter be, elinden geleni arkana ÂLİ koyma.

HÜRMUZ – Hem Sükûti efendiyi vekil tutacağım . ALİ

( Tehevvürle ) Hay allah senin de Sükûti efendinin de

belânızı versin .

HURMUZ - Senin belânı versin ,

ÅLİ - Çenen tutulsun çık git başımdan dırlanma diyorum . ( Bağırarak ) Aman bu adam beni öldürecek aman HÜRMÜZ allahım , aman ...

ÂLİ — Sus be kadın ! Herkes evde kavga, cinayet var zannedecek . ( Bağırmağa devam ederek ) Ne zannederse etsin . HÜRMÜZ

Senin gibi caninin elinden ne gelir . Cinayet, aman allah öldüm . MECLİS Evvelkiler : Sevim , Yekta , Fatma ( Sevim sağdan, Yekta soldan Fatma cepheden girer ) SEVIM – Ne oluyor amcacığım yengem mi bayıldı? -

YEKTA – Baba annemin yine sinirlerimi tuttu ? -

ÅLI

Edepsizliği tuttu ! (Perde iner )

30

İkinci

Perde

Sahne birinci perdenin aynıdır MECLİS Åli, Sevim (Åli sedirde Sevim masa yanında otururlar .) , Sevim , kızım sen ağabeyimin biricik yadigârısın ? O ba na kardeşlik değil, babalık etti. Üç yaşında öksüz kaldım . Beni o büyüttü. Sen beş yaşında iken anneni, beş sene sonra da baba

ÂLİ

nı kaybettin. O günden beri seni bağrıma bastım. Zannederim ki, tahsil ve terbiyen ve diğer hususatta elimden ne geldise esir gemedim .

Teşekkür ederim amcacığım .

SEVİM

ÅLI — Lâkin kızım bazı şeyler vardır ki, yeni yetişenlerimizin basiretleri mi bağlıdır, ne diyeyim bir türlü fehmü idrak et miyorlar. SEVİM - Bir kusurum mu var amcacığım ? .

ÅLI - Hayır bir kusur 'mevzuubahs değil ; yalnız bir az lâkay di var. Ondan bahsetmek isterdim . SEVİM – Ne gibi ? Bir az sabırlı ol, meselâ evlenecek bir erkek veya bir ÂLİ -

-

kız, kendisine bulacağı eşin küfvü olmasını düşünür, efendim , yaşça, tahsilce, görgüce, akılca, servetçe, ne bileyim , her şeyde küfüv. Sonra onun içtimai mevkiini de düşünmelidir. İşte bu derpiş edilmezse teşekkül edecek âile de huzur olmaz . SEVIM - Bir şeyler anlıyamıyorum amcacığım .

ÅLİ – Acele etme, sana daha açık söyliyeyim . Yengen son za manlarda Yekta ve sende bir fevkaladelik hissetmiş,

SEVIM – Ne gibi bir fevkaladelik ? ÅLİ - Amma da anlayışın kit kızım ; yani gerek sen ve gerek Yekta birbirinize karşı alâkadar görünüyormuşsunuz.

31

SEVİM - Tabiî, iki yeğenin birbirine alâkası gibi. Ben bunda bir fevkaladelik göremiyorum . Eyi amma kızım. Bu alâka daha şümullü bir şekil irae ediyorsa ? Meselâ ne gibi ? SEVİM

ÂLİ

Süphane mentahayyere fisun ihilukul, yani siz biribiri seviyormuşsunuz nizi ; SEVİM (Ayağa kalkar münfeil ) Teessüf ederim amca , ben Yekta ile beraber büyüdüm. Onu bir kardeş gibi severim . Fakat hiç bir gün yengemin düşündüğü gibi Yekta ile bir yuva kur mağı aklıma bile getirmedim . Doğrusu çok eyi bir mukaddeme ile söze başladınız. Evet ben, oğlunuzla hiç bir hususta küfüv olamam . Çünkü zengin değilim, hayatta benimdir diyecek bir yuvam, annem , babam yoktur. Evinizde biraz fazla salâhiyetli evlâtlıktan başka ne olabilirim. Öyle değil mi ? ÂLİ

ÂLİ Haşa, haşa evlâtlık olacaksın.

ben bunu demek istemedim . Neden bu evde

Zararı yok, amca yine ben sana acırım. Yengemin tesiri altında olduğunu bilirim. Onun telâşesi benim ve yahut SEVİM

Yektanın bir alâkasından ziyade, kendi düşüncelerinin husu lüdür. Ben fazla olduğum gibi onun indinde Yekta da fazladır . Son sözüm , birkaç gün evinizde kalırım . Bir vazife bulup ayrıl mak için beni bu kadar zaman misafir edersiniz zannederim .

ÂLİ — Vallahi, billahi böyle değil kızım , amca demek, baba de mektir. Ben hiç bir zaman senin için fena düşünmedim . Yegâne

arzum biricik kızımın mürüvvetini görmektir. Sonra yengenin nasıl bir kadın olduğunu tarife ne hacet. Hele son zamanlarda onu

danslar, balolar azdırttı, kudurttu. Vallahi ben bugün gözümü kapasam veyahut şöyle yengenin birez geliri olsa ayda, bir koca değiştirir. SEVİM - Bu kadarı fazla amca, dans, balo değil insan fena ni -

32

yetle ibadet yerine de gitse azar kudurur ama bu yengeme göre değil. ALİ Hayır hiç eksiği yok, Yektanın yaşını küçültmek istemesi

nedendi ? Harıl, harıl yalancı şahit aradı. Bu suretle kendi yaşı da

küçülecekti. Öyle ya, Yekta 26 sına geldi. 26 yaşında oğlu olan bir kadın aceba kaç senelik bir ömre maliktir. İşte bu onu hesap ediyor. Onu bu sevdadan vaz geçirinciye kadar akla karayı seç tim .

SEVIM - Çok yanlış düşünüyorsun amca ,

ÅLI — Sonra dahası var, o melun avukatla da sözbirliği edip bü tün servetimin üzerine oturacaktı. Sen bilmezsin o ne kırkından sonra azmış karıdır .

SEVİM — Vallâhi amca beni böyle dedikoduları dinlemekte ma zur görünüz. Müsaadenizle, ( Soldați odaya girer ) . ÅLI - Doğru kızım ben de sana söylenmiyecek şeyleri söyledim . Sen üzülme yavrum . Her fesat yengenin başının altından çıkar. ( Seslenir ) Fatma, Fatma.

MECLİS Fatma Ali ( Fatma içeriye girer ) FATMA — Buyurunuz efendim .

ÅLI - Kız ben sana kaç defa söyledim , gazetelerimi nereye kal dirdin ?

FATMA - Ben dokanmadım Beyefendi. Hanımefendi aldı. ÅLI Çabuk bul gazeteleri bana yukarıya getir. (Orta kapıdan çıkar ). 33

MECLİS Fatma Yekta Sahne bir müddet boş

( Yekta soldan girer ) YEKTA - Fatma babamın gazeteleri nerede ? FATMA – Vallâhi küçük bey ; hanım gazete sorar, bey gazete sorar siz de öyle. Bu evde herkes bana çatıyor. Sana sormayım da kime sorayım , YEKTA FATMA - Peki ben ne bileyim kimin aldığını,

YEKTA — (Fatmaya dikkatle bakar ) Kız sen hakikaten iyi bir kızsın .

FATMA - Ne yapayım ; istersen iyi olma,

YEKTA – Öyle değil, hem sen gitgide güzelleşiyorsun da benim haberim yok.

FATMA -- Benim öyle şeylere aklım ermez . ( Sola doğru yürür Yekta önler ) YEKTA — Bak Fatma, sana ne diyeceğim , ben bu dünyada yalnız birisini sevmiştim. Onunla evlenmek istiyordum . Amma olmadı. Şimdi hiç kimsede gözüm yok. Bana ancak senin gibi her dediği

me peki diyecek bir kız lâzım . Ben seninle evleneceğim . FATMA- (Gitmek ister Yekta bırakmaz .) Böyle şeyleri bilmem işim var. Beni bırak küçük bey, YEKTA - Bilmezsen öğrenirsin , canım sen ne şeker şeysin be! FATMA - Vallahi hanıma söylerim küçük bey rahat dur.

YEKTA - ( Fatmanın kullarından tutarak ) Anlamıyor musun ?, ben seni alacağım elmasım ; hanıma da söylesen, babama da söyle sen seni alacağım . FATMA lar mı ?

34

( Silkinerek ) Hiç hizmetçiye evin küçük beyini alır .

1

YEKTA Ulan ben de bana varır mısın ?

istedikten sonra kim ne karışır. Nasıl sen

FATMA — Ben böyle şeyleri bilmiyorum . Rahat dur küçük bey.

( Fatma kaçmak ister. Yekta bırakmaz ). Şimdi bağıracağım , küçük bey beni bırak. ( Yektanın elinden kurtulur sağa kaçar ) (ve çıkar ) YEKTA - ( Yüksek sesle ) Ah Fatma

Seni bugün güzel gördüm Fatma. Gel göynüme sakın hicran katma ! Beni aldatma. Beni sen satma.

MECLİS Yekta

Ali

( Âli içeriye girer, Yekta onu görür yüzünü aynaya çevirir. Ali Yektaya bakar. Yekta yüksek sesle )

YEKTA - Ihtilâl başlamış, memleketin her tarafında hamiyet er babı cumhuriyetin teşekkülü için hayatını veriyor, kanını dökü -

yor, malını satıyordu. İki taraftan birini temsil eden baba, oğul birbirine kurşun atıyorlardı. Top, tüfek sustu . Ortalıkta yeni, ye ni simalar, bir çok tipler peyda oldu. Bunların içerisinde her çeşi di vardı. Dünkü muhalif bu günün en büyük cumhuriyetçisi ol muştu. Fakat iş başındaki hakikî cumhuriyetçilerin gözlerinden bu riyakârların hareketleri kaçmıyordu...... ALI – Yekta, oğlum neler söylüyorsun. Sen aklını mı kaçırdın ? YEKTA — ( Birden bire şaşırmış gibi bir tavır alır. ) Hayır baba cığım, annem Fransa inkılâbı kebirini oku demişti ya, ben de oku dum . Fakat bir şey anlıyamadım . Bari ezberliyeyim de o anlar de dim . İşte bir parçasını okuyorum . ALI - Vah yavrum , vah ( Sedire oturur) İşin mi yok, bırak şu in 35

kılâbı kebiri frenkler okusun . Zaten bu annende akıl yok. İşi gü cü deli saçması, bak yavrum sana bir şey soracağım . Şöyle karşı ma otur. ( Yekta masa başına oturur.)

Oğlum senin artık evlenmek çağın geldi. Ben de oldukça ya şını başını almış bir adamım . Bütün arzum senin mürüvvetini gör

mektir. Son zamanlarda bazı havai vaziyetlerine şahidim . Insan sefahete, yolsuzluğa dalmadan başgöz olmalı ?

YEKTA - Babacığım ben bir işe sahib değilim ki ; hele hayatımı -

bir kazanayım .

ÅLİ – İşi ne yapacaksın ? Allâha şükür benim her şeyim var. Bun ları sen düşünme! yalnız, bu hususta bir karar verdin mi, mesele yok ,

YEKTA - Bu zamanda bir aile kurmak hayli güç babacığım . Bu nun için çok düşünmek lâzım. Evlilere bakıyorum da, hiç birisi nin yüzü gülmüyor. ÂLİ - Neden gülmesin ?? YEKTA - Sanki senin gülüyor mu babacığım ? Annemle kavga siz geçmiyen gününüz yok. Annemin dediğine göre siz yine eski

evlisiniz. Şimdikiler maazallâh kocalarına sopa çekiyorlar. Elin armut mu devşiriyor. Sen de onun kafasını kırarsın ? YEKTA Kolay mı babcığım , sonra kadın döğmüş diye insanı âlem tefe kor da çalar. ÅLI - Peki amma kadın seni nasıl düvüyor ? YEKTA- O döğer ; allâh onları sinirleri bozuk olarak yaratmış. ÂLİ

Haydi vaz geç bu budalaca düşüncelerden , senin sinir de diğin şirretlik, edepsizlikten başka bir şey değil. YEKTA — Vallahi bilmem baba, herkes böyle söyliyor; ÂLİ

ÅLİ – Hayır, Yekta, bu kadınların hülyasıdır. (Ayağa kalkarak) karısından dayak yiyen erkek , esasen âciz , sünepenin biridir . Bu bizim gibi erkeklere göre değil. Meselâ , bana annenin bir eli kalk sa, alimallah o eli bileklerinden tutar kırarım . 36

YEKTA

Yapamazsın baba. Erkek gücünün yettiğine çatar.

Arslanın hikâyesini bilmez misin. Gücünün yettiğine çatmadığı

için erkekler dayak yiyor ya, işte canım bizim komşu ... Dairesinde bütün maiyeti tirtir titrermiş ; fakat ev halini görüp işitiyoruz. Karısı isminin baş harfin azacık sert söylese, aman karıcığım, yavrum , cicim diye yalvarmağa başlıyor. ALI - Canım herkes bir olmaz ; bırak onları . -

YEKTA .– Babacığım , sizin tahayyülünüzü bilirim . Fakat ben düşündüğünüz gibi bir kızla evlenemem ? ÂLİ - Evet ben de anlıyorum . Zaten biz sana hariçten aramak ni yetinde değiliz. Meselâ Sevim nasıl ? ha çapkın . (Güler ) . .

YEKTA — Biz onunla iki kardeş gibi büyüdük. İnsan kardeşile evlenir mi ? Hem Sevim akıllı, bilgili bir kız. Bende o kadar akıl olsa, ÂLI

Peki amma sen nasıl birile evlenmek istersin ?

YEKTA - Her derdime deva, her şeyime peki diyecek, fazla oku ması olmıyan bir kızla, meselâ, bizim Fatma gibi , ÂLİ - (Hayret ve hiddetle ) Nasıl, hizmetçile mi evleneceksin ? Aman yarabbi, sahiden bu oğlan budala. (Hürmüz kapıdan görü nür ve muhavereyi dinler). YEKTA — Hizmetçi allahın kulu değil mi ? ne dersen boynunu büküp, peki diyor. Bana öylesi lâzım baba ,

Sen çıldırmışsın oğlum : yoksa bu fikri de annenden mi aldın, Sevimle evlenmesin diye seni hizmetçile mi başgöz ediyor. YEKTA — Annemle bu hususta hiç bir şey konuşmadık babaci ğım . Ben bu işe on dakika evvel karar verdim . ÂLİ

ALI - Sus inkâr etme, ben bilirim. Nerede bir münasebetsizlik ÅLI

var, o işin içinde annenin parmağı vardır. -37

MECLIS Evvelkiler : Hürmüz (Hürmüz soldan girer). HURMUZ - Maşallah, deminden beri çok iyi şeyler konuşuyor. sun. Asıl münasebetsizlik sende ki, oğlunla karşı karşıya geçmiş, yüz göz açacak şeyler konuşuyorsun .

ÅLI — Senin aklın ermez. Benim işlerime karışma. Seni menedi yorum anladın mı ? Mademki kapıdan dinledin, Yektanın ne söy lediğini elbette duydun. Zavallı Sevimin günahını alıyordum . Az kaldı senin dedikoduna fesadına kanarak kızı haşlayacaktım .

HURMUZ - Ağzını topla ; fesat sensin , terbiyesiz. Sende ne terbiye, ne de hicap kalmış. Kocana, velinimeti

ÅLI

ne karşı patapat cevap vermeğe utanmıyor musun ? Senden mi utanacağım . Vay efendim vay . Şunu iyi

HÜRMÜZ

bil ki, ben azad kabul etmez halayık değilim . Bu evde sen ne isen ben de oyum . Velinimet ne demekmiş ,

ALI - ( Hiddetle ) Kırdığın koz bini aştı. Şunu iyi bil ki sen ben olamazsın. Anladın mı ? Bu evin âmiri mutlakıyım . Benim rizam hilâfına hiç bir şey yapamazsın . HÜRMÜZ ( Asabi) Onu affetmişsin, ben de bu evin âmiriyim

dedim ya. Senin borun evin dışarısında öter, evin içinde benim de diğim olur. Bilmiyorsan öğren , ÅLI (Daha hiddetle ) Sus ! git mahkemede dava mı açacaksın, >

avukat mı tutacaksın , ne halt edeceksen onu yap . Benim başım dan git ,

HÜRMÜZ - ( Hiddetli ) Şuradan şuraya kımıldamam . Artık ye ter, benim sinirlerimi oynatma ,

ALI - ( Tehevvürle ) Sinirlerini kökünden söker atarım . Terbi yesiz cadı,

HÜRMUZ — Terbiyesiz senin gibi olur koca hortlak , ÅLI - (Hürmüzün üzerine yürür, masa etrafında dönerler. Yek ta aralamağa uğraşır .) Seni şirret mendebur seni, hortlak ha ,

38

HURMUZ

-

( Bağırır ve kaçar ) Aman bu herif beni öldürecek

yetişin.

(Babasını tutmağa çalışır, yalvararak ) Allah aşkına

YEKTA

baba, benim yüzümden kavga etmeyin , ALI (Hürmüzü kovalıyarak ) Sen çekil, ben ona hortlağı göste L

receğim . ( Hürmüzün üzerine yürür. Yekta babasile annesinin ara sına girer .) YEKTA

- Kuzum baba yalvarırım sana....

HÜRMÜZ - Bırak gelsin ne yapacakmış görelim . (Kenarda du ran şemsiyeyi kapar ).

ÅLI - ( Tehevvürle ) Daha hâlâ söyleniyor, bak bir de şemsiye alı yor ha ( Âli yürür, Yekta önler. Hürmüz şemsiye ile Âliye vurmak ister, fakat şemsiye Yektanın başına gelir .) YEKTA – Ah başım , vallahi yeter ne haliniz varsa görünüz.

MECLİS Evvelkiler

Fatma

( Fatma ortadan girer. Ali sedire, Hürmüz konsol yanındaki koltuğa giderler. Yekta ba șini ovuşturarak masa yanına oturur).

FATMA - Beyefendi, Sükûti efendi geldi . HÜRMÜZ - Çabuk al getir buraya. ( Fatma çıkar ) . ALI - Getirsin , avukatına da Hanyayı Konyayı göstereyim .

YEKTA — Bana deli diyorsunuz amma, vallâhi sizde hiç akıl kal mamış. ( Süratle ortadan kapıdan çıkar ).

MECLİS Ali

Hürmüz

Sükûti

(Sükûtî orta kapıdan girer). SÜKUTI - Efendim vakti şerifler hayır olsun ,

39

HÜRMÜZ - Gel Sükûti Efendi. Bu adam beni öldürecek ; bu gün

hakkında bir dava açacaksın ! hemen gidelim de vekâletimi vere yim . SÜKUTI - Aman efendim rica ederim ;

Himhimla burunsuz, birbirinden uygunsuz. Avukatın da senin gibi mendeburun biri. Sizin davanızdan ne çıkar ? SÜKÛTİ SUKŪTİ -- (Birdenbire öfkelenerek ) Artık yeter beyefendi. Ben zatı âlilerinin ağızlarının sakızı değilim. (Cebinden bir kâğıt çi ÅLİ

karır ). İşte hesap pusulanız . Borcunuzu eda ediniz. Zaten yemin ettim . Bir daha Keçiören semtine bile uğramıyacağım . ÅLI - Maşallah dilinin bağı çözülmüş.

SÜKŞTİ - Orası benim bileceğim iş. Beyefendi hazretleri. Hesap pusulasını buyurunuz. Ben fazla bekliyecek değilim . .

HÜRMÜZ - Elin adamını vekil tut, boyuna koştur, sonra hakki nı isteyince, pabuç kadar dil. Şimdi ayıkla bakalım pirincin taşını. ÅLI - Kadın sen hâlâ söylenecek misin. SUKŪTİ - Hanımefendi hazretleri, lütfen siz odanıza çekilip

istirahat buyurunuz. Beyhude yere sinirlenmeyiniz. Ve çok rica ederim bâdma beyefendinin işlerine de müdahale etmeyiniz.

HÜRMÜZ - Geçti artık yalvarsa da karışmam . Ne hali varsa görsün . ( Ayağa kalkar ve ortadan çıkar ). ALI - Sen sabır ver allâhım ( Sükûtiye ) Ver bakalım şu puslanı.

SÜKÛTİ – ( Puslayı verir ) Buyurunuz ; (Âli gözlüğünü takar, puslayı okumağa çalışır. Fakat çıkaramaz .) ÅLİ — Ne biçim yazı bu, okuyamıyorum . (Geri vererek ) Al sen oku da ben dinliyeyim ,

SUKŪTI - ((Kâğıdı alır ) Peki (Okumağa başlar ). 3000 kuruş Bâmukavele ücreti vekâlet, Vekâlet müsveddesine kâğıt, 1 Istida müsveddesine kâğıt, 1 Istida müsveddesine kâğıt , 1

40 -

16

Damga pulu, Kaydiye, tebliğiye ve sair mahkeme harcı, Mahkeme gününden evvel görüşmek üzere Keçiörene azimet ve avdet otomobil ücreti,

155

200

5 2500 200

‫ܕܕ‬

Mahkeme günü şapka ve paltonun vestiyer ücreti, Temyiz işi için avukatla istişare ücreti,

Bir gün mukaddem Keçiörene gidip gelme ücreti,

200 1

6280

Bu gün Keçiörene gidip gelme ücreti, Temyi zarzuhaline kâğıt. Yekûn .

ÂLİ - Maşallah , maşallah. Mürekkep parasile kurutma kâğıdının eskime masrafını unutmuşsunuz. SÜKUTI - Kâğıdı bedava mı alıyorum ?

ALİ - İyi, fakat zâtıvâlâları Keçiörene otobüsle gidip geldiğiniz halde, ne diye otomobil ücreti talep ediyorsunuz ? SÜKÛTİ - Hattâ otobüsle de gelmiyorum.Yaya gidip geliyorum. Fakat bu benim hakkım.

ALI - Fesübhanallah nasıl hak bu ? ÅLİ

SUKŪTI - Basbayağı hak efendim . Bir memurun vaziyetini te emmül buyurun, onun kifafı nefsi için hükûmet maaş veriyor ve bu maaştan murat, gıdasını tamamen alması değil mi ? Ya o me mur et yerine zeytin , tatlı yerine pekmez yerse, hükûmet ne diye

sen et yimiyorsun, şeker yemiyorsun diyerek maaşını mı keser, Ben yaya yürürüm , fakat hakkım olan otomobil ücretini alırım . Pederi âliniz de otomobillemi seyahat ederlerdi. ÅLI

SÜKÛTİ – Onun size hiç bir münasebeti yok. Hakkımdaki bun ca hiddet ve şiddetiniz ve hakaretiniz yetmiyormuş gibi bir de

merhum pederimle mi uğraşacaksınız. İşte efendi pusla hesabınız bu kadar.

41

ÅLİ — Ben böyle saçma sapan şeyler için on para bile vermem ; sonra size kim söyledi avukatla istişare edin diye. ? SÜKUTI - Bu hususta hanımefendile mutabık kaldık . -

ALI - Sen benim vekilim misin, yoksa hanımın mı ? SUKŪTI - Orasını bilmem . Yalnız sizin namınıza beni vekil tu

tan ve sizin namınıza davanın seyrü cereyanmı takip ve hattâ, bu hususta zatiâlinize ve bendenize lâzım gelen emirleri veren hanımefendi değil mi ? Ne çabuk unuttunuz ?

ÅLİ - Hay allâh senin de hanımefendinin de müstahakkını versin . Mademki benim namima her işi yapan odur, parayı ondan ister sin . Defol başımdan .

SUKUTI - Merak buyurmayınız efendim . Ben parayı nasıl ala cağımı ve kimden tahsil edeceğimi bilirim. Hem bana yaptığınız

hakaretlerin cezasını da ödemek şartile, hoşça kalınız efendim . ( Yavaş, yavaş gider ).

ÅLI — Ne yaparsan yap. Çok marifetler gösterdin, bir de para is tiyorsun. Fazla söyleme, SÜKÚTİ (Durup) Fazla söyleneceğim yok beyefendi. Fakat ben şuna müteessirim ki siz kıymetimi bilmediniz . ÅLI - ( Hiddetle ) Hangi budalalığına kıymet vereyim ?

SÜKUTI — (Gülerek ) Budala ha, kadın ağzına bakarak , eliniz deki avcunuzdakini heba edip benim gibi âhır ömründe cebi delik kalmazsanız o zaman bana budala desinler .

ÅLf - Nasıl, nasıl . ?

SUKUTI - ( Âliye sokularak ) Size ben bu gün acıyarak gelmiş tim . Fakat hiç bir münasebeti yokken kalbimi kırdınız. Anladım ki siz acınacak insan değilsiniz.

ALİ – (Merakla ) Senin dilinin altında bir şeyler var ? SUKUTI - Hiç bir şey yok dedim ya. Siz ne hak , ne hakikat bili yorsunuz. Benim gibi bir adamın hakkını yedikten sonra artık muavenet mevzuubahs olur mu ? .

42

ÅLİ - Canım efendim , bu kadar aksilik üstüne insan çileden çık mamak için melek olmalı. Ben kimsenin hakkını yemem . Ancak makul olmalı .

SÜKUTI - Esasen buna imkan yoktu. Ne ise yine ben sabırlı ola yım . Beyefendi size iki mühim havadisim var ve yalnız evelemir de şu hesabı rüyet edelim .

ALI - Canım , para meselesi kolay ; o kadar mühim değil. SÜKUTI - Allâh ömürler versin efendim . Sizin için mühim ol miyabilir. Fakat benim için ehemdir.

ÅLI - Size alelhesap 40 lira vereyim ; sonra hesaplaşırız.

SUKŪTI — Bu işte sizin daha çok kazanacağınıza yemin ederim . ÅLI - Canım şöyle otur da anlat bakalım . Ben ne kazanacağım .

SÜKUTI - ( Sedire Âlinin yanına oturur.) Belki davada kaybet tiklerinizin hepsini. ALİ – Yine hayal mi ?

SÜKUTI - Hayır, hayal filan değil. (Cebinden bir mektup çıka rir ). Ben bu hususta size ait bir de mektubu hâmilim .

ÅLI - Peki bu mektup kimden ? (Mektubu almak ister, Sükûti cebine kor ).

SÜKUTI - Tanımadığınız bir adamdan . ALI - Neye ait ? SÜKUTI - Davanızla alâkadar vereceğiniz tazminattan bâhis .

ÅLI - ( Biraz düşünür) Peki hesabın ne kadardı ? SUKŪTI - 6280 kuruş.

ÅLİ — Bak iyi bil ki yine deli saçması ise, vallâhi verdiğim para yı senden zorla geri alırım. ( Cebinden çıkarır, para verir ). SÜKUTI - ( Parayı sayar ) Arzü şükran ederim efendim. Tam -

seksen kuruş bakiye borcunuz kalıyor. ÅLI - Haydi o kadarı kolay ver mektubu bakayım . SÜKUTI – Ufak bir mukaddemeden sonra mektubu vereceğim , yalnız sabrediniz, sözümü kesmeyiniz. 43

ÂLİ - Peki dinliyorum .

SÜKUTİ – ( Etrafına dikkatli dikkatli bakar yavaş sesle ) Eski den iki şahıs beyninde bir niza hasıl oldu mu, bunu her iki tarafın

vekil veya dostları aralarında görüşerek hallü faslederlerdi . İşi mahkemeye aksettirmezlerdi. Sizin işinizi de bu suretle kökün

den kesip atmak istedim . ( Yine etrafına bakınıf.) Fakat araya ha nimefendi girdi. Yüz bin yolsuzluğunuzdan bahsetti. Evinizle ala kadar olmadığınızdan , zengin olmanız münasebetile bir çok yol -

suz kadınlarla vakit geçirdiğinizi anlattı. Bu dava işi vesilesile

elinizdeki emlâk ve servetin kendi üzerne devr için ne yapmak lâ zimsa yapmamı rica etti. Eh havai aşkı serserde bir adamın kahrı ni çeken, âciz bir kadına karşı muavenet insanlık borcudur dedim . Ve lâkin hakkınızda yaptığım tahkikat sizin böyle bir adam olma dığınızı bana öğretti. - Ya ya ya. E peki benim için ne dediler ? Âli — SÜKÛTİ - Darılmazsanız aynen söyliyeyim . ÂLİ

-

Nemünasebet .

SYKÛTI -- Efendim nasıl söyliyeyim , son derece kılıbık , kav gi bi hemen yanıp söner, öyle pespaye kadınlarla görüşmek için ka risindan fırsat bulamaz, dediler. ÂLİ - Allâh allâh kılıbık ha ... Doğru, çok doğru. - (Âli kalkar gezinir, Sükûti de takip eder ). Ben de SÜKÛTİ –

size keyfiyeti arzetmeği bir vicdan borcu bildim . Aynı zamanda bu davanızın aksi gitmesine refikanız sebep olduğu için, işi dü

zeltmeyi düşünüyordum . Kadiri mutlak, bize yardım etti. (Âli masa başına oturur. Sükûti de yanında ayakta durur.) Dün yazıha nede beni bir zat ziyaret etti. Fazla izahat vermemekle beraber,

ağzından çıkan kelimelere göre hulâsa edelim. O bana dedi ki : Âli beye söyle, maruf bir avukat teehhül niyetindedir. Kendisi zengin ve haluktur. Yeğeninizi istiyor. Sevim hanım akrabasından bir hanım kızın mektep arkadaşı imiş. O münasebetle tanıyor. E ğer beyefendi Sevim hanımın o zatle teehhülüne muvafakat eder 44

lerse,bu davadan mütevellid bilûmum zararı maddî ve manevîyi te

keffül ve kabul edilecektir. Dedi. İşte ben de size aynen anlatıyo rum.

ÅLI - Peki amma bu adam nasıl bir adam . Yeğenim acaba beye necek mi ? Yaşı nerelerde ?

SÜKÚTİ – Eh şöyle elliyi geçkin . ÂLİ – Yeğenim çok genç, zannetmem ki razı olsun ; SÜKUTI — Kendisi buraya gelecektir.. Bir kere yiğeniniz görür, -

siz de Sevim hanımı ikna edersiniz, kim bilir belki de muvafakat

eder. Böyle zengin, mevki sahibi, kemale ermiş adam beğenil mez mi ?

ÂLI - Şu mektubu yer bakayım . SÜKÚTI - (Mektubu verir ) Buyurunuz efendim . ( Âli okumağa başlar, Sükûti bir iskemleye oturur.) ÂLİ

Demek bu adamın akrabası kızla bizim Sevim sınıf arka

daşı.... O vesile ile tanışıyorlar... Terbiyesinden, zekâsından bahs ediyor. ( Sükûtiye) Şimdi bu işi nasıl halletmeli ? Hanımla aram açık . Eğer o, işi üzerine almış olsaydı, eminim ki Sevimi değil ya şeytanı bile kandırırdı.

SÜKUTI - Efendim , mingayrihaddin beni dinlerseniz çok iyi olur. Bunca senelik refikai hayatınızla geçen hâdiseleri unutun . ÅLİ

Nasıl unuturum . Bana hortlak dedi.

SÜKŪTI — Pekâlâ unutmadığınızı farzedelim . Eskisi gibi değil ki, şimdiki mahkemeler karı kocayı o kadar kolay ayırmıyorlar.

Sonra boyunuzca beraber çocuğunuz da var. En iyisi anlaşırsınız. ÅLI - Orası öyle amma bilmem ne yapmalı ? Hiç olmazsa bundan sonraki aykırı harekâtına bir nihayet vermeli . SUKUTI - Nesayihi lâzimede bulunursunuz efendim . Sonra sa kalı o kadar ele vermek de doğru değil. ( Telâşla ) Yalnız çok rica ederim, benim size söylediklerimden kendisine zinhar bahsetme

yin ; onunla derd ortağı kalırsam , bâdema size havadis getiririm . Ve harekâtından günü gününe haberdar olursunuz.

45 -

ÅLf - Merak etme söylemem , yalnız bu adam buraya ne zaman gelecek ?

SUKUTI - Zannedersem bugün gelecek . -

ALI - Bugün mü ? İyi ama bu hususta Sevimle görüşmek için va kit lâzım , acaba bunu tehire imkân yok mu ?

SÜKUTI — Vallahi efendim tekrar görebilirsem söylerim . ÂLI - Kuzum Sükûti efendi sen git bu adamı görmeğe çalış. Hiç -

olmazsa bir iki gün müsaade etsin ,

SÜKUTI - fyi ama efendim temyiz müddeti yarın akşam bitiyor. Bugün sizden bir cevap alsın ki ona göre o işi de halletsin . ALI - Oda doğru mamafi sen yine gör hiç olmazsa akşam üzeri gelsin.

SUKUTI - Peki efendim hüdaya emanet olun ( Aliye selâm verir çıkar ).

ÅLI – ( Yalnız ) çok iyi bir şey ama ne yapmalı ? Hem şimdiki kızlara baba gibi koca lâzım , yoksa genç adamlar bunların kahrını çekmez. Amasyanın bardağı, biri olmazsa biri daha derler. Zen gin , mevki sahibi, şöhretli bir avukat, çok münasip ama, yaşı bü yük eh...... canim yaş dediğin itibaridir. Bir sene 365 gün olmayıp

465 gün olsaydı aceba ben kaç yaşında olurdum . Sonra mektubun da cihaz meselesini de üstüne alıyor. Hepsini kendi yapacak ; ne alâ ne, ne alâ (seslenir) Fatma, Fatma,

MECLİS Ali

Fatma

FATMA — ( Içeriye girerek ) Buyurunuz beyim ? ÅLI - Hanım içerde mi ? FATMA

Evet.

ÅLİ - Ne yapıyor !

46 =

Ağlıyor. Küçük beyde kolonya ile masaj yapıyor. Yektayı dışarıya çağır ona deki; beybaban annenle konu

FATMA

ÅLİ

şacakmış, biraz yalnız kalacaklarmış. Amma sakın bu dedikleri

mi annesinin yanında söyleme dışarda söyle ! Peki beyefendi , şey yalnız ben küçük beyle konuş FATMA .

miyorum da. ÂLI - (Bağırarak ) Ne demek konuşmamak . Ben sana ne der sem onu yap ! ( Fatma çıkar ) Hanıma nasıl bir mukaddeme yap malı vallahi bu kadına meram anlatmak , deveye hendek atlatmak

tan müşkül. ( Âli de çıkar ).

MECLİS Yekta

Fatma

YEKTA - Ne söyliyeceksin canımın içi,

Küçükbey atışmak gibi olmasın amma, beybabanla an nen konuşacaklarmış, yalnız kalmalarını istiyorlar. YEKTA - Öyle ise gel biz de seninle yalnız konuşalım . FATMA

FATMA - Ben seninle konuşmam .

YEKTA - Canım Fatma, seni alacağım , vallahi babama da söyle dim .

FATMA — Sana Sevim hanım lâyıktır. Onu elinden kaçırdın , de min avukatla beyefendi konuşurlarken dinledim. Küçük hanımı -

zengin birisi istiyormuş baban da razı oldu. YEKTA — (Mütehayyir ) Nasıl Sevim evleniyor mu ? FATMA -- Elbette -

YEKTA — Ne yapayım bana varmadı; ben de o varmadı diye öle cek değilim ya sen sağ ol, bana yeter artarsın bile. FATMA - Biz köylü kızları sizin gibi her telden saz çalan şehir. lilerden korkarız. Hem sen Sevim hanım gibi bir kızı sevmedikten sonra benim gibi toy bir kızı hiç sevemezsin.

47

YEKTA- Sevim hanım gibileri aşkı başka şeylerle ölçerler, onun aradığı bende yok, en münasibi senin gibi özü, sözü sağlam bir kız lâzım . Gel iki gözüm gel (Fatmanın üzerine yürür ). FATMA - Benim işim var küçük bey ( Süratle ortadan çıkar Yek ta da onu takib eder.)

MECLİS Bir müddet sahne boş

Hürmüz

Ali

(Áli ve Hürmüz ortadan girerler ) HÜRMUZ- (Arkasından yalvaran Aliye mağrurane ) Nafile yal varma dünyada seninle konuşmam . ALİ - Allah rızası için karıcığım . Elini bir kerre vicdanına koy. Seni ne kadar çok sevdiğimi o sana söylesin. Şimdiye kadar ufak bir ihanetimi, alâkasızlığımı gördün mü ?

HÜRMÜZ - Ben torun beşiği sallamalıymışı mha. Öyle ya beye fendinin gözü artık bizi görmüyor. Onbeş yaşında torunu yerinde ki kızları arıyor. Fırsat bulsa anlara kur yapacak, erkek değilmi siniz.

ÅLI - Canım hanım , Allahını seversen böyle söyleme. C

HÜRMUZ - Azıcık bir genç kız gördün mü gözün kararıyor. ( Hürmüz sedire oturur Âli yere diz çöker ) Beni anlamazmıyım sanıyorsun amma, dua et yine talihin varmış, zamane kadınların dan olsam iş değişirdi. Azıcık kocalarında alâkasızlık gördüler mi onlarda alâkasızlığa başlıyorlar. Anlarsın ya ..... ÂLI - Hanım senin de benim de artık böyle şeylerden anlıyacak

yerimiz kalmadı. İki kumru gibi ancak biribirimize yaraşırız . Ku zum hanımcığım şu işi bir düşünelim . Sevimin bu kısmetine ne diyeceksin ; HÜRMÜZ - Bana ne nasıl münasip görürsen öyle yap,

ÂLİ - Olur mu ya şimdiye kadar seninle istişare etmeden hangi - 48

işi yaptım . O da evlâdım böyle mühim istikbaliyle alâkadar husu satta sen benden hassas davranmalısın .

HÜRMÜZ — Fesini, yahut şapkanı önüne koy da düşün , beni hiç alâkadar etmez,

ÅLI- ( Yalvararak ) Canım ciğerim , bir tanecik karıcığım . Bir ev lâdının başı için , beni dinle, bak ben ne düşünüyorum , meselâ, bu adam çok zengin. Yüz görümlüğü bir kaç parça emlâk istesek ha,

nasıl ? Öyle ya, yarın öbür gün dünyanın yüz bin hali var. Adamın işi fena gider, elinde avucundakini satıp , savarsa tabiî yaşlı da ol duğundan çalışamaz. O zaman hiç olmazsa Sevim perişan kalmaz, bu emlâkle geçinir gider. HÜRMÜZ — Sen bunları benim için düşündün mü ? Muhabbetin bundan belli yeğenine gelince nasıl makul oluyorsun, vallahi her şeyin yalan, riya. ÂLİ

Düşünmediğimi ne biliyorsun, amma canım her şeyin bir

sırası var .

HÜRMÜZ - 25 senedir bu sıra gelmedi mi ? Gözünü kapasan kim

bilir ne foyaların mey dana çıkacak. Üç beş kuruşun kalsa bile oğ lumun hali malùm har vurup harman savuracak, ne olursa bana olacak .

ÅLİ

Artık yeter hanım . Yahu hemen beni öldürme. Ya ben senin

üzerine malimi mülkimi bağışlasam da, sen de gözlerini kapasan aynı akibet değil mi?

HÜRMÜZ - Dünyaya kazık kakacak değilim amma, her şey man tıkla ölçülür. Aramızdaki yaş farkını da hesaba alırsak bittabi sen benden daha ihtiyarsın . ÅLİ - Kuzum karıcığım beni yeniden kızdırma. Seni düşünmek

bana vazifedir. Hangi dediğin olmuyor. Her şeyin bir sırası var dedimya. Amma 'sen bu teehhül işine muvafakat etmiyorsan onu

söyle. Ben de adamlara ters cevap veririm olur biter .

HURMUZ - Niye ters cevap vereceksin , Sevim sanki o adamdan 49

iyi bir koca mı bulacak . Şimdiki erkeklerin genci çeşni meraklısı,

yine en eyisi her şeyden elini ayağını kesmiş yaşlı kocalardır. ÅLİ - Hay ağzını öpeyim karıcığım . Benim yirmi beş senelik dert ortağım , bülbülüm . Yahu ben fena adam değilim ; Sen de çok eyi

bir kadınsın amma, nederler bilirmisin , kasap sevdiği deriyi yer denyere vurur. Aramızdaki bu gürültüler emin ol biribirimizi sev diğimizden. Ah benim bir tane akıllı karıcığım ( kucaklar ). HÜRMÜZ — ( Silkinerek ) Bırak beni. Vallahi bunları kalbten söylemiyorsun. Mürailik, ben seni bilmezmiyim . İşin çıkarı tarafı oldu mu papağan kesilirsin .

ÂLI - Söyle seni ne ile temin edeyim . Yemin ettim inanmadın , sen söyle ne dersen onu yapayım . Benim şen, şakrak karıcığım . HÜRMÜZ — Bak dediklerim bir bir çıkıyor. Yine beyenmediğin Sükûti efendi bir taşla iki kuş vurdu. Hem davayı kazandırdı. Hem de sana eyi bir damat buldu. -

-

ÅLİ — Doğru karıcığım . Yalvarırım sana beni affet. Insanın her zamanı bir olmuyor. Eh şöyle ara sıra hiddetleniveriyorum . O za

man sen beni hoş gör. Idare ediver. Göreceksin her arzun yerini bulacak.

HÜRMÜZ-- (Gülerek ) Bu yapmacıklara benim karnım tok. De dim ya bir çıkarın oldu mu karıcığım ; elmasım olurum . ÅLI - Peki ne diyeyim ; Valahi şaşırdım kaldım . Söyle hangi ar -

zunu yerine getirmedim .

HÜRMUZ — Kış kıyamet herkes şehire çekiliyor. Sen sayfiyede geçiriyorsun. Kaç defa benim burada içim gönlüm kapanryor, sine ma yok, tiyatro yok, bezik , poker partileri yok, hayat ölgün diye

söyledim . Apartımanın ikinci katı bu ay boşanıyor. Oraya taşına lim desem olmaz diyeceksin .

ÅLİ – Olmaz demem ama canım kışlık kömürümüzü aldık , her geyimizi ihzar ettik , şurada yaza ne kaldı. Bir ay için şehre inme miz akıl kârı mı sen söyle.

HURMUZ - Ben çatlıyayım mi Vallahi sinirden ölüyorum . Se -

- 50

ninle oyun oynıyalım desem üç taştan , ahçı iskambilinden, domi neden başka bir şey bilmezsin beş senedir piketi bile öğretmedin Sinemaya gidelim desem nazlanırsın , gittin mi üstelik bir de horul horul uyursun .

ÂLI - Geçen gün mezat salonunda bir tavla gördüm . Senin hatırın için onu alacaktım amma pazarlıkta uyuşamadık . Yarın alırım . Sen

bana öğretirsin beraber oynarız ? Fakat bunları bırakalım .Şu meselie ye ne diyeceğiz Sevime işi münasip bir tarzda açmak lâzım kız eğer bir aksilik ederse bütün projelerim suya düşer. Ne olursa yine sen den olur hanım . Sen akıllı bir kadınsın istersen Sevimi kandırırsın .

HÜRMÜZ — Bir daha beni üzmiyecek misin öyle kaba kaba şey -

ler söylemiyeceğine yemin et. - Senin hayrını görmiyeyim , ölünü öpeyim ki bir daha seni

ÂLI ALI

üzmiyeceğim .

HÜRMÜZ - Peki bu seferlik hoş görüyorum . Yine benim kadri mi bilmezsin .

ÂLİ ÅLI - Bilmez olur muyum . Hiç. Şu kızı da bir baş göz edelim , baş başa verip hayatımızı, her şeyimizi tanzim ederiz. Kuzum sen git

meseleyi Sevime aç.

HÜRMÜZ - Peki öyle olsun ne yapalım ( ayağa kalkar ) ÅLI - (Hürmüzü öperek ) Benim melek karıcığım.

MECLİS Evvelkiler

Fatma

( Fatma ortadan girer ) FATMA - Beyefendi bir yaşlıca adam geldi. Sizi görmek istiyor.

ALI - ( Telâşla ) Eyvahlar olsun damat geldi galiba hanım sen git -

Sevimin yanına ben de misafiri içeriye alır oyalarım . Meseleyi kı za aç allah aşkına elinden geleni yap iknaa çalış ( Fatmaya ) Haydi

51 -

Fatma adamı al buraya gel ( Fatma çıkar, Hürmüze) Haydi karı cığım göreyim seni.

HÜRMÜZ — Bakalım (Hürmüz sağdan çıkar ). -

MECLİS Fatma

Lebip

Ali

( Fatma Lebible içeri girer ) FATMA - Buyurunuz efendim .

ÅLI - ( Karşılıyarak ) Efendim buyurunuz. LEBIP - Bonjur beyefendi ÂLİ Bonjur efendim bonjur. ( Yer göstererek ) Böyle buyuru nuz efendim .

LEBIP- Teşekkür ederim ; ( Oturur ). ÂLİ - Afiyettesiniz inşallah (Oturur ) -

LEBIP - Arzı teşekkür ederim efendim . Zatrâliniz nasılsınız efendim .

ÂLİ ALI - (

Apar) Ne kibar adam bir az yaşlı amma (Lebibe) Teşek

kür ederim ( bir sigara verir ) buyurunuz efendim . LEBIP - Mersi istimal etmiyorum . .

( Apar ) Ne terbiyeli adam ( Lebibe ) efendim Sükûti efen di bir az evvel teşrif ettiler mektubunuzu getirdiler memnun ol dum . Yalnız bir kerre de meseleyi yeğenime açmak zarureti vardı,

şimdilik refikabendeniz kendisiyle görüşüyor. LEBIP - Tabiî efendim bu hususta hiç şüphesiz söz sahibi muh .

terem yeğeniniz hanımefendinindir. ÂLİ ALI

- Bendeniz de kendisile görüşmek üzere iken teşrifiâlileri

vuku buldu. Evvelemirde hatırı âlinize bir şey gelmesin ? Eğer ra hatsız olmazsanız zatiâlinizi misafir odasına götüreceğim orada

bir kahve içinciye kadar bendeniz de Sevimle görüşmek niyetinde yim . Amma şayet müsaade buyurulursa. 52

Rica ederim , nasıl arzu buyurulursa ( Ayağa kalkar Ali

LEBIP

de kalkar, soldaki oda kapısına gelirler Ali kapıyı açar )

ÅLİ — Buyurunuz efendim . LEBIP - - Rica ederim .

ÂLİ - Istirham ederim buyurunuz.

LEBIP - Allah aşkına siz buyurunuz efen dim. ( Âli önden Lebip arkadan, soldan içeri girerler .)

MECLİS Fatma

Yekta

( Fatma elinde kahve tepsisi ile ortadan , Yekta soldan diğer kapıdan girerler ) FATMA – Küçük bey misafir nerede ? YEKTA— Hangi misafir be, ben içeride uyuyakalmışım .

FATMA - Canım küçük hanımın evleneceği adam geldi. Ah bir görseydin küçük bey, Sevim hanıma çok açıyorum . Pinpon mu pinpon , moruk mu moruk . Vallahi yürekler acisi. YEKTA - Eyi oldu. Sevim arslan gibi beni beğenmedi de şimdi moruğun salyasını silsin.

FATMA - Öyle deme küçük bey o belki bu adamı istemez amma annenle baban kandırmağa çalışıyorlar. ( Tepsi elinde döner) Ga liba bey baban misafir odasına aldı. ( Oraya doğru yürür, Yekta ön ler) Dur canım

YEKTA — Kız ben sana ne dedim . Eğer bana varacağına dair söz -

vermezsen kahveyi dökerim .

FATMA - Doğru dur küçük bey evde bir dirhem kahve yok. Bu nu da kahve kutusunu kazıya kazıya zorla yaptım . YEKTA - Bırakmam , nasıl bana varacak mısın ??

FATMA — Annene söylerim küçük bey, hem sonra ben peki de sem babanla annen beni sana alırlar mı ?

53

YEKTA- Onlar almasalar ben seni kaçırırım be. FATMA - Canım rahat dur bırak kahveyi götüreyim . Sonra ko nuşuruz.

YEKTA - Hayır olmaz, benimle evleneceğine söz ver bırakayım . FATMA — Bir şartla sen özü sözü doğru bir köylü olursan ben de sana varırım .

Yaşa benim biricik fatoşum . ( Fatma misafir odasına

YEKTA

girer, Yekta yalnız ) çok şükür sana allahım . Şimdi benim de bir sevgilim var. Sinemalarda imreniyorum . Salonda herkes çift çift perdede hep muhabbet muhabbet çifte kumrularda. Ben de bundan sonra tek değilim. Yaşasın çiftler.

MECLIS Yekta

Ali

( Âli ve Fatma girerler) ÂLİ — Ne o Yekta buradamısın ? Bak içeride bir misafir var. Sen onunla bir az meşgul ol, haydi benim bir az işim var. YEKTA - Ben o adamla ne konuşayım . ALİ - Sakın saçma sapan şeyler söyleme bir şey sorarsa cevab ver. Bu adam ailemiz arasına karışıyor. Kıymetli bir avukat. .

YEKTA –Ailemiz arasına mı karışıyor.

ÅLI - Sevimi istiyor. Biz de münasip gördük. YEKTA — Ya bari genç mi güzel mi ? .

ÂLİ — Canım git görürsün . Onun bir tırnağına senin gibi yüz genci değişmem . YEKTA - Ya ben ne olacağım babacığım .

ÂLI - Sırası mı? Onu da sonra düşünürüz. ( Yektayı kolundan tu tar kapıya götürür ; misafir odasına sokar, Fatma gülerek odadan -

ve orta kapıdan çıkar .)

- 54 -

MECLİS Ali

Sevim

Hürmüz

( Âli dönerken Hürmüzle Seyim de sağdan girerler.)

ÅL - Gel bakalım sevgili kızım . Nasıl hanım görüştünüz mü ? HÜRMÜZ — Görüştük , ALI - Nasıl kızım , ne diyorsun. -

.

SEVİM - Benim istikbalimle alâkadar bir iş için tavassutunuzu tabii bulmakla beraber eşim olacak adam hakkında bir fikir e dinmekliğim de gayet tabiîdir. Bunun için bu adamı ben görüp konuşmalıyım . Ondan sonra kararımı verebilirim . ÅLI

Hakkın var kızım . Fakat bu adam hakkında biz tahkikat

yaptık çok iyi olduğunu öğrendik . Sonra kızım bir genç hanımın talibiyle görüşmesi

HÜRMÜZ

ayıp olmaz mi .

SEVIM - Siz de çok eyi bilirsiniz ki yengeciğim . Bu zamanda lâ zim ve zaruridir. âmir değil mi ?

Hem taraftarı olduğunuz asrîlik de bunu

HÜRMÜZ — Herkese karşı öyle görünmek icab eder amma insan kendine ait işleri yine kendi görgü ve âdeti üzerine yapar.

SEVİM -- Bu riyakârlık olmaz mı ? ÅLI - Canım fazla uzatmıyalım . Nasıl olsa görecek görüşsün ne

çıkar. Sen kızım şöyle otur. Hanım sen de böyle ben adamı alip gelirim . ( Seyim ve Hürmüz otururlar Ali soldaki misafirin odası na girer bir az sonra Lebiple beraber salona girerler.)

MECLİS Evvelkiler

- Lebip

ÅLI - Efendim . Refikabendeniz ( selâmlaşırlar.) Yeğenim, Sevim ( selâmlaşırlar.)

55

LEBİP - Şerefyap oldum efendim.

(Âli, Lebibe yer gösterir

hep beraber otururlar). ALI - Efendim. Bu teehhül işinde söz sahibi yeğenim olduğu için, doğrudan doğruya sizinle kendisi görüşecek. LEBİP - Pek memnun olurum efendim. Buyurunuz küçük hanım SEVİM - Efendim, hiç teehhül ettiniz mi ? LEBİP - Bendeniz mi efendim ! ALİ - (mahcup) kızım nasıl bir mukaddeme, SEVİM

(mütebessim) Müsaade buyurunuz amcacığım.

LEBİP

Çok rica ederim beyefendi. Serbest görüşsünler (Sevi-

me) Efendim bendeniz bundan tam otuz beş sene mukaddem ev lendim. Beş sene evvel refikam vefat etti . SEVİM - Çocuklarınız var mı efendim . LEBİP - Bendenizin mi ? SEVİM - Evet sizin efendim .

HÜRMÜZ - Kızım çok ayıp ediyorsun. LEBİP - Rica ederim efendim. Müsaade buyurun (Sevime) birisi doktor, birisi mühendis, iki oğlumla birisi müteehhil biri de hukukta tahsilde iki kızım var.

SEVİM - Tabiî torunlarınız da var değil mi efendim. LEBİP - Bendenizin mi ?

ALI- Fesuphanallah SEVİM - Evvet sizin efendim . LEBİP - Olmaz olur mu efendim. Büyük oğlumun dört,

küçük

oğlumun bir, kızımın da üç çocuğu var. SEVİM Şu halde sekiz torun sahibisiniz. ALİ - Canım Sevim bunları sormaktan maksadın ne. Senin çocuk ve torunlariyle bir alış verişin yok ki beyefendiyi ediyorsun. LEBİP - Elbette bir maksatları var ki soruyorlar.

56

rahatsız

SEVİM - Refikanız öldükten sonra bugüne kadar hiç teehhül etmek teşebbüsünde bulundunuz mu ? LEBİP - Bendeniz mi efendim. Asla, refikamı o derece dim ki onun üzerine evlenmeği rim . (Fatma girer).

âdeta

bir ihanet

telâkki

severede -

MECLİS Evvelkiler -

Fatma

FATMA - Beyefendi Sükûti efendile bir bey geldi. ALİ - Buyursunlar. (Lebibe) Eyi amma beyefendi ne diye şimdi teehhül etmek istiyorsunuz .

LEBİP - Bendeniz mi efendim. Anlıyamadım. HÜRMÜZ - Öyle ya Sevim hanıma talip değil misiniz ? LEBİP - Galiba bir yanlışlık var efendim. Sevim hanıma talip olan ben değilim.

ALİ - Peki buraya ne diye geldiniz.. LEBİP - Müsaade ederseniz anlatayım. Vakıa Sükûti

efendiye

mektubu veren benim ve beyefendiye söyle Sevim hanıma bir ta lip vardır diye biraz da malûmat verdim fakat talibin kim olduğundan bahsetmedim. Esasen mektubun zirindeki imza da benim de ğildir.

HÜRMÜZ - Peki Sevimi istiyen kim. LEBİP ―

Efendim benim biraderzadem istiyor.

Kendisi

genç,

halûk, zengin bir adamdır. Şimdi Sükûti efendile gelen de tahmin ederim ki odur.

- (Apar Hay allah razı ÂLİ — olsun ) HÜRMÜZ — (Sevime gizlice) Bak kızım genç,

zengin bir talip

bundan iyisi can sağlığı, (aşikâr) Çok eyi demek genç ve zengin ? ALİ — (Sevime) Çok münasip değil mi kızım ? - - 57

MECL S Evvelkiler

Fatma, Sedad

Sükûti

( Sükûti ve Sedat ortadan girerler ) FATMA - Buyurunuz efendim . (Âli ve Hürmüz birdenbire hay ret içinde kalırlar .) ÂLİ

-

A ..... A......

HÜRMÜZ - A..... Üstüme iyilik, sağlık

SEDAT - Hayret ettiniz zannederim . ÅLI - ( Asabî ) Fakat benimle alay mı ediyorsunuz. Bu küstahlık . HÜRMÜZ - Münasebetsizlik -

SEDAT - Müsaade buyurunuz, bu hususta sizinle böyle bir gö rüşmeye lüzum bile yoktu. Bayan Sevimle esasen biz anlaşmış ve

konuşmuştuk. Ancak , yeğeninizin, şimdiye kadar yaptığınız mua venet ve eyiliğe nâçiz bir mukabelede bulunarak muvafakatinizi

alması icab ederdi.Bu hususta arzusunu yerine getirmek için biz zarure buraya geldim . Esasen teehhülümüze ait resmî muamele de

ikmal edilmiştir .

ÅLİ — Anlıyamıyorum . Demek arada dalavire dönüyormuş da be nim haberim yokmuş.

HÜRMÜZ – Ne büyük küstahlık, ne cesaretle buraya geldiniz. SEVİM — Rica ederim amca biraz beni dinleyiniz. Yeni gençlik evlenmek mefhumunu sizin gibi telâkki etmez . Sizler babanm , a nanın arzusu, menfaati üzerine satılırdınız . Fakat biz mütekabil

sevgi, karşılıklı emniyet ve çalışmayla birleşen çiftleriz. Hem sonra sizin muvafakatınızı almak, benim için bir terbiye borcuydu. Bunu yaptım . Fakat ortada dönen menfaatınız için nasıl olursa olsun birisile evlenmeme esasen siz razı değil misiniz ? ÅLI - Ne demek menfaatimiz için ; yalan ben böyle şeyi aklım dan bile geçirmedim .

SEVIM - Bir kere vicdanınıza sorunuz. Yaşımla hiç münasebeti olmıyan büyük babam yerindeki muhterem bu zata beni vermek 58

için yengem ve siz bir çok diller döktünüz. Amma evvelce menfa

atiniz mevzuubahs iken küfüvden dem vuruyordunuz ; bunu bu sefer hiç düşündünüz mü ? HÜRMÜZ - Bizimki arada bir tavassuttan ibaret çöp çatan çat tıktan sonra bizim elimizden ne gelir,

SEDAD- O dediğiniz çöp çatan işi halletti bile. HÜRMÜZ - Ne münasebet o kimseye görünmez. Bir evliyadır.

LEBIP – Ne için kimseye görünmesin belediyede efendim . HURMUZ - Hiç belediyede olur mu ? LEBIP - Evet inanmazsanız gidip bakın . Nikâh memuru . ALI

Demek rizam olmadan beni hiçe sayarak bu işi yap

tin ha Sevim .

SEDAD — Rica ederim beyefendi. Siz beni tanımadan , görme den yeğeninizin bazı şartlar dahilinde benimle teehhülüne riza

göstermediniz mi ? Öyle değil mi Sükûti efendi. SÜKUTI – Efendim bu işi zaten fazla izam ediyorsunuz. Sevim hanım muvafakat etti. Ortada nizai mucip hal yani tazminat ve saireden de Sedad bey feragat etmiştir. Hakkı destile sabittir. Hür

müz hanımefendi ise işi çöp çatana havale etmişlerdir. Eh Ali bey efendi de şeraiti malûme dairesinde zaten bu izdivaca muvafakat ettiklerinden ortada mesele kalmamıştır .. ÂLİ ALI - Fakat alem ne der efendim . Davayı kazanayım diye yeğe nini hasmina sattı demez mi ?

SÜKUTI - Aksini düşün vah vah Âli beyde hiç akıl yokmuş. Bir hiç için davayı kaybetti demez mi ? Sizi fazla rahatsız etmiyelim müsaadenizle efendim . SEDAD Müsaadenizle amcacığım am SEVIM - Müsaadenizle , yengeciğim . Ben mi sonra aldırırım .

eşyaları

LEBIP - Müsaadenizle hanımefendi ( Sedat, Sevim , Lebip çık mağa hazırlanırlar. )

- 59

1

SÜKÛTİ -Sedat bey tabii ortada tazminat filân mi ?

kalmadı

değil

SEDAT (Sevim ve Lebiple beraber çıkarlarken) Benim indimde bu gibi şeylerden para almak, almamakla birdir. SÜKÛTİ - Ya böyle manevî bir hak olmayıp da maddî

bir hak-

kınız olsaydı. SEDAD — O zaman başka, SÜKÛTİ - Öyleyse beyefendi vekâletten bakiyei matlubum olan 80 kuruşu lütüf buyurun. (Perde iner) .

SON

60 -

----------

UNIVERSITY OF MICHIGAN

3 9015 05864 6301

S R E V

O

I

I S

N E V I N

L I B R A 1817

40

THE

U

L

M F

R

U

MICHIGAN

Y T I

I