Felsefi Propedeutik [1 ed.]
 9789753971188

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

G.W.F. Hegel Nürnberg Yazıları Felsefi Propedeutik NÜRNBERGER SCHRIFTEN PHILOSOPHISCHE PROPAflEUTIK

Çeviren Aziz Yardımlı

İdea• İstanbul

İ dea Yayınevi Şarap İskelesi Sk. 2/1 06-7 Karaköy, Beyoğlu - İstanbul [email protected] /www.ideayayinevi.com /www.ideasatis.com Bu çeviri için© AZİZ YARDIMLI 2014 Fel,se.fi Pmpedeutik ( 1 808-13/1 840) G. W. F. Hegel Philosophischen Propadeutik Türkçe-Almanca Birinci baskı 20 1 4 Tüm haklan saklıdır. B u yayımın hiçbir bölümü İdea Yayınevinin ön izni olmaksızın yeniden üretilemez. Baskı: Umut Matbaacılık Fatih Cad. Yüksek Sok. No 1 1 , Merter - İstanbul Printed in Türkiye ISBN 978-975-397-118-8

!HALT

İ ÇİNDEKİ LER Önsöz: Aziz Yardımlı

Texte zur Plıilosophischen Propiideutik 1.

Philosophische Enzyklopadie für die Oberklassc (1808 ff.)

2.

Bewuilıseinslehrc für die Mittel­ klasse (1808/09)

3. Logik für die Mittelklasse (1808/09)

4. Bewuilıseinslehre für die Mittel­ klas.�e (1809 ff.)

5.

Logik für die Unterklasse (1809/10)

6. Begriffslehre für die Obcrklasse (1809/10)

7.

Logik fiir die Mittelklasse (1810/11)

8. Rechts-, Pflichten- und Religionslehre für die Unteklasse (1810 ff.) 9. Religionslehrc für die Mitte!- und Oberklasse (1811-1813) 10. Zwei Fragınentc

-

7

Fel,sefi Propedeutik İçin Metinler 1. Felsefi Ansiklopedi (Üst Sınıf İçin; 1 808 vs) -19 2. Bilinç Öğretisi 73 (Orta Sınıf İ çin; ( 1 808/09) 87 3. Mantık (Orta Sınıf İ çin; 1808/09) 4. Bilinç Öğretisi 109 (Orta Sınıf İ çin; 1 809 vs) 5. Mantık (Alt Sınıf İçin; 1 809/ 10) -121 6. �vram Öğ retisi (Ust Sınıflçin; 1 809/ 1 0) 135 7. Mantık (Orta Sınıf İ çin; l 8 1 0/ l l ) 157 8. Tüze, Ahlak ve Din Öğretileri (Alt Sınıf İçin, 1808 vs) 195 9. Din Öğretisi (Orta ve Üst Sınıf İçin; 1 8 1 1-1 8 1 3) -263 1 0. İki Fragman 271 -

-

-

-

-

-

-

TÜRKÇE-ALMANCA SÖZLÜK-273 DİZİN-275

5

Ons öz AZİZ YARDIMLI Hegel'in (1770-1831) Bilim Dizgesini henüz erken kuruluş aşamasında sunan Felsefi Propedeutik (1808-1813) Hegel'in Tinin Görüngübilimi'ni (1806/7) yayımlamasından sonra Mantık Bilimi (1812-13) üzerine çalış­ makta olduğu döneme aittir. Hegel 1808-1816 yıllan arasında Nümberg'de bir klasik lise olan Gymnasiumda müdürlük ve felsefe öğretmenliği yaptı. Orada derslerinin temeli olarak kullanacağı bir dizi defter hazırladı ve bunların içeriğini o yıllarda sürekli olarak yeniden düzenledi ve geliş­ tirdi. 1838'de, Hegel'in ölümünden yedi yıl sonra, notlar Hegel'in yaşam­ öykücüsü olan ve aynı zamanda toplu yapıtlarını yayıma hazırlayan Kari Rosenkranz (1805-1879) tarafından bulundu ve Werke, XVIII'de Hegel'in Felsefi Propedeutiği başlığı altında yayımlandı (Verlag von Duncker und Hum­ blot; Berlin, 1840). Burada sunulan çeviride kendisi Werke von 1832-1845 yayımını izleyen Shurkamp Verlag yayımı izlendi (Nürnberger und Heidel­ berger Schriften 1808-1817, "Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Werke 4," 1986). ***

Hegel'in Ansiklopedik Dizge için bir ön çalışması olan Felsefi Puopedeutik daha sonra Mantık Bilimi ve Ansiklopedi ile tamamlanacak olan dizge ile karşılaştırıldığında henüz yalnızca daha yalın değil ama daha eksiktir ve dizgesel yapısında belli önemli düzeltmelere gereksinim içindedir. Hegel'in çalışmayı bu durumu ile yayımlama gibi bir niyeti olamazdı. Ama felsefe tarihinde ilk kez Hegel tarafından üstlenilen bir girişimin nasıl geliştiğini, hangi düzeltmelerden geçtiğini görmekten vazgeçmeyi düşünemeyiz. Nürnberg yıllarında henüz bilimsel dizge ortaya çıkmamıştır, henüz kur­ gul yöntemin sağın bir uygulaması yoktur. Gerçekte, Hegel'in hem Büyük Mantık Bilimi hem de Ansiklopedi üzerine çalışmaya hiçbir zaman son ver­ mediğini gözden kaçırmamak özseldir. Dizge hiç kuşkusuz eksiksizlik ister, ve Hegel bilginin her zaman insan usundan kaçacağını, hiçbir zaman eri­ şilemeyecek bir ideal olduğunu düşünmüyordu. Felsefi Propedeutiğin ken­ disinin henüz tamamlanmamış olması daha erken bir çalışma olan Tinin Görüngübilimi'nin konumunu aydınlığa çıkarır ve Hegel'in bu 'gençlik yapıtı'na nasıl baktığını anlamamızı sağlar. Hegel'in nesnel bilgi üretme konusunda felsefe tarihinde sergilenen en özsel hataları görmüş olmasına karşın, yöntem, tanıtlama ve dizgenin birliğini kavramış olmasına karşın, bu erken yapıtta dizge henüz edimsel olarak üretilmiş değildi. Yalnızca

7

8

ÖNSÖZ / AZİZ YARDIMLI

son dizgeye doğru bir gelişim eğilimi gösteren ve bir bölümü daha sonra Ansiklopedi'ye katılacak olan bir dizi taslak bulunuyordu. Gençlere felsefe eğitimi verme tasan Hegel'in kendisine ait değildi. Öneri dostu Niethammer'den geldi ve Hegel öneriyi kabul ederek denemeyi üstlendi. Girişim bütünüyle umutsuz değildi. Yetişkin bilinçlerin tersine, henüz büyüme ve şekillenme sürecinde olan genç kafalar soyut mantıksal düşünmede göreli olarak daha dirençsiz ve daha alıcıdırlar, ve bu nedenle entellektüel olarak büyümeden katılaşmış kültürel yetişkinlerden daha başa­ rılı olabilirler. Hegel'in derslerinin yıllarca sürmesi programın başarısız olmadığını gösterir. Hegel derslerini yalnızca Mantık Bilimine sınırlamadı ve gençleri Doğa ve Tin alanlarının kavranılan üzerine düşünmeye yönelt­ meyi de denedi. Öğrencilerine sunduğu program bütününde üniversiteyi imrendirmesi gereken bir derinlik ve genişlik gösterir. Hegel'in Nürnberg derslerini verdiği ortamın koşullarını bir İskoç felse­ fecisi olan Edward Caird'in Hegel'ine (1883) dayanarak aktaracağız.Jena savaşının üniversite yaşamını sona erdirmesinden sonra Hegel içine düş­ tüğü ciddi sıkıntıları ilkin Niethammer'in (1766-1848) yardımıyla çözdü ve onun bulduğu işi, bir Katolik gazete olan Barnberger Zeitung'un editör­ lüğünü kabul etti. Bavyera'nın Protestan bölümünün eğitim işlerinden sorumlu olan Niethammer daha sonra Hegel'in klasik bir orta dereceli okul olan Nürnberg Gymnasiumuna Rektör ve felsefe öğretmeni olarak atanmasını sağladı. (Fransız işgali altında geçen bu dönem sırasında Bavye­ ra'da Niethammer ve Hegel'in yanısıra aralarında Schelling de olmak üzere Fransız reformist tininden yana olan çok sayıda başka yetenekli Alman da iş buldu). Hegel'in koruyucusu Niethammer eski eğitim dizgesinin reform­ dan geçirilmesinden yanaydı ve bu amaçla klasik antikçağın daha az meka­ nik bir incelemesini ve okullara yeni felsefenin getirilmesini istiyordu. Hegel'in kendi eğitimine dönersek, küçük bir yaşta kazandığı klasik temel yalnızca klasik dillerin öğrenimine sınırlı değildi. Hegel klasik tinde insan kültürünün gerçek estetik ve entellektüel karakterinin, kavramına uygun felsefi tinin ve güzel sanatın en yüksek anlatımlarını buldu. Beş yaşında "Latin okulu"na gönderilen ve yedi yaşında yaşadığı kentteki Gym­ nasiuma başlayan Hegel klasik Yunan yazını tarafından derinden etkilendi, Sofokles'in Antigone'sini klasik tiyatronun başyapıtı olarak gördü ve ilkin düz yazıda ve daha sonra üniversite yıllarında şiir biçeminde olmak üzere iki kez anadiline çevirdi. Platon ve Aristoteles'in felsefeleri Hegel'in düşün­ cesinin güçlü rasyonalist ve idealist karakterini belirledi. Hegel'in felsefesi­ nin klasik temellerini gözden kaçırmamak, onun felsefesini Kant'ın ya da Fichte ve Schelling'in felsefelerinin bir türevi ya da karışımı olmadığını, gerçekte bütün çalışmasında onların felsefelerini başlıca olumsuz örnekler olarak kullandığını gözden kaçırmak biraz dikkatli bir bakış için olanaksız­ dır. Kant'ı, Fichte'yi ve başkalarını yalnızca yorumlayan, onları gerçek değer ve değersizlikleri içinde anlamak için saltık bir ölçütü olmayan ama önün­ deki içeriği yalnızca kendi göreli, kişisel, tikel bakış açılarının terimlerinde deforme etmeyi bilen sığ bilinç için bu düşünürlerde onlarda olmayan

ÖNSÖZ / AZİ Z YARDIMLI

9

herşeyi okumak, bütünüyle geçersiz, tutarsız, ilgisiz sözde çözümlemeleri bu yazarların felsefeye önemli katkıları imiş gibi görmek doğaldır. Ama o zaman bu yorumların türlülüğü kadar Kant, Fichte vb. vardır, eş deyişle hiç biri Kant, Fichte vb. olmayan ve yalnızca yorumcunun öznelliğinden doğan grotesk Picasso portreleri gibi bir dizi tablo vardır. "Alman İdealizmi" olarak bilinen akım gerçekten de "Alman"dır çünkü yerel ve tikeldir, ve kişisel güdüler ve yeğlemeler tarafından renklendi­ rilmiş biçimler altında da olsa Kant'ın gotik ve barok karışımı kuşkucu­ luğunun güçlü bir damgasını taşır. Bu yabancı öğe Hegel'in felsefi çalış­ masında birincil olarak çürütülmesi ile olumsuz bir yarar sağlayan gereç olarak kullanılır. Hegel'in bu "Alman İdealizmi"ne ne kadar yakın ve ne kadar borçlu olduğunu ölçebilmek için yalnızca Mantık Bilimi'ni Aristote­ les'in Organon'unun bir "yeniden işlenmesi" olarak, bir Umarbeitungolarak gördüğünü anımsamak yeterli olmalıdır. "Alman İdealizminde" Platon ve Aristoteles'teki kavrayış keskinliği, derinlik, ciddilik ve ussal özbilinç yitik­ tir. Hegel'in henüz felsefe tarihi kavramından yoksun olan bu öncellerine borçlu olduğu görüşü onun klasik tini kavrayışını anlamamaktan daha iyi­ sini yapamayan bakış açılarından doğar. Onun düşünme yolundaki nesnel­ lik, özgürlük, ussallık, dinginlik, duruluk ve idealizm tam olarak klasisizm ile anladığı şeydi ve bu zaman-üstü, kültür-üstü evrensel tin ona onu çağının Aydınlanma ve Romantizm gibi geçici, tarihsel ve kültürel eğilimlerinden de ayıran düşünme özgürlüğünü kazandırdı. Görüngübilim 'in Önsözü gibi erken bir çalışmada bile felsefenin yalnızca "bilme sevgisi/ Liebe zum Wis­ sen" değil ama "edimsel bilme/wirkliche Wissen" olma zamanının geldiğini belirtti. Tıpkı güzel sanatlar durumunda olduğu gibi, felsefede de tikelliği.n etkisinin silinmesi, öznenin kendini özgürce İdeanın nesnel gerçekliğine teslim etmesi başlıca kaygısı idi. Hegel felsefeyi tüm yüzeysel görgül bilim­ lerden bütünüyle ayn bir yöntem üzerine, nesnel bilgiyi üretmenin biri­ cik aracı olan kurgul yöntem üzerine dayanan gerçek bilim olarak gördü. Ve yalnızca böyle üretilen bilgiyi bilgi olarak, Saltık Tin alanına ait bir değer olarak, insanı gerçekten insan yapan özsel bileşenlerden biri olarak gördü. Hegel için felsefe din ile aynı içeriği, gerçeği nesne olarak alsa da, felsefe dinin tasanmsal düzleminin de özü olan özgür kavramın bilimi idi ve Hegel doğal bilincin Tann kavramında gerçeğin duygusal ve tasanmsal bir aynm­ sanışını gördü. Duygusal sonsuzluk Ansiklopedi'de Saltık Tinin bir bileşeni olarak alınır, ve düşünsel sonsuzluğun anlatımı olarak Bilimin ve estetik sonsuzluğun anlatımı olarak Güzel Sanatın arasında duran üçüncü kıpıyı oluşturur. Ve bu bileşen klasik ve modem kültürler ve felsefeler arasındaki başlıca aynını belirleyen bir önem taşır. Edward Caird Hegel (1883) başlıklı çalışmasında Rosenkranz'tan şu aktar­ mayı yapar (s. 7): "Helenik tinin soyluluk ve güzelliği tarafından erkenden yakalanan Hegel gerçek Hıristiyanlığı hiçbir zaman antik sanatın içten dinginliğini dışlayan bir biçimde kabul edemedi." Helenik sanat ona varo­ luşun uyumunun gerçekleşmesi olarak, duyusal özne ve nesnenin, duyusal ideal ve reelin birliği olarak, Tinin saltık gerçekliğinin estetik sergilenişi

10

ÖNSÖZ / AZİ Z YARDIMLI

olarak göründü. Gerçeği şiir ve din ile bir olan felsefe olarak gören Hegel felsefe tarihi derslerinde öğrencilerine şunları söyledi: "Yunanistan adının işitilmesi bile kültürlü Almana kendi yurdunda olduğu duygusunu verir. Avrupalılar aşkın ve uzak olan dinlerini daha uzak bir kaynaktan, Doğu­ dan aldılar; ama burada olanı, burada bulunanı, bilim ve sanatı,-yaşamı doyum verici yapan onu yükselten ve süsleyen herşeyi-doğrudan ya da dolaylı olarak Yunansitan'dan türetiriz." (Aynı yer, s. 79; Werke, xvi. 139.) Antik çağı insanlığın gelişiminin şafağı olarak betimleyen bu görüş daha sonra aralarındajohn Burnet de olmak üzere pek çok Avrupalı düşünür tarafından yinelendi: 1809 öğrenim yılının sonunda Hegel Nürnberg Gym­ nasiumunun öğrencilerine "Klasik İncelemeler Üzerine" konuşmasında şunları söyledi: "İlk cennet insan doğasının cenneti idi; ikinci cennet insan tininin daha yüksek cennetidir. Tin güzel doğallığı, özgürlüğü, derinliği ve parlaklığı içinde, tıpkı odasından çıkan bir gelin gibi ortaya çıkar. Tinsel yaşamın Doğuda doğuşunun ilk yabanıl görkemi klasik yazında biçimin ağırbaşlılığı tarafından kuşatılır ve güzelliğe yumuşatılır; derinliği bundan böyle kendini katışıklık, bulanıklık ve şişkinlik içinde göstermez, ama yalın duruluk içinde önümüzde yatar; parlaklığı çocukça bir oyun değildir, ama yazgının sertliğini bilen bir hüznü örter, ve gene de özgürlüğün ve ölçünün dışına itilmez. Eskilerin yapıtlarını tanımamış olanın güzelliği bilmeksizin yaşadığını söylerken çok ileri gittiğimi düşünmüyorum" (aynı yer). "Tüm sanat ve bilim bu klasik kaynaktan gelişmiştir." Başka bir deyişle, klasik tinin değerini bilmiyorsanız, onun varlığından bile habersiz iseniz, biliminiz ve sanatınız yoktur, ve ussallığı, özgürlüğü, güzelliği öğrenmedikçe sevginiz, sanatınız ve biliminiz olmayacaktır. Ve nihilist düşünürün büyük bir istekle, neredeyse coşku ile duyurduğu gibi, varolmanızın bir anlamı olmayacak, saçma olacaktır. Dahası, barbar, geri, kaba, yabanıl vb. olacak ve bunları doğrulayacak çünkü uygarlık kategorilerinin bilinçsizi olacaktır. Hegel bir ulusun, genel olarak kültürün estetik, etik ve entellektüel geli­ şimi için hiçbirşeyin dil kadar birincil, özsel ve vazgeçilmez olmadığının bilincinde idi. Latince'yi başka herşeyi, özellikle anadili dışlama pahasına öğreten eski öğretim dizgesinin değişmesini istiyor ve "bilimin hazinelerine kendi dilinde iye olamayan bir ulus kültürlü olarak görülemez" diyordu. Antik tin özgür modern tinde kendi tamamlanışının aracını bulacaktı. ***

Hegel Dünya-Tinine ilk kez despotik geriliğini ve tutucu geleneği yad­ sıma buyruğunu veren evrensel özgürlük bilincinin doğduğu bir dönemde yaşadı. Dünya-Tini özgürlük bilincini kazanma ereğine ulaşmış, ama bununla yalnızca bir başlangıcı elde etmiş, ilk kez sınırsız, engelsiz, durdurulama­ yacak bir değişim ve gelişim sürecine girmişti. Doğuda daha ileri değişim, yenilik ve gelişime izin vermeyen despotik tutuculuk tininde takılıp kalan Tarih edimsel Tarih olmanın önem ve anlamını yitirirken, Batıda sonuna dek büyümenin olanağını, ama yalnızca olanağını kavramıştı. Hegel'in dizgesinde Tarih Felsefesi Saltık Tin alanının dolaysız öncülüdür. Tarih

ÖNSÖZ / AZİ Z YARDIMLI

11

Dünya-Tinin gizilliğini edimselleştirme, insanın ve insanlığın henüz kendi kavramına uygun düşmeyen geri moral, törel, politik biçimlerden geçerek büyüme ve onu gerçek varoluş biçiminin eşiğine getirme sürecidir. Özgür­ lük ya da Duyunç ve İstenç kavramlarının doğuşu ile, Dünya-Tini bundan böyle kendini yinelemekten çıkmış, kendi tutuculuğunu yenmişti. Bütün bir Batı dünyasında yurttaş toplumu ve onun modem Devleti oluş sürecine girdi. Tinin tarihsel gelişiminin ereği insanlığın kendi despotik tutuculu­ ğunu ve ona bağlı bütünsel geriliğini yenmesi, özgürlüğü küresel ölçekte edimselleştirmesidir. Hegel hiçbir zaman evrensel özgürlük bilincinin doğuşunu kavrayışından duyduğu heyecanı ve coşkuyu yitirmedi. Dünya­ Tininin gerçek karakteri olarak özgür duyunca ve istence, yasa egemenli­ ğine yöneldiği, yeryüzünün ilk kez kölelikten ve feodaliteden, soyluluktan ve soysuzluktan, ayrıcalıktan ve aşağılanmaktan, bilgisizlikten ve çirkinlik­ ten, kısaca insan özgürlüğünü ve değerini bilmeyen ve bilmediğini yadsıyan despotik kültürlerden temizlenmeye başladığı tarihsel dönüm noktasında yaşıyordu. Ve varoluşun klasik tinde kazandığı anlamın yanısıra, bundan böyle uygarlığın sınırsız gelişim olanağını kavrayan daha yüksek bir evresine ulaştığının derin bir bilincini taşıyordu. Hegel Helenik tinin ulaşamadığı "Evrensel İnsanlık" kavramını hiçbir zaman bir soyutlama olarak görmedi. Tarihin anlamı, görevi, belirlenimi bu kavramı gerçekleştirmekten başka birşey değildi. Antik çağ ussal bir insan doğası kavramını geliştirmemişti; bir gelişim kavramından, bir Tarih kavramından, insanlık için evrensel Erek kavramından yoksundu. Modern dönem özgürlük dönemi, "modem dünya İdeanın tüm belirlenimlerini ilk kez haklarını veren dünya" idi. Hegel'in modem Dünya-Tini kavramı insanlığın türdeş küresel kültürünü anlatır. Küresel türdeşliğe ancak insan doğasında en yüksek olanın edim­ selleşmesi ile erişilir ve bu erekte hiç kuşkusuz "kültür" yerini "uygarlığa" bırakır çünkü kültür kavramı giderek barbarlığa bile açık iken, uygarlık kavramı insanlığın saltık değerleri ile çakışır. Dünya-Tininin ussallığı her­ hangi bir kültürel tikelliğin terimlerine, Tinin gelişiminde ancak sonlu ve geçici evreleri anlatan tarihsel biçimlere sınırlı değildir. Bir süreç olarak anlaşıldığı düzeye dek, Dünya-Tini ideal değerlerde, saltık Tinin estetik, etik ve entellektüel değerlerinde türdeşleşme ya da küreselleşme ile çakışır. Modem Tin bir oluş sürecidir, kendini idealitesine doğru biçimlendirmekte olan rea­ lite, evrenseli ile bir olma ve böylece eksiksiz olarak ussallaşma, özgürleşme, idealleşme sürecinde olan tikelliktir. Tikelliği ezen değil ama tikel ile bir olan ve böylece bireyin ve bireyselliğin ortaya çıkış zeminini sağlayan evrensel gerçek evrenseldir. Bu nedenle toplumu ve bireyi, Devleti ve Yurttaşı karşı karşıya getirmek saçmadır. Hegel ancak evrenselin ve tikelin birliğinin gerçek bireyi ve bireyselliği yarattığı düşüncesini onu totaliterlik ile eleştirenlerin hiç bilmedikleri bu kavramı Tüze Felsefesi ve Tarih Felsefesi 'nde yineleyerek vur­ guladı. Ama Hegel'in onu okumayan kültürel eleştirmenleri bireyler olmak yerine gerçek Kendileri olmayan raslantısal bilinçler, "usları her zaman tutkularına yenik düşen" bilgisizler ve erdemsizlerdir. Tarihsel sürecin gerçeği tüm değişimi ve gelişimi engelleyici bir kütleye

12

ÖNSÖZ / AZİ Z YARDIMLI

pıhtılaşan ve aptallık ve şaşkınlık içinde gereksiz varlığını sürdürmeye çalışan despotik gelenek kültürünü yeryüzünden silme eylemi olmasında yatar. Bu bakış açısı kuşkuculuğa değil ama ussalcılığa açıktır. Kant'ın insanı insanlığından çıkaran kuşkuculuğu, Hegel'in sözleri ile "insana saman ve küspe öneren" sözde aşkınsal felsefesi bir Tarih kavramına ve bir Tarih felsefesine yeteneksizdir. Ve insanın özsel doğasını "insanlığın yamuk tah­ tasından düzgün hiçbirşey yapılamaz" biçimindeki nihilistik vargısında bil­ diren bu "eleştirel felsefenin" Avrupa'ya ve genel olarak insanlığa politik önerisi "despota boyun eğmeyi sürdür" biçimindeki Aydınlanma ilkesidir. John Locke, David Hume ve Immanuel Kant gibi Aydınlanma düşünürle­ rinin kuşkucu felsefeleri insanı değersizleştirir, nihilizmin temellerini atar ve modern ırkçılık kuramlarını formüle ederken, Batı çoktandır evrensel özgürlük idealini, insanlığın saltık Ereğinin bilincini kavramıştı. Böyle kuş­ kucu "törel" felsefeler ait oldukları kültürün de gerisine düşer ve Avrupa despotizminin ve tutuculuğunun modern döneme sarkan artıklarına anla­ tım verirler. Bugün başlıca bu irrasyonalist öncülerinin izinde yürüyen Batı felsefeciliği istenci, özgürlüğü, estetik değerleri ve en sonunda bilimin kendisini yadsıyan nihilist, pozitivist ve postmodemist karakteri ile bu arkaik kalıt üzerine beslenmeyi sürdürmektedir. ***

Hegel Nürnberg Gymnasiumunda müdür olarak oldukça başarılı olmuş görünse de, orada kendisine uygun işi bulmuş değildi. Nürnberg'de geçir­ diği sekiz yıl sırasında kendisini salt bir okulun yönetimi ile ilgili sorun­ lardan kurtaracak ve düşüncelerinin en iyilerine uygun dinleyiciler sağ­ layacak çeşitli üniversite konumlan için araştırmalar yaptı. Bu arada ünü artıyordu ve Tinin Görüngübilimi ve Nürnberg'de kalışı sırasında yazdığı Mantık Bilimi'nin yayımlanan bölümleri başka felsefeciler ve yazarlar ile yeni ilişkiler getirdi. Mantık Bilimi nin son bölümünü yayımlanmak üzere iken, 1816 'de Erlangen, Heidelberg ve Bedin'den kürsüler için teklif aldı. Berlin'den gelen çağrı Hegel'in üniversite çalışmasına uzun bir süre ara vermesinin onu bir üniversitede zorunlu olan etkili konuşma gücünden yoksun bırakıp bırakmadığı konusunda belli bir kuşkudan söz ettiği için Hegel tarafından reddedildi. O sırada kırk yedi yaşında olan Hegel Hei­ delberg'in çağrısını kabul etti. '

***

Yunanca npo (pro, ön) ve naıowro (paideuo, eğümek, öğretmek, yetiştirmek) söz­ cüklerinden türeyen "Propedeutik" anlatımı "ön-öğretim" ya da "ön-eğitim" olarak çevrilebilir ve bir sanatta, bilimde vb. onu öğrenmek için zorunlu ya da yararlı ama yetkinlik ya da uzmanlık için henüz yetersiz olan bilgiyi anlatır. Entellektüel ve moral karakteri ile öğrencilerin saygı ve güvenini kazanan Hegel'in Gymnasiumdaki derslerini izleyen alt sınıf 14-15 yaş, orta sınıf 15-18 yaş, üst sınıf 17-20 yaş arasındaki gençlerden oluşuyordu. 1808 ve 1811 yıllan arasında yazılan Propedeutik özel olarak bu ön eğitim için

ÖNSÖZ / AZİ Z YARDIMLI

13

hazırlandı v e Hegel genç dinleyicileri için dizgeyi oluş sürecinde temsil eden daha az ayrıntılı ve daha az karmaşık açıklama biçimleri tasarladı. Hegel derslerinde öğrencilerini sorular sormaya yöneltiyor, konuşmasını kesmelerine izin veriyor, ve sık sık bütün bir dersi karşılaştıkları güçlükleri onlarla birlikte çözmeye ayırıyordu. Hegel daha sonra bu çalışmanın boşa gitmediğini, anlatımına gerekli yalınlığı ve belirginliği kazandırma, düşün­ celerini öznel çağrışımın karanlıklarından kurtarma ve böylece onları henüz eğitilmemiş kafalara iletebilme çabasının kendisi için ne kadar yararlı olduğunu belirtti. Hegel'in Nürnberg yazılan yalnızca öğrencileri için değil ama gerçekte kendisi için de bir ön-öğrenim niteliğini gösterir. Ve bu durumda Gymnasiumda felsefe öğretmenliği işini istemeyerek kabul ettiği gibi bir vargı geçersizleşir. Propedeutik 'teki Mantık Bilimi taslakları ve daha sonra 1812'de yayımlanmaya başlayan asıl Mantık Bilimi arasındaki uzaklık Nürnberg'de genç öğrenciler ile birlikte yaşanan sürecin hiçbir biçimde gereksiz olmadığını gösterir. Propedeutik Hegel'in kendisi tarafından yeniden düzenlenmediği ve yayıma hazırlanmadığı için yanın tümceler ve ek notlar kapsar. Hegel'in yaşamöyküsünün yazan ve Hegel'in yakın arkadaşı olan Rosenkranz'ın bul­ duğu elyazmalannı kendi anlayışına göre düzenleyerek ve gerekli gördüğü düzeltmeleri yaparak 1830'da yayımlamasından sonra, bu yayım Hegel'in yapıtlarının editörlüğünü üstlenen Hoffmeister tarafından bir ölçüde bir kez daha yeniden düzenlendi ve yeni bulunan parçaların eklenmesi ile biraz daha genişledi. Metinlerin düzenlemesi ya da okunması hiç kuşkusuz seslendikleri öğrencilerin yaşlarına göre kolay olandan daha güç olanlara doğru ya da konuların niteliğine göre belirlenebilir. Ama bu yöntemlerden birincisi Hegel'in kendisinin genel olarak yaş ve bilgi arasındaki ilişki konu­ sunda çok sağın ölçütlerinin olmaması nedeniyle ve ikincisi ise kendileri birçok bölüme ayrılmış derslerin bir kez daha bölünmesini gerektireceği için uygun görünmeyebilir. Buna karşı, Nümberg yıllarının Hegel'in Ansik­ lopedik Dizgesinin geliştirilmesinde en verimli ve en özsel dönem olması ölçüsünde, kronolojik düzenleme Hegel'in bütün bir olgun dizgesini oluş süreci içinde gösterdiği için başka düzenleme yollarına yeğlenebilir. ***

Hegel'in felsefesinde kavramların yöntemsel ya da mantıksal bağıntıları­ nın bütünü olarak dizgenin yapısı herşeydir. Gerisi, dizge bileşenleri olan kavramları kuşatan tüm metin bir tür açıklama dokusudur, örneklemeler, tarihsel göndermeler, ek çözümlemeler vb. kapsar. Bu düzeye dek olum­ saldır, şöyle ya da böyle olabilir, ve her durumda hedef okuyucunun göreli kültürel durumuna bağlı olarak daha iyi, daha anlaşılır bir açımlama biçimi elde etmek için gösterilecek çabanın önü açıktır. Hegel'in kendisi hem Ansiklopedi'nin hem de büyük Mantık Bilimi 'nin yeni yayımlarında aynı kaygı ile iyileştirmeler yaptı. Ve aynı zamanda dizgenin kendisinde daha sağın yerleştirmeler yaptı. Bu düzeye dek Propedeutik Hegel'in Bilim Dizgesini şekillendirmesinin

14

ÖNSÖZ / AZİ Z YARDIMLI

nasıl ilerlediğini göstermesi açısından vazgeçilmezdir. Propedeutik 'te dizge­ nin saptanabilir olduğu düzeye dek, kavramların sık sık daha sonra kaza­ nacakları konumların dışına düştükleri görülür (örneğin Propedeutik 'te Varlık Mantığının kavramlarının Nitelik-Nicelik-Ölçü olarak değil ama Nite­ lik-Nicelik-Sonsuzluk olarak belirlenmesi gibi; ya da Mantığın bütününün ontolojik Mantık, öznel Mantık ve İdea öğretisi olarak bölümlenmesi gibi, § 15, s. 18; ya da kendi-için-Varlığın Nicelik altına yerleştirilmesi gibi,§ 24, s. 20). Nesnel Logosun dizgesel yapısını bilinçte ilk kez kurmak ya da kurulu dizgenin kendisini kavramak bir ve aynı şeydir. Yapılan şey kavranılan gün­ delik dilde oldukları gibi ya da felsefe tarihinde bulunan göreli olarak daha işlenmiş biçimleri ile almak, onlan yöntem aracılığıyla dizgeselleştirmektir. Bu düzeye dek felsefe hiçbir özel bir terminoloji gerektirmez. An dil düşün­ ceye hiçbir yardımı olmayan yabancı sözcüğün yerine doğal dilin kendi kaynaklarından türetilen sözcüğü geçirerek dili kavrama yaklaştırır, düşün­ meyi sağlamlaştırır ve saydamlaştırır. Kurgul düşünmenin gerçek tanıtlamayı gerektirmesi, aslında onunla bir olması ölçüsünde, Hegel'in ilk kavramsal çalışması dizgesel bütünü kurmak isteyen her felsefeci tarafından bir kez daha yinelenecektir. Bu bir yandan dogmatizmin ve mekanik bellemenin önüne geçerken, öte yandan usun kendi doğasını keşfetmesi olarak, birey­ sel düzlemde gerçekleştirilen tanıtlamanın kendisi olarak görünür. Bileşeni bilmek onu dizgesel bağıntıları içinde bilmek olduğu için, usun çözümle­ mesi bileşenin ve bütün dizgenin birlikte ele alınmasını gerektirir. Bunun bir süreç olması ölçüsünde kavram bağıntılannda denemeler ve yanılmalar ilkin kaçınılmazdır ve bunlar ancak dizgenin kuruluşu ilerlerken düzelti­ lebilir ve bileşen kavramlar mantıksal yetkinliğin artışı ile oranulı olarak uygun bağıntıları içine yerleştirilir. Salt tikel bir kavram üzerine kurulan diz­ gelerden (özellikle modem dönemde görülen bireysel dizgelerden, örne­ ğin Spinoza ve Leibniz'in töz ve monad dizgelerinden, Kant, Fichte ya da Schelling'in sırasıyla kendinde-şey, ego, özdeşlik dizgelerinden, ya da varo­ luş, deneyim, özdek, algı, olgu, görüngü, dil, türlülük vb. üzerine kurulan bölümsel ya da tek-yanlı derme çatma dizgelerden) ayrı olarak, bütün kurgul dizge dağınık olarak ama özsel olarak daha önce Platon ve Aristoteles'in felsefelerinde de bulunur. Ama Hegel'in kavram mantığını ya da kurgul yön­ temi keşfetmesi ona bu iki büyük düşünürün belirtik olarak yapamadıkları şeyi yapma, dizgenin kendisini yöntemli olarak çıkarsama ve bütünsel yapısı içinde örgütleme olanağını verdi. Nümberg yıllarının bu mantıksal yapıyı kurmaya ayrılmış olmasına karşın, Hegel yaşamının geri kalanı boyunca Ansiklopedik Dizgeyi ve açıklama dokusunu sürekli olarak iyileştirdi. Zama­ nın geçişi ile doğa ve tin bilimleri alanında artmakta olan örgütsüz görgül içeriğin kurgul dizgeye uyarlanması olgusu bile kendi başına Ansiklopedik Dizgenin Doğa ve Tin Felsefesi bölümlerinin kapalı ve tamamlanmış yapılar olmadığını ve daha öte gelişime açık olduklarını gösterir. Bütün bir dizgenin tanıtlamanın kendisi olması ölçüsünde, dizgenin ken­ disine dışsal her tanıtlama aygıtı gerçek bir tanıtlama değil ama sıradan uslamlamaların yarattığı bir tanıtlama yanılsamasıdır. Tanıtlama kurgul

ÖNSÖZ / AZİ Z YARDIMLI

15

yöntemin kendisinin işlevidir ve "diyalektik yöntem" denilen şey de, tıpkı sık sık Hegel'e yüklenen ve bütünüyle dışsal bağıntıları anlatan tez, antitez ve sentez üçlemesi gibi, yalnızca Hegel'in okunmadığının, yalnızca bilim konusunda tuhaf bir ciddiyetsizliğin göstergesidir. Herhangi bir "Kavram nedir?" sorusunun yanıtı onun bağıntılannı ilgi­ lendirir. Ama soru doğal bilinçte tasarımsal bir beklenti ile, örneğin bir tanım, açıklama ya da betimleme beklentisi ile sorulur. "Kavram nedir?" "Öz nedir?" "Varlık nedir?" "Devlet, Hak, Yasa, İstenç, Uzay, Zaman, Özdek, Sayı, T in, Törellik, Güzellik vb. nedir?" sorularının kendileri bilmeyi iste­ dikleri kavramın başka birşey olduğunu varsayarlar. Oysa, Hegel'in yanıtını aktarırsak, "bir kavramda kavramın kendisinden başka düşünülecek hiçbir­ şey yoktur." Bir tanım verme girişiminde bulunarak, "Özdek 'x'tir," dersek, o zaman özdek olmayan bu 'x' nedir sorusu gelir, ve böyle bir yanıtlama girişimi kötü sonsuza ya da saçma bir sonsuza gider. Kurgu! kavram ilkin olumlu, analitik, soyut bir kıpıdır, ama bu olumluluğun kendisi olumsuzun dışlanmasıdır ve böylece ilk kıpı kendinde daha şimdiden karşıtı ile ayrıl­ maz bir bağıntı olduğu gösterir. Olumsuz ile bu bağıntı, bu karşıtlann birliği, sözcüğün gerçek anlamında diyalektik ile anlaşılması gereken şeydir, ayrım ya da sonluluk kıpısıdır ve yöntemi tanımlamaktan tıpkı analitik kıpı gibi uzaktır. Kavram kendinde eyti,şimseldir, daha şimdiden kendi karşıtıdır. Bu karşıtlık ilişkisinin kendisi aynı zamanda kendisinden daha çoğu o]an bir birliktir ve böylece ilk iki kıpıdan ayn olan bir üçüncü kıpı koyulur ve bu olumsuzlamanın olumsuzlaması, bu kurgul birlik kıpısı üçüncü terimdir ve önceki bağıntıyı ortadan kaldırılmış olarak kendi içinde kapsar. Hegel tüm Ansiklopedik Dizgesini bu yöntemin işlevinde kurar. Bu nesnel çıkarsama sürecinde doğal bilinç kendini, öznelliğini bütünüyle bir yana bırakmak, kendisinin de olan Usun, Logosun işleyişini kültürün ona yüklediği ve bilin­ cini bir alışkanlık yapısına pıhtılaştıran tasarımlardan özgürleştirmek zorun­ dadır. Tasarımlar deforme kavramlardır, an değildirler, duyusal, imgesel, giderek duygusal biçimler altında örtülüdürler, mantıksal bağıntıya değil ama en iyisinden dışsal çağrışıma izin verirler, ve böyle olarak felsefenin ancak gerecidirler, öğesi değil. Tasarımların bilişsel imlemlerinin yadsın­ ması sözcüğün tam anlamıyla Sokratik bilgisizlik ya da Kartezyen kuşku durumudur. Doğal bilinç ya da sıradan bilinç ya da tasarımsal bilinç diyebi­ leceğimiz bilinç biçimi bilgi değil ama bilgisizlik, tanıtlanmamış bir kanılar, sanılar, görüşler katışmacı, bütün bir geçici kültürelliğin insana yetersiz dünyasıdır. Ve gene de bu değersiz biçim felsefenin düzlemi olarak alınır ve bilgisizliği,n bilinçsizce kendini aklaması kaçınılmaz olarak bilginin kara­ lanmasına, bilmenin olanaksızlığı görüşüne, insanın değersizleştirilmesine ve en sonunda açık irrasyonalizme ve misolojiye götürür. Öyle görünür ki günün tamamlanıp alacakaranlığın çökmesi ve Minerva'nın kuşunun son uçuşuna başlaması, Hegel'in yargısının tersine, Minerva'nın kendisinin çabasından daha azı ile olanaksız olacaktır.

Fenerbahce,

2014

Metin Rosenkranz'a göre (Dritter Kursus, Zweite Abteilung; Werke Bd. XVIII , S. 146 ff. ) . Parantez içindeki pasajlar Hegel 'in Notlarına uygun olarak Rosenkranz'ın Eklemelerini göstermektedir.

NÜRNBERGER SCHRIFTEN TEXTE ZUR PHILOSOPHISCHEN PROPADEUTIK

NÜRNBERG YAZILARI FELSEFİ PROPEDEUTİ K İ ÇİN METİ NLER

Philosophische Enzyklopadie für die Oberklasse (1 808 ff.)

1 Felsefi Ansiklopedi ( Ü st Sınıf İ çin; 1 808 vs)

Einleitung

Giriş

§1 Eine Enzyklopadie hat den gcsamten Umkreis der Wissenschaften nach dem Gegenstande einer jedcn und nach dem Grundbegriffe dcssclbcn

§1 Bir Ansiklopedinin bütün bir bilimler ala­ nını her bir bilimin nesne ve temel kavram­ larına göre irdelemesi gerekir.

zu betrachtcn.

§2 Die Mannigfaltigkeit von Erfahnıngen über eincn allgemeinen Gegenstand zur Einheit allgemeiner Vorstcllun­ gen zusammengefaBt und die in der Betrachtung seines Wesens erzcugten Gedanken machcn in ihrer Verknüp­ fung eine besondere Wissenschaft aus.

§3 Wenn dieser Verknüpfung ein empi­ rischer Stoff zugmnde liegt, von dem sie die nur zusammenfassende All­ gemeinheit ausmacht, so ist die Wis­ senschaft mehr

histarischer An. Wenn

aber das Allgemeine in der Form von Grundbestimmungen und Begriffen vorangeht und das Besondere aus demselben abgeleitet werden soll, so ist dic Wissenschaft mchr cigentlich

wi.ssensclıaftlicher An.

§4 Es gibt keine absoluten Grenzen für ci­ nen Umfang von Erkenntnissen, die das Besondere einer Wissensclıaft ausma­ chen sol!; denn jetler allgemeine oder konkretc Gegenstand kann in seine Anen oder Teile geteilt undjetle solche An \vİeder als Gegenstand einer beson­ deren Wissenschaft betrachtet werden.

§2 Evrensel bir nesne üzerine genel tasarım­ ların birliğinde özetlenen deneyimler çok­ lusu ve o nesnenin özünü irdelemede üre­ tilen düşünceler bağlantılarında tikel bir bilimi oluşturur. §3 Eğer bu bağlantının temelinde görgül bir gereç yauyor ve bağlanu bu gereç için yal­ nızca özetleyici evrenselliği oluşturuyorsa, o zaman bilim daha tarihsel bir türdendir. Ama eğer evrensel temel-belirlenimler ve kavramlar biçiminde onu önceliyor ve tike­ lin ondan türetilmesi gerekiyorsa, o zaman bilim daha sağın olarak bilimsel türdendir. §4 Bir bilimde tikel içeriği oluşturması gere­ ken bilgilerin erimi için hiçbir saluk sınır yoktur; çünkü her evrensel ya da somut nesne kendi tür ya da parçalarına bölüne­ bilir ve böyle türlerden her biri yine tikel bir bilimin nesnesi olarak görülebilir. 19

20

FELSEFİ PROPEDEUTİK / PHILOSOPHISCHE PROPADEUTIK

§5 Sıradan bir ansiklopedide bilimler bulun­ dukları gibi görgül olarak alınır. Onda tamamlanmışlıkları içinde sunulmaları ve dahası bu yolla öyle bir düzen içine getiril­ meleri gerekir ki, benzer olan ve ortak belir­ lenimler altında biraraya toparlanan [nesne­ ler] andınmlı bir ilişkiye göre yerleştirilmiş olmalıdır. §6 Felsefi Ansiklopedi ise Kavram yoluyla belir­ lenen zorunlu bağlantının ve bilimlerin temel kavram ve temel önermelerinin fel­ sefi ortaya çıkışının bilimidir. §7 Felsefe Ansiklopedisi gerçekte felsefenin genel içeriği n i n açımlamasıdır, çün kü bilimlerde Us üzerine temellendirilen her­ şey felsefeye bağımlıdır; öte yandan onlarda keyfi ve dışsal belirlenimler üzerine daya­ nan ya da söylendiği gibi pozitif ve buyruk karakterinde olan herşey, tıpkı salt görgül olan gibi, onun dışında yatar. §8 Bilimler bilgi türlerine göre ya görgül ya da arı ussaldır. Saltık olarak görüldüklerinde, her ikisinin de aynı içe riği taşıması gere­ kir. Bilimsel çabanın hedefi salt görgül ola­ rak bilineni her zaman gerçek olana, Kav­ rama doğru ortadan kaldırmak, onu ussal kılmak ve bu yolla ussal Bilimin içerisine katmaktır. §9 Bilimler bir yandan görgül, ö te yandan ussal yana göre genişler. İkincisi özsel olan giderek artan bir düzeyde öne çıkarıldığı, evrensel bakış açılan altında anlaşıldığı, ve salt görgül olan yan Kavrama yükseltildiği zaman olur. Bilimlerin ussal genişlemesi aynı zamanda Felsefenin kendisinin bir genişlemesidir.

§5 in einer

gewölınliclıen

Enzyklopiidie

werden die Wissenschaflen empirisch aufgenommen, wie sie sich vorfınden. Sie sollen darin vollstiindig aufgcführı und fcmcr in cine Ordnung dadurch gebracht werden, daB das Ahnli­ che und unıer gcmeinschafılichen Bestimmungen Zusammentreffendc nach ciner analogen Venvandtschaft zusammengestellt \\ird.

§6 Die

plıilosoplıisclıe Enzyklopiidie

aber

ist die Wissenschaft von dem notwen­ digen, durch den Bcgriff besıimm­ ıcn Zusammenhang und von der philosophischen Entstehung der Grundbegriffe und Grundsiitze der Wissenschaften.

§7 Sie ist eigentlich die Darstellııng des allgemeinen Inhalts der Philosophie, denn was in den Wissenschaften auf Vcmunft gegriindet ist, hiingt von der Philosophie ab; was dagegen in ihnen auf willkürlichen und iiuBerlichen Bestimmungen beruht oder, wie es genannt wird, positiv und statutarisch ist, so wie auch da� bloB Empirische, liegt auBer ihr.

§8 Die Wissenschafıen sind nach ihrer Erkenntnisweise emweder oder

rein rationelle.

empirisclıe

Absoluı betrachtet

sollen beide denselben Inhalt haben. Es ist das Ziel des wissenschaftlichen Bestrebens, das bloB empirisch GewuBte zum immer Wahren, zum Begriff aufzuheben, es rationell zu machen und es dadurch der raıioncl­ len Wissenschaft einzuverleiben.

§9 Die Wissenschaften

enııeilem sich ıeils

nach der empirischen, teils nach der raıionellen Seite hin. Das Letzıere geschieht, indem das Wesentliche immer mehr herausgehoben, unter allgemeinen Gesichtspunkten aufgefaBı und das bloB Empirische b e g r i f f e n w i r d . D i c r a t i o nc l l e Erwc iterung der Wissenschaftcn ist zugleich cine Erweitcrung der Philosophic sclbsı.

1 . FELSEFİ ANSİ KLOPEDİ § 10 Das Ganze der Wissenschaft teilt sich in die drei Hauptteile: die Logik, 2. die Wissenschaft der Natur; 3. die Wis­ senschaft des Geistes. - Die Logik ist mi.mlich die Wissenschaft der reinen Begrilfe und der abstrakten Idee. Natur und Geist macht die Realit:i.t der Idee aus,jene als aullerliches Dasein, dieser als sich wissend. (Oder das Logische ist das ewig einfache Wesen in sich selbst; die Naturist dieses Wesen als ent:i.ullert; der Geist die Rückkehr desselben in sich aus seiner Ent:i.ullerung.)

§ ll Die Wissenschaften der Natur und des Geistes können als die angewandte Wis­ senschaft, als das System der realen oder besonderen Wissenschaften, zum Unter­ schiede von der reinen Wissenschaft oder der Logik, betrachtet werden, weil sie das System der reinen Wissen­ schaft in der Gestalt der Natur und des Geistes sind.

Erster Teil Logik § 12 Die Logik ist die Wıssenschaft des reinen Verstandes und der reinen Vemunft, der eigentümlichen Bestimmungen und Gesetze derselben. Das Logische hat demnach drei Seiten: 1. die abstrakte oder verstandige, 2. die dialektische oder negativ vernünftige, 3. die spe­ kulative oder positiv vernünftige. Das Verstiindige bleibt bei den Begriffen in ihrer festen Bestimmtheit und Unter­ schiedenheit von anderen stehen; das Dialektischezeigt sie in ihrem Übcrgehen und ihrer Auflösung auf; das Spekulative oder Vcrniinftige erfallt ihre Einheit in ihrer Entgegensetzung oder das Positi­ ve in der Auflösung und im Übcrgehen. § 13 Verstand und Vemunft werden hierbei gewöhnlich in dem subjektiven Sinne genommen, insofern sie als Denken einem Selbstbewulltsein angehören, und die Logik ist so cine bloll Jonnelle Wissenschaft, die erst eines anderen lnhalts, eines aulleren Stoffes bedarf, wenn etwas wirklich Wahres zustande kommen soll.

21

§ 10 Bütün bilim bir yandan üç ana bölüme ayrılır: Mantık, 2. Doğa Bilimi, 3. Tinin Bilimi. - Mantık arı Kavramın ve soyut İdeanın bilimidir. Doğa ve Tin İdeanın realitesini oluşturur, birincisi dışsal belirli­ varlık olarak, ikincisi kendini bilme olarak. (Ya da mantıksal olan kendi içinde ilksiz­ sonsuz yalın özdür; Doğa dışlaşmış olarak bu özdür; Tin onun dışlaşmasından kendi içine geri dönüşüdür.) § 11 Doğa ve Tin bilimleri, an bilimden ya da Mantıktan ayrım içinde, uygulamalı bilim olarak, reelya da tikel bilimlerin dizgesi ola­ rak görülebilir, çünkü Doğanın ve Tinin şeklinde an bilim dizgesidirler.

Birinci Bölüm

Mantık § 12 Mantık arı Anlağın ve an Usun, onların kendilerine özgü belirlenim ve yasalarının bilimidir. Mantıksalın buna göre üç yan.ı vardır: 1. Soyut ya da anlayan, 2. eytişimsel ya da olumsuz ussal, 3. kurgul ya da olumlu ussal. Anlama yanı katı belirlilikleri ve baş­ kalarından ayrılık.lan içindeki Kavramlarda durup kalır; eytişimsel yan onları geçiş ve çözülüşleri içinde gösterir; kurgul ya da ussal yan karşıtlık içindeki birliklerini ya da çözülüş ve geçişte olumlu olanı kavrar. § 13 Anlak ve Us, düşünme olarak bir özbilince ait olduk.lan düzeye dek, burada genellikle öznel anlamda alınırlar, ve Mantık böy­ lece salt biçimsel bir bilimdir ki, eğer edim­ sel olarak gerçek birşey ortaya çıkacaksa, ilkin bir başka içeriğe, dışsal bir gerece gereksinir.

22

FELSEFİ PROPEDEUTİK / PHILOSOPHISCHE PROPiWEVTIK

§ 14 Mantık Anlağı ve Usu içeriklerine göre ken­ dilerinde ve kendileri için, ve saltık Kavram­ ları herşeyin kendinde ve kendi için gerçek zemini olarak, ya da Anlağa ve Usa ait olanı salt bilinçteki bir kavrama olmadığı ölçüde irdeler. Mantık buna göre kendinde kurgul felsefedir, çünkü şeyleri kurgul irdeleme yolu şeylerin özünün irdelemesinden başka birşey değildir - bir öz ki Usa olduğu gibi Doğaya ve şeylerin yasasına da özgü olan arı Kavramdır.

Ihrem Inhalt nach betrachtet die Logik den Verstand und die Ver­ nunft an und für sich selbst und die absoluten Begriffe als den an und für sich wahren Grund von ailem oder das Verstandige und Vernünftige, insofern es nicht bloB cin bewuBtes Begreifen ist. Die Logik ist daher an sich selbst spekulative Philosophie, denn die spekulative Betrachtungs­ art der Dinge ist nichts anderes als die Betrachtung des Wesens der Dinge, welchcs ebensosehr reiner, der Ver­ nunft eigentümlicher BegrifI als die Natur und das Gesctz der Dinge ist.

§ 15 Mantık üç bölüme ayrılır: 1. ontowjik Mantık, 2. öznel Mantık, 3. İdea Öğretisi. Birincisi var olanın arı Kavram larının, ikincisi Evrenselin an Kavramlarının dizgesidir, üçüncüsü bilim Kavramını kapsar.

Die Logik zerffillt in drei Teile: 1 . in die ontologi.sche, 2. in die subjektiııe Logik, 3. in die ldeenkhre. Die erstcre ist das System der reinen Begriffe des Seienden, die zweite das der reinen Begriffe des Allgemeinen, die dritte enthalt den Begriff der Wisscnschaft.

§ 14

§

15

Birinci Kesim

Erster Abschnitt

Ontolojik Mantık

Ontologische Logik

l. VARLIK A. Nitelik a. Varlık § 16 1. Bilimin başlangıcı dolaysız, belirlenim­ siz Varlık Kavramıdır. - 2. Bu içeriksizliği içinde en çoğundan Yokluk kadardır. Yokluk, o boşluğun bir düşüncesi olarak, böylelikle evrik olarak kendisi bir Varlıktır ve anlığın­ dan ötürü onunla aynıdır. 3. - Öyleyse ara­ larında hiçbir ayrım yoktur, ama var olan böylelikle yalnızca onların ayırdedilmiş ola­ rak koyulması ve her birinin karşıtında yitişi, ya da an Oluştur.

1. SEIN

A.

Qualitiit a. Sein

§ 16 1 . Der Anfang der Wissenschaft ist

der unmittelbare, bestimmungslose Bcgriff des Seins. - 2. Diescr ist in seiner Inhaltslosigkeit so viel als das Nichts. Das Nichts, als ein Denken jener Leerheit, ist somit umgekehrt selbst ein Sein und um seiner Rein­ hcit willen dasselbe, wasjenes. - 3. Es ist also kcin Unterschied dessel­ ben,sondern was ist, ist hiermit nur das Setzen ihrer als Unterschiedener und das Verschwinden eines jeden in seincm Gegenteil, oder es ist das reine Werden.

1 . FELSEFİ ANSİ KLOPED İ

23

b. Dasein

b. Belirli-Varlık

§ 17 Weil aber im Werden jenc zuvor Gesctzten nur verschwinden, so isl das Wcrden ihr Zusammenfal­ len in eine ruhige Einfachheil, in welcher sie nicht nichts sind, abcr auch nicht mehr jcdcs ffır sich, sondern als aufgehobene oder Momente sind. Dicse Einheit ist das Dasein.

Ama Oluşta o daha önce koyulmuş olanlar yalnızca yittiği için, Oluş onların dingin bir yalınlığa çöküşüdür ki, onda Yokluk değil­ dirler; ama bundan böyle her biri kendi için de değildir, tersine ortadan kaldırılmış ola­ rak ya da kıpılar olarak vardırlar. Bu birlik

§ 18 Das Dasein isl 1. ein Sein, in des­ sen Begriff zugleich das Nichtsein seincr als Bezichung auf Andcres oder das Seinfiir-Anderes liegt; 2. aber, nach dem Momente des Seins, hat es die Seite, nicht Bezic­ hung auf Andercs, sondern an siclı zu sein. Als der Bcgriff, der diese beiden Bestimmungen in sich faBt, ist es die Realitiit.

Belirli-Varlık 1. bir Varlıktır ki, Kavramında aynı zamanda başkası ile bağıntı ya da başkası­ için-Varlık olarak olumsuz-Varlığı yatar; 2. ama, Varlık kıpısına göre, başkası ile bağıntı değil, tersine kendinde olma yanını taşır. Bu iki belir­ lenimi kendi içinde kapsayan Kavram olarak Olgusallık ya da Realitedir.

§ 19 Das Reelle oder Etwas ist als ver­ schiedcn von andcrem Reellcn zunachst gleichgültig gegen dasselbc, indem es in seinem Andersscin zugleich an sich ist. Die Verschiedenheit von solchem ist zunachsl in der Grımze als der Mitte zwischen ihnen, in welcher sie sosehr sind als nichl sind.

§ 17

belirli-Varlıktır. § 18

§ 19 Olgusal olan ya da Birşey başka olgusaldan ayn olarak ilkin ona karşı ilgisizdir, çünkü başka­ lığında aynı zamanda kendindedir. Olgusal olanların türlülüğü ilk olarak aralarındaki orta nokta olarak Sınırda yatar ki, onda var olduk­ ları denli de yokturlar.

§ 20

§ 20 Sie sind l. verschicden von der Grenzc oder von ihrer Verschie­ denheit, die ihre Mitte ist, auBer­ halb welcher sie etwas sind. Aber 2. gehört die Grenze ihnen selbst an, weil es ilıre Grenze ist.

Bunlar 1 . orta noktaları olan Sınırdan ya da türlülüklerinden ayrıdırlar ve ancak onun dışında birşeydirler. Ama 2. Sınır kendilerine aittir çünkü onların Sınırıdır.

§ 21 Die Verschicdenheit ist somit 1 . eigene Verschiedenheil des Reel­ len oder seinc BestimmtlıeiL Dicse an sich seiende Bestimmtheit ist aber auch 2. auBcrliches Dasein oder BeschaffenlıeiL Die Bestimmtheit, die sowohl AuBerlichcs als Innerlichcs ist, machl dic Qualitiit aus.

Türlülük böylece 1. olgusal olanın kendi türlü­ lüğü ya da onun Belirliliği.dir. Ama bu kendinde varolan belirlilik o denli de 2. dışsal belirli-Var­ lık ya da yapıdır. Dışsal olduğu denli de içsel olan Belirlilik Niteliği. oluşturur.

c. Veranderung § 22 D ie Beschaffenheit odcr das auBerliche Dasein gchört sowohl dem Etwas an, als es ihm frcmd

§ 21

c. Değişim (Başkalaşım)

§ 22

Yapı ya da dışsal belirli-Varlık Birşeye ait olduğu denli de ona yabancıdır; ya da onun

24

FELSEFİ PROPEDEUTİ K / PHILOSOPHISCHE PROPADEUTIK

Başkalığı ve böylece onun olumsuz-Varlığıdır. Bununla kendi ile eşitsizliği, ve bu yolla Baş­ kalaşım koyulur. § 23 Başkalaşım Birşeyin onda taşıdığı olumsuzun olumsuzlanması olduğu için, kendi-için-Varlık ortaya çıkar. Ya da Birşeyin kendisinde taşı­ dığı iç türlülük olarak belirlilik ayrımı içindeki Birşeyin yalnızca kendi ile bağıntısıdır, ya da Birşey kendi içindir.

odcr sein Anderssein, hiermiL sein Nichtsein isL. Es ist somİL dic Ungleichheit seiner mit sich sclbst, wodurch die Veriinderung gesetzt ist. § 23 Indem die Veranderung das Negie­ ren des Negativen ist, welches das Envas an ihm hat, ist das FünicJısein entstanden. Oder die Bestimmt­ heit, als die innerliche Verschie­ denheit, clie das Envas an sich selbst hat, ist die Beziehung des Etwas in seincm Unterschiede nur auf sich selbst, oder es ist für sich.

B. Nicelik

B. Quantitiit

a. Kendi-için-Varlık ( İ dealite)

a. Fürsichsein (ldealitfü)

§ 24 Kendi-için-Varlık 1. ayrımdır, ama yal nızca kendi kendisinden; ya da bağıntıdır, bir baş­ kası ile değil ama kendi ile. 2. Ama ayrımın başkalığı kendi içinde kapsaması ve onunla bağıntının olumsuz olması ölçüsünde, başkası onun içindir, ama dışlanmış olarak. § 25 Kendi-için-Olan sayısal Birdir. Yalındır, yalnızca kendi ile bağıntılıdır, ve başkası ondan dışlanır. Başkalığı ya da Başka-Olması Çokluktur. § 26 Çok olanların her biri aynıdır. Buna göre Bir­ dirler. Ama Bir eşit ölçüde Çokluktur. Çünkü dışlaması karşıtının koyulmasıdır, ya da ken­ dini bu yolla Çokluk olarak koyar. İ lk oluş Çekme, ikincisi İtmedir.

§ 24 Das Fürsichsein ist 1. der Unter­ schied, aber nur von sich selbst, oder die Beziehung, nicht auf ein Anderes, sondern auf sich. 2. Insofern aber der Unterschied das Anderssein in sich enthalt und die Beziehung darauf nega­ tiv ist, ist Anderes fiir es, aber als ausgeschlossen. § 25 Das Flırsichseicnde ist das nume­ rische Eins. Es isl einfach, nur auf sich bezogen, und das Andere von ihm ausgeschlossen. Sein Anders­ sein ist die Vıelheit. § 26 Die Vielen sind jedes dasselbe. Sie sind daher Eins. Aber das Eins ist ebensosehr die Vielheit. Denn sein AusschlieBen ist Setzen sei­ nes Gegenteils, oder es setzt sich dadurch als Vielheil. Jenes Wer­ den ist die A ttraktion, dieses die Repulsion.

§ 27 Oluşlardan biri tıpkı öteki gibi koyulduğu için, gerçeklikleri dinginliktir ki, Birin kendi-dışın­ dalığı ya da kendini Çokluk, Kesiklilik olarak koyması olduğu denli de Çok olanların ken­ dine eşi t bağıntısı ya da Sürekliliği,dir, arı Nicelik. -

§ 27 Indcm sosehr das eine Werden gesetzt ist als das andere, so ist ihre Wahrheit die Ruhe, wclche eben­ sosehr das AuBersichsein des Eins odcr sein Sichsetzen als Vielheit, Diskretion, wie die sich selbst gleiche Beziehung der Vielen oder ihre K011tinuitiiı ist, die rcinc Quantitiit.

1 . FELSEFİ ANSİKLOPEDİ

25

§ 28 Die Quantitat hat die Negativitat des Eins nur als aufgehobene an ihr oder weil in der Sichselbstglcichlıeit des F ü rsichseins das Andersscin unrnittelbar kein Anderes ist als eine aullerliche Grenze, odcr als cine Grenze, die keine Grem:c isl. Die Quantiıii.t mit diescr gleichgül­ tigen Grenzc ist Qııanlum.

b. Nice § 28 Nice Birin olumsuzluğunu kendisinde yal­ nızca ortadan kaldırılmış olarak taşır ya da kendi-için-Varlığın kendine-eşitliğinde baş­ kalık dolaysızca dışsal bir sınır olarak ya da bir sınır olmayan bir sınır olarak bir başkası olmadığı için taşır. Nicelik bu ilgisiz sınır ile Nicedir.

§ 29 Das Quantum ist extensiııes Qııantımı, insofem die Grenze auf das Moment der Viclheit der Quantitat, oder intemiııes Quantum, insofern sic auf das Moment der Sichselbstglcich­ heit bezogen oder in der Bcstim­ mung der Sichselbstgleichhcit isı.

§ 29 Nice sınırın Niceliğin çokluk kıpısı ile bağın­ tılı olduğu düzeye dek uzamlı Nicedir; ya da sınırın kendine-eşitlik kıpısı ile bağıntılı ya da kendine-eşitlik belirleniminde olduğu düzeye dek yeğin Nicedir.

b. Quantum

§ 30 Da die Negativiıiit als glcichgültige Grenze an dem Quantum ist, so isı das Fürsichsein oder die absolute Bestimmung cinjenseits für dasselbe. Über jedes Quantum karın hinaus­ gegangen und cine anderc Grcnze gesctzı werden, welche ebensosehr keine immanente Grenze ist. Es ent­ steht dadurch der Pıvgrejl ins Unend­ liclıe oder die schleclıte Uııendlidıkeiı. § 31 Die absolute Bestimmung, welche als cin Jenseits gesetzt wurdc, ist aber als das Fürsichsein eigenes Moment der Quantitat. Oder die Grenze, welche keine ist, ist nichts anderes als das im Fürsichscin auf­ gehobene Anderssein. Es ist die Bestimmtheit, deren Setzen Sclbst­ bestimmung ist; qualitaıive Gröje. C. Unendliclıkeiı

§ 32 Die qualitative GröBe ist als einfachc Bestimmung zuerst spez.ifirche GröBe, als sich unterscheidendes Selbstbe­ stimmen aber cine Spezifıkation von Gröllen, welche zugleich bestimmte GröBen gegeneinander sind und ein qualitatives Verhaltnis zucinandcr haben oder deren Quoıient ihrc Verhaltniszahl und als qualitativ zueinandcr sich vcrhaltcndcr ist. Da die GröBen hier nicht nur als end­ liche aufgehoben sind, sondern ihr

§ 30 Olumsuzluk Nicede ilgisiz sınır olduğu için, kendi-için-Varlık ya da saltık belirlenim onun için bir öte-yandır. Her Nicenin ötesine geçi­ lebilir ve bir başka sınır koyulabilir ki, eşit ölçüde içkin bir sınır değildir. Bu yolla son­ suza ilerkme ya da kötü sonsuzluk ortaya çıkar. § 31 Ama bir öte-yan olarak koyulmuş olan saltık belirlenim kendi-için-Varlık olarak Niceli­ ğin kendi kıpısıdır. Ya da bir sınır olmayan sınır kendi-için-Varlıkta ortadan kaldırılmış başkalıktan başka birşey değildir. Belirlilik­ tir ki, koyulması kendini-belirlemedir; nitel büyüklük. C.

Sonsuzluk

§ 32 Nitel büyüklük yalın belirlenim olarak ilkin özgü l büyüklüktür, ama kendini ayırdeden öz-belirleme olarak büyüklüklerin bir özgül­ leşmesidir ki, bunlar aynı zamanda birbirine karşı belirli büyüklüklerdir ve birbiri ile nitel bir ilişkileri vardır ya da bölümleri oranla­ rıdır ve birbiri ile nitel olarak ilişkilidirler. Büyüklükler burada yalnızca sonlu olarak ortadan kaldırılmakla kalmadığı ama ortadan

26

FELSEFİ PROPEDEUTİ K / PHILOSOPHISCHE PROPADEUTIK

kaldırılmışlıklarının kendisi nitel yasaları olarak koyulduğu için, bu onların gerçek, bulunan Sonsuzluğudur.

Aufgehobensein sclbst als ihr qualita­ tives Gesetz gesetzt ist, so ist dies ihre wahre, gegenw.irtige Unendlichkeit.

il. Öz

1. WESEN

A. Öz Kavramı

§ 33 Nicel ya da dışsal belirlenimin ve kendini içe­ riden belirlemenin yalın içiçe geçişi Ö zdür. Kendini-belirlemenin ve ilgisiz belirliliğin içiçe geçişi olarak Ö z kendisinde özsel-olma ve özsel-olmama kıpılannı taşır. Ö zsel-olan öz­ belirlenime ait birşey iken, özsel-olmayan ise ilgisiz belirli-Varlık kıpısıdır.

§ 34

Oluş, Ö zün oluşu olarak, ilkin bir edim, Özün belirli-Varlığın özgürlüğüne bir geçi­ şidir; ama bu belirli-varlık [bu geçiş olmayan geçişte] bir kendi-içinde-kalıştır.

§ 35

Edimin Ö zün kendi kendisinden bir ayrımı olması ve belirli-Varlığın ya da belirliliğin bu yolla ortaya çıkması ölçüsünde, edim bir [geçiş değil ama] koyma edimidir.

B. Önerme

§ 36

Önerme kendi-içinde-kalma ya da kendine­ özdeşlik ve an ayrımlaşma kıpılannı kapsar. Birincisi arı Özdek, ikincisi arı Biçim olacak­ tır. Ama an Biçim kendi içinde kalan edim, ve öyleyse an Ö zdek adı verilen o kendine­ özdeşliktir, tıp kı arı Ö zdeğin evrik olarak ayrımsız birbiri-dışındalık olması ve arı Biçimden ayn olmaması gibi.

§ 37

Ama ayrım da eşit ölçüde koyulmalıdır, ve Biçimin ve kendine-özdeşliğin birliği, kendi-içinde-Varlık ile karşıtlık içinde, dışsal

A.

Begriff des Wesens

§ 33 Die einfache Durchdringung der quantitativen oder auBerlichen Be­ stimmung und des eigenen inneren Bestimmens ist das Wesen. Als Durch­ dringung der Selbstbestimmung und der gleichgültigen Bestimmtheit hat es die Momente der Wesentlichkeit und Unwesentlichkeit an sich. Das Wesentli­ che ist das der Selbstbestimmung An­ gehörige, das Unwesentliche aber das Moment des gleichgı.ilıigen Daseins. § 34 Das Werden, als Weı·den des Wesens, ist zunachst das Tun, cin Übergehen desselben in die Freiheit des Daseins, das aber ein Insichbleiben ist.

§ 35 lnsofem das Tun ein Unterschied des Wesens von sich selbst ist und Dasein oder Bestimmtheit dadurch hervor­ gebracht wird, ist das Tun Setzen.

B. Satz § 36 Der Satz enthalt die Momente des Insichbleibens oder der Sichselbst­ gleichheit und des reinen Unter­ scheidens.Jenes ware die reine Mate­ rie, dies die reine Fonn. Die reine Form aber ist das in sich bleibende Tun, also die niimliche Sichselbst­ gleichheit, welche reine Materie genannt wurde, so wie diese umge­ kehrt das unterschiedslose AuBerein­ ander und von der reincn Form nicht unterschieden ist. § 37 Es muB aber ebensosehr der Untcr­ schicd geseızt werden, und die Ein­ heit der Form und der Sichselbst­ gleichheit istim Gcgensatz gegen das

1. FELSEFİ ANSİ KLOPEDİ Insichsein, in der Form des auBerli­ chen Daseins, das, was gewôhnlich Materie genannt \\ird. Insofern sie in der Form dcs inncrlichcn Seins ist, ist sie Inhalt, die Form aber ist jede dicser Bcstimmungen der Verschiedenheit.

a) Der einfache Satz ist der Satz der § 38

ldentitiil, a = a. Er ist gegen scine Matcric glcichgültig. Sein Inhalt hat keine Bestimmung, oder er hat keinen Gchalt, und die Form ist so­ mit die unterschicdslose Sichselbst­ gleichheit. § 39 13) Der Satz der gleichgültigen \fer­ schiedenheit setzt die unbcstimnıtc Untcrschicdcnhcit überhaupt und sagt aus, daB es nicht zwei Dinge gebe, welche einander voli kom men gleich sind. § 40 y) Der Satz derEntgegemetzımg heiBt: a ist entweder b oder -b, Positiviliil und Negativitiit. Von den entgegen­ gesetzten Pradikaten kommt den Dingen nur das einc zu, und es gibt kein Drittes zwischen ihnen. § 41

S) D e r Satz des Gnındes driickt d as

Zurückgekehrtsein des Gesetzten in sich aus oder das Setzen selbst als das Dritte, in welchem die ent­ gegengesetzten Bestimmungen auf­ gehoben sind und welches, als das Einfache, die dem Begründeten, als dem mannigfaltigen Dasein, entge­ gengesetzte Bestimmung ist. C.

Grnnd und Begrünrktes

27

belirli-Varlığın, genellikle Özdek denilen şeyin biçimindedir. İçsel Varlığın biçiminde olduğu düzeye dek, İçeriktir, ama Biçim bu türlülük belirlenimlerinden her biridir.

§ 38

a) Yalın Ö nerme özdeşlik Önermesidir, a a. Ö zdeğine karşı ilgisizdir. İ çeriğinin hiç­ bir belirlenimi yoktur, ya da hiçbir kap­ samı yoktur ve Biçim böylelikle ayrımsız kendine-özdeşliktir.

=

§ 39

B) İlgisiz türlülük Önermesi genel olarak belir­ siz ayırdedilmişliği koyar ve birbirine tam ola­ rak benzer iki şeyin olmadığını bildirir.

§ 40

y) Karşıtlık Önermesi şöyledir: a ya b ya da -b 'dir, olumluluk ve olumsuzluk. Karşıt yük­ lemlerden şeylere yalnızca biri aittir, ve ara­ larında bir üçüncü yoktur.

§ 41

8) Zemin Önermesi koyulmuş olanın kendi içine ge ri-dönmüşlüğünü ya da kendini üçüncü olarak koymayı anlatır ki, bunda karşıt belirlenimler ortadan kaldırılır ve yine bu üçüncü, yalın olmakla, çoklu belirli-Var­ lık olarak zeminli olana karşıt belirlenimdir. C.

Zemin ve Zeminli

1. Ganzes und Teile

1 . Bütün ve Parçalar

§ 42 Das Wesen als Grund scines Daseins, ohne welches das Wesen selbst nicht ist, ist zunachst Gaıızes und Teile. Das Ganze ist das Setzen seiner Teile und besteht umgekehrt aus ihnen. Bcide Seiten machen ein und das­ selbe aus. Das Ganze ist den Teilen nur als ihrem Zusammen, d. h. dem Ganzen gleich, und die Teile sind ihm als Gcteiltem, d. h. als Tei­ len gleich; oder beide Seiten sind gleichgültig gegeneinander, und die Tatigkeit des Ganzen als der Form hat die Materie zur Bedingung.

Ö z belirli-Varlığının Zemini olarak (ki onsuz Ö zün kendisi yoktur) ilkin Bütün ve Parçalar­ dır. Bütün Parçalarının koyulmasıdır ve evrik olarak onlardan oluşur. iki yan bir ve aynı şeyi oluşturur. Bütün Parçalara ancak onların birlikteliği, e.d. Bütünü olarak eşit, ve Parça­ lar ona bölünmüş birşey olarak, e.d. Parça­ lar olarak eşittir; ya da iki yan birbirine karşı ilgisizdir, ve Bütünün Biçim olarak etkinliği Ö zdeği Koşulu olarak alır.

§ 42

28

FELSEFİ PROPEDEUTİ K / PHILOSOPHISCHE PROPADEUTIK

2. Kuwet ve Belirişi § 43

2. Kraft und ihre Aullenıng

Ama Parçalar yalnızca Bütün yoluyla Parçalar olarak koyulur. Bu bağıntıları Zeminin bir­ liği yoluyla belirliliktir. Ya da belirli-Varlığın niteliği Zeminin etkinliği yoluyla Biçim ola­ rak koyulur, ve görüngünün Ö zdeği Zeminin kendi içeriğidir. Buna göre Kuvvettir ki, ken­ dini belirtir.

Die Teile sind aber nur Teile als gesetzl durch das Ganze. Diese ihre Beziehung ist die Bestirnrntheit durch die Einheit des Grundes. Oder die Qualitat des Daseins wird durch die Tatigkeit des Gnındes als der Form gesetzt, und die Materic der Erscheinııng isL sein eigener Inhalt. Er ist sorniL Kraft, welche sich aullen.

§ 44 Kuwet belirli-Varlığının kendini belirli Nitelik olarak koymasıdır. Belirli-Varlığın henüz baş­ kası-için-Varlık ya da dışsallık olması yanına göre, Kuwet aynı zamanda ondan özgürdür ve bu kendi Görüngüsünün yitmesi ile sona ermez. Bu yana göre hiç kuşkusuz bundan böyle içeriği olan ve içkin olarak ona ait olduğu Ö zdeği koşulu olarak almaz, ama henüz ona yönelik kışkırtıcı bir etkinlik gösterir.

§ 45 Kışkırtıcı etkinliğin kendisi Kuwettir ve kışkırt­ maya kışkırtılmalıdır. İki etkinliğin birbiri ile bağıntısı belirlenimlerinin bu karşılıklı değiş tokuşu olduğu için, her biri ötekinin etkinliği­ nin ya da belirişinin Zeminidir. Böylece Zemin Kavramı ortaya çıkar ki, kendi etkinliğinin ve onu uyaran öteki etkinliğin Zeminidir.

3. İç ve Dış § 46

Ö z kendi kendini uyaran etkinlik olarak belir­ li-Varlığının Zeminidir, ve belirli-Varlığında yabancı birşey ya da Zeminin kendisi yoluyla koyulmamış hiçbirşey yoktur. Ö z ve belirli­ Varlığı böylece aynıdır. Her birinin İç olarak ilişkide olduğu yine Dış olarak kendisi, ve Dış yalnızca İçin sergilenişidir.

§ 47

Zemin bu ilişki olarak Koşulsuz Olandır, İçtir, ve dingin kendine-özdeşlik olarak Ö zdeğin ve karşıtlığın birliği olarak Biçimin birliğidir.

§ 43

§ 44 Die Kraft isl das Selbstsetzen ihres Daseins als bestirnrnter Qualitat. Nach der Seite, dall das Dascin noch Sein-für-Anderes oder Aullerlichkeil ist, ist sie zugleich frei von dernsel­ ben und hört nicht auf, indern diesc ihre Erscheinung verschwindet. Sie hat nach dicser Seite zwar nicht rnehr die Materie zur Bedingung, welche ilır Inhalt ist und der sie irnrnanenL angehön, aber noch cine sie sollizitierende Tatigkeit.

§ 45 Die solliziticrende Tatigkeit ist selbst Kraft und rnull dazu, sollizitien zu sein, sollizi tiert werdcn. Indcrn die Bezichııng beider Tatigkciten aufeinander dics wechselseitigc Austauschen ihrer Bestirnrnungen ist, istjede der Grund der Tatigkeit oder der Aullerung der anderen. Es ist darniL der Bcgriff des Grundes entstanden, welcher Grund seincr eigenen und der anderen diese erregenden TatigkeiL ist.

3. Inneres und Aulleres § 46 Das Wesen ist Grund seines Daseins als sich selbst erregende Tatigkeit, und es ist in seinern Dasein nichts Frerndes oder nichts, das nicht durch den Grund selbst gesetzt ıvare. Das Wesen und sein Dasein sind somit dasselbe. Jenes verhalt sich als lnneres zu sich als Aulle­ rem, das nur die Darstellung des Inneren ist.

§ 47 Der Grund ist als dieses Verhaltnis das Unbedingte, das Innere, die Einheit der Materie ais der ruhenden Sichselbstgleichheit und der Form

1 . FELSEFİ ANSİKLOPEDİ

29

als der Einheit des Gegensatzes. Er stellt sich dar in seinem Dasein als Matcrie, in der ihre Kr.ifte ruhen, und als Gegensatz und Spiel der sich crrcgcndcn und gegencinan­ der t:itigen Krifte. Das Wesen ist hiennit Wirklichkeit geworden.

Zemin belirli-Varlığında kendini sergiler - kuv­ vetlerini dinginlikleri içinde kapsayan Ö zdek olarak, ve kendilerini uyaran ve birbirlerine karşı etkinleşen kuwetlerin karşıtlık ve oyunlan olarak. Ö z böylelikle Edimsellik olmuştur.

111. WIRKLICHKEIT

111 . ED İMSELLİK

§ 48 Die Wirklichkeit ist das selbstiindi­ ge Verhaltnis. Sic hat die Momen­ te ihrer Erschcinung oder ihrcs Dascins, wclches das Vcrhiiltnis zu sich selbst ist, und ihrcr Mög­ Iichkcit als dcs Ansichseins oder Wescns ihres Dascins. Das Wirk­ liche selbst ist die Einhcit sciııer Möglichkeit und seines Daseins. 1. Substanz

§ 48 Edimsellik kendinde-kalıcı ilişkidir. Kıpıları kendi ile ilişki olarak Görüngüsü ya da belirli­ Varlığı, ve belirli-Varlığının 'kendinde'si ya da Ö zü olarak Olanağıdır. Edimselin kendisi Ola­ nağının ve belirli-Varlığının birliğidir.

1 . Töz § 49

§ 49 Das Wirkliche ist Substanz. Es ist Wesen, welches die Bestimmungen seiııes Daseins als einfache Auri­ bute und Gesetze in sich enth:i.lt und dieselben als daseiendcs Spiel odcr als seine Akzidenzen setzt, deren Aufhebcn nicht ein Ver­ schwinden der Substanz, sondem ihr Zurückkehren in sich selbst ist.

Edimsel olan Tözdür. Ö zdür ki belirli-Varlığı­ nın belirlenimlerini yalın yüklemler ve yasalar olarak kendi içinde kapsar ve onları varolan bir oyun olarak ya da İ linekleri olarak koyar; bunlann ortadan kalkması Tözün bir yitişi değil ama kendi içine geri dönüşüdür.

§ 50 Die Substanz ist die Notwcndigkciı ihrer Akzidcnzen. Diese haben in ihrem freien Dasein die Beziehung ihrer Natur auf ein Anderes als cine innere, verborgene an ihnen und scheinen ihre Selbstandigkeit durch aufierlichen Zufall und eine fremde Macht zu verlieren, was aber in Wahrheit nur die \Vieder­ herstellung des Ganzen ist, welches die an ihnen gemachte Absonde­ nıng wieder in sich zurücknimmt.

Töz İ lineklerinin Zorunluğudur. Bunlar özgür belirli-Varlıklarında doğalarının bir başkası ile bağınusını onlarda gizlenmiş bir iç bağıntı ola­ rak taşır ve kendilerine-bağımlılıklannı dışsal olumsallık ve yabancı bir güç yoluyla yitiriyor görünürler ki, gerçekte yalnızca Bütünün yeni­ den kuruluşu ve onlarda yaratılan ayrılmanın yeniden onun kendi içine geri alınışıdır.

2. Ursache

2. Neden

§ 51 Dic Substanz uitt in das Verhaltnis der Kausalitii.t, iıısofern sie sich in dem Gegensatz der Noı:wendigkeit darstellt. Dic frei wirkendc absolu­ tc Ursachc ist dic Substanz nichı nur als das Bcwegencle, desscn Tatigkcit in sich anfüngt, sondcrn das auch den ganzen Inhalt in sich hat, den sie hcrvorbringt und der als Wirkııng Dasein erhalt.

Töz kendini Zorunluğun karşıtlığı içinde ser­ gilediği düzeye dek Nedensellik ilişkisine girer. Ozgür olarak etkiyen saluk Neden Tözdür yalnızca etkinliği kendi içinde başlayan devindi­ rici olarak değil, ama aynca ürettiği ve Etki ola­ rak belirli-Varlık kazanan bütün içeriği kendi içinde taşıyan devindirici olarak.

§ 50

§ 51

30

FELSEFİ PROPEDEUTİK / PHILOSOPHISCHE PROPADEUTIK

§ 52

§ 52

Böylece bu e tkinlik etkinliğin ve Etki olanın karşıtlığına göre karşıtlara geçiş, ama içeriğe göre bir özdeş geçiştir.

Diese Tatigkeit ist somit, nach dem Gegensatz der Tatigkeit und des Bewirklen, Übergehen in das Ent­ gegengesetzle, dem Inhalte nach aber ein identisches Übergehen.

3. Etkileşim § 53

Töz buna göre Neden olarak yalnızca ken­ dinde ve kendi için etkindir ve yalnızca kendi ile etkileşim içinde durur, ya da Evrenseldir.

İkinci Kesim

Öznel Mantık 1 . KAVRAM

§ 54

Kavram yalın birlikleri içinde toparlanmış belirlenimlerin bütünüdür.

§ 55

Kavram Evrensellik, Tikellik ve Tekillik kıpı­ lanm taşır.

§ 56

Evrensellik Kavramın belirlenimde kendi içinde varolan birliğidir. - Tikellik yalın belirlenim olarak olumsuz olandır ki, içine Evrensellik yayılmıştır, ya da ayırmaçtır. - Tekillik an kendi ile bağıntılı olumsuzluk olarak olumsuz olandır.

§ 57

3. Wechselwirkung § 53 Die Substanz ist daher als Ursache nur auf und in sich selbst lfüig und slehl nur in Wechsclwirkung mil sich, oder sie ist das Allgemeine.

Zweiler Abschniu

Subjektive Logik 1. BEGRIFF

§ 54 Der Begriff isl das Ganze der Be­ slimmungen, zusammengefaBt in ihre einfache Einheit. § 55 Er hal die Momente der Allge­ meinheil, der Besonderheil und der Einzclheit. § 56 Die Allgemeinheil isı seine in sich seiende Einheit in der Bestimmung. - Die Besonderheit isl das Nega­ tive als einfache Beslimmung, die von der Allgemeinheit durchdıun­ gen ist, oder sie isl Merkmal. - Die Einzelheit isl das Negative als reine sich auf sich beziehende Negativitat

Tekillik kendi ile bağıntılı belirlenimsiz olum­ suzluk olarak belirlenimi ilgisiz, gene de ken­ dine-bağımlı olmayan, ama ortadan kaldınlmış belirli-Varlık olarak kendisinde Ö zellik olarak taşır ve Öznedir.

§ 57 Die Einzelheit hat als die sich auf sich beziehendc bestimmungslose Negativitat die Bestimmung als gleichgülıiges, jedoch nicht sclb­ sıindiges, sondern aufgchobenes Dasein an ihr als Eigenschaft und ist Subjekt.

il. YARGI

il. URTEIL

§ 58

Yargı öznenin belirleniminden ya da Tikelliğinden aynlması ve yüklemi olan belirlenim ile

§ 58 Das Urleil ist die Trennung dcs Sub­ jekts von sciner Bestimmung oder

Besonderheit und dic Bezichung

1 . FELSEFİ ANSİ KLOPED İ desselben auf sie, die sein Pr.idikat ist. Subjekt und Pr.idikat verhalten sich als Einzelne und Besondere oder Allgemeine oder auch als Besondere und Allgemeine zueinander.

§ 59 Das Urteil erweitert zugleich das Subjekt zur Allgemeinheit und setzt zugleich seine Schr.ınken. Das Pra­ dikat geht hierdurch zugleich über das Subjekt hinaus, und zugleich ist es in dem Subjekt enthalten, oder das Pr.idikat ist zugleich besonders und allgemein.

31

bağınusıdır. Özne ve yüklem birbiri ile Tekil ve Tikel ya da Evrensel olarak ya da aynca Tikel ve Evrensel olarak da ilişkilidir.

§ 59 Yargı özneyi Evrenselliğe genişletir ve aynı zamanda sınırlarını koyar. Yüklem bu yolla öznenin ötesine geçer, ve aynı zamanda onda kapsanır, ya da yüklem aynı zamanda tikel ve evrenseldir.

a. Qualitiit des Urteils oder Bestim­ mung des Pradikats

a. Yargının Niteliği ya da Yüklemin Belirlenimi

§ 60 lndem das Urteil die Beziehung des Pr.idikats auf das Subjekt ist, so ist 1 . sein lnhalt und Ausdnıck zunachst dieser: das Einzelne ist allgemein; positives Urteil. - 2. Das Einzelne aber ist nicht allgemein - negatives Unei\ -, sondem Besonderes. - 3. Das Einzelne ist nicht Besonderes unendliclıes Urteil -, wodurch aile Bestimmung, auch die allgemeine Sphare, somit das Pradikat über­ haupt aufgehoben wird.

Yargı yüklemin özne ile bağıntısı olduğuna göre, böylece 1 . içeriği ve anlatımı ilk olarak şudur: Tekil evrenseldir; olumlu Yargı. 2. Am a Tekil evrensel değil olumsuz Yargı -, ama Tikeldir. 3. Tekil Tikel değildir son­ suzYargı -, ki bu yolla tüm belirlenim, aynca evrensel alan, böylelikle genel olarak yüklem ortadan kaldırılır.

b. Quantitat des Urteils oder Bestimmung des Subjekts

b. Yargının Niceliği ya da Ö znenin Belirlenimi

§ 61 Das unendliche Urteil enthalt das Einzelne als Einzelnes oder als dieses, und es entsteht 1 . das Urteil »Dieses ist so beschaffen«; singuliire.r Urteil. - 2. Da das Pr.idikat zugleich von dem Subjekt auch etwas Allgemei­ nes aussagt, so mull das Urteil so lauten: »Einiges ist so beschaffen«; partikulıire.r Urteil, worin unmittel­ bar das entgegengesetztc Urtcil licgt: »Einiges ist nicht so beschaf­ fen«. - 3. Diese Unbestimmtheit hebtsich durch das Uneil auf: »Al/es ist so beschaffen«; universelles Urteil.

Sonsuz Yargı Tekili Tekil olarak ya da bu ola­ rak kapsar ve ortaya 1 . "Bu böyle bir yapı­ dadır" Yargısı çıkar; tekil Yargı. 2. Yüklem aynı zamanda özneye ilişkin Evrensel birşeyi bildirdiği için, Yargı şöyle olmalıdır: "Kimi­ leri böyle bir yapıdadır"; tikelYargı, ki bunda dolaysızca karşıt Yargı yatar: "Kimileri böyle bir yapıda değildir. " - 3. Bu belirsizlik şu Yargı yoluyla kendini ortadan kaldırır: ''Herşey böyle bir yapıdadır"; evrenselYargı.

c. Relation des Urteils oder Bestim­ mung der Beziehung

c. Yargının İlişkisi ya da Bağıntının Belirlenimi

§ 62 Durch das qualitative und quanti­ tative Urteil ist sowohl Subjekt a\s Pradikat in ailen Bestimmungen

§ 60

-

-

-

-

§ 61

-

§ 62 Nitel ve nicel Yargı yoluyla özne gibi yük­ lem de Kavramın tüm belirlenimleri içinde

32

FELSEFİ PROPEDEUTİ K / PHILOSOPHISCHE PROPADEUTIK

koyulmuştur. Bu yolla Kavram kendinde bulu­ nur, ve Yargı şimdi varolanın Kavram ile bir bağıntısını kapsar. Bu asıl Yargı 1 . kesin/kate­ goriktir. Ama Kavramın belirli-Varlık ile o bağıntısı ilkin yalnızca bir iç bağlantı olduğu için, kategorik Yargı aynı zamanda yalnızca önesürümlü/assertoriktir.

§

63

2. Hipotetik/varsayımlı Yargı, "eğer a ise , o zaman b, " genel olarak bağlantıyı belirli-Var­ lığın inancası ya da önesürümü olmaksızın anlatır ki, bu yolla belkili/problematiktir.

§ 64 3. Ayrık Yargı, "a ya b ya c ya da d 'dir," yük­

lemde Evrenselliği ve onun Tikelleşmesini kapsar. Ö zne bu belirlenimler ile Evrensel olarak bağıntılı iken bunlar da birbirini dış­ lar ve özneye aralarından yalnızca biri ai t olabilir. Bu Yargı tanıtlı/apodiktiktir.

dcs Begriffs gcsctzt wordcn, hier­ durch der Bcgıiff an sich vorhandcn, und das U rtcil c n t h a l t j etzt c i n e Bczichung des Daseiendcn a u f den Begıiff. Dies eigentlichc Urtcil ist 1 . kategorisclı. Weil jene Bcziehung des Bcgıiffs auf das Dascin aber nur erst cin innerlichcr Zusaınınenhang ist, ist das katcgorische Urteil zugleich nur asserloıisclı.

§ 63 2. Das lı)jıotlıelisclıe Urtcil, »wenn

a ist, so ist /ı", spıicht den Zusammenhang als solchcn aus, also ohne Versiche­ rııng odcr Assertion dcs Daseins, wodurch es prolılematisclı ist.

§ 64 3. Das disjunlıtive Urteil, »a ist cnt­ wcdcr b odcr c oder d", enthalt im Pdidikate die Allgemeinhcit und die Besondcnıng derselben. Das Subjekt ist auf diesc Bestimınungen ebenso­ sehr als Allgemeines bezogen, als dicse auch cinander ausschlicl3cn und dem Subjckte n ur cine dersel­ ben zukoınıncn kann. Dies Urteil ist

apodiktisclı.

111 . TASIM § 65 Tasım Kavramın kıpıları içinde açılımıdır. Tekillik, Tikellik ve Evrensellik onda kıpılar olarak ayırdedilirken, uçlar da birlikleri olan orta terim yoluyla biraraya getirilir. § 66 Tasım 1 . ilk olarak Tekillik ve Evrenselliğin orta terim olarak Tikellik yoluyla birleştiril­ mesidir. Bu Tasımın anlamı şudur: (a) Tekil belirliliği yoluyla bir Evrenseldir ya da genel olarak be�irli-Varlık taşır; (b) Tekil dolaysız belirliliği yoluyla bir başka belirlilik daha taşır ki, birinciyi kendi içinde kapsar. § 67 Bu Tasımın biçimi, Te-Ti-E, belirli bir içe­ riğin evrensel bir belirlenim altına alınması için genel kuraldır. Eğer bu belirlenim, özdeş önermelerde olduğu gibi, içerik açısından

111. SCHLUSS § 65 Der Schlul3 ist dic Darstellung des Begriffs in seinen Monıentcn. Ein­ zelhcit, Besonderh e i t und Allgc­ meinheit sind darinııeıı sowohl als Momente uııterschieden, als auch die Extrcıne durch die Mitte, die ihre Einheit ist, zusaınınengeschlosseıı.

§ 66 Der Schlul3 ist 1. zııııachst dic Zusam­ nıenschlie13ııng der Einzelheit und Allgemeinheit durch die Besonderlıeit als die Mitte. Der Sinn dieses Schlus­ scs ist: a) das Einzelne ist durch seine Bestimmtheit ein Allgemeines oder hat Dasein überhaupt; b) das Einzelne hat durch seine unmittel­ bare Bcstimmtheit noch eiııe anderc Bestimnıthcit, welchc jenc in sich schlie13t.

§ 67 Dic Fonn dicscs Schlusscs, E - B A. ist die allgcmeinc Regel der Subswn­ ıion cines bestimmtcıı lnhalts uııtcr cine allgcmeinc Bcstimnıuııg. Wenıı diese, wic in idcııtischen S:itzen, dem

1 . FELSEFİ ANSİKLOPED İ Inhalte nach nicht allgemeiner ist als diejenigc, von der sie unmiuelbar prıi­ dizicrt wird, so hat sie doch dic Form der AJigemeinheit als Pr.idikat gegen die andere als Subjekt.

§ 68 in quantitativen Bestimmungen haben die Momente des Schlusses kein Vcr­ haltnis der Form zueinandcr, sondcrn das der Gleichheit. Der mathematisc/ıe SchluB heiBt deswegcn: Was eincm Driuen gleich ist, ist unter sich gleich.

33

dolaysızca yüklemlendiğinden daha evren­ sel değilse, gene de özne olarak ötekine karşı yüklem olarak Evrensellik biçimini taşır. § 68 Nicel belirlenimlerde Tasımın kıpılarının birbirleri ile eşitlik ilişkisi dışında hiçbir biçim ilişkileri yoktur. Matematiksel Tasım bu nedenle şöyledir: Bir üçüncüye eşit olanlar kendi aralarında eşittir.

§ 69 Die Schlusse, welche Stcllung auch die in ihnen enthaltenen Momente haben mögen, sind auf die obcn angegebene Form zurückzubringen, welche die all­ gemeine Regel aller Schlüsse ist.

§ 69 Tasımlar, onlarda kapsanan kıpılar hangi konumda olursa olsun, yukarıda verilen biçime geri getirilir ve bu biçim tüm Tasım­ ların genel kuralıdır.

§ 70 lm SchluB, nach seinen bestimmten Momenten betrachtel, ist die Mitte die Besonderheit, cine Bestimmtheiı, deren Mehrheit das Einzelne als Kon­ kretes in sich enthalt, das somit auch mit anderen allgemeinen Bestimmun­ gen zusammengeschlossen werden kann, die sich gegenseitig einschranken und selbst aufheben können. -Ebenso ist das Besondere fiır sich auf andere allgemeine Bestimmungen beziehbar. Umgekehrt faBt das Allgemeine andere Bestimmtheiten und somit auch andere Einzelheiten in sich. Folglich sind hier das zusammengeschlossene Einzelne und Allgemeine cin zufalliger lnhalt fiireinander.

§ 70 Tasımda, belirli kıpılarına göre irdelendi­ ğinde, orta terim Tikelliktir; bir belirlilik ki, çoğulluğu Tekili somut birşey olarak kendi içinde kapsar ve bu öyleyse birbirle­ rini karşılıklı olarak sınırlayan ve giderek ortadan kaldırabilen başka evrensel belir­ lenimler ile de birleşebilir. - Benzer ola­ rak Tikel kendi için başka evrensel belirle­ nimler ile bağıntılanabilirdir. Evrik olarak Evrensel başka belirlilikleri ve b öylece başka Tekillikleri de kendi içinde kapsar. Sonuçta burada birleşen Tekil ve Evrensel birbiri için olumsal bir içeriktir.

§ 71 in Ansehung der Beziehung der Momen­ te sind in dem Schlüsse zıvei urunittelbare Beziehungen oder Uneile, niimlich die des Einzelnen auf das Besondere und die des Besonderen auf das Allgemeine, und cine vermiuelte Beziehung: der SchluB­ satz. Weil nur die vermittelte die Ein­ heit der Zusammengeschlossenen und dadurch der Form nach die Not:wendig­ keit ihrer Beziehung enthiilt, sa müssen die beiden unmittelbaren Beziehungen gleichfalls als Vermittlungen dargestellt werden. Geschieht dies aber durch die­ selbe Art des Schlusses, sa entsteht der Fongang ins schlecht Unendliche, indem jeder solcher eingeschobenen Schlüsse dcnselben Mangel hal

§ 71 Kıpılann bağıntısı açısından Tasımda iki dolaysız bağınn ya da Yargı vardır, yani Teki­ lin Tikel ile ve Tikelin Evrensel ile bağın­ tısı, ve dolaylı bir bağıntı, Vargı. Yalnızca dolaylı bağıntı birleşen kıpıların birliğini ve bu yolla biçim açısından bağıntılannın zorunluğunu kapsadığı için , iki dolaysız bağıntı benzer olarak dolaylılıklar olarak sergilenmelidir. Ama eğer bu aynı türden Tasım yoluyla yapılırsa, o zaman kötü son­ suza ilerleme ortaya çıkar, çünkü böyle her araya giren Tasım aynı eksikliği taşır.

34

FELSEFİ PROPEDEUTİ K / PHILOSOPHISCHE PROPADEUTIK

§ 72 Tekilin Tikel ile ve Tikelin Evrensel ile dolaysız bağın tısı öyleyse ilkin Tasımın genel biçimine göre ama orta terimin bir başka belirliliği yoluyla dolaylı kılınmalı­ dır. 2. İ kinci genel Tasım buna göre Tikel Evrensel ile Tekillik yoluyla birleşir biçi­ mindedir. - Ama Tekil belirli olarak varo­ lan birşey olduğu için, eğer bir orta terim olacaksa, Tümlük olmalıdır: Tümevarım yoluyla Tasım. Belirli olarak varolan Tekil özgür olumsallığa ait olduğu için, Tüme­ varım eksiksiz olamaz, ve bu Tasım öyleyse bu düzeye dek eksik kalır ve aynca hiçbir iç zorunluk kapsayamaz. § 73 Ama orta terim olarak Tekillik, Kavramın evrensel kıpısı olduğu düzeye dek, Tikeli ve Evrenseli gerçek bir yolda birleştirir. Olum­ suz birliktir ki, oluş ve etkinlik olarak onda Tikellik belirli-Varlığın ayrımlaşmış çoğul­ luğu ve koşulu olarak Bire birleştirilmiş ve yalın evrensel birliğe yükseltmiş ya da evrik olarak Evrensel tekilleştirmiş ve belirli-Var­ lığın çokluluğuna girmiştir. § 74 3. Son olarak, Tekilliğin Tikellik ile bağın­ tısı dolaylı kılınmalıdır ve bunun için eli­ mizde Evrensel bulunur: Andınm Tasımı. Bu Tasımda orta terim Tikellik ucuna karşı Tekillik belirlenimini taşır ve Tekile ve Evren­ sele dağılır, çünkü yalnızca Tekil için geçerli olan evrensel olarak alınır. Bu Tasım öyleyse aslında dört belirlenim ( quaternio tennino­ rum) kapsar ve buna göre kusurludur.

§ 75 Ama Evrensellik gerçek orta terim olarak iç doğa ve bütün Kavramdır ki, onda olum­ suz birlik, öznellik gibi nesnellik de, belirli­ Varlığın içeriği ve Tikelliği içiçe geçer, ve kendi-içinde-Varlığın ve belirli-Varlığın sal­ tık zemini ve bağlan tısı dır.

§ 72

Die unmittelbaren Beziehungen des Einzelnen auf das Besondere und die des Besonderen auf das Allgemeine müssen daher zuvor nach der allge­ meinen Fonn des Schlusses überhaupt, aber durch eine andere Bestimmtheit der Mitte vermittelt werden. 2. Der zweite allgemeine SchluB isl daher, daB das Besondere mil dem Allgemei­ nen durch die Einzelheit zusammenge­ schlossen wird. - Das Einzelne aber als Daseiendes muB, insofern es Mitte sein soll, Alllıeiı sein: SchluB durch lnduktion. Die Induktion kann, weil das daseiende Einzelne der freien Zufalligkeit angehôrt, nicht vollstan­ dig werden, und dieser SchluB bleibt daher insofern unvollkommen, so wie er auch keine innere Notwendigkeit enthilt. § 73 Die Einzelheit als Mitte aber, insofern sie allgemeines Moment des Begıiffs ist, schlieBt das Besondere und Allgemei­ ne aufwahrhafte Weise zusammen. Sie ist die negative Einheit, in welcher als Werden und Tatigkeit dic Besonder­ heit als unterschiedene Mannigfaltig­ keit und Bedingung des Daseins in cins zusammengefaBt und zur einfachen allgemeinen Einheit erhoben wor­ den oder umgekehrt das Allgemeine vereinzelt und in die Mannigfaltigkeit des Daseins getreten ist. § 74 3. Endlich muB die Beziehung der Ein­ zelheit auf die Besonderheit vennittelt werden, wozu das Allgemeine vorhan­ den ist: SchluB der Analogie. In diesem SchluB hat die Mitte gegen das Extrem der Besonderheit die Bestimmung der Einzelheit und zerlallt in Einulnes und Allgemeines, da das, was nur von Einzel­ nem gilt, allgemein genommen wird. Dieser SchluB enthalt also eigentlich vier Bestimmungen (qualemio termino­ rom) und ist daher mangelhaft. § 75 Die A llgemeinheit aber als wahrhafte Mitte ist die innere Natur und der ganze Begriff, in welchem die negati­ ve Einheit, die Subjektivitat sowie die Objektivitat, der lnhalt und die Beson­ derheit des Daseins sich durchdringen und welche der absolute Grund und Zusammcnhang des In-sich-seins und des Daseins ist.

1 . FELSEFİ ANSİ KLOPED İ § 76 Der erste Schlull, E - B - A, der Vennittlung der Einzelheit und All­ gemeinheit durch die Besonderheit, setzt die beiden folgenden, durch welche seine beiden unmittelbaren Beziehungen verm i ttelt werde n , voraus. Umgekehrt aber setzen diese beiden sich gegenseitig und ebenso den ersten voraus. Das Unmittelbare fordert die Vennittlung und geht nur aus ihr hervor, so wie umgekehrt die VermitıJung aus dem Unmittclbarcn hcrvorgcht. Jene Schlüssc machcn einen Kreis der gegcnscitigen Vor­ aussctzung aus, der als Ganzes sich mit sich selbst bindet und in der einfachcn Vermittlung, die cbenso unmittelbar ist, sich als in dem Mit­ tclpunkte zusammenfallt.

§ 77 Dies Ganze der sich selbst gegensei­ tig voraussetzcndcn Vennittlung, die eben darin einfachc Unmittelbarkcit ist, bringt cin Dasein hcrvor, welches jene Ursache und deren Tiitigkeit zu ihrer Voraussetzung hat, aber umgckehrt ist das Hcrvorgebrachtc ebensosehr Gıund der Tiitigkcit und des Hervorbıingens selbst. Diese Ver­ ınittlungist daher weder cin Übergelıen wie das Werden des Seins überhaupt, worin das Übergehende in seinem E n tgcgengesetzten sich verliert; noch ist es ein Hervorbringen wie das Ersclıeineıı dcs Grundes, das nur u nmittelbar ist, oder die Aufterung der Kraft, deren Tiitigkeit bcdingı ist; noch cin Wirhen wie das der Ursa­ che, deren Tatigkeit in der Wirkung verschwindet.

§ 78 A. Der Zweck, naher betrachtet, isı der reale und sich selbst realisierendc Begriff, als Ganzes \\ie in seincn Tei­ len, der ganze Schlull. Er ist zuniichst als das Subjektive der ganze Schlull, namlich 1. das unmittelbare, in sich sciende Allgcmeine, das sich 2. selbst bestimmt odcr besondert und 3. sich zum Aullersichgehen, zum Dasein trcibt.

§ 79 B. Die Realisierung des Zweckes ist ebenso der ganzc Schlull. D iese Vcrmittlung ist l . ıatigcr Zwcck als wirkende Ursachc, abcr 2. durch cin Mitte!, das cincsteils dem Subjekıi­ ven angehört, von der Tatigkcit mit

35

§ 76

Birinci Tasım, Te-Ti-E, Tekilliğin ve Evrenselliğin Tikellik yoluyla dolaylılığıdır ve sonraki ikisini varsayar ki, onlar yoluyla iki dolaysız bağıntısı da dolaylı kılınır. Ama evrik olarak bu ikisi karşılıklı olarak birbirini ve eşit ölçüde birinciyi varsayaı-. Dolaysız olan dolaylılık ister ve yalnızca ondan ortaya çıkar, tıpkı evrik olarak dolaylılığın dolaysızdan ortaya çıkması gibi. O Tasımlar karşılıklı bir varsayım dairesi oluştururlar ki, bütün olarak kendini kendi ile bağlar ve eşit ölçüde dolay­ sız da olan yalın dolaylılıkta kendini orta nok­ tada biraraya toplar.

§ 77

Karşılıklı olarak birbirini varsayma dolaylılı­ ğının bu bütünü dolaylılığın onda yalın bir dolaysızlık olduğu bir bütündür ve ortaya bir belirli-Varlık çıkarır ki, o nedeni ve onun e tkinliğini varsayımı olarak alır, ama evrik olarak ortaya çıkarılan o denli de etkinliğin ve ortaya çıkarmanın kendisinin zeminidir. Bu dolaylılık buna göre ne genel olarak Var­ lığın Oluşu gibi bir geçiştir ki, onda geçişi yapan kendini karşıtında yitirir; ne de Zemi­ nin görünmesi gibi yalnızca dolaysızca varolan bir ortaya çıkarış ya da etkinliği koşullu olan Kuvvetin belirişidir; ve ne de etkinliği etkide yiten Nedenin etkimesi gibi bir etkimedir.

§ 78

A. Erek, yakından irdelendiğinde, olgusal ve kendini olgusallaştıran Kavramdır, hem Bütün olarak hem de Parçalarında bütün Ta­ sımdır. İ lkin öznellik olarak bütün Tasımdır, yani 1 . dolaysız, kendi içinde varolan Evren­ sel, ki 2. kendini belirler ya da tikelleştirir ve 3. kendini dışarı çıkmaya, belirli-Varlığa iter.

§ 79

B. Ereğin olg;usallaşması eşit ölçüde bütün Tasımdır. Bu dolaylı kılma 1 . e tker neden olarak etkin Erektir, ama 2. bir yandan öz­ nelliğe ai t olan bir Araç yoluyla e tkinlik

36

FELSEFİ PROPEDEUTİK / PHILOSOPHISCHE PROPNJEUTIK

tarafından Erek ile birleşmeye getirilir; öte yandan belirli-Varlığa ya da nesnelliğe aittir ve etkinlik yoluyla bu nesnellik ile birleşme­ ye getirilir; 3. etkinlik dolaysız belirli-Varlık üzerinde etkir ve onun ortadan kaldırılması yoluyla kendine dolaylı, ortaya çıkarılmış bir nesnellik verir.

dem Zwecke in Verbindung gebracht wird, andernteils dem Dasein oder der Objektivitiit angehört und von der Tatigkeit mit dieser Objektivitat in Verbindung gebracht wird; 3. wirkt die Tiitigkeil auf das unmittelbarc Dasein und gibt durch dcssen Auf­ hcben sich selbst cine vermittclte, hervorgebrachte Objektivitiit.

§ 80

C. Bu, yerine getirilmiş Erek, dolaylılığı Evren­ sel yoluyla sergiler. Dışsal birşeydir ki, bir yandan ürün, öte yandan ortaya çıkarma­ nın Zeminidir. Onda böylece etkide bulu­ nan kendi dışına çıkuğı ve karşıUna geçtiği denli de dolaylı kılma etkinliğinden kendi içine geri dönmüş ve başkalığında yalnızca kendini bulmuştur.

§ 80 C. Diesc, der erfıillıe Zweck, stellt dic Vermittlung durch das Allgcmcinc dar. Er ist cin AuBerliches, welches e i n ersei ts Produkt, a n d e re rs e i ts Grund des Hcrvorbringens ist. In demselben ist hiermit das Wirkendc ebcnsosehr auBcr sich gekommen und in sein Entgegengesetztes übcr­ gegangen, als es auch aus der vermit­ telnden Tatigkeit in sich zurückgc­ kehrt ist und in seinem Andcrssein nur sich sclbst gcfunden hat.

§ 81

Ereğin etkin Neden olarak aracı ve ürünü varoluşta birbiri dışına düşmeye bırakması ve buna göre aracın Ereği, üninün etkinliği kendisinde taşımaması, erekselliğin salt dış­ sal bir ereksellik ve bütününde göreli olması ölçüsünde, Ereğin kendisi altgüdümlü bir içeriktedir ve onun için araç olan şey bu bağın tıyı yalnızca herhangi bir yana göre kendisinde taşır.

§ 81 Insofem der Zweck als ıatigc Ursache Mitte) und Produkt in der Existenz auseinanderfallen laBt, das Mittcl also nicht den Zweck, das Produkt nicht die Tatigkeit an ihm selbst hat, ist dic ZweckmaBigkcit bloB cine iiujJerliclıe, und relativ ist sie überhaupt, insofcrn der Zweck selbst von cinem unterge­ ordneten Inhalt ist und dasjenige, was Mitte! für ilın ist, nur nach irgendei­ ner Scite diese Bezie!ıung auf ihn hat.

§ 82

Varolan birşeyin Ereği onun kendinde ve gerçeklikte olduğu şeydir ya da Kavramıdır. Göreli ereksellik, ki onun yalnızca herhangi bir belirliliğini dikkate alır, buna göre onun Kavramını tüketmez.

§ 82 D e r Zweck des Existierenden ist dasjenige, was es an sich u n d in Wahrheit oder sein Begriff ist. Die relative ZweckmaBigkeit, welche nur irgendeinc Bestimmtheit desselben zur Rücksiclıt hat, erschöpft daher seinen Begriff nicht.

§ 83

İç ereksellik birşeyin kendisinde karşılıklı olarak Erek olduğu denli de Araç olmasını, kendi kendisinin ürünü olmasını, bu ürü­ nün onu üretenin kendisi olmasını anlatır. Böyle bir Erek kendine-Erektir.

§ 83 Die innere ZweckmiijJigkeit ist die. daB etwas an sich selbst gegenseitig eben­ sosehr Zweck als Mitte!, sein eigencs Produkt und dies Produkt das Pro­ duzierende selbst ist. Ein solches ist

Selhstzweck.

1 . FELSEFİ ANSİKLOPEDİ Dritter Abschnitt

Üçüncü Kesim

ldeenlehre

İdea Öğretisi

§ 84

37

§ 84

Die Idee ist der adaquate Begriff, in welchem die Objektivit:it und Sub­ jektivitat gleich ist oder das Dasein dem Begriff als solchem entspricht. Sie faBt das wahrhafte Selbstleben in sich. Die Idee ist teils Leben, teils Erkennen, teils Wissenschaft.

İdea yeterli Kavramdır ki, onda Nesnellik ve Ö znellik eşittir ya da belirli-Varlık genel ola­ rak Kavrama karşılık düşer. İ dea Kendinin ger­ çek Yaşamını kendi içinde kucaklar. Bir yanıyla Yaşam, bir yanıyla Bilgi, bir yanıyla Bilimdir.

1. IDEE DES LEBENS

I. YAŞAM İ DEASI

§ 85 Das Leben ist die Idee im Elemente des Daseins. Durch die Einheit des Begriffs und der Objektivit:it ist das Lebendige ein solches Ganzes, in welchem die Teile nichts für sich, sondern nur durch das Ganze und im Ganzen sind, organische Teile, worinnen Materie und Form unzer­ trennbare Einheit isı.

§ 86 Das Lebcn hat die allgeıneinen Momente an ihm, welche ebenso­ viel allgemeine orgaııische Systeme konstituieren: I. sein allgemeines einfaches Insichsein in seiner Au­ Berlichkeit, Sensibilitiit; 2. die Reiz­ barkeit von auBen und unmittelbare Rückwirkung dagegen, lrritabilitiit; 3. Rückkehr dieser Wirkung nach auBen in sich, Reprodıı.ktion.

§ 87 Als sich realisierende Selbstbewe­ gung ist das Leben der dreifache ProzeB: I. die Gestaltung des lndi­ viduums in sich selbst, 2. seine Selbsterhaltung gegen seine unor­ ganische Naıur, 3. die Erhaltung der Gattımg.

§ 88 1. Der ProzeB der Gestaltımgist das Verhaltnis des Organischen zıı sich selbst und besteht darin, daB aile organischcn Teile sich gegenseitig forıdauernd hervorbringen und die Erhaltung des einen von der Erhaltung der übrigen abhangt. Diese Heıv·orbringung ist einesteils nur Evolution der an sich vorhan­ denen Organisation, andcrnteils die fortdauernde Veranderung derselben. Jenes bloBe Waclıstum

§ 85

Yaşam belirli-Varlık öğesindeki İdeadır. Kavra­ mın ve Nesnelliğin birliği yoluyla dirimli var­ lık öyle bir Bütündür ki, onda Parçalar kendi­ leri için değil ama yalnızca bütün yoluyla ve bütünde vardır örgensel Parçalar ki, onlarda özdek ve biçim ayrılmaz bir birliktir. -

§ 86

Yaşam kendisinde evrensel kıpılar taşır ki bunlar eşit çoklukta evrensel örgensel dizge­ ler oluşturur: 1. dışsallığı içindeki evrensel yalın kendi-içinde-Varlığı, Duyarlık; 2. dışarı­ dan uyarı ve ona karşı dolaysız tepki, İrkilebi­ lirlik; 3. dışa yönelik bu etkinin kendi içine geri dönüşü, Üreme.

§ 87

Kendini olgusallaştıran öz-devim olarak Yaşam üçlü bir süreçtir: 1. bireyin kendi içinde Şekil­ lenmesi, 2. örgensel-olmayan doğasına karşı Öz­ Sakınımı, 3. Türün Sakınımı.

§ 88

1. Şekillenme süreci Ö rgenliğin kendi ile iliş­

kisidir ve tüm örgensel bölümlerin birbirini karşılıklı olarak ve sürekli olarak üretmesinden ve birinin sakınımının geri kalanların sakınımı üzerine bağımlı olmasından oluşur. Bu üretim bir yandan yalnızca kendinde bulunan örgüt­ lenmenin evrimi, öte yandan onun sürekli baş­ kalaşımıdır. Ama o salt büyüme ya da nicel baş­ kalaşım bitiştirme (Juxtaposition) yoluyla değil

38

FELSEFİ PROPEDEUTİ K / PHILOSOPHISCHE PROPADEUTIK

ama besinin özümsenmesi (lntussuszeption) yoluyla artma sürecidir, e.d. mekanik bir artış değildir.

§ 89

Örgensel b{lŞkalaşım süreci bir kimyasal süreç de değildir. Kimyasallıkta birbiri ile ilişkili özdekler hiç kuşkusuz Kavramları yoluyla birbirine bağlıdır (kimyasal eğinim) ve böy­ lece ürünlerini kendilerinde kapsarlar ki, bu sonuncusu kendini önceden bulunan ve ona eşit olan birşey yoluyla daha şimdiden üret­ miş değildir. Ama ortaya çıkışı bir öz-sakınım değildir. Öyleyse yalnızca yansız bir üründür, e . d. onda yalnızca ayrı özdeklere ait olan etkinlik tüketilir, kendini üreten değildir, ve niteliğe ve niceliğe göre yine bileşenlerine ayrılabilirdir.

§ 90

oder die quantitative Veriinderung ist aber Vermehrungsprozel3 durch lntııss1Lrıeption, nicht durchjuxtapo­ sition, d. h. nicht einc mechanische Vermehrung. § 89 Der Proze13 der organischen Veriin­ derung ist cbensowenig ein chemi­ scher Prozel3. Im Chemismus sind die sich zueinander verhaltenden Matericn zwar durch ihren Begriff aufeinander bezogen ( chemische Verwandtschafl) und en thaltcn somit aıı siclı ihr Produkt, welchcs nicht schon durch das vorher Vor­ handene, ihın Gleiche sich erzeugt. Seine Hen•orbıingung aber ist keine Selbsterhaltung. Es ist daher nur ein neutrales Produkt, d. h. in wclcheın die Tii.tigkeit, die nur den getrenn­ ten Materien zukoınmt, erloschcn, nicht sclbst produzierend, und wie­ der in seine Bestandteile, der Quali­ tii.t und Quantitit nach, trcnnbar ist.

Ö te yandan örgensel beslenme süreci daha şim­ diden varolan iç biçim yoluyla eksiksiz bir özdeksel artış belirlenimidir; bu biçim öznel yan olarak ya da tüm parçaların yalın biçimi olarak kendi ile ilişkilidir ya da her bir parça geri kalan parçalar ile nesnel şeyler gibi ilişki­ dedir ve süreçte yalnızca kendi iledir.

§ 90 Der organischc Emiilırungsprozejl ist dagegen eine vollkommcnc Bcstim­ mung der mateıiellen Vermchnıng durch die innere schon existierende Form, welchc al� das Subjektivc odcr als dic cinfachc Form aller Tcile sich zu sich selbst oder jedcr gcgcn dic übrigen Teile als gegen cin Objek­ tives verhii.lt und n ur mit sich im Prozcl3 ist.

§ 91 2. Ö rgenliğin örgensel-olmayan doğasına

§ 91 2. Der Selbsterlıaltııngsprozefl des

karşı öz-sakınım süreci. Yaşamın öznel olandaki ve nesnel olandaki özgür karşıtlığı kendini örgensel ve örgensel-olmayan doğa olarak sergiler. İkincisi bireysellik olmak­ sızın Yaşamdır ki, orada tekil olan kendi için varolur, Kavramını kendisinde yalnızca doğa-zorunluğunun yasası olarak taşır, öznel biçimde değil, ve anlamı yalnızca Bütüne düşer. Bu bütün, özne olarak, Ö rgenliktir ki, örgensel-olmayan doğa onunla özsel ola­ rak bağıntılıdır ve onun koşulunu oluşturur.

Organischen gegen seine unorgani­ sche Natur. - Die freie Entgegcn­ setzung dcs Lebens in Subjektives und Objektives stellt sich als orga­ nische und unorganische Natur dar. Letztere ist das Lcben ohne Individualitii.t, worin das Einzelne für sich existicrt, seinen Begriff nur als Gesctz der Naturnotwendigkcit, nicht in subjektiver Form an ihm hat und seinc Bcdcutung nur ins Ganze ffillt. Dies Ganze, als Subjekt, ist das Organische, aufwelches die unorga­ nische Natur sich wcscntlich bczieht und dessen Bcdingung ausmacht.

§ 92

§ 92 Dic unorganische Bedingııııgverhii.lt sich gcgcn das Organischc nicht als Ursachc odcr als chemisches

-

Ö rgensel-olmayan koşul örgensel olana karşı n eden olarak ya da kimyasal kıpı ol arak

1 . FELSEFİ ANSİ KLOPED İ Moment, sondem was im Organi· schen durch die Einwirkung des Unorganischen gesetzt wird, ist durch das Organische selbst wesent­ lich bestimmt und wirkt nur als erre­ genti. Das Organische ist die gedop­ pelte Bewegung des fortdauernden Kampfes, welcher auf der einen Scite das elementaıische Werden und das Übergehen ins Entgegengesetzte hemmt, seine Bedingung aufhebt und die objektive Allgemeinheit individualisien, auf der andern Scite aber das Individuelle oder Subjektive aus sich selbst auflöst und zum unor­ ganischen Dasein herabsetzt.

§ 93 3. Der ProzeB der Erhaltung der Gat­ tungist a) die Realisation der Gattung überhaupt, welche als allgemeines Leben durch die Besonderung der Art zur Wirklichkeit im Einzelnen, zur Individualitat, übergeht, b) das Verhaltnis dcs Organischen zu dem ihm gleichen Organischcn, wodurch es sich als ein anderes Individuum derselben Gattung produziert, welche sich in diesem Wechsel der Individu­ en und dem Rückgang der Einzelhcit zur Allgemeinheit �tellL

davranmaz; dahaçok, örgenlikte örgensel­ olmayanın etkisi yoluyla koyulan şey örgen­ liğin kendisi yoluyla özsel olarak belirlenir ve yalnızca uyaran olarak etkide bulunur. Ö rgenlik sürekli kavganın çifte devimidir ki, bir yanda öğesel oluş sürecini ve karşıta geçişi engeller, onun koşulunu ortadan kaldmr ve nesnel evrenselliği bireyselleştirir, ama öte yanda bireyseli ya da öznel olanı kendisin­ den koparır ve örgensel-olmayan varoluşa indirgenir.

§ 93 3. Türün sakınımı süreci (a) genel olarak

türün olgusallaşmasıdır ki, evrensel Yaşam olarak türün bireyde edimselliğe tikelleş­ mesi yoluyla bireyselliğe geçer; (b) örgenli­ ğin ona benzer örgenlik ile ilişkisidir ki, bu yolla kendini aynı türün bir başka bireyi ola­ rak üretir. Türün sakınımı kendini bireylerin bu değiş tokuşunda ve Tekilliğin Evrenselliğe geri dönüşünde sergiler.

il. IDEE DES ERKENNENS § 94 Die Erkcnntnis ist die Darstellung eines Gcgenstandes nach seinen daseienden Bestimmungen, wie die­ selben in der Einheit seines Begriffs befaBt sind und sich daraus ergeben oder insofern umgekehrt die eigene Wirksamkeit des Begriffs sich seine Bestiınmungen gibt. Diese Bestim­ mungen, als im BegıifT enthalten gesetzt, sind das Erkennen oder die im Elemente des Denkens sich rea­ lisierende ldee.

ili. .A8SOLUTE IDEE ODER DAS WISSEN

§ 95 Das absolute Wissen hat 1. nichts AuBerliches, auf irgendeine Weise Gegebenes zu seinem Gegenstiinde, sondern nur sich selbst. Es ist der als Begriff existierende Begıiff. 2. Der Begriff konstruiert sich aus sich

39

il. Bİ LGİ İ DEASI

§ 94

Bilgi bir nesnenin varolan belirlenimlerine göre sergilenişidir, öyle ki bunlar ya Kavra­ mının birliğinde kavrandıklan ve onun tara­ fından verildikleri gibi alınırlar, ya da evrik olarak Kavramın kendi e tkerliği kendine belirlenimlerini verir. Kavramda kapsanıyor olarak koyulan bu belirlenimler Bilgi ya da kendini D üşünme öğesinde olgusallaştıran İdeadır.

111.

SALTIK İDEA YA DA B İ LME

§ 95

Saltık Bilme 1. dışsal hiçbirşeyi, herhangi bir yolda verili olanı nesne olarak almaz; nesnesi yalnızca kendisidir. Kavram olarak varolan Kavramdır. 2. Kavram kendini kendi içinden çıkarsar, çünkü oluş olarak vardır ve

40

FELSEFİ PROPEDEUTİ K / PHILOSOPHISCHE PROPADEUI'IK

onda kapsanan karşıtlığı kendi için kalıcı çeşitli olgusal belirlenimler ya da anlak­ belirlenimleri biçiminde sergiler. 3. Olgusal belirlenimler ilk olarak yansımaları içinde anlak-belirlenimleri olma sürecine girdik­ leri için, diyalektikleri onları yalnızca bir­ biri ile özsel olarak bağıntılı olarak değil, ama ayrıca birliklerine geçiyor olarak sergi­ ler. Bu olumsuz devimlerinden olumlu bir­ likleri doğar ki, olgusal bütünlüğü içindeki Kavramı oluşturur.

İkinci Bölüm

Doğa Bilimi § 96

Doğa genel olarak başkalık şeklindeki sal­ tık ideadır; ya da ilgisiz, dışsal nesnelliğin ve kıpılarının somut, bireyselleşmiş edim­ selleşmesinin şeklindeki saltık İdeadır; başka bir deyişle, dolaylılığı ile karşıtlık içinde genel olarak dolaysızlık belirlenimin­ deki saltık Ö zdür. Doğanın oluş süreci Tine doğru oluş sürecidir.

§ 97

Doğa bir basamaklar dizgesi olarak görüle­ cektir ki, bunlardan biri ötekinden zorunlu olarak doğar, ama birinin öteki tarafından doğal olarak üretilmesi yoluyla değil, ama Doğanın temelinde yatan iç İdeada. Doğa İdeasının devimi dolaysızlığından kendi içine çekilmek, kendini ortadan kaldırarak Tin olmaktır.

§ 98

Doğa Bilimi 1 . Doğanın ideal varoluşunu genelde Uzay ve Zaman olarak, 2. örgen­ sel-olmayan Doğa olarak, 3. örgensel Doğa olarak irdeler ve buna göre 1 . Matematik, 2. Ö rgensel-olmayanın Fiziği, 3 . Ö rgensel Doğanın Bilimidir.

selbst, indem er als Werden ist und den in ihm enthaltenen Gegensatz in der Form vcrschiedener für sich bestehender rcaler oder Verstandes­ bestimmungen darstellt. 3. Indem die realen Bestimmungen zunachst in ihrer Reflexion zu Verstandesbe­ stimmungen werden, stellt ihre Dia­ lektik sie nicht nur als sich wesenılich aufeinander beziehend, sondem auch in ihre Einheit übergehend dar. Aus dieser i h rer negativen Bewegung resultien ihrc positive Einheit, wclche den Begriff in sciner realen Totalitat ausmacht.

Zweüer Teil Wissenschaft der Natur § 96 Die Natur ist die absolute Idce in der Gestalt des Andersseins überhaupt, der gleichgü l ti g e n , a u ll e rl i c h c n Gegenstandlichkcit u n d d e r konkre­ ten, indi\idualisierten Verwirklichung ihrcr Momente, - oder das absoluıe Wesen in der Bestimmung der Unmit­ telbarkei t überhaupt gegen seinc Vermittlung. Das Werden der Natur ist das Werden zum Geist.

§ 97 Die Natur ist als ein System von Stu­ fen zu betrachten, deren cine aus der anderen notwendig hervorgeht; aber nicht so, dall die cine durch die andere natürlichenveise erzeugt \\ird, sondern in der inneren, der Natur zugrundc liegenden Idee. Die Bewe­ gung der Idec der Natur ist, aus ihrer Unmittelbaı·keil in sich zu gehen, sich selbst aufzuheben und zum Geist zu werden.

§ 98 Die Naturwissenschaft bctr.ıchtct 1 . das ideclle Dasein der Natur als Raum und Zeit überhaııpt, 2. clie unorgani­ sche, 3. die organischc Natur und ist demnach 1. Mathematik, 2. Physik dcs Unorganischen, 3. Wissenschaft der organischen Natur.

Erster Abschnitt

Birinci Kesim

Mathematik

Matematik

§ 99 Raum und Zcit sind dic dascienden Abstraktionen, odcr reine Form, reinc Anschauung der Natur, der Rawn der daseicndc Gedanke eler allgemeinen gleichgü!Ligen Ver­ schicdenheit überhaupt, die Zeit der daseiende Gedankc der negativcn Einhcit odcr des reincn Werclcns.

§ 99 Uzay ve Zaman belirli olarak varolan soyutla­ malar, ya da an Biçim, Doğanın an sezgisidir, Uzay genel olarak evrensel ilgisiz türlülü­ ğün varolan düşüncesi, Zaman olumsuz birli­ ğin ya da arı Oluşun varolan düşüncesi.

§ 100 Raum und Zeit sind uncııdlich, d. h . in der abstrakten Kontinuitat ihres Auf3crsichscins greııunlos. Als Idcen aber haben sie Beslimmun­ gen in ihnen selbst, welche den Begriff in seincn Momentcn dar­ stcllcn: clic Dimeıısione11.

§ 101 1 . D i e Dimensioneıı des Raıuns sind M o m e n te desselbe n , die n i c h t auBereinander s i n ci , sondern wo das e i n e ist, ist auch jedes der anderen. Auch sind sie zwar die for­ mellen Unterschiede, clas cine, das andere und das dritte als Einheit derselben. Aber um der qualitatslo­ sen Einheit des Raumcs willcn sind sie nicht bestimmt gegeneinander, sondcrn !ecre Untcrschiede, die nur in Rücksicht atıf einen wcite­ ren Gegenstand cine ihncn sclbst fremde Bcstimmtlıeit erhalten. § 1 02 2. Die Dimeıısionen der Zeit sind a) die Vergangenheit, das Dasein als auf­ gehobenes, als nicht daseiend, b) die Zukunft, das Nichtdasein, aber bestimmt, dazuscin, c) die Gegen­ wart, als das unmittelbare Werden und die Vereinigung beider.

-

§ 100 Uzay ve Zaman sonsuzdur, e.d. kendine-dış­ sallıklarının soyut sürekliliği içinde sınırsız. Ama İdealar olarak kendi içlerinde belirle­ nimler taşırlar ki, Kavramı kıpılannda sergi­ lerler: Boyutlar. § 101 1 . Uzayın Boyutları onun kıpılarıdır; birbirle­

rinin dışında yatmazlar ama birinin olduğu yerde ötekilerin de her biri vardır. Ayrıca hiç kuşkusuz biçimsel ayrımlardır: Biri, ö teki , ve birlikleri olarak üçüncüsü. Ama Uzayın niteliksiz birliğinden ötürü birbirlerine karşı belirli değildirler, dahaçok boş ayrımlardır ki, yalnızca daha öte bir nesne ile ilgili olarak kendilerine yabancı bir belirlilik kazanırlar.

§ 102 2. Zamanın boyutları şöyledir: (a) Geçmiş,

-

ortadan kaldınlmış olarak, olumsuz belirlilik olarak belirli-Varlık; (b) Gelecek, olumsuz belirli-Varlık, ama orada olmaya belirlenmiş olarak; (c) Şimdi, dolaysız Oluş ya da ikisi­ nin birleşmesi olarak. -

-

§ 1 03 Weil der Raum in der Beslimmung eines realen, gleichgültigen Daseins ist, so erschcinen auch reale Gren­ zcn an ihm, und seine Dimensio­ nen, die zunachst nur blof3e Riclı­ tıınge11 fıberhaupt sind, machen dic Famıeıı clicseı· seiner Begre11zungaus.

§ 1 03 Uzay olgusal, ilgisiz bir belirli-Varlığın belir­ leniminde olduğu için, onda olgusal sınırlar da görünür, ve ilkin yalnızca genel olarak salt Yönler olan Boyutlan bu sınırlanmasının biçim­ /,erini oluştunır.

§ 1 04 Der Begrenzung des Raums komnll nur dic gleiclıgfıltige Bestimmung der Quantitii t zu. Die kantinııierliclıe

§ 104 Uzayın sınırlanması yalnızca ilgisiz Nicelik belirlenimine aittir. İlkin genel olarak onun

42

FELSEFİ PROPEDEUTİ K / PHILOSOPHISCHE PROPADEUTIK

niceliğinin türü olan sürekli büyüklük ken­ disi belirsiz bir belirlenimdir. Saltık belirlilik ilkesi Bir olan kesikli büyüklükte yatar.

§ 1 05

Uzay bir (sentetik) bilimin, Geometrinin nes­ nesidir, çünkü genel olarak Uzayda sürekli Nice şematikleştirilebilir, e.d. sezgisel olarak sunulabilir ve çünkü ilgisiz, birbiri dışında varolan ve gene de aynı zamanda sürekli olan çoğulluk öğesi olarak onda bir nes­ nenin Kavramı kendini olgusal şekil içinde anlatır ki, kendi içinde özsel Kavram-belir­ leniminden daha çoğunu kapsar.

§ 1 06

Oysa Zaman böyle olarak Nicenin tam şeması ya da betisi olmaya yetenekli değildir. Din­ ginliksiz Oluş olarak, sente tik bütün için bir öğe değildir. Nicelik olurken olumsuz nicelik-belirlenimine, Bire geçer ki, bu bir (analitik) Nice Bilimi, Aritmetik için ilke­ dir, çünkü Birlerin birleşmesi olgusallığın kendisinin öğesel bir sezgisi değildir, ama onlara dışarıdan verilen bir doğadadır.

§ 1 07

Aritmetikte ve Geometride büyüklükleri ne denli keyfi ve genel olursa olsun Niceler birbiri ile karşılaştırılır, ama gene de ilişki içinde olmadıkları sürece onlara ait olan bu belirlenimlerine göre tam ya da kendileri için belirli Niceler olarak, sonlu büyüklükler olarak geçerlidirler. Sonsuzun Analizi, ama başlıca Aynşımlı ve Tümlev Kalkülüs, sonsuz büyüklükleri, e.d. bundan böyle sonlunun ya da kendileri için tam olarak belirli büyüklük­ lerin imlemini taşımayan ama yitmekte olan büyüklükler olan büyüklükleri irdeler ki, bun­ lar değerlerini yalnızca son Oranlarında, ya da sınırlarında, e.d. yalnızca Oranda taşırlar.

§ 1 08

Ayrışımlı Kalkülüs bir formül olarak değiş­ ken sonlu büyüklüklerinin son oranının

GröBe, welche zunii.chst die Art seiner Quantitii.t überhaupt ist, ist selbst eine unbestimmte Bestimmung. Die abso­ lute Bestimmtheit liegt in der diskreten GröBe, deren Prinzip das Eins ist. § 1 05 Der Raum ist der Gegenstand einer (synthetischen) Wissenschaft, der Geometrie, weil in ihm als solchem sich das kontinuierliche Quantum sc/ıematisieren, d. h. anschaulich dar­ stellen kann und weil in ihm, als dem Element der gleichgültigen, auBer­ einander seienden Mannigfaltigkeit, diejedoch zugleich kontinuierlich ist, der Begriff cincs Gegcnstandes sich in realer Gestalt ausdrückt, die mchr in sich en thii.lt als die wesentliche Begriffsbestimmung. § 1 06 Die Zeitjedoch als solche ist nicht fii.hig, vollstiindiges Schema oder Figıır des Quantums zu sein. Sie ist als das unruhige Werden nicht ein Ele­ ment für synthetische Ganze. Indem sie zur Quantitii.t wird, geht sie in die negative Quantitiitsbestimmung, in das Eins über, welche das Prinzip für eine (analytische) Wissenschaft des Quantums, die Arithmetik, ist, weil die Verbindung des Eins nicht eine eigene elementarische Anschauung der Realitiit, sondern so beschaffen ist, wie sie gcsetzt wird. § 1 07 in der Arithmetik und Geometric werden die Quanta miteinander ver­ glichen, die, so willkürlich und all­ gemcin ihre GröBe sein kann, doch nach dieser ihrer Bestimmung, die ihnen zukommt, insofern sie nicht im Verhalınisse sind, als vollkommen oder für sich bestimmte Quanta, als endliche GröjJen gelten. Die Aruıl.ysis des Unendlichen, vornehmlich aber die Differential- und lntcgralrechnung betrachtet unendliche Gröjen, d. h. solche, die nicht mehr die Bedeutung von endlichen oder für sich vollkom­ men bestimmten GröBen haben, son­ dern verschwindende Gröjen sind, wel­ chc allein in ihrem letzten VerhiiUnisse oder an ihrer Grenze, d. h. rein nur im Verhii.ltnisse ihren Wcrt haben. § 108 Die Dijferentialrechnımgfındet für eine Formel den Ausdruck des letzten Verhiiltnisses ihrer verii.nderlichen,

1. FELSEFİ ANSİKLOPEDİ endlichen GröBen. Die lntegral­ rechnuııg such t umgekehrt ffır Formeln, welche letzte Verhalt­ nisse en thalten, den endlichcn Ausdnıck.

§ 1 09

43

anlatımını bulur. Tüm/,ev Kalkülüs evrik olarak en son oranları kapsayan formüller için sonlu anlatımı arar.

§ 1 09

Die angroıandte Mathemaıik wcn­ det die reine Mathcmatik auf die GröBcnverhalın issc der Natur an, welche sie aus der Erfahnıng aufnimmt.

Uyguln:malı Matematik an Matematiği Doğanın büyüklük ilişkileri üzerine, deneyimden aldığı bu ilişkiler üzerine uygular.

Zwciıer Abschnitı

İkinci Kesim

Physik 1. MECHANIK

§ 1 10 Die reine Anschauung, aus ihrcr Unmittelbarkeit in das Anundfür­ sichsein übergegangen, odcr der erfüllte Raum und Zeit ist die ıWate­ rie. Das AuBereinander des Raums und das Insichsein der Zeiı, abso­ lut in eins gesetzt, gibt den Bcgriff der Materie überhaupt.

§ 111 Nach dem Moment des Insichseins warc clie Materie vereinzelter Pımkt; nach dem Momente des AuBersich­ seins '�