Büyük Mal [2 ed.]
 9789752733299

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Kemal Tahir

BüyahMal Ithaki Yayınlan

-

591

Edebiyat - 4 79 Kemal Tahir Blltlln Yapıtlan

-

ıa

ISBN 978-975-273-329-9 7 Baskı, Nisan 2008, (lthaki Yayınlan'nda 2, Baskı)

cc Kemal Tahir, 1970 CC Ithaki, 2008 Yayıneının yazılı izni olmaksızın herhangi bir alıntı yapılamaz,

Bu kıtabı n telifhahkı

Kemal Tahir Vakfı

Yayına Hazırlayan: Ahmet

temsilcisi ONKAjans Ltd.

Şti:drn alı nmı ştı r.

Öz

Tashih: Abidin Panltı Kapak Uygulama: Inci Batuk Kürkçllgil Kapak Tasanmı: Ömer Ülkeneiler Sayra Ollzeni ve Baskıya Hazırlık: Yeşim Ercan Kapak. Iç Baskı: tdH Matbaacılık Emintaş l(azım Oinçoİ

Sanayi Sitesi

No: 81/ 19

Topkapı-Istanbul Tel: (0212) 674 66 78

lthaki'MPenguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. ŞtL'nin yan kuruluşudur. MOhllrdar Cad. ılter Enllz0n Sok . 4/6 34710 KadıkOy Istanbul Tel: (0216) 330 93 08 - 348 36 97 Faks: (0216),449 98 34 [email protected] www.ithaki.com.tr - www.i1knokta,com

Kemal Tahir

BÜYÜKMAL



i i h

ci

k i

- Dur hele aman beyim! BÜYÜK MAL kitap adı hiç olamaz! - Neden bakalım, Mustafa Yıldız Aga! - Şundan ki... Bizim buralarda SrCIR anlamına gelir BÜYÜK MAL. Bildigin OKÜZ... - Hay çok yaşa Mustafa Yıldız, daha iyi dedin ya ...

�irinci �ölüm

]ayla ryadişahı Sülük IJ3ey

i Yayla Padişahı Sülük Bey birden sıçradı, ellerine abanarak dogruldu, damarları kanlı gözlerini kırpıştırarak kapıya baktı. Kara kıllarla kaplı esmer gövdesi besili malaklara benziyordu: - Nedir ulan? Kudurdunuz mu kahpeler? Ya ben . . . Kafam­ zı almaz mıyım boynunuzu burup . . . Kırılası kafalarınızı . . . Elif kız kapı arahgında durmuş, Sülük Beyin çıplakhgını gör­ memek için gözlerini yere eğmişti: - "Bak bakalım" dedi. Emey anam, "Uyanmış mı Sülük Bey, kahvesi gelsin miymiş?" dedi. - Yahu, kırbacı hiç mi bırakmayacağız elimizden, temeline tükürdüğüm bu evde biz? . Öküz sinirini bileğimize bağlayıp mı yatacağlz? - Gelsin mi kahve? - Hele reziı! Hemi uyarıp sabah sabah . . . Kahverniz de mi gelmeyecekti yoksa? Elif kız savuşunca Yayla Padişahı Sülük Bey burnundan solu­ yarak kafasını salladı. Kapının kurcalandlğını kan uykusunda duyup sıçrıyordu da, yastıgın altındaki parabellumu bitürlü çe­ kemiyordu, şimşek gibi. . . Kendisine sövdü: "Tüh ki suratına kal­ taban! Tüh ki ne kadar . . . " Uzun paçalı donunu hırsla aldı , debe9

lenerek giydi. Yatagın ortasına bagdaş kurup kocaman yumruk. larını dizlerine dayadı. Boyunsuz oldugundan, üç numaralı makineye vurulmuş ka· fası omuzlarının ortasına yapıştırılmış gibiydi. Bogazına düşkün· lügünden gövdesi yag baglamış, memeleri, midesi, göbegı şişip sarkmışu. Omuzlarını ileri alıp gerinerek kemikLerini küıürdet­ ti. "Adam edemedik şu kahpeleri... Hayır, adam edemedik gitti, tüh yüzümüze! .." Gümüş tabakasına gözü ilişince irkildi. Taba­ ka sanki canlıydı da, kendisine istemedigi bir işi yaptıracakn. "Yıkıl kör şeytan! Canın cehenneme!" Epeydir, sabahlan bişey yemeden tütün içmemeye çabalıyordu. "Nedir oglum! ÖksülÜ­ gümüzü keseceklerine cıgaramızı yasakLadı bu doktorlar, şunca paramızı alıp ... Buyur bakalım!" Hasta masta degıldi, Koca Tan­ n'ya şükür, domuz gibiydi. Yarım kuzuyla bir lenger pirinç pi­ lavını bir başına silip süpüruyor, yanı sıra bir testi rakıyı da yu­ varlayıp yumruklanyla agzını sıvazlayarak "elhamdülillah"ı bas­ unyordu. Herkese "kırk beş" dedigi yaş, geçip gidip kırk yediye dayanmıştı. "Dayanmakla ... Erkek dedigin delikanlı sayılır bura­ larda... Kocamayı kanlar düşünsün!" Bir zaman öksürdü. Savuş­ turunca, pazılannı şişirip kasılarak kapıyı gözetledi. EL yorda­ mıyla tabakayı bulup hırsla açu. "Reci tütünü mü ki dokunsun oglum! Halis Düzce kaçagl. .. Tatlı sen ki, Gazi Paşamızın eline geçmezı" Kadınlann sarıp hazırladıkları parmak kalınlıgı cıgara­ lardan birini yaku, gözlerini süzerek derin derin çekti. HırıLular­ la aksırıp uksırdı. "Hele şuna hele! Ulan aLçak, hani senin tath sertligin?. Allah beıanı vere!" Elir kız kahve tepsisini edeple tuttu. Analıgı Emey Hanım, bu­ nu on yıl önce, dört yaşında almış, kucagında taşıyıp koynunda , yatırarak büyütmüştü. "Say ki, besLeme degıı, öz kızı... Şımarma­ sı bundan... Peki, şımarmak olur ya, bu kadar mı olur, çengi?" LO

- Ulan kız, beri bak rezil! Beri bak. dedim. Biz uyandıgımızı kendimiz bilmezken... Senin dışardan serinlemen nasıl bir iş?Ya bu sıntma neyin nesi bakalım! Ah n'olmalı olmalı, bu kahveye, a2 biraz şeker bulaşmalı ... Evet, "Elirin ugru nakışlı" diyerek turku­ ye daldırmalısın da, kahvemizi şeker bulaşıgı kaşıkla kanştırma­ hsın . . . - Bir yudum çekti, damagını keyifle şaklauı -: Ooooh, vali bey, kumandan paşa kahvesi olmuş ki, sade kahvelerin padi­ şahı olmuş . . . Ulan aferin Elif Hanım ... Evet, şimdi inandım, gitti­ gin yerde anamıza avradımıza sövdürmeyeceksin yavrum! Hö­ ööst! Hele şuna. . . Hele şu gülmelere ... Hiç ulanır mı yahu? Kız, "Gitügin yer" lafını duymanla bu gülmeler neyin nesidir, baka­ lım? Dur! Dur dedim alçak! Utanmayı bilir gibi savuşacak da bi­ ze kendini edepH bildirecek! Atımız egerlendi mi bizim?. Atımız demekteyim, şaplak gelmekte ki, bakgör ne güzel gelmekte! .. - Çoktaaan .. . - Çoktansa ... Tımar! n'aptılar?Tıman sordum! - Tımarladı Dersimli kara Kürt ... Tımarladı ki, yaylamız! ırgaladı kaşagı şakırtısı ... Bunlar nasıl bi herifler, bunlar ildemog­ Iuna benzemez bir heriner ... - Höööst! Duymasıyla n'apar Dersimli? "Dersimliye kötü söylemek yok" diye sizi tembihIemedi mi, Emey ananız? Der­ simlinin öfkesi nasıl basılır bildirmedi mi? - Nasılmış? - Körpe kız eti ywneyince öfkesi savulmaz bu Dersim milletinin ... Ille de senin gibi terbiyesiz kız eti... - N'agzınaymış . . . Elimizin tersini çarpmamızla ... - Vay bu da mı yazılı?. Demek elinin tersini. . . Şu bizim Kara Cumo'ya . Vay ki anladım! .. - Kapıda görünen analıg! Emey . .

Hanımla biraz ürkek gülümsedi -: Vay ki bu senin avanak Elir kızın, tath canından geçmiş Emey ana . . .

II

- N'oldu? - Emey Hanım ikisine de dargın dargın bakıyor­ du. Sonunda Elif kıza çıkıştı: Nerdesin bunca zaman? Sütler ka­ bardı, kepçeleri kavuşturamadık. Çorbaların dibi tuttu kapka­ ra... lderin yalları yaılıktan çıktı, kerpiçe kesti. "Oyalanma" de­ medim mi? - Elif sıyrılıp çıkınca üvey oglu Sülük Beye döndü -; Lafa tutarsın sabah sabah şunu Sülük Bey, "Emey anam ne çeker" demezsin. - Höst! Yanma yakılma istemem ve de inlerne hiç istemem! - Analığı Emey Hanım'la aralarındaki yaş farkı üç-dön yıl oldugu halde Sülük Beyin hem şımardıgı hem de biraz çekindigi sesinden anlaşılıyordu -: Istemem, çünkü Koca Tanrı küser ki yumuşatılacagı kalmaz. Aman haaa... Ekinlerine böcü düşer, sü­ rülerine kıran girer. - Hadi ordan ... Benim Koca Tann'ya bişey dedigim mi var, kurban oldugum... - Başını dargın çevirdi -: Bak ne demekte bu Dersimliler?. Kara Cumo demekte ki "Bizi de alıp gitsin bu­ gün Çorum pazarına Sülük Beyimiz" demekte... - Kara Cu mo n'apacakmış, sultan pazarının adam denizin­ de? Canına mı susamış bu teres? - "Bizi burda kim bilecek?" dedi. Fazladan dedi ki, "Sülük Beyimizin gölgesinde'n bizi çekip almaya Kemal Paşanın gücü yetmez" dedi. Berbere hamama hiç mi gitmeyecek bu fıkaralar? - Başlannda birer arşın Kürt külahl. .. Sırtlarında mor koyun postundan kolsuz yelek... Bacaklarında Şam dokuması yünlüden sırmalı ak şalvar... lçligin kolları dügümlenmiş de enseye aşırıı­ mış... Adam görüntüsü müdür bu kıhk?.. Hükümatımızın gökte Dersimli aradığı sıra, asmak için... Görüntüsü Dersimliye benze­ yeni kapıp zındanlara doldururken ... Hay karı aklı! Yaylaya ya­ banlar geldiginde bunları inlerine sokup saklayacagına... Bu sıra, DersimH barındırmak korkulu iştir ki, gayet bulaşık iştir. 12

- Oraları kolay! Sen al git! Ben pantol ceket bulurum onlara. . . - Ya suratlarının cehennem karanlıgtnı n'apa1ım? Dillerinin Zaza patırtısını? . Her birine adam asılır, Kürt bıyıklarını ... Bizi dinler mi hiç! Ben ne demekteyim, Adam içine çıkmasınıar" de­ M

mekıeyim! - Hiç mi KOrt görmemiş bu Çorumlu? Burda kalacaklarsa adama benzeyecekler ister istemez . . . Adamın adama benzemesi, adam içine çı��akla olur. Al git derbederleri . . . - Erney ana, gel şunun dogrusunu söyle ... Fukara Dersimlinin kasaba masaba istegi yok. . . Sen aklın sıra, bize koruyucu ka­ tacaksın henfleri ya, bugünün Dersim kırımında bunlar bizi ko­ ruyamaz ve de senin Sülük oglun, Koca Tanrı'ya şokor, çorum topragında koruyucu gezdirecek yüreksizlerden degildir. - Koruyucu gezdirmek yüreksizlik mi? Degil! Vanyetli adam, şuncacık aklı varsa, tetik duracak. .. Kemal Paşamız, koru­ yucu alayım, yüreksizliginden mi dikmiş kapısına? . Şu kadar bin lirayı kuşagına sokup Yediçınar Yaylası'ndan kasabaya git­ mek akıllı işi mi? - Hele şuna! Şu kadar bin lirayı kuşagtmıza soktugtımuzu nerden bilecek yabanın zibidisi, bugiinkO giin? Hoddam sahibi mi bu reziller, kayıptan bilici mi? - Vay benim emeklerime . . . Şu kadar yüz köyloyü bugiin kasabaya isteyen ben miyim? "Panka işine gelsinler" diyerek bir vilayet topragtna haberler uçuran . . . Ne demek panka işi? Para yatırılacak ve de gerisin geri alınacak demek. . . Elli altmış köyde iki yüze yakın hanenin bildigi nasıl bir gizliliktir ki, hüddam sa­ hibi gereksin? - Sen rerah ol Erney ana! Koca Tanrı'ya şükOr, ordu olsa, bu senin Sülük oglun yırtar çıkar. Bak şuna! - Yasugın altından parabellumu çekti, kılıfından sıyırıp havada döndürerek bir za-

man ışııdattı -: Nasıl bu böylece? Askeriyenin dag topudur bu sen nerden bileceksin karı başınla... Aslını ararsan, dag topu ka� para... "Almanın beylik parabellumu" dedin mi, bitti. - Vay avanak Sülük Bey... Pusudan atıp vurana lüver n'ap. sın. Rahmetli Kara Abuzer babanın ögüderini tüm ununun ht: mi? Ne derdi rahmetli? "Yigit kısmı uzun yaşayım derse, ürkeli olacak!" demez miydi? "Olmaz" diyene olmuştur bu dünyada n'olmuşsa ve de "Bize güç yetmez" diyene olmuştur. - Gündüz gözüne tetik durdun mu n'olmak ihtimali var bn: Emey ana, kurban oldugum Kemal Paşamız dagda belde yara· maz adam mı kodu? Sen bu çagı, Osmanlı'nın eşkıyalık çagları. na benzetmektesin ya, çokça yanılmaktasın. Şükürler olsun Ga· zi Paşa çagıdır ve de karıların altun dolu tepsiyi başlarında taşı· yaraktan Çamh bellerde gezindikleri bir çagdır. Ferah ol, ipsi2 kopuk takımının çalı diplerinde çoban sopasıyta adam soydugu zamanlar geçti çoktan... Bugün ... - At kişnemesine kulak verip gözlerini kırpıştırdı -: Nedir o? Benim demir kın egerlemedileı mi bunlar? - "Demir kır" deyince başkası nasıl egerlenebilirmiş? - Sesini alamadım. Hayır, bu benim demir kınn narası degil! - Hayvan sesinin aynnnsı mı olurmuş? Hadi giyin! Ben de parayı denkleşüreyim! -Aman iyi say. Emey ana! Eksik meksik çıkar da rezillik el­ verir. Panka müdürümüz yenidir çünkü... "Bunlar ne biçim biI adamlar, para saymasını bilmez bir adamlar" dedirmeyelim! - Benim sayımım seni ne zaman yere baktudı Sülük Bey? Senin hesabın yanhşsa orasını bilmem! - Benim hesabımea iki yüz yetmiş sekiz hanedir borçluları­ mız, her biri elli panganot borçludur. - Tavana bakarak hesap­ ladı -: Yüzden olsa, yirmi yedi bin sekiz yüz... Böl yarıya ... Yir14

mi yedi binin yansı... On üç bin beş yüz ... Sekiz yüzün dön yü­ zünü de vur... On üç bin dokuz yüz ... Biz diyelim, on dört bin... - Neden on üç bin dokuz yüze, on dön bin demeli? On bin çıktı hazırda... Üç bin dokuz yüzünü Hacı Kenan Efendi em­ mimden alacaksın. - Yahu, "Bulaştırmayın şu herin" dedim, "Geçti eskilerin dosdugu" dedim. Biz herille yaka yakaya gelmişiz... - Gelmekle... Düşman düşmanhgıru açıga vurmadıkça, hır­ lamak olmaz. Haber saldırn. "Hay hay" demiş, "Hazırdır gelsin alsın, Sülük Bey yegenim" demiş... "Ya da birini salsın, kehribar tespihini eline verip" demiş ... Ver tesbihini, sal Zülfü'yü ... - Ulan kan milleti... Inat olur ya, bu kadar mı olur. "Kam inadı" diyecek yerde, "Kan inadı" demeli... Emey Hanım suratını asarak çıktı. Elli yaşına girdigi halde gövdesinin yuvarlaklıklan tıkızlıgını koruyor, arkadan görünü­

şü körpe-oynak bir geline benziyordu. Yaşlandıkça çarpıcı gü­ zelligine içi bayıltan bir agdalanma gelmişti. "Çakır gözlerinin arada bir baygınlaşması olur ki can alır. Kocamadı gitti bu bizim Emey anamız... Bunu yıpratamadı fukara Abuzer babam. Yete­ rince kullanamadı çünkü, kıyamadı etini yiyerekten tüketmeye besbellL.n Vaktiyle Çorum'u alt-üst etmişti Emey'in güzelligL.. Salt erkekleri degil, ablacı karılan da yakrnış kül etmişti. Sülük Bey "Ne işler yahu!" diye başını salladı. Kendisi, evel­ eski karı canlısı olmadıgı için böyle yanıp yakılmalardan pek bir şey anlamıyordu. Bir zaman daldı, sonra birden kendisini toplayıp davrandl. Is­ tanbul işi fırenk gömlegini acele giyip halis Ingiliz fitillisinden ki­ lot pantolonu bacaklarına geçirdi. ParabeUumu palaskasına takıp kalçasına sürdü. Gövdesi uzun, bacakları kısa oldugundan bir ça­ lım, Narltca köyünün ünlü Çalık Kerim Agasına benziyordu.

IS

Rahmetli babası Kara Abuzer, bakar bakardı da, "Ulan kö­ poglusu, anan olacak Fati kahpesinin Osmanlılıgını bilmesem ve de seni, bu temeline tOkOrdügüm Çorum topragına ardım sıra tay getirmesem. 'KötO Çalık'ın kaçıntısı bu it' der geçerdim" di­ ye takılırdı. Buna karşılık Parpar'ın Çalık ne dese iyi? "Ferah ol Abuzer Aga! Kuşkulanmakta haklısın. Bizim Oçüncü ordulara seferlerimiz vardır ki, günaşm gidip gelmelerimiz vardır. Benim bu Sülük ogluma, kanlanmın kaynaması boşuna mı? Vallah de­ gil!" diyerekten, kasıhrdı ki, vurup öldürmeh, hiç ötesi yok! Yediçınar Yaylası'nın padişahı Kara Abuzer'in Sülük Bey, "Me­ busan kesimi" avcı biçimi ceketini giydi. Konsolun üstünden pa­ ra cüzdanını, bozukluk kesesini, kehribar agızlıgını, tırnak çakı­ sını alıp ceplerine koydu. Aynada suratına baktı. Dün ikindiden sonra sinekkaydı tıraş oldugu halde kırmızı damarlı sarkık yanak­ lan şimdiden kararmaya başlamıştı. "Ulan biz bu cenabet sakala tıraş dayandıramadık gitti" diyerek kendine yalandan ÇıkıŞtı. - DeHiii! Adam konuşur mu kendi başına, aynanın karşısı­ na geçip? Al şunu ... Dur aman! Besmele çekmeden nereye saldır­ maktasın gavur! Sülük Bey, besmeleyi çekip Emey anasının uzauıgı ugurlu ha­ mayil kesesini aldı. öptü başına koydu. Bu küçük kitap kılıfının adı evde, "Hızır Kesesi"ydi. Işlemeli bir kese ki, sırmasından me­ şini görünmez. Babası Abuzer seferberlikte, yayla yokuşunda dü­ şüp ölmüş bir topçu çavuşunun boynundan çıkanp almış, "Dag köylerinden olmalı ki yokuşa vurmuş, dagın ayılan hamayiiden ne anlasın" diyerek Emey kansına vermişti. Aradan yıllar geçti, günlerden bir gün Emey sandıgı.nı kanştınrken kese eline degdi, kav gibi kuru, ipek gibi ince meşin, içinde bir şey varmış gibi agırdt. Yoklayınea astannın arasından yirmi beş Osmanlı altını çı­ kardı. Aslında bunlar fukara topçu çavuşunun kefen parasıydı 16

ama, gel bunu Emey Hanım'a anlat! "Hızır ugramış ugur kesem­ dir" dedi tutturdu, bütün karlı alışverişierde parayı bununla salaı oldu. "Ulan

kan milleti!

Akıl var mı şunlarda şuncacık? ."

Sülük Bey körüklü çizmelerinı çekti ayaklarına. kara tekerle� şapkasını giydi. Elif kızın koşturdugu bol şekerli ılIk sütü kara­ sına dikip para dolu kitap kesesini iç cebine soktu, sapı gümüş­ lü kırbacı alıp tabakasını uzattı: - Şuna cıgara doldur çabuk... Döşemeleri zangırdatarak odadan çıktı. Merdiven başında duran Emey anasına parrnagını saııadı: - Bugünü

başka güne benzetme

Emey ana. Dua etmeli ki, ..

aralanna dan tanesi sıgmamalı ... Kolay degil, rezil köylü kısmıyla yaman geçitler geçilecektir ve de paramızı hükümat pençesine ken­ di elimizle götürüp verip gerisin geri bir tamam alıverrnek belası savuşturulacaktır. Gayetle korkulu ve de gayede batak bir geçittir. - Beri bak Sülük Bey, maskaralıga vurmaktasın ya hiç yeri değil! Agır düşman sahibisin ki, Osmanlı padişahından agır! Ha­

cı Kenan'la çatışan herif tepesine göklerin çökeceğini bilmeli, di­ ri durmalı ona göre . . . Çünkü, neyi nereden vuracagını, vurup düşürünce nasıl çiğneyecegini kör şeytan kestiremez! Gel beni dinle! DersimIileri alıp gitsen iyi. . . - Bırak yahu! Biz Kürt bebesi miyiz ki , yanımız sıra Dersim­ !iden koruyucu alalım da, kasabalıya resmen maskara olalım! Hacı Kenan dümbüğü çoktan kocadı ki, bir öksürüklük canı kaldı. Bize bulaşmasını bırak, gölgemize yan bakamaz! Başkaca, sen bu pırtı dükkancısını Köroğlu ettin çıktın! Kamçısını şak şak çizmesine vurarak kasınuyla yürüdü. Say­ vanda sabah güneşiyle karşılaşınca durakladı. Son yagmurlarla otlar büsbütün kabarrnış, Yediçınar Yaylası göz alabildigine gö­ gerti denizine dönmüştü. Hava burcu burcu nemli toprak koku-

Tl

yor, her solukta sanki adamın ömrüne ömür katıyordu. "Panka İşi de tam gününü buldu. Surda oturmalı degtı miydik rahatça? Kuşluk ekmeginden sonra yatmalı degil miydik bir iki saat?. Ulan teresler! Yann öte dünyanın mahşer meydanında iyiligimi­ zi mi diyecekler Koca Tann'ya?. Bizi cennete mi uçuracaklar ayaklarımızı yerden kesip?." Elirin koşturdugu tabakayı canı sıkılmış gibi hışımla çekip aldı. "Osmanlı'nın Istanbul padişahı ordusunu çekip gelse. bi­ zim gündüz uykumuzu piç edemez ve de keyfimize katiyen de­ gemez" diye övünüyor, uyuyamadıgı günleri ömürden boşa git­ miş sayıp gerçekten kederleniyordu. Merdiven başına gehnce kahya gibi kullandıgı DHa.ver Paşa­ ların Zülfükar'ı görüp şaştı. Herif kara bineginin özengisini kur­ calamaktaydı. - Nerden çıktı bu teres? Nerden dedim Emey Hanım? - Kim? Zülfü Ağa mı?Bilmem! Sürmüş gelmiş. çok yaşasın! Varmıştır seninle görülecek bir işi... - Bilmezsin dernek?Yahu nedir?Buranın yayla padişahı biz miyiz, yoksa Kara Abuzer'in Emey Hanım mıdır? Gazi Paşamız sagolsun, "Oyu karılara verdim" dediyse, "Erkek milletini, başı­ m

yularlayıp ellerine verdim" mi dedi? Hayır, demedi. Ulan sa­

na sormakıayım, kötü Zülfü, sen bu saatte çorum'un Ziraat Pan­ kası kapısında beni bekleyecek degil miydin? Neyi yitirdin de aramaktasın sabah sabah Yediçınar Yaylası'nda? - Narlıca'ya istemiş Çalık Kerim Aga... Dönüşte. baktım, bu benim kara duman, yaylaya sapmış kendi başına ... "Vardır bir hayır" dedim, kesmedim ugurunu... - Kesmemiş! .. Duydun mu Erney ana, kaldıran olmasa bir yıl yataktan çıkmayan bu heriL Hey yavrum, bunlar Emey ana­ mızın akıllan ki, bildigimiz askeriyenin kurmay akıııarı ... Vay ki

18

karı milleti... Kötüsü gelse ben mi bu Zülfü rezilini savunurum, bu mu beni savunur? Emey yumrugunu şakacıktan Sülük Beyin omzuna vurdu: - Haltetmişsin! Dilaver Paşanın Zülfü Agaya her bir laf edi­ lir, vuruşma yerinde yüreksizdir denHemez. - Ciddileşti -; Göçmen mahallesine ugra, te�bihle, patırtı çıkarmanın sırası degildir. Beri bak Zülfü Aga, kaçak maçak yakalattınız mı, gözü­ me hiç görünmeyin! - Karı akıllan... Vay ki karı akılları... Yahu Zülfü can, bu ka­ rı milleti, bakarsm bir işte gayet pireli bakarsm daha korkulu iş­ lerde hiç umursamasız! Şaştım arkadaş! - Gereksiz lafı biz, hey Sülük Bey, hiç duymadık Emey Ha­ nım'dan. Kaçak tutturmaya geldi mi, ne zaman tutturduk ki... - "Tutturdunuz" demedim Zülfü Aga... "Şu günler hiç sıra­ sı degil" dedim, hem salt sana demedim. Genç Osman olacak akılsıza da böyle bildir! Sülük Bey bunları, hizmetkarın güçle zaptettigi demir km bi­ neginin çevresinde dolanarak dinliyordu. Hayvan, sahibini tanı­ mış, kulaklarını dikip yeri eşerek cilveye başlamıştı. - Hele şuna! Hele yavruya hele... Nasılmış bakalım Dersim­ ii tıman? Degdi mi canma? Dersim'in isyan bölgesinden kaçıp gelip kaçak işi yaptıkları Süıük Beye sıgınan iki Dersimli, Kara Cumo'yla, Kara Haso elle­ ri göbeklerinde yere bakarak gülümsüyorlardı. Boyları uzun, omuzları geniş, sınm gibi heriflerdi. Yüzlerinin, gözlerinin, saç­ larının, bıyıklarının karalıgı, kaşlarının çatıklıgı sanki ölçüyle kesilmiş, bir boyadan boyanmışu Kılıklan da birbirinin tıpkı­ sıydı. "Hangisinin Cumo, hangisinin Haso oldugunu kahpe ana­ ları bile ayın edemez. Oysa biri bu dağdansa, öbürü taaa şu dag­ dan ... Koca Dersim ki, ucu bucağı belirsiz. Osmanlı kütügünce 19

yetmiş yedi kadılık bir memleket. . . Peki, neyin nesidir bu ben­ zerlik böylece . . . Fukara Gazi Paşamız ne etsin yahu? Bunlar bir­ birinin yarım elması iken, nasıl ayıracak da suçlusunu bulup asacak? . Kurunun yanında yaşın yanması bundandır hükümat işinde ve de hükümatımız haklıdır yerden göge . . . " Sülük Bey bunlan düşünürken basbayagı keyiflendi. "Haşşöyle . . . Edebini bilsin yeni hükümatımızın Başıbozuk Celal Bayar Paşası . . . Baka­ lım bunca yıl, ısmet Paşamız kolayına mı boguştu, dagın Kürdü, denizin lazl, Urumeli göçmeni ve de Anadolu'muzun avanak Türküyle? ... Çok önemli bir şey hatırlamış da pek teıaşlanmış gibi , dizgin­ leri kaptı, göz açıp kapamaya bırakmadan "Allah bismiHah" de­ yip gövdesinden umulmaz bir çeviklikle demir km aygırın üstü­ ne hopladı. Dizgini tutan hizmetkar kadar, hayvan da boş bu­ lunmuş, ürkerek geri basmıştı . Yayla Padişahı Sülük Bey usta biniciydi. 8aldmnı sıkıp bine­ gini kolayca toparladı: - Höst! Hele şuna! . . Hadindi DiLaver Paşanın Zülfü . . . Ner­ desin kaltaban? OHaver Paşaların Zülfükar döneleyerek binmeye çabalıyordu. Sülük Bey gözlerini igrenmiş gibi kıstı: - Tamam! Aldın mı yigit koruyucunu Emey Hanım! Aske­ riyede olaydı, bu şimdi böylece yesir gittiydi çoktan. Gittiydi ki kollan ardına baglı gittiydi. - Zülfü Aganın kollannı ardına büküp baglayacak kara düş­ manı daha analar dogurrnadı. Bir söz etmeli ki, gerçegi bulun­ malı az biraz . . . - Gerçegi bulunmalı he mi? Hizmetçisine emretti: - Oglum Ibraham . . . Tut şu hayvanın başını da, çekiver bi-

20

nek taşına! . . Bu senin Zülfü Agan, binerneyecek, bana kalırsa, kıyamete kadar. . . Dilaver Paşaların ZülfükAr ata binip gemi öylesine hırsla çek­ mişti ki, fukara hayvanın agzını yırtayazmıştı. - Höööst, kötü Zülfü! . . Hayvana kızmak binicilikte yok! Agzını zorladın mı, binegin ürkek oldu bil! Ürkeldik körpe kız­ da degerlidir. Hayvanın ürkegi hayır getirmez. - Emey Hanım'a dogru elini kaldırdı -: Sana bugün Sultanpazarı'ndan ne gelsin Emey ana? Ermet! Beni her zaman bu tavda bulamazsın! - Hayvanın ayagını kırmadan ve de hamayil kesemi panka­ nın yeni müdürüne kaptırmadan yaylayı tut da getireceklerin şurda kalsın? - Vay ki yandım, biz yahu, ne zaman hayvan ayagı kırdık, Ko­ ca Tann'ya şükür... Ne demektir bu, Zülfü karda.şım, " Ölsek daha iyi" dernek degil midir? Bas gidelim bas. . . Gidelim de eşkıya pusu­ lanm nasıl dagıtıp bizi kasabaya sag-esen indirecegini görelim! Sülük Bey, bir hayvan boyu sag gerisinden gelen DilAver Pa­ şaların Zülfükar'a birkaç kez belli etmeden baktı. Zülfü, gerçekten yakışıklıydı . Ciride çıkar, az biraz güreşir, tabancayla, mavzerle attıgını vururdu. Bunaldıgı zamanlar kıyı­ cıydı kendine yeterince. . . Para canlısı degil, karı canlısıydı. Ya­ kışıklılıgının degerini biliyor, çok iyi de kullanıyordu. Otuz ye­ di yaşına geldigi halde evlenmemişti. Çok zengin yerin kızı ol­ madıkça niyeti de yoktu hiç . . . Bütün gerçek hovardalar gibi ka­ rıları kolay razı edip kolay bırakıyor, aglamaya sızlamaya hiç ku­ lak asmıyordu. "Evet, tutkunlugu yok bu rezilin ... Emey anam der ki benim . . . 'Kulak asma' der, Tutulmam diyen herif tutuldu mu, kancık itten yaman tutulur ki, kan ardında kör yılan gibi sürünmecesine tutulur!' der. Ah bir tutulmalı ki, seyrinin tadına doyulmamalı . . .

"

21

Sülük Bey, güldügünü Zülfü'nOn gönnesiyle nedense teıaşlan­ dı. Ka$lanru hemen çatıp sesini kalınlaşurmaya çalışarak sordu: - Neydi senin işin sabah sabah Çahk Kerim AAarun Narlıca Köyü'nde? - Sabah değiL. Akşamdan gittiydim. Bırakmadı Çahk Aga... - Akşamdan... Sen bu Narlıca'ya bu sıralar. akşamdan gideı oldun sıkça sıkça, Zülfükar Efendi, neyin nesidir? Hemi de Çalıl< :Kerim domuzuna konuklar oldun. Sakın aklıma gelen gibi midir? - Aklına geleni bilmeyince, Sülük Bey, ne desem boş!.. - Öyle mi? Benim aklıma gelen... Sakın Zülfü can, sen bizim Ça1ık Agayı kollayıp değinnene meğinnene gittigi sırada Pe­ tek Hanım'a konuk düşmeyesin! - Oh ne güzel! Günahımı aldın ki, Sülük Bey, bizi akladm dipten doruga... - Cennetliksin demek sen şimdi böylece... - Iyi bildin, cennetliğiz sayende... Ispatını istersen nah buyur! - Vay bunun ıspatı da mı çıktı? Demek bundan böyle, hovardalara oynak kanlann dümbük kocalan temiz kagıdı mı ver­ mekte? - Önce bakmalı da sonra zevklenmeli ... - Nedir o? - Sülük Bey kagıdı alıp baktı -: Vay başıma! Tanık listesi mi bu? Temiz kagtdının yanı sıra tanık listesi ... Ulan Narhca'run domuz Çalık'ı, çorum topragına yeni oyunlar mı çı­ kannakta? Nedir bu heriften bizim çektiğimiz... Kimdir bu te­ resier, dertleri nedir? - Bunlar Narhca'nın köylülerinden olup pankadan borç is­ temekteler ellişer pankanot... "Alıversin" dedi Çalık Kerim Aga, "Ben kefilim" dedi. - Para almışlar mı pankadan bunlar hiç? - Almamışlar.

- Şimdi ne görünmüş gözlerineL - Aslında parayı bunlar istemekte degiı... Baştaki Ömer oglu Memi Tufan borçlanacak tümünü ... Oglan everecek. .. - Kagıtlan magıtları? - Hazırımş ... - Iyi . . Dün mü haber saldı. sana "Yaylaya gelsin!" diye .

EmeyHamm? - Dün evet!.. - züırü boş bulunmuştu. Toparlanmaya çalıştı -:Haber maber saldıgı yok ... Ben sürdüm çıktım. Şart olsun yok... - Şart edince ... Inanacagız mecburiii... - Çalık Aga dedi ki... Yahu bu Çalık herifin akıllan. bakarsan adam gibi bir akınar. Sülük Bey... Benim şaşugım. herif, bu çahklıgıyla bu kadar aklı kafasına nasıl biriktirmiş? Medreseden desem . . . Biz hiç mi medreseli görmedik? - N'oldu gene? Parpar'ın kötü Çalık ne domuzluk üstünde? - Domuzlugu... Herif agzından laf dökmekte degil. bildigin, cevahir taşı dökmekte ... Bu kagıdı verdi. "Beri bak, Zülfükar og­ lum" dedi, "Senin Sülük Beyin, altun madenini bulmuştur ve de kürekle toplamaya durmuşturU dedi. - Hele kötü Çalık... Neredeymiş bu altun madeni? - "Nah işte. bu kagıt ıspau" dedi, "Ömer'in Memi Tufan, bu iki yüz kaymayı ödeyebilir mi? Hayır, kıyamet gününe kadar ödeyemez" dedi. "Çünkü işini üretmeye almakta degil bu borcu, dügün kurup havaya savurmaya almakta" dedi. "Bu senin Sülük Beyinin, benim hesapça. şu kadar yüz öküzü vardır, her biri Sü­ lük Beyin kesesine çabalamaktadır. Yarın üç yüze yakın öküzün borcunu yatıracak pankaya Sülük Beyiniz, ögleden sonra, herif­ ler yeniden borçlanmış gibi çekip alacak yatırdıgını gerisin geri . . . Adam başına beşer kayma haracı vardır Sülük Beyin bu işte... fazladan, çogu beşer kaymaların yanı sıra, tarhanadan bul21

gurdan, yagdan yogurttan, baldan pestilden, çoraptan ellikten bahşışları da vardır. -"Ya bunca külfetini n'apalım?" demedinse kötü Zülfü, tüh yüzüne... Şu kadar bin pankanotu yatırıp borçları silmelerimizi n'apalım, gerisin geri yeniden borçlandırmalarımızı?. Kim kime eder bu iyiligi böyle bir günde?Babası ogluna eder mi?Böyle de­ medinse adam degilsin! - Denmez mi? - Ne dedi buna karşı rezi! Çahk? - "Orası öyledir, Zülfü oglum" dedi, "Bu dünyada ademoglu ekmegini taştan çıkarmalıdır ve de 5ülük Bey bunun erbabı­ dır" dedi. "Erbabıdır çünkü ekmegi çabalayıp tere batıp çıkaran degildir" dedi. -Ya nasılmış? -"Şuna buna çıkarmrıp da ucundan kararınca pay alır" dedi. "Kararınca sözüne dikkat isterim Zülfü oglum" dedi, "Kararı­ nı kaçırdın mı, tadını da kaçımsın ossaat" dedi. - Vay köpoglu Çalık. .. Akıllara bak. .. - Kara şapkasının önünü çekip kasıldı - : Dogrudur Zülfü can ve de gayetle okka­ hdır. Ne denilmiştir, "Karıncaya bile binilir ama, behni incitme­ yerekten" denilmiştir. Beş avanaktan onar pankanot çarpacagı­ na, elli avanaktan birer pankanot vurmak kanundur. Tüketirsen geriye bişey kalmaz. Kaldıramayacagını yükledin mi, borcunun kölesi olan herifi bunalur, borcunun inkarcısı edersin. Bil baka­ lım, bu bizim rezil milletirniz, ille de köylü milletirniz. yol para­ sını neden çogumsar da, sızlanır, Gazi Kemal Paşamız Osmanlı tahtına kuruldu kurulalı?. Çünkü yol parası alu kaymadır ve de hükümatımız toptan istemektedir. Bunca zaman söylerim, anla­ yan mebusana rastlamadım. Güne bölersek ne düşer altı kayma bir yılda?GünlÜğüne iki kuruş-yüz para düşer Dagu bunu gaz-

yagına, tuza, tütüne, bilmem ne karın agrısına, yirmi paradan... Adam başına altı kayma degil, belki on kaymayı çek at cebine, keyfine bak! Hemi köylü yol yüzü görmeyip hemi de her yıl yol parası diyerek altı pankanot cererne versin! Nerde bulmalı bu çagda, bu kadar milyon avanagıL Koca ısmet Paşamız şuncacık şeyi bifecekti ya, bunca yıldır neden bilip uygulayamadı, anla­ mam. - Gerçekten üzülmüş gibi içini çekti. Cıgara aldı Zülfü'ye de verdi -; Evet, hükümatın işine akıl ermez. Söz gelirni, şu Zi­ raat Pankası işini alahm. Ardında hükümatımız olmayınca döner mi bu dolap?. Senin pankan olsa, çıbıl takımını ugratır mısın kapıya? Ugratmazsın! Borcunu ödemeyen rezile borç verir misin yeniden? Hayır, vermezsin. Hükümat oldun mu, vereceksin. Çünkü en büyük aga hükümattır ve de agalık vermekledir. Ken­ dini bilmezler ve de çıkarını bilmezler, eskiyi anıp ah vah edip "Zaman kötü" diyerek inilemeyi hüner sayar. Yahu desem, bu Cumhuriyet ne zamanın işi? 923 yılının işi... Ya biz şimdi hangi yıllardayız? 937 yıllarındayız. Nedir tutarı? On dört yıl... Eeee, hükümat kısmının adam kısmından ayrıntısı var mı? Hayır. Adam kısmı, bebeliginde n'olur? Avanak olur. Iyiyi kötüyü kes­ tiremez. Sonra n'o1ur? Yaşı yeter, akıllanır, kannı zarannı bilir. On dört yaşına basan Cumhuriyet hükümatLmlZ da bebeligi at­ latmıştır. Aklı başına yeniden yeniye gelmekte ve de erkekligini yeniden yeniye eline almaktadır. Ziraat Pankası aklı işte bu er­ kek çagının akhdır. Geçenlerde mebusanlanmlZ geldiydi ya, va­ liyi maHyi ardlarına alıp yaylamıza ... Narlıca'nın kötü Çalık'ı, aralıkta lara karışınm sandL Aklı sıra yeni başkanımıza yarana­ cak da, sel agzından kütük kapacak. .. "Durum-vaziyetler nasıl bakalım köylü agalarr diye sordu mebusanlanmızdan biri, "Ye­ ni hükümatımızı nasıl görmekte millet?" dedi. Narhca'nın kötü Çalık Kerim'i ne dese iyi? "Yeni hükümatırnız da çok yaşasın! 2S

Tuttugu altun olsun! Milletin baş dilegi, şu yol parası derdidir, kalkmalıdır, kalkmazsa yanya inmelidir, bu bir... Ikincisi, Zira­ at Pankasından hoşnuduz. Ne fayda ki, yeterince para dagıtama­ maktadır!" dedi. Sagolsun Cevdet Bey güldü bir zaman, "Ya n'ol­ malı, Parpar'ın Kerim Aga?" diye sordu. Kötü Çalık ossaat iki di­ zi üstüne gelip başlamaz mı hoca gibi okumaya... "Koca Tann'ya şükür, hükümatımızın panka kıtlıgı yoktur. Iş Pankası vardır, duydugumuz dogruysa, Gazi Kemal Paşamızın öz malıdır. Ayn­ ca Sümer Pankası ve de Eti Pankası, daha adı duyulmamış nice nice pankalar vardır. Çok yaşasın, ısmet Paşamızın eli az biraz sıkıcaydı ve de verimkarlıgı az biraz... " Cevdet Bey baktı ki Çalık herif çiziden çıktı çıkacak, hemen önledi. "Geç oralarını Kerim Aga, panka işine geç" dedi. Bilene bu laf ölümden beter ya, Narhca'nın kötü Çalık'ında o hamiyet n'arasın "Pankaların tümü, Ziraat Pankamız gibi, köylüye defter açmalı... 'Köylü bizim efendimiz' denilmiştir. Köylü de yeni hü­ kümatımız sayesinde efendiligini bilmeli" dedi. Cevdet Bey gül­ dü bir zaman, "Hay anan öle Parpar'ın Kerim Aga" diyerekten başını salladı, 'Köylü bizim efendimiz' lafı başka lafm ve de ver­ mek üzere degil almak üzerinedir ve de Türk dedigin salt köylü degildir. Memuru, valisi, mebusu, paşası vardır. Ayrıca esnafı, tüccarı, zanaatkarı, navluncusu, gemicisi, madencisi vardır. H�­ kümat dedigin say ki, ipe çıkmış cambazdır, terazinin dengesin­ de durur. Denge bozuldu mu tekerlenir. Bu sebepten her pan­ kanın ödevi ayndır ve de adı üstündedir. Ziraat Pankası köylü­ yü görecektir. Iş Pankası en başta aylıklıları kollar. Sümer Pan­ kasının işi esnafla, tüccarla, Deniz Pankasınınki deniz işlerini, Eti Pankası maden işlerini çevirir. Ya bunlar bir yere birikirse n'olur bakalım Kerim Aga?" dedi. Kötü Çalık'a baktım, kıvran­ makta beli kırılmış yılan gibi, dili dişi kitlenmiş hınldamakta ...

26

"N'olacak, köylünün eline bakır onluk geçebilemez..." Mebusan­ lar, vali gülüştüler. Meger domuz Çalık pes etmemiş, kadehini kavrayıp dikip bıyıklannı sıvazlayıp ne dese iyi? "Köylü çokluk­ tur. Sayısına göre bir Ziraat Pankası yetmez. Ikiye üçe çıkarmak gerekir ve de hakçası budur" demez mi! "Cevdet Bey bu kez kı­ zar, şunu eşekten düşmüşe çevirir" dedimse de hiç kızmadı. "Be­ ri bak Çalık Aga, dedi. Ziraat Pankasını hükümatırnız üçe çıkar­ dı mı, ya bu senin Yayla Padişahı Sülük Beyine güç yeter mi?" di­ yerek bizi aldı ortaya, "Ziraat Pankası üç oldu mu, benim bildi­ gim bu 5ülük Bey ip parası bırakmaz hükümatta, birkaç yıla var­ dırmadan... Hazinenin tümünü çeker alır. Güç yetesi kalmaz. Azar ki Allah beterinden saklasın kudurup çorum'a sıgmaz olur. Şişinip hoplar, para kervanını ardına alıp Ankara'ya Istanbul'a dayanır. Para gücüyle ortalıgı karıştım ki, düzelesi kalmaz. 01keyi depreme verir ki, gör neler olur!" dedi. Çalık Kerim rezili­ ni kendin bilmez degilsin ya, söz altında kalmaz alçaklardandır ve de ahbap hukuku sayanlardandır. Canavar gibi dikilip önü­ müze gerildi. "Beri bak Cevdet Bey" diyerek iki dizi üstüne gelip elini havada çevirdi fınldak gibi, "Senin Sülük oglun dag başına çekilmiştir, hergele ardında segirtmektedir ve de yabanın dil bil­ mez Kürdü, söz anlamaz densiziyle bogtışmaktadır ki, geçimini kıymık kıymık çıkarmaya çabalamaktadır. Ya, Çakır Kahyaların Hacı Kenan alçagını n'apalım? Bu sizin tüccar pankalan ve de Deniz Pankalan ve de 5ümer Pankalan daha adı bilinmez nice nice pankaları arkalamasıyla bir kötü kumarcı ve de kahpe gez­ diriciyken Ermeni kınmında Kirkor emmisinden çarptıgı şunca altınla maya tutup yedi vila.yetin birinciye degilse de ikinciye ge­ len fermanlı Hayriye tüccarı kesilmiştir. Pırtı manifaturası üze­ rinde ve de zahra ve de bakliyat ve de kuruyemiş üzerinde Ace­ mi atlayıp Hind'e Sind'e, Çin'e Maçin'e nam salmıştır. Ve de pa-

27

pUT yolu boyunun tüm degirmenlerini tutup lazistan'ın ekme� ununu diler verir, diler vermez olmuştur. Karun hazinesi bink· mişlir ki, fukara hükümanmıza bakır onluk bırakmaz kenelere ulaşmıştır. Geçende tahsildar Hasan Kafkas Efendi ne dedi baka· lım? 'Yedi köyün adamım damlara doldurup sopaya yatırdık. Al· lah seni inandırsın, yedi kagtt lira toplayamadık. Nedendir? Hey Çalık Kenm Ağa, şundandır ki, bu senin pırtıcı Hacı Kenan ola­ cak dümbük, hükümanmıZln kestigi paranın ufagım büyüğünü toplayıp bakır kazanlara doldurup yere gömmüştür de ondan­ dır' dedi. Böylesine panka açıp para vermek Osmanlı'mn zago­ nunda var mı? Hayır yok. Tersine, Osmanlı yasası, böylelerini on beş yirmi yılda bir ıhurıp silkip az biraz hafifletecek degil mi? Kalmadı mı, Allah lillah aşkına, şimdilerde bunun bir yolu yor­ damı? ısmet Paşamıza ve de yeninin başbakanı Celal Bayar Paşa­ mıza buralarım mebusanlarımız az biraz fıslamah degil mi? Tu­ za tütüne kuruş kuruş bindirmekten, köylüyü yol parasıyla bu­ naltmaktan ele bir şey geçebilemez 'Her şeyin sırası vardır ve de eşref saatı vardır. Cümbüş göreyim de yürek soğutayım dersen, dişini sık. tez ölmemeye bak' dersen orasını bilmem" demez mi, senin kötü Çalık... - Ne dedi buna karşılık Cevdet Bey? - Mebusan kısmı, her lara hırpadak evet-hayır d iyemez. Güldü bir zaman bıyıgtmn altından... - Vay vay! Bıyıgtmn alnndan güldüyse... Yandı Hacı Kenan gibiler. Demek, kıyamete kadar yaşayası hükümanmız, bunlann boynuna uygun ilmeği bükmekte ki, yaman bükmekte . . . - Tamam... Hemi de, bana sorarsan salt kuru ilmek degil­ dir, bildigin yağlı kementtir ki, kurtuluşu hi� yoktur. Benim se­ zinledigim. ısmet Paşamızın inip Celal Beyimizin binmesi gayet önemli!

- Annadım! "Bozulalım da düzelelim" dedi hükümatımız ... "Bakalım altından ne çıkar?" dedi. - Biraz duraladı -: Vali be­ yi, candarma komutanını görür müsün bugün sen? - N'olacak. - Görseydin... - Ulan bugün nasıl bir günL Biz bugün panga müdürüyle ve de köylü milletiyle boguşacak degil miyiz akşama kadar?. - Görsen iyiydi ve de Genç Osman rezilini alıp gidip el öp­ türüp suçunu bagışlatsan iyiydi. - Nedir, n'olmuş? Höst, beri bak, rezil... Sende bugün yaza çıkmaz ve de Müslümana yaramaz bir iş var. - Yok şart olsun... - Oglum, sıkça şart etmek erkek kısmının nika.hını zedeler. "Neymiş?" dedim. Kavat Mümin Pelvan'dan mı yoksa, Hacı Ke­ nan rezilinin Çerkez fedayilerinden mi yıldınız? Deli oglanı biz­ den habersiz Mümin Pelvan'a salmalı degil, Hacı Kenan domu­ zunun hamlesine dayanmalı? Sen bu çiziyi yanlış çizdin. "Hacı Kenan'la Sülük Beyimiz takıştı, herifin adamını yere baktımsak keyif olur bizim bey" dedin ama, yanıldın ki ne kadar... Mümin Pelvan işi sırasızdı, akılsız züırü ve de büsbütün gereksizdi. - Bre Sülük Bey!.. "Hayladın" derken ... Genç Osman rezili­ ni kendin bilmez gibi... - Ben Genç Osman rezilini bilirim de, Zülfü rezilini bilmem mi? Ya biz kimiz? Ya biz, bugüne bugün Yayla Padişahı Sülük Bey, degil miyiz? Padişah ne demektir? Gizlileri bilici ve de ka­ ranlık gecede kara karıncanın kara taşta gezindigini görüp işiti­ ci demek, degil mi? - Töbe olsun bey... - Höööst! Ben buncacık işi, Yediçınar'ın tepesinde otururken sezinleşemedikçe Yayla Padişahlıgını kaça alırım? Şu kadarı

29

bilinmeli ki, kendi başına bulaşık işlere girmek bey takımına ha­ yır getiremez. Delibaşı kısmı, sahibi "Tut" demeyince dişini gös­ termeyecek... Ne denilmiştir, "Anandan önce yataga girme baba­ nın eline geçersin" denilmiştir, dahası, "Aygırlar tepişirken ara­ da eşeklerin canı çıkar" denilmiştir, benim eşek oglum! - Vallah Sülük Beyim, günahımı almaktasın ki... - Ben ... Senin günahını... Almaktayım da, gözlerinin pırpırlanması neden bakalım, şu çıkası gözlerinin kahpe kan gözü gi­ bi pırpırlanması?. - Ne pırpınymış Allahıma şükür... Zaprolası kaldı mıydı, senin Genç Osman itinin bugünlerde? - Genç Osman gibi besmelesizlerin kendi başına nerde yi­ gitlenecegini ben bilmezlerden miyim, Dilaver Paşanın Zülfü? - Karı tutkunlugunu n'apalım! Karıya tutulunca kudurmaı mı bu namussuz?. Bu seferki tutkunlugu dersen, Sülük Beyim, hayır, ben böyle beıa hiç görmedim. - Evet karı işinde cıvıkur mülevves ve de duru duragı yitirir alçaklardandır. Bunalırsa, etini dograr karılı kanlı yer kannın aya­ gı dibinde... Bu Yanık'ın Cennet kahpesine de yaman tutulmuş­ tur. Gel gelelim, Mümin Pelvan gibi, vurmuş vurulmuş, bunca za­ man yedi vilayet topragında namh kahpeleri gezdirip yan baktır­ mamış zibidiye, kan tutkurılugu kudurganlıgıyla bulaşmak benim bildigim Genç Osman kopugunun haddine düşmemiştir. - Muhabbet yerini basıp tabanca gücüyle kahpeyi alıp çı­ kan, arada Mümin Pelvan'ı da yaralayan ben miyim? - Sen kurnaz oldugundan ayrıca kan tutkunlugu nedir bil­ mediginden böyle işe girmezsin. Genç Osman itine geldi mi, fu­ kara Mümin Pelvan, oglanı adam hesabına almadıgı için yedi kurşunlan... tık ateşte, sag pazısı paralanmasaydı gör neler olur­ du. "Sülük Bey ardırnızdadır korkma, dedin, �seni ipten alır, de-

din. Hacı Kenan'a kızgındır bu sıra, keyif olur ki beyimiz, ne ka­ dar" dedin. - Demedim ya... Keşke yara deyeydim. Kötü mü oldu şimdi­ cik, Hacı Kenan takımının gök kurdunu kırdıgtmız ye de dünya güzeli körpe kahpesini alıp yürüyüp yedi vilayete rezil ettigimiz? - Anladım, sen bunu, uOlmuş işin kötüsü olmaz" demeye getirrnektesin ama, sırasına denk düşmeyeydi de, gör başınıza kı­ yamet nasıl kopardı. uHacı Kenan'la hesabımız açıga vurulsun, nerden incelirse ardan kınlsın" dedigime rastladı. KaraAbuzer'in Sülük Bey ölmüş mü ki siz kendi başınıza oyun kurup iş çevir­ meye kalkmaktasınız. Bırak! Kes, dedim. Bi dahaki sefere benden habersiz rezillik istemem. Nerde şimdi, itoglu it, hangi delikte? - Günah Bibi kahpesinin evindeymiş Yanık'ın Cennet kah­ pesiyIe... Pomak polis Cihangir Efendinin yalancısıyım. Yirrni beş kayma istetmiş önceki akşam... - Saldın mı? - Saldım kötü eYler bekçisi Bekir'le... -Aldın mı Emey ablandan? -Aldım. - Yarası nasılmış Mümin Pelyan'ın? - Pazıdan değil... Bilegi paralanmış. "Sol elden hayır yok" diyesiymiş hastane doktoru ... "Kötüsü gelirse dirsekten kesip almak bile yazılı" diyesiymiş .. . - Çok körpe gelinin, ergen kızın günahını almıştır teres... Evinden ocagından edip kötüye düşürdüğü karının sayısı behr­ sizdir. Allah bilmez mi işini... Demek, bunca yılın kavat hınzın­ na bizim ili bulaştırdı. Ne demekteymiş bu işe başkomser? Sor­ madın mı Pomak Polis'e? - Sordum. "Birkaç gün sonra, oglanı alıp gelsin Sülük Bey sorgu yargıçlıgına" demiş...

- Mahpus damına tıksınlar diye mi? - Başkomsere bakarsan tutuklamazmış sorgu yargıcı... - Adam vurup ve de sakat bırakıp fazladan kan sürüyeni nasıl bırakacak?. Üste aferin diyerekten mi? - Pomak Polis'in dedigi dogruysa, davacı degilmiş Mümin Pelvan

___

Dahası, "kanşıkhkta beni vuranı seçemedim" diyesiy-

miş . . . - Yok canım! N e demektir bu, senin akhnca Zülfü Aga? - Benim aklımca Hacı Kenan yüreksizi yılmışur. Pes et.. _

miştir düpedüz... -Hacı Kenan

.. _

Şu bUdigimiz Çakır KahyalannHacı Kenan.

he mi? - Yaşlandı Süıük Bey. .. Kocalık gibi beıa olmaz. Ayranı du· rulur kocamış herifin.. . Yüregi söylese de, körpelikte hırpadak atlayıp geçtigi yerleri gözü yemez. - Yanılmaktasın kötü Zülfükar.. . Hacı Kenan inattır ve de kıyıcı inattır. Böylesi yüz yaşını tutsa gölgesini çiğnetmez. Bele­ diye gazinosu attııınasında yazıcısını kırbaçladım, "Eli yeşil ol­ sun! Edebini belletmiş itin" dedi geçti. Oysa ne denilmiştir? "lti dövmek kolay. . . Sahibinin hatırı var" denilmiştir. Hayır benim bildigim Çakır Kahyaların Kenan böyle yumuşamaz domuzuna kinlenmese ve de öcünü alacagtnı bilmese . .. - Bre Sülük Bey, gümüş saplı bastonla mı arayacak öcünü, gövdes! kemige kesmiş öksürüklü buruşuk? Dün haber saldı Emey Hanım, sürdüm gittim, "ErneyHanım'ın selamı var, dört bin lira lazımmış" dememle hoplamasını görmeh , it gibi hırlaya­ raktan "Hay hay... Şimdi... Salt dört bin mil" diyerek dolanma­ sını . .. "Şimdi degil yarın" dedim. "Şimdi al git! N'olmak ihtima­ li var" demesini görmeyince ne desem boş . . . - Vay ki akılsız Zülfü, Hacı Kenan'la kapıştın mı, yumuşak__

12

lıgından pireleneceksin ve ele fikrin varsa gayet ürkeceksin. Emey ablan, aklı sıra, borç isteyip sınayacak herifi . . . Vennezle­ nirse kinlendigini bilecek de verirse UBişey yok" diyecek. . . Çakır Kahyaların Kenan domuzu kinlenmeseydi, beni çarşıda çevirir, demedigini bırakmazdı. Yokuşun dikine geldiklerinden dizginleri taparlayıp tetikleş­ tiler. Yayla Padişahı Sülük Bey kaşlarını çatıp daldı. Kendisinin Yay­ la Padişahı olmasıyla dede mirasını kumara basıp hasır üstünde kalan Hacı Kenan Efendinin Karun peygamber hazinesi toplama­ sı, bunca yıldır sırt sırta vermeleri, her korkulu geçitte birbirlerini arkalamalanyla başanlmıştı. Gerçekten emmi-yegen olsalar, bu kadar iyi geçinemezlerdi. Yoldaşlıkları bunca yıl, nice nice varta­ lar atlatmış, nice yaman dedikodulan, kışkırtmalan hiç zedelen­ meden, tersine güçlenerek aşmıştı. Son birkaç yıldır başlayan sür­ tüşmenin sebebi birinden birin�n avanaklıgı yüzünden degildi. Anan varlıklan kasabaya sıgmaz olmuş, yerli yersiz toslaşmaya başlamıştı. tkisi de bunu önlemeye çok çalıştılar ama başaramadı­ lar. Aşın zenginlik söz anlamıyor, zaptolmak bilmiyordu. Eskiden istemezlerin götürüp getirdigi lanara kulak asma­ yanlar, UAnamıza mı sövmüş, beline kuvvet" diye gülüp geçen­ ler, merhabaların sesinden, ellerin sallanışından ters anlamlar çı­ kanr olmuşlardı. Ilk kez açıktan açıga dikleşİp yaka yakaya gel­ meleri, yıllardır Kenan Efendinin kiraladıgı parktaki Belediye Gazinosu artırmasına, Sülük Beyin apansız girip kudurmuş gibi pey sünnesi, üstelik Kenan Efendinin terbiyesizlik eden yazıcı­ sını kırbaçlaması yüzündendi. Emey Hanım bu dalaşmayı hiç istememişti. Önlemek için var gücüyle çabaladıysa da güç yetiremedi. Ok yaydan çıkmıştı bikez . . . Kenan Efendi, epeydir dükkanda, ardiyede Çerkez fedailer :n

besliyordu ama, Sülük Bey öcünü silaha sarılarak alacagını hiç ummuyordu. Olsa olsa, kanna kesat getirecekti. Bunu çoktan göze almış, Kenan'ın bildigi kanunsuz işlerinin düzenini degiş­ tirip hazırlamıştı. Kendisinin bir zarar gördügü yerde düşmanı­ na iki kat zarar verecegine emindi. Bunlan aklından her geçiriş­ te oldugu gibi, yüregi ürperdi, biraz pişmanlık duydu ama, eli­ ni bıyıgına atıp kasılarak "Doguran kısrak utansın" diye hışıladı. - De bakalım, arslan Zülfü ... Gerçekten ilintisi var mıymış, Yanık'ın Cennet kahpesiyle Hacı Kenan rezilinin? - Yalla beyim, ben de Pırava'nın Mıstık alçagının yalancısı­ yım. Oglan yemin içmekte ki, şuncacık yalanı olsa, karnı çoktan yarıldıydı. Kaç yaşındadır bu Çakır Kahyalann Kenan? - Altmışa yanaştı ya, fazlasını bilmem. - Yahu altmışa dayanmış herir, on dön yaşındaki cehennem ateşinden neyi alıp verebilir? Pırava'nın Mıstık'a bakarsan, bir yıldır, Mümin Pelvan'ın geçimi Kenan Efendinin üstündeymiş. - Üstündeymiş de, dümbük Mümin, nasıl götürmekte mu­ habbetlere kahpeyi? - "Götürmesi" dedi Mıstık oglan, "Iz yitirmek içindir. Gö­ türmekte ya, hovardaya bırakmakta mı? Hayır, götürdügü gibi hiç el sürdürmeden alıp geri getirmekte..." - Nerde görmekteymiş, peki, Hacı Kenan kudurmuşu, kah­ pesini? - Pırava'nın Mıstık'a bakarsan, haftada bir iki... Bag evin­ de... Benli Nazmiye cadısı alıp gitmekteymiş Cennet'i baglara koca karı kılıgına sokup... - Yay ki ne işler! Yahu nedir? Bu herif nasıl kudurgan bir he­ rin Kahpe sevmeye on beşinde girişti. Bunca kahpenin. bu kavatı tüketemernesi nasıl bir bela! Gördün mü, Yanık'ın Cennet dedik­ leri pisi hiç sen? Altmışlık buruşugu kuduz ite çeverecek kadar mı?

14

- Bizim gördügümüze kulak asma Sülük Beyim. Bir iki gör­ rneyle akıl erdirilir kahpt degiimiş . . . Pırava'nın Mıstık dedi ki, "Bu Çorum topragı çok namh kahpe görmüştür ya, böylesini hiç görmemiştir ve de görecegi de hiç yoktur" dedi. - Hele kötü Mıstık . . . Güzeise güzel, oynaksa oynak ... Gü­ zelle oynagın öteki güzel-oynaklardan aynntısı nedir kiL Pert padişahının kızı mı bu kahpe? - Oglanın demesi... Ilk görüşte, "Bu marazlı pis mi, Yanık'ın Cennet... Hadi işine oglum. hiç mi kahpe görmedik biz?" diye­ rek suratını yıkarmışsın. - EeeL - E'si... Fazla degil. beş dakka baktın mı, tamam... Pırava'nın Mıstlk yemin içti. "Beş dakikanın sonunda ara ki bulasın sen se­ ni" diyerek. .. Kıpraşması bir beliymış bunun, taş bebek gibi katı­ lıp durması bir başka belıiymış... Bizim Genç Osman reziline gel­ di mi, serhoşlatıp söyletmeli de dinlemeli ... "Ulan bu nasıl kahpe dedik, görmemizle Zülfü Aga? Eti yok. yiyesin, gözü yok giyesin, dedik" dedi. "Bakıp dururken Zülfü Aga, ben beni yitirmişim ki aklımı başıma biriktiresim kalmamış" dedi, "Yahu nedir, diyerek­ ten toparlanmaya çabalamaktayım. 'Yahu biz nerdeyiz şimdicik, burası nere? Bu karı kim?' diyerekten debelenmekıeyiz mi, olur­ o kadar olsun" dedi. "Bir ataş düştü yüregimin başına" dedi. "Kitabın yazdıgı cehennem ataşı kaç para" diye iniledi. - Sen sana gel alçak Zülfü, agzına sahip ol ki, imrenme dep­ sa

reminden dişlerin dökülmeye ... Ulan ben sizi kahpe etine doyu­ ramadım gitti teresler, Allah belanızı vere! - Sülük Bey, sende evvel-eski avrat açhgı olmadıgmdan ne desem bllŞ! " Bu kahpe Cennet'i on ikisinde evermiş köylüleri... Pek körpeye vermemişler ki. yangınma düşüp aklını yitirmeye ... Biraz yaşlıya vermemişler ki, tezeiden tükenip komşuların başı15

nı kahpesiyle derde salmaya... Çünko bu kancıgın, yılz elli evlik köyü birbirine katacagını, beııısını öteki köylere de salacagını bitmişler. Verdikleri herif otuz yaşlarında pelvan kesimli, yakı­ şıkh delikanhymış... Bilegi tutar, yüregi söyler. aklı kendisine el­ verir. Bir yıl geçmiş geçmemiş, gecelerden birinde fukaranın ölosü bulunmuş degirmen yolunda. gögso karnı mavzer kur­ şunlarıyla dolu ki. silme dolu . . . Sorgudan neler çıksa iyi! Şunca­ cık kahpenin, şuncacık köy yerinde on yedi kıngı çıkmamış mı? - Attın ki teres. . . Dagları inletmecesine... - Evet. resmen hokomaun kagıtlarına yazılan bu on yedi.. . Köylüye sorarsan, "Bizde sınamadıgı erkek kalmamıştır" diye ye­ min içmektedirler. Yediden yetmişe sıradan geçirmiş bu nasıl bir kahpeyse, köyün erlerini, hemi de birbirinden habersiz... Mey­ dana çıkan on yedi kıngı sopaya yatırmış candarma, 01 görüp bi­ rine "Ben vurdum" dedirememiş. Çünkü dügıın ayına rastlamış mesele.. . Hepsinin yer tamgı var ki, o gece filan şu dogonde ha­ lay çekmekte. ötekisi bu dügünde kadeh döndürop kaşık vur­ makta . . . Herif geçmiş gitmiş it ölümüyle... Ulan kavat desem, sa­ na mı kaldıydı. köyü kurtarmak için Yamk'ın Cennet gibi bela­ yı sırtına sarmak? Köylü, "Ya şimdi n'olacak hey Koca Tanrıı" derken Mümin Pelvan yetişmiş, Hızır peygamber gibi. .. Karıyı atının terkisine atmasıyla sürüp savuşmuş . . . Mümin Pelvan'ın pezevenklikteki namım kendin bilmez degilsin. Dagdan ayı di­ şisi tutsa, meydana sürer. Ne fayda ki, bu kahpeye kol kaldırma­ sını üç ayda belletememiş... Çünkü bunun hüneri oynamakta degiı, yatmakta... Şaşılacak yönü, parada altunda hiç gözü yok bu kahpenin... Köydeki kırıklarının dedigine bakılırsa, para al­ mak şurda kalsın. incik boncuk da istemezmiş. - Deli desene şuna . .. Bndigimiz deli kahpe. . . - Evet deli v e d e bunun deliligi tadımhk. . Çeşit meraklısı...

"Ulan neyi aramaktasın kahpe, belanı mı?" desem... - Ya şimdi, bizim Genç Osman zibidisinin pençesinde neyi çeşitleyecek bakalım? Benim bildigim Osman yatırır keser ki, hiç bakmaz. - Osman'ı bilmem. Günah Bibi, hiç göz açtırmaz. - Genç Osman'ı Mümin Pelvan'a saldıgın zaman karının Kenan reziliyle ilişkisini bilmekte miydin Dilaver Paşanın Zülfü, bilmekte miydin ha? - Bilmesi... Mümin Pelvan'ın yeni kahpeleri Hacı Kenan Efen­ diye baktınnadan muhabbete çıkannadıgını bilmeyen mi var? - Hele domuuuz! Kaçaymış ilk tadımlıgı Mümin Pelvan kahpelerinin? Valı ki haberimiz olaydı, iki katını verir amgımızı yedirirdik şu pise. - Hiç olmaz. Çünkü parasında degil, Mümin Pelvan bu işin... - Ya nesinde? - Yılmış bi kez gözü, Çakır Kahyaların Kenan'dan... - Nesinden yılarmış marazIının, hele yüreksiz? - Bu Mümin Helvan, Hacı Kenan Efendiyi seferberligin Ermeni kırımında görmüş... Yılgınlıgı o yılgınlık. .. - Yok canım!.. - Evet, herifi gayet kıyıcı görmüş... "Yüreğim yarılayazdıydı Zülfü Aga" dediydi ağır serhoşlugu sırasında bi gün... "Kuduz canavar da öyle degil!" diyerek pepelediydi. - Nasıl kıyıcıymış açıkladı mı? Sülük Bey bunu belli belirsiz çekinerek sormuştu. Dilaver Paşaların Zülfü, yokuşun çetinliğine dalmış gibi, hay­ vanla uğraşarak bir zaman karşılık vermedi. Kavat Abuzer'in bu Sülük, evet, kalıphydı, etine dolgundu, mavzerle iyi atar, attıgı­ nı da vururdu ama, kanlı işlerde tabansızdı. Mümin Pelvan'a ba-

kılırsa, Ermeni kırımında, Ermeni gaziligine, bunu, Çakır Kah­ yaların Kenan, zorlamıştı, pala bıçagımn tersiyle bögürlerine vu­ raraktan... Kam görmesiyle ve de karıların bebelerin çıgırışması­ m duyrnasıyla dizleri kesileyazmış bu yüreksizin... - Nasıl kıyıcı dedim? - Bildigin. .. Şuncacık bebeleri bogazlamış ki, kurdun kuzuyu paralaması da öyle degilmiş. Pala bıçagım çalarken, "Oh oh...

Nasılmış? Nasılmış demekteyim, gavur dölleri! diye hınldaması­ m görsen aklın sıçrardı, Zülfü Aga" dedi Mümin Pelvan... Sülük Bey, öksürüp bogazını temizlerneye çalışırken, bir yan­ dan da elini yüzünden geçirdi ürkümüyle... Ermeni kınmında, doyasıya nasıl gavur kestigini kendisi ballandınrdl ama, çok agır serhoşlugunda açardı bu işi ... Başkasından dinlemeyi de hiç iste­ mezdi. Evet, Çakır Kahyalann Kenan namussuzu gerçekten kıyı­ cıydl. Derisi kemigine yapışmış, solugan, marazlı herifin, karpuz keser gibi keyifle adam kesmesi, daha beteri el kadar bebeleri, buncacık kız çocuklanm bogazlaması görülmeyince bilinmez. Ca­ nının yarısını kumar minderlerinde bırakmış zebun herif, adam kesmekte ve de körpe kız bozmakta Çorumluya paımak ısırtmak­ ta. Aslına bakıhrsa, salt Mümin Pelvan gibi reziller degil, bir vila­ yet adamının Hacı Kenan'dan çekinmesi

o

zamandan kalmaydı.

Bineginin art ayaklan kayınca toparlandı: - Höst reziı! Az. kaldı ki bizi yere çala! - Gerçekten, Mümin Pelvan'ın anlattıgı kadar kıyıcı mıydı, gençliginde, Kenan Efendi? - Boşver! Senin Göçmen mahallesi nasıl bakalım? Dmltı mı­ rıltı yok ya?. Şunun bunun karısını, kızını sürüyen?. - Yoktur sayende Sülük Bey... Iyidir durum vaziyetimiz. Dün gece sürekçiler geldi. Yarın gece yayladaki hayvanlan ahp gidecekler.

- Ne kadar iyi .. . Yayla dedin de aklıma geldi. Cumartesiye agır konuklanmız vardır, Yediçınar'da... Vali beyimiz, candarma komutanımız, ceza reisimiz, toplanıp gelse gerek... Rakı şarap gönderelim, yeterince, bugün, unutmayalım! Kızılkaya'yı bükülünce epey aşagıda çorum ovasını gördüler. Ekinler yeşerip kalkmış, esintiyle deniz gibi dalgalanmaya başlamıştı. Beride çorum suyu ışıldayarak akıyor, inatçı Mada­ nOğlu'nun bostanına şu kadar liraya doldurdugu havuz, yüzük taşı gibi parlıyordu. Çorum baglannın top agaçlanyla Millet Par­ kı korusunun arasından geçen Merzifon-Samsun susası Hatap Bogazı'na girip gözden kaybolmaktaydı. "Ulan iyi! Ulan aferin! Bu yılın ekini yaman ki, yamandan bi­ le yaman! Ekin yaman oldu mu bizim rezil köylümüze güç yet­ mez. Çifte davuııu dügünler kurulur bu yıl... Davulcu zumacı, zülüflü Çingen köçegi, oynak orospu kıtlıgı düşer bu yıl Çorum toprağına... Evet, şimdi inandım, on birinden yukarı ergen kız bırakmaz bu yıl Çorum'un rezil köylüsü . . . Başlıgı sayar alır, kullanır Allah yarattı demeden... Vay ki vay...

"

- Bişey mi dedin Sülük Bey? . - Dediğim, Zülfü Ağa... Senin bi uzun hava vardı hani. . . - Hangi hava? - Bilemedin mi? Pelvaneı kahpeden armağan... - Bırak Sülük Bey... Pelvancı kahpe ne zamanın işi? - Neden Oğlum! Pelvaneı kahpenin seni tüketeyazdığını ne çabuk unuttun. - Bizi tüketecek kahpe ... Koea Tanrı'ya şükür... - Anasından daha dogmadı demeye getireceksin ya hiç yağma yok! Tüketemediyse de, tüketmesine çok bişey kalmadıydı. Etini sıyırıp aldıydı güzelce, derinin altında kemiğini çıplak bı­ raktıydı. "Senin Zülfü'yü bu kez Pelvaneı adamlıktan çıkardı.

19

BHmiş ol" denildiydİ, "Tanıyaeagın şüpheli" denildiydi. Bereket kahpeyi hükümatımıza sürdürdüktü de, Ezrail peygamberin pençesinden tath eanı kurtardıydın köpek, ne çabuk unuttun! Bir de güler, hiç utanır mı? I şte o pelvaneı kahpesinin çorum topragma saldığı uzun havayı demekteyim. - Uzun hava . . . Şart olsun, çıkmış gitmiş aklımızdan . . . - Çıkmış he mi, kan sürülünce odalara sıgamayıp geee gündüz bögürerekten çagırdıgın hava ... Bagırmaktan karnm yırtıla­ yazmadı mıydı? Sal şunu.. . Sal da bakalım Çorum'un papur yo­ lundaki şu köylü kalabalıgına ulaştırabilir misin? Ovanın kıyısından gelip baglann ilerisinde susaya kavuşan toprak yol gerçekten kalabalıktı. OHaver Paşaların Zülfükar önce yavaştan sesini düzenleyip pelvaneı kahpenin uzun havasını yavaş yavaş yükseltti. Çorum ovasına dogru gümbür gümbür salıverdi:

Seçin agalar da seçin, yigtdi seçin... - Haşşöyle köpoglusul.. Al baştan ... Al baştan ki, bakalım neler olur!

Seçin agalar da seçin, yigidi seçin vay vay... Koç yigidi olana da. bre, keJenler biçin...

Hey hefenler... - Höst! Höst dedim rezil . . . Kes ulan Allah beliinı vere... Bu muydu bu rezil türkü? Kes istemem! Yahu nedir? Kefem mefeni türküye bulaştırmak nasıl bir rezillik? Tamam! Bu türkü, rah­ metli Musa Çavuş'un asıhrken zeybegine çağırttlgı hava degil mi! Tüh yüzüne! Ölümü sevmiyordu Kara Abuzer'in Sülük Bey, lafmı bile sev­ miyordu. Ermeni kırımında, seferberlige. Kuvayi Milliye kanşık­ lığında çok ölüm görmüştü, çeşitli elvanlı ölümler ki, tath uyku­ lardan adam hoplatır bir ölümler... Asılan mı istersin, direge te-

40

lefon teliyle sanlıp diri diri yakılan mı? Açlıktan pıt diye düşüp ölen babayigit hangisi, kendini kendi bitine yedirerekten tüke­ nen derbeder hangisi... Osmanlı kudurup azıp yedi düvele zor­ lu savaşlar açıp milleti bir yandan ateş boylanna sürüp kıradur­ sun, bizim avanak milletirniz de, fırsatı ele geçti sanıp birbirine koyulmadı mı? Hürriyet belasından bu yana nice nice kargaşa­ lıklarda adam ölmüştür ki, yediden yetmişe, Osmanlı ülkesinin adam ıssızhgına ugramasına çok bişey kalmamıştır. Pusuya dü­ şen öldü ya, pusuyu kuranın ölmesine ne demeli? Avanaklar öl­ dü böcek gibi ezilerekten diyelim, akıllının gözü görürken tatlı canı kurtaramaması nasıl iş? Bunca tanışın, bunca yabanın ölü­ mü şurda kalsın, soydan soptan ölümler görmüştü. Fukara ni­ nesi uykuda gittiydi hık diyerneden ... Hırıltısız mırılusız göçtüy­ dü de sabah su dökmesine kalkmadıgından bilindiydi öte dün­ yayı boyladıgı ... Babasına geldi mi, kolayına teslim etmedi tatlı canı Ezrail peygambere Kara Abuzer! Boguştu ki, olursa o kadar olsun. Narlıca'nın Uzun Imamı Nurettin Hoca, Kur'an bırakma­ dı okudu, tütsü bırakmadı yaktıydı başı ucunda... Amanı kesil­ diydi de, "Nedir hey Allah, bu yaşıma geldim böyle bela görme­ dim" diyerekten dizlerini dövdüydü. Daha söyler Narlıca'nın re­ zil Çalık Kerim Agası yeri geldikçe. "Baban olacak dümbük çok yorgan paraladıydı, aklında mı Sülük oglum, az kaldı ki, yayla­ da konuk yorganı bırakmaya" diyerekten güler keyif ile... "Fati anamıza geldi mi, adam gibi geçti gitti, sessiz soluksuz!" I steyerek istemeyerek çok bulaşık işlere girmişti, Yayla Padi­ şahı Sülük Bey... Ezrail peygamberin solugu, kızdınlmış demir gibi, bi kaç kez ensesini dagladı geçti. "Ürküntüsünün yüregimi­ ze çökmesi boşuna mı? Degil! Arada bir tatlı uykularımızdan hı­ nidayarak uyanmamız... Kapımız kurcalanınca, Hıhhh, diyerek­ ten hoplamamız...

Böyle sıralarda sila.ha davranamadıgı için

41

kendisine sövüp sayması bundandI. "Uyku yanm ölüm, demiş­ lerdir atalanmız. Peki, yansı bu kadar tatlı olan cenabetin öbür yansı neden acı, bakalım! Tatlısını tadan ademoglu korkmalı mı bundan bu kadar? Bi hesapça, hayır, korkmamalı! \Iedir peki? Şudur ki, gidip de gerisin geri gelen yok. .. Dönüp geleni bulun­ sa... O te dünyanın girdisi çıktısı, zagonu yasası bilinse ... Burala­ n okşamakta mı az biraz, hatır matır, rüşvet müşvet işlernekte

mi? . Para Allah'ın perde çavuşudur; lafı vardır, bu lafta az biraz umut vardır! n Sülük Bey gözlerini kısarak avaya baku. Köylü, kasaba yolu­ nu ele almış ki, Ankara'nın Hergele meydanı kaç para ve de hü­ kümatın altın dagımgı duyulsa kaç para... Omuz omuza sök­ mekte değil ve de toprak atsan yere düşmekte değil... At izinin it izine karışması işte budur. Hey babam! Ekin oldUğU yıl köy­ lünün yüzü gülmez, aslında kasaba esnafının yüzü güler. Çün­ kü çarşıya pazara, kantara teraziye bildigin Hızır ugrar. Bu sırada bir atlı , yolu bırakıp yayladan yana saptı. Biliş Çıkarmak için durup ellerini gözlerine siperlediler. - Kimdir? - Bilernedim. Herif kalabalıktan sıynlınca binegini tepiklemiş dörtnala kalkmıştı. - Hele avanak! Aklı sıra hayvanı Yediçınar'a kadar böyle sü­ recekse Kanlıbogaz'ı zor tutar ve de yaylaya egerini sırtlayarak çıkarsa çıkar. - Bizim Civanşah desem... - N 'arasın Civarışah sabahın köründe at sırtında? Bir lar etmeli ki... Az biraz üstüne vurdurmalı... Senin gibi avanak mı be­ nim Civanşah'ım. Okul mektebinin derslerine yumulmuştur ki, anasıru tanıyacagı kalmamıştır. Dur yahu ... Dur hele Zülfü can!

42

Evet, dogrusun! Bu bizim Civanşah zibidisi. . . Allah Allah . . . Ha­ yır mı, şer mi? Civanşah, binegini dörtnaldan eşkine geçirdi. I rgalanaraktan gelmekte ki , işini bilir binici gibi güvenerekten gelmekte . .. Da­ hası, yayla yokuşunu inenleri seçmiş gibi, telaşsız gelmekte .. . - Sür oglum ... 5ür ki görelim neyin nesi. . . Sülük Bey, delibaşısı Zülfükar'a daha açmamıştı ama, seferber­ likte, rahmetli babası Kara Abuzer'in Ermeni mahallesine kon­ durdugtı Üçüncü Ordu göçmenlerinin Çorumlularla sopalı silah­ lı çatışmaya gireceklerinden son günlerde korkmaya başlamıştı. Çorumlular gibi göçmenler de sert başlıydılar. Genellikle es­ naOıkta göründükleri halde, kaçakçılık, hayvan hırsızlanna ya­ taklık yapıyorlar, on yaşından sonra silah taşıyorIardı. Çalınmış hayvanlar, pazardan alınmışlara katılarak komşu viıayetıere aşı­ nlmakta, esrar, afyon, kaçak tütün, cıgara kagıdı, mermi, silah bunlara yükletilerek alınıp götürülmekteydi. Çakır Kahyaların Hacı Kenan'la açıktan çatışma başlayalı beri yüregi kuşkuluydu. Son zamanlarda hiç beklenmez işler olmuş, aklı temelden kanş­ mıştı. Bunca yılm başbakanı. nice nice ınönü savaşlarının ve de Lozan banşIarının kahramanı ve de tarihlere geçmiş nice nice başka yaman işlerin hünerlisi, milletin ve de ordunun ve de Halk Partisi'nin, dahası, dünya durdukça durası Gazi Mustafa Kemal Atatürk babamızm gözbebegi, ısmet ınönü'nün apansız Usürmanac" hastalıgına ugrayıp önce izinli çıkması, sonradan da başbakanlıgı büsbütün boşlayıp yerini Celal Bayar Beyimize bı­ rakması neyin nesi? Aklı ermezler, "Yok canım! Gazi Paşamız tahtında otururken n'olmak ihtimali var?" deyip aldırmazlıga vurmaktalarsa da, durum-vaziyet az biraz bulaşık. . . Bulaşıklıgı şundan ki, Ismet Paşa gibi ordular bozmuş, yedi düvelle anlaş­ malar baglamış, Ingilize Fransıza pes ettirip bunca yılın hayın

4j

düşmanı Moskorun, burnuna halka vurup sarı san altunlannı çekmeyi becermiş paşalar paşası, Hatay işi sürüncemedeyken başbakanlıgı bir başıbozuga neden bıraksın? Evet, Celal Bayar'ın da, kötü Yunanın ızmir'e çıkmasında, askeriye elini kaldırma­ mışken, filintayı omzuna atıp zeybek efelerini çevresine toplaya­ rak arslan gibi ortaya hopladıgı, şu kadar bin kişilik Yunan or­ dusundan Aydın'ımızı çekip geri aldıgı bilinmekte... Ve de bir adam başıbozuk olmakla adamlıktan çıkmaz ve de ayrıca Gazi Atatürk baba, baştadır, baştadır ya... Sülük Bey, telaşla doktoru bulmuş, "sürmanac" denilen adı duyulmamış namussuz marazın ne çeşit bir bela oldugunu anla­ mak istemişti. "Bildigin yorgunluk... Say ki yol yorgunlugu" kar­ şılıgını alınca yüregi büsbütün bozuldu. Ne demektir bu? Koca ısmet Paşamız, sürekçi deli Tamzara gibi, at kuyrugunu tutarak­ tan yayan yapıldak dag tepe, aşmakta mı ki, yol yorgunluguna düşsün de, başbakanlıgı başıbozuklara bıraksın? Sülük Bey, hele bunu duyduktan sonra, durma sırasının geç­ tigini anladı. Hemen atlı çıkarıp Kargı'dan Kargı peynirleri, Bar­ ra'dan kömüş inegi kaymakları getirtti, bunları kutulara koyup sandıklayıp yanlarına da her işe cin gibi aklı eren lstidacı Pıra­ va'nın Mıstık oglaı}l katarak Ankara'ya saldı. Kaymagı peyniri alan çorum mebuslan sevindiler, "Aferin! Agalık olursa bu ka­ dar olur. çorum'un yüzünü ak etti bu bizim Sülük Beyimiz" de­ diler. Pırava'nın Mıstık'ın tenhada sorduklarına da "Yüregi rerah olsun! Evet, bildigi sürmanac hastalıgıdır, yol yorgunlugunu evet, okşar az biraz.. . Önemi yoktur. Saysın ki, bayraktan yorul­ du, şanlı bayragı bir başka yol arkadaşına verdi. Yenisi de yaban­ cımız degildir, partimizin gözbebeklerindendir. Hele de Gazi Atatürk Efendimiz arslan gibi, Çankaya'da oturdukça, yı:ıregi vesveseye salmayı Sülük Beye hiç yaraşnramadık" dediler. Bu 44

haberi alınca, o zamana kadar uykuyu yitiren Sülük Beyin keyfi yerine geldi gerisin geri . . . Of ofu kesti . Derken Ankara'dan kötü haberler ardı ardına sökün etmez mi? Megerse bu sürmanac il­ leti aslında, Allah vergisi bir illet degilmiş de, arada bir siyasile­ rin yakalandıgt marazIardanmış .: . Bunun asıl anlamı. . . Düpedüz partiyi kaybedip tekerlenmek, belki de, Allah göstermesin. tepe­ lenmek . . . "Bre olur mu? .", "Olur ki, V1zlr vızır!". "Neden olur yahu, durdugu yerde?". "Durdugu yerde mi olmakta derbeder, gizlinin meselelerini bilmeyince . . . Bunlar çoktandır. çekişme­ deymişler alttan alta. 'Aman bizim avanak millete duyurmaya­ lım' diyerekten ek yerlerini meydana vurmamakta imişler" "Kimler bunlar, aman arkadaş . . . ısmet Paşamızla başıbozuk pa­ şamız Celal Bayar Beyimiz mi?". "Vay akılsız Sülükl Gazi Paşa­ mız arada olmayın�a Celal Bayar'ın, ısmet Paşamıza bulaşmak n'agzına . . . ... "Aman! " , "Aman ya. Meger çoktandır, Gazi Paşa­ mızla ısmet Paşamız çekişmekteymişler gizliden gizliye. . . Gün­ lerden bir gün, rakı sofrasında, yaka yakaya gelmişler. Ben de­ dimdi ama. 'bu rakı sofrası başımıza bir bokluk getirir ya, baka­ lım ne zaman getirir?' dedirndi. Aklında öyle ya!", "Bırak adam, yere batsın, neyi alıp veremezlermiş bunlar, rahat mı batmış? Bunca varlık. . . Avurt zavurt . . . Astıgt astıklık. . .

"Ya aradaki iste­

mezleri n'apalım, müzevirleri? . Laf1an getirip götürenleri? . Bi­ rine demekteler ki . deniyesiymiş de yerine başkasını bindiresiy­ miş . . . Fazladan, 'Odunu diksem çeViririm' diyesiymiş . . . Ötekine demekteler ki, 'Usandım serhoş dırdınndan . . . Devlet dolabı ra­ kı sofrasından döndürülmez ve de rakı serhoşluguyla işler yürü­ ıülmez' diyesİ . . . " "Oldu mu ya şimdicik bu böylece kardaş! . . Heyvahtır bize . . . Çünkü , 'katırlar tepişti mi arada fı kara eşekle­ re olan olur' denilmiştir. Yazıktır bu memlekete ve de bu mille­ te . . . Bak, nah şuraya yazdım, dediydi dersin. yakında gör neler

4S

olur..." Ankara'dan böyle yaraşıksız laflar yagarken, Çorum'da da kımıltı başlamıştı. Sülük Bey bir gün apansız kimi geceler, ki­ mi evlerde birtakım toplantılar yapıldıgını duydu. Toplananlar partililerdi ya, kendini neden istememişlerdi? Çünkü o güne ka­ dar bir parti dalaveresi olsun da, yakasından rutup sürümesin­ Ier, istemezken havadan uçurup gôtürmesinler, görülmüş de­ gil ... Ö nce biraz küstü, ahbaplanna bilmezden duymazdan gel­ mek istedi, birkaç zaman inmedi yayladan... Günlerden bir gün, Zülfü'yü saldı Narhca'nın rezil Çahk Agası Kerim, hemi de at çadatmacasına... Demesi şu: "Davransa gerektir, çünkü iş işten geçse gerekir. Uyumanın sırası degiı ... Bunca zamanın kurdugu güç-kuvvet elden gitti bilsin ve de ite köpege maskara olacagını iyi bilsin... " Canı başına sıçrayan Sülük Bey, binip sürdü, bunca yıldır "Emmi" diyerek elini öptügü Çakır Kahyaların Hacı Kenan Efendiyi buldu. Evet, akh ermezler ve de kendini bilmezler böy­ le toplantı yapmışlardı. Hayır, kendisini de çagırmadılar. Kula­ gına gelen dogruysa, bazı mebusanları indirip kendi iplerinde oynatacakları bindirrnekmiş bunların niyetleri. . . llle de lttahatçı Cevdet Beyi tepelemekmiş... Gülmüş geçmiş Hacı Kenan Efen­ di... Çünkü "Sülük oglumuz işin içinde midir?" diye sormuş ilk peşin. . . Olmadıgını ögrenince hiç aldırmamış... Şurasını deli gi­ bi bilmekteymiş ki, -5ülük Bey başa geçmeyince Çorum'da sazh sinek bile kanadını oynaıamaz. Teıaşlanmasını da ayıpladı Ke­ nan Efendi emmisi, "Tüh yüreksiz, ben seni böyle mi yetiştir­ dim?" diyerek şakadan azarladı. Bu konuşmadan sonra bir iki gün gene ferahlayan Sülük Bey bir gece agır serhoş yattıgı halde dürtmüşler gibi uyanmış, ken­ dini ter içinde solukları agzına sıgtnaz bulmuştu. Kalktı oturdu, okudu ünedi, korkulu düş filan görmemişken neyin nesiydi, bu peki? . Biraz sövdü saydı, bir cıgara yaktı. Evet, neyin nesiydi ya-

hu... Bir de uykuyu kaybetti mi, öp babanın elini! Ölmeli ötesi yok... Düşünüp dururken, tedirginliginin sebebini yavaş yavaş çıkardı. "Çıkardı" dile kolay ... Söktü aldı yüreginden, şuncacık şuncacık, diş söker gibi... Kenan emmisinin pırtı dükkanında konuşurken nasıl olup da farkına varamamıştı. Namussuz Ke­ nan dümbügünde bi hoşluk vardı. Hoşluk ... Bildigin domuz­ luk... Bunca zamanın rezil Hacı Kenan'ını bilmez mi? O gün Ça­ kır Kahyaların namussuz Kenan'ında gözler oynaktı ki, kahpe gözü de öyle olmaz. "Neden pırpırlamaktaydı bu alçagın gözleri öylece? .. " Yalan söylemekteydi çünkü ... Dahası, dönüşte Narlı­ ca'ya çıkmış, Çalık Kerim Agayı görüp Kenan'la konuştuklarını anlatınca, kötü Çalık, "Ya öyle mi, arslan Sülük Bey? Öyleyse yoktur korkulu bişey" diye gülüvermişti. O gülüşün, gözleri pır­ pırlayan rezil Hacı Kenan'ın şakaya getirip surat asmasından hiç ayrıntısı yoktu. Sabaha kadar uyku tutmadı, bir avuç cıgara içti. Erkenden kasabaya inip Pırava'nın Mıstık'ı işin ardına taktı. Iki güne kalmadan gerçegi ögrendi. Evet, Çorumlunun istemezleri dön toplantı yapmışlardı. Evet, ilk ikisinde Hacı Kenan dümbügü gerçekten yoktu. Gelge­ lelim, son ikisinde bulundugu gibi, toplantıların düzenlenmesi de Kenan rezilinin başı altından çıkmıştı. Akıl almak için Çalık Kerim'e koştu. Kerim, belli bişey. ne düşünmüşse düşünmüş, bu bulaşık işe kanşmamaya karar ver­ mişti. Ne yandan tutmak istediyse, ıslak sabun gibi pençesinden sıynldı, olgörüp yüregindekini açıga vurmadı. Bu sıralar Sülük oglunun bir bunaltıya düşüp debelendigini seçen Emey Hanım bi kaç kez, "Nedir? N'olmuş?" diye sıkıladıy­ sa da, Sülük Bey, bir fayda çıkacagın! ummadıgından fukarayı terslemiş, "Karı aklınla.. . Hele şuna! Kötü söylerim ki, hatınnı kıraram" diyerek suratını asmıştı.

Kenan emmisinin terbiyesiz yazıcısını kırbaçladıgı Belediye Gazinosu artırması gününün gecesinde de uyku tutmadı. Olay­ dan sonra dükkana gidip özür dilediginde Hacı Kenan emmisi, "Olmasa iyiydi ya, nasılsa olmuş bi kez... Ne denilmiştir 'Olml!� işin kötüsü olmaz' denilmişt!r. Alt tarafı bir yazıcı parçasıdır. lti gebeneydin ne lazım gehrdi?" diye başını yere eğerek gülümse­ mişıi. Sülük, üst üsıe "Kenan emmi, sen 'Bu yıl bana gazino ge­ rekmez. Ben artırmada yokum' demedin mi?" diye sorduydu ama, evet-hayır hiçbir karşılık alamadıydl. Ikinci kez uykusu­ nun kaçması bundandı. O gece ne kadar düşündüyse de, bunu kendisine kimin söyledigini bulamadı, ertesi günkü soruşturma­ lan da hiçbir sonuç vermedi. Sanki bu sözü kimse söylememiş­ ti de, durup dururken kendisi uydurmuştu. Gazinoyu kiralamak aklını kimin verdigi de sır olup gitti, dahası, "Agır serhoşlugun­ da sen dedinn lafıyla üstünde kaldı. Bu durumlarda iyice şaşırtan Sülük Bey, sonunda amansız düştügünü anlayıp Emey anasına açıldı. Olanlan dinlemesiyle kannın aklı başından sıçradı. Hemen davranıp paçalan sıvadı. Kendisiyle Hacı Kenan Efendiyi birkaç kez tenhada buluşturup rakı sofrasına oturttu, yalvardı, Öğütledi, az biraz ağladı. gözda­ gı verdi. "Dümbük Kenan güldü yılan gibi kopası kafasını bü­ küp 'Yok bişey Emey Hanım, sen aklını mı sıçrattın? Sülük og­ lumuzla bizim aramızdan ertmiş tuzsuz yag sızabnemez' dedi, istenilen yeminlert duraklamadan sıralayıp gözünü kırpmadan elini Kur'an'a bile bastı. Evet, yalan yere bastı ve de yalan yere bastıgından nettiyse, kendine etti, battı bogazma dek ugursuzlu­ ğa... Çünkü, yalandan yemin edenin bu dünyada bel;ıdan kur­ tuldugu hiç görülmemiştir. Bu iş bu kadar... Yayla Padişahı Sülük Bey. bunlan akımdan geçirerek güvenle gülümsedi. Çevresinde salt olup bitenlert degil. yakınlannın aklın"

dan geçenleri de dogruya yakın kestirecek kadar sezgiliydi, Emey anasının teıaşlannı, kuşkulannı. nerde niçin ferahladıgtnı farkettir­ mederı izlemiş, arada acıyıp arada gönül egleyerek hiç yüzleme­ mişti. Sülük, kurnazhgtyla, sezgisiyle degil, gövdesirle tembeldi. Çorumlunun, agtz alışkanhgtyla bugün bile, "Kavat" dedigi Abu­ zer'in ogluyken, yavaş yavaş Yayla Padişahhgtnı Çorumlu gibi çe· tin millete bu sezgi özelligi sayesinde kabul ettirebilmişti. Civanşah'la düze yakın kavuştular. - N'oldu oglum Ovanşah? . Çorum'u Çerkez Ethem Paşa zeybekleri mi bastı, sakın? - Yok Sülük emmi. . . - Ya nedir, sabah sabah . . . Ovada a t kopararaktan . . . - Ben bunu nallatmaktaydım, Çingen Minnet'e . .. Candarma komutanı gördü. "Işini bitirince atla git, bugün gelsin, mutlak beni görsün" dedi. "Pankaya' gelecekmiş" dedim. "Belli olmaz onun işi . .. Ata binmişken cayar, döner. Dedigimi yap" dedi. -- Allah Allah! N'olmuş, hayır mı şer mi? - Bilmem. Sordum, elini sallayıp yürüdü. - Genç Osman rezilinin meselesi olmasın? . Sezinli ne demekte? - Hangisi? . Dün geceki olay mı? - Vay başıma! "Dün geceki" ne demek? Yeni mi bu... Dün gece . . . - Hışımla döndü -: N 'oldu demekteyim, OHaver Paşa­ tann Zülfü? N'old u dün gece? Ovanşah, birden ürktü. Zülfü'nün nedense meseleyi Sülük emmisinden sakladıgtnı anlamış. agzından laf kaçırdıgı için beli benzi sararmışıI. Ince gövdesi gayet biçimliydi. Yay gibi kara kaşlarının altm­ da kara gözleri degme oynak kanda görülmez derecede baygm bakıyor, adı çagınlırsa körpe kız gibi suratı utançtan al atlasa ke49

siyordu. On yedisinde oldugu halde, başındaki lise kasketiyle daha küçük göstermekte, ilk gören e erkek kılıgtna girmiş kız og­ lan kız sanısı vermekteydi. Sülük, ezici bakışlarla Zülfü'yü süzerken suratını igrenmiş gi­ bi buruşturmuştu. En kızdıgt şey, adamlannın olanlan boş yere kendisinden saklamalanydl. - N'olmuş dün gece? . N'olmuş dedim. Ulan, nedir benim sizden çektigim köpekler? Candarma komutanının bildigini biz­ den gizleyince n'olur bakalım? N'olur dedim, sefil Zülfükar? Hüsss ... - Elini hışımla sallayıp Civanşah'a çıkıştı -: Hele şu­ na... Hiç anlatır mı? Gözüne dizine dursun bunca emeklerim. Bir de lise okulunda okur! Zülfü atıldı: - Görmedim Genç Osman'ı ben bugün... Sabahın erkenin­ de çıktım yola... Civanşah dogruladı: - Evet, Bekir Bekçi, Zülfü Agamı bu sabah aramış, evde bu­ lamamış. - N'apacakmış, derdi ne? - Zülfü Agayı aramış ki, "Sülük Bey, Genç Osman'ı zaptetmezse günah benden gider, davacıyım" diyecek... - Bir bu eksik.. . Namussuzun bir işini küllemeden< Bekir Bekçi neyi alıp verememekteymiş bakalım, bizim Genç Osman rezilimizden? Geç sagıma. . . Anlat baştan bakalım... Şuncacık ya­ lan kattın mı, gizlerneye mizlemeye... HöstL. Ta baştan... - Dün gece bunlar... Bunlar dedimse, Genç Osman agbim­ le Pırava'nın Mıstık Efendi, Günah Bibi'nin evinde sofrayı kur­ muşlar. Içmişler şarabı... Iki karı daha alıp gelmiş Günah Bibi... Bekir Bekçi dedi ki... "Baktım gece yarı yı buldu, el ayak çekildi. Bunlar patırtıyı kesmez. Bir yandan yakalama emri olmasa, duy-

SO

mazdan gelir geçerim. Devriye duyarsa, ekmekten olmak bile yazılı... fazladan Günah Bibi yalvarmakta ki, elimizi bırakıp aya­ gımızı öperek... Nazımız geçer umup, 'Sazı kesin, naralanmayı bırakın' demeye kalktık." Civanşah sustu. Yumuşatacak kelimeler aradıg. belliydi. - Sövmüş saymış mı, Osman olacak teres hükümatımızın bir koca Bekir Bekçi'sine. . .

- Hayır... Bekir Bekçi'nin dedigi dogruysa... Silah çekmiş... Bekçi Bekir dedi ki... "Başladı sıkmaya" dedi. - Kurşun haa! Vay peki ... Bu Genç Osman itinin yakası be­ nim elime? . Yahu bizi hiç mi aklına getirmemekte bu köpek? . Kemiklerini kıracag.mızl... - Bereket vurasıya atmamış... "Yukarda Allah var, bu böyle" dedi Bekçi Bekir... "O serhoşlukla, bizi lengere çevirdi gittiydi, yaman atıcı olmayaydı Genç Osman" dedi. "Bir atmakta ayakla­ nmızın dibine, bizi hoplatmakta havalara... Bir atmakla vızvız kulagımızın dibinden, yere kapatmacasına" dedi. - Hele şuna hele ... Gavura atar gibi desene. . . Tüh Allah be­ lanızı vere! Evet, aklım kesti. Sen bu itleri geregince gütmekten çıktın sefil Zülfü; bunlar seni adam hesabına almaz oldular. Tüh yüzüne!.. - Suçum nedir benim Sülük Bey? Görmeden bilici miyim ki, evde çabalarken... Günah Bibi'nin orda n'oldugunu... - Hüss rezi!. .. Bir de gözünün önünde mi yiyecekti bu na­ neyi? Bilmek ne gerek? "Ya duyarsa Zülfü Agam" diyerekten ede­ bini takınmaya n'olmuş? Dünkü bebeleri çekip çeviremeyince... Yazık senin kalıbına ve de Kara Zülfü adına ve de taşıdıgın pala bıçagının tersine. lpsiz kopuk takımı arasına tokatının saldıgı nama yazık! - Ah şuncacık haberim olsaydı... Ah, şuncacık . . . Ah bilmez-

SI

den o sıra üstüne ugramalıydım ki. .. Bekçi Bekir fukarasıyla gö­ nül eglemeyi ben o rezile. .. - Hele bak! Hele şu şişinmelere. . . Şarap serhoşu olup ve de kahpesi yanında bulunup... Gecenin bir vakti, silaha sarılıp, bir kocaman genelevler bekçisini hoplata zıplata kurşun yagmuru­ na tutan zibidi seni adam hesabına alırdı da he mi? "Geri dur" demelerine kulak asaraktan . . . - N e fayda! Bilmezden ugrayıp. . . Şaplagı yetiştirmeliydim ki, görüp begenmeliydin! - Birden kızdı, "N 'olursa olsun, ben­ den günah gitti" der gibi elini salladı -; Aslına bakarsan Sülük Bey, Yanık'ın Cennet kahpes i sayesinde bu senin Genç Osman İlinin fiske vurulacak gücü kalmamıştır. Çünkü, karı bunun eti­ ni yakıp külünü havaya savurmuştur. Say ki Cennet kahpesi, bunun derisini yüzdü, etini sıyırdı aldı. Hayır, adem eti yiyen dev kızı öyle degil ya, gecede on erkek tüketen peri kızı da hiç öyle degil! Vay ki, o kudurgan kahpeye düştügü ne kadar iyi!.. Meraklanma Sülük Bey, Cennet kahpesi, öcümüzü yeterince alıp öteye bile geçmiştir ve de Genç Osman rezilinin surannda burun kıkırdagı çoktan cıVlmıştır. Sülük Bey, çok önemli olmadıkça bir konuyu sür git konuşma­ yı sevmiyor, çogu zaman farkında olmaksızın lafı degiştiriyordu. - Ulan iyi ... Ulan ne kadar iyi ... Ulan aferin kahpe Cennet! .. Haşşöyle... Ne denilmiştir, sefil Zül fü, "Keçinin meşeye enigini, kül derisinden çıkam" denilmiştir. Göreyim seni kahpe Cennet, oldu olacak bulaşmışken, şunu gebert de pislik temizlensin... Gerisini bilmem, Çorumlunun duası sinsilene elverir yavrum! - Kasılarak Civanşah'a göz kırpn -; Demek "Birısin gelsin" mi dedi komutan bey? - Evet. .. "Panka işinden sonra beni mutlaka görsün" dedi. - Iyi ... Genç Osman işidir bu, Allah'ın izniyle bitmiştir. Besı

li bak, Dilaver Paşanın Zülfü, bundan böyle rezillik istemem. Ulan siz beni çorum ovasının kuru topragında batıracaksınız al­ çaklar. Kolayına mı küllenmekte bu işler? En azından koguşa perde ister komutan bey, başkomser Emniyet'e kagıt kalem, ma­ kine şeridi, bok püsür ister. Hele ki köyün biline telefon çekile­ cekse yandı, Kara Abuzer'in Süıük!'. Çeksin ceremeleli hiç işi yoksa... Çünkü hükümattır, yakan eline geçti mi hiç bakmaz is­ ter oglu ister.

-

Topuklarıyla kamına dokunarak atını biraz

hoplatıp eglendi -: Sana gelelim kopuk! lise okulunun dersleli nasıl bakalım, dag gibi dersieli? - Iyidir, Sülük emmi sayende... - Görürüz iyi mi, kötü mü? Sakalımız önümüze düşer sınav sonu... Şimdi gülrnek hüner degiı, kahpe karı gibi kımarak. .. Hacı Kenan rezilinin yegeni kepçe kulak Hidayet'i geçmek hü­ ner... Kepçe kulak birincilige güreşmekteymiş duydugtım dog­ ruysa... Kulagından tutup savurup yeline geçemedin mi, bu kez hiç gözüme görünme! Hayır, Çorum topragında bannırım sanır­ san, yanılırsın ki, gör neler olur? Höst, büyük sözü kesrnek na­ sıl bir terbiyesizlik! Hele şuna! Ö grenci talebe terbiyesi öyle mi­ dir? Höst dedim, harçlık durumları nasıl bakalım, cebinin para durumları? - Paramız Sülük emmi... Sagol! Az biraz tükendiyse de ... - Hele rezil! Yahu biz bunu. . . Beri bak Dilaver Paşanın Zülfü, sen hiç böyle ögrenci talebe gördün mü? Evet, aklım kesti ar­ kadaş, biz bu Civanşah rezilini adam edemeyecegiz. Kulagını aç kulagını, koca eşşek kulaklarını aç! Bu dünyada, harçlık soruldu mu, yok denilmesi edep degildir. Harçlık soruldu mu, hışılıya­ raktan yere bakılacaktır ve de fazladan inilemeye başlanacaktır. Kendini sıkıp gözden sel gibi yaş akıtmayı becersen, ah, daha ne kadar iyidir. Oglum, Civanşah, lise okulundan başka oku! var

51

mı, bu temeline tükürdügüm Osmanlı ülkesinde? Buncacık şeyi de ögrenmeyince kaç paraya alınm ben senin okumuşlugunu? . Hiç sorulmadan, "Benim param tükendi" diyerek inilerneye gi­ rişmeyen herif, nasıl hak edebilecek hükümat memurlugunu ba­ kalım? Neden yetmezlendi bu ayın harçlıgt? - Bu kez resim defterleri, resim araçlan gerektiginden Sülük emrni ... Kıymeti yok! Sordun da söyledik. Sıkanz dişimizi ayba­ şına kadar... - Vay ki şuna! Hele şu kızarmalara... Duydun mu Zülfükar? Oglum, aylıkla geçinip şundan bundan çarpmayınca, senin iş görür adam oldugunu nerden anlayacak bizim bu milletimiz? Kaç kez söyledim, memurlugun zagonu.. . Bildigin, alıcı kuş za­ gonudur ve de bildigin, bozkurt zagonudur. Gücü yetesiye çar­ pacak, gücü yeıesiye bogacakıır. Canavar kısmı, sürüye dalınca karnını doyurup savuşur mu? Hayır, çenesi katılıp kalasıya ka­ dar bogar. Kaıılması, kurakıa tutmasındandır sürüyü ... Sulakta basmsa, çenesi kaldıkça gider ıslar, koşar gelir, bulaşır bogmak­ lıga kaldıgı yerden... Memurluk bu hesaplır, arslanım, "Hep ba­ na" denilecektir ve de yolunu şaşırıp karşına gelen, hemen kav­ ranıp silkinip cigeri sökülmecesine temizlenecektir. Bunu başa­ ramadın mı zagon bozulur ki, gayet korkulu bozulur. Memur­ lukıa elinin yenigini kimin diye sormadan, azına çoguna bakma­ dan çeki p alacaksın, yetmedigini "Bugün git, yan n gel" diyerek savsaklayıp can usandırmasıyl a arnana düşürüp şuraya buraya mühür basaraktan, imzalar ataraktan haklayacaksın! Neyin nesi bu gülmeler peki? Aklım yanı Zülfü Aga, bu oglan, üniversite­ nin hukuk rnekıebini bilirse faydasız... Hayır, bu oglan, buraya vali dikilse, Hacı Kenan takımının elinden çorum hükümatını, çekip alıp bizim LOrbamıza atacaklardan degiı! Hiç umudum yok ya, anık bilmem, Semerli Naciye'nin gözleri müşevveş oglan

54

kaymakamlık okulunu bitirip bir halt edebilir mi? Nasılmış, dogru bilmemiş miyim? "Ben bu Civanşah oglanı tutuk görmek­ teyim, Zülfü" demedim miydi? "Hani bunun az biraz kopuklu­ gu? Hani dövüp dövülmemeleri... Ufaktan vurup vurulmadıkla­ rı?" demedim miydi? Hani bu yaşa geldi, genelevde dövüşüp hü­ kümata düşüp 'yetiş' diye adam saldıgı yok ... Kaçaga düşüp dag­ lara çıktıgı... Şunun bunun aynak karısını sürüdügü, hani? Bu og!an benim hesapça, on altıyı bitirdi, on yediye geçti. Bu nasıl bir çagdır, taşı havaya atıp başı altına tutacak bir çag degii mi­ dir? Bu yaşta serhoşlanıp naralanmadıkça, fırtına gibi eserekten gecenin bir vakti mahalle içlerine dalıp avradı oynak dümbükle­ ri, "Aman bizim evin camlarını mı indirecekti, yoksa, kapıyı mı devirecek?" diye hoplatmayınca ve de... Civanşah oglan enikonu kırıttı: - Aman Sülük emmi, hani sen böyle reziliikleri sevmezdin? - Sevmemekle? Biz gene sevmemekteyiz. Sana edepsizlen mi denilmektedir, hayır, yigitlen denilmektedir. Delikanlı gibi delikanlı, çevresine yürekli oldugunu bildirecektir ama, ilerisine varmayacaktır. Benim dediğim şunun bunun dogru karısına bu­ laşmak yok.. . Evlenmeyi n'apalım, Koca Tanrı'nın izniyle dü­ günler kurup evlenmeyi? . Hani senin gözüne kestirdigin körpe yavru? Yetim-öksüz müsün sen? Hayır degilsin. Ardında karlı dag gibi Sülük Bey durmaktadır ki bugüne bugün Yayla Padişa­ hıdır. Diledigin yerden diledigin kızı istemem gerektir ve de, ol­ maz ya, diyelim ki, vermezlendiler, kahpenin saçlarını bileğine dolayıp kabasına kamanın tersini vuraraktan sürüyüp ata yetişip terkiye atıp Yediçınar'a çıkarmak gerektir. Ben başlığına bir iste­ diklerinde beş katını saymayınca... - Aman Sülük emmi Olur mu hiç? Ben şaşırtsam, sen önü­ me gerilecek yerde... ss

- Anladın mı Zülfükar, hükümattan, mahpus damından korkmakta bu yüreksİzı Tüh yüzüne! Ya ben, bu temeline tü­ kürdüğüm çorum toprağında, ipten adam alan değil miyim? Yola varmışlar, köylüyü yararak kasabaya yönelmişlerdi. Sülük Bey, iki yanda selam duranlara laf atmaya başladı: -Vay ki bu yaşta papur yoluna mı düştün Ahilyas muhtan Hoca Durmuş, körpe avrada pırtı mı gerek? Ahilyas'ın muhtan Durmuş Ağa yetmişindeydi ama dinçti, suratını karmakarışık buruşturup güldü : - Bizim n'ağzımıza yeni avrat! Yeni avrat sana şayestedir Yayla Padişahı Sülük Bey .. -Ya kim rahadatacak köye gelen tahsildan, muhtarın kör­ pe avradı olmayınca? - Öyle yeni avrat Yayla Padişahına gerektir Sülük Bey, hemi de tahsildar rahatlatmaya değil, vali paşa rahatlatmaya... - Tüh yüzüne kodoş, bitirdin ki, bizi eşşekten düşmüşe çe­ virdin! Süıük Bey, gülüp parmağını sallayarak Bahmsultanh Bayram Ağaya geçti: - Merhaba Bahmsultanlı! Avrat pazanna mı böylecene? -Iyi bildin Sülük Bey, dosdoğru ... - Satıcı mısın, bakalım, alıcı mı? - Satacak mahm olsa satıcıyım, Koca Tanrı'ya şükür ve de alacak param olsa alıcıyım. - Yavrum, satacak malı, alacak parası olmayınca, neden git­ meli. bir adam. avrat pazarına? - Sen bizde avanakhk mı ararsın, Sülük Bey, biz avrat paza­ rının gönüllüsüyüz ki, alıp satmaktan vazgeçtim, tellallı sesinin tutkunuyuz! - Yıkıl mülevves, Allah beıanı yere! - Sülük Bey Çukurö-

S6

renliyi görüp parmagını kaldırdı -: Aman Çukurörenli , evdeki bal-şeker işi bırakıp. Bu nasıl bir avanaklık . . . Ya köy yerinde körpe gelini kopuk takımı n'apar? - Allah sayesinde bizim körpeye kopuklar bulaşamaz Sülük Bey! - Neden! Yigitliginden mi? - Yok! Bizde yigitlik n'arasın? Nah, bak, böyle alır, ardımız sıra getiririz de ondan bulaşamazlar. Ya hani seninkil.. Senin körpeyi görmemekteyim! - Hele domuuuz! Oglum, size avrat yokken güç yetmez. Bir de avrat varken. . . - Kocasının iki adım ardında duran kanya sor­ du -: Kız, beri bak, neden gezdirmede bu rezil seni ardı sıra? Hiç mi güvenmemekte sakın? Yerini boş bırakmayacagını bilip . . . Kan, gümüş yüzüklü elini yüzüne kapatıp biraz ırgalanarak dönünce kocası kasınnyla kakıp karşılık verdi: - Başına geldiginden bilirsin Sülük Aga. Güven işi degildir, doyurmak işidir. - Duydun ya kahpe! Ne demektesin? Doyurmaları nasıl? Gerçek mi şişinme mi? i- Boşuna sıkılama Sülük Bey, bizim, herif yalanlamamız yoktur el içinde . . . - Demek a r beıası m ı "He" demekte sizin oranın avratlan? Ne güzel? Sülük Bey, Büvet'ten Muharrem'e, Kayılı Hasan Karakulak'a, Karadonayşeli N azmi 'ye, Sevindik'ten Erdayanmaz Gülsüm'e, Şanlı'dan Burunsuzun Recep'e ve de Sıtmalı'dan Kör Recep'e, ay­ rıca Kenmeli'den diger Çoban'ın Recep'e, Arslan köyden Avrataçı Nuri Agaya, hep öyle belden aşagı, uçkur işi takılarak geçti, keyif­ li, şişinik, gövdesini güvenle geri alıp dizgin oyunuyla binegini yan yan yürüterek. girdi kasabaya Çorumluya meydan okur gibi. . . 57

II çorum Ziraat Bankasının yeni müdürü, gözıükıüydü. Ger­ çekten mi tıfıldı , yoksa bıyıkları kökten kazıtmıştı da ondan mı körpe görünüyordu bilinmez. N'olursa olsun, Sülük Beyin adam sarrafı ölçülerince terbiyesi kendine yeter bir herif. . . Şundan ki, Yayla Padişahının görünmesiyle hoplayıp kalkıp, segirtip kapıya yetişmiş , elini tokaya uzatıp "boncur"u bastırarak tanıştıklarından bu yana görüşemediklerinden yakınmıştı. Hademeye şapkayı kapmadığı için çıkıştı. "Kahve sadeydi ga­ liba" diyerek gerekeni aklında tuttuğunu ortaya koydu. Baş yeri gösterdi. Fazladan, konuğu oturmayınca oturmadı. Evet, hükü­ met adamıysa da herinn edebi yerindeydi ve de böyle giderse Çorum'da rahat edecegi belliydi. "Memur takımı bir yerde rahat edeyim dedi mi , o yer hatırlılarına karşı azbiraz alttan alacak. . . Kasınuya yeltenmeyecek. . . Kısası aylıklı adam oldUğunu aklın­ dan çıkarmayıp haddini bilecek. . . Memur takımının, evet, kıra­ madıgı eli öptüğü yerde surau sırıtkan, sözü dişidir ama , bu ye­ ni müdür, belli ki dul karı çocuğu değil, kendine yeter bir hane­ dan yerin evladı. .. Fazladan köpoğlu köpek. .. " "Ya n'apacaktı Yayla Padişahı içeri girince . Eşek yüküyle para getiren terese hır­ layacak mıydı, Çingen iti gibi?"

Hoşbeş ettiler. Ilk görüşmelerinde müdür bey uygun bir ev bulamadıgını söylemişti. Çöplü mahallesine taşınmış . . . Daha iyi­ ceymiş bu kez buldugu yer. Sülük Bey, Yediçınar'ı övdü bir zaman, cumartesi, vali beyin birkaç memur arkadaşla yaylaya çıkacagı.nı bildirerek kendisini de çagı.rdı. "Memur dedikse ayak takımından bellerne! Can dar­ ma komutanı , ceza reisi mertebesinde arkadaşlar ! . ." Hanımı ço­ cuklan da alıp gelsindi. Yol çetindi biraz , eger hayvana binemez­ lerse yaylı tutulur, "Parası bizden haa!" Binemezlermiş. Bunda yetişmiş oglan yokmuş da, iki tane kız varmış . . . Evet, ava kuşa meraklıymış eskiden . . . Iyi de vurunnuş . . . - Uçara kaçara m ı aman müdür bey? - Eh . . . - "Eh" dedin mi, b u bizim çorum topragımızda sınamadan yakanı koyuvenneyiz! Çifte mifte var mı sakın, kaç numara? - Burda yok! Getirmedik. Ankara'da, kaynanaya bıraktık. On altı numaraydı galiba . . . - Agır top desene. ,. Ankara'daysa, kıymeti yok, yaz bir ka­ gıt, salayım birini , kapsın gelsin! - Sagolun! Kolay . . . - Paketi önüne sürüp açtı -: Buyur­ maz mısınız? lçiyordunuz aklımda yanlış kalmadıysa . . . - lçilmez mi? Ah n'olaydı d a içmeyeydik! Izin verirsen, biz kendi tabakamızdan yakalım, müdür bey! - Tekel degil galiba! - Kibrit çaktı -: Sert gelmiyor mu? - N'agzına müdür beyim, bize sertlik. . . Hayır! Biz sertlige "gelemeziz"

Halis Hendek malıdır. Çerkez kızı elinden geçmiş­

tir de, bildigin Hendek olmuştur. Bal ından yenmez! Sülük Bey, biraz bekledi, bakalım herif karıkız

� fına k9.ş���

cak mı , koşulmayacak mı? "Koşulsa da hiç degeri yok, koşul ma­ sa da . . . Biz nicelerini çırak çıkardık ki, sonunda bizi bi�e ��çti._

59

ler, boynuzun kulagı geçtigi hesap . . . Tamam, kız babası bu . . . Kız babalan direnir azbiraz. . . Böyle suratını eger. 'Gelir bizim haspalara dokunur ucu' diyedir bu ürkümü . . .

"

- Diyeceksin ki müdürüm, "Seninki Cerkez kızı elinden çıktı da, bizim kalıp cıgarası oglan elinden mi çıktı?" Orası öy­ le . . . Seninki de reji kızı eline degıniştir ki, Cerkez kızı, kaç pa­ radır. Kız ellerine degmese biz bu namussuzun ardı sıra av ide­

ri gibi dolanır mıydık, sözüm burdan dışan?. Getirip bir kagıt imzalattılar. "Sırası mı ulan, herifi sınava çe­ kerken?." Sülük Bey bir yandan da, yolu gözlemekteydi. Zülfü'yü keh­ ribar tespihle Hacı Kenan'a salmıştı para için. . . "Ister misin yol< desin de bizi eşekten düşmüşe çevirsin, yeni müdürün karşısın­ da?." Üç bin şu kadar lirayı ha deyince kimin verebilecegtni dü­ şündü. "Gene panka müdürlerinden biri verir elbet.. . Birinden al , ötekine daya . . . Ali'nin külahı Veli'ye hesabı. . ." Canı sıkıldı, "Ulan karı milleti , Allah belanızı verel En akıllısı Emey anamız degtl mi, yere batsın!" Zülfü girince merakla dogtuldu. Göz ışmanyla sordu, göz ış­ manyla UTamam" karşılıgını alınca rahatlayıp kasıldı. "Vermem demek n'ağzına Hacı Kenan dümbügünün . . . N'apanm ya ben adamı? Ya sonrasında neler olur?" Zarfı tespihle beraber alıp bel­ li etmemeye çalışarak yan cebine soktu. Müdür kagıtların imzalannı bitirirken kahveci kahveleri getirmişti. - Hazır mı bizim işlemler müdür? - Hele kahveleri içelim Sülük Bey. . . - Içeriz kolay . . . "Yol yürümekte. borç ödemekle" denilmiştir. Borçları silelim ki, kahveleri içelim ağız tadıyla . . . - Sağolun! Emrinizi alınca "Işlemini yapın" demiştim. Hazırdır.

60

- Yeni borç isteyenlerimiz var! Nah ka.gıtlan ... Bunlan da kauver araya... Yabancımız degillerdir ve de borçlannın kölesi tereslerdir. - Başüstüne... - Geçe kalmayalım! Köylü milletini kendin bilmez de�lsin ya, kasaba yerinde fazla durdu mu bunalır. Parasını harcanır. Köylü köyünde gerek. - Kapı dibindeki Zülfü'ye kasınuyla em­ retti -: Duydun ya Zülfükar Aga, müdürüm işlemi yaptı sayılır. Koş bakalım, Pırava'nın Mısuk rezili de yeni alacak kagıtlannı tamamlamış mı? Noksanı varsa muhtarlan bulup mühürleri yer­ li yerince bastmn! Ögleden sonra yeni senetler alınıp verilsin. Işi biten s�vuşsun, gözüme görüneni bitiririm. Zülfü çıkınca, Sülük Bey sila.h çeker gibi davranıp koyun ce­ binden Emey Hanım'ın ugurlu cüz kesesini çıkardı, masaya attı: - Say bakalım şunu müdür! Biz saydık ya, bi kez de sen say! Ne denilmiştir? "Yerde bulsan saymalı" denilmiştir. On bin pan­ i

kanottur bu böylece, Koca Tanrı utandırmasın... Müdürün para saymasından yararlanarak yan cebine attıgı zarfı çıkardı. "Tamam! Büyük para vermiş, dümbük, Çingen çengisi bahşişi vermemiş. Ulan aferin Hacı Kenan!" Saymaya kalktı. Bir yerde usanıverdi. Müdürün işini bitirmesini can sı­ kıntısıyla bekleyip pokerde yüksek kagtt açar gibi banknotları masaya serdi:

- Nah bu da gerisi... Fazlası vardır da, eksigi yoktur. Ama, yalan mundar, benim hesaba hiç güvenmeyeceksin müdür! Ko­ ca Tanrı yoklugunu göstermesin, usanmışım para saymaktan.. .

Evde analıgtmız sayar, şurda burda, demin gördügün Zülfü Aga­ mız . . . Eksiğinin günahı bunların boYnunadır. Bu dedigim alışve­ riş hesaplarındandır haa... Pokere geldi mi, metelik oynarnaz. "Bob" mu dedin, bob beş kuruş mu? Restinden geriye ne kaldı

61

bilirim. " Ü ç pot" mu dedin, bilirim geri kalanı... "Yahu bu heri­ fin rest görmelerine can dayanmaz" derler. Neden dayanmaz? Çünkü bilirim meteligine kadar önündekini... Şaşardı bu bende­ ki hesap gücüne, senden iyi olmasın, eski müdür olacak teres... Sen pokerde nasılsın bakalım, müdür... aga? Pankacı kısmı po­ ker kumannda korkuludur? - Yok canım... Beceremem. Yıllardır kagıt almadım elime... - Kumarda, "Elime ne zamandır kilgıt almadım" diyenden sakınacaksın! Biz böyle biliriz. Senden önceki degil , daha önce­ ki müdür, böyle diyerekten direndiydi bir zaman... Zor güç oturttuktu masaya... "Hangisi alır, hangisi verir bilmem. Ben memur adamım. Aylıkçıyım. Bana yazık" diye sızlandıydı ki, gözlerin yaşam. Meger pokercinin opratoru degil miymiş kö­ poglusu.. . Cigerimizi alayazdıydı, tatlı canı zoruna kurtardıku teresin elinden... Başka yere atandı da, hasır üstünde kalmak vartasını savuşturduk. Sakın sen de oglum müdür, bizim Renk­ çi Hamdi Bey gibi olmayasın! Adı "Renkçi" kaldıydı, çünkü ren­ ge merakIıydl. Elinde üç kupa gördü mü, isterse üç as olsun, mübarek aslann ikisini aup renge gidermiş megerse... Bu yüz­ den istemezmiş yanında biri otursun da ehni seyretsin! Tek alır, iki alır, rolans eder, gören olursa, "Iyisin" diyerekten kilgıtlan kanştırıverir. Bob dersin , resti çeker. Ful u açarsm, rengi karşına yatırır. Şaşırttıydı bizi ki, evimizin yolunu yitirmecesine! Ben sendeki gözleri hiç begenmemekteyim ULAN müdür. .. Sakın ol­ maya ki, panka okulunun yanı sıra poker okulunu da birincilik­ le bitirmeyesin... ırtihara miflihara geçerekten? . - Yok efendim... Müdür, "Ulan" lafında pek irkilmemişti. "Tamam... Yollu bu... Sövmeye gelir ki, upatıp... - Borçların kapanma işi ögleyi bulur. Sülük Bey... Kara Ha-

62

cı'da kebap yeriz. Ögleden sonra da yeni borçlanmalan tamam· lar, paralan veririz. - Kara Hacı'yı ne çabuk ögrendin, modOr yavrum! "Ögren­ menin kötüso olmaz isterse ugruluk olsun" derdi, benim rah· metli babam Kara Abuzer Aga... Biz "Ugruluk" deriz siz, "Hırsız­ lık" dersiniz. Hepsi bi bok. . . Evet, Kara Hacı'nın kebapçı dokka­ nını ögrenmişsin ya, bakalım, Solok Beyi de yeterince ögrendin mi? SOlok Bey zagonunda, başkasının eli keseye atması yoktur masada . . . Evet, namussuz Kara Hacı'ya gidilecektir ama, bizim konugumuz olaraktan gidilecektir. Burası böyle bilinsin ki, son­ rasında tatsızlık çıkmasın! - Rica ederim! Misafir sizsiniz! Yaylada siz, kasabada da biz ... - ÜstOne vurduramadın, mOdOr, çOnkO bizim burda da evi­ miz ocagımız vardır Koca Tanrı'ya şOkOrler olsun! l\asabaya in­ dikçe, sen bizi, Çankırı Çingenleri gibi kara çadıra mı konar bel­ ledin! - Hayır estagfurullah! Aynca boyük para yauran miişterisi­ niz. Bankacılıkta töredir. - Oralarını bilmem. Bildigim, Osmanlı padişahı gelse. Yay­ la Padişahı Solük Bey keseye el amnnaz, densizlik edip atsa da, boş, çünkü Kara Hacı dümbügü parasını katiyen alabilemez. fazladan candarma komutanı da gelecek. .. Bir o mu? Görecek­ sin, memur takımından duyan gelecek. . . Boşuna etmekteyiz biz bu laflan burda ... Kara Hacı bizden de para almaz, aslında... - Anlamadım! - ÜstOmOzde para taşımadıgımızı bilir. Hesaba yazılır bizim yediSimiz. ZOı rO görür. Bitti mi bizim işimiz. şimdicik? - Evet, siz buyurun, Kara Hacı'da buluşacagız. - Aman beni geç bırakma! Gün kavuşmadan yaylayı tutma-

mış olmaz. Avcı oldugundan bilirsin, karı milleti, tazılann, şa­ han kuşlannın hizmetini göremez. Aklı ermediginden degil, yüksündügünden... Biz yetişmesek perişanlaurlar fukaralan .. . T azılanmızı pirelere yedirirler, şahan kuşlanmızı pisliklere... - Hiç merak etmeyin! Her şey hazır... Belgeler karşılaştınl­ dı mı, tamam... - Tamam olmalı ya ... Nedir yahu? Veren hükümat, alan hü­ kümat! Ya biz arada neden debeleniriz, suya tekerlenmiş eşek gi­ bi? . Ögleden sonra iki saat uyumadım mı, akhm kanşır, baba­ mı tanımaktan çıkanm ben... Ögle uykusu iyidir, adamın ke­ miklerini yumuşaur, başkaca, yedigini sindirir. Seni bilmem, be­ nim gövdem, uzun oturmayınca, bu kuru kafayı taşıyamaz. Ye­ minIiyimdir müdür aga, Istanbul padişahı ordusunu çekip gel­ se. Yediçınar'a dayansa bizim dürtüşlenip uyanlmamız yasakur. Bilmeden uyaran şaplagı yer ossaat, elirniz dönerse, bastonu bi­ le yer. Bereket huyumdur. uyarsalar da, şaplagt yetiştirir, döne­ rim o yana, hırkadak uyurum gerisin geri Allahıma şükür ... Bi­ zim Yediçınar Yayla'mızın serin esintileri olur ki, müdür, uyu­ malanna can dayanmaz ve de saat be saat ömrune can gelir. Hayvan kısmı neden zebunlaşır, zorlu kışlarda? Çünkü damda .kalır. Canı yaşatan hava... Ben onu bunu bilmem, kapalı yerde duramam hiç ... Bunalınm. Poker masası başka... Bu yüzden her yıl, bizi öldüreyazar kasaba kışlan ... Yayla zamanı yetişir de be­ reket, bizim kemikler ilik tutar yeniden

. . .·

Çünkü yaylamızın so­

guk sulanna yemek dayanmaz. Yemek dedimse, sogan fasulya, bulgur degil haaa.. . Bildigin et kebaplan ... Besili kazın dolması­ m,

kuzunun dolmasını, şimdi, şurda oturur yersin, çatlayasıya...

lşkemben gergin davula döner. Sofradan el çektin ne iyi, tatlı ca­ m

kurtardın. Kamının yırtılmasına çok bişey kalmamıştır çün­

kü... "Aman bi yudum sun diyerek inilersin. Tası yetiştirdiler mi,

yarıladın mı, geri vermeye kalmaz bakarsın karnın açlıktan gu­ ruldamakta ki, bir haftanın açlıgı da öyle degil! - Evet söylediler memur arkadaşlar. . . - Kim? Pankacılardan mı? - Bilmem! - Vali beydir öyleyse . . . - Sanrnam, komutan beydi galiba . . . - Tamam! Komutandır, yaylaya çıkmaz mı, inesi gelmez. "Ulan Sülük Bey, şimdi 'Emeklisin' müjdesi yetişse, burda kaldım gitti. Gerisini kendin düşün teres!" diye yemin içer. - Biraz daldı -: Iyidir gayet bizim komutan bey, yigittir. - Birden saate bakıp davrandı -: Vay ki. geciktik. Birini salmış bu sabah . . . "Gelsin be­ ni bulsun" demiş . . . Görelim bakalım derdi ne? Baktın Kara Hacı'da yokum çıragı koşturuver candarma dairesine . . . Hadi saglıkla . . . Komutan yerinde yoktu. Yazıcı ere bakılırsa, vali istemiş ace­ le . . . "Beklesin" demiş segirtmiş . . . Ardından polisIe haber salmış ki, candarmada beklemesin, emniyette. başkomserin yamnda beklesin . . . Yayla Padişahı Sülük Bey, emirerine, komutamn kendisini hangi mesele için istedigini sordu. "Bilmem, bişey demedi" kar­ �ılıgına canı sıkıImış gibi suratını asıp çıkarken kapıda Uzatma­ lı Necip Çavuş'la karşılaştı. - Vay Sülük Beyimiz . . . - Vay köpoglusu Çavuş Necip . . . - Hayrola! Senin kitapta bize ugramak da yazılı mıydı? - Baskındır oglum! . . Nereye kapattın karıları? . Beni yorma! - Ah nerde o günler? Sizin kurranın zaptiyeligi sırasındaki iynalı işler . . . - Demek kesat mı bu sıra sizin aksata? Vah ki yandım. Aksa65

ta, dedim de, hani bizim parabellumun kumanyası?. Söz vermek böyle midir? Sana güvenclik de hazırdaki mermileri hep yaktık! - "Başka yerden gelecek", dediydi, geçenlerde Zülfü Aga. . . Düşmedim ardına ... Hiç m i yok? Buluruz, kolay! .. - Bul şimdilik kırk elli tane . . . Yatkın olmasın haa . . . - Geçenkiler nasıldı? - Eh . . . Biri ikisi almadıysa da gerisi kötü degiidi pek. . . Alman mermisi hiç mi yok? - Buluruz. - Cumartesi vali bey çıkacak yaylaya . . . Takıl gel, gelirken de getir, unutma! - Hay hay! Can başüstüne . . . Artık sen de hazırlarsın bizim tütünleri . . . Solugum ukandı asker içmekten . . . - Zülfü . . . - Bırak rezili . . . Siz bu gidişle, Çorum agahgını maskara edeceksiniz. - Höst alçak!.. Senin gibisine bizim agalıgımız ne kadar çok! - Elini cebine attı -: Vereyim mi, merrnilerin parasını? - Ayıp ettin! - Ne bileyim! Bakum gelmemekte bunca zaman . . . "Parasını vermeziz diye mi korktu?" dedim. Sinek kovar gibi el sallayıp yürüdü. Mayısın ilk haftası oldugu halde güneş adamakıllı kızdınyordu. Abdülhamid'in ünlü Beşiktaş muhafızı Hacı Hasan Paşanın Çorum'un göbegine diktirdigi saat kulesi çevresinde köylüler gölgelere çömelmişlerdi. Çogunun kasketleri sag kaşlanna yı kıl­ mış . . . Suratlan kasınuh . . . "Ekin kabardı kalktı. Bu yıl Hızır Pey­ gamber yıh . . Bire beşi aluyı tuttular ya, bunlar, yediyi sekizi bil­ mem! Bire sekizi de aldı mı, bizim bu rezil köylümüze güç yet­ mez. Kaslntıh selamlar dagitarak, kalabahgı taksi gibi telaşla iki n

66

yana savuraraktan yürüyordu. Böyle sıralarda agahwn, ..Agalık kaç para! Yayla Padişahı" olmanın tadını çıkarmaktaydı, sindire sindire. .. -Sülük Bey, pangamızdan mı bu geliş? Sülük durup büıün g övdesiyle kasılarak döndü, ilk bakışta çıkaramamış gibi g özlerini kırpıştırdı: -Sen misin Çürükörenli Muharrem! iyi bildin pankadan . .. Banka sözüyle ilgilenen birkaç kiş i . ellerini g öbeklerine bag­ layıp edeple yaklaştılar. - Kolayladı mı işlem? Köyü tutar mıyız bugün? -Tutmayınca... Narhcahlar. Büvetliler düşünsün! Yoksa Veli Paşa hanında mı yatacaksın yarım kaymaya kıyıp? . - Hayır, biz Veli Paşa hanında yatar degiliz. Sordugum, kö­

yü tutsak iyi . . . -Oglum hadi bu sözü Kertmeli'den Avrataçı dese neyse ne­ ,

dir Herifin adı üstünde. Avrataçı sen neyine debelenmektesin? .

-Adı belli Avrataçı, bu adı avrat ıoklugundan mı kazanmış, hayır, ömrü avrat açlıgıyla geçtiginden kazanmış? . K öyü tutma­ ya debelenmek bize düşer aga... Madanoglu kalabalıkta Sülük Beyi farkedince atının yularını kasıp durdu: - Sen misin Sülük Bey? Neden ortaya almışlar bunlar seni?

Akılları başlarına gelmiş de, "Madem agalık edip borcumuzu ka­ panın, gayrı biz borç alıcı de giliz mi demekteler sakın! "

- Vay şarap yigidi Madanoglu . . Sendeki akıl n'arasın bun­ .

larda, sendeki Bolşevik aklı

. . .

- Vay şimdi Bolşeviklik bize mi düştü? -Sana elbette . . . Koca Tanrı'ya şükür, böyle adlar bize düşe-

bilemez. - Demek böyle adlar . . . Size.. . Hiç dOşemez. Neden Kara

67

Abuzer'in Sülük? - Çünkü bizde şunun bunun malını bölüşmek yoktur, helt borcunu inkardan gelmek hiç yoktur. - Evet, sizde mal bölaşmek yoktur, ıoptan soymak vardır. Bu dünyada işiniz iş ya, bakahm öte dünyada neler olur! - Bir adam benim gibi din-iman sahibiyse n'olmak ihtimali var? - Ulan, şu din-iman seni çarpmayınca... Ben boşuna mı, far­ mason oldum. Yatırdın mı binlikleri pankaya bi tamam? - Yatırdık, n'olacak? - Olacağı şu . . . DOğrucu gazetelerimiz yazacak yarın öbürgünJ "Köylümüz pankaya olan şu kadar milyon borcunu tam zamanı�­ da yatırmış, buna karşılık Ziraaı Pankası şu kadar milyon yeni kredi dagıtmıştır. Bu hal, memleket ekonomisinin, yeni hüküma­ tımızın sayesinde geliştigini göstennekle, 'Köylü bizim efendimiZ sözünün en sonunda gerçek oldugunu ispatlamaktadır.... - Yalan mı Madanoğlu? - Vay bi de bize onaylatacak maskarahgı. Sülük Bey, sülüklÜğüyle, hele dümbük! Sülük Bey lafı uzatmaktan çekindi. Çorum'un eski hanedan ailelerindendi bu Madanoğlu, artık bilinmez içliginden mi bu kadar pervasızdı, yoksa yürekliliğinden mi? "Bunu bu yılan di­ liyle asacakn ya, bizim arslan hükümatırnız, neden asmadı, şim­ diye kadar bilmem.B Köylüler, Madanoğlu'nun karşısında Sülük Beyin istediği gi­ bi konuşmadığını, esip gürleyemediğini. düpedüz lar altınd a kaldığını anlamışlar, onun yerine mahçup olmuşlardı. Sevin­ dik'ten Recep Ağa sıkıntıyı dagıtmak gayretiyle saaLİ sordu. Sülük hemen davrandı. Serkisofu çekti. - Saat . . . Recep Ağa. . . Kaç olsa yarar senin işine?

68

- Sen bize bakma Sülük Bey, saate bak! - Vay teres Recep . . . Bizi boguntuya getirip gönül eğlendirecek! Oğlum, rahmetli Hacı Hasan Paşa Efendimizin minare ba­ şına diktiği meydan sinisi kadar saatin altında bu senin sordu­ gun ne saati? - Köylü saati Sülük Bey, paşa saati memur takımına işler, çünkü, aylık vaktini gösterir. - Hele domuz! Hoca Nasrettin kesilecek ki , güç yetiresi­ miz . . . Arslanköy'den topal Nuri Ağa çatal degneğini kaldırıp girdi araya. - Karın doyurmaz boşboğazlıgı bırak da beri bak Sülük Bey! Hani bi lafın vardı n'oldu, baııı şekerli bi laf? - Bende ballı-şekerli laf kıyamet gibidir Koca Tanrı'ya şü­ kür, Nuri Ağa, hangisiyse bilelim ki. . . - Ş u pankanın borçlarını, dünya durdukça durası hüküma­ tımıza sildireceklin, önceki yıl, köye uğradıgında, çaldın ağzımı­ za bi parmak bal, ardı çıkmadı. - Çıkmadı yok, rerah ol, ben gene o sözümdeyim. - Anlamadım! Hani silinip milinmedi? - Ferah olun arkadaşlar, mebusanlarımızla konuşulmuştur ve de gayet sıkı söz alınmıştır. Yakında panka borçlan sihndik­ ten başka, yol parası da kalkacaktır. - Aman Sülük Bey . . . - Deme herif, essah mı? - Aman inanalım mı Sülük Bey, amanı bilir misin? - Ferah olun arkadaşlar, büsbütün kalkmasa da. Yarıya inecegi yüzde yüz. . . - Oldu mu ya, şimdicik? - Hani önceki lafın nasıldı? 69

'J� müfrezene katasın�Aiyesi açıkça . . . - Vay aman . . . Demeli "Olmaz" efendim, demeh "Biz karış­ mayız! " - "Olmaz" demek dile kolay . . . Sürer gelirse n'apar peki? Bo­ zar gelirse? Çapanogullarıyla sen oyun mu oynamaktasın? . Ça­ panogıu Celal Bey ve de Çapanogıu Edip Bey ve Çapanogıu Ha­ hı Bey ve de Çapanoglu Postacı N azım Bey, it sürüsü kadar Ça­

panoglu ki, her biri ordu toplar ve de ordu bozar Çapanogıu . . . Ayrıca bunların Çerkezden , Gürcüden akrabaları , dayıları, eniş­ teleri var ki, her biri kabilesinin bayraktarı herifler. . . Ayrıca Ay­ nacı'nın uşaklarını n'apalım? Aynacıogulları dedin mi , fukara Osmanlı altına pislernekte korkudan . . . Evet, Pomak Polis Cihan­ gir Efendi, mektup gelişinin haftasına kalmadı, onu gördük ki, Çapanogıu kara yılan gibi başkaldırdı . Aklı ermezler, fikri yet­ mezler çagrıya segirtip "Öşür vermeziz" sananlarla "Yagma var­ dır" umanlar birikip kısa zamanda çıg gibi büyüyüp Çapanların çevresi adem denizi kesilip her kümeden bir deli bayragı açılıp sivrilip herkes bilir bilmez söyleyip haykırıp kimi keyfinden ki­ mi derdinden höykürüp gögüs yumruklayaraktan, havalara si­ lahlar boşaltaraktan kaynaşıp gem almaktan çıkıp kudurup Ça­ panoglu Halit Bey karga dernegini görünce sevincinden aklını sıçratıp Istanbul padişahı oldum evhamıyla ata hoplayıp gayet şişman, gür bıyıklı çatı k suratlı korkunç bir adem ej derhası 01-

96

makla sarıgının ucunu sarkıtıp kılıcını çekip "Hayda! Gün bu gündür, bundan böyle bize güç yetecegi kalmamıştır!" diye na­ ralanıp halka dehşet salıp ilk ugrayışta, Çamlıbel'deki müfrezeyi apansız basıp uykuda çöküp esir etti . - Pa pa pa paa . . . - Sen şimdicik duymanla pepelemektesin! Ya o sıra duyanlar . . . Ardından bunlar Tokat yakınlarında bir tabur askerimizi yürüyüş halinde yakalayıp ortaya alıp kurşun yagmuruna tutup gavura sıkar gibi sıkıp dagıttılar. Beriden bizim, "Aman neyin nesidir" dememize kalmadan, herif sürüp vardı, Zile'yi çevirdi, içindeki asker kaleye çekildiyse de, yiyecekleri, merrnileri tü­ kenmekle teslim oldular. - Asker çekmez mi hükümatımız bu rezilin üstüne e fendim toplu tüfekli? . - Asker. .. Gazi Paşamız

o

sıra askeri bulsa, kendi kapısına

nöbetçi dikecek. . . O sıralar bu bizim çorum'umuz daha muta­ sarrıflık, böyle vali paşa tahtı degil . . . Burda mutasarrıf Cemal Bey . . . Bardakçı derler ki, yaman.:. Çapanoglu kudurunca fukara Cemal Bey evi boşlayıp postu telgrafhaneye sermiş . . . Makine ba­ şında şurayı burayı, arada bir Gazi Paşayı aramakta . . . Dedigine göre Amasya'da 5 . Kafkas tümeni varmış ki , Moskof ordularını bozan namlı bir tümen . . . Başındaki komutan dersen büsbütün yaman . . . Cemi! Cahit Bey, buna Genelkurmay 'Topdemir" adını takmış ki, düşman karşısında bi!digin Demirkazık. . . Çorumlu kıvranmakta, "Hanıya gelsin hey Allah nasıl bir Demirkazık'sa binip yetişsin" diyerek ini!emekte . . . Biz burda Dernirkazık bek­ l emekte olalım, Çapanogıu , kaleler alaraktan, taburlar bozarak­ ıan geldi Alaca'ya girdi.

- Aman hangi Alaca'dır efendim , bizim Alaca'mız mıdır sa­ kın olmasın?

97

- Iyi bildin! Herif Alaca'yı almasıyla içinin alacasını dışan vurup iyicene padişahlık biçimi tutup şuraya kaymakam , beriye nahiye müdürleri , candarma komutanlan dikip önü sıra dört tuglu sancak dolaştınp çevresine kuduz it gibi salıp yakıp yıkıp en başta, Alaca kasabasının üstüne düşüp aldıgında, meger �­ dısıyla vazgeçtisi varmış, fukara kadıyı getirip çeşitli işkenceJ�r­ le ve de kızılcık sopalan çalaraktan gömüdeki san san altuncuk­ larını söktürüp parası kalmadıgına yemin ettirip ardından "Ay bize zorluk ne demektir" diyerek derisini yüzdürüp . . . - Pa pa pa paaa . . . - . . .leşini dörde bölüp hisar kapısına, çarşı içine , hükümat konagı önüne astırıp kasabanın belli başlı adamlanndan nicesini keyfince kurşuna dizip kılıçtan geçirip "Devlet dileyen bayragım altına gelsin! Gelmeyen canına susadıgını bilsin" diye tellallar ça­ gırtıp , kısacası, çevreyi yakıp yıkıp kendine yarayanı, gerek mal­ dır, gerek candır alı p yaramayanı atına çignetip nice ocaklar sön­ dürdü . Aklı erenler ölümüne çabaladıgını bildiler ya, pisligi te­ mizleyecek güç hani? Bize haberler gelmekte ki, gayet korkulu haberler gelmekte . . . Heri f diyesiymiş ki, "Gözümüz ilerdedir. Ço­ rumlu ayak sürümektedir. Bassam gerek ve de yediden yetmişe kırsam gere ktir. Derya gibi askerle gelmekteyim . Sanp burup alıp bitirmeme çok bişey kalmamıştır" diyesiymiş . . . Derbeder Cemal Bardakçı mutasarrıf, makine başında neresini aradıysa bulamamakta . . . Sorduguna karşılık alamamakta . . . Bir sabah kasabaya indim, vardım baktım ki, gök tere batmış . . . Insanlıktan çıkmış . . . Meger Yüzbaşı Nuri Bey komutasında Alaca'ya saldıgı müfrezep çapanoglu vurmasıyla dagıtmış . . . Yüzbaşıyı tegmeni ossaat kur­ şuna dizmiş . . . Mutasarnf Bey, tabanı yanmış gibi gezelemekte . . . "Mahpus damını kim tutacak . . . Bunca kuduz i t kasabaya dagılır­ sa çoluk çocuk, karı kız n'olur Sülük Beyr diyerekten inilemek-

g8

te . . . "Ferah ol, orasım bana bırak! " dedim. "Tepelere siper kaz­ mak gerek" dedi. "Ferah ol, onu bana bırak!" dedim . "Ankara, 'Ziraat Bankalanndaki paralan gönder' demekte, yollar kapalı . . . N'apsak?" dedi. "Para göndermek olmaz" dedim. "Hükümat em­ ridir. uymadık mı bizi asarlar Sülük Bey" dedi. "Ferah ol, arasını bana bırak!" dedim. "Az biraz asker toplamak gerektir bu Çü­ rumludan . . . Nasıl etsek?" dedi. "Ferah ol , bana bırak arasını" de­ dim, gerekenlere haberleri salıp Çorum'un yigitlerini ossaat kış­ laya topladım, "Nasılmış bu böylece Mutasarrıf Bey?" deyince hopladı geldi almmdan öptü, "Nur ol Sülük Bey, hükümatımıı bu yigitligini kıyamete kadar unutmayacaktır" dedi. Ardından, "Siper kazmak için kazma kürek . . . Bunlan sallamak için günde­ likçi gerek. . . Bizim malmüdürlügünde bakır onluk yoktur. N'ola­ cak!" dedi. "Ferah ol, sen arasını bana bırak" dedim. "Hay çok ya­ şa . . . Evet, sen keseden harcan, ben hükümat namına senet vere­ yim, patırtı basılınca bi tamam alırsın" dedi, hopladı ki, almmdan öpe . . . Elimi gögsüne dayayıp durdurdum. "Dünyamn avanagı ben miyim, Mutasarnf Bey, bunca Karun peygamber hazineli Ço­ rumlu metelik vermezken bana n'olmuş? Biz Kara Abuzer'in Sü­ lük Bey olmakla adamlıktan çıkmış degiliz Koca Tann'ya şükür!" dedim. Bozuldu az biraz, "Peki n'olacak?" dedi. "N'olacagı var mıdır? Çapanogıu sürüp gelse , basıp alsa, Ziraat Pankasındaki şu kadar bin kayma n'olacak?" dedim. "Alacak güzelce", "Ya biz ne­ den almamaktaymışız bakalım" dememle aklı erdi, hoplayıp boy­ numa sanıdı, almmdan öptü. "Nur ol, Sülük Bey, bunlar nasıl bir akıllar, bildigimiz başkomutan akıllan ... Hükümatırnız bu iyiligi­ ni mahşer gününe kadar Unutmasa gerektir" dedi. Uzatınayalım , parayı pankadan yeterince aldık, siperleri kazdırdık. Çorum lu­ nun başına geçip gidip sipere girdim. Çapanoglu baktı ki papuç gayet pahalı . . . Gözüne kestirernedi Çorum yagmasım . . . "Her ho99

'J