Bizans'ın Sonu [1 ed.]
 9786254492518

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

4044

1 ALFA 1 TARİH l

149

BİZANS'IN SONU JONATHAN HARRIS University of London, Royal Holloway'de profesör olarak görev yapmakta olan Jonathan Harris'in uzmanlık alanı Bizans tarihidir. Çalışmaları 900-1460 arası Bizans tarihi, özellikle Haçlı Seferleri ve İtalyan Rönesansı döneminde Bizantium ve Batı arasındaki ilişkileri ve 1453 sonrası Yunan diasporası üzerinedir. Bizans tarihi üzerine yaptığı çalışmalardan bazıları şunlardır: T1ıe Lost !Mırld ef Byzantium, Byzantines, Latins and Turks in the Eastern

Mediterranean IMırld after 1150 (ed. Holmes, C. & Russell, E.), T1ıe End ef Byzantium, Palgrave Advances in Byzantine History, (editör) Byzanti­ um and the Crusades.

TEVABİL ALKAÇ 1979'da Çorum'da doğdu. 1997 yılında Çankırı Astsubay Hazırlama Okulundan mezuniyet günü atıldı. 2010'da Fatih Üniversitesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 2014'de Marmara Üniversitesinde, Endü­ lüs Tarihi alanında yaptığı tezle yüksek lisansını bitirdi. 2017'de İstan­ bul Medeniyet Üniversitesi Tarih Bölümündeki görevinden ayrıldı.

Mentora Method isimli bir mobil telefon dil uygulaması geliştirdi. Suskun bir şekilde çeviriler yapmaya devam ediyor.

Bizans'ın Sonu

© 2020, ALFA Basım Yayım Dağıtım San.

ve T ic.

Ltd. Şti.

The end of Byzantium

© 2010,Jonathan Harris Bu kitap Yale University Press ile yapılan anlaşmayla yayırnlannuştır. IGtabın Türkçe yayın hakları Anatolialit Ajans aracılığıyla

Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd.

Şti.'ne aittir. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir elektronik veya mekanik araçla çoğaltılamaz. Eser sahiplerinin manevi ve mali hakları saklıdır.

Yayıncı ve Genel Yayın Yönetmeni M. Faruk Bayrak Genel Müdür Vedat Bayrak Yayın Yönetmeni Mustafa Küpüşoğlu Çeviren Tevabii Alkaç Son Okuma Hakan-Derya Erdagöz Kapak Tasarımı Füsun Turcan Elmasoğlu Sayfa Tasarımı Mürüvet Durna

I SBN 978-625-449-251-8 1. Basım: Şubat 2021

Baskı ve Cilt Melisa Matbaacılık Çiftehavuzlar Yolu Acar Sanayi Sitesi No: 8 Bayrampaşa-İstanbul Tel: 0(212) 674 97 23 Faks: 0(212) 674 97 29 Sertifika no: 45099

Alfa Basım Yayım Dağıtım San. ve T ic. Ltd. Şti. Alemdar Mahallesi T icarethane Sokak No: 15 34110 Cağaloğlu-İstanbul Tel: 0(212) 511 53 03 (pbx) Faks: 0(212) 519 33 00 www.alfakitap.com - [email protected] Sertifika no: 43949

Çeı•ire11: Tet>abi/Alkaç

ALFAıTARIH

Zor günlerimin sığınağı abim Ak:if Alkaç ve eşi Türkan Alkaç'a minnet ve şükranla ...

İÇİNDEKİLER

Kronoloji, 7 Önsöz, ı3 Teşekkür, 19

2 3 4 5 6 7 8 9 10

KONSTANTİNOPOLİS'TE SONBAHAR

21

GÖLGE İMPARATORLUK

47

SİYASİ OYUNLAR

79

FELAKETİN EŞİGİNDE

ıo9

DÜŞMANIN DAMARINA BASMAK

147

BİR KONSİL VE BİR HAÇLI SEFERİ

175

MURAD'DAN MEHMED'E

207

EZELİ DÜŞMAN

235

RIHTIMIN KIYISINDA

269

DOGU MU BATI MI?

293

Sonsöz, 325 Kaynakça, 329 Dizin, 345

5

KRONOLOJİ

1 354 Osmanlı'nın Gelibolu'yu fethi y. 1 3 6 1 Osmalılar Edirne'yi ele geçirmesi 1 366 Savoylu Kont Aınadeo'nun Gelibolu'yu tekrardan alışı 1 369 V. Ioannes 'ın Roma'yı ziyaret edişi y. 1 372 V. Ioannes'ın Osmanlı'nın vassalı oluşu 1 376 IV. Andronicus'un Konstantinopolis'i ele geçirmesi 1 385 IV. Andronicus'un ölümü 1 387 Selanik'in I. Murad'a teslim oluşu 1 389 Kosova Savaşı. Yıldırım Bayezıt'ın tahta geçişi 1 390 VII. Ioannes'ın Konstantinopolis'i ele geçirmesi 1 39 1 V. Ioannes 'ın ölümü, II. Manuel'in onun yerine tahta geçmesi 1 394 Yıldırım Bayezıt'ın Konstantinopolis'i kuşatması 1 396 Niğbolu'da Haçlıların yenilmesi 1 399 II. Manuel'in Batı'ya doğru yola çıkması 1 402 Yıldırım Bayezıt'ın Ankara Savaşı'nda yenilmesi 1 403 Bizans-Osmanlı Antlaşması. II. Manuel'in dönüşü 1 408 VII. Ioannes'ın ölümü 1 4 1 1 Süleyman'ın Musa tarafından yenilgiye uğratılması 1 4 1 3 Musa'nın I. Mehmed tarafından yenilgiye uğratılması ve Osmanlı topraklarının onun tarafından bir araya ge­ tirilmesi 1 4 1 5 Heksamilion Duvarındaki inşaat faaliyetinin başlaması 1 42 1 I. Mehmed'in Ölümü ve II. Murad'ın tahta çıkışı 1 422 Konstantinopolis'in II. Murad tarafından kuş atılması 1 423 Selanik'in Venedik'e devredilişi 1 424-n. Murad ile Bizans arasında barış antlaşmasının ya­ pılması 7

BİZANS' I N SONU

1 425 II. Manuel'in ölümü. VIII. Ioannes'ın tek imparator haline gelmesi 1 428 Glarentza'nın ele geçirilmesi 1 429 Konstantin Palaiologos'un Patras'ı ele geçirmesi 1 430 II. Murad'ın Selanik'i ele geçirmesi 1 437 İtalya bir Kilise konsilinin toplanması hususunda mutabakat sağlanması 1 439 Kiliselerin birleştiğinin Floransa'da ilan edilişi 1442 Demetrius Palaiologos'un darbe teşebbüsü 1444 Haçlıların Vama yenilgisi. II. Murad'ın tahttan çekilmesi 1446 II. Murad'ın tekrardan tahta geçmesi 1448 VIII. Ioannes'un ölümü 1 449 XI. Konstantin'in Konstantinopolis'e varması 1 45 1 II. Murad'ın ölümü. II. Mehmed'in tahta çıkışı 1 452 Rumeli Hisan'nın inşası 1 453 Konstantinopolis'in düşüşü 1 456 Belgrad'ın Kuşatılması 1 458 II. Pius 'un papa oluşu 1 459 Mantua Kongresi 1 460 II. Mehmed'in Mora Yanmadası'nı fethi 1 464 Papa II. Pius'un ölümü 1 465 Thomas Palaiologos'un ölümü y. 1 470 Palaiologos'un ölümü 1 472 Kardinal Bessarion'un ölümü 1 48 1 II. Mehmed'İn ölümü 1 502 Andreas Palaiologos'un ölümü

8

0DİPLOKİONİON (Beşiktaş) .,.,

., v.

i;.

S:l;_�iour 0 Petra'Daki sı ı · St John Kilisesı.

" o

�.. '9��'9J'/

'O, ·•

......

Perama Kapısı



CD

Boğazkesen Zinciri

..• •

••



• •••



StMokios Sarnıcı

D

•a CD

Pege Kapısı

o :;,

MARMARA DENİZİ

Altın Kapı

HARİTA

1

:

Konstantinopolis Şehri

o ı:c

KARADENİZ

-l(j .

o ....

0

(.;�

AKDENİZ

'

Girit �·

(t1?ııedik)

q

HARİTA 2: Bizans İmparatorluğu, 1403

Kony� KARAMAN

""�

� MOSKOF

ALTIN ORDA

ATLANTİK OKYANUSU

...... ......

,_}

ARAGON

KORSi

Barselona (Cenova)liz hale getirmek için atılgan bir politika izlemeye zorlanmıştı. Sıkıntı, Manuel'in kendisinden sonra tahta çıkabilecek va­ ris bırakma konusunda gereğinden fazla başarılı olmasıy­ dı. 1 425 Temmuz ayında öldüğünde Manuel ardında hayatta olan altı erkek çocuğunu geride bırakmıştı: Ioannes , Theodo­ ros , Andronikos , Konstantinos, Demetrios ve Thomas . Kendi­ si hayattayken Ioannes'i yardımcı imparator olarak atamıştı ve Bizans pratiğine göre Ioannes'den sonraki diğer büyük iki kardeşi despot unvanıyla birer tımarın başına yönetici olarak atanmıştı. Theodoros en önemli kasabası Mistra'dan Mora'yı yönetirken Andronikos Selanik despotu olmuştu. Manuel'in ölümünden sonra Ioannes tek başına imparator koltuğuna oturduğunda Theo doros hala Mistra'daydı, And­ ronikos Pantokrator manastırında şimdi bir keşiş idi ve en gençleri olan Thomas ise henüz bir çocuktu. Fakat geride hala herhangi bir unvana ve makama sahip olmayan, Kons­ tantinos ve Demetrios adında iki kardeş vardı. Kitapsever Theodoros ve dindar ama hasta Andronikos 'un aksine bu kardeşlerin ikisi de ihtiras s ahibi ve enerjik kişilerdi. Her ikisi de Bizans yönetim çevrelerinde hızla kendilerine bir ta­ raftar grubu oluşturmaktaydılar. Demetrios 'un destekçileri arasında kayınbiraderi C enevizli Ilario Doria'ya, Mattheos

1 58

DÜ ŞMAN I N DAMARINA BASMAK

Asanes' e ve Georgios İzaul'un isimleri sayılabilirdi. 18 ôte yandan Theodoros Karistinos , Konstantinos'un taraftarı gibi görünmektedir ve at üstünde atıcılık konusunda onunla aynı tutkuyu paylaşmaktaydı. Georgios Frantzis hatıratında açık belirttiği üzere Konstantin'e oldukça sadıktı: Lord Konstantinos ve benim aramda çok büyük bir uyum vardı, arkadaşlığımız aynca kutsal bir bağa sahipti, çünkü amcam onun !alasıydı ve ben ve kuzenlerim onun yoldaşı, arkadaşı ve hizmetkarıydık. Zamanı geldiğinde ve ben müteveffa babasının kişisel ortaelçisi olduğum­ da, benim sayemde ihtiyaç duyduğu birçok lütufa nail olmuştu. Bu nedenle benim onun hizmetinde olmamdan ziyadesiyle memnundu. 19 Kaçınılmaz olarak Konstantinos ve Demetrios'un impa­ ratorluğun nasıl yönetilmesi gerektiği hususunda kendi gö­ rüşleri vardı ve aynen II. Manuel ile

vır.

Ioannes arasında

olduğu gibi hanedan içindeki gruplar belli bir politika çiz­ gisi üzerinde toplaşmaktaydılar. Bu aşamada Konstantinos , kurtuluşun sultana köle gibi itaat etmekten ziyade batılı Hıristiyanlarla işbirliği içinde olarak askeri güçte yattığına inanmaktaydı. Ôte yandan Demetrios, vır. Ioannes'in rolüne

bürünmüş ve imparatorluğun içinde bulunduğu zor duruma tek çözümü sürekli direnişten ziyade Türklerle uzlaşmada görenlerin başını çekmekteydi. Ioannes'in açıktan itaat ve gizli meydan okuma politikası bu gruplardan hiçbirisine hi­ tap etmemekteydi. Minyatür güç odaklarının oluşumu ve Paleologlar hane­ danı içinde politika hususunda görüşlerin farklılık arz etme­ si, yaşlı imparator Manuel henüz ölmeden önce tansiyonun artmasına sebep olacaktı. 1423 senesi yaz mevsiminde Se­ lanik'in kaderi üzerine görüşmeler halen sürüyorken ve II. Murad'la olan savaş olanca şiddetiyle devam ediyorken 1 7 yaşındaki Demetrios, kayınbiraderi Ilario Doria ile birlikte 18 Sphrantzes, s. 28; Syropoulos, s. 1 1 3 . 1 9 Sphrantzes, s . 3 1 ; PLP 1 1 393.

1 59

B İ ZA N S ' I N S O N U

gizlice Haliç'ten Pera'ya geçtiler. Niyetleri buradan yola çı­ kıp E dirne'deki sultanın sarayına gitmek ve belki de devam eden düşmanlıktan ötürü duydukları üzüntüyü Murad'a bil­ dirmekti. Demetrios'un yaşlı ebeveynleri onu döndürmeye ikna etmek için yalvardılar ama o dönmeyecekti. Nihayetin­ de Edirne'ye gitmedi ama Mattheos Asanes ile birlikte gö­ rünüşe göre Macaristan kralı Sigismund ile görüşmek için Macaristan'a doğru yola koyuldu. En azından bu şekilde im­ paratorluk ailesinin üyelerinden birisinin düşman kampın­ da bulunuyor olması utancı atlatılmış oldu.20

1 423 senesindeki talihsiz olay ve 1 425 senesinde baba­ sının ölümü, kardeşlerinin ihtirasını tatmin edecek ve t \kip etmiş olduğu politikaya yönelttikleri eleştirileri etkisiz hale getirecek bir şeyler yapması gerektiğinin farkına vardır­ mıştı. İlk başta en büyük tehdidin Konstantinos olduğuna karar vermiş gibi görünmektedir. Sadece Demetrios ya da Thomas'tan daha büyük olduğu için değil etrafında onun gibi asker zihniyetli saray mensuplarından meydana gelen bir grup oluşmaktaydı. Konstantinos , Konstantinopolis 'tey­ ken o ve adamları şehrin stadyumu olan Hipodrom'da askeri maharetlerini sergiledikleri gösteriler yapmaktaydılar. Bir keresinde Konstantinos yirmi ila otuz süvariden oluşan bir grupla birlikte at üzerinde ok atma gösterisi düzenlemişti. Katılımcılar 480 metre uzunluğundaki pisti dört nala ka­ tederken şapkalarını fırlatmakta ve daha sonra fırlattıkla­ rı şapkalarını havadayken vurmaktaydılar. 1433 senesinde imparatorun akrabalarından birinin kızının düğün kutlama­ sında düzenlenen bir turnuvanın da arkasında muhtemelen Konstantinos vardı. Kırk kadar atlı Hipodrom'un merkezine yerleştirilmiş bir uzun kalas üzerine, ellerindeki hafif bir kargı ile hücuma kalkmaktaydılar.2 1 Yapacak hiçbir şeyi olmayınca böyle bir adam ve onun takipçileri çok tehlikeli olabilirdi ve onları meşgul edecek 20 Schreiner, Byzantinischen Kleinchroniken, i, s. 1 1 7; Sphrantzes, s. 28; Syropoulos, s . 1 1 5 . 2 1 Bertrandon d e la Brocquiere, s . 339, 341-2.

1 60

DÜŞMA N I N DAMAR I N A BASMAK

bir şey bulmak elzemdi. Böylelikle 1 423-4'te Ioannes Kons­ tantinopolis'ten uzakta batıdayken şehrin başında Konstan­ tinos bırakılmıştı. Muhtemelen dönüşünde Ioannes onun yönetimine tahsis edilecek bir toprak bulmaya çalışmıştı. Selanik artık söz konusu değildi ve Ioannes Karadeniz kıyı­ sındaki Mesembria'yı kardeşine tahsis etti. Aynı zaman dili­ mi civarında Ege adalarından Limni Adasını vererek kardeşi Demetrios'a da bir şeyle ayarlamış oldu.22 Görünüşe bakılır­ sa imparator Mesembria'nın kardeşi Konstantin'i uzun bir süre tatmin etmeyeceğini anlamış gibiydi ve bundan ötürü Bizans tarihinin bu safhasında ondan beklenmeyen bir giri­ şime atılmasının sebebi belki de buydu. Mora'da askeri an­ lamda hücuma dayalı bir politika başlattı. Hedef İtalyan Sefaloni kontunun ve Lefkada dükü I. C ar­ lo Tocco'nun topraklarıydı. 1 5 . yüzyılın ilk birkaç on yıllık döneminde Tocco, İyon Adaları üzerindeki güç merkezini genişletmiş ve Arta ile İoannina (Yanya) kasabaları da da­ hil olmak üzere Epiros'un çoğunu hakimiyeti altına alarak Adriyatik kıyısı boyunca kendisine küçük bir imparatorluk tesis etmişti. 1 420'li yıllarda Mora'yı İtalya'ya bağlayan ana liman olan Glarentza da dahil olmak üzere kuzeybatı sahili üzerindeki Elis ovasını işgal ettiğinde toprakları Mora içle­ rine kadar genişlemişti. 1 427 senesi Aralık ayında Ioannes kardeşi Konstantinos ile birlikte Mora'ya ulaştı. Bir sonraki ilkbahar mevsiminde iki kardeş güçlü bir ordu ile Glarentza üzerine yürürken de­ nizden yapılacak liman kuşatmasını güçlendirmek için bir gemi filosu gönderildi. Tocco elinden geldiğince dayandı ama derebeyliğinin bu bir nevi soyutlanmış , ileri karakol nokta­ sında herhangi bir kurtuluş ümidi kalmayınca anlaşma yap­ mak zorunda kaldı. Kasabayı ve mücavirindeki toprakları ve belki de en önemlisi bölgedeki kaleleri teslim etmeyi kabul etti. Bunların içinde Glarentza yakınlarında dağlık bir burun 22 Doukas, s . 1 33; Majeska, Russian Travelers, s . 1 92; Ewald Kislinger, "Johann Schiltberger und Demetrios Palaiologos," Byzantiaka, 4 ( 1 984) , s. 97-1 1 1 , 1 05-B'de.

161

BİZANS' IN SONU

üzerine inşa edilmiş geniş v e zaptedilmez Hlemutsi kalesi de vardı. Antlaşmayı tasdik etmek için 1 428 senesi Temmuz ayında Konstantinos , Tocco'nun yeğeni Maddelena ile evlen­ di ve hemen akabinde C arlo Tocco Epeiros ve İyonya'nın baş­ kentine gitmek üzere yola çıktı.23 Selanik'in kaybedilişinin ve 1 424 senesinde imzalanan aşağılayıcı anlaşmadan birkaç yıl sonra böylesine tam bir zaferin kazanılması çarpıcıdır. Bu zaferin I. Murad'dan daha zayıf bir düşmana karşı elde edildiği doğrudur ama Tocco'yu dizlerinin üzerine çökertirken gösterilen hız ve yetenek Bi­ zans'ın son yıllarında bile askeri anlamda can çekişir bir durumda olmadığını gösterir, Olaylara dair Georgios FıEnt­ zis 'in anlatısından bunun Yunanistan'ı Latin yönetiminden kurtarmak için değil hanedan üyelerinin ihtirasını dizginle­ mek amacıyla yapıldığı açıktır. Glarentza ve mücavirindeki yerler emniyet altına alındığında Konstantinos için, birçok kasaba, hisar ve büyük �.ardeşi Despot Theodoros'a tarafın­

dan devredilen toprak parçalarından oluşan yeni bir tımar için üs haline geldi. Bu ayarlama tamamen dostane değildi. Frantzis daha önceki bir aşamadayken Theodoros'un kardeşi Andronikos'un örneğini takip edip manastıra girip keşiş ye­ mini etmek niyetinde olduğunu ima etmişti ve bu durumda Konstantinos , Mora'daki bütün Bizans topraklarının kont­ rolünü eline almış olacaktı. Daha sonra onu kızdıracak bir şekilde Theodoros fikrini değiştirdi ve bu durumdan hoşnut­ suz olduğu aşikar olan Konstantinos daha az toprakla yetin­ mek zorunda kaldı. Aynı yolla VIII. Ioannes , Mora'daki fetihlerden faydalana­ rak genç kardeşi Thomas için de mütevazı bir tımar arazisi oluşturdu. İlk başta 1 428 senesinde Ioannes , henüz Mora'da iken Mistra'nın kuzeyindeki Kalavrita kalesi ona verildi. Daha sonra, imparatorun Mora'dan ayrılışını ve Patras'ın alınmasını müteakiben Konstantinos Glarentza'yı ve mü23 Sphrantzes, s. 33-4; Nicol, Immortal Emperor [Konstantin Paleolo­

gos] , s. 8-9.

1 62

DÜ ŞMAN I N DAMARINA BASMAK

cavirindeki bölgeyi Thomas'a devretti ve Kalavrita'yı kendi topraklarına dahil etti. Bundan kısa bir zaman sonra Tho­ mas, Akhaia prensi II. C enturione'nin kızı C aterine Zaccaria ile oldukça avantajlı bir evlilik gerçekleştirdi ve C enturio­ ne'nin kalan topraklarının varisi oldu. Bu Thomas'a kendi tımar arazisini ve 1 430 senesi Ağustos ayında da bu toprak­ larla birlikte despot unvanını almasını sağladı. Artık Ioan­ nes'in bütün kardeşlerine bir şeyler verilmiş oldu.24 Bununla beraber taarruza yönelik politika devam etti ve sonraki birkaç yıl içerisinde Mora'da daha fazla kazanımlar elde edildi. 1 428 senesi yaz mevsimi boyunca Glarentza'da­ ki zaferin ardından VIII. loannes ve Konstantin, yanlarında küçük kardeşleri Thomas'la birlikte kuzeye, Patras üzerine yürüyüşe geçtiler. Patras da Glarentza gibi bir limandı ama ticari önemine ek olarak aynı zamanda dinsel anlamda da bir öneme sahipti. 1 204 senesinde Konstantinopolis'in ele geçirilmesinin akabinde Bizans İmparatorluğunun payla­ şımı esnasında Ahaia prensliğine hizmet etmesi amacıyla Papa, Patras başpiskoposluk idare bölgesini vücuda getir­ mişti. Papa, Patras'ı muhtemelen burasının Havari Andre­ as'ın şehit edildiği bölge olması ve kutsal bir emanet olarak azizin başının muhafaza edildiği katedralden ötürü seçmiş­ ti. Böylelikle Patras, nüfusun ezici çoğu�luğunun Ortodoks olduğu bir bölgede Katolik dinsel egemenliğinin bir ileri ka­ rakol noktası halini aldı. Bununla beraber Palaiologos hanedanına mensup kar­ deşlerin Patras üzerine düzenledikleri saldırılarını Latinlere karşı bir Haçlı seferi olarak gördüklerine dair çok az işaret vardır. Neticede şehrin yöneticisi ve başpiskoposuyla evlilik yoluyla meydana gelmiş akrabalık bağlarına sahiptiler. Ör­ neğin Pandolfo Malatesta, Theodoros Palaiologos'un kansı Cleope'nin kardeşiydi. 1428 s enesi yaz mevsiminde çok şid­ detli bir baskı oluşturacak biçimde saldırmamışlardı. Kasa24 Sphrantzes, s. 33--4, 45-6; Nicol, Immortal Emperor [Konstantin Pa­

leologos), s. 1 3 .

163

BİZAN S ' I N SONU

ha s avunması b i r saldın düzenlenmek için oldukça güçlüydü ve kasabayı kuşatma altına alanların elde edebildikleri tek haşan kasabadaki garnizona mensup üç delikanlının tuts ak edilmesiydi. Konstantinos'a ödenmek kaydıyla yıllık 500 flo­ rin haraç verilmesi karşılığında bu üç esirin fidyesinin öden­ mesine izin verdiler. Ioannes önce Mistra'ya ve daha sonra da Korinthos'a gitti ve oradan da gemiyle Konstantinopolis'e doğru yola çıktı. Konstantinos yeni üssü Hlemutsi'de kaldı çünkü Ioannes vazgeçmiş olsa bile o henüz Patras'ı fethetme hayalinden vazgeçmemişti. Bunu yapmak istemesinin sebep ­ leri oldukça açıktır. Georgios Frantzis'e göre o ve Konstan­ tinos , Korinthos Körfezindeki Vostitza liman kasaba �nda saldırıyı planlamak için gizlice buluşmuşlardı. Eğer s aldın

başarılı olursa Konstantinos Mesembria'daki tımar topra­ ğını kardeşi Ioannes'e geri verecekti. Eğer başarısız olursa Konstantinos, Mesembria'yı ve Tocco ile yapılan anlaşma neticesinde elde ettiği topraklan elinde tutacak ama Despot Theodoros'dan aldığı to:f)raklan geri iade edecekti. Kısacası, seferin arkasındaki amaç Palaiologos hanedanı üyeleri için yaşam alanları sağlamaktı. 1 429 senesi bahar mevsimiyle birlikte saldın başladı. Konstantinos yerel lordlardan, kuzeye doğru yürüyüşe geç­ meden önce Hlemutsi'de toplanmaları içi çağrıda bulundu ama nihai hedefin neresi olduğunu şimdilik bildirmedi. Yol­ dayken Konstantinos'un birlikleri Patras'taki Yunan nüfu­ sun temsilcileri ile karşılaştı. Şehrin içine bir giriş yolu ya da belki bir arka kapının onlar için açılmasını ummuşlardı ama sunabilecekleri çok az ş ey olduğu anlaşıldı. Dahası ar­ tık gerçekleştirilecek s aldırının baskın unsuru ortadan kalk­ mıştı çünkü Patras garnizonu onlara doğru hareket halinde bir ordu olduğuna dair istihbarat almıştı. Konstantinos'un niyetini açık etmek üzere bir heyet gönderildi ve heyet üyele­ rine, Konstantinos'un şehri teslim almak için geldiği açıkça bildirildi. Paskalya'dan önceki Pazar günü ordu şehir surla­ rının önüne gelip kamp kurdu. Sonraki gün, neredeyse kazara çatışmalar başladı. Düş1 64

DÜ ŞMAN I N DAMARINA BASMAK

man atlılarından bazılarının şehrin bir kapısından çıkmakta olduğu tespit edildi ve bunun üzerine Konstantinos , Frantzis ve diğer birkaç kişi dörtnala atlıların peşine düştüler. Kaçan atlılar bir süre sonra bir başka kapıdan tekrar şehre girdi­ ler ve onları takip edenler bu sefer kendilerini ok ve arbalet taşıyan askerlerde oluşan bir falanj birliğiyle karşı karşıya buldular. Atı bir okla vurulan Konstantinos yere düştü ve askerler hemen onu tutsak almak için ileri atıldılar. Frant­ zis onu korumak için atıldı ve despota altında kaldığı attan kurtulup yaya bir şekilde kaçmasına yetecek kadar zaman kazandırdı. Öte yandan Frantzis aldığı yaralardan ötürü atı devrilene kadar umutsuzca savaştı ve sonunda tutsak alınıp şehre götürüldü. "Karınca, buğday biti ve farelerle dolu" bir zindana atılıp ayağı bir direğe zincirlendi. Bu mahkumiyet, yaklaşık kırk gün sonra Konstantinos 'un Patras muhasarasının Ortaçağ muhasaralarının çoğunda beklenenin aksi bir şekilde sonuçlanmasıyla nihayete ermiş­ ti. Garnizon komutanı Frantzis'ten, şartlarını iletmek üzere Konstantinos'a bir mektup yazmasını istedi. Başpiskopos Pandolfo kuşatma başladığında şehirden uzaktaydı ve bir askeri birlik oluşturmakla meşgul olduğu düşünülmekteydi. Mayıs ayında dönmeyi başaramadığı takdirde şehrin teslim olması hususunda fikir birliğine varılmıştı. Haziran ayı gel­ di ve başpiskopostan herhangi bir işaret yoktu. Böylelikle şehir halkının takip ettiği şehir görevlileri Konstantinos'un kampına gelip şehrin anahtarlarını ona teslim ettiler. Son­ rasında Konstantinos çiçeklerle bezeli sokaklardan geçerek şehre girdi. Bu anın keyfi, kasabanın üst kısmındaki hisara kendilerini hapseden ve aşağıdaki kalabalık üzerine yay ve arbaletlerle ok fırlatan başpiskoposun birkaç adamı tarafın­ dan kaçırılmıştı. Onları teslim olmaya ikna etmek on iki aya malolmuştu. Bu nahoş olaya rağmen Patras'ın ele geçirilme­ si imparatorluk için bir zaferdi ve birkaç yıl içerisinde nere­ deyse Mora Yarımadası'nın tamamı Bizanslıların elindeydi. 25 25 Sphrantzes, s. 33-7 , 40-3; Nicol, Immortal Emperor [Konstantin Pa-

1 65

BİZANS' I N SONU

Her n e kadar b u zafer memnuniyet verici ve Bizans prenslerine yönetecek toprak s ağladığı için faydalı ise de bir o kadar da tehlikeliydi. Papalık'a ait bir tımar toprağına sal­ dırarak ve oradaki başpiskopo sluğun toprağına bu şekilde el koyarak Konstantinos , Papa'yı oldukça kızdırmıştı. Şimdiye kadar, kendilerinden önce babalarının yaptığı gibi, Konstan­ tinos ve VIII. Ioannes'in Osmanlılara karşı batılı bir askeri hareket için moral desteği sunması için başvurdukları kişi Papa'nın bizzat kendisiydi. Bu darbe üzerine Venedikliler de küplere binmişlerdi çünkü Selanik'te olduğu gibi burasını da almak için Papa ve Patras başpiskoposu ile görüşmeler yapmaktaydılar.26 Fakat en önemli tepki hala Glarentz 'l ve Patras'ın fethini büyük ihtimalle 1 424 senesindeki anlaşma­ nın ihlali olarak görecek olan Sultan II. Murad'ın Edirne'den göstereceği tepkiydi. Murad'ın hiddeti daha henüz Patras düşmemişken ken­ disini belli etmişti. Teslim ş artlarına dair müzakereler ile şehrin bilfiil teslim alınması arasında geçen süre içinde bir O smanlı elçisi Despot'un kampına varmıştı. Elçi, eğer saldırı devam ederse şehre yardım etmek amacıyla bir Os­ manlı ordusunun gönderileceğini iletmiş , şehir sakinlerinin sultanla iletişim halinde olduğunu ve onun tebaası olmayı önerdiklerini iddia etmişti. Konstantinos elçiye kuşatmanın kaldırıldığı teminatını vererek belaya bulaşmama yolunu seçti.27 Ama eninde sonunda Murad ne olduğunu anlayacak­ tı ve Konstantinos, Patras emin bir şekilde eline geçtiğinde bu darbe konusunda sultan ile arasında bir uzlaşma yolu bulması için Georgios Frantzis'i E dirne'ye gönderdi. Frant­ zis Korinthos Körfezinin karşı yakasındaki Venedik kasabası Lepanto'da Konstantinos 'un kampına gitmekte olan bir O s ­ manlı elçilik heyetiyle karşılaştığında daha ileri gidemedi. Şehrin teslimine dair anlaşma yapıldığı haberinin çok çabuk bir şekilde Murad'a ulaştığı açıktı, çünkü elçiler yanlarınleologosl. s . 1 0-1 ı . .

2 6 Thiriet, Regestes, ii, s . 255-6 , 267. 27 Sphrantzes, s . 41 .

1 66

DÜŞMA N I N DAMARINA BASMAK

da efendilerinden Konstantinos ' a hitaben, hiçbir ş art altın­ da Konstantinos'un şehrin anahtarlarını teslim almamasını dikte eden sert buyruğu içeren bir mesajı taşımaktaydılar. Frantzis'in E dirne'ye doğru gitmekte olduğunu gören elçiler onunla birlikte gerisingeri Edirne'ye döndüler. Konstantino­ polis'ten geçerken Frantzis, Markos İagaris'i ortak elçi ola­ rak yanına aldı ve nihayetinde Edirne'ye vardılar. En uygun durumda bile Osmanlı sarayında görüşmelerin seyri oldukça yavaştı ve bunlar bir merasim havasında ger­ çekleştirilmekteydi. Bundan dolayı büyük ihtimalle Frantzis ve İagaris'in bir cevap alabilmek için birkaç h afta beklemesi , gerekecekti. II. Murad'ın sarayını ziyaret eden bir başka el­ çinin hatırladığı üzere sultanın kendisini göstermeyi tercih edeceği ana kadar saatler boyu kabul salonunda beklemeleri elçilerden beklenmekteydi: Nihayet göründü. Elbisesi her zamanki gibi kırmızı saten bir elbiseydi ve üzerine samur derisinden hatlar bulunan yeşil desenli bir harmaniye giymişti. . . Sarayın bir köşe­ sinden dönüp kendisi için hazırlanmış tahtına oturmak için salona geldi. Dört ila beş basamakla çıkılan, kadife kaplı bir çeşit kanepe idi. Bizim terzilerimizin işlerine koyulurken oturduğu gibi tahtına oturdu . . .

Sultan oradayken bile süreç yavaş işlemekteydi. Elçiler sultana takdim edilmişlerdi ama bu seferde öğle yemeği için ara verilmişti: İpekten bir peşkir bağlandı ve yuvarlak şekilde ince bir deri parçası onun üzerine konuldu . . . daha sonra hazır edil­ miş et yemeği iki tabak içinde getirildi. Ona servis yapıl­ dıktan sonra yanındaki görevliler gidip, bahsettiğim kalaylı kaplardan aldılar ve s alonda bulunan insanlara, her dört kişiye bir tane düşecek şekilde bölüştürdüler. . . fakat hepsi servis edilmeden kaldırılması gerekti, çünkü prens yemek yemeye niyetli değildi.28 Frantzis ve İagaris'i Osmanlı sara-

28 Bertrandon de la Brocquiere, s . 350- 1 .

1 67

B İ ZA N S ' I N S O N U

yına getiren şartlar göz önünde bulundurulduğunda bu iki­ linin kabulü oldukça mesafeliydi. Adet olduğu üzere elçiler cevaplarını sultanın bizzat kendisinden değil onun başveziri İbrahim Paşa'dan aldılar. Mesaj oldukça netti ve Patras 'tan hiç vakit kaybedilmeksizin vazgeçilmeliydi. Frantzis zaman kazanmak için böyle bir mesajla Konstantinos 'un kampına dönmeye cesaret edemeyeceğini ifade edip karşı çıktı ve sul­ tanın buyruğunu iletmek üzere Patras'a kendisiyle birlikte bir Osmanlı elçisinin gönderilmesini istedi. Her ne kadar İa­ garis, vazifesini yerine getiremediği için Frantzis'i suçlamış­ sa da onun taktiği işe yaradı. Frantzis yanında bir O smanlı devlet memuru olduğu halde E dirne'den ayrıldı ve sonhki on iki ay boyunca görüşmeler oldukça ustalıklı bir şekilde uzatıldı ve bu sayede Konstantinos'un Patras'taki konumu­ nu güçlendirmesi için ona zaman kazandırılmış oldu. Mu­ rad, o dönem için, teslim talebini zorla kabul ettirmekle pek ilgilenmiyormuş gibi gö �necekti.29 Murad'ın bu müsama­ hasının bir sebebi onun bir b aşka meseleye daha fazla ilgi duyması olabilirdi. Selanik'in Venedikliler tarafından tes­ lim alınması hususunda asla bir uzlaşmaya yanaşmamış ve şehrin üzerindeki muhasara 1 423 senesinden sonra kaldırıl­ mamıştı. Sonuç olarak Selanik şimdi bir Venedik şehriydi ve bundan dolayı 1 424 senesinde Bizanslılarla yapılan anlaş­ manın kapsamına alınamazdı. Venediklilerin şehir halkına denizden erzak tedarik etme hususundaki bütün çabalarına rağmen ve her ne kadar bütün gemiler şehre ulaşamıyorsa da, şehrin muhasarası devam etti. Tahıl yüklü bir kargo ge­ misi şehrin liman bölgesi içinde hasar gördü ama batmadı ve şehir sakinleri Deniz Surları üzerinden, ellerinden bir şey gelmeden gemideki tahıl yükünün yavaş yavaş çürüyüşünü seyrettiler. Yiyecek sıkıntısı artık had safhadaydı ve Başpis­ kopos Simeon Selanik halkının kaçışını şu şekilde tarif et­ mişti: Ekmek hiç yoktu ve hatta şehirde yaşayanların yiyebi29 Sphrantzes, s. 43-4.

1 68

DÜŞMAN I N DAMARINA BASMAK

lecekleri sebze bile yoktu, yenebilecek tek şey ins an vü­ cudunu ayakta tutacak besin değerine sahip olmayan yabani turp ve ekimi yapılmayan bitkilerdi, çünkü ne ya­ pacaklarını bilmez haldeydiler ve açlıktan dolayı böyle yapmaya zorlanmışlardı.

Artık durum o kadar kötüleşmişti ki halkın birçoğu ge­ celeri surlardan ip sarkıtmak suretiyle şehirden kaçıp Türk saflarına gidip kendiliğinden teslim olmaktaydı. Hatta Ve­ nedikli muhafızlardan bazıları bile kaçanlara dahil olmuş­ lardı. 30 Ç aresiz bir biçimde, Selanik'in Yunan s akinleri Sena­ to'yu ve doçu kaçışlarından haberdar etmek için Venedik'e 1 429 senesi Temmuz ayında bir heyet gönderdiler. Bu heyet, özellikle de Selanik'teki Venedik idaresinin işini yapmakta başarısız olduğu ortaya çıktığında, oldukça sıcak bir şekilde karşılandılar. Heyetin üyelerine şu şekilde teminat verildi: Şehrin içinde bulduğu yiyecek erzak sıkıntısının duru­ munu ve bu sadık hizmetkarların içinde bulunduğu yok­ luğu görerek her ay 2.000 ölçek tahılı, aynı şekilde dağıt ­ tıklarına inandığımız idarecilerimize [rector] göndermiş olmakla birlikte, bizim gönderdiğimiz erzakları uygun bir şekilde dağıtmadıklarını öğrenmekten ötürü hoşnut değiliz . . .

Venedik'teki hükümetin niyeti n e kadar iyi olursa olsun Selanik'in durumunda çok bir şey değişmedi. Murad duru­ mun farkındaydı ve 6 Mart 1 426'da komutanlarına şehrin sa­ vu nm a hattı üzerine olanca güçleriyle saldırma emrini verdi. Venedikliler, saldıranların sayısının 30.000 civarında oldu­ ğunu tahmin ettiler ki bu taarruzu gerçekleştirenlere ş ehri savunanlar karşısında muazzam bir üstünlük sağlamış ol­ malıydı. İnanılmaz bir şekilde, kısmen Girit'ten henüz gel­ miş tepeden tırnağa silahlı beş gemi dolusu asker yardımı ve kısmen de şehir surlarında savaşan askerlerin kahramanlık30 Syıneon of Thessalonica, Melville-Jones , Venice and Thessalonica:

Greek Accounts, s. 1 27, 1 33-4 içinde.

1 69

BİZANS' I N SONU

ları sayesinde saldırı püskürtüldü. Türklerin kaybının 2 . 000 ölü olduğu tahmin edilmekteydi.3 1 Bu noktada II. Murad, 1422 senesinde Konstantinopo­ lis'te olduğu gibi muhasaradan vazgeçebilirdi. Fakat bunu yapacağına dair herhangi bir emare göstermedi ve yıllar geçtikçe adeta bir buldog dirayetiyle niyetini sürdürmeye devam etti. Sultan her ne pahasına olursa olsun Selanik'i almaya karar vermiş gibi görünmektedir. Venedik kontrolü altındaki şehrin 1 387 senesinde olduğu gibi savaşmaksızın kapılarını açma ihtimali de yoktu. Artık doğrudan bir saldırı daha yapmaktan başka bir çare yoktu. 1 430 senesi bahar mevsiminde çok büyük bir ordyyla birlikte Murad'ın Edirne'den hareket ettiği haberi Selanik'e ulaştı. Bir süre sonra şehre doğru yöneldiği açıklık kazandı ve şehrin savunma hatlarının hazır tutulması emri verildi. Yukarıdan atılacak oklara karşı savunmadaki askerleri ko­ rumak ve onlara saldıranların üzerine ok atabilmeleri için platform sağlamak için tahtadan sığınaklar yapıldı. Şehrin pazarı surlara yakın bir yere taşındı, böylelikle askerler mevzilerini çok uzun süre terk etmeksizin gidip yiyeceklerini alabileceklerdi. Surlara Venedikli ve Yunan askerler yerleşti­ rildi ise de Venedikli yetkililer, kabadayı mizaçlı kimselerden oluşan bir grubu Yunanların herhangi bir ihanet girişimine dair bir belirtiyi gözetlemesi için taşradan getirttiler. Bir süre sonra bazı Yunanların surların altında, kaçmak veyahut da Türklere yardım etmek için tünel kazdıkları belirlenince bu önlemin yersiz olmadığı ortaya çıktı. 32 Şehri savunanlar anca 26 Mart'ta sultan Selanik önleri­ ne geldiğinde ne kadar büyük ve "onların kanını içmek için susamış, adeta arı sürüsü gibi" bir ordunun kendilerine sal­ dıracağı açıklık kazandı. Murad'ın ordusu çok iyi teçhiz edil­ mişti ve muhasara ekipmanları develer vasıtasıyla surların 31 Melville-Jones, Venice and Thessalonica: Venetian Documents, s . 1 43 , 1 96 . 32 Anagnostes, Melville-Jones, Venice and Thessalonica: Greek Ac­

counts, s. 1 53-5 , 1 57 içinde; Chalkokondyle s , s. 235.

1 70

DÜŞMA N I N DAMA R I N A BASMAK

önüne çekilmişlerdi. Şehri savunanlar arasında görgü şahit­ lerinden birisi olan Ioannes Anagnostes muhtemelen toplan kastederek, bunları "insan yapımı bir kaya fırtınası" şeklinde tanımlamıştı. Bütün bunlara rağmen Murad bfr başka yön­ den gerçekleştirilecek bir saldırıyla, yani az adamla s avu­ nulan Deniz Surları üzerine saldırarak çabuk bir zafer elde etmeyi umut ediyordu. Onun planı Hıristiyan bir kaçak ta­ rafından Venediklilere ihbar edildi ve Türk gemileri bölgeye vardığında Venedikliler onları karşılamak için hazır bekle­ mekteydi. Saldırı hiç güçlük çekilmeden püskürtüldü. Murad'ın gelişinden üç gün sonra 29 Mart sabahı gün doğmadan kara saldırısı başladı ve saldırı surların duru­ munun en kötü olduğu yer, yani şehrin doğu yakası üzerine yoğunlaştı. İlk baştan itibaren Osmanlı'nın en büyük avan­ tajının sahip olduğu askeri teknoloji değil ezici asker sayısı olduğu aşikardı. Ioannes Anagnostes'e göre: Düşman her bir birliğin yerine yenilerini koyarak bize farklı noktalardan saldırdı, çünkü kuvvetleri çoktu ve böylece görevlerini yerine getirenlerin yerini yorgun ol­ mayanlar aldı ve böylece bir diğeri için nefes alma şansı verdiler.

Şehri savunanlar ayrıca ardı arkası kesilmeyen ok yağ­ murundan ve toplardan fırlatılan gülleler nedeniyle engel­ lenmekteydiler ve adeta saldıranlara karşı bir taş fırlatmak için "kimse elini bile siperden çıkaramamaktaydı." Bu baraj ateşi altında Türkler surların temelinden demir levyeler­ le kaya parçalarını koparma ve surların temelini boşaltma umuduyla surlar üzerine yüklendiler. Surlardan bu şekilde parça kopartıp komutanlarına götüren askerlere ipek kuşak gibi hediyeler verildi. Savunanlar alt kademeden yapılan sürekli atışlar nede­ niyle başları beladayken şimdide ellerinde tırmanma mer­ diveni olan başka bir saldırı dalgasıyla karşı karşıya kaldı­ lar. Bu merdivenler sayesinde surlar üzerindeki mazgallara tırmanmayı denediler ve bunların çoğu üstlerindeki göğüs

171

B İ ZA N S ' I N S O N U

siperlerinden fırlatılan taş ve kayalar nedeniyle yere çakıl­ dılar. Fakat bu kadar çok saldın girişiminden sonra er ya da geç savunma hattını aşacaklardı. Hançerini dişleriyle tutan bir Türk askeri görünmeden merdivenden çıkıp mazgallara ayak basmayı başardı. Orada sadece ölmek üzere olan bir Venedik askeri gördü ve uygun bir şekilde askerin kafasını kesip surlardan aşağı atarak, aşağıdaki yoldaşlarına işaret verdi ve onlarda onu takip edip surların üzerine çıktılar. Bu esnada diğer askerler de surlar üzerinde gedikler açmayı ba­ şarmışlar ve bu boşluklardan içeri girmekteydiler. Kuşluk vaktinde şehrin düştüğü aşikardı ve bütün O s ­ manlı ordusu s e l gibi şehrin içine akmaktaydı. Venedikftler şehrin alt kısmındaki limanda demirli bulunan gemilerden birisine binebilmek amacıyla tepeden aşağı doğru kaçışmak­ taydılar. Yunanlar da aynı yönde kaçıştılar, kimisi ailelerine ve evlerine ulaşmaya çalıştılar, bazıları ise düşmana karşı hala tutunabilecekleri S�maria kulesine giriş yapabilmek için deniz kenarına doğru ilerlediler. Buraya ulaştıklarında kulenin, oraya ilk varan ve gemilerine ulaşmak için orada­ ki dalgakıranları kullanan yüksek rütbeli bazı Venediklile­ rin emriyle kilitlenip önüne barikat kurulduğunu gördüler. Kaçanların çoğu Venedikliydi. B öylelikle Yunanlar Türklerin öfkesiyle baş başa bırakılmışlardı. Zafer kazanmış olan as­ kerler köle olarak satılabilecek tutsak bulmak ve el koyabi­ lecekleri taşınabilir değerli eşyalar bulmak amacıyla sokak­ larda dolanmaktaydılar. Yunanların çoğunun paralarını ve değerli eşyalarını oradaki mezarlara s akladıklarını anladık­ ları için ilk hedefleri kilise ve manastırlardı. Hagios Demet­ rios [Aya Dimitri] katedrali, şehrin manevi koruyucusu kabul edilen azizin türbesi, oradan çıkarılan mürrüsafinin yanı sıra süslemede kullanılan altın, gümüş ve incilerden ötürü de özel bir c azibeye sahipti. Türbedeki değerli eşyalar soyul­ du ve türbe paramparça edildi. Yağma üç gün boyunca de­ vam etti ve Selanik halkının çoğunluğu köle olarak satılmak üzere tutsak edildi. Murad bu yağmadan kendi payı olarak, E dirne'de yaptırmakta olduğu ve hamam olarak kullanılacak

1 72

DÜŞMA N I N DAMA RINA BASMAK

binada kullanılmak üzere manastır ve kiliselerdeki mermer blok kaplamalarını seçti. Bir Venedikli'nin yazdığına göre bu kaos içinde göze çarpan bir husus vardı: Türkler Yunan kadınları tutsak almakla o derece meşguldüler ki bu sayede daha fazla sayıda Venedikli gemilere ulaşıp kaçabilmişti.33 Beklendiği üzere yaşanan bu felaketin haberi ulaştığında Venedik büyük bir şok yaşadı ve onlardan beklendiği üzere bu felaketin etkilerini parasal terimlerle değerlendirdiler: Venedik toplumu, karadaki askerler ve denizdeki adam­ lar, birçok gemi dolusu hububat ve diğer erzaklar, kal­ yonları silahla teçhiz edilmesi hesaba katılınca toplamda 740.000 duka harcamıştı.34

Her ne kadar Selanik düştüğünde artık Bizanslıların hakimiyeti altında değilse de Konstantinopolis ile Bizans hakimiyetindeki Mora topraklarındaki reaksiyon aynıydı. Neticede Bizanslılar Patras meselesiyle düşmanlarının da­ marına basmışlardı, yaptıkları yanlarına kar kalmamıştı. Şimdi ise Selanik'i eline geçiren Murad, kendisinin doğrudan buyruğuna muhalif bir biçimde Konstantinos Palaiologos'un Patras'ı ele geçirmesine dair gecikmiş olan cezayla ilgilene­ bilirdi. 1 43 1 senesi ilkbaharında Murad, generali Turahan'ı Konstantinos'u yeniden yapmaya çalıştığı Heksamilion du­ varını yerle bir etmesi için Korinthos Kıstağı'na gönderdi ki bu Turahan'ın birlikleri için yerine getirilmesi oldukça kolay bir görevdi.35 Şimdi Bizanslılar, eğer sultan şimdiye kadar 33 Anagnostes, Melville-Jones, Venice and Thessalonica: Greek Ac­

counts, s . 1 57-7 1 içinde; Doukas, s . 7 1 -2; Antonio Morosini, Melvil­ le-Jones, Venice and Thessalonica: Venetian Documents, s. 2 1 9-23 içinde; Speros Vryonis , "The Ottoman conquest of Thessaloniki in 1 430," Continuity and Change in Late Byzantine and Early Otto­ man Society, ed. A.A.M. Bryer ve Heath Lowry (Birmingham, 1 986), s. 2 8 1 -32 1 içinde, 294-308'de. 34 Morosini, Melville-Jones, Venice and Thessalonica: Venetian Docu­

ments, s. 220'de. 35 Sphrantzes, s . 46; Nicol , Immortal Emperor [Konstantin Paleologos] . s. 1 3 .

173

BİZANS' I N SONU

yapmadığı bir biçimde bütün kaynaklarını onlara karşı kul­ lanmaya karar verirse başlarına nelerin geleceğini biliyor­ du. Bu felaketten çıkartılması gereken başka dersler vardı. Sıkıntı Bizanslıların bunların neler olduğu konusunda fikir birliğine varamamalarıydı.

1 74

6

BİR KONSİL VE BİR HAÇ LI SEFERİ

1 42 1 -4'teki II. Murad'a karşı yapılan ve felaketle sonuçlanan savaş gibi Selanik'in düşüşü, Osmanlılarla nasıl başa çıkı­ lacağı ve Katolik batı ile nasıl bir ilişki kurulacağına dair acil tartışmaları alevlendirdi. Osmanlı tehlikesini bertaraf etmenin tek yolunun onlara karşı koymaktan ziyade onlarla uzlaşma yapılması gerektiğine inananlar Selanik'in başına gelenlere kulak asmış olanlardılar. Osmanlılara karşı La­ tinlerin yardımının ne kadar etkisiz olduğu kendisini açık­ ça göstermişti. Sahip oldukları bütün deniz gücüne rağmen günün sonunda Venedikliler sultanın askeri gücüyle başa çıkamadılar. Ayrıca Venedikliler, şehir ele geçirildikten son­ ra oradaki Yunan halkının başına gelen korkunç olaylardan ötürü suçlanabilirlerdi. Murad Selanik'in Venediklilerin eline geçmesine oldukça sinirlenmişti ve bu konu üzerinde onlarla müzakere yapmayı reddetmiş ama nihai saldırıyı yapmadan önce tereddüt etmişti. Şehirdeki Yunanları Vene­ diklileri terk etmeleri ve şehrin kapılarını kendisine açmaya ikna etmek için bir hayli çaba sarf etmişti. Bazı Hıristiyan­ ların şehri savunanları ikna etmeleri için, onların duyabi­ leceği mesafeye kadar surlara yaklaşmalarını sağlamıştı ve eğer teslim olurlarsa şehir halkının canlarının, özgürlükleri­ nin ve mallarının emniyette olacağı sözünü vermişti. Yunan

1 75

BİZANS' I N SONU

vatandaşlar Venediklilerden korktukları için b u teklife bir yanıt vermediler. Bu teklifler reddedilince saldırı başladı ve teklifleri kabul edilmediği için şehir zorla ele geçirildiğinde Murad askerlerinin gönüllerinin istediği gibi şehri yağmala­ masına izin verdi. Venediklilerin, Yunanları Türklerin insa­ fına tek edip büyük bir şevkle gemilerine doğru kaçışlarına dair hikayeler sadece onlara karşı olan kinin körüklenmesi­

ne yardım etti. 1

Sadece birkaç ay sonra bir başka şehir oldukça farklı şartlar altında Osmanlıların eline düştü. Murad ordusunu Selanik'ten C arlo Tocco'nun başkenti olan ve şimdi Toc­ co'nun yeğeni II. Carlo (yön. 1 429- 1 448) tarafından yönefilen Yanya şehri üzerine gönderildi. Şartlar aynen Selanik'teki gibiydi, şehrin nüfusunun çoğunluğunu Ortodoks Yunanlar oluştururken yönetim Latinlerin elindeydi ve Türk komutan Sinan Paşa şehir halkına savaş olmaksızın kapıları açma fır­ satı tanıdı. Bu sefer şehir halkı teklifi kabul etti ve Sinan'dan "kendilerinin tutsak alıfunayacağına ya da çocuklarına el konulmayacağına, kiliselerin yıkılmayacağına ya da cami­ ye çevrilmeyeceğine . . . atalarından miras aldıkları hakların, mülk ve kişisel eşyalarının sorgusuz sualsiz onlarda kalaca­ ğına" dair yazılı bir teminat aldılar. Türkler 9 Ekim 1 430'da şehri teslim aldıklarında, bahar mevsiminde Selanik'teki olayların bir tekrarı yaşanmadı ve Sinan sözünü tuttu. Pek çok Bizanslının Osmanlılara karşı koymanın ya da onları kışkırtmanın bir anlamı olmadığını ve Latinlerden gelecek herhangi bir yardımının durumu daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramadığını düşünmesi şaşılacak bir şey de­ ğildi.2 Bununla birlikte Selanik'in düşmesinden tam tersi istika­ mette dersler çıkartanlar da vardı. Onlara göre ise yaşanan Anagnostes in Melville-Jones, Venice and Thessalonica: Greek Ac­

counts, s. 1 5 1 , 1 56-9. 2

Apostolos E. Vacalopoulos, Origins of the Greek Nation: The Byzan­

tine Period, 1 204-1 461 , tere. lan Moles (New Brunswick, NJ, 1 970) , s . 148-9.

1 76

B İ R K O N S İ L VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

bu felaket, O smanlıların 1402 senesinde de başlarına gelen felaketin yaralarını tamamen sardığını ve şimdi ne kadar ezi­ ci bir üstünlüğe sahip olduklarını ispat etmişti. En iyi kar­ şılık pasiflik değil Hıristiyan b atıdan büyük çaplı bir askeri yardımı cezbederek sultanın gücüyle boy ölçüşebilecek bir seviyeye gelmekti. Bireylerin bu fikre eğilim göstermelerinin birçok nedeni vardı. Bazılarına göre bu, Demetrios Kydones için olduğu gibi, entelektüel sempati meselesiydi. Bunlardan birisi genç Georgios Skholarios idi. Kydones gibi o da Tho­ mas Aquinas 'ın ve Aziz Augustinus'un çalışmaları hakkın­ da uzman birisiydi ve 1 430'lu yıllarda bazıları tarafından isim verilmeksizin "Latincilik" yapmakla suçlanmıştı. Skho­ larios gibi adamlar için Latinler kafir düşmana karşı ortak bir amaç doğrultusunda müttefik kurulacak dindaşları olan doğal müttefiklerdi. Bir de Venedik ve C enova ile ticari bağ­ lantıları nedeniyle finansal anlamda çıkarları olan kimseler vardı ki bunlarda batıyla uzlaşı politikasını desteklemeye eğilimindeydiler. Bir de Latin taraftarı politikanın en man­ tıklı yol olduğunu düşünen bir grup vardı. Eğer O smanlılara karşı batıdan bir saldın gerçekleşirse başta Karamanoğlu İbrahim Bey (yön. 1 424- 1 464) olmak üzere Küçük Asya'daki diğer küçük beyliklerin

il.

Murad'a karşı ayaklanacağı gayet

iyi bilinmekteydi. İki cephede birden savaşmak zorunda ka­

lan il. Murad bir anda kendisini, aynen 1 402 senesinde dede­ si Bayezid gibi bir felaketle yüzleşmiş bir halde bulabilirdi.

Vlll. Ioannes ve kardeşi Konstantinos'a çekici gelen düşünce biçimi belki de bu idi ve Latin taraftan grup her ne kadar halk içinde çok küçük bir azınlığı teşkil ediyorsa da safla­ rına imparatoru da katmış oldukları için izlenecek politika üzerinde en güçlü etkiye sahip olan gruptu.3 Şimdi acilen cevaplanması gereken soru batıdan, Osman­ lıları Balkanlardan atmak için ihtiyaç duyulacak ölçüde as­ keri müdahalenin nasıl cezbedileceğiydi. Şimdiye kadar s arf 3

Bertrandon de la Brocquiere, s. 326; Turner, •c areer of Scholarius," s. 426-8; Necipoğlu, Byzantium, s. 2 1 2-13; Matschke, •c ommerce, trade, markets." s. 795.

1 77

B İ ZA N S ' I N S O N U

edilen çabalar neticesinde ele geçenler sadece sempati, bi­ raz mali yardım ve Konstantinopolis savunmasına yapılan küçük katkılardan ibaretti. VIII. Ioannes ve danışmanları kayda değer bir yardımın elde edilebilmesinin tek yolunun, Ortodoks ve Katolik kiliselerinin arasındaki ikiliği sonlandı­ racak vasıtalar bulunması olduğunu anladılar. Ancak bun­ dan sonra Papa, Osmanlılara karşı bir Haçlı seferine batı daki Hıristiyan aleminin katılımını sağlamak için olanca gücüyle müdahil olacaktı. Bu o zamana kadar takip edilen Bizans politikasından radikal bir şekilde ayrılmak demek­ ti. II. Manuel kiliselerin birliği seçeneğinin sadece bir dip­ lomatik araç olarak kullanılmasından ama aslında fiilifata

geçirilmemesinden yanaydı. Hiç şüphesiz birleşmeye dair

bir girişimde Bizans halkının tepkisinden korktuğu için oğlu Ioannes 'e şu şekilde tavsiyede bulunmuştu: Dinsizler bizim Franklarla anlaşıp bir araya geleceğimiz günden korkarlar; eğer bu gerçekleşirse bizim yüzümüz­ . den batıdaki Hıristiyanların elinden büyük bir felaket yaşayacaklarına inanırlar. Pekiilil., mevzubahis sinod ol­ duğu müddetçe çalış ve plan yap hele de özellikle dinsiz­ leri korkutmak istediğin zaman. Fakat buna sebep olma . . .

Babası hayattayken bile Ioannes aynı fikirde olmadığı­ nı belli etmişti ve 1 424 senesinde Macaristan'da iken Macar kralı Sigismund'la kiliselerin birleşmesi hususunu tartış­ mıştı. Şimdi ise kendisi tek başına yönetimdeydi ve Osman­ lıların kendilerini ne ölçüde toparlamış olduklarına dair emareler tüm çıplaklığıyla kendini göstermişken, kilisele­ rin birleşmesi hususunda bir konsile iştirak etme yönünde isteğini belli etmeye başladı. Bunu yaparken, II. Manuel'in I. Mehmed'e karşı yaptığı gibi 1 424 senesindeki anlaşmaya göre Osmanlı sultanı ile sözde dostane ilişkileri devam ettir­ meye de özen gösterdi.4 Bu yönde ilk hareket 1 430 senesi bahar mevsiminde Sela4

Sphrantzes, s. 50; Joseph Gill, The Council of Florence (C ambridge, 1 959), s. 39.

1 78

B İ R KON S İ L VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

nik'in düşüşünden bile öncesinde Roma'ya bildirilmişti ama kiliselerin birleşimine yönelik müzakerelerin uzun ve zorlu olacağı ispatlanmıştı. Müzakereler iyi başlamıştı ve o seneki görüşmeler, 1 429 senesinde Patras'ın alınışı üzerine sulta­ nın onayını almak üzere Edirne'ye yapılan ve başarısızlıkla sonuçlanan girişimde Georgios Frantzis'e eşlik eden Markos İagaris başkanlığındaki bir elçilik heyetine emanet edilmiş­ ti. Frantzis , İagaris'ten hoşlanmıyordu ve onu Murad'a gön­ derilen misyonu eleştirmek ve ona destek vermemekle suç­ lamıştı fakat İagaris Roma'da ona yüklenen zorlu misyonu yerine getirmek için elinden geleni yapmış gibi görünmek­ tedir. Kiliselerin birliğini gerçekleştirecek olan bir konsilin toplanması hususunda Papa ile bir anlaşmaya varmıştı. Konsil İtalya'nın doğu sahillerindeki bir şehirde toplana­ caktı ve yaklaşık yedi yüz kişilik Bizans heyetinin ulaşım ve konaklama masrafları Roma Katolik Kilisesi tarafından karşılanacaktı. Papa ayrıca Konstantinopolis savunmasına destek amacıyla iki kalyon ve arbalet kullanan üç yüz askeri şehre gönderecekti. 5 İagaris ve maiyetindekiler geri döndüğünde VIII. Ioannes, Papa'nın teklifini tartışmak için danışmanlarıyla annesinin sarayında bir araya geldi. Kiliseleri bir araya ancak genel bir kilise konsilinin getirebileceğine dair Bizans fikrinin kabul edilmiş olması ve her ne kadar sınırlı olsa da aynı zaman­ da pratik anlamda askeri ve finansal yardımın teklif edilmiş olması oldukça makuldü. Her ne kadar Konstantinopolis'in yaşlı başpiskoposu II. Joseph (yön. 1 4 1 6 - 1 439) konsilin Bi­ zans başkenti yerine Latin topraklarında toplanacak olma­ sına itiraz etmişse de nihayetinde teklifin kabul edilmesine karar verildi. İagaris Bizanslıların cevabıyla birlikte Ro­ ma'ya doğru yola çıktı ama bir çıkmaza girdi. Roma'ya var­ dığında yeni birisinin, yani selefinden daha sert bir mizaca sahip olan IV. Eugenius'un (yön. 1 43 1 - 1447) papa olarak se­ çildiğini gördü. Bizans heyeti kabul salonuna girip alışıldık 5

Sphrantzes, s. 44; Gill, Council of F'lorence, s. 42-4.

179

B İ ZA N S ' I N S O N U

şekilde papayı selamladıktan hemen sonra Eugenius aniden, imparatorun Patras'ı hakiki s ahibi olan Başpiskopos Pan­ dolfo'ya teslim edip etmediğini öğrenmek istedi. Patras'ın halii Bizanslıların elinde olduğunu öğrenince Papa onlara, nasıl oluyor da şimdi gelip kendisinden bir konsil toplan­ masını isteyebildiklerini sordu. İagaris'in nutku tutuldu ve ancak heyetteki arkadaşlarının teşvikiyle, oraya böylesi tali konulan değil kiliseleri birbirinden ayıran genel meseleleri tartışmak için geldiğini söyledi. Bunlar halledildikten son­ ra diğer küçük meseleler elbette halledilecekti. Bu zayıf bir cevaptı ve İagaris eğer ki Patras'ın iadesinin, konsilin top­ lanmasının olmazsa olmaz şartı olursa müzakereleri!) bir çıkmaza gireceğinin farkında olmalıydı. 6 Neyse ki Bizanslıların şansına Papa Eugenius , Patras hakkında sarf ettiği kendinden emin sorunun gerektirdiği ölçüde sağlam bir pozisyonda değildi. Roma'da hatırı s ayılır bir genel hoşnutsuzluk! � karşı karşıyaydı. İagaris'in ikinci ziyaretinin üzerinden henüz uzun bir zaman geçmemişti ki, Milan dükü ile devam eden s avaş nedeniyle meydana gelen kıtlıktan ötürü yapılan protestolar isyana dönüştüğünde Eu­ genius şehir üzerindeki hakimiyetini kaybetti. Papa bir gece vakti keşiş kıyafetiyle sarayından kaçmak zorunda kaldı ve düşmanları nehir kıyısından onun arkasından ok atarken, Tiber Nehri üzerindeki bir kayıkla Roma'ya doğru kaçmayı başardı. Papa Pisa'ya ulaşmayı başardı ve oradan da, önde gelen vatandaşlan tarafından hoş bir şekilde karşılanacağı Floransa'ya doğru hareket etti. Sonraki birkaç yıl boyunca Papa ve saray maiyeti Santa Maria N ovella manastırında ikamet etti.7 Bu onun sıkıntılarının sonu değildi çünkü ona karşı Roma sokaklarında olduğundan daha geniş ölçekli bir mücadeleyle karşı karşıyaydı. II. Manuel zamanında batı ki­ lisesini ikiye ayırmış olan bölünme 1 4 1 7 senesinde son bul­ muştu ama Papalık otoritesine karşı Konsey Hareketi adı ve6

Syropoulos , s. 1 1 9-25.

7

Vespasiano, s . 1 9 .

1 80

B İ R KONSİL VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

rilen bir başka rakip çıkmıştı. Papalık bünyesinde uzun süre devam eden ayrılık esnasında batıdaki pek çok önde gelen seküler kimseler ve dinsel önderler, inanca dair en yüksek otoritenin sadece Papanın şahsında değil genel bir kilise konsilinde olması gerektiği kanısına varmışlar ve gönülsüz de olsa bir Papayı böyle bir konsili toplamak zorunda bı­ rakmışlardı. Konsil 1 43 1 senesinde Kardinal Giuliano Ce­ sarini ( 1 398- 1444) başkanlığında İsviçre'nin B asel kentinde toplanmıştı. Papalık ve konsil arasındaki ilişkiler kısa bir zaman içinde gerilmiş ve IV. Eugenius papa seçilmesinin üzerinden henüz çok uzun bir zaman geçmeden konsilin fes­ hedildiğini ilan etmişti. Fakat Konsil, Eugenius'un yirmi bir kardinalinden on beşinin desteğine sahipti ve Papa'nın buy­ ruğuna rağmen oturumlarına devam etti. Nihayetinde Papa geri adım atmaya zorlandı ve önceki tasfiye kararını çekmek zorunda kaldı. Basel Konsili daha sonra, Eugenius'un kızgın protestolarını, gamsız bir şekilde görmezden gelerek p ap alı­ ğın mali kaynaklarının ve idari yetkilerinin nasıl kesileceği­ ne dair tartışmak üzere toplandı. Bizanslılar bölünmüşlükleri kendi çıkarına kullanmak hususunda üstat oldukları için bu fırsatı kaçırmadılar. Eğer Papa onlara istediklerini vermezse belki Basel Konsili ve­ rirdi. 1 433 senesinin başlarında Basel'den temsilciler, gö­ rünüşe bakılırsa çetrefilli Patras meselesine değinmeksizin, kiliseler arasındaki birleşmeyi tartışmak için Konstantino­ polis' e geldiler. VIII. Ioannes ise 1 433 senesinde Basel Kon­ sili'ne bir heyet göndererek karşılık verdi. Bu sefer heyetin başında Demetrios Palaiologos Metokhites vardı ve Hagios Demetrios manastırı başkeşişi İsidoros ona eşlik etmektey­ di. Basel'e yaptıkları yolculuk çeşitli talihsizlikler nedeniyle sıkıntılı geçti. 1 433 senesi Kasım ayında ilk kez yola çıktık­ larında Karadeniz'de çıkan bir fırtına nedeniyle Konstanti­ nopolis'e dönmek zorunda kaldılar. Tekrardan 1 434 senesi Ocak ayında yola koyulduklarında gemileri bir başka fırtına nedeniyle kıyıya sürüklendi ve yollarına Macaristan üzerin­ den karayoluyla gitmek zorunda kaldılar. Yoldayken bir grup 181

BİZANS' I N SONU

haydut tarafından pusuya düşürüldüler ve bütün p araları ellerinden alındı. Bundan dolayı Buda şehrine ulaştıkların­ da yollarına devam edebilmek için önce borç para almak zo­ runda kaldılar. Kendi hesaplarına işlerinin daha kötü gittiği kimseler de mevcuttu. 1 397 senesinde Venedik'e gönderilen bir elçi, gemisi Adriyatik'te battığında helak olmuştu. Bunlar imparatorun hizmetinde bulunmanın kötü yanlarındandı. 8 Bununla birlikte Basel'e vardıklarında Metokhites ve İsidoros, birleşmeyi görüşmek için toplanacak konsilin İtal­ ya'dan ziyade Basel'de toplanması maddesi hariç Papa'ya sunulan tekliflerin benzerinin sunulduğu konsille memnu­ niyet verici bir anlaşma yapılmasını sağladılar. Anlaş�anın yapılmasıyla artık daha iyi ş artlar elde etmek için Bizans­ lılar, konsil kartını Papa'ya karşı kullanabilirdi. Sonunda Konsil'in değil Eugenius'un sunduğu teklifi kabul ettiler. Ni­ hayet 1437 senesi yaz mevsiminde, konsilin bir sonraki sene İtalyan şehri Ferrara'da toplanmasını öngören bir anlaşma _ imzalandı. Bizans del e geleri papalık donanmasına bağ­ lı bir donanma tarafından taşınacak ve delegelerin bütün masrafları Papa tarafından karşılanacaktı. Gerçi imparator hala. konsilin Konstantinopolis 'te toplanmasından memnun olacaktı ama pazarlık gücü sınırlıydı. En azından artık Pat­ ras'ın ismi telaffuz edilmiyordu. Konsilin zamanı ve yeri belirlendikten sonra şimdi sıra bu konsile katılacak delege­ lerin seçilmesindeydi. Neticede Bizans 'ın görüşü mümkün olduğunca güçlü bir şekilde ortaya konulması ve konsilde Bizanslıların Latinlerin sürdükleri şartlara teslim olmuş gö­ rüntüsünün verilmemesi önemliydi. VIII. Ioannes delegasyo­ na kendisi başkanlık etmeye karar verdi ve o yokken şehrin yönetimini kardeşi Konstantinos'a ve ona yardımcı olarak da Lukas Notaras ve Georgios Frantzis'i Konstantinopolis 'te bırakmaya karar verdi. Böyle dinsel mahiyette bir konsilde din adamlarının çoğunluğu oluşturması doğaldı ve patrik II. 8

Chıysostomides, Monumenta, s. 3 8 1 ; Gill, Council of Florence, s . 54-6 .

1 82

B İ R KONSİL VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

Joseph bir grup başpiskopos ve piskoposla birlikte konsi­ le katılacaktı. Bunların arasında Efes başpiskoposu Markos Eugenikos ve İznik başpiskoposluğuna yeni atanmış olan ke­ şiş Bessarion da vardı. Basel Konsili'ne giden Hagios Demet­ rios başkeşişi İsidoros yakın zamanda Kiev başpiskoposlu­ ğuna atanmıştı ve konsile katılacak Rus delegeleri organize etme işi ona verilmişti. Delegeler arasında Ayasofya katedra­

linde Büyük Eklesiarhlık makamını işgal eden ve daha sonra konsille alakalı bir �ayıt tutan Silvester Syropoulos ve Athos D ağını temsilen gelen iki keşiş gibi daha alt kademede gö­ rev yapan din adamları da mevcuttu. Delegeler içinde dinsel bir kimliğe sahip olmayan pek çok kimse de bulunmaktaydı. Bunların bazıları muhtemelen Markos İagaris ve Demetrios Metokhites gibi konsile giden yolda yapılan ilk müzakerelere katılmış oldukları için dahil edilmişti. Theodoros Karistinos ve Georgios Philanthropinos gibi kimseler ise tecrübe sahibi birer diplomattılar ve siyasetçiydiler. Latin teolojisi üzerine rakipsiz bilgi sahibi Georgios Skholarios, Moralı bir toprak ağası ve Platon hayranı Georgios Gemistos ve muhtemelen yargıç ve öğretmen Ioannes Argyropoulos gibi entelektüel­ lerden oluşan bir grup da delegeler içinde yerlerini almıştı.9 Bu listeye dahil edilen en ilginç isim belki de impara­ torun kardeşi Demetrios idi. 1 427 senesinde seyahatinden dönüşünde Demetrios, Limni Adasındaki tımar toprağının başına hemencecik geçmiş ve 1 436 senesi Mart ayında da Zoe Paraspondilas isimli bir leydiyle evlenmişti. 10 Muhteme­

len Demetrios 1 423 senesinde yaptıklarından ve kardeşinin şimdi yürüttüğü politikayla uyuşmayan tarzda sahip oldu­ ğu Türklere dair sempatisinden dolayı muhtemelen şüphe altındaydı. Ioannes kendisi Konstantinopolis 'ten uzakta, konsildeyken kuzeni VII. Ioannes'in II. Manuel'in yokluğun9

Syropoulos, s. 1 85-7 , 2 1 5; Sphrantzes, s. 49. Bizans delegasyonunu kimlerin oluşturduğuna dair bir tartışma için, bkz. Ioannes G. Leon­ tiades, "Die griechische Delegation auf dem Konzil von Ferrara-Flo­

renz," Annuarium Historiae Conciliorum, 21 ( 1 989) , s. 353-69. 1 0 Sphrantzes, s . 48.

183

BİZANS' I N SONU

d a sultanla müzakerelere girerek yaptığı şeyi onun da yap­ masından korktuğu için Demetrios'u arkada bırakmanın çok tehlikeli olacağını düşünmüş olabilir. Bu değerlendirme özellikle önemliydi çünkü imparator, Papa ve konsil arasındaki diplomatik manevralar E dirne ta­ rafından dikkatli bir şekilde izlenmekteydi. Teorik anlamda teolojik ve dinsel meselelerin tartışlacağı konsil 1 424 sene­ sinde yapılan anlaşma hükümlerini ihlal etmiyordu fakat Murad kiliselerin birleşmesinin Osmanlılara karşı batılı bir Haçlı seferinin işareti olacağının gayet iyi farkındaydı. Onun bu şüphelerini gidermek amacıyla VIII. Ioannes İagaris aile­ sinin bir başka üyesi olan Andronikos'u, konsilin sadec r din­ sel hüviyette bir konsil olduğuna dair teminat vermek üzere Osmanlı sarayına gönderdi. Olayları İagaris 'in anlatımıyla dinledikten sonra Murad şüphelerini kesin bir şekilde dil­ lendirmedi ama etkilenmemişti ve şu şekilde cevap vermişti: Bu kadar sıkı çalışmıı.Jı: ve bu kadar çok para harcamak bana pek de iyi bir fikirmiş gibi gelmiyor. Ne kazanacak ki? Ben buradayım eğer [imparator) harcamaları için as­ pere veyahut da maişeti için herhangi bir şeye ihtiyacı varsa, ona yardım etmeye hazırım. Murad'ın belirgin hoşnutsuzluğuna rağmen Ioannes ha­ zırlıklarına devam etti ve Osmanlı sarayında imparatorun yokluğundan faydalanıp Konstantinopolis üzerine önleyici bir darbe indirmeye yönelik değerlendirmeler yapıldı. Fa­ kat yakın zamanda başvezir olarak atanan Ç andarlı Halil Paşa, Murad'ın üzerinde kısıtlayıcı bir nüfuza sahipti. Ha­ lil, 1 420'li yıllarda İzmirli Cüneyd'e karşı yapılan s avaşlar­ da sivrilmiş bir kimseydi ve Murad ona çok güvenmekteydi. Onun tavsiyesi şu şekildeydi: Eğer Şehir üzerine saldırırsanız bu girişiminiz, impara­ torun Latinlere ne derlerse onu yapacağını söylemesine neden olacaktır. . . Bu fikirden vazgeçin ve imparatorun

1 84

B İ R K O N S İ L VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

faaliyetlerini izleyin . . . 1 1 Halil'in görüşü ağır bastı ama yine de Murad hoşnut­ suzluğunu belli etti. Türkler, VIII. Ioannes ve Bizans dele­ gelerini taşıyan donanma Ç anakkale Boğazından geçerken, muhtemelen Murad'ın emri doğrultusunda, mürettebatın gemilerdeki su stoklarını tazelemesini engellemek suretiy­ le zorluk çıkardılar. İmparator şehirden ayrıldıktan sonra Murad, Konstantinopolis surlarının önünden oldukça büyük bir birliği geçirmek suretiyle bir güç gösterisinde bulundu ve despot Konstantinos surlara adam yerleştirmek zorunda kaldı. Bu olayda herhangi bir s aldırı gerçekleşmedi ve Türk­ ler yollarına devam edip gittiler. 1 2 Halil'in Murad'a verdiği tavsiye münferit bir olay değildi. O smanlı sarayında, Hıristiyanlarla dostane ilişkilere sahip olmasıyla bir şöhret kazanmıştı ve Konstantinopolis'e karşı itidalli davranılmasını ileri sürmekteydi. Böyle yapması için finansal teşvikler vardı. Pek çok Bizans aristokratı gibi o da Konstantinopolis dışında faaliyet gösteren İtalyan tacirlerle, ithal edilen malların alım ve satımı gibi ticari faaliyetlerden para kazanmaktaydı. Ayrıca onun Osmanlı sarayındaki nü­ fuzunun ne kadar değerli olduğunu bilen Bizans imparatoru tarafından ona düzenli olarak rüşvet verilmekteydi. Sonra­ dan uydurulmuş olma ihtimali yüksek olan bir anlatıya göre hizmetinin karşılığı, evine getirilen balıkların karınlarındaki altın sikkeler şeklinde kendisine ulaştırılmaktaydı. Bizanslı­ lar işlerin yürür vaziyette olması hususunda kullandıkları metotlar yönünden hiçbir zaman kılı kırk yaran bir tavır içi­ ne girmemişlerdi ve bu olayda olduğu gibi paraları oldukça uygun bir şekilde kullanılmış gibi görünmektedir. 1 3 1 1 Sphrantzes, s. 5 1 ; Doukas, s. 1 8 1 . 1 2 Syropoulos, s . 20 1 , 396; Tafur, s . 1 3 7-8. 13 Doukas, s. 1 6 5-7 , 202; Aşıkpaşazade, Bernard Lewis, Islam from the

Prophet Muhammad to the Capture of Constantinople: 1 . Politics and War (London, 1 974) . s. 1 45 içinde; Cemal Kafadar, "A death in Venice ( 1 575): Anatolian Muslim merchants trading in the Serenissi­ ma," Joumal ofTurkish Studies, 1 0 ( 1 986) , s . 1 9 1 -2 1 8 , 1 93-4'te.

1 85

BİZANS' I N SONU

Görünüşe bakılırsa Murad'ın sakinleşmesiyle birlikte ka­ tılacak delegeler seçilmiş konsilin toplanacağı yer ve tarih belirlenmiş olduğu için artık meseleler daha hzlı bir şekil­ de halledilebilecekti. 4 Eylül 1 437'de Papalık'ın göndermeye söz verdiği gemiler Haliç'e ulaştı ve 27 Kasım'da imparator ve kalabalık bir delegasyon güvertesinde olduğu halde Ve­ nedik' e doğru tekrardan yola çıktılar. Ege'ye açılan gemiler Kehries ve Modan limanlarına uğradılar ve 1 438 senesi Şu­ bat ayının başlarında Venedik'e vardılar. Bizans delegasyo­ nu oradan gemilerle Po Nehri üzerinden Ferrara'ya taşındı ve 9 Nisan günü konsilin ilk oturumu açıldı. Yaz sıcakları nedeniyle ara verilmeden önce birkaç oturum yapıldı. �Ekim ayında oturumlara tekrardan başlanıldığı zaman Ferrara'da veba salgını patlak verdiğinde Papa konsil için bir başka yer aramaktaydı. 1 439 senesi Şubat ayında bütün delegeler Ferrara'dan ayrılıp, onlara ev sahipliği yapacak olan zengin banker Cosimo de' Meqici'nin ( 1 389- 1 464) bilfiil şehrin yö­ neticisi olduğu Floran sa'ya doğru hareket ettiler. Floransa, konsilin müzakerelerin bir neticeye bağlayacağı ve kilise­ lerin birleşmesi hususunun nihayet bir karara bağlanacağı yerdi. Birleşme gerçekleşmeden aylarca önce, kuru teolojik tar­ tışmalar haricinde Bizans delegasyonuna mensup üyeleri meşgul edecek pek çok şey vardı. Özellikle imparatorluğun bitmiş durumdaki başkentinin kasvetli havasından çıkıp gelenler için İtalyan şehirlerinin zenginliği, aynen kırk yıl önce Manuel Khrysokoras'ta olduğu gibi, yeni bir esin kay­ nağı olmalıydı. Avrupa'nın ticaret başkenti Venedik yüksek apartmanlar ve "bacalarla, canlı freskolarla ve sokağa doğru çıkıntı yapmış pencerelerle süslü çok katlı" konaklar ile süs­ lenmişti. Markiz III. Nicolo d'Este ( 1 383 - 1 44 1 ) tarafından yö­ netilen Ferrara güzel binaları ve caddeleriyle böbürlenmekte ve zenginliğini şehri çevreleyen Po Ovasındaki bereketli top­ raklardan elde etmekteydi. Floransa, Rönesans'ın s anatsal ve entelektüel gelişiminin merkeziydi ve şehrin ufku, parası Medici ailesi tarafından verilen ve mimar Filippo Brunel1 86

B İ R KONSİL VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

leschi ( 1 377- 1446) tarafından yakın zamanda tamamlanmış olan katedrallerin muhteşem kubbelerinin hakimiyeti altın­ daydı. Bizanslıların gösterdikleri tepki fakir bir memleket­ ten zengin bir memlekete gelen ziyaretçilerin verdiği tepki­ nin aynısıydı. Silvester Syropoulos Bizans din adamlarının kalması için tahsis edilen Venedik'te ki San Giorgio Maggi­ ore manastırına vardığında onlar için hazır edilen yemekle­ rin bolluğu ki variller dolusu şarap, bol miktarda ekmek ve balık, her ebatta lamba ve kandil vs, karşısında şaşkınlığa uğramıştı ama Ferrara'daki konukseverlikten dolayı daha az etkilenmişti. Hatta büyük ihtimalle VIII. Ioannes bile kon­ sil süresince İtalya'da geçirdiği süre esnasında dökülmekte olan Blakhernai Sarayının tıkış tıkış odalarında geçirdiği günlük rutinden daha rahat bir hayat standardını tecrübe etmişti. Venedik'te otuz yataklı bir konak ona ve yine bir baş­ ka konak da kardeşi Demetrios'a tahsis edilmişti. Ferrara'da ise markize ait olan, nehir kenarında oldukça güzel bir saray yine imparatora tahsis edilmişti. 1 4 Ioannes'den beklenecek tek şey İtalya'dayken ona verilen fırsatları azami şekilde değerlendirmesiydi. Din adamı ol­ madığı için her ne kadar dinsel içerikli tartışmalara fazla bir katkıda bulunmasa da bu toplantılardan bazılarına katıldı ve rahipleri anlaşma yapmaya ikna etmek için oldukça sıkı çalıştı. Bununla birlikte boş vakitlerini değerlendirmek için en gözde uğraşı olan avcılıkla bir hayli zaman geçirmiş gibi görünmektedir. Ferrara'ya varır varmaz Papa'dan kendisine bir miktar at temin etmesini istemişti. Üç ay sonra nihayet atlar geldiğinde atların uygun olmadığı ortaya çıktı. Ioan­ nes, Rusya'dan henüz gelmiş olan Kiev delegasyonundaki İsidoros'dan kendisi bizzat at s atın aldı. Ferrara dışındaki bir manastıra yerleşip orada maiyetindekilerden bir grup kurup çevredeki kırlık alanda avlanmaya başladı. Bu hobi­ siyle o derece düzenli bir şekilde vakit geçiriyordu ki Fer­ rara markizi maiyetindeki halkın mülküne verilen zarardan 1 4 Syropoulos , s. 2 1 5, 247; Tafur, s. 1 66 , 1 74-6 .

187

BİZANS' I N SONU

ötürü o n a şikayette bulunmak zorunda kalmıştı. Ioannes'in aklı sürek avıyla o derece meşguldü ki gözdesi olan bir av köpeğiyle birlikte konsil oturumlarına katılmayı alışkanlık haline getirmişti. Köpek onun tahtının yanı başında, impa­ ratorun ayak ucuna yatmaya alışmıştı ve bir keresinde, bü­ tün çabalara rağmen imparator konuşma yaparken hırlayıp durmuştu. 15

Bu faaliyetler kendisine yöneltilen eleştiriler nedeniyle değil bilakis imparatorun s ağlık durumu nedeniyle kesinti­ ye uğramıştı. Konsilin toplandığı dönemde s ağlıklı bir adam değildi. Zaten yedi yıl önce bütün bir ay boyunca gizemli bir

hastalık nedeniyle ortalıklarda görünmemişti ve do \torlar onun hayatından ümidi kesmişlerdi. Gemiler Bizans dele­ gasyonunu Venedik'e getirdiğinde s ağlık durumu iyi değildi ve doçun kendi ikametgahı olan s alapurya (yüzen ev) dave­ tine icap edememişti. 1 439 senesi bahar mevsiminde bacak­ larındaki şiddetli damla hastalığı nedeniyle yere yıkılmıştı. Bir gün maiyetiyle birt!kte Floransa'nın dışına, Pistoia'daki Bakire Meryem'in kuşağının bulunduğu mabedi ziyarete git­ tiğinde dönüş yolculuğunu yapamayacak duruma gelmişti ve Peretola köyündeki bir centilmen imparatorun dinlenme­ si için evini ona açmıştı. Ayaklarını kullanmamak için evin içine atıyla girmiş ve yemek s alonuna varana kadar atından inmemişti. Bu gibi durumlarda ancak tavla oynamakla ye­ tinmek zorundaydı. 1 6 İtalya'da bulunduğu süre b oyunca Ioannes'in olanca dik­ katini vermesi gereken bir b aşka mesele vardı ki o da im­ paratorluğun ekonomik refahı idi. 1 439 senesi Ağustos ayı boyunca Floransa hükümeti ile bir anlaşma imzaladı ve bu anlaşmaya göre şimdi Floransa'nın hakimiyeti altında olan Pisalıların önceden sahip oldukları ticari imtiyazların aynısı 15 Syropoulos , s . 296-9, 459; Gill, Personalities, s . 1 1 3-14. 16 Syropoulos, s . 2 1 7; Nicolas Oikonomides , "On the date of John VIII's letter to Saridja Beg (April 1 432)," Byzantion, 34 ( 1 964) . s. 1 05-9; Kenneth M. Setton, "The Emperor John VIII slept here . . ," Speculum, .

33 ( 1 958), s . 222-8, 227-B'de; Gill, Council of Florence, s . 246-7.

1 88

B İ R KONSİL VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

Floransalı vatandaşlara da verilmişti. Floransalı tacirlerin makul bir gümrük vergisi karşılığında imparatorun top­ raklarında mal ithal ve ihraç etmesine izin verilmekteydi. Floransa kalyonları kısa bir süre sonra Konstantinopolis ve Mora'da yakın zamanda fethedilmiş Patras ve Glarentza li­ manlarının düzenli ziyaretçileri haline geldiler ve imparator ile despotlar için gelir kaynağı oluşturup Bizans koşnil ve ş arabını İtalya'ya taşıyarak yerel ekonomiye katkıda bulun­ dular. Floransa ile yapılan bu anlaşma aynca bölge ticareti üzerindeki Venedik ve C eneviz tekelini çökertmeye de yardım etti. 1 1 İmparatorları gibi Bizans delegasyonundaki bazı kimse­ ler de İtalya'daki ikametlerinden iş girişimleri için faydalan­ dılar. Bunlardan birisi Georgios Philanthropinos idi. Yiyecek ve barınma konusunda Papa ve Ferrara ile Floransa halkına bağımlı olan Bizans delegasyonun üyelerinin pek çoğundan daha zengin olduğu aşikardı. 1 439 senesi Haziran ayında akrabası Patrik Josephos öldüğünde, onun ruhunun sükun bulması için Floransa'daki Santa Maria Novella kilisesinde senelik bir ayin düzenlenmesi için 50 duka ödemişti. İnsan ister istemez bu miktarda bir p ara ayarlayabilmesi için Phi­ lanthropinos'un İtalya'da muhtemelen de Floransa ya da C enova'daki St. George B ankası'nda hatırı sayılır miktarda bir yatınını olması gerektiğinden şüpheleniyor. Muhtemelen konsil süresince Georgios Philanthropinos 3 .000 duka değe­ rinde altını güvende tutmak amacıyla, Konstantinopolis'te olayların seyrinin en kötü halini alma ihtimaline karşı, Ro­ malı bir tacire yatırmıştı. 18 Delegasyonda bulunan daha bilge üyeler, özellikle de La17 Pagnini, Della decima, ii, s . 230-4; F. Miklosich ve W. Müller, Acta

et Diplomata Graeca Medii Aevi Sacra et Profana, 6 cilt (Vienna, 1 860-90) , iii, s. 200-5; Müller, Documenti, s. 1 74-7; Mikhael E. Mal­ lett, The Florentine GaUeys in the Fifteenth Century (Oxford, 1 967), s . 66--t!, 1 1 5 .

1 8 PLP 29760; V. Laurent, "Un agent efficace de l'unite de l'eglise a Flo­ rence: George Philanthropene,• REB, 17 ( 1 959), s . 1 90-200.

1 89

BİZANS' I N SONU

tin taraftarı olanlar için eğitim-öğretimle alakalı diğer faa­ liyetler de mevcuttu. Ioannes Argyropoulos, daha sonra ken­ disine Floransa Üniversitesinde bir görev ayarlayacak olan C osimo de' Medici ile konsil esnasında tanışmış olabilirdi. İznik'e başpiskopos olarak yeni atanmış olan Bessarion da eğitimli İtalyanlar tarafından rağbet gören birisiydi. Daha önceden Demetrios Skaranos'la Yunanca çalışmış olan Kar­ dinal Ambrogio Traversari bu Yunan genç başpiskopostan hoşlanmış ve onun "bilgi için yanıp tutuştuğunu" iddia et­ mişti. Bessarion'un antik Yunanca kitaplardan hangilerine sahip olduğunu öğrenmek için uğraşmış ve Bessarion'un bu

kitaplardan sadece birkaçını yanında Floransa'ya getifdiği­

ni, geri kalanını Modon'da bıraktığını öğrenince hayal kırık­ lığına uğramıştı: Ona sorular sormaya devam ettim ve o da bana Stra­ bon'un iki büyük cildini orada bıraktığını söyledi . . . Bu ciltleri yanında geti ı:ınediğini öğrendiğimde nasıl da _ hasta oldum ! Fakat gerçeği s aklamam gerekti. Yine de bir gün onların getirileceğini ummaya devam ettim 19 . . .

Kendilerine sunulan sıcak karşılamadan ötürü bazı Bi­ zanslılar İtalya'dan ayrılma hususunda biraz isteksizdiler. Argyropoulos , 1 439 senesi Ekim ayında Bizans delegas ­ yonunun geri kalanıyla birlikte hemen Konstantinopolis'e dönmedi. Bunun yerine kuzeye, Manuel Khrysokoras'ın eski öğrencisi Pallas Strozzi'nin sürgünde olduğu Padua'ya doğ­ ru hareket etti. Argyropoulos oradayken üniversitede hem hocalık yaptı ve hem de sanat ve tıp alanında eğitim alıp mezun oldu. Ayrıca Strozzi'ye yüksek sesle Aristo'nun eser­ lerini okuması karşılığında kendisine oldukça dolgun bir ücret verildi. 1 444 senesi civarına kadar Konstantinopolis'e 1 9 Silvia Ronchey, "Orthodoxy on sale: the l a s t Byzantine a n d the lost crusade," Proceedings of the 2 1 st Intemational Congress of Byzan­

tine Studies, Landon 21-26August 2006, ed. Fiona K. Haarer ve Eli­ zabeth Jeffreys, 3 cilt (Aldershot, 2006) , i, s. 3 1 3-42 içinde, 3 1 7'de; Setton, "Byzantine background," s. 70, 73.

1 90

B İ R K O N S İ L VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

dönmedi.20 Bessarion'da İtalya'nın parlak ışıklarıyla baştan çıkarılmıştı. Bizanslılar Floransa'yı terk ettikten kıs a bir süre sonra Papa IV. Eugenius ona yıllık 300 florin tahsisatta

bulundu ve bu miktar eğer Bessarion Papalık mahkemesinde kalırsa 800 filorine yükseltilecekti. Buna ek olarak teklifi­ ni daha cazip hale getirmek için Eugenius , 1 439 senesi so­ nunda Bessarion'u kardinal olarak atadı. Beklendiği üzere Bessarion her ne kadar imparatorla birlikte Konstantinopo­ lis' e dönmüşse de çok uzun süre orada kalmadı. 1 440 sene­ si içinde İtalya'ya geri döndü ve o günden sonra kariyerini Papa'nın sarayında devam ettirdi. Onun İtalya'ya gidişinin, geride Konstantinopolis 'te kalanlar tarafından nasıl görül­ müş olacağını hayal etmek zor değildir. İsmi bilinmeyen bir birleşme karşıtı düşüncesini "Tanrı yerine şan şöhrete aşık oldu" diye ortaya koymuştu. 21 Konsil esnasında İtalya'nın bazı Bizanslılar üzerinde bı­ raktığı izlenimin, kurtuluşu batıda görenler ile bunun aksini savunanlar arasındaki uçurumu daha da derinleştirmek gibi bir etkisi oldu. Silvester Syropoulos Venedik'teki varsıllık ve bolluktan bahsetmişse de San Marco basilikasında görüle­ bilecek olan birçok harika nesnenin aslında 1 204 senesinde Konstantinopolis'ten yağmalanan nesneler olduğunu ken­ disine hatırlatmıştı. Argyropoulos gibi Georgios Gemistos da kendisini Floransa'daki heveskar bir merakın odağında bulmuştu ve muhtemelen Cosimo de' Medici tarafından Pla­ ton'un felsefesi üzerine bazı konferanslar vermesi için davet edilmişti. Fakat s ahip olduğu şöhretten faydalanmak ve İtal­ ya'da kalmak gibi bir arzusunun olmadığını belli etmiş gibi görünmektedir. VIII. Ioannes'in kardeşi konsildeki zamanı­ nın çoğunu başka bir yerde olmayı dileyerek geçirmişti. Hem imparator ve hem de delegasyondaki üyeler ondan bir fikir 20 Vespasiano da Bisticci , s. 229-30 , 243; Harris, Greek Emigres, s. 55. 2 1 Georg Hofmann, Epistolae Pontificiae ad Concilium Florentinum

Spectantes, 3 cilt (Rome, 1 940-6) , ii, s . 88; Philippides, Emperors, Patriarchs and Sultans, s. 35; C armelo C apizzi, "Momenti di vita del Bessarione a Roma," Thesaurismata, 27 ( 1 997) , s. 1 0 1 -24, 1 07'de.

191

BİZANS' I N SONU

beyan etmesini istemişler ama s adece kesin b i r ret cevabıyla karşılaşmışlardı. Israrla Venedik' e dönmek için izin istemiş fakat Ioannes onun kalmasında ısrar etmişti. Konsilden hoş­ lanmadığı en aşikar olan biri için belki de en çarpıcı örnek Georgios Skholarios idi. Latin teolojisi hakkında bilgili ve Milanolu Francesco Filelfo gibi birçok Latin arkadaşı olması hasebiyle Avrupa'nın entelektüel faaliyet merkezinde kalma­ sı en çok beklenmiş olabilecek kişiydi. Nihayet 1 439 senesi Haziran ayında despot Demetrios şehirden ayrılıp Venedik'e gitmesine izin verildiğinde Skholarios, Georgios Gemistos ile birlikte ona eşlik etmişti. Bu iki kişinin de konsildeki mü­ zakerelerin seyrinden ötürü mutlu olduklarına dair bi� ema­ re yoktu.22 Günün sonunda, konsilin amacı Klasikler'i tartışmak ya da ticari anlaşmalar yapmak değil kiliseler arasında sür­ mekte olan ikiliği sona erdirecek bir anlaşmayı güvence altına almaktı. Uzun v� hararetli oturumlar göz önünde tu­ tulduğunda hiç kimse bunun kolay bir iş olduğunu düşün­ memekteydi fakat görüşmeler neredeyse başlamadan son bulma aşamasına gelmişti. Bizans delegasyonu Po Nehri üzerinden gemilerle Ferrara'ya doğru ilerlerken Patrik Jo­ seph'in bulunduğu geminin güvertesindekiler, Theodoros Karistinos'un nehir kıyısında atla dörtnala yaklaşmakta ol­ duğunu gördüler. Baş taraftaki gemide bulunan imparator­ dan can sıkıcı bir haber getirmişti. Papa Eugenius , Bizans delegasyonu onunla buluştuğunda patrikin onun önünde eğilmesini ve ayağını öpmesini beklediğini açıkça ifade et­ mişti. Patrik dehşete kapılmıştı: Bizler kardeş olduğumuz için ona bu tarzda selam ver­ meye mecbur değilim; bunun yerine kardeşlere özgü bir şekilde birbirimize sarılıp birbirimizi öpmeliyiz. Bu ne22 Syropoulos, s . 23-5 , 3 1 4- 1 5 , 459-6 1 ; C.M. Woodhouse, George Gemis­

tos Plethon: The Last of the Hellenes (Oxford, 1 986), s. 1 55-9; Ma­ rie-Helene Blanchet, Georges Gennadios Scholarios (vers 1 400-vers

1 472): un intellectuel orthodoxe face a la disparition de l'empire byzantin (Faris, 2008) , s. 332-3.

192

B İ R KON S İ L VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

denle başka türlü hareket etmeyeceğim.

Gemiler Ferrara'ya vardığında, Eugenius 'un uzun bir geçmişe s ahip olan, Papa'nın ayağını öpme geleneğine s aygı gösterilmesi konusunda ısrar eden temsilcileri ile ivedilikle bir değerlendirme yapıldı. İmparator tarafından destekle­ nen patrik hem kendisi ve hem de delegasyondakilerin sa­ vunduğu tezlerden vazgeçmedi: Eğer ki Papa piskoposlarımızdan ve haç taşıyan memur­ larımızdan onun ayaklarını öpmesi isteğinden vazgeç­ mezse bu gemiden inmek benim için imkansızdır. Şu anki toplantı ve müzakereler bana Tanrı'nın isteğine uygun değil gibi görünmektedir ki önümüze böylesine büyük bir engelin çıkmasının sebebi budur, diğer bu tarz berbat şeylerle kendimi zahmete sokmadan önce ve hala gemi­ deyken elbette geri döneceğim.

Latinler istemeyerek de olsa geri adım attılar ise de Euge­ nius bu olaydan ötürü rahatsızlığını belli etti: Papa Hazretleri barışın hatırına ve ilahi Birleşmenin önünde herhangi bir engelin bulunmaması adına, kendi hakkından feragat edip siz Hazretlerini gelmeye davet et­ mektedir. Bununla birlikte sizin karşılanmanızı farklı bir şekilde yapmayı arzu ettiğini şart koşuyor, çünkü sizin görevlilerinizin önünde açık olarak ve büyük bir şatafat­ la bu karşılamayı gerçekleştirmeyi düşünmüştü. Fakat öte yandan şimdi izzetinefsinden büyük bir feragatta bulunmakta ve bunu herkese aşikar bir şekilde yapmak istememektedir. Bunun yerine sadece Kardinallerin bulu­ nacağı kendi odasında sizi kabul edecektir. 23

Protokol rahatlatılmış oldu ve Bizans delegasyonu ge­ miden inip resmi görüşmeler için hazırlık yapabilirdi. Aynı şekilde Latin teologlar ve entelektüellerin aynı derecede zor­ lu nizamıyla karşılaştılar ve onlarla yapılacak tartışmalara 23 Syropoulos, s. 229-35 . Tercümeler The University of Birmingham Sy­ ropoulos Project'den: http://syropoulos .eo.uk/index.htm.

1 93

BİZANS' I N SONU

liderlik etmesi için imparator Bessarion ile E fe s başpisko­ posu Markos Eugenikos'u görevlendirdi. Konsilin s ayısız oturumu esnasında delegeler iki mesele üzerinde görüştü­ ler; bunlardan birisi Papalık otoritesi ve Amentü'nün Latin versiyonuna eklenen sıkıntılı Filioque meselesi idi. Batıda öğretilen ama Bizanslıların kabul etmediği Araf öğretisi ya da Aşai Rabbani ayininde mayalı-mayasız ekmek kullanımı gibi diğer meseleleri de ele aldılar. Kaçınılmaz olarak bu meseleler kılı kırk yaran teologlara sonsuz bir fırsat sun­ muştu. 2 Mart 1 439 Pazar günkü oturumda örneğin Filioque meselesi üzerindeki herhangi bir anlaşma için temel teşkil eden Kutsal Ruh hususunda bir müzakere gerçekle �tirildi. Markos Eugenikos , Dominiken Giovanni di Montenero'ya Kutsal Ruh'un Babadan Oğul' a geçişinden bahsettiği zaman bizzat Baba ve Oğul'un şahsını kastedip etmediğini sordu. Bunun üzerine Giovanni, Kutsal Ruh'un her ikisinden de in­ tikal ettiği için dolayısıyla aslında tek bir özden çıktığı şek­ linde karşılık verdi. Bu böyle sürüp gitti ve her iki tarafta görünürde aklı başında gibi duran ama aslında saçma s apan fikirlerini savunup, kendi görüş açılarını desteklemek için Kilise Babalan'ndan birbiri ardına alıntı yapıp karşı tarafa salvo ateşinde bulundu.24 En hararetli tartışmalar Bizanslılar ve Latinler arasında değil oturumlar haricinde Bizanslı delegeler arasında ya­ şanmıştı. Latinlerle bir anlaşmaya varmanın ihtimali ve ca­ zibesini s avunanlar ile buna şiddetle karşı çıkanlar arasında belirgin bir ayrılık meydana gelmişti. Latin taraftarı kampta İznik başpiskoposu Bessarion, Kiev başpiskoposu İsidoros ve Mitylene başpiskoposu Dorotheos vardı. Kiliseler arasın­ da birleşmeye karşı en güçlü muhalif ses Efesli Markos Eu­ genikos idi. Arka planda gerçekleşen bir toplantıda Markos bulunmuş olduğu konumu açık bir şekilde belli etmişti: Latinler sadece bölücü değil aynı z amand a s apkınl ar ve bu konuda bizim Kilisemiz su s kun çünkü onlar [Latinleri 24 Gill, Council of Florence, s. 1 30, 1 94--7 .

1 94

B İ R KONSİL VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

sayıca çoklar. . . Eğer bizim yaptığımız gibi Amentü'deki eklemeyi çıkarmazlarsa onlarla birleşemeyiz. ôte yandan Kievli İsidoros Filioque'nin aslında Ortodoks teolojisi ile tutarsız olmadığını iddia etmişti: Kutsal Ruh'un intikali sadece Batılı Kilise Babaları ta­ rafından değil aynı zamanda Doğudakiler tarafından da Oğul'a atfedilmişti. Bu nedenle kendi Kilise Babalarımız­ la aynı fikirde olmak ve Roma Kilisesiyle birleşmek doğ­ rudur. 25 Karşıt gruplar arasındaki mücadelede mutlak unsur im­ paratorun tavrıydı. Bizans delegasyonunun bir tür anlaşma yapılmadan dönmesi, özellikle de barınma ve ulaşımları Papa'ya bağlı olduğu göz önünde bulundurulduğunda dü­ şünülemezdi. Anlaşma yolunda bir başarısızlık ayrıca Os­ manlılara karşı batının askeri yardımına dair kapıları da kapatacaktı. Bu nedenle Ioannes bir karara varmaları ve bazı ödünlerde bulunup uzlaşmaya varılması hususunda p atriklere baskı yaptı. 1 439 senesi Mayıs ayının s onunda Latin tarafının argümanlarını görüşmek amacıyla B izans­ lı delegelerle yapılan bir dizi toplantıya başkanlık etti. Bu toplantılar neticesinde oylama yapıldı ve delegelerin çoğu­ nun oyu alınarak, ileri sürülecek teolojik uzlaşma temelinde Roma Katolik kilisesi ile bir birleşmenin gerçekleşebileceği yönünde bir karar çıktı. 26 Ç etrefilli pek çok mesele bulanıklaştırılarak Birleşme Hükmü kaleme alındı. Bizans delegasyonu Kuts al Ruh'un Baba'dan ve Oğul'dan tek bir öz ve sebepten ötürü geçtiğini tanımayı kabul etti, böylece Amentü'nün Latin versiyonuna Latince Filioque kelimesinin eklenmesi caiz ise de bu keli­ meyi barındırmayan Yunanca hali değiştirilmeyecekti. Araf 25 Joseph Gill, Q uae Supersunt Actorum Graecorum Concilii Florenti­

ni (Rome, 1 953), s. 399-40 1 . Deno J. Geanakoplos, Byzantium: Chur­ ch, Society and Civilization seen through Contemporary Eyes (Chi­ cago, iL, 1 984) , s . 222-3'deki tercüme.

26 Syropoulos, s. 257-7 1 ; Gill, Council of Florence, s. 258-62.

195

B İ ZA N S ' I N S O N U

konusunda i s e daha muğlak b i r formülle çözüme ulaşıldı ve bu sorunun cevabı açık bırakıldı. Mayalı ve mayasız ekmek kullanımı hususunda ise her iki taraf ötekini eleştirmeden mevcut uygulamalarını devam ettirmeye karar verdiler Sa­ dece . Papalık otoritesi üzerine tamamen karışık intibalar uyandırmayan net bir açıklama yapıldı: Kutsal Papalık makamı ve Roma başpiskoposu bütün dünya üzerinde bir önceliğe sahiptir ve yine Roma baş­ piskoposu Havarilerin prensi olan mukaddes Peter'm halefidir ve kendisi bütün Kilisenin başı ve bütün Hris­ tiyanların babası ve öğretmeni olan İsa Mesih'in hakiki vekilidir. . . �

Konstantinopolis patriğinin makamı Roma'daki Papa'dan hemen sonra geldiği ve onu ise İskenderiye, Antakya ve Ku­ düs patrikliklerin takip ettiği ilan edildi. Resmi hüküm im­ parator ve bütün kıdemli Bizans din adamları tarafından imzalandı. Sadece kati bir tutum takınan Efesli Markos ile bunu yapmaktan kaçınıp sessiz bir şekilde bir gemiyle şe­ hirden ayrılan bir piskoposun imzası hükümde yer almadı. 27 6 Temmuz 1 439'da genel tatil ilan edildi, bütün Latin ve Yunan delegelerin, Papa'nın, imparatorun ve Floransa halkı­ nın çoğunun katıldığı bir kalabalık, katedralde toplandı. Bu görülmeye değer bir manzaraydı: Papa yanında kardinaller ve Roma Kilisesinin piskopos­ ları olduğu halde lncil'in okunduğu yerin bir tarafında yerini almıştı ve öteki tarafta ise Yunan piskoposlar ve başpiskoposlarla birlikte Konstantinopolis imparatoru bulunmaktaydı. Papa makamını temsilen papalık kıya­ fetlerini giymişti; bütün kardinaller cüppelerini giymişti; kardinal piskoposlar beyaz şam kumaşmdan cüppeleriy­ leydi; Latin ve Yunan bütün piskoposlar aynı cüppeler­ den giymişti. 27 Syropoulos, s. 493-5; Doukas, s. 1 80; Gill, Councll ofFlorence, s. 292, 4 1 2- 1 5 . Tercüme: http://www. ewtn.com/libraıy/councils/Florence. htın# l .

1 96

B İ R KONSİL VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

Dinsel ayinden sonra Birleşme hükmü Kardinal Cesarini tarafından Latince ve başpiskopos Bessarion tarafından Yu­ nanca olarak yüksek sesle okundu: Gökler memnun olsun ve yer bayram etsin. Çünkü Batı ve Doğu Kiliselerini birbirinden ayıran duvarlar yıkıldı, ba­ rış ve ahenk geri döndü, çünkü kilit taşı olan ve ikiyi bir yapan Mesih her iki tarafı çok sağlam bir sevgi ve barış bağıyla birbirine bağladı, onları sonsuza kadar birleşti­ rip bir arada tutacak mukavele ile birleştirdi. Çok uzun süren kederli, karanlık, çileli ve nursuz bir ihtilaf döne­ minin ardından birleşmeye dair ümidin parlak ışığı her şeyi aydınlattı.

Papa tarafından bu iyi haberin kutlanması için bütün Hı­ ristiyanlık aleminde kiliselerin çanlarını çalması için emir verildi.28 Konsil 6 Temmuz'da son bulmadı. Basel Konsili tarafın­ dan otoritesine hala meydan okunan Papa ile genel konsil arasındaki ilişkiler gibi diğer meseleleri tartışmak üzere bir­

kaç yıl daha devam etti. VIII . Ioannes ve Bizanslıların artık Floransa'da yapacakları bir iş kalmamıştı. Birkaç hafta daha oyalandılar ve Ağustos'un sonunda Venedik'e doğru yola ko­ yuldular. Uzun dönüş yolculuğu birkaç ay sürdü ve 1 440 se­ nesi Şubat ayında VIII. Ioannes, kardeşi Demetrios ve Bizans delegasyonunun geriye kalanı nihayet Konstantinopolis'e vardılar. Geriye Konsilden çıkan oldukça önemli bir mesele kal­ mıştı. Georgios Skholarios Floransa'dayken Bizans delegas­ yonuna dediği gibi: Hepinizin çok iyi bildiği üzere kafirlerin korkusundan ve içinde bulunduğumuz umutsuz durum bizi İsa Mesih'in Kilisesinin birleşmesini arzulamaya ve bu uğurda çaba­ lamaya teşvik etti ki bu herkes tarafından o ya da bu, hangi sebeple olursa olsun herkes bunun için ç ab alaya -

28 Vespasiano, s. 25; Syropoulos, s. 497-9. Birleşme Bildirisi'nin tercü­ mesi: http://www.ewtn.com/library/councils/Florence.htm#l .

1 97

BİZANS' I N SONU

caktı .29

Birleşme hükmü imzalanmadan öncesinde bile VIII. Io­ annes, kiliselerin birleşmesi gerçekleştiği zaman Bizanslıla­ rın ne tür bir askeri yardım umabileceklerini sormak üzere Kievli İsidoros'u Papa'ya göndermişti. Eugenius daimi ol­ mak kaydıyla üç yüz muhafızın Bizans başkentine gönde­ rileceğini ve ihtiyaç zuhur ettiği zaman yirmi altı gemiden oluşan bir donanmanın yardıma gönderileceğini ve eğer ki kara ordusuna ihtiyaç duyulursa Papa'nın batıdaki Hıristi­ yan prenslerini bu ihtiyacı karşılama hususunda teşvik ede­ ceği sözünü verdi.30



Konstantinopolis savunmasını sadece desteklemek yeterli değildi fakat Kiliselerin Birleşmesi hükmü ilan edildiğinde, Balkanlardan uğursuz haberler gelmekteydi. Bizans impara­ toru gibi Balkanlardaki Hıristiyan hükümdarların çoğunun Osmanlı sultanıyla anlaşması vardı ve yıllık haraç vermek­ teydiler. İmparator gibi sultanın egemenliğinden kaçmak için efendilerinin arkasında entrika çevrime konusunda isteksiz değildiler. 1 439 senesi yaz mevsiminde II. Murad vasalı olan Sırpların, Tuna Nehrine hakim bir noktada bulunan Smede­ revo Kalesini Macarlara devretmeyi düşündüklerini öğrendi. Sultan kuzeye doğru ordusuyla birlikte harekete geçti ve üç aylık muhasaranın ardından kaleyi ele geçirdi. Katolik olan Macaristan'ın sınırlarına yakın bir yerde böylesine bir güç gösterisi Roma'nın endişelenmesi için yeterliydi.3 1 Böylelikle 1 439 senesi sonbahar mevsiminde IV. Eugeni­ us Osmanlılara karşı bir Haçlı s eferi için kara ordusu ve de­ niz donanması oluşturulması için adımlar atmaya başladı­ ğında VIII. Ioannes ile onun L atin taraftan danışmanlarının duaları ve umutlan karşılık bulmuş oldu. Papa, gönüllüleri 29 Yazar tarafından yapılan alıntı, Joseph Gill, "The freedom of the Greeks in the Council of Florence," University ofBirmingham Histo­ rical Joumal, 12 ( 1 969-70), s. 2 2 6-36, 227'de. 30 Gill, Council of Florence, s . 263-4. 31 Doukas, s . 1 76-7 .

1 98

B İ R KONSİL VE B İ R HAÇLI S E F E R İ .

ve bağış yapacakları teşvik etmek için Postquam ad Apicem, yani bütün Hıristiyanları haçlı seferine katılmaları için bir buyruk yayınladı. Önceki yüzyıllarda Haçlı seferi düzenle­ mek için yapılan geleneksel çağrılarda olduğu üzere Euge­ nius dehşet verici bir şekilde Türklerin barbarlığını anlattı: Hıristiyan toprakları üzerine yaptıkları saldırılar esna­ sında, tutsak aldıkları insanlarla ve hayvan sürüleriyle yağmadan döndüklerinde, tutsak alınmış kadın ve erkek pek çok Hıristiyan bir araya toplanıp iplerle birbirine bağlandılar ve hastalık, yaşlılık ve diğer tür zaaflardan ötürü yürüyemeyenleri tarlalarda ve hatta Hıristiyan ka­ sabaların ortasında öldürmek gibi eşi benzeri olmayan zulümler işlemektedirler. . .

Aslında b u türden sahneler 1 430 senesinde Selanik'in düşüşünden sonra vuku bulmuştu ama kendisini bekleyen kaderden habersiz bir şekilde kendisini öldürecek olan kati­ lin yüzüne gülümseyen masum bebeklerin sözde katledilişi hiç şüphesiz abartıydı. Buyruğun tercümeleri bütün Avrupa genelinde kiliselerde yüksek sesle okundu ve buyruğun içe­ riği Hıristiyanların kafirlere karşı hissiyatını uyandıracak şekilde düzenlenmişti. Eugenius'un çabalarını desteklemek için Bizanslılar ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. 1443 senesi ilkbahar mevsiminde Theodoros Karistinos Venedik' e, Floransa'daki Papa'nın sarayına, Burgonya Dükalığı'na ve Napoli'ye elçi olarak gönderildi. Elçi Napoli kralı Yüce Al­ fonso'ya (yön. 1 4 1 6 - 1 458) "ali nazarlarını İtalya'daki asayişi s ağlama işine vermesini ve bu en mübarek seferde yüce Papa hazretlerini desteklemesini" tavsiye etmişti.32 Eugenius sadece sözle yetinmedi. Venedikliler, Burgon­ ya dükü ve Pap a'nın bizzat kendisinin sağladığı gemilerden oluşan bir donamanın yapımını ve toplanmasını organi­ ze etti. Bu görev kardinal Francesco Condulmaro'ya verildi 32 Hofmann, Epistolae Pontificiae, iii, s. 68-75, 70'de; Thiriet, Regestes, iii, s. 1 0 1 ; Kyriakos of Aııcona, s. 4-5; Calin Imber, The Crusade of

Vama, 1 443-5 (Aldershot, 2006) [Vama Savaşı] . s . 1 1 5- 1 6 .

1 99

BİZANS'I N SONU

ve bu girişimin masrafını karşılamak için bütün Hıristiyan alemindeki din adamlarının gelirinin yüzde onluk kısmının vergi olarak tahsil edilmesi emrini verdi. Saldın karadan ol­ duğu gibi denizden de yapılacaktı ve kara ordusu Polonya ve Macaristan'ın genç hükümdarı III. Ladislas (yön. 1 434- 1 444) tarafından sağlanacaktı. 33 Donanma doğuya doğru yelken açmaya henüz hazır de­ ğilken kara s aldırısı başladı. 1 443 senesi sonlarında s ayı­ sı 25.000 civarında olması gereken güçlü bir Hıristiyan or­ dusu Tuna Nehrini geçip Osmanlı topraklarına girdi. Ordu, kral Ladislas ve onun önde gelen generali Janos Hunyadi komutası altındaki Polonyalılardan ve Macarlardan, �ider­ leri Durad Brankoviç'in yönetiminde Macaristan'da sürgün hayatı yaşayan Sırpların oluşturduğu bir birlikten meydana gelmekteydi. Görünüşe bakılırsa Hıristiyan ordusu Osman­ lıları hazırlıksız yakalamıştı ve güneye, Niş'e doğru ilerledi. Burada bir Osmanlı bi�liğini mağlup edip Sofya kasabasını ele geçirdi. Ertesi Ocak ayında Hıristiyanlar Belgrad'daydı ve hatta II. Murad'ın kayınbiraderi Mahmud Çelebi'yi tutsak almayı başarmışlardı. Osmanlı'nın uğradığı yenilgilerden cesaret alan düşmanları her yerde Osmanlı'ya karşı ayaklan­ dı. Balkanlarda Hıristiyanlar Türk efendilerine karşı isyan ettiler. Özellikle sultanın bir z amanlar himayesi altında olan Gjergj Kastrioti Skenderbeu (İskender Bey) sultana karşı yir­ mi beş yıl sürecek olan bir isyan hareketi başlattı. Küçük As­ ya'nın güneyinde başa bela Karamanoğullarının beyi İbra­ him Bey, II. Murad'la olan ittifakını bozmak için bu olaydan faydalandı ve Osmanlı topraklarına s aldırdı. Bütün rakiplerini alt eden Murad için her şey tersine dönmüş ve Hıristiyanlar şimdiye kadar durdurulamaz gibi görünen Türk ilerleyişini tekrardan eski haline getirecekmiş gibi görünmekteydiler. Neticede Bayezid'in 1 402 senesinde­ ki yenilgisi Osmanlıların Küçük Asya'daki topraklarını an33 Gill, Council of Florence, s. 327-3 1 ; Setton, Papacy and Levant, ii, s . 84--5 .

200

B İ R KONSİL VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

cak sınırlı bir süre onların ellerinden almıştı ve B alkanlar­ daki hakimiyetlerine herhangi bir z arar vermemişti. Şimdi ise her şeylerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyalarmış gibi görünmekteydi ve Ladislas muzaffer bir şekilde E dirne üzerine yürümek için hazır gibi görünmekteydi. Hıristiyan­ ların tarafında tarifi imkansız yoğun bir coşku vardı. İtalyan hümanist Anconalı Kyriakos (Cyriaci) , Kardinal Cesarini'ye coşkulu bir şekilde şöyle yazmaktaydı: Kafir düşman her yerde kaçmak zorunda kalsın, tepe­ lensin ve katledilsin. Sadece Moesia, Yunanistan, Make­ donya, Epeiros ve Iyria'nın özgürlüğüne kavuştuğunu görmekle kalmayalım. . . senin vasıtanla, bahtiyarlık ve mutluluğun, bizim nezih ve kutsal hakimiyetimizin ve di­ nimizin özellikle Asya ve Libya ve Etiyopya içlerine, Afri­ ka ve Hindistan'a yayıldığını da belki görebiliriz !

VIII. Io a nn es kazandığı zaferden ötürü Kral Ladislas'ı tebrik etmek için Buda'ya elçiler gönderdi. Batı taraftan po­ litikasının s ebep olduğu başarıdan ötürü memnundu.34 Fakat çabuk bir zafer yoktu. Ladislas'ın ordusunun hızı aynı düzeyde devam ettirilemezdi ve sefer 1444 senesi ba­ şında yavaşladı. Sert kış şartlan Hıristiyan ordusunu daha fazla ileri gitmekten alıkoydu ve Şubat ayında onlara geri çekilme şansı verecek bir ateşkes anlaşması imzalandı. Sul­ tan barış için ağır bir bedel ö demek zorunda kaldı ve yakın bir zamanda ele geçirdiği Smederevo Kalesinden vazgeçmek zorunda kaldı ama Karamanoğlu beyi ile ilgilenmek için eli­ nin boşta olması gerektiği ve aynı anda iki cephede birden s avaşamayacağı için b aşka seçeneği yoktu. 35 Ladislas'ın ateşkes anlaşmasına dair haberler Roma'da hoş karşılanmadı, çünkü Kardinal C ondulmaro komutası 34 Kyriakos of Ancona, s. 1 5; Babinger, Mehmed the Conqueror [Fatih

Sultan Mehmed), s . 27. 35 Setton, Papacy and Levant, ii, s . 69-78; Babinger, Mehmed the

Conqueror [Fatih Sultan Mehmed), s. 24-34; Imber, Crusade of Var­ na, 1 443-5 [Vama Savaşı), s. 1 5-2 1 .

201

B İ ZA N S ' I N S O N U

altındaki Venedik ve Burgonya kalyonlarından oluşan Pa­ palık donanması denize açılıp kara ordusuyla birleşmeye hazır durumdaydı. Donanma zorlukla dağıtılıp memleketle­ rine gönderilmişti ve 1 444 senesi Temmuz ayında Mora'nın güney s ahillerine varmıştı. Kardinal C ondulmaro Mistra'ya doğru yol aldı ve burada despot Theodoros ve Konstanti­ nos ' a donanmanın Osmanlı Türkleri üzerine yapılacak top­ yekun saldın için Macarlarla birleşmek üzere Karadeniz'e doğru yelken açacağı bildirildi.36 Bu arada Kardinal Cesa­ rini, Papa Eugenius'un elçisi olarak Buda'ya gönderilmişti. Yakın bir zamanda Murad'la yaptığı anlaşmayı bozması ko­ nusunda Kral Ladislas'ı ikna etmek için hiç zaman kaybet­ medi. Osmanlılara nihai darbeyi indirmek için kaçırılamaya­ cak kadar iyi bir fırsat vardı, çünkü sultan şimdi ordusuyla birlikte Küçük Asya'daydı. Böylelikle Tuna'nın ötesine yeni bir saldırı için hazırlıklar yapıldı. Ladislas ve CesariJ?-i'nin liderlik ettiği Macar ordusu 1 444 senesi Eylül ayında güneye doğru harekete geçti, aynı zamanda Condulmaro'nun donanması da Murad'ın ordu­ suyla Avrupa'ya geri gelmesini engellemek için Ç anakka­ le Boğazına ve Boğaziçi'ne doğru ilerlemekteydi. II. Murad Macar ordusunun toplanmakta olduğu haberini, yazın Ka­ ramanoğlu beyliği üzerine gerçekleştirdiği seferden sonra Bursa'dayken aldı. Karamanoğulları üzerine gerçekleştirdiği sefer büyük bir başarıyla sonuçlanmıştı. Konya ele geçirilip yağmalanmış , İbrahim Bey dağlara kaçmak ve daha sonra barış teklifinde bulunmak zorunda kalmıştı. Şimdi sultanın başarısından duyduğu övünç, ihanet olarak değerlendirdiği Ladislas 'ın girişiminden ötürü yıkılmıştı ve sert bir şekil­ de ordusunun Boğaziçi üzerine harekete geçmesi için emir verdi. Edirne'de kalan başveziri Halil Paşa'ya, kendisiyle Boğaz'ın en dar noktası olan, B ayezid'in yaptırdığı ve Ana­ dolu Hisarı diye isimlendirilen kalenin karşı kıyısında onu beklemesine dair emirler gönderdi. Halil Paşa yanında yedi 36 Sphrantzes, s. 54.

202

B İ R KONSİL VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

ila sekiz bin kişiden oluşan bir birlik, aynca bol miktarda cephaneyle birlikte toplar da getirmiş ve bu toplarla Boğazi­ çi'nde devriye gezmekte olan Burgonya ve Macar gemilerini topa tutmuştu. Hıristiyan gemilerindeki mürettebatta Halil Paşa'nın bulunduğu mevzilere doğru karşı ateşe başlamıştı ama bu karşılıklı s alvolarda başarılı olamadılar çünkü Türk­ ler karadaydılar ve atışlara karşı siper alabiliyorlarken ge­ midekilerin böyle bir şansı yoktu. Osmanlı s aldırısının kuv­ veti karşısında şaşıran donanma komutanı yardım için VIII. Ioannes'e elçiler gönderdi ama aldığı tek cevap şuydu: Çok az sakini olan Konstantinopolis, sahip olduğum tek şehirdir. Eğer onları savaşa gönderirsem biliyorum ki on­ lar hiç de güçlü değiller. Kendimi ve şehrimi tamamen harabeye dönme tehlikesinin içine atamam, çünkü Kons­ tantinopolis bir kez kaybedilirse Türkler bütün Yunan imparatorluğunu kolayca fethedecekler. Elinizden gele­ nin en iyisini yapın, sultan geldiği zaman iki tane kalyo­ nu sizin yardımınıza göndereceğim.

Bir sonraki günün sabahında Murad ve birlikleri Boğaz'ın Asya yakasında göründü ve Hıristiyan gemileri üzerine ateş etmek üzere toplarını konuşlandırdılar. Boğazda esen hakim rüzgar ve akıntı sebebiyle kalyonların pozisyonlarını ko­ rumaları oldukça güçtü çünkü karadan yapılan atışlardan kendilerini korumak amacıyla gemi mürettebatı başlarını sürekli aşağıda tutmaktaydılar ve bu nedenle yelkenleri dü­ zeltmek ve küreklerin başına adam koymak oldukça güçtü. İmparator tarafından gönderilen iki gemi bölgeye vardı ama yapılan top atışlarından ötürü diğer gemilerden daha faz­ la hasara uğradılar. Topçuların sebep olduğu karmaşadan faydalanan Türkler, Anadolu yakasında bir Haçlı seferine yardım etmekte kendileri için herhangi bir çıkar görmeyen Cenevizlilerin s ağladığı küçük kayıklara binmeye başladılar. Sonraki iki gün ve gece içerisinde Türk ordusunun tamamı Boğaz'ın Avrupa yakasına geçmiş oldu ve bu olayı kaydeden Burgonyalı bir kronik yazarının "kıyılardan en azından biri-

203

B İ ZA N S ' I N S O N U

sini kontrol altında tutmaksızın boğazlarda kalyonların dev­ riye atması imkansız" şeklinde bir sonuca varmasına s ebep oldu. Hıristiyanlann bu ihanetine oldukça içerlemiş olan Mu­ rad Boğaziçi'nden kuzeye doğru Ladislas'ın ordusunu bul­ mak için harekete geçti. Bir Türk elçisinin Burgonya gemile­ rinin komutanına dediği gibi: Macaristan'ın ve Macarların kralı yalan yere yemin etti ve yeminini çiğnedi. Murad Bey onlarla savaşmaya gidi­ yor. Eliyle kılıcının kabzasına vurarak ekledi: uFakat bu kılıçla, biz muzaffer olacağız."

Murad Hıristiyan ordusunu Karadeniz kıyısındaki Varna kasabasında yakaladı. Türkler Hıristiyan ordusunun üç katı daha kalabalıktı çünkü Durad Brankoviç ve onun Sırp asker­ leri Murad ile yaptıkları anlaşmaya uymuşlardı ve bu neden­ le orada değillerdi. TürJ9.er aynca konum yönünden avantajlı durumdaydılar, Haçlıl arı Varna kasabası ile arkalarındaki deniz arasında sıkıştıracak biçimde kanatlardan sarmışlar­ dı. Her ne kadar Ladislas ve adamları olağanüstü bir cesaret göstermişlerse de 1 0 Kasım 1 444 ' te yapılan savaş, yağan yağ­ mur ve esen şiddetli rüzgar nedeniyle bir hayli uzun sürdü. Hıristiyanlar Üzerlerine doğru dalga dalga gelen bütün sal­ dırılan bertaraf ettiler ve hatta Türk ordusunun kanatların­ dan birini darmadağınık blr ş ekilde geri çekilmek zorunda bıraktılar. Zaferin kokusunu alan Ladislas yanında sadece 500 süvari ile birlikte Türk ordusunun merkezine saldırdı. O derece hiddetle saldırmıştı ki Murad bir an için kaçmayı bile düşünmüştü. Nihayetinde Türklerin sayısal üstünlüğü galip geldi. Ladislas atından düştü ve oracıkta öldürüldü. Türkler onun kafasını kesip bir mızrağın ucuna geçirerek görünecek şekilde sergilediler. Bu manzara karşısında umutsuzluğa ka­ pılan Hıristiyan ordusu sendeleyip kargaşa içinde dağıldı. Kardinal Cesarini de onlarla birlikte kaçtı ama bir daha asla görülmedi ve öldürüldüğü varsayıldı. Her iki taraf da ağır kayıplar vermişti. Murad her ne kadar ordusunun üçte birini

204

B İ R KON S İ L VE B İ R HAÇLI S E F E R İ

kaybetmişse de savaş meydanından zaferle ayrılan taraftı. Bu olaylan endişeyle Konstantinopolis'ten seyreden VIII. Ioannes ve maiyetindekiler için Macar ordusunun akıbetine dair herhangi bir haberin gelmediği ıstırap verici bir bek­ leyiş süreci vardı. Sonra dedikodular sökün etmeye başla­ dı. Bazıları Ladislas'ın zafer kazandığını söylüyor diğerleri ise onun öldürüldüğünü ve uzun altın saçlı başının tahta bir kutu içinde sergilenmekte olduğunu söylüyordu. Gerçeği öğrenmek hususunda çaresiz kalan Ioannes, Mesembria'ya bir kalyon gönderdi. Oradaki halk Varna ovasında yaşanan kıyımdan bahsediyordu ama Türklerin cesetlerinin Hıristi­ yanlannkinden fazla olduğu konusunda ısrar etmekteydiler. Ancak savaşta hayatta kalmayı başaran bazı kimseler Kons­ tantinopolis' e geldiğinde korkunç gerçek öğrenildi. 37 VIII. Ioannes'in O smanlılara karşı askeri yardım için Ki­ liselerin birliğini sağlama üzerine kurulu politikası başa­ rısız olmuştu. Vaat edilen yardım gelmiş ama kapsamlı bir yenilgiyle darmadağınık edilmişti. Eğer görünüşe bakılırsa, Haçlı seferi Papa ve Macarlar tarafından başlatılmıştı ve Bizans imparatorunun bununla bir ilişkisi yoktu. Bu mas­ karalığa devam etme umuduyla Ioannes, Varna'da kazandığı başarıdan dolayı Murad'ı tebrik etmek için E dirne'ye bir elçi gönderdi. Türk sarayında bulunan kimse buna kanmadı ve pek çok kimse Ladislas'ın ordusuyla birlikte B alkanlar'da zuhur edişinin suçunu, açıkça ve doğrudan "fesat kazanını ateş üzerine koyan melun ve dinsiz" Bizans imparatorunun omuzlarına yüklemişti. Sultanın sabrını çok ciddi bir şekilde sınamıştı ve 1 424 senesindeki anlaşmayı son haddine kadar zorlamıştı. Elbette, aynen 1 42 2 senesinde olduğu gibi Mu­ rad'ın intikamı acımasız olduğu kadar hızlı da olacaktı.38 37 Jehan de Wavrin, Imber, Crusade of Vama [Vama Savaşı), s. 1 2 7-9, 1 33 içinde; Doukas , s. 1 82-5; B abinger, Mehmed the Conqueror [Fa­

tih Sultan Mehmed) . s . 36--40. 38 İ simsiz Osmanlı Kronik Yazan, Imber, Crusade of Vama [Vama Sa­

vaşı). s. 42, 76 içinde; Babinger, Mehmed the Conqueror [Fatih Sul­ tan Mehmed) , s. 40.

205

7

M URAD ' DAN MEHMED 'E

Murad intikamını asla almadı. Varna'daki felaketi takip eden haftalarda elde ettiği zaferi Konstantinopolis üzerine ya­ pacağı bir saldırının takip edeceğine dair dedikodular or­ talıkta dolaşmaktaydı ama raporlar bunun yanlış olduğunu ispatladı. Bunun yerine hiç umulmadık bir şey yaptı ve tah­ tından feragat edip çekildi. Hiç kimse onu böylesine sıradı­ şı bir adım atmaya neyin sebep olduğunu bilmiyor. Belki de sadece yorulmuş olabilirdi. Şimdi 40 yaşındaydı ve ömrünün yetişkinlik döneminin çoğunu ardı arkası kesilmeyen savaş­ larda geçirmişti. Belki de Varna Savaşının curcunası ve savaş meydanındaki insan kıyımı b ardağı taşıran son damlaydı. Hıristiyan askerlerin cesetleri üst üste yığılırken onlara ba­ kıp şu sözleri s öylediği anlatılır: "Hepsinin genç delikanlılar olması, içlerinden birisinin bile sakalının beyaz olmaması şaşırtıcı değil mi?"1 Murad'ın bu kararının arkasındaki sebep her ne olursa olsun, bu kararında onun s amimiyeti konusunda hiçbir şüp­ he yoktur. Onun tahttan çekildiğine ve yerine varis olarak 1 2 yaşındaki oğlu Mehmed'i atadığına dair mektuplar Müslü­ man aleminin liderlerine gönderildi. Murad'ın adına sikke basılmasına s on verildi ve sikkeler artık oğlu Mehmed'in Jehan de Wavrin, Iınber, Crusade ofVama [Vama Savaşı), s. 133 için­ de; Babinger, Mehmed the Conqueror [Fatih Sultan Mehmed), s. 40.

207

B İ ZA N S ' I N S O N U

adına bastırılmaya başlandı. Yabancı güçlerden artık tahtta oturan yeni sultanı muhatap almaları beklenmekteydi. 1446 senesi Mart ayında Venedikliler halihazırdaki ticari anlaş­ malarını yenilemek istediler ve yayınlanan evrakta Murad'ın yerine Mehmed'in ismi yer almaktaydı. Ç ocuğun tek başına yönetmesi beklenmiyordu. Halil Paşa başvezir görevinde kaldı ve hiç şüphesiz Osmanlı imparatorluğunu yöneten kişi oydu. Murad ise Edirne'den ayrılıp Küçük Asya'ya geçti. İz­ mir yakınlarında sessiz bir kasaba olan Manisa'ya yerleşti ve günlerini tefekkür ederek ve hüzünlü şiirler kaleme alarak geçirmekteydi.2 Murad yokken Varna felaketinden sonraki bir iki seneyi Bizans rahatsız edilmeden geçirdi ve K011 s tan­ tinopolis'in üzerine yapılacak bir sonraki saldın için dokuz yıl geçmesi gerekecekti. Bizanslılar en son gecikme s ayesin­ de on yıllardır yaptıkları şeyi yapmakla meşgul oldular: Giz­ lice 1 424 senesinde yapılan anlaşmanın sınırlarını zorlamak ve Latinler ile O smanlı Türkleri üzerine eski tartışmalara devam etmek.

. ·

Her ne kadar ilk bakışta Floransa Birleşmesi bir başarı gibi görünmüş ve Bizans'ın uzun süredir peşinde olduğu batıdan büyük ölçekli bir askeri yardım alma hedefini ger­ çekleştirmişse de hemen akabinde çok erken sayılabilecek bir sürede bunun talihsiz yansımaları olduğu ortaya çıktı. Birleşmenin haberi Konstantinopolis'e ulaştığında bunun geleneksel Bizans inancına ve öğretisine bir ihanet olduğu yönünde muhalif sesler yükseldi. Bu şüpheci grubun en ba­ riz lideri Efes başpiskoposu Markos Eugenikos idi. Kendisi Floransa'daki Bizans delegasyonu içinde olan ve muhteme­ len "sapkın" Filioque kelimesinin eklenmesinden ötürü hoş­ nutsuz olduğu için Birleşme Bildirgesi'ni imzalamayı açıkça reddeden tek din adamıydı. İtalya'dan döner dönmez "her yerdeki bütün Ortodoks Hıristiyanlara" hitaben en içten söz2

G.M. Thomas ve R. Predelli, Diplomatarium Veneto-Levantinum, 2 cilt (Venice, 1 899), ii, s. 369; Babinger, Mehmed the Conqueror [Fatih

Sultan Mehmed), s . 4 1 -2; Gibb ve Browne, History of Ottoman Po­ etry [Osmanlı Şiir Tarihi), i, s. 4 1 9 .

208

MURAD'DAN M E H M E D ' E

lerle Birleşme Bildirgesi'ni imzalayan Bizanslı din adamla­ rını ve Birleşmeyi kınayan bir genelge kaleme aldı. O rtodoks Hıristiyanlara şunları tavsiye etti: Söylenemeyecek şeylerin söylendiği ve adı saygıyla anıl­ mayı hak etmeyenin adının anıldığı ayinden kaçının. Dik­ kat edin, ben günahkar Markos size diyor ki, her kim Pa­ panın ismini piskopos olarak anarsa Latinizmi kendisine görev edinmiş olur 3 . . .

Eugenikos'un bu silah başına çağrısı din adamları ara­ sında bir hayli sesi yüksek çıkan taraftar toplamıştı. Floran­ sa konsilinde bulunmayan Ayasofya'nın rahiplerinden pek çoğu komünyon ayinini kutlamayı ya da bildiriye imza atan din adamlarıyla temasa geçmeyi reddetti. Bunlardan birisi olan Theodoros Agallianos açıktan Birleşmeyi "kötücül ve Tann'nın rızasına muhalif. . . diğer bütün bahtsızlıklanmızın kaynağı" diye kınamıştı. Aynca Harsianites manastırından tavizsiz Neophytos gibi keşişler de Eugenikos'u destekledi­ ler. Bunlardan pek çoğu Athos Dağının mistik İsihastik teo­ lojisinden etkilenmiş ve Floransa'daki birleşmeyi mümkün kılan, kılı kırk yaran entelektüel ve teolojik mülahazalarla pek işleri olmayan kimselerdi. Hatta Floransa'daki delegas­ yonda yer alan din adamlarından bazıları faaliyetlerinden ötürü böylesine kızgın bir muhalefetle karşılaşınca şüphe duymaya başladılar. Birleşme bildirgesini imzalayan baş­ piskoposlardan birisi Konstantinopolis'e geldikten birkaç ay sonra fikrini değiştirdiğini kamuoyuna ilan etmişti. Bir­ leşme karşıtı olan din adamları, muhalefet hareketlerini dü­ zenlemek ve yönetmek amacıyla bir çeşit gayriresmi sinod diyebileceğimiz Sinaksis adını verdikleri bir oluşum meyda­

na getirdiler. 4

Din adamları ve keşişlerin, ancak böylesine bir teolojik meseleyle kışkırtılabilecekleri umulan bir ş eydir ama 1 204 3

Gill, Council ofFlorence, s. 355-6.

4

Syropoulos, s. 1 85, 547-53, 1 85; Nicol, Immortal Emperor [Konstan­

tin Paleologos], s. 58; Gill, Council of Florence, s. 149-5 1 .

209

BİZANS' I N SONU

senesindeki hatıralar nedeniyle Latin karşıtı hissiyatın güç­ lü olduğu ve üstü kapalı teolojik düzeltmeler hususunda sabırsız olan ve Konstantinopolis halkının en fakir kısmını oluşturan grup arasında da Birleşme karşıtı oldukça güçlü bir muhalif damar mevcuttu. Karizmatik Neophytos ateşli vaazları s ayesinde ve Birleşmeyi destekleyenleri ya da ona imza atan din adamlarıyla herhangi bir ilişki içinde olanları sonsuz lanete uğramakla tehdit ederek böylesine bir heye­ can dalgasını harekete geçirmişti. Hatta hamile bir kadına, Aşai Rabbani ayini ile günah çıkartmadan doğum yapmak­ tan ötürü başına geleceklerin, Birleşme taraftarı bir rahibin elinde kirlenmekten daha iyi olduğunu tavsiye etmişti.



Eğitimli kişiler ve saray çevrelerinde de Efes başpisko­ posunun kardeşi Ioannes Eugenikos ve 1 440'lı yılların orta­ larında Georgios Skholarios gibi Birleşme karşıtı muhalif­ ler vardı. Skholarios'un Floransa Konsili'ndeyken huzursuz olduğu belliydi ve konsili erken bir tarihte terk etmiş ama Birleşmeye hemencecik karşı çıkmamıştı. Saraydaki gözde konumunu korumuş ve hatta Markos Eugenikos ' a karşı te­ olojik bir tekzip kaleme almıştı. Fakat Eugenikos , aslında Skholarios 'un kalbinin derinliklerinde Birleşme karşıtı ol­ duğunu hiss etmişti. Bir yaz günü başpiskopos çok ciddi bir şekilde hastalandığında Skholarios'u hasta yatağının başı­ na çağırtmış ve eğer kendisi ölürse Birleşme karşıtı grubun entelektüel anlamda liderlik asasını alacağına dair onun sözünü almıştı. Kısa bir süre sonra Eugenikos , Skholarios'u Birleşme karşıtı grubun entelektüel lideri olarak bırakarak hayata gözlerini yumdu. Birleşme karşıtlarının en tanın­ mış kişisi ise Birleşme imzalanmadan önce Skholarios gibi konsilden ayrılan, imparatorun kardeşi despot Demetrios idi. Despotun muhalefeti özellikle tehlikeliydi çünkü onun muhalefeti kiliselerin birleşmesi meselesiyle, II. Manuel'in oğullan arasında devam etmekte olan hanedan içi rekabet ve Osmanlılarla uzlaşma hususunda Bizans toplumu içinde

210

MURAD'DA N M E H M E D ' E

meydana gelmiş olan bölünmeyi birleştinnekteydi.5 Floransa Birleşmesi karşıtları her ne kadar keskin olsa­ lar da birleşme taraftarı olan hala çok s ayıda kimse vardı ve bunlardan pek çoğu nüfuz ve iktidar s ahibi kimselerdi. Kievli İsidoros'un Papa IV. Eugenius'a gönderdiği bir rapo­ ra göre Birleşme taraftarları "en tepede konumlanmışlardı, yani imparator ve patrik ki asillerin ve halkın çoğu da bunun cabası" idi. Şimdiki patrik ise Birleşme bildirgesinde imzası bulunan ve Kyzikos'un eski başpiskoposu olan Metrophanes idi. 1440 senesinde delegasyon İtalya'dan döndükten sonra VIII. Ioannes onu Birleşme yanlılarının lideri olarak hareket etmesi için patrik olarak atamıştı. İmparator hariç tutulur­ sa din adamı kimliği olmayan Birleşme taraftarlarına im­ paratorun kardeşleri olan despot Konstantinos , Theodoros , Thomas ve yine onun maiyetinden Theodoros Karistinos gibi kimseler de dahildi. Bu grup içinde Demetrios Kydones'in rasyonel teolojisine sempati duyan, örneğin Aristocu filo­ zof Ioannes Argyropoulos gibi yüksek tahsil s ahibi kimseler, Konstantinopolis'e atanmış Venedik valisince noter olarak görevlendirilmiş Frankulios Servopulos gibi kişisel ve mali çıkarları batıya bağlı kimseler de vardı. Bu kimselerden hiç­ biri inançları konusunda Neophytos ya da Markos Eugeni­ kos'un kendi görüşüne bağlılık konusunda oldukları gibi fanatik değillerdi. Birleşme hakkındaki tavrını şu aşağıdaki sözlerle özetleyen Georgios Frantzis bunların tipik bir örne­ ği olabilirdi: Benim açımdan inanç olarak atalarımdan aldığım miras yeterlidir. Diğer taraftaki hiç kimseden, bizim ibadet bi­ çimimizin yanlış olduğuna dair bir şey işitmedim. Tam tersine onun eski ve uygun olduğunu iddia etmektedirler. Aynı şekilde onların [yani Latinlerin] ibadet şekli yanlış 5

Doukas , s . 204, 208-9; Gill, Personalities, s. 222-32; a.g.e. , Council of Florence, s . 355, 367; Turner, "C areer of Scholarius," s . 43 1-3; C .J.G. Turner, "George Gennadius Scholarius and the C ouncil of Florence,"

Joumal of Theological Studies, 18 ( 1 967), s. 83- 1 03, 92-3'de; Blanc­ het, Georges-Gennadios, s. 384-400.

21 1

BİZANS'IN SONU

değil uygundur. Kıs acası, Birleşme taraftan olmak demek genellikle sa­ bit inanç sahibi olmaktan ziyade bir pragmatizm ve hoşgörü meselesiydi. 6 Belki de Birleşme taraftan olma noktasında pragmatik davrananların en başında gelen kişi Bizans sarayındaki en güçlü adam olan grandük Lukas Notaras idi. İlginç bir şe­ kilde her iki tarafta onu hainlikle suçlamıştı. Birleşme ta­ raftarları onu herkesin diline pelesenk olmuş uKonstantino­ polis'te Latin külahı görmektense sultanın sarığını görmek daha iyi olacaktır'' şeklindeki Birleşme karşıtı söyle!fle

ilişkilendirmişti. Şiddetli bir Birleşme karşıtı olan Ioannes Eugenikos ise Notaras'a Birleşme taraftarlarıyla arkadaşlık etmeye bir hayli hevesli olmasından ötürü ona çıkışmış ve "Latincilik lağımına" düşme riskine girdiği için onu uyar­ mıştı. 7 Bu belirgin tezat Notaras'ın içten içe Birleşme karşıtı iken, ekonomik ve siyasi mülahazaları nedeniyle Eugenikos kardeşlerin benimsediği katı hareket tarzını seçmemeye meyletmiş olmasından ötürü olabilirdi. Grandükün sert bir Latin karşıtı tavır takınmasını engelleyecek Katolik C eneviz­ lilerle oldukça önemli ticari anlaşmaları vardı. Servetinin önemli bir kısmı Cenova'daki St. George Bankası'ndaydı ve kızlarından birisi Euphrosyne, C enovalı George Gattilusio ile evliydi. Hatta

1 444

senesinde Notaras, C enova vatandaşı

oldu ve böylece kendisi ve ailesi için cumhuriyetin vatandaşı olmaktan ötürü elde edilen korumayı talep etme hakkını elde etti. Birkaç yıl sonra olayların gidişatı tedirginlik verici hale gelince vatandaşlıktan ötürü korunma hakkını talep edebil­ mek için ileri bir adım daha atarak, eğer ki en kötüsü olur ve 6

Sphrantzes, s. 49-50; Gill, Council of Florence, s. 389-90; Leonard of Chios, John R. Melville-Jones, The Siege of Constantinople 1 453:

7

Seven Contemporary Accounts (Amsterdam, 1 972), s. 1 2 , 27 içinde; Harris, Greek Emigres, s. 54-5. Doukas, s. 203-5, 208-1 0; Leonard of Chios, Melville-Jones, Siege of Constantinople, s. 29-30 içinde; S.S. Lambros, Paleologeia kai Pelo­ ponnesiaka, 4 cilt (Athens, 1 9 1 2-30), i, s. 1 39-40.

212

MURAD'DAN M E H M E D ' E

Konstantinopolis Türklerin eline düşerse diye, güvenlik için en genç kızı Anna'yı İtalya'ya gönderdi. Politik bakış açısın­ dan bir grandük, imparatorun yakın danışmanı ve evlilik bağıyla imparatorun akrabası olduğu için, Notaras'ın resmi politikanın tamamen dışında bir pozisyon alması oldukça güçtü. Kişisel hissiyatı her ne olursa olsun Notaras Birleş­ me taraftan politikayı kabul etmiş ve Skholarios ve Ioannes Eugenikos'u daha az katı bir tavır takınmaya ikna etmek için elinden geleni yapmış gibi görünecekti. 8 Birleşme taraftarları ile karşıtı grup arasındaki tek fark pragmatizm değildi. Birleşme taraftarları her ne kadar im­ paratorun desteğine sahip iseler de davalarının en parlak savunucularından b azılarının Konstantinopolis'te olmaması gibi bir dezavantajlı durumda çaba göstermek zorundaydı­ lar. Floransa'da Birleşme taraftan Yunanların sözcüsü olan Bessarion Papalık mahkemesinde kardinal olarak görev al­ mak için 1 440 senesinde İtalya'ya yerleşmişti. Yine aynı şe­ kilde bir başka önde gelen Birleşme taraftan Kievli İsidoros konsilden sonra kendi piskoposluk bölgesine doğru hare­ ket etmişti. Kiev'e vardığında Birleşme karşıtı muhalefetin Konstantinopolis'tekinden daha katı olduğunu görmüştü. İsidoros Aşai Rabbani ayininde Papa'nın ismini andığın­ da Moskova grandükü II. Vasili (yön. 1 425- 1 462) tarafından hakarete uğramış ve hapse atılmıştı. İsidoros kaçmayı ba­ şarmış, ya da kaçmasına izin verilmişti ama Konstantinopo­ lis' e dönmedi. Onun yerine nihayetinde kardinal yapılacağı Roma'ya gitti. Birleşme taraftarı tanınmış din adamlarının bu yokluğu, 1 443 senesi Ağustos ayında patrik Metrophanes hayata gözlerini yumduğunda bazı zorluklarla karşılaşması anlamına gelmekteydi çünkü yüksek kademe din adamla8

Donald M. Nicol, The Byzantine Lady: Ten Portraits, 1 250-1500 (C ambridge, 1 994) [Bizans 'ın Soylu Kadınları: 10 Portre 1 250-1 500), s. 98; L.T. Belgrano, "Prima serle di documenti riguardanti la colonia di Pera." Atti della Societa Ligure di Storia Patria, 13 ( 1 877-84) , s. 97-336, 207-8'de; Matschke, "Notaras family," s. 64-5; Ganchou, "Ra­ chat." s. 1 52-4, 1 62-7; Gill, Council ofFlorence, s . 375-6.

213

BİZANS' I N SONU

r ı arasında onun yerini alacak, görünürde bir varis yoktu. Bunun üzerine Ioannes , görece daha düşük bir makam olan protosynkellos, yani patriğin danışmanı ve vekili olarak gö­

rev yapan ve günahlarını çıkarttığı papaz olan Gregorios Me­ lisseno s ' a başvurdu. Gregorios Floransa Konsili'ne katılmış ve Birleşme karşıtları tarafından hile yoluyla kendilerinin argümanlarını çürütmekle suçlanmıştı ve kesinlikle entelek­ tüel anlamda Bessarion ya da İsidoros'un dengi değildi.9 Konstantinopolis 'teyken VIII. Ioannes 'in, Floransa Birleş­ mesini zorla kabul ettirmek için çok çaba sarf etmemesinin sebebi Birleşme taraftarlarının bu zayıflığının farkında olu­ şu olabilirdi. Birleşme bildirisinin Floransa'daki katedr•lde olduğu gibi Ayasofya'da da yüksek sesle okunması için ya da Aşai Rabbani ayininde Papa'nın adının anılması hususun­ da hiçbir girişimde bulunmadı. VIII. Mikhael Palaiologos 'un 1 270'lerde benzer Lyon'daki birleşmeye dair anlaşmayı gü­ vence altına almak için başvurduğu kırbaç ve hapis cezası gibi uygulamaların hiçbfrl si vuku bulmadı . VIII. Ioannes'in çarptırdığı en ağır ceza, gönülsüz bir şekilde de olsa, Markos Eugenikos'u 1 440 ve 1 442 seneleri arasında Limni Adasına sürgüne göndermesiydi. İki tarafı bir araya getirmek için bir girişimde bulundu. 1445 senesi yaz mevsiminin son ay­ larında temsilciler Konstantinopolis'te toplanıp, Murad'ın boğazdan geçişini engelleyemeyen filoyla birlikte hala şehir­ de bulunan papa temsilcisi Kardinal C ondulmaro'nun hu­ zurunda meseleleri tartışmak üzere çağrıldılar. Skholarios , Kutsal Ruh'un intikali hususunda Latin anlayışına s aldıra­ rak Birleşme karşıtı tarafa önderlik yaptı. Müteakip müna­ kaşalarda hiçbir sonuca varılamadı ve Ioannes de meseleyi zorlamak taraftarı değildi. 10 İmparatorun geride durması·­

nın tek sebebi Birleşme taraftarlarının zayıflığının farkında 9

Sphrantzes, s. 55; Syropoulos , s. 344-7; Gill, Council of Florence, s . 3 6 1 -3; V. Laurent, "Le vrai surnom d u patriarche d e Constantinople Gregoire III," REB 14 ( 1 956), s. 2 0 1 -5; PLP 459 1 .

1 0 Sphrantzes, s . 52; Syropoulos, s . 545 , 569; Gill, Council of Florence, s . 355-7, 365-7 , 403; a.g.e. , Personalities, s . 63-4.

214

MURAD' DAN M E H M E D ' E

oluşu değildi. Onun böyle hareketsiz kalışının sebebi, dik­ katinin dağılmış olmasıydı. 1 440 senesi Şubat ayında İtal­ ya'dan Konstantinopolis'e vardığında, sevgili eşi Trabzonlu Maria'nın üç ay önce hayata gözlerini yumduğunu öğrenmiş ­ ti. Ioannes b u kayıptan ötürü harap olmuştu ve Birleşmeye dair yapılan tartışmalara tam olarak kendini veremedi. Bu hususta muhtemelen bir üçüncü husus daha vardı ki o da imparatorun bir iç savaştan çekinmesiydi. Floransa Konsili'nden dönüşünden sonra VIII. Ioannes , Birleşme karşıtı grubun siyasi lideri olarak ortaya çıkmaya­ c ağını umut ederek, kardeşi Demetrios 'un gerginliğini almak için elinden gelenin en iyisini yapmıştı. Mesembria kasabası yeni tımar arazisi olarak ona verilmişti ama bu rüşvet me­ seleyi çözmeye yetmedi. Yeni kuvvet üssünden Demetrios, Bizans toplumunun içinde batıyla gerçekleştirilen uzlaşma­ dan ötürü rahatsızlık duyan unsurlarla olan ittifakını iyice pekiştirdi. Karısı Zoe o İtalya'dayken hayata gözlerini yum­ muştu ve 144 1 senesi Nisan ayında Demetrios tekrardan ev­ lendi. Yeni gelin, Demetrios'un zaten yakın ilişkiler kurmuş olduğu güçlü Asanes ailesinin bir üyesi olan Theodora idi. Theodora'nın kardeşi Mattheos Asanes , 1 423 senesinden sonra Demetrios Osmanlı taraftarı düşüncelerini seslendir­ dikten sonra Pera'ya kaçtığında ve sonrasında Macaristan'a yaptığı yolculukta onun yanındaydı. Asanis ailesi Osmanlı taraftarı ve Birleşme karşıtı olan gruba sıkı sıkıya bağlı gibi görünmektedir. Theodora ve b abası Paulos, düğün için Me­ sembria'ya gidebilmek adına Konstantinopolis 'ten gizlice kaçmışlardı ve böylece düğün açıkça, VIII. Ioannes'in onayı olmaksızın gerçekleştirildi. 1 1 İlerleyen aylarda Demetrios ve kardeşleri arasındaki tan­ siyon yükseldi. 1 44 1 senesi Ekim ayında Konstantinos Palai­ ologos ortamı yatıştırmak için Georgios Frantzis'i Mora'dan Konstantinopolis'e gönderdi. Onun görevi toprak değişimi konusunda VIII. Ioannes'in onayını almaktı. Konstantinos 11

Sphrantzes, s . 52; Syropoulos , s . 1 1 3 , 5 6 9 , 57 1 .

215

BİZANS' I N SONU

Mora'daki topraklarını ona devredecek ve karşılığında Sel­ ymbria ve Mesembria'nın hakimi olacaktı. Gerekli onay Io­ annes'den alındı ve Frantzis planı Demetrios 'a sunmak için Mesembria'ya gitti. Görünüşte bu değiş tokuştan Demetrios avantajlı çıkacaktı. İzole edilmiş, sıkışmış ve güç durumdaki Mesembria kasabasına karşılık olarak Mora'da oldukça be­ reketli ve zengin bir toprak parçasına s ahip olacaktı. B öyle bile olsa Demetrios teklifi reddetti. Büyük ihtimalle bu gi­ rişimde Demetrios, hasta yatağında yatmakta olan impara­ torun ölümü halinde Konstantin'in tahtı ele geçirmek için hazır olabileceği bir konuma yerleştirme isteğini görmüş olabilirdi. Kaçınılmaz restleşme 1 42 2 senesi Nisan ayında, Demet­ rios bir grup askerle Konstantinopolis üzerine yürüdüğü za­ man gerçekleşti. Bu askerlerin pek çoğu Türk idi ve muhteme­ len Palaiologos ailesi içindeki anlaşmazlıkları köpürtmekten ve Birleşme karşıtı gruba destek vermekten memnun olan II. Murad tarafından Demettios ' a sağlanmış askerlerdi. Demet­ rios'un amacı muhtemelen 1 390 senesinde VII. Ioannes'in yaptığı gibi içeriden birilerinin yardımıyla Konstantinopo­ lis' e girmekti. VIII. Ioannes panik halinde kardeşi Konstanti­ nos'u Mora'dan yardımına çağırdı ama Konstantinos ancak Limni Adasına kadar ilerleyebildi çünkü yol, Demetrios'.un darbe girişimine müdahale edilmesini engelleme amacıyla orada bulunan bir Türk donanması tarafından kesilmişti. Aslında Konstantinos'un yardımına da ihtiyaç duyulmadı. Demetrios'a, Konstantinopolis içerisinden hiçbir yardım gelmedi ve Kara Surları dışında sadece, etraftaki yerleşim birimlerini yağmalayan Türk müttefikleriyle bekledi. Şehre kabul edilmeyecekleri artık kesinleşince, Türkler Ağustos ayında geri çekildiler. Tek başına kalan Demetrios'un akıbeti Konstantinopolis'te ev hapsiyle sonuçlandı. 12 Ioannes , Demetrios'un meydan okuyuşunu göğüslemişti 12 Syropoulos, s. 57 1 ; Schreiner, Byzantinischen Kleinchroniken, i, s. 2 1 6; Sphrantzes, s. 53; Chalkokondyles, s. 306-7; Gill, Council of Flo­

rence, s. 3 54.

216

MURAD' DAN MEHMED' E

ama bu olay onu, izole edilmiş ve s avunmasız hissettirmiş olmalıydı. Kardeşini sonsuza kadar gözetim altında tuta­ mazdı ve bir noktadan sonra Demetrios'un Mesembria'ya dönmesine izin vermek zorundaydı. 1 442 senesindeki olay­ ların bir daha tekrar etmemesini garanti altına almak için Ioannes, kendisine yardım etmesi ve varis bırakacağı bir çocuğu olmayan Ioannes öldüğünde tahta geçmesi için Bir­ leşme taraftan olan kardeşlerinden en az birisini Konstan­ tinopolis'e yakın bir yerde tutmaya karar verdi. 1 443 senesi Mart ayında Konstantinos'a Selymbria'yı verdi ve Konstan­ tin, Ioannes kararını değiştirmeden ya da II. Murad veyahut da Demetrios orayı zaptetmeden önce güvenceye alması için apar topa Frantzis'i Selymbria'ya gönderdi. Bir yıl sonra, Selymbria'yı elde tutma hususunda ilk başta gösterdiği is­ teğe rağmen Konstantinos kasabayı, karşılığında Mora'daki topraklarını veren kardeşi Theodoros'a devretti. İki karde­ şin kısıtlı bir alan içinde birbirlerini kandırmak ve manevra yapmakla neyi amaçladıklarını kavramak oldukça zor bir hal almaktadır. İmparatorun en büyük kardeşi olarak Theodo­ ros , görünürdeki varis idi ve onun başkente en yakın ve do­ layısıyla taht boşalırs a başkente ulaşım açısından en uygun yer olan Selymbria'ya niçin yerleştirildiğini açıklayabilir. 13 Nihayetinde hiç kimse Demetrios ile askeri bir yüzleşmenin yeniden yaşanmayacağından emin olmazdı. 1 442 senesinde Konstantinopolis üzerine yaptığı girişimin başarısız oluşu, bir süreliğine onun muhalefetini yatıştırmıştı fakat iki sene sonra Varna'da yaşanan felaket Floransa Birleşmesine karşı çıkanların elini güçlendirmiş olmalıydı çünkü Birleşme hu­ susunda ilahi hoşnutsuzluk için bundan daha açık bir işaret olamazdı. Floransa Konsili ve II. Murad'ın tahttan çekilişinden son­ raki yıllar sadece Birleşmenin yansımalarıyla meşgul değil­ di. Osmanlı'nın zayıf olduğu diğer dönemlerde olduğu gibi 13 Sphrantzes, s. 53-4; Nicol, Immortal Emperor [Konstantin Paleolo­

gos] , s. 1 9 .

217

BİZANS' I N SONU

Bizanslılar durumdan mümkün olduğunca faydalanmaya çalıştılar fakat bu sefer bunu yapan imparatorun kendisi değildi. VIII. Ioannes Konstantinopolis'te bir atalet durumu­ na b atarken, Ladislas'ın Tuna Nehrinin ötesindeki işgal ha­ rekatı nedeniyle Murad'ın dikkati oradayken hızlı bir şekilde harekete geçen onun kardeşi Konstantinos idi. 1 444 senesi ilkbahar aylarında Heksamilion duvarını yeniden inşa ettir­ di ve sonra Mora'daki topraklarının ötesine hakimiyetini ge­ nişletmek için cüretkar bir girişimde bulunup Korint Kıstağı ve Atina lordu II. Nerio del Acciaiuoli'nin toprakları üzeri­ ne düzenlenen bir sefere liderlik etti. Konstantinos , Atina'yı ona bıraktı ama daha önceden sultana verilen yıllık �rgi artık despota verilecekti. Bir sonraki yıl II. Murad'ın tahttan feragat etmesini fır­ s at bilen Konstantinos bir kez daha birliklerinin başında Ko­ rinthos Kıstağı üzerine sefer düzenledi ve bu sefer Atina'nın ötesine geçip Teselya içinde Pindos Dağlarına kadar ilerledi. Birlikleri Adriyatik kıyıs!ndaki Vitrinitza kasabasına ulaşıp, Venediklilerin korktuğu üzere orayı işgal etti. Venedikliler Vitrinitza'yı sultana söz vermişlerdi ve kasabanın yakının­ daki Lepanto valisine bu durumdan ötürü Konstantinos'u mümkün olan en sert dille protesto etmesini emrettiler. Bu arada despotun adına Vostitza kasabasını yöneten Konstan­ tinos Kantakuzenos süvari ve piyadelerden oluşan bir birliği Korinthos Körfezinden Teselya'ya geçirdi ve oradaki iki ka­ sabayı işgal etti. Bu s aldırılar Atina üzerine yapılanlardan daha cüretkar s aldırılar idi çünkü Teselya vas al konumunda bir derebeylik olmayıp sultanın doğrudan idaresi altındaydı. Konstantinos açık bir biçimde 1 424 senesinde yapılan an­ laşmayı ihlal etmekteydi ve muhtemelen bu faaliyetleri için Konstantinopolis'teki imparator kardeşinin onayını önceden almamıştı. Bununla beraber, aynen 1 429 senesinde Patras 'ta olduğu gibi, Konstantinos şimdilik istediğini elde etmiş gibi görünmekteydi çünkü Murad emekli olup Manisa'ya çekil-

218

M U RAD'DAN M E H M E D ' E

mişti ve Edirne'de hemen gerçekleşen bir reaksiyon yoktu. 14 Maalesef işler Konstantinos için değişmek üzereydi . II. Murad'ın tahttan ayrılmasından sonra genç Mehmed'in yönetimindeki Edirne'de işler yolunda gitmiyordu ve s abık sultanı çekildiği huzur adasına rahatsız eden mesajlar gel­ mekteydi. 1446 senesi Mayıs ayında Murad yanında dört bin kişilik bir birlikle Manisa'dan ani bir şekilde ayrıldı ve bir­ kaç ay sonra E dirne'ye ulaşıp Osmanlı hükümetinin kont­ rolünü tekrardan eline aldı. Tam olarak ne olduğunu kimse asla bilemeyecek ama daha sonraki dedikodulara göre pa­ nik halindeki başvezir Halil sultanın geri dönmesi için yal­ varmıştı. Bir kaynağa göre kafasının dikine giden Mehmed, Halil Paşa'nın her zaman kaçınmaya çalıştığı bir şeyi, yani Konstantinopolis'i almayı planladığını iddia eder. Bir başka anlatıya göre ise genç sultan bütün vaktini sürek avında ve içki aleminde geçirmekteydi ve onun bu serkeş hali Halil'i bu şekilde harekete etmeye sevk etmişti. Murad'ın geri dönüş sebebi her ne olursa olsun, Mehmed kendisini aşağılayıcı bir biçimde iktidarı elinden alınmış ve Manisa'ya gönderilmiş bir biçimde buldu. Bu aşağılanmadan ötürü Halil Paşa'yı asla affetmedi. 15 İktidarın dizginlerini sıkı bir şekilde tekrardan eline al­ mış olan II. Murad onun yokluğunda O smanlı otoritesine karşı yapılan meydan okumalara ki despotun faaliyetleri bunların içinde en göze batanı idi, karşılık vermeye hazır­ dı. Konstantinos, Atina ve Teselya üzerine gerçekleştirdiği akınların, Mehmed ya da Murat tarafından er ya da geç ve­ rilecek bir karşılığa neden olacağından muhtemelen gayet farkında olmalıydı. Fakat insan ister istemez onun Murad'ın 14 Schreiner, Byzantinischen Kleinchroniken, ii, s. 465; Sphrantzes, s . 53-4; Kyriakos of Ancona, s . 6-7 , 340-1 ; Chalkokondyles, s . 3 1 9; Thiriet, Regestes, iii, s. 1 23; Nicol, Immortal Emperor [Konstantin

Paleologos] , s. 28-30. 15 Kyriakos of Ancona, s. 250- 1 ; Doukas, s. 1 85; Philippides, Emperors,

Patriarchs and Sultans, s. 37; Kritovoulos, s. 88; B abinger, Mehmed the Conqueror [Fatih Sultan Mehmed] , s. 46-7 .

219

B İ ZA N S ' I N S O N U

intikamını alırken gösterdiği h ı z v e acımasızlığa hazır olup olmadığından şüphelenir. 1 446 senesinde E dirne'de iktidara tekrardan henüz geçmişken Yunanistan üzerine sefer düzen­ lemek için ordu toplamaya başladı. Tes elya'da zaptedilen ka­ sabaların derhal iade edilmesini talep eden kısa ve sert bir mesajı taşıyan bir elçi Konstantinopolis'e gönderildi. Despot bu isteği yerine getirmeyi reddetti ama Murad zaten güne­ ye doğru harekete geçmişti. 27 Kasım'da sultan birlikleriyle Heksamilion duvarı önünde b oy gösterdi. Despot savunmaya bizzat liderlik etmek amacıyla, küçük kardeşi Thomas da ya­ nında olmak üzere orada bulunmaktaydı ve savunma hattını daha da güçlendirmek için duvarın önüne hendek kazı]j!ı.ası emrini vermişti. Yine de Konstantinos, Murad'la son bir an­ laşma yapma şansını görmezden gelecek kadar, Heksamilion duvarının sağlamlığından emin değildi. Barış talebinde bu­ lunmak üzere bir elçi Murad'a gönderildi fakat sultan onu dinleyecek bir ruh hali içerisinde değildi . Bizans elçisi hapse atıldı ve Konstantinos'd an ya duvarı yıktırması ya da sonuç­ larına katlanması gerekeceği yönünde buyurgan bir talepte bulundu. Murad saldırı için ordusunu çok iyi donatmıştı. Ç ok sa­ yıda top cephanesine ve bütün duvar boyunca konumlandı rılabilecek sayıda muhasara araçlarına sahipti. Birkaç gün­ lük bombardımandan sonra Murad'ın birlikleri 10 Aralık'ta Heksamilion duvarını aştı. İhanet edildiğine dair muğlak dedikodular vardı ama böylesi bir iddianın, duvarın yapı­ lan saldırı karşısında niçin bir kerede aşıldığını açıklaması gerekmektedir. Murad'ın ordusu çok büyük ve kalabalık ve hem de çok iyi teçhiz edilmişti. Duvar üzerinde bir kez yete­ rince büyüklükte bir gedik açıldığında, tek kelimeyle duvarı savunanlarda bu açığı kapatacak kadar yeterli sayıda asker yoktu. 16 Korinthos Kıstağı'ndaki s avunma hattı geçildikten son­ ra Mora, Murad'ın insafına kalmıştı. Ordusunu ikiye ayıran 16 Chalkokondyles, s. 341-7; Sphrantzes, s. 56; Doukas, s. 1 8 5-6.

220

M U RAD' DA N M E H M E D ' E

Murad, generali Turahan'ı Mistra üzerine güneye gönderdi. Birliklerin geriye kalan kısmıyla birlikte Korinthos Körfezin­ de Patras'a doğru ilerledi. Ne Mistra ne de Patras ele geçiril­ di fakat taşradaki yerler sistematik bir şekilde talan edildi ve çok sayıda insan, belki de on binlercesi köle olarak satıl­ mak üzere tutsak alındı. İtalyan seyyah Anconalı Kyriakos daha sonra bu tutsakları Küçük Asya'ya nakledilmek üzere Ç anakkale'de beklerken görecekti. Bütün acımasızlığına rağ� men bunlar fetih amacıyla yapılan savaşlar olmayıp sadece yıldırma ve cezalandırma harekatlanydı. İşlerini bitirince Murad ve Turahan geri çekildiler ama bunu Konstantinos ve Thomas barış yapmadan, sultana senelik harac vermeyi kabul etmeden yani vasallık statüsünü kabul etmeden de yapmadılar. Korinthos Kıstağı ötesinde toprak edinimi için yaptıkları gözü pek ama düşüncesiz girişim böylece sona er­ miş oldu. 1 7 Murad'ın elde ettiği zaferin bütünlüğü göz önünde bu­ lundurulduğunda, anlaşma şartlan ağır değildi. Mora'yı doğrudan hakimiyeti altına almış olmanın Murad'ın hoşuna gidip gitmediğinden emin olmak aslında imkansızdır fakat bu kesişim noktasında başka şekilde davranabilecek bir po­ zisyonda değildi. Osmanlı hegemonyasına karşı çıkmak için Varna'daki Haçlı ordusunun yarattığı dikkat dağınıklığından ve Murad'ın tahttan beklenmedik bir anda feragat edişinden faydalanan tek kişi Konstantinos değildi. 1 443 senesinden beri İskender Bey Arnavutluk'ta isyan halindeydi ve 1 448 se­ nesinde Macaristan'ın başını çektiği ve Janos Hunyadi'nin liderliğini yaptığı Osmanlı karşıtı koalisyona katıldı. Bu it­ tifak 1 448 senesinde bir kez daha

il.

Kosova Savaşında ye­

nilgiye uğratıldı. Tehdit bu sefer Murad'ın Konstantinopolis ve Mora'yı bir süreliğine kendi haline bırakmasını garanti altına alacak ölçüde büyüktü.

il.

Murad Kosova'da elde et­

tiği bu zaferden sonra bile Konstantinopolis ya da Mora'yı tehdit etmeyi bir daha seçmedi. Gerçeği söylemek gerekirse 1 7 Chalkokondyles, s. 347-50; Kyriakos of Ancona, s. 276--9.

22 1

B İ ZA N S ' I N S O N U

Murad n e zaman fırsat bulsa yan emeklilik diyebileceğimiz s akin hayat rutinine döndü. Bu sefer kendisine mekan olarak Manisa yerine Edirne'yi seçti. Başkentinin kenarında Tun­ ca Nehri üzerinde yeşillikler içinde kendisine bir konak inşa ettirip ş air ve sufilerle sohbet edip günlerini huzur içinde geçirmekten başka bir şey arzu etmedi. 18 Murad bunlarla meşgulken başka bir yerde Palaiologos hanedanı bir başka hanedan krizini tecrübe etmekteydi. II. Manuel'in hayatta olan beş oğlu kaygı verici bir ateşkes du­ rumu halindeydiler ve Demetrios ortada kalmış , somurtkan bir şekilde Mesembria'da oturmaktaydı. Hepsi hasta durum­ daki VUI. Ioannes 'in yerine kimin geçeceği meselesinin cytık ivedilik arz ettiğinin gayet iyi farkındaydı. Ioannes 'in yaptığı üç evliliğinden de çocuğu olmadığı için tahtın görünürdeki varisi Konstantinopolis yakınındaki Selymbria'da bulunan en büyük kardeşi Theodoros idi. 1 448 senesi Haziran ayın­ da Theodoros aniden öldü. Şimdi teorik anlamda tahta çık­ ma hususundaki aday Deinetrios ve Thomas'tan büyük olan Konstantinos idi. Bununla birlikte herkes zamanı geldiğinde Konstantinopolis'e her kim önce ulaşır ve tahtı ele geçirirse onun imparator olacağını biliyordu. Sadece dört ay sonra 3 1 Ekim'de 56 yaşındaki VUI. Ioannes de Theodoros'u takip edip hayata gözlerini yumdu. Ertesi gün Pantokrator manastırın­ da babası ve kardeşlerinin yanına gömüldü. 19 O esnada Ioannes'in kardeşlerinden hiçbirisi Konstan­ tinopolis'te değildi fakat içinde pek çok Birleşme karşıtı bulunan Demetrios taraftarları onun tahta çıkması gerekti­ ği yönünde propaganda yapmaya başladılar. Buna rağmen s ahnede ilk boy gösteren Thomas idi. Mora'dan Konstanti­ nopolis'e doğru gemiyle seyahat etmekteydi ve Ç anakkale'de limana girdiğinde imparatorun ölüm haberini aldı. Konstan­ tinopolis'e vardığında Konstantinos'u desteklediğini ilan 18 Doukas, s . 1 89; Babinger, Mehmed the Conqueror [Fatih Sultan Meh­

med] . s. 58. 1 9 Sphrantzes , s . 56-7; Schreiner, Byzantinischen Kleinchroniken, ii, s . 47 1 , 474.

222

M U RAD'DAN M E H M E D ' E

etti ve onun bu fikri Ioannes'in dul eşi Helena, II. Manuel'in dul eşi ve Lukas Notaras'ın aralarında bulunduğu bir hayli seçkin saray mensubu tarafından desteklendi. Nihayetin­ de iki saray görevlisinin Mora'ya gönderilip Konstantin'in durumdan haberdar edilmesine ve onun Konstantinopolis'e gelip imparatorluk tahtına oturmaya davet edilmesine karar verildi. Elçiler 1 449 senesi Ocak ayında Mistra'ya vardığında orada Konstantin'in imparator olarak ilan edileceği bir me­ rasim düzenlemek gibi bir önlem aldılar. Zira Demetrios'un onlardan önce Konstantinopolis'e varıp kendisini imparator olarak ilan etmesi ihtimaline karşı, başkente varana kadar bekleyemezlerdi. Konstantinos Mistra'dan hemen yola çıktı ve bir Katalan gemisinin güvertesinde Konstantinopolis'e ayakbastı. Şimdi hayatta olan üç kardeş Konstantinopo­ lis'teydi ve bir nevi anlaşma yapmak için bu fırsat değerlen­ dirilmeliydi ve bu anlaşmayı anneleri Helena'nın huzurunda and içerek onayladılar. Demetrios Mistra'yı ve Konstanti­ nos 'un Mora'nın güneyindeki ve doğusundaki topraklarını devralarak yeni bir tımar arazisini alacaktı. Thomas Patras , Glarentza ve Mora Yarımadası'nın kuzeybatısındaki toprak­ ların s ahibi olacaktı. Böylelikle Demetrios ve Thomas kendi başkentlerine gitmek üzere yola çıktılar. Thomas ve impara­ toriçe Helena'nın ellerini çabuk tutması bir çatışmayı engel­ lemiş oldu.20

XI. Konstantinos uzun Bizans imparatorları silsilesindeki son isimdi ve onun hükümranlık yılları, imparatorluğun son yıllarına ve indirilecek öldürücü darbeden hemen öncesin­ deki döneme imzasını atmıştı. Bununla birlikte o zaman yeni imparatorun tahta çıkışı güneşli ve insana güven veren bir s abah gibi görünmüş olmalıydı. VIII. Ioannes'in hayata göz20 Sphrantzes, s . 57-8; Chalkokondyles, s . 373-5; Zakythinos, Despotat, i, s. 241-2; Nicol, Immortal Emperor [Konstantin Paleologos], s . 36-7 .

223

B İ ZA N S ' I N S O N U

lerini yummuş olmasından ötürü s amimi bir üzüntü havası vardı ve Ioannes Argyropoulos cenaze töreninde ondan "Yu­ nanlar için şan ve mükemmelliğin tims ali" diye methetmişti ama herkes onun ömrünün son yıllarında neredeyse tama­ men atıl bir vaziyette olduğunu ve ancak çok ciddi bir teh­ like anında ayağa kalktığını biliyordu. 21 Şimdi onun enerjik ve genç kardeşi Konstantinos dümenin yekesinde olduğuna göre etkili eylemler beklenebilirdi. Hükümranlık döneminin ilk iki yılı boyunca Konstantin, kimi zaman kardeşlerinin iş­ birliğiyle kimi zaman onlarsız, sultanla ilişkileri normalleş­ tirerek, kendi ailesi içindeki hanedan çekişmelerini etkisiz hale getirerek, Batıdan yeni bir askeri yardım alabilm çnin yolunu açmak amacıyla Floransa Birleşmesini canlandır­ mak için girişimde bulunarak, yeni gelir kaynakları ve müt­ tefik arayışına girerek inanılması güç bir enerjiyle çalıştı. önceliği sultanla dostluk ilişkilerini tesis etmek ya da en azından tarafsızlık durumunu garanti altına almak idi. 1 446 senesinde Heksamilion duvarının yapımı için Murad'ın aldığı sert intikamın tecrübesi muhtemelen Konstantin'in sultanı s avaş meydanında karşısına çıkabileceği ve onu ye­ nebileceği düşüncesinden azat etmişti. Bunun yerine aynen babası ve abisinin izlediği p olitikayı uyguladı. 1 449 sene­ sinde Konstantinopolis' e varır varmaz Murad'ı yumuşatmak için hediyelerle birlikte elçilerini E dirne'ye gönderdi. Sul­ tan'ın zihni daha önemli mevzularla ve Arnavutluk'ta İsken­ der Bey üzerine yapılan seferle meşguldü ve 1 424 senesinde yapılan anlaşmayı tekrardan onayladı ve geçmişte kendisine sürekli zorluk çıkaran kişinin imparatorluk tahtına geçişine engel olmadı. Bu önemli bir diplomatik başarıydı ama eğer Manisa'da neler olup bittiğini bilseydi, keyfi kaçacaktı. Ma­ nisa'da bulunan Mehmed uygun zamanı beklemekteydi fakat 1 444-6 arasındaki kıs a sürede iktidarın tadını almıştı ve on­ dan tamamen vazgeçmeye gönüllü değildi. Kendi adına sikke bastırıp yerel korsanları Ege Denizindeki Hıristiyan gemile21 Vacalopoulos, Origins, s . 1 80.

224

MURAD'DAN M E H M E D ' E

rine saldırmaya teşvik ediyordu. Fakat Manisa Konstantino­ polis'ten çok uzaktı.22 Muhtemel bir Osmanlı saldırısı tehlikesinden kurtulan Konstantinos'un hanedan ailesi içindeki rekabetle ilgilen­ mek için artık eli boştaydı. Birbiriyle didişen kardeş sayısı üçe indirilmiş ve her birisine sınırlan net bir şekilde çizil­ miş, kendi nüfuz alanlan tahsis edilmiş olmasıyla tansiyon belli ölçüde düşürülmüştü ama geriye mevcut imparatordan sonra tahta kimin çıkcağının belirlenmesi meselesi kalmış­ tı. II. Manuel'in altı oğlu da o zamana kadar çok az sayıda onlara varis olacak çocuk sahibi olabilmişlerdi. Konstan­ tinos imparator olmadan önce iki defa evlenip boşanmış ama bu evliliklerinden hiçbirisi bir çocukla kutsanmamıştı. Theodoros , Demetrios ve Thomas'ın ise her birisinin sadece birer kızlan olmuş ve hepsine de kafa karıştıracak biçim­ de, muhtemelen II. Manuel'in dul eşine binaen, Helena adı verilmişti. Bunlardan ikisi komşu memleketlerin hüküm­ darlarıyla evlendirilmişlerdi. Theodoros 'un kızı olan Helena Kıbrıs kralıyla ve Thomas'ın kızı Helena ise 1 446 senesinde Sırbistan'ın müstakbel despotu Lazar ile evlendirilmişti. De­ metrios'un Theodora Asanes ile olan evliliğinden doğan kızı Helena ise 1448 senesi itibariyle henüz 6 yaşındaydı. 1 453 senesi Ocak ayında Thomas'ın oğlu Andreas doğana kadar taht için varis olacak bir erkek çocuk yoktu. Bu ise Konstan­ tin'in ölümü halinde tahta çıkma hususunda sıranın Demet­ rios'ta olacağı anlamına geliyordu ki bu Birleşme taraftarla­ rının tam da kaçınmak istediği bir durumdu. Konstantinos için üçüncü bir gelin adayı bulmak için alelacele girişimler­ de bulunuldu ve kızlarının imparatorla evliliği düşünmeleri için Aragon ve Gürcistan krallarına ve Trabzon imparatoru­ na ve Sırp despotuna elçiler gönderildi. Bu müzakereler ni­ hayetinde, olayların seyrinden ötürü hiçbir sonuca ulaşmadı fakat bu müzakereler XI. Konstantinos'un imparatorluğu22 Doukas, s . 1 86; Babinger, Mehmed the Conqueror [Fatih Sultan Meh­

med], s. 58-60.

225

BİZANS ' I N SONU

nun problemleriyle uğraşmak amacıyla yaptığı girişimlerin bir parçasıydı.23 Konstantinos 'un izlediği diplomasinin içinde havayı kok­ laması için batıya adam göndermekte vardı. Her daim iyim­ ser biri olan Konstantinos , Osmanlı üzerine Varna'daki Haçlı seferinden daha başarılı olabilecek bir başka batı kökenli s aldırıyı harekete geçirebileceğini umut etmekteydi, çünkü seferin başlarında elde edilen ilk başarıların Osmanlı'ya verdiği tahribata birinci elden tanık olmuştu. Buna rağmen batının sempatisine başvurmanın önünde ciddi bir engel vardı ve bu engel de Floransa Birleşmesine karşı halen de­ vam etmekte olan muhalefetti. Bilakis VIII. Ioannes'i1\ ölü­ müyle durum daha da kötüleşmiş ve birçok Birleşme karşıtı, Konstantin'den ziyade Demetrios'un imparator olması için propaganda yapmıştı. Her iki grupta Konstantinos'un ilk iki yıllık hükümranlığı esnasında bir liderlik krizi yaşamıştı. Georgios Skholarios, VIII. loannes öldüğünde""benim bütün kısmetim de uçup git­ ti" diye bir hükme varmıştı. loannes 'in isteksiz bir şekilde yürürlüğe soktuğu Birleşmede, Skholarios'a ha.18. sarayda müsamaha gösterilmekteydi ve 1 447 senesine kadar yargıç olarak görevini yapmaya devam etmişti. Artık kendisine yer olmadığını hissetti ve 1 449 senesi Kasım ayında bir keşiş olmak istediğini ilan etti. Bir sonraki yılın başlarında Pan­ tokrator manastırına girdi ve keşiş olarak kendisine Genna­ dios ismini aldı. Bu, münakaş adan el etek çektiği anlamına gelmedi. Bilakis manastırdaki keşiş odasından, Birleşme karşıtlarının lideri olarak görev yapmaya devam etti ve Bir­ leşmeye hücum eden yazılar yazmaya devam etti. 24 Buna kar­ şılık Birleşme taraftarları 1 450 senesi yaz mevsiminin son aylarında liderlerini kaybettiklerinde ciddi bir gerileme ya23 Sphrantzes, s . 56, 69; PLP 2 1 364, 2 1 367, 2 1 426, 23 1 63; Nicol, Immor­

tal Emperor [Konstantin Paleologos] . s. 42-6 . 24 Gill, Council ofFlorence, s. 367, 373-4; Turner, "C areer of Scholarius," s . 437-8; Nicol, Immortal Emperor [Konstantin Paleologos] , s . 41-2; Blanchet, Georges-Gennadios, s . 4 1 5 , 41 9-26.

226

MURAD'DAN M E H M E D ' E

şadılar. Markos Eugenikos ve taraftarlarının argümanları ve kışkırtmalarıyla mücadele etmesi için patriklik makamına getirilen Gregorios Melissenos aniden gizlice kaçıverdi. Bel­ ki de sonu gelmez muhalefet ve münakaşalardan dolayı yo­ rulmuş olduğu için ilk önce Ven edik kolonisi C oron' a oradan da Bessarion ve İsidoros'a katılıp papalığa bağlı bir pansi­ yona yerleşeceği Roma'ya gitti.25 Melissenos resmi olarak is­ tifa etmediği için şimdilik onun yerine bir atama yapılmadı ve böylelikle Birleşme taraftarlarının sembolik anlamda da olsa onlara başkanlık yapacak kimseleri yoktu. Gözü pek imparator herhangi bir şekilde b atıdan yardım alabilmek için deneme yapmaya karar verdi. 1 45 1 senesi Ni­ s an ayında Andronikos Bryennios Leontaris'i diplomatik bir görevle Roma'ya gönderdi. Leontaris'e verilen kıs a talimatın bir kısmı, Papa'yı Floransa Birleşmesine dair yapılan mü­ nakaşadaki son gelişmelerden ve imparatorun Sinaksis ile mücadele ederken yaşadığı zorluklardan haberdar etmekti. Bunu yaparken Bizans'ın halen Floransa'da gerçekleştirilen uzlaşmaya bağlı kalma yolunda kararlı olduğunun teminatı verilerek Osmanlılara karşı askeri yardım konusunda teşvi­ ke devam etmesi tavsiye edilmekteydi.2 6 Bu dokunaklı talepler Konstantinos 'un tek dayanağı de­ ğildi. Onun batıya karşı politikası oldukça aktifti ve elindeki kısıtlı imkanları sonuna kadar kullanmaktaydı. Örneğin iki kardeşiyle birlikte Konstantinopolis limanı ile Bizans ha­ kimiyeti altında bulunan Mora'daki limanları, geçmişte bu limanları seyrek biçimde ziyaret eden batılı devletlerin ta­ cirlerine açmak suretiyle sınırlı gelir kaynaklarını artırmaya 25 Gill, Council ofFlorence, s. 376; Harris, Greek Emigres, s. 1 0 1 -2; Mi­

chiel C acouros, "Un patriarche a Rome, un katholikos didaskalos au patriarchat et deux donations trop tardives de reliques du Seigneur:

Gregoire 111 Mamas et Georges Scholarios, le synode et la synaxis,"

Byzantium State and Society: In Memory of Nikos Oikonomides, ed. Arma Avramea, Angeliki E. Laiou ve Evangelos Chrysos (Athens, 2003 ) , s. 7 1 - 1 24 içinde. 26 Gill, Council ofFlorence, s. 377; Nicol, Immortal Emperor [Konstan­

tin Paleologos) , s . 49-50.

227

BİZANS' I N SONU

çalıştı. 1 45 1 senesi yaz mevsiminde Konstantinos zengin bir şehir devleti olan Ragusa ile bir ticaret anlaşması imzaladı. Ragusalı tacirlere Konstantinopolis'te kendilerine ait bir yer inşa etme ve onların çıkarlarına göz kulak olacak bir konsil sahibi olma izni verildi. Daha önemlisi Ragusalı tacirler it­ hal veyahut da ihraç ettikleri mallar için %2 gümrük vergisi vereceklerdi ki bu Bizans hazinesi için iyi bir gelir sağlaya­ caktı. Bundan kısa bir süre sonra Despot Thomas da kendi hakimiyet alanında faaliyet gösteren Ragusalı tacirlere aynı haklan tanıdı. Fakat maalesef iki kardeş diğer pek çok meselede oldu­ ğu gibi bu girişimde de işbirliği yapmalarının zor olc\uğu­ nu anladılar. Thomas'ın Ragusa ile yaptığı anlaşmadan bir ay sonra Demetrios daha ileri gidip hakimiyeti altındaki li­ manlarda faaliyet gösterecek olan Ragusalı tacirlere bütün gümrük vergilerinden muafiyet hakkı verdi. Bir önceki sene Demetrios, Floransa ile benzer bir anlaşma için müzakere. ·

lerde bulunmuştu ve Fl6ransalı tacirler onun limanlarından ihraç veyahut da ithal ettikleri mallar için çok mütevazı bir oranda vergi ödeyeceklerdi. Muhtemelen Demetrios'un bu şekilde yapmaktaki amacı tacirleri Thomas'ın toprakların­ daki limanlardan ziyade kendi limanlarına çekmekti.27 Floransalı ve Ragusalılar gibi yeni gelenlerle mücadele etmek kolaydı. Mora ve Konstantinopolis'le ticaret yapmak amacıyla tutunacak yerleri olması için küçük bir miktarda gümrük vergisi ödeyecek olmaktan ötürü mutluydular. Fakat uzun zamandır neredeyse yok hükmünde bir gümrük vergisi vermekte olan Venediklilerle uğraşmak daha zordu. Kons­ tantin, Bizans hazinesinin, Venedik'in Bizans imparatorluğu bünyesindeki ticari faaliyetlerinden daha fazla faydal anm a­ ya ihtiyaç duyduğuna karar verdi ve 1 450 senesi yaz mevsi­ minde Venedik gemileriyle Konstantinopolis'e gelen mallar 27 B. Krekic', Dubrovnik (Raguse) et le Levant au Moyen Age (Paris, 1 96 1 ) , s. 59-60, 373-4; Miklosich ve Müller, Acta et Diplomata, iii, s . 205-7; Müller, Documenti, s . 1 77--8; Zakythinos, Despotat, i, s . 2 7 6 , ii, s. 260-3 .

228

MU RAD' DA N M E H M E D ' E

üzerine bir dizi vergi koydu. Venedik hüküm.eti bu vergi uy­ gulamasını en sert bir şekilde kınayan bir protestoyu ilet­ mek üzere derhal bir heyeti Konstantinopolis'e gönderdi. Elçilere imparatorun haıa kendilerine bir hayli borçlu oldu­ ğunu hatırlatmaları ve eğer vergiler geri çekilmezse ticari faaliyetlerini Karadeniz sahilindeki Herakleia (Karadeniz Ereğli) limanına kaydırmak amacıyla sultanla müzakerele­ re gireceklerine yönelik tehditte bulunmaları emri verildi. Konstantinos taviz vermedi ve koyduğu vergileri geri çekme niyeti olmadığı konusunda ısrarcı oldu ki bu konulan vergi­ lerin Bizans'ın Venedik'le yaptığı anlaşmayı ihlal etmediğini de ileri sürdü. 28 Yine Mora'da, Venedik'e karşı oluşturulan imparatorluk politikası bir bütünlük arz etmiyordu ve Demetrios ile Tho­ mas bu konuda daha diplomatik bir beceri göstermişlerdi. Demetrios ve Thomas'ın memurları Modon ve C oron'daki ta­ cirlerin ellerindeki paralan almak için o derece hevesliydi ki bu kasabalarda yaşayan Venedikliler, kayıplarını tazmin etmek için orada yaşayan Bizanslıların mallarına el koyma­ larına izin verilmesi için Venedik hükümetine başvurdular. Despotların aynca Venedik toprağı olarak kabul edilen top­ raklara el koymak gibi bir huylan vardı ve bu durum Venedik hükümetinin imparator nezdinde durumu protesto etmesine sebep olmuştu. Konstantinos eylem sözü vermiş ama görü­ nüşe göre fazla bir şey yapmamıştı. Bu tartışmaların uzun vadede nasıl çözüleceği tahmin edilemez, çünkü Konstanti­ nos'tiıı evlilik meselesi için yapılan müzakereler gibi bu so­ runlarda Konstantinopolis'in düşüşüyle son buldu. 29 Konstantinopolis ve Mora'daki ticaretten bazı finansal faydalar elde etmeyi denemenin yanı sıra Konstantinos ve kardeşleri, güç dengelerinde meydana gelen ve kendi çıkar­ ları için kullanabilecekleri her türlü değişiklikten sürekli olarak yararlanmaya çalıştılar. Böylesi bir değişiklik, Ara28 Thiriet, Regestes, iii, s. 1 57-9; Nicol, Byzantium and Venice [Bizans

ve VenedikJ, s. 390-1 . 29 Thiriet, Regestes, iii, s. 1 59--60, 1 68; Zalı:ythinos, Despotat, i, s. 242-4.

229

BİZANS' I N SONU

gon kralı V. Alfonso 1442 senesi Haziran ayında Napoli'yi ele geçirdiğinde ve Napoli krallığı üzerinde hakkı olduğunu kanıtladığında gerçekleşmişti . Bu darbe sayesinde Alfonso Aragon, Valenciya ve N apoli krallıkları yanı sıra Mallorca, Sardinya, Korsika ve Sicilya adalarını da hakimiyeti altında bulundurmak suretiyle Akdeniz'deki en güçlü hükümdarlar­ dan birisi haline geldi. Bu durum, Murad'ın Konstantinopo­ lis ya da Mora üzerine yaptığı s aldırıları tekrarlamaya karar vermesi ihtimaline karşılık, onu çok değerli bir müttefik du­ rumuna soktu. Alfonso ile irtibata geçme hususunu Bizans­ lılar ağırdan almadılar. Napoli'nin zaptının üzerinden ancak bir yıl geçmişti ki, II. Murad'a karşı düzenlenecek bir Haçlı seferine katılmaya onu ikna etmek amacıyla Theodoros Ka­ ristinos Aragon hükümdarına elçi olarak gönderildi. Yine aynı zaman çerçevesinde Alfonso'nun memleketindeki tacir­ lerin çıkarlarının gözetilmesi ve Konstantinopolis'te ikamet edecek bir Katalan kons �ı için ayarlamalar yapıldı. 1 449 se­

nesinde tahta çıktıktan sonra XI. Konstantinos, Alfonso'ya yaklaşmak için bir dizi girişimde bulundu ve ittifak amaçlı olarak Demetrios 'un kızı ile Murad'a karşı oluşturulacak as­ keri ittifaka liderlik edecek olan Alfonso'nun yeğeninin ev­ lenmesini önerdi. 30 Fakat Alfonso, uğraşılması tehlikeli bir adamdı. Hıris­ tiyan olabilirdi ama hayatından bıkmış usanmış olan Mu­ rad'dan daha ihtiraslı ve tez canlıydı. Mora Yarımadası'nın kuzeybatı kısmı üzerinde Katalanlann hakkı olduğunu ileri sürdü ve 1 444 senesi Kasım ayında Konstantinos ve Thomas Palaiologos'a bunu hatırlatıp Glaretntza ve Patras 'ın ken30 Kyriakos of Ancona, s . 4-5; C onstantine Marinesco, "C ontribution a l'histoire des relations economiques entre l'empire Byzantin, la Si­

cile, et le royaume de Naples de 1 4 1 9 a 1 453," Atti del V Congresso

lntemazionale di Studi Bizantini, 2 cilt (Rome, 1 939-40) , i, s. 209- 1 9 içinde, 2 1 4-1 6'da; F. Cerone, "La politica orientale d i Alfonso d i Ara­

gona," Archivio Storico per le Province Napoletane, 27 ( 1 902), s. 3-93, 384-456, 555-634, 774-852 , 5 7 1 -2 'de, 592-3 'te; Nicol, Immortal Em ­

peror [Konstantin Paleologos] , s. 42-3 .

230

M U RAD'DAN M E H M E D ' E

disine teslim edilmesini talep etti. 1 430 senesinde, Alfon­ so'nun kontrolü altında olma ya da olmama ihtimali bulu­ nan bir Katalan birliği Glarentza limanını ele geçirdi. Onları geri çekilmeye ikna edebilmek için Konstantinos hatırı sayı­ lır miktarda para vermek ve aynı şeyin bir daha gerçekleş­ meyeceğini garanti altına almak için kasabanın tahkimatla­ rını yıktırmak zorunda kalmıştı . Türklere karşı Alfonso'dan alınacak herhangi bir yardımın bedeli muhtemelen Bizans topraklarının geri kalanının elden çıkması olacaktı. 3 1 Demetrios gerçek durumun farkına Konstantin'tan daha önce varmış gibi gözükmektedir ve aralarında bir başka an­ laşmazlık daha ortaya çıktı. 1 45 1 senesi Şubat ayında De­ metrios kendi başına Alfonso ile bir anlaşma yaptı. Anlaş­ manın bazı maddeleri, örneğin Katalan tacirlerin despotun topraklarında gümrük vergisi vermekten muaf tutulması gibi maddeler bilindik anlaşma şartlarıydı. Bu anlaşmanın daha ihtilaflı olan tarafı ise Türklerin Avrupa'dan atılmasına dair bir plan barındırıyor olmasıydı. Alfonso ordusuyla bir­ likte İtalya'dan geçip Demetrios'un birlikleriyle birleşecekti. Osmanlılar sökülüp atıldıktan sonra ya Alfonso Konstanti­ nopolis'te imparator olarak ilan edilecek ya da Demetrios imparator olup, onun vasalı olarak imparatorluğu yönete­ cekti. Bu üstün körü meydana getirilmiş plan uygulamaya konulduktan sonra , vuku bulması pek mümkün görünmeyen sonuçlar elde edilince, Konstantinos'a ne olacağı hususu bu anlaşmada açıklanmamıştı ama muhtemelen imparatorluk makamından azledilecekti. Bu hamleden rahatlıkla görüle­ ceği üzere Demetrios'un Türk taraftarı ve Birleşme karşıtı tavrı ondan önceki VII. Ioannes gibi bazı esnemelere tabi idi. Demetrios, ihtiraslarını gerçekleştirmesine yardım edecek Katolik bir hükümdarla konuşmaktan mutluydu.32 3 1 Sphrantzes, s. 45; Chalkokondyles, s. 241 ; Nicol, Immortal Emperor

[Konstantin Paleologos] , s. 1 1 , n. 2 1 ; Alan Ryder, "The eastern policy of Alfonso the Magnanimous ," Atti della Accademia Pontaniana, 28 ( 1 979) , s. 7-25 , 20, 23'de. 32 C erone, "Politica," s . 573-7; Marinesco, "C ontribution," s . 2 1 7- 1 8; Ry-

231

BİZANS' I N SONU

Yapılan bütün b u manevralar v e evlilik müzakereleri s o ­ nunun yakın olduğuna inanan insanların yapacağı işler de­ ğildi. Eğer böyle olduğuna inansalardı XI. Konstantinos ve kardeşleri, yakın zamanda askeri yardımlarına ihtiyaç duya­ cakları Venedik'le olan ilişkilerinde daha ihtiyatlı davrana­ bilirlerdi. O dönemde hiç kimse için, zamanın artık kendileri için tükenmekte olduğunu düşünüyor olması pek mümkün değildi çünkü Bizanslılar herhangi bir kimsenin hatırlaya­ bileceğinden çok daha uzun süredir bir felaket tehdidi altın­ da yaşamaktaydılar ve mevcut durum on yıllarca öncesinde olduğundan daha kötüymüş gibi görünmemekteydi. Böyle­ ce hayat normal akışı içinde akmaya devam etti. KonSJ:an­ tinopolis'te Georgios Frantzis , eski patronu artık imparator makamında oturduğu için gamsız bir biçimde uzun zaman­ dır beklediği terfi için entrika çevirirken, Lukas Notaras'ın onun önünü bilerek kesmesinden ötürü homurdanmaktaydı. Mistra'da ihtiyar Georgios Gemistos Aristo felsefesine dair yazdığı ilmi eserin üzerib de son dokunuşlarını yapmakta ve Despot Demetrios hakkında övgü dolu bir konuşma kaleme almaktaydı. Olayların nasıl bu kadar kısa bir sürede onlar için tersine döneceğini kimse tahmin edemezdi.33 Değişim 145 1 senesinin başlarında Edirne'de başladı. Bir Şubat akşamı Murad huzur adasından istirahate çekilmek için sarayına dönmüş, kendisini iyi hissetmeyerek vücudun­ daki bir uyuşukluktan şikayet edip yatağına uzanmıştı. Üç gün sonra bir çeşit hastalık nöbeti geçirip hayata gözleri­ ni yumdu. Töreye uygun bir ş ekilde, Manisa'daki Mehmed'e haber gönderilene kadar sultanın vefat haberi Halil Paşa ve diğer vezirler tarafından gizli tutuldu. Ancak Mehmed'in emniyetli bir şekilde Ç anakkale Boğazından geçiş yaptı­ ğı haberi geldikten sonra yaşlı sultanın öldüğü ilan edildi. Mehmed Edirne'ye yaklaşırken kalabalık bir halk topluluğu onu beklemekteydi fakat ona ithafen hoş geldin tezahüratlader, "Eastern policy," s . 24; Zakythinos, Despotat, i, s. 278-80. 33 Sphrantzes, s . 64-9; Woodhouse, George Gemistos Plethon, s . 308, 313.

232

MURAD' DA N M E H M E D ' E

rı duyulmamaktaydı. Töreye göre önce yaşlı hükümdar için yas tutulmalıydı ve Mehmed yüksek sesli feryat ve figanla karşılandı. O ve yanındakiler gruba katılınca kalabalık geri döndü ve sessiz bir biçimde şehre doğru hareket etti. Georgios Frantzis bu haberi aldığında, İmparator Kons­ tantinos için çıktığı gelin arayışındaki son durağı olan Trab­ zon'daydı. Trabzon hükümdarı olan İmparator iV. Ioannes Komnenos (yön. 1429- 1 458) Frantzis'i huzuruna çağırdı ve şen şakrak bir biçimde şöyle dedi: "Gel sayın elçi gel, senin için güzel haberlerim var ve bunun için beni tebrik etmeli­ sin . . . " Ona sultanın ölüm haberini iletti ve Murad'ın oğlunun şimdi iktidarda olduğunu söyledi. Frantzis'in tepkisi Kom­ nenos'un umdu ğu gibi olmadı: Benim için pek değerli olanların ölüm haberi verilmiş gibi üzüntüye boğuldum. Nihayet kayda değer bir moral bozukluğuyla dedim ki: "Efendim bu haber bana neşe ge­ tirmedi. Bilakis bu bir üzüntü kaynağıdır. . . Sultan yaşlı bir adamdı, bizim şehrimizi fethetmekten vazgeçmişti ve böyle bir şeye teşebbüs etme niyeti de yoktu; onun tek ar­ zusu dostluk ve barıştı. Şimdi sultan olan kişi ise gençtir ve çocukluğundan beri Hıristiyanların düşmanıdır. . . İşin açıkçası eğer bu adamın yerine oğlu öl seydi Tanrı bize büyük bir sevinç vesilesi bahşetmiş olacaktı."

Ölen tez canlı genç değil saçları kırlaşmış, mütereddit savaşçıydı. Mehmet Edime'de tahta geçtiğinde babasının naaşı, vezirlerinden birisinin refakatinde yola koyulmuştu. Murad'ın yaptırdığı ve onun özel talimatına binaen çatısının bir kısmı açık bırakılmış olan bir türbeye gömülmek üzere Bursa'ya götürüldü. "Allah'ın rahmeti, ister güneş ve ayın parlaklığı, isterse cennetin yağmuru veya çiyi olsun, meza­ rımın doğrudan üzerine yağsın" diye ettiği vasiyet üzerine türbesinin çatısında bir açıklık bırakılmıştı.34

34 Sphrantzes, s . 59; Doukas, s . 1 86-9; Öney, Early Ottoman Art, s. 148-9.

233

EZELİ D ÜŞMAN

8

EZELİ DÜŞ MAN

145 1 senesi Şubat ayında Manisa'dan çıkıp Edirne'ye gelen 1 9 yaşındaki delikanlının karakteri ve kişiliği her zaman

belirsizliğini koruyacaktır. 11. Mehmed'in (yön. 1 45 1 - 1 48 1 ) günümüze kadar ulaşan resimlerinden çoğu onun damla hastalığından ıstırap çektiği ve paranoyak bir tiran olduğu ömrünün son dönemlerine aittir ve onun hakkındaki malu­ matlı bilgiler genellikle olgunluk ve yaşlılık dönemlerine ait­ tir. Onun tahta çıkmadan önce nasıl biri olduğuna dair çok az s ayıda dağınık ipucu vardır. İstanbul'daki Topkapı Müze­ sinde Mehmed'in 1440'lı yıllarda okula giderken kullandığı bir not defteri muhafaza edilmektedir. Bu defterin 1 80 say­ fası anlamsız Farsça kelimelerle, Yunanca ve Arapça harfler­ le, çok da usta işi olmayan ve muhtemelen yalnız, dalgın bir çocuğun işi olan çizimlerle doludur. Müzede 1 446 senesinde Murad tekrardan Edirne'ye döndüğünde ve o Manisa'dayken basılmış sikkeler mevcuttur. O dönemde Müslüman memle­ ketlerde basılanların aksine, belki de onun zamanı gelince mevcut düzenin zıddına hareket edeceğinin işareti olarak, bu sikkeler üzerinde şahmeran ve aslan gibi hayvan resim­ leri vardı. 1

David J. Roxhurgh, Turks: Joumey of a Thousand Years, 600-1 600 (London, 2005) , s. 279, 435-6; Babinger, Mehmed the Conqueror [Fa­

tih Sultan Mehmed] . s. 58-9 .

235

BİZAN S ' I N SONU

O döneme ait ve ona hasım kimselerin çabalan sayesin­ de ki özellikle Birleşme taraftan Yunan kronik yazan Dukas, kaleme aldığı eserinin sayfalarında onu ayrıntılı ve onu kö­ tüler biçimde tasvir etmişti, Mehmed'in ismi daha da karan­ lık hale gelmişti. Baştan beri Dukas, Mehmed'i mümkün olan en korkunç şekilde sunmuş ve hakkında gayet olumlu şeyler düşündüğü II. Murad'ın ölümünü tarif ederken "bu kana su­ samış canavarın hayatı boyunca bozduğu ve yakıp küle çe­ virdiği ve tamamen yok ettiği şeyleri" bir bir saymıştı. Yeni sultanın ilk faaliyeti, babasının haremdeki bir kadından bir çocuğu var mı diye araştırıp onu bulmaya çalışmak olmuştu. C ariye olmayıp aynen Mehmed'in annesi gibi Murad'ın ıaşle­ rinden birisinden olma, 8 aylık bir bebek olduğu anlaşıldı. Mehmed hiç vakit kaybetmeksizin adamlarından Ali isimli birisini çocuğu beşiğinde boğarak öldürmesi için Edirne'de­ ki kadınlar haremine gönderdi. Bu görev yerine getirildiğin­ de, Dukas'ın iddiasına göre Mehmed, Ali'yi de öldürtmüş ve çocuğun annesini de kölelerinden birisiyle evlendirmişti. Dukas , Mehmed'i bir tiran olarak göstermek için bu olay­ dan faydalandı fakat bu cinayet muhtemelen gerçekleşmiş ve gerçekten vahşet içeriyor ise de o dönem için hiç de akla . ·

hayale gelmeyecek bir olay değildi. Mehmed'in babası 1 42 1 senesinde tahta çıktığında henüz bir çocuk olan kardeşle­ rinden birisinin boğularak öldürülmesi emrini vermişti. Bu yönüyle Mehmed atalarından farklı değildi. Dukas'ın ama­ cı, Tann nasıl ki Yahudilere Nebukadnezar'ı göndermişse, Floransa Birleşmesini hak ettiği şekilde onurlandırmayan Bizanslıları cezalandırmak içinde onu gönderdiği şeklinde gösterebilmek için onun faaliyetlerini mümkün olan en kötü biçimde tasvir etmekti. Fakat bununla birlikte Dukas'ın Mehmed'e dair yaptı­ ğı tasvirlerin tamamı, Dukas'ın özel gündemi için kayıtla­ n bilinçli olarak çarptırması denilerek tamamen göz ardı edilemez. Midilli Adasının C enevizli valisi tarafından sek­ reter olarak görevlendirildiği için Dukas sık sık elçi olarak Osmanlı sarayım ziyaret etmekteydi. Türkçeyi iyi konuştu236

EZELİ DÜ ŞMAN

ğu için Edirne'deki sarayda bulunan memurlar ve askerler­ le sohbet edebilmekteydi. Konstantinopolis'in düşüşünden sonra bazı Türk askerleriyle yaptığı konuşmaları aktarır. Bu konuşmalardaki detayların bazıları pekala seyahati esnasın­ da kulağına çalınan saray dedikoduları ve abartı olabilirdi ama bunlardan bazıları da insanların ne düşündüğünü ve gördüğünü de yansıtm aktaydı. 2 Dukas'ın çizdiği portrenin gerçeği yansıtan bir yönü Mehmed'in kimseye güvenmeyen ve ketum halidir. Kronik yazan onu "koyun postuna bürünmüş kurt" olarak resmeder ama onu 1 453 senesinde gören bir Venedikli olan Nicolô Sa­ gundino onu tarif ederken daha yumuşak bir dil kullanmış ve sultanı "melankolik bir yaradılışa" sahip birisi olarak ta­ rif etmişti. Bu yönüyle Mehmed, askerleriyle şakalaşabilen ve böylelikle onların sevgisini ve saygısını kazanan, arka­ daş canlısı Murad'dan tamamen ayrılmaktaydı. Mehmed zayıf insanlar gibi duygusal yakınlık için can atmıyordu. Kendi kendisine yeten birisiydi ve planlarını hiç kimseyle paylaşma ihtiyacı duymuyordu ki Osmanlı sarayının tehli­ keli dünyasında bu özellikler çok büyük değer taşımaktaydı. Ona atfedilen bir anekdotta eğer herhangi birisi ona planları hakkında bir şey sorarsa "eğer sakalımdaki kıllardan bir ta­ nesi bilseydi onu kopartırdım" dediği rivayet edilir. Mehmed duygularını gizleme konusunda kesinlikle ustaydı. Tahta çıktığında, 1446 senesinde ilk iktidar tecrübesini sona erdir­ diği için onu affetmemiş olmasına rağmen babasının başve­ ziri Halil Paşa'yı hizmetinde tutmaya devam etmişti. Fakat bazen yüzündeki maske kayıp düşmekteydi. Anlatıldığına göre bir keresinde direğe bağlanmış bir tilki görmüş ve ona endişelenmemesini, bir yaratık olarak yapması gereken tek şeyin, vezirine rüşvet vermek olduğunu ve böylece serbest kalacağını söylediği aktanlır.3 2 3

Doukas, s. 1 64, 1 90, 224-5; Barker, Manuel II, s. 366.

Doukas , s. 1 9 1 ; Nicolô Sagundino, Marios Philippides, Mehmed II

the Conqueror and the Fall of the Franco-Byzantine Levant to the Ottoman Tu.rks: Some Westem Views and Testimonies (Tempe, AZ,

237

BİZANS' I N SONU

Dukas'ın sayfalarından çıkan v e Mehmed'in karakteri ko­ nusunda muteber bir diğer yön ise onun saplantılı oluşuydu. Bir keresinde sultan, gecenin geç saatlerinde Halil'i çağırt­ mıştı. Başına gelebilecek en kötü şeyden korkan yaşlı vezir kansı ve çocuklarına sarıldıktan sonra sultanın huzurun­ da boy göstermişti. Fakat Halil oraya cellatıyla yüzleşmeye değil efendisinin uykusuzluğuna dair şikayetini dinlemeye çağrılmıştı: "Şu yastığı görüyor musun? Bütün gece boyu ya­ tak odasının bir o köşesine bir bu köşesine sürüdüm, uzan­ dım ama yine uyumadan kalktım." Mehmed'in uykusuzlu­ ğunun sebebi Konstantinopolis'in nasıl alınabileceğine dair sorulan kahredici sorulardı. Bu hikaye elbette uydufill a dır çünkü hiç kimse sultanın yatak odasında neler olduğunu bi­ lemezdi . Yine de Mehmed'in karar verdiği hangi proje olursa olsun ona kendisini tamamen nasıl verdiği, daha muteber başka kaynaklardan ortaya çıkmaktadır. 1453 senesinde Mehmed'in sarayını ziyaret eden bir başka Venedikli şunu : kaydetmişti: Onun için, dünya coğrafyası ve savaş sanatı üzerine ça­ lışırken aldığından daha büyük bir keyif ve şevk veren başka bir şey yoktu; yönetmek için yanıp tutuşurken, gi­ riştiği şeye dair yaptığı araştırmada ihtiyatlıydı.

Venedikli Sagundino "bir ş ey her zaman onu meşgul et­ mektedir ve o her zaman planlamayla, düşünmeyle ve gıpta edilesi bir hız, inanılması güç bir dikkat ve özenle karar kıl­ dığı dizaynları nasıl uygulamaya koyacağına kafa patlata­ rak her zaman hareket halindedir" diye yazmıştı. Mehmed'i harikulade bir komutan yapan şey onun bu takıntılı hali ve ayrıntılara verdiği dikkatti.4 Mehmed'in karakteri göz önünde bulundurulduğunda onun sultan olduğu andan itibaren Konstantinopolis üzerine 2007) , s. 9 içinde; Chalkokondyle s , s . 405 . 4

Doukas, s. 201-2; Giacomo de' Languschi cited by Zorzi Dolfin, Mel­ ville-Jones , Siege of Constantinople, s. 126 içinde; Sagundino, Phi­ lippides , Mehmed lI the Conqueror, s. 1 0-- 1 1 içinde.

238

EZELİ DÜŞMAN

saldırmaya karar verdiği düşüncesine inanmak insana çeki­ ci gelir. Bu belki de Manisa'da henüz tahta geçmediği gün­ lerde üzerinde düşündüğü bir şeydi, fakat böyle bile olsa, Edirne'ye varışından sonraki haftalar içinde onun birkaç yıl boyunca böylesi bir işe kalkışmaktan hoşnut olacağı pek muhtemel gibi görünmüyordu. Nihayetinde Varna ve Kosova savaşlarından zaferle çıkan ve Selanik'in fatihi Murad'ın ye­ rine tecrübeli ama babasının popülaritesine sahip olmayan ve iktidarı elde tutmak için son girişimi fiyaskoyla sonlanan bir genç geçmişti. Osmanlı'nın düşmanları bu durumdan faydalanmak için kaçınılmaz olarak girişimde bulunacak­ lardı. Neredeyse haberler gelir gelmez Karamanoğullarının başı olan İbrahim Bey, Osmanlı topraklarına tecavüz etmek için Mehmed'in tahta çıkışından faydalandı ve 1 45 1 senesi yaz mevsiminde Mehmed, Türk rakipleriyle karşılaşmak için kendisini Küçük Asya'da buldu. Bu durumda Mehmed'in mümkün olan en az sayıda faal düşmana sahip olmaktan başka seçimi yoktu, çünkü 1443 4'teki iki cepheli mücadelenin bir kez daha tekrarlanmasını istemiyordu. Kendisi doğuda iken arkasını sağlama almak amacıyla içinde Bizanslılar, Venedikliler ve C enevizliler de olmak üzere batılı, Hıristiyan komşularıyla usulüne uygun biçimde anlaşmalar yaptı. Dukas, beklenildiği üzere, Meh­ med'in barış anlaşmalarının Konstantinopolis üzerine yapa­ cağı büyük atılıma zaman kazanmak için bir oyun olduğunu fakat şu aşamada bu istikamette bir arzusunun olmayabile­ ceğini iddia eder. 5 Küçük Asya'ya yaptığı seferin nihayetinde, muhtemelen Mehmed'in niyetini kesinleştiren iki olay yaşanmıştı. Küçük Asya'nın içlerinden gelip Burs a'ya vardığında sultan yeniçe­ rilerin öfkeli temsilcileri tarafından karşılanmıştı. Muhte­ melen Mehmed'in tahta çıkması esnasında verdikleri deste­ ğe binaen kendilerine bahşiş verilmesini talep ettiler. Genç 5

Chalkokondyles , s. 376; Doukas, s. 1 9 1 -2; Kritovoulos, s. 1 4; Thomas ve Predelli, Diplomatarium Veneto-Levantinum, ii, s. 382-4.

239

B İ ZA N S ' I N S O N U

sultanın bunu yerine getirmekten ve isyancılar arasında da­ ğıtılmak üzere on kese altın verilmesini emretmekten başka çaresi yoktu. Bu onun konumunun ne kadar zayıf olduğunun hatırlatıcısıydı ve ilk hükümranlık döneminin küçük düşü­ rücü hatıralarından sıyrılması ve II. Murad'ın sahip olduğu gibi tartışmasız bir liderliği sahip olması için bir askeri ba­ şarıya ihtiyacı olduğunu anlamasına sebep olmuş olabilir.6 Mehmed Bursa'da iken meydana gelen ikinci olay XI. Konstantinos'un gönderdiği bir elçinin gelmesiydi. Her za­ man olduğu gibi Bizanslılar, İbrahim Bey gibi Osmanlı hane­ danı içindeki rekabetten ve zayıflık anından faydalanmanın yollarını araştırmaktaydı. Bir süredir Mehmed'in aile �ele­ rinden birisini, yani Süleyman'ın torunu ve Bayezid'in toru­ nunun oğlu olan Orhan'ı ellerinde tutmaktaydılar. Sultanın kardeş torunu olarak Orhan, O smanlı tahtı üzerinde muhte­ mel hak sahibi idi ve görünen o ki II. Murad Osmanlı şehza­ desini Konstantinopolis '.te konforlu bir şekilde tecrit altında tutmaları için Trakya'daki bazı kasabaların vergi gelirleri­ ni Bizans imparatoruna vermekteydi. Şimdi ise Konstanti­ nos'un elçileri şehzadenin artık yetişkin bir kimse haline geldiği için bu miktarın iki katına çıkarılmasını talep ettiler. Eğer sultan onların bu isteğini yerine getirmede başarısız olursa Orhan'ı taht üzerinde hak talebinde bulunması için serbest bırakacaklardı. Bu talep, töreye göre mesajın ilk ile­ tildiği kişi olan Halil Paşa'nın hiddetiyle karşılaştı: Ey aptal ve ahmak Romalılar, çok uzun zamandan beridir

sizin sinsiliklerinizi biliyorum. İlişmeyin! Merhum sul­ tan hoşgörülüydü ve her şeyiyle samimi bir dost ve yük­ sek vicdan sahibi bir insandı. Şimdiki sultanımız Meh­ med ise aynı yaratılışta birisi değil... Sultan ve Konstantinopolis arasında barış için onca sene 6

Tursun Beg, The History ofMehmed the Conqueror, çev. Halil Inalcik ve Rhoads Murphey (Minneapolis, MN, and Chicago, iL, 1 978) [Fa­

tih 'in Tarihi), s . 33; Babinger, Mehmed the Conqueror [Fatih Sultan Mehmed), s. 7 1-2 .

240

EZELİ DÜ ŞMAN

çaba sarf ettikten sonra vezirin hiddeti gayet kolay bir şe­ kilde hayal edilebilir. Buradan çıkarılan tek şey, XI. Kons­ tantinos ve onun danışmanlarının Mehmed'in zayıf bir po­ zisyonda olduğu, nasıl ki yeniçerilere boyun eğdiyse onların taleplerine de boyun eğmek zorunda kalacağı sonucuna var­ dıklanydı. Neticede Mehmed'in babası, VIII. Ioannes'in Fer­ rara'ya girmek konusunda verdiği provokatif karan kabul etmişti. Elbette elçiler mesajı ilettiklerinde Mehmed, Halil gibi öfkesini belli etmedi. Bunun yerine soğuk bir nezaketle Edirne'ye döndüğünde bu meseleyle ilgileneceğini söyledi.7 Muhtemelen, 145 1 senesi yaz mevsiminde Bursa'dayken Mehmed artık Konstantinopolis üzerine saldırma kararı­ nı almıştı. Bizanslılar iyi muhakeme edilmemiş talepleriy­ le Mehmed'in eline bir bahane vermişlerdi ve eğer başarılı olursa bir daha kimsenin ona karşı gelmeye cesaret edeme­ yeceği büyüklükte bir zafer elde etmiş olacaktı. Karaman Türklerine karşı yapılan sefer başarılı olmuş ve İbrahim Bey bir kez daha dağlara kaçmak ve barış teklifinde bulunmak zorunda kalmıştı. Onların icabına bakmak kolaydı ama kü­ çük Türk beyliklerini ortadan kaldırmak Mehmed'in çok ar­ zuladığı zaferi getirmeyecekti. Bu nedenle İbrahim'le anlaş­ ma yaptı ve ordusuyla birlikte Avrupa'ya geri döndü. 1 452 senesi Ocak ayında E dirne'ye döndüğünde Mehmed günler ve geceler boyunca kendi tasarladığı plan üzerinde zaman harcar oldu. Ayakta olduğu saatler süresince girişimi üzerinde büyük bir itinayla çalıştı. Sonu gelmez biçimde bir­ çok strateji üzerine kafa yordu, yedek kuvvetler, vergi gelirle­ ri, erzak ve silahlar üzerine hazırlanmış listeleri tetkik etti ve kağıt kalemle Kara Surlarının planını çıkardı.8 Hiçbir ayrıntı onun gözünden kaçacak kadar önemsiz değildi ve muhteme­ len Bayezid'in 1 394- 1 402 VE II. Murad'ın 1422'deki kuşatma­ ları ve bu kuşatmaların neden başarılı olamadığı hususu üzerine dikkatini yoğunlaştırdı. Her iki kuşatmada da güçlü 7

Doukas, s . 1 92-3 .

8

Doukas, s. 201-2; Kritovoulos, s. 1 4-1 5.

24 ı

BİZANS' I N SONU

kara orduları şehri karadan muhasara altına almışlar ama şehir aynı ölçüde güçlü bir donanmayla denizden kuşatma altına alınmamıştı. Bunun üzerine Mehmed Ç anakkale'deki ana deniz üssünde güçlü bir donanmanın inşasına başladı. Söylendiğine göre sayıları 350 civarında savaş gemisi ve bir­ çok nakliye taşıtından oluşan bir donanma Ç anakkale valisi Baltaoğlu'nun kumandası altına verildi.9 önceki kuşatmalardan alınan dersler göz önünde bulun­ durulduğunda, Konstantinopolis üzerine yaptığı atakta Ba­ yezid'in herhangi bir barutlu silaha sahip olmadığının ve 1 422 senesindeki kuşatmada kullanılanların ise Kara Surları üzerinde pek bir etkisinin olmadığının farkında olmal•ydı. Bir bilgi kaynağına göre, sultan bu surları uzun süre değer­ lendirdikten sonra zaten yapım sürecinde olan muazzam büyüklükte bir topun tamamlanması emrini vermişti. Çün­ kü Türkler artık surlar üzerinde önemli bir etki yaratacak büyüklükte ve ateşlendikten sonra parçalanmayacak şekilde bir top üretiminin sırrını bilmekteydiler. Bu sorunun ceva­ bı bronz ve kalayın doğru oranda karışımından elde edilen alaşımda yatmaktaydı. Mehmed bu teknolojiyi muhtemelen, bazı kaynaklarda Urban isimli Hıristiyanlıktan dönen bir Macardan ve diğer kimi kaynaklara göre bir Almandan al­ mıştı. Hangisi doğru olursa olsun Mehmed böyle bir silah için ve ihtiyaç duyulduğunda bu silahın hazır olmasını sağ­ layacak bir organizasyona duyulan ihtiyacı görecek kadar feraset sahibiydi. 10 Bayezid'in ve Murad'ın kuşatmalarından Mehmed'in al­ dığı bir başka ders daha vardı. Venediklilerin ve C enevizli­ lerin kolonilerinin ve ticaret noktalarının bulunduğu Kara­ deniz'den denizyoluyla gelen yardımın, Konstantinopolis'e 9

Kritovoulos, s . 37-8 .

10 Kritovoulos , s. 42-3; Doukas, s. 200- 1 ; Chalkokondyles , s. 385; DeV­ ries, "Gunpowder weapons," s. 3 54--7 ; Marios Philippides, "Urban's bombard(s) , gunpowder and the siege of Constantinople ( 1 453),"

Byzantine Studies/Etudes Byzantines, New Series 4 ( 1 999) , s . 1 -6 7 , 9-1 4'te.

242

EZELİ D Ü ŞMAN

ulaşmasını engelleyecek bir yol bulunmalıydı. 1 452 senesi Mart ayında Türk birlikleri ve üç bin kişilik bir işçi ordusu Boğaziçi'nin en dar olduğu noktanın Avrupa kıyısına ulaş­ tılar. Seçilen yer, II. Murad'ın ve ordusunun 1444 senesin­ de Macarlarla Varna'da savaşmak için boğazdan geçtiği yer olan ve Anadolu Hisarı olarak bilinen yerin tam karşısıydı. Sonraki birkaç ay içerisinde Mehmed'in ustaları 7 metre ka­ lınlığında bir perde duvarla birbirine bağlanmış üç kocaman kuleden oluşan bir hisar inşa ettiler. Ona has kurnazlığıyla bu kulelerin her birini vezirlerinden birinin sorumluluğuna verdi ve onları kuleleri önce bitirme konusunda birbirleriyle yarışmaya zorladı ve böylelikle hisar beş ay gibi rekor kabul edilecek bir sürede tamamlandı. Rumeli Hisarı olarak bili­ nen bu hisara yeniçeriler konuşlandırıldı ve kulelerin üze­ rine Karadeniz'den erzak getiren ya da Boğazlardan geçen gemileri denetleyebilecek şekilde toplar yerleştirildi. Boğa­ ziçi'nden geçen bütün gemilerin hisarın önünden geçerken yelkenlerini indirmeleri ve hisar komutanına gümrük vergisi vermesi gerektiği ilan edildi. Gemilerin çoğu buna uydu ama Antonio Rizzo komutasında Karadeniz'den Konstantinopo­ lis' e erzak malzemesi götüren bir Venedik gemisi yoluna de­ vam etmeye çalıştı. Hisardan atılan bir top güllesi gemiye isabet etti ve gemi çok kısa bir süre içerisinde sulara gö­ müldü. Hayatta kalanlar karaya doğru yüzdüler ama orada yakalanıp boyunları vuruldu. Geminin kaptanı kazığa otur­ tulup boğaza bakan bir tepe üzerinde ölüme terk edildi ve bu adeta denizciler için Rumeli Hisarı önünde durmazlarsa onları neyin beklediğine dair oldukça belirgin bir uyarıydı. 1 1 1 453 senesi Mart ayı itibariyle bütün hazırlıklar tamam­ lanmıştı. Osmanlı ordusu Edirne'den çıkıp doğuya doğru ha­ reket etmeye başladı. Marmara Denizi ve Karadeniz sahilleri boyunca imparatora ait olan kasabalar ve hisarlarla ilgilen­ mesi için Karaca Bey önden gönderildi. Onun birlikleri bir zamanlar Despot Demetrios'un yönetimi altındaki Mesemb1 1 Sphrantzes, s. 69; Barbaro, s. 9-1 0; Doukas, s. 1 99-20 1 .

243

B İ ZA N S ' I N S O N U

ria'ya varmadan önce birkaç müstahkem kuleyi zorla ele ge­ çirip oradakileri kılıçtan geçirip mücavir yerleri talan etti. Şehirlerinin sahip olduğu doğal savunma kabiliyetlerine rağmen Mesembria sakinleri karşı koymayıp Karaca Bey' e teslim olmayı seçtiler. Güneyde ise daha sıkı bir direnişle karşılaştılar. Her ne kadar tahkimat yönünden daha zayıf ise de Selymbria teslim olmayı reddetti. Bunun üzerine kuşatma başladı ve şehirden Konstantinopolis'e yardım gönderilme­ mesi garanti altına alındı. Bizans İmparatorluğuna ait bu adacık şeklindeki yönetim birimleri etkisiz hale getirildikten sonra Osmanlı ordusunun ana unsuru Edirne'den yola çıktı. O döneme ait kaynaklara göre Osmanlı ordusunun büyiiklü­ ğü 1 60.000 ila 200.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Her ne kadar bu sayılar abartı olsa ve Türklerin oluşturduğu bu kalabalığın çoğunluğunu savaşçı olmayanlar teşkil etse de ordu hala yenilmesi zor bir orduydu. İddia edildiğine göre hareket ettirilmesi için 60 ila 1 50 öküzün gerektiği, yeni inşa edilmiş olan top da ordlıya eşlik etmekteydi. Nisan ayının başlarında ordu Kara Surlarının önüne vardı ve araziye ya­ yılıp surların uzunluğu boyunca siper kazmaya başladı. Bir­ kaç gün sonra Osmanlı ordusu Ç anakkale limanından çıkıp Deniz Surlarının önünden geçip Boğaziçi üzerinde Haliç'in kuzeyindeki küçük bir liman olan Diplokionion'a (Beşiktaş) demir attı. Ağın uçlan kapatılmış oldu.12 Konstantinopolis halkı 1 45 1 senesi Eylül ayı gibi erken bir tarihte, sultanın Boğaziçi'nde bir hisar yapmayı planla­ dığına dair dedikodular ortalıkta dolaşmaya başladığında, Mehmed'in amacının ne olduğunu gayet iyi anlamıştı. İlk başta buna pek ehemmiyet vermediler, çünkü daha önceki kuşatmalar da ilk başta bu tarz inşaat faaliyetlerinden kay­ naklanan tansiyonla başlamıştı ve bu sefer imparator sul­ tanla yaptığı anlaşmayı onaylamıştı. Ancak bir sonraki sene Rumeli Hisan'nın inşaatı başladığında artık hiçbir şüpheye 1 2 Barbara, s. 27, 46; Sphrantzes, s. 69; Giacomo Tetaldi, Philippides,

Mehmed II, s . 1 3 7-9 içinde; Doukas, s . 207; Kritovoulos, s . 33--4; Leo­

nard of Chios, MelvilleJones, Siege of Constantinople, s. 16 içinde.

244

EZELİ DÜ ŞMAN

yer kalmamıştı ve sultanın yaptığı hazırlıklar Konstantino­ polis sokaklarında sonu gelmez dedikoduların ve spekülas­ yonların konusu haline gelmişti. Bazı insanlar "şehre saldırı­ lacağına ve barbarlar tarafından alınacağına inanmışlardı. Diğerleri ise Mehmed'in de babası ve dedesi gibi şehri alma konusunda başarısız olacağına inanmaktaydılar." Fakat du­ rumun ehemmiyeti konusunda hiçbir şüphe yoktu. Pera'da yaşayan C enevizli bir tüccar, sağlık durumu kötü olduğu için değil bilakis şu an şehrin üstünde bulunan tehlikeden ötürü vasiyetini kaleme almıştı.13 XI. Konstantinos'un Mehmed'in evvelki girişimlerine verdiği tepki, onlara göre, Bizans topraklan üzerinde devam etmekte olan Rumeli Hisan'ndaki inşaat işinin bir an önce sonlandırılması talebini iletmek üzere Edirne'ye elçiler gön­ dermekti. Mehmed ters bir biçimde davranarak anlan kovdu ve imparatorun Kara Surları haricinde bilfiil bir toprağının olmadığına işaret etti. Aynca babası II. Murad'ın 1 444 se­ nesinde Boğaziçi'nden geçerken yaşadığı zorlukları onlara hatırlattı. Bu şekilde bir sıkıntı yaşamak niyetinde değildi . 14 Bizanslılar için sultandan böylesine doğrudan ters bir ce­ vap almayalı çok uzun zaman olmuştu. Şimdiye kadar görül­ memiş bir hızda vücut bulan tehdidin vahameti bir an önce imparatora ve onun danışmanlarına iletilmeliydi. Dışarıdan yardım bulmak için çaba sarf etmekten başka alternatifleri yoktu. İlk olarak Konstantinos kardeşi Ioannes 'in ayak izle­ rini takip edip batıya yolculuk edip bizzat kendisi yardım ta­ lebinde bulunmayı düşündü. En sonunda tehlikeye dair uya­ nda bulunmak üzere önce Venedik'e ve sonrasında Roma'ya elçiler gönderdi. O an Papalık makamında oturan V. Nikolas (yön. 1447- 1 455) imparatorun umduğu ölçüde sempatik biri­ si değildi. Floransa Birleşmesine karşı Konstantinopolis'teki muhalefetin gayet iyi farkındaydı. Çünkü Birleşme taraftan patrik III. Gregorios Melissenos, fiilen bir sığınmacı olarak 1 3 Doukas , s. 206; Sphrantzes, s. 64; Pistarino, "Genoese," s. 67. 1 4 Doukas, s . 1 95-6.

245

B İ ZA N S ' I N S O N U

Roma'da yaşadığı için bu kanaatinde yanılması neredeyse imkansızdı. Nikolas' a göre imparator anlaşmanın uygun bir şekilde uygulanması konusunda başarısız olmuştu ve bun­ dan dolayı Konstantinos'un isteğine cevabı şu şekilde oldu: Eğer siz soylular ve Konstantinopolis halkı Birleşme buy­ ruğunu kabul ederseniz, bizi ve muhterem kardeşlerimiz olan kutsal Roma Kilisesinin kardinallerini ve bütün Batı Kilisesini sizin onurunuzun ve devletinizin yanında bula­ caksınız. Yok eğer halkınızla birlikte Birleşme buyruğunu reddederseniz bizi sizin kurtuluşunuza ve bizim onuru­ muza denk gelen tedbirleri almaya zorlayacaksınız . 1 5 �

VIII. Ioannes'in ayarlamak konusunda başarısız olduğu bir Haçlı seferini Papa onaylamadan önce Birleşme bildirge­ si Ayasofya'da resmen ilan edilecekti. 1452 senesi Ekim ayın­ da Yunan kardinal İsidoros ve Midilli başpiskoposu Sakızlı Leonard merasimi organize etmek için Konstantinopolis'e geldiler. Onların şehre geldiği haberini alan Gennadios , Bir­ leşmeyi destekleyenlere hitaben kaleme aldığı deklarasyo­ nunu manastırdaki odasının kapısına çiviledi: Ey karanlıkta kalmış ruhlar, sadece her şeyi kaybetme­ diniz şimdi bir de yüz kızartan bir şekilde ve kalleşçe en kutsal olana sırtınızı döndünüz. Bu kötü günlerde Tan­ rı'nın kendisinde teselli bulmak yerine aradığınız şey Tann'dan ayrılmak mıdır? . . . Şimdi Tanrının huzurunda şahitlik ederim ki Birleşmenin bizzat kendi musibettir. . 16 .

Birkaç hafta sonra yine aynı konu üzerine bir manifesto yayınladı ve bu manifestonun kopyaları bütün şehirde el­ den ele dolaştı. Gennadios 'un görüşlerine sempati besleyen pragmatik Lukas Notaras yine de onu uyardı: Peder, boşuna uğraş veriyorsun çünkü anlaşıldı ki Pa­ pa'nın adı ayinde zikredilecek ve bu konuda yapılacak 15 Sphrantzes, s . 64; Thiriet, Regestes, iii, s . 1 73; Gill, Council of F'loren­

ce, s. 378. 1 6 Vacalopoulos, Origins, s . 1 9 1 ; Doukas, s . 204.

246

EZELİ DÜ ŞMAN

hiçbir şey yok. Kabul et ki onu durdurmak için hiçbir şey yapamazsın, yaptığımız işte bize yardım et. Notaras 'ın öngördüğü üzere merasim 1 2 Aralık'ta impa­ rator, Senato ve kalabalık bir cemaatin katılımıyla Ayasofya katedralinde gerçekleştirildi. Birleşme bildirgesi okundu ve Papa ile orada hazır bulunmayan patrik Gregorios'nin isim­ leri zikredildi ve onlar için dua edildi. Gennadios ve Sinak­ sis'in geri kalanının orada olmadığını söylemeye zaten gerek yoktur. 1 7 İmparator ve Notaras söz konusu olduğunda onlara göre Birleşme uygulamaya konulmuştu ve artık b atıdan yardım gelmesini umabilirlerdi. Neticede İsidoros Konstantinopo­ lis'e sadece manevi danışmanlık zırhıyla birlikte gelmemiş­ ti. Yanında şehrin savunmasına az da olsa katkı s ağlayacak elli kadar paralı asker ve Kara Surlarının bir kısmının tamir giderini karşılayacak bir miktar para da getirmişti. Buna rağmen Konstantinos akıllıca bir şekilde bütün umudunu batılı Hıristiyanların s adece dinsel iştiyakla bir Haçlı sefe­ rine katılacak olmalarına b ağlamamıştı. Katolik hükümdar­ lara rüşvet babında tekliflerde de bulunuldu. Limni Adası Aragonlu Alfonso'ya ve Selymbria ile Mesembria şimdi naip olarak Macaristan'ı yöneten Janos Hunyadi'ye teklif edildi. En önemli askeri yardım bu güçlü hükümdarlardan değil, Giovanni Giustiniani isimli C enevizli bir paralı askerden geldi. 1453 senesi Ocak ayında iki gemi ve birkaç yüz as­ kerle birlikte Konstantinopolis'e geldi. Bir yorumcu onun "Konstantinopolis'in içinde bulunduğu gereksinimin farkına vardığı ve Hıristiyan inancının çıkarı ve Hıristiyanlık ale­ minin onuru için" geldiğine inanmıştı. Bu onun maddi bir b eklenti içinde olmadığı anlamına gelmezdi. Limni Adası­ nın sözü ona da verilmişti. Nihayetinde batıdan geniş çaplı bir yardım vücut bulmadı ve Konstantinopolis Mehmed'in s aldırılarını bir başına sayıca oldukça az bir kuvvetle kar1 7 Gill, Council of Plorence, s. 376, 383-8; Blanchet, Georges-Gennadi­

os, s. 440-4.

247

BİZANS' IN SONU

şılamak zorunda kaldı. Frantzis şehri savunan asker s ayısı olarak 4.973 kişi hesaplamıştı ama muhtemelen şehrin sa­ vunmasında yer alan Venedikli ve Cenevizlilerin s ayısını ya­ bana atmıştı. Başpiskopos Sakızlı Leonard bu s ayının 9.000 civarında olduğunu söylemişti ki bu rakam daha mantıklı olmakla birlikte hala çok azdı. Frantzis, Konstantinopolis'in Mısır sultanından aldığı yardımın Papa'dan alınandan daha fazla olduğu yönünde acı bir yorum yapmıştı. 18 Konstanti­ nopolis etrafı sarılmış ve kuşatma altındayken, dışardan oldukça az yardım gelmişken ve Mehmed aşikar bir şekilde Kara Surları üzerinde büyük hasarlara sebep olacak toplar­ la donatılmış büyük bir orduya sahipken, Selanik'in ı.ı.şına . gelenin Konstantinopolis 'in de başına geleceğine dair ger­ çek bir korku ortalıkta kol geziyor olmalıydı. Bununla bir­ likte XI. Konstantinos hiçbir zaman müzakere yapmayı ya da teslim olmayı düşünmedi. Kara Surlarının dışında kamp kurduktan sonra Mehn:ıed, aynen babasının 1430 senesin­ de Selanik'te yaptığı gibi barış şartlarını sunmak üzere ha­ berciler gönderdi. Şartlar aynıydı. Şehir sakinleri, Osmanlı yönetiminde can ve mal güvenliklerinin temini karşılığında şehri teslim etmeye davet edildi. 1430 senesinde olduğu gibi bu teklif de reddedildi. Mehmed, Kara Surları üzerine son saldırısını yapmadan önce bir kez daha teklif yenilendi ve yine reddedildi. Dukas'a göre Konstantinos'un cevabı şu şe­ kildeydi: "Şehri s ana teslim etme hakkı ne bana ne de burada yaşayan hiç kimseye ait değildir. C anlarımızı kurtarmaktan ziyade bizim genel kararımız seve seve ölmektir."19 Bunlar gerçekten coşku verici kelimelerdi kuşkusuz ama Konstantinopolis içerisinde yaşayan halktan ne kadarının 18 Doukas, s. 203, 206, 2 1 1 ; Kritovoulo s , s. 36; Sphrantzes , s. 69, 7 2-3; Leonard of Chios , Melville-Jones, Siege of Constantinople, s. 25-7 içinde; Barbara, s. 22; Marios Philippides, "Giovanni Guglielmo Lon­ go Giustiniani, the Genoese condottiere of C onstantinople in 1453,"

Byzantine Studies/Etudes Byzantines, New Series 3 ( 1 998), s . 1 3-53. 19 Kritovoulos , s . 40-- 1 ; Doukas s. 220-- 1 ; Nicol, Immortal Emperor [Konstantin Paleologosl. s. 65-6 , 98.

248

EZELİ DÜ ŞMAN

bu düşünceyi paylaştığını insan merak etmeden duramıyor. Mehmed'in kuşatması kısa bir sürede etkisini göstermeye, yiyecek stokları hızla azalmaya başladı ve Mayıs ayının ba­ şından itibaren "gittikçe artan oranda, özellikle de hayatta kalmak için elzem olan ekmek, şarap ve diğer şeylerin teda­ riki konusunda sıkıntı yaşanmaktaydı." Kaçınılmaz olarak, vurguncular fiyatların artması için mallarını stokladıkları için bundan en başta etkilenen ve sıkıntı çeken, halkın en fakir kısmıydı. 1 3 94- 1 402'deki kuşatma esnasında meydana gelen iltica olaylarının tekrardan yaşanmasından endişe du­ yan XI. Konstantinos, bu sıkıntıları gidermek için gemilerle hububat gönderilmesini organize etmek için Napoli'ye tem­ silciler gönderdi. Daha önceki kuşatmalarda olduğu üzere surlar üzerinden kendilerini iplerle sarkıtmak suretiyle şe­ hirden kaçıp Türklere teslim olanlar hususunda herhangi bir emare yoksa da hoşnutsuzluğa dair işaretler hala mevcuttu. Pek çok fakir Bizanslı Kara Surlarındaki tamir faaliyetlerin­ de çalışmaya başlamadan önce kendilerine ücret ödenme­ si talebinde bulunmuştu ve bunlardan bazıları savunmaya destek olmak yerine kendi bostanlarında ve sebze tarlala­ rında çalışmayı tercih etmişlerdi. Başpiskopos Sakızlı Leo­ nard onları bütün Hıristiyanlığı tehlikeye atmakla suçlayıp bu davranışlarından ötürü azarlamıştı. C evap şu şekildeydi: "Ailem yokluk içindeyken orduyu nasıl düşünebilirim ki?" Kuşatma uzadıkça muhtemelen Osmanlı tarafında da ayrıl­ malar olacaktı. 20 Kişisel çıkarları ile kamusal vazifelerini uzlaştırmanın zor olduğu bir duruma sokulan kimseler sadece fakirler de­ ğildi. Zengin Bizanslıların belki yiyecekleri vardı ama bunla­ rın çoğu kazançlarını şu ya da bu şekilde Konstantinopolis'in ticaretinden elde etmekteydiler ve Mehmed'in kuşatması bu gelir akışını kesintiye uğratmıştı. En kötü sonuçlardan biri­ si ya Bayezid zamanındaki gibi kuşatmanın uzamasıydı ki 20 Barbaro, s. 43 , 60; Leonard of Chio s , Melville-Jones , Siege of Cons­

tantinople, s. 29 içinde; Marinesco, "C ontribution," s. 2 1 8-19.

249

B İ ZA N S ' I N S O N U

şehrin ticareti bilfiil boğulmuş olacaktı, y a d a şehir zorla ele geçirilecekti ve bu da 1 430 senesinde Selanik'in başına geldiği üzere şehrin acımasız bir biçimde yağmaya maruz kalmasıydı. Tamamen ticari bakış açısıyla değerlendirildi­ ğinde kuşatmanın 1402 ve 1422'de olduğu gibi kaldırılması­ nı sağlayacak bir yol bulunup 1 452 senesi öncesindeki duru­ ma dönmek tercih edilesi bir yoldu. Eğer bu mümkün değilse 1 400'lü yıllarda VII. Ioannes'in düşündüğü gibi, şehrin sul­ tana teslim edilmesi de bir seçenekti. 1 453 senesi Nisan ve Mayıs aylarında Bizans'ın yönetici sınıfı içerisinde herhangi bir kimsenin açık bir şekilde şartlı teslim olmayı düşündü­ ğüne dair bir kanıt yoktur ama bunun sebebi muhtepıelen kuşatmanın kısa sürmesi ve böyle bir hareket tarzını dü­ şünmek için yeterince zaman olmamasıydı. Bazıları bütün yumurtaları tek bir sepete koymamayı ihtiyatlı bir hamle olarak değerlendirmiş gibi görünmektedir. İmparatorun ta­ lebine rağmen ileri gelen vatandaşların şehrin savunması­ na finansal yardımda b ulunmak için kendi şahsi servetle­ rini kullanma hususunda oldukça isteksiz davrandıklarına dair dedikodular oldukça yaygındı. Bunun yerine paralarını sakladıkları ve hatta birisinin 70.000 florini bir küp içinde sakladığı iddia edilmişti. Kendini beğenmiş Sakızlı Leonard bunları duyduğunda "Yunanlar arasında ne biçim hainler, ne açgözlü hainler varmış ! " diye fikrini ifade etmişti.2 1 Başpiskopos zengin Bizanslıların sadece kendilerini ve servetlerini kurtarmayı düşündüğünü iddia ederken hak­ sızdı. Malvarlıklarını koruma konusunda anlaşılır bir kaygı taşımalarının yanı sıra şehrin savunması için fedakarlıkta bulunmaya da hazırdılar. Grandük Lukas Notaras bunun tipik bir örneğidir. Zenginliğinin büyük kısmını hem Türk­ lerin ve hem de İmparator Konstantinos 'un ulaşamayacağı C enova'daki St. George Bankası'na yatırmak suretiyle güven içinde bulunmasını garanti altına almıştı. Fakat bu onun 21

Leonard of Chios, Melville-Jones, Siege of Constantinople, s. 26, 30 içinde; Barbaro, s. 77-8; Necipoğlu, Byzantium, s. 224-8.

250

EZELİ D Ü ŞMAN

ülkesine karşı kişisel anlamda hiçbir yükümlülük hissine sahip olmadığı anlamına gelmez. 1 45 1 -2 krizi ortaya çıktı­ ğında ve şehrin savunmasını güçlendirmek için p araya ih­ tiyaç duyulduğu netlik kazandığında imparator için İtalyan bankalarından borç almanın güç olduğu ispatlanmıştı. Zira ondan önceki imparatorlar geçmişte pek çok kez yükümlü­ lüklerini yerine getirmemişlerdi. Nihayetinde borç alınabil­ mişti çünkü Notaras kendi mevduatını teminat olarak gös­ termişti. Gerçek şuydu ki, Notaras gibi zengin kişiler kendi ticari çıkarları ile vatanseverliklerini bir noktada uzlaştır­ mak gibi bir ikilemle karşı karşıya kalmışlardı ve beklendiği üzere muhtemelen bunlar arasında bir uzlaşıya vararak işi çözmüşlerdi. 22 Bu şekilde yapanlar sadece onlar değildi, aynı şey ticari kazançlarını Konstantinopolis'in ticaretinden elde edenler, örneğin Pera'daki C enevizliler ve onların podestası Angelo Lomellino için de geçerliydi. 1 453 senesinde Mehmed ordu­ suyla bölgeye vardığında Lomellino, Pera'nın da saldırı al­ tında kalması gerektiğine dair bir sebep görmedi. Bu doğrul­ tuda yapılacak kuşatma esnasında Pera'nın tarafsız kalma talebini sultana iletmek üzere elçiler gönderildi. İşin açık­ çası C enevizlilerin bu tarafsızlık durumunun ötesine geçtik­ lerine, şehri savunanların niyetleri hakkında hayati öneme sahip istihbarat bilgilerini ve örneğin topların yarılmasını önlemek için ihtiyaç duyulan yağ gibi savaşta elzem malze­ meleri Türklere temin ettikleri yönünde dedikodular vardı. Öte yandan kafirlerin saldırısıyla ortak dinlerinin tehlike altında olduğu iddiaları da göz ardı edilemezdi. Mehmed'le yapılan anlaşmaya rağmen Lomellino, Kara Surlarının sa­ vunmasına iştirak etmeleri için Pera'dan, içlerinde kendi yeğeninin de bulunduğu birlikleri gizlice sevk etti. Ç elişik duygular olduğu gibi mevcudiyetini korudu ve ticari hisler ağır bastı. C enevizli bazı birliklerin geceleri Türklerle tica22 Giustina Olgiati, "Angelo Giovanni Lomellino: attivita politica e mer­ cantile dell'ultimo podesta di Pera," La Storia dei Genovesi, 9 ( 1 989) , s. 1 39-96, 1 67 'de.

251

B İ ZA N S ' I N S O N U

ret yapmak için savunma hatlarının ötesine geçtiğine dair iddialar vardı. 23 Kuşatmayla alakalı birinci elden kaynağı bırakmış , Ve­ nedikli bir cerrah olan Nicolô Barbaro için, Venedik şehri­ nin geleneksel rakibinin bu davranışı tam bir ihanetti ve Pera'daki Cenevizlileri "Hıristiyan inancının düşmanları" olarak kınamıştı. Halbuki ona göre, . onun vatandaşlarının davranışları ne kadar da farklıydı. Mehmed'in niyeti açık­ lık kazandığında Haliç'teki Venedik gemilerinin kaptanları "evvela Tanrı aşkına ve sonra da Hıristiyan inancının onuru için" şehirde kalıp şehrin savunmasına iştirak etmeye karar vermişlerdi. Bununla birlikte B arbaro, Venediklilerin davra­ nışının da zengin Bizanslılar ve Pera'daki Cenevizlilerinkine çok benzediğini saklayamamıştı. Herkes şehirde kalmaktan ve hem hayatlarını ve hem de geçimlerini tehlikeye atmaktan ötürü mutlu değildi. Piero Davanzo isimli bir kaptan gizli­ ce demir almış ve 26 Şubat akşamı mürettebatı, yolcuları ve kargosuyla birlikte H �liç'ten sinsice kaçıp Girit'e gitmişti. Limanda kalan gemilerin mürettebatı ise, pek çoğunun fi­ nansal anlamda bel bağladığı kargoların indirilmesine dair herhangi bir girişime şiddetle karşı çıkmışlardı. 8 Mayıs'ta bu talep iletildiğinde gemiciler kılıçlarını çekip şiddetli bir şekilde direnmekle tehdit etmişlerdi ve bunun üzerine kap­ tanlar geri adım atmak zorunda kalmışlardı. Kargolar gemi­ lerde kaldı ve böylece eğer Venedikliler şehirden telaşla ay­ rılmak zorunda kalırlarsa mallan geride kalmamış olacaktı ki şehir düştüğünde tam olarak yaşanan da buydu. Dahası kaptanlar Konstantinopolis'te sadece Hıristiyanlık dininin onurunu kurtarmak için kalmamışlardı. İmparator Kons­ tantinos, mürettebata Haliç'te kaldıkları sürece günlük yi­ yeceklerini temin etme ve toplamda da aylık 400 duka altın 23 Doukas, s. 2 1 2- 1 3 , 2 1 7; Barbaro, s. 39-40; Leonard of Chios ve Ange­ lo Lomellino, Melville-Jones, Siege of Constantinople, s. 1 8- 1 9 , 1 323 içinde; Giustina Olgiati, uNotes on the participation of the Genoese in the defence of C onstantinople," Macedonian Studies, 6.2 ( 1 989), s. 48-58 .

252

EZELİ DÜŞMAN

vermeyi kabul etmişti. Pera'daki gibi, Venedik hükümeti de bir taraftan gizlice Konstantinopolis'e yardım ederken bir yandan da O sman­ lılarla barış içinde olmak için ellerinden gelenin en iyisini yapmışlardı. 1 452 senesi Kasım ayında yardım talebiyle bir­ likte bir Bizans elçisi Venedik'e vardığında ona, her ne ka­ dar Venedik Konstantinopolis'in korunması için denizcilik yönünden bazı tedbirler almakta olduklarını ama bu talebin Hıristiyan güçlerin çabalarını bir araya getirebilecek olan Papa'ya bizzat doğrudan iletilmesi gerektiği söylenmişti. Sonraki yılın ilkbahar mevsiminde Venedik Senatosu, niha­ yetinde yardım amacıyla Konstantinopolis'e bir donanma göndermeye karar verdiğinde II. Mehmed'e elçi olarak gön­ derilen ve donanmaya eşlik eden Bartolomeo Marcello'ya sultana bu donanmanın Osmanlılarla savaşmak için değil sadece Venedik çıkarlarını korumak amacıyla gönderildi­ ğine dair teminat vermesi söylenmişti. Marcello'dan aynca sultan il� Bizans imparatoru arasında bir çeşit barış anlaş­ ması yaptırmaya çalışması beklenmekteydi. Görünen o ki ne donanma ne de elçi Konstantinopolis düşmeden önce şehre ulaşamamıştı. 24 Dinsel yükümlülükleri ile kişisel çıkarları arasında iki­ leme düşenler sadece Hıristiyanlar değildi. Nasıl ki Bizans imparatorunun düşünceleri ile halkın düşünceleri arasında bir uçurum varsa Osmanlı sultanı ile onun tebaası arasında da görüş farklılıkları vardı. Mehmed Konstantinopolis üzeri­ ne saldırmaya karar verdiğinde, her ne kadar birkaç ay önce Müslüman Karaman Türkleri keyifle hırpalamışsa da şehrin üzerine yapacağı saldırıyı hemencecik kafirlere karşı yapı­ lan cihat kisvesiyle kaplamıştı. "Etrafı İslam topraklarıyla çevrilmiş olan" Konstantinopolis'in "Hıristiyan bir yönetici­ nin hükmü altında olmasının" kabul edilemeyeceğini iddia etmiş ve şehrin Müslümanların imgelem dünyasında tuttu24 Barbaro, s. 1 3- 1 5 , 47; Leonard of Chios, içinde Melville-Jones, Siege

of Constantinople, s. 23; Thiriet, Regestes, iii, s. 1 80, 1 86.

253

B İ ZA N S ' I N S O N U

ğ u yer olduğuna işaret etmişti. Şehrin Müslüman b i r ordu tarafından alınacağından Hz. Muhammed'in hadislerinde birkaç kez bahsedilmişti: "İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur! " Geçmişte, Bayezid ve II. Murad'ın kuşatmaların­ dan çok önceki tarihlerde bu kehaneti gerçekleştirmek için birkaç girişim yapılmıştı. Araplar 674-8 ve 7 1 7- l B'de dene­ mişler ve bu girişimlerde binlercesi hayatını kaybetmişti. Bunların içinde türbesi halen Kara Surlarına yakın bir yerde görülebilecek olan, Hz. Muhammed'in sancaktan olan Eyüp el-Ensari'de vardı. Onların ayak izlerini takip etmek bütün Müslümanların görevi olarak sunulabilirdi.25 � Yıllar yılı Bizanslılarla b arış içinde, yan yana yaşamış birçok Türk için orduya çağrılmak bir felaketti. Karaca Bey Kara Surlarının dışında kalan bölgeleri kasıp kavurduğun­ da XI. Konstantinos da Marmara Denizi sahilinde bulunan savunmasız Türk köylerine saldırmaları için gemiler gönde­ rerek intikamını almışt� . Birçok Türk öldürüldü ve diğerleri Konstantinopolis'te köle olarak satılmak üzere esir alındı. Şehrin kapılan savunmaya hazırlık yapmak amacıyla kapa­ tıldığında içeride birçok Türk vardı. Bunlar kendilerini şeh­ rin içinde sıkışıp kalmış bir halde buldular ve imparatorun emriyle hapse atıldılar. Bunların çoğunluğu tüccar idi ve bir grup da Mehmed'in sarayında hizmet veren hadımlardan oluşmaktaydı. Fakat bu hikaye mutlu sonla bitmiştir çün­ kü üç gün sonra tacirlere ve hadımlara herhangi bir zarar görmeden şehirden ayrılmaları için izin verilmişti. Fakat şehzade Orhan ve onun sadık hadımları gibi şehirden ayrıl­ mak istemeyen Türkler bile vardı. Bunlar dindaşları yanında şanslarını denemek yerine "kafirlerle" aynı safta çarpışmayı tercih ettiler ve onlara Deniz Surlan'nı savunma görevi ve25 Tursun Beg, s. 33; Al-Harawi, Guide des lieux de pelerinage, tere. Janine Sourdel Thomine (Damascus, 1 957), s. 1 27; Nadia Maria El

Cheikh, Byzantium Viewed by the Arabs (C aınbridge, MA, 2004) , s .

65-7 1 ; Babinger, Mehmed the Conqueror [Fatih Sultan Mehmed). s . 85.

2 54

EZELİ DÜ ŞMAN

rildi.26 Her ne kadar büyük ve yenilmez olsa da Mehmed'in or­ dusu içinde fetih ve şehitlik peşinde koşan gözü dönmüş az sayıda fanatikler mevcuttu. Birliklerin bir kısmını, sultanın vasalı olarak yükümlülüklerini yerine getirmek adına Hıris­ tiyan hükümdarların gönderdiği Hıristiyan askerler oluş­ turmaktaydı ve Müslümanların arasında bile kutsal savaşın onlar için pek bir anlam ifade etmediği pek çok kimse vardı. Mehmed'in manevi rehberi Şeyh Akşemseddin, sultana gön­ derdiği bir mektubunda ordusundaki çok az kimsenin Allah aşkı için hayatını riske atmaya hazır olduğunu itiraf etmiş ve onları ganimet sözü vererek motive etmesini tavsiye et­ mişti. Yüksek mevkide bulunan cihatçılar arasında en gönül­ süzü, başvezir Halil Paşa idi. Bulunduğu mevki göz önünde bulundurulduğunda buna katılmaktan kaçınması hemen hemen imkansızdı. Rumeli Hisarı'nın bir kısmının yapımını üstlenmiş ve Kara Surları karşısında bulunan muhasara or­ dusunun önemli bir kısmına komutanlık etmekteydi. Kendi şahsi çıkarları düşünüldüğünde Osmanlı'nın elde edeceği tartışmasız bir zaferden elde edeceği hiçbir kazanç olmayıp bilakis büyük zararlara uğrayacaktı, çünkü ticari çıkarları şehre bağlıydı ve Bizanslılardan aldığı rüşvette elden uçup gidecekti. Kuşatma esnasında üzerine düşen rolü oynarken girişime muhalefet etmeye ve sultanı vazgeçmesi için teşvik etmeye devam etti. Sultanın son planlarını iletmek suretiyle Bizans imparatoruyla olan ilişkisini sürdürdü. Söylentilere göre daha ileri gidip nüfuzunu kullanmak suretiyle Meh­ med'in istediği kadar sayıda yeni top döktürmesini engel­ lemişti.27 Halil ve Lomellino gibi her iki tarafta da edinmiş olduk­ ları yeri korumaya çalışanlar hain olarak görülebilir fakat bu çıkarım ancak ve ancak Ortaçağda Hıristiyanlar ve Müs26 Doukas, s . 1 98, 207; Barbaro , s . 2 8 . 2 7 Agostino Pertusi, L a Caduta di Costantinopoli, 2 cilt (Milan, 1 976). i , s . 3 0 1 -3; Kritovoulos, s . 42; Leonard o f Chios, Melville-Jones, Siege

of Constantinople, s. 1 6, 3 1 -3 içinde.

255

B İ ZA N S ' I N S O N U

lümanlar birbirlerinden tamamen ayrı bir şekilde yaşamak­ taydılar ve birbirleriyle sürekli savaş halindeydiler görüşü kabul edilirse doğru olur. Mehmed'in şehri kuşatma altı­ na alışından önceki yüzyıllarda dinsel farklılıkları her ne olursa olsun Bizanslılara, Latinlere ve Türklere ait mesele­ ler, özellikle de Konstantinopolis'in ticaret hayatı içerisin­ de olanlar tamamen birbirinin içine geçmiş durumdaydı. Girişimini din savaşı kisvesine bürüyüp ona meşruiyet ka­ zandırmak suretiyle bir arada yaşamaya dair girift dokuyu koparıp birbirinden ayıran şey Mehmed'in ihtirasıydı. İşte Hıristiyanlan ve Müslümanları şahsi çıkarları ile onlardan beklenilen vazifeleri yapma arasında seçim yapmaya � orla­ yan şey buydu. Her ne kadar Mehmed çok hızlı bir şekilde ordusunu top­ lamış ve Konstantinopolis üzerine yürüyüşe geçmişse de Bizanslılar bazı uyanlar almışlardı ve savunmalarını hazır hale getirmek için ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. Si­ lah ve cephane stoğu yapıldı, Kara Surları tamir edildi ve hendekler temizlendi. Venedikliler, Blakhernai civarında bu­ lunan Kara Surlarının kuzeye doğru kıvrıldığı yerde yeni bir hendek kazdılar. Osmanlı donanmasının Haliç' e girmesini engelleyecek olan ağır demir zincir limanın ağzına gerildi. Elde bulunan birlikler uzunluğu bir hayli fazla olan Kara ve Deniz Surları boyunca maksimum etkiye sahip olacak biçim­ de yerleştirildiler. Savunması en zayıf olan kısım, Edirnekapı ile Hagios Romanos Kapısı arasında bulunan ve Mesoteik­ hion, yani "surların ortası" diye isimlendirilen yerdi. Bura­ sı Kara Surlarının, Lykos (Bayrampaşa) Deresi'nin içinden geçtiği vadinin coğrafyasına uyarak alçaldığı bir yerdi ve böylece hendeklerin ötesinde bulunan daha yüksek rakım­ daki bir mevziye yerleştirilmiş olan toplar şehri savunan­ lar üzerine büyük bir hız ve etkiyle ateş açabilmekteydiler. İmparator ve Giustiniani, Mehmed'in toplarıyla bu noktaya saldıracağının gayet iyi farkındaydılar ve bundan dolayı kendileriyle birlikte en iyi adamlarını bu bölgeye yerleştirdi­ ler. Ayrıca imparatorun ikametgahı olan Blakhernai Sarayı256

EZELİ DÜŞMAN

nı çevreleyen bölgede risk altındaydı çünkü buradaki surlar Kara Surlarının oluşturduğu mevcut düz hattan öne çıkmış vaziyetteydi ve dolayısıyla altının oyulması için doğal bir hedef haline gelmişti. Surların bu bölümü Venedik b aylosu Girolamo Minotto ve Haliç'teki beş Venedik gemisinin mü­ rettebatı tarafından savunulmaktaydı. Sayılan yaklaşık bin civarında olan bu birlik karaya çıkıp mağrur bir biçimde San Marco sancağını dalgalandırarak Kara Surlarına doğru top­ luca yürüyüş yapmıştı. Haliç boyunca uzanan Deniz Surları gibi daha az tehlikeye maruz kalan bölümlere daha az adam yerleştirilebilirdi. 28 Mehmed'in ordusu ve donanm ası Nisan ayının başların­ da şehre ulaştığında şehri savunacak olanlar hazır bir şe­ kilde beklemekteydiler. Sultan hiç zaman kaybetmeksizin toplarına Kara Surlarının karşısında pozisyon aldırttı. Üç tanesi Pege Kapısı karşısında, üç tanesi Blakhernai'de ve iki tanesi de Edirnekapı karşısında konuşlandırıldı. Mesoteik­ hion'un avantajını sonuna kadar kull anmak, etkisini maksi­ mum hale getirmek için dört tanesi Hagios Romanos Kapısı karşısına yerleştirildi ve bunların içinde yaklaşık 650 kilog­ ram ağırlığında taş gülleler atabilen en büyük top da var­ dı. 1 2 Nisan'da önce toplar ateşe başladı ve patlama sesleri Konstantinopolis'in Kara Surlarından çok uzak noktalarında bile duyulabilmekteydi. İlk önce korkunç bir kükreme, arkasından toprağın altın­

dan gelen bir sarsıntı ve sonra çok uzaklarda, daha önce hiç duyulmamış bir gürültü vardı. Sonrasında müthiş bir gök gürlemesi ve korkunç bir çarpma ve etrafındaki her şeyi aydınlatıp sonra karanlığa gömen kuru sıcak hava basıncıyla şiddetli bir biçimde harekete geçen gülle nam­ ludan çıkmaktaydı.29 ilerleyen günler içerisinde bu topların, il. Murad'ın ordu28 Barbara, s. 24, 28-9; Kritovoulos, s. 36; Leonard of Chios, Melvil­ le-Jones, Siege of Constantinople, s. 26-7 içinde. 29 Barbara, s. 30; Doukas, s. 2 1 5; Kritovoulos, s. 46.

257

BİZANS' I N SONU

sunun 1422 kuşatmasında kullandığı etkisiz toplardan çok farklı olduğu ispat edilmişti. Gülleler Kara Surlarına çarp­ tığında güllenin vurduğu kısım yıkılmakta ve şehri savu­ nan askerler kendilerini bir anda hendeğin öte tarafındaki düşmanlarının yüzüne bakar vaziyette bulmaktaydılar. 2 1 Nisan'da gün boyu devam eden bombardımanın ardından Hagios Romanos Kapısı yakınındaki bir kule her iki yanın­ daki birkaç metrelik surla birlikte dehşet verici bir şekilde olduğu gibi çökmüştü. 30 Bu yıkımlar her ne kadar görkemli ise de çabuk ve doğru­ dan bir zaferi Mehmed'in eline sunmadılar çünkü bu toplan kullanmak hiç de kolay değildi. Büyük olanlar her l\tıştan sonra parçalanmamalannı garanti altına almak için dikkatli bir şekilde yağlanarak soğutulması gerektiğinden günde an­ cak yedi defa ateşlenebildiği için kullanımı zor araçlardı. Bu önlemlere rağmen hala tehlikeli ve öngörülemez silahlardı. Bu büyük toplardan birisi infilak etmiş ve hiç şüphesiz to­ pun etrafında bulunanlara ölüm saçmıştı. Bu engeller Kara Surları üzerindeki hasarın yavaş ilerlemesi ve Giovanni Gi­ ustiniani'ye etkili karşı tedbirler alması için fırsat tanınması demekti. İçi toprakla dolu olan varillerle bu gedikleri kapat­ tırdı. Yeni yeni savunma düzeni belki Kara Surları üzerindeki kuleler kadar ihtişamlı görünmüyordu ama işin aslı top gül­ leleri bu varillerin içindeki yumuşak toprak kütlesi içine gö­ mülüp kaldığı için onların vereceği zararı absorbe etmesin­ den ötürü oldukça etkiliydi. Türkler bu gedikleri kullanmak amacıyla saldırıya geçtiğinde hiç görmedikleri bir direnişle karşılaşıp ağır kayıplar vermekte ve geri çekilmekteydiler. Savunmadaki askerlerin surlar üzerine yerleştirilmiş ken­ di topları vardı ve bunlar oldukça etkili olduklarını kanıt­ lamışlardı. Bunlardan bazıları ceviz büyüklüğünde bilyeler fırlatmaktaydı ve namlu çıkış hızlarından ötürü birbirine ol­ dukça yanaşık şekilde bulunan Türk birlikleri üzerinde etkili 30 Doukas, s. 2 1 7; Leonard of Chio s , Melville-Jones, Siege of Constanti­

nople, s. 18 içinde; Kritovoulos, s. 45 .

258

EZELİ DÜŞMAN

olmaktaydılar. Mermi bir askerin zırhını ve vücudunu delip geçtikten sonra onun arkasında bulunan diğer iki askeri de, yani toplamda üç askeri öldürebilmekteydi. 31 Toplar vasıtasıyla çabuk bir zafer elde edemeyeceğini anlayan Mehmed, donanmasına güvenmiş olabilir. Donan­ ma komutanı Baltaoğlu, zincirin öteki tarafında bekleyen, sayısal olarak az olmalarına rağmen bu açıklarını mürette­ batın denizcilik bilgisiyle kapattıklarını bildiği C eneviz ge­ mileriyle çatışırken temkinli davranmaktaydı. 20 Nisan'da Sakız Adasından şehre erzak malzemesi taşıyan beş gemilik bir Ceneviz filosunun deniz ablukasını aşmak için Marma­ ra Denizinden kuzeye, Konstantinopolis'e doğru yol almakta olduğu görüldü. Bu kaçırılamayacak kadar iyi bir fırsattı ve yollarını kesmek için bütün Osmanlı donanması Diplokioni­ on'dan demir alıp Ceneviz gemilerinin peşine düştüler. Vene­ dikliler Konstantinopolis burnunu henüz dönmüş ve tam da Haliç'e girmek üzereyken iki donanma karşı karşıya geldi. Beş gemi bir anda kendilerini etrafları sayısız kadırga tara­ fından sarılmış bir vaziyette buldu fakat gemi mürettebatı gemilerinin sahip olduğu özelliklerden faydalanarak çılgın­ ca savaşmaktaydı, çünkü Cenevizlilerin ağır ve büyük ticaret gemilerinin bordaları Türklerin hafif ama hızlı kadırgaların­ dan daha yüksekteydi. Kendilerine saldıranlar üzerine ok­ lar fırlatabilmekteydiler ve rüzgar yön değiştirip Hıristiyan gemilerini sağ salim Haliç'e ulaştıracak şekilde esene kadar Türkleri gemilerinden uzak tutmayı başardılar.32 Donanmasının Ceneviz gemileri tarafından yenilmiş ol­ masından ötürü Mehmed'in canı sıkılmıştı. Deniz savaşı kızıştığında o da kıyıdan seyretmekteydi ve tüccar gemileri kaçtığında atını denize sürüp hiddetle bağırıp çağırmakta ve lanet okumaktaydı. Hiddetini donanma komutanı Baltaoğ31 Barbaro, s . 32, 35; Doukas, s . 2 1 2; Leonard of Chios, Melville-Jones,

Siege of Constantinople, s. 1 6- 1 8 içinde; Kritovoulos, s. 48-50; Phi­ lippides, "Giovanni Guglielmo Longo Giustiniani," s. 3 1 . 3 2 Barbaro, s . 33--4; Doukas, s . 2 1 3- 1 4; Leonard of Chios, Melville-Jo­ nes , Siege of Constantinople, s. 47 içinde; Kritovoulos, s. 52-5 .

259

BİZANS' I N SONU

lu'nu görevinden azlederek gösterdi v e yerine Hamza Bey'i tayin etti ama bu olay Osmanlı ordusundaki herkes için mo­ ral bozucuydu. Bu yenilgiyi duyduğunda Şeyh Akşemsed­ din, Kuran'ın rehberliğine başvurmak için inzivaya çekildi ve girişiminden vazgeçmemesini tavsiye etmek için ona bir mektup yazdı. Aslında Mehmed'in bunu cidden düşündüğü­ ne dair bir kanıt yoktur fakat kuşatmanın bu aşamasında ters gidebilecek pek çok unsur bulunmaktaydı. Janos Hun­ yadi'nin bir Haçlı ordusu ile Tuna Nehrini geçtiği ve Vene­ dik'ten bir donanmanın yola çıktığına dair Osmanlı kam­ pında dedikodular dolaşmaktaydı fakat bunların temelsiz olduğu bir süre sonra anlaşıldı. Hatta Mehmed'in ordusun'1Il büyüklüğü bile onun aleyhine olabilirdi. İlkbahar mevsimi bitip sıcak yaz günlerinin başladığı o günlerde, böylesine büyük bir kalabalığın bir arada bulunduğu kampın üzerinde dizanteri tehdidi kol gezmekteydi. Ciddi bir salgın sultanı kuşatmayı yanda kesmeye zorlayabilirdi. Bütün avantajları­ na rağmen Mehmed'in başiı.nsı, hiç de önceden belli olan bir şey değildi.33 Nihayetinde Mehmed'in başarılı olmasını sağlayan şey elinde bulunan avantajların bizzat kendisi değil bunların Mehmed tarafından iyi bir şekilde kullanılmasıydı. Belki do­ nanması Venedik ve Ceneviz gemileri tarafından yenilmişti ama Mehmed elindeki muazzam insan gücü kaynağını den­ geyi yeniden kurmak için kullandı. Binlerce askere Diploki­ onion'daki merkez üste bulunan gemileri karaya çıkartma ve oradan Haliç' e kadar uzanan yolu temizleme görevini verdi. Kesilen ağaçların üzerini yağlandı ve bu ağaçların üzerinden Türkler yetmiş iki kadırgayı kol kuvvetiyle çekerek karadan yürüttü ve gemiler Pera'daki surların yakınında Haliç'in üst kısmında tekrardan limanın sularına indirildi. Böylelikle Haliç'te suya indirilmiş olan gemiler limanın ağzına geril­ miş olan zinciri ve Venedik donanması engelini aşmış oldu. 33 Pertusi, Caduta, i, s . 301-3; Leono.rd of Chios, Melville-Jones, Siege

of Constantinople, s. 3 1 içinde.

260

EZELİ DÜŞMAN

Venedikli gemiciler nelerin olup bittiğini gördüklerinde deh­ şete kapıldılar: Bizim donanmamızdakilerin kalyonları gördüklerinde müthiş bir korkuya kapıldıklarından emin olabilirsiniz, çünkü bir gece Diplokionion'daki diğer donanmayla bir­ likte bizim donanmamıza saldırmalarından korktular. Endişelenmelerine gerek yoktu. Türk gemileri Haliç' e indikleri zaman ne Venedikliler üzerine saldın ne de Deniz Surları üzerine hücum etmek için bir girişimde bulunma­ dılar. Bunu yapmaya ihtiyaç duymadılar çünkü yapmak is­ tediklerini zaten gerçekleştirmişlerdi. Bilakis varlıklarıyla imparatoru Deniz Surlarına da adam yerleştirmek zorunda bırakmışlardı. B öylece zaten yetersiz sayıda asker tarafın­ dan tutulan mevzilerdeki asker s ayısı daha da azaltılmış oldu ve iki ya da üç mevziyi tek bir asker korum ak zorunda kaldı. Öte yandan Mehmed muazzam büyüklükte bir insan gücüne sahipti. Binlerce askerini gemilerin karadan yürü­ tülmesi için ayırdığı zaman bile, Kara Surları üzerindeki baskı ciddi anlamda azalmamıştı.34 Mehmed aynca s avunmayı yıpratacak ve yoracak esnek taktikleri sahneye koymada da ustaydı. Toplar Kara Surları­ nı b ombardımana tutarken humbaracılarını surların Blak­ hernai bölümündeki kısmının altına tünel kazmaları için yönlendirmişti. Amaç surların altına tünel kazmak, tünel tamamlandıktan sonra tüneli tutan ağaç kirişleri ateşe ver­ mekti. Tünel çökünce üstündeki toprak kütlesiyle birlikte duvar da çökecekti. Bu strateji başarısızlıkla s onuçlandı. Sa­ vunmadaki askerler tünellerin varlığını keşfettiler ve Lukas Notaras komutasında, tünellerin içine zift döküp orada bu­ lunan askerleri canlı canlı yakarak bu çalışmaya son vermiş ­ lerdi. Buna rağmen tüneller Mehmed'in amacına gerektiği gibi hizmet ettiler. Savunmayı yoklayarak ve onu genişlete­ rek savunmadaki askerlere nefes aldırmadı. Sultan toplan34 Barbaro, s . 3 7-8; Kritovoulos, s . 57.

261

B İ ZA N S ' I N S O N U

n ı d a aynı şekilde kullandı. Bütün kuşatma boyunca Hagios Romanos Kapısında kullanılan büyük toplar bombardımanı kestiğinde bu sefer daha küçük çaptaki diğer toplar bom­ bardımana başlamaktaydı. 5 Mayıs 'ta Pera'nın üst tarafında bir tepeye konuşlandırılmış olan bir top, Pera'nın üzerinden geçip Haliç limanı ağzında bulunan bir Venedik gemisini vu­ rabilmişti. Bu taktik de büyük bir başarıyla sonuçlanmadı. Bu girişimde batan tek gemi, ipek ve mum yüklü olan, sözde tarafsız bir C eneviz ticaret gemisiydi. Haftalar sonra bir top Blakhernai bölgesine taşındı fakat burada da çok büyük bir hasara sebep olamadı. Tüneller gibi bu taktik de Kara Surları üzerindeki askerlerin daha geniş bir hatta ama daha seyırek aralıklarla mevzilenmesine ve yorulmalarına vesile oldu. 35 Mehmed'in kullandığı belki de en müthiş strateji, emri­ nin altında bulunan muazzam sayıdaki askeri kullanarak bir çeşit psikolojik harp tekniğine başvurmasıydı. Kara Surları üzerinde bulunan herhangi bir kimse surların dışına baktı­ ğında Osmanlı ordusuna ait çadırlar ve alet edevatla kaplan­ mış geniş bir alanı görecekti, geceleri ise on binlerce kamp ateşiyle parlayan ve bakanların moralini bozan bir manza­ rayla karşılaşacaktı. Mehmed, Kara Surları önünde konuş­ lanmış olan ordusuna toplu halde ilahi söylemelerini emre­ derek bu etkiden faydalanmıştı. Bu gök gürültüsünü andıran ses Haliç'teki gemilerinde bulunan Barbara ve yoldaşları tarafından da kolayca duyulabilmekteydi: Aynı gece gemilerden bu kahrolası putperestlerin zavallı şehrin surları etrafında çıkardıkları vahşi yaygarayı duy­ duk ki bu çığlıklar Türklerin kampından 1 2 mil uzaktaki Anadolu kıyılarından bile duyulmaktaydı. .. kastanyet ve tefleriyle çıkardıkları sesler, kendi kulaklarıyla duymuş olanlar hariç, inanılacak bir şey değildi.36

Nisan ayı Mayıs'a döndüğünde şehri savunanlar homur35 Barbaro, s. 45, 49, 50- 1 , 55-7; Leon:ırd of Chios, Melville-Jones, Sie­

ge of Constantinople, s. 1 7- 1 8 , 2 2-3 içinde; Kritovoulos, s. 5 1 -2 . 36 Barbaro , s. 46 .

262

EZELİ DÜ ŞMAN

danmaya, birbirlerine düşmeye başlamışlardı. Giovanni Gi­ ustiniani, Lukas Notaras'a bir haberci gönderip bazı toplan Kara Surlarına getirmesini istediğinde nahoş bir olay yaşan­ mıştı. Notaras bir sebepten ötürü bu isteği yerine getirmeyi reddetmişti, belki de onların bulundukları yerde zaten iyi teçhiz edilmiş olduklarını düşünüyordu. Giustiniani kızgın bir şekilde grandüke "seni şimdi kılıcımla vücudunda delik açmaktan kim kurtaracak?" dedi ve bundan dolayı Notaras bir hayli gücendi. Bu olay kuşatmanın geri kalan kısmında birlikte çalışacak iki adamın arasındaki ilişkiyi zehirledi. Şehrin savunmasına iştirak eden Venedikliler ve Peralı Ce­ nevizliler arasında ciddi bir gerginlik vardı. Her iki tarafta ötekini gemilere binip şehri terk etmek istemekle suçlamak­ taydı. Venedikliler iyi niyetlerinin göstergesi olarak C eneviz­ lilerden gemilerindeki dümenleri ve yelkenleri çıkarmalarını istiyorken, karıları ve çocukları Pera'dayken kaçacak olanla­ rın kendilerinin olmadığını ilan etmekteydiler. 37 Bu hasmane ruh hali askerlerin arasına da sızmaya baş­ lamıştı. 3 Mayıs'ta küçük bir Venedik kalyonu, Konstantino­ polis'e yardım etmek amacıyla denize açıldığına inanılan Venedik donanmasıyla buluşup buluşamayacağını anlamak için Haliç'ten çıkıp Ç anakkale Boğazına doğru yelken açtı. On sekiz gün sonra gemi geri döndü ama beraberinde do­ nanmaya dair en ufak bir emareye rastlamadığı yönünde iç karartıcı bir haberle geldi.38 Herhangi bir yardım olasılığı kalmayınca, batıl inanç sahibi olanlar her yerde kötücül işa­ retler ve uğursuzluk belirtileri görmeye başladılar. 24 Mayıs akşamı gemisinin bordasından bakan Nicolo Barbaro kor­ kunç bir manzaraya şahitlik etti: Güneş battıktan bir saat sonra ay çıktı ve dolunay zama­ nı olduğundan dolayı tam bir daire şeklinde belirmeliydi fakat yükseldikçe görüldü ki üç günlük aydan daha faz3 7 Leonard of Chios, Melville-Jones, Siege of Constantinople, s . 23-4, 29-30 içinde. 38 Barbaro, s. 44-5, 57.

263

B İ ZA N S ' I N S O N U

lası değildi . . . Dört saat sonra ay yine dolunay halindeydi. Konstantino­ polis'teki pek çok kişinin biliyor olması gerektiği üzere bu sadece bir ay tutulmasıydı fakat Barbaro ve diğerleri bunu "Konstantinopolis'in saygıdeğer imparatoru Konstantinos ' a mağrur imparatorluğunun sonunun gelmek üzere olduğu­ na" dair bir uyan olarak değerlendirdiler. Bu kriz anında Bizanslılar Müjdeci Aziz Lukas tarafından Hz. Meryem ha­ yattayken ona bakarak çizdiğine inanılan ve Bakire Mer­ yem'in Konstantinopolis'i muhafaza ettiğinin sembolü olan Hodegetria ikonası surlar üzerine getirtildi. Büyük bir c� d­ diyet içerisinde surlar üzerinde dolaştırıldı ama bu büyük umur bile ikonanın, onu taşıyanların elinden kayıp yüzüko­ yun yere kapaklanmasına engel olamadı. Bu durum kıyamet kehanetlerini daha da besledi.39 ôte yandan Mehmed'in ne kehanetlere ne de ikonalara ihtiyacı vardı. Savunmanın za­ yıfladığını, safların seyretdiğini ve morallerin bozulduğunu biliyordu. Artık geriye sadece son darbeyi indirmek kalmıştı. 28 Mayıs 'ta Türk askerlerinin kampının her bir yerinde duyulacak olan borazanların çalınması emrini verdi ve bin­ lerce süvarinin refakatinde b eyaz atını sürdü. Kara Surları boyunca konuşlanmış ordusunu baştan sona teftiş etti ve daha sonra da donanmasını denetlemek için eşkin adım Dip­ lokionion' a gitti. Osmanlı kampında sanki bir bayram havası vardı ve gece yansına kadar ateşler yakılmış , türküler söy­ lenmişti. Daha sonra her şey sessizliğe gömüldü. İşin aslı Mehmed birliklerinden dinlenmelerini istemişti çünkü bir sonraki günün ilk saatlerinde saldırısını başlatma niyetin­ deydi.40 Saldın planı basitti. Askerlerin gerçekleştireceği bir dizi 39 Barbaro, s. 56, tutulmanın zamanı Runciman tarafından düzeltilmiş

olan tarih, Runciman, Fall [Konstantinopolis Düştü), s. 1 96; Leonard of Chios, Melville-Jones, Siege of Constantinople, s. 33 içinde; Krito­

voulos, s. 58--60 . 40 Barbaro, s. 59-6 1 ; Kritovoulos, s. 66.

264

EZELİ DÜŞMAN

saldın dalgasıyla birlikte Mesoteikhion bölgesindeki s avun­ ma hatları muazzam asker sayısı altında ezilecekti. Daha önceki haftalarda yapılan saldırılar esnasında Türkler taş, toprak ve ellerine geçen her şeyle hendekleri doldurmuşlardı böylelikle Hagios Romanos Kapısının karşısında kalan hen­ deklerin çoğu doldurulmuş vaziyetteydi. Aynı bölgedeki iç ve dış duvarlar da top atışlarıyla ciddi hasara uğramışlardı ve saldıranların başa çıkmaları gereken zorluk, Giustiniani'nin emriyle gedikleri kapatmak amacıyla yığılan engellerdi. Bu amaçla Mehmed'in birlikleri uzun merdivenler ve tırmanma çengelleriyle donatılmışlardı. 4 1 Sultan askerlerini üç kademede saldıracak biçimde dü­ zenlemişti. 29 Mayıs sabahı şafak sökmeden gece saat üç sularında, Mehmed'in nezdinde gözden en kolay çıkarılabi­ lecek olan, Osmanlı sultanının vasalı konumundaki hüküm­ darların, ona olan yükümlülüklerini yerine getirmek adına gönderdikleri Hıristiyan askerlerden oluşan birlikler saldı­ rıya geçtiler. Bu birliklerin ileri doğru harek:?te geçmesiyle birlikte Konstantinopolis'in her yerinde çanlar çalmaya baş­ ladı ve askerler saldırıyı göğüslemek amacıyla surlara koş­ tular. Saldıranlar içleri doldurulmuş olan hendekleri geçtiler fakat surlardan Üzerlerine doğru yağan taş ve ok yağmuruy­ la karşılaştılar. Arkadan gelenler arkadaşlarından ne kadarı­ nın öldüğünü ya da yaralandığını görünce cesaretlerini kay­ bettiler ve geri çekildiler ama bu sefer de palalarını çekmiş , Üzerlerine yürüyen ve onlan ileri doğru hareket etmeye zor­ layan Türk birlikleriyle karşılaştılar. Bu kargaşa içinde Meh­ med, her iki taraftan askerleri telef edecek olsa dahi toplara teş emri verdi. Beklendiği üzere bu yardımcı birlikler mu­ azzam büyük kayıplar verdiler fakat sultanın direnişi yıp­ ratma amacını yerine getirdiler. İkinci dalga saldırıyı yapan askerler Anadolu'dan gelen Türk birlikleri olup bunlar daha iyi motive olmuşlardı ve daha cesur bir şekilde saldırdılar. Buna rağmen sudan savunanlar onlan da savunma hatları 41 Kritovoulos, s. 46, 59-60.

265

B İ ZA N S ' I N S O N U

önünde tutmayı başardılar. Saldırı başladıktan ancak b i r iki saat sonra Mehmed, uzun beyaz başlıklarıyla göz kamaştı­ ran ve en iyi birlikleri olan yeniçerileri savaş alanına gön­ derdi. Ç ocukken ailelerinden alınıp yetiştirilen bu askerler, sultanları için ölmek üzere eğitilmişlerdi. Hendeklere ulaşa­ na kadar bu birliklere Mehmed bizzat kendisi önderlik etti ve daha sonra sağduyulu bir ş ekilde, bilerek geride kalırken seçkin savaşçıları "gözü dönmüş canavarlar gibi" kendilerini engeller ve siperler üzerine attılar ve Giustiniani'nin adam­ larıyla karşı karşıya geldikleri noktada kıyasıya bir müca­ dele vardı.42 Türklerin sahip olduğu muazzam sayısal üstünlüğe r�ğ­ men savunma hatları şimdi bile dayanmaktaydı. Bu durum o dönemin kaynakları tarafından ortaya konulan iki şansız olay nedeniyle bozuldu. Savaşın hengamesi ve yeniçeri sal­ dırısının kargaşası sırasında Giovanni Giustiniani vücut zırhının aralığından geçe� bir ok ya da kurşunla böğründen yaralandı. Hemen tıbbi yardım almak üzere geriye taşınır­ ken, savaşın kargaşası içinde onun yerini alacak bir komu­ tanın atanması gerektiğini hiç kimse akıl edemedi. Askerleri tarafından yokluğu fark edildiğinde, askerler geri çekilme­ ye başladılar ve Türkler bunu fark edip tekrardan toplanıp mevziler üzerine bu sefer eskisinden daha sert biçimde bas­ kı uyguladılar.43 Eğer başka bir talihsizlik sonucu Türklerin mevzileri aşıp dış duvarda tutunmalarına izin verilmeseydi, Giustiniani'nin savaş alanından çekilmesi bu derece büyük bir felakete sebep olmayabilirdi. İmparator adamlarının Türklere görünmeden ve çabuk bir şekilde mevzilere ula­ şabilmeleri için iç duvar üzerinde bulunan ve Kerkoporta olarak bilinen küçük bir geçidin açılması emrini verdi. Dış duvara sızmış olan elli civarında askerden oluşan bir Türk birliği bu geçidi keşfetti ve buradan hücum edip Blakhernai 42 B arbaro, s. 32, 62-4; Kritovoulo s , s. 67-70. 43 Leonard of Chios, Melville-Jones , Siege of Constantinople, s . 36-7 içinde; Doukas, s. 222-3; Chalkokondyles, s. 395; Kritovoulos , s. 70; Philippides, "Giovanni Guglielmo Longa Giustiniani," s. 33-5 1 .

266

EZELİ D Ü ŞMAN

surlarının güney uzantısının üzerine tırmandılar. Buradan şehri savunan ve mevzi gerisinde bulunan askerlerin üze­ rine ok fırlatabildiler. İşte tam bu noktada savunma hattı gerçekten çökmeye başladı ve gittikçe artan sayıda Türk as­ keri mevzileri aşmaya başladı. Hıristiyanlar panik halinde kaçışmaya ve iç duvar üzerindeki geçitten geçip şehrin içine ulaşmak amacıyla birbiriyle yarışmaya başladığında sızın­ tı adeta bir sele dönüştü. Askerlerin çoğu Hagios Romanos Kapısına doluşmuştu ama geçit dar ve geçmek isteyen sayı­ sı çok fazla olduğu için pek çoğu çıkan izdihamda ezilerek can verdi. Panik hali, peşlerinden gelen ve arkada kalanları palalarıyla biçen yeniçeri saldırısıyla daha da büyüdü. Yedi hafta boyunca çektikleri sıkıntıların intikamını, önlerinde kaçışan düşmandan mümkün olduğunca çok düşman askeri öldürmek suretiyle aldılar.44 Hagios Romanos Kapısında bunlar olurken Kara Surla­ rının diğer kısımlarında mücadele bir süre devam etti ve Bizanslıların Türklerin savunma hatlarını yardığına dair hiçbir fikirleri yoktu. Bu durum ancak düşmanın önlerinde olduğu kadar arkalarında da olduğunu görünce açıklık ka­ zandı. Pek çoğu hemen mevzisini terk edip kaçtı. Giritli de­ nizciler birkaç saat daha savaşmaya devam etti fakat çoğu yerde, Hagios Romanos Kapısında cephenin yarılıp geçil­ mesiyle, Mehmed'in ordusunun Konstantinopolis içine akın akın girmesine engel olacak hiçbir şey bulunmamaktaydı. Artık dünya üstünde, olacakları tersine çevirecek hiçbir güç yoktu.45

44 Doukas , s . 22 1 , 223; Kritovoulos , s . 7 1 -2; Leonard of Chios, Melvil­ le-Jones, Siege of Constantinople, s. 50 içinde. 45 Kritovoulo s , s. 74; Pseudo-Sphrantzes, Sphrantzes, s. 1 2 9 içinde.

267

9

RI H T I M IN KIYISINDA

Daha sonra yapılan hesaplamalara göre 29 Mayıs 1 453 sa­ bahı galip gelen Türkler tarafından asker ve sivil olmak üze­ re öldürülen sayısı toplam dört bin civarındaydı ki bunla­ rın kabaca yansı Giovanni Giustiniani'nin savaş alanından çekilmesi ve Osmanlıların savunma hatlarını yarmasından sonra hayatını kaybetmişti. En üst düzeydeki kurban, impa­ rator Konstantinos idi. İlk olarak ona ne olduğundan kimse tam emin değildi ve onun akıbetine dair rivayetler oldukça fazlaydı. Bazıları ceset yığınları içinde onu ölü olarak gör­ düğünü, diğerleri çaresizlik içinde kendini asarak intihar ettiğini söyledi ve günün ilerleyen vakitlerinde Konstanti­ nos'a ait olduğu iddia edilen kesik bir baş sultanın huzu­ runa getirildiğinde raporlar teyit edilmiş oldu. Hiç şüphe­ siz o ölmüştü, ama akıbetinin nasıl olduğuna dair anlatılar, binlerce yeniçeriden aldığı ardı arkası kesilmeyen darbeler neticesinde kahramanca bir şekilde kanının son damlasına kadar direnirken öldüğünden tutunda rezil bir şekilde ka­ çarken öldürüldüğüne kadar pek çok farklı versiyonu ba­ rındırmaktadır. 1 Onunla birlikte uülkelerinin esaret altına girdiğini görmek istemeyen" Theodoros Katystinos ve 1 435 senesinde Basel Konsili'ne elçi olarak gönderilmiş olan DeKritovoulos, s . 7 6 ; Barbara, s . 6 8 ; Tursun Beg, s. 36-7; Nicol, Immor­

tal Emperor [Konstantin Paleologos), s. 74-94.

269

B İ ZA N S ' I N S O N U

metrios Palaiologos Metokhites gibi kişilerinde arasında bu­ lunduğu, maiyetinden pek çok kişi ve danışman da hayatını kaybetmişti. Floransa Birleşmesinin coşkulu taraftan olan Teophillos Palaiologos'un şehrin düşüşünü gördükten son­ ra hayatta kalmaya dayanamayacağını ilan edip ilerlemekte olan Türk birliklerinin üzerine atılıp, birisi onu baltayla iki­ ye ayırana kadar yiğitçe savaştığı rapor edilmişti. 2 C an verenler elbette sadece Bizanslılar değildi. Günlük tutan Venedikli Barbaro ölü Venediklilerin isimlerini dikkat­ li bir şekilde not etmişti ama bunların sayısı asla Bizanslı­ lar kadar fazla değildi. Türk kurbanlar da vardı. Osmanlılar şehre girdiğinde, varlığıyla Mehmed'in saldırısına bah�e oluşturan şehzade Orhan, mükemmel Yunancasıyla kimliğini gizleyerek kaçmayı denemişti. Fakat yüzü bir hayli bilindikti ve sokakları kolaçan eden bazı Türk askerleri tarafından ta­ nınmıştı. Ç aresiz bir şekilde kaçan Orhan, Deniz Surları üze­ rinden kendisini aşağıdaltj. kayalıkların üzerine atarak canlı ele geçirildiği takdirde kendisini bekleyen dehşetli sondan kaçmış oldu. Türk ya da Hıristiyan farkı gözetilmeksizin kat­ ledilenlerin cesetleri Haliç' e fırlatıldı ve günün sıcağından ötürü şişen cesetler su yüzünde "kavun karpuz gibi" batıp çıkmaktaydı. 3 Öldürme eylemi çok uzun sürmedi. Kara Surlarının arka­ sına sızan ilk Osmanlı birlikleri daha fazla Bizans ve İtalyan birliği gelip kendilerini geri püskürtecekleri beklentisiyle önlerine çıkan herkesi öldürmek suretiyle ihtiyatlı bir şekil­ de ilerlemişlerdi. Hiç kimse gelmeyince kendilerine bu kadar uzun süre mukavemet edenlerin sayısının ne kadar az oldu­ ğu anlaşıldı. Bölgede direnişin sona erdiğini ve önceki ra­ kiplerinin kayıplara karıştığını anladıklarında galip gelen­ ler, öldürmeyi bırakıp Kara Surlarına yakın yerlerdeki evleri ve konaklan, muhtemelen Blakhernai Sarayından daha iyi 2

Leonard of Chios , Melville-Jones, Siege of Constantinople, s. 37, 5 1 içinde; C ardinal Isidore, Pertusi, Caduta, i, s . 70 içinde; Chalko­ kondyles , s. 397; Laurent, "Dernier gouverneur," s. 205-6 .

3

Barbaro , s. 67, 70; Kritovoulos, s. 74--5; Chalkokondyles , s. 398.

270

RIHTIMIN KIYI S I N DA

yağma imkanı sunduğu için yağmalamaya başladılar. Uygu­ lama, bir asker bir eve girdiğinde kendisine ait bir sembolü taşıyan bayrağı evin kapısına asmaktaydı ve böylece arka­ daşlarını o evin kendisine ait olduğu yönünde uyarmaktay­ dı. Kiliseler ve manastırlar da yağmalanmıştı. Yağmalanan ilk kilise, Khora'daki Hagios Sotiris yakınında bulunan ve II. Manuel'in İspanyol ziyaretçilerinin 1 430 senesinde ziyaret ettiği Petra'daki Hagios Ioannes kilisesi idi. Kilisenin bu en son ziyaretçileri burada bulunan kutsal emanetlere saygı göstermekten ziyade, herhangi bir değere sahip olanlarına el koymakla ilgilenmekteydiler. Yağmacılar Khora kilisesi içine girdiklerinde mihrapta etrafı titrek kandillerin ışığıyla aydınlatılan Bakire Meryem ikonası, Hodegetria'yı gördüler. İkona teklifsiz bir şekilde yerinden sökülüp dört parçaya bö­ lündü ve böylece oldukça değerli olan altın çerçeve, yağma­ cılar arasında paylaşılabilecekti. İkonadan geriye kalanlar diğer kutsal emanetler ve altın yaldızlı ciltleri sökülmüş ln­ cillerle birlikte ateşe atıldılar.4 Türklerin savunma hattını yarmaları sabah saat altı sularında gerçekleştiği için savaşa katılmamış olan asker­ ler hala uykudaydılar ve Konstantinopolis gibi büyük bir şehirde, Hagios Romanos Kapısına yakın bir yerde bulun­ mayanlar için gerçekte neler olup bittiğini anlamak biraz zaman alacaktı. Yağmacı birlikler Blakhernai bölgesinden doğuya doğru şehrin içine yayıldıklarında, Aya Theodosia Kilisesine ulaştılar. İnanılmaz bir şekilde, Kara Surlarında cereyan eden olaylara dair haberlerden daha hızlı hareket ettikleri için onlar kiliseye vardığında sabah ayini halen devam etmekteydi. Askerler kilisenin orta salım bölümüne daldıklarında oradaki cemaati tamamen gafil avlamışlardı. Türklerin önü alınamaz ilerleyişi yağma için durdukların­ da yavaşladı ve onların yaklaşmakta olduğu haberi bütün şehre yayıldı. Bu haberi Konstantinos Forumuna getiren ilk haberciye kimse inanmamıştı. Orada toplanmış insanlar için 4

Barbaro, s. 66-7; Do iıkas , s. 225, 240.

271

B İ ZA N S ' I N S O N U

o günün sabahı, yakın gelecekteki bir tehlikeye dair bir ema­ re olmadığı için diğerlerinden farklı değildi. Ve daha sonra Kara Surlarından daha fazla adam bölgeye ulaştı ve bunlar­ dan bazılarının üstü başı kanla kaplıydı. Nihayet o korkunç gerçek ortaya çıkmış ve insanlar evlerinden kollarında ço­ cukları olduğu halde kaçışmaya başladığında kör bir p anik başlamıştı. 5 Konstantinopolis'in coğrafi yapısı göz önünde bulundu­ rulduğunda, Türkler karadan kaçış istikametini kapatmıştı ve kaçmak için oldukça kısıtlı seçenek vardı. Kimileri eski bir kehanete güvenerek, yani eğer bir gün düşman Konstan­ tinopolis'in içine girerse düşman katedrale varmadan öace, göklerden bir meleğin inip onları geri püskürteceğine dair inanışa bel bağlayıp Ayasofya'ya sığındılar. Diğerleri ise meleklerden ziyade gemilere güvenmeyi seçtiler ve Haliç bo­ yunca liman bölgesine geçişe imkan veren Deniz Surlarına doğru telaş içinde koştul�. Ağır kapılan tutanlar yanlış bir yargıyla, kapılan kapatm aları halinde halkı Türklere karşı direniş göstermeye teşvik edeceğini düşünerek kapatmaya karar vermeden önce birçok kişi kapılardan geçti.6 Sahile ulaşanlar ise orada demirlemiş vaziyette limanda duran hiç­ bir gemi bulamadılar fakat limanın açıklarında demir atmış on beş Venedik ve Ceneviz gemisi vardı. Gemiler için kıyıya fazla yaklaşmak tehlikeli olacaktı bu nedenle gemiye ulaş­ mak isteyenler bir kayık bulup kürek çekmek zorundaydılar. Kayıklara sahip olanlar İtalyanlardı ve gemilere ulaşanlar da onlardı. Savunma hattının yanlmadığı Blakhemai bölgesin­ de vazifeli Venedikliler sağ salim kurtulmuşlar ve vatandaş­ lan tarafından gemilere alınmışlardı. Cenevizliler arasında yaralı vaziyetteki Giovanni Giustiniani ve onun birliğinden pek çok kişi de kendi vatandaşlan tarafından kurtarılmıştı. Bazı Bizanslılar Giorgio Doria'nın komutası altındaki gemi­ de kendilerine bir yer ayarlamayı başarmışlardı ama bunla5

Doukas, s. 225, 228.

6

Doukas, s. 225-6; Leonard of Chios, Melville-Jones, Siege of Cons­

tantinople, s. 51 içinde.

272

RI HTIMIN K I Y I S I N DA

rın çoğu seçkin ailelerin zengin üyeleriydiler ve hiç şüphesiz gemide yer bulabilmek için bir hayli yüklü para ödemişlerdi. Zengin, Venedikli ya da Cenevizli olmayıp kıyıda kalanlar bu kadar şanslı değildiler. Bazıları kayık bulup kürek çektiler ama kargaşa ve karışıklık içinde bu kırılgan deniz taşıtla­ rından birkaçına taşıma kapasitelerinin çok üzerinde insan bindiği için alabora olup battı ve içindekiler de boğuldular. Sadece birkaç kişi başarabildi. Bunlardan birisi iş amacıyla Konstantinopolis'te bulunan Floransalı bir tacir olan Giaco­ mo Tetaldi idi. Sahile vardığında elbiselerini çıkartıp denize atladı ve yüzerek bir Venedik gemisine ulaştı ve gemi müret­ tebatı onu istemeyerek de olsa gemiye almak zorunda kaldı. 7 Venedik ve Ceneviz gemi kaptanları kurtarabildikleri kadar insanı kurtarmak amacıyla gün ortasına kadar bek­ lediler fakat artık daha fazla beklemenin anlamı olmadığı belli olunca limanın ağzına doğru hareket ettiler. Pera'da bi­ raz vakit geçirdikten sonra gemilerin Boğaziçi'ne açılmasını engelleyen demir zincire ulaştılar ve gemilerin yolunu aç­ mak için baltalarla zinciri kırdılar. Haliç'te bulunan yetmiş iki gemiden oluşan Osmanlı donanması onları durdurmak ya da takip etmek için herhangi bir girişimde bulunmadı. Savunmanın tamamen çöktüğü kesinlik kazanınca bu ge­ milerdeki mürettebat da artık daha fazla savaşmak için bir sebep görmedi. Gemilerini Deniz Surlarının önündeki kıyıya yanaştırdılar ve ganimet elde etme ve yağma için yapılan ya­ rışta geri kalmamak için ellerini çabuk tuttular. Hamza Bey komutasındaki donanmanın ana unsuru Diplokionion'dan güneye doğru hareket etmekteydi ama asıl niyeti yağmaya katılmaktı. Bu ise, Hıristiyan donanmasına limanın ötesin­ deki Boğaziçi sularına geçiş yapabilmeleri ve rahat bir kaçış 7

Leonard of Chios, Melville-Jones, Siege of Constantinople, s. 37,

50-1 içinde; Giacomo Tetaldi, Philippides, Mehmed il, s. 205 içinde;

K.D. Mertzios, "On the Paleologoi who escaped from Constantinople in 1 453 and were disembarked on Crete" (Yunanca) , Actes du XHe

congres intemational d 'etudes byzantines: Ochrid 1 0- 1 6 Septemb­ re 1 961 , 2 cilt (Belgrade, 1 964), ii, s. 1 7 1-6'da.

273

BİZANS' I N SONU

imkanını verdi ve böylece oradan güneye doğru yelken açıp kurtulmalarını sağlayacaktı. Her bir geminin dört yüz civa­ rında kişi taşıdığını göz önünde bulundurduğumuzda da bu donanmayla yaklaşık 6.000 insan kaçabilmişti ve bunların çoğunu Venedikliler ve Cenevizliler oluşturmaktaydı. 8 Gemiler ayrıldığında Haliç boyunca sahil kısmı, gemi mü­ rettebatına gelmeleri ve kendilerini kurtarmaları için yalva­ ran insan kalabalığıyla doluydu. Çok az kimse kayıklarla gö­ rece daha güvenli olan Pera'ya geçmeyi başarmışlardı fakat çoğu kimse için kaçış imkanı yoktu. Onların kaderleri köle­ likti. Ortada savunma diye bir şey kalmayınca galip askerler artık öldürmekle ilgilenmediler ve onun yerine köle paza)ın­ da yüksek fiyata satabilecekleri sağlıklı tutsaklar ya da kar­ şılığında yüksek fidye alabilecekleri kimseleri aramaya baş­ ladılar. Çocuklar ve kadınlar özellikle değerliydi. Sokaklarda yakalandılar ya da evlerden ve sığındıkları katedrallerden sürüklenerek çıkarıldılar. f:>yasofya katedraline sığınan kala­ balık buranın da kendileri için bir sığınak olmadığını anladı. Türk askerleri katedrale ulaştıkları zaman kapıları baltayla kırdılar ve kurbanlarını birer birer dışarı sürükleyip çıkar­ dılar. Venedik mahallesinde mahzenlere saklanan tacirler de benzer muameleye maruz kaldılar ve çok uzun zamandan beri sahip oldukları imtiyazın onlara şimdi pek bir yararı yoktu. Kimileri toplu halde gemilere dolduruldular ve diğer­ leri satılacakları ana kadar tutulmak üzere Kara Surlarının dışındaki Osmanlı çadırlarına tıkıldılar. Galip tarafın askeri olarak tek kıstas para değildi. Herhangi bir kısıtlamaya tabi olmadıkları için istedikleri her şeyi yapabilirlerdi. Özellikle gemilere götürülen kadınlara toplu tecavüzler ve cinsel ta­ cizler yaşandı ki zaten götürülme amaçları da buydu. Mu­ azzam büyüklükte bir insan nakliyesi vardı ama bazı Türk askerleri şehri savunan pek çok kişiyi öldürmüş olmaktan dolayı pişman olmuşlardı çünkü eğer onları öldürmek yerine 8

Barbara, s. 68-9; Giacomo Tetaldi, Philippides , Mehmed II, s. 203 içinde.

274

R I HTIMIN K I Y I S I N DA

tutsak alıp satsalardı daha yüksek meblağda p ara ellerine geçmiş olacaktı.9 Bu kargaşadan uzakta II. Mehmed halii Kara Surlarının dışındaki Osmanlı kampındaydı. Askerlerin yağmanın key­ fine varmasına izin vermişken, Bayezid, babası II. Murad ve çağlar boyu birçok İslam ordusunun başarısız olduğu yerde, kendisinin sultan olduktan yalnızca iki sene sonra ve henüz 2 1 yaşındayken başarılı olduğu düşüncesinin zevkini çıka­ rıyor olmalıydı. Ancak öğlen vaktinin ilk saatlerinden sonra savaş durumu tamamen sona ermişti. Yanında vezirleri, ko­ mutanları olduğu halde ve etrafı okçu muhafız birliğinin re­ fakatinde, ödülünü görmek için Hagios Romanos Kapısından şehre girdi. Kendisinden önceki Bizans imparatorları gibi mağrur bir biçimde, ceset yığınlarının ve talan edilmiş ev­ lerin yanından geçerek, Mese C addesinden Augusteion Mey­ danına ve oradan da Ayasofya'ya doğru atını sürdü. Birlikle­ rin sebep olduğu yıkım Mehmed'i bile şaşkına çevirmişti ve onun "Yağmalamamız ve tahrip etmemiz için bize nasıl bir şehir bahşedildi" diye feryat ettiği ve gözyaşı döktüğü söy­ lenir. Bununla birlikte mütedeyyin bir İslam savaşçısı rolü­ nü oynamayı ihmal etmedi. Ayasofya'ya vardığında atından indi, alnını toprağa değdirdi ve gerçek muzaffer olan Allah' ın nezdinde tevazu göstergesi olarak bir avuç toprağı sarığının üzerine serpti. Daha sonra katedrale girip müezzine minbere çıkıp ezan okumasını, Allah'tan başka ilah olmadığını ve Hz. Muhammed'in onu elçisi olduğunu ilan etmesini emretti. 1 0 Geleneksel dinsel aktiviteler yerine getirildi ve kibre dair yapılacak bütün ithamların önü alındıktan sonra sul­ tan dikkatini henüz bitirilmemiş olan son birkaç işe verdi. İmparatorun ve şehzade Orhan'ın nerede olduğu konusun9

B arbara , s. 66-7; Doukas, s. 224-7, 229-3 1 ; Angelo Lomellino, Melvil­ leJones, Siege of Constantinople, s. 1 32'de.

10 Kritovoulos, s . 76-7; Doukas, s . 2 3 1 -2; Nestor-Iskander, The Tale of

Constantinople (Of its Origins and Capture by the Turks in the Year 1 453), tere. Walter K. Hanak ve Marios Philippides (New Rochelle, NY, 1 998), s. 9 1 .

275

B İ Z AN S ' I N S O N U

d a özellikle endişeliydi ama her ikisinin d e kesik b a ş ı ken­ disine getirildiğinde şüpheleri giderildi. Kamuoyu tarafın­ dan oldukça iyi bilinen iki Latin şahsiyet, Venedik baylosu Girolamo Minotto ve Katalan konsül Pedro Juliano hayatta kalmışlardı ama gemilerine ulaşamadan tutsak alınma bah­ tsızlığına uğramışlardı. Her ikisi de şehrin savunulması esnasında önemli roller oynamışlardı. Minotto, Kara Sur­ larının Blakhernai bölgesindeki Venedik birliğini organi­ ze etmişti ve Juliano, Hipodrom yakınındaki bir gözetleme kulesinden Augusteion bölgesini muhafaza etmişti. Venedik veyahut da Aragonlu Alfonso ile savaş hali içinde bulunma­ dığı için Mehmed onların savunmaya iştirakini muhtemelen, mensup oldukları ülkelerle yapılan anlaşmaların ihlali ola­ rak değerlendirmişti. Oğullarıyla birlikte bu ikisinin idam edilmesi emrini vermesinin muhtemel nedeni budur. Muh­

temelen onun yerinde il. Murad olsaydı, zafer elde ettiğinde daha alicenap davracaktı. 1 1 , ·

Nerede olduğu bilinmeyen s adece bir büyük isim kalmıştı o da Konstantinopolis 'teki en zengin adam ve imparatorun başdanışmanı olan grandük Lukas Notaras idi. Kuşatma bo­ yunca Notaras Haliç'in üst kısmındaki Deniz Surlarını ko­ rumakla sorumluydu ve yardıma en fazla ihtiyaç olan yere yardım edecek bir nevi seyyar destek birliği olarak görev ya­ pan yüz kişilik bir süvari birliğinin de başındaydı. 12 Dukas' a

göre, 29 Mayıs sabahının erken saatlerinde Kara Surlarının

tamamen kaybedildiği ortaya çıkınca Notaras ve adamları görev yerlerini terk edip evlerine ve ailelerine ulaşmaya ça­ lıştılar. Notaras eve vardığında kansını, oğullarını ve kızla­ rını tutsak alınmaktan kurtulacaklarını umut ederek, ken­ dilerini konaklarına kilitleyip barikat kurmuş bir vaziyette buldu. Uzun bir süre tutunmaları pek muhtemel değildi çün­ kü konağın etrafı zaten içeri girmeye kararlı ve orada paha1 1 Kritovoulos, s. 75; Doukas, s. 232; Barbaro, s . 70, 77--8; Leonard of Chios, Melville-Jones, Siege of Constantinople, s . 27, 40 içinde; Pseudo-Sphrantzes, Sphrantzes, s. 1 09, 1 33 içinde. 12 Barbaro, s. 28; Kritovoulos, s. 5 1 .

276

R I H T I M I N K I Y I S I N DA

da değerli taşınabilir zengin bir ganimete el koymaya niyetli Türk askerler tarafından sarılmıştı. Onlar niyetlerini ger­ çekleştiremeden sultan onları engelledi ve bir grup askeri Notaras'ın konağına gönderdi. Orada bulunan askerlere bol bol gümüş sikke bahşiş olarak verildi ve konağa daha başka herhangi bir saldın olmasın diye kapıya nöbetçiler dikildi. Bu işler halledildikten sonra Mehmed Kara Surlarının dışın­ daki otağına geri döndü. Ertesi sabah Mehmed ve maiyeti ikinci kez şehre giriş yaptı. Mehmed, Notaras'ın sonunun Minotto ve Juliano'nun­ ki gibi olmamasına karar verdi ve sıradışı bir lütuf gösterge­ si olarak Notaras'ın konağını bizzat ziyaret etti. Orada Nota­ ras ve oğullarıyla buluştu ve grandüke müteveffa Demetrios Metokhites'in yerine onu yeni fethedilmiş şehrin valisi ola­ rak atamayı planladığını söyledi. Hatta sultan, Notaras'ın Palaiologos hanedanının bir üyesi olan eşini hasta yatağın­ da ziyaret edip yanında oturdu. Diğerlerinin başına gelen­ lerle ona yapılan muamele arasındaki belirgin tezat akıllara, Notaras'ın Mehmed'in gözüne girmek için bir şey yaptığını getirebilirdi. Ona düşman olan kronik yazarları, özellikle de Floransa Birleşmesine karşı birisi olarak gördüğü için on­ dan nefret eden Başpiskopos Sakızlı Leonard, onun hayatta kalışına dair olayların farklı bir anlatısını sunmuştu. Buna göre Notaras görev yerini terk ettiğinde ailesinin yanına dönmemiş fakat Orhan'la kaçmaya çalışmıştı. Türk şehzade öldürüldüğünde Notaras yakalanıp sultanın huzuruna ge­ tirildi. Sultan grandüke niçin imparatoru bir barış istemek için ikna edip bu kadar kanın dökülmesinin önüne geçmedi­ ğini sordu. Bunun üzerine Notaras hemencecik, Pera'daki Ce­ neviz ve Venediklilerin imparatoru direniş göstermeye ikna ettiğini iddia ederek bütün suçu onların üzerine atmıştı. Da­ hası uzun zamandır Bizans'ın Osmanlı sarayındaki p aralı müttefiki olan Halil Paşa'ya olan desteğini çekmişti. İddia­ ya göre grandük, Halil Paşa'nın yazıp imparatora gönderdi­ ği ve ona Osmanlı kuş atması karşısında sağlam durmasını tavsiye eden mektubunu da Mehmed' e teslim etmişti. Daha 277

BİZANS' I N SONU

sonraki bir anlatıda i s e Notaras kelimenin gerçek anlamıy­ la, hayatını satın almak amacıyla kuşatma esnasında s akla­ dığı hazinesinin tamamını Mehmed'e vermeyi teklif etmiş­ ti. Bu yorumlar Notaras'ın niye hayatta kaldığına dair bazı sebepler sunar ama bilhassa inandırıcı değildir. Notaras'ın Mehmed ile bir araya geldiği esnada Sakızlı Leonard olayın cereyan ettiği mahalden çok uzaktaydı ve sultan ile grandük arasında ne geçtiğine dair birinci elden bilgi sahibi olamaz­ dı. ı J Mehmed'in Notaras'a karşı ilk başta gösterdiği merha­ metin sebebi her ne olursa olsun bir şey sultanın kararını değiştirecekti. 30 Mayıs akşamı, Mehmed'in Notaras'ın h�sta eşinin yatağının yanı başında oturarak gerçekleştirdiği cana yakın ziyaretten sadece saatler sonra grandük yanında oğlu ve damadı Theodoros Kantakuzenos olduğu halde Blakher­ nai Sarayının kapısından dışarı çıkarıldı. Kendilerine açıkça idam edilecekleri söylen �i. Yaklaşmakta olan ölüm gerçeğiy­

le karşılaşan Notaras'ın sıradışı bir cesaretle hareket ettiği söylendi. Önce oğlunun idam edilmesini istedi ve böylelikle oğlu, ölümünün nasıl olacağına dair manzarayı görmekten kurtulacaktı. Dizleri üzerine çökertildiler ve elindeki pala ile birbiri ardına kellelerini uçurmak için cellat bir adım ileri çıktı. Notaras'a yakındaki bir şapelde son duasını etmesine izin verildi ve duadan sonra ş apelden çıktığında yerdeki iki tane başı kesik cesedin kasları hala seğirmekteydi. Grandü­ kün de sonu aynı onlar gibi oldu. Mehmed'in Notaras'a karşı cephe değiştirmesine dair birbirinden tamamen farklı üç açıklama vardır. Birncisi ve en geniş anlamda inanılanı, Notaras'ın konağını ziyaretten sonra Mehmet, Blakhernai Sarayında düzenlenen bir ziyafet­ te sarhoş oldu. Şarabını içerken Notaras'ın sabah karşılaştı­ ğı 14 yaşındaki oğluna sahip olmak istedi. Baş hadım çocuğu alıp getirmesi için Notaras'ın konağına gitti ve grandük ço13 Doukas, s . 229, 232-3; Leonard of Chio s , Melville-Jones, Siege of

Constantinople, s . 39-40 içinde; Philippides, Byzantium, s . 72; Chal­ kokondyles, s . 398; Pseudo-Sphrantzes, Sphrantzes, s . 1 32 içinde.

278

R I H T I M I N K I Y I S I N DA

cuğunu vermeyi cesur bir şekilde reddetti. Bu aşağılanma­ ya oldukça hiddetlenen Mehmed hem Notaras'ın ve hem de oğlunun Kantakuzenos'la birlikte idam edilmelerini emretti. Mehmed gibi ahlaksızlığa sapma ve gaddarlık eğilimi olan birisi söz konusu olduğunda, bu olayın vuku bulması imkan­ sız değildi fakat böylesi bir olayın gerçekleşmiş olması pek muhtemel değildir. Bu hikayenin altında sansasyon yarat­ ma ve Osmanlı karşıtlığı yatmakta olup, görgü şahitlerinin gözlemlerine dayanmadığı açıktır. Notaras 'ın ölümüne dair ikinci hikayede Mehmed'in sözde cinsel temayülüne dair bir atıf yoktur. Asil ruhlu imparator, Notaras'ın imparatorundan esirgediği parasını sultana devretme konusunda gönüllü oluşundan ötürü ondan tiksinmiş ve grandükü idam ettir­ mişti.

14

Olaylara dair en muhtemel doğru versiyon daha sonra Mehmed'in biyografisini kaleme alacak Bizanslı bir soylu olan Mikhael Kritovulos tarafından anlatılandır: Notaras'ı şehrin komutanı yapmayı ve şehrin yeniden is­ kan edilmesi görevini ona vermeyi düşündü ve ilk başta ondan bu teklifini düşünmesini tavsiye etti. Fakat haset okları onu ve oğullarını yere serdi ve haksız bir ölüme mahkum edildiler. Nedendir bilmiyorum, bazı adamlar bunlara karşı besledikleri haset ve nefretten, Romalı­ ların, hele ki seçkinlerinin, onun iktidarı altındalarken bırakın bu şehirde yaşamayı ya da herhangi bir mevki­ yi işgal etmeyi, yaşamamaları gerektiği yönünde sultanı ikna ettiler. . . 15

Mehmed'in ilk niyeti eski Bizans rejiminin bazı üyelerini, özellikle de Birleşme karşıtı ve Osmanlı taraftarı bakış açı­ sına sahip olanları yerlerinde tutmak ve onların tecrübesi ve uzmanlığından faydalanmak gibi içten bir arzuydu. Danış­ manları tarafından bu plana karşı çıkıldı ve halii tecrübesiz 1 4 Doukas, s . 234-5; Chalkokondyles, s . 40 1-3; Pseudo-Sphrantzes, Sphrantzes, s . 1 3 2-3 içinde. 1 5 Kritovoulo s , s. 83-4.

279

BİZANS' I N SONU

olan Mehmed b u fikrini değiştirmeye ikna edilecek kadar etki altındaydı. Diğer pek çok Bizans soylusu aynı zaman­ da idam edilmişti ve yeni ele geçirilmiş şehre vali olarak ise bir Türk olan Süleyman Bey atanmış gibi gözükecekti. Daha sonra Mehmed bir kez daha fikrini değiştirecek ve malına mülküne el konulmuş Bizans elit sınıfını entegre etme girişi­ minde bulunma politikasına dönecekti. 16 Mehmed artık zaferinden geriye kalan diğer işlere dik­ katini verdi. Notaras'ın idam edilişinden sonraki gün adet olduğu üzere üç gün süren yağmanın durması emrini verdi ve birliklerine şehrin dışındaki kamp yerlerine dönmeleri­ ni emretti. Hagios Romanos Kapısı civarında üst üste tığı­ lı bir şekilde durmakta olan cesetler bir araya toplandı ve Kara Surlarının dışındaki hendeklere atılıp yakılırken, bir işçi ordusu da surların tamiriyle meşgul olmaktaydı. Türk askerlerin kampı görülesi bir manzaraya sahipti. Askerler yemeklerini kiliselerden aldıkları gümüş ayin tabaklarında _ yiyip ayin kadehlerinden şarap içiyorlardı. Bazı askerler din adamlarının merasimler esnasında giydikleri elbiselerle or­ tada dolaşmaktaydılar. 17 Kuşatmada ikircikli bir rol oynayan Peralı C enevizliler­ le de hesap görüldü. 29 Mayıs 'ta Pera halkı Konstantinopo­ lis'in düştüğünü anladıklarında pek çoğu Pera'nın sıradaki kurban olduğunu düşünerek kaçmayı tercih etti. Taşıyabil­ dikleri ne varsa alarak limana doğru akın ettiler ve kayıklara binip açıkta bekleyen gemilere doğru kürek çektiler. Bu ge­ nel baskı ve kargaşa esnasında sikkeler ve mücevherler yer­ lere saçıldı ya da denize düşürüldü. Buna rağmen podesta Angelo Lomellino kaçmadı. Gemi kaptanlarına açıkta demir atılı vaziyette kalmaları için yalvardığı bir mesaj gönderdi ve hatta insanların gemilere ulaşmasını engellemek için böl­ genin etrafındaki surlar üzerinde bulunan ve limana açılan kapıların kapatılması emrini verdi. Bunda başarılı olamadı 16 Doukas , s. 24 1 ; Kritovoulos, s. 85.

l 7 Doukas , s . 240- 1 ; Philippides, Emperors, Patriarchs and Sultans, s . 53.

280

RIHTIMIN K I Y I S I N DA

çünkü birkaç gemi Pera'dan çıkıp emniyet altında olmak için C eneviz idaresi altındaki Sakız Adasına doğru hareket etti. Bu esnada Lomellino bölgedeki birliklerin komutanı olan Zağanos Paşa'yla irtibat kurdu ve Pera'nın Konstantinopo­ lis'teki gibi bir muameleye maruz kalmayacağının teminatı kendisine verilince kapıların anahtarlarını ona teslim etti. 18 Sultan ve Cenevizliler arasındaki anlaşma 1 Haziran'da imzalandı ve Zaganos Paşa tarafından yapılan taahhüt şu şekilde anlaşmaya dahil edildi: Pera halkı mallarını ve evlerini, dükkanlarını ve üzüm bağlarını, değirmenlerini ve gemilerini, kayıklarını ve bü­ tün ticari mallarını ve kadın ve çocuklarını istedikleri şe­ kilde ellerinde tutacaklar. Mallarını hakimiyetimiz altın­ daki herhangi bir yerde özgür bir şekilde satabilecekler.

Sultan, Pera etrafındaki surların yıkılmamasını, Hıris­ tiyan dinine uygun biçimde ibadet edilmesi, yeniçeri ocağı için çocuklarının alınmaması ve kiliselerin camiye çevrilme­ mesi konusunda anlaştı. Bu anlaşmanın Cenevizlilere yük­ lediği mazhurlar sadece, sultanın gayrimüslim tebaasının tamamının muhatap kılındığı cizye vergisi vermek zorunda kalmaları ve kiliselerinde çan çalınmasının yasaklanmasıy­ dı. Anlaşma yapılırken Lomelliono'nun elindeki kısıtlı alan düşünüldüğünde bu anlaşma oldukça avantajlıydı. 1 9 Öte yandan Mehmed, C enevizlilerin Kara Surlarının sa­ vunmasına destek olan birlikler göndermek suretiyle ken­ dilerinden beklenen tarafsızlık durumunu ihlal etmiş ol­ duklarını gayet iyi bilmekteydi. Bu askerlerden birisi olan Lomellino'nun yeğeni tutsak alınmış olup şimdi sultanın maiyetindeydi. Bu nedenle Mehmed kendisini yapılan anlaş­ maya uymak zorunda his setmiyordu. Bu durum 3 Haziran günü Pera'yı bizzat kendisi ziyaret ettiğinde açıklık kazandı. 1 8 Lomellino, Melville-Jones, Siege of Constantinople, s. 1 3 2-3 içinde; Doukas, s. 230; Leonard of Chios, Melville -Jones, Siege of Constanti­ nople, s. 4 l içinde; Barbaro, s. 68. 19 Melville-Jones, Siege of Constantinople, s. 1 36--7.

281

BİZANS' I N SONU

Yakın zamanda yapılan e n s o n anlaşmanın doğrudan ihlali olarak, her ne kadar liman tarafındakiler olduğu gibi bıra­ kılmışsa da kasabanın karaya dönük surlarının yıkılması emrini verdi. Mehmed'in adanılan, Kara Surlarında savaştı­ ğı bilinen Cenevizlileri bulmak için kasabada arama yaptılar ama haşan elde edemediler. Dahası Cenevizlilerin malları­ nın güvende olacağına dair verilen teminatın da bir sının olduğu ortaya çıktı. 29 Mayıs günü Pera'dan kaçan tacirlere geri dönmeleri için üç ay mühlet verildi ve eğer dönmezler­ se evleri, malları ve mülkleri sultana geçecekti. Olayların bu şekilde beklenmedik biçimde gelişmesi Angelo Lomelli­ no için moral bozucu olmalıydı. 23 Haziran'da Cenoval!aki kardeşine yazdığı mektupta podesta olarak görevinden istifa ettiğini yerine geçecek biri bulunana kadar görevine devam edeceği bilgisini vermekteydi: Eğer açık seçik bir şekilde yazamıyorsam beni affet; ak­ lım öyle karışık ki ne �.aptığımı zar zor biliyorum. Geçen on sekiz ay boyunca çalışmaktan başka bir şey yapmadım ve bir gün bakıyorsun ki, her şey heba olup gidiyor . . 20 .

Halledilmesi gereken son bir husus vardı. II. Mehmed, muhtemelen başvezir 1 446 senesinde II. Murad'ı Manisa'dan geri çağırarak onun ilk ve yanda kalan iktidar dönemini sona erdirdiği günden beri Halil Paşa'ya karşı kin beslemekteydi. Şimdi artık elde ettiği başarının haşmetinden ötürü güven­ de olan Mehmed, tutuklanıp bir kafes içinde Edirne'ye gön­ derilen eski danışmanının icabına bakabilirdi. Vezirin hiç şüphesiz bir kısmını Bizans tarafından gönderilen rüşvetin oluşturduğu 1 20.000 dukalık muazzam servetine Mehmed'in hazine görevlileri tarafından el konuldu ve yaz mevsiminin sonlarına doğru vezir idam edildi. Vezirin ailesine ve arka­ daşlarına onun için yas tutmaları yasaklandı.2 1 Öncelik arz eden iş tamamlandıktan sonra Mehmed, 20 Lomellino , Melville-Jones , Siege of Constantinople, s. 1 33-5 içinde; Doukas, s. 240-1 . 2 1 Chalkokondyles, s. 404--5 ; Kritovoulos, s. 87-8 .

282

R I H T I M I N K I Y I S I N DA

E dirne'ye dönmek için hazırlandı. Uzun vadede Konstan­ tinopolis'i başkenti yapmayı planladı ama şimdilik burası onun kıratında bir hükümdarın rahatını sağlayacak şeyler­ den mahrumdu. Müteveffa düşmanının dökülmekte olan sa­ rayında ikamet etmeye niyeti yoktu ve Theodosius Meyda­ nı bölgesinde yeni bir sarayın inşaatının başlatılması için emirler verdi. Bu saray ancak iki yıl içinde tamamlanacaktı ve bu süre zarfında Mehmed, Edirne'nin konforunu tercih etti. 2 1 Haziran günü şehir halkının düzenlediği görkemli bir hoş geldin merasimi ve komşu Hıristiyan memleketlerin hü­ kümdarlarının samimiyetsiz tebrikleriyle karşılandı.22 Mehmed'in soğukkanlı askeri mantığının arkasında mu­ azzam büyüklükte bir demografik facia bulunmaktaydı. Şe­ hirdeki herkes için berbat sonuçları olan tek bir darbeyle, bütün toplum ezilip yok edilmişti. 1 453 senesinde Konstan­ tinopolis 'in nüfusunun kadın, çocuk, yaşlı ve bütün yabancı tacirler dahil olmak üzere elli ila altmış bin civarında olduğu tahmin edilmekteydi.23 Öldürülmemiş ya da şehirden kaçma­ yı başaramamış olanların kaderlerinde onları bekleyen ilk şey esaret ve kölelikti. Uzun dönemde toplumun ayaktakımı olarak vasıflandırılan kısmı, gelecek on yıllar içerisinde Hı­ ristiyan ve Müslüman aleminin dört bir yanına dağıtılacaktı. Mehmed'in Konstantinopolis'i terk ettiği esnada şehrin Hıristiyan sakinleri de şehirden ayrılmıştı. Pek çoğu büyü­ mekte olan bir esir pazarının olduğu ve zincire vurulmuş esir gruplarının sokaklarda dilenmesinin bilindik bir manzara olduğu Edirne'ye doğru yola koyuldular. Bu, önceki ismi Ge­ orgios Skholarios olan keşiş Gennadios'un kaderiydi. 29 Ma­ yıs günü Türkler şehre girdiğinde hala Pantoktrator manas­ tırında hücresinde bulunmaktaydı. Binadan, savaşa iştirak etmiş ve şimdi kaçmanın yolunu arayan yeğeni tarafından apar topar bir biçimde çıkarılmıştı. İkili çok fazla ileri gi­ demedi ve tutsak alınıp herkesle birlikte Edirne'ye götürül22 Kritovoulos, s. 1 40, 1 49; Doukas, s. 241 . 23 Kritovoulos, s. 76; Doukas, s. 224-5; Leonard of Chios, Melville-Jo­ nes , Siege of Constantinople, s. 39 içinde.

283

B İ ZA N S ' I N S O N U

düler. Onlara h o ş bir şekilde davranan ve saygı gösteren bir Türk soylusu tarafından satın alındıkları için şanslıydılar. Diğerleri ise Kahire gibi köle pazarlarının bulunduğu, İslam aleminin diğer büyük kentlerine doğru yola çıkan gemilere bindirilmişlerdi. Mehmed'in bizzat kendisi Mısır, Tunus ve Gırnata'nın Müslüman hükümdarlarına dört yüz civarında genç delikanlıyı hediye olarak göndermişti.24 Bu tutsakların büyük çoğunluğu hayatlarının geri kalan kısmını ailelerini, evlerini ya da memleketlerini bir daha göreceklerine dair bir ümit ışığı olmaksızın geçireceklerdi. Zengin ve bağlantıları olanlar için ise bir çıkış yolu vardı. Bu tutsakların sahip oldukları varsayılan öneme uygun o\arak belirlenen bir fidye karşılığında aileleri onları özgürlüğüne kavuşturabilirdi. Venedik'te onlara yardım edecek aileleri ve hükümetleri olan yirmi dokuz seçkin Venedikli mahkum için bu çabucak ayarlandı ve bunlar bir yıl içinde evlerine döndüler. Bunların fidye paralan 800 ila 2.000 duka arasın­ da değişmekteydi. Buna;rağmen şehrin savunmasında Altın Kapı civarındaki birlikleri komuta eden C atarin C ontarini için ölümün elinden yakasını kurtarması için fazladan 7 .000 duka altının verildiği rivayet olunmaktaydı. Tacirler ve as­ kerler gibi daha alt sosyal s eviyeye s ahip Venedikliler için fidye parası 10 ila 40 duka arasında değişmekteydi. Bu du­ rum akrabalarını Konstantinopolis'ten çıkartmak isteyen ve Sakız Adasından para bulma imkanı olan Cenevizliler için de geçerliydi. Podesta Angelo Lomellino bu kadar şanslı de­ ğildi. Her ne kadar ödeme yapacak paraya sahipse de yeğeni Imperiali'yi fidyesini ödeyip özgürlüğüne kavuşturamaya­ caktı. Genç adam sultanın malı olmuştu ve Mehmed, s ara­ yında birkaç Latinin bulunmasını arzu ettiği için onu yanın­ dan ayırmak istemiyordu. 25 24 Bertrandon de la Brocquiere, s. 355; Tumer, "C areer of Scholarius," s . 439; Report of the Franciscans, Agostino Pertusi, Testi inediti e poco noti sulla caduta di Costantinopoli (Bologna, 1 983), s. 26 için­ de; Doukas, s. 240. 25 Barbara, s. 72; Leonard of Chios ve Angelo Lomellino, Melville-Jo-

2 84

RIHTIMIN KIYISINDA

Kuşatmadan önce varlıklı birer kimse olan Bizanslılar için, Konstantinopolis düştüğünde bütün servetlerini de kaybettikleri için fidye parasını denkleştirmek daha zordu. Kimileri daha şanslıydı. Bunların en göze çarpanı, 1 4334'te Basel Konsili'ne giderken yaptığı efsanevi yolculuğa ve 1 422'de Rusya'dan yaptığı dramatik kaçışa rakip olacak şekilde bir dizi başka macerayı tecrübe eden Kardinal İsi­ doros idi. 29 Mayıs günü Türkler Konstantinopolis'in içine girdiğinde kardinal bir okla yüzünden yaralandı fakat hala direniş için daha fazla adam toplayabileceği umuduyla Aya­ sofya'ya doğru koşmaya devam edebildi. İhtimaller azalınca iddiaya göre üzerindeki kardinal elbisesini sokakta yatan cesetlerden birinin üzerindeki elbiseyle değiştirip katedra­ le toplanmış olan diğer sığınmacıların arasına karışmıştı. Diğer herkesle birlikte Türklerin kampına götürülmüştü. Herhangi bir öneme sahip olmayan sıradan biri olarak algı­ landığı için onu tutsak alan asker, onun İsidoros olduğunu anlayan biri tarafından 1 00 duka fidye karşılığında serbest bırakıldı ve Pera'ya geçmesine izin verildi. Bir süre sonra Pe­ ra'nın da uzun bir zaman boyunca güvenli bir yer olmayacağı netleşmişti çünkü Mehmed'in adamları şehir savunmasına liderlik edenlerin peşindeydi ve eğer İsidoros ele geçirilmiş olsaydı muhtemelen onun sonu da Minotto ve Notaras'ınki gibi olacaktı. Böylece İsidoros, Marmara Denizini geçeceği bir Türk gemisine bindi ve yüzündeki sargı bezleri kimliğini saklamasına yardım etti. Bursa'ya varınca küçük bir botla C enevizlilerin elinde bulunan Sakız Adasına geçiş yapabile­ ceği Phokaia'ya (Foça) gitti. 26 Tutsak alınmış olan bazı Bizanslılar onlar için gereken fidyeyi denkleştirecek arkadaşlara ve aileler sahip oldukları nes, Siege of Constantinople, s. 40, 1 3 5 içinde; Ganchou, "Racbat." s . 2 2 6 ; Ausilia Roccatagliata, " C o n u n notaio genovese tra Pera e Cbio nel 1 453-1 454." Revue des Etudes Sud-Est Europeennes, 17 ( 1 979), s. 2 1 9-39, 233'te.

26 Henry of Soemmern, Philippides, Mehmed II, s. 1 29 içinde; Pius II,

Commentaries, s . 746-7; Cbalkokondyles, s . 399.

285

BİZANS' I N SONU

için ş anslıydılar. Georgios Frantzis, birisi onun fidye para­ sını ödeyip önce Mistra'ya daha sonra da Patras'taki Despot Thomas 'ın s arayına gitmesine imkan sağlayana kadar dört ay boyunca tutsaklık hayatına katlanmak zorunda kalmış ­ t ı . Karısı Helena ve iki genç çocuğu tutsak kaldılar. İlk b a ş ­ t a E dirne'de onlara iyi davranan bazı yaşlı Türklerin kölesi olmuşlardı. Daha sonra sultanın bizzat kendisine çocukları satmak suretiyle büyük kazançlar elde eden sultanın seyis başı tarafından satın alınmışlardı. 1 454 senesi Eylül ayında Frantzis karısının fidyesini ödemek için Edirne'ye seyahat edebilecekti ve daha sonra karısını ve onun hizmetçisini ya­ nına alıp Patras'a döndü. Bununla birlikte çocukları o !\adar şanslı değildi. Her ikisi de sultanın haremine alınmışlardı ve asla fidye verilip de kurtarılamadılar. Frantzis'in iddiası­ na göre oğlu Ioannes , II. Mehmed tarafından 1 453 senesinin sonlarında öldürülmüştü çünkü genç delikanlının sultanın hayatına kastetmek amacıyla komplo kurduğuna inanılmak­ taydı. Frantzis'in kızı Tliamar 1 455 senesinde henüz daha 1 4 yaşınayken sultanın hareminde geçirdiği bulaşıcı b i r hasta­ lık yüzünden hayata gözlerini yummuştu. 27 Fidye ödemek söz konusu olunca para ve bağlantılar Bizans haricinde, özellikle de batıda oldukça değerliydi. Bunların her ikisine de fazlasıyla sahip olan aile Notaras ailesiydi. Paralarının çoğu Cenova'da St. George B ankası'n­ da tutulmaktaydı ve grandükün batıda arkadaşlarından ve bağlantılarından oluşan geniş bir ağı vardı. Sahip olduğu bu avantajlar ne grandüke ne oğluna ne damadına ne de Lu­ kas'ın eşine yardımı dokundu. Hasta haline rağmen sultan 1 453 senesi Haziran ayında E dirne'ye giderken onun kendi­ sine eşlik etmesinde ısrarcı oldu. Yaz sıcağında gerçekleşen bu uzun yolculuk sırasında Lukas'ın eşinin durumu ağırlaştı ve yol üzerinde bir Trakya köyünde öldü ve oraya gömüldü. Notaras'ın hayatta kalan bütün çocukları esir olarak satıl­ dı, en genç oğlu olan İsaakos ise sultanın maiyetine dahil 27 Sphrantzes, s. 70-1 , 74-5.

286

RIHTIMIN KIYISINDA

edildi. Buna rağmen unutulmadılar. Konstantinopolis'in düşüşünden sonraki ilkbahar mevsiminde II. Mehmed'in sarayına gönderilen bazı Ceneviz elçilerine felaketten s ağ kurtulduklarına inanılan grandükün iki kızı ve bir oğlu için araştırma yapmaları talimatı verilmişti. Neticede N otaras bir C eneviz vatandaşıydı ve cumhuriyetin, eğer yapabilir­ se, onun ailesine yardım etme yükümlülüğü vardı. Ceneviz hükümeti nezdinde, grandükün Konstantinopolis düşmeden kısa bir süre önce güvenlik amacıyla İtalya'ya gönderilen en büyük kızı Anna Notaras da C eneviz hükümeti nezdinde lobi faaliyetlerinde bulunmuş olabilirdi. Nihayetinde grandükün üç kızı Euphrosyne, Theodora ve Maria'nın yerleri tespit edildi. Miktarının ne kadar olduğu bilinmeyen bir fidye Ce­ nova hükümeti tarafından verilmek suretiyle üç kız kardeş artık, ablaları Anna ile bir araya gelmek için Cenova'ya se­ yahat etmekte özgürdüler. Fidye parası büyük bir olasılıkla Notaras'ın St. George Bankası'ndaki hesabından gelmişti. İsaakos için hiçbir fidye ödenmedi. Sultanın Edirne'deki sa­ rayından kaçmayı başardığı ve kendi başına İtalya'ya geldiği söylenmektedir. 28 İyi bağlantıları olan bir başka aile Khrysokoras ailesiydi. İtalya'da ticaret vasıtasıyla kurulan pek bağlantıları yoktu fakat Manuel Khrysokoras'ın Floransa'da ders verdiği ve II. Manuel'in elçisi olarak batıyı dolaştığı günlerde İtalyan hü­ manistlerle kurulan bir irtibat ağına sahiptiler. Ayrıca arada bir nevi akrabalık bağı da mevcuttu çünkü Milanolu saray mensubu Francesco Filelfo 1 420'li yıllarda Konstantinopo­ lis 'te yaşarken, bu aileden birisiyle evlenmişti. Kayınvalidesi ve baldızlarının mahkum edildiklerini haberi gelince Filelfo sultana dalkavukluk yaptığı ve sonuna akıcı bir Yunanca ile sultana ithafen kaleme aldığı övgü dolu bir şiiri eklediği bir mektup yazdı. Elde ettiği zaferin kendisine Allah tarafından bahşedildiğini bildirdi: 28 Doukas, s. 24 1 ; Philippides , Emperors, Patriarchs and Sultans, s. 53; Belgrano, "Prima serle di documenti," s . 269; Ganchou, "Rachat," s. 1 52--4.

287

BİZAN S' I N SONU

Hesap günü geldiğinde O, günahkar olanı cezalandırdığı gibi iyi insanlardan da yardımını esirgemez. Yunanların günahları size Konstantinopolis'i verdi... Fakat mektubun sonuna b azen adalet ile haksızlığın bir­ birine karıştığı ve onun iffet sahibi akrabalarının, burada hemen bir hususu belirtmede aceleci davranır, Türkler ta­ rafından değil ama Yahudiler tarafından köle olarak s atın alındığını mektubuna eklemişti. Sultana onların serbest bı­ rakılmasını emretmesi için yalvardı. Belki bu dalkavukça sözlerin etkisinde kaldığı için Mehmed isteği yerine getir­ meyi kabul etti ve kadınlar Girit'e doğru yola çıkabildiler.29 Bizanslıların büyük çoğunluğunun ne Kardinal İsiooros gibi bir talihi ve ne de Notaras ve Khrysokoras aileleri gibi zenginliği ve bağlantıları vardı ve yalvarmaktan başka ça­ releri yoktu. Ailenin erkek reisinin onları tutsak olarak alan tarafından, hem kendisinin ve hem de akrabalarının fidye pa­ rasını denkleştirmesi içi� serbest bırakılıp gitmesine izin ve­ rilmesi sıklıkla vuku bufmaktaydı. Edirne'de sultanın hizme­ tinde yargıçlık yapan Nikolas İsidoros gibi sultanın hizmetine girmeyi tercih eden Bizanslılar, bu durumdaki insanlardan gelen talepler için belli hedeflerdi. 1 453 senesi yaz mevsimin­ de İsidoros'a yazılmış birçok mektup muhafaza edilmiştir. Ç anakkale'deki bir grup keşiş, imparatorluk sarayındaki din adamlarından birisi olan ve çok güzel bir sese sahip olma­ sıyla meşhur olan Ioannes isimli bir rahibin fidye parasının verilmesi için ondan yardım istemek içn mektup yazmışlardı. Muhtemelen Hamza Bey'in gemilerinden birisiyle Ç anakka­ le'ye getirilmiş ve onu zincire vuran zalim bir adamın eline düşmüştü. Yerel din adamları, rahibi serbest bırakması için ikna etmeye çalışıyorlardı ama adam 2.500 asper gibi oldukça yüksek bir meblağ talep etmiş, normalde ilk başta yapılan bir

miktar ödemeden sonra onu bırakmayıp paranın tamamının ödenmesinde ısrar etmişti. Bu p arayı ödeyecek durumları ol-

29 Francesco Filelfo, Cent-di.ıc lettres grecques de François Filelfe, ed. E mile Legrand (Paris, 1 892), s . 63-9, 2 1 1-14.

288

R I H T I M I N K I Y I S I N DA

matlığı için Ç anakkaleli rahipler kendilerine istenilen mikta­ rın borç verilmesini istemişlerdi. Bunu yaparken Ioannes'in serbest bırakılınca bu parayı ödeyeceğini çünkü onun oldukça tanınan birisi olduğunu ve arkadaşları arasında bu paranın hemencecik toplanacağına dair söz vermişlerdi. Rahip olan ve imza yerine kısaca "Bahtsız Demetrios" diye imza atan bir başka dilekçe sahibi 1453 senesi Temmuz ayında, ebeveynleri ile çocuklarının efendisi olan ve Demetrios'un, "aşağılık kö­ pek" diye tanımladığı Türk hadımın açgözlülüğünü bastıracak hediyeleri kendisine vermesi umuduyla Nikolas İsidoros'a ulaştı. İsidoros'un bu tür başvurulara cevabı olumlu olmuş gibi görünmektedir. Onun Osmanlı sarayında hizmet veriyor olması, Ortodoks Hıristiyan din kardeşleriyle bağını kopart­ tığı anlamına gelmezdi ve görünüşe göre tutsakların serbest kalmaları için fidye parası vermekle kalmamış , aynca kendisi için de fidye ödemiş gibi görünmektedir.30 Yardım bulma arayışı içindeki pek çok mülteci, Eflak prensliği gibi Osmanlı topraklarının etrafında yer alan ve halen Hıristiyan hükümdarların egemenliği altında bulunan topraklara gitmişlerdi. Sırbistan'da Despot Durad Branko­ viç onları iyi karşılamış ve hayırseverlik duygularıyla bir­ çok fidyeyi ödemişti. Onun temsilcileri 1453 senesi Ağustos ayında 1 00 rahibe ve muhtemelen diğer pek çok Bizanslının fidye parasını vermişti. Bunlar Sırp topraklarına varır var­ maz hürriyetlerine kavuşmuş ve Smederevo'ya yerleşmişler­ di. Hırvatistan kıyılarında bulunan ve daha yakın bir zaman önce Konstantinopolis'te imparator XI. Konstantinos ile ti­ cari imtiyazlar üzerine müzakerelerin yapıldığı Ragusa li­ manına hatırı s ayılır miktarda insan gelmişti. Bunlar da hoş karşılandı, en azından ilk başta böyleydi. Büyük konsil, hiç şüphesiz fidye paralarına yardım etmek amacıyla 60 altın sikkeyi hediye olarak verdi. Gittikçe daha fazla insan gelme­ ye başlayınca Ragusa yönetimi endişelenmeye başladı. Bal30 J. Darrouzes, "Lettres de 1 453," REB, 22 ( 1 964) , s . 72- 1 2 7 , 80--4, 90-2 , 98'de.

289

BİZANS' I N SONU

kanlardaki diğer bütün küçük devletler gibi Ragusa'nın da sultanla bir anlaşması vardı ve mevcudiyetini sürdürmenin karşılığı olarak her sene 1 .000 duka haraç vermekteydi. Şe­ hir surları içerisinde bu kadar çok sayıda Bizanslının bulun­ masına düşmanca bir anlam yüklenebileceğinden korktular. Böylece üç soyluya hediyelerin verilişinden yalnızca iki gün sonra şehrin ileri gelenleri kapılan kapattılar.31 Ragusa'nın dışında kalanlar her ne koşulda olursa olsun bu şehir devletini nihai menzilleri olarak değil ama İtalya'ya yapacakları yolculuk için gemiye binecekleri bir aktarma nok­ tası olarak gördüler. 1454 senesi Mart ayında Konstantino­

polis'ten gelen mültecilerin Milano'da olduğu rapor edi\di ve bunlardan bazıları Ekim ayında Fransa ve Almanya'ya ulaştı­ lar. Bir sonraki yıl Şubat ayında bazıları İngiltere'ye geldiler ve sonradan İskoçya'da ve İspanya'da görüldükleri, kasaba kasaba dolaşıp ailelerinin fidye parası için sadaka istedikle­ ri rapor edildi. Bu şekilde Katolik Avrupa'ya müracaat etmek suretiyle adeta II. Mamiel ve onun oğullarının diplomatik fa­ aliyetlerini yansıtmaktaydılar. Vatanlarından kafirler tarafın­ dan sürülüp çıkartılan Hıristiyan din kardeşleri için acıma duygularını uyandırmayı ummuşlardı ve bu acıma duygusu Floransa Birleşmesi üzerinde yaşanan ihtilafa rağmen azal­ mamıştı. Manuel'de olduğu gibi onlara da Konstantinopolis'in düşüşüne dair haberlerden ötürü kaygıya kapılan kimseler tarafından para verildi. Dinsel otoriteler, üzerinde söz konusu dokümanı taşıyana her kim yardım ederse karşılığında ilahi lütfa nail olacağının yazılı olduğu endüljans belgeleri vermek suretiyle sığınmacılara yardım ettiler. 32 Böyle diyar diyar gezen kimselerden birisi de Demetrios Leontaris idi. 29 Mayıs'tan önce Konstantinopolis'in seçkin kimseleri arasındaydı. II. Manuel'e sadık saray mensubu De31 Krekic', Dubrovnik, s . 386; Doukas, s . 242; Fine, Late Medieval Bal­

kans, s. 529-30; Harris , Greek Emigres, s. 1 5; Carol Kidwell, Marul­ lus: Soldier Poet of the Renaissance ( London, 1 989), s. 3; Setton , Pa­ pacy and Levant, ii, s. 74. 32 Harris, Greek Emigres, s. 1 8-20.

290

R I H T I M I N K I Y I S I N DA

metrios Laskaris Leontaris'in torunuydu ve Demetrios Palai­ ologos Metokhites 'in kızıyla evlenmişti. Diğer pek çok kimse gibi tutsak alınan Leontaris'in fidye parası kısa bir zaman içinde ödendi ve böylelikle o da Smederevo'ya gidebildi. Bu­ rada küçük kardeşi Mikhael'le buluştu ve kansını da belki kurtarabileceği umuduna kapıldı ama kansı 1455 senesinde E dirne'de hayata gözlerini kapadı. 1 459 senesi Mayıs ayın­ da Demetrios ve Mikhael, muhtemelen Demetrios 'un halen esir olarak tutulan dört çocuğunun fidye parasını denkleş­ tirmek ümidiyle Adriyatik Denizini geçip İtalya'ya geçtiler. İki kardeş Mantua'da iken, Papa II. Pius (yön. 1 458- 1 465) ile karşılaştılar. Papa, Konstantinopolis'in düşüşü karşısında Katoliklerin yanıtının ne olacağına dair müzakerelerin ya­ pılacağı bir kongrenin Mantua'da toplanması için çağrıda bulunmuştu. Papa Pius, Leontaris kardeşlere bir endüljans mektubu verdi ve bu mektup içerisinde bir zamanlar Kons­ tantinopolis'te nasıl zenginlik ve makam sahibi iken şimdi dilenci konumuna düştüklerinden bahsedilmekte ve onlara fidye paralan için sadaka verecek her kim olursa günahla­ rının silineceği vaat edilmekteydi. Bu belgeyle mücehhez Leontaris kardeşler yardım toplayarak Avrupa'yı dolaştılar.

1 462 senesi Ağustos ayında Burgonya dükü tarafından ken­ dilerine para yardımında bulunulan Brüksel'deydiler. Sığınmacılar sadece gönüllü katkılara bel bağlamıyor­ lardı. Pek çoğunun terekesinde Yunanca !nciller ve kutsal emanetler gibi eşyalar da vardı. Roma'ya gelen bir grup Bi­ zanslı, alıcı kimseye bir zamanlar Ayasofya'da asılı olduğu­ na teminat verdikleri bir B akire Meryem ikonasını satmayı başarmışlardı. Bazıları yanlarında menşei kuşkulu kutsal emanetleri taşımaktaydılar. Floransa'da bir adam, iddiasına göre, Hz. İsa'nın üzerine çarmıha gerildiği haçın bir parça­ sını, Bakire Meryem'in elbisesinden bir parçayı, Hz. İsa çar­ mıhta geriliyken ona verilen su emdirilmiş süngerden bir parçayı ve Son Yemek'te kullanılan ekmekten bazı kınntıla­ n göstermişti. Şehrin otoriteleri bundan çok etkilenmiş ve adama 1 .000 florin vermişlerdi. Venedik hükümeti buna na-

291

BİZANS'I N SONU

kit parayla dahil olma konusunda daha isteksiz davrandığı­ nı ispat etmişti. Bir başka sığınmacı tarafından kendilerine teklif edilen Hz. İsa'nın gömleği olduğu iddia edilen eşyanın otantikliğinden emin olamamışlar ve istenilen 1 0.000 dukayı vermeyi reddetmişlerdi. Mevcut sempati ve ara sıra yapılan satışlara rağmen insan, bu gezginlerden çok azının yeterince para biriktirip doğuya gittiğinden ve ailelerini özgürlüğüne kavuşturduğundan şüphe eder. Demetrios Leontaris 1 465 se­ nesinde hala İtalya'daydı ve muhtemelen Konstantinopolis'e asla dönmedi. Kendilerinden geriye hiçbir kaydın kalmadığı onun gibi binlercesi olmalıydı. 33 Onların arkalarında bıraktıkları şehre gelince Mehmfid'in elde ettiği zaferden sonraki aylarda Konstantinopolis harap ve nüfusu azalmış bir vaziyetteydi. Şehirde el değmemiş şe­ kilde kalmayı başarmış bazı kilise ve manastırları kendile­ rine mesken edinen az sayıda Türk yerleşimci vardı.34 Artık Konstantinopolis gölge bir imparatorluğun başkenti değil, ; sultanın yeni edinimi ve yerine vali olarak atadığı Süleyman Bey' in yönetimindeki bir şehirdi. İmparator ölü, Ayasofya ar­ tık bir cami, Blakhernai Sarayı terk edilmişti. Bir zamanlar iktidar merkezinin koridorlarını dolduran saray mensupları, kiliselerde günlük ayinlerini yapan rahipler ve Floransa Bir­ leşmesine ateş püsküren keşişler, hepsi gitmişti. Fakat Kons­ tantinopolis'in düşüşü Bizans'ın sonuna damga vurmadı. İmparatorluğun hala sultana boyun eğmemiş bazı kısımlan vardı. O eski, bilindik tartışma eskisi kadar sert bir şekilde devam etmekteydi ve hayatta kalanlar son seçimlerini Doğu ya da Batı arasında yapmak zorunda kalacaklardı.

33 Jonathan Harris, "Demetrios Leondaris: Constantinople to Otranto."

The Patristic and Byzantine Review, 1 8- 1 9 (2000- 1 ) , s. 27-40; a.g.e. . Greek Emigres, s. 8 1 -3 . 3 4 Doukas , s . 244.

292

10

DOGU M U BATI 1\1 1 ?

1 453 senesinde hala Bizans imparatoruna bağlı olan dağınık vaziyetteki bölgeler ile adalarda seçim yakın zamanda yapı­ lacaktı. 29 Mayıs sabahı Haliç'ten kaçan gemiler Ç anakkale B oğazı üzerinden güneye doğru hareket edip Limni ve İm­ roz adlarına ulaştılar ve Konstantinopolis'in düştüğü haberi buradaki halk tarafından büyük bir şok, korku ve panikle karşılandı. Limni Adasının eşleri ve çocuklarıyla birlikte iki yüz kişilik sakini O smanlı donanmasının adaya saldırmak amacıyla güneye doğru ilerlemekte olduğuna inanarak, yo­ luna devam etmekte olan İtalyan gemilerine bindiler. Yara­ lı Giovanni Giustiniani'yi taşıyan gemi 1 0 Haziran'da Sakız Adasına ulaştı. C enevizli komutan o esnada aldığı yaralar­ dan ötürü hayatını kaybetmişti fakat gerideki mürettebat ile Latin ve Bizanslı yolcular için bir önceki ay yaşanan berbat olaylar göz önünde bulundurulduğunda ada sığınılacak bir limandı. Bununla birlikte Bizans'a ait adalarda yaşayanların hepsi ulaşan haberlerden ötürü Latinlerle birlikte kaçmak şeklin­ de tepki göstermedi. İmroz'un Bizanslı valisi Mikhael Krito­ vulos, o esnada donanmasıyla Ç anakkale'ye dönmekte olan Osmanlı amirali Hamza B ey' e hediyelerle birlikte haberciler göndermek suretiyle durumu s akinleştirmeye çalıştı. Krito­ vulos daha sonra, adada yaş ayanların önceki durumlarını

293

BİZANS' I N SONU

koruyacak olmaları şartıyla Limni, Taşoz ve İmroz adalarını sultana teslim etmeye karar verdi. Bu sefer anlaşma ş artla­ rına uyuldu ve ada sakinleri Pera'daki C enevizlilerin aksine, sultanın gazabını üzerlerine çekecek hiçbir teşebbüste bu­ lunmadılar. Mehmed ayrıca, Konstantinopolis muhasarası esnasında Trakya'daki direnen Selymbria kasabasına karşı da cömert davrandı. Kasaba muhtemelen 29 Mayıs 'tan s onra kapılarını Osmanlı askerine açmıştı ve yağmaya, talana ma­ ruz kalmamıştı. 1

1 453 senesi yaz mevsimi s onunda halen Palaiologos ha­ nedanının elinde olan ve s akinlerinin doğu ile batı arasında bir seçim yapması gerektiği tek Bizans toprağı Mora idi. t 452 senesinde II. Mehmed'in niyeti belirginlik kazandığında XI. Konstantinos , kardeşleri despot Demetrios ve despot Tho­ mas'tan acil bir biçimde yardım talebinde bulunmuş ama zamanlaması iyi yapılmış bir Mora istilası nedeniyle onla­ rın Konstantinopolis'e yardım göndermeleri engellenmişti. ' Konstantinopolis'in düş tüğü haberi Mistra ve Patras'a ulaş ­ tığında aynen adalarda olduğu gibi büyük bir korkuyla kar­ şılanmıştı. Pek çok zengin Maralı İtalya'ya giden bir gemiye binmeyi düşündü ve sonra da öyle yaptı. Kıs a bir süre sonra anlaşıldı ki II. Mehmed'in güneye doğru hareket etmeye dair bir planı yoktu. Despotların elçileri büyük bir endişe içinde elde ettiği zaferden birkaç ay sonra sultanı Edirne'de ziya­ ret ettiklerinde topraklarının teslim edilmesine dair bir ta­ leple karşılaşmadılar. Bunun yerine despotlara yıllık 1 0.000 duka haraç vermeleri emredildi. Bu nedenle fidye paraları ödenince XI. Konstantinos'un saraydaki adamlarının çoğu Mora'ya gittiler. Ioannes Argyropoulos ve Georgios Frant­ zis Patras 'taki despot Thomas Palaiologos'un s arayına gitti. Thomas, Frantzis'i kabul etmekten ötürü özellikle memnun olmuş gibi görünmektedir ve ona Kertetzi köyünün lordluğu­ nu verdi. Daha önceden bahtsız Venedik baylosu Minotto'ya sekreter olarak hizmet vermiş olan Frankulios Servopoulos, Kritovoulos, s . 86-7; Olgiati, "Notes o n the participation," s . 5 5 .

294

DOGU MU BATI M I ?

Mistra'daki Demetrios Palaiologos'un sarayına gitti. B öyle­ sine nüfuz sahibi insan sayısındaki artış her iki saraya da adeta sürgündeki bir hükümet hissiyatı vermiş olmalıdır. Hatta bazı kimseler ölen Konstantin'den sonra Demetrios'un imparator olarak ilan edilmesi görüşündeydi. Nihayetinde Bizans hakimiyetindeki Mora, hatırı s ayılır büyüklükte olan, son yıllarda gerçekleşen Osmanlı akınlarına rağmen zengin ve bereketli topraklardan oluşmaktaydı. Kısa bir süreliğine Bizans'ın güneyde mevcudiyetini sürdürebileceğine dair bir ihtimal varmış gibi gözükmüştü.2 Pratikte ise Bizans hakimiyetindeki Mora'nın uzun dö­ nemde mevcudiyetini sürdürmesi uygulamaya konulabilir bir öneri değildi çünkü her iki despot da hakimiyetleri altın­ daki topraklara hükmetme konusunda hatırı sayılır zorluk­ lar yaşamaktaydı. Son yıllarda çok sayıda Arnavut Mora'ya göç etmiş ve despotlar mevcut insan kaynaklarına olumlu bir katkı sağladığı için bu yeni gelenleri hoş karşılamıştı. Sonrasında 1453 senesi Eylül ayında Mora'daki Arnavut nü­ fusu bazı yerel Bizans toprak s ahipleriyle ittifak kurup, Ma­ nuel Kantakuzenos isminde birisini yöneticileri olarak ilan edip, despotlara karşı ayaklanmıştı. Demetrios ve Thomas bir anda kendilerini Patras ve Mistra'da, etrafları çevrilmiş bir halde bulmuşlardı. Mücavir kırsal bölgelerde kontrolü yeniden ellerine alacaklarına dair umutlan olmayan despot­ lar çaresiz bir biçimde, onların otoritesini tekrardan sağla­ yabilecek tek güç olan Osmanlı sultanına başvurdular. Meh­ med bu isteğe oldukça hızlı bir biçimde cevap verdi. Aralık ayında Turahan'ın oğlu Umur Paşa komutası altındaki küçük bir birliği Arnavutları kıyı kısmında tutmak üzere bölgeye gönderdi. Müteakip Ekim ayında Turahan'ın bizzat kendisi büyük bir ordu ile bölgede boy gösterdi. Arnavutlar ezildi ve Manuel Kantakuzenos canını kurtarmak için kaçmak zo2

Kritovoulos , s. 36; Chalkokondyles, s. 406; Doukas, s. 24 1 ; Sphrant­ zes, s. 69, 74; Harris, Greek Emigres, s. 1 5; Theodore Spandounes, On

the Origin of the Ottoman Emperors, tere. Donald M. Nicol (C ambri­ dge, 1 997), s. 36.

295

BİZANS' I N SONU

runda kaldı. Despotlara otoriteleri iade edildi ama sultanın vas alı olma durumları iyice pekiştirilmiş oldu ve s enelik olarak verdikleri haraç 1 2 .000 dukaya çıkartıldı. Artık, ancak sultan onları seçtiği müddetçe , Mora'yı yönetecekleri açıkça meydana çıkmıştı. 3 Bu belki de meselenin sonu olabilirdi. Sultanın askeri yardımını kabul ederek Demetrios ve Thoma s görünüşe ba­ kılırsa onunla kader birliği yapmayı kabul etmişlerdi. Fakat hepsi bu değildi. Demetrios ve Thomas bütün yetişkinlik dönemlerini, sultanın arkasından iş çevirilip b atılı güçlerle müzakerelerin yapıldığı, birbirlerine ve diğer aile üyelerine karşı entrikaların çevrildiği bir ortamda geçirmişlerd� Bu iki faaliyetin hiçbirisinden vazgeçmeyeceklerdi. Nihayetinde sultana tabi mi olunmalı yoks a batıdan bir çeşit askeri yar­ dım mı aranmalı şeklindeki tartışma alıp başını gitmemişti. Geçmişte Demetrios Floransa Birleşmesine karşı çıkanları ve Osmanlılarla uzlaşı yolu arayanları temsil etmekteydi. . ·

Kişisel olarak Birleşmeye karşıydı ve dinsel konularda özellikle oldukça muhafazakar birisi olan karısı Theodora'nın bir hayli etkisi altındaydı.4 Thomas ise daha b atı yanlısı bir politika izlemiş gibi görünmektedir, çünkü geçmişte Osman­ lılara karşı b atının askeri yardımını s ağlayacağı ümidiyle Birleşmeyi destekleyerek kardeşleri VIII. Ioannes'i ve XI. Konstantinos'u takip etmişti. Despotların son altı yıllık hü­ kümranlık dönemlerine bu tartışmalar egemen oldu ve ka­ çınılmaz olarak bu mesele kardeşler arasındaki süregelen rekabetle iyice hararetlenmiş oldu. Buna rağmen, geçmişte olduğu gibi sınır çizgileri çok belirgin bir şekilde çizilmemişti. Kardeşlerin ikisi de bu iki hareket tarzından herhangi birisine sıkı sıkıya bağlı değildi ve o esnada en fazla ümit vaat eden hangisiyse dümenlerini o istikamete kırmaktaydılar. Başlangıçta rüzgarlar batıdan esmekteydi ve önceki hayal kırıklıklarına rağmen Latinlerin 3

Sphrantzes, s. 74-5; Spandounes, s. 36--7 ; Kritovoulos, s. 1 25; Chalko­ kondyles, s . 407-1 4; Zakythinos , Despotat, i, s . 247-9.

4

Woodhouse, George Gemistos Pl.ethon, s. 3 1 2- 1 3 , 357-8.

296

DOGU MU BATI M I ?

vereceği askeri nitelikli bir karşılık daha fazla gelecek vaat etmekteydi. Konstantinopolis'in düşüşü haberi Katolik Av­ rupa'da da Mora'dakine benzer bir dehşetle karşılanmıştı. Haliç Limanından çıkan Venedik gemilerinden Kandiye'ye ilk varan gemi ve onun güvertesindekiler 29 Haziran'da Girit'te­ ki Venedik kolonisine ulaştıklarında Konstantinopolis'te ne­ ler olduğunu hemen dile getirdiler: Mayıs ayının yirmi dokuzuncu günü... Türk sultanı Mehmed'in ordusunun Konstantinopolis'e girdiğini söylediler. İmp arator Lord Konstantinos Dragases Pa­ laiologos'un öldürüldüğünü söylediler. Bu acılı haber ulaştığında Girit'te büyük bir üzüntü ve feryat figan var­ dı. Bundan daha kötü hiçbir şey olmamıştı ya da olmaya­ caktı. Tanrı hepimizi korusun ve bu büyük tehditten bizi azat etsin.5

Aynı gün sabah saat on bir sularında Venedik'in B asin de San Marco rıhtımına bir gemi demirledi. Eğriboz Adasında­ ki baylodan mektuplar getiren hafif ve hızlı bir kalyondu ve Girit'e doğru gitmekte olan ağır ticaret kalyonlanna hemen­ cecik yetişmişti. Mektuplar hemen Doç'un sarayına iletildi fakat mektupların içeriği sır olarak tutulamadı. Ç ok uzun bir süre geçmeden San Marco meydanında büyük bir kalabalık toplandı ve Konstantinopolis'te mallan ve akrabaları olan­ lardan feryatlar ve figanlar yükselmekteydi. Kalabalık bu fe­ laketi engellemek için neden bir şey yapılmadığını öğrenmek istediğinde saraya hitaben kızgın cümleler sarf edildi. 6 Bu haber güneye doğru Roma'ya, oradan da Alplerin ku­ zeyine dalga dalga yayıldı. Avusturya'daki Graz'da, gelecekte Papa

il.

Pius (yön. 1438- 1 464) olarak isimlendirilecek olan

Kardinal Piccolomini 27 Temmuz'da arkadaşı olan bir kar­ dinale yazdığı mektupta Konstantinopolis'in yok olduğu ve Pera'nın Türklere teslim edildiğine dair haberlerin ortada 5

Robert Browning, "A note on the capture of Constantinople in 1 453,"

6

Byzantion, 2 2 ( 1 952). s. 3 79-87. Setton, Papacy and Levant, ii, s. 1 38.

297

BİZANS ' I N SONU

dolaştığını yazmıştı. Birkaç gün içerisinde dedikodular bir hakikat halini aldı ve Piccolomini şöyle feryat figan etti: Bütün alemdeki en kutsal kilise Ayasofya yıkılmış ya da kirletilmiş olmasından ötürü acı çekiyorum. Muhteşem bir ustalıkla yapılmış sayısız azize ait bazilikalar peri­ şan bir şekilde ya da Muhammedilerin pisliği altında yatacak. .. Şimdi Muhammed aramızda hüküm sürmekte. Şimdi Türk başımıza bela olmakta.7

Korku Osmanlı tehdidinin ulaşamayacağı topraklarda bile elle tutulurdu. "Hıristiyan erkek ve kadınların yaşadı­ ğı Asil Konstantinos 'un şehrinin Mahumet isminde bir i'ürk prense kaptırılmış" olduğu haberi İngiltere'ye geldiğinde Türklerin yenilmesi için dua etmek amacıyla kilise ve kated­ rallerde dinsel ayinler düzenlendi. 8 Herkes acilen bir şeyler yapılması gerektiği hususun­ da aynı fikirdeydi ve Papa IV. Nikolas, XI. Konstantinos 'un yardım çağrısına karşılik verdiği kaçamak tavrı hemen bir kenara bıraktı. 1453 senesi Eylül ayında Papa "lanetin, ölü­ mün ve şeytanın oğlu" diye tarif ettiği II. Mehmed'in elinden Konstantinopolis'in tekrardan alınması için bir Haçlı seferi düzenlenmesi ve bütün Hıristiyanların buna katılması için bir buyruk, Etsi Ecclesia Christi yayınladı. Avrupa'nın dört bir yanındaki kiliselerde rahipler ve entelektüeller bu çağrı­ ya destek vermek için kalemlerine sarıldı. Kardinal Bessari­ on Venedik Doçunu bu sefere katılmaya teşvik etmek amacıy­ la, Konstantinopolis'in başına gelen felaketin büyüklüğünü anlatmak için, onun önceki halini abartılı ve lirik bir şekilde şöyle yazmıştı: Zavallı ben! En derin üzüntü içinde olmaksızın, bunun hakkında yazamam. Böylesine canlı bir şehir, böylesi­ ne bir imparatorluk, bu kadar çok ünlü adam, böylesine 7 8

Pertusi, Testi inediti, s. 92; Norman Housley, The Later Crusades from Lyons to Alcazar, 1 2 74-1 580 (Oxford, 1 992), s. 99. Charles Lethbridge Kingsford, Chronicles of London (Oxford, 1 905), s . 1 64; Harris, Greek Emigres, s . 80- 1 .

298

DOGU MU BATI M I ?

meşhur ve köklü aileler, bütün Yunanların başı, Doğunun nuru ve şanı, en iyi sanatların okulu, bütün iyi şeylerin sığınağı olan bu şehir insanlıktan nasibini almamış bar­ barlar, Hıristiyan inancının en vahşi düşmanı ve vahşi hayvanların en acımasızı tarafından zaptedildi, yağma­ landı, tahrip edildi ve ayaklar altında ezildi. Bu duygusal çağrıya cevap coşkulu olmuştu, çünkü Av­ rupa'nın en güçlü hükümdarlarından bazısı bu çağrıya ce­ vap vermek üzere öne çıkmışlardı. 1 454 senesi Şubat ayın­ da Burgonya Dükü Philip the Good (yön. 1 4 1 9 - 1 467) ve onun önde gelen soyluları Lille'de oldukça tantanalı bir ziyafette Haçlı seferine katılacaklarına dair kamuoyu önünde yemin etmişlerdi. 1455 senesi Kasım ayında Aragonlu Alfonso'da . aynısını yaparak Türklere karşı dört yüz gemiden oluşan bir donanmaya ve elli bin kişilik bir orduya önderlik edeceğine dair söz verdi. Kutsal Roma İmparatoru III. Frederick (yön.

1440- 1 493) prenslerden .oluşan bir konsilin Frankfurt'ta top­ lanması çağrısında bulundu ve bu konsile kırk bin askerden oluşan bir birliğin Macaristan'a gönderilmesini teklif etti. Bu esnada V. Nikolas'ın halefi olan XIII. C alixtus (yön. 1 455-

1 458) Papa olarak Haçlı seferi düzenlenmesi için yayınlanan buyruğa ek olarak bir donanmanın yapımını karşılamak üze­ re pap alık hazinesini eritmeye b aşladı. Tam bu kritik önem­ li anda Osmanlılar, 1 456 senesi Temmuz ayında Belgrad'ın dışında Macarlar tarafından ciddi bir yenilgiye uğratıldılar ki söylendiğine göre burada yirmi dört bin Türk askeri haya­ tını kaybetmişti. Eğer Macar, Burgonya, Aragon ve diğer ba­ tılı imparatorlukların askerlerinden oluşan birleşik bir ordu şimdi bu zaferden istifade etmiş olsaydı II. Mehmed'in başı çok ciddi anlamda derde girmiş olacaktı. 9 Bu gelişmelere dair haberler Mora'ya ulaştı ve sultanın 9

Bessarion, James Bruce Ross ve Mary Martin McLaughlin, The Por­

table Renaissance Reader ( 2nd edn, Hannondsworth, 1 968), s. 7 1

içinde; Housley, Later Crusades, s . 99- 1 02; Setton, Papacy and Le­

vant, ii, s. 1 50-4; Babinger, Mehmed the Conqueror [Fatih Sultan Mehmed], s. 1 42-3 .

299

BİZANS' I N SONU

isyancılar karşısında yapmış olduğu yardıma rağmen, şu anki geçerli durumdan faydalanma isteğine karşı koymak imkansızdı. 1 456 senesinde Thomas Palaiologos batıda "Hı­ ristiyanlığın en kötü düşmanının, yani olanca çabasını İsa Mesih'in inancını bastırmaya atfetmiş olan Türklerin gü­ cüne karşı hazırlık yapmak için" müzakerelerde bulunmak amacıyla Ioannes Argyropoulos'u elçi olarak gönderdi. Elçi olarak seçilmesi iyi bir tercihti çünkü Floransa Birleşmesi­ nin ateşli savunucusu olarak bilinmekteydi ve Roma'da Papa C alixtus tarafından sıcak bir şekilde karşılanmıştı. Thomas , Aragonlu Alfonso'ya ve Venedik'e başka temsilciler gönde­ rirken Argyropoulos da Roma'dan sonra Milano, Fran!'lji ve !ngiltere'ye gitti. Gündem maddesi s adece Türklere karşı yapılacak bir ortak hareket değildi. Thomas özellikle eğer Türkler Mora'yı istila ederse kendisinin ve ailesinin Venedik topraklarına sığınıp sığınamayacağını netleştirmek ister­ ken, Venedikliler de Mora'da ve Thomas'ın emri altında bu. ·

lunan Arnavut birliklerin sebep oldukları tahribat hakkında görüşme kaygısındaydılar. 10 Osmanlı üzerine b atılı güçlerin yapacağı bir saldırıya dair ihtimal nedeniyle çoğunluğun yanında olmaya karar vermiş gibi gözüken Demetrios, Latin karşıtı tavrını yumu­ ş attı ve batıdaki Katolik güçlerle de arasını iyi tutmaya ça­ lıştı. 1 45 1 senesinde Osmanlı karşıtı bir anlaşma imzaladığı Aragonlu Alfonso ile ilişkilerini yeniden canlandırdı. Evlilik yoluyla ittifak kurma ihtimali bir kez daha gündeme geldi ve bu sefer Demetrios'un kızı Helena'nın Alfonso'nun torunu ile evlenebileceği teklifi yapıldı. Hatta Demetrios, Floransa Bir­ leşmesine dair kişisel görüşlerine rağmen Papa C alixtus'un desteğini kazanmaya çalıştı. 1 455 senesi Aralık ayında o da 1 0 Laınbros, Paleologeia kai Peloponnesiaka, iv, s. 245-6; Leonard of Chios in Melville-Jones, Siege of Constantinople, s . 1 2; Harris, Greek Emigres, s. 47-8; Müller, Documenti, s. 1 82; V. Makuscev, Monumen­ ta Historica Slavorum Meridionalium Vicinorumque Populorum, 2 cilt (Warsaw, 1 874), i, s. 546-7; C erone, MLa politica; ( 1 903), s. 200- 1 ; Sphrantzes, s. 7 5 ; Thiriet, Regestes, iii, s . 2 1 5, 2 1 7 , 22 1 .

300

DOGU MU BATI M"

Thomas'ın gönderdiği elçilere rakip olarak elçisini gönderdi ve bu görev için Birleşme taraftan olan Frankulios Servopou­ los özel olarak seçildi. Servopoulos muhtemelen Thomas'ın temsilcisi olan Argyropoulos ile aynı zamanda Roma'ya var­ dı ve her iki temsilci ayn olarak Fransa ve !ngiltere'ye git­ ti. Dünyanın aynı parçasından çıkıp birbiri ardına gelen ve neredeyse aynı mesajı taşıyan iki temsilcinin, ziyaret ettik­ leri saraylarda nasıl bir etki yarattığı tahmin edilemez. Her şeyde olduğu gibi kardeşler takip ettikleri diplomaside de birlikte çalışma kabiliyetine s ahip değillerdi. 1 1 Bir süre sonra ortaya çıkacağı üzere Avrupa'da Haçlı sefe­ rine dair söylemlerin boş olduğu ve fiiliyata dökülemeyeceği anlaşıldı. Ne Burgonya dükü, ne Napoli kralı ne de herhan­ gi bir Katolik hükümdar ordularıyla birlikte II. Mehmed'in karşısına çıkmadılar. Ne yazık ki hem Demetrios ve hem de Thomas çok kısa bir zaman içerisinde batıdan askeri bir yardım alacaklarına kendilerini öylesine inandırmışlardı ki, sultan ordusuyla gelip onları Arnavutların elinden kur­ tardığı zaman yaptıkları anlaşma gereği ödemeleri gereken senelik haracı ödemek için sıkıntıya girmeyi bırakmışlardı. Ödemelerin gecikme süresi üç yıla ulaşınca ve tahsilat yap­ mak için gönderilen elçiler elleri boş dönünce Mehmed'in s abn tükendi. İki kardeşin batılı Katolik güçlerle müzakere­ lerde bulunduğu duyumunu aldığında kardeşlerden birinin, örneğin Aragonlu Alfonso gibi güçlü bir batılı hükümdarı O smanlı'nın Balkanlardaki topraklarına saldırmak için Mo­ ra'yı sıçrama tahtası olarak kullanmaya davet edebileceğin­ den endişe etmekteydi. 12 Batıdaki muadillerinin aksine sultan harekete geçmek konusunda sadece konuşmakla kalmıyordu. Kış boyu dikkat­ li bir şekilde hazırlıklar yapıldıktan sonra 1458 senesi ilkba­ har mevsiminde ordusuyla birlikte Edirne'den yola çıktı. Güç gösterisinin despotların vermeleri gereken haracı iletmek 1 1 Thiriet, Regestes, iii, s. 2 1 5; Harris, Greek Emigres, s. 47-8. 12 Kritovoulos, s. 1 25-6; Doukas, s. 257; Chalkokondyles, s. 442.

30 1

BİZANS' I N SONU

için aceleyle elçilerini kuzeye göndermesine sebep olacağını umut eden sultan hiç acele etmedi. Gelen giden olmayınca ordu yönünü Korinthos Kıstağı'na doğru çevirdi. Ancak ordu bölgeye yaklaştığında Thomas Palaiologos'un bazı elçileri, yanlarında haracın ancak bir kısmı olduğu halde çıkageldi­ ler. Mehmed parayı kabul etti ama soğuk bir şekilde ancak Mora'nın içine ilerlediğinde barışın s ağlanmış olacağına dair bir yorum yaptı. Mehmed Mayıs ayında Korinthos Kıs­ tağı'na geldiğinde dört bir yandaki tarlalarda bulunan ürün­ ler hasat yapılacak hale gelmişti. Heksamilion duvarı artık olmadığı için ilk savunma hattı Akrokorinthos'un yüksek kalesiydi. Mehmed'in ordusu muhasara araçları ve top\arla iyi bir şekilde donatılmıştı ama böylesine sağlam ve müs ­ tahkem b i r yapının bir saldırıyla alınıp alınamayacağı ko­ nusunda sultanın şüpheleri vardı. Şehrin teslim edilmesine dair her zaman yapılan teklif geri çevrildi fakat Mehmed'in toplan surlar üzerine a! eşe başladığında, yukarı doğru ve uzaktan atış yaptıkları i Çin surlar üzerinde çok az bir hasara sebep oldular. Emri altında bulunan insan gücü yönünden herhangi bir sıkıntısı bulunmayan Mehmed, Akrokorint­ hos'u kuşatma altında tutacak bir birlik bırakarak bölge içi­ ne doğru yoluna devam etti. Bizans hakimiyeti altındaki Mora topraklarında Meh­ med'in ordusunun ilerleyişi neredeyse hiçbir direnişle kar­ şılaşmamıştı. Ordu istediği zaman önüne çıkan yerleşim yer­ lerini yakıp yıkarak ve yağmalayarak, müstahkem kasabaları birer birer ele geçirdi. Akrokorinthos ve Mistra arasındaki Muhli kasabası kendisinin en zorlu engel olduğunu gösterdi. Mehmed uzun bir kuşatmaya hazırlık olarak kasabanın etra­ fını engellerle çevirtti fakat bunun gereksiz olduğu anlaşıl­ dı. Kasabanın komutanı direnmemeye karar verdi ve birkaç gün sonra teslim oldu. Sultanın ilerleyişini durdurmak için despotlar tarafından meydana getirilen ordu Muhli'yle ala­ kalı haberi alınca kendiliğinden dağılıp gitti. Türkler şimdi Despot Thomas'ın egemenliği altındaki topraklardan kuzeye doğru sarkmış ve onun başkenti olan Patras'a doğru ilerle-

302

DOGU MU BATI MI?

mekteydi. Osmanlı ordusunun yaklaşmakta olduğu haberi üzerine Patras sakinlerinin pek çoğu Korinthos Körfezi üze­ rinden Venedik topraklarına kaçtılar ve sadece şehrin iç ka­ lesi s avunmaya hazır bir halde kaldı. Mehmed bölgeye varıp şehri ele geçirdiğinde iç kale de muhasara altına alındı ve böylece 1429 senesinde başlayan Bizans hakimiyeti dönemi son bulmuş oldu. Mehmed tekrardan Akrokorinthos ' a doğru yola çıktı ve yol üzerindeyken Vostitza kasabası da ona tes­ lim oldu. 1 3 Mora Yarımadası'nın geri kalanına kolaylıkla boyun eğ­ dirmesi göz önünde bulundurulduğunda Akrokorinthos'un de kolayca pes edeceği beklenmiş olabilirdi. Mehmed muh­ temelen kendisi bölgenin iç kısımlarındayken orada bıraktı­ ğı birlik sayesinde şehrin açlıktan kırılma noktasına gelmiş olacağını ummuştu. Bu gerçekleşmemişti ve şehri savunan­ lar hala karşı koymaktaydılar. Top atışlarıyla bir miktar ha­ sar alan dış surlar üzerine büyük çaplı bir saldın düzenlendi fakat Türkler karşılarında buldukları inatçı direniş ve tepe­ lerine yağmur gibi yağan oklar nedeniyle savunma hatlarına sızamadılar. Mehmed birliklerini geri çekmek zorunda kaldı. Tam bu safhada despot Demetrios'un kayınbiraderi Matthe­ os Asanes yanındaki yetmiş adamla birlikte Mistra'dan çıka­ geldi. Bu küçük birlik gece vakti çok az kimsenin bildiği sarp bir geçidi kullanarak Akrokorinthos içine sızmayı başardı. Şehri s avunanlar onların gelişiyle, özellikle de askerlerin her birisi yanında bir çuval dolusu buğday getirdiği için moral buldular. Mehmed'in şehri muhasara altına alışının üzerin­ den dört ay geçmişti ve garnizonun erzağı bitmek üzerey­ di. Bununla birlikte Asanes'in birliği destek kuvveti değildi. Oraya s avunmayı desteklemek amacıyla değil en iyi şartlar altında sultanla bir barış anlaşması yapmanın yollarını ara­ mak için gelmişti. Despot ona elindeki son kart olan Akro­ korinthos'u vermemesi yönünde talimat vermişti fakat şehri savunanların açlıktan yarı ölmüş vaziyetteki hallerini gö1 3 Kritovoulos, s . 1 26-3 1 ; Chalkokondyles, s. 445-7.

303

B İ ZA N S ' I N S O N U

rünce kendisine verilen emirleri unuttu. 6 Ağustos'ta Asanes zaptedilmesi oldukça güç olan kaleyi sultana teslim etti. 14 Akrokorinthos'un gönüllü bir şekilde teslim oluşu Meh­ med'in dikte ettiği şartların niçin görece yumuşak olduğunu ve niçin bütün Mora'yı hemen oracıkta topraklarına katma­ dığını açıklayacaktı. Akrokorinthos'u savunanların hepsinin emniyet içinde şehirden aynlmalanna izin verildi ve onların yerine dört yüz yeniçeriden oluşan bir garnizon konuşlandı­ rıldı. Senelik olarak haraç verilmesine yeniden hükmedilir­ ken, sefer esnasında Mehmed'in fethettiği ve yaklaşık ola­ rak Mora Yanmadası'nın üçte birine tekabül eden topraklar onun egemenliği altına girecek ve Umur Paşa tarafı•dan yönetilecekti. Despotlar yarımadanın geri kalanını ellerin­ de tutacaklardı ve eğer ki herhangi bir saldırıya uğrarlarsa sultan onlara askeri yardım göndermeye söz verdi. Sultanın bu son maddedeki kastı muhtemelen Aragonlu Alfonso idi. Akrokorinthos'un alınm31- sı, Mora'yı insan bedenine benze­ tilerek Frantzis'in ifade 'ettiğine göre, başı vücuttan koparıp almaktı. Artık Türkleri güneye doğru ilerlemekten ve istedi­ ği zaman Mora'yı yakıp yıkmaktan alıkoyacak hiçbir engel yoktu. Demetrios ve Thomas b elki hayatta kaldılar fakat Mo­ ra'daki egemenlikleri bilfiil sona erdirildi. Bununla birlikte sultanın elde ettiği zafer Mora'ya barı­ şı getirmedi. İşin aslı iki kardeş arasındaki husumeti daha da keskin bir hale getirdi. Yaşananlar Demetrios'un batılı güçlerle kısa süreli macerasına bir son verdi ve Demetrios tekrardan eskiden olduğu gibi Osmanlı taraftan politikası­ na döndü. İşin açıkçası bir sonraki sene sultan Demetrios'la arasında dostluk tesis etmek için kızı Helena'yla evlenme niyetini ilan etti ve böylece Aragonlu Alfons o ile despotun kızının evlenmesi ihtimalini ortadan kaldırdı. Öte yandan Thomas daha açık bir şekilde Latin taraftan bir tutum takın­ maya itildi. Mehmed'in istilası ve akabinde yapılan anlaşma 14 Kritovoulos, s. 1 32-4; Sphrantzes , s . 76; Chalkokondyles, s . 448-52; Zakythinos, Despotat, i, s . 256-60.

304

DOGU MU BATI MI?

kardeşinden daha çok ona zarar vermişti. Şimdi sultanın doğrudan egemenliği altına giren toprakların çoğu ki baş­ kenti Patras da dahil olmak üzere bir zamanlar Thomas'ın egemenliği altındaydı. 1 5 Genç despot için Demetrios 'un elde ettiği terfi ve topraklarının çoğunu kaybetmiş olmak daya­ nılır gibi değildi. 1 459 senesi Ocak ayında birçok Arnavut lord ile birleşip Demetrios'a ve işgalci Türklere karşı isyan etti. Mora'nın içlerinde bulunan Kalavrita kalesi ve etrafın­ daki bir toprağı ele geçirdiler ve Demetrios'un Kalamata ve Mantinia'daki kalelerini muhasara altına aldılar. Demetrios buna karşılık olarak zaman kaybetmeksizin yarımadanın kuzey bölümünü ellerinde tutan Türkleri yardımına çağıra­ rak Thomas 'ın Leondari kasabasını ele geçirmek suretiyle karşılık verdi. Kardeşler arasında barışı s ağlamak için çe­ şitli girişimlerde bulunuldu ve bu girişimlerin bir noktasın­ da iki kardeş Kastritza'da bir araya geldiler ve yerel başpis­ koposun huzurunda barıştıklarını ilan ettiler. Bu barış hali uzun sürmedi ve çok geçmeden husumet tekrardan başladı. Frantzis ile diğer soylular iç s avaş sürüp giderken bu savaşı dehşetle seyrettiler ve bunlardan bazıları bu savaşa bulaş­ mamak için Venedik kasabası Modon'a sığındılar. Frantzis çatışmayı şu şekilde özetlemişti: Her iki kardeş ellerindeki bütün kaynaklarla birbirle­ riyle savaştılar. Lord Demetrios sultanın dostluğuna ve yardımına ve halkının ve hisarlarına haksızlık edildiği iddiasına bel bağlamışken Lord Thomas rakibinin yalan yere beyanda bulunduğu ve kafirlere karşı savaş verdiği olgusuna güvendi. Thomas'ın Hıristiyanlığın iyiliği için Türklerle savaştı­ ğı iddiası bazı faydalar s ağlamıştı, Demetrios emri altında bulunan ve hazırda bekleyen daha büyük kaynaklara sahip iken Thomas ve Arnavutlar, yardım için batıya başvurabi­ lirlerdi. Türk birlikleriyle giriştiği ve başarıyla sonuçlanan 1 5 Kritovoulos, s. 1 3�; Sphrantzes, s. 77; Spandounes, s. 38; Chalko­ kondyles, s. 452-3; Zakythinos, Despotat, i, s. 260.

305

BİZANS' I N SONU

birkaç çatışmayı müteakiben Thomas, kafirlere karşı müca­ dele ettiği hususunda Papa II. Pius'u ikna etmek amacıyla, ele geçirdiği tutsaklardan on altı tanesini silahlı muhafız­ ların gözetimi altında Roma'ya gönderdi. Bu hile işe yaradı ve Papa, Milanolu bir paralı asker olan Gianone da Cremona komutası altında üç yüz kişilik bir İtalyan birliğini Mora'ya gönderdi. Bu destek Thomas 'ın iştahını kabartmış gibi gö­ rünmektedir. Demetrios'un ordusu yenildi ve Demetrios ai­ lesiyle birlikte geriye kalan tek güvenli yer olan Monemvasia kasabasına geri çekilmek zorunda kaldı. 16 Demetrios sultanı bizzat gelmesi için ikna etmek amacıy­ la Monemvasia'dan Mattheos Asanes'i Edirne'ye göndırdi. Mehmed'in o esnada yerine getirmesi gereken pek çok ta­ ahhüdü vardı ama Thomas'ın batılı bir orduyu yardıma ça­ ğırmayı planladığından ve Gianone da Cremona'nın başında bulunduğu birliğin bu ordunun öncü birliği olabileceği ihti­ malinden ötürü endişeye kapıldı. 1 460 senesi Nisan ayında sultan bir kez daha Mo ta için yola çıktı fakat bu sefer ilk hedefi Despot Thomas ve onun ordusu değil Demetrios'un yönetimi altındaki topraklardı. Herhangi bir direnişle karşı­ laşmadı ve Demetrios'un nerede olduğunu tespit etmesi için Mahmud Paşa'yı küçük bir birlikle önden gönderdi. Mahmud onu Mistra'da buldu ve Mehmed gelene kadar onu bilfiil tutsak olarak elinde tuttu. Mayıs ayının sonunda Mehmed Mistra'ya geldi ve Demetrios Mistra şehrinin anahtarlarını ona teslim ederek bilfiil despotluk makamından feragat et­ miş oldu. Böylelikle Mehmed inatçı ve boyun eğmeyen Thomas ile ilgilenmek için özgürdü. Mehmed, Kastritza ve Gardiki kasa­ balarına saldın düzenlemek için Mistra'dan batıya doğru or­ dusuyla birlikte harekete geçti. Kastritza saldın sonucunda ele geçirilirken Gardiki sadece bir günlük kuşatmanın ardın­ dan kendiliğinden teslim oldu. Thomas 'a gelince Mehmed'in istila haberini aldığında ailesi ve takipçileriyle birlikte ken16 Sphrantzes, s . 77-80; Pius II, Commentaries, s . 1 95-6.

306

DOGU MU BATI M I ?

disini Mantinia kalesine hapsetti ve olayların alacağı seyri beklemeye başladı. Türklerin Leondari'ye doğru ilerlemekte olduğu ve çok yakın bir süre içinde Mantineia'da olacağına dair haberler ulaştığında despot ve maiyetindekiler s ahil kısmındaki bir balıkçı köyüne kaçtılar. Daha önceden hazır edilmiş olan birkaç gemi onlar için beklemekteydi ve onlar da Venedik yönetimi altındaki Korfu Adasına doğru yelken açtılar ve 22 Temmuz'da adaya ayakbastılar. Korfu Adası en iyi şartlarda bile ancak geçici bir sığınma yeriydi. Türkleri tahrik etmekten korkan ada yönetimi despotun adada çok uzun bir süre kalmasına razı değildi fakat hiçbir şekilde sığınmacıların nereye gidebilecekleri de henüz belli değil­ di. Ragusa için bir girişimde bulunuldu ama şehir senato­ su isteği kesin bir dille reddetti. Bu arada sultanqan, eğer kendisiyle bir dostluk anlaşması imzalarsa despota geniş topraklar bahşedileceğine dair bir vaadi barındıran bir me­ saj geldi. Kendisini garantiye almak için Thomas bir saray mensubunu sultana, bir diğerini ise içinde bulunduğu kötü durumu açıklaması için Papa'ya gönderdi. Mehmed'e gön­ derilen elçi sultanı Makedonya'daki Verroi'da buldu fakat maiyetindekilerle birlikte hemen tutuklanıp zincire vurul­ du. Birkaç gün sonra serbest bırakıldı ve Thomas 'ın ya biz­ zat kendisinin gelmesi veyahut da çocuklarından bazılarını göndermesi gerektiği bildirilen bir mesajla birlikte Korfu'ya gönderildi. 1 7 Thomas 'ın kararını vermesine bu mesaj sebep olmuş gibi görünmektedir. Belki Lukas Notaras'ın başına geleni hatır­ ladı ya da basit bir biçimde b aşka alternatifinin olmadığı­ nı his setti. 1 6 Kasım 1 460'da kansını ve çocuklarını arkada bırakarak Korfu Adasının limanında, Papalık Devletinde­ ki İtalyan Ancona limanına doğru giden bir gemiye bindi. Mart ayında gemi Roma'ya vardı ve Thomas, muhtemelen Patras'tan yanında getirdiği ve çok önemli bir kutsal ema17 Schreiner, Byzantinischen Kleinchroniken, ii, s . 497; Kritovoulo s , s. 1 48-58; Sphrantzes, s . 82-4; Krekic', Dubrovnik, s . 407.

307

BİZANS' I N SONU

net olan Havari Andreas'ın kafatasım Papa'ya sunarak onun merhametine kendisini emanet etti. Papa II. Pius ona Türk zulmünden kaçan bir sığınmacı gözüyle bakarak onu sıcak bir şekilde karşıladı. Ona aylık 300 düka maaş bağladı ve hatta Katolik inancı için büyük çaba sarf eden hükümdarla­ ra sunulan bir Altın Gül takdim etti. Elbette Thomas kardeşi Demetrios'a komplo kurmak için çok daha fazla çaba sarf etmekteydi ama Papa Pius muhtemelen bunu bilmiyordu. 18 Despotlar doğu ya da batı olarak seçimlerini yapmışlar­ dı. Şimdi artık sıra Bizanslıların geri kalanındaydı. Zengin­ lik veyahut da makam yönünden bir şeye sahip olmayanların çoğu için karar vermek basitti: Yeni Osmanlı rejimi altinda kalıp, önceden olduğu gibi hayatlarına devam etmek. İşin aslı Mehmed bu seçimi kolaylaştırmak ve geçmişle bağın mümkün olduğunca devamı sağlamak için elinden gelenin en iyisini yapmıştı. Bu özellikle dinsel konular için geçer­ . liydi. Konstantinopolis'in düşüşünden hemen sonra sulta­ nın hakimiyeti altında : yaşayan Ortodoks Hıristiyanların konumunu düzenlemek için hemen çalışmalara başlanmıştı. 1 450 senesinde Birleşme taraftan Gregorios Melissenos'un Roma'ya kaçışından beri Konstantinopolis'te patrik yoktu. Bilindik nedenlerden ötürü Mehmed, Ortodoks Kilisesinin Birleşmeye karşı olanların kontrolü altında olmasını istiyor­ du ve bundan dolayı mümkün olan en kısa zaman içerisin­ de Birleşme karşıtlarının lideri konumundaki Gennadios'un nerede olduğunun tespit edilmesini emretti. Nihayetinde Gennadios'un Edirne'de bulunduğu ve onun bilgisinden et­ kilenen biri tarafından köle olarak satın alındığı anlaşıldı. Fidyesi ödendi ve patriklik makamını kabul etmesi için onu ikna edecek olan Mehmed'in huzuruna çıkartıldı. 6 Ocak 1454'te Gennadios daha önceden Bizans zamanındaki mera­ sim ve uygulamalarda olduğu gibi aynı şekilde Konstantino­ polis patriği olarak makamına oturdu. Hatta Mehmed, yeni 1 8 Pius il, Commentaries, s. 377-8, 523-5; Jonathan Harris, "A worth­ less prince? Andreas Palaeologus in Rome, 1 465- 1 502," OCP, 6 1 ( 1 995), s . 537-54, 538'de; Setton, Papacy and Levant, ii, s . 2 1 9-26 .

308

DOGU MU BATI MI?

patriğe makamında kullanacağı asayı takdim etmek gibi daha önceden Bizans imparatorlarının yerine getirdiği rolü üstlendi. Her ne kadar 1 484 senesine kadar Ortodoks Kilisesi tarafından resmen feshedilmemişse de Gennadios'un patrik olarak atanmasıyla Floransa Birleşmesi, en azından Osman­ lı hakimiyeti altında yaşayan Ortodoks Hıristiyanlar için bil­ fiil son bulmuş oldu. 19 Nasıl ki gayrimüslimleri İslam dinine geçirme girişimde bulunmak gibi bir arzusu yoksa aynı şekilde Mehmed'in yeni fethettiği şehirleri Hıristiyanlardan temizleyip onların yeri­ ne Türk yerleşimciler iskan etmek gibi bir amacı da yoktu. Özellikle Konstantinopolis için çok büyük planlan vardı ve Osmanlı imparatorluğunun yeni başkenti olarak şehre eski günlerdeki ihtişamını kazandırmayı ümit ediyordu. Sultan orada ikamet etmeyi planlıyordu ve fetihten hemen sonra Theodosius Meydanının bulunduğu bölgede kendisi için yeni bir sarayın inşa edilmesi için emir vermişti. Saray inşaatı iki yıl sonra tamamlandı ve Mehmed oraya yerleşti ama henüz uzun bir zaman geçmemişti ki sultan daha büyük bir yere ihtiyaç duyduğunu hissetti. Ayasofya C amisinin kuzeyinde kalan bir bölgeyi seçti ve daha sonra Topkapı Sarayı olarak bilinecek, etrafı yüksek duvarlarla çevrili bina kompleksinin yapımına başlandı. Proje hayata geçirilirken hiçbir masraf­ tan kaçınılmadı. Sarayın genel kullanıma açık duvarlarını sultanın portreleriyle ve şahsi kullanım için olan odaların duvarlarını erotik s ahnelerle süslemeleri için İtalya'dan sa­ natçılar getirtildi. Mehmed ayrıca Konstantinopolis'in fati­ hine yakışır bir mezarı içinde barındıracak muhteşem bir cami yaptırmayı planladı. Bu anıtların yapım çalışmasına

1 462 senesinde başlanıldı.20 Bu yapı projeleri bir vakumda meydana gelemezdi. Bu 1 9 Kritovoulos, s. 94-5; Pseudo-Sphrantzes, Sphrantzes, s. 1 34-5 içinde; 'I\ırner, "C areer of Scholarius," s. 440-1; Blanchet, Georges-Gennadi­

os, s. 68-87 . 20 Kritovoulos , s . 1 33 , 1 36, 1 40, 1 48-9; Babinger, Mehmed the Conque­

ror [Fatih Sultan Mehmed) , s. 378-9, 465 .

309

BİZANS' I N SONU

projelerin işgücü v e vergi geliri sağlayacak hareketli b i r şeh­ re ihtiyacı vardı. 29 Mayıs 1 453'teki olaylardan sonra nüfusu azalmış, paramparça bir harabe halini almış olan şehre ye­ niden can üflenmesi gerekecekti ve Mehmed bunu yapmanın en iyi yolunµn şehirde tekrardan bir Hıristiyan toplumunun iskan edilmesi olduğuna karar verdi. 1 458 ve 1 460 senele­ rinde Mora üzerine düzenlediği seferleri müteakiben tutsak alınan pek çok Hıristiyanı iskan edilmek üzere yeni baş­ kenti olan Konstantinopolis'e gönderdi ve Küçük Asya'daki kasabaların bütün sakinlerini şehre naklettirdi. Bir önceki yönetim altında zengin ve nüfuzlu olan Bizanslılardan olu­ şan küçük bir azınlıktan faydalanmaya istekliydi. Notaqıs'ın idamından sonra, onların kendisine yararlı olabileceği ya da en azından kendisi için sıkıntıya sebep olabilecekleri İtal­ ya'ya gitmemeleri konusunda onları ikna etmenin akla yat­ kın olduğu yönündeki eski b akış açısına geri dönmüş gibi görünmektedir. Konstantinopolis'in düşüşünden on sekiz ay · sonra içlerinde Frantzis , Laskaris ve Philanthropinos aile­ lerinin de bulunduğu Bizanslı belli başlı ailelerin üyelerine hitaben bir buyruk yayınladı. Bu buyrukta eğer Konstantino­ polis 'e geri dönerlerse kendileri ile ailelerinin can ve mal gü­ venliğinin korunacağı sözü verilmekteydi. Kritovulos'a göre: Soylulardan eşleri ve çocuklarıyla birlikte orada yaş ama­ larına onay verilenleri istedi. Bu yüzden onlara konaklar ve geçimleri için arazi gelirleri tahsis etti ve her türlü yolla onlara yardım etmeyi denedi.

1 470'li yıllar itibariyle eski Bizans ailelerinin birçok üye­ si bir kez daha Konstantinopolis 'te yaşamaktaydılar. Flo­ ransa Konsili'ne gönderilen Bizans delegasyonun bir üyesi olan Trabzonlu Georgios Amirutzis'e bir maaş bağlanmış ve yaşamak üzere Mehmed'in s arayına getirtilmişti. Akroko­ rinthos'u teslim eden Mattheos Asanes görünüşe göre Bosna üzerine çıktığı seferde ona eşlik ederek Mehmed'in bir nevi danışmanı olmuş gibi görünmektedir. Diğerleri ise Ermeni­ ler, Gürcüler ve Yahudilerin yanı sıra mültezim, tacir, gemi

310

DOGU MU BATI M I ?

sahibi gibi işler yoluyla öne çıkmışlardı. Ortodoks inancının gereklerini yerine getirme hususunda özgür bırakılmışlar, büyük kiliseler camiye çevrilmişse de çoğu kilise olarak var­ lıklarına dokunulmamıştı.2 1 Bir zamanlar Bizans imparatorluğunun bir parçasını oluşturan diğer kasabalarda da durum hemen hemen ay­ nıydı. 1 430 senesinde Osmanlılar Selanik'i zaptedince mey­ dana gelen kapsamlı yağmadan sonra hayat kısa bir sürede normal seyrine dönmüştü. Mehmed gibi II. Murad da yeni fethettiği şehirlerin mümkün olan en kısa zaman içinde ken­ di ayakları üzerinde durabilecek hale gelmesini ve özellikle şehrin meşhur pazarının tekrardan işler hale gelmesini çok arzulamaktaydı. Şehirdeki en iyi yerler Türk yerleşimcilere verilmiş ve büyük kilise ve manastırların çoğuna el konulup camiye çevrilmiş ise de Murad bir önceki yıl şehirden kaçan­ ları tekrardan şehre dönmeleri için teşvik etmişti. Şimdilik Hagios Demetrios katedralini ellerinde tutmalarına ve böy­ lece şehrin koruyucu azizine tahsis edilmiş bayramı orada kutlamalarına izin vermişti. 1 478 senesinde bir nüfus s ayı­ mı yapıldığında Hıristiyan Yunanların hala nüfusun çoğun­ luğunu teşkil ettiği ve Türkler tarafından şehirden kovulma­ dıkları ortaya çıkmıştı. Sonradan 1 5 . yüzyılda demografik yapıdaki değişiklikler meydana geldi fakat bunun sebebi Türkler değil muhtemelen İspanya'dan gelen ve Osmanlı oto­ riteleri tarafından ticari yeteneklerinden ötürü şehre yerleş­ meleri teşvik edilen yeni gelmiş Yahudiler idi.22 21 Miklosich ve Müller, Acta et Diplomata, iii, s . 290; Philippides , Em­

perors, Patriarchs and Sultans, s. 65-7; Kritovoulos , s. 83, 1 77 , 2091 0; Necipoğlu, Byzantium, s. 229; Halil Inalcik, "Greeks in Ottoman economy and finances, 1 453-1 500," Halil Inalcik, Essays in Ottoman History (Istanbul, 1 998), s . 379-89 içinde; Steven Runciman, The Gre­ at Church in Captivity (C ambridge, 1 968), s. 1 87-9. 22 Doukas, s. 1 72; Anagnostes , Melville-Jones, Venice and Thessaloni­ ca: Greek Accounts, s . 1 74-9 içinde; Heath W. Lowry, "Portrait of a city: the population and topography of Ottoman Selanik (Thessalo­ niki) in the year 1 478," Diptycha, 2 ( 1 98 1-2), s . 254-92, 273, 292'de; Vryonis , "Ottoman conquest," s. 3 1 3-2 1 .

311

BİZANS' I N SONU

Kasabalardan uzakta devamlılık daha belirgin b i r şekilde kendisini göstermişti. Esas itibariyle Limni Adasında her­ hangi bir Türk yerleşim alanı yoktu. Bir Osmanlı garnizonu vardı ama 1 489 senesi itibariyle bu garnizonda kalan 2 8 1 erkeğin sadece 2 0 tanesi gerçekte Türk idi. Bunların çoğu Hıristiyan destek birliğine mensuptu. Adada yaşayanlar için hayat, vergilerini artık Bizans imparatoru yerine sultana ver­ dikleri sürece eskiden olduğu gibi devam ediyor olmalıydı.23 Mora Yanmadası'nda eski Bizans aristokrasisinin birçok üyesi yeni düzen içinde kendilerine bir yer bulmuştu. 1 460 senesi yaz mevsiminde Osmanlı ordusu Mora içlerine doğru ilerlerken birçoğu teslim olmak için acele etmişti. Bunlocdan bir tanesi kalesinden vazgeçmiş ve iki oğlunu rehin olarak vermiş, karşılığında kendisine sultan tarafından Loi köyü­ nün lordluğu tahsis edilmişti. Az sayıda Bizanslı daha da ileri giderek yeni rejim altında statükoya geri dönüşü kabul etmenin ötesine geçip İ �lamiyet'i kabul etmişti. Müslüman

olmak onlara sahip oldukları seçkin rolü ellerinde tutma ve sultanın hizmetinde daha yüksek mevkilere çıkma imkanı verdi. Thomas Gides Palaiologos'un iki oğlu İslamiyet'i seçip Meshih ve Has Murad isimlerini aldılar. Her ikisi de daha sonra sultanın ordusunda paşa oldular.24 Mehmet'in idaresi altında bir yeri kabul eden en ünlü Bi­ zanslılar despot Demetrios, eşi Theodora ve kızı Helena'dır. Sultan 1 460 senesi Mayıs ayında Mistra'ya vardığında De­ metrios kendisini nasıl bir sonun beklediği konusunda endi­ şeliydi. Endişelenmesine gerek yoktu. Mehmed'in huzuruna getirildiğinde: O çadıra girdiğinde sultan tahtından kalkıp sağ elini ona 23 Heath W. Lowry, "The island of Limnos: A case study of the continu­ ity of Byzantine forms under Ottoman rule, • Continuity and Change

in Late Byzantine and Early Ottoman Society, ed. A.A.M. Bryer ve H.W. Lowry (Birmingham, 1 986) , s. 235-59, 238'de. 24 Sphrantzes, s . 82, 93; Philippides, Emperors, Patriarchs and Sultans, s. 79; Babinger, Mehmed the Conqueror [Fatih Sultan Mehmed] , s . 273, 3 1 2 , 3 1 4, 328, 363.

312

DOGU MU BATI M I ?

verip yanına oturtarak onu onurlandırdı ve pek çok barış yanlısı ve nazik ifadelerle konuştu ve içten bir yakınlık göstererek onu rahatlattı, çünkü karşısındaki adamın korkmuş ve huzursuz olduğunu anlamıştı.

Demetrios'u hediyelere boğduktan sonra Mehmed karı­ sının ve kızının ona katılmaları için Monemvasia'dan ge­ tirtilmelerini ve Mora seferi bittiğinde Edirne'ye giderken kendisine eşlik etmelerini emretti. Sultanın malını koruduğu için ona oldukça cömert bir biçimde Limni, İmroz , Taşoz ve Semadirek adalarının gelirleri ile Enez kasabası yakınındaki tuzlaların gelirini ona bağladı. 25 Şimdiye kadar aktarılanlar, Osmanlı yönetimi altında ha­ yatın Bizans toplumunun bütün sınıfları için kolay bir geçiş şeklinde gerçekleştiği ve şimdi artık sultanın tebaası olarak Yunan Hıristiyanların müreffeh bir hayat sürmeye dikkatle­ rini verdiği ve hayatlarından memnun olduğu gibi bir izleni­ me sebep olmuş olabilir. Osmanlı imparatorluğu çokkültürlü hoşgörü için bir cennet değildi. Gayrimüslimler kırılgan ya­ p ıya s ahip olan h akları keyfi olarak istenilen herhangi bir

anda alınabilecek, ikinci sınıf vatandaşlardı. Her ne kadar II. Mehmed işine geldiği müddetçe yardımsever biri olabi­ liyorsa da o ya da onun emri altındakilerin her zaman öyle kalacaklarına dair bir garanti yoktu. Notaras ve oğullarının ortadan kaldırılmasına sebep olan bir anda değişen ruh ha­ line sahip olmaktan ötürü sultanın adı çıkmıştı. Osmanlı sa­ rayındaki bir gözlemciye göre: İhtiyaç duyduğu tek şey bir hata işleyen bir başvezir, kaptan, asker ya da sıradan bir halktır ve ne kadar büyük bir kimse olduğuna bakmaksızın onu acımadan öldürür. Bir köleyle, uzakta bile olsa bir kasabanın kadısına bir mektup gönderse ve mektup kadıya verilse, kadı hiçbir soruşturma yapmadan mektupta ismi yazan kişinin boy25 Kritovoulos, s . 1 53 , 1 59-60; Chalkokondyles, s . 483-4; Philippides,

Emperors, Patriarchs and Sultans, s. 65; a.g.e., Byzantium, Europe and the Early Ottoman Sultans, s. 82-3.

313

BİZANS' I N SONU

nunu vurdurur... 26 Mehmed'e boyun eğenler ve hatta onun himayesi altında zenginleşenler bir süre sonra onun cömertliğinin sınırlarını keşfedeceklerdi. 1 454 senesinde Mehmed tarafından p atrik olan atanan Gennadios'a ilk b aşta patriklik makamı olarak Konstantinopolis'te Ayasofya'dan sonra ikinci en büyük kili­ se olan Havariyyun Kilisesi tahsis edilmişti. Fakat bir süre sonra hem Gennadios ve hem de yanındakiler rahatsızlık duymaya başladılar. Bir sabah ölü bir Türk'ün cesedi kilise­ nin bahçesinde bulundu ve din adanılan kendilerinin aynı



şekilde bir sonla karşılaşabileceklerinden ötürü pani e ka­ pıldılar. Bunun üzerine hepsi, Mehmed'in emriyle şehre yer­ leştirilen Hıristiyan yerleşimcilerin yoğun olarak bulunduğu Haliç'e yakın bir yerde bulunan ve daha küçük boyutta olan Pammakaristos manastırına taşındılar. Havariyyun Kilise­ sinde kısa bir süre sonra inşaat çalışmalarının başlaması ve onun yerinde Mehmed'}n yaptırdığı Fatih C amisinin yüksel­ miş olması güç bela tesadüfle açıklanabilir.27 Sultanın himayesi altında yüksek makamlara ulaşanlar ve zenginliğe kavuşanlar bile çabucak öğrendiler ki Mehmed kolaylıkla verdiği şeyleri, aynı kolaylıkla alabilmekteydi. Soyu Bizans'a dayanan bir Sırp olan ve başvezirlik maka­ mına kadar yükselen Mahmud Paşa bir gün bilinmeyen bazı sebeplerden dolayı aniden tutuklandı ve 1 474 senesinde idam edildi. Midilli Adasının C enevizli eski yöneticisi Nicolo Gattilusio,

il.

Mehmed Midilli Adasını fethettikten sonra İs­

lamiyet' e geçmişti ama onun da sonu idam edilmek olmuş­ tu. Sabık despot Demetrios da talihin dramatik bir şekilde değişmesini tecrübe etmişti. Kendisini Enez'deki tuzlaların gelirlerini işletirken, sahtekarlık yaptığı suçlamasıyla karşı karşıya bulmuş ve Mehmed'in emriyle geliri kesilmişti. Yok26 Jacopo de C ampi, Babinger, Mehmed the Conqueror [Fatih Sultan

Mehmedl içinde, s. 43 1 . 2 7 Pseudo-Sphrantzes, Sphrantze s , s . 1 3 5 içinde; Philippides, Empe­

rors, Patriarchs and Sultans, s . 57; Kritovoulos, s. 1 40.

3 14

DOGU MU BATI M I ?

sul bir hale düşen Demetrios , hayatlarını idame ettirmeleri ona bağlı olan arkadaşları tarafından da terk edildi. Ancak Mehmed sokaktan atıyla geçerken arzuhalini sunacak bir dilekçe sahibiymiş gibi ona yalvarmak için yaklaştığında, onu kıt kanaat hayatta tutacak bir emekli maaşı ona bağlan­ mıştı. Görünüşe bakılırsa 1 470 senesi civarında E dirne'deki bir manastırda keşiş olarak hayatı son bulmuştu. Mehmed'le planlanan evlilik gerçekleşmeden kısa bir süre önce kızı He­ lena ölüp despotun artık işe yarar bir durumu kalmayınca sessiz bir şekilde unutulmuştu.28 Mehmed'in savaş esnasındaki gaddarlığı bazı Bizanslı­ ların onun idaresi altında yaşamayı niçin seçmediklerinin bir başka sebebi olabilir. Babası Murad'ın aksine Mehmed, kendisine teslim olanların, hatta bizzat can güvenliği konu­ sunda söz vermiş olsa bile, Müslüman kanının intikamını almanın onun için dinsel bir yükümlülük olduğunu iddia ederek, onların hayatını bağışlama hususunda kendisini zorunlu hissetmedi. 1 460 senesinde Mora üzerine yaptığı sefer esnasında Mehmed, Kastritza kasabasını zorla ele ge­ çirmişken Gardiki kasabası savaşmaksızın teslim olmuştu. Her iki kasabanın erkek, kadın ve çocukları ya öldürüldü ya da tutsak alındı. Bazı Bizanslıların Mora seferi esnasında hiç umut yokken bile Mehmed'e karşı koymaları çok da şa­ şırtıcı değildir. Korinthos Körfezi sahili üzerinde ve Patras ile Vostitsa arasında bulunan Salmeniko hisarının komutanı Konstantinos Palaiologos Graitzas, diğer pek çoğu gibi sul­ tana teslim olmayı reddetti ve 1 46 1 senesi Temmuz ayına ka­ dar hisarı elinde tuttu. Monemvasia kasabasının sakinleri kasabalarını Mehmed'e teslim etmeyi reddettiler ve kasaba­ yı Papa'ya teklif etmeyi tercih ettiler. II. Pius teklifi kabul etti ve orayı savunmak üzere bir garnizon askeri kasabaya gönderdi. Monemvasia'nın ele geçirilemez oluşu, Mehmed'in 28 Sphrantzes, s. 93; Philippides, Emperors, Patriarchs and Sultans, s . 65-7; Theoharis Stavrides , The Sultan of Vezirs: The Life and Times of the Ottoman Grand Vezir Mahmud Pasha Angelovic (1 453-1 474) (Leiden, 200 1 ) , s . 7 1 , 1 8 1-4.

315

BİZANS ' I N SONU

Mora Yarımadası'nın geri kalanını kontrolü altına a l s a dahi mevcudiyetini koruyabileceği anlamına gelmekteydi ve O s ­ manlılar 1 540 senesine kadar kasabayı ele geçirmeyi b a ­ şaramadılar. Monemvasia gibi bir avantaja sahip olmayan diğer yerler Mehmed karşısında dayanabileceklerini umut edemezlerdi ve Mehmed'le uzlaşma yapmanın tek alternatifi batıya kaçmaktı.29 1 460 senesi yaz mevsiminde Mehmed'in ordusunun ge­ lişini beklemek ya da sultana teslim olmak istemeyenler ya Venedik yönetimi altında bulunan Modon ve Koron kasaba­ larına ya da Korinthos Körfezinin karşı kıyısındaki Lepan­ to'ya kaçtılar. Eğer bir gemiye binme şansları varsa "1.aha da uzak memleketlere gidebilirlerdi. Thomas Palaiologos'un maiyetindekilerin çoğu Korfu Adasına kadar ona eşlik ettiler ya da onu takip ettiler. Georgios Frantzis ve eşi Modon'da bir gemiye binerek despot ve ana grubun adaya varışların­ dan bir ay sonra geldile�. Girit'e gitmeyi planlamışlardı ama despotun Korfu'ya gittiğini öğrendiklerinde onlar da oraya gitmeye karar verdiler. Frantzis daha sonra 1 478 senesinden kısa bir süre sonra hayata gözlerini yumacağı bir manastıra çekildi. Mora'dan hareket eden sığınmacılar Venedik toprak­ larından İtalya'ya doğru gitmeyi tercih ettiler. Bazıları 1 46 1 senesinde Ancona'ya geçerken Thomas 'a eşlik ettiler, diğer­ leri ise sonradan onu takip ettiler. Ç ok uzun bir süre Salme­ niko hisarını elinde tutan Konstantinos Palaiologos Graitzas 1 46 1 senesi Temmuz ayında hisardan ayrıldı ve Venedik'e gitmek üzere denize açıldı.30 Mora'dan yeni gelmiş olanların çoğu, Konstantinopolis düşmeden veyahut da düştükten sonra, daha erken yıllarda İtalya'ya göç etmiş olan diğer Bizanslılara katılacakları Ro29 Sphrantzes, s. 8 1 ; Kritovoulos, s . 1 54-6; Jacopo de C ampi, Babin­ ger, Mehmed the Conqueror [Fatih Sultan Mehmed] , s . 430 içinde; Sphrantzes, s . 8 1 , 83; Chalkokondyles, s. 480-1 ; Spandounes, s. 38, 91; Pius il, Commentaries, s . 3 2 1 -2; Setton, Papacy and Levant, s.

224-5 . 30 Kritovoulos, s . 1 30; Sphrantzes, s . 38, 82-3 , 9 1 , 9 5 .

316

DOGU MU BATI M I ?

ma'ya yöneldiler. Her ne kadar patrik Georgios Melissenos 1 459 senesinde hayata gözlerini yummuşsa da Kardinal Bes­ s arion ve Kardinal İsidoros hala oradaydılar. Melissenos'un ölümüyle Ortodoks Gennadios'u ve onun haleflerini tanıma­ mış olan Papa II. Pius, İsidoros'u Konstantinopolis'in yeni patriği olarak atadı, o da 1 463 senesinde hayata gözlerini yumunca Konstantinopolis patriklik makamı Bessarion'a geçti. E ski despot Thomas da Roma'daydı ve Kutsal Ruh Has­ tanesini kendisine mesken edinmişti. 3 1 İlk başta, Mora'nın düşüşünü takip eden yıllarda bu sürgünlerin batıdaki kalış sürelerinin kısa olacağına dair umut s ahibi olmak için geçerli sebepler vardı. 1 460 senesi itibariyle II. Mehmed'e karşı bir Haçlı seferi düzenlenmesi meselesi bir kez daha gündeme gelmiş ve Papalık dönemi­ nin başlıca hedefi olarak, Konstantinopolis'in tekrardan Hı­ ristiyanlann eline geçmesi olarak tayin etmiş olan II. Pius s ayesinde bu girişim ileri bir s afhaya ulaşmıştı. Bu projeyi müzakere etmek amacıyla Mantua kasabasında bir kongre toplanması için çağrıda bulundu ve uzun tartışmalardan ve b azı münakaşalardan sonra seksen sekiz bin kişilik bir or­ dunun vücuda getirilmesi sözünü büyük devletlerden almak suretiyle başarıya ulaşmıştı. Deniz gücü desteği de olacaktı çünkü 1 463 senesi yaz mevsiminde Venedik, O smanlı'nın Yu­ nanistan içindeki Venedik topraklarına yaptığı akınlar ne­ deniyle Osmanlı'ya savaş ilan etmişti. Venedik cumhuriyeti için artık tarafsızmış gibi görünmeye devam etmeye ihtiyacı yoktu. Bu başarılardan dolayı neşesi yerinde olan Papa, II. Mehmed'e bir mektup yazarak ciddi bir şekilde ondan Hıris­ tiyan inancına geçmesini tavsiye etti: Sıradan bir şey seni yaşayan ölümlülerin en büyüğü, en güçlüsü ve meşhuru haline getirebilir. Bunun ne olduğu­ nu mu soruyorsun? . . . Her yerde bulunabilir; vaftiz edil­ mek için az miktarda su . . .

3 1 Pius il, Commentaries, s . 747.

317

BİZANS' I N SONU

Mehmed bu ayartıcı davetten faydalanmak için hiçbir harekette bulunmadı ve 1 463 senesi Ekim ayında Pius Os­ manlı'ya resmen savaş ilan ettiği bir buyruk olan Ezechielis Prophetae yayınladı ve Ancona limanında donanmasını top­

lamaya başladı.32 Beklendiği üzere Thomas Palaiologos , Mora'da kaybettiği toprakların ve hatta kim bilir belki Konstantinopolis'in tek­ rardan ona verilmesi vaadini içinde barındıran bu hazırlık­ lara katılma hususunda oldukça hevesliydi. 1 462 senesi baş­ larında eski despot bu sefere yardım sağlamak için bir İtalya turuna çıktı. Babası Manuel ve kardeşi Ioannes gibi Thomas iyi bir görünüme, onun talebine ağırlık katan azame\li bir çehreye sahipti. Ona Venedik'te rastlayan bazı Milanolu el­ çiler onu "dünya üzerinde herhangi bir insanın olabileceği en soylu" kimse olarak tarif etmişlerdi. Roma'daki Mantualı bir elçi onu "hoş, yüzünde ciddi bir ifade olan asil biri ve lordlara yakışır sakalı olan" birisi olarak tasvir etmişti. Sö­ zün kısası kafir Türklet tarafından gadre uğratılmış erdem sahibi bir Hıristiyan prensi rolü için biçilmiş bir kaftandı ve Papa II. Pius tarafından kaleme alınmış onu tam olarak bu şekilde tarif eden bir mektupla donatılmıştı. Fakat eğer batılı güçlerin düzenleyeceği bir Haçlı seferinin onu tahtına oturtacağını gerçekten düşünmüşse, hayal kırıklığına uğra­ yacaktı. Bir süre sonra herkesin kendini satış konuşmasına kanmadığını anladı. Venedik Senatosu onunla bir ş ey yap­ mak istemediklerini açıkça b elli etti. Roma'daki elçilerine, onun varlığının "berbat ve yersiz skandallara sebep olacağı" için, teklif edilen sefere Thomas 'ın iştirak etmesine izin ver­ memesi yönünde Papa'yı ikna etmesi için talimat verdiler. Bunu yaparlarken akıllarında belki Thomas'ın kardeşi De­ metrios ile olan mücadelesi ya da onun despot iken Venedik çıkarlarına yönelik gerçekleştirdiği üstü kapalı tecavüzler olabilirdi. Sebebi her ne olursa olsun nihayetinde Thomas'ın 32 Pius il, B abinger, Mehmed the Conqueror [Fatih Sultan Mehmedl . s . 2 0 0 içinde; Housley, Later Crusades, s . 1 06-9.

318

DOGU MU BATI M I ?

sefere iştiraki meselesi yersizdi. Sefere çıkış hazırlıkları ta­ mamlandığında II. Pius onlara katılmak için Ancona'ya doğ­ ru yola çıktı fakat varışından kısa bir süre sonra 1 5 Ağustos 1 464'te Papa II. Pius hayata gözlerini yumdu. Liderini kay­ betmiş olan sefer ölü doğmuştu ve gemiler limandan birer birer ayrılıp memleketlerine döndüler. 33 1 464'ten sonra !talya'da, halii bir Latin fetih ordusunun başında Konstantinopolis'e kısa bir süre içinde dönecek­ lerine inanan çok az Bizanslı sürgün bulunuyor olabilirdi. Yeni evlerinde hayatta kalabilmek için bazı yollar bulmala­ rı gerekecekti çünkü bunlardan çok azı paraya ya da mülke s ahiptiler. Pek çoğu Bessarion ve İsidoros gibi kardinalle­ rin ve N otaras ailesinin hayatta kalan üyelerinin himaye­ sine girmenin yolunu aradılar. İki kardinal oldukça zengin durumdaydılar. Büyük konaklara sahip olmak ve geniş top­ raklardan gelir elde etmek gibi, Kilisenin prensi olmanın bütün avantajlarından faydalanmaktaydılar. Bessarion'un Roma'da Hagioi Apostoloi Kilisesinin hemen yanındaki evi Bizanslı sürgünler için mesken ve buluşma yeri halini almış­ tı ve her iki kardinal de fidye ödemelerinde Üzerlerine düşen rolü oynamaktaydılar. İdam edilen Lukas Notaras'ın hayatta kalan çocukları Anna ve İsaakos N otaras ve onların kız kar­ deşleri Venedik'e yerleştiler ve şehirde nüfusu gittikçe artan Yunan topluluğunun liderleri oldular. Eski despot Thomas da aynı şekilde, her ne kadar maddi kaynakları bu iki kardi­ nalden ya da N otaras ailesinin üyelerinden bir hayli küçük olsa da onunla birlikte batıya gelenleri papalık maaşından desteklemişti. 34 Ama maalesef bu kardinallerin ve sürgün edilmiş despot­ ların himayeleri sonsuza kadar devam edemezdi. 1 463 sene­ sinde İsidoros hayata gözlerini yumdu ve 1465 senesinde de 33 Lambros, Paleologeia kai Peloponnesiaka, iv, s. 259-64; Ronchey, "Orthodoxy on sale," s. 3 1 3- 1 4; Setton, Papacy and the Levant, ii, s . 2 2 8 , 268. 34 Harris, Greek Emigres, s . 58-9, 99- 1 03, 1 1 1 - 1 3 , 1 1 5, 1 28-9; Nicol, By­

zantine Lady [Bizans'ın Soylu Kadınları], s. 1 02-5.

319

BİZANS' I N SONU

Thomas Palaiologos Kuts al Ruh Hastanesindeki odasında son nefesini verdi. Palaiologos ailesinin sürgünde olan son üyesi o değildi. Onun ölümünden birkaç hafta sonra, baba­ ları tarafından Korfu'ya gönderilen Andreas, Manuel ve Zoe şehre geldiler. Papa 12 yaşındaki Andreas'ı babasının yerine Mora despotu olarak tanıdı ve babasının almış olduğu maa­ şı ona bağladı. Çocukların büyütülmesi ve eğitimi, 1472 se­ nesinde Zoe'nin Moskova grandükü III. İvan (yön. 1 462 - 1 505) ile evlenmesini ayarlayan Kardinal Bessarion'a verildi. And­ reas, Manuel ve Roma'da bulunan bütün Bizanslı sürgünle­ rin bahtsızlığına bakın ki, Bessarion 1 472 senesinde Fran­ sa'ya yaptığı resmi bir görevle gittiği Fransa'dan dön �rken yolda hayata gözlerini yumdu. Eskiden onun himayesinde olan bir sığınmacı "artık şimdi biz kimden cesaret ve ilham alacağız? Bu kadar acıya katlanmış olan bizler kiminle if­ tihar edeceğiz? O bizim ulusumuzun sesiydi, hayır bundan daha fazlası, o ulusumuzun can damarıydı" diye ağıt yakmış ­ tı. Thomas Palaiologos'ıin çocukları çok kısa bir süre içinde güçlü muhafızlarının yokluğunu hissettiler. 1 470'li yıllarda İtalya'da papalar kendilerini oldukça maliyetli bir dizi s avaş içerisinde bulduklarında Palaiologos kardeşlere verilen ma­ aşta kesintiye gitmenin cazibesine karşı koyamadılar. Tam verildiğinde bile bu maaş , bab alarının ve onun yanındakile­ rin insan gibi yaş amasına yetmiyordu. Bu maaşta kesintiye gidilince Andreas, Manuel ve onların yanındakiler yokluğa sürüklendiler ve papalık s arayında onların adına mücadele verecek kimse de yoktu.35 Kardinallerin ölümü ve sürgündeki Palaiologosların da artık herhangi bir himaye sunamıyor olmalarıyla Bizanslı sürgünler hayatlarını devam ettirmek için bazı diğer yollar bulmak zorunda kaldılar. Bunların arasında iyi eğitim al­ mış olanlar Manuel Khrysokoras gibi İtalyan ev sahiplerinin antik Yunan edebiyatına duydukları ilgiden faydalanabildi35 Sphrantzes, s . 85; Demetrios Kastrinos, Vacalopoulos, Origins, s . 253 içinde; Harris, "Worthless prince?," s . 538-9.

320

DOGU MU BATI M I �

ler. Bazıları başarı ve refah s ahibi oldular. Ioannes Argyro­ poulos 1 456 senesinde Thomas Palaiologos'un elçisi olarak İtalya'ya gelmiş ama dönmemişti çünkü o sene Ekim ayında kendisine Floransa Üniversitesinde, bir zamanlar Khryso­ koras'ın bulunduğu Yunanca kürsüsünde ders vermesi tek­ lif edilmişti. Argyropoulos'un orada Aristo üzerine verdiği dersler oldukça rağbet görmüş ve muhtemelen eşiyle çocuk­ larının fidye parasını ödedikten sonra onları Konstantino­ polis 'ten yanına getirtebilmişti. Ömrünün geri kalan kısmını İtalya'da geçirdi ve söylendiğine göre aşırı derecede karpuz yemesinden ötürü 1 487 senesinde orada öldü. Ç ok az kimse Argyropoulos'un başarısına benzer bir başarı elde edebil­ di. D aha eğitimli Bizanslı sığınmacıların umabilecekleri en iyi şey, Yunanca elyazmalarını çoğaltarak belirsiz bir gelirle hayatlarını idame ettirmekti. 1 460'lı yıllarda ailesinin fidye parasını toplamak için Avrupa turuna çıkan Demetrios Le­ ontaris'in macerası Otranto'da müstensih olarak çalışarak son bulmuştu. Bessarion hanesinin iki eski üyesi başka bir yerde istihdam olanağı bulmak için İtalya'dan ayrıldılar. Bunlardan birisi olan Andronikos Kallistos'un kimsesiz bir şekilde Londra'da öldüğü söylenir. Diğer kişi olan Georgios Hermonimos ise Paris'te aşırı derecede kıymet bilmez öğren­ cilere hocalık yapmıştı. Hatta Argyropoulos bile tam bir re­ fah düzeyine ulaşamamıştı çünkü söylendiğine göre hayatı­ nın sonlarına doğru masraflarını karşılamak için kitaplarını birer birer elinden çıkarmak zorunda kalmıştı. 36 Bizanslı sürgünlerin hepsi yaşamlarını idame ettirme­ nin yollarını ilim dünyasının kararsız geliri ile sağlamaya çalışmadılar. Bazıları yabancı hükümdarların emrinde pa­ ralı asker oldular. Konstantinopolis düştüğü zaman Georgi­ os Palaiologos Dishypatos henüz bir çocuktu ve muhteme­ len sığınmacı ebeveynleri tarafından İtalya'ya getirilmişti. 1 470'li yılların başlarında İngiltere kralı tarafından Clais 36 Constantine Laskaris, Vacalopoulos, Origins, s . 254 içinde; Wilson,

Byzantium to Italy, s. 86-90; Harris, "Demetrios Leontaris," s. 28; a.g.e. , Greek Emigres, s. 23, 1 3 9-46.

32 1

B İ ZA N S ' I N S O N U

garnizonunun bir üyesi olarak i ş e alınmış daha sonra ise Fransa kralı XI. Louis'in (yön. 1 46 1 - 1 483) hizmetine girmişti. Floransa'daki Argyropoulos gibi Dishypatos da bazı başarı­ lar ve kısmen refah elde etti. N ormandiya'daki birçok kasaba ve hisar, Kral Louis'in kendi gemisinin komutası, Bordo'da bir ev ve cömert bir maaş karşılığında ona verilmişti. 1 480 senesi itibariyle zengin bir Fransız kadınla evlilik yapacak derecede kendini güvende his settiği sosyal bir statüye sa­ hipti. Yaptığı evlilik sayesinde Beavais yakınlarındaki küçük bir şato da onun mülkiyetine geçmişti. Tekrardan söylemek gerekirse herkes bu kadar şanslı değildi. Bir başka Bizans s oylusu Gırnata'da Müslümanlara karşı sıradan bir asker olarak savaşırken can verdi.37



Hayat şartlarının ne batı da ve ne de doğuda ideal vasıfta olmadığı göz önünde bulundurulduğunda doğu ile b atı ara­ sında yapılan seçimin de kalıcı olması gerekmiyordu. Kardi­ nal Bessarion'un koruması altında olan ve bir süre Floran­ sa'da ders veren Demetrios Kastrinos daha sonra fakirlikten ötürü anayurduna dönmek zorunda kaldı. Osmanlı idaresi altında yaşamayı deneyen diğerleri ise sonradan batıya göç ettiler. 1 486 senesinde Laskaris ailesinin bir üyesi Roma'ya vardı. Makedonya'daki Serez kasabasının etrafındaki top­ raklar kendisine aitti fakat oradaki dört ailenin fidye parası için Türkler tarafından alıkonulduğunu iddia ediyordu. Zen­ gin Hıristiyanlar bu tarz para sızdırmalar karşısında muh­ temelen daha savunmasızdılar. 38 Bu ikilem Konstantinopolis'in düşüşünü görüp Mora'da yaş amış olan birinci kuşak sığınmacılarla sona ermedi. E ski despot Thomas'ın en küçük oğlu olan Manuel Palaiologos 1 455 senesinde dünyaya gelmiş ve çocukluk döneminin bü­ yük kısmı Korfu ve Roma'da geçmişti. Yetişkinlik çağına eriş37 R.C. Fowler, R.F. Isaacson ve H . C . Maxwell-Lyte (ed.), Calendar of the Patent RoUs (1467-1 477) (London, 1 900), s. 291 ; Harris, Greek Emigres, s. 22-3, 175-80. 38 Filelfo, Cent-dix lettres, s. 99- 1 0 1 , 137-42, 1 56-7; a.g.e., Greek Emigres, s. 2 1 ; PLP 1 1 393.

322

DOGU MU BATI M I ?

tiğinde o ve abisi Andreas, yetersiz ve gittikçe azalan Papalık maaşıyla hayata tutunma mücadelesi vermekteydiler. Fakir­ likten kurtulmak amacıyla Manuel, Milan ve Burgonya dük­ lerine hizmetini sunmak amacıyla kuzeye doğru seyahate çıktı. Tatmin edici bir teklif alamayınca tekrardan Roma'ya döndü ama bu seferde yokluğundan ötürü maaşının yarıya indirildiğini gördü. Ç aresizlik içinde 1 476 senesi ilkbahar mevsiminde Roma'yı terk etti ve bu sefer yönünü daha ön­ ceden hiç görmediği Konstantinopolis'e çevirdi. Orada nasıl karşılanacağına dair tereddütleri vardı ama Mehmed müte­ veffa amcası Demetrios'a sunduğu sıcak karşılamayı ona da sundu. Günlüğü 1 00 aspere denk gelen bir ordu maaşına ek olarak bazı toprakların gelirleri ona tahsis edildi. Hatta sul­ tan nazik bir düşünceyle ona iki erkek köle hediye etti ve o da onlara b abalık yaptı. II. Mehmed'in yerine tahta geçen II. B ayezid'in (yön. 1 48 1 - 1 5 1 2) hükümdarlığı döneminde öldüğü güne kadar Hıristiyan olarak ve mutlu bir şekilde hayatını devam ettirdi. 39 Bizans artık yoktu. II. Mehmed'in 1 460 senesi yaz mev­ siminde Mora üzerine düzenlediği seferin sonunda, siyasi anlamda mevcudiyeti son bulmuştu. Halk ya O smanlı sulta­ nının idaresini kabul etmiş ya da yurtdışına kaçmıştı. Fakat imparatorluğun hayaleti hala ortalıkta dolaşmaktaydı. Mik­ hael Kritovulos gibi imparatorun idaresinden çıkıp sultanın iradesi altına giren ve geçmişe dönüp bakanların zihinlerini sık sık ziyaret etmekteydi. Bu kişiler Bizans'ın içindekilerin hataları nedeniyle değil basit bir biçimde çarkıfeleğin dönü­ şünden ötürü yıkıldığını his setmekteydiler. 1 470'li yıllarda Londra'da yaşayan ve "memleketinden ve konuştuğu dilden" olup ona arkadaşlık edecek kimse olmamasından yakınan Aleksios Euphomatos gibilerin zihinlerinde yaşamaktaydı.40 Zaman içerisinde, hayatta kalanların sonuncusu da hayata gözlerini yumduğunda bile Bizans kültürü ve kimliğine dair 39 Spandounes, s. 37, 59; Philippides, Emperors, Patriarchs and Sul­

tans, s. 65; Harris, "Worthless prince?." s. 539-40.

40 Kritovoulos, s . 1 1- 1 2 ; Harris, Greek Emigres, s. 1 95.

323

B İ ZA N S ' I N S O N U

b akış açısı v e hatırası mevcudiyetini korudu. Ortodoks Kili­ sesi, Katolik inancına ve İslam'a geçenlere rağmen, Bizanslı­ ların torunlarının çoğunun mensubiyet duygusunu buyruğu altında tutmaya devam etti. İmparatorlar zamanında kulla­ nılan dil ve yapılan merasimler eskisi gibi devam etti. Bi­ zans tarzının rahatlıkla seçilebildiği kiliseler yapılmaya ve ikonalar boyanmaya devam etti ve bu süreklilik sadece bir zamanlar imparatorluk sınırlan içerisinde bulunan yerlerde değil Rusya gibi diğer memleketlerde de devam etti. Palai­ ologos hanedanının konuştuğu Yunanca, her ne kadar içine Türkçe ve İtalyanca ticari terimler girmiş bile olsa, gelecek nesiller tarafından konuşulmaya devam edildi. Nihayetinde �

her ne kadar imparatorluk onun karşısında dizilmiş olan güçlü rakiplere karşı duramamışsa da Bizans dini, sanatı ve dili önemli biçimde dayanıklı olduğunu ispat etmişti. Kons­ tantinopolis'in düşüşünden yüzlerce yıl sonra bile, hayatta kalmış olanların torunları olup O smanlı sultanının Yunanca konuşan tebaası ve aynı zamanda farklı bir kimliğe sahip ol­ dukları duygusuyla kendilerini "Romalılar" olarak görenler, Konstantinopolis'in bir gün yine Hıristiyan bir hükümdar tarafından idare edileceği umuduyla doludurlar.

324

SONSÖ Z

1 492 senesinin başlarında İngiltere'nin Tudor hanedanına mensup ilk kralı olan VII. Henry'nin bir misafiri vardı. Ziya­ retçisinin büyük bir öneme sahip olduğunu düşünüp düşün­ mediği açık değildi. Hazinedarı ve bakanına yazdığı bir buy­ rukta bu ziyaretçiden muğlak bir biçimde "Yunanca konuşan ve kutsal babamız Papa ve çeşitli kardinaller tarafından bize yazılmış" mektup taşıyan diye bahsetmiş ve "adı geçen Yu­ nan'a hediye olarak verilmek üzere uygun bir miktar para­ nın ödenmesi" talimatını vermişti. Sonraki günlerde bu ziya­ retçinin kimliği netlik kazanmıştı. Bir başka doküman onu "Konstantinopolis imparatorunun varisi" Andreas Palaiolo­ gos olarak isimlendirmişti. Öte yandan bu mektup İngiltere krallığından güvenli geçiş için kaleme alınmış bir mektuptu. Konstantinopolis imparatorunun varisi hemen kovulmuştu. Despot Thomas 'ın oğlunun İngiltere'ye gerçekleştirdiği bu kısa ziyaret onun kapsamlı Avrupa turunun bir kısmı­ nı oluşturmaktaydı. 1 490 senesinde Roma'dan ayrılmış ve grandük III. İvan ile evlenmiş olup artık Sofia diye bilinen Moskova'daki kız kardeşi Zoe'nin yanına gitmişti. Bir sonra­ ki yıl Fransa'daydı ve oradan İngiltere'ye geçmişti. Bu turun amacı gayet basitti: Andreas Papa'dan aldığı cüzi gelire ek olarak hayatta kalabilmesi için parasal desteğe ihtiyacı var­ dı ve bunun için Avrupalı hükümdarlardan p ara dilenmek­ teydi. Bu muhteşem bir manzara değildi. Öte yandan artık Mora despotu olarak çağrılmaktan memnun olmayan And­ reas kendisini "Konstantinopolis imparatoru" olarak tanıt-

325

BİZANS' I N SONU

makta ve mektuplarını çift başlı kartal sembolü olan b i r mü­ hürle damgalamaktaydı. Öte yandan bu sözde imparator ve maiyeti kıt kanaat geçimlerini sağlamaktaydı. Andreas artık bir anlamı ve kıymeti olmayan unvanları sosyeteye girmeye çalışan ahmaklara satarak ve kız kardeşinin mücevherlerini "ödünç alarak" giderlerini karşılamaya çalışmaktaydı. Hatta en sonunda "Konstantinopolis imparatoru" unvanını senelik 4.300 düka sözü karşılığında Fransa kralına satmıştı. Bu girişimlerden hiçbirisi onun içinde bulunduğu fakir­ liğe çare olmadı ve Andreas 50. yaş yıldönümünden yedi ay önce 1 502 senesi Haziran ayında Roma'da öleceği güne ka­ dar fakirlik içinde bir hayat sürdü. Eğer Papa onun iç:ii1 uy­ gun bir cenaze töreni düzenlenmesi için para göndermeseydi muhtemelen dilenciler mezarlığına gömülecekti. Bir prense yakışır biçimde St. Peter bazilikasında babası Thomas'ın ya­ nına gömüldü ama bu sefer ne görkemli bir cenaze töreni ne pembe mermerden bir mozole ve ne de uzun bir sütun vardı. Bizans tahtının varisi kimsenin dikkatini çekmeden bu ha­ yattan çekip gitti. Eğer ki bir zamanlar orada onun adına herhangi bir anıt var ise de muhtemelen 1 530'lu ve 1 540'lı yıllarda St. Peter bazilikası yıkılıp yeniden inşa edildiğinde yok olup gitmiş olmalıydı. Her halükarda sadece Andreas Pa­ laiologos değil onun atalarının bir zamanlar yönettiği impa­ ratorluk bile unutulalı bir hayli zaman olmuştu. Ne yaşadığı zaman ne de öldükten sonra hiç kimse And­ reas'a karşı sempati beslemedi. Roma'daki dedikodularda prens "zevk ve sefaya aşın düşkün" olmakla suçlanmıştı. Dav­ ranışlarının "imparatorluk geleneğine pek yakışmadığı" için kınanmıştı çünkü çok büyük bir borç batağına saplanmıştı ve iddiaya göre "Roma sokaklarından bir kadınla" evlenmiş­ ti. Bu eleştiriler tamamen hakkaniyetli değildi. Andreas'ın eşinin isminin C aterina olduğu sadece Vatikan Arşivindeki bir belge sayesinde bilinmektedir ve bu belgede onun sosyal kökeni hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Onun bir fahişe olduğuna dair bildirim tamamen ispatlanmamış bir bildirimdir. Borçlarına gelince bu tamamen onun suçu

326

SON SÖZ

değil, İtalya'da yapılan ve aralıksız devam eden savaşları fi­ nanse etmek isteyen Papa tarafından miktarı sistematik ola­ rak düşürülen maaşın kaçınılmaz sonucuydu. 1 Nasıl ki Andreas içinde bulunduğu kötü mali vaziyetten tamamen kendisi so rumlu değilse onun davranış ve tutum­ ları yakından incelendiğinde görülür ki o, 1 453 senesinden önceki Bizanslı atalarınınkine çok benzer bir şekilde dav­ ranmıştı. Nihayetinde Andreas'ın sempati ve b ağış toplamak için Avrupa turuna çıktığı gibi 1 399- 1 403 seneleri arasında büyükbabası II. Manuel de aynısını yapmıştı. Andreas sahip olduğu unvan ve payeleri satışa çıkartmıştı ki amcası VIII. Ioannes de Floransa Birleşmesi için İtalya'da bulunurken aynısını yapmıştı. Andreas kız kardeşinin mücevherlerini satmıştı fakat diğer aile üyeleri de miraslarını kısım kısım nakit para temini için satmışlardı. Büyük amcası Theodoros 1 400 senesinde Mora'da despot iken Korinthos'u önce Vene­ diklilere ve sonrasında St. John Şövalyelerine 43 .000 düka karşılığında satmayı teklif etmişti. Kardeş torunu olan VII. Ioannes 1 387 senesinde Fransa kralına 25.000 düka ve Fran­ sa'da uygun bir hisar karşılığında, her ne kadar şehir kendi malı değilse bile, satın almasını teklif etmişti. Andreas hatta masraflarını karşılamak için ticaretle uğraşmayı denemiş İtalya'dan ihraç edilen mallara yatırım yapmıştı ki 1 453 se­ nesinden önce pek çok zengin Bizanslı aynı şeyi yapmıştı.2 Kıs aca söylemek gerekirse Andreas'ın hareket tarzı, 14. yüzyılın sonu ile 1 5 . yüzyılın başında Palaiologos hanedanı­ nın ve Bizans halkının kendilerini içinde buldukları durum karşısında takip ettikleri yola tamamen uygundur. Başa çı­ kılması zor Osmanlı askeri gücü karşısında çok az Bizanslı, sözde-Frantzis'in kroniğinde anlatıldığı tarzda XI. Konstan­ tinos gibi kahramanca bir direniş gösterme yolunu seçmişti. Harris, "Worthless prince? ," s . 540-4, 550-2; Runciman, Fall [Kons­

tantinopolis Düştü] , s. 1 84; Zakythinos, Despotat, i, s. 292-5 . 2

Oikonomides , "Byzantine overlord." s. 237; Chrysostomides, Monu­

menta, s. 382-8, 4 1 5- 1 6; Zakythinos , Despotat, i, s. 1 58-9; Barker, Manuel lI, s. 1 64; Harris, "Worthless prince?," s. 553.

327

BİZANS'IN SONU

Bunun yerine onlar mümkün olduğunca servetlerini emniyet altına aldılar ve nihayetinde yeni rejime ayak uydurdular. Onlann talihsizliği, toplumun zenginliğinden ve gücünden geriye neredeyse hiçbir şeyin kalmadığı ve Osmanlı'ya as­ keri anlamda karşı koyacak güçte olmadıklan bir çağda ya­ şamaktı. Böylesine zamanlan tecrübe etmeyenler onlan bu kadar sert biçimde yargılamamalıdırlar.

. ·

328

KAYNAKÇA

BİRİNCİL KAYNAKLAR Acconcia Longo, Augusta, 'Versi di loasaf ieromonaco e grande protosincello in morte di Giovani Notaras.' Rivista di Studi Bizantini e Neoellenici, 14-1 6 ( 1 977-9) , s. 249-79 . Adam of Usk, The Chronicle of A dam Usk, 1 377-142 1 , ed. Chris Given-Wilson (Oxford, 1 997) . Barbaro, Nicolô, Diary of the Siege of Constantinople, 1 453, çev. J.R. Jones (New York, 1 970) . Belgrano, L.T. , 'Prima serle di documenti riguardanti la colo­ nia di Pera.' A tti della Societa Ligure di Storia Patria, 1 3 ( 1 877-84), s. 97-336. Bertrandon de la Brocquiere, The Travels, çev.Thomas Wright, Early Travels in Palestine (Londra, 1 848) , s. 283-382. Buondelmonti, C ristoforo, Description des ıles de l'archipel, çev. Emile Legrand (Paris, 1 897) . Chalkokondyles, Laonikos , Historiarum Libri Decem, ed. lm­ manuel Bekker (Bonn, 1 843) . Commentary of the Demonstrations of Histories (Kitap 1-111) (Atina, 1 996) . Chrysostomides, Julian, Monumenta Peloponnesiaca: Docu­ ments for the Study of the Peloponnese in the 1 4th and 1 5th Centuries

(Camberley, 1 995) . Clavijo, Ruy Gonzalez de, Embassy to Tamerlane, çev. Guy Le Strange (Londra, 1 928) . Cyriac of Ancona, Later Travels, ed. ve çev. E .W. Bodnar (Cam­ bridge, MA, 2003 ) . Darrouzes, J. . 'Lettres de 1 453 . ' REB, 22 ( 1 964) , s . 72- 1 2 7 . Davis, John, 'Manuel il Palaeologus's A Description of Spring in

329

B İ ZA N S ' I N S O N U

a Dyed, woven Tapestry' i n Porphyrogenita: Essays on Byz­ antine History and Culture and the Latin East Presented to Julian Chrysostomides, ed. Charalambos Dendrinos, Jona­

than Harris, Eirene HarvaliaCrook ve Judith Herrin (Aldershot, 2003), s. 41 1-2 1 . Dennis , George T. , 'The Byzantine-Turkish treaty of 1403 ,' OCP, 33 "( 1 967), s. 72-88, ve yeniden basıldığı; George T. Dennis , Byzantium a n d the Franks (Londra, 1 982), n o . VI. --'The letters ofTheodore Potamios,' in George T. Dennis, Byzan­ tium and the Franks 1 350-1 420 (Londra, 1 982), no. XII , s. 1-40. 'Three reports from Crete on the situation in Romania, 1 40 1 - 1 402,' Studi Veneziani 12 ( 1 970), s. 243-65, ve yeniden basıldığı; George T. Dennis , Byzantium and the Frj,nks 1 350-1 420 (Londra, 1 982), D O . XVII. Doukas, Decline and Fall of Byzantium to the Ottoman Turks, çev. H.J. Magoulias (Detroit, MI, 1 975). Filelfo, Francesco, Cent-dix lettres grecques de François Filelfe, ed. Emile Legrand (Paris, 1 892). Geanakoplos, Deno J. , Byiantium: Church, Society a n d Civili­ zation seen through Contemporary Eyes (Chicago, IL, 1 984) . Gill, Joseph, Quae Supersunt A ctorum Graecorum Concilii Flo­ rentini (Roma, 1 953). Gregoras, Nikephoros, Byzantine Historia, ed. Ludwig Schopen, 3 c. (Bonn, 1 829-55). Hofmann, Georg, Epistolae Pontificiae ad Concilium Florenti­ num Spectantes, 3 c. (Roma, 1 940-6) . Imber, C olin, The Crusade of Vama, 1 443-5 (Aldershot, 2006). Kaeppeli, Thomas , 'Dewc nouveaux ouvrages de Fr. Philippe In­ contri de Pera OP,' Archivum Fratrum Praedicatorum, 23 ( 1 953), s. 1 63-83. Kananos , John, De Constantinopoli Anno 1 422 Oppugnata Nar­ ratio, ed. Immanuel Bekker (Bonn, 1 838). Krekic, B . Dubrovnik (Raguse) et le Levant au Moyen Age (Paris, 1 96 1 ) . Kritovoulos, Michael, History of Mehmed the Conqueror, çev. C.T. Rigg (Princeton, NJ, 1 954) . Kydones, Demetrius, 'Apologia for his conversion,' çev.James Likoudis , Ending the Greek Schism (New Rochelle, NY, 1 983), s. 22-70. --

.

330

KAYNAKÇA

--Oratio ad suos de Admittendo contra Turcos Latinorum Subsidio, Patrologia Graeca, ed.

J. -P. Migne, 1 6 1 c. (Paris, 1 857-66), cliv, s. 959-1 ,008. Lambros , S.P. , Palaiologeia kai Peloponnesiaka, 4 c. (Athens, 1 9 1 2-30) . Lewis, Bernard, Islam from the Prophet Muhammad to the Cap­ ture of Constantinople: 1 . Politics and War (Londra, 1 974) . Majeska, George P. , Russian Travelers to Constantinople in the Fourteenth and Fifteenth Centuries (Washington DC, 1 984) . Makuscev, V. , Monumenta Historica Slavorum Meridionalium Vicinorumque Populorum, 2 c. (Varşova, 1 874) . Mango, Cyril, The Art of the Byzantine Empire, 3 1 2-1 453: Sourc­ es and Documents (Englewood Cliffs, NJ, 1 972). Manuel II Palaiologos, Dialogue with the Empress-Mother o n Marriage, ed. ve çev. Athanasios Angelou (Viyana, 1 99 1 ) . --Funeral Oration o n his Brother Theodore, ed. ve çev. J. Chrysostomides (Selanik, 1 985). --Letters, ed. ve çev. George T. Dennis (Washington DC, 1 977). Mazaris, Joumey to Hades: Or Interviews with Dead Men About Certain Of.ficials of the Imperial Court, ed. ve çev.J.N. Barry ve diğerleri. (Buffalo, NY, 1 975). Melville-Jones, John R., The Siege of Constantinople 1 453: Sev­ en Contemporary Accounts (Amsterdam, 1 972). --

Venice and Thessalonica 1 423-1 430: The Greek Accounts

(Padua, 2006). --

Venice and Thessalonica 1 423-1 430: The Venetian Docu­

ments (Padua, 2002). Mertzios , K.D. , 'On the Palaiologoi who escaped from C onstan­ tinople in 1 453 and were disembarked on Crete' (in Greek) , Actes du Xlle congres intemational d 'etudes byzan-tines: Ochrid 1 0-1 6 Septembre 1 961 , 2 c. (Belgrad, 1 964) , ii, s. 1 7 1-6.

Miklosich, F. and Müller, W. , Acta et Diplomata Graeca Medii Aevi Sacra et Profana, 6 c. (Viyana, 1 860-90) . Müller, Giuseppe, Documenti sulle relazioni delle citta toscane coll'oriente cristiano e coi Turchi (Florence, 1 879) . Nestor-Iskander, The Tale of Constantinople (Of its Origins and Capture by the Turks in the Year 1 453), çev.Walter K. Hanak ve Marios Philippides (New Rochelle, NY, 1 998) . Pagnini della Ventura, Giovanni Francesco, Della decima e delle

33 1

BİZANS' I N SONU

altre gravezze, della moneta e della mercatura de'Fiorentini

fino al secolo XVI, 3 c. (Lizbon and Lucca, 1 765-6).

Pertusi, Agostino, 'The Anconitan colony in Constantinople and the report of its consul, Benvenuto, on the fall of the city,' in Charanis Studies: Essays in Honor ofPeter Charanis, ed. A.E. Laiou-Thomadakis (New Brunswick, NJ, 1 980) , s. 1 99-2 1 8 içinde. --La Caduta di Costantinopoli, 2 c. (Milan, 1 976). Testi inediti e poco noti sulla caduta di Costantinopoli (Bologna, 1 983). Philippides , Marios, Byzantium, Europe and the Early Ottoman

--

Sultans (1 3 73-1 51 3): An Anonymous Greek Chronicle of the Seventeenth Century (Codex Barbarinus Graecus 1 1 1) � ew

Rochelle, NY, 1 990) . --Emperors, Patriarchs

and

Sultans

of Constantinople:

An Anonymous Greek Chronicle of the Sixteenth Century

(Brookline, MA, 1 990) .

--Mehmed II the Conqueror and the Fall of the Franco-Byzan­ tine Levant to the OttÔman Turks: Some Westem Views and Testimonies (Tempe, AZ, 2007) . Pius II (Aeneas Sylvius Piccolomini) , Commentaries, çev. Flor­ ence A. Gragg ve Leona C. Gabel (Northampton, MA, 1 936-57). Pseudo-Kodinos , Traite des offices, ed. ve çev. Jean Verpeaux (Paris, 1 966) . Ross, James Bruce ve McLaughlin, Mary Martin, The Portable Renaissance Reader (2nci eds, Harmondsworth, 1 968) . Secousse, D.-F. ve diğerleri. , Ordonnances des rois de France de la troisieme race, 2 1 c. (Paris, 1 723-1 849). Schiltberger, Johann, The Bondage and Travels in Europe, Asia and Africa, 1 396-1 427, çev. J. Buchan (Londra, 1 879) . Schreiner, Peter, Die byzantinischen Kleinchroniken, 3 c. (Viya­ na, 1 975-7) . Spandounes, Theodore, On the Origin of the Ottoman Emperors, çev. Donald M. Nicol (Cambridge, 1 997). Sphrantzes, George, The Fall of the Byzantine Empire, çev. Mari­ os Philippides (Amherst, MA, 1 980) . Syropoulos , Sylvester, Memoires, ed. ve çev. V. Laurent (Roma, 1 97 1 ) .Kısmi İngilizce tercümesi için bkz: http://syropoulos . co.uk/index.htm.

332

KAYNAKÇA

Tafur, Pero, Travels and Adventures, 1 435-1 439, çev. Malcolm Letts (Londra, 1 926). Tautu, Aloysius L., Acta Urbani P.P. V (1 362-1 3 70) (Roma, 1 964) . --Acta Gregorii P.P. XI (1 3 70-1 378) (Roma, 1 966).

--Acta Urbani P.P. VI (1 3 78-1 389), Bonifacii P.P. IX (1 389-1 404), Innocentii P.P. VII (1 404-1 406), et Gregorii P.P. XII (1 406-1 4 1 5)

(Roma, 1 970) .

--Acta Martini P.P. V (1 41 7-1 431), 2 c. (Roma, 1 980) .

Thiriet, Freddy, Regestes des deliberations du senat de Venise concemant la Romanie, 3 c. (Paris, 1 958-6 1 ) . Thomas, G.M. ve Predelli, R . , Diplomatarium Veneto-Levanti­ num, 2 c. (Venedik, 1 899). Tursun Beg, The History of Mehmed the Conqueror, çev.Halil In­ alcik ve Rhoads Murphey (Minneapolis, MN, ve Chicago, IL, 1 978) . Vespasiano da Bisticci, The Vespasiano Memoirs, çev.William George ve Emily Waters (Londra, 1 926). Von Haıff, Arnold, The Pilgrimage ofAmold von Harf!, çev.Mal­ colm Letts (Londra, 1 946) .

İKİNCİL KAYNAKLAR Angold, Michael, 'The decline of Byzantium seen through the eyes of western travellers,' in Travel in the Byzan tine World, ed. R.J. Macrides (Aldershot, 2002), s. 2 1 3-32 . B abinger, Franz, Mehmed the Conqueror and his Time, çev. Ralph Mannheim, ed. William C. Hickman (Princeton, NJ, 1 978). Baker, Julian, 'Later medieval monetary life in Constantinople,' Anatolian A rchaeology, 9 (2003) , s. 35-6. Bakirtzis , Charalambos, 'The urban continuity and size of late Byzantine Thessalonike,' DOP, 57 (2003), s. 35-64. Balivet, Michel, 'Un episode meconnu de la campagne de Mehmed I en Macedoine: l'apparition de Serres ( 1 4 1 6/8 1 9H.),' Turci­ ca, 1 8 ( 1 986), s. 1 3 7-46 . 'L' expedition de Mehmed !er contre Thessalonique: conver­ gances et contradictions des sources byzantines et turques,' Michel Balivet, Byzantins et Ottomans: relations, interac­ tions, succession (Istanbul, 1 999), s. 89-95 , içinde. --

333

BİZAN S ' I N SONU

--'Le personnage d u "turcophile" dans l e s sources byzantines anterieures au concile de Florence ( 1 370-1430) ,' Travaux et recherches en Turquie, 2 ( 1 984) , s. 1 1 1 -29. Barker, John W. , 'John VII in Genoa: a problem in late Byzantine source confusion,' OCP, 28 ( 1 962), s. 2 1 5-38.

--Manuel II Palaiologos (1 391 -1 425): A Study in Late Byzan­

tine Statesmanship (New Brunswick, NJ, 1 969). 'The problem of appanages in Byzantium during the Palai­ ologan period,' Byzantina, 3 ( 1 97 1 ) , s. 1 03-22. Bartusis, Mark C . , The Late Byzantine A rmy: Arms a n d Society, � 1 204-1 453 (Philadelphia, PA, 1 992) . Bassett, Saralı Guberti, 'John V Palaiologos and the Golden Gate in C onstantinople,' Ta Hellenikon: Studies in Honor of Sper­ os Vryonis Jr. , ed. John S. Langdon ve diğerleri, 2 c. (New Ro­ chelle, NY, 1 993), i, s . 1 1 7-33 . Baxandall, Michael, 'Guarino, Pisanello and Manuel Chrysol­ oras,' Joumal of the Warburg and Courtauld Institutes, 28 ( 1 965), s . 1 83-204. Bendall, Simon, and Donald, P.J. , The Later Palaeologan Coinage (Londra, 1 979) . Bernicolas-Hatzopoulos, Dionysios, 'The first siege of C onstan­ tinople by the Ottomans ( 1 394-1 402) and its repercussions on the civilian population of the city,' Byzantine Studies/ Etudes Byzantines, 10 ( 1 983), s. 39-5 1 . Blanchet, Marie-Helene, Georges-Gennadios Scholarios (vers

--

1 400-vers 1 4 72): un intellectuel orthodoxe face a la dispari­

tion de l 'empire byzantin (Paris, 2008) .

Browning, Robert, 'A note on the capture of Constantinople in 1 453,' Byzantion, 22 ( 1 952), s. 379-87. C acouros, Michiel, 'Un patriarche a Rome, un katholikos didas­ kalos au patriarchat et deux donations trop tardives de reli­ ques du Seigneur: Gregoire III Mamas et Georges Scholarios, le synode et la synaxis,' in Byzantium State and Society: In Memory of Nikos Oikonomides, ed. Anna Avramea, Angeliki E. Laiou ve Evangelos Chrysos (Atina, 2003), s. 7 1 - 1 24, içinde. C apizzi, C armelo, 'Momenti di vita del Bessarione a Roma,' The­ saurismata, 27 ( 1 997) , s. 1 0 1 -24.

3 34

KAYNAKÇA

G arson, Lionel, 'Merchant galleys,' The Age of the Galley: Med­ iterranean Oared Vessels since Pre-Classical Times, ed. Rob ­ ert Gardiner (Londra, 1 995), s. 1 1 7-26, içinde. C erone, F. , 'La politica orientale di Alfonso di Aragona,' Archivio Storico per le Province Napoletane, 27 ( 1 902), s. 3-93 , 384456, 555-634, 774-852; ve 28 ( 1 903), s. 1 54-2 1 2 . Champollion-Figeac, Aime, Louis e t Charles, ducs d 'Orleans, leur influence sur les arts, la litterature et l 'esprit de leur siecle, 3 c. (Paris, 1 844) .

Chatzidakis, Manolis, Mystras: The Medieval City and the Cas­ tle (Atina, 2000) . Chrysostomides, Julian, 'Venetian commer­ cial privileges under the Palaeologi,' Studi Veneziani, 1 2 ( 1 970) , s . 267-356. C onstantoudaki-Kitromilides, Maria, 'Alexios and Anghelos Apokafkos, C onstantinopolitan painters in Crete ( 1 3 991 42 1 ) : documents from the State Archives in Venice,' Proceedings of the 21 st Intemational Congress of Byzantine Studies, London 2 1 -26 August 2006, ed. Fiona K. Haarer ve

Elizabeth Jeffreys, 3 c. (Aldershot, 2006), iii, s. 45-6, içinde. Crowley, Roger, Constantinople: The Last Great Siege, 1 453 (Londra, 2005) . Dennis , George T. , 'John VII Palaiologos : "A holy and just man",' Byzantium State and Society: In Memory of Nikos Oikon­ omides, ed. Anna Avramea, Angeliki E. Laiou ve Evangelos

Chrysos (Atina, 2003), s. 205- 1 7 , içinde. 'An unknown Byzantine emperor, Andronicus V Palaeologus ( 1 400-1407?) ,' Jahrbuch der ôsterreichischen Byzantinistik, 16 ( 1 967), 1 7 5-87 . DeVries , Kelly, 'Gunpowder weapons a t the siege o f C onstanti­ nople, 1453 ,' in War and Society in the Eastem Mediterra­ nean, 7th-1 6th Centuries, ed. Yaacov Lev (Leiden, 1 996), s. 343-62 , içinde, Kelly Devries, Guns a n d Men in Medieval Europe, 1 200-1 500 (Aldershot, 2002), no. X, içinde yeniden basıldı. Dirimtekin, F. , 'La fortresse byzantine de Selymbria,' Actes du X.

--

congres intemational d 'etudes byzantines (lstanbul, 1 5-21 , ix, 1 955) (Istanbul, 1 957), s . 1 27-9. Djuric', Ivan, Le Crepuscule de Byzance (Paris, 1 996) .

335

B İ ZA N S ' I N S O N U El Cheikh, Nadia Maria, Byzantium Viewed by the Arabs (Cam­ bridge, MA, 2004).

Fine, John V.A., The Late Medieval Balkans: A Critical Survey

from the Late 1\velfth Century to the Ottoman Conquest (Ann Arbor, MI, 1 994) .

Ganchou, Thierry, 'Le rachat des Notaras apres la chute de C on­ stantinople ou les rela-tions uetrangeres" de l'elite byzantine au XVe siecle,' Migrations et diasporas mediter-raneennes

(Xe-XVIe siecles), ed. Michel Balard ve Alain Ducellier (Paris,

2002), s . 1 49-229, içinde. Geanakoplos, Deno J. , Constan tinople and the West: Essays on

the Late Byzantine (Palaeologan) and ltalian Renaissanc­

es and the Byzantine and Roman Churches (Madison� WI,

1 989). Gibb, E.J.W. ve Browne, Edward G. , A History of Ottoman Poetry,

6 c. (Londra, 1 900-9). Gibbons, Herbert Adams, The Foundation of the Ottoman Em­

pire (Oxford, 1 9 1 6) . Gill, Joseph, Th e Council Ôf Florence (C ambridge, 1 959). --

'The freedom of the Greeks in the C ouncil of Florence,' Uni­

versity of Birmingham Historical Joumal, 1 2 ( 1 969-70) , s .

. 226--3 6. --Personalities of the Council of Florence and other Essays (Oxford, 1 964). Gjuzelev, Vasil, 'Die mittelalterliche Stadt Mesembria (Nesebar) im 6.- 1 5 . Jh. ,' Bulgarian Historical Review, 6 . 1 ( 1 978) , s. 50-

9. Gouma-Peterson, Thalia, 'Manuel and John Phokas and artistic personality in late Byzantine painting,' Gesta, 22 ( 1 983) , s .

1 59-70. Haldon, John, 'Limnos, monastic holdings and the Byzantine state: ca. 1 26 1- 1 453,' Continuity and Change in Late Byzan­

tine and Early Ottoman Society, ed. A.A.M. Bryer ve Heath Lowry (Birmingham, 1 986), s. 1 6 1-2 1 5, içinde. Harris, Jonathan, 'Byzantine medicine and medical practi­

tioners in the West: the case of Michael Dishypatos , ' REB, 54

( 1 996), s. 201-20. Constantinople: Capital ofByzantium (Londra ve New York,

-

2007).

336

KAYNAKÇA

--

'Demetrius Leondaris: Constantinople to Otranto ,' The Pa­

tristic and Byzantine Review, 1 8- 1 9 (2000- 1 ) , s. 27-40. --

'The Goudelis family in Italy after the Fall of C onstantino­

ple,' BMGS, 33 (2009), s. 1 68-79. --

Greek Emigres i n the West, 1 400-1520 (C amberley, 1 995).

--

"!Wo Byzantine craftsmen in fifteenth-century London,'

Joumal of Medieval History, 21 ( 1 995), s . 387-403. --

'A worthless prince? Andreas Palaeologus in Rome, 1 465-

1 502,' OCP, 6 1 ( 1 995), s. 537-54. Harvey, Alan, 'Economic conditions in Thessaloniki between the two Ottoman Occupations , ' Mediterranean Urban Culture,

1 400-1 700, ed. Alexander C owan (Exeter, 2000) , s . 1 1 5-24, içinde . Hocquet, Jean C laude, 'Ships, sailors and maritime activity in Constantinople ( 1 436-1 440) ,' Joumal of European Econom­

ic History, 30 (200 1 ) , s . 533-67. Housley, Norman, The Later Crusades from Lyons to Alcazar,

1 2 74-1580 (Oxford, 1 992). lnalcik, Halil, 'Greeks in Ottoman economy and finances, 1 453-

1 500,' Halil inalcık, Essays in Ottoman History (lstanbul, 1 998), s. 379-89, içinde. --'Ottoman methods of conquest, ' Studia Islamica, 2 ( 1 954) , s. 1 03-29. Jacoby, David, 'Late Byzantium between the Mediterranean and Asia: Trade and material culture,' Byzantium: Faith and

Power (1 261 - 1 557): Perspectives on Late Byzantine Art and Culture, ed. Saralı T. Brooks (New York, 2006). s. 20-4 1 . --

' Cretan cheese: a neglected aspect of Venetian medieval

trade,' Medieval and Renaissance Venice, ed. Ellen E. Kittell and Thomas F. Madden (Urbana and Chicago , iL, 1 999), pp.

49-68. --'The silk trade of late Byzantine Constantinople,' in 550th

Anniversary of the Istanbul University: Intemational Byz­ antine and Ottoman Symposium (XVth Century), ed. Sümer Atasoy (lstanbul. 2004) , s. 1 29--44 , içinde. Kafadar, Cemal. 'A death in Venice ( 1 575): Anatolian Muslim merchants trading in the Serenissima,' Joumal of Turkish Studies, 10 ( 1 986) , s .

1 9 1-2 1 8.

337

B İ ZA N S ' I N S O N U

Kahane, Henry and Kahane, Rem'ıe, 'The western impact o n Byz­ antium: the linguistic evidence,' DOP, 36 ( 1 982) , s. 1 27-53. Kahane, Henry, Kahane, Renee ve Tietze, A., The Lingua Franca of the Levant: Turkish Nautical Terms of Italian and Greek Origin (Urbana, IL, 1 958). Kastritsis, Dimitris J. , The Sons ofBayezid: Empire Building and Representation in the Ottoman Civil War of 1 402-1 3

(Leiden, 2007) . Kidwell, C arol, Marullus: Soldier Poet of the Renaissance (Lon­ dra, 1 989) . Kislinger, Ewald, 'Johann Schiltberger und Demetrios Palaiolo­ gos ,' Byzantiaka, 4 ( 1 984) , s. 97-1 1 1 . Klopf, Margaret, 'The army in C onstantinople at the accessi �n of Constantine XI,' Byzantion, 40 ( 1 970) , s. 385-92. Kresten, Otto, 'Correctiunculae zu auslandsschreiben byzan­ tinischer Kaiser des 1 5 Jahrhunderts,' Römische Historische Mitteilungen, 41 ( 1 999), s . 267-3 1 0. Laiou, Angeliki E . , 'The Byzantine economy in the Mediterra­ nean trade system: thirteenth-fifteenth centuries , ' DOP, 34-5 ( 1 980- 1 ) , s. 1 77-222. Lane, Frederic C . , Andrea Barbarigo, Merchant of Venice, 1 4 1 81 449 (Baltimore, MD, 1 944) . Venice: A Maritime Republic (Baltimore, MD, ve Londra, 1 973). Lappa-Zizicas, Eurydice, 'Le voyage de Jean VII Paleologue en Italie,' REB, 34 ( 1 976), s. 1 39-42 . Laurent, V. , 'Un agent efficace de l'unite d e l'eglise a Florence: George Philanthropene,' REB, 17 ( 1 959), s. 1 90-200. 'Le dernier gouverneur byzantin de Constantinople. Demetrius Paleologue Metochite, Grand Stratopedarque,' REB, 1 5 ( 1 957), s. 1 96-206. 'Le vrai surnom du patriarche de C onstantinople Gregoire III,' REB, 14 ( 1 956), s. 201-5 . Leontiades, Ioannes G. , 'Die griechische Delegation auf dem Konzil von Ferrara-Florenz,' Annuarium Historiae Concilio­ rum, 2 1 ( 1 989) , s. 353-69. Lock, Peter, The Franks in the Aegean, 1 204-1 500 (Harlow, 1 995). Lowry, Heath W. , 'The island of Limnos: A case study of the con--

--

--

338

KAYNAKÇA

tinuity of Byzantine forms under Ottoman rule,' Continuity and Change in Late Byzantine and Early Ottoman Society,

ed. A.A.M. Bryer ve H.W. Lowry (Birmingham, 1 986), s. 23559. 'Portrait of a city: the population and topography of Ot­ toman Selanik (Thessaloniki) in the year 1 478,' Diptycha, 2 ( 1 981-2), s . 254-92 . Mallett, Michael E . , The Florentine Galleys i n the Fifteenth Cen­ tury (Oxford, 1 967). Marinesco, Constantine, 'C ontribution a l'histoire des relations economiques entre l'empire Byzantin, la Sicile, et le royaume de Naples de 1 4 1 9 a 1 453 ,' A tti del V Congresso Intemazi­ onale di Studi Bizantini, 2 c. (Roma, 1 939-40) , i, s. 209- 1 9 , içinde. Matschke, Klaus-Peter, 'The late Byzantine urban economy, thir­ teenth-fifteenth century,' The Economic History of Byzan­ tium: From the Seventh through the Fifteenth Century, ed. Angeliki E. Laiou, 3 c. (Washington DC, 2002), ii, s. 463-95, içinde. --'The Notaras family and its Italian connections,' DOP, 49 ( 1 995), s. 59-72. Mergiali-Sahas, Sophia, 'A Byzantine ambassador to the west and his office during the fourteenth and fifteenth centuries ,' BZ, 94 (200 1 ) , s . 588-604. --An ultimate wealth for inauspicious times : holy relics in rescue of Manuel II Palaeologus's reign,' Byzantion , 76 (2006), s. 265-75. Millingen, Alexander van, Byzantine Constantinople: The Walls of the City and Adjoining Historical Sites (Londra, 1 899). Necipogl.u, Nevra, Byzantium between the Ottomans and the Latins: Politics and Society in the Late Empire (C ambridge, 2009). Nicol, Donald M . , 'A Byzantine emperor in England: Manuel II's visit to London in 1400-140 1 ,' University of Birmingham Historical Joumal, 12 ( 1 969-70) , s. 204-25; Donald M. Nicol, --

Byzantium: Its Ecclesiastical History and Relations with the Westem World (Londra, 1 972), No. X. yeniden basıldı. --

The Byzantine Lady: Ten Portraits, 1 250-1 500 (C ambridge,

1 994) .

339

B İ ZA N S ' I N S O N U

'Byzantine political thought,' The Cambridge History ofMe­ dieval Political Thought c.350--c. 1 450, ed. J.H. Burns (Cam­ bridge, 1 988) , s. 5 1 -79, içinde. 'The Byzantine view of Western Europe.' Greek, Roman and Byzantine Studies, 8 ( 1 967), s . 3 1 5-39.

--

--

--Byzantium and Venice: A Study in Diplomatic and Cultur­ al Relations (C ambridge, 1 988). --

The Immortal Emperor: The Life and Legend of Constan­

tine Palaiologos, Last Emperor of the Romans (C ambridge,

1 992). --The Last Centuries of Byzan tium, 1 261-1 453 (2nd ed . . C am­

bridge, 1 993). Oberlander-Tarnoveanu, Ernest, 'Moldavian merchants and commerce in C onstantinople in the fift�nth century in the "Book of Accounts" of Giacomo Badoer.' Etudes Byzantines et Post-Byzantines, 2 ( 1 99 1 ) , s. 1 65-80. Obolensky, Dimitri, The Byzantine Commonwealth: Eastem Eu­ rope, 500-- 1 453 (Londra, 1 9 7 1 ) . 'A Byzantine grand embassy t o Russia i n 1 400,' BMGS, 4 ( 1 978), s. 1 23-37. Oikonomides, Nicolas, 'The Byzantine overlord of Genoese pos­ sessions in Romania.' Porphyrogenita: Essays on Byzantine

--

History and Culture and the Latin East Presented to Ju­ lian Chrysostomides, ed. Charalambos Dendrinos , Jonathan Harris, Eirene Harvalia- Crook ve Judith Herrin (Aldershot, 2003), s. 235-8; içinde. --'On the date of John VIII's letter to Saridja Beg (April 1 432),' Byzantion, 34 ( 1 964) , s. 1 05-9. Olgiati, Giustina, 'Angelo Giovanni Lomellino: attivita politi­ ca e mercantile dell'ultimo podesta di Pera,' La Storia dei Genovesi, 9 ( 1 989), s. 1 39-96. 'Notes on the participation of the Genoese in the defence of C onstantinople.' Macedonian Studies, 6.2 ( 1 989) , s. 48-58. ôney, Gönül ve diğerleri . . Early Ottoman Art: The Legacy of the Emirates (Istanbul, 2002). Peschlow, Urs , 'Mermerkule: ein spatbyzantinischer Palast in Konstantinopel,' Studien zur byzantinischen Kunstges­

--

chichte: Festschrift für Horst Hallenleben zum 65. Geburt­ stag, ed. Birgitt Borkopp, Barbara Schellewald ve Lioba

Theis (Amsterdam, 1 995), s. 93-7.

340

KAYNAKÇA

Philippides, Marios, 'Giovanni Guglielmo Longo Giustiniani, the Genoese condottiere of C onstantinople in 1 453; Byzantine Studies/Etudes Byzantines, New Series 3 ( 1 998), s. 1 3-53 . --'Urban's bombard(s), gunpowder and the siege o f C onstan­ tinople ( 1 453); Byzantine Studies/Etudes Byzantines, New Series 4 ( 1 999), s. 1-67. Pistarino, Geo, 'The Genoese in Pera - Turkish Galata: Mediter­ ranean Historical Review, 1 ( 1 986) , s. 63-85. Reinert, Stephen W. , 'The Palaiologoi, Yildirim Bayezid and C on­ stantinople: June 1 389-March 1 39 1 ; To Hellenikon: Studies in Honor of Speros Vryonis Jr. , ed. John S. Langdon ve diğer­ leri., 2 c. (New Rochelle, NY, 1 993), i, s. 289-365. Robinson, W.R.B. , 'Sir Hugh Johnys: A fifteenth-century Welsh knight; Morgannwg, 14 ( 1 970) , s. 5-34. Roccatagliata, Ausilia, 'Con un notaio genovese tra Pera e Chio nel 1453-1454; Revue des Etudes Sud-Est Europeennes, 1 7 ( 1 979), s . 2 1 9-39 . Ronchey, Silvia, 'Malatesta/Paleologhi: un'alleanza dinasti­ ca per rifondare Bizanzio nel quindicesimo secolo; BZ, 93 (2000), s . 5 2 1 -67. 'Orthodoxy on sale: the last Byzantine and the lost crusade;

--

Proceedings of the 21 st Intemational Congress of Byzantine Studies, London 21-26 August 2006, ed. Fiona K. Haarer ve

Elizabeth Jeffreys, 3 c. (Aldershot, 2006), i, s. 3 1 3-42 , içinde. Roxburgh, David J. , Turks: Joumey of a Thousand Years, 6001 600 (Londra, 2005) . Runciman, Steven, The Fall of Constantinople, 1 453 (C ambridge, 1 965). The Great Church in Captivity (Cambridge, 1 968). 'Lucas Notaras, gambros tou basileôs ; Polychronion: Festschrift Franz Dölger zum 75. Geburtstag, ed. Peter Wirth (Heidelberg, 1 966), s . 447-9, içinde. Russell, Norman, 'Palamism and the circle of Demetrius Cy­ dones' Porphyrogenita: Essays on Byzantine History and

--

--

Culture and the Latin East Presented to Julian Chrysosto­ mides, ed. Charalambos Dendrinos, Jonathan Harris, Eirene Harvalia-C rook ve Judith Herrin (Aldershot, 2003) , s. 1 53-74, içinde.

341

BİZANS' I N SONU

Ryder, Alan, 'The eastern policy o f Alfonso the Magnanimous,' A tti della Accademia Pontaniana, 28 ( 1 979), s . 7-25 . Schreiner, Peter, 'Venezianer und Genuesen wiihrend der ersten hiilfte des 15 Jahrhunderts in Konstantinopel ( 1 432-1 434) , ' Studi Veneziani, 1 2 ( 1 970), s . 357-68. Setton, Kenneth M., 'The Byzantine background to the Italian Renaissance, ' Proceedings of the A merican Philosophical Society, 1 00 (1 956), pp. 1-76, and reprinted in K.M. Setton, Europe and the Levant in the Middle Ages and the Renais­ sance (Londra, 1 974) , No. I.

'The Emperor John VIII slept here . . . , ' Speculum, 33 ( 1 958), s . 222-8, K.M. Setton, Europe and the Levant in the Middle Ages and the Renaissance (Londra, 1 974) , No. VIII. i�nde yeniden basıldı. The Papacy and the Levant (1 204-1 571), 4 c. (Philadelphia, PA, 1 976-84) . Sevcenko, Ihor, 'The decline of Byzantium as seen by its intellec­ tuals ,' DOP, 15 ( 1 96 1 ) , s. 1 69-86. Spufford, Peter, Power and;Pro.fit: The Merchant in Medieval Eu­ rope (Londra, 2002) . Stavrides, Theoharis, The Sultan ofVezirs: The Life and Times of

--

--

the Ottoman Grand Vezir Mahmud Pasha Angelovic (1 4531 4 74) (Leiden, 200 1 ) . Trapp, Erich v e diğerleri, Prosopographisches Lexikon der Palai­ ologenzeit, 14 c. (Viyana, 1 976-96) . Troelsgard, Christian, 'Tradition and transformation in late Byzantine and post-Byzantine chant,' Interaction and Iso­ lation in Late Byzantine Culture, ed. Jan Olof Rosenqvist (lstanbul, 2004) , s . 1 58-69, içinde. Turner, C .J. G. , 'The career of George-Gennadius Scholarius,' Byz­ antion 39 ( 1 969), s . 420-55. 'George-Gennadius Scholarius and the C ouncil of Florence,' Joumal of Theological Studies, 18 ( 1 967), s. 83-103. Vacalopoulos, Apostolos E . , 'Les limites de l'empire byzantin depuis la fin du XIVe siecle jusqu'a sa chute ( 1 453),' BZ, 55 ( 1 962), s. 56-65. --

--

Origins of the Greek Nation: The Byzantine Period, 1 204-

1 461 , çev. lan Moles (New Brunswick, NJ, 1 970) .

342

KAYNAKÇA

Vickers, Michael, 'The Byzantine sea walls of Thess aloniki,' Bal­ kan Studies, 1 1 ( 1 970) , s. 2 6 1 -80. Vryonis, Speros, 'The Byzantine legacy and Ottoman forms,' DOP, 23-4 ( 1 969-70) , s. 253-308. --'The Ottoman conquest of Thessaloniki in 1430,' Continui­ ty and Change in Late Byzantine and Early Ottoman Soci­ ety, ed. A.A.M. Bryer ve Heath Lowry (Birmingham, 1 986) , pp.

2 8 1 -32 1 , içinde. Wilson, N. G. , From Byzantium to Italy: Greek Studies in the Ital­ ian Renaissance (Londra, 1 992) . Woodhouse, C.M., George Gemistos Plethon: The Last of the Hel­ lenes (Oxford, 1 986) . Zachariadou, Elizabeth A., 'Europe and the Ottoman Empire around 1 444,' 550th Anniversary of the Istanbul University: Intemational Byzantine and Ottoman Symposium (XVth Century), ed. Sümer Atasoy (Istanbul, 2004) , s . 69-74, içinde. --

'Süleyman Çelebi in Rumeli and the Ottoman chronicles,'

Der Islam, 60 ( 1 983), s . 268-96.

Zakythinos, Dionysios A., Le despotat grec de Moree, e d . Chryssa Maltezou, 2 c. (Londra, 1 975) .

343

D İZ İN

Acciaiuoli ailesi, Atina'nın yöneti­ cileri 65, 2 1 8

Angeloslar 97 Ankara 7 , 43, 44, 47, 64, 1 1 0, 1 1 8, 1 1 9, 1 20, 1 26

Adriyatik 1 1 3 , 1 6 1 , 1 82 , 2 1 8, 2 9 1

Ankara Savaşı 1 1 0

Agallianos, Theodoros, Bizanslı

Anna, Savoylu (imparatoriçe) 7 1

papaz 209 Akhaia (Abaya) Prensliği 65

Antakya, patriklik 1 96

Akra ( 1 29 1 ) 1 35

Aquinas, Thomas 1 00, 1 0 1 , 102,

Akrokorinthos 1 1 4, 1 1 5, 302, 303,

1 77 Aragon 1 1 , 39, 1 1 1 , 225, 229, 230,

304, 3 1 0

299

Akşemseddin, Şeyh 255, 260 Aleksios, iV. 1 50

Argos 10, 52, 57, 65

Alexios and Anghelos Apokafkos

Argyropoulos , Ioannes 149, 1 83 , 1 90, 2 1 1 , 224, 294, 300, 3 2 1

1 40

Aristo 142, 1 90, 232, 3 2 1

Alfonso , Aragon ve Napoli kralı ( 1 4 1 6-58) 1 99 , 230, 23 1 , 247 ,

Arnavutluk/Arnavutlar 1 1 6, 1 38, 295, 300, 30 1 , 305

276, 299, 300, 30 1 , 304 Almanya/Almanlar 34, 1 1 0, 290

Arta 98, 1 6 1

Alp Dağlan 1 06

Asanes, llll attheos 1 58, 1 60, 2 1 5,

Altın Kapı 9, 82, 84, 1 1 3 , 1 35, 1 36,

303, 306, 3 1 0 Asanes, Theodora, Demetrios

1 57 , 284

Palaiologos'un ikinci kansı

Amadeo, Savoylu Kont 7 , 35

1 2 , 225, 287, 296, 3 1 2

Amadeo, VIII., Savoy dükü 1 44 Amasya 1 0 , 1 1 9

asper 288

Amirutzis, Trabzonlu Georgios

Athos Dağı 5 1 , 59, 1 00 Atina 1 0 , 65, 2 1 8, 2 1 9, 329, 334,

310

335

Anadolu Hisan 202, 243

Augusteion lllleydanı 2 1 , 50, 55,

Anagnostes , Ioannes 1 7 1 Ancona 66, 70, 1 32 , 1 39, 149, 1 50,

67, 275, 276 Augustus, Roma İmparatoru 49

1 99 , 20 1 , 2 1 9 , 2 2 1 , 230, 307,

Aurispa, Sicilyalı Giovanni 1 49

3 1 6, 3 1 8 , 3 1 9, 329

Avignon 1 1 , 40, 4 1 , 103, 1 07

Anconalı Kyriakos 1 49, 20 1 , 221

Andronicus, ıv. 7

Ayasofya 6, 2 1 , 50, 54, 56, 67, 87, 98, 1 83 , 209, 2 14, 246, 247,

Anemas Kulesi 82

345

B İ ZA N S ' I N S O N U

272, 274, 275, 285, 29 1 , 292,

Bizans 2 , 6, 7 , 1 0, 1 3 - 1 8 , 2 1 , 24,

298, 309, 3 1 4

26-29, 3 1 , 33, 35, 36, 3 7 , 39,

Aya Theodosia Kilisesi 2 7 1

47-57, 59, 60, 6 1 , 63, 65, 66,

Aydınoğullan 24, 3 5 , 44

68-72, 74, 75, 76, 80, 85-87,

Aziz Augustinus 1 7 7

9 1 - 1 0 1 , 1 03 , 1 04, 1 06- 1 1 0,

Aziz Lukas 264

1 1 2 , 1 1 3, 1 1 5, 1 1 7 - 1 23 , 1 2 5,

Aziz Paulus 1 1 1

1 3 3 , 1 39, 141 , 144, 145, 147,

Bakire Peribleptos 9

1 63 , 1 66, 1 73, 1 78, 1 79, 1 82 ,

149, 1 5 1 , 1 55- 1 58, 1 6 1 , 1 62 , Balkanlar 25, 26, 27, 37, 43, 47 ,

1 83 , 1 85- 1 90, 1 92 , 1 93 , 1 95 -

63, 64, 67, 70, 9 1 , 1 2 1 , 1 24,

1 98, 2 0 5 , 2 0 8 , 2 1 0, 2 1 2 , 2 1 3 ,

1 26 , 1 77, 1 98, 200, 20 1 , 205,

2 1 5 , 220, 223, 227, 228, 229,

289, 3 0 1

23 1 , 240, 244, 245, 250, 253,

Baltaoğlu, Donanma komutanı

255, 270, 275, 277, 279, 280, 282, 286, 292, 293, 294, 2

259 Barbaro, Nicolô. Venedikli cerrah 55, 252, 263 Barselona 1 1 , 1 1 0

�.

302, 303, 308-3 14, 3 1 9, 322, 323, 324, 326, 327 Blakhernai Sarayı 2 1 , 2 2 , 45, 50,

Basel 1 8 1 , 1 82

59, 82, 1 00, 1 50, 1 87 , 256, 270,

Basel Konsili 1 8 1 , 1 83, 1 97 , 269,

278, 292

285 . Batı Avrupa 1 7 , 34, 49, 1 00, I06,

Boğaziçi 9, 24, 6 1 , 9 1 , 1 24, 1 29, 1 30, 202, 203, 204, 243 , 244,

1 07

B ayezid, il. , Osmanlı sultanı 1 1 0, 323

B ayezid, 1., O smanlı sultanı 29, 30, 3 1 , 32, 33, 36, 37, 38, 39, 42,

245, 273 Boniface, Papa IX. 40 Bordo 322 Bosna 3 1 0 Bovis Meydanı 9

43, 44, 45, 47, 48, 56, 57, 58, 59,

Bozcaada 27, 89

60, 6 1 , 62, 63, 64, 65, 67, 69,

Branas, Aleksios Komnenos 88

7 2 , 75, 83, 84, 85, 9 1 , 92, 93 ,

Brankoviç, Sırbistan despotu

94, 95, 97, 1 03, 1 05, 1 09, 1 1 3 ,

( 1 427-56) 64, 1 57 , 200, 204,

1 1 4, 1 1 5, 1 1 8, 1 1 9, 1 20, 1 2 1 ,

289

1 22 , 1 24, 1 25, 1 26, 1 27 , 1 28,

Brocquiere, Bertrandon de la 54,

1 33 , 1 34, 1 35 , 1 57 , 1 77 , 200,

57, 63, 70, 73, 9 1 , 93, 99, 1 06,

202, 240, 24 1 , 242 , 249, 254,

1 07 , 1 32 , 1 50, 1 60, 1 67 , 1 77 ,

275, 338, 341

284, 329

Belgrad 8, 1 1 , 200, 299, 33 1

Bruges 1 1 , 73

Benedict, XIII. , Avignon'daki papa

Brüksel 1 1 , 2 9 1

( 1 394- 1 409) 40 Bessarion, İ znik başpiskoposu ve kardinal 8, 149, 1 83 , 1 90, 1 9 1 ,

Brunelleschi, Filippo 1 86 Buda 1 1 , 1 82 , 20 1 , 202 Bulgaristan/Bulgarlar 25, 26, 29,

1 94, 1 97, 2 1 3 , 2 1 4, 227, 298, 299, 3 1 7 , 3 1 9, 320, 32 1 , 322

33, 38, 1 24, 1 2 6 Bursa 6, 1 0, 24, 28, 29, 44, 94, 1 1 9, 1 20, 1 24, 1 25, 1 26, 1 30, 1 3 1 ,

346

DİZİN

1 33, 1 34, 1 5 1 , 202, 233, 239,

Danimarka 39

240, 241 , 285

Davanzo, Piero, Venedikli kaptan 252

Büyük Saray 50, 54

Delhi 43 Deniz Surlan 9, 53, 6 1 , 97, 1 54,

C alabrialı Barlaam 1 00 C alais 1 1 , 1 3 5

1 68, 1 7 1 , 254, 256, 257, 26 1 ,

C alixtus, XIII. 299

270

C arlo, il. 1 76

Despot Demetrios 232, 243 devşirme 26

C arlo Malatesta, Rimini Kontu

Dionysiou manastırı 59

( 1 368- 1 429) 1 1 2

C arlo Tocco, il. Epiros lordu

Diplokionion 1 30, 244, 259, 260,

( 1 429-48) 64

C arlo Tocco, 1., Leukas ve Kefalon­ ya dükü 1 1 5, 1 6 1

2 6 1 , 264, 273 Dishypatos, Georgios Palaiologos 321 Dishypato s , Mikhael 144, 1 45

C aterine Zaccaria, Thomas

Dominiken 99, 1 02 , 1 94

Palaiologos'un eşi 1 63 C enevizli Gattilusio 89

Dominikenler 1 04

Cenova/C enovalı 1 1 , 34, 40, 4 1 ,

Doria, Giorgio (kaptan) 272

Doria, Hilario, il. Manuel'in dam-

64, 69, 70, 73, 88, 89, 90, 1 77 , 1 89, 2 1 2 , 250, 282, 286, 287

Centurione, il. , Akhaia prensi 1 63

adı 23 Dorotheos, Mitylene başpiskoposu 1 94

Cesarini, Giuliano, Kardinal 1 8 1 ,

Drungari Kapısı 53

1 97 , 20 1 , 202, 204 Chambery 1 44

Drungarios Kapısı 9

Charles, VI. , Fransa kralı 37, 3 9

Dubrovnik 64, 228, 290, 307, 330

cihat 253

Cleope Malatesta, il. Theodore

Edirne 6, 7, 9, 10, 1 1 , 24, 25, 26, 27, 47, 63, 92, 1 09, 1 1 9 , 1 2 1 ,

Palaiologos'un eşi 1 2 C ondulmaro, Francesco kardinal

1 25, 1 29, 1 30, 1 3 1 , 1 32, 1 34,

1 99, 20 1 , 202, 2 1 4

1 53, 1 55, 1 60, 1 66, 1 67, 1 68,

C onstance 1 1 , 1 1 0

1 70, 1 72 , 1 79, 1 84, 20 1 , 202,

C ontarini, C atarin 284

205, 208, 2 1 9, 220, 222, 224,

Coron, kasaba 65, 66, 1 39, 227, 229

232, 233, 235, 236, 237, 239,

C recy savaşı 1 06

24 1 , 243 , 244, 245, 282, 283,

C rispi, İtalyan aile 65

286, 287 , 288, 29 1 , 294, 30 1 ,

Cüneyd, İ zmirli 1 28, 1 84

306, 308, 3 1 3 , 3 1 5 Efes 1 0 , 24, 1 83, 1 94, 208, 2 1 0

Ç anakkale 24, 25, 26, 27, 32, 35,

Eflak 70, 1 20, 289

47, 89, 1 1 9, 1 2 1 , 1 27, 1 30, 1 34,

Ege Denizi 10, 224

1 85, 202, 22 1 , 222, 232, 242,

Elis 1 6 1 Enez 3 1 3 , 3 1 4

244, 263, 288, 293 Ç anakkale Boğazı 24, 47, 89, 1 1 9,

Epiros 1 6 1

1 2 1 , 1 34, 1 85, 202, 232, 263,

Ermeniler 3 1 O

293

Eskişehir 1 0 , 1 20

347

B İ ZA N S ' I N S O N U

Eugenikos , Ioannes 2 1 0, 2 1 2 , 2 1 3

Gattilusio, Nicolô 3 1 4

Eugenikos , Markos , Efes

Gazis, Theodoros 142

başpiskoposu 1 83, 1 94, 208,

Gemistos, Georgios 1 83 , 1 9 1 , 1 92 ,

2 1 0, 2 1 1 , 2 1 4, 227

232

Eugenius , IV., Papa 1 9 1 , 2 1 1

Georgios , Bizanslı ressam 1 40

Euphomatos, Andronikos ve Alek­

Gianone da Cremona, Milanolu

sios 1 43, 1 44, 323 Evrenos , Osmanlı general 57 Eyüp el-Ens ari 254

asker 306 Gibbon, Edward 1 6 Gibbons , Herbert Adams 1 6 Gides Palaiologos , Thomas 3 1 2

Fatih C amisi 3 1 4

Giovanni di Montenero, Domini-

Ferrara, İ talyan şehri 1 1 , 34, 1 06 , 1 40, 142, 1 82 , 1 83, 1 86, 1 87 ,

ken 1 94 Girit 1 0, 64, 68, 1 39, 1 40, 1 69, 252,

1 89, 1 92 , 1 93, 241 , 338 Filelfo, Francesco 1 05, 1 92 , 287,

288, 297, 3 1 6 Giustiniani, Giovanni, C envi

288 Filioque 35, 1 94, 1 95, 208 Finlay, George 1 6

�i

paralı asker 247 , 258, 263, 266, 269, 272, 293 Glarentza 8, 10, 1 6 1 , 1 62 , 1 63,

Floransa 8, 1 1 , 34, 49, 1 06 , 1 1 0,

1 66 , 1 89, 223, 2 3 1

1 40, 1 4 1 , 1 47 , 1 53, 1 80, 1 86,

Gökçeada 1 0 , 5 1

1 88, 1 89, 1 90, 1 9 1 , 1 96 , 1 97 ,

Graitzas, Konstantinos Palaiolog-

1 99, 208, 209, 2 1 0, 2 1 1 , 2 1 3 ,

os 3 1 5, 3 1 6

2 1 4, 2 1 5 , 2 1 7 , 224, 226, 227,

Granada 1 1

228, 236, 245, 270, 277, 287,

Gregoras , Nikephoros 70, 1 06

290, 29 1 , 292, 296, 300, 309,

Guarino da Verona, , İtalyan

3 1 0, 32 1 , 322 , 327

hümanist 1 05, 1 4 1

Frankfurt 299

Guarino, il. Manuel 1 05

Fransa/Fransız 6 , 34, 37, 38, 39,

Gudelis, Georgios 75, 90

40, 4 1 , 42 , 43, 60, 65, 7 1 , 95, 97,

Gül Savaşları 142

1 1 0, 1 1 5, 1 39, 140, 290, 300,

Gürcistan/Gürcüler 225, 3 1 0

30 1 , 320, 322, 325, 326, 327

Frantzis ailesi 1 55, 3 1 O

Haçlı Seferi, I . , ( 1 095- 1 099) 1 8 , 35

Frantzis, Georgios 148, 1 55, 1 59,

Haçlı Seferi, IV. , ( 1 1 99 - 1 204) 97

1 62 , 1 64, 1 66 , 1 79, 1 82 , 2 1 1 ,

Hagios Romanos Kapısı 1 35 , 1 36 ,

2 1 5 , 232, 233, 286, 294, 3 1 6

1 37 , 1 56, 256, 257, 258, 262,

Frederick, 111 . , Kutsal Roma İmparatoru 299 Frederick, III., Roma İmparatoru 299

265, 267, 2 7 1 , 275, 280 Halil Paşa, Çandarlı 1 84 Hamza Bey 260, 273, 288, 293 Harff, Arnold von 74, 333 Harsianites manastırı 209

Galata 53, 54, 341

Has Murad 3 1 2

Gardiki 306, 3 1 5

Havariyyun Kilisesi, Konstanti­

Gattilusio ailesi 89

nopolis 56, 57, 3 1 4

Gattilusio, George 2 1 2

348

DİZİN

İ agaris, Manuel 1 57

Heksamilion Duvan 7, l l 6, 1 29, 1 33 , 1 38, 1 57, 1 73, 2 1 8, 220,

İ agaris, Manuel Palaiologos 1 48

224

İ agaris, Markos 1 6 7 , 1 79, 1 83 İbrahim Bey, Karaman beyi 1 77 ,

Helena, Demetrios'un kızı 300, 304, 3 1 2 , 3 1 5

200, 202, 239, 240, 241

Helena, Frantzis 286

İbrahim Paşa 1 68

Helena, Ioannes 'in dul eşi 223

İmroz 293, 294, 3 1 3

Helena, Sırp prensinin kızı 22

İngiltere 34, 39, 40, 4 1 , 79, 95,

Helena, Theodoros'un kızı 225

1 04, 1 07 , 1 1 0, 139, 1 40, 142,

Henry, 111., Kastilya kralı ( 1 390-

143, 290, 298, 300, 30 1 , 32 1 ,

1406) 22

325

Henry, iV. , İngiltere kralı ( 1 399-

İ ran 43, 1 3 1 İ sa, Bayezid'in oğlu 1 1 9, 1 20

1 4 1 3) 39, 41, 1 04 Henry, VII., İngiltere kralı ( 1 485-

İ sa, Hz. 1 3 , 1 8 , 23, 45, 49, 98, 1 00,

1 509) 325

2 9 1 , 292

Henry, VI. , İngiltere kralı ( 1 422-

İ sa Mesih 1 96, 1 97, 300 İ sfendiyar, Sinop beyi 1 26

61) 143

İ sidoros, başkeşiş 1 8 1 , 1 82, 1 83,

Heptapyrgon his arı, Selanik 62 Herakleia (Karadeniz Ereğli) 10,

1 8 7 , 1 94, 1 95, 1 98, 2 1 1 , 2 1 3 ,

229

2 1 4, 227, 246 , 247 , 285, 288,

Herakleios, Bizans imparatoru

289, 3 1 7 , 3 1 9 İ sidoros, Nikolas, Osmanlı kadısı

(6 1 0-4 1 ) 54 Hipodrom 9, 50, 1 60, 276

288, 289 İ skenderiye 68, 73

Hodegetria 6, 264, 2 7 1 Hristodulos, Selanikli, doktor 140

İ skenderiye patriği 1 96

Hunyadi, Janos , Macar general ve

İ skoçya l l , 290 İ spanya 34, 1 07 , 1 1 0, 1 35, 290,

kral naibi 200, 22 1 , 247 , 260

3ll İ spanyol 22, 56, 68, 1 49, 2 7 1

lagaris, Manuel Palaiologos 76

loannes Komnenos, iV. 233

İ stanbul 2, l l , 6 1 , 63, 1 57, 2 3 5 ,

loannes, V. 26, 27, 29, 36, 56, 80,

254

8 1 , 82, 83, 84, 87, 89, 1 05, 1 07,

İ sveç l l , 39

l l 3, 1 3 6

İtalya/İtalyan 8, 34, 37, 39, 4 1 , 52,

Ioannes, Vl l . 84, 85, 8 6 , 87, 88, 8 9 , 90, 94, 95, 96, 1 02, 1 05, 1 1 3 ,

53, 55, 64, 65, 68, 69, 70, 72, 73, 75, 88, 89, 92, 95, 1 02, 1 05,

1 1 9, 1 36, 1 4 7 , 1 59, 1 83 , 2 1 6,

1 1 0, 1 1 2, 1 1 3, 1 1 7 , 1 32 , 1 39,

23 1 , 250, 327

140, 1 4 1 , 142, 1 43 , 144, 147,

loannes , VIII. 8, 147, 148, 149,

1 50, 1 55, 1 6 1 , 1 79, 1 82 , 1 8 5 ,

1 5 1 , 1 52 , 1 53 , 1 55, 1 56 , 1 58,

1 86, 1 87 , 1 88, 1 89, 1 90, 1 9 1 ,

1 62, 1 63 , 1 66, 1 77, 1 78, 1 79,

1 99, 20 1 , 208, 2 1 1 , 2 1 3 , 2 1 5 ,

1 8 1 , 1 82, 1 84, 1 85, 1 8 7 , 1 9 1 ,

2 2 1 , 23 1 , 2 5 1 , 270, 287, 290,

1 97 , 1 98, 20 1 , 203, 205, 2 1 1 ,

29 1 , 292, 293, 294, 306, 307,

2 1 4, 2 1 5, 2 1 6, 2 1 8, 222, 223,

309, 3 1 0, 3 1 6 , 3 1 8, 3 1 9, 320,

226, 24 1 , 246, 296, 327

32 1 , 327

349

BİZANS' I N SONU

İvan, III . , Moskova grandükü 320, 325

Katystinos, Theodoros 269 Kertetzi 294

İ zmir 1 0 , 24, 35, 44, 1 09, 208

Khagoritissa, Maria 59

İ znik 1 0, 35, 98, 1 83, 1 90, 1 94

Khalkepoulos, Stylianos ş arap

Jean le Meingre, başkomutan 39,

Khios (Sakız) Adası 10, 64, 259,

tüccarı 58 85

28 1 , 284, 285, 293

John, Neversli 38

Khora kilisesi 2 7 1

Johnys, Hugh 1 1 2, 149, 1 50, 341

Khrysokoras ailesi 287, 2 8 8 , 32 1

Joseph, il. , yaşlı başpiskopos

Khrysokoras, Demetrios 95, 96,

1 79, 1 82 Josephos, Patrik 1 89

1 05, 1 42 Khrysokoras, Manuel 1 05, 1 06,

Joseph, Patrik 1 92

1 07 , 1 1 0, 141, 142, 1 86, 1 90,

Juliano, Pedro, Katalan konsül

287, 320

276

Justinianus, 1 . , Bizans imparatoru 54, 1 1 4

Kıbrıs 12, 65, 225

Kının 68

Komnene, Anna 1 1 7, 1 1 8 Konsey Hareketi 1 80

Kalamata 305

Konstantinopolis 6 - 1 0 , 1 3 , 1 4, 1 6 ,

Kalavrita 1 62, 1 63, 305

2 1 , 23, 26-29, 3 1 -33, 35-43, 45,

Kalekas, Manuel 1 02 , 1 04

47-62, 64, 66-73, 75, 76, 79-85,

Kallistos, Andronikos 3 2 1

87-89, 9 1 , 93-98, 1 00, 1 02- 1 1 3 ,

Kananos, loannes 1 35, 1 36

1 1 6, 1 1 7, 1 1 9, 1 2 1 - 1 29, 1 33 ,

Kandiye 1 0 , 297

1 34, 1 37, 1 38, 1 4 1 , 1 4 3 , 1 45,

Kantakouzenos 1 2

148- 1 57, 1 60, 1 6 1 , 1 63 , 1 64,

Kantakuzenos, Konstantinos 2 1 8

1 67 , 1 70, 1 73 , 1 78, 1 79, 1 8 1 -

Kantakuzenos , Manuel 295

1 85, 1 89- 1 9 1 , 1 96, 1 97 , 1 98,

Kantakuzenos, Theodoros 278

203, 205, 207-225, 227-232,

Kantakuzenos , Theodoros Palaiol-

237-249, 2 5 1 -254, 256, 257,

ogos 33, 76

259, 263-265, 267, 2 7 1 -273,

Karaca Bey 243 , 244, 254

276, 280, 28 1 , 283-285, 287-

Karadeniz 1 0 , 1 1 , 50, 62, 68, 1 20,

294, 297, 298, 308-3 1 0 , 3 1 4, 3 1 6-3 1 9 , 32 1 , 322-327

1 25, 1 26, 1 56, 1 6 1 , 1 8 1 , 202, 204, 229, 242, 243 Karamanoğlu Beyliği 43

Konstantinos Forumu 271

Konstantinos 1. Roma imparatoru

Karaman Türkleri 1 8 , 24, 253 Kara Surları 6, 9, 3 1 , 50, 60, 6 1 ,

(306-337) 49, 54 Konstantinos, XI. , Roma impara­

82, 1 22, 1 23 , 1 36, 1 56, 1 57 ,

toru 1 3 , 1 5 , 1 6, 223, 225, 230,

2 1 6 , 242 , 245 , 248, 255, 256,

232, 240, 24 1 , 245, 248, 249,

258, 26 1 , 262, 264 Karistinos, Theodoros 1 59, 1 83, 1 92 , 1 99, 2 1 1 , 230

254, 289, 294, 296, 298, 327 Konya 1 0 , 24, 43, 44, 1 26, 202 Korfu Adası 10, 1 5 , 307, 3 1 6, 320,

Kastilya 22, 39

322

Katalan 65, 223, 230, 23 1 , 276

350

DİZİN

Korinthos 65, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 6, 1 1 7 ,

Limni Adası 1 0 , 5 1 , 6 3 , 66, 8 1 ,

1 27 , 1 37, 1 64, 1 66, 1 73, 2 1 8,

84, 85, 1 29, 1 6 1 , 1 83 , 2 1 4, 2 1 6 ,

220, 22 1 , 302, 303, 3 1 5, 3 1 6,

247 , 293, 294, 3 1 2, 3 1 3

327

Litvanya 1 1 0

Korinthos Kıstağı 1 1 4, 1 1 7, 1 27,

Lomellino, Angelo 25 1 , 252, 255,

1 37, 1 73, 2 1 8 , 220, 22 1 , 302

275, 280, 282, 284

Kosmidion manastırı 59

Londra 6, 1 1 , 40, 73, 95, 143, 144,

Kosova 7, 28, 22 1 , 239

32 1 , 323, 329, 330, 33 1 , 332,

Kotzinos 63

333, 334, 335, 336, 338, 339,

Kritovulos, Mikhael 279, 293, 323 Kudüs 35, 1 1 2 , 1 49, 1 96

340, 34 1 , 342, 343 Louis, XI. , Fransa kralı 322

Kutsal Dağ 5 1

Lykos (Bayrampaşa) Deresi 256

Kutsal Roma İmparatorluğu 34,

Lyon 1 1 , 37, 1 0 3 , 2 1 4

38 Kutsal Roma İmparatoru 1 4

Macaristan 34, 3 5 , 3 7 , 4 1 , 42 , 64,

Kutsal Ruh 1 3 , 42 , 1 04, 1 07 , 1 94,

1 1 0, 1 55, 1 60, 1 78 , 1 8 1 , 1 98 ,

1 95, 2 1 4, 3 1 7 , 320

200, 204, 2 1 5 , 22 1 , 247 , 299

Kutsal Topraklar 65, 74

Macarlar 1 98, 200, 202, 204, 205,

Kydones, Demetrios 88, 1 0 1 , 1 02,

299 Maddelena, Tocco'nun yeğeni 1 2 ,

1 04, 1 05, 1 1 0, 1 77 , 2 1 1 Kydones , Prokhoros 1 02

1 62 Mahmud Ç elebi 200

Ladislas, 111 . , Polonya ve

Mahmud Paşa 306, 3 1 4

Macaristan kralı ( 1 434-44)

Malatesta, Pandolfo 1 63

200

Manisa 1 0 , 208, 2 1 8 , 2 1 9, 222,

Ladislas, Napoli kralı ( 1 386- 1 4 1 4) 20 1 , 202

224, 225, 232, 235, 239, 282 Mantineia 307

Lageret, Jean 1 44

Mantua 8, 1 1 , 142, 2 9 1 , 3 1 7

Manuel, il. 65

Laskaris ailesi 3 1 0, 322

Latinler 34, 1 00, 1 0 1 , 1 04 , 1 08,

Manuel, il., Palaiologos 6-8, 1 2 ,

1 39, 1 77, 1 93 , 1 94, 208

2 1 , 22, 23, 26-3 1 , 33, 34, 36-43,

Lazar, Sırbistan despotu 1 2 , 225

45, 48-50, 52, 55, 56, 58-60,

Leonard, Sakızlı, Mytilene

62, 65, 67, 68, 7 1 , 74, 76, 80-

başpiskoposu 246, 248, 249,

9 1 , 93-97, 1 02- 1 07, 1 09- 1 1 7 ,

250, 277, 278

1 1 9 - 1 24, 1 26 - 1 34, 1 3 - 1 42 , 1 45,

Leondari 305, 307

1 47 - 1 53, 1 55- 1 59, 1 78, 1 80,

Leontaris, Andronikos Bryennios

1 84, 1 86, 1 90, 2 1 0, 222, 223,

227

225, 237, 27 1 , 287, 290, 29 1 ,

Leontaris, Demetrios 290, 292,

295, 296, 3 1 8, 320, 322, 323,

321

327, 330, 33 1 , 334, 336, 339

Leontaris, Demetrios Laskaris 86,

Marcello, Bartolomeo 253 Maria Keratza 1 2

97, 1 28, 1 33 , 290 Leontaris, Manuel Bryennios 1 57

Maria, Trabzonlu 1 2 , 2 1 5

Lepanto 1 66 , 2 1 8, 3 1 6

Maria, Trabzonlu prenses 1 49

351

B İ ZA N S ' I N S O N U Martin, 1., Aragon kralı ( 1 396-

Modon 1 0 , 65, 66, 1 39, 1 86 , 1 90,

1 4 1 0) 1 1 1

229, 305, 3 1 6

Medici ailesi 1 86

Modon, kasaba 1 39

Medici, Cosimo de' 1 86, 1 90, 1 9 1

Monemvasia 6, 1 0 , 39, 5 1 , 6 2 , 66,

Mehmed, 1 . 7, 1 25, 1 29, 1 3 1 , 1 33 , 1 39, 1 56, 1 57, 1 78

Mehmed, il. 6, 8, 1 3 , 235, 253,

75, 306, 3 1 3 , 3 1 5, 3 1 6 Montferratlı Sophia 1 2 , 1 33 , 1 50 Mora 8, 1 5, 3 1 , 39, 5 1 , 52 , 57, 62,

275, 282, 286, 287, 294, 298,

63, 64, 65, 66, 75, 96, 1 1 3 , 1 1 4,

299, 30 1 , 3 1 3 , 3 1 4, 3 1 7, 323

1 1 5, 1 1 6, 1 1 7, 1 33, 1 37 , 1 38 , 1 39, 1 58, 1 6 1 , 1 62 , 1 63 , 1 65,

Melissenos, Georgios 3 1 7

1 73, 1 89, 202, 2 1 5, 2 1 6, 2 1 7,

Melissenos, Gregorios 2 1 4, 227,

2 1 8, 220, 2 2 1 , 222, 223, 227,

245, 308 Menakhrinos , Manuel 1 55

228, 229, 230, 294, 295, 296,

Meriç Nehri 24, 1 3 1 Meryem Ana 56, 98

297, 299, 300, 30 1 , 302, 303, 304, 305, 306, 3 1 0, 3 1 2, �1 3 ,

Meryem, Bakire 6, 1 37, 1 88, 264,

3 1 5, 3 1 6, 3 1 7 , 3 1 8, 320, 322, 323, 325, 327

27 1 , 2 9 1 Meryem, H z . 264

Mora Yanmadası 8, 3 1 , 5 1 , 57,

Mese 2 1 , 50

62, 65, 1 14, 1 1 5, 1 1 6, 1 39, 1 58,

Mese Caddesi 275

1 65, 223, 230, 303, 304, 3 1 2 ,

Mesembria 50, 62, 63, 1 6 1 , 1 64, 205, 2 1 5, 2 1 6, 2 1 7, 222, 243 ,

316 Moskova 33, 34, 56, 1 40, 2 1 3 , 320,

244, 247, 336 Meshih Paşa 3 1 2

325 Moskovalı Anna, VIII. John'un ilk eşi 1 1 2

Mesoteikhion 256, 257, 265 Metokhites, Demetrios Palaiologos 148, 1 8 1 , 269, 2 9 1 Metrophanes, Konstantinopolis patriği ( 1 440-3) 2 1 1 , 2 1 3

Mouchli 1 0

Murad, 1. 7, 2 5 , 2 6 , 2 8 , 48, 6 2 , 8 1 , 9 1 , 1 62

Murad, il. 7, 8, 28, 1 3 1 , 1 34, 1 39, 1 5 1 , 1 52, 1 53 , 1 55, 1 59, 1 66,

Mısır 55, 68, 97, 248, 284

Midilli 1 O, 27, 65, 85, 88, 1 1 7 , 236,

1 67, 1 70, 1 75, 1 77 , 1 98, 200,

246, 3 1 4

202, 2 1 6 , 2 1 7 , 2 1 8, 2 1 9 , 22 1 , 230, 236, 240, 241 , 243 , 245 ,

Mihailoğlu, Osmanlı komutan

254, 257, 275, 276, 282, 3 1 1

1 35, 1 3 7 Mikhael, VIII. 9 8 , 1 03 , 2 1 4

Musa 1 2 1 , 1 22, 1 23 , 1 24

Mikhael, VIII. , Palaiologos 98,

Mustafa, Bayezid'in oğlu 1 28 , 1 29, 1 34, 1 50, 1 5 1

214 Milan 1 80

Mühlenbachlı George 1 3 2

Milano 1 55, 290, 300 Minotto, Girolamo 257, 276

Napoli 1 1 , 1 4, 4 1 , 1 42, 1 99, 230,

Mistra 6, 1 0, 1 1 , 1 5, 5 1 , 57, 63, 65,

249, 301

86, 96, 1 07, 1 58, 1 62, 1 64, 202,

Navaro 39

22 1 , 223, 232, 286, 294, 295,

Nebukadnezar 236

302, 303, 306, 3 1 2

Negroponte {Eğriboz) 64, 92, 1 39,

352

DİZİN

1 52, 1 53

335, 336

Neophytos, keşiş 209, 2 1 0, 2 1 1

Patras 8, 1 0, 65, 1 62, 1 63 , 1 64,

Nerio, il., Atina lordu 2 1 8

1 65, 1 66, 1 68, 1 73 , 1 79, 1 80,

Nicolô d'Este, 111., markiz 1 86

Niğbolu ( 1 396) 38, 39, 94

1 8 1 , 1 82, 1 89, 2 1 8, 22 1 , 223, 230, 286, 294, 295, 302, 303,

Nikolas, V. 245, 299

305, 307, 3 1 5

Niş 1 0, 200

Paulos 2 1 5

Norveç 39

Pavia 1 55

Notaras ailesi 75, 286, 3 1 9

Pegai Kapısı 1 57

Notaras, Ioannes 1 2 3

Pera 6, 53, 54, 6 1 , 62, 69, 70, 72,

Notaras, Lukas 1 47, 1 55, 1 57,

75, 82, 83, 89, 99, 1 02, 1 50,

1 82, 2 1 2, 223, 232, 246, 250,

1 60, 2 1 3, 2 1 5, 245, 25 1 , 252,

26 1 , 263, 276, 307, 3 1 9

253, 260, 262, 263, 273, 274,

Notaras, Nikolas 7 5 , 90, 95, 1 23,

277, 280, 28 1 , 282, 285, 294,

1 43 , 147

297, 329, 340, 341

Novgorod 1 40

Perama Kapısı 9, 53 Peribleptos manastırı 22

Orhan, Osmanlı emir 92, 1 27, 1 28,

Peter, Roma başpiskoposu 1 96

240, 254, 270, 275, 277

Philadelphia (Alaşehir) 1 0 , 29

Orhan, Süleyınan'ın oğlu 1 23

Philanthropinos ailelesi 3 1 0

Orhan, Süleyınan'ın torunu 1 27

Philanthropinos, Georgios 1 83,

Osman, !. 24

1 89

Osmanlı Türkleri 23, 24, 5 1 , 55,

Philip the Good, Burgonya Dükü 299

80, 88, 90, 9 1 , 96, 202, 208 Otranto 1 0, 1 1 , 292, 32 1 , 336

Phokaia (Foça) 64, 285 Phokas, Manuel ve Ioannes 1 40

Padua 40, 1 22, 1 52, 1 90, 3 3 1

Pindos Dağlan 2 1 8

Palaiologos Ailesi 1 2, 2 1 6, 320

Pisa 1 80

Palaiologos , Andreas 8, 325, 326

Pistoia 1 88

Pius, il., Papa 8, 29 1 , 297, 306,

Palamas, Gregorios 1 00, 1 08 Paleokastron, Limni Adası 63

308, 3 1 7, 3 1 8, 3 1 9

Pammakaristos manastırı 3 1 4

Platon 1 83, 1 9 1

Pantokrator Manastırı 9, 1 54,

Polonya 1 1 0, 200 Po Nehri 1 86, 1 92

1 58, 222, 226

Po Ovası 1 86 Papalık 1 1 , 35, 36, 40, 4 1 , 1 07,

Potamios, Theodoros 90

1 66, 1 80, 1 8 1 , 1 86, 1 9 1 , 1 94,

Pseudo-Sphrantzes 14, 267, 276,

1 96, 202, 2 1 3, 245, 307, 3 1 7,

278, 279, 309, 3 1 4

323 Paraspondylas, Zoe 12

Ragusa 1 0 , 64, 1 40, 228, 289, 290,

Paris 6, 1 1 , 22, 38, 39, 40, 42 , 43,

307

Richard, il. 41

45, 57, 67, 95, 1 05, 1 07 , 1 1 1 ,

Rizzo, Antonio 243

1 1 2, 1 48, 1 92 , 228, 288, 32 1 ,

Rodos 64, 84

329, 330, 33 1 , 332, 333, 334,

353

B İ ZA N S ' I N S O N U

Ronıa 7, 1 1 , 1 4 , 1 6 , 34, 35, 36, 38, 40, 4 1 , 49, 54, 67, 80, 1 03, 1 05,

Siena 1 1 , 34, 40, 95 Sigisnıund, Macar kralı 38, 4 1 ,

1 07 , 1 1 0, 1 1 1 , 142, 1 79, 1 80,

64, 1 60, 1 78

1 9 1 , 1 95, 1 96, 1 98, 201 , 2 1 3 ,

Sinan Paşa 1 76

227, 245, 246, 29 1 , 297, 300,

Sinop 1 0 , 1 26

30 1 , 306, 307, 308, 3 1 6, 3 1 7 ,

Sivas 43

3 1 8, 3 1 9, 320, 322, 323, 325,

Skaranos , Denıetrios 1 4 1 , 1 90

326, 330, 332, 333, 334, 339

Skholarios, Georgios 1 05, 1 49 ,

Rossi, Roberto 1 4 1

1 77, 1 83 , 1 92 , 1 97, 2 1 0, 226,

Rouen 73

283

Rönesans 1 40, 1 86

Snıederevo 1 98 , 20 1 , 289, 291

Runıeli Hisan 6, 8, 243 , 244, 245 ,

Snıederevo Kalesi 1 98 Sofya 9, 1 0 , 1 24, 200

255

Southanıpton 1 1 , 73, 74

Runcinıan, Sir Steven 1 5 Rusya 33, 68, 76, 1 39, 1 40, 1 8 7 ,

Sphrantzes, George 14, 2 2 � stavraton 59

285, 324

St Denıetrius Manastırı 9 Sagundino, Nicolô 237

Stefan Duşan, Ç ar 64

Salmeniko 3 1 5 , 3 1 6

Stefan Lazareviç, Despot 3 1 , 64

Salutati, C oluccio 1 4 1

St. George Bankası, Cenova 73,

Santa Maria Novella 1 80, 1 89 Sanudi ailesi 65



1 89, 2 1 2 , 250, 286, 287

St. John Şövalyeleri 1 O, 1 1 , 44, 65,

Savoy Dükalığı 1 44 Selanik 6, 7, 8, 1 0 , 1 1 , 27, 33, 48,

84, 327 Strabon 1 90

50, 5 1 , 52, 57, 59, 62, 66, 67, 69,

Strozzi, Pallas 1 4 1 , 1 90

75, 83, 85, 86, 87, 88, 93, 96,

Suriye Dağlan 1 26

1 00, 1 08, 1 22, 1 23, 1 28 , 1 29,

Süleynıan Bey 280, 292

1 37 , 1 38, 1 39, 142, 1 5 1 , 1 52,

Syropoulos, Silvester 1 83, 1 87 ,

1 53 , 1 54, 1 55, 1 58, 1 59, 1 6 1 ,

191

1 62, 1 66 , 1 68, 1 69, 1 70, 1 72 , 1 73, 1 75, 1 76, 1 78, 1 99, 239,

Şeyh Bedrettin 1 2 6

248, 250, 3 1 1 , 33 1 Selanik başpiskoposu 1 00, 1 08,

Tafu� Pero 54, 55, 56, 57, 58, 60, 74, 93, 1 49, 1 50, 1 85, 1 87 , 333

1 22 , 1 2 9 Selçuklular 24

Taronites , hekinı 92

Selynıbria (Silivri) 50, 63, 83, 1 2 2

Taşoz 5 1 , 52, 66, 1 1 7, 294, 3 1 3

Senıadirek 1 0 , 3 1 3

Taygetos Dağı 5 1

Senıerkand 43

Teselya 1 2 , 2 7 , 5 1 , 86, 2 1 8, 2 1 9,

Senıerkant 1 09

220

Serez 1 0 , 3 1 , 85, 322

Tetaldi, Giaconıo 244, 273, 274

Servopoulos, Frankulios 294, 301

Thanıar, Frantzis 286

Sırbistan 26, 28, 3 1 , 64, 1 57 , 225,

Thanıes Nehri 1 43

289

Theodora, Asanes ailesinin bir üyesi 2 1 5

Sırplar 28, 64

354

DİZİN

Theodore, II. , Monferrat markizi

Vasili, II. , Moskova dükü ( 1 42562) 2 1 3

( 1 3 8 1 - 1 4 1 8) 1 2 Theodosius Meydanı 9 , 50, 283,

Vasili, I . , Moskova dükü ( 1 389-

309

1425) 33

Theophanes, Bizanslı ressam 1 40

Vasilipotamos Antlaşması 1 1 5

Thermaikos Körfezi 50

Vatikan Arşivi 326

Tiber Nehri 1 80

Venedik 7 , 10, 1 1 , 32, 34, 37, 4 1 ,

Timur, Semerkand emiri 43, 44,

52, 53, 54, 59, 64, 65, 67, 68,

45, 47, 62, 94, 95, 1 09, 1 1 0,

69, 70, 7 1 , 73, 74, 75, 80, 8 1 ,

1 1 9, 1 26

88, 89, 92, 97, 1 05, 1 24, 1 27 ,

Topkapı Müzesi 235

1 39, 1 4 1 , 1 43 , 1 5 1 , 1 52 , 1 53 ,

Topkapı Sarayı 309

1 54, 1 55, 1 56, 1 66, 1 68 , 1 69,

Trabzon 68, 149, 1 50, 225, 233

1 70, 1 72, 1 73 , 1 77, 1 82 , 1 86,

Traversari, Kardinal Aınbrogio

1 87, 1 88, 1 89, 1 9 1 , 1 92 , 1 97,

1 4 1 , 1 90

1 99, 202, 2 1 1 , 227, 228, 229,

Trnovo 1 0

232, 243 , 245, 252, 253, 257,

Tuna Nehri 3 8 , 1 20, 1 34, 1 98, 200,

260, 262, 263, 272, 273, 274,

2 1 8, 260

276, 284, 29 1 , 294, 297, 298,

Tunca Nehri 24, 222

300, 303, 305, 307, 3 1 6, 3 1 7 ,

Tunus 284

3 1 8, 3 1 9 , 333

Turahan 295

Verona 1 05, 1 4 1 , 1 55

Turahan, general 1 37 , 1 38, 1 73 ,

Verroi 307 Vitrinitza 2 1 8

221 Turahan, Osmanlı paşası 295

Vizye (Vize) 50

Türkler 14, 16, 17, 25, 36, 55, 62,

Vostitsa 3 1 5

67, 79, 9 1 , 92, 1 23 , 1 35, 1 36, 1 3 7, 1 38, 1 5 1 , 1 7 1 , 1 73 , 1 76,

Yahudiler/Yahudi 236, 288, 3 1 0,

1 85, 203, 204, 2 1 6, 242 , 254,

31 1

258, 260, 265, 266, 269, 272,

Yakup, O smanlı general 57

283, 285, 288, 300, 302, 303,

Yanya 1 0, 64, 1 6 1 , 1 76

3 1 1 , 3 1 8, 322

yeniçeriler 26, 92, 243 , 266, 267, 281

Ulubat Gölü 1 1 9

Yunan dili 140

Umur Paşa 295, 304

Yusuf, Bayezid'in oğlu 1 27

Urban, Macar top yapım ustası 242

Yüzyıl Savaşları ( 1 337- 1 453) 1 8 ,

Uzun köprü 1 3 1

4 1 , 1 07, 142

Vaftizci Aziz Ioannes 23

Zaganos Paşa 2 8 1

Valenciya 230

Zampia, Manuel'in kızı 2 3

Varna 8, 1 0 , 50, 1 99, 20 1 , 204, 205,

Zoe, Paraspondilas, Leydi 1 2 ,

207, 208, 2 1 7, 22 1 , 226, 239,

1 83 , 2 1 5

243 , 330

355

B i r zamanların kudretl i B iz an s İmp arato rluğu 1 4 0 0 ' l ü yılların b a ş ı n d a artık yıkımın e ş iğindeydi . Topraklar ı n ı n çoğunu O s manlılara kaptırmı ştı ve Kon stantin o p o l i s dört bir yandan ku ş atıl m ı ş t ı . B e l i r s i z l iğin h akim o l d uğu bu kasvetli z am anlarda s ı radan günlük hayatı na devam etm ekte o l an B izan s h alkı , ge çim kaynakl arı n ı ve ail e l e r i n i koruyab ilmek i ç i n ölüm sancılarıyl a kıvranm akta o l an vatanlarına karşı zorlu kararlar almak z o runda kaldı . İ şte o günleri an ı m s atan bu dokunaklı kitapta J o n athan H arri s diplomatik m anevral ar , üstü kap alı meydan o kumal ar ve b üyük tarihsel akım l arın ce reyan ettiği z am anlarda tal i h i n yardı m e ttiği kim i o l aylar zemininde ki ş i s e l h i kayeleri araştırıyor ve b u o l ağanüstü derecede b üyüleyici imp aratorluğun yıkılm asının gerçek nedenleri üzerine yeni b i r b akış aç ı s ı sunuyor .