142 57 4MB
Turkish Pages 109 [111] Year 2000
Karl Marx
Demokritos ile Epikuros'un Doğa Felsefeleri
Sol Yayınları Ankara 2000
Karl Marx Demokritos ile Epikuros'un Dota Felsefeleri Sol Yayınları, Ankara 2000 Karl Marx Differenz der Demokritischen und Epikureischen Naıurphilosophie, 1 841 (1 840- I 841 Martı arasında yazıldı.İik kez Marx und Engels, Aus dem literarischen Nachlass, Stuttgart, 1902 içinde yayın landı .)
Çe viren : Hüseyin Demirhan Difference Between the Democritean and Epicurean Philosophy of Nature K. Marx F. Engels, Collected Works, Progress Publishers, Moscow ı975, volume ı. pp. 25-ı05 -
Difference de la philosophie naturelle chez Democrite et chez Epicure Karl Marx, (Euvres III, Editions Gallimard, Paris ı 982, pp. 3- ı 00
Sol Yayınları . Karanfil Sokak 30/1 Kızılay Ankara Baskı: Şahin Matbaası Kasım 2000 ISBN 975-7399-64-7
Karl Marx
Demokritos ile Epikuros'un Doğa Felsefeleri
Sol Yayınları Ankara2000
ıçı
9 13 15 'ıs
19 21
33 33 44 51
5!l 62 73
73 73 77 108
Ön söz lçin�ekiler Birinci Kı s ı m : Demokritos ve Epi k uro s un Felsefeleri il in Genel Olarak Farkı '
Doğa
I. fncclcmenin Konu s u ll. Deı n ok riıos
ve Epikuros'uıı Fiziği Arasındaki Bağıntı Üzerine Yargılar lll. De mo kri tos ve Epikuı:os'un Doğa Felsefele rinin Ö zdeşiiği Konusundaki Güçlükler İkinci Kısım: Demokritos ve Epikuros'un Fiziğinin Ayrıntılı O l arak Farkı Üzerine Birinci Bölüm: Atomun Doğru Çizgiden Sapması I kinci B öl üm : Atomun Nitel ikleri Ü çünc ü Bölüm: Atoınoi Arkai ve Atoma Stoikeia Dördüncü B öl üm: Zaman B eşinc i B öl ü m: M e te orla r [Ek'ten Parça] [Epikuros'un Tanrıbilimine Karşı Plutarkhos'un Yö nelttiği Polemiğin Eleştirisi ] [II. Birey sel Ölümsüzlük) [I. Dinse l Feodalizm Üzerine. Avaının Ce he nn cm i ]
Notlar
Açıklayıcı Notlar
Demokritos ve Epikuros'un Do ğa Felsefeleri Arasındaki Farkııı
[Doktora Tezi] DIFFERENZ DER DEMOKRITISCHEN UND EPIKUREISCHEN NATURPHILOSOPHIE von
Karl Heinrich Marx Doctor der Philosophie
Yazar, bu satırları, bir evlat sevgisinin belirtisi olarak,
babadan farksız aziz dostu, Trier'de Geheimer Regierungsrat olan LUDWIG VON WESTPHALEN'E sunar
B enim iç i n öylesine de�erli olan adınızı de�ersi z bir broşü rün başına koydu�um için beni ba�ışlayın, babadan farksız aziz dostum. Size sevgimin ufak bir kanıtını vermek için baş ka bir fırsatı bekleyemeyecek kadar sabırsızı m. Fiki rden kuşku duyan her ki mse yaşlı bir kişiye hayranlık besi eyebilme mutl u l uğ u na dilerim benim kadar ersin, o kişi ki genç liği n gücünü taşı makta, çağların her i leri adımını doğru nun coşkusu ve temkiniyle karşılamaktadır, o kişi ki i ns anı deri nden inandıran gün gibi apaydı n bir i deali z m l e çağrısına d ü nyanın bütün yetkin ruhlarının koştuğu doğru sözü tanıyan o biricik idealizmle- gerici hayaletlerin koyu gölgeleri karşısı nd a, ç ağ ları n ç ok lu k kara bulutları kar şıs ı nda hiçbir zaman geri çeki lmemiş, tersine, tannca bir enerji ve in sanca kendine güvenen dimdik bir bakışla, tüm peçeterin ara sından dünyanın kalbinde yanan göksel ateşi görmüştür. Siz, babadan farksız aziz dostum, i deali z min , hayal gücünün uy durduğu bir şey olmayıp bir gerçek ol duğuna benim için her zaman canlı bir argumeııtum ad oculos• oldunuz. Benim bedence esenlikte olmanızı dilememe gerek yok. Ruh, kendinizi güvenle ellerine bı raktığı nı z , büyücülükte usta büyük hekimdir. *"' • Gözle görülür kanıt. "'"' Bu paragraf ilk biçiminde şöyleydi: "Size gönderdiğim bu sevgi ulağının ardından yakı nda kendim de geleceğimi ve o şaha ne manzaralı dağlarımızda, ormanlarımızda yanyana yeniden do laş ac ağı mı zı umuyorum. Benim, bedence esenlikle olmanızı dile meme gerek yok. Ruh ve doğa, kendinizi güvenle ellerine bıraktı ğınız. büyücülükle usta büyük hekimlerdir." -Bu sayfanın sol ke nar boşluğunda "Bu sunuş yazısı daha büyük puntolarla bas ıla cak" yazılıdır.
ÖNSÖZ
Bu inceleme. e ğer ilk amacı bu doktora tezi olma s aydı bir yandan daha sıkı sıkıya bilimsel, bir yan ,
dan da, birçok kanıtlarnatannda daha bilgiçlikten uzak bir biçim taşıyabilirdi.
Ancak, dış nedenlerden ötürü kitabı bu biçimde baskıya vermek zorunda kal dım. Ay rıca şu da var ki bu kitapta, şimdiye de ği n Yunan felsefesinde çözülmemiş kalan bir p roblemi çözdüğüm kanısındayım. Uzmanlar bilirler ki bu incelemenin konusuna ili ş kin olarak ortada, en ufak ölçüde bile işe yarayabile cek ön araştırma yoktur. Günümüze değin, bu konu da hep Cicero ile Plutark.hos'un geveledikleri gevele nip durmuştur. Epikuros'u, Kilise Babalarının ve bü tün Ortaçağın -bu gerçekleşmiş akil dışı lık döne minin- üzerine koyduğu yasaktan kurtaran Gassen di, açıklamalarındal2l yalnı z bir tek ilginç öğe ortaya k oy ar Kendi Katolik v i cdan ı n ı pagan [putat apar ] bil gisine, Epikuros'u da Kiliseye uydurmaya çal ı şır ki .
bu, boşuna harcanmış çabadır. Böylesi, tıpkı Yunan yosmalarının [Lais] parlak ve serpilmiş vücudu üze rine bir hıristiyan rahibesinin giysisini giydirmeye kalkışmak olur. Gassendi, bize Epikuros'un felsefesi ni öğretebilmekten çok kendisi Epikuros'tan felsefe öğrenmektedir. Bu inceleme epikurosçu, stoacı ve kuşkucu felsefe çevrimini tüm Yunan kurgusal düşüncesi ile ilişkileri içinde ayrıntılı olarak ortaya koyacağım daha geniş bir yapıta yalnızca bir hazırlık niteliğinde görülmeli dir.131 Bu incelemenin biçim vb. yönünden taşıdığı eksiklikler, sözkonusu ikinci yapıtta giderilmiş ola caktır. Gerçi Hegel, yukarıda anılan sistemlerin genel gö rünümlerini bütünü bakımından doğru olarak tanım lamıştır. Ama onun felsefe tarihinin -ki felsefe tari hi genel olarak ancak bu yapııla başlamış sayılabi lir- o hayranlık uyandırıcı büyük ve cesur planı içinde, hem ayrıntılara girme olanağı yoktu, hem de, dev düşünürün par excellence* kurgusal düşünce adını verdiği şeyle ilgili görüşü, bu sistemlerin Yu nan felsefe tarihi için ve genellikle Yunan düşünüşü için taşıdığı büyük önemi görüp kabul etmesine en gel olmuştu. Bu sistemler, Yunan felsefesinin doğru tarihi için birer anahtardır. Bunların Yunan yaşamı ile bağlantısını gösteren daha derin bir açıklama, dos tum Köppen'in Friedrich der Grosse und seine Wi dersacher adlı denemesinde bulunabilir.l41 !ncelemeye, Epikuros'un tanrıbilimine karşı Plu tarkhos'un yönelttiği polemiğin bir eleştirisini ekle memin nedeni, bu polemiğin hiç de tek kalmış bir ör nek olmayıp, daha çok, bir espece'in** temsilcisi ol masıdır, çünkü bu polemik, tanrıbilimci kafanın fel• ••
En üstün biçimde. Tür, tip.
10
sefeyle bağıntısını kendi başına en belirgin biçimde ortaya ko y maktadır . * Ele ş tir i , b irçok konular yanında, Plutarkhos'un, fe lse fey i din mahkemesi önüne çıkardığı zamanki gö rüşünün genel y anl ı şlığ ı na değinmemektedir. Bu ko n uda, her türlü kanıtlama yerine geç mek üzere, David Hume'un şu sözünü anmak yeterli olacaktır: . . . Egemen otoritesinin her yerde tanınması gere ke n felsefeyi, her fırsatta, çıkardığı sonuçlar iç i n özür dilemek ve kendisine kıntabilecek her tikel sa nat ve bilim karşısında kendini temize çıkarmak zo runda bırakmak, kuşku y o k ki felsefeye karşı bir çe şit hakarettir. Bu, bir kralı, uyruklarına karşı vatan hainliği etmekle suçl ay ıp mahkemeye çıkarmaya benzer. "[SJ Felsefe, dünyaya ba§ eğdiren o alabildiğine özgür kalbinde bir damla kan devindiği sü rece , düşmanları na Epikuros'un şu haykırışıyla kar ş ı l ı k vermekten hiçbir zaman usanmayacaktır:
ll
AoEjlrıç &, O'UX O tO'UÇ t(J)V 1tOAMoV l')EO'UÇ avatp(J)V, aXA. o taç t(J)V 1toU.COv S�aç t'}Eotç 7tp oça7tt(J)V **!61 11
.11
Felsefe bunu açıkça söyler. Prometheus'un şu itira fı:
onun itirafıdır, insanın özbilincini en yüksek tanrı •
Marx, başta bulunan "Bu" sözcüğünü çizmiştir. Dine karşı asıl saygısız kişi, kalabalığın taptığı tanrıları ta nımayan değil, tanrılar hakkında kalabalığın inandığını onayla yan kişidir. ••• Sözün açığı, ben o tanrılar sürüsünden nefret ediyorum (Aiskhylos, Zincire Batlı Prometheus). **
ll
olarak tanımayan tüm gökseJ ve yerseltannlara karşı onun özdeyişidir. Onun. ba ş k aca hiçbir özdeyişi ol mayacaktır. Felsefe, kendisinin görünüşte sarsılmış medeni durumuna sevinen o zavallı mart kedilerine ise, yine, Prometheus':un tanrıların uşağı Hermes'e verdiği kar
şı lığı vermektedir:
tTI� 011� Mx'tpEtÇu'ÖUjlltA.ouç
anoj3aUovteç,
ava.t
nou
llaUov e'ÖEA.oooı. Çat �ıaııevav Ç'Ö(lpOOt Ça.t )'E)UVEVa.t tO jlT\'ÔeV . T\�eroç �e t(J)V OVOjl(lt(J)V tOU llE'Ôtcrtacrooı tov 'ÖVT\ crÇovta Ça.t jl.Eta/J..attet v, Çıxt ocra örı A.ot JlEtaj3oA.T\V ovta fT\Ç 'lf\>XT\Ç. ou q>'Öopav, tov t}avatov al;porovtaı . . .
P. ı ı 04, agy . [ . . . ] Çaı npoç
tO anoA.roA.E, Çat to aVT\PT\tat, Çat to ot>Çecrtt, tapacrcrovtat. . . T\ Ça.t npoçemcrcpa'ttoumv ot taun A-Eruuteç, anaÇ av'Öp(J)1t0t )'E)Uvaııev , �ıç &: ot>Ç ecrn )'EVEO"OOt . . . [P. ı 1 04, agy . ] Çat yı:xp to napov roç j!tÇpov, ı.ıaA.A.ov &: llT\OOttouv npoç to cruıınavta attJ..I.T\O"WtEÇ OAl){l)pO'OOlV
avanoA.a\)(Jta apefT\Ç Çat
npoıevtc:n, 7tpÇ avc:npet to
tOU 'Ô(lV(ltOU &:oç, aA.A, rocrm:p (l1t0&:tÇtV (lUfOU npoçtt'ÔT\mv. auto yap to uto ecrnv o &ooıÇev T\ q>OOlÇ . . . fT\V ElÇ tO UT\ q>pOVOUV jlT\OC atO"OOVOjlf..V OV * Kalabal ık. * * Nerdeyse bütün insanlar diyordum.
74
ÖUXA.'OOlV 't11 Ç \jiUXTlÇ. Tl V Em.Çoupoç ElÇ ÇEVOV Çaı atoıwuç öu:xcmopav ttoırov, E'tl JJ.WJ..ov EÇÇott-rEı 'tTI V EA.möa 'tTIÇ acp�maç. & rıv OM')t>\l &ro AE;t:ıv 1t