Büyülü Dağ II [2, 6 ed.]
 9789755108728

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

1929

NOBEL

iYATÖDÜLÜ

THOMASMANN BÜYÜLÜDAG İKİNCİ CİLT /

ALMANCA ASLINDAN ÇEViREN

İRİS KANTEMİR

Can Yayınları: 890

Der Zauberberg,

Thomas Mann

©S. Fischer Verlag, Berlin,

1924 1998

©Can Sanat Yayınları Ltd. Şti.,

Bu

eserin Türkçe yayın hakları Onk Ajans Ltd. Şti.

aracılığıyla alınmıştır. Tüm hakları saklıdıı: Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çogaltılamaz.

ı. basım: 1998 6. basım: Mayıs 20ll Bu kitabın 6. baskısı 1000 adet yapılmıştır.

Kapak tasarımı: Erkal Yavi Kapak düzeni: Semih Özcan Kapak baskı: Çetin Ofset

İç baskı ve cilt:

ISBN

Özal Matbaası

978-975-510-872-8

CAN SANAT YAYINLARI YAPIM, DAGITIM. TİCAHET VE SANAYİ LTD. ŞTİ. Hayriye Caddesi No. 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75- 252 59 88- 252 59 89 Fax: 252 72 33 http://www.canyayinlari.com e-posta: [email protected]

Thomas Mann . .

. .

. .

....,

BUYULU DAG 1929

NOBEL EDEBiYAT ÖDÜLÜ

İKİNCİ CİLT

ROMAN

Almanca aslından çeviren

İRİS KANTEMİR

CAN YAYINLARI

THOMAS MANN'IN YAYINLARI'NDAKİ DiGER KiTAPLARI

CAN

I3UDDENBROOKLAR 1 roman SEÇiLEN 1 roman TON IO KRÖGER 1 roman VENEDİK'TE ÖLÜM 1 uzun öykü

Thomas Mann, 1875'te Almanya'da doğdu. 1898'de yayınladığı ve Der kleine Herr Friedemann (Küçük Bay Friedemann) adı altında

topladığı ilk öykülerinde, daha çok Schopenhauer ve Nietzsche ile Wagner'in etkisi altında kalarak sanatçının yaratma sorununa odak­ lanmıştı. Mann'ın sonraki yapıtıarına da sık sık yansıyacak olan bu sanatçı sorunsalı, biri manevi yaşamı, diğeri eylemi temel alan iki karşıt yaşam görüşünden besleniyor ve sanatçının bir şeyler yarata­ rak varoluşun anlamsızlığına karşı koyma mücadelesini sergiliyor­ du. Bu ilk öyküleri, büyük bir tüccar ailenin gücünü kaybetmesini konu alan ve 1901'de yayımıanmasının ardından Mann'ı üne kavuş­ turan Buddenbrooklar adlı toplumsal roman izledi. 1903'te yayınla­ dığı Tonio Kröger ile 1912'de çıkan Venedik'te Ölüm, bu gerilimden beslenen yapıtlardır. Daha sonra, savaş imgesinin Avrupa'nın ölü­ mü olarak da yorumlanabileceği romanı Büyülü Dağ'ı yazan Mann, Hitler iktidara gelince Almanya'dan ayrıldı. 1929'da Nobel Edebi­ yat Ödülü'nü alan Mann, sanatçının tin ile y�am arasında kalan çelişkisini sergileyen bakış açısını daha da derinleştirdi. 1936'da ABD vatandaşlığına geçti ve Almanya'nın karanlık tablosunu çizdi­ ği Yusuf ve Kardeşleri dörtlemesini yayımladı. Dörtlemenin ardın­ dan yazmaya koyulduğu Doktor Faustus'ta ise besteci Andreas Leverkühn'ün yaşamöyküsünün ışığında, Alman kültürünün bar­ barlığa yenik düşmesini anlattı. 1955'te Zürich'te öldü.

iris Kantemir, Ankara'da doğdu. TED Ankara Koleji ve DTCF İn­ giliz Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdikten sonra uzun bir süre Almanya'da kaldı. Yurda döndükten sonra ODTÜ, Kadıköy Maarif Koleji ve Boğaziçi Üniversitesinde ders verdi. 1990 yılında emekli oldu. Cumhuriyet Kitap'ta yazıları yayımlandı. Hermann Hesse' den Bozkırkurdu ve Masaııar, Thomas Mann'dan Seçilen ve Büyü­ lü Dağ, Amy Tan'dan Mutfak Tanrısı, Carson McCullers'tan Düğü­ nün Bir Üyesi, Juli Zeh'ten KartaUar ve Melekler, Ketil Norstad'

dan Erling'in Düşüşü ve Cari Gustav Jung'dan Anılar, Düşler, Dü­ şünceler gibi kitapları Türkçeye kazandırdı.

Die Herausgabe dieses Werkes wurde aus Mitteln von INTER NATIONES, Bonn gefördert.

Bu kitap, Inter Nationes, Bonn Kuruluşu'nun desteğiyle yayın­ lanmıştır.

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ CİLT Önsöz

.

.

.

.

.

.

.

.

.

BİRİNCİ BÖLÜM Varış 34 Numara Restoranda .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

31

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

43

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.· .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Gerekli Bir Alışveriş Zaman Duygusu Üzerine Arasöz Fransızca Konuşmayı Deniyor Siyasal Bağlamda Sakıncah Hippe Analiz Kuşkular ve Tereddütler Sofra Başı Sohbetleri Artan Korku 1 İki Büyükbaba ve Alacakaranlıktaki Sal Gezintisi Derece .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

31

.

.

.

20 24

.

.

.

ll

.

Saygın Kararına Kahvaltı Şaka-Viacticum-Yarım Kalan Keyif Satana Zihin Açıklığı Bir Sözcük Bile Fazla Tabii ki Bir Hatun! Herr Albin Satana Onur Kırıcı Önerilerde Bulunuyor

.

ll

.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

.

.

.

Vaftiz Çanağı - İki Biçimiyle Büyükbaba Tienappel'lerde - Hans Castorp'un Ahlaksal Durumu Üzerine

.

.

.

.

9

.

.

İKİNCİ BÖLÜM

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

53

53 56 64 75 85 92 97 102 106 .

.

.

.

.

.

.

119 119 130 134 140 146 158 165 170 178 201

BEŞİNCi BÖLÜM

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Sonsuzluk Çorbası ve Birdenbire Aydınlanma "Tanrım, Görüyorum!" Özgürlük Merkür'ün Değişik Ruh Halleri . . Ansiklopedi Humaniora Araştırmalar Ölüler Dansı Büyücüler Gecesi .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

229

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

229 254 274 28ı 294 3ı2 33ı 354 397

İKİNCİ CİLT ALTINCI BÖLÜM

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Değişimler. Biri Daha Tanrı Devleti ve Kötü Bir Kurtuluş Üzerine Patlayan Öfke... ve Utanç Verici Bir Şey Daha Geri Püskürtülen Saldırı Operationes Spirituales Kar Bir Asker Olarak - Ve İyi Huylu .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

.

.

.

YEDiNCİ BÖLÜM

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Kıyıda Bir Gezinti Mynheer Peeperkorn Vingt et un Mynheer Peeperkorn (Sürüyor) Mynheer Peeperkorn (Bitişi) Büyük Uyuşukluk Dolu Dolu Ses Uyumu En Çok Kuşku Uyandıran Şey Aşırı Huysuzluk Gök Gürlemesi .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

ll

ıı 38 60 90 ıo5 ı23 ı57 ı93 .

.

.

.

245 245 254 263 286 333 348 36ı 382 4ı6 446

ÖNSÖZ Çok eskilerde kaldığı için üzeri tarihin küfüyle kaplı olan ve anlatırken iyice geçmişe gidebilmek için olabildi­ ğince geçmiş zaman kiplerinin kullanılmasını gerektiren Hans Castorp'un bu öyküsünü (nasıl olsa okuyucu onun hoş ama sıradan bir genç olduğunu anlayacak) biz gerçek­ ten anlatmaya değer bulduğumuz için öykünün hatırına anlatıyoruz, yoksa Hans Castorp'un hatırı için değil. Bu arada Hans Castorp'un hakkını yememek için herkesin ba­ şına her şeyin gelemeyeceğini ve aslında bunun onun öy­ küsü olduğunu da belirtıneden geçmememiz gerekiyor. Öykümüzün eski oluşunun ona bir zararı yok, tersine iyi bile çünkü tarih gibi, öyküler de eski zamanlarda geç­ miş olmalıdırlar ve bir öykü ne kadar eskiyse bu, hem öy­ kü açısından hem de geçmiş zaman kipleriyle ınırıldanan sihirbaz aniatıcısı açısından o kadar iyi olur. Günümüzde­ ki birçok insan gibi -öykü anlatıcılarının da onlardan aşağı kalır bir yanı yok- öykümüzün de sorunu şu: Yıllarla bağ­ lantısı olmayan eskiliği günlerle de ölçülebilecek gibi de­ ğil; sırtına binen yaşlılık yükü güneşin çevresindeki yö­ rüngelerle de bir tutulamaz, yani kısacası, geçmişte kalmış olmasını aslında zamana borçlu değil. Bunu demekle za­ man denen gizemli öğenin sorunlu ve kendine özgü ikili doğasına şimdilik şöyle bir değinmiş oluyoruz. Ama biz apaçık ortada olan bir durumu yapay bir bi9

çimde belirsizleştirmeyelim: Öykümüzün olağandışı eski­ liği, belirli bir dönüm noktasından ve yaşamlarımızı ve bi­ linçlerimizi paramparça eden derin bir çatlaktan önce oluşmasından kaynaklanıyor. Öykü o zamanda geçiyor ya da şimdiki zaman kiplerini kullanmak istemezsek, o za­ manda, çok uzun yıllar önce, dünyanın eski günlerinde, başlamasıyla bir sürü şeyin başladığı ve başlayanların da bir türlü sona eremediği Büyük Savaş'tan önce geçti. De­ mek ki çok önceleri olmuş değilse de gene eski sayılır. Bir öykünün eski olma niteliği ne kadar 'önce'ye dayanırsa öy­ kü o denli yoğun, tam ve masaisı olmaz mı? Üstelik bizim öykümüzün , doğası gereği az da olsa masallara özgü yönle­ ri de var. Öykümüzü , ayrıntılara özen gösterip hiçbir noktayı göz ardı etmeden uzun uzun anlatacağız. Bir öykünün kıs a ya da sık ı cı oluşu ne zaman anlatımı için gerekli olan yer ve zaman yüzünden olmuştur ki? Aşırı titiz almamızın uyandıracağı iticilikten korkmadığımız gibi, ancak ince­ den ineeye anlatırnın gerçekten eğlendirici olabileceği gö­ rüşünü kendimize daha yakın buluyoruz. Demek ki, bizim Hans'ın öyküsünün aniatıcısı bu işi öyle bir-iki dakikada bitirmeyecek ve ne bir haftanın yedi günü ne de yedi ay bu işe yetecek. Öykü onun çevresinde ağlarını örerken geçecek olan dünya günlerinin pek farkı­ na varmaması kendisi açısından iyi olur. Tanrı aşkına, öykünün yedi yıl sürecek hali yok ya! Evet, işte başlıyoruz.

10

ALTINCI BÖLÜM

Değişimler Zaman nedir? Bir gizdir - elle tutulamayan ve her şe­ ye kadir olan. Dış dünyanın bir önkoşulu, mekanda var olan ve hareket eden cisimlerle kaynaşmış ve bütünleşmiş bir hareket. Ama hareket olmasaydı, zaman olur muydu? Sor bakalım ! Zaman mekanın işlevi mi? Ya da tam tersi mi ? Yoksa ikisi özdeş mi? Bir soralım dedik! Zaman dura­ ğan değildir - doğası bir fiile benzer ve her şeyin zamanını belirler. Neyin zamanını mı ? Değişikliğin ! Ne 'şimdi' 'o za­ mandır' ne de 'burası' 'orası'dır. Her iki olguda da hareket aradadır. Oysa biz, zamanı kapalı bir devre gibi dairesel bir hareketle ölçtüğümüz ve 'o zaman' sürekli ' şimdi'de, 'ora­ da' da 'burada'yla yinelendiği için, rahatça, hareketin ve değişikliğin durgunluk ve durağanlık demek olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik, tüm umarsız çabalarımıza karşın, ne zamanın bittiği noktayı düşleyebildiğimiz ne de meka­ nın çevresine kısıtlı bir sınır kayabildiğimiz için pek başa­ rılı olmasa da, hiç yoktan iyidir diye, onların sonsuz ve uç­ suz bucaksız oldukl arını 'düşünmeye' karar vermişiz. Ama bir şeyi sonsuzluk ve sonu olmayan diye varsaymak, sınır­ lı ve sonu olanı mantık ve matematik bağlamında yadsı­ mak ve ikisini de birbirine orantılı olarak sıfıra indirge­ mek anlamına gelmez mi? Sonsuzlukta art ardalık, sonu olmayanda da yan yanalık olası mı? Bizim uydurma sonll

suzluk ve sonu olmama varsayımımız uzaklık, hareket ve değişiklik kavramları ya da evrende sonu olan cisimlerin varoluşuyla bile nasıl çakışır? Sen yine de durmamacasına sor bakalım! Hans Castorp bu tür soruları evirip çeviriyordu ka­ fasında - geldiğinden beri bu tür ölçüsüz düşüncelere ve sızlanmalara açık olmaya başlamış ve zihni, bedelini çok fe­ na ödediği büyük bir istekle bu tür yakınmalara cüret eder olmuştu. Bu tür soruları kendine, iyi yürekli Joachim'e ve artık zaman yittiğinden beri karlar altında kalmış olan vadiye bile soruyor ama hiçbirinden yanıta benzer bir şey kes i nlikle alamıyordu - en az yardımcı olanın hangisi oldu ğu b elli değildi . Aslında, yanıt alamadığı için bu soru­ ları kendine soruyordu. Özellikle de, Joachim'i bu konula­ ra çekmek olanaksızdı -Hans Castorp'un bir akşam Fran­ sızca ol arak söylediği gibi- çünkü onun aklında, bazen ona yaklaşarak bazen de yok olarak oyununu sürdüren bir umutla d ü zlükte asker olmaktan başka bir şey yoktu ve son zamanlarda verdiği savaşı bir darbede bitirmeye yat­ kın olmuştu. Evet, hizmet aşkıyla yanan disiplinli, iyi yü­ rekl i, d ü rüst ve sabırlı Joachim başkaldırmaya eğilimli ol­ muş , aşağıdaki l aboratuvarda, daha doğrusu herkesin de­ diği gibi 'lab'de, hastaların enfeksiyon derecelerini sapta­ yan 'Gaffky ölçümüne' karşı çıkar olmuştu . Uygulanan bu örnek anali zinde, yalnızca birkaç ayrı basil mi olduğu ya da hasillerin bol miktarda mı olduğu saptanıyor ve buna göre hastalara bir Gaffky numarası veriliyordu. Her şey buna bağlıydı. Her hasta bu numaradan iyileşme olasılığı­ nın derecesini hiç şaşmadan anlayabildiği gibi, orada kalış süresini de saptayabilirdi; bu süre 'altı ay' için şöyle bir uğ­ ramaktan tutun da, aslında burada geçirilecek gerçek za­ man yanında pek bir şey demek olmayan 'ömür boyu mah­ kumiyet'e dek gidebilirdi . Joachim işte bu ölçüme inanma­ maya ve karşı çıkmaya başlamıştı ama yetkililere karşı açıkça bunu ortaya koymuyor, yalnızca masa arkadaşları­ na ve kuzenine yakınıyordu. "Yetti artık beni aptal yerine koydukları ! " demişti yüksek sesle, iyice yanık yüzüne kan hücum ederek. "İki hafta önce Gaffky'de 'iki ' çıktım , iyi , 12

çok umut verici - derken bugün dokuz, bol miktarda, düz­ lük yine hayal oldu . Ne durumda olduğunu nasıl bilecek­ sin, Tanrı aşkına! Dayanılır gibi değil . Yukarıda Schatzalp diye biri yatıyor, Yunanlı bir çiftçi, Arkadya'dan bir aracı göndermiş ; hızla ilerleyen bir vaka; her gün ölümünü bek­ liyorlar, oysa tükürüğünde bir tane bile hasile rastlanma­ mış . Öte yandan, ben buraya geldiğimde, sağlığına kavuş­ tuğu için gitmek üzere olan şişman bir Belçikalı yüzbaşı vardı, Gaffky'si on olan, küçücük bir lekesi olmasına kar­ şın basil kaynıyordu. Gaffky'nin canı cehenneme! Öleceğİ­ mi bilsem de eve gidiyorum." İşte Joachim böyle yakınmış ve bu denli yumuşak ve ağırbaşlı birinin açıkça isyan et­ mesi herkesi üzmüştü. Ne zaman Joachim her şeyi bırakıp düzlüğe dönmekten söz etse, Hans Castorp'un üçüncü bir kişinin Fransızca olarak söylediği bazı şeyler aklına geli­ yordu ama bir şey demedi. Kuzenine Frau Stöhr'ün yaptığı gibi kendi sabrını örnek almasını söylese iyi mi olurdu ? Karoline Stöhr ona biraz alçakgönüllü ve sabırlı olmasını ve onu hiç yitmeyen bir dirence ve iradeye örnek olarak al­ masını önermişti ; günün birinde tümüyle iyileşmiş bir eş olarak kocasına geri dönmeyi istediği için, Cannstatt'ta iyi bir ev kadını rolünü yadsımıştı. Hayır, Hans Castorp bunu yapmayı hiç istemiyordu çünkü özellikle, karnavaldan be­ ri vicdanı rahat değildi, yani Joachim'in bir şeylerin kesin­ likle farkında olduğunun ve bunu bir ihanet, terk ediş ve sadakatsizlik olarak aldığının bilincindeydi, özellikle de Joachim'in günde beş kez karşılaştığı -Joachim her defa­ sında ciddi ve kibar, gözlerini yere indirip tabağına bakı­ yordu- bir çift yuvarlak kahverengi göz, kendini tutarna­ yıp gülmeler ve portakal çiçeği parfümü düşünüldüğünde. Hans Castorp 'zaman'la ilgili aklına geleni söylediklerine Joachim'in gösterdiği suskun isteksizliğin altında, vicda­ nını suçlayan askerce bir ahiakın yattığını sezinliyordu. Vadiye, karlar altında yatan bu kış vadisine gelince; Hans Castorp kusursuz şezlongunda yatarken aynı metafiziksel soruları ona da yöneltiyor ama zamanın içinde orada ses­ sizce duran dorukları, tepeleri , kenarları ve kızılımsı or­ manları, yeryüzü günlerinin sessiz akışı içinde, kah gök13

yüzünün derin mavisiyle ışıldıyor, kah sisiere gömülüyor; bazen gün batımında alev alev yanıyor, bazen de ay ışığının büyüsünde pırlanta sertliğinde parlıyor, ama suskunluk­ larını hiç yitirmiyordu . Hep kar vardı - inanması zordu ama a ltı uzun ay geçmişti. Konukların tümü kar görmek­ ten bıkıp usandıklarını, artık kardan tiksinti geldiğini, ya­ zın olan karın bile yetip arttığını, her Allahın günü yığınla kaı·dan, k ar tümsekierinden ve karla kaplı yamaçlardan bıkıp usandıklarını söylüyorlardı, insan dayanamazdı bu­ na; insanın hem zihnini hem de ruhunu öldürüyordu. Göz­ lerini, daha doğrusu yüreklerini korumak için yeşil, sarı ya da kırmızı camlı gözlük takıyorlardı. Vadi ve dağlar altı aydır kar altındaydı demek! Hayır, yedi ! Biz öykümüzü anlatırken zaman, yalnızca anlatıma ayırdığımız değil, aynı zamanda Hans Castorp'un ve bura­ da karın içinde onun kaderini paylaşanların zamanı da iyi­ ce ' geçmiş'e dönüşüyor ve beraberinde değişiklikler getiri­ yor. Hans Castorp'un tahmin ettiği ve karnaval günü mey­ dan dan dönerken öfkelenen Herr Settembrini'ye de biraz fazla aceleyle ilettiği gibi her şey olup bitiyordu . Yaz dönü­ münü n k apının ağzında olduğu söylenemezdi ama Paskal­ ya beyaz vadiden geçip gitmiş , nisan ayı ve Hamsin Yartu­ su u fu kta görünmüştü ; bahar yakında gelecek ve karlar e riyecckti Tümü değil kuşkusuz, çünkü yazın tutmadan yağacak olan karı saymazsak güneye doğru olan tepelerde ve Ratikon sıradağlarının yarıklarında her zaman kar olu­ yordu Ama durağan olmayan yılın beraberinde değişiklik­ ler getireceği kesindi çünkü Hans Castorp'un Frau Chau­ chat'dan kalemi ödünç almasının ve küçük bir anı notu yazmasını istedikten sonra geri vermesinin üzerinden altı hafta geçmişti - o armağanı ş imdi cebinde taşıyordu . Hans Castorp 'un burada kalmayı tasarladığı sürenin iki katıydı bu. Hans Castorp'un Clavdia Chauchat'yla tanıştığı ve so­ rumluluklarına düşkün Joachim'den çok daha geç saatler­ de odasına çıktığı geceden beri altı hafta geçmişti. Frau Chauchat'nın ayrılıp geçici olarak Dağıstan'a , Kafkaslar'ın ardındaki o Doğu'ya doğru olan ülkeye gittiği sabahtan be.

.

14

ri de. I