Bir Levanten Şövalye "Giovanni Scognamillo Kitabı" [1 ed.]
 9789944884372

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Genel Yayın: 1 53 9

EMEL ARMUTÇU 1962 İstanbul doğumlu. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Y üksek Okulu mezunu. Gazeteciliğe 1982 yılında Türk Haberler Ajansı'nda başladı. Ulusal Basın Ajansı, Yeni Gündem dergisi, Güneş gazetesi, Aktüel dergisinde çalıştıktan sonra 1994'te

Hürriyet gazetesine girdi. Uzun yıllar muhabirlik, editörlük yaptı. Halen Hürriyet Gazetesi Sosyal Projelerden Sorumlu Kurumsal İletişim Müdürü. Gazeteciliğe de devam ediyor.

NEHİR

SÖYLEŞi

-33BİR LEVANTEN ŞÖVALYE GIOVANNI SCOGNAMILLO KİTAB I

SÖYLEŞİ

EMEL ARMUTÇU ©TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 2008 EDİTÖR

LEVENT CİNEMRE GÖRSEL YÖNETMEN

BİROL BAYRAM DİZİN

İLKNUR CANKOZOGL U DEŞİFRE

FİLİZ ÖGRETMEN GRAFİK TASARIM UYGULAMA

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI I. BASKI: 2000 ADET, AGUSTOS 2008

ISBN 978-9944-88-437-2 BASKI

YAYLACIK MATBAACILIK (0212) 612 58 60 LİTROS YOLU FATİH SANAYİ SİTESİ NO: 12/ı97-203 TOPKAPI İSTANBUL

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI İSTİKLAL CADDESİ, NO: 144/4 BEYOGLU 34430 İSTANBUL

Tel. (0212) 252 39 91 Fax. (0212) 252 39 95 www.iskultur.com.tr

Nehir Söyleşi

bir levanten şövalye GIOVANNI SCOGNAMILLO KİTABI Söyleşi Emel Armutçu

TÜRKiYE

$BANKASI

Kültür Yayınları

İçindekiler BİRİNCİ BÖLÜM Nesli Tükenen Bir Levanten Çocuk

· I

İKİNCİ BÖLÜM Bilinçlenme Yılları · 53 ÜÇONCÜ BÖLÜM Meslek Hayatına İlk Adım

·

69

DÖRDONCÜ BÖLÜM Hangi Dilde Yazacağına Karar Vermesi Zor Oldu

· 85

BEŞİNCİ BÖLÜM Bir Korku Tutkunu · l l l ALTINCI BÖLÜM Bir Levantenin Beyoğlusu

·

159

YEDİNCİ BÖLÜM Bankacılıktan Sonra Sinemayla Gelen Özgürlük SEKİZİNCİ BÖLÜM 1 930'dan Bugüne Beyoğlu Sinemaları

·

· I79

217

DOKUZUNCU BÖLÜM Şeytan İcadından Yeşilçam'a Uzun Yolculuk

·

257

ONUNCU BÖLÜM Gizemli Bay Giovanni 3 l 5 ·

YAŞAMÖYKÜSÜ

·

379

GIOVANNI SCOGNAMILLO FİLMOGRAFİSİ TELİF ESERLERİ ÇEVİRİLERİ

.

·

387

39 l

·

383

BİRİNCİ BÖLÜM

Nesli Tükenen Bir Levanten Çocuk

Hayatının ilk yedi yılını geçirdiği Asmalımescit 50 numaralı evdeki karanlık mut{ağın içinde yer alan kuyu, onun için sadece yiyeceklerin soğutulduğu yer değildi. Çok yıllar sonra H.P. Lovecraft'ın Pickman'ın Modeli öyküsünü okuduğunda o demir kapaklı kuyuyu hatırlamıştı. Korkuya, korku edebiyatına, korku sinemasına olan merakının kaynağını o günlerde aramalıydı belki de...

Giovanni, Asmalımescit'teki evlerinde, Lorel-Hardiy taklidi yaparken.

- "Levant" ve "levanten "den başlayalım isterseniz. . . O meşhur soru: "Levanten nedir? " - Evet, aynen. Bu sadece bizde sorun değil. Mesela birkaç ay önce bir Fransız yayıncısı geldi. Anılarımı çevirtmek istedi­ ğini söyledi. Ben de, "Çevirtmeye gerek yok, ben Fransızca olarak yazabilirim" dedim. lstanbul'un Gizemleri adlı kita­ bım için de aynı şey olmuştu. Bir İtalyan yayıncı ilgilenmiş, çevirtmek istemişti, ona da hayır demiştim: Ben İtalyan oku­ ru için yeniden yazabilirim. Çünkü İstanbullu okura başka şeyler anlatılır, İtalyan okura başka... Bir İtalyan, İstanbul'un nerede olduğunu bile bilmeyebilir, yani Mısır'a yakın bir yer­ de sanabilir. . . Ya da Afrika'da bir yerde olduğunu. Neyse, İtalyan yayıncı dedi ki, "Yalnız, başta şu levante­ nin ne olduğunu bir tanımlayın, çünkü bizimkiler bilmiyor­ lar. " Belki Fransızlar da bilmiyorlar. Diyeceğim, bu bana sa­ dece Türkiye' de sorulan bir soru değil. Şimdi cevabına gelelim. Levanten, sözlük anlamıyla "do­ ğulu"dur ama tam doğulu değil, Batıdan gelip Doğuya, Ya­ kın Doğu'ya, Ortadoğu'ya yerleşen yabancı uyruklu kimse­ dir. Yerleşen ve kök salan . . . Bu yerleşim 1 9. yüzyılda olabilir, Bizans döneminden kalabilir, hatta Romalılardan kalabilir. Tabii onlar çok az örnek teşkil ediyor. Genelde 19. yüzyıldır.

- Ama esas olan Batılı olmasıdır, değil mi? - Batılı olması, evet. Ve Türkiye'deki levantenler söz konusu olduğunda, ağırlık İtalyanlar'dadır. Tabii şimdiki levantenler gidici . . . Çoğu gitti, azı kaldı. Onlar da gidecek. Bizden son­ raki kuşak daha çok yurtdışında yetişti; yani çocuklarımız, torunlarımız yurtdışındadır. 3

- Bunun nedenini sormayacağım! - Yine de söyleyelim: Nedenlerden biri, gençlerin yüksek öğrenim yapmak için kendi ülkelerini, atalarının ülkelerini seçmesi ... Tabii yurtdışına öğrenim için çıkan, bir yerden son­ ra geri dönmüyor.

- Haklı olarak ... - Evet. Oradaki imkanlar daha geniş olduğu için. Mesela benim kızım Sandra Scognamillo, bir Rum vatandaşla evlen­ dikten sonra Atina'ya yerleşti. Torunlardan biri, Christina, burada; diğeri, Dimitro, Atina'da doğdu. Oğlum Mario, otel­ cilik okulunda okumak için 14 yaşında İstanbul'dan ayrılıp İtalya'ya, Milano'ya gitti ve geri dönmedi.

- Peki levantenler artık yok gibi bir şey mi, yani bu saatten sonra Batıdan Doğuya, Yakın Doğu'ya, Ortadoğu'ya doğru gidip yerleşen bir Batılı, levanten sayılmaz mı? - Sayılmaz değil. Ama bu gidişler galiba daha kısa süreli oluyor. Yani, yine Batıdan Türkiye'ye, özellikle İstanbul'a bir yabancı akışı oluyor, İstanbul' da birçok yabancı şirket var ya da yabancı ortaklıklar var. Çoğunda yabancılar çalışıyor ama bunlar uzun süreli yerleşmiyorlar.

- Diyelim ki yerleşti. Yine de ona levanten denmiyor ama... - Denmiyor, denmiyor.

- Yani yaşayan son levantenler de ölüp gittiğinde levanten­ lik kimliği maalesef bitmiş olacak! - Öyle. Bitmiş olacak. Zaten bitmek üzere ...

- O zaman levantenlik tarihsel bir kimlik, yani belli bir ta­ rihsel döneme ait olmalı... - Tarihsel bir kimliktir, bir de en azından iki, üç kuşağa da­ yanması gerekiyor. Mesela şimdi yurtdışından, Batıdan gelip burada üç sene, beş sene, belki on sene yaşayan insanlar var.

4

Ancak eskiden gelenler belli bir muhit tutmuşlar. Orada evle­ ri var, işleri var. Kendi kültürleriyle buranın kültürünü birleş­ tirmişler. Kendi yaşam alanlarını oluşturmuşlar, Pera'da me­ sela. Onlar yerleşmek niyetiyle gelmişler, İtalyanlara bakar­ sak bir kısmı ta Bizans'tan kalma ailelerin devamıdır. Yunan Adaları'ndan İzmir'e, İzmir'den İstanbul'a gelip yerleşmişler ve hayatlarını burada kurmuşlardır.

- Ve kendi kültürlerini oluşturmuşlar, iz bırakmışlar... - Kendi kültürlerine bağlı kalmışlar, onu Türkiye'ye getirmişler ama Türkiye'deki kültürden de etkilenmişler. Şimdi, kimilerine göre levanten olmak, iki kültür arasında gidip gelmektir. Böyle düşünenler, bunu biraz olumsuz bir olay sayarlar. Aslında ben tam tersini düşünüyorum, yani levan­ ten olmak çok avantajlı bir şey. Çünkü her iki kültürden de besleniyorsunuz. O size ayrı bir kimlik veriyor. Ben mesela milliyetçi değilim. İtalyan uyrukluyum ama İtalyan koloni­ siyle pek alışverişim yok, hiçbir zaman da olmadı. Ha, ço­ cukken İtalyan ilkokulunda okuduğum için tabii bütün İtal­ yanlar gibi bir faşist partinin üyesiydim. O zorunluydu, ya­ ni Alman olup o dönemde Nazi olmamak mümkün olmadı­ ğı gibi . . . Aynı şekilde, babamın milliyetçi olması da bir zo­ runluluktu. Levanten olmak için yerleşmek, iş kurmak ve kök salmak önemli. Geçici olanlar (ki çok sayıda var onlar­ dan) gelir, ne bileyim Fiat'ta çalışır, beş yıl, on yıl, sonra ül­ kesine geri döner.

- Geçici olanları kastetmiyorum. Sahiden .gelip burada bir ev, bir yuva kurup hayatının kalanını burada geçiren, geçire­ cek olan, geçirmeyi düşünen bir sürü yabancı da var. Onlara neden levanten denmiyor, diye ısrar ediyorum, sanki bu yok oluşu engellermiş gibi? - Maalesef levantenlik tarihle birlikte yok olacak. Yeni ge­ lenler, "kök salmak" niyetiyle gelmiyor. Onlar zaten hazır bir iş olduğu için geliyorlar. Halbuki ilk gelenler göçmendiler. Kendi işlerini burada buldular ya da burada kurdular. 5

Türkçe yazan ilk İtalyan yazar - Levanten olan kozmopolit olmak zorundadır diyorsunuz. Ama bir arada kalmışlıktan da söz ediyorsunuz; vatansızlık­ tan. Biraz açar mısınız? - İki kültürden beslendiği için bu kendiliğinden oluyor za­ ten, bir Batılı olarak Yakın Doğu ve Ortadoğu'ya göç ediyor, yerleşiyor, kök salıyor, kuşaklar yaratıyor. Bulunduğu kent artık onun dünyası haline geliyor. Bu olmak zorundadır, ara­ da kalmışlık ya da entegrasyon eksikliği bir seçim meselesidir. İlk levantenler ve son kuşaklardan bir kısmı entegre olamadı ya da olmak istemedi; kimi milliyetçi olduğundan, kimi ken­ dini biraz sömürgede gördüğünden. Biliyorum, Bir Levan­ ten'in Beyoğlu Anıları'nda levantenlere belki fazlası ile yük­ lendim ve kimi levanten tanıdıklar tarafından eleştirildim ama gerçekler ortada ve bu durumun bir suçlusu da yüzyıllar boyunca (en azından üç yüz yıl) bir "no man's land," bir kur­ tarılmış bölge kimliğini sergileyen ama hoşgörüden ve koz­ mopolitlikten uzak durmayan Pera'dır. Gustave Flaubert'in bir Avrupa kasabasına benzettiği Pera ... Edmondo de Ami­ cis'in ve Pierre Loti'nin uzak kaldıkları Pera ... Ancak tarihsel bir gerçek ve hatta bir zorunluluk var: Osmanlı İstanbulunda ve Türkiyesinde Pera'nın bir işlevi var: Pera Batıya açılan ka­ pıdır, Batıda ne varsa Pera'dan giriyor (ve tabii ki İzmir'den; sinema, gramofon, bisiklet, opera, Batı tarzı eğlence ve orga­ nize fuhuş ve Beyaz Ruslarla eroin ve devamı) . Ve bu Cum­ huriyete kadar devam ediyor, işgal yıllarında azıyor. Vatansız­ lık belki de en doğru deyim değildir, yasal ya da doğal çift vatanlılıktan da söz edilebilir ama bu tanımlama da, doğrusu bana uygun gelmiyor. Sorun başka yerde: Bir ülkede yaşıyor­ sun, çalışıyorsun, bir ortamın var ama o ülkenin değil de baş­ ka bir ülkenin vatandaşısın. Yapılması gereken kendi uyruk­ luğunu, kendi kültürünü bulunduğun ülkenin kültürü ve so­ runları ile miks etmektir, ikisini aynı planda tutmaktır. Ben hep böyle düşündüm ve uyguladım. Türk toplumuna bir ya-

6

zar ve insan olarak entegre oldum. Benim kuşağımdan olan­ lar da iş hayatına karıştıklarından az çok bunu yaptılar. Ken­ dime bir pay çıkartmaya çalışmıyorum ama ortada bir gerçek var: Bugün Türkiye'de Türkçe yazan ve bunu 1961'den beri sürdüren ilk İtalyan yazarım. Bu entegrasyon değilse acaba nedir? Benim yaptığım gibi başkaları da yapabilir, yapmalıdır.

- Kendinizi diğer levantenlerden ayırıyorsunuz, levanten eti­ ketini kendinize yakıştıramıyorsunuz çünkü kuşağınızın önemli bir bölümünün başaramadığı bir entegrasyona vardı­ ğınızı düşünüyorsunuz. Onlar niye başaramadı? - Kendimi diğer levantenlerden ayırdığım doğru, haklı ya da haksız, tevazu göstermeksizin. Ama levanten olduğumu inkar etmedim, edemem. İtalyan uyruklu bir levanten... Yu­ nan bir anneden doğma. Evet, entegrasyona vardığımı düşü­ nüyorum, hem de gençlik yıllarımdan itibaren. Bu içinde bü­ yüdüğüm ortamın bir kısmından da kaynaklanıyor, sinema ortamı o dönemde oldukça kozmopolit olduğundan. Azınlık­ lar, levantenler ve Türkler tümü bir aradaydı. Entegre olmak­ ta babam da bir örnek teşkil etti çünkü, örneğin, evin dışın­ da, ailenin dışında hep Türkçe konuşurdu. Bir de başından beri şöyle düşündüm: Ben, evet İtalyanım ama Türkiye'de doğdum, Türkiye'de yaşıyorum ve Türkiye'de bir şeyler yap­ mak istiyorum. Sinemacı olacaksam Türk sinemasında çalı­ şacağım, yazar olacaksam Türkçe yazacağım. Başka şekilde de düşünemezdim. Ama bir önceki levanten kuşağı tersini yaptı. Fransızca olarak yayımlanan gazetelerde Fransızca yazdı, kimi kitaplarını kendi ülkesinde yayımlattı. Doğrusu ben de bunu iki kez yaptım, sonra kimi koşullardan dolayı vazgeçtim. Bir şeyler başardığımı, bir şeyler ispatladığımı bili­ yorum ve buna inanıyorum. Aksi takdirde bu kitabın, bu söyleşinin konusu olmazdım.

- Sizin döneminizde levanten olmak, tamamıyla Türk-Müs­ lüman toplumdan, Türkçe'den uzak, onları tanımadan, bil­ meden yaşamak mıydı? Onlarla iç içe geçmek sözkonusu de­ ğil miydi? 7

- Benim dönemimde, benim kuşağımda entegrasyona yö­ nelik eğilimler başlamıştı ama bir önceki levanten kuşağı, iş durumlarının ötesinde oldukça kendi kabuğunda yaşardı demin dediğim gi bi. Bir çeşit koloni gibi kendi aralarında toplanır, kendi mekanlarını seçer, kendi bayramlarını kut­ larlardı. Aralarında Müslüman Türkler yok muydu? Pek tabii ki vardı ama örneğin bir levanten ya da bir azınlık mensubu, bir Türk kızı ya da kadını ile zor evlenirdi. Belki de pek bilinçli bir uzakta kalmak değildi ama bir tanıma mak söz konusu olamazdı, çünkü günlük yaşamda, iş orta­ mında zaten herkes herkesle bir araya gelirdi, gelmek zo­ runda idi. Yine de bir çeşit "sizler" ve " bizler" seziliyordu. Birleştirici ve uzlaşmacı olması gereken dinsel inançlar bu­ nun bir nedenini teşkil ediyordu. Bir başka neden ise her zaman ayırıcı olmasını çok iyi bilen her tarafın milliyetçi duyguları. İç içe geçmek zamanla oldu, Cumhuriyet ile ol­ du, Pera'nın Beyoğlu olması ile oldu. Artık tüm bunlar ta­ rih oldu, levantenler iyiden iyiye azaldı; yeni bir kuşak da pek söz konusu değildir.

Levantenler ve caretta carettalar - Bir de incelenmek açısından levantenlerin "caretta caret­ ta" lar kadar şanslı olmadıklarını söylüyorsunuz. Size araştır­ malar yeterli gelmiyor. Hata öyle mi? Ve bu bize neler kay­ bettiriyor? - Hayır artık öyle değil. Son zamanlarda kimi bizden veya yabancı araştırmacılar, akademisyenler konuya iyiden iyiye sarıldılar. Öyle ki Paris'te bir "Pera Rehberi" hazırlayan bir araştırmacı tanımıştım. İtalyan kökenli levantenler konusun­ da ise gerek Alessandro Pannuti gerekse Rinaldo Marmara önemli katkılarda bulundular ama örneğin, halen ayrıntılı bir Beyoğlu tarihi, bir toplumsal incelemesi yoktur, bildiğim ka­ darıyla.

- Sizin ailede lstanbul'a ilk gelen, büyükbabanız. Kimdi o? 8

- Gennaro Scognamillo. Gennaro Napoli'de çok kullanılan bir isimdir. Ermiş Gennaro, Napoli'nin koruyucu ermişidir. Büyükbabamın adı bir ermişten geliyor ancak şöyle bir şey var: Katoliklerde "Ermişler Takvimi" vardır. Her gün ayrı bir ermişin bayramı kutlanılır. 1 960'lardaydı galiba, ikinci Vati­ kan Konsili yapıldığında bu ermişler takvimini bir gözden ge­ çirmek istediler, hangisi gerçek ermiştir diye baktılar ve Ermiş Gennaro için şöyle bir sonuca vardılar: "Böyle bir ermiş hiç­ bir zaman olmadı!" Şimdi bunu Napoli'deki ahaliye anlatmak bir ayaklanma­ ya sebep olabilir. Çünkü Napoli'deki Saint Gennaro Kilise­ si'nde ermişten kalma pıhtılaşmış kan var ve o kan ermişin bayram gününde yeniden canlanıyor! Var olmayan bir ada­ mın kanı ... Sonuç olarak şöyle bir karara varılmış: "Ermiş Gennaro sadece ve sadece Napoli ve havalisi için geçerli bir ermiştir. "

- Herkes kendi ermişini yaratıyor... - Evet. Aynı vesileyle İngilizlerin koruyucu ermişi Saint Georges'u da sayabiliriz.

- O zaman bir kitap da "Aslında Varolmamış Azizler" adıyla yazsanız... - Bu olayları ben, Batı'nın inanç Temelleri adlı kitabımda ele aldım. Türkiye'de kendi türünde, yani Hıristiyanlığın eleş­ tirisi olarak tek kitaptır. Benzeri yazılmadı ve bir süre ilahiyat fakültelerinde de yardımcı ders kitabı olarak kullanıldı.

Büyükbabam, Garibaldi'nin peşinden gelmiş - Bunu konuşacağız ilerde... Şimdi büyük babanız Genna­ ro 'ya gelelim. Hangi yıllarda, niye geliyor lstanbul'a? - Tam olarak niye geldiğini bilmiyorum. Bir rivayete göre o dönemde Gennaro, İtalyan özgürlüğünün kahramanlarından Giuseppe Garibaldi'nin askerlerden biri olabilir. Kızıl Göm­ lekliler' den. Biliyorsunuz, Garibaldi bir ara İstanbul'a göç etti 9

Kökenleri Yunanistan'ın Tenos adasından olan annesi Elisabetta Filipucci.

ve Fransızca öğretmenliği yaptı. Bir ihtimal dedem de onu iz­ leyen askerlerden biri. Mesleği aşçıbaşı ama ilk geldiğinde Haydarpaşa'da inşaatta çalıştığını biliyorum.

- Geliş tarihi tam olarak belli mi? - 1 800'1erin ortalarında, yani 1 8 50'1er olabilir, 1 860'1ar olabilir. Bunu tahmin ediyorum çünkü o tarihler, Garibal­ di'nin ve onun peşinde olanların geliş tarihi.

- Garibaldi, 1 862'de sürgüne gelmiş... Büyükbabanız da o tarihlerde geldiği için mi Garibaldi'nin adamı olduğunu dü­ şünüyorsunuz yoksa başka bir kanıtınız var mı? - Yok, tarihlere bakarak söylüyorum. Bunun dışında bir ka­ nıtım ya da tanığım olmadı. İstanbul'daki İtalyanları bir dok­ tora tezinde mercek altına alan dostum Alessandro Pannuti, benzer örneklere rastladığı için bir "Garibaldi Mitosu"ndan, bir " Garibaldi ile Gelenler" mitosundan da söz ediyor.

- Peki hiç anlatıldı mı size küçükken; o dönemde Napoli'de yaşama şartları daha mı kötüymüş lstanbul'dan? 10

- Napoli'de değil, bütün İtalya'da yaşam şartları çok iyi de­ ğildi... Aynı dönemde İtalya'dan Amerika'ya da akın var. İle­ ride mafyayı kuracak olanlar, Amerika'ya göç ediyorlar. On­ ların İtalya'daki ilk örgütleri Kara El. O örgüt mafyaya dö­ nüşüyor sonraları. Bazı İtalyanlar da, büyükbabam gibi, İs­ tanbul'a geliyor.

- inşaat işçiliği dışında ne yapıyor büyükbabanız? - Önce Fransız okullarında, Fransız papazlarının yanında aşçıbaşılık yapıyor. Ondan sonra Avusturya Elçiliği'nde görev alıyor. Avusturya Elçiliği Beyoğlu'nda, şimdiki Tomtom So­ kağı'ndaki İtalyan Elçiliği'nin binasında o zaman. Bina, Bi­ rinci Dünya Savaşı'nın sonunda İtalyanların eline geçiyor. Nispeten genç ölüyor Gennaro, yani 50'li yaşlarında. İçkiye düşkünmüş biraz.

Dedesiyle lstanbul'da evlenen babaannesi Polina Sciacca.

11

- Sirozdan mı ölmüş acaba? - Olabilir, olabilir. Onu bilmiyorum.

- Burada evleniyor tabii... Kaç çocuğu oluyor? - Burada evleniyor, babaannem yine Napoli kökenli Sciacca ailesinden. İki çocuğu oluyor, biri babam Leone, diğeri de amcam Michele. Aslında çok akraba var, çünkü ben değil de annem ya da babam, büyük bir ihtimalle babam, büyükba­ bamın ölüm ilanını saklamıştı. Annemin ölümünden sonra eşyalarını düzenlerken elime bir zarf geçti. Orada aileyle ilgili evraklar vardı. İlkin babamın abisi Michele dünyaya geliyor. Michele uzun süre, yani emekli oluncaya kadar Osmanlı Bankası'nda çalışıyor ve son döneminde İzmir'deki şubede görevli. Babam da Fransız okullarında okuyor. Annem Elisa­ betta Filipucci de öyle. Dolayısıyla biz evimizde Fransızca ko­ nuşurduk. Ben İtalyanca'yı okula, ilkokula gittiğimde öğren­ meye başladım.

- Neden ltalyanlar Fransız okuluna gidiyor ve Fransızca ko­ nuşuyor diye sorsam... - Çünkü papaz okulları, rahibe okulları daha itibarlı okul­ lar ama Fransızca, İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar di­ yebilirim, Türkiye'de, özellikle İstanbul'da en çok konuşulan yabancı dil. Burada, Ortadoğu'da, Yakın Doğu'da çok daha yaygın.

- Annenizin kökeni neydi? - Annemin ailesi Yunan adası Tenos'tan gelmedir ama onların da kökeni Ceneviz'dir. Uyruk olarak Yunan ama soy ola­ rak Cenevizli, İtalyan. Ailesi ne sebeple Tenos'tan İstanbul'a gelmiş onu bilemeyeceğim, araştırmadım çünkü. Ama Gala­ ta'daki Aziz Petrus Kilisesi'nden alınan 23 Eylül 1 9 1 9 tarihli bir ölüm belgesi var bende. Annemin babası olan dedem Ge­ orge Filipucci'nin 2 Nisan 1 9 1 9'da Rum Balıklı (Baloukli) Hastanesi'nde vefat ettiğine dair.

12

M•d..ınt \',. l'Aı.:.liııtı $�"ıııı•nıi�' cı ro� d�ıu .c:ıır�ıııı, M�J,11111 v- 1-.A''" �...,_.,....,....ıv, �,,,, .,.�_ �··· �u?..._'{ •

' sıı,.. !($:""") ==·_,...:>

'

.:::... -,,/,,>J ,,;:_,4.;�,.. �,.,, 1if,..,-4.i'Mf� _,.,.__,.,,,'11,. �11"'"' ;"'"1 ''7"-�_...,.-�.-ı."'1.:;., � ı�",W., 6.S:-.·· -14� ,.,..,{, d/'•MI