Bilişsel Dilbilim Açısından Duyguların Dili [1 ed.]
 9786054639311

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

BİLİŞSEL DİLBİLİM AÇISINDAN

DUYGULARIN DİLİ

Naile Hacızade

Naile HACIZADE Azerbaycan'da doğdu. Yüksek eğitimini Bakü Devlet Üniversitesi'nde ta­ mamladı. Yüksek lisans, doktora ve bilim doktorasını Türk dili üzerine yaptı. 1992 yılından itibaren Selçuk Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev

yapmaktadır. Dilin çeşitli alanlarıyla ilgili kitap, makale ve bildiri şeklinde çalışmaları bulunsa da başlıca araştırma alanı dilin söz varlığı ve deyimlerdir. Son dönemlerdeki ilgi yoğunluğu ise bilişsel dilbilim üzerinedir. "Geleceğin dilbilimi" olarak nitelendirilen bilişsel dilbilimle ilgili olarak da makale ve bildirileri bulunmaktadır.

İletişim:

[email protected]

BİLİŞSEL DİLBİLİM AÇISINDAN

DUYGULARIN DİLİ

Naile Hacızade

Çizgi Kitabevi Yayınlan: 393 Dilbilim •

Genel Yayın Yönetmeni Mahmut Arlı •

�Çizgi Kitabevi 1. Baskı Aralık 2012 *

Kapak Resmi İlham Enveroğlu •

ISBN: 978-605-4639-3 1- 1 Yayıncı Sertifika No: l7536 •

KÜTÜPHANE BiLGİ KARTI - Cataloging in Publication Data(CIP) HACIZADE, Naile Bilişsel Dilbilim Açısından Duyguların Dili *

ANAHTAR KAVRAMLAR - Key Concepts Bilişsel Dilbilim, Türkçe, Duygu, Kavram Cognitive linguistics, Turkish, Emotion, Concept •

Baskıya Ön Hazırlık: ÇizgiKitabevi Yayınlan Tel: 0332 353 62 65- 66 Baskı: Sebat Ofset Matbaacılar Sitesi Yayın Cd. No: 2 /Konya 0332 342 Ol 53 Cilt: Göksu Cilt Evi - Tel: 0332 342 02 07 •

ÇİZGİ KITABEVİ Sahibiata Mah. Mimar Muzaffer Caddesi Helvacıoğlu Apt. No:4 l/I - Meram I Konya Tel: 0332 353 62 65 - 353 62 66

i022

Faks: 033:f'J53""

[email protected] www .cizgikitabevi.com

ASLI ve NUR 'A

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ . GİRİŞ 1. BÖLÜM DUYGULARIN DİL BİLDİRİM ARAÇLARI .

.................................................................................... ..........

ix

1 . 33 . 33

..................................................................................................

......... ..

l. l. Duygu Bildirimi ve Ünlemler . . l .2. Dilde Duygu Bildiriminin Mantıksal Açıdan Dilbilim Özellikleri . . . . 1.3. Duyguların Dile Eşlik Eden Araçlarla Bildirim Özellikleri 1.4. Duygu Aktarmaları .. . ... . .

....... ..................... ..................... ..

46 . 57 .. 72

.......................... ... ................. ................... .......

...... .

....

................ . .

.. ............... ....................

2. BÖLÜM TEMEL DUYGULARIN DİL BİLDİRİMİ . .. .. . .... . 89 2. 1. Sevinç···········'·············································································· 89 2.2. Üzilntü . . . . 106 2.3. Sevgi . . . . .. . 123 2.4. Tiksinme .. . . . . . .. . 138 2.5. Korku . . . . .. . . . 149 2.6. Öfke . . . . . . . . . . . . . 162 2.7. Utanç .. .. .... ... . . . . . . .... . . ..... .. ...... ... . . . ...... .. 176 2.8. Hayret . . . . . .. .. . . . . . 189 SONSÖZ . . . . . .. .. . . .. . . 203 KAYNAKÇA . . . . .. . . . ... . . .. . . . .. . . . .... . .. .. 205 YAZIN KAYNAKLARI VE KISALTMALAR . . . . .. . 212 .

...

.

. .

.

........... ................................... .................... .... .............

... ................................. ........ .... ..........

.........................

........ . ......... ..................... .. .. ...... ... . ........... ..........

....... ........ ... .... ............. . ............. .... .... .......................

.... . ... .. .... .. ........... .... .. .... ......... ..... ....... ............ . .. . ....

..

.

..

.

.. ..... .... . . . .

..... .. .

..

.

..

. . . .

.

... ................. .......... ....... ... .... . .. . .. .... ...... ..... ........ .

.. .. . .

......... .. . ............ . ........ . .

. . .... . ....

... .. ...... .

............ . .... ........... ......

..... . ..

... .. . .

. .. . .

... .. . . .

. .

.

...

.... ........

vii

ÖN SÖZ

Dilbilimsel çalışmalarda 'dilde insan olgusu' özel bir yer tutmaktadır. Dil aracılığıyla insanın ruh halinin bildirilmesine, betimlenmesine olan ilgi ise son dönemlerde özellikle artmıştır. Duygu bildirimi de bunların arasında yer almaktad ır. D. Ak­ san ' ın da belirttiği gibi, "İnsan dilinin derinliklerine inilince, onun yalnızca, bir isteğin, bir gereksinmenin açıklanmasını, bireyler arasında ilişkiler kurulmasını sağlamakla kalmadığı, bütünüyle bireylere özgü imgelerin, umutların, acıların, kısaca­ sı, insan ruhundaki bütün etkinliklerin başkalarına aktarılabil­ mesine olanak verdiği görülür" (Aksan, 2003 : 1 1 ). Duygular, insanın dünya ile olan ilişkisinin özgün bir bi­ çimidir. Duygu ruhsal bir kategoridir, duygu bildirim i ise doğ­ rudan di lle ilgilidir. Türkçede duyguların dil bild irimi üzerine fazla bir araştırma yapılmamıştır. Çalışmamızın bu açıdan bel li bir boşluğu dolduracağını düşünüyoruz. Çalışmada ' duygu ' konusu bilişsel dilbilim açısından ele alınmıştır. Türkçe dilbil imsel çalışmalarda bilişsel dilbilimin henüz hak ettiği yeri almamış olduğu görülmektedir. Türkçenin zengin kavram lar dünyası araştırılmasını beklemektedir. B iz, duyguların Türk insanının zihnindeki manzarasını gerektiğinde felsefe, mantık, psikoloji, psikol inguistik gibi bilim dal larının da yardımına başvurarak dil verileri temelinde ku rmaya, onar­ maya çalıştık. Bu çalışmanın duygu kavramlarının Türkçedeki yerinin belirlenmesine bir katkısı olursa bunu kendimiz için bir başarı olarak sayacağız. Her zaman çalışmalarımda en büyük destekçim olan kı­ zım Leyla'ya sonsuz teşekkürler . . . İX

GİRİŞ

"Dil içinde nasıl bütün ruh gerçekleşiyorsa, ruhun içinde de bütün dünya çağrılmış o/maktadır. Ruh, dünyaya dil olarak (dil kimliğinde) egemen olmuştur. " Walter Porzig

Duygular, insan doğasının ayrılmaz parçasıdır. İnsanın yuradılıştan sahip olduğu ve sonradan öğrenme yoluyla edindiği çok karmaşık yapılar olan duygular, tüm ömrü boyunca insana c�l ik eder, onun hayatının renklerini oluşturur. insanın, içinde yaşadığı bir dünya vardır; bu dünya insan bi lincinin dışında nesnel olarak varlığını sürdürür. Ama her insanın da içinde bir dünyası vardır. İnsanın ruhunu yansıtan duygu larla, zihnini yansıtan düşünceler iç dünya bileşenleridir. Duygu ve düşünceler dış dünya ile etkileşimde insan bilincinin ıılgı laına yöntemleridir. Zihin dünyayı algılar, sonra da bu algı­ lııı nayı düşünce ve duyguların temeline koyar. Bu açıdan duy­ gular, dünyayı yansıtma biçimlerinden biri olarak görülür. Fakat burada, dünyadaki nesne ve olayların doğrudan yansıtılması deği l, onun insan üzerindeki etkisinin yorumu söz konusudur. Bundan dolayı nesne ve olayların gerçek özellikleri değil, bire­ yin o sıradaki duygu durumu ön plana çıkar. Duygu bireysel olarak yaşanır. Kişinin iç dünyasında ya­ �udıklarını, onun kendisi kadar hiç kimse bilemez. Ruhsal çal­ kantılar vücuda da yansır: İnsanın fiziksel varlığı ile ruh dünya­ sı birbirinden ayrılmayan bir bütündür. İçinde yaşadığı duygu­ nun psikolojik ve fizyoloj ik etkilerini kişi yorumlayarak aktarır. insan ın iç dünyasını yorumlayan araçların başında ise d i l gel­ mektedir. W. von Humboldt, dili dış olaylar dünyasıyla insanın 1

Naile Hacızade

iç dünyası arasında bulunan ayrı bir dünya olarak niteler (Humbo ldt, l 984: 3 04). Kişi, iç dünyasıyla dış dünya arasındaki ilişkiyi dil aracılığıyla kurar. Dil, insan yaşamını her yönüyle yansıtma özelliği i le duyguların da, "dünyanın dil manzara­ sı"nda yerin i almalarını sağlamıştır. Böylece, dil birimleri sade­ ce fikir, düşünce bildirimi için değil, duygu bildirim i için de kullanılır. Diller, duygu bildirim yollarıyla birbirinden ayrılır. Fakat her d ilde insanın, içinde bulunduğu duygu durumunu betimle­ yebileceği d il araçları bulunmaktad ır. Ayrıca, kişi d il yardımıy­ la sadece kend i duygularını tanımlamaz, ayn ı zamanda başkala­ rının duygularını da yorumlayabilir. Di lde duygu bildiriminin araştırılması çağdaş di lbilimin en karmaşık meselelerinden biridir. Bu, iki nedenle açıklanabi­ lir: Her şeyden önce duyguların kendisi insan ruhunun bir gö­ rüngüsü (fenomeni) olarak son derece karmaşık olgulardır; on­ ların dildeki çok boyutlu sunumu da çok yönlü doğasından kay­ naklanmaktadır. Dilde bulunan herhangi bir duygu aracı, bizi bi linç düzeyinde her zaman belirgin olmayan duyguların ve duygusal yaşantıların karmaşık dünyasına götürebilmektedir. D iğer bir neden ise, dilde duygu bildirimi araştırmalarının, dil­ bilimin çeşitli dallarında, çeşitli yöntemlerle yapılabilir olması­ dır. Yapılm ış olan çok sayıdaki araştırmalar da bunu sergi le­ mektedir. Bu çalışmanın temel konusu da duygu ların dil bildirimi üzerinedir. Fakat duyguların di ldeki yerinin incelenmesi birçok soruyu da beraberinde getirmektedir. Bu sorulardan bazı larını şöyle özetleyebiliriz: • Duygu ned ir? • İnsanlar yaşanmış duygusal deneyimlerini nasıl düşü­ nürler, nasıl anlamlandırıp ifade ederler? • İnsan kendi iç dünyasını yorumlarken hangi yöntemleri ku llanır? • Duygu ların zekayla, düşünce ve mantıkla ilişkisi nedir? 2

Duygularm Dili

Dünyayı doğrudan algılamada duyguların rolü nedir? • Dünyanın anlamsal yorumuna duyguların katkısı nedir? • Dil, insan duygularını ne kadar doğru ve net yansıtır? • Di lin anlatımsal potansiyeli insanın duygu durumunu ne dereceye kadar yansıtabilir? • Anlatımsallık ve değerlendirmede duyguların yeri ned ir? • Duygular dilin sözcük dağarcığına nasıl yansımışlardır? • Sözcüğün anlam içeriğinde duygu ların yeri nedir? • Bilim dalları açısından duyguların statüsü nedir? •

Son soruyu özetle şöyle yanıtlayabiliriz: Duygular çeşitli bilim dalları tarafından araştırılmaktadır. Felsefe, psikoloji, psikiyatri, tarih, sosyoloj i, fizyoloj i, nörofizyoloj i, biyoloji, sibernetik, psikolinguistik, sosyolinguistik, genel d ilbi l im, peyişbilim, bilişsel dilbilim gibi bilim dalları duyguları kendi terçevelerinde ele almışlardır. Duyguların çeşitli yönleri ve özellikleriyle ilgili çok sayıda bilimsel çalışma bulunmaktadır. Bilim adamlarının duygu lara artmakta olan i lgisi sonucu Harvard Üniversitesi ' nde 1 985 yı lında uluslar arası duyguları araştırma merkezi kurulmuştur (bk. Şahovskiy, 20 1 O: 1 6). Dilin duygusal yönüne olan ilgi, 80' 1i yıllardan itibaren ağırlık kazanmaya başlamıştır. Bazı dilbil imciler duygu olgusu­ nu dil araştırmalarının dışında tutsalar da (konuyla ilgi l i daha geniş bilgi için bk. Şahovskiy, 2009 : 1 4), genel eğilim, duygu la­ rın dille olan ilişkisinin araştırılması gerektiği yönündedir. Duygu bildirimi incelemelerinde dilbilimsel açının ol­ dukça önemli olduğu söylenebilir. Diğer açılardan yapılan ince­ lemelerle elde edilen veriler duygu bi ldiriminin anlamsal yoru­ munda kul lanılabilir. Duygunun oldukça karmaşık ve çok bo­ yutlu olan niteliği, onun incelenmesinde çeşitli yöntemlerin uygulanmasını gerektirmektedir. 2 1 . yüzyı lın başlarında birbi­ rinden çok uzak gibi görünen birçok bilim dalının bile kesiştiği bir dönemde dilbilim de konulara karma bir yaklaşım talep et­ mektedir. ' Duygu ' konusu da bunlar arasındadır. Dilbilimin, 3

Naile Hacızade

duygu çözümlemesini tek başına kapsamlı bir şekilde gerçekleş­ tirmesi o lanaksızdır. Konuyla ilgili diğer bilim dallarının verile­ rinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Özell ikle duygunun ruhsal bir olgu olması psikoloj i k yaklaşımı zorunlu kılar. Yaptığımız araştırma anlambilim sorunlarıyla bağlıdır. Dilin sözcüksel - anlamsal dizgesi, sözcük anlamlarının yapıla­ rının araştırılması bizi kavramlara götürür. Kavramlara baktı­ ğımızda ise sadece sözcüklerin yeterl i olmadığını görüyoruz. Kavramın bilişsel dilbilim birimi olduğu düşünülürse, konuya doğal olarak bilişsel dilbilim açısından bir yaklaşım gerektiği ortaya çıkar. Bu yaklaşımın duygu larla ilgili daha kapsamlı olabi leceğini düşünüyoruz. Bu bakış açısı, belirti len ve belirtil­ meyen birçok soruyu diğer bilim dallarının da yardımıyla ayd ın­ latabilir. Biz ilk önce "Duygu nedir?" sorusunu yanıtlamaya çalı­ şalım. Çünkü araştırma nesnemiz açısından bu oldukça önem li­ dir. Bu başlık altında duygularla ilgili tüm temel özellikler de kısaca gözden geçirilecektir. Daha sonra araştırmanın kuramsal temelini, araştırma yöntemimizi açıklaması açısından bilişsel dilbilim konusu ele alınacaktır. Karşımıza çıkabilecek soruların bu başlıklar altında yanıtlanabileceğini umuyoruz. DUYGU NEDİR?

Basit gibi görünen bu sorunun yanıtı pek de kolay deği l­ dir. "İçinizdeki her duygu anılar ve içgüdünün, eğitim ve dış etkilerin, öğrendikleriniz ve deneyimlerinizin, ilkel güdü ler ve beyin yapısının karmaşık bir etki leşiminden oluşur" (Sartorius, 1 999: 50). Sorunun yanıtını zorlaştıran da karmaşık etki leşim sürecine dayanmaktadır: Duygunun farklı yönlerden özellikleri­ nin belirtilmesi bu konuyu açıklığa kavuşturabil ir. Biz, 'duygu ' kavramını ifade etmek için dilde daha genel olan duygu sözcüğünü seçtik. Psikoloj ik çalışmalarda duygu ve

4

Duyguların Dili

heyecan sözcükleri aynı anlam için (emotion) kullan ılsa da (ör. : Morgan, 1 98 1 : 4 1 7, 42 1 ) terimsel olarak birbirinden ve his (feeling), duygu durumu (mood), heyecan halinin ifadesi (expression) olarak belirtilen durumlardan ayrılmaktadır. Fakat dilde duygu sözcüğü daha kapsayıcıdır (ör. : öfke duygusu, nef­ ret duygusu, utanç duygusu ifadesi kullanılırken; öfke heyecanı, nefret heyecanı, utanç heyecanı ifadeleri pek geçerli değildir). His sözcüğü duyguyla eşanlamlı olarak kullanılır. Avrupa di llerinde kul lanı lan emotion sözcüğü Latince emovere sözcüğüne dayanmaktadır ve ruhsal yaşantıyı, devini­ mi bildirir. Duygu sözcüğünün bir anlamı da, ' kendine özgü ruhi hareket ve hareketlilik'tir. Heyecan sözcüğünün ' coşku ' an lamı ve helecan 'yürek çarpıntısı' sözcüğü de insanın iç dün­ yasındaki hareketliliğe işaret eder. Belli bir durumla i lgi l i ortaya çıkan iç devinimler vücudu ve bilinci de etkiler. İnsan; fizyoloj isini, davranışlarını, yaşamını etki leyen duyguların bazılarına doğuştan sahip olur. Bu duygular insanın, yaşamını sürdürmesi açısından hayati önem taşır. Bazı duygular ise zaman içerisinde, insanın yaşadığı topluma ve kültüre göre sonradan edinilir. Bu duygular insanın toplumla olan i lişkisini düzenlemede yardımcı olur. Duyguların doğasını araştırmak için çeşitli kuramlar orta­ ya atılmıştır (kuramlarla ilgi li bilgi için bk. Arık, 1 996: 3 6 1 365; Cüceloğlu, 2000 : 266-269; Ceyhan, 2000: 1 9-25 ; Lupton, 2002 : 24-65). Bilim adamları, özellikle psikologlar, duygu ları çeşitli boyutlara (ör. hoş olma-hoş olmama, kuvvetl i-zayıf, gerginlik­ gevşeklik vb.) göre sınıflandırmışlardır (konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Morgan, 1 98 1 : 226; Baymur, 1 994: 77-78; Cüceloğlu, 2000: 263 ; İzard, 2000: 63 ; Ceyhan, 2000: 3 0-32). Fakat herkesin kabul ettiği bir sınıflandırma yapılmamıştır. Toplumsal, kültürel, tarihsel bağlamla iç içe bulunan, kendisi de değişken bir doğaya sahip olan duygu ları sınıflandırmak o kadar da kolay deği ldir. 5

Naile Hacızade

Duyguların hoş olma - hoş olmama boyutu üzerinde sı­ n ıflandırılabileceği psikologların çoğu tarafından kabul edil­ mektedir. Hoş duygular olumlu, hoş olmayan duygular ise olumsuz sayılır. Duygu ve heyecanların davranış ve yaşantımız­ la birlikte meydana geldiğini belirten F. Baymur, olumlu­ olumsuz ayrımını haz ve elem (üzüntü) boyutunda ele alarak şöyle yazar: "Haz ve elem duygusal yaşamın iki niteliğidir. Duygular en olumlu olanlardan yani bizi en çok mutlu kılanlar­ dan en olumsuzlara, yani çok acı uyandıranlara kadar bir ölçek üzerine sıralanabil ir" (Baymur, l 994 : 78). C. E. İzard, hiçbir duygunun tamamen olumlu veya ta­ mamen olumsuz, iyi ya da kötü, faydalı ya da zararlı sayılama­ yacağı görüşündedir (bk. İzard, 2000: 34, 20 l ). Araştırmacıya göre duygu değerlendirmesi, onun kişiye ve etrafına olan etkisi­ ne göre yapılırsa daha doğru olur. Araştırmalar, dilde olumsuz duygu ların olumlu duygular­ dan daha kapsaml ı bir şekilde betimlendiğini göstermektedir. N . Voltan-Acar, bu durumun Türk kültürüne özgü b i r özellik oldu­ ğunu varsayarak şöyle yazar: "Olumlu duyguları yansıtan söz­ cük ve deyimler, olumsuz duyguları yansıtan sözcük ve deyim­ lere oranla sayıca çok azdır. Kültürümüzde olumlu duyguların anlatımının çok güç olduğu, oysa olumsuz duyguları anlatmak içinse, Türk d ilinin oldukça zengin olduğu söylenebilir" (Vol­ tan-Acar, 2003 : 1 25). Fakat başka dillerde de benzer durum söz konusudur (bk. Bogdanova, 2005 : 34). Konuya farklı bir yaklaşımla şunu da ekleyebi liriz: Psiko­ loglar duygusal hafızanın diğerlerinden daha sağlam olduğu düşüncesindedirler. Özellikle olumsuz sayılan duygularla ilgili olan anılar zihinde kalıcı bir iz bırakabi lir. On lar, bir nevi tehli­ ke sinyal i olarak insan bilincinde daha uzun süre yaşarlar (bk. Şahovskiy, 2009: 43). Di lde de olumsuz duyguların çok daha ayrıntı lı ve geniş biçimde yer alması bu duruma bağlanabilir. Olumsuz özelliklerin d ilde daha kapsamlı olarak yansıtılması 6

Duyguların Dili

ilgi çekici ve ayrıca araştırılması gereken bir konudur (ayrıntılı bilgi için bk. Grafova, 1 99 1 : 67; Harçenko, 2009: 4 1 -44). İnsan duygularının kesin sayısı tespit edilememiştir. Ulustan ulusa, kültürden kültüre, zamandan zamana, insandan insana değişen duyguların sayısını belirlemek gerçekten zordur. D. Goleman; karışımları, çeşitlemeleri, mutasyonları ve nüans­ larıyla yüzlerce duygudan söz edilebileceğini belirtirken aslında duygu nüanslarının, bunları tanımlayan sözcüklerden çok daha fazla olduğunu dile getirmektedir (bk. Goleman, 2004 : 3 59). Bazı psikologlara göre duyguların sayısı beş bine kadardır. Bunlardan bazı ları sadece algılanabilir; bu duygu ayrıntı ları söze dökü lemez, dolayısıyla on ların bir ismi ve tan ım laması da bulunmamaktadır (bk. Şahovskiy, 20 1 0 : 1 2). Çok sayıda olan duygu lardan bazılarının temel (birincil) olduğu yönünde birbirinden ayrılan görüşler vardır. Duygu lar­ dan hangisinin temel olduğu en tartışmal ı sorunlardan biridir. Temel duygu ların doğuştan geldiği, insan doğasının ayrılmaz bir parçası olduğu da önemli bir olgudur. Temel duyguların sayısı konusunda da tam bir fikir birliğine varı lamamıştır. A. A. Ceyhan tarafından sunulan tabloya bakılırsa, bu sayı ikiden yirmilere kadar çıkabilmektedir (bk. Ceyhan, 2000: 32-3 5 ). M. Sartorius temel duygularla ilgili görüşleri şöyle özet­

lemiştir: "Temel duygu ların tam olarak ne olduğu tartışmalıdır. Bilim adamlarının büyük bir kısmı aşağıdaki sekiz birincil duy­ gunun temel olduğunda birleşmişlerdir: öfke, keder, korku, se­ vinç, sevgi, şaşkınlık, tiksinti, utanç. Öte yandan bunların karı­ şım, bileşim, çeşitleme ve nüansları sayılamayacak kadar çok­ tur" ( Sartorius, 1 999: 3 8). D. Goleman, temel duyguları ve onların bi leşen lerini şöy­ le sıralamıştır:

Öfke: hiddet, hakaret, içerleme, gazap, tükenme, kızma, sinirlenme, hınç, kin, rahatsızl ık, alınganl ık, düşman lık ve belki de en uç noktada, patolojik nefret ve şiddet

7

Naile Hacızade

Üzüntü: acı, keder, neşesizlik, kasvet, melankoli, kendine acıma, yalnızlık, can sıkıntısı, umutsuzluk ve patoloj ik oldu­ ğunda şiddetli depresyon Korku: kaygı, kuruntu, sinirli lik, tasa, hayret, şüphe, uya­ nıklık, vicdan azabı, huzursuzluk, çekinme, ürkme, dehşet; pa­ toloj i k olduğunda ise fobi ve panik Zevk: mutluluk, coşku, rahatlama, tatmin, haz, sevinç, eğ­ lenme, gurur, tensel zevk, heyecan, vecd hali, hoşnutluk, ken­ dinden geçme, aşırı zindelik, kapris ve en uç noktada mani Sevgi: kabul görme, dostluk, güven, iyilik, yakın ilgi, sa­ dakat, hayranlık, aşırı tutkun luk, muhabbet Şaşkınlık: şok, hayret, afallama, merak İğrenme: hor görme, aşağılama, küçümseme, tiksinme, nefret etme, hoşlanmama, itici bulma Utanç: suçluluk, mahcubiyet, hayal kırıklığı, pişmanlık, küçük düşme, üzü lme, çile ve nedamet (Goleman, 2004 : 3 593 60). Görüldüğü üzere D. Goleman de sekiz temel duygu üze­ rinde durmuş, sadece sevinci zevk duygusu içinde ele almıştır. Araştırmacı, bu listenin, duyguların sınıflandırılmasıyla ilgili her sorunu çözmediğini, duyguların nasıl sınıflandırılması ge­ rektiği hakkındaki bilimsel tartışmanın devam ettiğini de yaz­ maktadır (bk. Goleman, 2004: 3 5 9-3 60). B iz de çalışmamızda yukarıda belirtilen sekiz duyguyu temel (birinci l) olarak aldık. Bunun başlıca nedeni, evrensel sayılabi lecek bu duyguların (öfke, üzüntü, korku, sevinç, sevgi, hayret, tiksinti, utanç) ister fizyoloj ik, ister psikoloj ik açıdan olsun, daha belirgin özellikler taşımasıdır. Bu özelliklerin dilde de daha kapsamlı bir tablo çizmesi çalışmaya zengin malzeme verm iştir. Diğer taraftan, tüm duyguların dil yönünden araştı­ rılması bir çalışmanın sınırlarını aşar. Bu çalışma, daha sonraki gen iş araştırmalar için bir temel oluşturabilir. 8

Duyguların Dili

İnsan ırkının doğal gelişiminin bir parçası olarak temel duygular evrenseldir ve bütün kültürlerde varlıklarını sürdürür­ ler. Sosyo-kültürel bakış açısı bu durumu aydınlatmaktadır. İnsanlar, aralarındaki kültür ayrılıklarına bakmaksızın, temelde aynı duyguları yaşarlar. P. Ekman ' ın denemeleri de bu olguyu kanıtlar niteliktedir. Ekman, dünyanın en ücra köşele­ rinde, tecrit ed ilmiş halde yaşayan en uzak kültür insanlarının bile çeşitli yüz ifadelerine dayanarak temel duyguları tanıdığını görmüştür (P. Ekman' dan aktaran Goleman, 2004 : 360). Temel duygular çeşitli kültürlerden olan insanları birbirine yaklaştırır ("Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anla­ şır"-Hazret-i Mevlana). Fakat ayrı halklarda temel duyguların dışa vurumu ve yoğunluğu da farklıdır. Bu açıdan onların bildi­ rim şekil leri de birbirinden ayrılır. Aynı toplum üyeleri arasında bile var olan bu farkl ıl ıklar, her insanın bir birey gibi özgünlü­ ğünün belirtisi olarak kendisin i gösterir. Yine de aynı toplumu birbirine bağlayan ortak özellikler duygu bildirimi için de ge­ çerl idir. Kulland ıkları dil araçları da bu ortaklığın somut bir biçimidir.

� r dilde söze dökülmüş duygu göstergeleri vardır. İnsa­ . nın dünyayla ve kendisiyle olan duygusal ilişkisini yansıtan birimler her halkın kültür özell iklerini de yansıtmaktadır. A . Wierzbicka'nın d a belirttiği gibi, "Duygular, sözcüklerin yar-' dımı olmadan özdeş kıl ınamaz, sözcükler ise herhangi bir somut kültüre aittir ve kendilerinde kültürel olarak özgün bir bakış açısı taşırlar" (Wierzbicka, 200 1 : 41 ). Toplum bireylerini birbirine bağlayan olgu lar arasında duygu ların ayrıcalıklı bir yeri vardır. Diğer insanlarla, çevreyle ilişkilerinde kişi çeşitli duygular yaşar. Eylem leri de büyük ölçüde duygularla bağlı olur. İnsanları davranışa götüren güdü­ lerin heyecanlarla beraber ortaya çıktığını belirten D. Cüceloğlu, duygu ve heyecanlardan arınmış bir dünyada toplu­ mun kısa bir zaman içinde çözülerek çökebi leceğini dile getirir. Duyguların insan yaşamındaki önemini çok güzel bir biçimde 9

Naile Hacızade

anlatan bu bilim adamına göre, yaşamı yaşamaya değer kılan şey, duygulardır; duygular olmadan yaşamak için bir neden olmaz (bk. Cüceloğlu, 2000: 262). Duygular, sadece kişinin kendi yaşamını sürdürmesi için gerekli değildir. Toplumun varlığı ve toplumsal ilişkilerin sür­ dürülüp korunması da büyük bir ölçüde duygularla bağlantılıdır. Duyguların kişisel ve toplumsal önemini irdeleyen sosyolog Norman Denzin, şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur: "Duygusallık kişi ile toplumun kesişiminde yatar, çünkü insan­ lar her gün deneyimleyip hissettikleri duygular yoluyla ve ken­ dilerini hissed işleriyle toplumlarına bağlanırlar. İnsanla ilgili tüm d isiplinlerde duygusallığın incelenmesine merkezi bir yer vermenin zorunlu olmasının nedeni budur; çünkü insan olmak duygusal olmak demektir" (N. Denzin'den aktaran Lupton, 2002 : 1 5). Bir toplumun temel yaşam kuramlarından biri, toplum üyeleri arasında sosyal uyumun sağlanmasıdır. Bireyler duygu bildiriminde de etiket normlarına uymaya özen gösterirler. Top­ lumun genel ahlak ve etiket kural ları duygunun kontrollü olarak bildirimini öngörmektedir (bk. Şaronov, 2005 : 6). W. Edmondson, çeşitli dil kültürlerinde duygu bi ldiriminin etik normlarından bahsederken duygunun nasıl deği l, hangi koşul­ larda ifade edildiğinin önemini vurgulamıştır (bk. Şahovskiy, 2009 : 1 7). Burada duygunun, bireyin sosyal uyum işleviyle ilişkisi öne çıkmaktadır. Duygu yaşantısı ve bildiriminde cinsiyet farklılıklarının olup olmadığı konusu üzerine çok sayıda inceleme yapılmıştır (bk. Ceyhan, 2000: 53-5 8). Bu konudaki genel eğilim kadınların erkeklerden daha duygusal olduğu yönündedir. D. Goleman de bu görüşü paylaşmaktadır: "Genelde kadın lar erkeklere oranla duygusal çeşitliliği daha yoğun ve canlı bir biçimde yaşar; bu anlamda, kadınlar erkeklerden gerçekten daha "duygusal"d ır" (Goleman, 2004: 1 7 1 ). 10

Duygularm Dili

"Duygusal kadın" ve "duygusal olmayan erkek" karşıtlı­ ğı D. Lupton tarafından da ele alınmıştır (bk. Lupton, 2002 : 1 5 8-20 1 ). G. Y. Kreydlin bir çalışmasında sözel olmayan bildi­ rişimde erkek ve kadınların duygu bildirim özelliklerini kıyas­ lamıştır (bk. Kreydlin, 2005 : 282-300). Genel bakış açısına göre, erkekler genellikle korku ve üzüntülerini göstermez ("Er­ kekler ağlamaz! "), sevinçlerini sınırlı tutarlar, ama öfke ve nef­ retlerini açık bir biçimde dışa vurabilirler. Bunun tam tersi, kadınlarda üzülme, korku gibi duygular doğal sayılırken, öfke belirtisi pek hoş karşı lanmaz. D. Goleman, ailelerin, öfke hariç, diğer duygular hakkında kızlarıyla oğullarından daha fazla tar­ tıştıklarını, oğullarıyla ise daha çok öfke gibi duyguların neden ve sonuçları hakkında ayrıntıya girdiklerini yazmaktadır (bk. Goleman, 2004: 1 69). Bu durum dile de yansımıştır. Biz, temel sayılan duyguların dil manzarasını gözden geçirirken bu duru­ ma da değineceğiz. Duygular, değişken bir doğaya sahiptir. İnsan duyguları tarihi gelişim süreci içerisinde ciddi değişimlere uğramıştır. Tarihi gelişim sürecinde bazı duygular kaybolmuş, ya da eski etki gücünü ve önemini kaybetmiştir. Diğer taraftan, bazı duy­ guların da etkinliklerini korudukları görülmektedir. Birincil sayılan duygular bildirim biçimleriyle değişikliklere uğrasalar bile varlıklarını korumuşlardır. Ayrıca insan yaşamının farklı evrelerinde de duygu yaşantısı ve bildirimi farklı tablolar ortaya koyar. i. Alev Arık, duygu lardaki değişikliklerden bahsederken şöyle yazmaktad ır: "Olgunlaşma ve gelişim prosesi boyunca, bireyin hayat tecrübeleri-çevresiyle karşılıklı ilişkileri bu heye­ can hallerinde önemli değişikliklere sebep olurlar. Bu değişik­ l ikler, heyecan uyandıran durum ve tenbihlerin sayı ları ve nite­ l ikleri bakımından olduğu kadar heyecan tepkilerinin şiddeti ve biçimi bakımından da gözlenebilirler" (Arık, 1 996: 3 67). Duygular bilgilerle sıkı bir bağ içerisindedir; bilgi, fikir değişirken duygu da değişir. Duygu değişikl iklerinde zaman çok etkileyicidir. Farklı yaş dönemlerinde bireyin duygu yaşan-

11

Naile Hacızade

tısı farklıdır. Özellikle çocukların bel li bir yaşa kadar durum değerlendirmesi duygu alanından geçer: Eskiden korkulan bir şey daha sonra komik olarak görü lebilir. Nefret edilen birisi, daha sonra sevilebi lir. Sevinç, sevgi gibi duygu belirtileri hafif­ leyebilir, vb. Zamanla duyguların öncelikleri de değişir. Genel zaman ve mekan duygu önceliğinde bel irleyici olabi lir. Ayrıca, insan büyürken duygularını yönlendirmeyi de öğrenir. Duygu oluşurken pek etkili olamayan insan, duygu oluştuktan sonra kısmen onu kontrol altında tutabilir. Birey, yaşadığı bir duygu­ yu dışa vurmayabi lir, öte taraftan yaşamad ığı bir duyguyu dil ve dile eşlik eden araçlar yardımıyla yaşıyormuş gibi gösterebilir. Bu durum gerçek duyguyu tanımakta bazen pürüz oluşturur. Hem geçmiş hem gelecek olaylarla i lgili bir duygu yaşama özelliği ise sadece insana özgüdür (bk. Şahovskiy, 2009: 43). Temel duyguların her birinin kendine özgü fizyolojik ve psikolojik belirti leri vard ır; bu belirti ler bütünü insan duygula­ rının göstergelerini oluşturur. Birey bunlardan bazılarını (ör. : kalp atış hızı, terleme, ağızda kuruma vb. gibi ) hisseder, bazıla­ rını (ör. : çeşitli hormon faaliyetleri gibi) ise hissedemez. Hisset­ tiği göstergelere dayanarak her kişi bu duyguları tanır; sevinci üzüntüden, sevgiyi nefretten, öfkeyi utançtan ayırabilir. Ama duygular çok nadiren tek başına ortaya çıkarlar; onlar genel olarak bir karışım, harman halinde gerçekleşirler. Glifford T. Morgan ' ın da belirttiği gibi, kişi aynı anda çok sayıda ve birbi­ rinden giderek farklı laşan hislerin etkisi altında olabilir (bk. Morgan, 1 98 1 : 226). Bazen birbirini tetikleyen duygular i lginç karışım lar oluştururlar. Öfke grubu, sevinç grubu, üzüntü grubu gibi oluşumlarla karşılaşmak mümkündür. Bunlar birbirini güç­ lendireb i l ir ya da zayıflatabilir. Psikologlar bazı duyguların kökenini bu karışımlarda aramaktadırlar. Örnek olarak, R. P lutchik bu düşünceyle aşağıdaki önerileri sunmuştur: Gurur öjke+sevinç; sevgi sevinç+kabullenme; merak şaşır­ ma+kabullenme; tevazu korku+kabullenme; nefret öf ke+şaşırma; suç korku+sevinç veya memnuniyet; hissilik kabullenme+acı, vb. (bk. İzard, 2000: 5 3 ). Tartışmalı sayı labi12 =

=

=

=

=

=

=

Duygularm Dili

lecek bu öneriler belirtilen duyguların kökenine ışık tutmayı amaçlamaktadır. Antonio R. Damasio'ya göre, aşırı canlılık (öfori) ve haz (ekstaz) mutluluğun çeşitlemeleri; melankoli ve isteksizlik üzüntünün çeşitlemeleri; panik ve utanma da korku­ nun çeşitlemeleridir (bk. Damasio, 1 999: 1 5 5). B iri diğerine yakın olmayan, hatta zıtlık oluşturan (ör. : sevgi ve nefret, sevinç ve üzüntü gibi) duygular da bir arada yaşanabil ir. M. Sartorius bu konuya değinerek şöyle yazar: "Duygular nadiren açık seçik ve tek anlamlıdır. Hatta birden ortaya çıkanlar bile karmaşık bir algılama, etki lenme ve düşün­ me sürecinin sonucudur" (Sartorius, 1 999: 3 8). Duygu karmasının oluşumu kişinin bireysel niteliklerin­ den belki daha fazla, durum ve koşullarla ilişkilidir. Karmaşık yaşam ortamlarında, özellikle geçiş anlarında kişi çok sayıda duyguyu bir arada yaşar (bk. İzard, 2000: 63 , 99). Duygu bild irimi başlıca olarak bildirişimde, konuşma d i­ l inde kendini bulur. Konuşmada anlatımsallık duygu yoğunlu­ ğudur; bu durum (ünlemlerle, tonlamayla, sözcüklerle) doğru­ dan, ya da (temel anlamın duygu değerlendirmesiyle) dolaylı olarak gerçekleşir. B i ldirişim sadece dille değil, ruhsal olgu larla da yönetilir. "Dilce biçimlendirmeyi araştırd ığımız her yerde, onun dolaysız sebebi olarak ruhsal olaylarla karşılaşıyoruz" (Porzig, 2003 : 1 1 9). B ildirişim, düşünce ve bi lgi alışverişinin yanında duygu paylaşımını da barındırmaktadır. Konuşan kişi­ nin belirli ruhsal durumu, konuya, muhatabına, iletişim ortamı­ na olan duygusal il işkisi bi ldirinin anlam içeriğini de etki leyebi­ lir. Duygunun katı ldığı bir bildiri daha çabuk algılanır ve daha kal ıcı olur. Duygu katılımı olmayan bildiri pek i lgi uyandırmaz; tarafsız olarak sunulan bir bi lgi akılda da pek sağlam bir yer edinmez. Bild irişimde sözcüklerdeki duygu potansiyeli önemli­ d ir. Sözcüğün göstergesel işlevlerinden biri duygu bildirimid ir. B i l indiği üzere, sözcük anlam bileşenlerinden oluşmaktad ır. Bu çok bi leşenl i yapıda anlamlama (signifıcation) ve temel anlam ögesi (denotation) zorunlu bileşenlerdir. Duygu değeri

13

Naile Hacızade

(connotation) isteml i bir bileşen olarak görülse de sözcüklerde çok sıkça yer almaktadır. Duygu değeri, kimi araştırmacı lar tarafından duygusal anlam ( emotional meaning, emotive meaning), etkileyici içerik (affective content) diye adlandırılır (bk. Aksan, 1 999: 56). Sözcüğün anlam içeriğinde duygu değeri en karmaşık bileşen olarak görülmektedir (bk. Solodub, Al' breht, 2003 : 6 1 ). Bunun nedeni, duygu değerinde oldukça çeşitli duygu nüanslarının yanısıra, duygusal değerlendirme, canlı bir betimleme gibi unsurların da yer almasıdır. Buraya sözcükte var olan duygu değeri bileşeni dışında, konuşan kişi­ nin bağlam içerisinde ona yüklediği duygu anlamı da eklenme­ lidir. Bu açıdan, di lde pratik olarak her sözcük duygu aktarı­ mında yer alabilir. Bundan dolayı, sözlüksel ve işlevsel olarak duygu bildiriminin kesin sayısını belirlemek mümkün deği ldir. Sözcüksel duygu alanı çok hareketli ve değişkendir. Etraf çev­ reyi kişisel algı lamanın bir yansıması olarak işlev yapar. Bizim çalışmamızda sözcüklerdeki duygu değeri değil, doğrudan duy­ gu bildiren, ele aldığımız duyguların kavram alanının açıklan­ masına hizmet eden sözcükler ele alınmıştır. Duygu bildirimi bu sözcüklerin doğrudan anlamlama bi leşenini oluşturur. Fakat bu sözcükler, daha sonra da değineceğimiz gibi, duygu değerinden de yoksun değild ir. Duygular ve düşünceler insanın iç dünyasının bileşenleri olarak birbirinden bağımsız değildir. A. R. Damasio, duyguları ayrıcalıklı bir konumda değerlendirirken, onların diğer algısal imgeler kadar bilişsel olduğunu önemle vurgular: "Duygu ları ve hisleri, genel bir zihin kavramının dışında bırakmak pek akı l lıca görünmüyor. Buna rağmen, bilişi açıklayan saygın bil imsel görüşler biliş sistem lerini ele alırken, duygu ve hisleri katmayı ihmal ederek tam da bu hataya düşmektedirler" (Damasio, 1 999: 1 64). Duygu ve düşünce ilişkisine değinen D. Cüceloğlu; gö­ nül, duygu ve heyecanların akıl, mantık ve düşünceden tama­ men bağımsız süreçler olmadığını, heyecan ve düşüncenin bir­ birine bağl ı olarak, birinin diğerini etkilediğini yazar (Cüce!-

14

Duyguların Dili

oğlu, 2000: 264). Araştırmacıya göre, düşünce duyguyu, duy­ gunun türü de düşünceyi sürekli olarak etkileme durumundadır. Duyguların bilişsel süreçlerle olan bağı C. E. İzard tarafından da dile getirilmiştir (bk. İzard, 2000: 4 1 -69). Akıl ve duygu i lişkisi D. Goleman tarafından daha kap­ samlı olarak ele alınmış, duyguların doğasının da akıl ve düşün­ ce kadar beyinle bağlı olduğu bilimsel kanıtlarla gösterilmiştir. "Aslında biz iki zihne sahibiz; birisi düşünüyor, d iğeri ise his­ sediyor", diye belirten Goleman (Goleman, 2004 : 23), duygusal zekanın insan yaşamındaki hayati önemi üzerinde durmuştur: "Bir bakıma, akı lcı ve duygusal olmak üzere iki beynimiz, iki zihnimiz ve iki farklı türden zekamız var demektir. Hayatını nasıl yaşadığımız her ikisi tarafından belirlenir - sadece IQ de­ ğil , duygusal zeka da önemlidir. Aslında akı l, duygusal zeka olmadan tam veriml i çalışamaz" (Goleman, 2004: 45). Araştır­ macının duygusal zekaya verdiği öncelik de görülmektedir: "Yine de, insanı insan yapan niteliklerin çoğu, duygusal zeka­ dan gelmektedir" (Goleman, 2004 : 64). Somut duygu ların anlaşı lması, insanın o duygunun bilin­ cinde olması da duygu ve zeka arasındaki bağlantıyı gösterir. Bi ldirişim eylemi sürecinde fikirler ve duygular kaynaşır. Bazen duygular öne geçer. İnsan bu gibi durumlarda duygul a­ rıyla yönetilir. Çok güçlü bir duygu yaşandığında akı l ve irade, duygunun hükmü altına geçebilir. Kişi mantığıyla deği l, duygu­ larıyla hareket eder, "kalbinin sesini dinler" D. Goleman, bu açıdan insan niteliğini sadece düşüncelere dayandırmanın doğru olmayacağını savunur: "İnsan doğasını duyguların gücünden soyutlayarak anlamaya çalışmak, üzücü bir dar görüşlülüktür. Homo Sapiens, yani Düşünen Tür adı bile, duyguların hayatı­ mızdaki yeri hakkında bi limin bize sunduğu yeni görüş ve viz­ yona göre yanı ltıcıd ır" (Goleman, 2004 : 1 8). V. i. Şahovskiy, konuyu biraz daha ileri götürür, birçok eylemi duygularla yöne­ tilen insanın sadece Homo Sapiens değil, aynı zamanda Homo Sentiens olarak değerlendirilmesi gerektiğini önemle vurgu lar (bk. Şahovskiy, 2009: 7).

15

Naile Hacızade BİLİŞSEL DİLBİLİM

Düşünce ve duygu ilişkisinden bahsederken iç dünyamı­ zın iki bileşeni arasındaki ilişkiler ve etkileşim göz önünde bu­ lunduru lur. Fakat duygular da, düşünceler de zihin süzgecinden geçerek dış dünyaya aktarılmaktadır. Ve onları dış dünyaya aktaran en temel araç, di ldir.

V.

İnsanları tarih boyunca düşündüren en temel konu lardan biri, dil ve zihin ilişkisi olmuştur. Felsefe, mantık, fizyoloj i, psikoloj i gibi bilim dalları çok eski zamanlardan beri insan zih­ ni ve d üşüncesi ile i lgilenmektedir. Zihnin insan dili ile olan oldukça karmaşık ilişkisi dilbilimde de göz ard ı edilmemiştir. Yapılmış olan çok sayıda farklı, bazen birbirinden tamamen ayrı lan çalışmalar da konuyu tamamen ayd ınlatamamıştır. Son dönem çalışmalarında önemli bir şeki lde öne çıkan ' insan' ol­ gusu da göz önünde bulundurularak, zihin işlevlerinin yeniden gündeme gelmesi XX. yy. ' ın 60 ' l ı yıl larında bilişsel bilimin ( cognitive science) oluşmasına yol açmıştır. Bilişsel bilim, in­ san zihnini bilgileri sınıflandırma dizgesi olarak inceler. İnsa­ nın; eylemde bulunan, bilgileri kabul eden ve üreten, düşünsel eyleminin belirl i plan, program, şema ve stratej ileriyle yönlen­ diri len bir özne olarak değerlendirilmesi, bilgi kategorisi biliş­ sell iğin önemli ilkeleri arasında yer alır. Kendisini uygu layıcı bir ' kognitif bilim adamı' olarak tanımlayan John R. Searle, bilişsel bil imin temel ilkeleri üzerinde herkesin vardığı bir uz­ laşmanın mevcut olmadığını, fakat ayrıca değinilmeyi hak eden ana akım ın bel li genel özelliklerinin bulunduğunu yazmaktadır (bk. Searle, 2004 : 243 ). B i l işsel bilimin genel çatısı altında oluşan yeni dallardan biri de bilişsel dilbilimdir. Bil işsel dilbilim ( cognitive lingu istics) algılama ve anlamlandırmanın zihinsel süreçlerini dil verilerine dayanarak inceler. Diğer bilişsel bilimlerden de malzemesi ile ayrılır; zihin işlevlerine dilin aynası ile bakar. Fakat genel bil işsel yaklaşımla, ortak konu ve bazı araştırma yöntemleriyle felsefe, psikoloj i (ruhbilim), mantık, psikolen-

16

Duyguların Dili

güistik (ruhbi limsel dilbilim / ruhd ilbilim), psikosemantik (ruh­ bilimsel anlambi l im) gibi bilim dallarıyla kesiştiği noktalar vardır. Burada psikolengüistik çalışmalarının bilişsel dilbi limin oluşmasındaki önemli rolünü ayrıca belirtmek gerekir. M. Rifat'a göre, ruhdilbilim araştırmaları l 980 ' li yıllarda insan zihninin yaşadığı süreçleri betimlemeyi ve açıklamayı amaçla­ yan bil işsel bilimlerin etkisi altına girmiştir (bk. Rifat, 2005 : 1 00). Bunun dışında, dilbilimin sınırında oluşmuş olan sosyo­ lengü istik (toplumsal d ilbilim / toplumdilbilim), d i lbilimsel kü ltürbilim, etnolengüistik (budundilbilim) gibi bilim dallarıy­ la da bağlantılar bulunmaktadır. Bilişsel dilbilim ve göstergebi­ lim, bil işsel dilbilim ve bildirişim arasındaki il işkiler de d ikkate değerdir. Fakat bütün bu bağlantı ve ilişki lerin ötesinde bilişsel dil­ bilim bir dilbilim dalıdır. Di lbilim tarihinde bilişsel dilbilimin oluşum tarihi l 989 yılından itibaren başlatılmaktad ır. Alman­ ya'da (Du isburg şehrinde) düzen lenmiş olan bilimsel bir toplan­ tıda bil işsel di lbilim kurumunun oluşturulduğu bilgisi yer almış­ tır (bk. Popova, Sternin, 2007: 1 O). O zamandan itibaren bil işsel dilbilim, diğer di lbilim dallarıyla bağlarını koparmadan kendi gelişim yolunu, araştırma nesnesini, birimlerini, yöntemlerini belirlemiştir. Bilişsel dilbilimin oluşmasında G. Lakoff, R. Langaker, R. Jackendoff, A. Wierzbicka gibi bilim adamlarının çalışmaları önemli bir yer tutmaktadır. A. B. D. ve Avrupa'da bilişsel dilbilim üzerine yapılmış olan çal ışmalar A. Çenki (Çenki, 1 996: 68-78) ve Y. V. Rahilina (Rahilina, 2000: 3 - 1 5 ) tarafından kapsamlı bir şekilde özetlenmiştir. Aktarmalar kuram ı, G. Lakoff'un çalışmaları ile bilişsel dilbi limde ayrı bir önem kazanmıştır (Lakoff, Johnson, 1 980; Lakoff, 1 987). Bu kurama göre farklı alanlar aktarma yoluyla kavramlaştırılabilir. Bu durumda kaynak alandan (source) hedef alana (target) geçiş söz konusudur. Kaynak alan genel olarak daha tanıdık, alışılmış ve daha somuttur, doğrudan fiziksel de­ neyim aracıl ığıyla tanımlanabilir. Aktarma; basit aracılığıyla

17

Naile Hacızade

karmaşık olanı, somut aracılığıyla soyut olanı, bilinen aracılı­ ğıyla bilinmeyeni algılamamızı sağlar. Biz de duygu aktarmala­ rında ve duyguların ayrı ayrı değerlendirildiği kısımlarda ak­ tarma kuramını uygulamaya çalıştık. Duygu kavramlarının ad alanı betimlenirken aktarmalara özel bir yer verilmiştir. R. Langacker, bilişsel ilkeleri dilbilgisi alanında ele al­ mıştır (Langacker, 1 987; 1 99 1 ). Araştırmacıya göre dil, bil işsel süreçlerden bağımsız olarak, özerk bir d izge şeklinde tanımla­ namaz. R. Langacker, özel bir anlam üstdili geliştirmiştir (bk. Krongauz, 2005 : 265-266). Z. Kovecses' in duygu kavramlarına ilişkin çalışması da ayrıca dikkat çekicidir (bk. Kovecses, 1 990). Rusya' da yapılan yapısal-anlamsal araştırmalar (ör. : Y. D. Apresyan, İ . A. Mel ' çuk, A. K. Jolkovskiy vb.) bilişsel dilbi­ lim kategorilerini ele almaktadır. Aynı zamanda, bilişsel dilbi­ limi farklı yönlerden ele alan çok sayıda çal ışmalar da bulun­ maktadır. N. D. Arutyunova, A. P. Babuşkin, N. N. Boldırev, Y. S . Kubryakova, Z. D. Popova, Y. S . Stepanov, İ. A. Sternin, V. N. Teliya gibi araştırmacılar kuramsal çalışmalarıyla bilişsel dilbi lime önemli katkılarda bulunmuşlardır. B i lişsel dilbilimin gelişmesi tek bir çizgi üzerinde deği l­ dir. Bu dilbilim dalının başlıca meselelerine yaklaşımlarda, sınıflandırmalarda ve terimlerde artık belirgin farkların görül­ düğü söylenebilir. Yaklaşımların sınıflandırılması da göreceli­ dir. Konumuzla doğrudan ilgili olacağı ve yöntemlere ışık tuta­ cağı düşüncesiyle Rus bilim adam ları tarafından yapılmış sınıf­ landırmaları gözden geçirelim. Z. D. Popova ve İ . A. Sternin, bu sınıflandırmaları şöyle özetlemiştlerdir (bk. Popova, Sternin, 2007: 1 3- 1 7) : Y. Y. Balaşova, dilbilimsel bilişbilim v e dilbilimsel kültürbi lim temelinde iki yaklaşım belirlemiştir. Bunların dışın­ da, geleneksel di lbilimde psikoloj ik, psikolengü istik, nöropsiko­ lengü istik, anlamsal, mantıksal çözümlemelerin olduğunu da ifade etmiştir.

18

Duygularm Dili

A. V. Kostin; zihinsel-eylemsel, kişisel-sözel, anlamsal, kültürbilimsel, mantıksal, bilişsel, dilbilimsel-kültürbilimsel yaklaşımlar olduğunu belirterek bu alandaki çalışmaları da ona göre sınıflandırmıştır. V. V. Kolesov; sözcük ve nesne arasındaki ilişkiyi, an­ lamsal - kip, çatı, zaman bildirimi gibi - "anatipleri" ve kav­ ramları araştıran yaklaşımları birbirinden ayırmıştır. S. V. Kuzlyakin; ruhbilimsel, mantıksal, fe lsefi, kü ltür­ bi limsel ve karma yaklaşım lar şeklinde sınıflandırma yapmıştır. Y .S,, Kubryakova; bilgi leri ve onların tiplerinin yapılarını özellikle mantıksal yöntemle araştıran geleneksel bilişsellik ve tüm çağdaş dilbilimin bir bütün şeklinde gelişmesi olarak bil iş­ sel-söylemsel yönleri ayırır. Kubryakova'ya göre, her dil olayı bilişsellik ve bildirişimin kesiştiği noktada ele alınırsa uygun bir biçimde betim lenmiş ve açıklanmış sayılabil ir; bilişsel dilbili­ min amacı ise, sadece her dil biçiminin bilişsel benzerini, kav­ ramsal veya bilişsel yapısının karşılığını bulmak deği l, aynı zamanda belli bir içerik için belli "paketleme" seçimi veya olu­ şumunun nedenlerini açıklamaktır. N. N. Boldırev, bilişselliğin önce mantıksal, sonra dene­ yimsel olmak üzere iki aşamasından bahseder. Z. D. Popova ve i. A. Stemin, yaptıkları özetlemelerden sonra kendi sınıflandırmalarını sunarlar. Onlara göre; kültür­ bilimsel, dilbilimsel-kültürbilimsel, mantıksal, anlamsal-bi liş­ sel, felsefi-göstergesel yaklaşımlar belli başlı özellikleriyle bir­ birinden ayrılırlar. Bu yaklaşım lar artık bilinen bilimsel okullar­ la temsil edilmektedirler ve her birinin kendi yöntemleri bulun­ maktad ır. Z. D. Popova ve i. A. Stemin, kendilerini anlamsal­ bilişsel yaklaşımın temsilcileri arasında görürler ve bu yaklaşı­ mın temel çizgilerini açıklarlar (bk. Popova, Stemin, 2007: 1 828). Bu yaklaşıma göre dil göstergelerinin anlamlarının öğre­ nilmesi aracıl ığıyla insanların kavram alanına geçilebilir.

19

Naile Hae1zade

Anlamsal-bilişsel yaklaşım sözcüklerin iç dünyasına tut­ tuğu ışıkla sözcükbi l im ve anlambilimin de birçok sorununu aydınlatır. Biz de bu düşünceyle kendi çalışmamızda anlamsal­ bilişsel yaklaşım yöntemlerini kullanmayı uygun bulduk. Kavram

Bilişsel di lbilimin temel konuları arasında ' kavram ' ( concept) özel bir yer tutmaktadır. Kavram, insanın bil inç alan ı­ na aittir ve düşünsel eylemin evrensel birimi sayıl ır. İnsanlar kavramlarla düşünürler. Kavramlar, insanın dünyayla ilgili bil­ gi lerinin ve bilincinin bileşenlerini oluştururlar. Kavramın düşünsel, gözlemlenemeyen bir kategori olma­ sı, onun yorumu için de geniş bir alan oluşturmuştur. Kavram; felsefe, mantık, psikoloj i, kültürbilim gibi bilim dallarıyla ilgili çalışmalarda da yer alır ve doğal olarak bu bilim dal larının yo­ rum izlerini taşır. Dilbilimsel çal ışmalarda sunulan tanımlama­ lar da her zaman birbiriyle örtüşmemektedir (daha ayrıntılı bilgi için bk. Maslova, 2005 : 30-3 9; Popova, Sternin, 2007: 3 0-32 ; Prohorov, 2008 : 1 7-29). İleri sürülen onlarca tanımdan birkaçını özetle gözden geçirelim: "Kavram, düşünce ve dil arasındaki bağlayıcı halka, bi­ linç birimi ve insan deneyimini yansıtan bilgi yapısı olarak gö­ rülür"(Y. S. Kubryakova). "Kavram; nesneyle ilgili, sözün geniş anlamında, bildi­ ğimiz her şeyi kapsar"(V. N. Tel iya). "Kavram, dilbilimsel-kü ltürbil imsel özgürlüğü bel irlen­ miş anlamsal bir oluşumdur; belirli bir etnik kültüre ait olan kişiyi niteler"(V. A. Maslova). "Kavram; soyut, somut-çağrışımsal ve duygusal­ değerlendirici belirtileri, aynı zamanda fikrin sıkıştırılmış tari­ hini içine alan bir ideadır"(Y. S. Stepanov). "Kavram, insanın iç ve dış dünya nesneleriyle ilgili bildi­ ği, düşündüğü her şeydir"(M. V. Pimenova). 20

Duygularm Dili

"Kavram; farkl ı bir zihinsel oluşumdur; insanın düşünce kodunun temel birimidir; kısmen düzenlenmiş bir iç yapısı var­ dır; bireyin ve toplumun kavrama eyleminin sonucudur; yansıt­ tığı nesne veya olayla ilgili bir bütün oluşturan ansiklopedik bilgi taşır; bu bilgi toplumsal bilinç tarafından yorumlanmaya ve olay ya da nesneye toplumsal bilincin ilgisine dayanır."(Z. D. Popova, İ. A. Sternin). Y. Y . Prohorov, kavramla ilgili tanımlar arasındaki fark­ ların ilke ayrılıklarından kaynaklandığını belirterek konuya birkaç parametreden bakılması gerektiğini vurgular (bk. Prohorov, 200 8 : 1 9). D. Aksan, kavramla ilgili mantık ve felsefe bilimlerinin tanımını gözden geçird ikten sonra dilbilimsel anlambilim açı­ sından kavramın şöyle bir bel irlemesini yapmıştır: " 1 ) Kavram, dünyadaki nesnelerin, biçimlerin, olgu, durum ve devinimlerin dilde anlatım buluşudur. Bu anlatım, tuz, ip, su; yüreklilik, çöp­ çatan, açlık; hasıraltı, tepeden inme, açıkgöz gibi değişik ses ve biçimlerle, değişik yol lardan gerçekleşir; somut ve soyut diye nitelediğimiz kavramları oluşturur. 2) Kavram, dünyadaki nes­ nelerin ortak niteliklerine dayanan, dile özgü bir genelleme, bir soyutlamadır; ağaç, bitki, hayvan, çiçek, memel i . . . gibi" (Ak­ san, 2007: 1 5 1 ). Araştırmacı, kavramların değer ve niteliğinin aynı dil birliğine mensup (aynı dili konuşan) kimselerde aşağı yukarı aynı olduğunu belirtmiştir. S. Eker de konuyla ilgili ben­ zer görüşleri paylaşmaktadır (bk. Eker, 2003 : 405). Kavram sözcüğünün Türkçe Sözlük' teki açıklamasında ilk iki anlam onun bilimsel terim niteliğini yansıtmaktadır: "Kavram 1 . Bir nesnenin zihindeki soyut ve genel tasarımı, mefhun, fehva, nosyon; 2 . Fel . Nesnelerin veya olayların ortak özelliklerini kapsayan ve bir ortak ad altında toplayan genel tasarım, mefhun, nosyon". -

Kavramların ulusal, toplumsal ve kişisel özgünlükleri bu­ lunmaktadır. D. Aksan' ın da belirttiği gibi:

21

Naile Hacızade

"Kavramlar, insanoğlunun yetiştiği çevreye, birikimlerine ve ruhsal yapısına göre bireyden bireye ayrımlar göstermekle birlikte aynı dilbirliği içindeki insanlarda, aşağı yukarı belli bir niteliğe sahiptir"(Aksan, 1 999: 4 1 -42). Kavram alanı ( conceptual fıeld), bir ulusa ait kavramları­ nın düzenlenmiş topluluğudur. İnsan bil incinde ise kavram ların düzenli bütünü onun kavram alanını oluşturur. Çeşitli ulusların kavram alanları birbirinden ayrılmakta­ dır. Benzer kavramlar bazen farklı belirti lerle gruplandırılabilir. Farklı dillerin anlam alanlarının kıyaslanması genel ve özgün olan özel likleri açığa çıkarır. D. S. Lihaçev 'e göre, dil zenginli­ ğinin ölçütleri sadece o dilin sözcük dağarcığı ve di lbi lgisel olanakları deği l, aynı zamanda onun kavram dünyası ve kavram alanıdır (bk. Lihaçev, 20 1 1 : 3 0). Dil, insan bilincine, onun kavram alanına, kavramların içerik ve yapısına ulaşmanın en önemli araçlarından biridir. Dil aracılığıyla bil incin kavramsal içeriğinin önem li bir kısmı idrak edi lebilir, algı lanabi lir. Kavramları nesnelleştiren dil birimleri­ nin anlamının incelenmesi, düşünsel birim olan kavramların içeriğine ulaşmayı sağlar. Bil işsel dilbilim araştırmaları süre­ cinde anlam içeriklerinden kavram içeriğine geçil ir. Bil işsel yorum, söz konusu anlamsal-bi lişsel çözüm leme aşamasının bir gereğidir. Bu yorum yapılmazsa araştırma di lbil imsel anlambi­ lim çerçevesiyle sınırlı kalır. Anlamsal-bil işsel yaklaşım, "dil­ den kavrama doğru" araştırma yolunun daha güvenilir olduğunu göstermektedir; dil araçlarının çözüm lenmesi, daha etkili bir yöntemle kavram özelliklerinin açığa çıkarılmasını ve kavramın modelleştirilmesini sağlar. ' Dünya manzarası' ifadesi çeşitl i sosyal bilim alanlarında sıkça ku llanılmaktadır. Dilbilim ve kültürbilim, bu açıdan önde gelirler. Konuyla ilgili görüşleri özetle; Z. D. Popova ve İ. A. Sternin şöyle değerlendirmişlerdir (Popova, Sternin, 2007: 5057):

22

Duyguların Dili

' Dünya manzarası 'nın iki şekilde olduğu görüşü vardır: Dolaysız dünya manzarası ve dolaylı dünya manzarası .

Dolaysız dünya manzarası veya dünyanın doğrudan res­ mi, çevredeki gerçekliğin bilinç tarafından doğrudan kavranma­ sı sonucunda oluşur. Bu; bir aracı bulunmadan, duyu organları ve insanın sahip olduğu soyut düşünce yardımı ile gerçekleşir. Dolaysız dünya manzarası; mantıksal ve duygusal, bil imsel ve "saf', kuramsal ve deneyimsel vs. olabilir. Tarihi koşul lar deği­ şince bunlar da değişebi lir; bu açıdan dünya görüşle olan sıkı bir bağlılık söz konusudur. Dolaysız dünya manzarası gerçek­ likle ilgili kapsamlı zihinsel bilgi leri içerir; aynı zamanda, ger­ çeklikteki olayları anlamayı ve yorumlamayı belirleyen zihinsel kalıplar da buraya dahildir. Buna dayanarak dolaysız dünya manzarası 'bilişsel dil manzarası' olarak nitelendiri lir. Bilişsel dünya manzarası; gerçekliğin, insan veya bir bütün olarak ulus tarafından bilişsel bilinçle biçimlendirilmiş zihinsel tasviridir; kavram alanının ve kültürle verilen bilinç kalıplarının toplµsu,ı 0· "'-"J..t../ d� ��� Dolaylı dünya manzarası veya d,tmyanm dolaylı resmi, bilinçte var olan dolaysız, bilişsel dünya manzarasının ikincil gösterge dizgeleriyle nesn etleştİrilmesi, ona dış görünüm ka­ zandırılması ile oluşur. Dünyanın dil manzarası ve sanatsal manzarası buraya dahildir. Sanatsal manzara, bir sanat eserinin algılanmasıyla oku­ run / seyircinin / dinleyicinin zihninde oluşur. Burada bizi ilgi­ lendiren konu d i l manzarası olduğu için onun üzerinde biraz daha ayrıntıl ı duralım. " Dil aynasındaki dünya" (bk. Leontyev, 1 993 : 1 8) olarak algılanan dil manzarası, dünya i le ilgili bi lgilerin d i le yansımış olan bütünüdür. Başka bir deyişle, dünyanın dil manzarası, bir ulusun belirl i bir gelişme aşamasında gerçekl iklerle ilgili dil birimlerinde tespit edilmiş görüşlerinin bütünüdür. Oldukça geniş olan bilişsel manzaraya göre onun sınırlı olduğunu, u lu­ sun bil incinde var olan dünya manzarasını tam olarak kapsama-

23

Naile Hacızade