121 48 5MB
Turkish Pages 373 [377] Year 2021
-
., \.
ARAP UYANIŞI ARAP ULUSAL HAREKETİNİN ÖYKÜSÜ
GEORGE ANTONIUS
GEORGE ANTONIUS (1891-1942) Lübnanlı-Mısırlı tarihçi, yazar ve diplomat Antonius, 19 Ekim 1891 tarihinde Lübnan'ın Deyr'ül Kamer beldesinde dünyaya geldi. Ailesi, bölgenin Rum Ortodoks cemaatine mensuptur. Cambridge Üniversi tesi'nde yüksek tahsil yaptı. Arap milliyetçiliğine adadığı hayatının 16 yılı, bölgedeki Arap ülkelerinin resmi hiz�etinde geçti (1914-1921 Mı sır ve 1921-1930 Filistin Manda Yönetimi). Ingilizlerin Filistinli Arapla ra yönelik ayrımcı politikalarını protesto ederek, Manda Yönetimi'n deki görevinden ayrıldı. 1930 yılından sonra ABD'deki bir düşünce kuruluşu bünyesinde çalışmalarını sürdürdü. 1941'de Kudüs'te hayata veda etti. Bu yıllar içinde Arap milliyetçiliğinin bölgedeki önemli isim leriyle yakın temas içinde oldu. Bilhassa artık klasikleşen 1938 tarihli Arap Uyanışı isimli eseri, Arap milliyetçiliğinin ilk ve kayda değer anla tılarından birini oluşturmaktadır.
MEHMET AKİF KOÇ 1982 yılında Sivas'ta doğdu. ODTÜ İktisat Bölümünde lisans eğiti mini, ardından uluslararası güvenlik alanında yüksek lisansını tamam ladı. Halihazırda Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi'nde (ASBÜ) Orta doğu Çalışmaları programında doktora çalışmalarını sürdürmektedir. İngilizce ve Farsçadan edebiyat, tarih ve kültür alanlarında yayımlan mış kitap çevirileri bulunmaktadır. 2012'de yayımlanan Rekabetten Gele ceğe: Türkiye-İran İlişkilerinin Güvenlik Boyutu başlıklı eserinin yanı sıra; Ortadoğu siyaseti, tarihi ve kültürü konularına odaklanan akademik makale ve araştırmaları mevcuttur.
MUHAMMED KARAKUŞ 1984 yılında Yozgat' ta doğdu. Doğu Akdeniz Üniversitesi Uluslara rası İlişkiler Bölümünde lisans eğitimini, İnönü Üniversitesi'nde Orta doğu Siyasi Tarihi alanında yüksek lisansını tamamladı. Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi'nde (ASBÜ) Ortadoğu Çalışmaları programında doktora eğitimini sürdürmektedir. Ortadoğu ve uluslararası güvenlik alanında çeşitli makale ve araştırmaları yayımlandı.
ARAP UYANIŞI ARAP ULUSAL HAREKETİNİN ÖYKÜSÜ
GEORGE ANTONIUS
İngilizceden Çevirenler: Mehmet Akif Koç - Muhammed Karakuş
İstanbul,
2021
SELENGE YAYINLARI
No: 131 1 Tarih Serisi: 106 1 Şubat 2021, 1. Baskı ÖZGÜN ADI
The Arab Awakening -The Story of the Arab National Movement- (1938] GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Kadir Yılmaz YAZAR
George Antonius INGILIZCEDEN ÇEViRENLER
Mehmet Akif Koç - Muhammed Karakuş EDİTÖR
Mehmet Akif Koç SON OKUMA
Mustafa Kara KAPAK TASARIMI
Şevket Dönmezoğlu KAPAK GÖRSELi
Versailles Konferansı'na katılan Faysal'ın delegasyonu. Soldan sata; Rüstem Haydar, Nuri el-Said [Paşa], Emir Faysal (önde), Yüzbaşı Pisani (Faysal'ın arkasında), T.E. Lawrence, Faysal'ın hizmetkan (ismi bilinmiyor). Fotopafın orijinalinde en satda Yüzbaşı Hasan Kadri de bulunmaktadır. SAYFA DÜZENi
Hilal Yazlık BASKI-CiLT
Repar Dijital Matbaası ISBN
978-605-4944-77-4 SERTiFiKA Nü.
40675 Selenge Yayınları,
Mimar Sinan Mah.,
Repar Tasarım
Selami Ali Efendi Cad., No:
Matbaa ve Reklamcılık
Ticaret Limited Şirketi'ni
tescilli markasıdır.
34672 Tel: O
5
Üsküdar/İstanbul
(212) 522 48 45
www.selenge.com.tr e-posta: selenge®selenge.com. tr
© Bu kitabın tüm hakları saklıdır.
Tanıtım amaçlı, kısa alıntılar dışında
metin ya da görseller yayınevinin izni olmadan hiçbir yolla çogaltılamaz.
İÇİNDEKİLER TAKDİM
. .
HARİTALARIN LİSTESİ. ÖNSÖZ
.
................................................... .. .................... .....................
.
........... ..............
1. ARKA PLAN
.
... .....
..
..
.....................................................................
.
..
. .
.
...... ......... . ..... ... .................................. .......
.
.
.
............. ......... ........................................ ..........
il. YANLIŞ BİR BAŞLANGIÇ
.
.................................... .........................
7 11 13 15 23
III. BAŞLANGIÇ (1847 - 1868) ............................................................ 35 iV. HAMİD DESPOTİZMİ: 1876-1908 ................................................ 55 V. EMEKLEME DÖNEMİ: 1868-1908 ................................................. 69 VI. GENÇ ARAPLAR VE GENÇ TÜRKLER 1908-1914 .................. 85 Vll. SAVAŞ VE KUTSAL SAVAŞ [CİHAD] : 1914 ............................. 103 VIII. KOMPLO: 1915 ............................................................................. 121 IX. BÜYÜK BRİTANYA'NIN TAAHHÜDÜ: 1915 ........................... 133 X. İSYAN: HAZİRAN 1916 .................................................................. 149 XI. İLK ETKİLER
.
......................................................................... .........
161
XII. ARAPLAR SAVAŞTA: 1916-1918 ........................... ...................... 1 71 XIll. TAAHHÜTLER VE KARŞI TAAHHÜTLER xıv. SAVAŞ SONRASI MUTABAKAT..
XV. SAVAŞ SONRASI YARIMADA
.............................................
.
...... ............................................
XVI. SAVAŞTAN SONRA IRAK, SURİYE VE FİLİSTİN EKLER DİZİN
.
............... ............
..
........
.
..
.......
.
....................................................................... . ............ ..... ........
......................................................................................................
191 217 255 273 319 367
TAKDİM "Ara p milliyetçiliğinin yeniden değerlendirilmesine, George Antonius' un The Arab Awakenin g (Arap Uyanışı) başlıklı temel eserine değinilmeden başlanamaz. 1938'de yayınlanmasından sonra, yirmi yılı aşkın bir süre boyunca bu uyanış (nahda) belgesi, Ara p milliyetçi hareketinin nihai tarihini oluşturmuştur." Hasan Kayalı,
Jön Türkler ve Araplar1
Modern Ortadoğu'nun oluşumunda, etkileri günümüze kadar de vam eden köklü ve dönüştürücü dinamiklerden biri, kuşkusuz mo dern Arap milliyetçiliğinin doğuşu ve filizlenişidir. Bu yükselen dalga, "uzun XIX. yüzyıl" ve ondan daha zorlu geçen; 1. Dünya Savaşı sırasın da Şerif Hüseyin ve oğulları öncülüğünde bir isyanın ardından mevcut haritaların şekillenmeye başladığı XX. yüzyılın ilk yarısındaki siyasi ve toplumsal değişimlerde önemli ölçüde rol oynadı. Aradan geçen bir asırdan fazla süre içerisinde, Arap İsyanı'na dair çok sayıda eser kaleme alınmış; bu kapsamda, hadiselerin safahatı ve bunların altında yatan siyasi, toplumsal ve ekonomik saikler büyük oranda şerh edilmiştir. Önemli bir kısmı ikinci el kaynaklara veya dö nemin müessir şahsiyetlerinin hatıratlarına dayanan bu çalışmalarda referans verilen başlıca eserlerden biri, George Antonius'un Arap Uya nışı adıyla Türkçeye çevrilen bu kapsamlı çalışmasıdır. ***
Arap milliyetçiliğinin modern dönemdeki önemli "tarihyazıcı"la rından biri olarak kabul edilen George Antonius, 1891'de -kendisinin vurgulamayı son derece önemsediği tarihi ve coğrafi bağlam içinde "Büyük Suriye"nin Deyr'ül Kamer beldesinde [günümüzde Lübnan sınırları içinde] dünyaya geldi. Aile kökeni itibariyle bölgenin kadim Hasan Kayalı, Arabs and Young Turks - Ottomanism, Arabism, and lslamism in the Ottoman Empire, 1908-1918 (çev. Türkan Yöney, Jön Türkler ve Araplar Osmanlı cılık, Erken Arap Milliyetçiliği ve İslamcılık 1908-1918, İstanbul: İş Bankası Kültür Yay., 2018), Berkeley: University of Califomia Press, 1 997, s. 12.
Ara p Uyanışı
8
Hristiyan topluluklarından Rum Ortodoks Kilisesi cemaatine mensup tur. Kahire'deki Victoria Koleji'nde başladığı yüksek tahsiline, Cambri dge Üniversitesi'nde mekanik bilimler alanında devam etti. Üniversite eğitimini müteakip, Filistin'deki İngiliz manda yönetimi ne bağlı eğitim idaresinde 1921 yılında memur olarak kariyerine başla dı. Söz konusu manda yönetiminin başındaki Genel Sekreter Sir Gilbert Clayton'ın 1925-27 yıllarında Cidde ve Sana'ya gerçekleştirdiği diploma tik misyon faaliyetlerinde görev aldı. 1930 yılına kadar Kudüs'te manda idaresinde çalıştı, ancak Filistin'de güçlenen Siyonist çevreler kendisini Arap milliyetçisi görüşlerinden dolayı engelleyip huzursuz edince bu görevinden ayrıldı. Bu tarihten sonra, New York merkezli düşünce ku ruluşu Institute of Current World Affairs bünyesinde çalışmaya başladı. Doğarken tebaası olduğu Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma süreci ne yakından tanıklık eden Antonius, bu dönemde aktif olan Arap milliyet çiliğini yakından gözlemledi, milliyetçi örgütlerin çeşitli liderleriyle temas içinde bulundu. Nitekim eşi Katy, dönemin etkili Suriyeli Hristiyan Arap eylem adamlarından Faris Nimr Paşa'nın kızıdır. Bu temasları, sonraki yıllarda olgunlaşan fikri ve siyasi hayatının seyrinde önemli rol oynadı. Antonius henüz hayattayken Suriye birkaç parçaya bölünmüş, esef le tanık olduğu bu süreç, kendisini günümüzde Lübnan olarak bilinen ülkenin bir vatandaşı yapmıştı. Bununla birlikte, yaşam öyküsünün ve başucu eseri konumundaki Arap Uyanışı'nın da yakından tanıklık ettiği üzere, ömrünü Arap milliyetçiliği davasına adamış, ömrünün sonun da da Filistin üzerindeki Arap tezlerinin düşünce ve diplomasi saha larında savunusuna mesai harcamıştı. Nitekim Antonius, 1939 yılında Londra Konferansı' na da Arap Delegasyonu'nun genel sekreteri olarak katıldı ve il. Dünya Savaşı' na giden süreçte, Avrupalı güçlerin yeniden "oyun alanı" haline gelen Ortadoğu'da, Filistin ve Arap tezlerinin ulus lararası alanda etkili bir savunucusu oldu. ***
Antonius'un Arap Uyanışı kitabı, her şeyden önce "Araplık" kimli ğini modern dönemde kurmaya kendini adamış bir metindir. Yazar bu çalışmada, İslam'ın ilk neşet ettiği dönemden itibaren Arap halkları nın siyasi, toplumsal ve -kaçınılmaz biçimde- kültürel hususiyetlerine özel bir vurguyla, tarihten güç alan bir "millet yaratma" ameliyesine girişir, ortak dil ve kültür temelindeki "milliyetçilik" bu millet yaratma sürecinin -ortak coğrafyayla birlikte- en önemli tutkalı konumunda dır. Antonius bu yaklaşımıyla, XIX. yüzyılda Şam ve Beyrut'un yerlisi Hristiyan ilim ve kültür adamlarınca (Butrus el-Bustanl, Naslf el-Yazicl, Faris eş-Şidyak vd.) temelleri atılan modern Arap milliyetçiliği içindeki "Suriyeli Hristiyan" damarın da bir temsilcisi olarak ön plana çıkar. Ancak Antonius için Hristiyan kimliği, büyük Müslüman Arap kitleleri
George Antonius
9
arasında bir sorun oluşturmaz; geçmişin büyük Müslüman Arap fatih leriyle iftihar eder, Peygamber soyundan bir "Şerif" ailesi öncülüğün deki Arap İsyanı'nı da coşkuyla alkışlar. Bu yönüyle Antonius'un anlatısı tarafsız bir tarih anlatısı değildir. Bila kis, bir fikir ve eylem adamı olarak Antonius, içinde yaşayıp bir kısmına yakından tanıklık ettiği bu süreçlerin "yılmaz bir Arap Davası müdafii dir." Milliyetçi anlatıların hemen hepsinde görüldüğü üzere, XIX. ve XX. yüzyıllarda gelişip filizlenen Arap milliyetçiliğinin de bir "öteki" si vardır. Bu öteki çok uzun bir zaman boyunca "zalim ve despot Osmanlı" idaresi dir, bilhassa il. Abdülhamid dönemindeki baskı ve istibdadın Arap ulusal bilincinin oluşumundaki hızlandırıcı rolüne özel atıfta bulunur. Cemal Paşa'nın Suriye ve Lübnan'da 1. Dünya Savaşı sırasındaki eylemleri de bu "zalim ve kendisine direnilmesi meşru/zorunlu öteki" imajina katkı sağlar. Bununla birlikte, Antonius'un bölgeye XIX. yüzyıldan itibaren mis yonerlik faaliyetleriyle siyasi ve toplumsal ölçekte müdahil olan Avru palı ve Amerikalı güçlere yaklaşımı; takdir hisleri ve büyük ümitlerden, ciddi hayal kırıklıklarına uzanan yelpazede çeşitlilik gösterir. Osmanlı Devleti'yle birlikte Büyük Savaş'a Arap karşıtı cephede giren Almanlara karşı her zaman düşmanca hisler besler. Amerikalılara karşı ise daima takdir ve şükran doludur; bilhassa insani yardımı önceleyen misyonerlik faaliyetleri ve Wilson Prensipleri bağlamında Arap Davası'nın uluslara rası meşruiyetine katkı sağlayan ABD'ye özel bir ilgisi vardır. Fransa'ya apaçık düşmanca bakar, Suriye'nin bölünmesinin en büyük müsebbibi nin Fransızların emperyalist iştahı olduğunu defaatle vurgular, özellikle Lübnan'ın "Büyük Suriye" den ayrılmasını asla kabullenemez. Antonius'un İngilizlere bakışı ise Arap dünyasının bu büyük impa ratorluğa karşı dalgalı hislerinin adeta mücessem bir örneğidir. Arap topraklarını Osmanlı Devleti'nden ayırma ve Araplara bir "kimlik" ve politik entite sahibi olma fırsatı sunduğu için Londra'ya açıkça minnet tardır, bunu hiçbir yerde gizlemez. Britanya'nın kendi emperyalist çı karları için Arapları "kullanmış" ve sonra terk etmiş olması gerçeğinin ise -muhtemelen, duygusal bakışı ve yoğun hayranlık duygularının da etkisiyle- pek fazla üzerinde durmaz. Ancak Filistin meselesi, Antonius'un hadiselere bakışındaki duygu sal örtüyü tümüyle kaldırır; 19201erle birlikte, artık Londra'nın ikir cikli tavırlarını tevil etme gereği de duymadan, doğrudan İngilizleri suçlamaya başlar. Bu husustaki bakışı doğrudan doğruya, Siyonizm ve Filistin'de Yahudi devleti kurulması politikasının İngiliz planı olduğu yönündedir; hatta bir yerde kendini tutamayıp, "Arap Filistin yerine, Yahudilere, geniş imparatorluklarında başka uygun bir yer bulabilir ler," sözleriyle açıkça yüklenir.
Ara p Uyanışı
10
"Bağımsız Arap yurdu" muhayyilesinde önemli bir yeri olan ve Şerif Hüseyin' in bağımsızlık planlarında da Arap memleketlerinin kuzey sı nırını teşkil eden Hatay'ın 1939'da Türkiye'ye katılmasının, bir "Büyük Suriye" milliyetçisi olarak George Antonius'ta yarattığı acı ve hayal kı rıklığı, tahmine müsaittir. Kitabın hem çevirmenlerinden biri hem de edi törü, aynı zamanda modem Ortadoğu tarihiyle ilgilenen bir araştırmacı olarak; Antonius'un kitap yayınlandıktan sonra gerçekleşen bu hadiseye tepkisi şahsen ilgi ve merakımı çekmektedir. Keza Osmanlı Devleti'nin yıkılmasının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti' ne �� işkin olarak da kitapta, yazarın görüşleri açıkça ifade edilmemektedir. Umit ediyorum, bir gayretli araştırmacı, Antonius'un 1939 ve sonrasındaki yazı ve ko nuşmalarını tarayarak, her iki konudaki görüş ve yaklaşımlarını ortaya koyar ve Türkçe literatüre bir başka önemli katkı sunulmuş olur. ***
İlk olarak 1938'de yayımlanan ve sonrasında defalarca basılan bu ilgi çekici eser, Arap milliyetçiliğine dair derli toplu ilk akademik çalışma olarak da dikkat çekmektedir. Modem Ortadoğu tarihi, Arap milliyetçi liği, 1. Dünya Savaşı'nda Ortadoğu'da siyasi ve askeri gelişmeler, Arap isyanı, Arap-Yahudi ihtilafı vb. hususlarda ilgili Türkçe literatürde An tonius'a şimdiye kadar bol miktarda referans verilmesine rağmen, ara dan geçen 83 yılda bu eserin Türkçeye çevrilmemesi düşündürücüdür. Bu durumun ortaya çıkmasında; Cumhuriyet' in ilk döneminde Arapla ra karşı Türk kamuoyunda mevcut olumsuz yaklaşımın etkisinin yanın da, Antonius'un yoğun milliyetçi fikirlerinin de bu süreçte görmezden gelme hissiyatına katkıda bulunduğu da keza tahmine müsaittir. Nitekim Ortadoğu üzerine de çalışan, Türkiye'de tanınmış ve ka riyerli bir uluslararası ilişkiler profesörünün, bu eserin tercüme süre cinde doğrudan bana hitaben "bu esere harcanacak zamana ve kağıda yazık olur" şeklindeki ifadesi de -tartışmalı akademik perspektifi bir yana- bu olumsuz ve tarafgir bakış açısının bir yansımasıdır. Bu kısa Takdim yazısı vesilesiyle, Arap Uyanışı'nın hem bu dönemin ülkemizde daha yakından tanınmasına katkı yapmasını hem de Anto nius ve onun tarih anlatısının Türk akademisinde daha fazla tartışılma sına zemin hazırlamasını temenni ediyorum. Bu kıymetli çalışmanın tercüme edilip yayımlanmasını tavsiye eden İsmail Küçükkılınç'a, Re par Yayın Grubu'nun Genel Yayın Yönetmeni, kıymetli dostum Kadir Yılmaz'a, metni Türkçeye beraber çevirdiğimiz, aynı zamanda Ortado ğu Çalışmaları doktora programından arkadaşım Muhammed Kara kuş'a ve metnin hazırlanmasında yardımını esirgemeyen sevgili Fatih Köse'ye teşekkürü borç bilirim. Mehmet Akif Koç Balgat, 15 Ocak 2021
HARİTALARIN LİSTESİ Harita 1. Ortaçağ'da Arap Dünyası.
.......................................................
Harita il. Arap Dünyasının Doğusu
.....................................................
Harita III. Osmanlı İdari Sistemi Altındaki Suriye
.............................
19 130 143
(Renkli harita için bkz. s. 374) Harita iV. 1916 Sykes-Picot Antlaşmasında Öngörüldüğü Şekliyle Suriye ve Irak'ın Bölünmesi ...
..................................................
196
(Renkli harita için bkz. s. 375) Harita V. Suriye ve Irak' taki İngiliz ve Fransız Manda Bölgeleri ... .. 239 (Renkli harita için bkz. s. 376) (Haritalar Tam Wrigley tarafından çizilmiştir.)
Harun Reşid lakabıyla müsemma Charles R. Crane'e; sevgilerimle . . .
ÖN SÖZ Bu kitabın amacı, öncelikle bir sürecin öyküsünü anlatmak ve onun önemini belirtmektir. Arap Hareketi'nin nihai ve hatta ayrıntılı bir tari hini değil; sorunları açıklığa kavuşturmak için gerekli göründüğü şek liyle, bu tür bir analizin arasına serpiştirilmiş sürekli bir anlatım biçi minde kökenlerinin, gelişiminin ve karşılaşmak zorunda kaldığı temel sorunların ana hatlarıyla bir açıklamasını vermeyi amaçlamaktadır. Bu öykü daha önce hiç tam olarak anlatılmamıştı. Hareketin şu veya bu aşamasına ilişkin bazı hususlar ortaya çıktı; ama aşina olduğum dil lerin hiçbirinde, öykünün baştan anlatıldığı, yani yüz yıl önceki Arap uyanışının en erken adımlarından başlayarak günümüze kadarki süreci ele alan hiçbir çalışma yok gibi görünüyor. Bildiğim kadarıyla, yetkinli ğini Arap ve yabancı kaynaklara eşit ölçüde atıftan alan bir açıklama da mevcut değil. Arap tarihlerinin neredeyse tamamen Arap kaynaklarına dayandığı gibi, Avrupa dillerinde yayınlanan eserlerin de esas olarak Batı kaynaklarına dayandığı görülecektir. Bu açıdan, sürecin ve Hare ketin sorunlarının, Arap kaynaklarının dokusu ve Avrupa doküman tasyonunca çarpıtılarak yorumlanan her iki bilgi kaynağı kullanılarak, daha sağlam bir şekilde örülebileceği ve her ikisini de barındıran bir eserin hazırlanabileceği bir zemin bulunduğu kanaati edindim. İlgili tüm kaynakları inceleme vazifesi, Avrupa ve ABD kütüpha nelerinde yıllarca araştırma yapmamı ve Arap dünyasında çok sayıda seyahat ve kişisel araştırma gerçekleştirmemi sağladı. Hareketin fiili şekillenmesinde veya diğer önemli faaliyetlerinin bir veya daha fazla sında dahli olan kişilerin anlatılarını elde etmek için özel bir ihtimam gösterdim -güç bir işti bu; ancak kendilerine çok minnettar olduğum, hem Arap hem de Arap olmayan çok sayıda insanın gönüllülüğü ve yardımsever iyiliği ile büyük ölçüde kolaylaştı. Bu misyonumu adalet ve tarafsızlık ruhuyla yerine getirmeye ve ko nuya Arap bakış açısıyla yaklaşırken, önyargı ve tarafgirliğe sapmadan sonuçlarıma varmaya çalıştım. Başaramadıysam, bu, deneme isteğimin yokluğu veya okuyucularıma karşı sorumluluklarımın ciddiyeti konu sunda herhangi bir tereddüdüm olduğu anlamına gelmez.
14
Ara p Uyanışı
New York merkezli düşünce kuruluşu Institute of Current World Affairs [Muasır Küresel Meseleler Enstitüsü] ile bağlantım olmasaydı, benim açımdan bu araştırmayı gerçekleştirmek imkansız olurdu. Ens titü, sonuçlarımın oluşturulmasına herhangi bir şekilde müdahil olma dı veya herhangi bir biçimde bunları etkileme girişiminde bulunmadı. Bunlardan bütünüyle ve tek başına ben sorumluyum. Mütevelli Heye tine ve Enstitü Müdürüne, yalnızca, bu çalışmanın onlarsız yazılama yacağı istisnai ve cömert imkanlar için değil, aynı zamanda vakit, yön tem veya ifade özgürlüğü konusunda hiçbir kısıtlama getirmedikleri için de minnettarım. Bana bilgi ve rehberlik konusunda yardımcı olan veya araştırmamı başka şekilde kolaylaştıran herkesten minnettarlığımı kabul etmelerini istirham ediyorum. Ancak eseri kaleme alma görevine gerçekten baş ladıktan sonra sürecin zorluklarını fark ettim. Kitabı redaksiyon için yeniden okurken, bana öyle geldi ki, onun tek kıymetli hususiyeti, ge nel olarak bilinmeyen ve Batılı Güçler ile ilişkilerinde Arap dünyasının karşılaştığı sorunların aydınlatılmasında yararlı olabilecek bazı bilgiler içermesiydi. Bunun için de asıl teşekkür, onun izini sürmeme ve anla mını çıkarsamama yardım edenlere gidiyor. Ayrıca metnin nihai halinin büyük bölümünün yazılması ve yazım ların düzeltilmesindeki değerli yardımı için Adeline (Pixie) Newns'e minnettarım. George Antonius Ekim 1938
1.
BÖLÜM
ARKA PLAN
1. Arap ulusal hareketinin hikayesi, 1847'de Beyrut'ta Amerikan hima yesinde mütevazı bir edebi çevrenin temellerinin atılmasıyla birlikte Suriye'de başlar. Üç asır öncesinde Osmanlı hakimiyeti altındaki durgun ve pasif ka rakteriyle Arap dünyasını kasıp kavuran ve toplumda sıkça rastlanan ayaklanma ve kargaşalar tam anlamıyla bu hikayenin parçası olmaya uygun değildir. Suriye'deki [Ma'noğlu] Fahreddin ayaklanması, Vah habi yönetiminin kurulması ve Türk hükümdarına karşı yürüttüğü operasyonla Mehmed Ali'nin faaliyetleri gibi hareketler dahi, ilerle mekte olan bir Arap milliyetçiliğinin ayak sesleri olmaktan ziyade, belli bazı nedenlerden ötürü izole vaziyetteki hareketler olarak kaldıkların dan, arka plana atılmalıdır. Bu hareketler, o dönemdeki tüm ehemmi yetleri ve Arap toplumunun kaderi üzerindeki nihai etkileriyle birlikte; ırka dayalı bir kibrin etkisi altında can çekişen idealistlerin çabaları ol maktan ziyade, büyük bir azim ya da inançla teşvik edilmiş bireysel bir dehanın başarılarını temsil ederler. Buna karşın, bu kargaşaların kökeni olan arka planın bir taslağının çıkarılması bu öykünün anlaşılması bakımından gereklidir.
2. Coğrafi konum her şeyden önce, Arap dünyası ifadesinin tam çağrı şımının bir tanımının yapılmasını gerektirmektedir. İslam'ın yükselişi ve yayılmasını takip eden yüzyıllar boyunca, Arap terimi giderek daha geniş bir anlam kazanmıştır. Aslen, en eski kitabelerde geçtiği kadarıyla, putperest Arabistan'da, biri Fırat Nehri ve Yarımada arasında güney sınırları Hicaz ve Necid'e kadar uzanan,
Ara p Uyanışı
16
diğeri ise güneydeki yüksek arazilerde, kabaca Yemen'e ve Hadramut'a denk gelen bölgede kurulmuş, büyük oranda yerleşik iki ırk meskun dur. Daha dar çerçevedeki etnografik açıdan Arap terimi, bu ırklardan yalnızca ilkini ifade etmek üzere kullanılmıştır, ancak günümüzde bu anlam demode vaziyettedir ve yalnızca ırksal köken bilimi bakımından işlevini sürdürmektedir. Arap kelimesinin ve Arap dünyası ifadesinin günümüzdeki kullanımının çok daha geniş bir uygulama alanının ol duğu gerçeği, müteakip kısımlarda daha da netleşecektir. İslam inancının ortaya çıkışıyla birlikte, kaderinde, dünyanın bugü ne kadar gördüğü insanlığa ait en olağanüstü fetihlerden biri olacağı yazılı bir yayılma süreci başlamıştır. Muhammed Peygamber'in ölü münden kısa bir süre sonra Yarımada'nın kalbinden doğan İslam güç leri, kara parçası olan her yöne doğru hızla ilerlemiştir. Kuzeye doğru Suriye'yi istila etmiş ve İstanbul'u tehdit etmek üzere Anadolu'nun içlerine kadar girmişlerdir. Doğuya doğru, Irak' ı, İran'ı, Afganistan' ın büyük bir bölümünü fethetmiş ve günümüzde Türkistan olarak bilinen bölgeye doğru ilerleyerek, Ceyhun Nehri'ni geçmişlerdir. Batıya doğ ru, Mısır'ı, tüm Kuzey Afrika kıyılarını ele geçirmiş ve Atlantik sahil lerine ulaşmış; ardından rotayı kuzeye, Cebelitarık'a çevirmiş, İspan ya'yı istila etmiş ve Pireneler'den Avignon, Carcassonne, Narbonne ve Bordeaux'yu işgal ettikleri Fransa'ya geçmişlerdir. [Hz.] Muhammed' in ölümünden sonra neredeyse yüz yıl içinde, batıda İber Yarımadası'n dan Akdeniz' in güney sahilleri boyunca doğuda İndus Nehri ve Aral Denizi kıyılarına kadar uzanan, aralıksız olarak genişleyen bir Arap imparatorluğu kuruldu. Takip eden yüzyıllarda, bu imparatorluk her iki sınırında da toprak kazanıp kaybetti; ancak yine de bu geniş sınırlar dahilinde, Arapların bu bölgelerde kalıcı bir etki bırakabilmelerini te min edecek kadar varlığını uzun süre idame ettirebildi. Hakimiyetleri altında, insanlık tarihinin fevkalade bir dönemi ortaya çıkmak üzereydi ve yüceliğe dair hakiki iddiaları, bilinen dünyanın büyük bir bölümünü fethetmiş olmaları değil, bu dünyaya yeni bir medeniyet sunmalarıydı.
3. Arapların başlattığı kültürel evrim, biri tamamen dini ve diğeri özünde toplumsal olmak üzere iki süreçten meydana gelmekteydi ki bunlar, birbirine paralel yönde ilerlemiş olmalarına rağmen, yine de farklı niteliklere sahip olup cazibe ve erişim noktaları açısından birbir lerinden büyük oranda ayrılmaktaydı. İlki, Muhammed Peygamber tarafından tebliğ edilen yeni inanç va sıtasıyla gerçekleştirilen Müslümanlaştırma süreciydi. Onun vasıtasıyla bu inanış, kendini çeşitli nedenlerle milyonlarca yeni mümine emanet
George Antonius
17
etti ve onların ruhsal yaşamlarında bir dönüşüm sağladı. Diğeri ise, iki boyutu olan Araplaştırma süreciydi. Bunların ilki, lisan temelli Arap laştırma, yani fethedilen ülkelerdeki nüfusun Arapçayı giderek ana dil olarak benimsemesidir. İkinci boyut ise, ırk temelli Araplaştırma da diyebileceğimiz, safkan göçmen Arap kitlesinin bu ülkelere girişinden kaynaklanan, kaynaşma ve evlilikler yoluyla özümsenişi, fethedilen ırklara tam ve kesin, bazı durumlarda ise baskın bir biçimde Arap ne sebi karışımı aşılamış olmasıdır. Araplaştırma süreci diğer ikisinden daha eskiydi. İslam'ın yükse lişinden yüzyıllar önce Arap kabileleri; ekonomik gereksinimlerinin aciliyetinin oldukça baskılayıcı olması sebebiyle, Suriye'ye2 ve Irak'a3 akın etmiş ya da nüfuz etmiş ve Hristiyanlık döneminden iki asır önce Humus' ta, Edessa'da ve Akdeniz kıyısını sınır olarak çevreleyen bölge de egemenlik kurmuşlardır. MS 111. yüzyılda dahi Palmira ve Hira'da Arap krallıklarının büyüyüp gelişmesine tanıklık edilmiştir. Oldukça fazla sayıdaki Arap kitlesi, bu istilaların sonucunda Suriye'ye ve Irak'a göç etti ve buralara yerleşip asimile oldu. Arapça çok derin bir etki bırakmamış olsa da kendini hissettirmekten geri kalmamıştır. Buna karşın, bu ülkelerdeki medeniyetin esas yapıtaşı temelinden değiştiril memiştir. Ancak, istilacılar, VII. yüzyılda İslamiyet' in ivme kazanması sonucu, daha önceki hiçbir doğuşta sahip olmadıkları bir manevi güç le donanmışlardır. Bu güç karşı konulmaz olduğunu ispatlamış olup; Suriye'deki Greko-Arami, Irak'taki Sasani ve Mısır'daki Greko-Kıpti kültürünün melez ve zayıflamış eski düzeni, yeni inanışın neşet etme sinden önce yıkılmıştır. Müslümanlaştırma ve Araplaştırma artık işbirliği içindeydi, an cak birbirleriyle oldukça yakın temasta olmalarına rağmen, hiçbir anlamda tamamıyla özdeş değillerdi. Aynı sınırlarda duraksamış da değillerdi. Temelinde ruhsal bir gücü temsil eden Müslümanlaştırma, askeri cephelerden çok ötelere kadar ilerlemekteydi ve fiziksel olarak yer değiştirmeyi de kapsayan Araplaştırmanın her zaman aşamaya cağı engelleri ortadan kaldırma kabiliyetine sahipti. Genellikle, kalıcı olarak Araplaştırılan her ülke, aynı zamanda kalıcı olarak İslamlaştı rılmıştır. Ancak, bunun zıddı doğru değildir. Derin ve uzun bir Müs lümanlaştırma geçmişine sahip olmalarına rağmen, Araplaştırma sü recinin gelişiminin oldukça sınırlı düzeyde kaldığı İran ve Afganistan gibi ülkeler mevcuttur ki bu da konumuz açısından göz ardı edilebilir bir durumu ifade etmektedir. 2
3
Başka bir yerde belirtilmediği müddetçe, Suriye terimi, şu anda Suriye (Fransız) ve Lübnan ve Filistin ( İngiliz) ve Mavera-i Ürdün olarak manda altına girerek ayrılan, bu ad ile anılan ülkenin tamamını ifade etmek üzere kullanılacaktır. Mezopotamya'nın Arapça ismi olup, artık evrensel ölçekte benimsenmiştir.
Ara p Uyanışı
18
B enzer biçimde -aynı ölçekte olmasalar da- Arapçanın yayılması ve Arap soyunun gizlice sızması olarak adlandırılan Araplaştırma sü recinin iki boyutu, hem kapsam hem de erişim alanı açısından fark lılık göstermekteydi. Bir ülkenin -Arap kolonizasyonu dalgalarında olduğu gibi, süreç daha üstün bir güç tarafından yürütüldüğünde dahi- dışarıdan gelen göçleri kabul edip özümseme kapasitesinin fi ziksel ve ekonomik sınırları vardır. Dilin yayılması bu sınırlamaların dışında kalmıştır. Arapça, kendini tamamen tahta çıkarmadan önce, gelişmeye devam etmekteyken; ırksal nüfuz ediş dalgası, kendini daha dar sınırlarla çevirili halde buldu. Günümüzde Arap Yarımada sı'nın sınırları boyunca uzanan ülkeler arasında, mevcut haliyle Filis tin ve Mavera-i Ürdün olarak bilinen kısımlar, Arap nüfus kitlelerinin en büyük dilimini4 kapsarken; Mısır en küçük, Irak da orta düzeyde bir kısmını kapsıyordu.
4. Üç nesilden daha kısa bir sürede, bu ülkelerin günlük yaşamların da tümüyle bir dönüşüm meydana geldi. İstilacılar tarafından taşınan yeni inanç, evrensel olarak kabul görmekten uzak olsa da birkaç istisna dışında tüm nüfus, onların sadece dillerini benimsemekle kalmamış, görgü kuralları ve düşünce tarzlarını da özümsemişti. Eskisinin yerine gelen yeni medeniyet, esasen yeni gelenler tarafından getirilmemişti. Müslüman fatihlerin unutulmaya yüz tutmuş, can çekişir vaziyette bul dukları ve hızlıca hayata döndürdükleri zeka ve yetenekten kaynağını alan dürtünün, karşılıklı asimilasyon sürecinin birleşiminin bir ürü nüydü. Yeni medeniyet, yerel halkın kültürel eğilimine bağlı çeşitliliği koruyarak, her ülkede farklı şekilde tezahür etti. Buna karşın, hepsin de iki ortak özellik mevcuttu: İnançları ve dilleri; bunların beraberinde de yeni standartlar ve bakış açılarının geleceğinin sinyalleri verilmişti. İslamiyet, fethedilen ülkelerdeki geniş kitlelere eski inançlarını sürdür me imkanı tanımakta ve Sünni ve Şii takipçileri arasındaki hizipleşme ye göz yummaktayken; Arapçada birlik sağlandı ve Arap dili, her yer de eşit oranda hakim bir dil haline geldi. VII. yüzyıl sona ermeden önce devletin dili haline geldiği gibi, Suriye ve Irak'ta mutlak bir biçimde halkın çoğunluğunun kullandığı lisan halini aldı.
4
Revue du Monde Musulman Vol. LVII (1924)'da yayınlanan muhteşem bir ma kalede, Profesör Louis Massignon, Filistin'de yaşayan halkın neredeyse üçte ikisinin safkan Arap soyundan geldiği tahmininde bulunmaktadır. Mavera-i Ürdün'de bu oran halen daha yüksektir.
George Antonius
19
:z: