121 4 25MB
Turkish Pages 505 [512] Year 2016
Kırmızı Kedi Yayın evi 658
Kırmızı Kedi Yayınevi: 658 Güncel: 30
Adam Yılmaz Özdil ©Yılmaz Özdil, 2016 ©Kırmızı Kedi Yayınevi, 2016
Yayın Yönetmeni: İlknur Özdemir Editör: Tunca Arslan Kapak Tasarımı: Adnan Elmasoğlu Grafik: Yeşim Ercan Aydın
Tanıtım için yapılacak kısa alınhlar dışında, yayıncının yazılı izni alınmaksızın, hiçbir şekilde kopyalanamaz, elektronik veya mekanik yolla çoğalhlamaz, yayımlanamaz ve dağıhlamaz. Birinci Basım: Ekim 2016, İstanbul ISBN: 978-605-9658-98-0 Kırmızı Kedi Sertifika No: 13252
Baskı: Pasifik Ofset Cihangir Mah. Güvercin Cad. No: 3/1 Baha İş Merkezi A Blok Kat: 2 3431 0 Haramidere/ İSTAN BUL Tel: 021 2 412 17 77 Sertifika No: 1 2027 Kırmızı Kedi Yayınevi [email protected] /www.kirmizikedikitap.com www.facebook.com/kirmizikedikitap / twitter.com/krmzkedikitap kirmizikediedebiyat.blogspot.com.tr Ömer Avni M. Emektar S. No: 18 Gümüşsuyu 34427 İSTANBUL T: 0212 244 89 82 F: 0212 244 09 48
Yılmaz Özdil
ADAM
Veli'ye ...
İzmir'in dağları . . . Düşmanın tepelendiği yerdir. Cumhuriyet, hukuk, yurttaşlık ve laiklik' in kapısı önce Sakarya, sonra Dumlupınar, sonra o dağlardan açıldı. Bizler hayatta olduğumuz sürece, düşmanın tepelendiği o dağlarda nöbetteyiz. Düşmanı tepelediğimiz o dağlarda hala Anadolu kadar büyük cephanemiz var. O cephane, hukuktur, cumhuriyettir, yurttaşlıktır, laikliktir. Düşmanı hala o bu cephanelerle geri tepiyoruz. Bu ülkeyi hala, İzmir' in dağlarında açan çiçekler gibi yazarlarıyla savunuyoruz. Cemaatle, vahşi hocalarıyla sinsi sinsi el altından işbirliğine girerek değil, cesaretle, tunç göğsümüzü siper ederek savaşıyoruz. Bir yaşama gücümüz, bir irademiz, bir ülkemiz varsa, bu soylu değerleri bize hediye eden, İzmir' in düşmanı tepeleyen dağlarıdır. Uyanık kaldıysak, tükenmek bilmeyen kuvvetimiz varsa, İzmir' in dağlarından öğrendik. Önsezilerimiz daha güçlü çıktıysa, önsezilerimiz bizi daha dayanıklı, daha iyi ve onurlu yaşamının yolunu açtıysa, İzmir' in dağlarından öğrendik. Biz yazılarımızı hep o dağlardan yazdık. Nihat Genç
Ekim 2007, İzmir. Alsancak'ın en meşhur dövmecisi Köprüaltı'na gençten biri girer, kolunu sıyırır, dirseğine doğru Mustafa Kemal'in imzası vardır, bir bankada çalıştığını, bu dövme yüzünden işten atılmakla tehdit edildiğini anlatır, tırsmıştır, ekmek parası filan diye ağlar, "silin" der. Hep söylerim, ekmek parası diye ağlayanın maaşını, tavuk gibi buğdayla ödeyeceksin! Adeta bomba düşer dövmeci dükkanına ... "Bu gördüğün eller Atatürk'ü yazar, Atatürk'ü silmez" deyip, kapı dışarı ederler. Ve, İnternet sitelerinden alenen duyururlar: "Ey ahali, madem öyle işte böyle, bugünden itibaren burada, Atatürk' ün imzası bedava! " İlk kim, nerede yazdırdı bilmiyorum ama, Atatürk imzasının furya haline gelmesinin miladı, bu olaydır. Bir ödlek geri adım attı . . . Onbinlerce cesur öne çıktı. Atatürk' e sövme modası. . . Dövme modası yarattı. Köprüaltı örnek oldu, İzmir' de yapılan Atatürk dövmesi, 50 bini aştı. Yetişemiyorlar, her gün 30-40 kişi kazıyor vücuduna . . . Omuzuna, bileğine, iman tahtasına, kalbinin üstüne . . . Doktor var, avukat var, öğrenci, dekan, ev kadınları var. İstanbul da patladı. . . 9
Ankara, Antalya, Bursa, Trabzon, Muğla, Eskişehir dövmecileri artık neredeyse sadece bu imzayı kazıyor. 29 Ekim'lerde, 10 Kasım'larda Mustafa Kemal için ücretsiz çalışan 200'ün üstünde dövmeci var. Dini gerekçelerle dövme yaptırmayan, otomobiline yapıştırıyor. Taksilerin camlarında . . . Motosikletine, hatta, bebe arabasına yazdıranı görüyoruz. Atatürk imzalı küpe kulaklarda, rozet yakalarda. Ölümünün üzerinden taaa 72 sene geçtikten sonra, hiç tanışmadığı, hiç görmediği insanların bedenine imzasını atan bir başka lider var mı dünyada? Neymiş, işten atarlarmış . . . Bizim işimiz Atatürk. Memleketimin güzel kadınları, giydirin çocuklarınızı güzel güzel, doğum günüdür bugün . . . Çünkü, her 10 Kasım, aslında 19 Mayıs'tır. Cumhuriyet dediğin, korkak babalar tarafından kaybedilir, yürekli evlatları tarafından geri alınır. Mustafa Kemal, ilelebet payidardır.
Mustafa Kemal Atatürk, 1 O Kas ı m 1 953'te Anıtkabir'e defned i l d i . 1 9 Kas ı m 1 953'te katafa l k ziyarete açı ld ı . İ l k g ü n 7 0 bin kişi geld i . 75'inci ö l ü m y ı ldön ü m ü nde, sadece 1 0 Kas ı m g ü n ü , 1 m i lyon 89 bin kişi vard ı . An ıtkabir'e her y ı l orta lama 4 i l a 9 m ilyon yu rttaş koşuyor, d ua ediyor, Atatürk devri m lerine bağl ı l ı ğ ı n ı Mustafa Kemal Atatürk
sunuyor. Ortalama 6 m ilyon kişi kabul etsek . . . 1 953'ten bu yana 63 y ı ld a , 378 mi lyon kişi Anıtkabi r'i ziyaret etti. Böyle bir had isen i n , d ü nyada örneği yok.
10
İsmet Sayın basınımız koro halinde aynı haberi veriyor. .. Ali Kemal' in torunu Boris Johnson, İngiltere dışişleri bakanı oldu. Dedesi Osmanlı'nın dahiliye nazırıydı, torunu Kraliçe'nin hariciye nazırı oldu. Doğru. Ama eksik. Doğru tarafı şu . . . Ali Kemal, 1 903 yılında İsviçre' de kendisinden 10 yaş küçük Winifred'e aşık oldu, Winifred'in annesi İngiliz, babası İsviçreli'ydi, evlendiler, nikahı papaz kıydı, Winifred müslüman olmadı ama, Ali Kemal eşine "Fitret" adını verdi, ilk çocukları bir aylıkken öldü, sonra Selma, sonra Osman doğdu, 1 909'da, Fitret henüz 26 yaşındayken vefat etti, Ali Kemal bunalıma girdi, bir süre İngiltere Wimbledon' da yaşamaya çalıştı, yapamadı, çocuklarını kayınvalidesi Margareth' e emanet etti, şartları uygun hale getirince çocukları yanıma alacağım dedi, İstanbul'a döndü, birinci dünya savaşı patladı, İstanbul işgal edildi, memleket yangın yerine döndü, çocuklarını getiremedi, anneanne Margareth torunlarını İngiliz olarak yetiştirdi, Osman adını değiştirdi, Wilfred oldu, subay oldu, pilot oldu, ikinci dünya savaşında gösterdiği cesaret ve yararlılık nedeniyle İngiliz Üstün Liyakat Madalyası aldı, evlendi, oğlu oldu, oğlu da evlendi, Boris doğdu . . . Şimdi diyeceksiniz ki, Boris diye İngiliz olur mu, Rus adına benzemiyor mu? Haklısınız . . . Tam adı, Alexander Boris de Pfeffel Johnson . . . Annesiyle babası Meksika' da tatildeyken, annesi hamile, doğum belirtileri ufak ufak başlıyor, telaşlanıyorlar, Meksika' da doğum yapmak istemiyorlar, havalimanında fıldır fıldır bilet ararken, Rus bir işadamı iyilik yapıyor, kendisine ait New York biletini hediye ediyor, New York'ta doğum oluyor, iyiliksever Rus'un hatırasına Boris adı ilave ediliyor, Boris büyüyor, gazeteci oluyor, siyasete atılıyor, Muhafazakar Parti' den milletvekili oluyor, Londra belediye başkanı oluyor. Ve, dışişleri bakanı oluyor. Peki ya eksik olan tarafı ne? O da şu . . . Gazeteciydi Ali Kemal. 11
İngiliz finosuydu. Vahdettin'le birlikte İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin kurucusuydu. Milli mücadeleye düşmandı. "Avrupa ile başa çıkmayı hangi Asya kavimi başardı ki, biz başarabilelim" diye makaleler döşeniyordu, bugünkü AB'ciler gibi, Avrupalıların illa başımızda bekçi olarak dikilmesini istiyordu. Mustafa Kemal' den nefret ediyordu, milletin başına bela olarak görüyordu, "onunla tokalaşmak, eşkıyaya el uzatmaktır" diyordu. Hatta . . . "Derme çatma bir ordu, dövüşüp duruyorlar, zırzoplar, tam istiklal isteriz diye tutturmuşlar, halbuki ne demiş Arap, elhekmü limen galebe, galibin dediği olur, işte bu kadar" diyordu. Hızını alamıyor, Mustafa Kemalcileri "sevinçle" şöyle tarif ediyordu: "Çanlarına ot tıkanıyor, moralleri pek düşük, çoğu yalınayak, teçhizatları noksan, gerçi birkaç kamyonları var ama, hepsi kullanılmaz halde, motorları bozuldu mu tamir edilemiyor, benzinleri yok, yedek parçaları yok, taşıma için ancak mandaları var, Mustafa Kemaller faydalı hiçbir işe yaramazlar, hamdolsun sayıları azdır, hastalanmış uzuv gibi kesip atmalı!" Böyle bi haindi. "Berduş" diyordu Mustafa Kemal'e ... "Medeniyet dünyasını aleyhimize çevirmek için Anadolu' da havsalaya sığmaz delilikler, cinayetler işliyor" diyordu. "Eyy müslüman kardeşlerimiz, teşkilat-ı milliyeye aldanmayınız, bolşevik kafası taşıyan yurtsuz serserilerdir bunlar" diyordu. "Bu millici mahluklar kadar, başları ezilmek ister yılanlar hayal edilemez, düşmanlar onlardan bin kere iyidir" bile diyordu. Neticede . . . Bedelini ağır ödedi. Linç edildi. Çocuklarını İngiltere' de bırakıp İstanbul' a döndüğünde, ikinci evliliğini yapmıştı. Kendisi 44 yaşındayken, Tophane müşiri Zeki paşa'nın 18 yaşındaki kızı Sabiha'yla nikahlanmıştı. Bir oğlu daha olmuştu. Ali Kemal öldürülünce, Sabiha oğluyla birlikte İsviçre'ye gitti. 12
Oğlu hukuk tahsili yaptı, üniversiteyi bitirince "memlekete döneceğim" diye tutturdu. Aile büyükleri itiraz etti, "seni yaşatmazlar orada" filan diye dil döktüler ama, nafile . . . Bindi trene, Ankara' ya geldi. İngilizce, Almanca, Fransızca bilen, donanımlı bir gençti. Dışişleri bakanlığının memuriyet sınavına girdi. Kazandı. Cumhurbaşkanımız, İsmet İnönü'ydü. Dışişleri sınavını kazananların dosyalarını getirdiler, masasına bıraktılar. Birinin üzerinde "menfi" notunu gördü. "İşe alınması muvafık değildir" yazıyordu. Sakıncalı'ydı yani, uygun değil'di. Açtı dosyayı, okudu. Kırmızı kalemle belirtilmişti, Ali Kemal' in oğluydu. Çizdi menfi'nin üstünü, müspet yazdı, çizdi muvafık değildir' in üstünü, muvafakat ediyorum yazdı, imzaladı. "Devlete kin yakışmaz, biz bu cumhuriyeti kanla kurduk ama, insanla büyüteceğiz" dedi. Dosyayı uzatırken de ekledi, "ben bunu Gazi' den öğrendim" dedi. Ulusalcılar. .. İşte budur. Ali Kemal'ın oğlu Zeki Kuneralp'ti. Paris, Bern, Londra, Madrid büyükelçimiz oldu. Dışişleri bakanlığı müsteşarımız oldu. Ali Kemal, Amerikan fıştıklamasıyla doğu'daki şehirlerimizi altın karşılığında Ermenilere satmamızı öneriyordu . . . Kadere bakın ki, oğlu Madrid'de Asala'nın saldırısına uğradı, makam otomobiline ateş açıldı, Zeki Kuneralp otomobilde değildi, eşi Necla Kuneralp'le birlikte, bacanağı emekli büyükelçi Beşir Balcıoğlu ve İspanyol makam şoförü Antonio Torres hayatını kaybetti. Bitmedi . . . Ali Kemal'in torunu, Zeki Kuneralp'in oğlu Selim Kuneralp, babasına açılan yoldan yürüdü, Stockholm ve Seul büyükelçimiz oldu, AB daimi temsilcimiz oldu, Dünya ticaret örgütü daimi temsilcimiz oldu. Çünkü . . . Bu cumhuriyeti kuran ulusalcılar, kendilerine "başı ezilesi yılan, kesilip atılması gereken hastalıklı uzuv" diyen, "idam" edilmelerini isteyen vatan haininin suçunu, evladına çektirmemiş, sahip çıkmış, bağrına basmış, senden-benden diye ayırmamış, ötekileştirmemişti. 13
Ve, hal böyleyken . . . "Ali Kemal' i n torunu İngiltere dışişleri bakanı oldu" diye ballandıra ballandıra yazan, öbür torununu yazmayan, öbür torunundan hiç bahsetmeyen sayın basınımız, ne diyor hala ulusalcılara? Irkçı, faşist, darbeci, hastalıklı zihniyet filan diyor. Sizi gidi . . . 2016 model Ali Kemaller sizi !
Tam ad ı , Mustafa İsmet İ n ö n ü 'yd ü . 1 884'te İzmir'de doğd u . Yemen'de, Kafkas cephesinde, F i listi n'de görev yaptı . Memleket işgal ed ilince Anad olu 'ya geçti , M ustafa Kemal'e kat ı ld ı . Genel kurmay başka n ı old u . Mudanya M ütarekesi ' n i imzalad ı . D ı şişleri baka n ı old u . Loza n Antlaşma s ı ' n ı imzalad ı . Tü rkiye C u m h u riyeti'nin İsmet İnönü
i l k başbaka n ı o l d u . 1 0 ayrı h ü k ü mette başbaka n l ı k yapt ı , 1 7 y ı l 1 1 ay, cu m h u riyet tari h i n i n en uzun s ü reyle
başbaka n l ı k yapan kişisi old u . İ kinci cu m h u rbaşka n ı m ı z old u . Türkiye'yi i k i nci d ü nya savaşından uzak tutmayı başard ı . Tü rkiye'yi çok parti l i sisteme geçird i . C H P genel başka n l ı ğ ı yaptı . Türk siyasi tari h i nde, partiiçi muhalefet neticesinde değişen ilk genel başkan old u . 1 973'te vefat ett i .
Ahmet Necdet Tayyip Erdoğan racon kesti . . . "Cumhurbaşkanı dediğin partili olmalı" dedi. İsmet İnönü'nün arkasında partisi vardı. Hatta, ordusu da vardı. Celal Bayar'ın partisi vardı. Cemal Gürsel'in ordusu vardı. Cevdet Sunay, genelkurmay başkanı. Fahri Korutürk, kuvvet komutanı. Kenan Evren'in ordusu vardı. Turgut Özal'ın partisi vardı. Süleyman Demirel' in partisi vardı. Abdullah Gül' ün partisi var. 14
Ahmet Necdet Sezer? Türkiye'nin ilk ve tek, partisiz . . . Gerçek manada "sivil" cumhurbaşkanıydı. Var mı çocuklarının ismini bilen mesela? "Kızı Hülya" diye başlayan bi cümle kursam, kaçınız itiraz edebilir, Hülya değil de, Gülay diye? "Oğlu Hakan" desem . . . Var mı nerede çalıştıklarını bilen? Babaları Çankaya' dayken VIP'e girdiklerini gören? Elalemin yatında, otelinde rastlayan? First lady desen . . . Cebinden giyiniyordu, hala cebinden giyiniyor. İnsan bi Atıl Kutoğlu, Sevan Bıçakçı filan ayarlamaz mı? Yani, affedersiniz ama, ne biçim öğretmensiniz hanımefendi . . . Bu şekilde mi örnek olmalıydınız öğrencilere? Hayali ihracatçı yeğenini duydunuz mu hiç? Devlet kredisiyle ihale kapan kuzen, alışveriş merkezinde mısır tezgahı açan kayınço? Sen benim kim olduğumu biliyor musun diye rüzgar yapan müteahhit kanka, oraya buraya müdür olarak sokuşturduğu komşu? Hamili kart yakinimdir diyen damat? Nerde kardeşim, parmağında kuru soğan büyüklüğünde pırlantalarla şatafatlı pozlar veren gelin? Mücevher, saat, tablo, heykel. . . Kendisine hediye edilen 1 243 parça'nın 1243'ünü de bıraktı köşkte! İnsanın içi gidiyor, al götür evine di mi . . . Götürmedi. Avantaları bıraktığı gibi, papelleri de bıraktı. Kafana göre savur denilen ödeneği harcamadı. 46 trilyon liracık. Yetim hakkı dedi, babalar gibi satan Maliye' ye iade etti. Ye, yemedi, gez, gezmedi . . . Bırak biz yiyelim, ona da izin vermedi. Zaten, kırmızı' da durmasından belliydi. Kaymakam bile durmuyor, İsveç mi burası, koskoca devletin başı. .. Niye duruyorsun? Normalde, vatandaşı çiğneyip geçmeliydi. 14 makam aracını geri verdi. Halbuki, oturma odasına Mercedes'le, mutfağa jip'le gitmeli; uçağına bavul olarak bile almadığı gazetecileri bahçede limuzinle gezdirmeliydi . Yazları, Okluk' a geçmedi.
15
Oğlu evlendi, elektrik faturasına kadar kendi kesesinden ödedi. Eşi bileğini kırdı, röntgen kuyruğuna girdi. Annesi vefat etti, sivil plakayla gitti, camide flap flap fors yapmadı, taziye ilanı vermeyenlerin defterini dürmek için, kenara not etmedi. Aşçıyı, garsonu azalttı. Yerli ürün kullandırttı. Partisiz olduğu için . . . Resmi davetler hariç, eşe dosta parti vermedi. Yalaka basınımız yazmadı ama, aslında "neyi korumaya çalıştığını" tarih yazacak elbette . . . Vizyon denilen kavramın, Beyaz Saray' a koşup, akıl danışmaktan ibaret olmadığını kanıtladı. Yeminine sadık kaldı. Hukuku üstün kıldı. E yaranamadı haliyle . . . Uymadı bize. Partili olsun.
1 94 1 'de Afyonkarah isar'da doğd u . Ankara Ü n i versitesi H u k u k Fakü ltesi'nden mezun o l d u , medeni h u k u k a l a n ı nda yü ksek l isans yaptı . Yarg ıtay üyel iği yaptı . Anayasa Mahkemesi asil üyeliğine atanan en genç üye old u . Anayasa Mahkemesi Başka n ı seçild i . DSP, M H P, ANAP koalisyon h ü k ü meti ta rafı ndan aday gösteri ldi, Ahmet Necdet Sezer
m u h a lefet parti leri DYP ve Fazilet destek verd i , beş parti n i n uzlaşt ı ğ ı isim olarak, 1 0' u ncu
C u m h u rbaşka n ı m ı z seçild i . 1 6 Mayıs 2007'de görev süresi dold u . Ancak, 1 1 'inci cu m h u rbaşka n ı seçilemed iği içi n , ü l ke erken seçime g ittiği içi n . 27 Ağ ustos 2007'ye kadar görev yaptı .
Rauf Filmlerdeki kahramanlar . . . Uzun boylu. Kalıplı. Atletik yapılı. Üçgen vücutlu filandır. Sert mizaçlı. 16
Haşin bakışlıdır. Bu sahici kahraman ise . . . Göbekli iyi mi! Hatta obez. Bodur. Üstüne kel. Kıkır kıkır da gülümsüyor. Halbuki . . . Beşparmak Dağları orası, yeraltı lideri, kod adı Toros, kan gövdeyi götürürken çekilmiş siyah-beyaz bi fotoğraf karesi, belinde kemer gibi sarılmış mermi şeritleri, elinde hafif makineli. Henüz genç. Ama, göbiş aynı göbiş. Rahmetlinin en ilgimi çeken tarafı, buydu . . . Sıradan insanların kahraman olabileceği gerçeği. Maalesef, savaş veya casus filmlerinde arıyoruz, o tornadan çıkmış çakma kahramanları . . . Gel gör ki, atlayan zıplayan, uçan kaçanla yazılmıyor harbi destanlar . . . Yürekle yazılıyor. Ve sanırım, kalıbından utanması gereken zavallı tipler, kendi gölgesini heybet zannederken . . O koskoca yüreğini taşıyabilmek .
için, o kadar genişti o küçücük gövdesi.
1 924'te Kı brıs Baf'ta doğd u . Ortaokulu İ sta n b u l 'da yat ı l ı okud u , l iseyi Kı brı s'ta tamamlad ı . İ n g i ltere'de h u k u k d i ploması ald ı . Kı brıs'a dönd ü , avu katl ı k , savcı l ı k yaptı . Doktor Faz ı l Küçü k'ün desteğ iyle Kı brıs Türk Kurumlar Federasyonu Başka n ı seçi ld i . Türk M ukavemet Teşki latı ' n ı kurd u , d i renişi örgütled i . Kuzey Kı brıs Türk Rauf Raif Denktaş
C u m h u riyeti' n i n ku rucu cu m h u rbaşka n ı old u . Dört kez cumhurbaşkan ı seçi l d i , 2005'te aday olmad ı . 2 0 1 2'de
88 yaş ı nda vefat etti. Kat ı ksız yu rtseverd i , 'Tü rkiye olmadan cennete bile g i rmem" derd i . Türkiye'deki tüm camilerde sala okund u . Lefkoşa'daki C u m h u riyet Park ı ' nda toprağa veri ld i .
17
Ali Şamil 1 metre 10 santimdi. Enver paşa' ya hediye edildi. Köle gibi. Soytarı yaptılar onu. Tuhaf kıyafetler giydirdiler. Sırmalı cepkenler, cartlak renkli şalvarlar, kafasından büyük sarıklar . . . . Kadınları eğlendirdi. Çocukları güldürdü. Birinci dünya savaşında çarşı karıştı, Enver apar topar İstanbul' dan ayrıldı, biraz da onlara kahkaha attırsın diye, Vahdettin'in kızı Ulviye sultan'ın sarayına verdi Ali Şamil'i . . . Ulviye sultan'ın eşi İsmail Hakkı bey mert adamdı, tavla arkadaşı yaptı bu küçük boylu insanı, alay ettirmedi, ezdirmedi, korudu kolladı. Gel zaman git zaman . . . Milli mücadele başladı. Yurtseverler Anadolu'ya akıyordu. Padişah'ın damadı İsmail Hakkı bey de onlardan biriydi, Mustafa Kemal' e katılmak için gizli gizli hazırlık yapıyordu. Saray'ın damadı kuvayi milliyeye katılacak, olacak şey değildi tabii . . . Bu nedenle mecburen, Anadolu' ya geçme niyetini eşi Ulviye sultan' dan bile saklıyordu. Sadece tavla arkadaşına, Ali Şamil'e çıtlattı. Saraydan sadece onunla vedalaşmak istemişti. Pişman oldu . . . Çünkü, o kocaman yürekli küçük insan, alenen tehdit etti, ya beni de götürürsün, ya da niyetini sultan' a anlatır, senin gitmeni de engellerim dedi! İsmail Hakkı beyin gözleri buğulandı, karşısına diki len küçücük bedende, dağ gibi bir adam duruyordu, kucaklaştılar, öz kardeş gibi . . . Kuştüyü yastıklarını, bi kuşsütü eksik sofralarını geride bırakıp, sahte kimlikler, köylü kıyafetleriyle maceraya atıldılar. Ağaç kovuklarında, kuytularda sabahladılar. İşgalcilerin kontrol noktalarını aşıp, Adapazarı üzerinden Ankara' ya ulaştılar. Haberi vardı Mustafa Kemal'in . . . Çağırdı. Gittiler. "Hayatımın en unutulmaz akşamıydı" dediği akşamı yaşadı Ali Şamil. . . Mustafa Kemal'le kadeh tokuşturdu. Sonra? Üç sene boyunca, İsmail Hakkı bey nereye, Ali Şamil oraya, kah su taşıdı, kah telgraf, kah boyu kadar tüfek. . . Elinden ne 18
gelebiliyorsa, çırpındı, fazlasını yaph. Her cephede, kelle koltukta yaşadı. İzmir'e girenlerin hemen arkasındaydı. O göğsünde gördüğünüz, İstiklal Madalyası. Günümüzün "gönüllü saray soytarıları" kavrayamaz. 19 Mayıs bu ruhtur. Ve . . . Osmanlı'nın zoraki kulu-kölesi Ali Şamil, Cumhuriyet'te eşit yurttaş olmanın onurunu yaşadı. Osmanlı'da "ona gülüyorlar"dı, Cumhuriyet'te o güldü, "Güler" soy adını aldı. 9 Eylül' de girdiği İzmir' den ayrılmak istemedi. Basmane Garı'nda memur oldu . Van gölü sahilinde, Bitlis'in Ahlat ilçesinde dünyaya gelmişti, Enver paşa'nın doğu teftişi sırasında özgürlüğü elinden alınmış, adeta mal gibi hediye edilmişti. Cumhuriyet ona sadece özgürlüğünü değil, ailesini de geri verdi. Milli mücadeleden sonra, henüz çocuk yaşlardayken ayrıldığı akrabalarını buldu. İki defa evlendi. Neticede vade doldu, 1978'de rahmetli oldu, İzmir Kokluca' da yatıyor. Rahat uyu aslan yürekli cüce. Görecekler gene . . . Boyundan bosundan utanmayanlardan, gönüllü saray soytarılarından ibaret değildir bu ülke.
Ali Ş a m i l ' i yukarda a n l att ı k , burada lsmail Hakkı'yı a n lata l ı m . Atatürk'le yaşıtt ı , 1 88 1 'de Atina'da doğd u , Osman l ı ' n ı n son sad raza m ı Ahmet Tevfik paşa' n ı n oğ l u yd u , Galatasaray Lisesi'nden sonra H a rbiye'den mezun old u , kurmay old u , saraya damat old u , Vahdettin'i n k ı z ı Fatma U lviye sulta n'la evlen d i , kızları Ali Şamil Güler
H ümeyra su lta n d ü nyaya geld i , k u rtu luş savaşı na katı ld ı , Batı cephesinde vuruştu , Yu nan ord u s u n u n komuta n ı Tri kopis'i e s i r alanlar a ras ı ndayd ı , istiklal madalyası a ld ı , cum h u riyet kuru l u nca , Moskova , Anvers, Filibe, Bari , Basra , Viya n a , Atina elçimiz old u , 1 977'de İsta n b u l 'da vefat etti, Edirnekapı Şehitliğ i ' ne defned i l d i . lsmail Hakk ı , saltanat mensupları a ras ı nda
İsmail Hakkı Okday
sürg ü n ed i lmeyen tek insand ı . .. Kızı H ümeyra sulta n , 1 926'da, dokuz yaşı ndayke n , Atatürk' ün özel izniyle, 19
babas ı n ı n pasaportuna kayıtl ı olarak Türkiye'ye geri dönen i l k ve tek hanedan mensubu old u , 1 939'da i smet İ nö n ü ' n ü n cu m h u rbaşka n l ı ğ ı döneminde Türk vatandaşl ı ğ ı na kabul ed i l d i .
Mustafa Eş anlamlı bilinir ama . . . Zengin olmak başka şeydir. Varlıklı olmak başka şey. Her zengin, varlıklı değildir. Zengin . . . Para, mal, mülk istifler. Hayatı ıskalar. Varlıklı . . . Bilim, kültür, sanat biriktirir. Hayatın tadını çıkarır. Zengin, ömrü boyunca kaç paraysa öder, çiçek satın alır. Varlıklı, hayatı kırmızı karanfil gibi yakaya takabilmektir. Zengin, kabarık cüzdandır. Varlıklı, yüklü hobidir. Zengin, sahip olduğunun esiridir. Varlıklı, edindikçe özgürleşir. Zenginin banka hesabıyla beraber egosu da büyür, burnundan kıl aldırmaz, tepeden bakar, kendini kaf dağında görür . . . Dağlar kadar servetine rağmen, halkın nazarında mütevazı kalabilmektir varlıklı. Zengin, alt tarafı sıfattır. Varlıklı, karakterdir. Zengin, kaypaktır, yalakadır. Varlıklı, siyaset üstüdür. Zengin, nalıncı keseridir. Topluma duyarsız kalabilir. Varlıklı, etrafa yararlıdır. Farkındadır. 20
Zengin, hep alır. Va rlıklı, vermesini de bilir. Maganda zengin, dolu. Cahil varlıklı göremezsiniz. Zengin, lisan bile bilmese, bavulu kapıp kaçmaya müsaittir. Varlıklı, dünya vatandaşıdır ama, yerlidir, millidir. Zengin olmadan da varlıklı olunabilir ama . . . Maharet, hem zengin olup, hem Mustafa Koç olabilmektir. (Para bazen cesur insanları bile satın alabilir, cesareti asla alamaz. Caroline Koç mesela . . . En son, değerli ağabeyim Levent Kırca'nın cenaze töreninde görmüştüm. Sadece camiye taziyeye değil, toprağa vermeye kabristana kadar gelmişti. Levent Kırca'nın eşi Aslı Çetiner' in arkadaşıydı. "Zengin" tabir edilen pekçok korkak, aman benim ismim Levent Kırca'yla aynı haberde geçmesin diye ortadan kaybolurken . . . Mustafa Koç' un eşi, ne derler diye düşünmemiş, Türkiye'nin "en varlıklı ailesi"nin ferdi olarak, son görev için arkadaşının yanında olmuştu . Çünkü, usta sanatçıya, arkadaşına ve kendisine olan saygısı, elalem ne der endişesinin çok üstündeydi.) Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan ... Zenginlik geçicidir. Varlık ise, bakidir. Zenginin cenazesi kalabalık olur ama, gözyaşı yoktur. Kendisiyle hiç tanışmamış insanların Mustafa Koç'un ardından hissettiği samimi üzüntünün sebebi, artık aramızda olmamasına rağmen, hayatımızdaki varlığı'dır.
1 960'ta d ü nyaya geld i . 2003'te Koç Holding yönetim kurulu başka n l ı ğ ı n a otu rd u . 1 2 senede beş kat büyüttü . Tüpraş ve Yap ı Kred i , o n u n başka n l ı ğ ı döneminde g ruba kat ı ld ı . Ocak 2 0 1 6'da henüz 56 yaşı ndayken kalp krizi nden vefat etti . 29 Ekim doğumluyd u . C u m h u riyetçi'yd i . Atatü rkçü'yd ü. \llustafa Vehbi Koç
21
Fazıl Heykel, ucube . . . Sinema'yı yık, alışveriş merkezi yap. Tiyatro desen, hem yönetimden maaşını alacaksın, hem yönetime verip veriştireceksin, yok öyle. Bale, belden aşağı. . . Dizi zaten, ecdadımıza uymuyor. Yunus Emre sansürleniyor.
Fareler ve İnsanlar sakıncalı. Şeker Portakalı erotik bulunuyor. Garfield şüpheli şahıs. Cinderella gözaltına alınıyor. Metalci selamı veren gençler, ülkücü zannedilip içeri tıkılıyor. Solcu müzik grubunun el koyulan bağlama'sında parmak izi aradılar. Suna Kan'ın konser bileti delil oldu. İdil Biret'in konseri tekbirle basıldı. Hürrem türban taktı. Spiderman namaza başladı. Müjdat Gezen habire yargılanıyor. Levent Kırca savcılığa veriliyor.
The Simpsons'taki komedi çizgi karakterler dini değerleri aşağıladı diye, rtük tarafından ceza kesildi abi . "Çevirmen" mahkemeye veriliyor, bu kitabı niye "yazdın" diye hesap soruluyor! Paul Auster "cahil adam . . . " Başbakanımız, Türk Dil Kurultayı'mn manasına uygun olarak, Türkçemizin abideleşmiş şairi Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın "Sanat" isimli şiirini okumak istiyorum diyor, okuyor, salon ayakta alkışlıyor . . . Ki, o şiir Faruk Nafiz Çamlıbel'in. İlkokul öğrencilerine tavsiye edilen 1 00 temel eseri değiştirdiler. . . Heidi dua ezberleyerek huzur buluyor, Pollyanna Allah'ın bahşettiklerinin kıymetini biliyor, Pinokyo teşekkür yerine "Allah razı olsun" diyor, Üç Silahşörler' deki Aramis hidayete eriyor. La Fontaine' in tilkisi bile "Allah yolunu açık etsin" diyor. 22
Fazıl Say hapse mahkum ediliyor. İhbar ediyorum ...
Hamlet itikadımıza ters. Othello'da töre cinayeti işleniyor. Pamuk Prenses denilen kaltak, yedi tane herifle aynı evde yaşıyor. Rapunzel kuleye erkek alıyor.
1 970'te Ankara'da d ü nyaya geld i . Dört yaş ı nda piyanoya başlad ı . Ankara Devlet Konservatuarı'nda üstü n yetenekli çocuklar statüsünde eğitim görd ü . İ l k eserin i henüz 1 4 yaşı ndayken besteled i . Klasik batı müziğinde Türkiye'nin d ü nya çapı nd a g u ru ru old u . Avrupa B i rl i ğ i tarafı ndan kültür elçisi u nvan ı yla Fazıl Say
görevlendirild i . Ömer Hayya m ' a ait bir rubaiyi retweet ettiğ i içi n , d i n i değerleri aşağ ı lamak suçundan 1 0 ay hapis ceza s ı n a çarptı rı ld ı .
Nesimi Halk ozanıdır. Koca yürek. . . Anadolu'nun bağrından kopar, yolu Paris'e düşer. Bi başına. Karnı aç. Elleri cebinde dolaşırken, bakar ki, sokak çalgıcıları var, müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bi köşeye, cura'sını tıngırdatmaya, yanık yanık söylemeye başlar: "Aç kulaklarını dinle sözümü, yalan söz gerçeğe tuzak değil, insan hakkını hak bilen kişi, özünde nur doğar yalan ateşi, kamili taşlamak cahilin işi, cahilden kötülük hiç uzak değil. . . " Tesadüfen ordan geçerken, durup dinleyenler arasında Abidin Dino da vardır. Çağdaş Türk resminin öncülerinden, ressam, karikatürist, yazar, yönetmen. . . Entelektüel çevrede büyüyen, Robert Kolej mezunu, bizzat Mustafa Kemal tarafından resim ve sinema eğitimi için Rusya'ya gönderilen . . . ABD' de Fransa' da sergiler açan, Fransa Plastik Sanatlar Birliği Onursal Başkanı olan, Fransa Kültür Bakanlığı'ndan Altın Şövalye Nişanı alan, New York Dünya Sanat Sergisi Danışmanlığı yapan . . . Siyasi görüşleri nedeniyle ordan oraya sürgüne gönderilen Abidin Dino. 23
Tanışırlar . . . Kasketli, pala bıyıklı, buram buram Anadolu kokan ozan'ın kalacak yeri olmadığını öğrenir, koluna girer, evine davet eder. Dilbilimci, yazar, Paris Ulusal Bilim Merkezi'nde görev yapan, öğretim üyesi doçent eşi Güzin Dino, sofrayı kurar. Otururlar, sohbete koyulurlar. Laf lafı açar, ozan der ki, beni yarın çarşıya götürür müsünüz? Hayrola derler, ne lazımsa biz sana alalım . . . "Bale ayakkabısı alacağım" der! Dino' lar şoke olur. Kara yağız ozan, o şahane şivesiyle devam eder: "Benim oğlan balet de . . . Ona göndereceğim." Çünkü . . . Nesimi Çimen'dir o . Türkü derleyen, ilk plak çalışmasını 1964'te yapan, Almanya' da, Fransa' da, İsveç'te albümler çıkaran, dünyanın en önemli müzikhollerinde sahne alan, Türkiye' de ha bire gözaltına alınan, işkence gören, sürüm sürüm süründürü len, yılmayan, ömrünün sonuna kadar hiç sosyal güvencesi olmayan, yurtdışından gelen teliflerle mütevazı yaşamını sürdürmeye gayret eden . . . Sazın sözün, üç telli cura'nın ustası. Aslen Tunceli Hozatlı. Kayseri' de ırgatlık yaparken, aşiret ağasının kızı Dilber'e aşık olur, Dilber de ona, kaçarlar, Adana'ya . . . Evlatları olur. Almanya'ya işçi yazılır, nefes darlığı olduğu için kabul edilmez. Kalaycılık filan yaparken, Yaşar Kemal' le tanışır. Onun yardımıyla İstanbul'a göçer, gecekondu kiralar, mozaik fabrikasında işe girer. Fabrika greve gider, Nesimi'yi kovarlar. Ayazda kalır. Dokuz yaşından beri çalıp söylediği cura' sına bakar, ekmeği senden çıkaracağız der, ozan'lığa başlar. Tek kelimeyle, müthiştir. Anında tanınır. Efsane haline gelmeye başlayan bu gariban'ın tek göz oda gecekondusuna gelip gidenler arasında, Yaşar Kemal'in yanısıra, gazeteci İlhan Selçuk, sosyolog siyasetçi Behice Boran, caz-pop