125 66 8MB
Turkish Pages 275 [281] Year 2020
. ıi..tll!·!! Jf//l!·."1!!'!·"""" ·Jl//IJl·"""·�·'·Allf!l!·'·.,·Jf//!·!.. '·'·'-·'·'-·'-·""""·'-•'-•'·""""'· ,. ıiı ,ee��e�eeeee�eeeeeeeeeee,
'� '� '� '� .
LXVII
�
CJ c::
m r'
u
m
c::
�
c:: z o
00
�� '� ��'�
MIGUEL DE UNAMUNO
.,
'�
.,
·�. 1 ., ·ı.
�� '� �� '� ,.
'�
:�
'� '� '� '�
'�
ABEL SANCHEZ
-TUTKULU BİRAŞK HİKAYESİc-.ı
TULA TEYZE
l IASAN Ali YÜCEL KLASİKLER DİZİSİ İSPANYOLCA ASLINDAN ÇEVİREN: Y!LD!Z ERSOY CAN POLAT
•
TÜRKiYE
$BANKASI
Kültür Yayınları
U · ·
\t
\1 '�
,, ''
'� '. �.
,��,
'�
Genel
Yayın: 1288
Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığının en müşahhas şekilde ifadesi olan sanat eserlerinin be nimsenmesiyle başlar. Sanat şubeleri içinde edebiyat, bu ifade nin zihin unsurları en zengin olanıdn: Bunun içindir ki bir mil letin, diğer milletler edebiyanru kendi dilinde, daha doğrusu kendi idrakinde tekrar etmesi; zeka ve anlama kudretini o eser ler nispetinde artırması, canlandırması ve yeniden yaratmasıdn: İşte tercüme faaliyetini, biz, bu bakımdan ehemmiyetli ve me deniye{ davamız için müessir bellemekteyiz. Zekasının her cep hesini bu türlü eserlerin her türlüsüne tevcih edebilmiş milletler de düşüncenin en silinmez vasıtası olan. yazı ve onun mimarisi demek olan edebiyat, bütün kütlenin ruhuna kadar işliyen ve si nen bir tesire sahiptir. Bu tesirdeki fert ve cemiyet ittisali, za manda ve mekanda bütün hudutları delip aşacak bir sağlamlık ve yaygınlığı gösterir. Hangi milletin kütüpanesi bu yönden zen ginse o millet, medeniyet aleminde daha yüksek bir idrak sevi yesinde demektir. Bu itibarla tercüme hareketini sistemli ve dik katli bir surette idare etmek, Türk irfanının en önemli bir cep hesini kuvvetlendirmek, onun genişlemesine, ilerlemesine hiz met etmektir. Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemiyen Türk münevverlerine şükranla duyguluyum. Onların himmetleri ile
beş sene içinde, hiç değilse, devlet eli ile yüz ciltlik, hususi teşeb büslerin gayreti ve gene devletin yardımı ile, onun dört beş mis li fazla olmak üzere zengin bir tercüme kütüpanemiz olacaknr. Bilhassa Türk dilinin, bu emeklerden elde edeceği büyük fayda
yı düşünüp de şimdiden tercüme faaliyetine yakın ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türk okuru için mümkün olamıyacaktıı:.
23 Haziran 1941 Maarif Vekili Hasan Ali Yücel
HASAN ALl YÜCEL KLASİKLER DİZİSİ MIGUEL DE UNAMUNO ABEL SANCHEZ-TUTKULU BİR AŞK Hl:KAYESİ TULA TEYU ÖZGÜN ADLARI
ABEL SANCHE.Z. UNA 1-DSTORIA DE PASIÔN LA TfA l1JLA ISPANYOLCA ASLINDAN Çl!vlREN
YILDIZ ERSOY CANPOLAT ©TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR
YAYINLARI, 2.007
Sertifika No: 40077 GÖRSEL YÖNEl"MEN
BİROL BAYRAM DÜZELrt
ALl ALKAN lNAL GRAFiK TASARIM
VE
UYGULAMA
TÜRKİYE lŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI I.
BASIM EYLÜL 2.007, ISTANBUL
IV.
BASIM EYLÜL 2.02.0, İSTANBUL
ISBN 978-9944-88- 155-5 (KARTON KAPAKLI) BASKI
AYHAN MATBAASI MAHMUTBEY MAH. 2.62.2.. SOK. NO: 6
/ 31
BAOCILAR İSTANBUL TEL: (02.12.) 445 32. 38 FAKS: (02.12.) 445 05 63 SERrtFIKA NO: 44871
TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI lsrtKLAL CADDESi, MEŞELİK SOKAK NO: 2./4 BEYOllLU 34433 İSTANBUL
Tel. (021.2) 252 39 91
Faks (0212) 252 39 95 www.iskultur.com.tr
00
HASAN
Ali YÜCEL KL\SiKLFR . Dili Si
LXVll
MIGUEL DE UNAMUNO ABEL SANCHEZ -TUTKULU BiRAŞK HiKAYESİ -
TULA TEYZE lSPANYOLCA ASL!NDAN ÇEVİREN: YILDIZ ER.SOY CANPOLAT •
TÜRKiYE
$BANKASI
Kültür Yayınları
ABEL SANCHEZ - TUTKULU BİR AŞK HİKAYESİ -
............... . ......
Joaquin Monegro öldüğü zaman kağıtlarının arasında, yaşamı boyunca kendisini yiyip bitiren acılı tutkusuyla ilgili bir tür günce bulundu. Aşağıdaki öykü, bu ltiraflar'dan -kendisi bu adı koymuştu- alınmış ve bir bakıma çektiği acı larının yorumu sayılabilecek parçaları içermektedir. Bu bö lümler nmak içinde gösterilmiştir: itiraflar kızına yapılmıştır.
3
••••••••••••••••••••••••
I Abel Sanchez ve Joaquin Monegro, ne zamandan beri bir birlerini tanıdıklarını anımsamıyorlardı. Çocukluklarından önce, ilk bebekliklerinden beri tanıyorlardı birbirlerini, zira ikisinin sütanneleri, onlar daha konuşmaya bile başlamamış larken buluşurlar ve çocukları da bir araya getirirlerdi. İkisi de ötekini tanırken, kendisini tanımayı öğrenmişti.. Ve böyle ce yaşayıp gitmişlerdi, aşağı yukarı doğdukları günden beri arkadaş, hatta birlikte büyüyen iki kardeş olmuşlardı. Gezmeleri, oynamaları, ortak arkadaşları konusunda çok kaprisli olan Joaquin, her zaman başı çekiyor ve egemen görünüyordu; ama baş eğiyormuş gibi görünerek her zaman kendi istediğini yaptıran Abel'di. Ve buyruğa uymamak, bu yurmaktan daha önemliydi onun için. Hemen hemen hiç kavga etmezlerdi. "Bana göre hava hoş, sen nasıl istersen!" derdi Abel, Joaquin'e; bu "sen nasıl istersen" sözleri, kavga yı savuşturduğu için Joaquin'i çileden çıkarırdı. - Bana hiçbir zaman olmaz demiyorsun! -diye bağırır dı Joaquin. - Peki niçin? -derdi öteki. Bir gün Joaquin, birkaç arkadaşıyla birlikte dolaşmaya gitmek üzere hazırlanırken: - Ama Abel çamlığa gitmemizi istemiyor. - Ben mi? Niçin istemeyeyim ki! -diye haykırdı Abel.Evet arkadaş, evet; sen nasıl istersen. Hadi gidelim! 5
Miguel de Unamuno
- Hayıı; ben nasıl istersem değil! Kaç kez söyledim sana! Ben nasıl istersem değil! Sen istemiyorsun! - Ben istiyorum ahbap. . . - Öyleyse ben istemiyorum. - Ben de istemiyorum... - Saçma, -diye bağırdı Joaquin ve öteki arkadaşlarına dönerek,- Ya onunla, ya benimle! -dedi. Bütün çocuklar Joaqufn'i yalnız bırakıp Abel'le gittiler. Bu çocukluk anısını ltiraflar'ında yorumlarken Joaquin şunları yazmıştı: "O andan sonra Abel hep sevimli göründü, nedenini kendisi de bilmiyordu, ben ise nedenini bir türlü an lamadan sevimsiz olup çıkmıştım, her zaman ben tek başınıa kalırdım. Çocukluğumdan beri hep yalnız bırakıldım." Ortaöğrenim derslerini birlikte izlerlerken inek olan, ödülden ödüle koşan Joaquin'di, sınıfa ilk giren Joaquin olurdu, dışarıya, sınıf avlusuna ilk çıkan da Abel'di, okulu kırıp arkadaşlarıyla sokaklarda, kırlarda sürten de. Yaptığı şaklabanlıklarla herkesi güldürüyor, özellikle öğretmenleri nin karikatürlerini yaparak büyük alkış topluyordu. "Joa quin çok daha çalışkan, ama Abel daha akıllı... bir de kendi sini derslerine verebilse..." Arkadaşlarının bu ortak yargısını Joaquin biliyor ve yüreği parçalanıyordu. Çalışmayı bir ya na bırakıp, içten içe arkadaşını başka bir alanda yenmek is teği duymaya başladı; ama kendi kendine, "Öf! Onlar ne bi liyorlar ki?.. " derken doğasına sadık kalmayı sürdürdü. Üs telik zeka ve saygıda ötekinden daha üstün olsa da başarılı olamıyordu. Şakalarına kimse gülmüyordu ve ciddi buluyor lardı. Federico Cuadrado: "Senin için kararmış, -derdi ona her zaman,- takılmaların cenaze sofrası esprileri gibi." Liseyi birlikte bitirdileı: Abel sanata yöneldi ve resim öğ renimine başladı, Joaquin ise tıp fakültesine yazıldı. Sık sık görüşüyorlar ve birbirlerine, izledikleri derslerde sağladıkla rı başarıyı anlatıyorlardı; Joaquin, tıbbın da bir sanat oldu ğunu, hem de şiirsel esin kaynağı içeren güzel bir sanat oldu6
Abel Sdnchez
ğunu Abel'e kanıtlamak için didinip duruyordu. BWla karşı lık kimi zaman da, istenci zayıflattığını ileri sürerek güzel sa natları küçüınsüyoı; gerçekle insan ruhunu yükselten, güç lendiren ve ufkunu genişleten bilimi göklere çıkarnyordu. - Ama tıp bilim olmaktan çok, bilimlerden türeyen bir sanat, --diyordu Abel. - Kendimi hastaların tedavisine adamak zorunda deği lim, --diye yanıtlıyordu Joaquin. - Çok onur verici ve çok yararlı bir iş... --diyordu öteki. - Evet, ama benim için değil. Ne denli onur verici ve ne denli yararlı olduğunu söylesen de, ben bu onurdan ve bu yararlılıktan nefret ediyorum. Kimileri için hastanın nabzını sayarak, diline bakarak ve reçete yazarak para kazanmak olabilir. Benim daha büyük emellerim vaı: - Daha büyük emeller mi? - Evet, ben yeni ufuklar açmak istiyorum. Kendimi bilimsel araşnrmalara vermek istiyorum. Tıbbın övüncü, her hangi bir hastalığın gizini keşfedenlerindiı; bu keşfi iyi ya da kötü bir biçimde uygulayanların değil. - Seni böyle idealist görmek hoşuma gidiyor. - Yoksa sen yalnızca sizler gibi sanatçıların ve ressamların mı ün kazanmayı düşlediklerini sanıyorsun? - Yahu böyle bir şey düşlediğimi sana kim söyledi... - Söylemedi mi? Öyleyse niçin resim yapmaya yöneldin? - Doğrusunu söylemek gerekirse, geleceği olan bir iş... - Ne geleceği var ki? - Yani, kazanç getirir. - Yutturamazsın bana, Abel... Hemen hemen doğduğumuzdan beri tanıyorum seni. İnandıramazsın beni. Seni tanı yorum. - Hiç seni aldatmaya kalkıştım mı? - Hayıı; ama istemeden aldatıyorsun. Hiçbir şeye önem vermiyor havalarındasın, yaşamı oyun gibi algılıyorsun, kimse umurunda değil, korkunç hırslısın... 7
Miguel de Unamuno
- Ben mi hırslıyım? - Evet, onur için, şan şöhret kazanmak için, adını yaymak için. Doğduğundan beri hep böylesin. Ama sinsice... - Gel hele bir, söyle bana, kazandığın ödüller için hiç tartıştım mı seninle? Sınıfta her zaman birinci olmadın mı? Geleceği parlak olan delikanlı değil miydin? -Evet, ama sen arkadaşlarının şımartttğı. çocuk, züppe... -Peki ne yapsaydım? -Bir tür popülarite kazanmak istemediğine mi inandırmak istiyorsun beni? - Eğer sen isteseydin... -Ben mi? Ben mi? Yığınları küçümseyen ben ha! - Tamam, tamam; zırvalamayı bir yana bırak, çeneni yorma. En iyisi bir kez daha bana sevgilinden söz et. - Sevgilim mi? - Pekala, şu senin küçük kuzinden diyelim isterseı:ı. Zira Joaquin, kuzini Helena'nın kalbini elde etmek isti yordu ve kendini bu sevdaya adamaya, kuşkucu ve bir nok taya odaklanmış ruhunun tüm ateşiyle girişmişti. Ve bir aşk savaşçısının boşalmasıyla, o kaçınılmaz, sağalncı boşalma sıyla içini dökerdi arkadaşı Abel'e. Ne denli acı çektiriyordu ona Helena! - Her karşılaşmamızda daha az anlıyorum onu, -