1683 Viyana Seferi [2 ed.]
 9789751623317

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

1683

VİYANA SEFERİ

CEVAT ÜSTÜN

TÜRKTARİH KURUMU

1683 VİYANA SEFER İ

ATATÜRK T Ü R K

KÜLTÜR,

D İL

T A R İ H

VE

T A R İH

K U R U M U

YÜKSEK

V II. Dizi - Sayı 2 1

1683 VİYANA SEFERİ CEVAT Ü STÜ N

(11 resim ve plânla 13 renkli haritası vardır)

2.

Baskı (Tıpkıbasım)

T Ü R K T A R İH K U R U M U

2010

KURUM U

Y A Y I N L A R I

B A S IM E V İ - A N K A R A

Üstün, Cevat 1683 Viyana Seferi / Cevat Üstün. — 2. bsk. — Ankara : Türk Tarih Kurumu, 2010. 133 s. : res., 13 hrt. (rnk.), pl., kroki; 24 cm. — (A K D T Y K Türk Tarih Kurumu yayınlan ; VII. Dizi-Sa. 2 1). Bibliyografya ve indeks var.. ISBN 978 - 9 7 5 - 16 - 2331 - 7 1. 2. 3. II.

Viyana Seferi, 16 8 3 _ Osmanlı Imparatorluğu_Tarih. Osmanlı lmparatorluğu_Dış ilişkiler_Avusturya. Avusturya _ Dış ilişkiler _ Osmanlı imparatorluğu. I. E.a. Dizi

956. 10153

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu’ nun 0 4 .0 9 .2 0 0 8 tarih ve 5 7 2 / 1 1 ve 21. 04. 2010 tarih ve 6 0 9 / 4 6 sayılı kararlan gereği 2 0 0 0 adet basılmışür.

ISBN 978-975-16- 2331-7

Türk Tarih Kurumu Basımevi Akhun Cad. No. 1 Sincan Organize Sanayi Bölgesi / Ankara Tel: 0312 267 16 11

İÇİNDEKİLER METİN > S a y fa 1 6 8 3 V iy an a S e f e r i .......................................................................................

1

S iy a s a l Durum t O sm an lı İ m p a r a t o r lu ğ u ............................................................................. A v u s t u r y a .......................................................................................................... M a c a r e l i ...............................................................................................................

2 8 14

A v u stu ry an ın ald ığ ı te d b irle r ı S iy asal t e d b i r le r .......................................................................................................32 A skerî t e d b i r l e r .......................................................................................................36 A s k e rî h a r e k e t l e r : A v u s t u r y a lI la r ................................................................................................. 41 T ü rk O r d u s u ..................................................................................................... 47 T ü rk O rd u su n u n i l e r l e y i ş i ......................................................................... 51 M u h a s a r a ............................................................................................. . 62 M üttefik O rduların ta a r r u z u ..................................................... 78 M u h asaran ın b o z u lm a sı............................................................................... 92 M ukaddes i t t i f a k ........................................................................................... 99 N e t i c e ..........................................................................................................................100 EKLERı Sad razam Kara M ustafa P a şa ile B elgrad a gelen T ü rk k u v ­ vetleri ......................................................................................................................... 105 V iyana ön ü nd e Sad razam tarafınd an tesb it ed ilen T ü rk k u v ­ vetleri ......................................................................................................................... 109 V iyana ö n ü n d ek i zayiatın m ik ta r ı................................................................ 111 Kara M ustafa P a şa n ın teslim olm aları için V iyan alılara m e k t u b u .......................................................................................................... 112 H erm an V on B ad en ’in Kara M ustafa P aşay a m ek tu b u . . . . 114 A vusturya k u v v etle rin in l i s t e s i .....................................................................116 V iy an an ın plânı h a k k ın d a iz a h a t ................................................................ 119 B i b l i y o g r a f i ........................................................................................................... 125 İ n d e k s ..........................................................................................................................127

RESİMLER VE PLÂNLAR S a y fa

Sadrazam K ara M ustafa P a ş a .............................................................. 25 A vusturya O rdusu B aşk u m an d an ı Kari von L oth rin gen . . 43 55 1683 se n esin d e V iy a n a ’n ın g ö r ü n ü ş ü ............................................... V iyana m uhafızı K ont E rn st R ü d ig er von S ta rh em b erg . . . 57 V iyana m u h a reb esin d e m üttefik ord u ların h arek âtın ı gösteren h a r ita .................................................................................................................. 98 Kara M ustafa P aşan ın V iy an alılara yollad ığı m ektu b u n fotoğrafı 117 118 V iyan a’n ın esk i bir p l â n ı .......................................................................... V iyana istih k â m ın ın k apıların d an b a z ıl a r ı ............................................ 120 121 V iy an a’n ın bir T ü rk tarafından çizilen p l â n ı .................................... V iyana m u h asarasın d a ik i taraf k u v v etle rin in durum u nu g ö sterir plân......................................................................................................... 122 V iy an a’yı k u şatan k u v v etlerim iz in m ev z ilerin i g ö ste rir plân 123

RENKLİ HARİTA VE KROKİLER 1. 1683 seferin d e T ü rk ord u su n u n tak ip ettiği yol 2. 1683 seferin d en ön ce T ü rk - A vusturya hudutları 3. A vusturya ord u su nu n 11-26. V. 1683 tarih leri arasın d ak i h areket istik a m etleri 4. A vusturya ord u su nu n 1 - 25. VI. 1683 tarih leri arasın d ak i h arek etleri 5. I. V II. 1683 tarihind e ik i taraf ord u larının tuttuğu m ev zileri ve T ü rk le rin ilerley iş, A vusturyalIların ç e k iliş istik am etleri 6. H er ik i tarafın m u h asarad an evvel ve m uh asara devam ed erk en olan m u h telif h arek etleri 7. 1683 te V iyana şeh ri ve c iv a n ile T ü rk m uh asara ku vv etleri 8. 10 - 12 E ylü l 1683 te m ü ttefik ord u ların ın h a rek etleri ve 12 Eylü l V iyana m u h a reb esin in cerey an tarzı 9. 12 Eylül 1683 te m ü ttefik ler ord u su n u n m u h areb e nizam ı 10. M üttefik ord u ların ın taarruzu k a rşısın d a T ü rk ord u su nu n aldığı vaziyet

11. 12 Eylül 1683 te Viyana muharebesi 12. V iyana şe h rin in b u g ü n k ü plânı (Kabın içindek cepte) 13. V iyana şe h rin in ve c iv a rın ın m u h asara sıra sın d a k i v aziyeti ve b u g ü n k ü durum u (Kabın içindeki e)

1 6 V İ Y A N A

8

3

S E F E R İ

1683 seferinin, verdiği sonuçlar bakımından, Osmanlı Tarihindeki önemi çok büyüktür. Orta Kurundan beri hıristiyaniık topluluğunda uyanmış ve birbiri ardınca gelen Ehli­ salip teşebbüslerini doğurmuş olan harici tesanüt hissi ile OsmanlIların Anadoludan Avrupaya geçmeleri üzerine akla şaşkınlık verecek bir çabuklukla yaptıkları yayılma ve yer­ leşme hareketi, uzun zaman çarpıştıktan sonra, nihayet Orta Avrupada azçok devamlı bir muvazene alanı bulmuşlardı. Kanunî Süleyman zamanından XVII inci yüz yılın sonu­ na kadar ufak tefek sarsıntılara, değişikliklere uğramakla beraber, esasında ayni kalan bu muvazeneyi, 1683 seferi, on altı sene süren yıpratıcı bir savaştan sonra, tamamiyle yık­ mış ve Osmanlı imparatorluğu egemenliğinin Avrupa parça­ sında tabiğ sınırı olan Tunanın altına sürülmesinden maada onu buradaki topraklar üzerinde de devamlı surette tehdit eden bir durum kurulmasına yol açmıştır. Buna mukabil o zamanlar hıristiyanlık âleminin doğu üzerine bakan en ileri kalesi addedilen Viyanaya Macaristan ve Transilvanya gibi geniş bir müdafaa sahasını ekliyerek, Avusturyanın çoktanberi güttüğü bir amacı tahakkuk ettirmiş ve bu İmparatorluğu gerçekten bir büyük devlet haline getirmiştir. En fenası, 1683 bozgunu, Osmanlı imparatorluğunun ilk sebeplerini ta Kanuniğ Süleyman devrinde aramak doğru olan ve arasıra nişaneleri sezilmekle beraber henüz bir ha­ kikat gibi bilinmiyen duruş, gerileyiş ve zayıflayışını artık sakianamıyacak bir hâdise olarak herkesin görüp anlaması­ na vesile olmuş, batı dünyasını, bundan sonra doğu dünya­ sına karşı yapacağı teşebbüslerde cesaretlendirmiştir. Viyana — 1

SİYASAL DURUM o sm a n l i

İm p a r a t o r lu ğ u

Osmanlı İmparatorluğunun hayatında müzmin birer hastalık halini alan türlü fenalıklar Mehmed IV tahta çıktığı zamanlar son dereceye varmıştı. Memlekette devlet şefi otoritesi denilebilecek bir şey yoktu. Anadolu anarşi içinde yaşıyordu. Hazine sıkıntıda idi. Harem entrikalarına katılan bu finansal sıkıntı asker arasında birbiri ardınca isyanlar çıkmasına sebep oluyordu. Mansıplar satılıyordu; rüşvet adeta tabiğ bir şey olmuştu. Yolsuzluklardan bazılarının olsun önünti almağa çalışan bir sadrazam, Siyavuş Paşa, bu teşebbüsünden zarar gören­ lerin düşmanlığına uğramış, cür’etini başı ile ödemişti. Has­ talık tedavi edilemez görünüyordu, umutsuzluk umumiğ idi. İşte bu aralıktır ki imparatorluk aradıği hekimi bulmak saadetine kavuştu. 1656 dan 1661 e kadar beş sene, diledi­ ğini yapmak salâhiyetiyle, sadrazamlık etmiş olan Vezir Köp­ rülü Mehmed Paşa Fransada Richelieu’nün yaptığım andıran çok şiddetli idaresi sayesinde memleketten anarşiyi kaldır­ mağa, devleti fena unsurlardan kurtarmağa, işlere intizam vermeğe muvaffak oldu. Rüşvetçileri, kabahatlileri cezalan­ dırdı; tımar ve zeamet teşkilâtındaki suiistimali düzeltti. Ye­ niçeriyi ıslâh etti; merkeziğ idareye herkesin itaatini temin eyledi, israfı kesti. Yeni vergi koymak, vakıfların varidatına kadar el atmak suretiyle para yoksuzluğunu giderdi. Ordu­ yu teçhiz ederek kuvvetlendirdi. İhtiyar Mehmed Paşanın dehşet veren, herkesi yıldıran bu tedbirleri ve ölümünden sonra, yerine geçen oğlu Fazıl Ahmed Paşanın, babasınınkinden tarzca farklı olmakla beraber, onun yaptıklarını tamamlamağa yaramış olan akıllıca idaresi devletin bünyesindeki ağır hastalığın ilerlemesine mâni oldu. Baba ve oğlun yirmi iki sene içinde yaptıkları şey, eğer işe lüzumsuz bir fütuhat hırsı karışmamış olsaydı, belki de im­ paratorluğa, oldukça uzun bir zaman için, eski sıhhatini iade etmiş olacaktı.

S/t/ssa/ Surum

3

Dahiliğ işlerin nizam altına alınarak devletin bu sahada kuvvetlenmesi hariçte de tesirini göstermeğe başlamıştı. İbrahim I devrinden kalma çetin bir harp Venedikle aramızda uzayıp gidiyordu. Köprülü sadarete gelmezden evvel Venedik donanması Akdeniz boğazına dayanıp oraya yakın adalarımızı zaptederek İstanbul yolunu tehdit etmekte iken, Mehmed Paşa Venediklileri döğüp Limni ile Tenedos’u geri almakta gecikmemişti. Daha sonra Fazıl Ahmed Paşa, Vasvar (Vasvâr) Muahede­ sini imzalar imzalamaz [t] Giride giderek, yaptığı himmet sayesinde, bu uzun harbin muhasebesini zaferle kapatmıştı. Venedik Cümhurluğu Dalmaçya ve Arnavutluk kıyılarında ele geçirdiği yerleri alıkoymakla beraber Akdenizdeki ege­ menliği ve seyrüsefer serbesliği için can evi demek olan Girit adasını, birkaç şehir istisnasiyle, bize bırakmağa mec­ bur olmuştu [2]. Bu hal onun için kolay kolay unutulamıyacak bir darbe idi. Venedik harbi bu suretle bitmiş, fakat Sen Mark Cümhurluğu bu işte kaybettiğini geri almak için ilk uygun fırsatı beklemeğe koyulmuştu. Diğer taraftan, uzun ve tekerrür eden bir tecrübe Osman­ lI imparatorluğuna Balkanlarda rahat yaşayabilmek için Tunanın üst tarafında tek ve kudretli bir idarenin yerleşme­ sine engel olmak lüzumunu öğretmişti. Kanuniğ Süleyman zamamndanberi bu cihetteki dış siyasamız kâh Polonyamn, kâh Avusturyanın bu sahaya doğru yayılmasına karşı koy­ mak ve gerek Transiivanyayı gerek Macar Elini ya doğru­ dan doğruya ya bilvasıta Babıâlinin nüfuzuna tâbi kılmak amacını gütmekte bulunmuştu. Aynı zamanda Mukaddes Roma - Cermen İmparatorluğu başı olan Avusturya hüküm­ darlarının Macar toprakları üzerinde hak iddia etmeleri ve Erdel (Transilvanya) işlerine karışmağa kalkışmaları, her defasında, harp tehlikesi doğuracak kadar, bizi hassas kılı­ yordu. Ve işte bu endişe iledir ki, ihtiyar Köprülü, tarafımız­ dan azlini sebep sayarak bize baş kaldırıp imparatorun yardı­ mını temin eylemiş ve bu işe Eflâk ve Buğdan voyvodaları­ nı da sürüklemiş olan Transilvanya prensi Rakotzi (Rakoczy) üzerine, o zamanlar Venedikle harbin henüz de­ vam eylemekte olmasına bakmıyarak, bizzat yürüyp bu 11] 1664. 121 1669.

4

1683 Viyana S afari

taraftaki tehlikeyi çok büyümeden yok etmeği lâzım görmüştü. Bize Macar sınırı üzerinde Gross-Wardein (Oradia Mare) kalesini kazandıran bu harp, bir aralık, Avusturya ile aramızı büsbütün açmak istidadını gösterdi. İmparator bizi hıristiyan devletler ittifakı karşısında bırakmakla korkutma­ ğa çalıştı; lâkin Almanyadaki durumdan, Fransanın niyetle­ rinden emin olmadığı için, sonunda anlşmak zorunda kaldı; Rakotzi (Rakoczy) yerine Erdele tayin ettiğimiz prensi tanıdı. Pekaz zaman sonra gene Erdel prensliği dolayısile çıkan yeni bir ihtilâf bu defa, aşağıda göreceğimiz üzere, harp sonucuna vardı. Köprülülerin içişlerimizi düzelterek memlekete verdikleri kuvvet sınır aşırı teşebbüslerimizle azalıyordu. Bununla beraber Girit seferi eski bir maceranın halli olmak itibariyle faydalı, Transilvanya ve Macaristan seferleri de birer emniyet meselesi teşkil ettikleri için zaruriğ olmuştu. Fazıl Ahmed Paşanın Polonya ve Rusyaya karşı giriştiği savaşlar için verilebilecek hüküm ise ancak, bunların yersiz ve tehlikeli birer teşebbüs oldukları manasında olmak lâzımgelir. Avusturya ile Polonyayı, Tuna aşırı sahada, biribirinin ehemmiyetini giderecek iki muvazene unsuru gibi saymakta olan ihtiyar Köprülünün Polonya ile dost geçinmek için bize tâbi bir prensi, Rakotzi-Rakoczy -yi bu devlet aleyhine iş görü­ yor diye azle hattâ uslandırmağa kadar gitmesine mukabil Fazıl Ahmed Paşanın Varşova (Warszawa)Kırallığına karşı aç­ tığı, olsa olsa toprak alma maksadına atfedilecek, bir harp bu krallık ile Rusyayı ve sonra da Avusturyayı birbirlerine yaklaştırarak mevcut muvazeneyi yıkmağa sebep olmuş, ve 1683 bozgununun, ondan on bir sene evvel doğan, başlıca siyasal âmilini teşkil etmiştir. ** * On yedinci yüzyılın ortasına düşen seneler Avrupamn doğusunda Polonya, Rusya ve İsveç asrasında patlak veren bir harbin başlangıcını kaydetmiştir. Tatar istilâsı altında yavaş yavaş ulusal varlığını kurup kendisine benziyen diğer prensliklerden üstün bir yer tut­ muş ve Kazan Hanlığının batmasından sonra büsbütün büyüyerek her istikamette yayılmağa başlamış olan Moskova Çarlığının bu büyüyüş ve yayılışından batı yolunda ilk zarar

S iyasa/ Surum

S

görecek devlet Polonya olduğu için Varşova (Warszawa) ile Moskova arasında devamlı bir rekabet ve nüfuz mücadelesi sürüp gitmekte idi. Rurik hanedanının sona ermesi tarihi olan 1598 den Romanofların tahta oturtuldukları 1613 sene­ sine kadar geçen kargaşalık devrinde memlekette sık sık gö­ rülen baş kaldırmalar ile dışarıdan yapılan karışmalar genç Rusyayı ölüm tehlikesinde bırakmış, Leh ordularını Moskovaya kadar ileriletmişti. Fakat Rusya bu karışıklık ve argınlık senelerini çabuk atlattı, ve eskisinden daha kuvvetli bir devlet olarak mey­ dana çıktı. Büyük Rusaya Çarlarının Varşova (Warszawa)Kıralmdan öc alacakları gün çok gecikmeyecekti. İki tarafın tekrar silâ­ ha sarılmalarına sebep olan hâdise kazak isyanı oldu. Ukraynada Dniyeperin kıyılarında yaşıyan Kazaklar, Zaporoklar, Polonya egemenliğinden hiç hoşnut değildiler. Kazaklar merkeziğ bir idareye baş eğmiyerek hür yaşamağa alışmış, nizamdan, bağlılıktan hoşlanmaz kimselerdi. Bundan başka kendileriyle Lehler arasında mezhep farkı vardı. Lehler ise Ukraynada her bakımdan sert ve hâkimâne işler görüyor, pek emniyet etmedikleri bu kazaklardan silâh taşıyabilecek­ lerin miktarını azaltıyorlardı. Her iki tarafın birbirine karşı besle diği hınç büyüktü. Bir hâdise bu düşmanlıktan kanlı bir harp çıkardı. Leh asilzadelerinden birinin hakaretine uğrayan Boğdan Chmielnicki (Khmielnitzky) adında bir kazak şefinin isyanı, onu tutanlar ile Polonya orduları arasında vukubulup kâh bir tarafı kâh diğerini üstün getiren birkaç savaştan sonra işe Rus Çarının da karışmasına sebep oldu. Polonya ile Moskova ve Kırım arasında serbest bir idare kurmanın imkânsızlığını anlıyan Chmielnicki (Khmielnitzky) sonunda Çar Aleksiye bağ­ lanmıştı. Çar, kendisinin bu unvanını tanımamakta ayak di­ remesini bahane sayarak, Polonya ya 1654 te harp açtı. Leh Kıralı Jean Casimir Vasa’nın yersiz bazı istekleri bu teşebbüse İsveçin de katılması sonucuna varmıştı. Burada tafsili uzun sürecek harp hareketlerinden sonra bu doğu ve şimaliğ Avrupa kavgası iyi kötü bir barışa bağlanabildi. Lâkin Boğdan Çara sadık kalmadı, tekrar baş kaldırdı ve tsveçten yardım istedi. İsveçte ŞarlX un ölümünden sonra idareyi ele almış olan Rejanlar Meclisi kendisine yüz vermedi. Bu­

6

İ683 Viyana S eferi

nunla beraber Chmielincki (Khmielnitzky)nin vefatı akebinde kazaklar hem R u s y a y a hem Lehistana g en e isyan ettiler. Bazı safhalardan sonra bu dram nihayet Dniyeperin sol kıyısında yaşıyanlar için Çara sadık bir adamın, Jorj Chmielnickinin intihabiyle neticelendi. Polonya nüfuzuna tâbi kalmış olan kazaklar da az zaman sonra bu adama iltihak edince zaten evvelce yaptığı saldırışın acısını Çardan çıkarmağı düşün­ mekte olan Jean Casimir Vasa, bu işde gene Rusyanm par­ mağı olduğunu ileri sürerek, Moskovaya harp ilân etti. Fakat Kiralın bütün Ukraynayı ele geçirmesi, Rusları birkaç yerde yenmesi bir işe yaramadı. Sert ve vakitsiz bir kış ile Varşovada Leh asilzadelerinden birinin isyanı kendisini güç şartlar içinde memleketine dönmek zorunda bıraktı. Bu defa yapılan yeni bir seçimde kazaklar Dniyeperin sol sahilinde Rusların tarafını tutan bir Hatmanın sağ sahilinde ise Dorochenko adında diğer bir şefin idaresine geçmiş bulunuyorlardı. Dorochenko, kendisinden evvelki Hatmanlardanfarklı ola­ rak ne Polonyaya, ne Çara veya İsveçe dayanmak istedi, fakat Osmanlı İmparatoruna bağlılık ve kulluk arzetmeği düşündü. Rusya ile Polonyanın karşılıklı saldırışlarına, birbirini boyuna zayıf düşürmelerine sebep olan kazak kabileleri bu iki devletin bünyesinde adeta bir yenir yara tesiri yapı­ yordu. Bu bakımdan kavganın sürüp gitmesinden Osmanlı İmparatorluğunun bulacağı fayda açık ve gerçek idi. Çok yazık ki, Fazıl Ahmed Paşa Dorochenkonun dileğine kulak asıp Polonyaya karşı, hem de Avusturya ve Girit harple­ rini henüz bitirmiş olduğumuz bir sırada, uzun süre­ cek ve başka karışıklıklara yer vercek bir sefer yapmak ihtiyatsızlığını gösterdi. İmparatorluğun dış siyasadaki büyük kusurlarından biri olarak anılması gereken bu yersiz, sebepsiz kararın doğurduğu ilk sonuç o zamana kadar birbirini yiyen iki hasım kuvvetin, Rusya ile Polonyanın, yeni ve müşterek düşman önünde hemen anlaşma­ ları olmuştur. Babıâli ile Varşova(Warszawa) Hükümeti arasında üç sene kadar süren bir müzakereden sonra 1672 de açtığımız bu harp Bucaş (Buczacz) muahedesiyle bize Kamieneci ve Lwow(Lemberg)a kadar bütün Podolyayı kazandırarak Ukrayna kazak­ ları üzerinde egemenliğimizi kurdu ise de ihtiva ettiği vergi şartından ötürü Sobieskinin bu muahedeye karşı ayak dire­

Sıyâsâ/ Surum

T

mesi ve Eflak, Buğdan Voyvodalarını da kandırarak Hotin (Chocim) üzerine saldırması işin uzamasına sebep oldu. Yedi sene süren bu savaş ancak 1678 de kat’î bir sonuca vardı: Osmanlı İmparatorluğu Podolyanın büyük bir parçasını alıkoyarak üst tarafını Sobieskiye geri verdi. Diğer taraftan, Polonya harbi esnasında Tatarlarla Ka­ zaklar ve Ruslar arasında da çarpışmalar oluyordu Dönek­ lik, vefasızlık, bütün kazak hatmanlarında müşterek olan bu iki kusur Dorochenkoda da vardı. Evvelce baştan aşağı küçük Rusya ahalisi tarafından Mehmed IV e kulluk arzetmiş ve Polonyaya açtığımız sefere sebep olmuş olan bu adam bu defa da Çara bağlanmıştı. Bundan ötürü Babıâli onun yerine yeni bir hatman tayin ederek 1677 de Rusyaya da harp ilân etti. Bu muharebe üç sene sürdü; mağlûbiye­ timizle neticelendi. Sulh Fazıl Ahmedin ölümünden sonra 1681de Kara Mustafa Paşa tarafından yapılabildi. Rusya Kiev ile beraber Ukraynanın çoğunu almış, gerek kendisi gerek kazaklar için Karadenizde seyrüsefer serbestliği elde etmiş oluyordu. Bu suretle Polonyadan kazanmış olduğumuzu Rusyaya bırakmak zorunda kalmıştık. “Ruslarla Türkler arasında vukubulup, umumiyeti bakı­ mından, Türkler için hayırlı bir sonuç vermiyen bu harp gelecek iki yüz yıl içinde Rusyadan Türkiye üzerine çöke­ cek olan müthiş fırtınanın şimalde ilk parlıyan şimşeği me­ sabesinde idi.„ [i] İşte Osmanlı İmparatorluğu İkinci Viyana seferine bu türlü siyasal şartlar içinde başladı. Giridi bize bırakmak zorunda kalıp, öc almak için sabırsızlıkla fırsat bekliyen Venedik Cümhurluğu ile Podolyanın en büyük kısmının elimizde kaldığını unutmıyan Lehistan ve kazançlı bir harp sonunda Ukraynaya yerleşerek tarihin cenuba doğru kendisine mukadder kıldığı o meş’um ve müthiş yayılma hareketine şimdiden başlamış görünen Rus Çariığı Viyanaya yapacağı­ mız saldırışta karşımızda göreceğimiz üç tabiğ müttefik demekti. ***1 [1] Cari von S a x : O esch ich te d es M ach tverfalls d er T ü rk ei (Sf. 7 3 ).

8

1683 Viyana S eferi

A V U STU R Y A

a) İç dorum: Avusturya, mukaddes Roma - Cermen İm­ paratorluğunun bir parçası ve onun hükümdarı bu impa­ ratorluğun başı idi. Amma XVII. inci yüzyıldaki mukaddes Roma - Cermen İmparatorluğu vaktiyle Saks hanedanına mensup prenslerin yüzlerce sene diğer uluslara karşı üstün­ lüğünü temin etmiş oldukları önemli, evrensel imparatorluk olmaktan uzak bulunuyordu. Garpte “Capet,, kıralları yavaş yavaş derebeylik idaresini ortadan kaldırarak memleketlerinin birliğini perkitmek yoluna girmişlerken Almanyada daha XI inci yüzyıldan başlıyarak XIX uncu yüzyıla kadar sürüp gidecek olan ve Cermen kırallarının uzak ellerde giriştikleri teşebbüslerden, bütün hıristiyanlığı kaplamak iddiasında bulunan evrensel bir siyasa yürütmüş olmalarından ileri gelen bir cereyan, bu imparatorluğu küçük parçalara ayırarak derebeyliğin nüfu­ zunu kuvvetlendirmek sonucuna varmıştı. Vakıa Heinrich VI von Hohenstaufen veraset usulünü kurmak suretiyle im­ paratorluğa toplu, kuvvetli ve devamlı bir teşkilât vermeği düşünmüş ise de dinî ve lâyik prensler buna karşı koyduk­ ları için arzusunu yerine getirememişti. Bu mukavemet o kadar kuvvetli idi ki Heinrich’in oğlu Friedrich II prenslerin c Dominium Terrae » sini yani kendi topraklarında egemen olmaları hakkını resmen tanımak zorunda bile kalmıştı. Orta kurunun son kuruna bıraktığı mukaddes Roma Cermen imparatorluğu işte böyle toprakça çok geniş fakat bu toprak üzerinde yaşıyanların ulusal birliği ve tesanüt duy­ gusu bakımından o nisbette zayıf bir devlet idi. Bu devletin kat’! esaslar üzerine kurulmuş bir teşkilâtı da yoktu. Senyörler, prensler imparatorluk çerçevesi içinde birbirleriyle çarpışıp, savaşıyorlardı. Halkın her sınıfı sırf kendi işine gelen şeyi yapıyordu. “İki üç yüz sene süren müzmin bir anarşiden sonra, XV inci yüzyılın sonuna doğru, imparator­ lukta gördüğümüz amme hukuku, gerçekte, gene “Faustrecht„ den, yumruk kuvvetinden başka bir şey değildi.,, U1 Mayans arşeveki Berthold von Henneberg’in tesiri altında kalan imparator Maximilien I Alman ulusunun bu kud­ [lj A uguste H im ly : H istoire de la form ation territoriale des Etats de l’Europe C entrale, cild 1. Sf. 2 6 2 .

Siyasal Durum

9

retsizliğine çare bulmak için bütün sınıfların yardımiyle im­ paratorluğa Reichstagda müzakere ve tesbit edilecek yeni bir teşkilât hazırlamağa çalıştı. Bu teşkilât daha fazla federatif bir mahiyette idi. Prenslerin birbirleriyle yaptıkları harplere sonuç vermek için diyetler bir kaç kerre memleket içinde ebediğ sulh ilân ettiler. Reichskam m ergericht isminde, bütün memlekete müşterek bir mahkeme ile, Reichsregim ent adını taşıyan merkeziğ bir icra kuvveti ve Gemeine Pfennig denilen umumiğ bir vergi ihdas edildi; mülkiğ idare bakımından imparatorluk 10 daireye bölündü. Fakat “particularisme,, esası memlekette derin kökler sal­ mıştı. Prensler geniş salâhiyetlerinden vaz geçmeği isteme­ diler; üyelerinin çoğu kendi aralarından da seçilmiş olsa bunların kuracakları merkeziğ bir idareye boyun eğmeğe yanaşmadılar. Merkeziğ hükümet ve umumiğ vergi tesisleri, bu yüzden, tamamiyle suya düştü. İmparatorluk mahkemesine gelince o da yalnız zayıf olanlar üzerinde bir tesir yapabili­ yordu. İleri gelen prensler Cermen ulusunun siyasal, finansal, hattâ diniğ işlerini ya Diyette müzakere etmek yahut diplomasi yolu ile ve ordu kuvvetiyle halleylemek yolunda yürümeğe devam ediyorlardı.,, “Reforme,,hareketi mukaddes Roma-Cermen İmparatorlu ğunun bu za’fını, bu ayrılıp dağılma istidadını büsbütün arttı­ ran bir âmil oldu- Papa ile imparatorluk arasındaki bağı da kopardı. Halk katolik ve protestan olarak ikiye ayrılmıştı. Bu hal uzun bir harbi doğurdu. Harbin ilk sebebi olan din, muhtelif prenslerin siyasal hırsları için de bir vasıta olmakta geçikmedi. imparatorlar katolikliği müdafaaya devam etmek­ le beraber kendi nüfuz ve kudretlerini de artırmak için bun­ dan istifade eylemeğe koyuldular; mutlak idareli bir monarşi kurmağı akıllarına koydular. Şarl Ken (Charles-Quint) bu işte evvelâ muvaffak olacak gibi göründü ise de kendisine Alman istiklâlinin koruyanı ismini veren Fransa Kıralı Hanri II nin yardımı sayesinde bütün protestan prenslerin bir araya gelerek karşı koymaları onu Passau anlaşmasını imzalamak ve tasarladığı şeyden vaz geçmek zorunda bıraktı. Daha sonra. Otuz Sene Muharebesi patlak verdiği zaman­ lar Wallenstein kumandasındaki ordularının üstün gelmesin­ den cesaret bulan Friedrich ild e Şarl Ken (Charles Quint) nin teşebbüsünü tekrarlamağı düşündü, lâkin o dahi Fransanm

10

i SİS Viyana S afari

mukavemeti önünde bir şey yapamadı. Almanyadaki ayrılık ve başına buyrukluk alışkanlığını devam ettirmeği Fransa için kârlı bulan ve birgün bu kargaşalıktan istifade ederek, Fransa Kıralım Almanyaya imparator intihap ettirmek im­ kânım akimdan geçiren Kardinal Richelieu İmparatoru zayıf bırakmak için ne lâzımsa yapmakta kusur etmemişti. Onun politikası, lüteryen olsun katolik olsun bütün Alman prensle­ rini imparatora karşı ayaklandırmaktı. Friedrich II Wallensteinı azlederek, Alman prenslerine gerçekten üstün olmak arzusunu bir tarafa bırakmaktan başka bir şey yapamadı. 1648 Westlalya Muahedeleri Alman yada kuvvetli bir mo­ narşi kurmak isteğini bundan sonra hiçbir zaman tazelenemiyecek olan bir girişit haline koydu; Landeshoheit' a (prens­ lerin egemenliğine) Avrupa hukukunda tanınmış bir prensip olarak yer verdi. Mukakddes Roma-Cermen İmparatorluğu, bu muahede­ lerden beri, Voltairein dediği gibi, artık ne mukaddes, ne Ro­ men ne de hattâ bir imparatorluk idi. Olsa olasa kuvvetleri biribirine denk gelmiyen küçük büyük 3 6 0 prenslikten ku­ rulmuş bir konfederasyon görünümünde idi. Her prensin kendisi için vergi toplamak, para bastırmak, ordu beslemek ve, hattâ, imparatorluk aleyhinde olmamak şartiyle kendi başına başka devletlerle muahedeler imzalamak hakkı vardı. “Din­ leri, idareleri biribirinden başka, finansal ve adliğ kurumlan kendilerine hâs olan bu prenslikler her türlü kontroldan ka­ çmıyorlardı. Harp açmak, asker toplamak, kanun hazırlamak, kale yapmak gibi önemli işlerde salâhiyetti olan Reichstağa kimse başvurmuyor; devletler birbirleriyle anlaşmağa ya­ naşmıyorlardı» U1 Reichstagda gitgide eski hususiyetini kaybetmişti. İlkin imparatorla onu seçen yedi elektörden ve başka prenslerin toplanmasından kurulmuş bir kurultay iken - artık ne İmpa­ rator ne de öbür prensler bunda hazır bulunmadıklaları için onların mümessillerinin buluştukları adeta arsıulusal bir ku­ rum olmuştu. Bu hale gelen ve artık devamlı olarak topla­ nan bir Reichstagda ise imparatorun otoritesi, tabiatiyle, büs­ bütün hafiflemişti. Din hırsı zaten çok zayıf olan vatan duygusunu tamamiyle örtmüştü. Almanyada müşterek bir ulusallık duygusu doğmak 11) Blondel. H istoire g en erale, L av isse et Ram baud, ciid VI. Sf. 5 4 0 .

Siyasa/ Surum

İt

için daha bir buçuk yüzyıl geçecek, Napoleon ordularının bu toprakları çiğnemesi lâzımgelecekti. Görülüyor ki, böyle bir durumda imparatorun güvenebi­ leceği tek kuvvet kendisine cetlerinden kalan topraklar yani asıl Avusturya üzerindeki kuvvet ve otoritesinden ibaret idi. Bundan ötürüdür ki, Westfalva muahedelerinden beri, imparatorlar Almayada, hiç olmazsa, bu muahedelerle kurul­ muş nizamın değişmemesini ve 1437 yılındanberi devamlı olarak hep Habsburg prenslerinin giymekte oldukları Mukad­ des Roma-Cermen imparatoru tacının bir başkasına geçme­ mesini temine çalışmakla kalıp, asıl ilgilerini, asıl gazretlerini kendi ülkelerine, Avusturya ile ona doğrudan doğruya bağlı topraklara, yani Bohemyaya, Istirya ve Karniyola ve Macaristanın ellerinde bulunan parçasına hasretmişlerdi. Irkları, düşünceleri, an’ane ve duyguları, ulusal meyilleri hattâ dinleri birbirinden ayrı ahaliden kurulmuş olan, ve bu bakımdan, tarihçilerin bir sözüne göre “gerçekten bir mozayike benzıyen,, [ij Avusturya, idaresindeki bu güçlüğe rağ­ men cermen birliği içinde yine en kuvvetli parça idi. Onun sekiz milyonu aşan nüfusu diğer bir Alman devletinde yoktu. Katolik - protestan savaşından sonra Almanyamn yarı yarıya eksilen ahalisinin yirmi beş milyon kişiye düşmüş olduğu düşünülürse Avusturyanın bu miktar nüfusu ile imparatorluk içinde yine önemli, yine birinci derecede bir rol oynıyabileceği kolaylıkla anlaşılır. Diğer taraftan, otuz yıl harbi Avusturyayı Alsace ve Lusace’dan ayırmış ise de imparatorun öz memleketlerinde katolikliğin büsbütün kuvvet bulması sonucuna varmıştı. Bu hal o topraklarda oturan ve birçok cihetlerden biribirine benzemiyen ahali için biricik sağlam bir bağ demekdi. b) Dış durum: Geopolitik bakımından, Orta Avrupanın kurumu üzerinde en derin iz bırakan âmil Cermen-Lâtin rakabeti olmuştur. Başlangıcım çok eski zamanlarda araya­ bileceğimiz bu rakabet bazan Lâtin unsuruna bazan Cermen ırkına üstünlük vererek, bugün bile sürüp gitmektedir. Her iki tarafın evvelâ kendi varlığım korumak gibi te­ dafüi bir ihtiyacından doğmuş iken gitgide buna, genişleyip yayılmak, ve üstgelmek arzularının da katılmasından hız alan 11] RenĞ H enry, d’O rient

L es q u e stio n s d’A utriche - H on grie et la Q uestion

t!

1633 Viyana S afari

bu muvazene oyunu XVI inci yüzyılın başında henüz, bu­ gün olduğu gibi iki ulusun yüreğinde yer tutmuş bir duygu olarak değil, belki iki dinasti arasında yaşıyan bir kıskanç­ lık halinde görünüyordu. Almanyaya imparator seçilmesi üzerine İspanyol ve Alman taçlarını başında birleştirmiş olan Charles-Quint’e François I in dört kere harp açmasına, Fransanın emniyeti düşüncesi kadar kendi şahsiğ kıskançlığı da sebep olmuştu. Bununla beraber, kendisinden bu işte daha talihli çıkan imparatora karşı Alman prensleriyle ittifak yapmak yolunu bile bulmuş olan Fransa Kıralı büyük komşusunun daha çok kuvvetlenmesine karşı koymağı, Avusturya ve İspanya dinastileri arasını bozmağı memleketinin dış siyasa­ sında artık değişmiyecek bir kaide haline koydu. Françoisdan sonra sırasiyle Hanri III ve Hanri IV de bu yolda yürüdüler. Louis XIII ün İspanyol prensesi Anne d’Autriche ile evlenmesi üzerine bir zaman için durmuş gibi görünen bu politikayı Richelieu ile Mazarin ve Louis XIV tekrar ele aldılar. Bu işte otuz yıl muharebeleri Fransa için kolay kolay bulunmaz bir fırsat olmuştu. İmparatorla evvelâ Danimarka ve İsveçi çarpıştırdıktan sonra kendisi de harbe giren Fransa Westfalya muahedelerinden büyük kazançlar elde etti. Lâkin onun asıl istediği bu topraklardan ziyade Alman prensleri kurultayında -Reichstag- bir yer almaktı. Mazarin İmparator­ luğu içinden karıştırarak zayıf düşürüp Fransaya üstün bir mevki vermenin en kısa yolunu bunda görüyordu. Fransa bu isteğini başaramadı; fakat umudunu da kaybetmedi, zorla kazanamadığını politika ile elde etmeğe çalışacaktı. Amacı değişemiyeceği için taktiğini değiştirdi: Westfalya muahede­ leri hükümlerinin yerine getirilmesini inan altına almak üzere İsveç Kıralı ile hazırlamış olduğu anta Alman prenslerini de sokmağa çalıştı. Evvelâ reddedilmekle beraber bir kaç defa tazelediği bu teteşebbüsünde en sonra muvaffak oldu. 1658 ağustosunda yapılan Rheinbund a İsveçle Fransadan başka imparatorlukdan da iki elektör —Mayans ve Kolonya arşevekleri— ile katolik ve protestan bazı prensler girdiler. Rheinbund Alman prenslerinin kendi imparatorlarına karşı Fransa ile birleşmeleri demekti [i], imparatorluk tacını henüz yeni giymiş olan Leopold I güç bir durumda idi. Evvelâ din duy|1] Y u k ard a görd ü ğü m üz üzere, W estfalya m u ah ed eleri Alm an p ren slerin e - im paratorlu k aleyhind e o lm am ak ü zere - b aşk a d evletlerle m u ah ed eler yap m ak h a k k ın ı tanım ıştı.

Siyasal Surum

IS

gularmı canlandırarak birliği dağıtmağa çalıştı; bunu başa­ ramayınca, Avusturyayı da ona sokmağa kalkıştı; lâkin bun­ da da muvaffak olamadı. Louis XIV kendisine Alman hürriyetinin yardımcısı sü­ sünü veriyordu. Birliğin askerine Fransa da birçok kuv­ vetler katmış ve bu orduyu kendi emrinde kullanılabilecek bir hale getirmişti. 1663 te Transilvanya prensliği yüzünden çıkan kavga üzerine Fazıl Ahmed Paşa Macaristana girerek Ujvara yürüdüğü zaman Louis XIV Leopolda Rheinbund tarafından verilecek askere katılmak üzere 3 0 .0 0 0 Fransız daha göndermeği teklif etmişti. Gerçekte, o Almanyaya kuv­ vetli bir ordu sokmak istiyordu. Leopold I bu isteği sezerek Fransadan yalnız 6.000 asker almakla iktifa etti. Paris Hükümetinin tehlikeli bir hal alan teşebbüsleri Al­ man prenslerini de korkutmağa başladığı için 1667 den sonra Rheinbund artık tazelenmedi. Fakat, Louis XIV prenslerden bir çoğuna, ve hattâ, bazı Alman âlimlerine yapmaktan vazgeçmediği para yardımı sayesinde imparatorluk içinde yine istediğini yaptırabiliyordu. Bir zamanlar bu iki rakib prens anlaşacak gibi görün­ düler. Louis XIV İspanya veraseti muharebesine başlamaz­ dan evvel Avusturya Habsburglarından emin olmak için tedbir almağa lüzum görmüş, Leopold I ile hattâ gizli bir ittifak muahedesi imzalamıştı [i]. Fakat bu durum çok sürmedi. Fransız kiralının Hollandaya karşı tasavvurları kendisinin imparatorla da arasını açmağa sebep oldu. Westfalyada güç hal ile başarılmış olan barış, üzerinden yirmi dört yıl ge­ çince, bozulmuş ve Fransa ile Almanya (Rhein) Ren kıyı­ larında Belçikada yine çarpışmağa başlamışlardı. Bu, uzun, karışık ve müzmin bir savaş devresinin başlangıcı idi. 1679 şubatında barış tekrar imzalandığı zaman Fransa eskiden [11 İsp an ya K ıralı P h ilip p e IV ün ilk k arısın d an ik i k ızı olm uştu . B u n lard an biri, M arie T h ere se d'A utriche, Lou is X IV ün, öbürü, M a rg u erite d’A u triche, Leopold I in k a rısı idiler. Bu se b ep le A vustu rya İm ­ paratoru ile F ra n sa h ü k ü m d arı arasın d a d ü n ü rlü k vardı. İspan yad a P h ilip p e IV. d en so n ra tahta on u n »kinci k arısın d an doğan oğlu C h a rle slî çık m ıştı. İşte G ü n eş kıari ile B irin ci Leopold, k a rıla rın a ü vey k a r­ d eşleri olan bu k iralın ölüm ü nd e d ü şecek olan toprak h is s e le rin i ay ırt etm işlerd i: İspan ya. M ilân, A m erika sö m ü rg eleri im paratora; H ollanda, Franche-C om te, N avarre ve ik i S icily a ile B elçikad an zorla alın an y er­ ler Fran say a k alacak tı. (1 6 6 7 )

14

1683 Viyana S eferi

ele geçirdiği topraklar üzerindeki egemenliğini imparatora bir daha kabul ettiriyor, ve Philipsburgdan askerini çekme­ sine mukabil Freiburg şehrini alıyordu. Gerçekte, bu mu­ ahedeye barışı kurmuş gözüyle bakmak ta doğru değildi. Çünkü ordusunu henüz dağıtmamış olan Louis XIV yeni­ den bazı istekler ileri sürmeğe kalkışmıştı. Fransa Kıralı Strasburg'u kendi egemenliğini tanımağa zorlamakla ve Luxemburg ile Dixmud’un da Fransanın olduğunu iddia etmekle hem imparatoru, hem İspanyayı yeniden telâşa dü­ şürmüş ve müşterek endişe imparatorla İspanya ve Hollandanın birleşmeleri sonucuna varmıştı. Rhein üzerinde yeni bir harbin başlaması her zaman için beklenilen bir iş gibi görünüyordu. İşte biz 1683 Viyana seferine giriştiğimiz zaman Avusturyanın iç ve dış siyasa bakımından durumu da bu görü­ nümde idi. * * * MACARELİ Habsburgların Macareli ile ilgileri eskidir. Arpat famil­ yasından Wajk adında bir prensin [l] kurmuş olduğu Macar Kırallığı üç yüz yıl bu dinastinin idaresinde kaldıktan sonra Bohemya kırallarına geçmiş ve bir aralık, Habsburg Prensi Rudolf ile Anjou Kontu Charles Robert arasında çetin bir uğraşa mevzu olmuştu. Bu savaş Habsburgların zararına bitti. Charles Robert Macareline Hırvatistan ile Sırbistanı, Buğdanı, Transilvanyayı, Dalmaçyanın da bir parçasını ekliyerek egemenliği alanını iyiden iyiye genişletti. Kendisini müteakip Saint Etienne tacı birkaç başta taşındıktan sonra Avusturya ve Jagellon dinastilerine ve, Ladislas V in ölümünde, Macar kanından bir prense, Mathias Corvin’e verildi. Yine seçim esası üzerine kurulan Macar Kırallığı bir vakitler tekrar Bohemya Kıratlarının eline geçti. Evvelce Sigismond de Luxembourg, Albert d’Autriche ve Ladislas d'Autriche za­ manlarında olduğu gibi iki memleketin taçlan bir şahısta birleşmişti. Fakat eski Macar oligarşisi yine başgösterdi. [lj 9 9 6 da h ırîstiy a n lığ ı k ab u l eden W ajk , E tien n e adını alm ıştı. Papa İk in ci Sy lv estre m ilâdın lOOOinci yılın d a k en d isin e k ıra llık tacı giydirdi. M acarların u lu sal k ıra llık la rın d a n b ah sed erk en Sain t E tien n e tacı d em eleri bundan ilerig elir.

S iyasal 3>urum

IS

Dahiliğ kavga yeniden başladı. “Macaristan Balkanlardan üzerine çökecek tehlike önünde yıkılmış bir kaleye benzi­ yordu. Eskiden batı ve cenub taraflarından öz Macar toprak­ larını örtmekte olan İslav ve Romen prenslikleri artık elden çıkmıştı ve Macaristan ile ona bağlı Hırvat, Sloven toprak­ ları ve Transilvanya her taarruza açık bir hale gelmişlerdi.,, Bu sebeple Ladislas II ve Louis II Osmanlı İmparatorluğu­ nun müthiş hamlesine karşı koyamadılar. 1526 yılında Mohaçda Louis II nin Kanuniğ Süleyman Ordusu önünde bozulup ölmesi hem Bohemya hem de Macar tahtlarını boş bırakıyordu. Habsburglar bu fırsatı kazanç sayarak Macaristana bir üçüncü defa el uzatmakta gecikmediler. Kardeşi (Charles-Quintin yardımına güvenen Avusturya hükümdarı Ferdinand I Bohemya Kıratlığına kolay­ lıkla seçilmişti. Ferdinand Macaristanda da ayni muvaffakiyeti kazanacağını umuyordu. Bu umut az çok ta yerinde idi. Zira Habsburglar mirasçılık iddialarını Avusturya ile Macaristan ve Bohemya arasında evvelce yapılan birlik sözleşmeleri ve hele, 1641 de Friedrich III ile Mathias Corvin, 1491 de Maximilien I ile Ladislas Jagellon arasında imzalanan iki mukavele üzerine kuruyorlardı. Zaten ölen Louis'nin karısı Marie d’Autriche, Ferdinandın öz kardeşi idifl]. Dul Kıratiça kocasından kalan tahta, onun en yakın hışmı olarak, Presburg diyetinde, Ferdinandı seçtirdi. Lâkin Ferdinandın Macaris­ tanda, yerliler arasında kuvvetli bir rakibi vardı: Jean Zapolya. O Avusturya Kiralından çabuk davranıp Sthulweissenburg’da Macar Kıralı tacım giymişti. Bu hal onunla Ferdinand arasında harp çıkmasına sebep oldu. Kuvvetli bir Avusturya ordusunun başında Budaya giren Ferdi­ nand, 1527 de ayni Sthulweissenburg şehrinde kendini Macar Kıralı ilân ettirdi. Jean Zapolya düşmana karşı koyam ıyacağım anlayınca Kanuniğ Süleymanın himayesini diledi. Avusturyanın Macaristanda yerleşmesine her halde engel olmak lüzumunu herşeyden üstün tutan osmanlı padişahının Viyana üzerine yürüyüşü ve Macaristana birbiri ardınca yaptığı seferler bu yazımızın çerçevesi dışında kaldığı için onları burada gözden geçirecek değiliz. Yalnız kısaca söyli[İJ L ou is II n in k ard eşi P re n se s A nne, A vusturya K ıralı Ferd in and I e v a rm ıştı; Ferd in and da k en d i k ız k a rd eşi M arie’yi, 1521 de, M aca­ rista n ve B oh em y a Kıralı olan bu Louis H ile ev le n d irm işti.

16

1633 Viyana S eferi

yelim ki Kanuniğ bu girişitini başardı; Macaristanı ikiye ayırdı. Viyanadan dönerken, Budada, Jean Zapolyaya kendi eliîe Saint Etıenne tacını giydirerek onu Maearistanın asıl büyük parçasına kıral yaptı. Ferdinand Macar topraklarının batı tarafında yalnız Avusturyaya bitişik olan kısmını, Hır­ vatistan ve Slovenyayı elde tutuyordu. Hükümet merkezini Budada kuran, Transilvanyaya da sahip bulunan Jean Zapolya ile Avusturya Kıralı arasında çarpışma ve barışma birbiri ardınca sık sık görülen bir hal idi. iki taraf da bu yıpratıcı savaştan yorulduktan sonra 1536 da yaptıkları bir anlaşma ile barışı sürekli olarak kurmağa çalıştılar: Zapolya eğer erkek evlât bırakmadan ölürse Ferdinand kendisinin miras­ çısı olacaktı. Fakat Zapolya ölmeden birkaç gün evvel bir oğlu doğdu. Bilindiği üzere, Ferdinandın iddialarına karşı Kanuniğ. bu çocuğun, Sigismond Zapolyanın, hakkım iltizam etti. Fakat Sigismondu babası gibi Budada bırakmıyarak, annesiyle beraber Erdele - Transilvanyaya - gönderdi. Orta Macaristanı da 1541 de doğrudan doğruya Osmanlı impara­ torluğu toprakları arasına kattı. Altı sene sonra Ferdinand bizimle esaslı bir barış yapmak ve Maearistanın kendi elinde bulunan parçası için senelik bir vergi vermeği ve Transilvanyada Sigismondun egemenli­ ğini tanımağı kabul etmek zorunda kaldı. Vakıâ Ferdinand bu taahhüdün son kısmını tutmadı; yaptığı entrikalar sayesinde, bir zaman için, Transilvanyayı da kendi elindeki macar top­ raklarına katabildi ise de bu hal çok sürmedi; ve olsa olsa gene macar işlerine karışıp bu defa Temeşvarla bütün Banatı bize bağlı bulunan orta macareline katmak için işimize yarıyan bir bahane oldu. Macaristanda Kanuniğnin kurduğu bu durum, Rudolf II zamanında başlayıp 1592 den 1606 Zidvva - Torok Barışına kadar on dört yıl süren çetin savaşlara rağmen, temelinde, hemen hemen değişmedi; iki tarafın sık sık meydan verdik­ leri sınır hâdiselerine ve bunların bazı zaman çok tehlikeli bir hal almalarına rağmen, İkinci Viyana Muhasarasına kadar 120 yıl hep ayni kaldı. Hernekadar Habsburglar üzerinde hak iddia ediyorlar ve arasıra fiilen de işlerine karışıyorlarsa da, Transilvanya, gene Osmanlı egemenliği altında yaşıyan hıristiyan prensler tarafından idare olunuyordu. Ortadaki macar ovası herhangi

Siyasa/ Surum

17

bir vilâyetimiz gibi doğrudan doğruya Osmanlı İmparatorlu­ ğuna bağlı bulunuyordu. AvusturyalIların elindeki kısım ise Adriyatik kıyısındaki Zeng limanından başlıyarak Tunaya varan ve bizim topraklarımızı kuşatan geniş bir yarım daire görünümündeki bir sınır çizgisinin dışında kalan ülkelerden ibaretti. Bu sınır Sava suyunu Zagrep (Agram) de, Dravayı Varadin yakınında, asıl Tunayı da Komaromda kestikten sonra doğuya dönerek Ujvâr (Neuhâusel), Eğri (Erlau) ve Debreczin üzerinden geçip Transilvanyanın sınırları boyunca şimalden cenuba doğru inmekte ve Orsovada Tunaya erişmekte idi. Yukarda da söylediğimiz gibi Westfalya muahedelerinden beri mukaddes Roma - Cermen İmparatorlarının [t] dikkat ve alâkaları artık Almanyadan ayrılarak kendi öz topraklarına ve bu arada, Macaristana çevrilmişti. İmparator burada bir taraftan Macar ulusunun siyasal erkinlik hırsı ile uğraşmak, bir taraftan da «Reforme» un kurduğu protestanlık ile savaş­ mak zorunda kalıyordu. Louis XIV ün Alsace da yaptığı şeylere karşı koyamıyan Leopold I- Avusturyanın cenub istikametindeki mevki ve nü­ fuzunu kuvvetlendirmeğe koyuldu. Leopold, 1665 te Macaris­ tana Kıral seçilmişti. Amma seçim macar tahtına herzaman Avusturya prenslerinin oturmasını sağlamlıyan bir usul değildi. Bunun içindir ki, İmparator, Saint Etienne tacını Habsburglara bir miras olarak kazan m ak amacını güdüyordu. Artık Viyana Hükümetinin, ilerisi için Avusturyaya çizdiği siyasa lhat kat’î olarak belirmişti. Almanyada zayıflıyan mukaddes Roma Cermen İmparatorluğu bundan sonra istikametini değiştire­ cek, Orta Avrupadan Balkanlara sarkacaktı. Bu işte Leopold I in bizimle yaptığı ilk temas Erdele seçilen prensler yüzünden oldu. İkinci Rakotzi (Rakoczy)den sonra biz bu ele Apafiyi prens yapmıştık. Avusturya ise Kemeny adında bir başkasını tutuyordu. Köprülü Mehmed Paşa ölmez­ den on gün evvel Avusturya Elçisi Reningere Babıâlinin Erdel işine Avusturyayı asla karıştırmıyacağmı açıkça söylemişti. Fazıl Ahmed Paşa da babasının açtığı yolda yürüdü. İki rakib arasındaki kavga kesilmiyerek büsbütün artıyordu. Biz Apafiye kuvvetimizle müzahir olduk; 1661 de Erdele ve Maca­ ristana bir ordu gönderdik. Avusturya da Kemeny’ye yardım1 [1] Leopold I ve F erd in an d III Viyana — 2

İS

1683 Viyana S eferi

için bir ordu gönderdi. Bu hâdiselerden iki yıl sonra bizzat Fazıl Ahmed Paşa yüz bin kişiden fazla bir kuvvetle yola çıkıyordu. Tatarların katılmasile iki mislini bulan bu ordu Esztergomda Tunayı geçerek Ujvâr (Neuhâusel) ı aldı ve bugünkü Slovakya topraklarını (Moravya) ve hattâ Sılesyayı çiğnedi. Papa Aleksandre VII bize karşı mukaddes bir ant­ laşma kurmağı düşünüyordu. Yukarda Avusturya işlerinden bahsederken de söylediğimiz gibi Almanyaya kuvvetli bir ordu geçirmeği Fransanm siyasal faydası için kârlı bir iş sayan Louis XIV imparatora yardıma kalkıştı. Leopold 3 0 .0 0 0 Fransızın kendi topraklarına girmesini tehlikeli bul­ muştu. Louis’den 6.000 kişi almakla iktifa etti. Bununla bera­ ber Fransızlara olan emniyetsizlik o derecede idi ki, Coligny ve La Feuillade’ın kumanda ettikleri bu orduya Viyana şeh­ rinin kapıları kapalı tutuldu. Saint Gotharda Fransızların da yardımiyle vuku bulan muharebede Montecuccoli Fazıl Ah­ med Paşa Ordusunu bozdu ise de imparator on gün sonra bizimle Vasvar (Vasvâr) Barışım imzaladı (10 Ağustos 1664). Buna göre Erdelden iki taraf ta ordularını çekecek ve buraya seçilecek prenslerin işine karışmaktan, karşılıklı ola­ rak, sakınılacaktı. Fakat, Leopold gene bize vergi verecek olan Apafiyi Erdel Prensi olarak tanıyordu. Bundan başka Neuhâusel (Ujvâr) Kalesi elimizde kalacaktı. Macaristanda iki devlete ait toprakların sınırı da kavgaya yer bırakmıyacak surette çiziliyordu. Leopold I Avusturya tahtına oturduğu gündenberi Ma­ carların istiklâlini ellerinden almak niyetini beslemekte idi. Bu sebeple onun Macar ulusal kamutayı ile arası pek çabuk açılmıştı. Böyle olmakla beraber 1663 harbinde Zrinyi ve daha birçok Macar asilleri imparator ordusu saflarında çar­ pışmışlardı. Leopold bu 1663 harbi bahanesiyle Macaristana gönderdiği Alman kuvvetlerini, daha ziyade, Macarları baskı altına koymak uğrunda kullanıyordu. Orada katolikliği perkitmeği diniğ inançlarına uygun bulduğu kadar Avusturyanın siyasal faydası bakımından da gerekli gören Viyana sarayı bu ülkeye sayısız cezvit papazı saldırmıştı. Alman askerleri­ nin sert ve saygısız davranışlarına katılan papazların sonsuz taassubu halka umutsuzluk veriyor; meb’usların, ecnebi askeri tarafından yapılanlara karşı vaki protestolarına asla kulak asılmıyordu.

S iyasal Surum

19

Prens Lobcovitz’in şiddeti gittikçe artan korkutma politi­ kası sayesinde Macar Diyetini ortadan kaldırmağa da teşeb­ büs olunmuş, onun yerine Viyanada bazı magna lar ile birkaç papazdan mürekkep bir kurultay toplanmıştı. Zulüm ve kahır idaresi altında ezilen ahali ile Viyana Hükümetini az çok yaklaştırarak Macarlara siyasal haklarını ve vicdan serbestliğini iade ettirmek amacını güden ve bu uğurda aracılık eden Papaz Lippay ile Kont Zrinyi ve Vesselenyiden iki evvelkisi öldükten sonra bu durum büs­ bütün güçleşti. Macar halkının en tabiiğ hakları elinden alın­ mış, hattâ yaşamak hakkı tehlikeye girmiş bulunuyordu. Artık şiddete şiddetle karşı koymaktan başka yapacak birşey kalmıyordu. Macar aksoylarının yanında birleşen vatan ve huriyet severler, yabancı devletlerle yaptıkları bazı temas ve entrika­ lardan sonra, 1670 de imparatora başkaldırdılar. Bu hareket çabuk bastırıldı. İmparator Leopold Protestanlığı memleket­ ten tamamiyle uzaklaştırmak ve eski Macar teşkilâtım kaldı­ rarak veraset usulünü kurmak için bu fırsattan istifade etmek istiyordu, ölen Zrinyinin kardeşi ile Nadasdy, Frangepân gibi isyana önayak olmuş ilerigelenler yakalanıp Wiener Neustadt’da cellât baltası altında can verdiler. Protestan papaz­ ları Macaristandan çıkartılıp Napolideki gemilere nakloluna­ rak prangalara bağlandılar. Cezvit ve kılıç zulmü biribirine el vererek sekiz sene daha sürüp gitt. Ezici vergiler halkda güç bırakmıyordu; ağır bir diktatörlük yakıp yıkmakla, suçluları kazık cezasına çarptırmakla varlığını sürdürüyordu. Macarelinin temel yasası artık tamamiyle ayaklar altına alınmıştı. Fakat 1678 de eskisinden çok daha zorlu bir isyan patlak verdi. Bunun başında babasını AvusturyalIların öldürmüş oldukları genç bir Macar aksoyu, Kont Emeric Tököly bu­ lunuyordu. Bu ikinci hareketi de evvelkisi gibi bastırabileceğini sanan İmparator Leopold umudunda yanıldığım anla­ makta gecikmedi. Bir taraftan Louis XIV ün, diğer taraftan Leh Kıralı Jean Sobieskinin yardım etmekte oldukları [1] bu “hoşnutsuzlar isyanı,, ile bir türlü başa çıkılamıyordu.1 [1] S o b ie sk i P olony aya K ıral se çild ik te n sonra, o zam an lar A vustu rya ile h arp etm ek te olan L ou is X IV V arşovaya y en i k ira lın k a rısın ın e n iş ­ tesi olan M arq u is de B eth u n e’ü elçi g ö n d ererek ik i m em le k eti m ukaddes R o m a -C erm en İm p arato rlu ğ u n a k arşı b ağ lam ağ a ça lışm ıştı. «11 H aziran 1 6 7 5 te Jaw orow o’da b ir an tla şm a im zaland ı: Lou is X IV P o lo n y a K iralın a

20

16S3 Viyana S eferi

1679 da çıkan veba salgını da askeriğ hareketlerin iyice yapılmasına gerçekten bir engel idi. Hastalığın doğurduğu tehlike o kadar büyüktü ki Macaristandaki orduya kumanda eden yüksek subaylardan çoğu, birer yolunu bulup, kendi­ lerini vazifelerinden geri çağırtmışlardı. İmparator Viyanadan çıkmış, vebanın önünde şehirden şehire kaçıyordu. Hükümet başındakilere de onun gibi yaptıkları için, askerîğ harekete olduğu gibi İsılarla açılan konuşmalara da devam edilemiyordu. Siyasal duruma gelince, o da Avusturya için çok elveriş­ sizdi. Louis XIV ün Nimegue Barışını kendi dilediği gibi tefsire koyularak bu antlaşma ile Fransaya bırakılan toprak­ ların birer parçası olduğunu iddia ettiği diğer bazı yerleride istemeğe kalkışması iştebu zamana tesadüf ediyordu [1]. îsveçin elindeki topraklara gözkoymuş olan ve Danimar­ ka ile birlikte Pomeranyaya saldırmak istiyen Brandburg elektörlüğünün, bu işi yaparken arkadan emin olmak için Fransa ile bir ittifak muahedesi imzalamış olduğu da Viyanada haber alınmıştı. Zaten, imparatorun Nimegue Barışını yaparken kendisini yalnız bırakmış olmasını unutmıyacak olan ve bundan ötürü, o zaman sızlanmış ta bulunan Brandburgun Silezyaya bağlı Ratibor ve Oppeln üzerinde de bazı iddiaları vardı. Bu sebeple onun Fransa ile yapacağı anlaş­ manın Avusturyaya karşı olarak ta kullanılması ihtimalini düşünmek lâzımgeliyordu. Diğer taraftan, hernekadar o zamanlar Fransa ile Babıâlinin münasebetleri Sakızın bombardımanından ve Duquesne donanmasının Akdeniz Boğazını tehdit etmesinden ötürü fe­ na idi ise de Avusturya ile Faransa arasında yakında patla­ mak istidadını gösteren yeni bir harpte bizim kendisine favdalı olabileceğimizi göz önüne getiren Louis XIV ün, altı paraca yard ım etm ek bun a k arşı, S o b ie sk i de, M acaristanda, o zam anlar F ran sızla rın - m alcon ten ts - 1ar ism in i verd ikleri âsîleri im paratora k a rşıt h im aye e y lem ek ve B ran d b u rg elek tö rü n e harp açm ak için k arşılık lı olarak söz k esm işlerd i... N im eg u e Su lh ü n d en evvel ik i F ra n sız su b a y ın ın k u m an d ası altın ­ da P olony adan M acaristana g eçen F ra n sız k ıt’aları im parator ordu larına k a rşı y u k a rı M acaristanda bazı m u v affak iy etler de elde ettiler. (Louis L e g e r: H istoire gân ârale, L av isse et R am beaud Tom VI. Sf. 5 9 5 , 6 4 0 , 641). [I] F ra n sız G en erali M ontclas 3 0 E y lü l 1681 de, b a rış için d e iken S trasb u rg a girdi.

Siyasa/ Durum

il

sene evvel Polonyaya yaptığı gibi, şimdi de bizi Avusturyaya karşı harekete geçmeğe sevkedeceğinden Viyana Hükü­ meti gerçek olarak korkuyordu. Bu korkuyu yerinde göste­ recek bazı alâmetler de sezilmiyor değildi. İmparatorun 1664 Vasvar (Vasvâr) Barışım yirmi yıl için yenilemek üzere İstanbula gönderdiği Elçi Christoph von Kunitz, bu işi henüz başaramamıştı. Hernekadar 1678 de Köprülünün yerini alan Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Kunitzi kabulünde iki memleket dostluğundan, bu dostluğun devamı arzusundan bahsetmiş ise de Reis Efendi, Beylikci ve Divanıhümayun tercemanı Mavrokordato ile altı kere yapılan konuşmalarda herhangi bir sonuca varılamamıştı. Babıâli Vasvar (Vasvâr) Barışının imzasındanberi sınırları­ mız üzerindeAvusturyahların yaptıkları sözbozanlık ve taarruz hâdiselerini kaydeden uzun bir liste göstererek sızlanmağa başlamıştı. Kunitzin isteği üzerine Viyanadan da Istanbula bize karşı Avusturyalılarca ileri sürülen şikâyetleri göstere­ cek bir vesika gönderilmişti. İşin uzayıp gitmesi ve böyle bir yola girmesi Avusturya Hükümetine kaygı vermekte idi. Bununlaberaber, Viyanada toplanan R eichsrath siyasal durumun her bakımdan gözden geçirilmesinden ve incelenmesinden sonra Türk tehlikesini Fransız tehlikesinden daha hafif bul­ muştu. İranın ve Polonya ile Rusyanın bizi, Avusturyaya saldırmaktansa, daha ziyade kendilerine karşı tedafüi bir durumda kalmak zorunda bırakacakları umuluyordu. Hal­ buki Fransa için iş böyle değildi. Bu sebeple, Louis XIV e karşı Avusturyanın hemen 40.000, imparatorluktaki asker alımı dairelerinin[l] de kırk bin ki ceman 80.000 kişilik bir kuvvet toplamaları kararlaştırıldı. Nimegue Barışından sonra o zamana kadar harp mey­ danlarında yetişmiş ve pişmiş olan imparatorluk ordularına Maliye Nazırı Kont von Sinzendorfun ısrariyle izin verilmişti. Silâh altında bulunan askerin miktarı Montecuccoliyi “son­ suz bir hayrete düşürecek kadar„ azdı. İmparatorun paraca da sıkıntısı büyüktü. Sinzendorf devlet hâzinesini kendi işlerine kullanarak boşaltmıştı 12].1 [1] İm p aratorlu k, a sk e r a lım ı b ak ım ın d an , 10 daireye ay rılm ıştı. 1681 de, gen el k u v v etler tu ta rın ın 2 8 .0 0 0 piyade ve 1 2 .0 0 0 sü v ari o lm ası k arar­ laştırıld ı. Bu m ik tarlar, harp halind e, ik i hattâ üç m islin e çık a rıla b ilece k ti. [2J 1 6 8 0 y ılın d a azled ilerek m a h k em ey e v erilen G eorg Ludvvig von S in z en d o rf 1 .9 7 0 .0 0 0 gu ld en çalm ıştı.



1683 Viyana S afari

Her bakımdan tehlikeli olan bu durum, Macarlara bazı haklarını geri vererek, onları olsun yatıştırmağı gerekli kılı­ yordu. Leopold I şimdiye kadar yürüttüğü tazyik politikasiyle olsa olsa Macarları, kendisine bağlı ve karşıt olmak üzere, iki kampa ayırmış, fakat ülkede barışı kurarak nüfuzunu yerleştirememişti. Bu sebeple o artık sistemini değiştirmek zo­ runda kaldı. Macar Diyeti Sopron - Odenburg- da toplanma­ ğa çağırıldı; âsılara da, bu diyete taraflarından saylavlar göndermeleri bildirildi. Tököly, şahsiğ emniyeti için verilen inanca rağmen, diye­ te gelmekten çekindi; ve “hoşnutsuzlardın dileklerini gösteren bir muhtıra yollamakla kanaat etti. İmparatorun da, ara sıra, görüşüşlerinde hazır bulunduğu bu kurultay sekiz ay sürdü. Macareline esas teşkilâtı geri verilecek, yıkılan kanun rejimi orada yeniden kurulacaktı. Lâkin Tököly kendisine yapılan teklifleri, az bularak, kabul etmedi; “Hoşnutsuzların yüz dileği» başlığını taşıyan bir ba­ sımı ülkenin her tarafında dağıttırdı ve yine silâha sarıldı; Osmanlı Hükümetinden de yardım istedi. Macar kuvvetlerine, Babıâlinin emri üzerine, Erdel Prensi Apafy ile Eflâk ve Buğ­ dan voyvodaları bir miktar asker kattılar. Vârad Beylerbeği Haşan Paşa bu kuvvetlere serasker tayin olunarak Nagy Kalo, Küçük Vardein ve diğer bazı yerleri ele geçirdi ise de Tököly ile Apafy arasında geçimsizlik çıktığından,macar prensi kendi askerini alıp Tokaya çekildi. Apafyde memleketine dönmek istiyordu. Bunun için, Haşan Paşa orduyu dağıtmak zorunda kaldı. Seraskerin İstanbuldan emir almadan “kendi reyile izin verip cemiyeti askeri perişan etmesine Veziriâzam dilgir olmakla, kendisi Vârad Kalesinden ihraç ve Hersek sancağı tevcihiyle tenzil ve iz’aç olundu» Ordumuz çekilin­ ce, AvusturyalIlar evvlce elde ettiğimiz kaleleri ve yerleri birer birer geri aldılar. Strasburgun Fransızların eline geçtiği haberi Odenburg diyetinin görüşüsü sürüp giderken gelmişti. Rhein kıyıların­ da yeniden harekâta girişileceğini besbelli sayan İmparator, bari cenub sınırlarını tehlikeden kurtarmış olmak için İstanbula fevkalâde bir elçi daha göndererek, Kunitzin şim­ diye kadar muvaffak olmadığı barışı yenileme işini tekrar ele almağa karar verdi. Tököly’nin dostlarından General Ba­ 1H R aşid Tarih i, Tom I. sf. 376.

Siyasa/ Surum

23

ron Saponaro da, Macar Prensine gönderildi. Bununlaberaber, imparatorun ve macar aksoyunun birbirini aldatmağa, öz düşüncelerini biribirinden saklamağa çalışın manevra yap­ tıkları apaçık görülüyordu. Zira Leopold “bir uyuşmak yolu bulmak vazifesiyle» Saponaroyu Macaristana yollamakla bera­ ber harp hazırlıklarına da büsbütün hız vermişti. Tökölyise Istanbula gönderdiği elçileri vasıtasiyle asılar için bizden koruma ve yardım istemeğe devam ediyordu. Bunun için­ dir ki Saponaro kendisine verilen işi başaramadı. Tököly de Avusturya ordusu ile yaptığı mütarekeyi 9 Nisan 1682 de bozarak, yirmi gün sonra, Vali İbrahim Paşa ile görüşmek üzere Budine geldi. Orada Osmanlı valisi Macar prensi ile bir muahede müzakere ederek bunun karara bağlanan şartlarım Sadrazamın kabulüme sundu. Temmuz 1682 tarihini taşıyan bu vesika 14 maddeden yapılmış idi [i]: Tököly Macareline Kıral olacak, ve Osmanlı Devleti, onun ölümünden sonra, karısı Kont Zrinyi kızı Helenayı, gerek şahsı gerek malları bakımından koruyacaktı. Tököly, ölünce Macar ulusu kendisine dilediği gibi bir kıral seçebilecek, fakat bunun için evvelâ Osmanlı Devletinin izin ve muvafakatini alacaktı. Macar halkının eski hürriyeti, eski imtiyazları kendisine tamamile geri verilecek; din ve vicdan serbestliği tanınacaktı. Macarlar herhangi bir düşmanın taarruzuna uğrarlarsa Osmanlı İmparatorluğu kendilerini korumağı üzerine alı­ yordu. Tökölyye bağlananlar tarafımızdan asla rahatsız edilmiyecekti ; tam tersi, biz onu saymıyanları onu saymağa zorlıyacaktık. Macaristanın bilgisi ve kabulü olmadan Osmanlı padişahı imparatorla barış yapmıyacaktı.1 [1] T ö k öly Bud ind e bu a n tlaşm ay ı g ö rü şü rk en , b ir taraftan da im p a­ ratorla m ü n a se b e tle rin i b ü sb ü tü n b ozm am ağa ön em veriyordu. B u n u n da se b e b i Leopold I. in b a şın ı k e stird iğ i K ont Z rin y i’n in kızı H elena ile kend ev le n m ek iste m esi idi. H elena gü zel old uğu kadar da zen g in ve M acaristand a n ü fu zu olan b ir k ad ın idi. E v v elâ K ont F ran ço is R ako czy ye varm ış, fakat b ir sen e evvel k o ca sın ı k a y b etm işti. O n u n la ev len m ek le, T ö köly h em k a lb in in İsteğ in i, hem de siy asal g ö rü şten ken d i çık a rın ın g e re ğ in i y erin e g etirm iş olacaktı. B u ev le n m e ise an cak İm p aratoru n riz a ssiy le yapılabilirdi. M acar p ren si bu işte dostu Sap on aron u n tav as­ sutundan istifad e etti. İm parator iste n ilen izni v erd i; 14 tem m u z 1 6 8 2 de de düğ ün yapıldı. Ş a rtların ı y u k a rıy a y azd ığ ım ız bu m u ah ed e ise h em en h em en ayni gün İstan b u ld a im za ediliyordu.

»

1683 Viyana S eferi

Türklerin Macaristanda ele geçirmiş oldukları bütün kale­ ler, şatolar ve yerler, hiçbir değişikliğe uğramadan, Macarlara verilecekti. 1664 Vasvar (Vasvâr) Muahedesinin Macarlarla ilgili olan hükümleri yine yerine getirilecekti. Macaristanda halkın refahım ve rahatını bozmuş olan cezvitler bu Ülke­ den çıkarılacak, ve onların geri gelmelerine müsaade olunmıyacaktı. Ne verginin ne de köylülerin yapmakla mükellef bulundukları angaryanın nisbeti arttırılmıyacaktı. Macar tüccarı osmanlı topraklarında seleserpe gezip tozmağa mezun olacaklardı. Macar elçilerine başka devletlerin muh­ telif derecelerden elçilerine yapılan muamelenin ayni yapıla­ caktı. 40,000 taler miktarında olan yıllık vergi ilerde artırılmıyacağı gibi eksiltilmiyecekti de. Macarlar yapılan bu antlaşmanın hükümlerine aykırı bir iş görmedikçe prens Tökölyyi ve bütün Macarları candan ve sağlam olarak tutmağı Osmanlı padişahı gerek kendi gerek kendinden sonra gelecek olanlar namına üzerine alıyordu. Bu muahedenin hazırlanmasından az bir zaman sonra Tököly Kaşava saldırarak onu ve Eperies, Leutschau, Szatmar’ı ele geçirdi. Budin valisi İbrahim Paşa sadrazamdan Macar hoş­ nutsuzlarına yardım için emir almıştı. Bosna, Tameşvar (Temesvar), Rumeli, Eğri, Varat Beylerbeyleri ile diğer bazı vilâyetler askerlerinden teşkil olunan yardımcı ordumuza bu vali serasker tayin edildi. Fülek kalesini aldık. İbrahim Paşa Istanbuldan gönderilen Beratla Tuğ ve Alemi, 17 eylül 1682 de Fülek şatosu önünde merasimle Tököly’ye teslim etti. Bununla Macaristana Tökely kıral oluyordu. Schemnitz, Kremnitz, Yeni Reusohl, Eski Reusohl de düş­ tükten sonra imparator âsıların önderine altı aylık bir mütarek yapmak için adam gönderdi. Tököly bu teklifi kabul etmekle beraber Kaschauda bir Kurultay toplıyarak Macaristandaki katolik papazların yirmi dört saat içinde kiliseleri boşaltmalarını emretmekte, imparatora ait mallara el koymakta duraksamadı; kendi adına, üzerinde “pro Deus et Patria,, yazısı bulunan paralar bastırdı. Leopold I daha 1679 da bize fevkalâde bir elçi gönder­ meği tasarlamış, 1681 birinciteşrininde ise bu vaziyfe kont Capraraya verilmişti. Lâkin Caprara, hareketi bazı sebepler­ den ötürü geciktiği için, lstanbula ancak ertesi yılın nisanı

Siyasa/ Durum

25

başında varabildi. Halbuki Macar elçileri ondan evvel gelerek sadrazam tarafından kabul edilmiş ve davalarını üstün getir­ m e k için çalışacak zaman bulabilmiş idiler. Caprara onlara, memle ket ler ine dö nerken, Belgradda rastladı. Ortada artık değiştirilmesi güç bir durum vardı. Avus­ turyalIların kaybettikleri zaman içinde Kara Mustafa Paşanın Macarlara karşı geti alamıyacağı bazı taahhütler altına gir miş olması çok kuvvetli bir ihtimaldi.

Sadrazam Kara M ustafa Paşa.

Diğer taraftan, Avusturya elçisi lâzımgelen yumuşaklığı gös te rem em iş , işe tehdit ile başlamış idi. Sadrazamla daha ilk g örü şm es in d e Kara Mustafa kendisine Macaristanda yeti­ şen yemişlerin güzelliğinden, lezzetinden bahsedince Cap­ rara he m e n on u n sözünü k e s m i ş : “Evet öyledir, a m m a o ye­ mişlerden çok y e m e ğ e kalkışanlar bir daha kurtulamıyacakları bir hastalığa uğrarlar!,, diye yersiz bir iyma yapmıştı.

36

1683 Viyana S efan

Bu şartlar içinde başlıyan konuşmalardan hayırlı bir sonuç beklemek doğru olamazdı. Zaten, Kara Mustafa Paşa­ nın Avusturyadan büyük kazançlar elde etmeden bu işi yap­ mağa pek te meyli yoktu. Vasvâr Barışının yenilenmesi meselesi, 22 haziranda, Yeniçeri Ağası, Reis efendi ve Çavuşbaşı ile Avusturya elçisi arasında konuşulduğu vakit murahhaslarımız bunun için Avusturyanın yapması lâzımolan şeyleri açıkça söylemek­ ten çekinmediler. Biz Osmanlı Devletine her yıl vergi veril­ mesini bazı toprakların Tökölyye bırakılmasını, Leopoldstadt ve Qraz kalelerinin yıktırılmasını istiyorduk. Caprara bu is­ teklerimizi şiddetle reddetti ve 26 haziranda Baptist Faber adında bir kuriye ile müzakere mevzuunu Viyanaya bildirdi. Temmuzun 7 inci günü ikinci bir toplantı yapıldı; fakat bun­ da da birincisinden farklı bir sonuca varılamadı. Birinciteşrinin ortalarına doğru bu kuriye Viyanadan Capraranın ilk raporuna bir cevap getirdi; ayni zamanda Avusturya askeriğ şurası başkanı Hermann von Badenden Kara Mustafa Paşaya bir mektup verdi. Elçi Edirneye hareketi kararlaşan sadra­ zama bu cevabı sunmağa uğraştı ise de muvaffak olamadı. Kara Mustafa Paşa vakti olmadığı bahanesiyle kendisini kabulden çekinmişti. Caprara elçilik memurlarından bir kısmını Viyanaya iade için müsaade almıştı. Kendisinin Edirnede yapacağı üçüncü görüşmeden de iyi bir senuç beklemiyordu. Onun için İmparatora yazdığı bir mektupta şöyle demekte idi: “Eğer benim yüz elim olsaydı ve ben nabzımın her atışında bir mektup yazabilseydim bunların hepsinde de ayni şeyi tekrar ederdim: Türklere karşı monarşiyi ve bütün hıristiyanlığı korumak için Majestelerinin kılıca sarılmaktan başka yapa­ cakları bir şey kalmamıştır. Barış umutları ortadan kalktı,,; kont Hermann von Badene gönderdiği diğer bir mektupta d a : “Tamamiyle Fransızların nüfuz ve telkinine kapılmış olan Babıali evvelce bildirdiğim üç nokta üzerinde ısrar etmekte ve, bundan başka Tököly’nin prens olarak tanılmasını istemektedir. Burada yapılmakta olan büyük harp hazır­ lıkları Osmanlı Hükümetinin barış görüşmelerine sırf bizi al­ datmak için devam ettiğini gösteriyor. Hergün yeni bir istek ileri sürüyorlar... Sonunda, bütün bu iş muhakkak harbe dayanacaktır.,, diye yazıyordu; ve herhalde Fransa ile barışı

Siyasa/ Surum

27

sağlamlaştırarak İmparatorluğun bütün kuvvetlerini Maearistana toplamağa lüzum gösteriyordu. Kunitz yanında olduğu halde 28 ikinciteşrinde İstanbuldan yola çıkarak birinci kânunun sekizinde Edirneye varan kont Caprara o ayın sonunda Yeniçeri Ağası Bekri Mustafa Paşa ile son bir görüşme daha yaptı. Ağa kendisine “Yanıkkalesi (Raab) teslim olunursa sulhün tecdit ve lâzimei dostînin tekit olunacağını ve illâ Avusturya üzerine seferin muhakkak olduğunu,, söyleyince, elçi kale kılıçla dahili kabzai teshire getirilir, yoksa bundaki sözle kale verilmez,, [11 diye karşılık verdi. Bununla beraber, bir taraftan da harbin önünü almak için garip bir tedbire müracaat etmekten geri durmadı [2]. Lâkin Avusturya ile harbe gerçekten karar vermiş olan sadrazam hiçbir suretle fikrinden vaz geçmiyecekti. “Nemçe kâfirlerinin serhaddi islâmda vaki nice kılâ ve bilâda istirahat vermediklerini, bunun için Nemçe üzerine sefer yapılmasını bilcümle kullarının rica eylediklerini,, padişaha ilâm eden Kara Mustafa Paşa, bir hattı hümayunla,Mehmet IV den “key­ fiyetin kendi reyine tefviz edildiği,, cevabını aldı [3]. Bunun üzerine 1683 ikinci kânununun ikinci günü Tuğu hümayun Edirnede saray kapısına, Macaristan istikametinde dikildi. İşler böyle olduğu halde Avusturya elçisine, padişahın seya­ hati kendisinin Belgrad civarında avlanmak istediği suretinde izah ediliyordu [4]. Caprara Edirne’ye vardığı zaman orada gördüğü şeylerden hakığkiğ niyetimizi, artık herhangi bir şüphe ve tereddüde yer bırakmıyacak surette, anlamıştı. Kendisi Avusturya ile1234 [1] Silâh d ar T arih i, Tom II. sf, 1. [2] E lçi "A m an d iley en k âfirler ü z erin e sefer şe r’î ve caiz o lm a­ dığına d air şey h ü lislâm d an fetva ahz ve ih raç eyledi,, M urad G iray tarih i (T arih i Âli O sm an), V iy an a U lu sal K ü tü p an esi el y azısı e se rle r k ısm ı N o H. O. 8 6 . [3] M urad G iray T arih i (T arih i Âli O sm an ). [4] B ir a ra lık İm parator G eneral Sap on aron u n T ö k ö ly ile açm ış olduğu, fak at iy i b ir so n u ca v a rd ıra m ıy a ra k y arım b ıra k tığ ı k o n u şm alara tek ra r b a şla m ıştı (İk in c i k â n u n 1 6 8 3 ). T ö k ö ly İm paratordan v aktiyle T ran silv a n y a p ren si B eth elen G abor’a ve R ak o czy I, R ak o czy II ye ta n ın m ış olan h a k la rın k e n d isin e de v e rilm esin i, yan i ism in in İm p ara­ torluk p re n sleri arasın a g eçirilm e sin i ve T h e is s ’in k ıy ıların d a 13 k o m i­ tanın k e n d isin e b ıra k ılm a s ın ı istedi. A v u stu ryalIlar b u n u reddettiler. B u n u n ü z erin e T ö k ö ly m ü zak erey i k e s e re k a sk e rin i toplayıp, ordu m uza k atılm a ğ a h azırlan d ı.

!8

IS83 Siyana S efan

Polonyanın sözbirliği etmelerindeki büyük faydaya inanı­ yordu. Onun için, Varşovadaki Avusturya elçisine bizim durumumuzdan, harp hazırlıklarımızdan haber vermeği ve bu antlaşmağı tez becermeğe onu sevketmeği lâzım görüyor­ du. Bu işte türkçe ve lehçeyi pek iyi konuşan Petrazzi adında bir ajanın hizmetinden istifade etti. Boğdan prensine yazılmış bir tavsiye mektubunu alarak yola çıkan bu adam evvelâ Polonyaya oradan da Viyanaya gidip vazifesini tamamladı. 1683 ikincikânununun ortasına doğru Edirneden ha­ reket eden ordumuz Cisri Mustafa Paşa, Harmanlı, Papaslı, îstanimaka suyu, Filibe, Tatarpazarcığı, Saruhanlı, lhtiman, Sofya, Halkapınarı, Dragoman, Niş, Aleksinaç, Hisarcık yolu ile mayıs başında Belgrada vardı. Ordunun bir kısmı hemen Sava üzerine kurulan köprülerden geçip Zemlin Ovasında yer aldı. Toplar da “yüz elli pare donanmayı hüma­ yun gemilerine tahmil edilerek Budin Kalesine isal olundu.» Yeniçeri Ağasının himayesi altında seyahat eden Avus­ turya elçiliği hey’eti şehre birkaç gün evvel varmıştı. Mayısın 11 inde Viyanadan Belgrada gelen kurıye Adam Capraramn artık memlekete dönmesi için Hermann von Baden tarafın­ dan Kara Mustafa Paşaya yazılmış bir mektupla [l] ayni zamanda Avusturya ve Polonya arasında bir ittifak imza­ landığı haberini getirmişti. Elçi bu mektubu kendisine ver­ mek için sadrazam tarafından kabulünü diledi. Lâkin Tökölynin beş bin altın hediye ve “kullukta sabit kadem olacak­ ları» teminatiyle yolladığı Stefan von Czirmey ve Peter Faigel adlarındaki elçileri ile 12.000 duka tutan 3 senelik vergiyi getirmiş olan Ragüze elçisini gerek padişah gerek sadrazam kabul etmiş oldukları halde Capraramn dileğine kulak asılmıyordu. Bu sebeple mektubu, maiyet zabitlerinden biri vasıtasiyle Kara Mustafaya göndermekten başka bir çare kalmadı. Sadrazam buna cevabını da ordumuz Essege varıncaya kadar geciktirdi. Nihayet haziranın 7 sinde Essegde Caprara ile görüştü. Herman von Baden adresine yazılmış ve kırmızı atlastan bir kese içinde elçiye verilmiş olan bu cevap gurur ve haşmetin eksiksiz bir tipidir [2];*2 [İJ E k lem ey e b ak ın ız. [2] 5 9 sa n tim etre uzun lu ğun d a ve 4 3 ,2 san tim etre g en işliğ in d e b ir kâğıt ü zerin e y azılm ış olan bu m ektu bu n tü rk çe aslı K a rlsru h e’de B ad isch e Hof und L an d esb ib lio th ek ’ te b u lu n m aktad ır. K ayit n u m arası Rastatt, 2 7 0 dir.

Siyasa/ Surum

29

« . . . D ostluğ a lâyık ve k o m şu lu ğ a m uvafık kelâm ı m u h alâsat «encam ve p ey am ı m u salâh at ihtitam ith afın dan so n ra in h ai m u h ib«bane bud u r k i bu ca n ib e g ö n d erilen m ek tu b u n u z vasıl ve tercü m e «olunup d eru n ü n d e h er n e ta h rir ve ilam o lu n m u şsa ittılaı kâm il «hâsıl olm u ştu r. H ulâsai m azm u n u su lh ve salâh tarafın ızd an m atlup «iken m ü saad e olu n m ad ığ ın a m ü teallik h ilâfı vaki bazı söz y a zılm ış ve «bundan akd em süddei se n iy ei p ad işah iğ ve ateb ei aliyei şe h in şa h iğ y e «gön d erilen orta e lçin iz talep o lu n m u ş. N e gü zel. D e’bi d ev leti aliye «üzere sa lim en tarafın ıza gönderilir. B u g ü n e d eğin lâyıkı ırzı d ev let ve ♦m uvafıkı n am u su saltanat olduğu veçh ü zere h ü rm etlû v e m eveddetlû «ulu dostu m uz im parator tarafından tecdidi su lh u salâh talep olu n d u k ta «yer yü zü n d e olan p ad işah ların h ey b etli ve azam etlisi şevketlû ve ku d «retlû ve keram etlû efen d im pad işahı ru y i zem in ( m ed d allah ı zılali sü«yufihi alelâlem in ) h a z retlerin in tarafı h ü m ay u n ların d an ad em i m üsaade «ve red su reti g ö ste rild iğ i yok tu r. A ncak siz bu h ayırlı su lh ü n m ukad«dem atına lâ y ık ı ü zere m ü b a şeret etm ey ip sö zü n ü z b ir tü lü rv e işin iz «onun hilafı olm akla bu gû na ih tilâli ve ih tilâfı m u cip oluyor ve ik i «sened en m ü tecav izd ir ki D evleti a liy ei sa h ip k ıra n î ile su lh ü salâh ın « istih k â m ın a talip olup e lçile r g ön d erirsiz ve serh ad lerd e bu m üddeanın «hifâfı ü zere n ice n ice in k âra m ahal y o k ih tilâli m u cip ve k an lar «saçılıp m ilk le r berbat o lm a sın ı m uk tazi işler ed ersiz, M em alik i m ahru«sai p ad işah iğ hududunda n ice kale ve k a ste lle r b in a sın a cesa ret edip «eşkıya ve n atan an ızla se rh a tle rim iz d e ey led iğ iz g aret ve h asareti «m anii su lh addetm ezsiz. Bu D evleti aliy e d ostlu ğ u n u n kadri b öyle «mi b ilin ir ? « E lçilerin iz le m ü k â lem e olun an ü ç m evad lây ık ı ırzı d evleti aliye «üzere b ir su ret b u lm ağ a m u h taçtır. M azlu m lara sah ip çık m a k ve «zulüm g örü p b â b ı sa ad etlerin e sığ ın a n la rı k o ru m ak p ad işah anı azi«m üşşanı o sm a n iy a n ın de’bi h a sen ei şe h riy a riğ ve kaidei m ü stah sen ei «tacid ariğ lerind en m aduttur. F ik ir ve m ü lâh aza olu n sa tarafınıza teklifi «ham d eğ ild ir. Bu kad ar zam an d ır e lçilerin iz g e lir gider, b ö y le m ak u l «söze cev ap v erm ey ip b im â n â k alü kal eder. A h irü lem ir bu işle r s e m ’i «h ü m ayu n u p ad işah iy e v âsıl oldu, v e seyfi sa h ip k ıra n iieriy le m em alik i «m ah ru saların d an def i ih tilâle azim eti h ü m ayu n u şe v k e t m ak ru n ları «m asru f k ılın d ı. İn sa f ile m u am ele o lu n sa sizin bu m aku le h arek etin iz «akib eten d işler katınd a iyi iş d eğild ir. B in ay ı su lh ü salâh ı kendi «elinizle y ak ıy o rsu z, ve v ilây etin izd e olan ib ad u llah ın h an ım an ım «ateşlere y ak ıy orsu z. «Bu su lh ü h a y ren ca m ın h ü sn ü h a l ile k arin i itm am o lm ası için «birkaç sen ed ir k i su lh a m ün afi n ice n ice h aletler zu h u r etm işk en y in e «teahhu r ve tev a k k u f ile m u am ele olundu ve bu m u k ab eled e asla ♦tarafınızdan davayı sad ak atin izi isb a t ed er m ealsiz kiğlü k aid en gayri «bir söz zu h u r etm ed i. D osta m üdara ve h asm e m üsaade bundan «ziyade olm az. B u tak d irce cen g ü a şu b a se b e b i âdi ve böyle zevali «m ilk ve h a ra b ii m em le k ete m ucip ah vale b a is k im id ü k ğ in ve bu iş «kangi taraftan zu h u r ey led iğ in tam am in saf ve n e fselem r ü zere fik ir «ve m ü lâh aza ed en ler b ilirler. «B u n d an so n ra dahi lâ y ık ı ırzı d ev let ve m u v afık ı n am u su saltan at «olan v eçh ü zere tecdidi ahdü m isa k ve tek id i su lh ü vifak m atlu p

30

1683 Viyana S eferi

«olursa y in e h ay ırlı su lh ü n ü z erin e ce n k takd im olu n m az ve m u h ab b et «ve d ostlu k k apıları rica v e iltica ed en ler y ü zü n e k ap an m ak rev a «görülm ez. Bu d evleti aliy ei m asu n etü zzev alin dostluğu ile k ay asirei «devran fah red erler ve d ev letlerin in nizam ü intizam v e rev n ak ın a «sebebi zah ir bu n u b ilirle r b ilm iy en ler dahi fazlı h ak la b ilm işle r ve «m ilki m ev ru sların feda etm ek le en so nra y in e habli m etin i su lh ü «istim ane te şe b b ü s etm işlerd ir. E lh am d ü lillâh i tealâ h er cen g ü âsupda «tevsii m ilk ile bu d evleti aliy e m ü y esse r ve şev k etlû , azam etlû ve «kudretlû p ad işah ım ız h a zretlerin in ferm am âlişan ı d o stlu k m urat «edenlere m üsaade ve ih san ile d e fi şu rü şü rü r b abı saad etlerin e iltica «edenlerin sin e i iltim a sla rın a desti red vuru lm az ve d o stlu k ların ın «kadrin b ile n lere ih sa n ı h ü srev a n ileri d eriğ b u yru lm az. Bundan sonra «H âliki arzu sem an ın iradeti a liy esin d e olan su v eri h ayrü şe r h er n e «ise zu h u r ed er.»

Bu mektubun kendisine verilmesinden beş gün sonra Capraraya memleketine dönmek için müsaade edildi, fakat daimiğ elçi Kunitzin onunla beraber gitmesine muvafakat olunmadı. Kunitz ve Polonya elçisi orduda alıkonuldular [i). Edirneden ordunun başında bulunmak üzere yola çıkmış olan mehmet IV Belgrada gelince fikrini değiştirdi. “Şehriyari dil âgâh ve şehinşahi zaferdestgâh hazretlerinin gûya mir’atı âlemnümalarında encamıkâr cilveger ve nümayan olmakla kendileri mahalli mezburede meksi hümayun buyurmaları karardade oldu,. Padişah Sadrazam Kara Mus­ tafa Paşayı serdarı ekrem tayin edip, türlü merasimden sonra, Yanıkkaleyi almak üzere kendisini ileri gönderdi. Esseg, ordumuz için toplanma yeri olarak seçilmişti. Transilvanya prensi Mihâly Apafy’nin ve Rumelideki valile­ rimizden bir çoğunun askerleri orada ordumuza katıldılar. Tatar Hanı Murad Giray da Ustuni Belgradda sadrazamla buluştu. Tököly birkaç yüz kişilik bir maiyetle geldi; Essegde sadrazam tarafından kabul edilerek onun elini öptü. Aşağıda göreceğimiz üzere gerek Türk gerek yabancı tarihçiler Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında biribirine uymıyan rakamlar yazıyorlar. Herhalde muhakkak olan bir şey var ki o da bu orduya harbe yaramıyacak birçok unsurla­ rın da katılmış olduğudur. Silâhdar “nazperverlikleri hasebiyle bir menzilden bir menzile at üzerinde oturmağa tahammül­ lü Stu hlvveissenbu rg (Ü stu n i Belgrad) m u h afızın ın refakatinde B u d in e g ön d erilen C aprara orada b ir m üddet kaldıktan so n ra A ltenburg ve P etro n ell yolu ile V iyanaya g ön d erilm iş ve Tatar m uhafızlara v e ri­ le rek T ü lin k a sa b a sın a sev k o lu n u p 9 A ğustosda, A vustu rya kom u tan ­ ların d an Baron d’O rlik ’e teslim ed ilm iştir.

Siyasa/ Surum

31

leri olmayıp ekseri gece ile arabacıklarına binib nazeninleri­ nin birin içeri alip yanboyu yattığı yerde başın oğdurarak öd ve anberle alûde olmuş bir altınlık Geyvanoğlu işi çubuk ile duhanın savurarak ileri gidenler,, den bahsediyor. Bun­ ların haricinde sır! yağmaya karışmak niyetiyle orduya katı­ lan birçok serseriyler ve para kazanmak hevesiyle giden “bakkal, manav makulden* şahıslar ve yahudi satıcılar de vardı. *** Reichsrath - yukarda da söylediğimiz gibi - Fransız teh­ likesini daha yakın görmeğe devam etmişti [ıl; ve bu gö­ rüşte İspanyanın Viyana’daki elçisi Marki Borgomaneronun büyük bir tesiri vardı. İspanya Fransa ile İmparatorluk ara­ sında barış yapılmasından zarar görecek bir devlet idi. Ger­ çekten, Nimegue, sulhunun doğurduğu büyük kavga henüz halledilmemişti. Frankfurt, asamblesi, Ratisbon diyeti, Louis XIV ün yaptığı teklifleri inceliyordu. Lâkin murahhasların düşünceleri birbirine uymıyordu. Fransaya civar olan top­ rakların prensleri bu devletle uyuşmağa tarafdar görünüyor­ lardı. Amma, şayet barış kafileşirse imparatorun İspanya emrinde bulunan askerini geri çekeceği ve bu memleketin Fransa ile başbaşa kalacağı muhakkak idi. Bunun içindir ki Borgomanero, Güneş Kıral ile Leopold I in aralarının bulun­ masına bütün kuvvetiyle mâni olmağa çalışıyor, Osmanlı İm­ paratorluğunun Avusturyaya karşı kötü niyetler besleme­ diğine imparatoru inandırmağa uğraşıyordu, “Avusturyanın olduğu kadar bütün hıristiyanlığın da faydasına uygun dü­ şen böyle bir barışın Paris ve Viyanayı biribirine yaklaş­ tırmasına şahsan dahi çalışmak istiyen Papanın elçisi, bu sebeple, İspanyanın bu oyunbozanlığını, Romaya gönderdiği raporlarda çok sert bir ifade ile anıyordu.**I [1] Saray la h ü k ü m etin d ü şü n celeri de bu n d an farksızd ı. «Leopold I in resm î v ak ’a n ü v isi papaz W ag n er’in y azd ığın a b a k ılırsa 1 6 8 2 y a ­ zınd a V iyan a sa ra y ın d a k iler C harles Q u in t’in b ir sözün ü an ıy o rlarm ış. C harles Q uint, «aynı zam and a T ü rk le r V iyanaya, F ra n sız la r da S trasb u rg a sald ırsalar, biz Viyanayı b ıra k a ra k bü tü n k u v v etim izle Stra sb u rg u k u rtarm a ğ a u ğ raşm alıyız» d erm iş. . . . G u illau m e d’O range’ın e lçisi V an W aldeck, n isan so n u n a doğru V iyan ay a g eld iğ i zam an o dahi burada h e rk e sin F ran sa ile h arb e k a rar v erm iş olduğunu görm ü ştü.» ( T ü rk en Ja h r, 1 6 8 3 ) sayfa, 127, R einhold Lorenz.

32

1632 Viyana S eferi

Viyanada barış meylini gösteren prens Sehwartzenburgun birdenbire ölmesinden sonra İspanyol elçisinin işi kolaylaşmış oluyordu. Bilhassa, Avusturya askeriğ şurası reisi Hermann Von Baden kendisinin telkinini körükörüne yerine getirmek­ te, bundan başka imparatorun şahsiğ duyguları da Fransaya muhalif bulunmakta idi. Bununlaberaber, Capraranın 1682 birinciteşrini sonunda yazdığı mektup üzerine artık her türlü umut ortadan kalkmış, OsmanlI ordusu tarafından yapılacak taarrruza karşı tedbir almak vaktinin geldiği anlaşılmış idi. Bu tedbirler siyasal ve askeriğ olmak üzere iki türlü idi. 1. Siyasal tedbirler: Avusturya askeri bakımdan hazır ve, hattâ sadece elverişli bir durumda bile değildi. Onun için, bu eksiği hariciğ ittifak­ larla, başka devletlerin yapacakları yardımla gidermeğe ça­ lışmak lâzım geliyordu. Leopold I bu maksatla her tarafa başvurdu: Brandeburg, büyük elektörüne, Bavyera, Saksonya prenslerine, Frankonya ve Suap meclislerine, Venedik Cümhurluğuna, Polonya Kırallığına, İspanyaya, Papaya, hattâ Hollandaya elçiler gönderdi. Marie Th6rese’in başvekili olan tanınmış Kaunitz’in büyükbabası Dominik Andreas Kaunitz, Bavyera Prensi Max Emanuele, kont Johann Philipp Lamberg, Saksonya Prensi Johann Ge’ı g III. e, kont Mannsfeld İspan­ yaya, kont Georg Adam Martinitz, Papa Innocent XI e, kont Waldstein, Varşovaya gittiler. 1680 denberi Venedikte elçi bulunan Çek asillerinden Franz von Thurn (Della Torra) da St. Mark Hükümetini ayaklandırmağa koyuldu. Bavyera Prensi genç Emanuel imparatora damat olmak ni­ yetini güdüyordu. Bu sebeple kendisine yapılan teklife kolay­ lıkla muvafakat ederek 11.000 askerle Leopolde yardıma gel­ meğe söz verdi. Saksonya Prensi ile yapılan müzakere daha güçlükle sona erdi. İmparatorun yaptığı ittifak teklifi Berlinde reddedildiği gibi [t] Dresdende de, ilkin, iyi karşı­ lı] B ran d ebu rg, B ü y ü k elek törü L ou is XIV ile b irk a ç gizli an tlaşm a im zalam ıştı. Bunlarla, 1 6 5 5 de F ran sız işg alinin A lsasda d ev am ın ı k a ­ bul etm iş, 1 6 7 9 da F ra n sız ord u ların ın k en d i top rakların d an g eçm esin e m uvafakat ey lem iş, L ou is XIV ü n yahut, icap ederse, veliahdin A lm an İm paratorlu ğu na in tih ab ın a rey v erm eğ i taahh ü t e tm iş idi. 1681 ve 1 6 8 2 de y ap ılan ik i d iğ er m uah ede ile de S trasb u rg u n F ran say a ilh a k ın a m uvafakat eden B ü y ü k E lektö re, bu taah h ü tlerin e m u k ab il F ran sa K ralı h r sen e 9 0 0 .0 0 0 lira tutan b ir para y ard ım ın d a b u lu n acaktı.

33

Siyasal Surum

lanmamış idi. Johann Georg III herhangi bir yardım için, evvelâ, Saksonya ve Bohemya sının üzerinde kavgalı olanbazı toprakların kendisine bırakılmasını şart koşuyordu. İm­ parator iyi bir sonuca varmak için kullanacağı vasıtaları seçe­ cek durumda değildi. İttifakı gerçelemek arzusu ile her şeyi yapmağı göze aldı: prensini kandırması için Saksonya Finans Bakanı Gerstorffa rüşvet bile verdi; ve nisanda bütün ailesiyle Teplitz, banyolarına tedaviye gelecek olan Prens Georgun bu masrafını da kendi üzerine aldı. Nihayet, başarılabilen antlaşmıya göre Saksonya 11.400 kişilik bir ordu göndermeği kabul etti. Frankonya ve Suap meclisleri de yardım vadinde bulundular. Venedik senatosu cumhurluk topraklarında asker toplan­ masına riza vererek bize karşı birde donanma hazırlıyacağım bildirdi. (Lâkin ihtiyatlı davranıp, muahede şartlarını ancak Viyana ve Macaristanda bozgunluklarımız birbirini velyettikden sonra, 1684 te yerine getirmeğe başladı.) Papa Innocent XI,Kardinal Cibo,vasıtasile 1.500.OOOgulden gönderdiği gibi bütün hıristiyanlığı yardıma teşvik ediyordu. İmparatora İspanya ile Italyadan da çok para geldi. İsviçre bile kendi topraklarında asker toplanmasına müsaade etti. Hollandaya gönderilen marki de Fleury, büyük bir yardım elde edemedi ise de Tunada kullanılacak küçük bir donan­ manın bu memlekette teçhizine hükümetin muvafakatini aldı. Avusturya bakımından, ittifakların en önemlisi Polonya ile yapılacak olanı idi. Lâkin bu anlaşmanın başarılabilmesi için büyük güçlükleri yenmek lâzımgeliyordu. Bir kerre, Sobieski, Leopold I e çok kırgındı. Çünkü, Bucaş (Buczacz) sulhundan sonra Türklere karşı beraberce yürümek teklifiyle, 1679 da, Viyanaya göndermiş olduğu elçisi Prens Radzvil orada soğuk karşılanmıştı. Sefire: “Kiralın dostluğu impara­ tora çok hoş gelen birşeydir, ve onun sürüp gitmesini arzu ediyoruz. Fakat, kiralınız, herşeyden evvel, bu dostluğunu Türklerin daimiğ müttefiki olan Macar âsılarını yola ge­ tirmek için göstersin !„ diye mukabele edilmişti. Bu sözler­ den kederlenen Sobieski ise o zamandanberi, tam tersine olarak, Tököly’yi büsbütün tutmak yoluna girmişti. Diğer taraftan, Polonya ile Fransa arasında sıkı münase­ betler vardı; ve imparatora karşı yürüttükleri politika da bu iki hükümet anlaşmışdılar. Üstelik, Louis XIV her ihtimale karşı, Viyana — 3

3*

1683 Viyana S afari

tesirli tedbirlere de başvurmuş, Leh Hükümetinde ve Sena­ tosunda bazı adamların gizli hizmetini, sadakatini satınalmıştı. Hazine Nazırı Andreas Morsztyn bunlardan biri idi. Bu adam Leh kabinesinin bütün müzakerelerini, kararlarını şifreli mektuplarla Fransaya bildiriyor, Fransız partisinin Varşovada kurduğu entrikalara yardımcı oluyordu. Fakat, bazı âmiller bu durumu değiştirmeğe sebep oldu ve Avusturyamn dileğini gerçelemeğe yaradı. Bunlardan biri, belki de en önemlisi, Sobieskinin karısı Maria Kazimiranın gururu ve ün hırsı idi [i]. Kazimiranın Louis XIV. e olan şahsiğ düşmanlığı kendisini Fransız politkasına muhasım bir cephe almağa sevkediyordu. Papa lnnocent XI in Varşovadaki elçisi vasıtasiyle durma­ dan yaptığı teşvik de Polonya ve Avusturyayı.bu iki katolik devleti, islâma karşı birleştirmeği güdüyordu. Diğer taraftan, Fransanın hizmetine girmiş olduğunu biraz evvel söylediğimiz Morsztynin bu aralık gizli bir mektubu ele geçmişti. Bunda “kiralın gittikçe kuvvetten düşmekte olduğu bildirilerek-oğlu Jacob onun yerini alabi­ lecek bir adam olmadığından - Fransanın Lehistan tahtı için şimdiden bir namzet bulması» yazılıyordu. Bu entrikalara Fransız elçisi Marki de Vitry’nin de karışmış olduğu elçinin, diğeri gibi, elegeçen bir mektubundan anlaşıldı. Karısının tesiri ile beraber, bir de bu hal Sobieskiyi-şahsiğ isteksizliğine rağmen - Avusturyadan yana geçmeğe şevketti. Leopold I de, andlaşmayı tezelden başarabilmek için, Avus­ turya arşidüşeslerinden birini Leh kiralının oğluna vermeği ve Polonya tahtının Sobieski ailesi elinden çıkmamasına çalışmağı vadetti. Bununla beraber, imparatorla imzalanacak muahede Leh senatosunda çetin bir ihtilâfa uğrayordu. Sobieski bu karşı1 [1] M arki de la G ran ge d’ A rquien adında b ir F ran sız ak so y u n u n kızı olup ev v elâ P re n s R adziville e v le n m iş ve ondan dul k a lm ış olan M arie C azim ir Louis X IV .e bazı d ilek lerd e b u lu n m u ştu : Fran sad a b u ­ lu n an babası H anri de la G ran g e’a d ük u n v a n ın ın v erilm esin i ve k en ­ disi de B ou rbon k ap lıcaların d a tedaviye g eleceğ i için, F ra n say a vardığı zam an, h ak k ın d a - ev v elce İn g iltere k ıralıçasm a yapıldığı g ib i - h a k ik iğ b ir k ıra lıça m u am elesi y ap ılm asın ı, v e şim d ik i kocası S o b ie sk iy e Louis X IV ü n “k ard eşim ,, d iy e h itap etm esin i istiy ord u . B u iste k lerin h ep si de reddedildiği için M arie K azim ir F ra n sa K iralın a d erin b ir k in b a ğ ­ ladı. S o b iesk i ise k arısın ı çok sev erd i ve tam am iyle onu n nüfuzu a l­ tın d a bulunuyordu.

Siyasa! Surum

3$

koyuşu ortadan kaldırmak için, dramatik bir sahne yapmağı düşündü: Morsztyn ve Vitrynin mektuplarını alıp senatoya gitti ve onları orada okudu. Bu mektuplarda ayandan bir kısmının Fransadan para aldıkları yazılmış ve bazı şahsiyet­ lere imalar da yapılmış idi. Para alarak Fransanm hizmetine girmiş vaziyetine düşmeği kimse istemediği için Avusturya muahedesine o gün itiraz eden olmadı. Martta şartları tesbit edilip nisan içinde [i] kafileşen Avusturya-Polonya andlaşmasına g ö re: Türklere karşı bir taarruz ittifakı yapılıyordu. Bu ittifak her iki tarafın da Bâbıâli ile güvenli ve sürekli bir barış yapmasına kadar devam edecekti (M adde I ) ; müttefik devletlerden herbiri diğe­ rinin rizası olmadan barış yapmıyacaktı (M adde V) ; impa­ rator harp için 6 0 .0 0 0 kişilik bir ordu toplamağı üzerine alıyordu. Bu miktardan 2 0 .0 0 0 kişisi kalelerin müdafaasına bırakılacak, 4 0 .0 0 0 i ile de ordu kurulacaktı (M adde V III). Leh kıralı da Türklere karşı kullanılmak üzere 4 0 .0 0 0 kişi verecek ve bunların kumandasını şahsen kendi ele ala­ caktı (M adde I X ) ; Harp masraflarına karşılık olmak üzere impa­ rator Leh kiralına şimdiden 2 0 0 .0 0 0 Reichstahler (1 Reichstahler — 1 flo r in 50 ) verecekti (M adde X ); Macaristanda kay­ bedilmiş olan yerler imparatorun, Eflakta Podolya ve Ukrayna’da kaybedilenler de kiralın kazancına olmak üzere geri alınacaktı. Polonya Tököly’ye karşı 6 .0 0 0 asker gön­ derecekti (M adde X I ) ; Bu bağlaşmaya her iki tarafın muva­ fakatiyle diğer hıristiyan prensler de katılmağa çağrılacaktı (M adde X II) [2].

Leopold I bu andlaşmayı mayısın ikinci günü Viyana civarındaki Laxenburg şatosunda tasdik etti. Sobieski de he­ men harp hazırlıklarına başladı. Kendisi 4 0 .0 0 0 asker ver­ meği vadetmişti. Lâkin bu kadar askeri kısa bir zamanda toplamak kolay değildi. Zira, barış vaktinde Polonyanın yalnız 12.000, Letonyanın ise 6 .0 0 0 askeri vardı. Onun için,12 [1] “Leh sen atosu İm p aratorla P o lo n y a k ıralı arasında, aile d ü şm a­ n ın a k a rş ı y a p ılm ış olan an d laşm ay ı p ask aly a g e ce si on ayladıktan so n ra iş le rin i sona erdirdi,, (E lçi C hristop h Z ie ro y sk in in V arşovadan M aliye N azırı O rsin i R o sen b e rg e gön d erd iğ i 18 N isan 1 6 8 3 tarihli m ek ­ tu b u n d an ) K. K. H ofk rieg s A rchiv fasc. 1 6 0 4 6 . [2] "Ç arın b u rad aki o ru n tak ları da işb u tertib e g irm e ğ e h azır o l­ d u k la rın ı sö y led iler ve bu h u su sta y etk i a lm ak için M oskov aya m e k ­ tu p yazdılar.» Op. Cit.

36

1683 Viyana S eferi

kıral bir taraftan da Brandeburg büyük elektörü Friedrich Wilhelme başvurdu. Zaten. Leh-Leton ordusu memleketin en uzak sınırlarında bulunuyordu. Bu askerin Polonyadan, Ukraynadan getirilmesi uzun sürecekti. Bu sebeple, Avusturyanın vermeği vadettiği parayı haziranın 7 sinde almış ve buna kendi varını da katmış olan Sobieski topladığı aske­ rin yekûnu 2 5 .0 0 0 i bulunca, Leton ordusunu beklemiyerek, 18 temmuzda Varşovadan Cracovie’ye gitti. 2. Askeriğ tedbirler: Nimegue barışından sonra askerinin büyük bir kısmına izin vermiş olan imparator Fransa ile harp ihtimalleri artınca, Reichstagın karariyle, yine bazı kuvvetler toplamağa başla­ mış, yeniden 7 piyade, 2 dragon ve 1 hırvat alayı ile bir de küçük bir fen ve istihkâm kıtası kurmuştu. Ayni zamanda batı Macaristandaki müstahkem yerler ve bu arada, Raab(Yanık kale), Komârom, Leopoldstadt, Presburg kaleleriyle Waağ ve Leitha sularının kıyıları, 1681 ve 82 yıllan içinde, salâhiyetti bir heyet tarafından, her ihtimale karşı, gözden geçirilmişti. Böyle olmakla beraber, Osmanlı- Avusturya harbi artık önü­ ne geçilmiyecek bir hâdise görümünü aldığı zaman Leopold bunu karşılamağa hazır olmaktan henüz pek uzak idi. Eski finans işleri bakanı kont Sizendorfun savsak ve suçlu idaresi memleketi yoksuzluk içinde bırakmış, orduya bakılamamıştı. Her ne kadar, 1680 de bu adamın yerine geti­ rilen Baron Christophe Abele namuslu, enerji sahibi bir şah­ siyet olup, ülkenin finansal kurumundaki fenalıkları gider­ meğe bütün kuvvetiyle çalışmış, memur maaşlarına, sarayın tahsisatına el sürmek, yeni bir gelir kaynağı olmak üzere Türk vergisi adında irat üzerine bir vergi koymak suretiyle hâzinenin sıkıntısını hafifletmeğe uğraşmış isede, bilhassa Landesstânde [t] lerin karşı durmalarından ötürü, beklediği sonucu elde edememişti. İmparatorun, toplanabileceği tahmin edilmiş olan harp kuvvetleri-Macaristan sayılmazsa-54.928 piyade, ve 21.600 süva­ riden mürekkeb olmak üzere 76.528 kişi tutuyordu. Bu esasa dayanan Leopold I. 7 sonkânun 1683 de imzaladığı bir irade ile bize karşı, nisanın ilk on beş günü içinde hazır olmak şartiyle, 7 6 .0 0 0 askerin silâh altına alınmasını ve bu miktara, yeni alaylar halinde, daha 4 .0 0 0 kişinin eklenmesini emret­ ti] A sillerin , papazların ve h a lk ın teşk il ettik leri sın ıfla r olup v erile­ cek v erg ilerin m ik ta rın ı k ararlaştırm ak salâh iy etin i haiz idi.

Siyasi/ Surum

37

mişti ( l . Bu ordunun silâhlanması ve erzakının temini için icap eden parayı bulmak lâzım geliyordu. Bundan başka, imparator Avusturyaya yardıma gelecek yabancı orduların bu memlekette yiyip içme masraflarını da, yaptığı antlaşma­ larda, kendi üzerine almıştı. Bütün bu ihtiyaçlara karşılık olmak üzere Avusturya topraklarını teşkil eden memleketler ahalisinin devlete 8 7 6 .6 2 5 gulden vermeleri, ayrıca da bir miktar erzak tedarik etmeleri kararlaştırıldı. Fakat bahse mevzu memleketlerden hiç biri - hattâ harbin zarararına en çok uğrayacak bir durumda bulunan Aşağı Avusturya bile-kendi hissesine düşen parayı vermeğe yanaş­ mıyordu [2]. Zaten, her memleket vergisini, iaşesi ve teçhizi kendisine ait olan alayların sandığına doğrudan doğruya yatı­ rıyordu; merkezi hükümet bu paraya el sürmezdi. 1683 de harp patlak verdiği zaman vergi tediyatı o kadar azdı ki mevcut paraya göre imparatorun 8 0 .0 0 0 değil ancak 3 0 .0 0 0 kişilik bir ordu toplayabileceği ve bu orduyu da nihayet üç ay silâh altında tutabileceği görülüyordu. Papanın sürekli yardımları ile başka memleketlerden ge­ len paralar Leopold I in bu büyük sıkıntısını biraz hafiflet­ meğe yaradı ise de ne tahmin edilen mikdar askeri elde et­ mek ne de orduyu muayyen olan zamanda harbe hazır bu­ lundurmak mümkün oldu. Yukarda da dediğimiz gibi, bir taraftan Tököly ile müza­ kere yapılırken diğer taraftan da Macarlara saldırmak için hazırlıkta bulunmaktan geri durulmıyordu. Bu cümleden2 [1J K a ise rlich K ötıig lich e H ofk rieg s A rchiv. fasch . 1 6 0 4 2 . [2] A halisi A lm an olan v ilây etlerin v e re ce k le ri tasın lan an harp v er­ g is i m ik ta rı 5 .7 3 9 .5 1 4 flo rin tutuyordu. H alb u k i 2 0 m a y ıs 1 6 8 3 de fin a n s işleri b ak an ı, h a lk sın ıfla rın ın te k lif ed ilen vergi m ik tarın ı on ay­ la m a m ış olm aların d an ötürü, ord u n un tabiî m asrafların d a 3 .3 7 0 .0 0 0 flo rin ü k a ç ık old uğu n u ve bu h alin a s k e r to p lan m asile, ord u n un teçh izi işin i d u rd u rd u ğu n u söylüyordu. B u vaziyet b ü tü n harp y ılların d a b öy lece sürüp gitti. Hattâ, 1 6 8 4 de, P ap an ın para y ard ım ın ı azaltm ası ü z erin e b ü sb ü tü n g ü çleşti. Macaristan d a çarp ışan k u v v etle r b a k ım sız k ald ılar. S ta rh em b erg y eğ e n i G und ack er’e y azd ığı m ah rem m ektup d a “k en d i id aresin d eki alay a s k e r­ le rin in koyu n postu g iy d ik lerin i, ay ak k a b ısız k ald ık larım , y ü rü y ecek halde olm ad ık ların ı,, b ild iriy o rd u . A yni k u m an d an 12 h aziran 1 6 8 4 ta­ rih li d iğ e r b ir m ek tu b u n d a da şöyle yazıyordu : "... K ışın sö y led ik lerim in h ep si çık tı. M acaristanda d urum p ek fe­ nadır. B azı d a ğ lık y erlerd e zav allı a sk e rle rim iz in san eti b ile yed iler!,, V ik tor von R en n er, W ien im Ja h re 1 6 8 3 , sayfa 9 4 .

38

1683 Viyana S afari

olarak, daha 1682 birinciteşrininde yukarı Macaristanda ha­ rekât yapacak ordunun erzak ve levazımının hıfzı için Neumarkt ile Lublau’da birer ambar kurulmasına leh kiralının müsaadesini almak üzere Varşovadaki Avusturya elçisi von Zierowsky’ye talimat verilmişti [11. Bundan başka, Leopold, hattâ bize karşı kullanacağı asıl ordunun toplanması emrini vermezden evvel, bazı Alman ve Leh asilleriyle para mukabilinde yaptığı anlaşmalar saye­ sinde bunların muhtelif mikdarlarda kuvvetleri silâhlandıra­ rak Avusturyaya yardıma gelmelerini temin etmişti. Bu su­ retle kendisine müracaat olunanlar arasında Würtemberg ve Croy dukaları, kont Leslie, baron Rozen, Savoie dukası, baron Dupigny, kont Heberville vardı. Bunlardan ilk dördü­ nün birer piyade alayı, diğerlerinin de zırhlı süvari veya Dragon alayları getirmeleri kararlaştırılmıştı. İmparatora para mukabilinde yardım edecek yabancılar arasında bilhassa anılmağa değenleri Viyananın kurtuluşu mu­ harebesine 3.000 atlı ile iştirak eden Leh prensi Lubomirsky ile Oldenburg diyetinde Macaristanın Avusturya elindeki par­ çasına Palâtin tayin edilmiş olan ve imparatora 10.000 asker getiren kont Eszterhâzy [2], Hırvatistan banı kont Erdödy ve kont Herberstein’dır. Bu son ikisi altışar bin atlı ile gelmişlerdi. En mühim mesele Capraranın bir mektubunda “Kanuniğ’ nin ordusundan çok daha kuvvetli ve teşkilâtlı olduğunu» bildirdiği ordumuza karşı koyacak kabiliyette bir başkuman­ danın seçilmesi idi. Saint - Gotthard galibi ihtiyar ve nazariyeci Montecuccoli üç yıl evvel ölmüştü. Ona hedef olacaklar arasında muhtelif şahsiyetler vardı. Hemen her işinde taliin çok yardımını görmüş ve bu defa biraz da dünürlük bağlarının doğurduğu yakınlığı gözönüne almış olan Leopold bu mevkie eniştesi Kari von Lothringen (Charles de Lorraine) i tayin etti [3]. Ona yazdığı mektupta bir taraftan vilâyeti askerlerini harbe hazır­ lamakla beraber kendisinin bu askerleri beklemeden hemen yola çıkmasını bildirdi. İmparatorun bu intihabı pek yerinde idi. Zira bütün var­ lığını mesleğine vermiş olan Charles de Lorraine o zamanki12 [1] B eitrâg e zu r O esch ich te d er B ela g eru n g von W ien, Jo h a n n Newald Tom. II, sayfa 11. [2] E szterhâzy, p ren s T ö k ö ly ’n in k ız k a rd eşiy le ev len m işti. [3| Leopold - N icolas - Six te C harles V de Lorraine, Louis, XIV. ün A lm anyaya k a rşı yaptığı teşeb b ü slerd e topraklarından u zak laşm ak zo-

Siyasa/ Durum

39

Avrupanın en tanınmış ve en muvaffak harp adamlarından biri idi. Yapılan hazırlıklara nezaret etmek üzere imparator 24 nisanda Presburga gitti. Bizim ilk saldırışlarımıza hedef ola­ cağı tahmin olunan Tuna civarındaki kalelerin tezelden ber­ kitil meşine başlandı. Evvelce iyzah ettiğimiz gibi, haznenin sıkıntısı Leopoldün tayin ettiği mikdarda askeri toplamağa mani olmuştu. 20 nisan 1683 de sefere hazır bulunması mukarrer bulunan ve - cüzlerinden bir kısmının teşkilâtı henüz bitmemiş olduğu halde- ancak mayıs başlarında macar sınırında toplanabilen bu ordunun kuruluşu şöyle idi: 1. Piyade: Kum andanlar

B ölük

Starhemberg Ludwig von Baden Mansfeld Tiefentahl de Souches Scherffenberg Grana Strafoldo Neuburg Beck Wallis Thin Würtemberg Heister

10 10 10 10 10 10 9 6 5 7 7 6 5 7 112 [1] Mevcut piyade yekûnu 2 0 8 4 9 idi._____________________ ru nd a k a lm ış olan L orrain e d u k a sı F ra n ço is N icolas’ın ik in ci oğlu idi. 1 6 4 3 de V iyanad a d oğm u ştu . Leopold I in ço cu k lu k ark ad aşı idi; ta h ­ silin i o n u n la b era b er y ap m ıştı. B ü y ü k k a rd eşi F erd in an d ın ölü m iy le L orrain e d u k a lığ ı k en d isin e k ald ı. C h arles d u ch esse de N em o u rs’la ev ­ le n m eğ e k a lk ıştı ise de L ou is XIV ü n m u h alefetin e u ğradı; ve Fran sadan h em en çık ıp g itm eğ e m ecb u r oldu. D iğ er taraftan, F ra n sa k ıra lı L orrain e’in k e n d is in e geri v erilm esi için b ir tak ım a ğ ır şartlar k o şm u ştu . C harles b u n la rı k ab u l etmeyip m em lek etin i kat’î olarak terk etti; ve y in e A vustu rya’ya geldi. P o lo n y a tahtı 1 6 6 8 ve 1 6 7 4 de k ra lsız k a lın ca Leopold I bu raya ço ­ cu k lu k ark ad aşı ve g en çlik d ostu olan d uc de L o rrain e’i nam zet göster­ m iş fak at bu nam zet h er ik i in tih a b ı da k azan am am ıştı. C h arles 1 6 7 7 de im paratorun k ız k ard eşi olan ve P olan ya k ralı W iesn o w sk y ’d en dul k alan a rch id u ch e sseM a rieL eo n o rela ev len m iş drahom a olarak T iroid e b ü y ü k b ir m â lik â n e a lm ış ve bu ele vali tayin ed ilm işti [1] Toıfel bu b ö lü k lerin m ik d a rın m 1 0 9 old u ğu n a ve h er b ölü kd e 2 0 0 k iş i b u lu n d u ğ u n a g öre m evcud piyade m ik ta rın ın 2 1 .8 0 0 n efer b u lu n ­ d u ğ u n u yazıyor.

1683 Viyana S eferi

40

2. Süvari: Kum andanlar

Bölük

a) Zırhlı: Caprara Rabata Dünewald Palfi Gondola Taaffe Mercy Halvveil Montecuccoli Götz Dupigny b) Dragon: Styrum Castel Herbeville

10 10 10 10 10 6 10 10 10 10 10 10 10 10 136

Mevcud süvari yekûnu 11158 idi. 3. Topçu: Orduda Kont Leslie’nin kumandası altında 71 topla 15 havan topu vardı. Bunlardan başka 4 beygirli 188 zahire arabası ve 2 beygirli 6 0 0 mühimmat arabası mevcuttu. Piyade kuvvetlerinin kısım kumandanları General Rüdrig. Ernest Starhemberg ile Croy dukası idi. Süvarinin başına da Herzog von Sachsen - Lauenburg geçirilmişti. $*

ASKERİĞ HAREKETLER Kçük Avusturya ordusunun başına getirilen Charles de Lorraine’deıı Avusturyanm beklediği hizmetler çok ve ağırdı. Viyanada toplanan askeriğ şura (H ofkriegsrath) aşağı yukarı 5 0 0 kilometreyi geçen bir cephenin bütün uzunluğunca aynı kuvvette müdafaa tertibatı alınmasını iycabeden bazı siyasal ve özel menfaatlarla orduya hareket serbestliği bırakılmasını lüzumlu bulan teknisiyenlerin düşünceleri ara­ sında yapılmış bir nevi “kompromi* görünümünde bir harp planı hazırlamıştı; ve Başkumandandan bu planın temamiyle tatbikini istiyordu. Buna göre: a) Ordu Altenburg ve Raab üzerinden Komâroma doğru ilerliyerek türk egemenliği altında bulunan topraklara teveccüh edecek velmperatora cedlerinden kalma memleketlerin-" Erblânder* yani Avusturyanm - sınırlarım düşmana karşı örtecek olan kıtaları icabı halinde destekleyebilmek için Waag ve Raab suları arasında yer alacaktı. AvusturyalIlar cebrî yürüyüşler yaparak büyük bir hızla iierilemekde olan ordumuzun tahminlerinden çok daha ev­ vel gelip çatacağını anladıkları ve asıl hedefimizin neresi olacağını kesdiremedikleri için her halde muharebenin Ma­ caristan topraklarında başlamasını ve öz Avusturya memle­ ketlerinin müdafaası için kâfi mıkdarda müttefik askeri top­ lanıp gelinceye kadar - ki bu uzun bir zamana bağlı idi bizim macar topraklarında oyalanmamızı çok faydalı hatlâ zarurî görüyorlardı. Bu sebeple bizi batı Macaristanındaki kaleler önünde durmağa ve oralarda vakit kaybetmeğe mec­ bur kılmak ve bu müddet zarfında yardımcı orduyu toplayıp taarruza geçmek istiyorlardı [lj.1 [1] B u hal K ara M ustafa p aşan ın M acaristand a h iç d u rm ay arak h e ­ m en , b a sk ın su retin d e, V iy an a ü z erin e y ü rü m e sin in n e kad ar isabetli b ir k a ra r old u ğ u n u gösterir.

42

1698 Viyana S eferi

Bunun için askeriğ şuranın planı Başkumandana ikinci bir iş olarak: b) Macaristandaki bellibaşlı kalelerimizden her hangi bi­ rine saldırıp bunu ele geçirmek ödevini vermişti. Fakat bunu yaparken Charles de Lorrainen’in asıl müda­ faa ordusunu zayıflatmamayı da gözden kaçırmaması şart kılınmış idi. c) Türklerin gerek Waag gerek Raab sularını aşmalarına mani olunması ve buralardaki mukavemeti artırmak içinde köprülerin yıkılıp geçit yerlerinin bozulması emrolunuyordu. d) Eğer buna rağmen bu sulardan birini geçmeğe kal­ kışırsak Başkumandanın mevcut bütün kuvvetleriyle karşı koyması ve aynı zamanda Raab, Komârom gibi AvusturyalI­ lar elinde bulunan kalelerdeki garnizonların kuvvetlendiril­ mesini teminen buralara kâfî mıkdarda asker sokması ve düşmana karşı hareket serbestliğini kaybetmemesi de ilâve olunuyordu. Charles de Lorraine bu kadar çok ve ağır işleri elindeki kuvvetlerle başaramayacağını takdir ediyordu. Müttefiklerin gönderecekleri yardımcı kuvvetlerin gelmeleri de gecikecek gibi göründüğüne göre vaziyette hasıl olan vahamete çare bulmak için hemen şu üç tedbirin alınmasını teklif etti: a) İmperatorluğun muhtelif yerlerinde bırakılmalarına karar verilen diğer kuvvetlerin bir an evvel çekilerek harp sahasına getirilmesi. b) Yardımcı kuvvetleri tez olarak hazırlayıp yola çıkar­ maları için müttefikler nezdinde ısrar edilmesi, c) Köylülere silâh dağıtarak bunların da memleket mü­ dafaasına iştirak ettirilmesi. Polonya ile ittifak akdolundukdan sonra, Sobieski bize Ukrayna ve Podolya üzerinden saldırmak projesini ileri sürmüştü. Böyle yapmakla Avusturyaya karşı üzerine aldığı borcu yerine getirmiş olacağı gibi, aynı zamanda, doğrudan doğruya Polonyayı ilgilendiren bir vaziyeti kendi çıkarma halletmiş yani, muvaffakiyet halinde, bizden Podolyanın he­ nüz elimizde kalan parçasını geri almış bulunacaktı. Charles de Lorraine bu projenin tatbik mevkiine kouulmasına şiddetle itiraz etti. Polonya kuvvetlerinin - bizi doğu­ da oyalayarak Avusturya ordusunun yükünü hafifletmesinden ise - doğrudan doğruya Macaristana gelip bu ordu ile birleş-

Jtekeriğ h a re ke tle r

43

meşinden çok daha büyük faydalar elde edileceğini ileri sürmekten yorulmuyordu. Askeriğ şuranın planını mümkün olduğu kadar yerine getirebilmek için orduya şöyle bir durum verilmesi karar­ laştırıldı. Müdafaa tertibatını üzerine alacak olan aslî kuv­ vetlerin yapacağını kolaylaştırmak ve akıncılarımızın uzak mesafelere kadar yayılıp orduyu rahatsız etmelerine mani olmak için şimal ve cenub istikametlerinde tez hareket eden kuvvetler vücuda getirilecekti.

Avusturya Ordusu Başkumandanı Kari von Lothringen (Charles de Lorraine)

Bunlardan en yukarda bulunan ve 8.000 kişi kadar tutan kısmı Caraffa, Veterani, Schulz süvari, ve Salm, Knigge piyade alaylarından, beş bölük de Lorraine askerinden katın

44

JSS3

Viyana S eferi

olup general Schulzun kumandasına verilmiş ve Waag suyunun üst mecrası ile Jablunka geçidi arasındaki toprakları korumak vaziyfesini üzerine almıştı. En aşağıda Hırvatistan’la Slovenya sınırlan üzerinde ve Adriyatik yakınında bulunan 5.000 kişi kuvvetindeki kol da Hırvatistan banı Erdödynin emri altına konulmuş olup Türk akmcılarımnın Klagenfurt ve Graz üzerinden yapmaları ihti­ mali olan bir taarruza karşı koyacaktı. Erdödy kıtalarının hemen üst tarafında, general Herbeville kumandasında da 4 .0 0 0 asker vardı, ve bunlar Mur suyunun sol kıyısında yer almışlardı. Saint-Gotthard ve Körmend mevkilerinden tutarak ta R >ab yakınına kadar uzanan ve bir kısmı Macarlardan, bir kısmı da Alman efraddan mürekkeb bulunan 6 .0 0 0 kişilik diğer bir kuvvet de macar kontları Batthyânilerin idaresine verilmişti. Carlopago mevkiinden yukarda ismi yazılı Jablunka geçi­ dine kadar uzanmış bulunan bu zayıf müdafaa hattını, iki cenahını Leopoldstadt ve Komârom müstahkem mevkilerine dayamış olan 5 .000 kişilik bir Macar kuvveti birbirine ekli­ yordu. Bunun kumandanı da kont Eszterhâzy idi. Leopold I bugünkü Avusturya ile Macaristanın sınırı üzerinde bulunan Kittsee’de ordusuna bir geçit alayı yapdırdıktan sonra 9 mayıs 1683 de kumandanları toplayarak Türkler Macar topraklarına yayılmazdan evvel, Avusturya onlarla, ordusunun ne gibi askeriğ hareketler yapması ge­ rekli olacağını görüştü. Verilen karar, ilk iş olarak harp plânının ikinci madde­ sini yerine getirmek yani düşmanı beklemeden hemen taar­ ruza geçmek şeklinde idi. Charles de Lorraine bu talimatı alarak, 11 mayısta, aske­ riyle Kittsee’den hareket etti. Avusturya ordusunun önünde taarruzunu tevcih edeceği başlıca iki kalemiz vardı. Bunlardan biri Komâromun şimalin­ de ve Nytra suyu üzerinde bulunan Neuhâusel-ki buna Macarlar Ersekujvâr Çekler de Novi - Zamky derler — Bl müstah­ kem mevkii diğeri de Gran (Esztergom) kalesi idi. Neuhâusel Moravyayı ve Tunanın cenubundaki toprakları bize karşı müdafaa mecburiyetinde kalacak bir orduyu arkadan tehdit1 [1] Biz de sad ece «Ujvâr» ism in i veririz.

fitkeriğ Jfttrtkefhr

İS

edebilirdi. Bunun için macar ovalarında ve Tuna kıyılarında çarpışması ihtimali olan AvusturyalIlar için evvel emirde bu kaleyi elimizden almak, kendi emniyetleri bakımından, bir zaruret teşkil ediyordu. Esztergoma gelince batıdan doğuya oldukça düz ye uzun bir seyir takip ettikten sonra, kıvrılarak cenuba çevrilen Tunanm çizdiği dirseğin ucuna yakın bir yerde kurulmuş bulunan bu kale Budapeşteye karşı yapılacak bir taarruz için kilit yerinde idi. Bu yerin elde edilmesiyle Budin ( Ofen) şimalinde en kuvvetli dayanma noktasından mahrum bırakıl­ mış ve imperatorluk ordusunun Tuna boyunca cenuba ko­ laylıkla sarkması temin edilmiş olacaktı. İmperator, Viyanaya dönerken» Başkumandana kaleleri­ mizden hangisinin zaptı daha kolay ise ona karşı yürünmesi emrini vermişti. Tercih güçtü. Ordu kumandanlarının fikir­ leri birbirine uymuyordu. Çoğu Oran kalesinin kuşadılmasına tarafdar idiler. Bazıları ise Neuhâusele saldırılmasmı isti­ yorlardı. Charles de Lorraine Gran üzerine yürümek kararını vermişken bizim Budin civarında 2 0 .0 0 0 asker bulundurduğu­ muz haberini alınca bundan vazgeçti; zira bu kuvvetin Percany müstahkem mevkii üzerinden Granla daima rabıta tesis edeceğini biliyordu ve bu halin kalenin zabtım güçleştirdikden maada Komâromla Gran arasındaki geçitler sayesinde kendi ordusunun da arkasiyle bağlarını kesmek kabil olacağından korkuyordu. Busebeble o Neuhâusel üzerine yürümeği karar­ laştırdı ; ve 1 Haziranda askerini Komâromun bir saat cenu­ bundaki Sim karargâhından yukarı doğru ilerletmeğe başladı. Haziranın 4 ünden 6 sına kadar Niytra ırmağını aşan AvusturyalIlar ayni gün ve gecesi kale etrafında tabyalar kurmağa koyuldular. Lâkin yaptıkları ilk hücumda çok za­ yiat verdiler; hücum şiddetle püskürtüldü. Geceleyin Viyanadan gelen bir mektup ise Başkumandana bizim İstirya topraklarında yaptığımız harekâta dair malûmat vermekte ve Neuhâuselin kuşadılması kararının askeriğ şuraca tasvib edilmemekte olduğunu bildirmekte idi. Bunun üzerinedir ki Charles de Lorraine muhasarayı bırakarak Tuna üzerine dönmeği ve orduyu, müdafaa hattı olarak seçilmiş bulunan, Waag ve Raab suları arasındaki araziyde toplayıp vakayiin inkişafına dikkatli olmağı münasip buldu; Komârom karar­ gâhında yerleşdi.

*s

1683 Viyana S eferi

20 Haziranda Serdarıekremin Ostuni - Belgrad (Stuhl vveissenburg) üzerine yürüdüğü ve 4 .0 0 0 esire yolda kuyular kazdırmakta olduğu havadisi geldi. Bundan AvusturyalIlar ordumuzun Raab (Yanıkkale, macarca Györ) üzerine yürü­ yeceği kanaatim edindiler. Charles de Lorraine Komârom karargâhını terk ile Raab yakinine kadar ileriledi. Veneg’de Tuna dan ayrılarak Raab şehrinden geçib bir çok kıvrımlarla batıya doğru ileriledikten sonra Pressburg (Bratislava) mn biraz aşağısında tekrar ana suya karı­ şan ve küçük Tuna denilen ırmakla asıl Tuna arasında sıkış­ mış, oldukça geniş bir saha vardır ki Almanlar buna küçük Schütt adası derler. Avusturya Başkumandanı 21 haziranda bu adaya geçti ve oradan Macar âsılariyle ile çarpışmak zorunda bulunan General Schultza, Leh askeri gelinceye kadar, bir mikdar yardımcı kuvvet yolladı. Ertesi gün Raab kalesinin müdafaası için lâzım gelen tedbirleri aldıktan sonra, tarafımızdan bu şehre taarruz edildiği takdirde ona dışarıdan yardım edebilmek için nasıl bir durum almak gerekeceğini hesaplamağa koyuldu. Ana Tuna ve onunla doğrudan doğruya yahut bilvasıta birleşen kollar Raab ve Viyana şehirleri arasında yayılan araziye, başı Raab da bulunan kaidesi batıya ve batı şimaline çevrilen üç parçalı bir yelpaze şeklini vermektedirler. Bu parçalardan en yukarıda bulunanını biraz evvel ismi geçen Schütt adası teşkil eder. İkinci kısım küçük Tuna ile Raabca (veya Almanca: Reibnitz) denilen ırmağın arasındaki araziyden mürekkeptir. Rabca suyu ile cenuba doğru sarkan asıl Raab ırmağı arasındaki geniş zaviye ise bu muazzam yelpazenin üçüncü parçasıdır. Toprağın bu vaziyetine göre Avusturya ordusu Başkumandanı için şimalden cenuba ilerleyen bir düşman ordusuna karşı takip olunacak üç hareket tarzı beli­ riyordu : a) Askerini küçük Schütt adasında toplayarak hâdiselerin inkişafını beklemek, b) Küçük Tuna ve Rabca suları arasında mevzi almak, c) Daha aşağı inerek Rabca ve Raab ırmakları ortasında yerleşmek. Bunlardan ilk ikisi düşmana bir müdafaa hattını hemen bırakmak yani onun Raab suyunu hiç bir güçlüğe uğrama­ dan geçmesine imkân vermek demekti. Bundan ötürüdür ki

Jlsk eriğ JfareÂefltr

41_

Charles de Lorraine üçüncü hal tarzını seçerek ordusunun soldaki kıtalarını bu Raab ırmağına, sağındaki kıtalarını da Raabau ismindeki geniş bataklığa dayamak üzere yelpazenin en aşağı kısmında yer aldı. Akıncılarımızın Schütt adasına girerek kendisini arkadan vurmalarına mahal bırakmamak için de General Wallisi bir mıkdar hırvat askeri ile orada bıraktı. Şimdi bizim ordumuza dönelim: Haziranın 15 inci günü Esseggde Dravayı geçen Sadrazam lâzım gelen askeriğ tertibatı almakta gecikmemişti. Diyarıbekir Valisi Kara Mehmed paşayı çerhacı yani ileri kuvvet­ lere kumandan yapıp maiyetine Sivas Beylerbeyi Halil paşa ile üç bin yeniçeri ve beş yüz cebeci vererek Ustuni-Belgrad ( almancası : Stuhlmeissenburg, macarcası: Szekesfehervâr ) istikametinde yola çıkardı. Şam Valisi Abaza Sarı Hü­ seyin paşada geri kuvvetlerine kumandan tayin edildi. Sadrazam Dravayı geçer geçmez Tunanın beri tarafındaki Macarlara hitaben bir beyanname neşrederek bunda “Şevketlu kudretlu Padişahı Islama raiyyet kabulü ile itaat ve inkiyad ederseniz emin ve sâlim yerlerinizde oturursuz ve illâ cümlenizi kırdırırım* diyordu. Geçeceğimiz sahayı düşman kuvvetlerinden temizlemek ilk işimiz olmak gerekti. Bunun için ileri kuvvetlerimiz Balaton gölünün şimalinde ve Ostuni-Belgradtan dört saat mesafedeki Veszprem kalesini zaptettiler. Macar asilzadelerin­ den Zrinyi ile Batthyâninin mümessilleri Ustuni - Belgrada gelerek bu iki asilzadenin sadakat teminatını getirdiler. Kırım Hanı Murad Giray iki oğlu ve askeriyle gelip bu şehirde ordumuza katıldı. Rumeli ve Anadolu Beylerbeyleri ve Silistrej ValisiJ de maiyyetleriyle orduya orada iltihak eylediler. Totis, Papa hisarları mukavemetsiz elimize geçti. Balaton gölünün şimal köşesinde bulunan Keszthely kalesinin ku­ mandanı Bargaczy Sadrazama teslimiyet arzetti. Sadrazam tatbik edilecek harp plânı üzerinde görüşmek üzere Ustuni- Belgradda bir askerî şura toplamağı düşündü. Ordu erkânını çağırdı. Gerçi kendisi Yanık kalenin geri alın­ ması vazifesiyle gönderilmişti. Fakat bununla vakit geçirmeyip Viyana üzerine yürümeyi istiyordu. Düşüncesini

48

1683 Viyana S eferi

etrafındakilere açtı [i], Kırım hanı Murad Giray bu fikre karşı geldi. Fakat gene Viyana üzerine yürünmesi kararı alındı. Artık kuvvetlerimize harp sahasının icaplarına göre kat’i direktifler vermek lâzım geliyordu. Ordumuz iki kola ayrıldı. Yarısı Tuna ile Raab arasında mevzi aldı. Diğer kıs­ mı da evvelce tarafımızdan yıkılmış olan Sankt Mârton mev­ kiinin batı taraflarında Raab suyu boyunca uzanıp yayılmağa başladı. 30 haziranda düşmanla ilk temas başlamış oluyordu. AvusturyalIlar Sadrazamın Raab kalesini kuşatmak ile mi kalacağını, yoksa aldıkları haberleri gerçeleyip Viyana üzerine mi yürüyeceğini henüz kesdiremiyorlardı. Ordumu­ zun hareketleri her iki ihtimali de varid gösteriyordu. Onun içindir ki, düşman Başkumandanı elindeki kuvvetleri yerleş­ tirdiği mevzilerde tutarak vaziyetin aydınlanmasını bekle­ mekten başka yapacak bir şey göremiyordu. Gerçekte Sadrazamın Raab suyu önünde uzun zaman durmağa niyeti yoktu. Fakat ilk yaptığı müşaverede Viyana hakkındaki niyetlerine karşı ileri sürülen iytirazları da unut­ mamıştı. Bu sebeple evvelâ Yanıkkaleye taarruz edilmesi ve şayet kalenin kolayca alınması mümkün olursa hemen Viyana üzerine yürünmesi, mukavemet halinde ise çekilme hattımız üzerinde bulunan bu müstahkem mevkiin kuşadılarak gene yola devam edilmesi doğru olacağı kanaatini taşıyordu. Raab önünde iki düşman arasında ufak tefek çarpışmalar oldu. Hatta bir kerre kale muhafızları bir çıkış hareketi de yaptılar ise de bozulup tekrar kaleye kaçtılar [2].12 [1] «.... Bu m ecliste Tatar hanı h azretleri cü m leye tasaddur edip sağın d a Sadrazam ve an m sağın d a cüm led en esk i olm ası h aseb iy le Şam Valisi Abaza Sarı H ü sey in paşa ve h an ın sol can ib in d e sair vüzera ve m irim iran ve ü m era ve ocak halkı ve m ü tecerrib an serh at p irleri otu r­ m uştu. İptida Sadrazam fethi kelâm edip gerçi k asd ım ız fethi y an ık kalesile kom ram k alesid ir. Fazlı h ak ile tesh iri m ü m k ü n ; lâk in kale alm ış oluruz m em lek et değil. M uradım in şallah B eçe gitm ektir ne dersiz? deyu ü çer k e rre sağ ın a so lu n a bak ıp h itab ey led ik te k im sed e n u tu k yok. Son ra Sarı H ü sey in p a şa y a : A ğzın bağlı m ı n eye sö y lem ezsin ? d iy icek lis a n ın d a n : ferm an sizden h izm et bizden sözü sad ır oldukta sa iri m a­ k u l cev ab ın verip fatiha oku nm uştu .... K ırım hanı b ir âk il padişah idi kat’a rıza verm edi. » Silâh tar tarihi, Tom . II, sayfa 2 8 . [2] «M ahazili m ü şrik in d en b ir m ık d ar keferei duzeh k arar kaled en d ışarı çık ıp b ahad ıran ı ad u şik âr ile m u k a b ele su retin a şik â r eyled iler. İki tarafdan ateşi k ârü zar şerarey ab olup b ir m ık d ar cen k ü kıtal v uku -

jlskeriğ JC arekefler

49

Raab muhafızı teslim olması hakkındaki isteğimize ver­ diği karşılıkta: “kendisine tevdi edilmiş olan bir kaleyi elindeki bütün vasıtaları kullanarak müdafaa etmeden bize veremiyeceğini„ bildirdikten sonra “sizin öteden beri Viyana üzerine yürüyeceğinizi işitiyorduk. Bu kalenin zabtına uğ­ raşarak vakit kaybetmekten ise yolunuza devam etmeniz daha isabetli olur. Hem esasen şayed Viyana düşerse biz bu kaleyi de size kan dökülmeden teslim ederiz,, diyordu. Bu cevap Sadrazamın Viyanaya müteallik tasavvurlarını bir kat daha kuvvetlendirdi. Kara Mustafa paşa “Beç üzerine azimet hususunu istişare,, için askeriğ şurayı tekrar toplama­ ğa lüzum gördü. Budin Valisi İbrahim, Şam Vâlisi Sarı Hü­ seyin, Bosna Vâlisi Hüseyin paşalarla diğer Vezirleri, Mirimiranları, Ocak ağalarını otağına davet eyledi. Yanık kalesi muhafızının kendisine verdiği cevabı ileri sürerek: “Yanık kalesi hâlen yanımızda. Lâkin cümlenin malûmudur ki otuz kırk seneden beri küffârı hâkisarın himmeti daima bu kale­ nin metanetine ve cephane ve mühimmatının vefretine mas­ ruf olmuştur. İçinde kati vafir muhafazacı kâfir vardır. Eğer muhasaraya şüru edersek âsân veçhile kaleyi bize teslim etmezler, bir müddet durüdıraz muharebeye ihtiyaç olur. Fetih ve teshiri husul pezir olunca askerimiz zedelenip katî vafir guzatı müslimin telef ve vakit tenk kalıp Beç üzerine varılmak daiyesi bertaraf olur. Ancak bu bapta mülâhaza olunan reyi hasen budur ki hemen nehri Raab üzerine cisirler bünyad ve düşmanı din gafil iken varıp Beç kal’asını muhasara ederiz, bicengi cidal kabzayı teshire getirilmek mutasavverdir,, dedi [i]. Mecliste hazır bulunanlardan Sadrazama yalnız Budin Valisi İbrahim Paşa cevap vererek Viyanaya yürümezden evvel civar kaleleri birer birer ele geçirmek ve işe Yanıkkalenin zaptile başlamak lâzım olduğu noktasında ayak diredi. Kara Mustafa Paşa bu mütalaadan hiddetlenmişti. İbrahim Paşaya ateh getirdiğini, fikirlerde teşevvüş uyandırdığım, bu sebeple kendisini Beçe götürmeyip ordunun erzak ve leva-1 u ndan so n ra d ışarı çık a n k eferey i d alâlet ayin m ü cah id in i din ile m u ­ kav em ete b ir v eçh ile m ecal olm ad ığın görüp k ale y e tah assu n lâzım geld iğin e câzim ve m eyd an ı m u h arebed en yüz döndürüp firar tarik i ile k ale y e âzim oldular» (R âşid tarihi, Tom I, sayfa 3 9 7 ) [1] R aşid tarih i Sayfa 4 0 0 . Viyana — 4

50

1633 Viyana S efer,

zımmı tedarikle uğraşmak üzere geride bırakacağını söyledi. Kara Mustafa Paşa tasarladığı şeyi her halde tatbik mevkiine koymağa kesin karar verdiğini gösteriyordu. Sonu bozgunlukla biten bu Viyanaya yürüyüş teşebbü­ sünü tarihçilerin çoğu ya Kara Mustafanın düşüncesizliği­ ne, kabiliyetsizliğine, başkalarının telkinine uymuş olmasına yahut hırs ve tamama atfederek onu kusurlu buluyorlar. Silâhtar Mehmet Ağa sadrazamın bu kararım “kendunun hemrazı akıl ve fikirde muallimi serfirazı,, olan lâz Mustafanın telkinine hamletmektedir. [1] Kara Mustafanın birçok kimselerce iddia edilen hırsı ve paraya düşkünlüğü buna az çok tesir etmiş olabilir. Fakat Viyana muhasarasının hesapsız, düşüncesiz, başkasının re­ yine, nasihatine uyarak alınmış bir karar mahsulu olmadığı muhakkaktır. Bunu tarafsız yabancı tarihçilerden pek çoğu bilhassa, bu meyanda, Kari Toifel itiraf ediyorlar. Bir kere Avusturyanın yukardanberi uzun uzadıya anlatmakta oldu­ ğumuz karışık ve zayıf durumuna bakınca bu teşebbüste muvaffakiyet elde edilmesi ihtimalinin çok olduğu görülür. Diğer taraftan düşmanın harp plânı hakkında 45 inci sayfada vermiş olduğumuz izahat Kara Mustafanın Macaris-1 [1] "... M ustafayılâzi h er bar efend im g ay rın sözün d in lem e sen ancak faili m uh tarsın.... M ü lû ktan ferdi vahit bu kadar a sk e re m alik olm am ıştır... bu denlü asak ir ve cep h an e ile m ert olan Y an ık kalesi gibi k aley e m i s a r ılır ? Ve guzatı islâ m m cen k etm esi şö yle dursun fazlı h ak la d eru nun el k a y a siie dold uru r ve evveld e bizim di hâlâ etra­ fında olan k u ralar serhad d i m an su re gu zatım n tım ar ve ziam etlerid ir fetholunduğu hind e an cak b ir ku ru kale a lm ış oluru z cü m le sayü c u ­ şişle rin iz h eb a olur. M übarek ay ağ ın ızın tozu ile varalım . B ir baş d iz­ g in im iz i tahtgâh ı çâsar olan B eç k a lesin d e çek elim . İn şaallah u taalâ fethü tesh iri su içm e k kadar gelm ez. B ari m em le k et alm ış oluruz V ere ile alın d ığ ı takd ird e N uşirevand an b eri m üddehar olan m ali karuna m alik oluruz ve m asarifi seferiy e çık tık ta n gayrı bu denlü hâzineye dahi m uvaffak k ılın ırsız . Ve k aley i T ö k öly Im rey e teslim ve bütün m em lek eti te sh ir ve P o jo n k a le sin i de fethedip içind e m ahfuz n em çe çasarın m k o ru n asın b a şın a g iy d irip yedi k ıralı em rin e ram ve y an m ış çırağ ı h assan ız ve tutar eliniz ve g örü r gözü nüz ve yedi başlı b ir e jd e­ riniz olur. Sadrı saadette huzuru rahat ed ersiz. Ve bu m em lek ette bu denlü ziam et ve tim ar ve ev k a f dahi bağ lan d ık tan so nra M ısır h azin es m isli siz de b ir h azin e b ağ lay ıp sen ev i h âzin ey i am irey e ait b ir asar cem ilen iz n ü m ay an o lm ak la darı dünyada n am ı n ik ile m ezkû r kılm ırsız deyu idlâl edip. .„ Silâh tar T arih i, Tom II, sayfa 18, 19.

jlsk eriğ H areketler

SI

tan’da kalmıyarak hemen Viyana üzerine saldırmasındaki isabet üzerinde daha fazla durmağa lüzum bırakmasa gerektir. ♦** Ordumuz temmuzun 1 inde Viyana istikametinde taarruza başladı. İlk iş Raab suyunu aşmaktı. Sankt Marton'un birkaç saat batısındaki Morichida berkem yerinden başlıyan bu taarruz hareketimizi düşman, suyun öte tarafından top ateşi ile karşıladı. Raab Morichida önünden geçit vermiyordu. Sadrazamın emri ile Tameşvar muhafızı Ahmet, Bosna mu­ hafızı Hızır, Silistre Valisi Midillili Mustafa paşalar bu su üzerinde köprü kurdurmağa başladılar. Bir taraftan toplu kuvvetlerimiz düşmanı bu alanda sıkış­ tırırken diğer taraftan Nureddin Giray’m kumanda ettiği 20-000 tatar akıncısı da sol cenahımızdan ayrılıp Raabau ve Chervast’a doğru ilerliyerek Raab ırmağını daha aşağdan, Körmend ile St. Gotthard arasından geçip düşmanın ardına düşmek için emir almışlardı. Körmend’de Avusturya ordusunun sağ cenahını koruyan Alman ve Macar kıtalarına Batthyani’ler kumanda ediyorlar­ dı. Evvelce Üstuni - Belgrad’da OsmanlIlara sadakat arzetmiş olduklarını yukarda yazmış olduğmuz Batthyani’ler Nureddin Giray’m yaklaştığım görünce kumandaları altındaki Maearları Almanlara saldırarak onları esir ettiler. Akıncılarınızın Körmend’den kolaylıkla geçmelerine delâ­ let eden Batthiany’lerin bu ihaneti Charles de Lorraine ordu­ sunun durumunu çok güçleştirmiş oluyordu. Nureddin Giray’ın manevrası Neusiedler S6e gölüne kadar olan top­ rakları işgalimize açmıştı. Tatarlar Steinmanger (m acarcası: Szonbathely) Güns (m acarca : Köszeğ) ve ödenburg {m acarca: Sopron) arasındaki sahaya “zenburu belâ gibi„ süratle yayıl­ mış, etrafı tahribe koyulmuşlardı. Küçük büyük yüz kasaba yandı. Raab ve Rabca suları arasında toplandığını söylemiş oldu­ ğumuz düşman ordusu yan ve gerilerinin ateş içinde kaldı­ ğını görünce yerinde tutunamadı. Baş kumandan çekilme hattının kesilmiş olmasından korktu. Aynı gece, ordusundaki piyade ve topçu kıt’alarını Küçük Schütt adasına geçirdi; ve onlara karşı yakadan, suyun himayesi altında, Pressburg ve Marchfeld yolu ile Viyana’ya dönmeleri emrini verdi. Raab

1663 Viyana S eferi

52

kalesine de bir miktar yardımcı asker gönderdikten sonra, kendisi geri kalan ve sırf süvariden ibaret bulunan kuvvtleriyle batı doğruluğunda çekilmeğe başladı. Bu kuvvetler 2 temmuzda Ungarische Altenburg’a [1], 3 temmuzda Deutsch Jahrendorf’a vardılar. Ertesi gün karargâhını Kittsee’ye nak­ leden düşman başkumandanı orada iki gün kaldı. Loren dukasının bu manevrasını gözden geçiren Toi'fel piyadenin, velev geri kalan kıt’alara daha çabuk hareket etmek imkânını vermek için de olsa, Schütt adasına gönde­ rilmiş olmasını yanlış, başkumandanın Kittsee’de kalmasını ise tehlikeli buluyor. Gerçek olarak, geri çekiliş hareketinin başladığı gece kurulan köprülerden geçerek, Avusturya or­ dusunun bıraktığı mevzilere giren Diyarbekir, Halep, Adana ve Sivas beylerbeylerinin kumanda ettikleri kıt’alar ile Tatar Hanının maiyetinde 8.000 süvari ki cem’an 2 0 .0 0 0 kişi Rabca (Reibnitz) ırmağını da aşıp düşmanı Altunbartak şato­ suna kadar kovaladıklarına göre, Avusturya karargâhının iki gün Kittsee’de vakit kaybetmesi düşman ordusunun tamamiyle elimize düşmesi sonucunu hâsıl edebilirdi. Düşman başkumandanının bu kusuru bizim aslı'ğ kuvvetlerimizin hemen kendi ardından geldikleri kanaatini beslemekte oldu­ ğuna göre daha da büyüyordu. Fakat, AvusturyalIların zannı hilâfına olarak, sadrazam takip işine bütün mevcudu ile atılacağı yerde, ordunun önemli kısmını yedi gün Raab su­ yunun beri tarafında alıkoyarak düşmanın elden kaçmasına ve Viyana’ya varıp müdafaa tertipleri almasına meydan ver­ miş oldu. Evvelce Beç’i (Viyana’yı) seri bir yürüyüş yaparak baskın­ la alacağını söyliyen ve bu düşüncesinde şeksiz haklı da olan Kara Mustafa Paşanın Raab’ı aşmakta gösterdiği bu ağır­ lığı belki de onun harp plânına karşı koyan Kırım Hanı ile İbrahim Paşanın ve Tököly’nin mütaleaları üzerine duyduğu tereddüde atfetmek mümkündür. Paşa ikinci askeriğ şuranın müzakeresinden sonra düşmana Raab üzerinde taarruza karar vermekle beraber, onu bu sahadan uzaklaştırıp ve ta­ kip ettirip Raab’ı elde etmek, yahut, ordu erkânının reyleri hilâfına bütün kuvvetiyle Raab suyunu geçip Viyana’ya yü­ rümek kararları arasında bir kaç gün bocalamış görünüyor.1 [1] M agyarövâr.

Jlskeriğ h areketler

53

Sonraki bozgunluğumuzun sebeplerinden belli başlısı ve Kara Mustafa Paşanın hatalarından en büyüğü bu kararsız­ lığı ve Avusturya ordusunu kolayca imha etmek imkânı varken, onu elden kaçırmış olmasıdır. |l] Viyana üzerine çekilen AvusturyalIların gerilerine Heinburg’la Petronell arasında akıncılarımız taarruz ettiler. Arka kuvvetlerine kumanda eden general Ludwig von Baden (Louis de Bade) askeri durdurarak, kıt’asma harp nizamı ver­ mek istedi ise de bunu işiten ve bütün mevcudu ile elimize düşmekten korkan başkumandan kendisine gerileyişe de­ vam için emir gönderdi. Petronell’in biraz ilerisinde ve Regelsbrunn adındaki yerin yakınında birden bire ormanlar­ dan çıkan diğer bir tatar müfrezesi düşmanın ağırlıkları üzerine saldırdı. AvusturyalIların maneviyatı o kadar bozul­ muştu ki bu bir kaç yüz tatarın atılganlığı bütün bir kıt’anın dağılmasına sebep oldu. Esas ordumuzun yetişip çattığı zannolunuyordu. Generallerden Dük von Sachsen Lauenburg’la, Kont Caprara’nın ordudaki gümüş yemek takımları bile tatarların eline geçti. Ancak, akıncıların yağmaya koyul­ duklarım ve arkadan gelen bir kuvvete dayanmadıklarını gören düşman başkumandanı şahsan askerin başına geçti; kaçanları bir araya toplıyarak “Avusturya ordusunun şerefini korumak,, için bütün mevcudu ile bir kaç yüz akıncıya hücum edip onları kaçırdı. Fakat bu çarpışmada mağlûp Tatarlardan çok, AvusturyalI öldü. Sonradan Osmanlı - Avus­ turya harplerinde büyük şöhret kazanmış olan ve o zaman­ lar henüz küçük bir müfrezeye kumanda etmekte bulunan Prens Eugene de Savoie’nin kardeşi de at altında kalıp ezi­ lerek, bir kaç gün sonra Viyanada can verdi. Ordudan kaçan neferlerin Viyana’ya, haberini yetiştirmiş oldukları Regelsbrunn çarpışması* halkın maneviyatını çok1 [1] S erd a rıek rem V iyana ü z erin e y ü rü m e k k a rarın ı B elg rad ’da kalan M eh m et IV e R aab (Y an ık k ale) ö n ü n d en ve an cak k en d isi R aab su y u n u g eçm eğ e h a z ırlan d ık tan so n ra bild ird i. "... İsm ail ağa B elg rad ’a varıp rik âb ı h u m ay u n k a y m a k a m ı vezir Kara İb ra h im P a şa v esatetiyle Abaza k ö şk ü n d e payei şe rir alây a yü z sü rü p te lh is i su n u p lisa n e n dahi tak riri kelâm ed ice k padişah h a z re tle ri: K a sg ım ız Y a n ık ve K om ron k aleleri idi. B e ç k a le si dilde yoktu. P aşa n e acep sa y g ısız lık edip bu sevd aya d ü şm ü ş? H oş im di H ak taalâ asan göre. L âk in m uk ad dem b ild irey d i riza verm ezdim , buyurdu.,, (Silâh tar T arih i, Tom II, sayfa 3 9 )

s*

1683 Viyana S efen

sarsmıştı. Avusturya ordusunun tamamiyle esir edildiği, Loren dukasının telef olduğu söyleniyordu. Ayın sekizinci günü Adana Beylerbeyi Esseyid Mehmet Paşanın hafif süvarileri önünden kaçan düşman ordusu Fischamend ve Schwechat üzerinden gelerek Viyana'ya vardı; Rennweg yolundan şehre girip, Tunanın Viyana Önünden geçen ayağını aşarak, Taborau denilen şehrin karşısındaki varoşda karargâhını kurdu. Bl Ordunun gelmesi ahalideki heyecanı, umutsuzluğu pek te gideremedi. İmparator çoktan beri Viyana’dan uzaklaşmak istiyordu. (Fakat halkın büsbütün umudunu kaybedeceğinden korkan yanındakiler kendisini bu karardan vaz geçirmeğe çalışıyor­ lardı). Regelsbrunn müsademesinin neticesini öğrenince artık şehirde duramadı. Temmuzun yedinci çarşamba günü akşa­ mı saat 8 de annesi, karısı ve çocuklariyle beraber, ahalinin tehditleri, hakaretleri arasında Viyana’dan çıkıp gitti. Ecnebi elçiler de kendisiyle beraber idiler. İmparatordan sonra hali vakti yerinde olan burjuvalarla tahminen altmış bin kişi şehirden çıktılar. Halk bu felâketten bilhassa cezvitleri mes’ul tutuyordu; onları, Macaristanda katolikliği cebren yaymağa çalışarak, azıya sebep olmakla ve, sonunda, harbe yol açmakla itham ediyordu. Bunun için, cezvitlerin de firara kalkıştıklarını gö­ ren köylüler bunlara saldırıp bir çoğunu öldürüyor, öldürme­ diklerini döğüp aç bırakıyordu. İmparatora gelince, ona çok daha iyi muamele ediliyor değildi. Kendisinin beraberinde bulunan Fransız Elçisi Marquis de Sebeville’ Louis XIV e yazdığı 14 temmuz 1683 tarihli bir mektupda şöyle diyor: “ . . . Biz Viyana’dan çıkar­ ken burjuvalar bağırıyorlardı. İmparator kendilerini yalnız bırakıp gittiğine göre onların da Tököly’nin himayesine gir­ mekten başka bir yapacakları kalmadığını yüksek sesle söy­ lemekten çekinmiyorlardı. Şehre giren Garnizon ahaliyi va­ tana karşı ödevlerini başarmağa mecbur etmeseydi, eminim ki, dediklerini yapacaklardı.„ İ121 Köylüler imparatora kin bağlamışlardı. Viyana’nın yanı başındaki küçük bir şehirde Leopold, çocukları için, tek bir [1] T ab o r-au ’a şim d i Leopoldstadt ism i v erilm ekted ir. Bu k ısm ın cen u b u n d a P ra ter orm anı, şim alin d e B rig ittenau m ah allesi vardır. [2] La Fran ce et l’A utriche au sieg e de V ienn e en 1 6 8 3 . M arius Vachon. (La N ouvelle R evue. Tom XXIV, S. 7 4 4 - 7 8 4 )

Jlskeriğ h areketler

5S

yumurta bulamıyordu- Kendisi de tahta çanaklarda yemek yiyor, bütün ailesiyle beraber saman yığınları üstünde yatı­ yordu. Şimdi Linz’e gitmekte idi. Fakat, Viyana muhasara edildikten sonra orada dahi kalmayı ihtiyata uygun bulmu­ yordu. Prag’a çekilmek te düşünülemezdi. Zira Bohemya’da az asker vardı. Halkın ayaklanmasından korkulabilirdi. Bir hadise imparatoru Linz’de kalmaktan büsbütün vazgeçirdi. Hâzinenin ve Pressburg’dan getirtilen eski Macar tacının kaçırılmakta olduğunu haber alan Tatar akıncıları Linz ya­ kınına kadar ilerliyerek Leopold’la maiyetinin eşyalarını taşıyan arabalara saldırmışlardı. Bunu duyan imparator sa­ baha doğru şehirden çıkıp Passau’a kaçtı. Tanınmaktan, öldü­ rülmekten korkuyor, kimseye emniyet edemiyordu. Onun için, Sebeville’in yazdığına, göre, takip edeceği yolu nedim­ lerine bile haber vermiyerek yapyalnız seyahat ediyor, Tunanın kâh öte kâh beri kıyısında geceliyordu. Leopold I Viyana’yı müdafaaya bu şehrin askeriğ muhafızı olan Kont Ernst Rüdiger Starhemberg’i memur etmişti. Star-

1 6 8 3 se n esin d e V iy an a’n ın g örü n ü şü . 1. B u rg b astei; 2 . Löwel (L öbel) B astei,

56

i 683 Viyana S eferi

hemberg Macaristanda Charles de Lorraine’in maiyetinde bulunuyordu. Başkumandan Viyana’ya vardığı gün o da bu şehre geldi; ve ilk iş olarak istihkâmların eksiklerini ince­ lemeğe başladı. 1529 muhasarasından alınan ders üzerine, Ferdinad I zamanında Viyana’daki istihkâmler yıktırılmış ve yerine yüz otuz yıla yakın bir müddet zarfında İM bir diğeri kurulmuş idi. Parasızlıktan ötürü yapıyı sık sık durdurmak ve müsait zamanda gene işe başlamak lâzım geliyordu. Onun için, mev­ cut tahkimat muhtelif devirlerde birbiri ardınca yapılmış değer ve kuvvetçe yekdiğerinden oldukça farklı parçalardan mürekkep bulunuyordu. 1663 harbi esnasında gene Viyana üzerine yürümemizden korkulduğu için prens Hektor Gonzaga’nın nezareti altında bu burçların berkitilmesine çalışıl­ mıştı. İtalyan tarzında yapılmış olan tahkimat l12l “courtine,, denilen bir esas duvarı (31 ile bundan dışarı taşan on iki bastiyondan mürekkepti. Her iki bastiyonun arasında bir “ravelin,, vardı. Bütün bu yapıyı altı metre derinliğinde ve ondan daha geniş bir hendek kuşatıyordu. Zikzak şeklinde olan bu hendeğin dışarıya doğru yükselen sathı (contr’escarpe) nihayetinde iki, iki buçuk metre genişliğinde kapalı bir yol vardı. Çepeçevre “Palissade„ lerin muhafazası altında bulunan bu kapalı yoldan piyade askeri istihkâmın önün­ deki Glacis (Şevisahra) denilen Çökek alanı dövebiliyordu. Bunlardan başka, ravelinleri de takviye için bazan hendeğin içinde “Caponniere,, adı verilen küçük tesisatta yapılıyor­ du, ki AvusturyalIlar hendeğin genişliğinden istifade ederek, muhasara esnasında bile bunlardan inşa eylemeğe muvaffak olmuşlardır. 1680 de Viyana muhafızlığına getirilen General Starhemberg kalenin bozuk yerlerini tamir ettirmiş, hendeği temiz­ letmiş, fakat Palisatlarla top kundaklarını - kar ve yağmur altında kalarak çürümemeleri için - yaptırmaktan sarfı nazar etmişti. Bunlar ihtiyaç halinde yapılacak şeylerdi. Şimdi işte bu eksikleri tamamlamak lâzım geliyordu. [1] 1 5 4 0 dan 1 6 7 0 senesine kadar. [2] İlişik plâna bakınız. (A) [3] Courtine’e bizim dilimizde perde hattı, bastion’a burç veya tabya Ravelin’e yarım ay tabya deniliyor. Palissade’a da Şaranpul adı veriliyor Vauban zamanına ait olan ve o vakitler her memlekette ayni surette kullanılan bu tabirleri olduğu gibi muhafaza etmeği tercih eyledim.

Jlskeriğ H areketler

S?

S t a r h e m b e r g belediye evinin ön ü nd e bir söylev yaparak, halkı sü kû na ve mem le ket e karşı olan vazifesini gör m eğ e davet etti. Ayni gün Belediye reisinin içtimaa çağırdığı şehir meclisi de her evin, tahkimat işlerinde çalışmak üzere, bir adam göndermesini, at ve sair hay va n sahiplerinin bu ha y­ vanları, mer mi taşımak için vermelerini, ve Vi y an a ’nın dış

Viyana muhafızı Kont Ernst

Rüdiger Von Starhemberg.

mahallelerinde oturan ahalinin mallarını ve bilhassa ellerin­ deki yiyecek ve içeceği şeh re nakletmelerini kararlaştırdı, [l] Fakat, bilhassa imparatorun şehri terketmesi üzerine m a n e ­ viyat bo zukluğ u o dereceyi bulmuştu ki, kim se müdafaa için istenilen işi yapmağa yanaşmıyordu. Belediye Reisi Von L i e b e n b e r g ’in, Burjuvaları vazifeye şe v k le n d ir m ek için, kale 1 [1] Wiens Bedrangniss im Jah re 16 8 3 , Albert Camesina, sayfa 5.

58

1683 Viyana S efe r i

önüne el arabasile bizzat toprak taşıması da birşeye yara­ madı. Korku halkın kolunu kanadını kırmış, kimsede enerji bırakmamıştı. Ahaliyi harekete getirebilmek için şiddet gös­ termek icap ediyordu: Starhemberg tahkimat inşasında çalış­ mak istemiyenleri, fena havadis yayanları asmak üzere seh­ palar diktirdi; ve ancak bu suretle, palisatları hazırlamak için çalıştırılacak beş yüz kişi bulabildi. Bizim ağır yürüyüşümüzün düşmana kazandırdığı bu­ günler içinde Viyanalılar beklenemiyecek kadar çok iş gördü­ ler. Ayın 7 sinde kalede on top yerleştirebilecek yer yokken ayın 13 ünde üç yüze yakın top için kâfi yatak vücude ge­ tirilmişti. Hazırlık, 14 temmuzda, hemen hemen bitirilmiş sayılabilecek bir dereceye vardı. Harbin muhakkak olduğuna inanılmağa başlanıldığı ta­ rihten yani marttanberi şehre yiyecek taşınmakta idi. Mü­ himmat ta kırk günlük bir muhasaraya karşı koyacak mik­ tarda idi. tki gün evvel Tuna yolu ile Krems’den son olarak üç gemi cephane daha gelmişti. Charles de Lorraine’in gerileyiş esnasında, Tunanın karşı kıyısına - küçük Schütt adasına - geçirdiği piyade kıt’aları, zorlu yürüyüşler yaparak - hattâ kısmen arabalara bindirileerek Presburg Wagram, Isling üzerinden ayın 13 ünde Viyana’ya vardılar. Gelen kuvvet Starhemberg (8 inci piya­ de), Mansfeld (24 üncü piyade), de Souches (50 ci piyade), Beck (59 uncu piyade), Scherffenberg (35 inci piyade), Thüngen (42 inci piyade) alayları ile Dampierre ve Heissler’in zırhlı süvarilerinden mürekkeb idi. Piyade az olduğu için, Loren dukası, Dupigny’nin ku­ manda ettiği zırhlı süvari alayını da Viyana’da bıraktı. Garnizonun tutarı 11 000 kişi kadardı. Starhemberg bun­ dan biri General Souches’un, öbürü General Scherffenberg’in emri altında olmak üzere iki fırka teşkil etti. Fırkalardan biri birgün, diğeri ertesi gün vazife görecekti. Şehirde bulunan muhtelif çapta topların adedi 262 idi, ve bunlara Miralay Christoph von Börner kumanda ediyordu. İstihkâm taburu, yazdığı kitaplarla büyük bir ün kazan­ mış olan Georg Rimpler’in idaresine verildi; fakat temmuzun 25 inde bu adam yaralandığı ve bir kaç gün sonra öldüğü için yerine Elias Kühn geçirildi.

jtskeriğ H areketler

59

Yukarda ismi yazılan general de Souches’dan başka dük de Croy, kont Saint Michel, Forbin Janson, kont de Cinq Eglises, baron Vignancourt gibi Fransız asilleri de Viyana kalesini müdafaa edenler arasında bulunuyorlardı. Şehirdeki ahalinin miktarı aşağı yuakarı altmış bine in­ mişti. Bunlardan da gönüllü teşkilâtı vücude getirildi. Rek­ tör Lor. Grüner’in kumandası altında 7 0 0 üniversite talebe­ sinden ve muhtelif zenaatlere mensup kimselerden taburlar teşkil edildi. Bu teşkilâta dahil bulunanların adedi 5.000 e varıyordu. Bunlardan şehrin müdafaası işinde kullanılmış olanlar yalnız üniversite talebeleridir. Starhemberg onları Kârntner, Schotten ve Neutur “ravelin„ lerine yerleştirdi. Diğerlerine şehrin inzibatını temin ve yangınları söndürmek vazifesi verildi. Stuben ravelin’ine yerleştirilen saray hade­ meleriyle Ambroise Frank’ın idaresindeki gönüllü taburu da müdafaa işlerinde kullanıldılar. Şehirdeki en yüksek otorite “Askeriğ Şuranın Viyana’da kalan kısmı» ismini taşıyan kurum idi; ve bunun başında kont Kapliers bulunuyordu, tdare ve siyasal işlerle uğraş­ mak için de bir diğer heyet daha teşkil olunmuştu, ki kont Kapliers buna da başkanlık ediyordu. Starhemberg her iki kurumun azası arasında idi. Kont Kapliers, Franz Maximilien ve kont Mollard ile beraber iaşe ve idare işlerine bakıyor; Wiener Neustadt’dan Viyana’ya gelen piskopos Kolonitch li] hastahanelerle meş­ gul bulunuyordu. Kolonitch, Macar piskoposlarının Viyana’da bankaya yatırmış oldukları 5 6 0 .0 0 0 florini alarak şehrin pek az olan gelirine eklemek, prens Schvvarzenberg’de va­ rından 5 0 .0 0 0 florin borç vermek suretiyle mevcut malî dar­ lığın giderilmesine çalıştılar. 12 temmuzda çerhacı süvarilerimizden bir müfreze Viya­ na’ya kadar sokularak Yeni Favorita (Theresianun) ve St. Marx önlerinde görülmüş ve kovalanmış idi. Onun için, birgün sonra - Avusturya piyadesi Viyana’ya girer girm ez-Star­ hemberg hemen bunların bir kısmını kale dışında Kontreskarpdaki mevzilere yerleştirerek bizi beklemeğe başladı. A vusturyalIlar o rdum uzu yoksuzluk ve sıkıntı içinde bırakm ak m aksadiyle, şehrin dış m ahallelerini, 1 5 2 9 m uhasam Malta şövalyelerinden olan bu adam Girit m uharebesi esnam da diğer şövalyelerle beraber, orada bizim le çarm ışm ıştı.

so

İ6Sİ Viyana S eferi

rasında yaptıkları gibi, ateşe verdiler. Wheis Tihanyi, “Top menzili dahilinde muhasara ordusunun sığınacak bir yer, siper yapacak malzeme bulamaması lâzımdı. Bunun için biz mamur varoşları güzel sarayları, binaları, bahçeleri, kilise ve manastırları, ve Augarten’daki Yeni Favorita ismini taşıyan imparator kasrı ile beraber Leopoldstadt mahallesini yaktık» diyor. Viyana şehrinin tarihi adındaki büyük eserde de Max Vanczo askeriğ şuranın karariyle, şehri kuşatan dış mahalle­ lerin, temmuzun 13 ünde tahrip edildiğini yazmaktadır, [l] Schwechat üzerinden gelen asli kuvvetlerimiz güneyden batı doğruluğunda ilerliyerek Pullendorf, Inzersdorf ve Laa’yı ele geçirdikten sonra, temmuzun 14 üncü çarşamba günü sabah saat onda Viyana önünde göründüler. Düşman henüz dış mahalleleri yakmakla meşguldü. Biz şehri hemen o günden kuşatmağa başladık; bir ucu St. Marx'da bulunan ve Gumpendorf, Ottakring, Hernals, Wâhring, Döbling, Heıligenstadt, Nussdorfdan geçen, iki gün sonra da Brigittenau ve Taborau (şimdiki Leopoldstadt) ve Prater’den geçerek Neugebâude karşısında tekrar Tunaya varacak olan bir çember içine almağa koyulduk. İ2]. Tatarlar, çoktan civaıa yayılmışlar, Tülin ovasına kadar ilerlemişlerdi. *** Kara Mustafanm karargâhta alıkoyduğu Avusturya iş­ güderi Kunitz’in yaptığı bir tahmine göre ordumuzda 25.000 çadır ve eli silâh tutar 9 0 .0 0 0 asker vardı.12 [1] U m um iyetle bizim m üverrihlerim iz fena bir tem ayüle kap ılı­ yorlar; nerede bir tahrip vu k u buldu ise onu bize atfediyorlar ve b u n ­ da ekseriya ileri gidiyorlar. Bakınız Silâhtar M ehm et Ağa Tarihinde ne diyor: “Tuna kenarında Çasarın m esire ve teferrücgâhı bir su ru azîm içre bahçesi yanından geçildi ki gözler nazirin görm em iş, ebniye şükûfe ve m eyvanın envaın kulaklar işitm em iş idi. Yakup yıktılar, hâk ile yeksan ettiler,, (sahifa 4 2 ). Bunu, yukardaki tafsilâta göre, hiç bir tetkike, tahkika dayanm ıyan bir iddia say m ak lâzım gelir. Esasen, düşm anın arazisini tahrip etm ek o zam anki harp u su lü n ü n icaplarındandı. Louis XIV or­ dularının Heidelberg ve m uhitinde taş üstünde taş bırakm adıklarını unutm am alıdır. Otuz yıl harbinin tahribatından bahsederken A lm anyanın m am u r topraklarının birer çöle çevrilm iş olduğunu ve buraları y a ­ bani nebatlarla yırtıcı hayvanların kapladığını Lavisse ve Ram baud da okuyoruz. [2] B. işaretli haritaya ve B. işaretli plâna bakınız.

fisk eriğ H areketler

61

Sırası gelmişken söyliyelim ki, Viyana önündeki kuvvet­ lerimiz hakkında almanca eserlerde görülen malûmat biribirine uymıyor. Bazı müellifler askerimizin dört yüz binden fazla olduğunu iddia ediyorlar. Mehmet Giray’ın Tarihi Âli Osman’da kaydettiği rakam da budur. Bununla beraber o zamaki harp ve sevkülceyş imkânları gözönüne getirilirse bunun doğruluğuna ihtimal verilemez. Kari Toifel eserine ordumuzun mevcuduna taallûk eden iki liste ilâve etmiştir. Bunlardan biri “Sadrazamın bera­ berinde Belgrada getirmiş olduğu kuvvetler,, başlığını taşı­ makta ve her vezirin maiyetinde bulunan asker yekûnunu ayrı ayrı işaret etmektedir. Listenin sonundaki adet 40.501 dir. İkincisi de Viyana önünde 18 ramazan - 7 eylül 1683 - ta­ rihinde Sadrazamın yaptığı teftiş neticesini göstermektedir ki, buna nazaran ordumuzun mevcudu 173.400 tutmaktadır. Bu adede Tököly’nin kumandasındaki 15.000 Macar ile Ulah voyvodası Servan Cantacuzen'in, Buğdan voyvodası Ghika’ nın 2 .0 0 0 ve Erdil Prensi Mihail Apafy’nin 6 0 0 0 askeri de dahil bulunuyor. Toifel Viyana önünde yalnız 1.000 Macar askeri mevcut bulunduğunu ve bunlara Kont Zichy ile Draskovitz, Nadasdy’nin kumanda etmekte olduklarım işaret ede­ rek Tököly’nin ordusu ile Presburg civarında kaldığım hatır­ latıyor. Mihail Apafy’nin ise kısa bir müddet orduda bulun­ duktan sonra köprülerin muhafazasından ibaret olan vazife­ sini görmek için Raab’a avdet ettiğini yazıyor. [1] “Neue Quellen zur Ceschichte des Türken Jahres„ is­ mindeki kitapta da bu ayni liste vardır. Fakat yekûnlar ara­ sında küçük bir fark olduğu gibi kumandanların isminde de değişiklik görülüyor. Veihs - Tihanyi, “Türkler toprağın çekemiyeceği kadar ka­ labalık olduğunu söyledikleri orduları hakkında mübalâğalı haberler neşretmişlerdi. 12 eylül muharebesinden sonra reis efendinin çadırında bulunan listede sağ diye gösterilen kumandanlardan bazıları bir diğerinde ölü olarak zikredil­ miş yahut hiç bir zaman Viyana önüne gelmemiş olan kuvvet­ ler orada imişler gibi kaydolunmuşlardır. Bu listede yazılı olan miktardan Tököly’nin kumandasındaki azıyan Macarlarla Apafy’nın 6 .0 0 0 adamını ve 31 ağustos tarihinde memleket­ lerine dönmüş olan 3.500 Mısır askerini, Eflak ve Buğdan1 [1] 1-7 sayılı eklere bakınız.

62

16S3 Viyana Seferi

taburlarını çıkarmak lâzımdır. Bu kırk elli bin kişinin tenzi­ linden sonra geriye 118-120 bin kişi kalır ki bunlardan yakın bir hesapla 3 0 .0 0 0 kadarı siperlerde bırakıldığına göre Viya­ na kurtuluşu muharebesinde müttefik ordularına karşı duran kuvvetlerin 88-90 bini geçmedikleri görülür. Harp arşivle­ rindeki vesikaların inanılmağa değer kaynaklara dayanan ya­ zılarına göre 12 eylülde Türk ordusu 107.000 kişi imiş,, diyor. Viyana muhasarasının ilk günü olan 14 temmuz tarihi az daha onun zabtı tarihi olacaktı. Zira bir gün evvel ateşe verilen ve el’an yanmakta olan varoşlardan uçan bir kaç kıvılcım şehrin îskoçyalılar kapısı - Schottentor civarındaki binalardan biri üzerine düşerek yangın çıkarmıştı. Ateş az bir zaman içinde büyümüş, üç aksoyun sarayı kül olmuştu. Asıl fenası bu sarayların yakınında silâh ve barut deposu vardı. Viyananın bütün muhasara esnasındaki mühimmat ihtiyacı düşünülerek toplanmış olan 1.800 ton barutun bir anda patlaması değil o civardaki kale duvarlarını, burçları, hattâ şehrin büyük bir kısmını uçurup bir harabezara dön­ dürebilirdi. Herkes kendi derdine düşmüştü. Kaçmağa, ca­ nını kurtarmağa uğraşıyordu. Halk adeta aklını kaybetmiş gibi idi. Yanlış bir havadis ağızdan ağıza dolaşıyordu. Gûya Türkler şehre casus sokmuşlar, kundağı onlar koymuş, ya­ hut Viyana içeriden bir suikaste uğramıştı. Sokaklarda Macar kıyafetinde kim görülürse döğülüyordu. Askerlikten kurtulmak için kadın kıyafetine giren bir gencin o aralık başından takma saçı düştü. Halk hainin o olduğuna hükme­ derek kendisini parçaladı. Bu taşkınlık ve şaşkınlık devam ederken irade sahibi bir genç, şehir kumandanının yeğeni 26 yaşındaki Yüzbaşı Guido Starhemberg, tehlikenin önüne geçti. Bilhassa onun ve onunla beraber Kont Serenyi’nin ve Belediye Reisi von Libenberg’in aldıkları tedbirler sayesinde yangını cephane deposundan kırk adım mesafede söndür­ mek mümkün oldu. Şehirde bu hâdiseler cereyan ederken sadrazam da kendi karargâhını Viyananın batı tarafında Burg ve Löwel bastiyonları karşısında Kont Trautson’a ait bahçeye kurduruyordu. Kaleden nihayet 750-760 metre kadar uzakta bulunan bu karargâh bugünkü Viyanada Lerchenfelder, Neustift, Mechi-

Jiskeriğ Hareketler

63

tarist, Schottenhof adlarını taşıyan sokaklar arasındaki sahaya düşmektedir. Sadrazamın otağı bugünkü St. Ulrich kilise­ sinin yanı başında idi. Düşman tarafından bir gün evvel ateşe verilmekle beraber kagir olduğu için iskeleti harap olmıyan bu kilisenin çan kulesini ara sıra gözetleme yeri olarak kullandığımızı Alman kitapları yazıyor. A Kara Mustafanın yanında Yeniçeri Ağası Bekri M u s t» Paşa ile kul kethüdası Çelebi İsmail Ağa ve maiyeti bölw ü ve eyaleti askeriyle, Rumeli Beylerbeyi Küçük Haşan 2 6 oda yeniçeri, beş ağır, yirmi hafif top vardı- Burgba^^ karşısındaki sağ cenahımız Diyarbekir Valisi Kara Mehnw^ Paşanın idaresinde, Halep Beylerbeyi Ebubekir (Deli Bekir) Paşa, Anadolu Beylerbeyi Ahmet Paşa askerlerinden Zağarcı Başı Mustafa Ağa ile 20 oda yeniçeriden beş büyük, yirmi küçük toptan mürekkepti. Yanova Beylerbeyi Vezir Ahmet Paşa kumandası altına konulan sol cenahımız ise Löwelbastei mukabilinde mevzi almıştı. Anadolu Beylerbeyi Osman Paşa oğlu Ahmet Paşa, Sivas Beylerbeyi Binamaz Halil Paşa, Saksoncu Başı Süleyman Ağa, 2 0 oda yeniçeri, 5 0 0 Cebeci Ahmet Paşa ile beraberdiler. Bu kolumuza da diğerine ol­ duğu gibi beş ağır, yirmi hafif top verilmişti. U1 Boğdan prensi askeriyle beraber Rossau’da bırakıldı. Diğer paşalar da maiyetleri ve eyaletleri askerleriyle Kârntner ve Stuben tabyaları karşısında mevzi aldılar. Topların yerleştirildiği siperler bugünkü Viyana’da Şehir evinin -Rathaus- arkasından geçen Lastnerstrasse ismindeki yolun uzunluğunca yapılmıştı. Bunları karşılarındaki tabyalardan ayıran mesafe 4 5 0 5 0 0 metre arasında idi. Sadrazam taarruza hedef olarak şehrin niçin bu kısmını intihap etmişti? Bu noktayı tetkik eden tarihçiler türlü mü­ talaalar yürütüyorlar; Max Vancza bunu büyük bir kusur sayıyor: «Viyananın kurtulmasına, içindeki müdafilerin cesa­ retinden daha az yaramamış olan, o izahı güç ta’biye hatala­ rının silsilesi işte bu taarruz hattını seçmekle başlamıştır. Çünkü Türkler en zayıf müdafaa noktaları yerine, kalenin en kuvvetli kısımlarına hücum etmiş ve o kadar tecrübenin verdiği dersten akıllanmayıp, bu yolda ısrar eylemişlerdi» diye yazıyor.1 (1] Silâhtar tarihi, Tom II, sahifa 4 5 .

et

1683 Viyana Seferi

Bir diğer m üellif d e Kara Mustafanm bu kararını e s k i­ den Venedikli bir kapüsen papazı iken müsltiman olan ve şimdi ordumuzda Sadrazamın fenniğ müşavirleri arasında bulunan Ahmet Bey isminde bir mühendisin telkini neticesi addediyor. Tököly’nin 1682 teşrinisanisinde gönderdiği sefa­ ret heyeti maiyetinde, uşak kıyafetine girerek, Viyana’ya gelmiş ve bu vesiyle ile şehrin plânını çıkarmış olan bu Ahmet Bey gûya, vicdanındaki azabın tesiriyle, Viyana’nın kolayca elimize geçmesine mâni olacak bir taarruz plânı tertip eylemiş muhasara esnasında da mermilerimizi ve lâğım tertibatımızı şehre mümkün olduğu kadar az zarar verecek surette hazırlamak yoluna sapmış imiş. İh Bu iddianın ne birine ne diğerine doğru nazariyle bakıla­ bilir. O zamanki Viyananın haritasına bir göz atmak Kara Mustafanm neden dolayı taarruz alanı olarak burayı seçti­ ğini anlamağa kâfidir. Vakıa Viyananın güney ve batı güne­ yindeki bastiyonları diğer kısımlarındakilerden daha muh­ kemdi. Fakat şehri almak niyetinde olan bir muhasımm üzerlerine atılabileceği tabyalar da ancak bunlardan ibaretti. — Nasıl ki birinci muhasara esnasında Kanunî Süleymanın intihap ettiği taarruz noktası da Kara Mustafanm seçtiği sa­ hanın yanı başında olan kısım idi.— Viyananın kuzey ciheti bugün olduğu gibi şehirden Tunanm bir kolu ile ayrılmış bulunup birbirine köprülerle bağlı birkaç ada teşkil ediyor idi. Buradan asıl şehre taarruz edebilmek için nehri geçmek1 [1] Venedik Elçisi Kontarini 1 6 8 3 teşrinisanisinde hüküm etine şu raporu g ö n d eriy o rd u : "S tarh em b erg bana T ürklerin nehir kenarında bulunan zayıf tabyalar yerine en kuvvetli tabyalara h ü cu m a kalkıştık­ larını görünce sevin m iş olduğunu söyledi. Kapüsen papazı W ienfluss'un taşm ası ihtim alini dü şü n erek onları taarruzu bu taraftan yapm aktan vaz geçirm iş. E ğ e r T ürkler diğer plânı tatbik etm iş olsalarm ış şehrin uzun m üddet dayanm ası pek te m ü m k ü n olam ıyacakm ış.,, Onno Klopp Das Jah r 1 6 8 3 . S. 2 2 3 Klobb attığım ız kum baraların ek seriya tesirsiz kaldığını kolayca söndürüldüğünü yazdıktan ve buna birkaç misal getirdikten sonra şehir altına koyduğum uz on iki büyük lağım dan yedisinin patlam adı­ ğım kaydeyliyor ve yine Venedik elçisinin bir raporunu zikrediyor. «Denilene bakılırsa kapüsen m ühendis kum baraların tesirini de hiçe indirm işm iş. Fena neviden barut kullanıyorm uş. Zannolunduğuna göre o hırıstiyanlık âlem i için böyle bir ziyam sebebi olm ak azabı altında k alm ış,evvelce m ensup bulunduğu ve terbiyesini aldığı hırıstiyanlığa elinden geldiği kadar az zarar verm eğe çalışm ıştır.» S : 2 2 7 ,2 2 8 ,2 2 9

65

jlskeriğ hareketler

ve su ile duvarlar arasında “ancak bir ok atımı,, kadar geniş olan bir sahada düşmanın ateşine, yapacağı çıkış hareketlerine rağmen yerleşmek, siper açmak lâzımgeliyordu. Genişliği 50-60 metreyi geçmiyen bu saha ile Leopoldstadt arasında köprü kurmak icap ediyordu. Bu ise çok güç bir iş idi. Diğer taraftan böyle bir köprü kurulabilse bile onun tahribi takdirinde kale duvarları altındaki askerlerimiz ve tesisatımız AvusturyalIların eline düşmüş olacaktı. Nitekim Sadrazamdan aldığı emre uyarak temmuzun 16 sından itiba­ ren Leopoldstadt’dan şehrin bu cihetindeki bastiyonlarını topa tutmağa başlıyan Bosna Beylerbeyi Hızır Paşa muhasara esnasında yaptığı müteaddit teşebbüslere rağmen suyu geçip kaleye taarruza muvaffak olamamış ve ağustosun ortasına doğru artık bundan büsbütün vazgeçilmiştir. Viyananın doğu tarafı ara sıra kabarıp taşan Viener Fluss isminde bir su ile çevrilmişti. Schottentor ciheti ise Ottakringer Bach denilen bataklık bir sahadan ibaretti. Halbuki bir benzerini şimdiye kadar yaptığımız harplerde pek te gör­ memiş olduğumuz böyle bir kaleyi almak için bizim en çok güvendiğimiz şey lağımlarımızın yapacağı tesirdi. Nehir altında yahut bataklık arazide ise lağım tertibatı yapmak im­ kânsızdı. İşte bu zarurettir ki Sadrazamı Viyanaya lağım koymak için biricik yarar toprak olan güney ve batı semtini seçmeğe şevketti. Esasen kuzeydeki ve doğudaki bastiyonlarının zayıflığını pek âlâ bilmekte olmasına rağmen Starhembergb ile bizim o cihetlerden taarruza geçeceğimize ger­ çekten ihtimal vermemiş, güneyden gelerek Kârntertor tabyasına saldıracağımızı sanmıştı. Bunun için de en önemli tedbirleri bu bastiyonda almıştı. ♦**

Kara Mustafa Paşa daha 14 temmuz akşamı batarya­ larını mevzilerine yerleştirtmişti. Ertesi günü taarruza baş­ lamak niyetinde idi. Bununla beraber şehir kumandanına teslim teklifinde bulunmazdan evvel orduya hareket emrini vermek istemiyordu. Bunun için Starhemberg’e lâtiııce tercü­ mesiyle beraber bir mektup gönderdi. [1] Atlas bir keseye1 [1] Lâtince kısm ı için ilişiğe m ış sureti ek ler arasındadır

bakınız. M ektubun fotoğrafla çıkarıl­ Viyana — 5

66

1683 V:yana Sejeri

konulup kontreskarplar içine atılan ve şehrin teslimi, İslâm dininin kabulü taleplerini, aksi takdirde neler yapılacağı teh­ didini ihtiva eden ve aslı Hamburg Kütüpanesinde bulunan bu mektubun 1917 senesinde Strasburg’da İslâm mecmuası­ nın 7 inci tomunda çıkan türkçe metni şudur: “Sebebi tahriri kitabü kalem ve mucibi tastiri hitabı terkim oldur k i siz k i Beç kalesinin general ve asakirin ve sair âyan ve a h a lisi m alû­ munuz ola k i H ak Celle Âlânın inayeti ve iki Cihan Güneşi Peygam­ berimiz H azreti Muhammedûl M ustafa sallâllâhu taâlâ aleyhi vesellemin m ucizâtül kesiretül berekâtı ile âzam i selâtini devran ve efham ı havâkini zaman olan şevketlû ve kudretlû ve m ehabetlû ve azam etlû zıllu llahi fila r z padişahı ruyi zemin efendim iz hazretlerinin ferm an ı hümayunlariyle yer götürmez asakiri mansure ile Beç kalesin i feth ve ilâyı kelim etullah niyeti ile k a lei mezburun altına geldik, im d i kablesseyf teklifi İslâm ayin i şer’î seyyidülenam olm ağla evvelâ bizzat size arzı İslâm ederiz müslim olursanız selâm et bulursuz olm adığınız surette cenksiz kaley i teslim e d e rs e n iz ..............em rullah icra kıltnur ve küçüğünüze büyüğünüze ve ağniya ve fukaran ıza zarar iriştirilmeyip cümleniz emnü am an üzere olursuz içinizden her kim ahar yere varm ak murat eder ise kendüye cebr olunmayıp ve em valü e r z a k ın a ........... yanına mutemet adam koşulmağla ehlü ayaliyle murat eylediği yere gönderilir . Ve her kim kalmak isterse emval ve erzaklarile hıfz olunup kelevvel âsude hal üzere kalır ve illâ inat ve muhalefet edip tafdilallahı taalâ kuvvei

kahireyi padişahı i l e ........... feth ü teshir olunmağla bir ferd e emnü am an verilmeyip yerleri ve gökleri yaradıp şeriki olm ıyan allahu taalâ h akkı için ken d u n ü z ........... em valü erzaklarınız yağm a ve evlatlarınız esir olur vesselâm a lâ men ettebaülhüda,, Buyurdu (beorduyu) Sahrayı Beç

Starhemberg bu yazıya hiçbir cevap vermedi. Biz de 15 temmuz akşamı mevcut toplarımızın cümlesiyle Burg ve Löwel bastiyonlarına ateş açtık. Düşman henüz tamamiyle hazır değildi. İlkin hafif muka­ bele etti. Biz bir gün evveldenberi yaklaşma yollan açmağa koyulmuştuk. Muhasara altındakiler ara sıra yaptıkları çıkış hareketleri ile bu işi durdurmağa, geçiktirmeğe uğraştılar.

Jlsk eriğ JCarAafler

67

Yaklaşma yolları şehre doğru ilerledikçe muvazi siperler ka­ zılıyor, tahkim ediliyor, ve gerilerdeki toplar buraya getiri­ lerek kale daha yakından döğülüyordu.[l] Kara Mustafa Paşa daha ilk bombardımanı takipeden gün bir hücum yaptı. Fakat bu hücum püskürtüldü. Bütün piyadesini şehre verdiği için yanında sekiz, on bin kadar süvari kalmış olan Charles de Lorraine bu kadarcık bir askerle bizim Taborau üzerine yaptığımız tazyika karşı koyamıyacağı için, 16 temmuzda burasını boşalttı. General Schultz’un kumandasında bulunan geri taburuna ağır telefat verdirerek ric’ati örttürdü ve kendisi Tuna’nın büyük kolu üzerindeki Tabor köprüsünden karşıya geçti, takibimizden kurtulmak için de hemen köprüyü yaktırdı. Bunun üzerine Bosna Beylerbeyi Hızır Paşanın kuvvetleri Tuna adalarım işgal ettiler. Bu suretle Viyana’yı kuş.atan çember 16 temmuz günü tamamiyle kapanmış ve şehir büsbütün sıkışmış olu­ yordu. Toplarımızın düşman istihkâmı üzerinde yaptığı tesir baş­ langıçta umulduğundan daha hafifti. Kanunî Sultan Süley­ man'ın 1529 seferinin muvaffak olmamasına başlıca sebep teşkil eden hatayı bu defa da işlemiş, muhasara için kâfi miktarda ağır top ve havan topu getirmemiştik. Düşmandaki bataryalar bizimkilerden daha büyük ve daha kuvvetli idi. Kaleye yerleştirilmekte olan topların adedi gün geçtikçe art­ tığı için karşı tarafın ateşi de şiddetleniyordu. Silâhtar, * on kıy yeden otuz kıy yeye varınca dane atar envaından kırk elli pare balyemez ve onbeş yirmi pare kulunburna top ve bir ol kadar dahi kumbara havanı ve üç yüz kadar şahı darbzenleri orduyu hümayunda mevcut etmek gerekti... Serhad kalelerinden, lüzumuna göre, iri toplar çıkarıp götürmek mutat iken bu kanuna rağbet edilmedi. Sadrazam milki çasarı bicengü cidal kabzei tasarrufa geçiririm sandı. Hiç bu denlû ufak topla böyle metin kale mi döğülür. Hayf bu gurura, hayf bu fikirsizliğe ki kendi toplarına karşı düşman­ lı] Bu siperleri kazarken a sk eriğ iycaplardan başka istirahat hattâ tez­ yin cihetleri de d ü şü n ü lü rd ü. K u m andanların yerleştikleri ask erin top­ landığı k ısım lar halılarla örtülüyor, güzel e şy a ile süsleniyordu. M ağlû­ biyetten so n ra F ran sız E lçisinin Louis XIV e yazdığı 18 eylül 1 6 8 3 ta ­ rihli bir m ektupta şu cüm leyi g ö rü y o ru z: "T ürk siperleri bu m em lek e­ tin evlerindeki odalardan çok d ah a temizdi.> La N ou v elle R ev u e 1 8 8 3 , T om X X III.

ss

1683 Viyana S a f eri

dan atılan top danelerin veznettirmekle teessüf çekip hay­ rete vardı» diyor. (Tom I. Sayfa: 4 7 ) Tahkimat önündeki sahayı ele geçirmek için yapılan gayretler birçok mukavemetlerden, şiddetli mukabeleler­ den I1! sonra muvaffak olmuş ve 20 temmuzda istihkâm ef­ radımız ilk müdafaa hattından beş adım mesafeye kadar yol açmış bulunuyordu. Bu hazırlıklardan sonra asıl müessir taarruz başlıyacak id i: a) Her gün şiddeti gittikçe artmakta olan bir top ateşi altında askerlerimiz mania - palisad - ları aşarak Contre escarpe’ların üstünü örten kapalı yolları zapt için ileri atılıyor, büyük zayiata uğrayorlardı. Bu mücadele haftalarca sürdü, tki taraf askeri adeta biribirlerine el değecek kadar yakın­ dılar. Bir defasında yeniçeriler sivri kazıklardan yapılmış palisatları bazı yerlerde yıkmağa ve kısmen bunların üze­ rinden atlamağa muvaffak oldular. Fakat palisatların geri­ sindeki kapalı yola ayak basınca düşman askerleri kendi­ lerini kuşattılar ve yakalayıp altı metre yüksekliğindeki kontreskarptan hendeğe fırlattılar. Günler geçiyor, vakit kaybe­ diliyordu. Palisatların biran evvel ortadan kaldırılmasiçin lağım kullanmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı. İlk lâğım­ larımız temmuzun 23 ünde cephenin Burgbastei ile Löwelbastei [2] karşısına düşen kısımlarında patladı. 25 temmuzda da Ravelin karşısında bir diğer lâğım patlattık. Her defasın­ da hücuma kalkıyor, boğaz boğaza çarpışıyorduk. Amma düşman da canla başla muharebe ediyordu. Uğradığı ağır zayiata bakmıyor, bizi palisatları aşmaktan menetmek için her türlü fedakârlığı yapmaktan geri durmuyordu. Lâğımla­ rın açtıkları gedikleri ele geçirdiği vasıtalarla kapatmağa ve askerimize yine karşı koymağa uğraşıyordu. Fakat Avus­ turyalIlar içinde iyi lâğımcılar yoktu. Bizim yaptığımız tesi-*2 [İJ B ilhassa yukarda ism i geçen Yüzbaşı Ouido Starhem berg’in Mansfeld alayından Steinbach ism inde bir zabitin idare ettikleri 19 tem m uz çıkış hareketi ile ertesi gü n ü yapılan bir diğeri şiddetli olm uş ve İkincisinde AvusturyalIlar ilerideki m uvazi hatlarım ıza kadar sokul­ m u şlar ise de sonunda ağır zayiat vererek püskürtülm üşlerdi. [2] Burgbastei denilen tabya bugünkü Viyanada Heldenplatz ism i verilen m eydanın bulunduğu yerde idi. Löwelbastei’ın yerinde ise H ofburgtheater inşa edilm iştir. B urgravelin ile onun arkasına düşen “Courtine,, bu iki tabyanın arasında bulunuyordu, ki bugün orası Volksgarten - m illet bahçesi - ism inde bir parktır.

jis k e riğ JCareketler

69

sata mukabele edemiyorlardı. Nihayet ağustosun 3 üncü sah günü yeniçeriler, Ravelin karşısında, kapalı yola girip tutun­ dular. Uç gün sonra da Kontreskarpdan inip hendeğe gir­ diler. Orada müdafilerle göğüs göğüse bir muharebeye tutuştular. Bu aralık Löbelbastei hizasındaki kontreskarpta bir lâğımımız daha patladı. Yıkılan topraklardan hâsıl olan yığını çiğniyerek hendeğe atlıyan bir diğer müfreze­ miz de AvusturyalIların üzerine atıldı. Düşman şiddetle mü­ dafaa etmekle beraber kapalı yolu tahliye ederek arkaya çekilmeğe mecbur oldu. Bu suretle müdafaa tertibatının bu birinci hattı ilk lâğımın patlamasından tam iki hafta sonra düşmüştü. Taarruzun birinci safhası burada sonuna eriyor ve artık ikinci safhası başlıyordu. Bundan sonra hendek içinde vuru­ şarak asıl istihkâmı, ravelin ve bastiyonları zaptetmeğe çalı­ şacaktık. Burada gayretimizin asıl hedefi Burgravelin oldu. b) 12 ağustosta Ravelin altında ilk lâğımı patlattık. Ravelin’in ucu tamamile çöktü. Yeniçeriler ileri atıldı. Çok kanlı bir çarpışma oldu. Her iki taraftan yüzlerce adam dü­ şüyor, dalgalar gibi biribiri ardınca gelip Ravelin’de açılan gediğin içine saldıran askerlerimiz hep orada eriyor, ölü­ yordu. Vuruşma saatlerce sürdü. İki tarafta bulunan Burg ve Löwel tabyaları da yeniçerileri yan ateşine alınca taarru­ zumuz yavaşladı, Ravelin’de açılan gediği düşman gece ka­ patmağa muvaffak oldu. Starhemberg 16 ağustosta şiddetli bir mukabil taarruz yaptı; yeniçerileri bir an için kontreskarplardan yukarı sür­ dü ise de neticede çekilmeğe mecbur oldu. O gece sadrazam bizzat askerin başına geçerek Ravelin’e üst üste dört kere hücum etti. Miralay Beck ile Schar’ın kumanda ettiği müdafiler bu hücumları da durdurdular. 18 ağustosta Ravelin’in altında yine bir lâğımımız patla­ dı ve geniş bir gedik açtı. Birbiri ardınca yapılan saldırışlar sonunda askerimiz içeri girdi ise de bu sefer dahi tutunamadı, AvusturyalIların mukabil taarruzu önünde çekildi. Ancak 22 ağustosta başlıyan ve ertesi güne kadar süren ateşli bir boğuşmadan sonra yeniçeriler Burgravelin’in bir kısmın­ da devamlı surette yerleştiler. Muharebenin şiddeti şimdiye kadar görülmemiş bir dereceyi bulmuştu. Her karış toprak

70

1683 Viyana Seferi

için yüzlerce adamın kanı akıyordu. Çok yakından atılan güllelerin ve patlıyan lâğımların tesiriyle şekilsiz bir yığın hali­ ni almış olan Ravelin eğer tamamiyle elimize geçecek olursa son bir hücum ile şehrin iç duvarını aşmamız kolaylaşmış olacaktı. Bunun içindir ki Viyana garnizonu Ravelin’i her ne pahasına olursa olsun elden çıkarmamağa çalışıyordu. Mah­ surların vaziyetindeki vahimliği artıran şeylerden biri de ellerindeki mühimmatın azalmış olması idi. Bununla beraber müdafiler on bir gün daha dayandılar. Ağustos sonuna doğ­ ru bir gece patlıyan büyük bir lâğımımız Ravelin’in hemen bütün garnizonunu havaya uçurdu. Sağ kalan 40-50 kişi arkadaki dar boğazda ayı ini denilen kapalı yere çekildiler; Heistermann ve Müller isminde iki zabit idaresinde olarak orada müdafaaya geçtiler. Lâkin vaziyetin düzeltilemiyecek bir hale geldiği görülüyordu. Sağ cenahı himaye eden kü­ çük “caponniere„ de eylülün ikisinde düştü. Bunun üzerine Starhemberg 2-3 eylül gacesi Ravelin’in tamamiyle terki em­ rini verdi. Burası için tam 22 gün muharebe etmiş, burası önünde 3 0 .0 0 0 e yakın telefat vermiştik. c) Doğrudan doğruya Sadrazamın idare ettiği merkezi­ miz bu harekâtı yaparken Kara Mehmet ve Ahmet paşaların kumandanlarındaki sağ ve sol cenahlarımız da Burg ve Löwel bastiyonları mukabilinde toprak kazanmağa çalışıyor­ lardı. Burg bastiyonu önündeki kapalı yol ağustosun 14 üne kadar yapılan bütün hücumlara dayanmıştı; ve ancak Ravelin’e taarruz başladıktan sonra orasını da boşaltan düşman hendekteki caponniere denilen küçük tahkimata çekilerek arasıra çıkış hareketleri yapıp muhacimleri iz’aç etmek yo­ luna girdi. Burg tabyasına ilk lâğımı ağustos sonunda yerleştirebildik. Tabya ayın 29 undanberi mütemadi bir top ateşi altına da alınmıştı. Starhemberg, eylülün ikinci günü hem buradan hem de Löwel bastiyonu tarafından sonuncu bir çıkış hareketi yaptırdı. Burg, Ravelin düştükten sonra asıl tabyaları daha ziyade sıkıştırmak mümkün olmıyordu. Eylülün 4 üncü günü öğleden sonra Burg tabyasının altında müthiş bir lâ­ ğım patladı. On metre genişliğinde bir gedik açıldı. Bir an­ da atılan 4 0 0 0 yeniçeri bastiyona girdiler. Kaleye iki bay­ rak dikmek üzere idik. Fakat bu sahaya kumanda etmekte

jtsk eriğ Jfarek efler

?t

olan Kont de Souches büyük topları muhacimlerin üzerine çevirerek çok yakından ateş açtı. Top ateşi ile kırılan asker­ lerimiz Souches’un ve ona yardıma koşan Starhemberg’in mukabil hücumlarına dayanamayarak gerilediler. Kontreskarplardaki piyadelerimiz ve bir az daha arkadaki toplarımızla kaledekiler arasında bitip tükenmiyen bir ateş düellosu baş­ ladı. Sonunda müdafiler tabyadaki rahneyi örüp kapamağa muvaffak oldular. Bir gün sonra Burgbastei’a karşı yapılan gece taarruzunda da muvaffak olamadık. Diğerlerine nispetle daha eski ve bütün burçların en küçüğü olan Löwelbastei [lj müdafaa tertibatı için az müsait bir yerdi. Burada bizim bir çok metrislerimiz, lâğım hazırlıklarımız vardı. 15/16 ağustos gecesi yapılan bir hücumda yeniçeriler Löwelbastei’a girmişler ve ertesi gün öğleden sonraya kadar orada tutunmuşlardı. Fakat Sereny ile Scherffenberg’in yaptıkları mukabil bir hü­ cum sonunda tabyayı terke zaruret hâsıl oldu. 6 eylülde birkaç lâğımın birden patlamasiyle bütün Vi­ yana sarsıldı. Löwelbastei’n çıkıntısı ve yan satıhlarının bü­ yük bir kimi hendeğe çökmüştü. Birgün evvel bu tabyaya nakledilmiş olan Kont de Souches bu sefer de yaptığımız hücumu püskürttü. Yüzbaşı Guido Starhemberg ile Kont Orazio Sicco burada telef oldular. Üç gün sonra tekrar bir lâğım atılmasını müteakip yeni bir taarruz daha yaptık. Bu defa evvelki taarruzda tabyayı himaye etmiş olan caponniere de hücumumuza hedef olmakta idi. Bir saat süren hararetli bir vu ru şm ad an sonra taarru zu d u rd u rm ak m ecburiyetinde kaldık. A vusturyalIlar g ece ra h ­ neleri iyi kötü kapatabildiler.

Bu, yaptığımız hücumların sonuncusu oldu. Fakat istih­ kâm kıt’alarımızın faaliyeti devam ediyordu. Elimizde bulu­ nan Burgravelin’den başlıyarak, hendek içinden şehrin du­ varına doğru açmakta olduğumuz kapalı yolun inşasına Viyanalılar, her ne yapsalar mâni olamıyorlardı. Kale duvar­ larından aşağıya döktükleri yakıcı mayiler, yangın çıkaran cisimler bizi işimizden alıkoyamıyordu. Düşman 9 eylülde lâğımcılara karşı üç kere çıkış hareketi yapmış fakat yine püskürtülmüştü. Kazılan galeri ayni günün akşamı courtine' nin temeline vardı. Bu duvarın ve onun iki tarafında bulu[1] Bu tabya 1 5 4 7 de inşa edilm işti. H albuki diğer tabya yani Burgbastei 1659 da bitirilm işti.

72

1S83 Viyana Saferi

nan Burg ve Löwel tabyalarının altında yedi büyük lâğım hazırlıyorduk. Eylülün 10/11 gecesi Burgbastei altında son bir lâğımımız patladı. Şehir için tehlike son dereceyi bulmuştu. Starhemberg courtine’in ve kısmen bastiyonların boşaltılmasını emretti. Duvarların arkasında tez elden siperler kazdırıp palisatlar diktiriyor; yolları zincirlerle kapatarak manialar yaptırıyor, sokak muharebesi yapmağa hazırlanıyordu. Kendisi beklediği son hücumun vereceği neticeden çok ümitsizdi.... 11/12 eylül cumartesi gecesi birdenbire, Kahlenberg sırtlarındaki karanlığı yırtan büyük alev sütunları ViyanaIılara sonsuz bir saadetin nuru gibi göründü. Şehri kurtaracak ordu gelmişti. *** Her nekadar Viyana temmuzun lösındanberi kuşatılmış ise de Tunanın üst tarafına çekilmiş olan Charles de Lorraine ile şehirdeki garnizon arasında muhabereye imkân buluna­ biliyordu Charles de Lorraine’nin 21 temmuzda Viyanaya gelen bir habercisi başkumandanın çok yakınlarda, Jedlesee köyünde bulunduğunu, Bisamberg’in AvusturyalIlar elinde olduğunu söylemiş, Stharhemberg’e umut ve cesaret vermişti. Ertesi gün de İmparatorun Polonya elçisi ile beraber ordumuzda alıkonulmuş olan işgüderi Kunitz, Jakob Haider isminde bir uşağını göndererek, bizim askeriğ vaziyetimize vekuvvetlermize dair şehir kumandanına malûmat vermişti.!*! Starhemberg yakında geleceği söylenilen yardıma bel bağlamış olduğu için, Kara Mustafa Paşanın 27 temmuzda ikinci defa olarak yaptığı teslim teklifine, istihza ile cevap verdi. İki taraftan ölenleri gömmek için kısa bir mütareke yapılmasını da kabul etmedi. Kale duvarları üstünde şen musiki havaları çaldırdı. Lâkin bu tezahürat, hakikatte, Viyanalılann ruhiğ haletlerini ifadeden çok uzaktı. Muhasaranın zaruriğ tesiri daha ilk günlerden hissedilmeğe başlamıştı. Hü­ cumlarımızı püskürtmek için yapılan karşılıklarda pek çok [1] Kunitz, bütün m u h asara esnasında bu istihbar vaziyfesine de­ vam etm iş, artık şüphem izi uyandırdığı için kendi uşaklarını kullana­ madığı zam anlar Boğdan P ren si C antacuzen’in hizm etinden bile istifade eylem iştir.

Jlskeriğ h a rek etler

73

adam telef oluyordu. İşe yarıyan zâbitler, ilk safda ölenler meyanında bulundukları için, gün geçtikçe askerin adedi azaldığı gibi değer iytibariyle de derecesi düşüyordu. ö yle ki muhasara uzadıkça, zâbit kıtlığından ötürü, ne­ ferlerden zâbit yapmak lüzumu bile hâsıl oluyordu. Asker adedi azaldıkça herkese düşen hizmet derecesi artıyor, isti­ rahat imkânı kalmıyor, gece gündüz kale üzerinde, siperler­ de, nöbet beklemek çarpışmak lâzım geliyordu. Temmuz sonuna doğru şehirde dizanteri patlak verdi. Her gün bundan yüze yakın adam ölüyordu. Muhasaranın ilk günü taşla başından, temmuzun 25 inde de bomba ile sağ kolundan yaralanan Starhemberg üstelik bir de dizante­ riye yakalanmıştı. İdareli kullanılmasına rağmen şehirdeki yiyecek endişe verici bir sür’atle azalıyordu. Belediye fiatlara narh koymuştu. Fakat fiatların alabildiğine artmasına mâni olunamıyordu. Eczaneler istenilen ilâçları vermekten imtina ediyorlardı. O kadar ki bu husustaki bütün tedbirlerin boşa çıktığını gören sivil idare “zavallı askerlere karşı ihtikâr yapılmaması,, için pazar günleri kiliselerde papazlara vaizler ettirererek halkın diniğ hislerine müracaatten başka yapacak bir şey bulamıyordu. Son günlerde mühimmat da tükenmek üzere idi. Ev eş­ yaları, yemek takımları eritilerek bunlardan mermi yapılı­ yordu- Bunun için, Starhemberg’in ilk zamanlarda nikbin olan, maiyetindeki zabitlerle askerlerin methini ve kendi kanının son damlasına kadar şehri müdafaa edeceği temi­ natını ihtiva eden mektuplarının ifadesi gittikçe değişiyor, bedbinleşiyordu. Ağustosun 8 inde Heister taburundan bir asker kuriye olarak başkumandana gönderildi. Fakat tarafımızdan yaka­ landı. 12 ağustosta Burgravelin’in altında ilk lâğımımızın patla­ masından sonra vaziyeti Duc de Lorraine’e bildirmek için yeni bir haberci arandı. Para vadedildi. Georg Franz Kulczicki isminde biri bu vaziyfeyi kabul etti- [1] Bu adam evvelce Şark Ticaret Kumpanyasında tercümanlık etmişti; Türkçeyi çok iyi konuşurdu. Kulczicki Türk askeri kıyafetine girdi. [1] K ulczicki bu hizm etin e karşılık p ara ile bir ev ve Viyana şe h ­ rinde h em şeh erilik hakkını aldı.

74

1683 Viyana Seferi

Yanına Michailovitch adındaki uşağını da alarak muhasara hattını aşıp Charles de Lorraine’in o aralık March suyu kenaunda Angern ve Stillfried mevkileri arasında bulunan karargâhına gitti. Birkaç gün sonra şehre getirdiği Başku­ mandanın cevabında yardımcı kuvvetlerin yakında geleceği vadi tekrar olunuyordu. Yukarda gördüğümüz gibi ağustosun 18 inde patlıyan bir lâğımımızdan ve onu takip eden hücumdan sonra yeni­ çeriler Burgraveline girmiş ve orada bir iki saat tutunabilmişlerdi. Durum, gün geçtikçe, AvusturyalIlar için vahimle­ şiyordu. Starhemberg ertesi günü tezelden imdat edilmesi dileğiyle Mihailovitch’i gene başkumandana gönderdi. Bu tehlikeli seyahat 27 ağustosda tekrarlandı: “Düşman ateşin­ den kırıldığımız kadar dizanteriden de kurban veriyoruz. Kumbaramız kalmadı. Toplarımızı kısmen düşman tahrip etti, Bir kısmı da iyi imâl edilmemiş oldukları için daha elli atım yapmadan patladı» diye jyazılıyordu. Kont Kapliers’de şifre bir mektup gönderdi. Bunda bizim Burgravelin üzerindeki tazyikimizin arttığı ve Ravelin’in nihayet iki gün daha dayanabileceği haber veriliyordu. Viyanadaki Katedralin-Stefanskirche - kulesine Kont Kielmanseg’ in yerleştirmiş olduğu ziya ile muhabere tertiybatı her gece kullanılıyor, bununla durmadan imdat işareti veriliyordu. Ravelin’in düşecek olması tehlikesi yeni tahkimat yap­ mağa lüzum hâsıl ediyordu. Starhemberg 27 ve 28 ağustos günleri her vatandaşı bu hususta vazifesini görmeğe çağıran bir beyannameyi duvarlara astırdı. Şehrin kurtulması umudu o kadar azalmış, halk vaziyetinden o kadar biyzar olmuştu ki kimse bu davete cevap vermedi. 31 ağustos ve 3 eylülde bu emir tekrar edildi. Şimdiye kadar yerlerine başkalarını gön­ dermiş olanların şahsan iş görmeğe gelmeleri, gelmiyecek kadar hasta olanların bunu bir vesiyka ile ispat etmeleri, lü­ zumu hatırlatıldı. Bir iki gün sonra, evlerinde kalıp tahkimata çalışmıyanların pencereleri altında asılacakları ilân olundu­ ğu halde emre itaat etmemiş olanların gene üç bölük teşkil edecek kadar çok olduğu evlerin aranmasiyle anlaşıldı. Herkes artık ne olacaksa olsun düşüncesinde idi. 1 eylülde Duc de Lorraine’e yeni bir mektup götürmek için yola çıkan Mihailovitch, Türk hatlarını aştığını gösteren

J ls k e riğ h a re k e tle r

75

işareti Bisamberg’ten vermiş ise de bir daha geri dönmemişdi. Onun da elimize düştüğü anlaşıldı. Ravelin düştüğü gün Viyana’da karışıklık çıktı. Ve asker itaatsizliğe başladı. Komutan şiddetli hareket etmesi ve çabuk karar vermesi sâyesinde, bu karışıklığın önünü aldı. Fakat bu halin devamı mümkün değildi. Starhemberg Mihailovich’in dönmemesine bakarak evvelki mektubunun Düke varmadığına hükmettiği için yeni bir haberci daha gönder­ meği düşündü. 120 duka ücret vererek Şahin Bonaventura adında Şarklı bir yahudi hekimin uşağı Seradly yola çıka­ rıldı. Karakollarımız bu adamı da yakaladılar. Kara Mustafanın önüne getirilen Seradly, canını kurtara­ bilmek umudıyla ona Viyananın hâlini, becerebildiği kadar, karanlık gösterdi. Bir gün evvelki hücum durdurulmasaydı şehrin şimdiye kadar düşmüş olacağını söyledi. Bizim 5 eylülde Burgbastei’a yaptığımız şiddetli taarruz işte bu telki­ nin mahsulü idi. Son kuriyeyi Starhemberg 9/10 eylül gecesi gönderdi. Bunu götürdüğü mektubta şu kısacık cümle yazılı idi: “Keine Zeit mehr verlieren, gnâdigster Herr, ja keine Zeit mehr» Artık daha fazla vakit kayb etmeyiniz! Gün geçtikçe, muhasaranın güçlüğü anlaşıldıkça, bizim tarafta da hoşnutsuzluk nişaneleri sezilmeğe başlıyordu. Zayi­ atımız ağırdı. Bundan başka orduda hastalık çıkmıştı. Tedâvi vâsıtaları eksikdi. Bu kadar çok askerin muhtaç olduğu erzakı uzak mesafelerden hattâ bazan Budin’den getirtmek iycabediyordu. Hayvanlarımız için yem bulmak adeta imkânsızdı. Viya­ na civarı yanmış, yıkılmıştı. Açlıktan pek çok beygir telef olu yor, bu yüzden sipahimizin kudreti azalıyordu- Levâzım kolla­ rımız her gün köylülerle çarpıştıktan başka ara sıra düşman kıtalarının taarruzuna uğruyordu. Bize karşı Semmering yolunu kapamak için Schottwin'e yerleştirilen Avusturya taburu bir kere Wiener-Neustadt civarına gönderdiğimiz bir kolumuza baskın yaparak 6 0 0 araba erzakı elinden almıştı. Franz Toifel 7 eylüle kadar uğradığımız zâyiattan bahsederken sipahiynin verdiği telefattaki yüksekliğin köylü­ lerle levâzım taburlarının mütemadiyen yaptıkları müsade­ melerden ileri geldiğini kaydediyor. O sene ağustos çok yağmurlu olmuştu. Yerlerin sık sık ıslanması harekâtı güçleştirdiği gibi asker de bundan rahat-

76

1683 Viyana Seferi

sız oluyordu. Yeniçeriler işin uzamasından sıkılmışlardı. Umumiğ bir hücum yapılmasını istiyorlardı. Ağustos sonuna doğru “Biz Sultan Süleymanın kaledeki haznesi için kırk günden fazla metris çekemeyiz. Yürüyüşe ferman olmazsa bilcümle metrislerden dışarı çıkarız» diyerek baş kaldırdılar. Kara Mustafanın soğuk kanlılığı, iradesi ve dayanıklılığı bu tehlükeli vaziyeti düzeltebildi: “Eğer yeniçeri tayfasının metrislerden çıkmak muratları ise hemen çıksınlar, benim onlara katiyen ihtiyacım yoktur. Kırk binden fazla seyban ve pandur askerim vardır; yerlerine onları koyarım» diyerek haber gönderdi. Toplanıp aralarında görüşen yeniçeriler: “Irzı padişah! var. Seyban ve pandur metrislerimize gire­ mezler» deyip yerlerine döndüler, [l] Fakat asker artık bıkmıştı. Ordumuzdaki hırıstiyan unsurlar, muvaffakiyetimiz ihti­ malini zayıflayor gördükçe, düşman ile temasa girmeğe, anlaşmağa çalışıyorlardı. Avusturya işgüderi Kunitz’in muha­ beratına yararlık ettiğini yukarıda söylediğimiz Eflâk Voyvo­ dası Servan Cantacuzene İmparatora açıktan açığa arzı hiz­ met ediyordu. Köprü kurmak vaziyfesi ile mükellef bulunan askerlerini bir Avusturya kıtası ile karşılaşır karşılaşmaz geri çekeceğini Kunitz’e vadediyor, yalnız bu ricatı bize karşı haklı gösterebilmek için İmparator askerlerinin Eflâk nefer­ leri üzerine kuru sıkı bir ateş açmalarını telkin eyliyor ve bunda muhatabı ile mutabık kalıyordu. Onno Klobb “Tunanın sol sâhiline geçmek üzere kurmak istedikleri köprünün inşâsında Türklerin neden ötürü muvaffak Jolmadıklarım bu vaziyet izah eder» diyor. (Sayfa 237). Diğer taraftan Kunitz “bana mahrem olarak temin edildi­ ğine göre Erdillilerin hisleri de Eflaklılarınki gibi imiş» diye yazıyordu. Tököly'ye gelince, kendisine alem ve tuğ gönderdiğimiz, kırallık verdiğimiz ve nihayet Osmanlı İmparatorluğu için bir felâket silsilesine başlangıç olan bu tehlikeli seferi bir az da kendisinin öz menfaatine yarar olmak için yapmış olduğumuz bu adam vefa ve namus iycaplarını ayak altına alarak iki yüzlü bir oyun oynamağa koyulmuştu. Leopold I ile anlaşmağa can atıyordu. Bu maksatla biri Sobieskj’ye [1] M ehm et Giray tarihi. Viyana Ulusal kitaplar salonu. Sayı H. O. 8 6

Kütüphanesinin el yazısı

J tske riğ H a re ke tle r

77

biri de Charles de Lorraine’e iki adam göndermişti, impara­ torun karargâhında bulunan Fransız Elçisi Sebeville bu hu­ susta şöyle yazıyor: “Tököly garip tekliflerde bulundu. Şim­ diye kadar Tunanın iki tarafında eline geçirdiği veya hima­ yesi altına aldığı ne kadar yer varsa bunların kendisine bırakılmasını istiyordu. Bundan başka Presburg’un da ter­ kini arzu ediyordu. Çünkü bu şehir şimdi kendisine veril­ mezse, ne de olsa, dönüşte Türkler onu alacaklarmış. Böyle olunca şehrin onlardan geri alınması mümkün olmazmış. Raab ile Viyana arasındaki muvasala da kesilirmiş. Tököly şayet İmparatorla anlaşabilirse kendi elindeki kuvvetleri İmparatorun ordusu ile birleştirerek Macaristanı beraberce zaptetmeğe çalışacağını söylüyor; bu takdirde iki ordudan her birinin zorla yahut sulhan ele geçireceği toprakları mu­ hafaza etmesini telkin ediyordu. Bu telkinleri dinlemeği istememekle beraber Tököly ile müzakereye devam edilmektedir. Ona yukarı Macaristan prensliği ve kendisinin imparatorluk prensleri arasına ko­ nulması teklif olunmaktadır.,, [i] Sadrazamın Raab civarındaki istişaresinden sonra Tököly’ye karşı beslemeğe başladığı iytimatsızlık, görülüyor ki pek yerinde idi. Kendi menfaatinin muktezâlarına göre kâh bize kâh imparatora yüz çeviren bu haris prens kendisine düşen vaziyfeyi yapacak adam değildi. Bu vesiyle ile kaydedelim ki mala ve paraya düşkün bir sadrazamın Viyanayı yağma edilmeksizin ele geçirmek ar­ zusu ile, muhasara işlerini ilkinden çok ağır tutmuş ve boş yere bir çok vakit kaybeylemiş olmasının mağlûbiyetimiz sonucuna vardığı hakkında ileri sürülen ve ne yazık ki bizim tarihçilerimizden bazıları tarafından da iltizam edil­ mekte olan iddia ciddî bir esasa dayanıyor görünmemekte­ dir. Kaleyi elde etmek için Kara Mustafanın durmadan din­ lenmeden yaptığı şeyleri gözden geçirince bu mütalâanın kıymetsizliği kendiliğinden meydana çıkıyor. [2] Bu talihsiz [1] La N ouvelle Revue. 1 8 8 3 . Tom XXIV. [2] “U m u m iğ taarru za ferm an dileği,, ile yeniçerilerin yaptıkları kı­ yam a gelince bunu, Kara M ustafanın m u h asara m uktezalarını yerin e getirm em iş, işi ağır tu tm u ş olduğu suretinde iyzah etm ek değil, uzun ve yoru cu bir harbin verdiği yorgu n lu k tan m uztarip askerin haleti ru h iy esin e atfeylem ek daha doğru olur.

7S

İSS3 Viyana S eferi

kumandana atfedilecek kusur her halde bu noktada değildir. Bununla beraber, Kara Mustafa’nın affedilemiyecek diğer bir kaç hatası olmuştur ki bunların en büyüğünü, yukarda de­ diğimiz gibi, Raab suyu kenarında ciddî bir harbi kabule cesaret edemiyerek önünden kaçan zayıf düşman ordusunu, vaktinde yetişerek ezip ortadan kaldırmaması teşkil eder. Vakıa, az sonra göreceğimiz gibi, bu kaçan düşmanın ken­ disi için ne kadar tehlükeli olacağını sadrazam gereği gibi anlayarak onu bertaraf etmeğe uğraşmış, bunun için emir­ ler de vermiştir. Fakat, Tököly’nin ihanet denilebilecek olan çekingenliği bu teşebbüsü muvaffak etmemiş, iş işten geç­ tikten, düşman bir hayli kuvvetlendikten sonra yapılan diğer bir teşebbüs te tabiyatile akamete uğramıştır. *** 16 temmuzda Tunanın sol kıyısına geçerek Jadlesee’de yerleşen Avusturya ordusu başkumandanı şu üç vaziyfe ile karşılaşıyordu: a) Kara Mustafa kuvvetlerinin Tunayı, Tököly askerinin Morova (March) suyunu geçerek birleşip kendi üzerine yü­ rümelerine mâni olmak. Charles de| Lorraine, 10.000 asker Raab kalesine, bir o kadar da Viyana’ya bırakmış olduğundan şimdi kendi ya­ nında sekiz nihayet on bin süvari vardı. Fakat, o bu birinci vazifesini iyfada bulunduğu sahanın büyüklüğünden, manev­ raya kabiliyetli oluşundan istifade edebilecekti; netekim isti­ fade etti de. b) Ele geçireceği dağnık kıtaları bir araya toplıyarak kuvvetlenmek ve, müttefiklerin birleşmelerini kolaylaştır­ mak için, Tuna’nın üst tarafında hâkim kalmak. c) Müttefik ordularını tez olarak işe karıştırmak. Charles de Lorraine Stein yakınındaki köprüyü işgal ederek sağdan soldan topladığı askerleri ve Raab kalesi garnizonundan çıkardığı bir kısmı yanına aldı. Kara Mustafa paşa Viyana’yı muhasara etmiş olan bir ordu için tam yanıbaşında serbestçe hareket edebilmekte ve gittikçe kuvvetini artırmakta bulunan imprator ordusunun ne yaman bir tehlüke olacağını anlıyordu. Bu orduyu dağıt­ mak muhakkak lâzımdı. Bu düşünce ile dir ki sadrazam Tököly’e AvusturyalIlara taarruz etmesi için emir gönderdi.

J ls k e riğ JCarekeHer

79

Esasen, Tököly işin başından beri, sadrazam ordusu ile bir­ leşmeğe bir türlü yanaşmıyordu. Kara Mustafa paşa, Raab’da yirmi bin askerle ordumuza katılmasını ona söylediği zaman Tököly Tunanın üst tarafında harekâta geçmiş olduğunu ileri sürerek, bu teklife yanaşmamış, Presburg ve Morava üze­ rinden, bizim ordumuzla ayni hizada yürümek için sadra­ zamdan izin istemiş, cephenin böyle yayılmasının küçük Avusturya ordusu için zararlı olacağını düşünen Kara Mus­ tafa da buna razı olmuş, hattâ üstelik Tököly’ye Eğri (Erlau) Beylerbeyi Kör Hüseyin paşa kumandasında altı bin kişilik bir imdat kuvveti de göndermişti. Lâkin Tököly bin bir ba­ hane ile, garbe doğru yürümekten kaçınıyor; Macaristanın kendisine kalacak kısmını bilfiil elde etmeğe, oradaki ahaliyi imparatordan ayırmağa vakit sarfediyordu. Müşterek düşma­ nın üzerine yürümekten ise kendi işine uygun geleni yap­ mak niyetinde olan Macar prensi bu defa sadrazamın emrine itaatten başka bir şey yapamadı: Presburg üzerine yürüdü. Charles de Lorraine bu şehrin elimize geçmesine her halde mâni olmağı istiyordu. Onun için, mevcut askeriyle Presburg’a seğirtti. Temmuzun 29 unda bu şehrin civarında düşmanla karşılaşdığımız zaman Tököly harbe girmekten çekindi; kendi askerinin karşı tarafa geçeceğinden korktu­ ğunu söyliyerek geriledi, ve Hüseyin paşayı orada, hâkim kuvvetler önünde, yalnız bıraktı [1]. Eğri beylerbeyinin kuv­ vetleri de, vuku bulan müsademede telefat verdikten sonra, çekilmeğe mecbur oldular. Hüseyin paşa “askerimizin zafu kılletinden, düşmanın vefretü kesretinden ve Tököly Imre (Emerich) nin •mahiyetinden, askeri olan macar tâifesinin ihanet ve rugerdanlığından, Devleti Aliyyeye ihanetlerin­ den» [2] bahsederek 10.000 kişi kadar imdat gönderilmesini söyledi. Ayni zamanda, Hüseyin paşa müttefiklerin toplan­ makta oldukları, Lehlilerin civara geldikleri haberini aldığım ve eğer kendi kumandasındaki askerin kârını itmam edebi­ lirlerse geri dönüp Beç’e imdat edeceklerini bildiriyordu. “Gelecek imdadı bilirim Uç dört bin Lehli ile, beş on bin Nemçeli» diyerek zâhiriğ bir sükûn göstermeğe çalışan Kara Mustafa paşanın hakikatte “bu haberden gönlü bulanmıştı». [1] G erçekten, T ököly’nin enirinde bulunan M acar azıyanlanndan b ir kısm ı, bu k arşılaşm ada, im parator k u vvetlerine katilı verm işlerdi. [2] Silâhtar Tarihi, Tom 2 , sayfa: 7 3 .

so

1683 Viyana Sefan

Kat’î harekâta geçmek lüzumunu hissediyordu. Viyana üze­ rindeki tazyiki gereği gibi artırmakla beraber Charles de L o rra in e ’in g ittik ç e te h liik e li b ir h a l a la n ordusunu m utlaka imha etmek bir zaruret olmuştu. İmdi Kara Mustafanın ricat esnanında AvusturyalIlar tarafından yakılmış olan Tunanın büyük kolu üzerindeki köprünün sular alçalınca meydana çıkan ayakları üzerine yeni bir köprü kurdurarak karşıya asker geçirmek için yaptığı teşebbüs akim kalmıştı. Başlıyan inşaatı albay Heissler’in dragon alayı karşıdan topla tahrip etmiş, Eflâk voyvodasının sebatsızlığı ve ihaneti de işin başarılmasına büsbütün mâni olmuştu [1]. Bu hal de göstermişti ki köprünün kurulabilmesi karşı sahilin elimiz­ de bulunmasına bağlı idi. Bu sebeple, sadrazam Kör Hüse­ yin paşaya Alp Giray idaresinde on bin Tatar göndererek kendisine, Tököly ile beraber, Morava suyunu aşıp Avustur­ yalIları oradan mutlaka atması ve Tuna’nın sol sahilinde Tabor köprüsü başını tutarak bu köprünün tekrar yapılma­ sı ve Viyana önündeki kuvvayı külliyemizden bir kısmının suyu geçmesini kolaylaştırması için kat’I emir verdi. O, ge­ lecek Leh ordusunun her halde yolunu kesmeği, Avustur­ yalIlarla birleşmesine engel olmağı istiyordu. Yazık ki Hüse­ yin Paşaya imdada giden Tatarlar yağmacılığa başladıkları ve kendi mal ve hayvanları kaygusuna düştükleri için pa­ şaya iltihak eden miktar on bin kişi yerine üç yüz kişiden ibaret kalmıştı Ul. Düşman ise gün geçtikçe kuvvetini ar­ tırmıştı. Hüseyin Paşa ile Tököly Morava’yı geçtiler. Batı yolunda ilerliyerek ağustosun 24 üncü günü Viyana’nın karşısında ve Tunanın üst tarafındaki ovada Stammersdorf mevkiine vardılar. Charles de Lorraine burada onları yaka­ ladı. Tököly bu defa dahi kaçınganlık etti. Düşman çokluk­ tu; yirmi beş otuz bin AvusturyalI askerlerimizi kuşattı. 1683 seferinin en epik ve en hazin sahnesi orada, sadraza­ mın ve bütün ordunun gözleri önünde oynanıyordu. [1] Tatarların etrafı tahripten, kendi çıkarlarını düşünerek yağm aya kalkışm aktan başka birşey yapm adıklarını, m untazam bir ordu ile çarp ışm ağa m uktedir olm adıklarını pekâlâ bilm esine rağm en Kara Mustafa’nın m uhasara ordusu için bir hayat m eselesi olan bu çok önem li teşebbüste, V iyana önündeki kudretli varlıktan işe yarıyacak bir kısm ı ayırıp göndereceği yerde, H üseyin paşaya on bin çapulcu yollam akla y etsen m iş olm ası da büyük bir ihtiyatsızlık, yam an bir ku­ su r sayılsa gerektir.

jlsk eriğ h areketler

St

Hüseyin Paşa beş altı bin askerle bu 30 0 0 0 kişi üzerine atıldı; Kahramanca döğüştü; ağır surette yaralandı... Bozulan asker Morava suyundaki geçide doğru kaçtı. Hüseyin Paşa da burada suyu geçerken düşüp boğuldu I']. Tököly’ye gelince o da nehrin arkasına çekildi- Müttefik­ lerin birleşmesine bu taraftan mâni olmağa artık imkân kalmıyordu **4e Charles de Lorraine yardımcı ordunun Viyana üzerine yürüyüşü tarzını gösteren bir plân hazırlıyarak bunu 22 temmuzda Passau’daki împeratora göndermişti. Bir taraftan da diğer müttefiklere acele imdat göndermeleri için mektup­ lar yazıp duruyordu. Dükün plânına göre müttefikler Wienerwald ormanlarını batıdan doğuya doğru geçerek en kısa yolu seçeceklerdi. Kendisi plânın tatbikatına bile geçmiş, yürüyüş hareketinde müttefiklere istinat noktaları teşkil edecek olan Klosterneuburg ve Tülin mevkilerini elde bulundurmak için buralara işgal kıt’aları da göndermişti. Baron d’Olrik bir piyade ve bir süvari bölüğü ile Tulln’da bulunuyordu. Mareşal Dünewald iki süvari ve iki hırvat alayı ile Krems civarındaki köprüyü muhafazaya memur edilmişti. Fakat Charles de Lorraine’in bu plânı imparatorun ya­ nındaki hükümet erkânından bazılarının, bilhassa Hermann von Baden'in itirazına uğramıştı. Başkumandanı kıskanan, Viyana muhafızı Kont Starhemberg’i ise hiç sevmiyen bu nâzır Duc de Lorraine’i imparatorun nazarında küçük dü­ şürmeğe çalışıyor, onun teklifini tenkit ediyor ve yardımcı ordunun nisbeten güç olan böyle bir teşebbüse girişmesin­ den ise cenuba inerek Wiener-Neustadt, hattâ Presburg üze­ rinden ve düz araziden Viyana’yı kuşatmasını iltizam ediyordu. Bir taraftan bu rekabet diğer cihetten müttefiklerden bir kısmının bir türlü harekete gelmemeleri Charles de Lorraine’i bezdirmişti. Sebeville’in bir mektubunda hükümetine yazdığı gibi işi üzerinden atıp Tiroldaki çiftliğine bile çekilmeği [1] O rtada Tuna’nın geniş ayağı bulunduğu için onu geçip H üseyin P aşaya yardım etm ek m ü m k ü n olam adı. Silâhtar, «Sadrazam bunlara gadreyledi. İmdadı geçiririm vadine hulf edip kanlarına ekm ek doğradı.» diyor. Tom II, sahifa 7 4 . Viyana — 6

82

1683 Viyana Seferi

düşünüyordu. Yakın arkadaşları kendisini bundan vaz geçirdiler. Getirmekte olduğu ordu için imparatordan paraca yardım ve erzak isteyip bu hususta müzakereye girişmiş olan Saksonya Prensi Joachim III. bu iş hallolununcıya kadar bir şey yapmıyor, Prag ve Taborda boşu boşuna kalıp bekliyordu. PolonyalIları ve Saksonyalıları son bir defa daha sıkıştıran Charles de Lorraine Viyana'darı sık sık aldığı yakarış yazı­ larına bakarak işi elinden geldiği kadar acele görmeğe ve kendi yanında bnlunan askere ağustos ortasında Krems’e vararak orada beklemekte olan Bavyeralıları da katarak hemen taarruza geçmeği aklından geçirmeğe başlamıştı. Tuna’yı Krems’ten geçmeği bile vakit kaybetmek sayıyordu. Bunun için Viyanaya daha yakın bir yerde, Tulln’da bir köprü kurdurmağa başlamıştı. Nihayet, bu aralık, sakson ve suap askerleri de geldiler. Sobyesky ağustosun 22 sinde yola çıkmıştı. Muahedede 40 bin asker getirmeğe söz verdiği halde 20 bin askerle ge­ liyordu. Polonya Kiralının Dürnholz’a geldiğini haber alan Charles de Lorraine, 31 ağustosta kendisini Hollabrun’da karşılamağa gitti. Aralarında bir zaman mevcut olan şahsî rekabetin fl] verilecek kararlara ve muharebenin idaresi tarzına fena tesir etmesi endişesini beslediği için kiralın sempatisini kazanmak üzere elinden geleni yapmağa niyet etmişti. Bunda muvaf­ fak da oldu. 3 Eylülde Gross-Stetteldorf’ta Kont Hardegg’in şatosunda bir askeriğ şûra kuruldu. Bunda Sobiesky ve Charles de Lorraine'den başka Hermann von Baden, Saksonya prensi Joa­ chim III, suap askerinin komutanı prens Waldeck ve genç Bavyera prensinin yerine onun ordusuna kumanda etmekte olan Feldmareşal Hannibal von Degenfeld hazır bulundular. Sobiesky her noktada Charles de Lorraine’in görüşüne ka­ tılmış, onun plânını beğenmişti. Fakat ortada halledilecek diğer güç bir mes’ele vardı. Avusturya-Polonya ittifak mua­ hedesi imzalanırken şayet imparator orduya gelmezse Sobies[1] 1 6 7 4 te Polonya tahtına kıral intihap olunduğu zam an, Charles de Lorraine A vusturya tarafından iltizam edilen nam zet idi Fakat P o ­ lonyalIlar ne Fran san ın ne A vusturyanın him aye ettiği nam zeti se ç­ m işler, millî kıral olarak Sobyesky’ye rey verm işlerdi

Jtskeriğ harek etler

83

ky’nin müttefiklere kumanda eylemesi kararlaştırılmıştı. Hal­ buki şimdi Leopold I. Passau’dan gelip orduda hazır bulun­ mak istiyordu. “Kendini çok beğenmiş, bununla beraber iyi tabiatlı ve kolayca idare edilmeğe müsait olan Sobiesky„ belki şahsen başkomutanlık işinde ısrar etmiyecekti. Fakat kıral aslen Fransız ve şöhrete çok düşkün olan karısının tesiri altında bulunuyordu. Marıa Casimira ise, bu unvanın kocasına verilmesinde ısrar ediyordu; hattâ bunun için ağustos içinde şahsen imparatora müracaatte de bulunmuştu. Diğer taraftan Sobiesky bütün müttefik kıfaların tek bir ordu teşkil edecek surette birleştirilmesini ve bunun şeref mevkii addolunan sağ cenahına Polonya askerinin konul­ masını istemekte idi. Halbuki eski bir an’aneye göre muha­ rebe nizâmında imparator kıtalarının daima sağ cenaha geçmeleri mutat idi. Diğer müttefik prenslere gelince onlar her nekadar şahsen imparatorun, yahut, o orduda bulun­ mazsa, tarafından tayin edeceği mümessilin - Duc de Lorraine’in- idaresi altında çarpışmağı kabul ederler ise de in­ tihap ile tayin edilmiş bir kiralın kumandasına giremiyeceklerini söylüyorlardı. Bu meseledeki düşünce ayrılığı vahim sonuç vermek ıstiydadında idi. Sobiesky her şeyi bırakarak Polonyaya döneceğini söylüyordu. Charles de Lorraine gös­ terdiği siyasal maharetle bu teşrifat ihtilâfını tatlıya bağlıyabildi. İmparatoru bir bahane ile Dürnstein’de alıkoyarak orduya gelmesinin önüne geçti. Sobiesky’ye gerçekte sırf unvandan ibaret kalmak üzere, başkomutanlık hakkı ta­ nındı. Diğer prenslerin isteklerini yerine getirmek için de şöyle yapıldı: Her müttefik ordusu kendi prensinin veya onun tarafından tayin edilecek generalin kumandasında harp edecek, fakat Alman askerlerinden mürekkep grupun toptan idaresi Charles de Lorraine'e bırakılacak, Sobiesky de filen PolonyalIlara kumanda edecekti. Avusturya ve Polonya ordularının Tunayı Tulln'da, Saksonyalıların da Krems köprüsünden geçerek Bavyera veSuap taburlarile ve orada Comte de Leslie’nin kumandası altında bulunan bir miktar Avusturya askerile birleşip, Tulln’a gel­ meleri kararlaştırıldı. PolonyalIlar 6 eylülde nehri geçmeğe başladılarsa da yağan şiddetli yağmurdan dolayı iş biraz gecikti. İmpa­ rator askerleri de ertesi günü suyu aştılar. Charles de Lor-

H

1683 Viyana Seferi

raine Tunanın alt sahiline geçmezden evvel Comte de Lodron, Richardi ve Herbeviller alayları ile iki tabur Loren askerini ayırıp Moravya üzerine gönderdi. Orada 3,000 lehli ile birleşecek olan bu kıtalar Presburg üzerinden yapabile­ ceğimiz bir taarruza karşı Moravya sınırını örteceklerdi. 7 eylül akşamı bütün müttefik orduları Tulln’da toplan­ mış bulunuyorlardı. Ertesi gün orduya erzak dağıtıldı. Ve bir gün sonra harekete geçilmesi kararlaştırıldı. Aynı akşam Baron de Mercy iki bin süvari ile Mauerbach’a gönderilerek Türk ordusunu keşfe memur edildi. PolonyalIlardan maada diğer müttefikler 9 eylül sabahı güneş doğarken Tülin’ dan hareket edip aynı günün akşamı St.Andre ve Königstatt arasında konakladılar. Chrles de Lorraine bizim Burg ve Löwel bastiyonlarma yapılan son hü­ cumların heberini orada aldı, vo henüz Tulln’da bulunan Sobiesky’ye bundan hemen malûmat vererek bir an evvel PolonyalIların da ilerlemelerini diledi. Ayın 10 unda bütün Alman kıt’aları Winerwald’a girmiş bulunuyorlardı. O günün gecesini Veidling’de geçiren Char­ les de Lorraine bir aralık giderek Kahlenberg’e çıkan yolları bizzat gözden geçirdi. Gerek Kahlenberg’de gerek Leopoldsberg’de nöbetçilerimiz vardı. Lâkin bunların miktarı az ol­ duğu gibi yanlarında top da bulunmıyordu. Charles de Lorraine General Mercy ile Heissler’i bir miktar askerle ileri göndererek tepeleri işgal etmelerini söyledi. Bu teşebbüste kolayca muvaffak olundu. Ertesi günü bu iki tepeyi tırman­ mağa başlıyan müttefikler tarafımızdan hiçbir mukavemete tesadüf etmediklerini görünce hem sevindiler, hem de mütehayyir oldular. Onlar bu hâkim mevzileri bir hayli çarpış­ tıktan sonra elde edebileceklerini tahmin etmişlerdi. Müttefik ordusunda 165 top vardı. Bunlardan bir kısm: birçok zanmet ihtiyariyle yukarı nakledildi. Sarp sırtlar yük hayvanlarının yürümesine elverişli olmadığından topları as kerler çekerek, omuzlarile iterek çıkarmışlardı. Fakat bütür gayretlere rağmen ağır topları geride, dağın eteğinde bırak mak lâzım geldi. O zamanın harp usulüne göre ordunur cenahlarına süvari ve merkezine piyade kıt’aları yerleştirildi Müttefiklerin kuvveti 32.600 piyade ve 32.400 süvari ve dragon ki cem’an 65 000 kişiden mürekkep bulunuyordu Tunaya yaslanan ve arkadan Klosterneuburga dayanan so

Jlsk eriğ Jfarek efler

SS

cenaha împeratorun 7 süvari, 2 dragon alayı ile prens Lubomirsky’ye para vererek teçhiz ettirdiği 3.000 polonyalı, bundan başka Saksonya süvarisi ve dragonları yerleştiril­ mişti. Sobiesky’nin verdiği birkaç süvari bölüğü de burada bulunuyordu. Bu kıt’aların sağında bizzat Saksonya prensi­ nin kumandasında Saksonya ve İmparator piyadeleri vardı. Merkezde prens Waldek’ in kumandasında Suap piyadesiyle Degenfeld’in idare ettiği Bavyera piyadesi mevzi almıştı. Sağ cenah, Sachs-Lauenburg’ dükasmın kumandasında 8 alay Avusturya süvarisi ile 2 dragon ve 1 hırvat alayından, Bav­ yera ve Franconie süvarilerinden ve dragonlarından vücude getirilmişti. Bunun daha sağında da Leh ordusu yürüyordu. [ il iş i k E ve E 1 işaretli tabloya bakın ız]. Bunlardan başka ordu­ da gönüllü olarak üç Anhalt, iki Hanovra, iki Neuburg, iki Saxe, iki Wurtemberg, iki Holstein prensi ile prens Eugene de Savoie, Hohenzollern Eisenbach ve Hess-Cassel prensleri vardı. Sonradan, Voltaire’in “İmperator hariç olmak üzere bü­ tün împeratorluk orada idi„ diye tarif ettiği ordu işte bu idi. Stammersdorf mağlûbiyetinden sonra artık Moravya üze­ rinde bir şey yapılamıyacağını anlıyan ve müttefiklerden bir kısmının çoktan Krems’e gelmiş olduğunu bilen sadrazam onlarla Tunanın alt sahilinde çarpışmaktan başka çare kal­ madığını görüyordu. Bunun için muhasara esnasında ver­ diği telefattan ötürü zayıflamış olan ordusunu kuvvetlendir­ meği lâzım görerek, evvelce Raab önünde bıraktığı Budin muhafızı İbrahim Paşaya, yerine Midillili Mustafa Paşayı bırakarak, eyaleti askeriyle tezden Viyanaya gelmesini emret­ mişti. İbrahim Paşa eylül başında orduya katıldı. Düşmanı tarassut için ilerde bulunan Tatar Hanı Murat Giraydan gelen haberler diğer müttefiklerin de toplanmakta olduklarını bildiriyordu, Kara Mustafa Paşa bu vaziyet kar­ şısında ne yapmak gerekeceğini Vezir Sarı Hüseyin Paşa, Kara Mehmet Paşa, Ebubekir Paşa, Binamaz Halil Paşa, sipah, silâhtar Ağaları, Cebeci ve Topçubaşı ile otağında mü­ zâkere etti. Murat Giray mektubunda müttefiklerin çok kuvvetli ol­ duklarını bildirerek metrislerdeki askerin ve topların çıka­ rılıp düşmana böylece intizar olunmasını tavsiye etmiş, "tedarik muhkem olmazsa iş yamandır» diye yazmıştı. Sad-

86

1683 Viyana Seferi

razam buna hiddetlendi. “Onlar ne bilir? Varsın beygirlerini gütsün. Ben gelen kâfiri çadır oğlanlarıma tokmakla dildi­ ririm. Onların havfı varsa karışmasınlar* dedi, “lâf ve güzaf harmanın esip savurdu* Li]- Sadrazam, Hana gönderdiği ağır ve hakaretli cevapta düşmanı Tunadan beri tarafa geçirme­ mesini kat’î olarak emrediyordu. [2]. Fakat Budin muhafızı İbrahim Paşa bu işte de Sadra­ zamın reyine uymıvan bir mütalaa yürüterek Tatar Hanının düşündüklerine katılmıştı. O düşmanı Viyana önünde iki ateş arasında beklemekten ise topları ve yeniçeriyi alarak müttefik ordusu üzerine yürümek ve Wienerwald tepelerine dayanarak ilerideki düz sahada meydan muharebesi yap­ mak fikrinde idi. Ordu ümerasından bazıları dahi İbrahim Paşaya arka kuvveti oluyorlardı. Bununla beraber Viyana garnizonunun askeri geriden vuracağı ihtimalini düşünen başkomutan bu telkine yanaşrruyarak şehrin eskisi gibi sıkıştırılmağa devam edilmesini yeniçeri ağasına emretti. Siperlerdeki 30,000 kadar yeniçeri ile toplar yerli yerinde bırakıldı. Kalan askere de şu harp nizamı verildi: [1] M ehm et O iray tarihi, sahifa 6. [2] Zaten Ü stunii - Belgrat’ta ileri sürdüğü m ütalaanın kabul edil­ m em esinden ötürü Sadrazam a kırılm ış olan M urat Giray, bu son ha­ karetin acısını çıkarm akta gecikm edi. Düşm anın Tulln’da Tunayı g e ç­ m eğe başladığını gördüğü halde ona mâni olacak hiçbir harekette bu­ lunm adı. Silâhtarın anlattığına g ö re : «olgün kendisi köprüye n azır mürtefi bir m ahalde kam çı elinde taziyanesiyle kabzasın avucuna sık ­ m ış ve elini böğrüne kom uş at üzere durup küffarın geçtiğini sey re­ derdi. İm am ı yanına v a rıp : H anım şu bölük bölük geçen kâfiri kırdırsanız artık gerisi m ünkati olm az mı idi? dedikte, Behey efendi sen bu osm anlım n bize ettiği çevri bilm ezsin ancak bizi bir hale kodular ki yanlarında Eflâk ve Buğdan keferesi kadar rağbetim iz kalm adı. Bu düşm anın cem iyet ve harek etin kaç defa yazıp bildirdim . D üşm an çok m ukavem et m üm kün değil askeri ve toplan m etrisinden çıkar, iktiza ederse saf cengi edelim ve illâ selâm et birle gidelim , dedim. İnadın­ dan dönm eyip söz geçirem edim . H ezar gû n a yazdığı itabâm iz cevap lar ile gönderdiği m ektuplarında kokm uş beygir eti yediğim ize varınca yazm ış. Bu düşm anın defi yanım da laşey idi. Lâkin gayret beni kom adı. Onlarda görsü n ler kendilerin kaç akçelik adam im iş Tatar kadrin bilsin deyip atın tepti ve Tatar askerin alıp kâfirin önüne düşüp ve kolların ashp gülüp oynıyarak bugün asra karıp Beç altında orduyu h um ayûna gelip doğru Serdarıazam otağına indi; düşm anın vaki, halin söyledi. Köpek gibi ardım a d üşm üş geliyor ve yü rü yü şlerin in iktizasına pazar günü gelip m ukabil olm ak gerek tir dedi». Ton II Sahifa: 8 2 .

Jlskeriğ Hareketler

8?

Kara Mustafanm plânı düşmanın Wienerwald tepeleri ile Tuna arasından geçen ve Klosterneuburg'dan Vıyanaya giden yoldan geleceği esasına dayanıyordu. Sadrazam bu yoldan gelecek olan düşman ovaya çıkınca bütün süvari ile üzerine atılarak onu bozmak mümkün olacağı kanaa­ tinde idi. Bunun içindir ki ordunun ta Wienerwald tepele­ rine kadar yayılmış olan eşya ve erzak ağırlıklarını daha ayın 7 sinden itibaren oralardan çekerek arkaya göndermiş ve bu sahayı boşaltmıştı. Müdafaa hattı bir ucu Döbling’e dayanan ve Hernals’den geçerek Ottakring’e varan bir yarım ay şeklinde idi. Düşmanla ilk temasa gelecek olan sağ cenah Döbling civa­ rında bugün Türkenschanzpark (Türk siperleri parkı) ismi verilmekte olan bağçenin ilerisindeki yüksek tepeye W istinat ediyordu. Tepe oldukça tahkim edilmiş ve bu cenah bir kaç topla da takviye olunmuş idi. Cephenin diğer ksımları ordu­ nun kolayca hareket ederek düşman üzerine saldırmasına müsait surette hazırlanmış, buralarda tahkimat yapılmamıştı. Sadrazamı, bu yolda bir müdafaa plânı hazırlamış olma­ sından dolayı, tenkit eden müellifler çoktur. Onu, bilgisiz­ likle, gururla, kararsızlık ve ihtiyatsızlıkla ittiham ediyorlar. Wienerwald’den Viyana’mn kuzey ve batı kuzeyindeki mu­ harebe meydanına geçit veren Leopoldsberg, Kahlenberg ve Fogelsanberg tepelerini tutmıyarak AvusturyalIlara oralara kolayca yerleşmek imkânını vermiş olmasını büyük bir kusur sayıyorlar, ki bu tenkidlerdeki doğruluk inkâr edilemez. Yukarda da, bilvesiyle, işaret etmiş olduğumuz gibi Kara Mustafa Paşayı bu yolda harekete sevkeden düşünce şu idi: O çok sarp olan bu tepelerden topların geçemiyeceğini zan­ nediyordu. Bunun için, düşmanın Tuna kenarındaki düz yoldan geleceğini ve, olsa olsa, tepelere bazı piyade ve süvari kuvvetleri çıkaracağını tahmin ediyor ve onlara karşı tepe­ lerin eteklerindeki geçit yerlerini tutmağı kâfi bir tedbir sayıyordu. Diğer taraftan, yeniçerilerin hemen hepsini siperlerde bırakmak kararından sonra ordunun esas kuvveti sipahiye inhisar etmiş oluyordu. Sipahi ise, tabiatile, dağ tepelerinde değil, aşağıdaki az çok münhat arazide çarpışabilecekti. [1] Şimdiki Viyana’da Hartâcker sokağının geçtiği sırt.

1SS3 Viyana Seferi

as

Böyle olmakla beraber, Kahlenberg’e 11 eylülde, Osman P a ş a n ın

k u m a n d a s ın d a

b ir m ik ta r a s k e r ç ık a r m a ğ a

teşeb b ü s

edildi; lâkin, evvelce de söyIdeiğimiz gibi, Charlers de Lorraine daha çabuk davranmış, buraları işgal ettirmişti. Sadrazam muhasra için vücudü zarurî olmıyan kuvvet­ leri, ve bu meyanda, Leopoldstadt’daki Bosna Beylerbeyi Hızır Paşanın askeri ile şehrin batı tarafındaki kıt’aları, daha eylülün 9 unda yerlerinden çıkararak müdafaa hattını kuv­ vetlendirmeğe tahsis etmişti. Sağ cenah ordudaki kumandan ların en atılgan ve en değerlilerinden biri olan Diyarbekir Valisi Kara Mehmet Paşanın emrine verildi. Sol cenaha ise Budin Valisi İbrahim Paşa kumanda ediyordu. Ul İbrahim Paşa kolunun daha ötesinde de Tatar Hanı Murat Giray bulunuyodu. Merkez her zamanki gibi sadrazamın idaresinde idi. Müttefikler 11 eylül akşamı Kahlenberg’de son bir harp meclisi kurdular. Sobiesky ertesi günü dağın eteğine kadar inilerek orada siperler kazıp yerleşilmesini ve daha ilerisine yavaş yavaş, üç dört gün sonra gidilmesini iltizam ediyordu. Bu noktada kat’î bir neticeye varılmamakla beraber, evvelce verilen karar dairesinde her ordunun, umumî taarruz hattın­ dan ayrılmamak şartile, müstakilen hareket etmesi hususunda mutabık kalındı. Düşmanın yerleştiği tepelerin altındaki harp meydanı dümdüz bir toprak değildi. Dağlardan hemen hemen bir­ birine muvazi olarak akan Kahlenbergerbach, [2] Girinzingerbach ve Krottenbach isminde üç su adeta birer uçurum denilebebilecek derin ve dar yataklarile bu toprağı üçe bö­ lüyorlardı. öyle ki Kahlenberg’den aşağı inecek olan ordu­ nun dar bir sahada birbiri ardınca üç kere inip çıkarak ilerilemesi lâzım geliyordu. Düşmanın birinci hedefi Kahlen­ bergerbach ile Grinzingerbach yatakları arasında yani bu üç yükseklikten dağa en yakın olan birincisi üzerinde bulunan Osman Paşa kolunu geri atmak ve sonradan onun ardında­ ki bayırlara taarruz etmek olacaktı. [1) Kitaplarını gördüğüm Avrupalı tarihçiler ordum uzun harp nizam ı böyle olduğunda ittifak ediyorlar. Halbuki, silâhtar ikinci tom unun 81 inci sahifesinde “İbrahim Paşanın orduyu hum ayunun sol tarafında dağ üzerindeki kilisenin yanında bulunan yolu m uhafazaya m em u r olduğunu,, işaret ettikten sonra 8 5 in ci sahifede onu sağ cen ah a k u m an ­ da ediyor gibi gösteriyor. [2] Schreiberbach.

fiskeriğ }(areketler

89

12 eylül pazar günü katolikler için dinî bir bayram gü­ nü idi. Sabahleyin henüz güneş doğmadan Marco d’Aviano isminde bir papaz Kahlenberg sırtında evvelce akıncılarımı­ zın yakmış oldukları kilisenin yerinde dinî âyinini yaptı. Sobiesky, Charles de Lorraine ve bütün kumandanlar bunda hazır bulundular. Kahlenberg’e, üzerinde beyaz bir salip bu­ lunan kırmızı büyük bir bayrak dikilmişti. Sabah erkenden düşman borazanları harp havaları çalmağa başladılar. Umu­ mî müdafaa hattımızdan ileri gönderilmiş olan Osman Paşa askerleri, bunu işitince, düşmanın bize hücumunu bekle­ meksizin, gece, Charles de Loraine’in Kahlenberg sathı ma­ iline yerleştirmiş olduğu iki taburla bir batarya üzerine atıldılar. Az bir zaman sonra iki taraf boğaz boğaza gelmiş bulunuyordu. Genç Duc de Croy bu boğuşmada öldü, Ge­ neral de Croy da yaralandı. Fakat düşman başkumandanı umumî taarruza başlanması işaretini vererek harp meyda­ nına taze kuvvetler göndermiş olduğu için ileri kolumuz gerilemeğe mecbur oldu. Bununla beraber dağın eteğini kapIıyan bağların arasındaki münhat araziye ve çukurlara yer­ leşmiş olan askerlerimizi mevzilerinden tamamile çıkarmak mümkün olmuyordu. Bu çarpışmaya, karşı taraftan dört taburla, Lubomirsky’nin 3,000 süvarisi, Savoie dragon alayı ve on.arın sağındaki Saksonya askerleri katılmışlardı. Charles de Lorraine ile Hermann von Baden dağın tepe­ sinden muharebenin inkişafını seyrediyorlardı. Sakson sü­ varilerinin işe karışarak düşmanı takviye etmesi üzerine bile Osman Paşa kıt’ası ancak Nussberg sırtlarına kadar sürülebildi. Oradan düşman üzerine çok tesirli bir ateş açıldı. Saat sekizde Albay Heissler’in dragonları bizim sağ cenahımızın sonunda bugün Burgstall adı ile anılan hâkim bir tepeyi zorla ele geçirdiler, ve takibe devam ederek Nussdorf’a doğru ilerlediler. Bunu görünce Avusturya ve Saksonya piyadesi de harekete geçti. Düşman birinci hede­ fini elde etmişti. Charles de Lorraine bozulan, zayıflıyan safları yeniden kurup topla da takviye ederek Schreiberbach ve Krottenbach arasındaki ikinci yüksekliği ele geçirmek için taarruza devam etti. Osman Paşanın çok sıkışık bir va­ ziyete girdiğini gören sağ cenah komutanımız Kara Meh­ met Paşa, bulunduğu müdafaa hattını bıakarak mukabil bir

90

1633 Viyana S eferi

taarruzla onun imdadına koştu. Şimdi düşmanın çok ilerle­ miş olan kısmı bir kerpeten içine alınmışçasına iki taraftan sıkıştırılıyordu. Heissler bütün askerile beraber esir olmak tehlikesine girmişti. Bu tehlikeyi çok geçmeden sezdi ve çekildi. Fakat evvelce ele geçirdiği mevzilerimizde tutuna­ bildi. Saksonlar merkezdeki kıt’aları imdada çağırmışlardı. Lâ­ kin Prens Waldeck’in verdiği aykırı bir kumandadan dolayı merkezin Saksonlara vaktinde yardım etmesi mümkün ola­ mamıştı. ilerdeki hatların kuşatılmak ve tecrit edilmek teh­ likesine düştüğünü görünce merkez de nihayet işe karıştı. Çok faik kuvvetler önünde Türk askeri yavaş yavaş çekil­ meğe mecbur oldu. Saat sabahın onu idi. Toplarının hima­ yesi altında adım adım ilerlemekte olan müttefikler toprak kazanıyorlar. Fakat çok şiddetli mukuvemetimize çarpıyor­ lardı. Kara Mehmet Paşa her karış toprağı bin müşkülâtla terkediyordu. Nussdorf’da çok kanlı bir muharebe yapıldı. Fakat sonunda burası da düşmanın eline geçti. Gün yarıyı bulmuştu. Halbuki Leh askeri kendisine bırakılan sahaya henüz varamamıştı. Charles de Lorraine, sağ cenah çok geride iken sol cenahı bu kadar ilerletmenin fena sonuç verebileceğini düşünerek, taarruzu Nussdorf’da durdurdu. Sabahtanberi Leopoldsberg üzerinden muharebeyi sey­ retmekte olan Sobiesky Nussberg’in AvusturyalIlar tarafın­ dan işgali üzerine, PolonyalIları da harp sahasına sokmak için sağ cenaha seğirtmişti. Düşmanın o zamana kadar tarafımızdan esaslı bir mu­ kavemete uğramamakla beraber ilerlemiş bulunan merkez kıt’aları da tam bu aralık Cobenzl ve Krapfenvald üzerinden aşağı inmeğe başladılar. Sağda geniş bir kavis çizerek Hermannskogel istikame­ tinden gelmekte olan Leh süvarisi öğleden iki saat sonra Dornbach sırtlarındaki ormanlardan çıktı, kendilerini İbra­ him Paşa orada bekliyordu. Hüsarlar ilk temasta İbrahim Paşa koluna şiddetle saldı­ rarak öndeki iki safını birkaç yerinden yardılar ise de üçün­ cü saftaki süvarilerimizin mukabelesi bu sel gibi akan kuv­ veti evvelâ durdurdu, sonra da geri çevirdi. Çok ağır zayiat veren PolonyalIlar geldikleri yere döndüler.

jRskeriğ JC arekef/er

91

Charles de Lorraine Lehlilerin muharebe meydanına varmaları üzerine sol cenahta tekrar ileri hareketine başla­ mıştı. Saksonya askerleri Heiligenstadt’ı kısa bir müdafaa­ dan sonra zaptettiler. Sağ cenahta ilk muvaffakıyetsizliğin acısını çıkarmak istiyen Sobiesky en iyi askerini ileri süre­ rek tekrar taarruza geçmişti. Fakat soğuk kanlı, tecrübeli ve ordumuzun en becerikli kumandanı olan İbrahim Paşa zaten beklediği bu harekete karşı lâzımgelen tedbiri çoktan almış bulunuyordu. Lehliler ilkin çok sert bir müdafaa ile sonra da ondan daha şiddetli bir hücumla karşılaştılar. Ve sipahilerimiz önünde karma karışık kaçmağa başladılar. Bu hal sol cenahta, bütün düşman ordusu için vahim olan, bir bozgunluğun başlangıcı idi. Döğülen süvari bölükleri arka­ larındaki ve yanlarındaki diğer kıt’aları da beraber sürükle­ yip götürüyorlardı. Sağ cenahtaki Avusturya süvarilerine kumanda eden Duc de Sachs-Lauenburg tehlikeyi görünce Schulz ve Styrum’un dragonları ile İbrahim Paşa koluna yandan şiddetle saldırarak hücumu durdurdu. İbrahim Paşaya el verecek mevkide bulunan Tatar Hanı Murat Giray burada da olan bitene bakmakla kalıp kat’î neticenin alınmasını kolaylaştı­ racak hiçbir şey yapmadı. Kara Mustafa sol cenahta kazanılacak muvaffakiyetin düşmanı bütün cephede sarsarak bozacağını umduğu için, her ne pahasına olursa olsun bu tarafı kuvvetlendirmeği düşünmüş, merkezden hattâ sağ cenahtan çektiği kuvvetleri bu cihete yığmıştı. Sobiesky’nin tarihini yazan Salvandi’nin yazışına göre Leh kıralı bu manevrayı görünce: “Bunu yapan bir başkumandan mağlûp olmuş demektir!,, diye bağırmış imiş. Mukabil taarruzumuzun durmasından sonra Dornbach sırtlarını ele geçiren PolonyalIlar yine düz bir hat üzerine gelmiş bulunuyorlardı. O zaman, Charles de Lorraine Saksonya Prensinin ka­ rargâhına giderek harekâtı, evvelce mukarrer olduğu üzere, artık durdurmak mı yoksa daha ilerlemek mi münasip ola­ cağı hakkında prensin fikrini sordu. Bu müzakerede, Joachim III. ün askerî müşaviri olan ihtiyar von Der Goltz harbe devam fikrini ileri sürdü: “Bu yaştan sonra rahat bir yatakta uyumayi istemek benim hak-

92

1683 Viyana Seferi

kimdir; umarım ki bu gece Viyana’da böyle bir yatak bulabile­ ceğim!,, dedi. Bunun üzerine, Charles de Lorraine karargâhı­ na dönüp taarruza devam emrini verdi. Harbin bundan sonrası bizim, ilkin, müdafaa hattı olarak seçmiş olduğumuz Krottenbach sırtlarında devam edecekti. O zamana kadar sağ cenahımızla Tuna arasına girerek ordumuzu sudan ayı­ rıp Viyanaya doğru kendisine bir yol açmağa çalışmakta olan düşman kumandanı bu defa Saksonyalılarla beraber birdenbire sağa doğru istikamet değiştirerek askeri Krotten­ bach düzlüğünden Dornbach sırtlarına doğru ilerletti. Düş­ man bu sırttaki tahkimatta çok kuvvetli bir mukavemete uğrıyacağını zannederek ihtiyatla yürüyordu. Fakat Kara Mustafa Paşanın yukarıda izah ettiğimiz manevrası sağcenahımızı zayıflatmıştı. Burada bırakılan kıt’alarımız şiddetli bir mukavemete girişmiyerek metrislerden birkaç gülle at­ makla iktifa ettiler. Mesafe uzun tutulduğu için bu mermiler de düşmana bir tesir yapmadı. Türk metrislerini zorlıyan imparator askerleri Döbling’den Vâhring üzerine sarkarak ordugâhımıza girdiler. Muharebenin neticesi artık belli ol­ muştu. Sol cenahımız daha çok dayandı. İbrahim Paşa Hernals’da hâlâ şiddetle mukavemet ediyordu. Lâkin sağ cena­ hımız ric’ate başlamış ve merkeze dayanmıştı. O zaman sadrazam son kozunn oynadı. Merkezdeki bütün askeri alıp Hernals ile Breitensee arasındaki Lehlere 20.000 süvari ile hücum etti. Fakat iş işten geçmişti. Sobiesky burada da düz araziye inmiş, ordusunun saflarını kuvvetlendirmişti. Polon­ yalIlar hücumumuza mukabele ettiler. Şimdiye kadar hiçbir şey yapmamış olan Tatarlar benimsedikleri malların ellerin­ den çıkacağı endişesile, kavganın bu en ehemmiyetli zama­ nında, harp meydanını terkettiler. Heiligenstadt ele geçtikten sonra düşmanın sol cenahı kumandanlarından Louis de Bade, Heissler ve Würtemberg taburları başında Vivanaya yaklaşmakta idi. Bütün gün kaledeki gediklere saldırmış olan yeniçeriler şimdi toplarını çevirip yandan ve arkadan gelen düşmana şiddetli bir ateş açmışlardı. Çoğu bugün kale hendeğinde can veren bu askerimiz orada saygı ile anılmağa değer bir savaş yapülar ve öldüler. Kaleden birbirini müteakip çıkış hare­ keti yapan düşmanla imdat ordusu arasında sıkışıp kalan bu

Jlskeriğ Jfareketler

93

yiğitlerin umutsuz dayanışı ordunun diğer kısımlarına mun­ tazam çekilebilmek imkânını vermek için vukubuluyordu. Düşmanın sağ kolunda Prens Waldeek PolonyalIların hücumuna merkez kuvvetlerde omuz veriyordu. Sobiesky bu sayede ilerliyebildi. Savaşın sonu artık anlaşılmış oluyor­ du. Saat beşe doğru Kara Mustafa kumandayı bırakarak çekildi. İbrahim Paşa daha bir müddet dayandı ise de düş­ manın sağ cenahımızdan karargâha girdiğini haber alınca kuşatılmak tehlikesine düşmemek için ordunun levazımını, teslihatını terkederek o da ric’at etti. Karanlık bastığı zaman ordumuz Schvvehat istikametinde gerilemeğe başladı. İkinci derecede kumandanlardan bazıları Wien Fluss suyunun geçit yerlerinde tutunarak düşrnamn muhtemel takibine karşı koymıya hazırlandılar ise de kuvvayı küllivemizle teması kaybetmek tehlikesinde kalacakları için onlar da biraz sonra çekildiler. Bu muharebede tahmine göre bizim taraftan 10.000 kişi ölmüştü. Düşmanın zayiatı da bunun yarısına yakındı. Akşamleyin Charles de Lorraine, Sobiesky’yi kazanılan zaferden dolayı kutlamağa gitti, ve ona bizi hemen takibe girişmek teklifinde bulnndu ise de ordumuzun mukabil bir taarruz hazırlamasından endişeli görünen Sobiesky bu tek­ lifi kabul etmedi Zaten kendini pek beğenen Leh Kıralı [l] şehre utkan bir komutan edasile girmek isteğine karşı duramıyordu. 12 eylül gecesi bütün düşman askeri yerli yerinde bıra­ kılıp kimsenin silâhından ayrılmaması ve yağmaya başlama­ ması kesin olarak emredildi. Lâkin bu emre rağman Polon­ ya askeri Kara Mustafanın karargâhını baştan aşağı tarayıp talan etti. Sobiesky Osmanlı Serdarıekreminin eline geçirdiği kıymetli eşyasını önüne katarak ertesi günü Viyana’ya girdi. Halk kendisine bir kurtarıcı gözü ile bakıyordu. Kiralın elini ayağını öpenler çoktu. Fakat ne imparator ordusunun Baş­ komutanı ne de sair Alman prensleri beraber gelmiş erdi. Zira imparator kendisinden evvel kimsenin Viyanaya girme­ mesi için emir göndermişti. Leh Kıralı Augustinerkirche’de bir Te Deum yaptı. Amma hiçbir papaz buna iştirak etmedi[1] Max V ancza S o b ie sk y ’yi «hiddet ve h ırsa m âlik, ken d in i çok b e ­ ğ en m iş, fak at iyi tabiatlı ve kolayca se v k ve idare olu n u r bir adam» olarak tanıtıyor.

94

1683 Viyana Seferi

ği için töreni bizzat başarmak zorunda kaldı. Sonra Stefanskirche katedraline giderek orada da dua etti ve öğle yeme­ ğini Starhembergle yeyip kendi karargâhına döndü. Bir gün evvelki yağma hâdisesi müttefikler arasında bü­ yük bir hoşnutsuzluk ve geçimsizlik doğmasına sebep ol­ muştu. Alman kıt’aları harbin kazancından kendilerinin de faydalanmalarına mâni olan Leh askerine kin bağladılar. Halkın duygusu da PolonyalIlar aleyhine dönüyordu. Sobiesky'nin askerine yiyecek ve hayvanlarına yem vermiyorlar­ dı. Dünkü müttefikler biribirine ateş etmeğe bile başlamışlardı. Viyana önünde ordusunun durumunun güçleştiğini gören mağrur ve haris kıral askerini alarak Schvveehat’a çekildi. Eylülün 14 ünde imparator prenslerle Başkomutan yanında olduğu halde Tuna yolile Viyanaya geldi. Coşkun­ lukla karşılandı. O da büyük kilisede bir tören yaptırdı. Mu­ hasara esnasında top ateşimiz altında kalan Saray oturulur halde değildi. Onun için Leopold I. geceyi Stallhof’da geçirdi. Birgün sonra St. Marx da Bavyera kıt’alarını teftiş edip Sobiesky ile görüşmek üzere Schwechat’a gitti. Mukaddes RomaCermen İmparatorile babadan evlâda intikal suretile değil seçim suretile kıral olan Sobiesky’nin nasıl karşılaşacakları, kimin sağda ve kimin solda yer alacağı keyfiyeti İmparatorun ■ “Has meclisi» ni kapalı bir toplantıda uzun uzadıya bu işi müzakereye mecbur edecek kadar önemli bir protokol me­ selesi teşkil etmişti. İki hükümdar buluşmazdan evvel bu noktayı hal için uzun uzadıya görüşüler bile yapıldı. Nihayet bunların at üstünde ve birbirine karşıya durarak konuşma­ ları kararlaştırıldı. Sobiesky’nin Viyanaya kendisinden evvel girmiş olmasını bir türlü affedemiyen İmparator, mülâkatta çok soğuk davrandı. Lâtince birkaç kelime söylemekle yetsendi. Bundan alınan Leh Kıralı da kendisine müstehzi bir dille mukabele ederek “Majestelerine şu küçücük hizmeti yapabilmiş olmaktan haz duyuyorum.» dedi. Sobiesky’nin kendisine tanıştırdığı oğlu Jacob'u imparatorun selâmlamağa bile lüzum görmemiş olması işi büsbütün bozdu. O aralık Leh asillerinden biri eğilmiş, İmparatorun üzengisini öpü­ yordu. Bunu gören Sobiesky elindeki kamçı ile bu adamın sırtına vurarak: “Prens cenapları bayağılığa lüzum yok» de­ yip alının başını çevirdi ve İmparatordan uzaklaştı.

Jlekeriğ hareketler

95

Birinci Leopold’un nasibi yalnız Sobiesky’yi değil kendi­ sine yardıma gelmiş olan hemen bütü prensleri de kızdır­ mak olmuştur. Hükümdarın ekşi yüzü, gururlu tavrı, kuru sözleri ve üstelik zaferin başkaları tarafından kazanılmasın­ dan duyduğu kıskançlık herkesi kızdırmağa kâfi idi. Meselâ imparator Bavyera karargâhını görmeğe gitmiş iken Sak­ sonya Elektörünü ziyarete lüzum bile hissetmemişti. Mevcut başka hoşnutsuzluk sebeplerine katılan bu istihfaf Georg Joachim III. ü hemen o gün hattâ Leopold I. e veda etmeden memleketine dönmek kararını almağa şevketti. Frankonya ve Suap askerleri kumandanı hükümetinden ayrıca mezuni­ yet almadan, daha ileri gidemiyeceğini söyliyerek işten kur­ tulmağa çalıştı. Bizzat Bavyera Elektörü de memnuniyetsiz­ liğini göstermek üzere bir hastalık bahane ederek Viyanadan öteye Türk ordusunu takibe gitmemeleri için askerine kat’î talimat verip Moravya’ya çekildi.... Viyana bozgunluğundan 24 saat sonra Osmanlı ordusu­ nun dağılan cüzüleri Raab kalesi civarına varmış bulunu­ yorlardı. Bu şehirle Viyana arasındaki mesafeyi evvelce 7 günde aştığımız düşünülürse çekiliş hareketimizin nekadar çabuk yapılmış olduğunu görürüz. Böyle olmakla beraber bizim tarihçilerimizin hemen umumiğ olan iddiaları hilâfına askerimizin intizam ile çekilmiş olduğunu Alman müellifleri yazmakta ve bu kadar kısa bir zaman zarfında o kadar bü­ yük bir orduyu panikten kurtararak tekrar toplamanın bu­ na bir nişane teşkil edeceğini kaydetmektedirler. [1] Serdârıekrem büyük felâketin mes'uliyetini bilhassa Kı­ rım Ham Murat Giray ile Budin Valisi Vezir Arnavut İbra­ him Paşaya yükledi. Birincisi hakkmdaki kanaati doğru idi. [2 J Fakat İbraim Paşaya taallûk eden muamelesi tarihin kendisini affetmıyeceği bir suç teşkil eder. Kara Mustafa Raab önünde karargâhını kurunca bu ihtiyar ve devlete çok yararlık etmiş emektarı katına çağırtmış : “Bire bidîn koca mel’un, seni bu kadar zamandanberi padişahımı­ zın vüzerası beyninde gayret ve hamiyeti vardır deyu serefraz tutardık. Bu deîaki taburu mukavemetinde cümleden [1] T ü rk ordusu a tılm ışsa da tam am en b o zu lm u ş değildi. N eue Q u ellen zu r G e sch ich te des T ü rk e n ja h re s S : 41 [21 M urat G iray b ir m üddet so nra azled ilerek y e rin e H acı G iray H an n asbed ild i.

96

1SS3 Viyana Seferi

evvel firara yüz tutup bütün asâkiri islârmn hezimetine baisi külli olup bundan sonra bu mucibi katil olacak ceraimin mü­ lâhaza etmeyip çarhacı şeklinde sancağı şerifi ve serdarı yoklamayıp hünerler etmiş mert gibi gelip çadırında oturursun, diyerek kendisini Çavuşbaşıya verip boğdurdu. [1] Silâhtar Mehmet ağa. tarihinde, İbrahim Paşanın “cümleden mukad­ dem bozulduğunu, [2] kaydetmekle beraber, 122 inci sahifada bu vezirin “Yanık altında garezen bicürüm katlolunduğunu, yazıyor. Damat Hacı Mehmet Paşa “Zübdeyi vakayiat, adlı ese­ rinde [3] bu işe dair tafsilât vermektedir. İbrahim Paşanın katline dair Mustafanın kendi başını tehlikeden kurtarmak için karar verdiğini ve bunu bazı kimselerle görüştükten sonra tertip eylediğini gösteren bu yazıları aynen neklediyorum : “Baht müsait olmayıp saydı ankayı murat mümkün olmamakla bu seylâbı mevcehizi ıstıraptan kenduye kemali mertebe hüznü elem ve bu gûna naibeyi helâkengiz zuhuru ademi vücuduna bais olmak fikrile derunu pür gam olub bazı müsteşari olanlarla kur’a endazı müşavere olduklarında kale altından cümleden mukaddem İbrahim Paşa atfı inanı azimet etmekle sair askerin bu gûna fiillerine bais ve badi olmuştur bahanesile kendüyu kati ve rikâbı humayûna dahi bu veçh üzere ilâm ile tabiisi giriban eylemek tedbirin münasip gördüler ve bu reyi karardâde üzere serrişteyi tedbire faysal yetirip veziri müşarünileyhi davet ettiler

İbrahim Paşa Serdarıekreme: “Hâşâ ben firar etmedim siz avdet eylediğinizde zahir ben yalnız meksedecek değilim, cevabını verdi- “Kendisi bir sadakatkâr piri emektar sağ sözlü hile ve hud’adan ari adimülmisil bir veziri Âlişan idi, diyor. Kara Mustafa, düşmanın ordumuz ardına düşerek, kuv­ vetli bir müdafaa için tertibat almamıza vakit bırakmadan bize saldıracağını oranlıyordu- Bu sebeple Neuhâusel ve Gran kalelerinin garnizonlarını birer miktar asker ile takviye ettikten sonra kendisi Budin’e gitti. Oradan da, kışı geçirip harp hazırlıkları yapmak ve ilk baharda gene harekâta baş­ lamak üzere Belgrad’a döndü. Lâkin Mehmet IV- ün bir ira[1] Y u kard a da görd ü ğü m üz ü zere İbrah im P aşa ilk firar ed en ler arasın d a b u lu n m u ş değil, d üşm ana so n u n a kadar d ayan m ıştır. [2] Sahi fa 8 8 [ 3 j V i y a n a Ul usal Ki tabeyi , el y azı sı e s e r l e r dairesi, s ay ı H. O. 8 5

Askeriğ hareketler

97

desi buna imkân bırakmadı. Sadrazam azledilerek Belgrat’ta boğduruldu. (25 ilkkânun 1683). [İJ Gerçekten Charles de Lorraine ordumuzu hemen takibe başlamak istiyordu- Lâkin müttefikler arasında çıktığına yu­ karda işaret etmiş olduğumuz geçimsizlik düşmanın Viyana muharebesinden sonraki mevcudiyle bu işe girişmesine mâni bulunuyordu. Hava tebdili yapmak bahanesiyle Brünn’e çeki­ len Bavyera Elektörünü harekâta devama ikna için oraya gönderilen Louis de Bade birçok gayretten sonra bu işi ba­ şardı ve Bavyera piyadesinin imparator ordusiyle ileri yürü­ mesine Elektörün muvafakatini aldı. Lâkin Viyana önünde çok zayiat vermiş olan bu kıt'alar yeni harekâta hemen katılamadılar. Bundan ötürü Başkomutan sırf imparator ordu­ sunun ve Polonya kıt’alarının taarruza geçmeleriyle yetsenmek mecburiyetinde kaldı. Takip hareketi 18 eylülde başladı- AvusturyalIlar Neuhâusel ve Gran kalelerini muhasara etmek yahut Budin üzeri­ ne saldırmak kararları arasında duraksıyorlardı. Budin’in muhasarası çok uzun sürebilecek bir işti. Bunu yapmakla ordumuza zayiatını tamamlıyarak düşman üzerine tekrar yürümek imkânı verilmiş olacaktı. Bunun için Loren Dukası bu teşebbüsü sona bırakmayı üstün tuttu. Mevsim ilerlemekte olduğuna göre Neuhâusel’in kuşatılmasına başla­ mak ta gereksizdi. Gran’m ele geçirilmesi ise ilkin Parcany adındaki kalenin zaptına bağlı idi- Bundan ötürü Avusturya ve Polonya orduları bu berkem yere yöneldiler, Parcany önünde Leh ordusu süvarilerimize çattı. Bizim tarihlerimizde Ciğerdelen ovası ismiyle anılan bu yerde vukubulan çarpış­ mada PolonyalIlar bozulup çil yavrusu gibi dağıldılar. Sobiesky az daha elimize düşüyordu. 2 .0 0 0 den fazla telefat ve­ ren Lehlerin maneviyatı o kadar bozulmuştu ki, Sobiesky bile artık harekâta devam etmeyip bir yerde kışlamak fikrini ileri sürüyordu. Charles de Lorraine kendisini bundan vaz geçirdi. Ertesi günü Avusturya ve Polonya askerinin müştereken yaptığı taarruzda biz mağlûp olduk. Parcany düşman [1] V iyana Ş e h ir E vi m ü zesin d e, cam b ir m ahfaza içinde, b ir kafa tası ile al ren k li b ir kord on vardır. V iyanahlar b u n u n Kara M ustafa P a ­ şan ın b a şı olduğunu ve B elg ra t A vustu ryalIlar tarafın dan işgal edildiği zam an orada m ev cu t K ara M ustafa ca m iin d e k i m ezard an b a h se m evzu kord onla b era b er ç ık a rılıp buraya g etirild iğ in i iddia ed iyorlar ise de b u n u n d oğ ru lu ğ u n d an h a k lı olarak şü p h e ed ileb ilir. Viyana — 7

> o* O

1683 Viyana Seferi

V iyana m u h arebesin d e m üttefik orduların h arek âtın ı g österen harita A. PolonyalIlar; B A vusturyalIlar; C. Sak son lar; D. Fran k on y alılar; E. Bavyeralılar.

Jlskeriğ }{arekeher

99

eline geçti. Bundan sonra Macaristanda mağlûbiyetlerimiz silsilesi başladı. Gran, Vişegrat, Vaczen ve hattâ Peşte bizden geri alındı. 1684 senesinde Papanın telkiniyle Avusturya, Polonya, Venedik ve Malta arasında kurulan Mukaddes İttifaka iki se­ ne sonra Rus Çarı da katıldı. Şimdi Macar ovalarında oldu­ ğu gibi Mora’da, Podolya’da, Ukrayna'da ve Kırım sınırların­ da, hulâsa üç muhtelif harp meydanında çarpışıyorduk. Bu çarpışma arasıra mukabil hamlelerimizi de kaydetmekle beraber umumiyeti itibariyle ağır bir mağlûbiyet zinciri halin­ de 1699 yılına kadar uzayıp gitti. Vakıâ müttefiklerden Vene­ dikliler esaslı bir kazanç elde edememiş, Polonya ordusu Dinyester kenarında bozulmuş, Rus orduları da iki defa püs­ kürtülmüş ise de Macaristandaki bütün kaleler bir taraftan AvusturyalIların nefes aldırmıyan tazyikleri, bir taraftan da Kara Mustafadan sonra gelen vezirlerin beceriksizliği yüzün­ den tamamiyle düşman eline geçmişti. Budin’i kuşatmış iken muhasarayı kaldırmak zorunda kalan Charles de Lorraine iki sene sonra burasını da zapta muvaffak oldu. (2 eylül 1686). Bundan 161 sene evvel Macaristan’a ayak basışında Kanunî’ye Orta Avrupayı egemenliği altına almak imkânını veren Mohaç muharebesinin vukubulduğu ayni ovada Sadrazam Süleyman Paşa acı bir bozgunluğa uğradı. Kurtar­ mağa uğraştığımız Eğri ve Lippa kaleleri de düştü. Hırvatis­ tan, Sklavonya, Eflâk ve bütün Macaristan AvusturyalIlar tara­ fından istilâ edildi. Erdele nasbetmiş olduğumuz prens Apafy bize ihanetle İmparatora arzı teslimiyet etti. 1688 de Augsburg ittifakı ve Avusturya ile Fransa arasında tekrar harbe başlanılması üzerine bizim vaziyetten istifade etmemiz imkânı belirmişti. Lâkin harekât gene aleyhimizde inkişaf etmekte idi- Bir sene sonra Niş ve Vidin AvusturyalIların eline geçti. Köprülülerin en büyüğü olan Fazıl Mustafa Paşa bu çok tehlikeli durumu düzeltmek için büyük bir irade ile işe atıldı. Düşman ordusunu birkaç yerde bozdu ise de Salankamen de onun ölmesi hadisatın bir aralık alır gibi göründüğü müsait seyri durdurmak sonucuna vardı. Mehmet IV ün yerine geçen Mustafa II nin de yaptığı hamle bir işe yara­ madı. Zenta bozgunluğu Macaristan üzerinde herhangi bir arzu beslemekliğimize artık nihayet vermişti. Bu uzun harbi durdurmak üzere İngiliz ve Hollanda hükümetlerinin yap­

100

16S3 Viyana Seferi

tıkları tavassut evvelâ muvaffak olmamış ve bilhassa Fransa ile imparatorluk arasında çıkan son harptenberi Fransız siyaseti imparatorluk ordularını Macaristan ve balkanlarda meşgul etmek için harbin devamı lehine yaptığı entrikalarla barışı büsbütün güçleştirmişse de Louis XIV ün değişken tabiati, biribirine uymıyan harekâtı UI ve bilhassa Osmanlı İmparatorluğunun içine düştüğü zâf en sonunda Ingilizlerin araçlığiyie Karlofça muahedesinin yapılmasına sebep oldu. Bu muahede ile biz Polonya’ya Kamienec’i ve Podolya’mn elimizde kalan kısmını ve Ukrayna’yı tamamiyle terkettik. Temeşvar hariç olmak üzere bütün Macaristanla Sklavonyanın büyük bir parçasını Avusturyaya verdik, Venedik’e de Dalmaçya’nın bir kısmını, bütün Mora’yı ve adalardan bazılarını bıraktık. Çar Birinci Petro Bahçesaray muahedesi ile Rusyaya terketmiş olduğumuz topraklara bir de Azak’ı katmış ve bu suretle hayli zamandır güttüğü bir amacı gerçelemiş oldu. *** İkinci Viyana muhasarası hakkındaki bu mütevazi araş tırmağı bitirirken bir noktaya işaret etmek isterim. İzahı kolay bir kin, ve bilhassa müslümanlık ve hıristiyanlık farkları üzerine kurulmuş devamlı bir propaganda, Türklerin bu sefer esnasında yaptıklarını gerçekdekinden büsbütün başka göstermeğe çalışmış, bu gayrette muvaffak olarak zihinleri zehirlemiştir. Gerek Macar azısı esnasında, gerek bozgunluğumuzdan sonra, Macaristana girince Avusturya ve Alman askerlerinin yapmış oldukları türlü zulümleri unutan garp müelliflerinin yazılarında yağma, insan öldürme ve ırza sataşma fiilleri sırf bizim askerlerimize atfedilmiş suçlardır. Halbuki inanılmağa [1] B ir taraftan din d u y g u ların ın ve eh lisalip m en k ıb elerin in tesiri altında bulunan d iğer taraftan da im paratorla g iriştiğ i k an lı ön ü rd eşm ede T ü rk iy en in yard ım ın d an fayd alan m ak am acın ı güden Lou is XIV bu iki h is arasınd a, durm adan, vaziyetin i d eğ iştirm iştir. M acaristanda azıyan ları tutan ve bizi A vusturya İm paratoruna k a rşı k ışk ırtm ağ a çalışan bu k ıral, bozgunluğu m uzu n h em en ertesi senesi, d ü şm an larım ız m ukaddes an d laşm ağı yaptıkları vakit, bizzat kendi elile O sm an lı İm ­ paratorluğu nun bir p arçalanm ası p ro jesin i h azırlam aktan çek in m em işti. (Çent projets de partage de VEmpire ottaman, Djuvara).

jtskeriğ JCarekefler

101

değer belgeleri gözden geçirince işin bundan büsbütün başka olduğu görülüyor. İmparatorun imdadına gelen müttefiki PolonyalIların Avusturya topraklarında ne yapmış, halka karşı nasıl hareket etmiş olduklarını Louis XIV ün Leopold I sarayındaki elçisi Marquis de Sebeville'in raporlarında okuyoruz. SĞbeville: “Lehlerin düşman tatarları kadar Avusturyaya fenalık ettiklerini* kaydettikten sonra yağma edecekleri eşyayı yük­ lemek üzere Silesya ve Moravya’dan binlerce araba kaldırıp getirdiklerini yazıyor ve “onların yapmadıkları tek bir şey kaldı ise o da çiğnedikleri memlekete ateş vermemek ol­ muştur* diyor. “Atla etrafı keştü güzar ederken bir Mısırlının mezraadan davarın otlatıp bir yük dahi yükletip gittiğini görüp te onu tutturan ve raayaya merhamet ve saire ibret için katlettiren* [1] Kara Mustafanın bu hareketiyle, Sebeville’in bahsettiği vaziyet yanyana getirilince Avrupanın bize karşı o zamanda nekadar yanlış, nekadar haksız hükümler yü­ rüttüğü anlaşılmaktadır. 1683 seferi esnasında iki taraf ordularının sıra ile ele geçirdikleri topraklarda yaşıyan halkın bizden değil, asıl düşmanlarımızdan, zulüm görmüş olduklarım itiraf eden vesikalar mevcuttur. Avusturya ordularının istilâ ettikleri Macar topraklarında dahilî idareyi tanzim için alınmasî lâzımgelen tedbirleri bulmak vazifesiyle Prens Dietrichstein’ın başkanlığı altında toplanan bir kurul birçok çalıştıktan sonra 29 ağustos 1684 te Leopold I e bir rapor sunmuştu. Bu raporda impa­ rator ordularının fena muamelelerinden geri alınan mem­ leketler ahalisinin zarar görmekte oldukları yazıldıktan ve ordu komutanlarının bu ahaliye karşı daha başka türlü hareket etmeleri lüzumuna işaret edildikten sonra aynen şöyle denilmektedir: “Bilindiği gibi Türk ordusunda çok kuvvetli bir dissiplin vardır. Bir Türk askeri sefer esnasında bir dilim ekmekle iktifa etmekte ve yerli ahaliye hiçbir zarar vermemektedir, öyle ki bu halk asla rahatsız edilmeksizin işiyle, güciyle meş­ gul olmakta ve bundan ötürü vergisini de kolaylıkla vere­ bilmektedir* . (I Silâ h ta r ta rih i : Tom II, say fa 2 4 .

102

1633 Viyana S eferi

“Askerlerin yaptıkları yolsuzluklardan memleketin mu­ tazarrır ve halkın tamamen mahvolmaması için ayni sıkı dissiplinin sureti kat’iyede bizim kıt’alarımızda da tatbik edil­ mesi lâzımdır. (Madde 6) “Türkler en ufak bir suçu şiddetle cezalandırırlardı. Bu hal onlardaki itaat ve dissiplinin kuvvetini temin eden sebepti. İmparatorluk ordusuna müsamaha ile muamele etmiyerek hertürlü suçu kuvvetle cezalandırmak yoluna girmemiz doğru olur. (Madde 8.),, “Türkler de ne zabitan ne de efrat ticaret yapmak hak­ kına maliktir. Bizde de tuz ve hayvan ve saire alım satımı gibi ticarî mahiyetteki bütün işleri salâhiyettar daireye has­ retmek, erzak ve içki satmak hakkını zabitlere bırakmamak gerektir. (Madde 9.) „ Geri alınan topraklardaki durumu pek iyi bilen İmpara­ tor kurulun bu tekliflerini tasvip etti. 1683 seferinde bize esir düşerek 14 ay Neuhâusel’ de kalmış olan d’Alerac adında bir müellifin “Les aventures de Pologne ou memoires secrets du regne de Jean Sobieski,, başlığını taşıyan kitabından (Tom II, sahife 301) çıkardığım şu hüküm, öyle sanırım ki Türk düşmanlığı hissine kapılan tarihçilerin iddialarına en iyi bir cevap teşkil ediyor: Türkler, insaniyetli, faziletli, doğru, zayıflara iyilik yapmağı seven, açık, aile namusuna riayet eder insanlardır. Eğer bir iki kusurları da olmasa idi onları dünyanın en yüksek milleti addedebilirdik.

EKLER

I SADRAZAM KARA MUSTAFA PAŞA İLE BELGRAD’A GELEN TÜRK KUVVETLERİ Mustafa Paşa, Yeniçeri Ağası (10,000 ne­ fer tutan 62 sancakla Edirneden çıkmıştır. Kendisine yolda iltihak eden diğer Yeniçe­ rilerle bu kuvvet 15.000 nefere varmıştır) Aden Muhafızı Emir Paşa, maiyetinde şu askerler olduğu halde Belgrad’a geldi: 2 Sancak deli 10 „ Sağracı tçoğlanı Ağa ve zabitan (uşaklariyle)

15.000 nefer 60 260 60 450

Bolu Muhafızı Hüseyin P a şa : 1 Sancak deli 5 „ Sağracı Içoğlanı Ağa (uşaklariyle) Diyarbekir Muhafızı Kara Mehmet Paşa t 30 sancak Sağracı, atlı İçoğlanı 30 Ağa, uşaklariyle Silistre Muhafızı Mustafa P aşa: Tuna sahilinde oturan ve bu paşaya de­ halet eden 6 Dobrucalı tatar sancağı 2 sancak deli 6 „ Sağracı 11 takım atlı sekban içoğlanı 2 0 Ağa, uşaklariyle 6 sancak vassal

40 200

50 36 326 1.200

100 200

1.500 120 120 1.140 340 80 160 120 2.080

»

W

106

1663 Viyana S eferi

Sivas’tan Ali Paya s 2 Sancak deli 8 Sağracı sancağı îçoğlanı 3 0 Ağa, uşaklariyle Maraş’tan Ahmet P aşa: 2 Sancak deli 14 Sağracı sancağı îçoğlanı 25 Ağa, uşaklariyle Sofya Muhafızı Haşan Paşa s 2 Sancak deli 12 Sağarecı sancağı 6 sancak 1 tatar sancağı îçoğlanı Ağalar, uşaklariyle 19 Sipahi sancağı (vassal) 10 bu paşaya tâbi diğer beyler (50, 80, 100 - 2 0 0 neferli) Şam Valisi Höseyin Paşa: 2 Sancak deli 27 Sağracı sancağı İçoğlan 4 0 Ağalar uşaklariyle 3 Sipahi sancağı 3 takım Şam yeniçerileri Bu paşaya tâbi 2 bey Teke Muhafızı Köse Ali Paya: 7 sancak Ağa, uşaklariyle îçoğlanı

100 Nefer 240 40 W 150 » 530 W 100 420 40 150 710

W W

120 480 300 40 80 280 2.000 3 .3 0 0

w w » V n n » »

1.200 1.200

W

120 1.080 80 240 300 180 2 .0 0 0 300 300 280 30 30 340

V »

n n >1 »

V rt »

n tf »

n

S kler

Halep muhafızı Bekir Paşa: 18 sancak 2 Sancak deli İçoğlan 3 0 Ağa uşaklariyle Osman P aşa: Süvari takımı 4 0 içoğlan, 6 0 Ağa uşaklariyle Paşaya tâbi 3 bey Harput Muhafızı Haşan P aşa: 12 sancak 10 içoğlan, 4 0 0 zabitan uşaklariyle be­ raber Budin (Ofen) Muhafızı İbrahim P aşa; 2 Sancak deli 3 0 Sağracı sancağı 2 0 takım uşak İçoğlan Zabitan uşaklariyle Budadan çavuş Budin (Ofen) sancağının tımar ehli Essegg Muhafızı Mustafa Paşa i 6 takım, atlı 2 sancak yaya 1 Bey, uşaklariyle İçoğlan 40, zabitan uşaklariyle (120) Tameşvar Muhafızı Ahmet Paşa: 2 Sancak deli 16 Sağracı ve sekban sancağı İçoğlan Zabitan ve uşak Bosna Muhafızı Hızır P aşa: 2 Sancak deli

tor

540 N efer 120 p 80 tt 210 P 950 p 200 100 210 510 360 410 770 120 900 700 80 250 15 2.065 800 2.860 200 100 100 160 560

1UU 480 40 180 800 120

1f tt n p

p

p »

p ft p n p p >t p »

p n v p

» P n p p

p

us

1683 Viyana S afari

10 Sağracı sancağı 12 sancak yaya 2 atlı sancak îçoğlan 80, 35 Ağa ve uşakları Bu paşanın 5 sancaklı tımar ehli Kahire Beyi: Bu memleketin 30 sancak ücretli sipahi ve yeniçerisi Ağrılı Şeyh Ali Ahmet P aşa: 12 Sağracı sancağı 6 0 tçoğlan, 25 zabitan ve uşak Ağrı’da sakin ağaları

4 0 0 Nefer 600 » 100 n 320 » 1.540 n 800 800

n n

3.000

n

360 210 570

n

400 40.501

V w

5 sancaklı yeniçeri ve Yekûn:

(Toîfel’ın eserinden iktibas olunmuştur)

II 18 RAMAZANDA (7 EYLÜL 1683) VİYANA ÖNÜNDE SADRAZAM TARAFINDAN MİKTARI TESBİT EDİLEN TÜRK KUVVETLERİ K işi

12. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29. 30.

Sadrazamın maiyeti Kara Mehmet Paşa, (Diyarbekir Beylerbeyi) Hızır Paşa, (Bosna) İbrahim Paşa, (Ofen, Budin) Hüseyin Paşa, (Şam) Haşan Paşa, (Tameşvar) Mustafa Paşa, (Silistre) Şeyh Oğlu Paşa, (Manisa) Sofya Beylerbeyi Bekir Paşa, (Halep) Ahmet Paşa (Anadolu Beylerbeyi) Hürmüz Paşa, (Menteşe) Ahmet Paşa, (Tire) Haşan Paşa, (Amman) Ali Paşa,(Sivas) Ali Paşa, (Ankara) Ali Paşa, (Erzrum) Ahmet Paşa, (Muros) - Meraş? Ali Paşa (Karaman) Thebes Muhafızı Mustafa Paşa Hüseyin Paşa, (Poliçe?) Emir Paşa, (Aden) Haşan Paşa, (Niyebolu) Haşan Paşa, (Niksar) Ali Paşa, (Bursa) Haşan Paşa, (Körmend ?) Erlau (Eğri) Beylerbeyi Ömer Paşa, (Karahisar) Osman Oğlu Paşa, (Ciuhatai ?) İbrahim Paşa, (Wardein)

6 ,0 0 0 5,000 6 ,0 0 0 5,000 3,000 1,000 1,500 1,000 6 ,0 0 0 1,000 1,000 500 600 500 1,000 500 1,500 1,000 1,000 500 600 500 1,000 500 300 300 6,000 1,000 1,000 600

110

31. 32. 33. 34. 35. 36. 37. 38. 39. 40. 41. 42. 43. 44.

1683 Viyana S eferi

Kişi 16,000 Mustafa Paşa, (Yeniçeri ağası) 12,000 Sipahi Osman Ağa 5,000 Zaim ağası 5,000 Atlı gönüllüler ağası 1,500 Topçu başı 4 ,0 0 0 Cebeci başı 3,500 Mısır muavin kuvvetleri 5,000 Ücretli lâğımcılar 20,000 Ücretsiz köylü kuvvetleri 2 0 ,0 0 0 Tatar hanı kuvvetleri 15,000 Macarlar 4 ,0 0 0 Eflâk Voyvodası Servan Kantakuzen 2,000 Buğdan Voyvodası Ghika 6,000 Transilvanya Prensi Michel Apafi Yekûn: 173,400 (Totfeiın eserinden iktibas olunmuştur)

III 7 EYLÜL TARİHİNE KADAR MUHASARA ESNASINDA YARALANAN, ÖLDÜRÜLEN, ESİR OLAN VEYA ECELİ İLE ÖLENLERİN MİKTARI Paşa (Küçük Haşan Paşa, Ahmet Paşa ve Besim Paşa) 3 Yeniçeri zabitanı 16 Mısır zabitanı 25 Zabitan ve zaim 500 Yeniçeri 10,000 Lâğımcı amele 16,000 Sipahi ve diğer atlılar 12,000 Topçu ve saire 6,000 Tatarlar 2,000 Alelûmum tımar ehli 2,000 48,544 (Toıfel'ın eserinden iktibas olunmuştur)

IV KARA MUSTAFA PAŞANIN TESLİM OLMALARI İÇİN VİYANALILARA YOLLADIĞI MEKTUP “Vos, qui gcneralis gubernator et milites, nobilesque cives urbis Viennensis estis, ex istis nostris litteris ad hunc finem exaratis, cognitum compertum que habeatis ex sacratissimom mandato serenissimi, potentissimi, formidabilis et maxımi imperatoris Orbis Terrarum, umbram Dei referentis in terris, Domini nostri, qui clementia Dei altissimi et in utroque mundo ad instar collucentis Prophetae nostri Mahomedi Mustaphi, cui benedictio sit et gloria semper a Deo ubertate amplissimorum miraculorum maximus est omnium, regnatorum et augustissimus universorum İmparatorum. Sit planum et notum, quod, late expansis nostris innumeris a Deo protectis exercitibus. Nos pervernisse Viennam, ut urbem ıstam expugnemus atque divinae professionis praedicationem extollamus. Ergo antequam gladios nostros stringamus cum adi invitationem in fidem musulmanicum ab ipsismat legibus universalis Propheta ducamur, ante omina et a principio musulmanicam fidem vobis offerimus. Musulmanismum si amplectamini, salutem invenietis, sin minus urbem instam, si sine pugna dedatis, expleto in ipsa jure divino, nullum inferetur damnum vobis, şive adulti sitis, şive adolescentes, şive opibus elati, şive paupertate depressi, sed omnes omnino tuto vivere poteritis, et e vobis si qui egredi voluerint. alioque abire, nullam vim patientur, nullamque detrimentum in opibus et rebus suis habebunt, sed per comitatom fidissimum, una cum familiis et liberis amandabuntur, quoquoversus ire voluerint. Si qui vero in urbe permanere desidera verint, unacum opibus et rebus snis conservabuntur, et sicut antehac degebant, liberum habebunt tutum que statüm. Sin vero obfirmationem animi obtsinabimini cum favente divina clementia vi atque potentia imperatoria praedicta urbs expugnabitur atque occupabitur, nemini concessa securitate vitae, verumque per Deum Creatorem Coelorum

ekler

113

Terrarumque, cui nullis est par, nullusque penitus socius, vos omnes secundum propheticam nostram legem eademini, et opes resque vestrae diripientur, et familiae atque liberi vestri in captivitatem adducentur, salvis parentibus divinae voluntati. Datum in Castris İmparatoriis sub Vienna aucta Luna dieta Reseb Anno Perfectione millesimo nonagesimo quarto-

Viyana — 8

V AVUSTURYA SÜEL( ASKERİ)ŞURASI BAŞKANI HERMANN VON BADEN’İN KARA MUSTAFA PAŞAYA YAZDIĞI MEKTUP Viyana, 24 nisan 1683 İzzet ve ikbal sahibi aziz dost, Selâm ve mutavaat teminatından sonra arzederim ki, Şefkatli ve kutsiyetli metbuum İmparatorun sade iki kud­ retli imparator tarafından mutat vesikalarla aktedilmiş olan ahitnameler sayesinde şimdiye kadar teyemmünen caygir olan sulhun halel ve arızadan ari olarak muhafazası uğrun­ da değil, ayni zamanda iki tarafın alâkadar tebaasını da siyaneten ve bigünah insanların kanının akmamasını teminen bu sulhun muayyen bir tarihe kadar devamı emrinde ne mertebe gayret, istek ve hararetle çalışmış olduğunu uzun boylu izah zait ve lüzumsuzdur. Gerçi sulhun muhafaza ve devamı uğrunda ayni aşk ve gayretle çalışmağa istekli bulunduğuna dair bize gerek zatı dostaneleri gerek Babıalinin diğer vezirleri tarafından temi­ nat verilmişse de tarafımızdan bunun aksi tesbit edilmiş, iyi komşuluk olacak yerde asayişin bozulduğu, sulh hüküm süreceği yerde sefer hazırlığı yapılarak bize karşı harp açıl­ dığı, dostluk gösterilecek yerde düşmanlarla asilerin yüksek metbuum İmparatora karşı himaye edildiği, mülklerimizin düşman silâhlariyle tahrip olunduğu, istihkâmlarımızın ve garnizonlarımızın muhasara edildiği, bunların topla ve hü­ cumlarla taarruzdan sonra zaptedilerek hakile yeksan kılın­ dığı, sulh ahitnamelerinin bir asırdan beri birçok yemin­ lerle takviye edilen ahkâmı, asilerin kabulünü menettiği halde, bunların elebaşısının cebren istilâ edilen yerlere prens nasbedildiği görülmüştür. Sulh eserini mümkünse dostane muahedelerle tamamla­ mak ümniyesiyle, Babıalinin isteklerinin neden ibaret olduğu­ nu son defa olarak öğrenmeğe gayret ettik. Lâkin baş vurdu­ ğumuz bu anlaşma vasıtasının da bizden esirgendiğini gördük

Skter

US

Elçimiz kont Caprara’ya verilen haşin cevapta tesbit edilen tiç nokta (bu üç nokta son sulh ahitnamesinin vazih hüküm­ leri ile ve onun derpiş ettiği menfaat ile tezat teşkil etmek­ tedir). Kabul edilmediği takdirde sulhun teessüs edemiyeceği ve hattâ kendisine prenslik verilen Tököly’nin mevkiinin si­ lâh kuvveti ile tahkim edilmesinin lâzım geldiği bildirildi. Bütün bunlardan, orada yapılmakta olan harp hazırlıkların­ dan, Osmanlı kıtaatı askeriyesinin hudutlarımıza yaklaşma­ larından ve bütün muahedelerin sadakat, iman ve hukuku düvel hilâfına olarak ayaklar altına alınmasından Babıalinin sulhu değil onun aksi olan açık muhasamayı tasmim ettiği ve onu hazırladığı sarahaten anlaşıldığından, haşmetli metjuum İmparator iki memleket arasındaki iyi komşuluğun daha ziyade devamını tercih edecek olduğu halde elçisine oradan hareketle sarayı valasına azimet etmesini emretmiş ve zatı dostanelerinin müşarünileyhin hareketine müsaade ede­ ceklerini ve şimdiye kadar tarafeynce riayet edilegelen usu­ le tevfikan kendisiyle maiyetinin salimen seyahatlerini temin edeceklerini umut etmekte bulunmuştur. Bütün umudunu ve bütün itimadını hâkimlerin sonuncusu ve en adili olan Halikı azama bağlıyan kutsiyetli metbuum İmparator, on­ dan muhik olan davaya zahir olmasını ve istikbalde aka­ cak bigünah insan kanından dolayı ne zatışefkatpenahilerini ne de bizleri muatep tutmamasını niyaz eder. Binaenaleyh, artık elçimizin avdetine muntazır bulunuyoruz. Kendisini orada alıkoymamanızı ve seyahatine emniyetle ve bilâmania devam edebilmesini teminen lâzım gelen emirleri vermenizi zatı dostanelerinden rica eder, size afiyetler, uğurlar dileriz. 2 4 nisan 1683 te Viyana’da yazılmıştır. ( H o f und Staatsarchiv'den. Turcica fasc. 74)

A.

U > 3 C/3

C O bfi u a

B. C. D. E.

ATLI İmparator askerleri: Saxe-Lauenbourg ıo Caprara 10 Rabatta 10 Dünevald 10 Caraffa 10 Palffy 10 Gondola 10 Ta affe 10 Hallveil 10 Montecuccoli 10 Yete ran i 10 Piecolomini 10 Götz 10 10 Mercy 140 alay = 8.400 Hırvat alayı 600 Lubomirsky 1.500 Schulz 10 Styroum 10 Kufstein 10 Heissler 10 40 alay = 2.400 12.900 Polonya süvarisi 12.000 Bavyera „ 3.000 Saksonya „ 2.000 Frankonya „ 2.500 Yekûn 32.400 ATLI YAYA

YAYA A. İmparator piyadesi: «i Grana ıo Bade 5 Leslie 5 Groy 5 Thim 5 Württemberg Neubourg 5 44bölük = 8.100

B. C. D. E.

Polonya . . Bavyera . . Saksonya. . Frankoni. . Yekûn

32.400 32.600

. . . .

.

3.000 7.500 7.000 7.000 32.600

I u ıK K ch c L rk u n .U n

y$$l>«^

•C^İ

'

3: a .;.- - X / :

/

^

"-

J f e .-

(

'



' m

^

c

Wien zu erobern und Gottes Wort zu c rlm h e n . İhı cs nun gesetzlicher Brauch des Fürstçn der Menschen [d. i. des Propheten] vvar *Vor dem Schwert das Anerbieteıı des İslam*, so schlagen wir euch zunâchst persönlich den İslam vor: wenn ıhr Muslime werdet, so iindet ihr Sîcherheit. Wenn ihr aber, im Kail ihr es nicht \vcrdet, die Festung ohne Kampf übcrgebt, so wjrd IplgendermaGen der Befehi GotteS zur Ausführung gcbraclıt: Kleiııen und Groüen, Annen und Keichen von euch wird kein Schaden zugefügt und İhr \vcrdet aile in Sîcherheit und Ruhe sem. Jcdeın, der aus eurer Mitte an einen andern Ort zu gehn Lust haben sSilte, wird kein Zwang ıviderfahren und ohne daû sein Mab und Gut angetastet wird, wırd cr untcr Beigabe cincs zuverlassigen Menschen mit seincr Frau und Faınilie an den von

Ka ra Must af a P a ş a n ı n Viyar. al ıi ara yol ladı ğı m e k t u p

Bartholomeo Camuccio ve Leander Anguissola taraflarından yapılıp Domenico Rosetti’nin bakır Üzerine hakkettiği plânı Bu plânda g örü len sa y ıla rın işaret ettik leri şey ler : 7. Burgbastei (Osraanlı ordusunun saldırısına uğ- I . Schlagbrücke. 61. Prater yolu. riyan iki burçtan b iri). 8. Löbelbastei yahut Löwelbastei (Osmanlı ordusu­ 62. Unter den Weissgarbem admdaki dış mahalle. 63. Landstrasse admdaki dış mahalle. nun saldırısına uğrıyan iki burçtan diğeri). 17. Her iki burcun arasındaki kurtin (perde duvarı). 64. Wieden admdaki dış mahalle. 9. Ravelen (burçlardan ileri yapılan tahkim at). 65. W İeafluss ırmağı üzerindeki dış mahalle. 58. Augustienerkloster admdaki manastırın önünden 66. Laimgruben adındaki dış mahalle. 67. Spittelberg veya Hırvat köyü. geçen kurtin. 68. Sent Ulrich adındaki dış mahalle. 30. İspanyol adı verilen istihkâm. 69. Alser yolu. 14. Löbel burcundaki kavalye tertibatı. 27. Mölker ravelenl. 70. W ahring yotır. 57. Rossau. 32. Mölker burcu. I I . Kaltschmidc bahçesi. 39. Schotten (Şotten) tskocya raveleni. 12. Reikovitz bahçesi. 3. Elendbastei (sefalet burcu). 5. Rote Hof (Kırm ızı saray). 40. Neuthor (Yenikapı) önündeki ravelen. 6. Türk meterisleri. 33. Neuthor (Yenikapı) burcu. 20. Sıçan yollarının başlangıcı. 41. Wasserraveleni. 15. Gonzaga burcu adı verilen iki burç ile bunlan 71. Sappe. 9. Raveiene karşı yapılan saldın. biribirine bağlıyan duvar. 20.72. Burada Sadrazamın kendisi kumanda ediyordu. 34. Biberbastei adındaki burç. 20.73. Burada Yeniçeri ağası kumanda ediyordu. 42. Judenschanzei (Yahudi meterisi). 20.74. Burada Sofya Beylerbeyi Haşan Pasa kuman­ 43. Biberravelen. da ediyordu. 35. HoLlerstauden (Leylâk ağaçlan) burcu. 20.75. Burada Yeniçeri Kâhyası İsmail Ağa kuman­ 44. Dominiken’ler burcu. da ediyordu. 45. Stubenschanzel. 7. Burgbastei burcuna yapılan saldın. 36. Braunsbastel (Esmer burç). 20.76. Burada kumanda eden Bağdat Valisi Kara Mehmet Paşa idi. Onun vefatından sonra Sam V a­ 46. Dam deliği ismi verilen ravelen. lisi Hüseyin Paşa kumandayı ele aldı. 18. Wasserkuntsbastei (Fıskiye burcu). 20.77. Burada kumanda edenler Sağracıbaşı İsmail 29. Kam tner raveleni. ve Kahya Bey idi. 25. Kam tner burcu. 8. Löbelbastei burcuna yapılan saldın. 37. Vogelgesang (Kus ötüşü) burnu adı verilen ka­ 20, 78. Kumandan Temeşvar Valisi Mehmet Paşa valye. (3 eylülde dizanteriden vefatı üzerine yerine Haznedar 47. St. Augustin kilisesi önündeki ravelen. Hüseyin Paşa geçti). 0. Silâh deposu. 20,79. Burada Samsoncubaşı Süleyman Ağa kamanda 4. Burgthor (Saray kapısı). ediyordu. 48. Schottenthor (Iskoçyalılar kapısı). 80. Kapüsenler kilisesi ile Sent Ulrich civarında 40. Ueuthor (Y enikapı). 50. Kırmızı kapı veya Kırmızı Kule (Rotenthurm ). Trautson bahçesinde bulunan sadrazam burada yer almıştı. Sadrazam 81 sayısı ile gösterilen yerlerdeki 51. Balıkçılar kapısı (Fischerthörl). duyarlan 82 sayı ile işaret olunan sıçan yollarına 52. Aşağı Fallthor (Müteharrik kapı). varabilmek için yıktırmıştır. 53. Macar kapısı veya Stubenthor. Bu sıçan yollan Rotenhof (sayı 8) önünde iki 54. Karenti kapısı (Karatnerthor). kola ayrılmakta oradan bir kol (sayı 9) raveiene di­ 13. istihkâm meterisleri. 26. Müdafilerİn içine kapandıkları caponnîere’ler. ğer bir kol da Löbdbastei’ya (sayı 9) gitmekte idi. 55. Kapalı ve palisadh yol. (Bu yolun muhafazası 21. Sıçan yollannda sadrazamla diğer paşaların em­ sayesinde müdafiler 9 ve 27 sayı ile gösterilen ra- niyet içinde oturmalan için yapılan yerler. velenier arasında gidip gelebiliyorlardı). 28. M uhtelif Türk bataryaları. 56. Müdafilerİn Yenikapı önünde kontreskarp’da yap­ 83. Zaptolunan Ravelen üzerindeki Türk bataryası. tıkları diğer tahkimat). (Buradan şehre ateş edilmekte idi. 33. Wasser raveleni. 24. Sappen ve geleriler. 2. Kontreskarp. 31. Burg’la Löbelbastei arasındaki duvann altına 58. Stefanskirche (Sent Etiyen katedrali). Türkierin yerleştirdikleri lağımlar. 19. Sshottenabtei. 84. Sent Ulrich'den gelmekte olan suyun mecrasını 59. Dominikenler manastırı. değiştirerek onu başka istikamette akıtmak için Türk10. imparatorun sarayı (B u rg ). lerin açtıkları hendek. 22. Yenikapmın içinden Tuna'yı süâh deposu ile 23. Türkierin Teopoldstadt’da yaptıkları toprak tah­ birleştiren kanal. kimatı.

M

4

ru . rt. nîBnjfcor.

/ 1|. 51 AnftfnffıU ir» lA atlraU a»»

/i?. Tu». r.niBbni »t* $ « I f * Ur.

öfc»r >rt» i«k*1lfBl*ar.

Mi» J c r whw»rwnı F a r W « W anfadcule», «-#« * u r m astaraliarh ttı Jo ri* . 1irti..ı. s-lıB rt, >i»u Ii I.m ntratrirlı- UHt«n.laud .lcr m iliUrU rl.ru Ju ıialk tK m . A . Vi«r Zimnuı in j.-A «n » l» r k . d*>*r.» >!r#l »afri»a«aler, « r l c U dm i;*lıMU P in ti ■!*•# ailen ruiııirten l*chotV«ı»l>'if'**« l“‘!rreifeıı. ])> P.hneckon•lit ffr . H C İ.V ...ıf •leı. I'la ta fn b r t, w„ f h l W «in» l.flrgerlifhrıı UaıHl.neM iiu lflılılte r »taı,.l.-ıı. C Vorka.»*. frOhrr r i« Vcnu hlaS. l *n.r«Mw. D» T> " K İ Î » # K ı/ / Â w ^ l‘

Viyanayı kuşatan kuvvetlerim||n mevzilerini gösteren B plânı

/7m

7n t r !

BİBLİOGRAFİ

Raşit Tarihi. Silâhtar Tarihi, Tom II. Mehmet Giray, Tarihi Âli Osman (Viyana Ulusal Kütüpa nesi), - el yazısı. Damat Hacı Mehmet paşa, “Zübdei Vakayıat,, - Viyana Ulusal Kütüpanesi. El yazısı. Lavisse et Rambaud. Histoire Generale. Tom VI. Hammer, Histoire de l’Empire ottoman. Comte de Barral, Histoire dıplomatique de 1 Europe. Paris, 1885, Auguste Himly, Histoire de la formation territoriale des Etats de l’Europe centrale. II tom. Paris, 1876. Onno Klopp, Das Jahr 1683; Graz 1882. Kari Toifel, Die Türken vor Wien ; Prag ve Leipzig 1883. Johann Newald, Beitrâge zur Geschichte der Be agerung von Wien. Viyana, 1834. Anton Mayer (Max Vamcza) Geschichte der Stadt Wien, Viyana, 1911 Tom IV. Veihss - Tihanyi, Belagerung und Entsatz von Wien 1683. Viyana, 1933, Neue Quellen zur Geschichte des Türkenjahres 1683, Innsbruk, 1933. Reinhold Lorenz, Türkenjahr 1683, Viyana - Leipzig 1934. Askerî Müzenin 1683 muharebesine dair harp arşivleri. Victor von Renner, Wien im Jahre 1683 Der Zweiten Belagerung der Stadt durch die Türken. Wien 1882, 4 8 7 Seiten

İNDEKS A Abaza Sarı Hüseyin Paşa. 47. Adana. 52. Adam Caprara. 28. Adriyatik. 17, 44. Ahmet Bey. 64 . Ahmet Paşa. 63, 70, 106. Ahmet Paşa (Tam eşvar M uhafızı). 24, 51, 107. Akdeniz Boğazı. 3. Aleksi. 5. Aleksinaç. 28. Alî Ahmet Paşa (A ğrılı Şeyh). 108. Ali Paşa (Sıvastan). 106. Alp Giray. 80. Alsace. 17. d’Alerac. 102. Altenburg. 41, 52. Altunbartak. 52. Ambroise Frank. 59. Andreas Marsztyn. 34. Angern. 74. Anhalt. 85. Apafy. 22. Arpat. 14. Augarten. 60. Augsburg. 99. Augustinerkırche. 93. Avusturya - Polonya Andlaşması. 35. Beck. 39, 58, 69. Beç. 66, 79. Baden. 26, 28, 32, 53. Bahçesaray Muahedesi. 100. Balaton. 47. Bargaczy. 47. Baron d’Orlik. 30.

B Baron Dupigny. 38. Baron de Mercy. 84. Baron Rozen. 38. Baron Vignancourt. 59. Batthyarim, 47. Batthyoni’ler. 51. Bekir Paşa (H alep M u h a f ı z ı ) . Belgrad. 61. Berthold von Henneberg. 8.

107.

Bethelen. 27. Bisamberg. 72, 75. Binnaz H alil Paşa. 85. Borgomanero. 31. Brandburg. 20, 36. Breitensee. 92. Brigittenau. 60. Bucaş. 6, 33. Budapeşte. 45. Budin. 23, 28, 45, 49, 75, 88, 95, 96. Buğdan. 3, 5, 7, 63. Burg. 62, 66, 69, 70, 72, 84. Burgbastei. 63, 68, 71. 7 2, 75. Burgravelin. 68, 69, 71, 7 3 , 74. Burgstall. 89.

C Caprara. 24, 26, 27, 30, 32, 38, 40, 53. Caraffa. 43. Castel. 40. Charles. 31.

128

C'harie de Lorraine. 41, 42, 45, 46, 47, 56, 58, 67, 74, 77, 79, 80, 81, 83, 84, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 97, 99. Chervast. 51. Chmielnicki. 5, 6. Christophe Abele. 36. Christoph von Börner. 58. Christoph von Kunitz. 21. Ciğerdelen Ovası. 97. Cisri Mustafa Paşa. 28. Coligny. 18. Comte de Leslie. 83. Cracovie. 36, Croy. 38, 40.

c Celebi İsmail Ağa. 63. D Dalmaçya. 3, 100. Dampierre. 58. Danimarka. 20. Debreczin. 17. Degenteid, 85. D ella Torra. 32. Deutsch Jabrendorf. 52. Dinyeper. 5, 6. Dinyester. 99. Diyarbakır. 52, 88. Diyet. 9. Dixmond. 14. Dragoman. 28 . Dominik Andreas. 32. Dornbach. 90, 91. Dorochenko. 6, 7. Dras Kovitz. 61. Dravayı. 17. Döbling. 60, 87, 92. Duc de Croy. 59, 89. Duc de Lorraine. 73, 74. D uc de Sachs-Lauenburg. 9 1 . Duc von Sachsenlauenburg. 53. Dupingny. 58. Dumholz. 82. Dunewald. 40, 81. Diirnstein. 83,

fi Ebubekir (D e li B ek ir). 63. Hbubekir Paşa. 85. Edime. 26, 27, 28, 30. E flâk ve Buğdan. 22, 37, 61, 76, 80, 99. Eğri. 17, 79, 99. Eisenbach. 85. Elias Kübn. 58. Emanuâle. 32. Emir Paşa, (Aden muhafızı). 105. Eperies. 24. Erdel. 3, 4, 18. Erdödy. 38, 44. Ersekujvâr. 44. Eski Reusscehl. 24. Esztergom. 18, 44, 45. Errege. 28, 30. Esseggde Dravayi. 47. Eugene de Savoie, 85. E Faber. 26. Favorita (Theresianun). 59. Fazıl Ahmet Paşa. 2, 3, 4, 6, 7, 13, 18. Ferdinaod I. 15, 16. Feuilland. 18. Filibe. 28. Fleury. 33. Fogelsanberg. 87, 88. Forbin Janson. 59. Franconie. 85. Frankfurt. 31. Frankonya. 32, 33. Frangepân. 19. Fransa. 2, 4 , 9, 10, 12, 13, 14, 18, 20, 2 1 . 31, 34, 99. Franz Toifel. 75. Friedrich W ilhelm . 36. Frederich II. 8, 9, 10. Freiburg. 14. Fiilek. 24. G Gabor. 27. Gemeine Pfennig. 9.

129 Georg Adam Martintz. 32. Georg Franz Kulezickı. 73. Georg Joachim III. 95. Georg Rimpler. 58. Georgun. 33. Gerstorffa. 33. Gehika. 61. Girinzingerbach. 88. G irit. 3, 4, 7 . Gondol a. 40. Gran. 45, 96, 99. Grano. 39. Graz. 44. Gross Stetteldorf. 82. Gross Wardein. 4. Groz. 26. Gruner. 59. Gumpendorf. 60. Gundacker. 37. Güns (K öszeğ). 31. Güne? K ıralı. 31.

Heldenplatz. 68. Helenayı. 23. Henneberg. 8. Hermann. 26, 28, 32. Hermatmskagel. 90. Hermann von Baden. 81, 89. Hernols. 60, 87, 92. Herzog. 40. Hess-Cassel. 85. Hisarcık. 28. H ızır Paşa (Bosna M uhafızı). 51, 65, 67, 88, 107. Hofburgtheater. 68. HohenzoIIem. 85. Hohenstaufen. 8. Hofkriegsralfa. 41. Holstein. 85. Hollabrun. 82. Hollanda. 13, 32, 99. Hüseyin Paşa. 49, 79, 81, 85. Hüseyin Paşa (B olu M uhafızı). 105. Hüseyin Paşa (Şam v alisi). 49, 106.

H 1 Halep. 52. Halkapınarı. 28. Habsburg. 13, 14, 16, 17. H alil Paşa. 47, 63. Halweil. 40. Hamburg Kütüphanesi. 66. Hannibal von Degenfeld. 82. Hanovra. 85. Hanri II. 12. Harmanlı. 28. Haşan Paşa. 22. Haşan Paşa (Sofya M uhafızı). 106. Haşan Paşa (H arput M uhafızı). 107. "Hoşnutsuzların yüz dileği”. 22. Hatman. 6. Heberville. 33, 38, 40, 84. Heiligenstadt. 60, 92. Heinburg. 53. Heinrich V I. 8. Heissler. 58, 80, 84, 89, 90, 92. Heister. 39. Heistermann. 70. Hektor Gonzoga. 56.

İbrahim I. 1, 3. İbrahim Paşa (Budin M uhafızı). 49, 88, 95, 107. ' İbrahim Paşa. 23, 24, 52, 85, 86, 90, 91, 92. 93, 96. Ihtiman. 28. Innocent X I . 33, 34. Inzersdorf. 60. İran. 21. İskoçyalılar kapısı. 62. İsling. 58. İspanya. 31, 32, 33. İstanbul. 3, 21, 22, 23. Istanimaka suyu. 28. İsveç. 4, 5, 20. İtalya. 33. J Jablunka geçidi. 44. Jadlesee. 72, 78. Jakoto Haider. 72. Jean Casimir. 5, 6.

130 Jean Sobieski. 19. Johann George III. 33.

K Kahlenberg. 72, 84, 87, 88. Kahlenbergerbach. 88. Kamienec. 100. Kanuni Sultan Süleyman. 1, 3, 64, 67, 99. Kara Mehmed Pasa. 47, 63, 70, 85, 89, 90. Kara Mehmet Paşa (Diyarbekir M uhafızı). 105. Kara Mustafa Paşa. 7, 21, 25, 26, 30, 4 9 , 50, 53, 60, 63, 64, 67, 72, 77, 75, 78, 80, 85, 87, 93, 96, 99. Karapfenvald. 90. Kardinal G'bo. 33. Kardinal Richlieu. 2, 10. Karlofça. 100. K ari Toifel. 50, 61. K ari von Lothringen. 38. Kaschavda. 24. Kaşava. 24. Kaunitz. 21, 22, 27, 32. Kazaklar. 5, 6. Kazan Hanlığı. 4. Kârntner. 59, 63. Kârntertor. 65. Kemeny. 17. Keszthely. 47. Kittsee. 52, 44. Klasterneuburg. 81, 84, 87. Knigge. 43. Kolonya. 12. Kolonitch. 59. Komârom. 17, 36, 42, 44, 45, 46. K ont de Cinq Eglises. 59. K ont de Souches. 71. Kont Eszterhâzy. 44. Kont Hardegg. 82. Kont Herberstein. 38. Kont Kapliers. 59, 74. Kont Kielmanseg. 74. Kont Mollard. 59. Kont Oraz'o Sicco. 71. Kont Reskarp. 59, 69. Kont Saint Michel. 59. Kont Serenyi. 62. Kont Trautson. 62.

Kont von Sinzendorf. 21, 36. Kont Zichy. 61. Körmend. 51. Kcaigstatt. 84. | Köprülü Mehmet Paşa. 2, 3. 4 , 17. j Kör Hüseyin Paşa. 80. ; Körmend. 44. Köse A li Paşa (Şam V alisi). 106. I Kreins. 58. Krems. 82, 83. Kremnitz. 24. Krottenbach. 88, 89, 92. ! Kunitz. 72, 76. | Küçük Haşan Paşa. 63. : Küçük Verdein. 22.

L Laa. 60. Ladislas. 14, 15. Lastnerstrasse. 63. Landerstânde. 36. Lean Soleieskinin. 19. Lehistan. 6, 7. Leopold. 36, 38, 39, 55. Leopold I. 12, 13, 17, 18, 19, 22, 23, 24, 31, 32, 33, 34, 36, 37, 44, 55, 83, 94, 101. Leopoldsberg. 84, 87, 90. Leopoldstadt. 26, 36, 44, 50, 6(), 88. Lerchenfelder. 62. Leslie. 38. Leutschau. 24. Liebenberg. 57. Limni. 3. Linz. 55. Lippay. 19, 99. Lodron, 84. Lopcovitzi. 19. Lorraine. 43, 52. Lorraine Stein. 78. Louis X IV . 12, 13, 17, 18, 20, 21, 31, 33. 34,

100, 101.

Louis de Bade. 92, 97. Löwel. 62, 66, 69, 70, 72, 84. Löwelbastei. 68, 69, 71. Lublau. 38. Lubamirsky. 38, 85, 89.

131 Ludw:g. 53. Ludwig von Baden. 39. I.uxemburg. 14.

Mustafa Paşa (üssegg M uhafızı). 10 ; Mustafa Paşa (Y eniçeri A ğası). 105. Müller. 70. N

M Malta. 99. Mannsfeld. 32, 39, 58. 68. Marchfeld yolu. 51. Marca d’Aviano. 89Mareh suyu. 74. Marta Kazimira. 34. M arie Therese. 32. Marki Borgomanero. 31. Marki de Vitry. 34. Marquis de Sebeville. 101. Marx. 59, 60. Mathias Corvine. 14, 15. Mauerbach. 84. Mavrokordato. 21. Maximilien. 59. Max Vanczo. 60, 63. Mazar'n. 12. Mechitorist. 62. Mercy. 40. Mehmet IV. 96, 99. Mehmet Giray. 61, 76. Mehmet Paşa. 2, 3, 7. M ihail Apafy. 61,74. Mihailovitch. 74. Mihaly. 30. Mohaç. 15, 99. Montecuccoli. 18, 21, 38. Morova. 78, 79, 81. Moravya. 44. Morsztytı. 35. Moskova. 5, 6. Muhammed. 66. Mukaddes İttifak. 99. Mukaddes Roma - Cermen İmparatorloğu. 3, 8, 9, 10, 11, 17. Murat Giray. 88, 91, 95. Mur suyu. 44. Mustafa II. 99. Mustafa Ağa. 63. Mustafa Paşa. 85, 92. Mustafa Paşa (Sifistre M uhafızı), 51, 105.

Nadasdy. 19, 61. Nagy K alo, 22. N apoli. 19. Napolyon. 11. Neuburg. 39, 85. Neugebâude. 60. i Neuhausel. 44, 45, 96, 102. Neumarkt. 37. i Neusiedler See gölü. 51. ; Neustadt. 19. j Neustift. 62. 1 Neutur. 59. ; Nimegue. 20, 21, 31, 36. j Niş. 28, 99. j Niytra ırmağı. 45. Novi - Zamky. 44. Nureddin Giray. 51. Nusdorf. 60, 89, 90. Nussberg. 89, 90. Nuşirevan. 50.

O Odenburg. 22. Oldenburg. 38. Onno Klobb. 76. Oppefn. 20. Orsini Rosenberg. 35. Orsovada. 17. Osman Paşa. 88, 89, 107. Ottakr'ng. 60, 87. Ottakringer Bach. 65. Otuz sene Muharebesi. 9. P Palâtin. 38. Palii. 40. Papaslı. 28. Parcany. 45, 97. Passau. 9, 55, 81. Peşte. 99. Petro I. 100.

132 Pettonell. 30, 53. Peter Faigel. 28. Pbilipsburg. 14. Podolya. 42 , 100. Pojon. 50. Polonya. 2, 3, 4 , 5, 6, 7, 28, 32, 33, 34, 36, 72, 82, 91, 9 7 ,9 9 . Particularisme. 9. Prag. 55, 82. Prater. 60. Prens Dietridıstein. 101. Prens Bugene de Savoie. 53. Prens W aldeck. 82, 90, 93. Presburg. 36, 39, 46, 55, 61, 77, 79, 81, 84. Pullendorf. 60.

R Raab. 36, 41, 42, 45, 46, 49, 51, 52, 61, 77, 85. Raabau. 5, 47. Raab Morichida. 51. Rabea. 51. Rabata. 40. Rabca. 46. Ragüze. 28. Rakotzi. 3, 4, 12, 17, 23, 27. Ratibor. 20, 31.

Ravelin. 62, 69, 70, 74, 75. Regelsbruno. 53. Reichstagn. 36. Rbein. 14, 22. Richardi. 84. Richlieu. 2, 10. Reicbskanunergercht. 9. Reicbsrath. 21, 31. Reichsregiment. 9. Reichstag. 9, 10, 12. Rheinbund. 12. Rejanlar M eclisi. 5. Remingere. 17. Rossau. 63. Rurik Hanedanı, 5 Rusya. 4, 5, 6, 7, 2 1 , 100. S Saint Etienne. 14, 16. Saint • Gotthard. 18, 38, 44.

Saksoncu Bası Süleyman Ağa. 63. Saksonyahlar. 82. Saksonya Prensi Joachiın IH. 82. Salankamen. 99. Salm. 43. Salvandı. 91. Sankt Mikrton. 48, 51. Sapanaro. 23, 29. Sava. 17, 28. Saxe. 82. Sechottwin. 75. Schmnitz. 24. Scherffenberg. 39, 58, 71. Schotten. 59. Schottentor. 62, 63, 65. Schreiberbach. 89. Schulz (gen eral). 43, 44, 46, 67, 91. Schütt. 46, 47, 51, 52 58. Schvvartzenburg. 32. Scbwarzenberg. 59. Schwechat. 60, 93, 94. Sebeville. 55, 77. Sen M ark Cümhurluğu. 3. Seraly. 75. Sereny. 71. Servan Contacuzen. 61, 76. Sigismond. 14, 16. Sı'lezya. 18, 20. Sivas. 47. Siyavus Pasa. 2. Sklavanya. 99. Slovenya. 16. Slovakya. 18. Söbieski. 6, 7, 33, 34, 42, 76, 82, 83, 88, 89, 90, 91, 92, 93. Sofya. 28. Sopron. 22. Souches. 58. StalUıof. 94. Stammersdorf. 85, 86. St. Andrğ. 84. Starhetnberg. 37, 39, 40, 55, 56, 57, 58, 59, 6 2 , 64, 65, 66, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 81, Stefanskirche. 74, 94. Stefan von Czirmey. 28. Steinmanger. 51. St. Manc. 94. Strafoldos. 39.

133

Strasburg. 14, 22. Stu ben. 59, 63. Stuhlweissenburg. 30. St. U lrk h . 63. Styrum. 40, 91. Suap. 3, 32, 82, 83. Süleyman Paşa. 99. Sultan Süleyman. 76, Szatmar, 2 4 Szonbatfaely. 51.

S Şahin Bonaventura. 75. Şarlken. 5, 9, 12, 15. T Taaffe. 40. Tabor. 67, 82. Taborau. 67. Taborau. 60. Tatarpazarcığı. 4, 18, 28, 30. Temeşvar. 100. Tenedos. 3. Theiss. 27. H in . 39. Tıefentahl. 39. Tırol. 81. Toifel. 52, 61. Totis. 47. Tökötey. 19, 22, 23, 24, 26, 27, 30, 33, 35, 37, 50, 61, 64, 76, 77, 78, 79, 81. Transilvanya. 1, 3, 4, 13, 14, 15. Tülin. 30, 60, 81, 82, 84. Tuna. 1, 4, 17, 18, 44, 46, 67, 72, 78, 82, 83, 92. Türkenschonzpark. 87.

U U jv ir. 17, 18. Ukrayna. 5, 6, 7, 36, 42, 100.

Ü Üstuni - Belgrad. 30, 46, 47. V Vaag. 41. Vaczen. 99. Van W aldeck. 31. Varadin. 17, 22.

Varşova. 4, 5, 6, 19, 28, 32, 36, 38. Vasvar (V asvâr) Muahedesi. 3, 18, 21, 24, 26. Vâhring. 92. Veidling. 84. Veihs-Tihanyi. 61. Venedik. 3, 32, 33, 99, 100. Vesselenyi. 19. Veszprem K alesi. 47. Veterani. 43. Vidin. 99. Viener fluss. 65. Vitry. 35. Vişegrat. 99. Viyana. 1, 7, 16, 17, 18, 19, 28, 30, 31, 47, 48, 51, 52, 53, 55, 57, 65, 70, 78, 80, 81, 82, Voltaire. 10. Volksgarten. 68. Von D er Goltz. 91. Von Sachsen - Lauenburg. 4ü. W W aag. 36, 42, 44, 45. Wagram. 58. W aldek. 85. W allenstein. 9, 10, 32. W allis. 39, 47. W estfalya Muahedesi. 10, 11, 12, 13, 17. W heis Tihanyi. 60. W iener Neustadt. 19, 59, 75, 81. Wienerwald. 81, 84, 86, 87. W ienfluss. 64, 93. W urtemberg. 38, 39, 85, 92. Y Yanık kale. 47, 48. Yanova. 63. Yeneg. 46. Y eni Reusohl. 24. Z Mustafa Ağa. 63. Zagrep. 17. Zaporoklar. 5. Zemlin. 28. i Zeng. 17. Zieroyski. 35, 38. Zafolga. 15, 16. Zrinyi. 18, 19, 23, 47.

1683 SEFERİNDE TAK İP EDİLEN YOLU GÖSTERİR H A R T A İ

Karniye!

Türk ordusunun yolu Tatar akıncılarının yolu Erdel kıratlığı

nTTTr .İli'

Eflak voyvodalığı Boğdan voyvodalığı

1683 seferinden önce T

k - A vusturya

h u d u tları

2

Tırnau o Neutra Szered Leva

Neuhâusel j(U jv a r )

Gufla Parkany Komâron

(BUDIN)ı Ofen "

Papa oStuhlweissenburg (Ustuni Beljrad)

Vesprdm o

Avusturya ordusunun 11-26/V 1683 tarihleri arasındaki hareket istikametleri

3

Leo poldstadt o)

Krem s

n P

B is a m b e rg S ıe re d t

o Leva

: /

Presburg

S te in fe ld leuhausel (U jvar)

Ung A lte n b u rg (W ie *e lb u rg j >arkany
/ D öbling T ü rk m etrista

^ v V e in h a ijj

H eu b er g

i

^

İYANA

Marchfeld

O tta k rin g ö ^

Kaiser-Ebersdorf

12 EYLÜL 1683 TE MÜTTEFİKLER ORDUSUNUN MUHAREBE NİZAMI Sağ cenah Kıral Sobieski

Merkez

Dük de Saxc-Lauenburg

12

!

ıjH

Saksonya Elektörü Johann

Charles de Lorraine

Georg III

I ıı !

Sol cenah Prens de VValdeck

Degenfeld

9

10

i

O

KUMANDANLAR : Leyer Steinau

(İm paratorun ve Sazonya piyadesi) K U M A N D A N LA R :

Rountel Tungen

Kont Leslie Dük de Croy

KUM ANDANLAR :

KUMANDANLAR :

Caraffa

Prens Louis deNeubourgi Louis de Bade

Dunevvald

Kont de Fontaine

Prens de Salm

Rahatta

Mareşal Goltz

Palffy

Gondota

Baron Flam ing

Taafte

de Beauvaux

Friedrich de Saxe

Baron de Morcy

de M ünstar

Prens Lubom irsky Heıssler

11 8 alay im parator süvarisi

9 Puap piyadesi

1 7 alay İm parator süvarisi

12 2

10 Bavyera piyadesi

2 2 alay dragon





dragonu

13 Bavyera süvarisi

3 Saksonya süvarisi

14

4



dragonları



dragonları

15 H ırvat alayı

5 Lubom irsky alayı

16 Polonya ağır süvarileri

6 Polonya alayları

17 Polonya utanları

7 Saksonya piyadesi 8 İm parator



Müttefik orduların taarruzu karşısı

) ✓ \ 1 I \ v*^

Viyananın İdarî stmrları

da Türk ordusunun aldığı vaziyet

10

1683 eylülünün 12 sinde Viyana muharebesini gösterir kroki Kk>ataruanburg 0

KaKîinben

T u rk â ü l w a h riu g /

T ü rk B a vyera A vu stu rya Saksonya

Polonya H ırv a t S uvap V iy a n a n ın id a ri h u d u o u

Barg

'

Schottergrubeı

ipitaJhâufei

” Schirling / ■' grund Jesiuiter>ws

D ona ı

Untare Pfalar

Fasangarten

Kaıs«rnv

Nordvvesti Jos*,e - 8a!

Augarten

»To

Hotopernfheater

Westbal

Mi kyas ı ;

1 : 25.000

too m. O 209 *00 Soo 800 İ000 1200 1*00 1600 1800 2000 m. LuiuJ___ I__ I__ i___ I-----1------- 1-----1------- i-----1--------1---- 1-------- 1-----1--------i---- 1___ I___1-------1__ I___ I

s

’- ır ı /ç