223 66 6MB
Turkish Pages [68] Year 1437
بسم اهلل الرحمن الرحيم
Eserin Adı Vatandaşların Şer’i Siyaset Hususunda Bilinçlendirilmesi Eserin Orijinal Adı توعية الرعية بالسياسة الشرعية Müellif Araştırmalar ve İncelemeler Ofisi Yayına Hazırlayan Al Hayat Medya | Türkçe Masası Kapak Tasarım Al Hayat Medya | Türkçe Masası Grafik Departmanı Mizanpaj ve Tashih Al Hayat Medya | Türkçe Masası Basım Yılı H. 1437 | M. 2016 Basım Yeri İslam Devleti Himmet Ofisi Matbaaları
ÖNSÖZ
Hamd, bir zaman sonra da olsa dinine zafer kazandıran Allah’a mahsustur. Salat ve selam El-Kaviyyu’l Emin’e, ehline, ashabına ve tabiine olsun. Ve sonra:
Huzeyfe bin El-Yeman’dan h şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Resulü g şöyle buyurmuştur: “Nübüvvet içinizde Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder; ardından Allah onu da –dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.”1 Bu çağda insanlar, şerlilerin zor kullanarak kendilerine musallat oldukları zorba krallıkların hükmü altında yaşamıştır. Küfür kanunlarını hakim kıldılar, insanlara dayattılar. Ancak Allah Resulü’nün g, emrine itaat eden, verdiği habere kesin olarak inanan etbaı, hazırlıklarını yaptı ve zorba krallıkların tağutlarına karşı sertçe savaştı. Dinlerinden taviz verip alçaklığı kabul etmediler, ta ki sonunda açık fethi gördüler. Kanları ve vücut parçalarıyla hilafeti döndürdüler. “Kim büyük fethi talep ederse
Onun anahtarları parlak, hafif keskin kılıçlardır”
Hilafetin, nübüvvet menheci üzerine olması için Kitabın ayetleri ve nebevi sünnetin hadisleriyle yönetilmesi, her küçük ve büyük şeyde şer’i siyaset ile idare edilmesi gerekir. Bu nedenle, hem idarecilere hem de vatandaşlara yardımcı olması için bu özeti telif ettik ve adını da “Vatandaşların şer’i siyaset hususunda bilinçlendirilmesi” koyduk. Allah’tan, kabulünü, yayılmasını ve yüzyıllar boyunca seçilmiş kullar için 1 Ahmed bin Hanbel tahric etmiştir, Hadis No:18406. 5
kandil kılmasını niyaz ediyoruz. Âmin Allah’ım. Son duamız, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Araştırmalar ve İncelemeler Ofisi
1436 H.
6
Şer’i Siyasetin Manası Hakkında Giriş
Siyaset (lugaten): Siyasetin manası bir şeyi yapmak, tertiplemek ve bir şeyi düzeltecek şekilde o şeyde tasarrufta bulunmak anlamları arasında değişmektedir. (El-Mu’cem el-Vasit’te: İnsanları bir politikayla yönetti: Yani onların başkanlığını ve liderliklerini üstlendi. Hayvanlar için kullanıldığında ise: Onları evcilleştirdi, eğitti. Bir iş için kullanıldığında: Onu tertipledi, düzeltti. Bunları yapana yönetici ve idareci denir.)1 Siyaset (Istılahen): Fakihler siyaseti iki kısma ayırdılar: Zalim Siyaset: Şeriat bunu haram kılar.
Adil Siyaset: Zalimden hakkı alır, birçok haksızlığı giderir, fesad ehlini engeller. Bu siyasetle şer’i maksatlara erişilir.2
Şer’i Siyaset: Bu, Allah’ın kelimesi yüce olsun, insanlar arasında adalet kurulsun, hayatın tüm alanlarında İslam şeriatı uygulansın diye yeryüzünde Allah’ın dinini ikame etmeye, insanların dini işlerindeki hallerini ıslah etmeye çalışan adil siyasettir. İnsanların dünya işlerindeki hallerini ıslah etmeye ve hayati işlerini düzenlemeye de çalışır. Allahu Tebareke ve Teala şöyle buyurmuştur: “Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azab vardır.” [Sad, 26]. İmam İbn-i Kesir r şöyle demiştir: “Allah Teâlâ burada insanların işlerini üstlenenlere katından indirilmiş hak ile insanlar arasında hükmetmelerini, ondan ayrılıp sapmamalarını öğütlüyor. Şayet böyle yapmazlarsa şüphesiz Allah›ın yolundan sapmış olacaklardır. Allah Teâlâ kendi yolundan sapan ve hesap gününü unutmuş görünen kimseleri şiddetli azabı ile tehdit etmiştir.”3 1 El-Kamus ve Lisanu’l Arab’a bakınız. 2 Tebsiratu’l Hükkam, C.2, S.115; Et-Turuku’l Hakime, S.29. 3 İbn-i Kesir Tefsiri, C.7, S.62-63. 7
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir.” [Nisa, 58].
Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye r şöyle demiştir: “Bu ayet işleri üstlenenler hakkında inmiştir. Emanetleri sahiplerine teslim etmeleri, insanlar arasında hükmettikleri zaman adaletle hükmetmeleri gerekir.”1
Ve şöyle demiştir: “Kasıt şudur: emir sahipliğinde vacip olan: halkın dinini ve dinin ancak kendisiyle tamamlandığı dünya işlerini ıslah etmektir. Aksi halde, kaybettiklerinde açıkça hüsrana uğrayacaklardır ve dünyada kazandıkları kendilerine fayda vermeyecektir.2
Bu siyaset ve bu büyük maksat ancak kuvvet ve emirlikle, bir devlet ve egemenlikle tamamlanıp hakkıyla ancak bu şekilde yerine geleceğinden ötürü, dinin korunması ve dünyanın yönetilmesi için bir imam tayin edilmesi ve bir İslam devleti kurulması gerekirdi. Bunun önemine ve vücubiyetine işaret eden deliller kimseye saklı olmayıp çeşitlidir. Bir sonraki bölümde inşallah bunlardan bazılarını sayacağız.
1 Mecmuu’l Fetava, C.28, S.245. 2 Mecmuu’l Fetava, C.28, S.262. 8
İLK BÖLÜM
İSLAM DEVLETİ
GİRİŞ İSLAM DEVLETİ
Vatandaşların idare edilmesi ve belli bölgelerde egemenliğin sağlanması için kurulan yönetim topluluğuna denilir. Yönetici, halife ya da mü’minlerin emiri bu idarelerin başı olur. Şer’i siyaset ya da yönetim ahkâmları fakihlerinin “devlet” terimini kullanmadaki maksadı budur. Bunun sonucu olarak şöyle denebilir: Devlet üç temel üzerine kurulur: Yurt, vatandaşlar ve mukavemet gücü. Devlet, sistemlerden ve eyaletlerden oluşur. Her eyalet devletin özel bir görevini yerine getirir. Genel maksadı yerine getirebilmek için toplu olarak çalışırlar. Bu genel maksat da Müslümanların dünyevi ve dini maslahatlarının gözetilmesidir.
11
BÖLÜM İSLAM DEVLETİ’NİN ÖNEMİ VE KURULMASINI VUCUBİYETİ
İslam Devleti’nin Kurulmasının Önemi:
Allah’ın, resullerini uğrunda gönderdiği en yüce hedef, insanların, Rablerine ibadet etmelerini sağlamaktır. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” [Zariyat, 56]. İbadet, hakikatinde, kulun boyun eğmeyi Rabbine has kılması, Allahu Teala dışında her şeyin kontrolüne boyun eğip teslim olmaktan kurtulmasıdır. “La ilahe illallah”ın hakikati budur. Bu, –la ilahe illallah’a iman etmesi- insanı zillet ve kölelik sebeplerinden kurtarır. İman ve küfür arasındaki çatışma, hakikatinde Allah’ın yeryüzünde emredici ve nehyedici olma hakkı üzerine bir çatışmadır. “Göklerde ilah ve yerde ilah O’dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.” [Zuhruf, 84]. Şüphesiz ki, ubudiyetin Allahu Teala’ya has kılınması ve peygamberlerin davetinin tahkiki ancak egemenliklerini insanlara zorla dayatıp buna uydurtan insanların, zorla baştan indirilmeleri ve egemenlik ve otoritenin sadece Allah’a döndürülmesi gerekir.
Bu nedenle şeriat, bu büyük gayenin yerine getirilmesi için bir devlet kurulmasını emretmiştir. Çünkü bu gibi bir gaye hayatta, bireysel davranışlarla tahkik edilemez. Aksine tevhidi koruyup yayacak, hadleri güç ve otoriteyle uygulayacak bir otoriteye ihtiyaç vardır.1
Mü’minlerin emiri Ali bin Ebi Talib’in şöyle dediği gibi: “İster iyi ister facir olsun insanların bir emirliği olması gerekir.” “Ey mü’minlerin emiri! İyiyi anladık. Bu facir nasıl oluyor?” diye sorduklarında ise şöyle cevap verdi: “Onunla (bu facir emirlikle) hadler uygulanır, yolların güvenliği sağlanır, düşmana karşı savaşılır, fey taksim edilir.”2 1 İ’lamu’l Enam Bimiladi Devleti’l İslam. 2 Es-Siyasetu’ş Şer’iyye, İbn-i Teymiye, S.51. 13
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
Şeyhu’l İslam İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Halkın bir yöneticisinin olması meselesinin dinin en önemli vaciplerinden olduğunun bilinmesi gerekir. Dahası din onsuz ikame olmaz. İnsanoğlunun maslahatı ancak birbirlerinin ihtiyaçları için bir araya gelmeleriyle gerçekleşir.”
Buna açıklama olarak şöyle devam ediyor: “Çünkü Allah, iyiliği emredip kötülükten alıkoymayı vacip kılmıştır. Bu da ancak kuvvet ve emirlikle gerçekleşir. Aynı şekilde; cihad, adalet, haccın ikame edilmesi, bayramlar, mazluma yardım, hadlerin ikame edilmesi gibi vacip kıldığı diğer şeyler de ancak kuvvet ve emirlikle gerçekleşir.”1 İslam Devletinin Kurulmasının Vacipliği:
İslam Devleti’nin kurulmasının vucubiyeti hakkında kelam, şer’i temellerdendir. Ancak bu konunun gündemden oldukça uzak kalması nedeniyle naslardan ve icmadan bir kısım deliller sunmamız yerinde olacaktır.
Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Hani Rabbin, Meleklere: “Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti. Onlar da: “Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?” dediler. (Allah:) “Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim” dedi.” [Bakara, 30].
İmam Kurtubi r şöyle demiştir: “Bu ayet, işitilip itaat edilmesi, kendisiyle söz birliğinin sağlanması, halife ahkâmlarının kendisiyle uygulanması için bir imam tayin edilmesinde temeldir. Bunun vacip olduğu hususunda ümmet arasında da imamlar arasında da A’sam’dan rivayet edilenin dışında bir ihtilaf yoktur. A’sam ve onun sözünü söyleyenler, onun görüşüne ve mezhebine tabi olan herkes aslında şeraite sağırdır.”2
Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Resule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve elçisine döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.” [Nisa, 59]. İbn-i Kesir r tefsirinde şöyle demiştir: “Ayetin zahiri -Allah doğrusunu bilir- emir sahibi tüm emirler ve âlimler hakkındadır.”3 1 Es-Siyasetu’ş Şer’iyye, İbn-i Teymiye, S:129. 2 El-Cami’, C:1, S:264. 3 İbn-i Kesir Tefsiri, C:2, S:345. 14
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ
Ayetin delil olma yönü: Allah, emir sahiplerine itaati emretmiştir. Emir sigası, vücubiyeti ifade eder. Allah, mevcut olmayan bir kimseye itaati emretmez. Böylece ümmetin üzerine, bir imam tayin etmek düşer.
Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik; öyle ki Allah, kendisine ve elçilerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstün olandır.” [Hadid, 25]. Ayetin Delil Olma Yönü: Allahu Teala, peygamberlerine (aleyhimusselam) ve onlara tabi olanlara Allahu Teala’nın kitabında geldiği üzere insanlar arasında adaleti ayakta tutmalarını emretmiştir. Bu da ancak kuvvet ve otorite ile olur. Bu nedenle Allahu Teala, demiri indirmiştir.” Bu hususta ayetler oldukça çoktur. İşin hakikatinde had ve kısas ayetlerine, kulların maslahatlarıyla ilgili hükümlere bakarsak ümmetin üzerine bir devlet ve bir imam tayin etmek düştüğünü görürüz.
Sünnetten delil, Müslim’in, Sahih’inde Abdullah bin Ömer’den h rivayet ettiği, Allah Resulü’nün g şöyle buyurduğu hadistir: “Kim boynunda biat olmadan ölürse cahiliyet ölümü ile ölür.”1
Hadisin Delil Olma Yönü: İmama biat etmek, Müslüman’ın üzerine vaciptir. Vacibin kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir. Bu nedenle ümmetin bir imam tayin etmesi gerekir. İmam tayin edilmesi gerektiği üzerinde icma vardır. Buna bazı bidat ehli dışında kimse muhalefet etmemiştir. İmam El-Heytemi şöyle demiştir: “Şunu da bil ki, sahabeler nübüvvet devrinin bitmesinden sonra bir imam tayin edilmesi üzerinde icma etmiştir. Dahası bunu en önemli vacip kılmışlardır. Zira, Allah Resulü’nü g gömmek yerine bununla meşgul olmuşlardır.”2 İmam İbn Hazm r şöyle demiştir: “Tüm Ehli Sünnet ve tüm mürcieler ve tüm şia ve tüm hariciler imamlığın vücubiyeti üzerinde ittifak etmiştir. Ümmetin, adil, kendileri üzerinde Allah’ın ahkamlarını uygulayan, onları Allah Resulü’nün g getirdiği şer’i ahkamlarla yöneten bir imama boyun 1 Müslim, Hadis No:58-1851. 2 Es-Savaiku’l Muhrika: 7.
15
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
eğmesi vaciptir. Necedat haricileri bundan uzaktır.”1
İmam El-Maverdi r şöyle demiştir: “El-Asam şaz bir görüşe sahip olsa bile icma ile İmamlığın tesis edilmesi için onu ikame edeceklere vaciptir.”2
1 El-Fasl: 4/87 2 El-Ahkamu’s Sultaniyye: 5. 16
BÖLÜM İSLAM DEVLETİ’NİN İMAMININ TAYİN EDİLMESİ VE İCMALEN İMAMDA BULUNMASI GEREKEN ŞARTLAR BÖLÜMÜ
İslam Devleti için imam tayin etmede ilim ehlinin üzerinde ittifak ettiği iki yöntem vardır.1 Birincisi: Hal ve akd ehlinin seçmesi. Onlar da toplanmaları ve hazır bulunmaları mümkün olabilen alimler, başkanlar, insanların önde gelenleri ve güç sahipleridir. Onların imamı seçmeleri ve kendisine itaat etmeleriyle imamlığın gayesi yerine getirilmiş olur. O da güç ve otoritedir. Onların da şartları vardır ancak genişçe açıklamak için burası yeri değildir.2 İkincisi: Önceki imamın ataması.
İmamlığın gerçekleştirilmesi (imam tayin edilmesi) için üçüncü bir yöntem daha vardır ki o da galebe yöntemiyle imamlıktır. Ancak bu, asli bir yol ya da başlangıç olarak tutulması emrolunan bir yöntem değildir. Ancak özel durumlarda söz konusudur. İmam Ahmed bin Hanbel r şöyle demiştir: “Kim onlara karşı kılıçla galip gelir, halife olur ve ‘mü’minlerin emiri’ diye isimlendirilirse Allah’a ve kıyamet gününe inanan hiçbir kimsenin onu imam görmeyerekten bir gece dahi geçirmesi helal olmaz.”3 Hafız İbn-i Hacer r şöyle demiştir: “Fakihler, galebe yoluyla hükmü ele geçiren sultana itaat edilmesinin, kendisiyle birlikte cihad edilmesinin vücubiyeti üzerinde icma etmişlerdir. Ona itaat etmek, kendisine karşı ayaklanmaktan daha hayırlıdır. Çünkü bunda kan akmasının önlenmesi ve 1 El-Maverdi’nin El-Ahkamu’s Sultaniyye ve El-Cuveyni’nin Giyasu’l Umem adlı eserlerine bakınız. 2 İbn Teymiyye’nin Minhacu’s Sunne ve Şemseddin Muhammed bin Ebi’l Abbas Ahmed bin Hamza Şihabeddin’in Nihayetu’l Muhtac ile Şerhi’l Minhac: 390/7 eserlerine bakınız. 3 El-Ahkamu’s Sultaniyye, Ebi Ya’la, 33. 17
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
halkın yatıştırılması söz konusudur.1
Müceddid Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab r şöyle demiştir: “Tüm mezhep imamları, bir ülke ya da ülkelerde hakimiyeti ele geçirenin her konuda imam hükmünde olduğu üzerinde ittifak etmiştir.”2 İmamda Bulunması Gereken Şartlara Gelince:
İmam Bedrettin bin Cumaa r bu şartları özetle şöyle saymıştır: “İmam erkek, özgür, buluğa ermiş, aklı selim, Müslüman, adil, cesur, Kureyşli, alim, ümmetin; üzerine alacağı idaresini ve maslahatlarını yerine getirebilecek kudrette olması. 1-Erkek 2-Adil
3-Özgür 4-Cesur
5-Buluğa Ermiş 6-Kureyşli
7-Aklıselim 8-Âlim
9-Müslüman
10-Üstleneceği Görevi Yerine Getirebilecek Kudrette Olmak.
Eğer milliyetçilik, ulusçuluk ya da tağut devletlerin çizdiği sınırları –saygı göstermek bir yana- tanımayan devlet ve imamlık şer’i bir şekilde mevcut olursa ve onu (hilafeti) geçersiz kılan bir şeyin vücudu da ya da ortaya çıkıvermesi söz konusu olmazsa onun (hilafetin) dışında bir şeyin icadı caiz değildir. Bu, fakihlerin ıstılahında “çok imamlılığın caiz olmayışı” diye geçer.
1 Fethu’l Bari, 4/33. 2 Ed-Dureru’s Seniyye 1/333. 18
BÖLÜM BİRDEN ÇOK İMAMIN CAİZ OLMAYIŞI
İmamlığın en büyük maksatlarından birisi Müslümanların işlerini dağınıklık söz konusu olmadan toparlamak ve İslam dünyasında nüfuzu ve yetkileri bölüştürmektir. Kitap, sünnet ve ümmetin selefinin icmaı, bu maksadın gerçekleştirilmesi gayesiyle çok imamlılığın caiz olmadığına işaret etmiştir. Allahu Teâla’nın şu kavli bu delillerden biridir: “Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıpısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.” [Al-i İmran, 103].
Ve bunun gibi, bu manadaki daha başka ayetler… Bunda, birlik ve dayanışma emri, genellikle sonunda çekişme ve başarısızlığı doğuran sevimsiz olan dağılıp ayrılmaktan, ihtilaftan nehyetme vardır. Bu da ancak eğer imamı tek ise olur. Vacibi tamamlayan şey de vaciptir.
Sünnetten Delil: Ebu Said El-Hudri’nin h Allah Resulü’nden g şöyle dediği rivayeti: “İki halifeye (birden) biat edilirse onlardan ikinciyi öldürün.”1 İkincinin öldürülmesi emri, aynı anda iki imam tayin etmenin tahrimine delildir. Çünkü öldürme ancak tehlikesi çok ciddi boyutlara ulaşan bir kebiradan ötürü olur. Abdullah bin Amru bin As’ın h Allah Resulü’nün şöyle dediğini işittiği rivayet edilmiştir: “Bir imama biat edip de ona elinin safkasını ve kalbinin semeresini veren (samimi olarak biat eden) kişi, gücü yettiğince ona itaat etsin. Eğer bir başkası çıkıp o imamla nizalaşırsa boynunu vurunuz”2
Ebu Hazım şöyle demiştir: Ebu Hureyre’yle 5 sene oturup kalktım. Onun 1 Sahih Müslim, Hadis No:1853. 2 Sünen-i Ebi Davud, Hadis No: 4248.
19
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
Allah Resulü’nden g şöyle dediğini rivayet ettiğini duydum: “İsrailoğulları zamanında onları peygamberler idare ederdi. Her ne zaman bir peygamber ölürse, onun yerine bir başka peygamber geçerdi. Şüphesiz ki, benden sonra peygamber yoktur. Artık halifeler olacaktır. Halifeler çok da olabilirler.” Sahabeler:
-Halifeler birden fazla olursa, bize ne emredersin, dediler. Peygamber:
-“Birinciye yaptığınız biate bağlı kalınız, birinciye. Onlara haklarını veriniz (emirlerini dinleyip itaat ediniz). Şüphesiz ki Allah da onlara idare ettikleri milletlerin haklarından soracaktır.”1 İmam Maverdi r şöyle demiştir: “Aynı çağda ve aynı ülkede iki ya da üç imam birden getirilmesi icma ile caiz değildir.”2
Ayrıca şöyle demiştir: “Eğer iki ülkede iki imam tayin edilirse imamlıkları gerçekleşmez. Çünkü ümmetin bir vakitte iki imamının olması, her ne kadar bir topluluk şaz bir görüş ortaya koyarak bunu caiz saymışsa da bu caiz değildir.” 3
İmam İbn Hazm r şöyle demiştir: “Sonra imamlığın farz olduğu görüşünde olanlardan zikrettiklerimiz dünyada bir anda iki imam bulunmasının caiz olmadığı üzerinde ittifak etmiştir. Sadece bir imam olması caizdir.”4
İmam Nevevi r şöyle demiştir: “Âlimler, İslam yurdu ister genişlesin ister genişlemesin; tek bir çağda iki halife tayin edilmesinin caiz olmadığı üzerinde ittifak etmişlerdir.”5
1 2 3 4 5
Muttefekun aleyh. Edebu’d Dunya ve’d Din: 136. El-Ahkamu’s Sultaniyye: 9. El-Fasl: 4/78. El-Fasl: 4/78. 20
BÖLÜM BİATIN MANASI
Biat: ‘Bayae’ kelimesinin mastarıdır. “Filan kişi halifeye biat etti” denilir.
Anlamı: Anlaşma, sözleşme. Allame İbn Manzur r şöyle demiştir: “Biat... anlaşma ve sözleşmeden ibarettir. İkisinin de elindekini arkadaşına satması, kendini ve işini ona teslim edip itaat etmesi gibi.1 Allame İbn Haldun r şöyle demiştir: Bil ki biat: İtaat üzere sözleşmedir. Sanki biat eden, kendi işlerinde ve Müslümanların işlerinde görüşü emirine teslim etmekte, bunlardan hiçbirinde onunla çekişmemekte, onu sorumlu kıldığı şeylerde hoşlansa da hoşlanmasa da ona itaat etmektedir.”2 Öyleyse biat, işitip itaat etmek üzere şer’i imama; Müslümanların halifesine verilen sözdür. Biat dendiği zaman anlaşılan şey budur.
Buhari ve Müslim’de Ubade bin Samit’ten h gelen hadiste şöyle dediği rivayet edilir: “Allah Resulü’ne g darlıkta ve bollukta, hoşlandığımız ve hoşlanmadığımız şeylerde işitip itaat edeceğimize, onu kendimize tercih edeceğimize, elimizde Allah’tan, aşikar küfür olduğuna dair bir delil olmadığı sürece işin ehliyle çekişmeyeceğimize dair biat ettik.” Bir rivayette de şöyle geçer: “Nerede olursak olalım hakkı söyleyeceğimize, Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza dair”3 Biat Müfredatlarının Şerhi:
‘Darlıkta ve bollukta’ Sözü: Mal olarak ister sıkıntıda olalım isterse bollukta olalım tüm zengin ve fakirlerimizin emir sahiplerine itaat etmesi ve onu dinlemesi gerekir. ‘Hoşlandığımız ve hoşlanmadığımız şeylerde’ Sözü: Yani ister emredildiğimiz o şey bizim hevamıza uymasın ve istemiyor olalım ister de 1 Lisanu’l Arab, Madde: Bey’u, 26/8. 2 Mukaddimetu İbn Haldun, 209. 3 Sahih Buhari, Hadis No:7199; Sahih Müslim, Hadis No:1709. 21
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
bize uyuyor ve onayladığımız bir şey olsun. İmam Nevevi Sahih Müslim şerhinde şöyle demiştir: “Âlimler bunun manasının şöyle olduğunu söylemiştir: Masiyet olmadığı sürece nefislere zor gelse de nefislerin hoşlanmadığı vs. şeyler olsa da emir sahiplerine itaat etmek gerekir.”1 ‘Kendimize tercih yapma’ Sözü: Tercih; dünya işlerinde yalnız kendini düşünüp kendisini tercih etmek, demektir. Yani emirler dünya işlerinde yalnız kendilerini düşünüp, tercih ederek size ellerindeki hakkınızı ulaştırmasa bile onları işitip itaat edin. ‘Ancak aşikâr küfür görme hali dışında’ Sözü: Kadı İyad şöyle demiştir: “Âlimler, kâfirin imam olamayacağı hususunda icma etmiştir. Eğer imamda küfür ortaya çıkarsa azledilir.” Ve şöyle dedi: “Eğer bu olmazsa –yani azledilmesine güç yetirilemezse- bunu yapabilecek grubun kâfiri devirmek için ayaklanması gerekir.”2
Bu hadis, her halükarda işitip itaat etmeye teşvik etmektedir. Sebebi de Müslümanlar arasında sözbirliğinin sağlanmasıdır. Zira anlaşmazlık, dinlerinin ve dünyalarının bozulmasına sebeptir.
1 Nevevi’nin Sahih Müslim şerhi: 314/6. 2 Nevevi’nin Sahih Müslim şerhi: 224/12. 22
BİATI BOZMANIN HÜKMÜ
İmama biatın ve ahde vefanın vücubiyeti, aşikâr bir küfür görmediğimiz sürece biatı bozmanın tahrimi hususunda birçok nas varid olmuştur. Bu çok tehlikeli bir iş ve en büyük günahlardandır. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, akitleri yerine getirin.” [Maide, 1]. Ve şöyle buyuruyor: “Ahidleştiğiniz zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin, pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın; çünkü Allah’ı üzerinize kefil kılmışsınızdır. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir.” [Nahl, 91].
İbn-i Abbas’tan h şöyle dediği rivayet edilir: “Allah Resulü g şöyle buyurdu: “Bir kimse emirinden hoşlanmadığı bir şey görürse sabretsin! Zira her kim cemaatten bir karış ayrılır da ölürse, cahiliyet ölümü üzere ölmüştür.”1 İbn-i Ebi Hamza şöyle demiştir: “Ayrılmak sözünden kasıt, o emire verilen biat akdinin bozulması için çalışmaktır.”
Abdullah bin Amru bin As’ın h Allah Resulü’nün g şöyle dediğini işittiği rivayet edilmiştir: “Bir imama biat edip de ona elinin safkasını ve kalbinin semeresini veren (samimi olarak biat eden) kişi, gücü yettiğince ona itaat etsin. Eğer bir başkası çıkıp o imamla nizalaşırsa boynunu vurunuz.”2 Ebi Hazım h şöyle demiştir: “Ebu Hureyre’yle 5 sene oturup kalktım. Onun Allah Resulü’nden g şöyle dediğini rivayet ettiğini duydum: “İsrailoğulları zamanında onları peygamberler idare ederdi. Her ne zaman bir peygamber ölürse, onun yerine bir başka peygamber geçerdi. Şüphesiz ki benden sonra peygamber yoktur. Artık halifeler olacaktır. Halifeler çok da olabilirler.” Sahabeler:
-Halifeler birden fazla olursa, bize ne emredersin? dediler. Peygamber g:
-“Birinciye yaptığınız biata bağlı kalınız, birinciye. Onlara haklarını veriniz (emirlerini dinleyip itaat ediniz). Şüphesiz ki, Allah da onlara 1 Muttefekun Aleyh. Buhari, Hadis No:7054; Müslim, Hadis No:1849. 2 Muttefekun Aleyh. Sahih Müslim, Hadis No:1844. 23
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
idare ettikleri milletlerin haklarından soracaktır.”1 İbn-i Ömer’den h Nebi’nin g şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Kim boynunda biat olmadan ölürse cahiliyet ölümü ile ölür.”2
1 Muttefekun aleyh. 2 Müslim tahric etmiştir. 24
ŞER’İ ISTILAHA GÖRE DEVLETİN VE İMAMIN İSİMLERİ HAKKINDA BÖLÜM
Vilayet, önceki bölümlerde zikredildiği suret üzere ve daha önce vasıflandırılmış olan devlet de, şer’i ıstılahta “İmametu’n Uzma”, “İmametu’n Kubra”, “Hilafet”, “Emirlik” gibi çeşitli isimlerle isimlendirilir. Onu yöneten de; “İmam”, “Halife”, “Mü’minlerin Emiri”, “Veliyyu’l Emr” diye adlandırılır. İbn-i Cumaa r şöyle demiştir: “Emirlik iki kısımdır. Genel ve özel. Genel emirlik, yöneticisinin “mü’minlerin emiri” diye vasıflandırıldığı hilafettir. Halifelerden bu vasıfla vasıflandırılan ilk kişi, halifeliğe geldiğinde Ömer bin Hattab olmuştur. Böylece bu, halifelerin özel geleneği oldu.” Ve şöyle dedi r: “Kime halife diye biat edilirse, Allah Resulü’nün halifesi diye isimlendirilmesi caizdir. Çünkü halife, O’nun ümmetinin halifesidir.”1 İmam Nevevi r şöyle demiştir: “İmama; halife, imam, mü’minlerin emiri denmesi caizdir.”2
İmam Maverdi r şöyle demiştir: “İmamlık, nebevi hilafet için dinin korunması ve dünyanın kendisiyle idare edilmesi yolunda konmuştur.”3 Allame İbn-i Haldun r şöyle demiştir: “Yönetim yolu eğer “herkesi uhrevi ve dünyevi maslahatlarında, şer’i görüşün gereklerine (bu gerekleri yerine getirmeye) sevketmeye dayalı ise bu hilafettir. Ve bu, hakikatinde dinin korunması ve kendisiyle dünyanın yönetilmesinde şeriat sahibinin vekilliğidir.” Sonra şöyle dedi: “Hilafet, imamlık diye isimlendirilir. Onun başındaki de halife, imam diye isimlendirilir.”4
1 2 3 4
Tahriru’l Ahkam. Ravdatu’t Talibin, 10/49. El-Ahkamu’s Sultaniyye. Mukaddime, İbn-i Haldun. 25
İKİNCİ BÖLÜM
İMAMA KARŞI AYAKLANAN GRUPLAR
Genel olarak mücahidlerin, özellikle de İslam Devleti askerlerinin bilmesi gereken en önemli şeylerden biri de; Müslüman imama karşı ayaklanan, güç sahibi gruplardır. Çünkü onlar devletlerine karşı savaşanlarla savaşmak durumundadırlar. Bu nedenle de onlar hakkında basiretli olup doğruyu görebilmek, bu gruplara karşı muamelede cehaletten kaynaklanan yanlışlara düşmemek için mahiyetlerini bilmek zorunludur.
27
GİRİŞ
İŞİTİP İTAAT ETME VE
İMAMIN ÜZERİNE DÜŞEN BAZI VACİPLER VE HAKLARI HAKKINDA
Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; Resule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.” [Nisa, 59].
Ebu Hureyre’den Nebi’nin g şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bana itaat eden Allah’a itaat etmiştir. Bana isyan eden Allah’a isyan etmiştir. Emire isyan eden bana isyan etmiştir.”1
Yine Ebu Hureyre’den h şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Resulü g şöyle buyurdu: “Darlığında, varlığında, sevinçli ve kederli olduğunda ve emir kendini sana tercih ettiğinde dinleyip itaat etmelisin.”2 İbn-i Ömer’den h Nebi’nin g şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Müslüman bir kimse üzerine, sevdiği veya hoşlanmadığı her hususta (iş başındakileri) dinleyip itaat etmek gerekir. Meğer ki, kendisine masiyet emredile! Eğer masiyet emredilirse ne dinlemek vardır, ne de itaat!”3 Ebu Zer’den h şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Dostum bana dinleyip itaat etmemi vasiyet etti. Velev ki; (âmir) kolları, bacakları kesilmiş Habeşli bir köle olsun!”4
Buhari’de şöyle geçer: “Başı kuru üzüm dönesi gibi olan Habeşi bir kimse için de olsa.”5
Huzeyfe bin El-Yeman’dan şöyle dediği rivayet edilir: “İnsanlar, Resulullah’tan g (geleceğe dair) hayır(lı işler)dan sorarlardı. Ben de (tersine İslam 1 2 3 4 5
Muttefekun Aleyh. Buhari, Hadis No:2957; Müslim, Hadis No:1835. Müslim tahric etmiştir, Hadis No:1836. Müslim tahric etmiştir, Hadis No:1839. Müslim tahric etmiştir, Hadis No:1837. Sahih Buhari, Hadis No:693. 29
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
Ümmetine gelecek) şerrden -o şerrin bana erişmesinden korkarak- sorardım. Bu endişe ile bir kere: -Ya Resulallah! Biz vaktiyle bir cahiliyet ve şerr (yani şirk) içinde idik. Sonra Allah bize şu hayrı (Seni göndermek, İslam temellerini kuvvetlendirmek, şirk ve dalâlet temellerini yıkmak hayrını) getirdi. Bu hayır ve saadetten sonra gelecek bir şerr ve fitne var mıdır, diye sordum. Resulullah g:
-“Evet vardır” buyurdu. Ben:
-O şer ve fitneden sonra bir hayır ve iyilik var mıdır, dedim. Resulullah g:
-“Evet, bir hayır ve iyilik vardır. Fakat onun içinde bazı şerr ve fesâd dumanı, bulanıklığı bulunacak” buyurdu. Ben:
-O hayrın dumanı (temizliğini bulandıran kiri) nedir, dedim. Resulullah g:
-“O devrin âmirlerinden bir zümre, ümmeti benim hidayetim (sünnetim) hilâfına idare edecekler. Sen o devrin âmir ve valilerinden bazılarının hareketlerini ma’ruf bulup tasvip, bazılarının hareketlerini de münker bulup reddedeceksin” buyurdu. Ben:
-(Ya Resulallah!) Bu karışık hayır devrinden sonra, yine bir şerr ve fesâd devri gelecek midir, dedim. Resulullah g:
-“Evet gelecektir. O devirde birtakım da’vetçiler halkı cehennem kapılarına çağıracak. Her kim onların da’vetine icabet ederse, onu cehenneme atacaklar” buyurdu. Ben:
-Ya Resulallah! Bu davetçileri bize vasfet, dedim. Resulullah g:
-“Onlar bizim milletimizden insanlardır. Bizim dilimizle konuşurlar (halbuki gönüllerinde hayırdan eser yoktur)” buyurdu. Ben: -(Ya Resulallah!) O (uğursuz) devir bana yetişirse nasıl hareket etmemi emredersin, dedim. 30
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ
Resulullah g:
-“İslam cemaatinden ayrılmaz ve onların devlet başkanlarına itaat eylersin” buyurdu. Ben:
-Onların cemaatleri ve başlarında bir imamları da yoksa, dedim. Resulullah g:
-“O fırkaların hepsinden ayrıl. Velev ki bu ayrılma, bir ağaç kütüğünü ısırman suretiyle olsa bile, artık ölüm erişinceye kadar bu ayrılık üzere kal.”1
İbn-i Abbas’tan h şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Resulü g şöyle buyurdu: “Her kim emirinden meydana gelen bir hareketi fena görürse, sabretsin (isyankâr bir vaziyet almasın). Çünkü her kim sultandan (yani ona itaatten) bir karış dışarı çıkarsa, o, cahiliyet ölümüyle ölür.”2 Avf bin Malik’ten şöyle rivayet edilmiştir:“Allah Resulü’nü ‘Hükümdarlarınızın en hayırlısı birbirlerinizi sevdikleriniz ve birbirlerinize dua ettiklerinizdir. Hükümdarlarınızın en kötüleri sizin kendilerinden nefret ettikleriniz, onların da sizden nefret ettikleri, sizin kendilerine lanet ettikleriniz, onların da size lanet ettikleridir’ buyururken işittim. -Biz, ya Resulallah! O anda onlarla kılıçla atışmayalım mı, dedik. ‘Hayır! Aranızda namazı ikame ettikleri müddetçe!
Dikkat! Bir kimseye biri vali olur da onu Allah’a masiyet olan bir şey yaparken görürse, yaptığı masiyeti kötü görsün! Ama elini itaatten çıkarmasın’ buyurdular.”3
1 Muttefekun Aleyh. Sahih Buhari, Hadis No:3606; Sahih Müslim, Hadis No:1847. 2 Muttefekun Aleyh. Sahih Buhari, Hadis No:7054; Sahih Müslim, Hadis No:1849. 3 Sahih Müslim, Hadis No:1855. 31
CEMAAT OLMANIN VE ZULMETSELER BİLE LİDERLERE KARŞI AYAKLANMAMANIN LÜZUMU
Zulmetseler de liderlere itaat etmenin lüzumu, onlara itaatten çıkıldığı takdirde bu zulümlerinden kat kat daha fazla mefsedetin ortaya çıkacak olmasından dolayıdır. Aksine onların zulümlerine sabretmek günahlara kefaret, ecrin artmasıdır. Furu’un yazarı, İmam Ahmed’den zulmetseler dahi liderlere karşı ayaklanmanın haram olduğunu ve onlara karşı ayaklanmanın sünnete aykırı bir bidat olduğunu nakletmiştir.”1 İmamın Üzerine Düşen Vacipler:
İmamın üzerine düşen vacipler derinlemesine düşünüldüğünde iki şey üzerinde döndüğünü görüyoruz: “Dinin korunması” ve “onunla dünyanın yönetilmesi”. Tafsilli olarak ise gerek eski gerek yeni şer’i siyaset kitaplarında şöyle geçer:
Birinci Vacip: Dinin tüm hayat işlerinde uygulanması, İslam dinine davet edilmesi, dinin korunması ve desteklenmesi, iyiliğin emredilmesi, kötülükten alıkonması, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışan nifak ve bidat ehline karşı konması. İkinci Vacip: İnsanlar arasında adaletle hükmetmek, husumetleri gidermek, hakları ehline vermek, mazluma yardım etmek, yargı hükümlerini uygulamak.
Üçüncü Vacip: Ülkede güvenliği sağlamak, müfsidlerin ve saldırganların güven içindeki insanları korkutmalarını ve onlara saldırmalarını önlemek için devletin nüfuzunu ve kontrolünü ülkenin her tarafına yaymak. Ta ki insanlar evlerinde, işlerinde ve yolculuklarında güveni yaşayabilsinler.
Dördüncü Vacip: Ülkeyi düşmanlardan korumak ve ülkeye saldırmalarını engellemek için Allah yolunda cihad, mühimmat hazırlama, çeşitli çeşitli silahlar yapma, cihada gücü yeten buluğa ermiş erkekleri eğitme, onlara imânî-cihâdî bir terbiye verme. 1 El-Mevardi’nin El-İnsaf isimli kitabına bakınız, 10/272. 33
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
Beşinci Vacip: Ülkenin iktisadını güçlendirmek, ziraat, ticaret, sanayi ve diğer alanlarda çalışma ve geçim yolları sağlamak, beytul mal için zekatları toplamak, kamu malını şer’i giderler için harcamak, insanlara beytu’l maldan haklarını tam bir şekilde vermek, fakirlere ve muhtaçlara yardım etmek, onların ihtiyaçlarını karşılamak, hallerini kontrol etmek, vatandaşlara merhamet edip yumuşak davranmak. Altıncı Vacip: Nasihat ehli olan, işten iyi anlayan, İslam Devleti’nin ve insanların işlerinin gözetilmesinin, kamu malının korumasının kendilerine emanet edilebileceği emirler, bakanlar, emniyet görevlileri tayin etmek.
Yedinci Vacip: İmamın, devlet işlerini takip etmesi, Allah’ın şeriatının ikame edilmesini ve devlet siyasetini kendi yerine başkasına bırakmaması, işlerini idare etmesi, ülkenin ve vatandaşların halini kontrol etmesi, ülkenin işlerini kolaylaştırması, insanlar arasında adaleti sağlaması, emirleri ve bakanları işlerinden ötürü hesaba çekmesi gerekir. Allah’ın kendisine vacip kıldığı şeyler yerine başka şeylerle meşgul olması ya da bu vacip kıldığı şeyleri önemsememesiyle beraat-i zimmet olmaz. Ömer bin Hattab h şöyle demiştir: “Fırat’ın kıyısında bir koyun ölse Allahu Teala’nın kıyamet günü bana onu soracağını zannediyorum.” Ebu Naim El-Huliyye’de rivayet etmiştir. İmamın Hakları:
Müslüman imamın kitap ve sünnetin işaret ettiği, liderlerle ilgili kitaplarda genişçe bahsedildiği üzere hakları vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Birincisi: Marufta kendisine itaat etmek. Allahu Teala’nın buyurduğu gibi: “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah’a ve elçisine döndürün. Şayet Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.” [Nisa, 59].
İbn-i Cerir ve diğerleri Ali bin Ebi Talib’den h şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: “İmamın üzerine Allah’ın indirdiğiyle hükmetmek, emaneti yerine getirmek haktır. O bunu yaptığı zaman da insanların üzerine onu dinleyip itaat etmek, çağırdığı zaman icabet etmek haktır.”1 Bu konu ile ilgili hadisler oldukça çoktur. Bazılarının zikri geçti.
İkincisi: İyilik ve takvada kendisine yardımcı olmak. Zira Allahu Teala şöyle
1 Ebu Ömer Es-Seyf ’in Es-Siyasetu’ş Şer’iyye kitabı 86. Sayfaya bakınız. 34
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ
buyurmuştur: “İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah›tan korkup-sakının. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” [Maide, 2].
Ebu Bekir Sıddık’ın h halifelik hutbesinde şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ve sonra: Ey insanlar, ben size yönetici olarak atandım ve sizin en hayırlınız değilim. Eğer doğru yaparsam bana yardım edin, eğer yanlış yaparsam beni düzeltin.”1 Üçüncüsü: Ona nasihat etmek: Sahih Müslim’de Temim bin Evs EdDari’nin h onun da Nebi’den g şöyle dediğini rivayet ettiği geçer: -Din nasihattir.
-Kime, diye sorduk
-Allah’a, Kitab’ına, Resulü’ne, Müslümanların yöneticilerine ve tüm Müslümanlara, diye buyurdu.”
Muhammed bin Cubeyr bin Mut’im’den, o da babası Cubeyr’den, o da Allah Resulü’nden g şöyle rivayet etmiştir: “Üç şey vardır, bir mü’minin kalbi onlara karşı ebediyen ihanet etmez; ameli sırf Allah için yapmak, idareyi elinde tutana karşı itaat etmek, Müslümanların cemaatine katılmak, çünkü onların duaları cemaate dahil olanların hepsini içine alır.”2
Dördüncüsü: Ona saygı ve hürmet göstermek: Allah Resulü g şöyle buyurmuştur: “Kim sultanı aşağılarsa Allahu Teâlâ da onu aşağılar.”3 Ebu Musa El-Eş’ari’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Resulü g şöyle buyurmuştur: “Saçı-sakalı ağarmış Müslüman’a, aşırı gitmeyip ahkâmıyla amel etmekten kaçınmayan Kur’an hâfızına ve âdil hükümdara saygı göstermek, Allah Teâlâ’ya duyulan saygı ve ta’zimdendir.”4
Muaz’dan h şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Allah Resulü g bize şu beş şeyi kim yaparsa ona Allah’tan teminat sözünü verdi: “Kim bir hastayı ziyaret ederse ya da bir cenazeye katılırsa ya da Allah yolunda savaşçı olarak çıkarsa ya da ona saygı gösterme niyetiyle bir yöneticinin yanına girerse ya da evinde oturup da insanlar ondan o da insanlardan selamette olursa.”5 Beşincisi: Ona ihanet etmenin, kandırmanın, vefasızlığın tahrimi. Bu 1 2 3 4 5
Tarihu’t Taberi, 3/210. Ahmed tahric etmiştir. Tirmizi rivayet etmiş ve ‘hasen hadistir’ demiştir. Ebu Davud, Edeb, 20. Ahmed tahric etmiştir. 35
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
konudaki naslar daha önce zikredildi.
36
BÖLÜM MUMTENİ GRUP
Tarifi: Bu, İslam’a mensup olup sonra güç ve kuvvetle şeriatın zahiri hükümlerine -istediği kadar bu hükümleri tasdik ediyor olsun- bağlı kalmaktan imtina eden gruptur.
Örnek: Bir grup mesela zekât vermekten ya da oruç tutmaktan ya da İslam’ın kanunlarından bir başkasını yapmaktan, vacip olduğunu ikrar ettiği halde imtina ederse, ya da riba, içki, zina gibi haram olan şeylerin haram olduğunu ikrar etse bile bunları terk etmez ve İslam’ın bu hükümleri kendilerine ancak savaşla dayatılırsa bunlara mumteni denilir. Ya da kuvvet sahibi olurlar da, fiili olarak savaşa başlamasalar bile zahiri şeriat kurallarına bağlılıktan imtina ederlerse bunlarda mumteni sayılır. Mumteni Taifenin Hükmü:
Hükmü, riddet ve İslam’dan çıkmaktır. Bunun delili, sahabenin j delile dayanan icmasıdır. Zira sahabeler, zekâtı engelleyenleri “mürted” diye isimlendirmişlerdir.
Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye r şöyle demiştir: “Bunların küfür ve riddet kapsamına sokulmaları sahabenin, kitap ve sünnetten naslara dayanan ittifakıyla sabit olmuştur.” Ayrıca şöyle demiştir: “Tekfir ve savaş meselesinde hakka tabi olmayı hedefleyen kişi için sorunu çözen en büyük şey: Sahabenin zekâtı vermeyenleri öldürmeleri ve riddet ehli kapsamına sokmalarıdır.” Mumteni Gruba Karşı Savaşmanın Hükmü:
Kitap, sünnet ve icma, mumteni gruba karşı savaşmanın vacip olduğuna işaret etmektedir. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” [Enfal, 39].
Eğer dinin bir kısmı Allah için, bir kısmı da Allah’tan başkası içinse hepsi Allah için olana kadar savaşmak gerekir. 37
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
Sahiheyn’de İbn-i Ömer’den h Allah Resulü’nün g şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ben, Allah’tan başka bir ilah bulunmadığına, Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehadet edip, namazı dosdoğru kılıncaya ve zekatı hakkıyla verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları takdirde, kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, İslam’ın gerektirdiği haklar ise bunların dışındadır. Onların hesabı Allah’a aittir.”1 Ebu Bekir h şöyle demiştir: “Zekât malın hakkıdır. Vallahi eğer Resulullah’a g verdikleri yuları benden men ederlerse onlarla bunu menettikleri için savaşacağım…”
Şeyhu’l İslam İbn Teymiyye r şöyle demiştir: “Âlimler, dinin tamamının Allah’ın olması için İslam kurallarından mütevatir olan bir kuraldan imtina eden her gruba karşı, muharibler gibi hatta onlardan daha evla olarak savaşılması hususunda icma etmişlerdir.”2
Eğer İslam’ın kurallarından birini yerine getirmekten imtina eden grubun hükmü bu ise birden fazlasından imtina edenin durumu nasıldır? Dahası, demokrasi kanunları ya da beşeri prensiplerle değiştirerek Allah’ın şeriatına bağlı olmayacağını ilan edenin hali nasıldır?! Mumteni Grubun Yardımcılarının ve Destekçilerinin Hükmü:
Mumteni grubun yardımcılarının hükmü tamamen aynıdır. Yani hükümleri riddet ve dinden çıkmaktır, kendilerine karşı savaşılması vaciptir. Her kim bir grubu dost edinirse onun hükmü de o grupla aynıdır.
Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Mü’minler, mü’minleri bırakıp kafirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz.” [Al-i İmran, 28].
Müfessirlerin şeyhi İbn-i Cerir Et-Taberi r şöyle demiştir: “Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz” kavli ile kasıt şudur: “Yani o, dinden dönüp küfre girişiyle Allah’tan beri olmuştur, Allah da ondan beri olmuştur.” Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.” [Maide, 51]. 1 Sahih Buhari, Hadis No:25, Sahih Müslim, Hadis No:22. 2 El-Fetava’l Kubra (Kitabu’l Hudud). 38
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ
“Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır” ayetinin tefsirinde İbn-i Abbas’tan h şöyle rivayet edilmiştir: “Yani küfür hükmünde o da onlardandır.”
Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye r şöyle demiştir: “Eğer bir grup birbirlerine yardım eder de mumteni olurlarsa bunlar sevap ve cezada ortaktırlar. Mumteni taifenin yardımcıları ve destekçileri ondandır (o taifedendir). Onun lehine olan onların da lehine, aleyhine olan onların da aleyhinedir… Çünkü tek bir mumteni grubun içindekilerin hepsi tek bir şahıs gibidir.”1 Mumteni grup hakkında ayrıca şöyle demiştir: “Asker emirlerinden veya bunlardan başka her kim Tatarların safına geçerse işte o kimse tıpkı onların hükmünü alır. Onlar İslam şeriatından her ne kadar uzaklaşıp irtidat etmişlerse o kimse de aynen onlar gibi irtidat etmiştir. Sahabeler zamanında namaz kılan, oruç tutan ve Müslüman cemaate savaş açmayan bir topluluğa sırf zekat vermemeleri sebebiyle sahabeler mürted hükmü vermişlerdir. Öyleyse Allahu Teâlâ ve Resulünün düşmanlarıyla beraber Müslümanlara karşı çarpışan ve Müslümanları öldüren kimselere nasıl davranırlardı acaba?”2 Aralarında Mukreh Bulunduğu Halde Kendilerine Karşı Savaşmanın Hükmü:
Bu meselenin kapsamına iki hal girmektedir:
Birincisi: Aralarında mukreh bulunup bulunmadığını bilmediğimiz durum. Bu durumda onlara karşı zahire göre muamele eder ve hepsine karşı savaşırız. İçleri ise Allah’a kalmıştır. Bu hüküm, ilim ehlinin ittifakıyla böyledir.3
İkincisi: Aralarında mukreh olduğunu bildiğimiz ancak aralarını seçemeyecek halde olduğumuz durum. Bunlara karşı savaş da caizdir. Zira aralarında ayırım yapabilmek güç yetirilebilecek bir şey değildir. Bizler ancak güç yetirebildiğimiz şeylerle mükellefizdir. Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye r şöyle demiştir: “Allahu Teâlâ Onun hürmetini çiğnemek isteyen orduyu, baskı altında olan ve olmayanıyla birlikte, onları ayırt etme kudretine sahip olduğu halde her birini niyetlerine göre diriltmek üzere hepsini birden helak etti. Öyleyse Müslüman mücahidlere, bilmedikleri halde zorlanan ile zorlanmayanın arasını ayırt etmek nasıl vacip olabilir? Hatta içlerinden birisi baskı altında savaşa çıktığını iddia etse bile 1 El-Fetava, C.28, S.311. 2 El-Fetava, C.28, S.530. 3 El-Fetava (Kitabu’l Cihad)’a bakınız. 39
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
sırf bu iddiası ona bir yarar sağlamaz. Zira Abbas bin Abdu’l-Muttalib, Bedir Günü Müslümanlar kendisini esir aldıklarında Nebi’ye g, “Ya Resulullah, ben baskı altında idim” demiş, Nebi g ise ona, “Bizi ilgilendiren senin gösterdiğin tutumdur; gizli olan yönün ise Allah’a kalmıştır” diye karşılık vermiştir. Hatta aralarında insanların en hayırlılarından salih kimseler bile bulunsa ve onlara karşı savaş ancak bu kimselerin öldürülmesiyle mümkünse onlar da öldürülür. İmamlar, kâfirlerin, Müslümanları kalkan edindikleri ve kendilerine karşı savaşılmadığı takdirde Müslümanlar için korkulduğunda kâfirleri hedef alarak onları vurmamız caizdir demişlerdir. Müslümanlar için korkmasak da bu caizdir. Zira âlimlerin bir kavline göre Allah ve Resulü’nün g emrettiği cihad yolunda ölen kimse aslında mazlumsa o şehiddir ve niyetine göre diriltilir.”1 Mumteni Gruba Karşı Savaşın Keyfiyeti:
Mumteni gruplara karşı savaşın şekli, asli kâfirlerden savaş ehline karşı savaşın sıfatıyla aynıdır. Yani esirleri öldürülür, kaçanları takip edilir, yaralıları öldürülür, malları ganimet alınır.2 İçlerinden biri tövbe etmeden önce kendisine güç yetirilir ve yakalanır da sonra tövbe ederse tövbesi kendisi ve Allah arasındadır. Dünyadaki hükmü, asli kâfire muhalif olarak öldürülmektir. Mürted kadının cariye alınması meselesine gelince ilim ehli arasında bu konuda şiddetli bir ihtilaf vardır. Bundaki hal, asli kâfir kadının cariye alınmasının hükmü gibi değildir.
1 Mecmuu’l Fetava: 28/538. 2 El-Ahkamu’s Sultaniyye: 94 ve Eş-Şerhu’l Kebir: 10/103’e bakınız. 40
BÖLÜM BAĞİY GRUP
Tarifi: İmamlığı sabit olan Müslüman bir imama karşı Müslümanlardan güç sahibi bir grubun herhangi bir teville ayaklananlarına denir. Bunlar ya meşru halifeyi devirmeyi isterler yahut onun itaati altına girmeye razı olmazlar. Bunlar ‘Ehlu’l bağy’ diye isimlendirilirler. İmamın taifesi de ‘ehlu’l adl’ diye isimlendirilir. Tevil: İmamın zulüm yaptığını iddia etmeleri gibi… Bu zanları ister doğru olsun ister yanlış; giriş bölümünde zulmetseler bile imamlara karşı ayaklanmanın haram olduğunu zikrettik.
Buğatlara Karşı Savaşın Hükmü: Bağiylere karşı savaşın meşruiyetindeki temel, Hucurat Suresi’ndeki şu ayettir: “Mü’minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine tecavüzde bulunacak olursa, artık tecavüzde bulunanla, Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah’ın emrini kabul edip) dönerse, bu durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah, adil olanları sever.” [Hucurat, 9]. Bu, şanı yüce Allahu Teala’nın şu kavlinin gereğidir: “artık tecavüzde bulunanla, Allah’ın emrine dönünceye kadar savaşın.” Bu, Allahu Subhanehu ve Teala’dan, bağiy gruba karşı savaş emridir ve vücubu gerektirmektedir. Burada savaş, farz-ı kifayedir. Bir grup Müslüman bu savaşı gerçekleştirirse kalan kısımdan düşer. Bu da (yani onlara karşı savaş) şu sebepledir: Eğer bağy ehli bırakılırsa yeryüzünde bozgunculuk çıkarır. İnsanların hem dünyevi işlerini hem de dinlerini bozarlar. Onlara karşı savaş yeryüzünden fesadı defetme ve şerlerini engelleme adına gereklidir. Ancak şu da bilinmelidir ki Allahu Teala, sulhü savaşın önüne geçirmiş ve şöyle buyurmuştur: “aralarını bulup-düzeltin.” Barıştan yüz çevirirler de bağiy olan grup görüşündeki ve dindeki bozuk inancından vazgeçmezse kendilerine karşı savaşılır. 41
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
Bağy Ehlinden; Kaçanların Ve Yaralıların Hükmü:
Bağiy olan kişi ister yaralanıp da savaşmaktan aciz kaldığı için ister içine düştüğü yılgınlık halinden ötürü olsun adl ehline karşı savaşı terk ederek savaş sahasından kaçar ya da hak kendisine zahir olduğu için silahı bırakır işitip itaat etmeye dönerse bu durumda cumhuru’l fukahaya göre yaralılarının öldürülmesi ve kaçanlarının takip edilmesi haramdır. Bu, Hanbelilerin, Şafii’nin, Ebu Hanife’nin sözüdür. Bu da başka bir gruba kaçıp katılmamaları şartıyladır. Eğer bir gruba katılmak için kaçarlarsa o vakit Hanefilere göre kaçanları da yaralıları da öldürülür.”1 Bağiylerin Esirlerinin Hükmü:
Cumhuru’l Ulemanın görüşüne göre bağiylerin esirlerinin öldürülmesi bu bağiy kişinin ister taraf olduğu bir grup olsun ister olmasın haramdır. Bu da bağy ehliyle savaştan gayenin onları öldürmek değil defetmek olması hasebiyledir. Esir, esir edilerek şerri defedilmiş oldu ve hedef yerine geldi. Buna binaen fitne bitene kadar hapsedilir. Hapis esnasında kendisine ikramda bulunulur. Hakka davet edilir. Zira umulur ki Allah kalbini nurlandırır. Fitne ortadan kalktığında kendisine ait malla birlikte salınır. Savaş Sırasında Bağiylerin Telef Olan Mallarının ya da Dökülen Kanlarının Hükmü:
İlim ehli arasında, savaş sırasında adl ehlinin bağy ehlinin kanından ya da malından hasar verdirdiği her şeyin heder olduğu, yok ettikleri hiçbir şeyin güvencesi olmadığı hususunda bir ihtilaf yoktur. Ancak savaştan sonra mallarının alınması caiz değildir. Çünkü hala Müslümandırlar. Bağiylerin Malları Ganimet, Zürriyetleri Köle Alınır Mı?
İlim ehli bunun caiz olmadığı hususunda ittifak etmiştir. Çünkü onlar kanları ve malları koruma altında olan Müslümanlardır. Bağy ehlinin kanı ve malı ancak kendilerini defetme ve kendileriyle savaş zorunluluğu ölçüsünde mübah kılınmıştır. Bunun dışındaki hallerde kanı ve malı, haram olan asıl üzere kalır.”2 Bağiylere Karşı Hasarın Kapsamlı Olacağı Yöntemlerle Savaşmanın Hükmü: Ateş, mancınık, suda boğma ve modern çağda patlayıcı yüklü arabalar kullanarak vs. hasarın kapsamlı olacağı yöntemlerle -sadece bu 1 El-Bedai’, C.7, S.208; El-Mebsuut, C.10, S.126 ve E-Mugni, C.8, S.144’e bakınız. 2 El-Muğni, S.12, C.254. 42
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ
yöntemlerle defedilmelerinin mümkün olması hali müstesna- bağiylere karşı savaşılmaz.1 İki Tarafın Ölülerinin Hükmü:
Adl ehlinin ölüleri, Allah’ın emrettiği bir savaşta canlarını feda eden şehidlerdir. “Artık tecavüzde bulunanla, …savaşın.” Kendilerine diğer şehidlere yapılanlar yapılır. Yıkanmazlar, elbiseleri çıkarılmaz, aksine elbiseleriyle gömülürler, namazları kılınmaz çünkü onlar şehiddirler. Bağy ehlinin ölülerine gelince onlar fitne ölüleridir ve Müslümanlardır. Şehid değildirler. Yıkanırlar, kefenlenirler ve namazları kılınır.
1 El-Muğni: 12/247’ye bakınız. 43
BÖLÜM MUHARİBE TAİFE (YOL KESİCİLER)
Tarifi: İslam yurdunda malları yağmalamak ya da kan dökmek veya da onurları çiğnemek için muğalebeyle (üstün gelmeye çalışarak) ortaya çıkan güç sahibi bir gruptur.1 Hirabenin Şartları: Fakihlerin hirabe ismini alan kimseler hakkında saydıkları şartların toplamı altıdır. Ancak içlerinden bazıları muttefekun aleyh değildir. Şartlar şunlardır: 1-Teklif: Yani ergen ve akıllı olmalıdır. Bu hususta fakihler arasında bir ihtilaf yoktur.
2-Şeriat Hükümleriyle Yükümlü Olması Şartı: Yani Müslüman da olsa zimmi de olsa şeriat hükümleriyle yükümlü kimse olmalıdır. sözleşmeliler ve kendisine eman verilenler bu kapsama girmezler. Çünkü böyle bir şeyi yaptığı anda anlaşması bozulur.
3-Silah Taşıması: Hanefiler ve Hanbeliler, bir taş ya da sopa bile olsa muharibin yanında bir silah bulunması şartı koşmuşlardır. Yoksa muharib olmaz.2 Malikiler ve Şafiiler silah taşıması şartı koşmamışlardır. Aksine onlara göre itmek ve yumruk atmak suretiyle mecbur bırakma ve galebe yeterlidir.3 4-Yapılardan Uzak Olma: Yani çölde ve binalardan uzak olmaları gerekir. Bu, Hanefilerin ve Hanbelilerin mezhebine göredir. Ancak sahih olan cumhurun mezhebidir ki onlara göre bu şart değildir. Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye şöyle demiştir: “Doğru olan budur. Aksine binalarda (bunu yaptıkları takdirde) cezalandırılmaları, çölde (yaparak) cezalandırılmalarından daha evladır. Çünkü binalar güven, huzur, insanların birbirlerini destekleme ve yardımlaşma mekânıdır. Onların buna atılması, muharebe ve muğalebenin 1 Bedaiu’s Sanai’, C.7, S.90; Nihayetu’l Muhtac, C.8, S.2; El-Muğni, C.8, S.287; El-Muhalla, C.11, S.308. 2 İbn Abidin’in Haşiyesi, C.3, S.213; El-Muğni, C.8, S.288. 3 El-Mudevvene, C.6, S.303; Ravdatu’t Talibin, C.10, S.156. 45
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
şiddetini (muharebe ve muğalebede iyice ileri gitmiş olmalarını) gerektirir.
5-Mücahere: Parayı ya da eşyayı saklamadan açıkça almak. Çünkü gizlice almak hırsızlık sayılır.
6-Erkeklik: Bu şartı Hanefiler dışında kimse koymamıştır. Cumhura göre ise kadın yol kesicilik yaparsa onun hükmü de diğer yol kesiciler gibidir.1 Yol Kesicilerin Cezası:
Fukaha arasında, yol kesicilerin cezasının Allah’ın hadlerinden biri olduğu, ele geçirilmeden önce tevbe etmedikleri takdirde bu haddin düşmesinin ya da affedilmesinin kabul edilmeyeceği görüşü hususunda bir ihtilaf yoktur. Bunun delili de Allahu Teala’nın şu kavlidir: “Allah’a ve Resulü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir azap vardır. Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka. Bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” [Maide, 33-34]. Bununla birlikte fukaha bu cezalar hususunda ihtilaf etmişlerdir. Yani aralarından seçim mi yapılmalıdır yoksa işlediği suça göre midir? Yani: İmam bu dördü arasından seçim mi yapar yoksa her biri (her bir yol kesici işlediği) suçun nevine göre mi cezalandırılır?2 Cumhur, ayetteki “ya da” ibaresinin ahkâmların tertibi ve suça uygun şekilde dağılımı için kullanıldığı görüşünü savunmuştur: Yani kim öldürür ve malı alırsa öldürülür ve asılır, kim sadece mal alırsa sağ eli ve sol ayağı kesilir. Kim yolda korkutur, öldürmez, mal da almazsa oradan sürülür. Bu şekilde… Bağiy Grup ile Muharib (Yol Kesici) Grup Arasındaki Farklar:
1-Yol kesici, fısk ve isyanla, tevilsizce çıkmıştır, bağiy ise teville çıkmıştır. 2-Yol kesici dünya uğrunda çıkmıştır, bağiy ise din uğrunda çıkmıştır.
3-Yol kesici vatandaşlara karşı çıkmıştır, bağiy ise imama karşı çıkmıştır.
1 El-Muğni, C.8, S.298. 2 El-Bedai’, C.7, S.93; El-Muğni, C.8, S.289. 46
BÖLÜM HARİCİLER
Tarifi: Hafız İbn-i Hacer r tarifleri ve neden böyle isimlendirildikleri hakkında şöyle demiştir: “Havaric”; taife anlamında olup, “Haricetün” kelimesinin çoğulu olan bir isimdir. Bunlar bidatçı bir topluluktur. Bu şekilde isimlendirilmelerinin sebebi ise dinden çıkmaları ve Müslümanların en hayırlılarına karşı ayaklanmalarıdır.”1 Haricilerin Bazı Temel Prensipleri:
1-Büyük günah sahibini tekfir etmek.
2-Büyük günah sahibinin sonsuz ateşte kalacağına inanmak. 3-Büyük günah sahibinin kanını ve malını helal saymak. 4-Bazı sahabeleri tekfir etmek. 5-Geneli tekfir etmek.
6-Kur’an’ın işaret ettiği şeyi alıp sadece sünnetin delil olduğu şeyleri reddetmek. Örneğin recm, sadece sünnetle sabit olduğu için muhsan zaniyi recmetmiyorlar.2
Haricilerin Sünnette Gelen Bazı Sıfatları:
1-İslam ehlini öldürüp, put ehlini bırakmaları 2-Başlarını kazımak
3-İmamın Kureyş’li olması gerekmediği sözleri. 4-Dinin usul ve furuu hakkındaki cehaletleri.
1 Fethu’l Bari: 12/296. 2 Eş-Şehristani’nin El-Milel ve’n Nihel kitabı: 1/105, 107’ye, El-Fetava: 3/279, 7/481, 19/72’ye bakınız. 47
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YURTLARIN AHKÂMI
GİRİŞ
Birinci bölümde İslam’de devlet, imam tayin etme ve bu konuyla ilgili bazı meselelerden bahsedildi.
Sonra ikinci bölümde devletin iç işlerinden bahsedildi. Vatandaşların imamla ilişkisi, itaatin vücubiyeti, bundaki ölçü, karşılıklı haklar gibi. Aynı şekilde imama karşı ayaklananların mahiyeti ve kendilerine karşı nasıl davranılması gerektiğinden bahsedildi.
Bu husustaki araştırmamız, uzun şer’i siyaset kitaplarında genellikle uzun uzadıya yapılan açıklamalardan uzak; mücahidin iç şer’i siyasetten öğrenmesi gereken en önemli şeylerle sınırlı tutulmuştur. Bu bölümde de inşallah, diğerlerine kıyasla Müslümanların hükmettiği yurdun vasıflandırılması ve bu vasıflandırmaya dayalı bazı meselelerden bahsedeceğiz.
51
BÖLÜM DAR VE DÜNYANIN İKİ DİYARA BÖLÜNMESİ NE DEMEKTİR
Dar kelimesinin lugaten manası: Dar kelimesi lugatte yere verilen isimdir. Arsa ve binayı birarada bulundurur. Aynı zamanda şehre de dar denir.
Mu’cemu’l lugat’in yazarı şöyle demiştir: “Dar: Mesken demektir, binaları ve çevresindekileri kapsar. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar.” [İsra, 5]. Ve şöyle buyuruyor: “Yurtlarından çıktıklarını görmedin mi?” [Bakara, 243]. Bu nedenle dar (diyar) kelimesinden maksat: Şehir ya da ülke ya da devlet veya da köydür. Yani yeryüzünün herhangi bir yerinde oturan, tüm işlerinde başvurdukları; ister şer’i ister beşeri olsun bir sistemleri olan insan topluluğudur. Şöyle de diyebiliriz; Dar, hükmü altında bulunan bölgeleri kapsayan vatandır.
Dar’ın Istılah Manası: Selef ve haleften âlimler, dünyayı üçüncüsü olmayan iki yurda bölme hususunda ihtilaf etmemişlerdir. Daru’l İslam ve daru’l küfür. Bu, Allah’ın kitabına ve Allah Resulü’nün g sünnetine dayanan doğru bir taksimdir. Allahu Teala’nın kitabından delili: “Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler.” [Haşr, 9].
İmam İbn-i Kesir r şöyle demiştir: “Yani muhacirlerden önce hicret yurdunda oturup da birçoğundan önce iman ettiler.”
Ve Allahu Teala’nın şu kavli: “Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: “Nerde idiniz?” Onlar: “Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz’aflar) idik” derler. (Melekler de:) “Hicret etmeniz için Allah’ın arzı geniş değil miydi” derler. İşte onların 53
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o?” [Nisa, 97].
Hicret kelimesi kitap ve sünnette mutlak şekilde geldiğinde küfür yurdundan İslam yurduna intikal etme manası taşır.
Sünnetten delillere gelince; birden çok hadiste yurtların taksiminden bahsedilmiştir. Bunlardan biri de Müslim’in Bureyde bin El-Husayb’dan h merfu olarak rivayet ettiği şu hadistir: “Sonra onları İslam’a davet et, eğer sana icabet ederlerse, onlardan kabul et ve artık onlara dokunma! Sonra onları, kendi beldelerinden, daru’l muhacirine (daru’l İslam’a) ayrılmaya (hicrete) davet et ve onlara haber ver ki; bunu yapmaları halinde, muhacirlerin lehine olan onların da lehine olur, muhacirlerin aleyhine olan onların da aleyhine olur…”1 Nesai r sahih bir isnadla Cabir bin Zeyd’den şöyle dediğini tahric etmiştir: İbn-i Abbas h şöyle dedi: “Allah Resulü g, Ebu Bekir ve Ömer muhacirlerdendir. Çünkü onlar müşrikleri terk etmişlerdi. Ensardan da muhacir olanlar vardı. Çünkü Medine de şirk yurduydu ve onlar, Akabe gecesi Allah Resulü’ne g geldiler.”2 İslam Yurdu Ve Küfür Yurdunun Tarifi:
Daru’l İslam (İslam yurdu): İslam hükümlerinin hâkim olduğu, galebenin, güç ve söz hakkının Müslümanlarda olduğu her ülke ya da toprak parçasıdır. İsterse bu yurdun sakinlerinin çoğunluğunu kâfirler oluştursun. Daru’l küfr (Küfür yurdu): Küfür hükümlerinin hâkim olduğu, galebe, güç ve söz hakkının kâfirlerde olduğu her ülke ya da toprak parçasıdır. İsterse bu yurdun sakinlerinin çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyor olsun.
İmam İbn-i Kayyım r şöyle demiştir: “İslam diyarı, Müslümanların içinde yaşadıkları ve üzerinde İslam hükümlerinin cari olduğu diyardır. İslam hükümlerinin uygulanmadığı yerler kendisine bitişik dahi olsa daru’l İslam olmaz. Örneğin Taif, Mekke’ye çok yakındır. Ancak Mekke’nin fethiyle orası daru’l İslam olmamıştır. Sahil de aynı şekildedir…” İmam İbn-i Muflih r şöyle demiştir: “Müslümanların ahkâmının galip olduğu her belde daru’l İslam’dır. Yine ahkamu’l küffarın galip olduğu her belde de daru’l küfürdür. Bu ikisinin dışında başka bir dar yoktur...” Bir yurdun İslam ya da küfür yurdu olarak isimlendirilmesine hüküm neye 1 Müslim, Cihad, 3/1731. 2 Nesai, Beyat, 13. 54
AR AŞTIRMAL AR VE İNCELEMELER OFİSİ
göre verilir?
Âlimlerin sözleri incelendiğinde bir yurdun hükmünün belirlenmesinde iki sebep zikrettikleri görülmektedir: Birincisi: Kuvvet ve galebe.
İkincisi: Orada uygulanan hükümlerin türü.
İmam İbn-i Hazm r şöyle demiştir: “Allah Resulü’nün g: ‘Ben müşrikler arasında oturan her Müslümandan beriyim’ sözüyle daru’l harb kastedilmiştir. Yoksa Allah Resulü g Hayber’in tümü Yahudi olduğu halde valilerini onların başlarına getirmiştir. Zimmet ehlinin yaşadığı şehirlerde zimmet ehlinden başka kimse yoksa onları yönetmek için ya da ticaret için aralarında bulunanlar kâfir ya da kabahatli diye isimlendirilemez. Aksine o, güzel bir Müslüman’dır. Yurtları da şirk değil İslam yurdudur. Çünkü yurt (diyar) galebe çalan, yöneten ve ona sahip olana nisbet edilir.”
Ebu Yusuf ve Muhammed’den s şöyle dedikleri nakledilmiştir: “Bir ülkede şirk kanunları üstün durumda olursa, orası dârul harb olur. Çünkü bir bölgenin bize veya onlara nisbet edilmesi, kuvvet ve üstünlük itibarıyladır. Şirk kanunlarının geçerli olduğu her yerde kuvvet de müşriklere aittir ve orası dârul harb olmuştur. İslam kanunlarının geçerli olduğu her yerde ise kuvvet Müslümanlara aittir.”1
İmam Şevkani r şöyle demiştir: “Bir yerin darul İslam veya darul harp olmasının ölçüsü söz üstünlüğüdür. Şayet o darda emir ve nehiy yetkisi Müslümanların elinde ise ve oradaki kafirler İslam ehlinin izni olmadan küfürlerini izhar edemiyorlarsa o yer darul İslam’dır. Orada küfri özelliklerin zuhur etmesi zarar vermez. Çünkü kâfirlerin izhar ettikleri bu küfürleri sahip oldukları güçleri ve nüfuzlarıyla ortaya çıkmamaktadır. Nitekim İslam şehirlerinde ikamet eden Yahudi ve Hıristiyan zimmilerin ve sözleşmeli olanların durumu böyledir. Eğer o darda durum bunun aksine ise o dar darul küfürdür.” Daru’l Küfrün Kısımları: Daru’l küfr, küfrün bu diyarda eski olması ya da sonradan ortaya çıkması açısından ikiye ayrılır: 1-Asli Daru’l Küfr: Hiçbir zaman İslam yurdu olmamış olan dardır. 1 El-Mebsut, C.10, S.114. 55
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
2-Sonradan Daru’l Küfr Olan Yerler: Bir zamanlar Daru’l İslam olup da kâfirlerin ele geçirdiği ya da yöneticilerinin dinden döndüğü dardır. Dar’ın sıfatı, ona sonsuza dek bağlı bir sıfat değildir. Aksine asli olmayan değişken sıfatlardandır. Yani bir dar, bir sıfattan başka bir sıfata geçebilir. Dar, bir dönem küfür darı olup sonradan daru’l İslam olabilir. Öncesinde daru’l İslam olup da sonradan daru’l küfr de olabilir.
Şeyhu’l İslam İbn-i Teymiyye r şöyle demiştir: “Bir toprağın küfür ya da İslam veya iman veya barış ya da savaş ya da itaat ya da masiyet ya da mü’minlerin yurdu veya fasıkların yurdu olması bağlayıcı değil geçici vasıflardır. Zira bir vasıftan başka bir vasfa geçebilir. Aynen bir insanın kendisinin küfürden iman ve ilme intikal etmesi gibi. Aksi de öyledir.”1
1 El-Fetava: 27/45. 56
BÖLÜM ÖNEMLİ MESELELER VE TEMBİHLER
Bir diyara ‘küfür diyarı’ hükmü verilmesi, orada yaşayan Müslümanlara da kâfir hükmü verilmesini gerektirmez. Aksine bu, aşırıların sözü ve haricilerin yollarından biridir. Zira İmam Ebu Hasan El-Eşari r bu sözü haricilerin bir fırkasına atfederek şöyle demiştir: “El-Ezarika küfür diyarında ikamet eden kişinin kâfir olduğunu ve ancak (oradan) çıkması gerektiğini iddia ettiler.”1 Beyhesi ve El-Ufiyye haricilerinin şöyle dedikleri zikredilmiştir: “Eğer imam kâfir olursa mevcut olmayanı da hazırda bulunanı da dâhil olmak üzere vatandaşlar da kâfir olur.”2
Oysa yeryüzündeki tüm Müslümanlarda asıl olan, İslam’ın nakızlarından birini işlemedikten sonra İslam üzerine kalmalarıdır. Yakin ile sabit olan bir şey, şüphe ile ortadan kalkmaz. İmam Şevkani r şöyle demiştir: “Bil ki; daru’l İslam ve daru’l küfürden bahsetme konusuyla ilgilenmenin – yani orada oturanların hükmü hakkında konuşmanın- faydası oldukça azdır. Daha önce daru’l harb hakkında bahsettiğimiz üzere harbi kâfirin, Müslümanlar tarafından eman almadıktan sonra kanı ve malı her halükarda mubahtır. Müslüman’ın malı ve kanı ise gerek daru’l harpte gerek başka yerde İslam’ın korumasıyla koruma altındadır.” Şeyh Süleyman bin Sehman r şöyle demiştir:
Eğer mutegallib (Zorla, kuvvet kullanarak sahiplenen, zorba) kafir İslam yurduna hakim olup orada korku yayar, burada küfür hükümlerini aleni bir şekilde uygulayıp ağırdan almadan açıkça ortaya koyar, Muhammed’in şeriatının hükümlerini geçersiz kılar, İslam’ı ortaya koymaz ve benimsemezse bu, dirayet ehlinin Nihal’de söylediği üzere tüm muhakkıkların nazarında küfür diyarıdır. Ancak buradaki herkesin kâfir 1 Makalatu’l İslamiyyin, C.1, S.88. 2 Makalatu’l İslamiyyin, C.1, S.192-194. 57
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
olduğu söylenemez. İçlerinde salih amel üzere olan nice kişiler olabilir.
58
İKİNCİ MESELE HİCRET
Hicretin Lugat Tarifi: İntikal, bir yerden başka bir yere çıkmak.
İmam İbnu’l Esir r En-Nihaye’de şöyle demiştir: “Hicret asıl olarak: Bağbirleşme kelimesinin zıddı olan terk etmedir. Hecerehu hecran ve hücranen. Sonra bir topraktan başka bir toprağa çıkma (gitme), birinciyi ikinci uğruna terk etme manasında kullanımı yaygınlaşmıştır.” Hicretin Şer’an Manası:
Allah yolunda daru’l küfürden daru’l İslam’a çıkmaktır. Hicret kelimesiyle masiyet yurdundan itaat yurduna gitmek, bidat yurdundan sünnet yurduna gitmek de kastedilebilir. Hicretin Hükmü:
Allame İbn-i Kasım r El-Usulu’s Selase’nin açıklamasında şöyle demiştir: “Bunun -hicretin- sübutu kitap, sünnet ve icma ile malumdur. Terk edene tehdit vardır. Şirk ülkesinden İslam ülkesine hicretin vacip olduğuna dair icma olduğunu ilim ehlinden birden çok kişi söylemiştir.” İlk Tembih:
Hadlerin Ikame Edilmesi Imamın ya da Onun Vekilinin Görevlerindendir: Fukaha, daru’l İslam’da hadleri ikame edecek kişinin, -bu hadler ister riddetle ister diğer hadlerle ister de ta’zirlerle ilgili olsun- imam ya da temsilcisi olduğu hususunda ittifak etmiştir. Çünkü (konunun) içtihada ihtiyacı vardır. (Eğer had cezasını herkes uygulayabilecek olsa) Bu hususta zulüm yapılmayacağının güvencesi yoktur. Bu nedenle bu yetki imama verilmiştir. Çünkü Nebi g yaşadığı dönemde had cezalarını ikame ediyordu. Aynı şekilde kendisinden sonra gelen halifeler de. İmamın vekili de onun yerine geçer.1 Kim de imama 1 Müntehe’l İradat, C.3, S.336; El-Muhezzeb, C.2, S.270; Fethu’l Kadir, C.5, S.113, Minhu’l 59
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
karşı çıkıp da had cezasını kendi kendine uygularsa ceza ve edeplendirmeyi hak eder.1 İkinci Tembih:
Dinin Maksatlarından Biri; İnsanlara Ihsanda Bulunmak Ve Onlara Hizmet Etmek:
İslam şeriatının en büyük maksatlarından biri de insanlara ihsanda bulunmak, onlara her çeşidiyle iyilik yapmak, kendilerine yardım ve hizmetler sunmak, sıkıntılarını gidermek, ihtiyaçlarını karşılamak, onlara eziyetten kaçınmaktır. Kitap ve sünnetten naslar bu temele işaret etmektedir.
İmam İbn-i Abdulber r, iyilik, lütuf ve güzel ahlak konularındaki en kapsamlı ayetin Allahu Teala’nın şu kavli olduğunu zikretmiştir: “Şüphesiz Allah adaleti, ihsanı ve yakınlara vermeyi emreder, hayasızlıktan, kötülükten ve zorbalıktan da nehyeder. Olur ki öğüt alırsınız diye size öğüt veriyor.” [Nahl, 90].
Buhari ve Müslim, Cabir bin Abdullah’tan h Nebi’nin g şöyle dediğini tahric etmiştir: “Her iyilik bir sadakadır.”2 Bu hadis, tüm iyilik ve ihsan çeşitlerini içine alacak şekilde genel bir hadistir. Ebu Hureyre’nin h şöyle dediği rivayet edilmiştir: Allah Resulü g şöyle buyurdu: “Güneşin doğduğu her günde, insan bedenindeki mafsallar için (yani onların selametine şükretmek) için sadaka vermelidir... Senin iki kişi arasında adaletli karar vermen sadakadır. Bir adamı bineğine bindirmek veya eşyasını yüklemekte ona yardım etmen sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaz için her attığın adım sadakadır. Yoldan eziyet veren şeyi uzaklaştırman sadakadır.”3
Ebu Zer’in h bir hadiste şöyle dediği geçmektedir: “Ya Resulallah amelin bazısından zayıflamam hakkında görüşünüz nedir? Buyurdu ki: ‘İnsanlardan şerrini engellersin ve o senden nefsin için bir sadakadır.’”4 Nebi g, Medine’ye geldiğinde ilk söylediği şey şu oldu: “Ey insanlar! Selamı yayın, yemek yedirin, insanlar uykuda iken namaz kılın ki selametle cennete girin.”5
1 2 3 4 5
Celil, C.4, S.500. Müntehe’l İradat, C.3, S.337, El-Muğni, C.8, S.128; El-Bedai’, C.7, S.88. Sahih Buhari, Hadis No:6021, Sahih Müslim, Hadis No:1005. Muttefekun Aleyh. Sahih Buhari, Hadis No:2707, Sahih Müslim, Hadis No:1009. Muttefekun Aleyh. Sahih Müslim, 136-84. Tirmizi 2603, İbn Mace 1334. 14). 60
SON SÖZ
Günümüz devletlerinin hepsi vela ve berayı “vatandaşlık” esasına dayandırıp egemenlik ve liderlikte ülkenin vatandaşlarını öncelikli kılmaktadır. Hatta yalandan İslam’a bağlı gözüken ülkeler bile! Sadece İslam Devleti bundan hariçtir. Zira İslam Devleti vela ve berayı İslam esasına dayandırmaktadır. -İslam dışında hiçbir şeye değil-. İster Arap ister yabancı olsun mü’min olanı yaklaştırmaktadır. İslam Devleti’nde yaşayanlar, insanların renk renk olduklarını, dillerinin farklı farklı olduğunu bizzat görmüştür. Geride kalanlar hala neyi beklemektedir? Neden daha İslam Devleti’ne katılmamaktadır?! İbn-i Ömer’den h gelen rivayete göre Allah Resulü g Mekke’nin fethi günü insanlara hitap ederek şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Allah sizden cahiliye kibrini ve atalarla övünmeyi kaldırmıştır. İnsanlar iki sınıftır: Allah katında değerli, takva sahibi iyi kişiler ve Allah katında değersiz, günahkâr kötü kişiler. Bütün insanlar Âdem’in çocuklarıdır. Âdemi de Allah topraktan yaratmıştır.” Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi soylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstününüz en çok takva sahibi olanınızdır. Allah bilendir, (her şeyden) haberdar olandır.” [Hucurat, 13].1
Haydi, dünyanın dört bir yanındaki İslam evlatları! Çok yakında Allah’ın yardımıyla bayrağımız sizin ülkelerinize de uzanacak. Allahu Teâla şöyle buyuruyor: “Allah sizden iman edip salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri hükümran kıldığı gibi onları da yeryüzüne hükümran kılacağını vaad etti. Kendileri için seçip beğendiği dinlerini onlar için güçlendirip yerleştirecek ve korkularından sonra onları güvene kavuşturacaktır. Onlar bana ibadet eder, hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Bundan sonra kimler inkâr ederse işte onlar yoldan çıkmış olanlardır.” [Nur, 55]. Yüce Mevla’dan hilafet devletinin nüfuz sahibi olmasında, muvaffak olmasında ve rüşdüne ermesinde bize de katkıda bulunmayı nasip etmesini niyaz ediyoruz. Zira bu, kanaatimize göre Allah’ın bilinen kaderi, muhakkak1 Tirmizi, Tefsîru’l-Kur’ân, 50. 61
VATA N DA Ş L A R I N Ş E R ’ İ S İ YA S E T H U S U S U N DA B İ L İ N Ç L E N D İ R İ L M E S İ
kaçınılmaz vaadidir. Şüphesiz Allah vaadinden dönmez.
Son duamız, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun, salat ve selam nebilerin ve resullerin en şereflisine olsun.
Araştırmalar ve İncelemeler Ofisi 1436 H.
62
İÇİNDEKİLER
Önsöz.........................................................................................................05
Şer’i Siyasetin Manası Hakkında Giriş......................................................07 İLK BÖLÜM
İSLAM DEVLETİ...................................................................................09
İslam Devleti..............................................................................................11
İslam Devleti’nin Önemi ve Kurulmasını Vucubiyeti.................................13 İslam Devleti’nin İmamının TayincEdilmesi
ve İcmalen İmamda Bulunması Gereken Şartlar Bölümü..........................17 Birden Çok İmamın Caiz Olmayışı...........................................................19 Biatın Manası.............................................................................................21 Biatı Bozmanın Hükmü.............................................................................23 Şer’i Istılaha Göre Devletin ve İmamın İsimleri Hakkında Bölüm............25 İKİNCİ BÖLÜM
İMAMA KARŞI AYAKLANAN GRUPLAR.........................................27 İşitip İtaat Etme ve
İmamın Üzerine Düşen Bazı Vacipler ve Hakları Hakkında......................29 Cemaat Olmanın ve Zulmetseler Bile
Liderlere Karşı Ayaklanmamanın Lüzumu................................................33 Mumteni Grup...........................................................................................37
Bağiy Grup.................................................................................................41
Muharibe Taife (Yol Kesiciler)....................................................................45 Hariciler.....................................................................................................47
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YURTLARIN AHKÂMI.........................................................................49
Giriş...........................................................................................................51 Dar ve Dünyanın İki Diyara Bölünmesi Ne Demektir..............................53 Önemli Meseleler ve Tembihler.................................................................57 Hicret.........................................................................................................59
Sonsöz........................................................................................................61