Son Şiirleri

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

HABORA KÎTABEVÎ YAYINLARI: 78

Bu kitap 1970 yılında ASYA M atbaasında dizilmiş, FONO M atbaasında basılm ıştır.

NAZIN HİKMET

S ON ŞİİRLERİ

i HABORA KİTABEVİ N uruosm aniye Cd. A tasaray 106 CAGALOGLU — İSTANBUL

İZMİRLİ TEĞMEN

Kışlamız gömülünce karanlığa ineceğim b ir sokağa pencereden. B ir saat içinde varırım dağa. Gel dağa çıkalım İzm irli teğmen. K arışıyor b ir yezit her şeyime, dolara satılıp ölmek neyime? B ir çift te sözüm var Adnan beyime, Gel dağa çıkalım İzm irli teğmen. Kuvayı Milliye kanı dam arda, asker ocağının şanı dam arda, bekler bizi yüzbin yiğit dağlarda, Gel dağa çıkalım İzm irli teğmen. 5

YİNE İYİMSERLİK ÜSTÜNE

Sağlığımda açıldı kosmos yolu, M oskovada açılış törenindeydim . Avucumda b ir çocuğun sarışın eli, b ir yılbaşı ağacı önündeydim. Biliyordum, yaşım a bile gelmeden, gözlerinde sırça toplar yanan çocuk, yolcu füzeleri güneşe doğru, yıldızların arasından, balıklar gibi sessiz akıp gidecek. Ama füze yolcuları yola çıkabilecek mi pasaportsuz? Bilet olacak mı? Parayla mı alacaklar? Ve uzaklaşıp karpuzlaşır, elm alaşırken dünyamız, stratosferde savaş füzelerine mi rastgelecekler? 6

Beni ilgilendiren bavullarının eşyası değil, yüreklerin yükü. K orkuyorlarsa kim den, neden, niçin, nasıl? Ya para hırsı? E m ir verme m erakı? Yüzüne yılbaşı ağacının telli pullu aydınlığı vuran çocuk, belli, bilm iyorum neden, am a belli yaşayacak benden iki kere çok. Kosmosa filan gidip gelecek. İş bunda değil. Yeryüzünde görecek mucizenin büyüğünü: tek insan m illetini pırıl pırıl. Ben iyimserim, dostlar, ak ar su gibi...

7.1.1959 Moskova

7

ASKER KAÇAĞI

Köyün evleri karanlık, gökte yıldız p ır p ır eder. Ben b ir asker kaçağıyım, Gelin, bana b ir tas su ver. Neyleyim, kusura bakm a, elleri kınasız Gelin, çalar asker kaçakları kapıları geceleyin. Köyde bebeler ağlıyor, uyku uyutm uyor açlık. Yaramı sarıver, bacım, jandarm alarla çarpıştık. Gözleyip d u ru r yolumu emzikli b ir kadıncağız. Biz on kere on bin Memet, on kere on bin kaçağız. Bu yarayı sardın, bacım, ya yüreğim in yarası? Ayyıldızı esir etti Amerikan bandırası. Köyün evleri karanlık, Gökte yıldız p ır p ır eder. Ben b ir asker kaçağıyım Gelin, bana b ir tas su ver. 26 Ocak 1959 8

BU VATANA NASIL KIYDILAR?

İnsan olan vatanını satar mı? Suyun içip ekmeğini yediniz. Dünyada vatandan aziz şey v ar mı? Beyler bu vatana nasıl kıydınız? Onu didik didik didiklediler, saçlarından tutup sürüklediler, götürüp kâfire: «Buyrun...» dediler. Beyler bu vatana nasıl kıydınız? Eli kolu zincirlere vurulm uş, vatan çırıl çıplak yere serilmiş. O turm uş göğsüne Teksaslı çavuş. Beyler bu vatana nasıl kıydınız? Günü gelir çarh düzüne çevrilir, günü gelir hesabınız görülür, günü gelir sualiniz sorulur: Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

1959 9

GİDERAYAK

Giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak. Ceylanı kurtardım avcının elinden am a daha baygın yatar ayılamadı. K opardım portakalı dalından am a kabuğu soyulamadı. Oldum yıldızlarla h aşır neşir am a sayısı b ir tam am sayılamadı. K uyudan çektim suyu am a bardaklara konulam adı. Güller dizildi tepsiye am a tastan fincan oyulamadı. Sevdalara doyulamadı. Giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak.

Haziran, 1959 10

KOREDE ÖLEN BİR YEDEK SUBAYIMIZIN M ENDERESE SÖYLEDİKLERİ DİYET

Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan bey, iki gözünüzle bakarsınız, iki kurnaz, iki hayın, ve zeytin yağlı iki gözünüzle bakarsınız kürsüden Meclise kibirli kibirli ve topraklarına çiftliklerinizin ve çek defterinize. Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan bey, iki elinizle okşarsınız, iki tom bul, iki ak, vıcık vıcık terli iki elinizle okşarsınız pom adlı saçlarınızı, dövizlerinizi, ve m em elerini m etreslerinizin, iki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan bey, iki bacağınız ta şır geniş kalçalarınızı, iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eizenhowerin, ve b ütün kaygınız iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri halkın tekm esinden korum aktır. 11

Benim gözlerimin ikisi de yok. Benim ellerim in ikisi de yok. Benim bacaklarım ın ikisi de yok. Ben yokum. Beni, Üniversiteli yedek subayı, Korede harcadınız, Adnan bey. Elleriniz itti beni ölüme, vıcık vıcık terli, tom bul elleriniz. Gözleriniz şöyle b ir baktı arkam dan, ve ben al kan içinde ölürken çığlığımı duymamanız için kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip. Ama ben peşinizdeyim, Adnan bey, ölüler otom obilden hızlı giderler kör gözlerim, kopuk ellerim, kesik bacaklarım la peşinizdeyim. Diyetimi istiyorum , Adnan bey, göze göz, ele el, bacağa bacak, diyetim i istiyorum , alacağım da.

25 H aziran 1959

12

Sırma gibi kızlar bu Avrupa şehrinde bizim şıpıtık terliklerle geziyor. Hava açtı içimdeki îstan b u lu n üzerinde. B ir selvi, b ir çeşme, Üsküdar. K oştum sa da yetişemedim iskeleden kalktı vapur.

1959, 30 H aziran Laypzig 13

HASRET

Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli belini sarm ıyalı gözünün içinde durm ıyalı aklının aydınlığına sorular sorm ıyah dokunm ıyalı sıcaklığına karnının. Yüz yıldır bekler beni b ir şehirde b ir kadın. Aynı daldaydık aynı daldaydık aynı daldan düşüp ayrıldık aram ızda yüz yıllık zam an yol yüz yıllık. Yüz yıldır alaca karanlıkta koşuyorum ardından.

6 Temmuz 1959 14

ŞEHİR AKŞAM VE SEN

Koynumda çırılçıplaksınız şehir akşam ve sen aydınlığınız yüzüme vuruyor b ir de saçlarınızın kokusu. Bu çarpan yürek kim in sesleri soluklarım ızın üstünde k ü t k ü t atan senin mi şehrin mi akşam ın mı yoksa benim kisi mi? Akşam nerde bitiyor nerde başlıyor şehir şehir nerde bitiyor sen nerde başlıyorsun ben nerde bitip nerde başlıyorum ?

9 Temmuz 1959 15

Sen benim sarhoşluğum sun ne ayıldım ne ayılabilirim ne ayılm ak isterim başım ağır dizlerim parçalanm ış üstüm başım çam ur içinde yanıp sönen ışığına düşe kalka giderim.

10 Temmuz 1959 16

SICAKLARDA

Bu sıcaklarda seni düşünüyorum çıplaklığını boynunu bileklerini m inderde ak b ir kuş gibi yatan ayağını senin söylediklerini. Bu sıcaklarda seni düşünüyorum bilm iyorum aklım dan en çok kalan ne gözümün önüne gelen boynun mu bileklerin mi çıplak ayağın mı bana benim olurken söylediklerin mi? Bu sarı sıcaklarda seni düşünüyorum bu sarı sıcaklarda b ir otel odasında seni düşünüp yalnızlığımı soyunuyorum biraz da ölüme benzeyen yalnızlığımı.

10 Temmuz 1959 17

Bu dünyada ne çok güzel kadın var kızlar hele, Otelin balkonuna çık seyret ihtiyar. B ir yandan şiir d ö k tü r birbirinden aydınlık b ir yandan yanındaki ölümle sohbet eyle.

12 Temmuz 1959 18

İKİ SEVDA

B ir gönülde iki sevda olamaz yalan olabilir. Şehrinde soğuk yağm urların gece otel odasında sırtü stü yatıyorum gözlerim tavana dikili b u lu tlar geçiyor tavandan ıslak asfaltı geçen kam yonlar gibi ağır ve sağda uzakta ak b ir yapı yüz katlı belki tepesinde altın iğne parlıyor. B ulutlar geçiyor tavandan karpuz kayıkları gibi güneş yüklü bulutlar. O turm uşum cum baya yüzüme suların ışığı düşüyor b ir ırm ak kıyısında mıyım b ir deniz kıyısında mı? 19

O tepsideki ne o güllü tepsideki yer çileği mi kara d u t mu? Fulya tarlasında mıyım karlı kayın orm anında mı? Gülüp ağlıyor sevdiğim kadınlar iki dilde. D ostlar nasıl b ir araya geldiniz? birbirinizi tanımazsınız. N erde bekliyorsunuz beni Beyazıtta Çınarlı kahvede mi Gorki parkında mı? Şehrinde soğuk yağm urların gece otel odasında sırtü stü yatıyorum gözlerim yanıyor gözlerim alabildiğine açık bir hava çalındı arm onikle başladı utla bitti. İçim de sarm aş dolaş karm a karışıktı büyük uzak iki şehrin hasreti. Fırlam ak yataktan koşmak altında yağm urun istasyona koşmak — S ür kardeşim M akinist götür beni oraya. — Nereye?

17 Temmuz 1959

20

Berlinde Astorya lokantasında b ir garson kız vardı, güm üş dam lası gibi b ir kız. Yüklü, ağır tepsilerin üstünden gülüm serdi bana. Yitirdiğim m em leketin kızlarına benzerdi. Ama bilm em ki neden gözlerinin altı çü rü rd ü kim i kere. Nasibolm adı baktığı m asalara b ir tü rlü oturam adım . B ir gün bile oturm adı baktığım m asalara. Yaşlı b ir adam dı. H astaydı da sanırsam , pehriz yem ekleri yerdi. Yüzüme kederli kederli dalmayı b ilir alm anca bilm ezdi ama. Üç ay, üç övün gelip gitti, sonra kayboldu. Belki m em leketine dönm üş belki dönm eden ölm üştür.

23 Temmuz 1959 21

20 - 30 kilom etrede b ir üstüne m ilyarlarca yıldız yağıyorm uş gibi m ilyarlarca yaprağın arasından geçiyor tiren. 20 - 30 kilom etrede b ir yeşil bakır külâhlı kaleler geçiyor vagonun içinden kederli arduvazlar kıpkızıl kirem itler kirem itler vernikli gibi de parlıyor, balkonda b ir kadın mavi mayolu sarışındı sanıyorum sokaklar tertem iz am a ıssızca renkli güneşler gibi yanan saksılar. 20 - 30 kilom etrede b ir fabrikalar buram buram Temmuz yaprakları ışıkla şişip kabarm ış. İçim de telaş varıp görememek görüp kahrolm ak telaşı. 22

20 - 30 kilom etrede b ir m otorlu tekerlekleriyle asfalt pırıl pırıl ekinler sırm a kuşak gibi ve m ilyarlarca yaprağın arasından geçiyor tiren sonra ansızın Vıltava suyunun üzerinde arasında köprülerle heykellerin kararm ış güm üşten b ir şehir Orda dünya güzelim köm ür gözlü bacım yüzü kâattan ak ölüyor kanserden 28 yaşında.

25 Temmuz 1959

23

Biliyorum artık iyice biliyorum bu garda trenden b ir daha inişimde ne gözlerini göreceğim bacım a k la n süt mavi kara gözlerini ne de p an ltıy ı büyük kapının dışında taşlar ağaçlar cam lar insanların yüzü sönm üş olacak gözlerin şehrin aydınlığını toprağın altına götürüp m ezarlıkta çoktan çürüm üştür. Biliyorum artık iyice biliyorum biliyorum hiçbir şey bildiğim yok belki ben çok daha önce b ir daha hiçbir garda hiçbir trenden inmiyeceğim bilm iyorum sıra hangim izin bacım seninki kanser benim ki yürek infarktı bilm iyorum bilm iyorum am a yine de öyle geliyor ki bana bu garda b ir daha inişim de trenden... B ir gün fazla yaşam ak h a tta senden. Bağışla alçaklığımı bacım.

29 Temmuz 1959 24

B ütün kapıları kapalı üstüm e bütün perdeleri inik ne b ir m endil mavilik ne b ir avuç yıldız. Bizi bu rd a mı bastıracak ölüm biz bu şehirden gülüm çıkamıyacak mıyız

3 Ağustos 1959 Laypzig

GAZETE FOTOĞRAFLARI ÜSTÜNE

1 Kara Yara

Birinci sayfada yatıyor iki sütun üstüne iki çıplak yavrucak, birinci sayfada iki sütun üstüne b ir avuç kemik deri. Delinmiş patlam ış etleri. Biri Diyarbakırlı, Erganili biri, K olları bacakları kargacık burgacık, kafaları kocaman, ağızları korkunç b ir haykırışla açık, birinci sayfada taşla ezilmiş iki kurbağacık. İki kurbağacık k ara yaralı iki yavrum benim. Yılda kim b ilir kaç bininiz acı suya bile doym adan gelip gidiyor... Ve m üsteşar bey: (K ara Y araya tutulası) «Endişeye m ahal yok» diyor.

3 Ağustos 1959 26

2 Em niyet M üdürü Güneş b ir yara gibi açılmış gökte akıyor kanı. Uçak alanı. Karşılayıcılar, eller göbekte: coplar, cipler, hapisane duvarları, karak o llar ve d arağaçlannda sallanan ipler ve siviller göze görünm ez ve b ir çocuk işkenceye dayanam adı attı kendini Em niyette üçüncü kattan. Ve işte Em niyet M üdürü bey uçaktan iniyorlar Ameri kadan dönüyorlar mesleki tetkikattan. İncelediler uyku uyutm am ak usullerini ve m em nun kaldılar pek hayalara bağlanan elektro ttan ve bizdeki tabutlukların üstüne b ir de konferans vererek açıkladılar faydalarını koltuk altlarına kaynar yum urta koymanın, boyun derisini kibritlerle ince ince yakıp soymanın. Em niyet M üdürü bey uçaktan iniyorlar A m erikadan dönüyorlar ve coplar cipler ve d arağaçlannda sallanan ipler ü stat döndü yine seviniyorlar. 1959 27

3 Adnan Beye Sövüntü

T ürküler söylendikçe Türk diliyle Seni seviyorum gülüm, dendikçe Türk diliyle T ürk diliyle gülünüp Türk diliyle ağıtlar yakıldıkça, Adnan bey, ben anılacağım anılacak T ürk diliyle sizi sövüşüm. T arlalarım ıza girm iş değil sizin gibisi yaban dom uzunun. Şehrim iz görm üş değil yangının sizden kanlısını. B ir adınız var, Adnan bey, adım ıza benzeyen. Dilimiz kuruyor dilimizi konuştuğunuz için. B itten, açlıktan, sıtm adan betersiniz. Yüz Türkiye olsa elinizden de gelse yüzünü de zincire v urur yüz kere satarsınız. M illetimin en talihsiz gecesi ana rahm ine düştüğünüz gecedir.

1959 28

4 Refik Koraltan

«Tekstilde um utsuz durum . B ir işsiz kezzap içti. B ir milyon çocuk okuldan m ahrum . K ara yara M ardine geçti. Grev yapan işçiler yakalandı. Köylü, çiftliklerin ekinini yakıyor...» B ir gazete sayfasında başlıkların arasından bakıyor başkan başkan Refik bey, bel bel bakıyor. Büyük Millet Meclisinin sahibi gösteriyor suratını m illetim e bilmem neyini gösteren b ir deli gibi. 29

Biliyoruz, od u r küçük dağları ve dağların doğurduğu fareleri yaratan ve Debreli H aşan gibi m artini atan. Biliyoruz, tutm uş elinden Amerikan: Y ürü ya Refik kulum , demiş ve Refik bey yürüm üş, göbeği kendinden b ir karış önde, diz kapaklarına k ad ar kana b atarak, m illi şerefim izin kem ikleri üstünde. Biliyoruz, biliyoruz, bu vatanın anasını ağlatan b ir İsm et, b ir Adnan, b ir de K oraltan.

1959

30

5 Kor ku

K orkuyor Adnan Menderes ölüierden korkuyor. Kore dağlarından geliyor kimi apaçık gözleri dum anlı kaytan bıyıkları kanlı yaşları yirm i. K orkuyor Adnan M enderes ölülerden korkuyor hele çocuk ölülerinden. K arınları davul gibi, boyunları çöpten ince, kırıyorlar Adnan Beyin m utfak cam larını her gece m ezarlarından çıkınca... K orkuyor Adnan M enderes dirilerden korkuyor hele çarıklılardan hele kasketlilerden. K asketliler hayını bağışlamayı bilmez. K orkuyor Adnan Menderes kocam an yanakları sarkıyor yağlı sarı. K orkuyor Adnan M enderes üç saata indi uykusu. K orkuyor Adnan M enderes H içbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu. 1959 31

ŞEHİTLER

Şehitler, Kuvvayı Milliye şehitleri, m ezardan çıkm anın vaktidir! Şehitler, Kuvvayı Milliye şehitleri, Sakaryada, İnönünde, Afyondakiler D um lupınardakiler de elbet ve de Aydında, Antepte vurulup düşenler, siz toprak altında ulu köklerimizsiniz yatarsınız al k an lar içinde. Şehitler, Kuvvayı Milliye şehitleri, siz toprak altında derin uykudayken düşm anı çağırdılar, satıldık, uyanın! Biz toprak üstünde derin uykulardayız, kalkıp uyandırın bizi! Şehitler, Kuvvayı Milliye şehitleri, m ezardan çıkm anın vaktidir!

1959 32

Seni düşünürüm anam ın kokusu gelir burnum a dünya güzeli anam ın. Binmişim atlıkarıncasına içim deki bayram ın fır dönersin eteklerinle saçların uçuşur bir yitirip bir bulurum al al olm uş yüzünü. Sebebi ne seni bir bıçak yarası gibi hatırlam am ın sen böyle uzakken senin sesini duyup yerim den fırlam am ın sebebi ne? Diz çöküp bakarım ellerine ellerine dokunm ak isterim dokunam am arkasındasın camın. Ben b ir şaşkın seyircisiyim gülüm alacaka karanlığım da oynadığım dram ın.

7 Ağustos 1959 33

B itkiler ipeklisinden dallı budaklısına hayvanlar tüylüsünden pullusuna evler kıl çadırından beton-arm esine âletler uçağından traş m akinesine kad ar b ir de denizler b ir de b ardaktaki su b ir de yıldızlar b ir de dağların uykusu b ir de h er şeyle h er yerde karm akarışık insan yani alm teri yani kitaplardaki ışık yani doğru yalan yani dost düşm an yani h asret sevinç keder gelip geçtim kalabalığın içinden gelip geçen kalabalıkla beraber.

14 Ağustos 1959 34

Gülüm, iki gözümün bebeği, ölm ekten korkm uyorum , ölmek arım a gidiyor, onurum a yedirem iyorum ölmeği.

15 Ağustos 1959 35

ÜÇ LEYLEK LOKANTASI

Pırağda Üç Leylek Lokantasında buluşurduk. Şimdi, b ir yol kıyısında, gözlerim kapalı duruyorum sen b ir ölüm boyu benden uzak. Belki Pırağda Üç Leylek lokantası yok, ben uyduruyorum . Pırağda Üç Leylek lokantasında buluşurduk. Söylerdim içim den senin yüzüne bakarak türkülerin türküsünü Süleym an peygamberin. Pırağda Üç Leylek lokantasında buluşurduk. Şimdi, b ir yol kıyısında gözlerim kapalı duruyorum , sen b ir ölüm boyu benden uzak b ir kırık aynadasın çarpık çurpuk. Pırağda Üç Leylek lokantasında buluşurduk. Ah bacım, vah Sonya Danyalova hiç b ir şey unutulm uyor ölüler k ad ar çabuk.

18 Ağustos 1959 36

Aya gidilecek daha da ötelere teleskopların bile görmediği yere. Ama bizim dünyada ne zam an kim se aç kalmıyacak. korkm ıyacak kim se kimseden, em retm iyecek kimse kimseye, yermiyecek kimse kimseyi, um udunu çalmıyacak kimse kim senin? İşte ben kom ünistim bu soruya karşılık verdiğim için.

26 Ağustos 1959 37

DÖRTLÜK

Yeryüzüne tohum gibi saçm ışım ölülerim i, kimi Odesa'da yatar, kimi İstan b u l’da, Pırağ’da kimi En sevdiğim memleket yeryüzüdür. Sıram gelince yeryüzüyle örtün üzerimi.

16 Ağustos 1959 38

Merihe giden kosmos gemisinde tu ristler yeryüzünde yazılmış şiirler okuyacak. H er sözü beste beste, renk renk, kat kat açarak en sırlı çekirdeğe ulaşabilecekler. 39

Ak b ir karanfil gibi çatlayıp ta çekirdek atom bahçelerine yürüyünce aydınlık, yalnız m eraklıları değil, b ü tün insanlık şiirin aynasında kendini seyredecek.

Aralık 1959 40

K ar kesti yolu sen yoktun oturdum karşına dizüstü seyrettim yüzünü gözlerim kapalı. Gemiler geçmiyor uçaklar uçm uyor sen yoktun karşında duvara dayanm ıştım konuştum konuşlum konuştum ağzımı açmadım. Sen yoktun ellerim le dokundum sana ellerim yüzümdeydi.

Aralık 1959 41

Kafamı çıkarıp dolaba kilitlesem b ir haftalığına karanlığına boş b ir dolabın om uzlarım a b ir çınar diksem kafam ın yerine uyusam gölgesinde b ir haftalığına.

1959 42

Laypzigli kızların bacakları gayetle güzel etekleri de gayetle kısa öm rüm ün bu k ad ar gerilerde kaldığını görmezdim Laypzigli kızların bacakları böyle uzak olm asa.

1959 43

V E R A ’Y A

B ir ağaç var içimde fidesini getirm işim güneşten. Salınır yaprakları ateş balıklar gibi. Yemişleri kuşlar gibi ötüşür. Y olcular füzelerden çoktan indi içim deki yıldıza. Düşümde işittiğim dille konuşuyorlar, kom uta, böbürlenm e, yalvarıp yakarm a yok. içim de ak b ir yoj var. K arıncalar buğday taneleriyle bayram çığlıklarıyla kam yonlar gelir geçer am a yasak, geçemez cenaze arabası. İçim de mis kokulu kızıl b ir gül gibi duruyor zaman. Ama bugün cumaymış, yarın cum artesiym iş, çoğum gitm iş te azım kalmış, um urum da değil.

15.1.1960 Kislovodsk 44

R U H U N

Kıılıun bir ırm aktır, gülüm, .ıkar yukarda dağların arasında, dağların arasından ovaya doğru, ovaya doğru, ovaya kavuşam adan b ir türlü, biı- türlü kavuşam adan uykusuna söğütlerin, geniş köprü gözlerinin rahatlığına, sazlıklara, yeşil başlı ördeklere, tlüzlüklerin yum uşak kederine kavuşam adan, kavuşam adan ayışığındaki buğday tarlaların a ovaya doğru akar, ak ar yukarda dağların arasından, bir yığılan b ir dağılan b u lu tları sürükleyip, geceleri iri iri yıldızları taşıyarak, dağbaşı yıldızlarını, mavi güneşlerini de dağbaşı karlarının, ak ar köpüklene köpüklene, dibine ak taşları kara taşlara karıştırıp, ak ar akıntıya karşı yüzen balıklarıyla, dönem eçlerde kuşkulu, uçurum lara düşüp şahlanarak, kendi uğultusuyle deli divane, ak ar yukarda dağların arasından, dağların arasından ovaya doğru, ovaya doğru, ovayı kovalayıp ovaya kavuşam adan b ir türlü.

Kislovodsk 3 Şubat 1960 45

SABAH KARANLIĞI

Sabah karanlığında telgıraf direkleri yol. Sabah karanlığında aynası parlayan konsol m asa terlik, eşyalar birbirini yeniden görüp tanır. Odamızda sabah karanlığı b ir yelken gibi aydınlanır. Odamızda pırlanta yüzük gibidir mavi serinlik. Yıldızlar ağarır odamızda. Çok uzakta gökyüzündeki derenin dibinde ağ arır taşlar, başı yastıktadır gülüm ün alabildiğine geniş kuştüyü yastık tad ır başı, Elleri iki ak lâle gibi yorganın üstündedir saçlarında kuşlar ötüşm eğe başlar. 46

Sabah karanlığında ağaçları, fabrika bacalarıyla şehir. Sabah karanlığında ağaçlar ıslak tır fabrika bacaları sıcak. Sabah karanlığında asfaltı okşıyarak ilk adım lar odam ızdan geçer ilk m o to r uğultusu ilk kahkaha ilk küfür. Seyyar börekçinin cam ekânm daki buğu sütçüye giren çizmeli şoför kom şuların ağlıyan çocuğu mavi afişteki güvercin vitrindeki m aniken sarı iskarpinleri ayağında ve sandal ağacından Çin yelpazeleri ve kırmızı o kalın ağzı b ir tanem in ve bütün uyanışların en m utluları en tazeleri odam ızdan geçer sabah karanlığında. Sabah karanlığında radyoyu açarım : dev adlı m âdenlerle dev sayılar b irbirine k arışır petrol kuyuları m ısır tarlalarıyla y arışır Lenin nişanı alan çoban (resm ini ilk sayfalarda görm üşüm kalın bıyıkları sarkık k ara) konuşur genç kız gibi sıkılıp utanaraktan. Geçilir kutuplardan gelen haberlere sonra bu sabah saat altıda üçüncü sputnik dönerken yeryüzünü 8879 kere açılır yastıkta kocam an gözleri gülüm ün. Dumanlı dağgölleri gibidirler henüz içlerinden mavi b alıklar geçer kıvıltılarla diplerinde yeşil çam lar d u ru r 47

bakarlar derin düm düz rüyalarının sonu sabah karanlığına pırıl pırıl vurur aydınlanırım kendi kendim i görüp yeniden tanırım kıyasıya bahtiyarım dır azıcık utanırım am a azıcık. Yolculuğa hazır b ir yelken gibidir aydınlık b ir yelken gibi sabahleyin odam ızda karanlık. Gülüm çıkar yataktan b ir kayısı gibi çıplak. Mavi afişteki güvercin gibi ak tır sabah karanlığında yatak.

1960 Şubat Kislovodsk

48

GÜNEY DAĞLARININ HATIRASINDA KALAN

Kuzeyden indim bu güney dağlarının m em leketine ikindi üzeri. Yanımda genç, ak b ir kadın vardı, yüzüne mavi b ir tanyeri gibi çekilmiş olan gözleri, dümdüz, sam an sarısı saçlarıyla... Kuzeyden indim bu güney dağlarının m em leketine ikindi üzeri, Bu dağlar, insanların, ineklerin, kam yonların arasında yaşıyorlardı, söğütler, elm alar, m eşeler ve çam ağaçlarıyla ve artık yanım daki ak kadının sam an sarısı saçlarıyla, kaplanlar ve alabalıklarla beraber. 49

Bu dağlar, karlıydılar, güneşliydiler, kırm ızı ve koyu yeşildiler, yıkılmış hisarları vardı. Bu dağlar1, okul defterlerinin yaprakları arasında yaşıyorlardı, sanatoryum ların ve devlet m ağazalarının içinde, kıvrım kıvrım asfalt yollarla ta h ta köprülerin arasında. Bu dağlar, vurulm uş yaban keçilerinin yarasında, ve göllerin dibinde yaşıyorlardı ve artık b ir kadın vardı, yüzüne mavi b ir tanyeri gibi çekilmiş gözleriyle ak bir kadın ve artık biliyorum yalnız bu mavi tanyeri kalacak aklında bu güney dağlarının.

4 Şubat Kislovodsk

50

GECELEYİN BAKÜ

Geceleyin yıldızsız ağır denize kadar geceleyin zifiri karanlıkta güneşli buğday tarlasıd ır Bakü şehri. Tepedeyim, avuç avuç çarpar yüzüme ışık taneleri, havada rast peşrevi Boğaziçi suları gibi akar. Tepedeyim, uzaklaşır uçsuz bucaksız ayrılıkta b ir sal gibi yüreğim gider anıların ötesine yıldızsız ağır denize kadar zifiri karanlıkta

1960 Şubat Bakü 51

L E N t N L E

Yazın gün ışığına dalar gibi hayatın içine dalmak, niçin dünyaya geldim, niçin yaşıyorum ? un genç kalm ak gelen günler gibi karşılığını bulm ak, genç kalm ak gelen günler gibi genç kalm ak gelen günlerle beraber, genç kalmak, bir toprak yeşil, b ir bayrak kızıl b ir güvercin ak, Leninle aynı türküden, aynı ırm aktan, aynı siperden, aynı yapı yerinden olm ak...

1960 Şubat Moskova 52

LENİN ÜSTÜNE VİLADİMİR İLİÇLE KONUŞUYORUM

Lenin, diyorum da, V iladim ir İliç, içime b ir rahatlık b ir güven: kendime, insanlara, toprağa, b ir uçsuz bucaksız sevinç... Lenin, diyorum da, V iladim ir İliç, b ir bayrak, b ir mavilikte, kızıl b ir gül gibi açıyor, elm alar saçılıyor, çocuklar: ak, kara, sarı, güle oynaşa topluyor elm aları... Lenin, diyorum da, V iladim ir İliç, Lenin, diyorum ve 40 yıldır onun peşinde p arti biletim le gidiyorum. Yüreğim ağzımda çıkarım karşısına h er seferinde, ama önünde yere kapanm ak gelmez içimden. 53

Uludur, alabildiğine ulu, am a ezilmem ululuğuyla, elim den tutar, çekerek beni yukarıya kendine doğru. Biliyorum, V iladim ir İliç, övülmeyi sevmez o, üstüne şiirler yazılıp tü rk ü ler yakılmasını, hele putlaşm ayı hiç mi, hiç. Ama onun Sovyetler Birliği, onun Çini, Lehistanı, onun sesine koşan büyük insanlığın önünde, yahut onun doğum gününde, aynı nim et, aynı hayranlık, aynı sevinç dolup taşardı sizin de yüreğinizden siz kendiniz Lenin olm asaydınız V iladim ir îliç.

1960 Şubat Moskova

54

SALATALIK

Ekber Babayef’e

Avluda dizboyu kar lapa lapa da yağıyor hızını alam adı sabahtan beri b ir türlü. Mutfaktayız. Masada, m uşam banın üstünde bahar, masada, m uşam banın üstünde körpecik b ir salatalık çiçeği burnunda, pütürlü. Çepçcvre oturm uş bakıyoruz ona, şarkı vuruyor yüzümüze yum uşacık b ir tazeliktir kokuyor b ir tazelik. Çepçevre oturm uş bakıyoruz ona şaşkın düşünceli iyimser. Rüyada gibi bir halim iz var. Masada, m uşam banın üstünde um ut, m asada, m uşam banın üstünde güzel günler yeşil b ir güneşle yüklü b ir bulut yaklaşan sabırsız züm rüt b ir kalabalık açılıp saçılacak sevdalar m asada, m uşam banın üstünde körpecik b ir salatalık çiçeği burnunda, pütürlü. Avluda diz boyu kar lapa lapa yağıyor hızını alam adı sabahtan beri b ir türlü. M art 1960 Moskova 55

Kadınım B rest’e kadar benim le geldi, indi tirenden peronda kaldı, ufaldı, ufaldı, ufaldı, uçsuz bucaksız mavilikte buğday tanesi oldu, sonra raylardan başka şey göremedim. Sonra, Leh toprağm dan seslendi karşılık verem edim , «Nerdesin gülüm, nerdesin?» diye soram adım , «Yanıma gel» dedi, yanm a varam adım , hiç durm ıyacakm ış gibi gidiyordu tiren, boğuluyorum kederden. Sonra, kum lu toprakta k ar parçaları çürüyordu, sonra birden anladım ki, kadınım beni görüyordu, «Beni u n uttun mu, beni u n u ttu n mu?» diye soruyordu, b aharsa çam urlu çıplak ayaklarıyla gökyüzünde yürüyordu. 56

Sonra, yıldızlar inip kondu telgıraf tellerine, karanlıksa yağm ur gibi çarpıyordu tirene, kadınım telgıraf direklerinin altın d a duruyordu, koynumdaymış gibi de yüreği k ü t k ü t vuruyordu, direkler gelip geçiyordu o kım ıldanm ıyordu yerinden, lıiç durm ıyacakm ış gibi gidiyordu tiren boğuluyordum kederden. Sonra birden anladım ki, yıllardır, am a uzun yıllardır bu tirende yaşıyorum . — ama, bunu nasıl, neden anladığım a hâlâ şaşıyorum — ve hep aynı büyük, aynı u m utlu türküyü söyliyerek sevdiğim şehirlerle sevdiğim kadınlardan boyuna uzaklaşıyorum ve hasretlerini etim in içinde işleyen b ir yara gibi taşıyorum ve b ir yerlere yaklaşıyorum , b ir yerlere yaklaşıyorum .

M art 1960 Akdeniz

57

İLK ROMA AKŞAMIM

Sarı sıcak kocam an ıslak b ir çiçek kırm ızı balıklar yosunların arasında karıncalar pırıl pırıl kara gözlü telaşlı karıncalar ve çınarlarla taş beygirler şırıl sıklam dı bir kadın gördüm elleri kalçasında başında çam aşır sepeti bir kadın gördüm cigara içiyor 60 modeli Ford arabasında b ir kadın gördüm otobüs durağında gözleri kapalı dokunsan ağlıyacak d ört b ir yanım ışıl ışıl cam dı ve cam lar hep b ir ağızdan bağırıp çağırıyordu N isandı akşam dı yağm ur yağıyordu esm er ayakları çıplak b ir yağm ur yağm ur yağıyordu öm rüm ün ilk Roma akşam ına ve ilk şemsiyesine öm rüm ün şemsiyem ihtiyardı bana onu genç b ir sosyalist verdi sarışın sol b ir sosyalist b ir kom ünist m itingine gidiyordum şemsiyem bahtiyardı bahtiyardım Roma ıslak b ir duvardı ve artık bu duvarda b ir tek afiş vardı gittiğim m itingin afişi Nisan 1960 Roma 58

BEYAZIT MEYDANINDAKİ ÖLÜ

Bir ölü yatıyor ondokuz yaşında b ir delikanlı gündüzleri güneşle geceleri yıldızların altında îstanbulda Beyazıt m eydanında. Bir ölü yatıyor ders kitabı b ir elinde b ir elinde başlam adan biten rüyası bin dokuz yüz altm ış yılı N isanında îstanbulda Beyazıt meydanında. Bir ölü yatıyor vurdular kurşun yarası kızıl b ir karanfil gibi açm ış alnında îstanbulda Beyazıt meydanında. B ir ölü yatacak toprağa şıp şıp dam lıyacak kanı silahlı m illetim hürriyet türküleriyle gelip zaptedene kadar büyük meydanı. 59

VERA’NIN UYKUDAN UYANIŞI

İskem leler ayakta uyuyor m asa da öyle serilm iş yatıyor sırtüstü kilim yum m uş nakışlarını ayna uyuyor pencerelerin sım sıkı kapalı gözleri uyuyor sarkıtm ış boşluğa bacaklarını balkon k arşı dam da bacalar uyuyor kaldırım da akasyalar da öyle bulut uyuyor göğsünde yıldızıyla evin içinde dışında uykuda aydınlık uyandın gülüm iskem leler uyandı köşeden köşeye koşuştular m asa da öyle doğrulup oturdu kilim nakışları açıldı katm er k atm er 60

ayna seher vakti gölü gibi uyandı açtı kocam an mavi gözlerini pencereler uyandı balkon toparladı bacaklarını boşluktan tü ttü karşı dam da bacalar kaldırım da akasyalar ötüştü bulut uyandı attı göğsündeki yıldızı odam ıza evin içinde dışında uyandı aydınlık doldu saçlarına senin dolandı çıplak beline ak ayaklarına senin.

Mayıs 1960 Moskova

61

Ayrılık dem ir çubuk gibi sallanıyor havada çarpıyor yüzüme yüzüme sersem ledim kaçıyorum ayrılık kovalıyor beni yolu yok elinden kurtulm anın dizlerim kesildi yıkılacağım ayrılık zam an değil yol değil ayrılık aram ızda b ir köprü kıldan ince kılıçtan keskin kıldan ince kılıçtan keskin ayrılık aram ızda b ir köprü seninle dizdize otururken de

6 H aziran 1960 Berlin - Moskova, uçak 62

VERA’YA

Moskovanın 110 kilom etre doğusunda Oka ırm ağından öğrendim güm üş türküsünü ırm akların durup dinlenmeden akıp gitm enin ululuğunu ırm ak gem ilerinden suya düşen ışıkların çağrısını uzaklara Oka ırm ağından öğrendim hasretlerinin dalgın deliliğini. Yaz geceleri Oka ırmağı ince kum ları ve sedefleriyle ak b ir kadını yıkıyarak aktı odam da kalın kütüklerin arasından. Yaz geceleri düşmedi dallarından zam anların yaprakları gitmeden gittim adını hâlâ bilmediğim topraklara.

16 Temmuz 1960 63

YAZ YAĞMURU

Bir yaz yağm uru yağdı içime ezildi iri üzüm taneleri cam larım da gözleri kam aştı yapraklarım ın. B ir yaz yağm uru yağdı içime güm üş güvercinler uçtu dam larım dan koştu yalnayak toprağım . Bir yaz yağm uru yağdı içime tram vayım a atladı b ir kadın ak baldırları ıslak. B ir yaz yağm uru yağdı içime içimdeki kederi serinletm eksizin B ir yaz yağm uru yağdı içime ansızın başladı dindi ansızın eski yerinde duruyor sıcaklık kör dem iryolunda paslı kalın

4 Ağustos 1960 64

Seviyorum seni ekmeği tuza batırıp yer gibi geceleyin ateşler içinde uyanarak ağzımı dayayıp m usluğa su içer gibi, ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi, seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi, İstanbulda yum uşacık k ararırk en ortalık, içimde kım ıldanan b ir şeyler gibi, seviyorum seni «Yaşıyoruz çok şükür» d er gibi.

27 Ağustos 1960 65

H er günüm mis gibi dünya kokan b ir kavun dilimi senin sayende. B ütün yem işler elime güneştenm işim gibi uzanıyor senin sayende. Senin sayende yalnız um utlardan alıyorum balımı. Yüreğimin çalışı senin sayende. En yalnız akşam larım bile duvarında gülen b ir Anadolu kilimi senin sayende. Şehrim e ulaşm adan bitirirk en yolum u b ir gül bahçesinde dinlendim senin sayende. Senin sayende, içeri sokm uyorum en yum uşak rubalarını giyip büyük rahatlığa çağıran türküleriyle kapımı çalan ölüm ü

29 Ağustos 1960 66

Şu karşıdaki ışıklara iner bu asfalt. İnekler üçer üçer yüklenm iş kam yonlara sallanıyor başları ağır, rahat. Şu karşıdaki ışıklara iner bu asfalt. İnekler üçer üçer yüklenm iş kam yonlara, karası, alacası, sarısı. / Hiç kimse anlatm az onlara: mezbahaya gidiliyor gece yarısı. Şu karşıdaki ışıklara iner bu asfalt. İnekler üçer üçer yüklenm iş kam yonlara, sallanıyor başları ağır, rahat.

1 Eylül 1960 67

Uyandım bu sabah ta ve yürüdü üstüm e doğru karm a karışık: duvar, battaniye, cam ve pılastik ve tah ta ve tavana vuran kararm ış güm üşten ışık. Ve yürüdü üstüm e b ir tram vay bileti ve düşüm ün bu yana düşüp sönen yarısı ve otel odası denen düşm an memleketi, bir şiirden üç satır ve b ir sam an sarısı. Yürüdü üstüm e doğru ak alnıyla zaman ve anılar yağm urlu ve boşluğun yatakta ve haber ikimizden ve ayrılığımızdan. Uyandım bu sabah ta.

6 Eylül 1960 68

Durup dururken içimde b ir şeyler kopup tıkıyor boğazımı, durup dururken sıçrayıp kalkıyorum y an d a bırakıp yazımı, durup dururken rüya görüyorum b ir otelde, holde, ayakta, durup dururken çarpıyor alnım a kaldırım daki ağaç, durup dururken b ir k u rt uluyor aya karşı bahtsız öfkeli, aç, durup dururken yıldızlar inip sallanıyor b ir bahçede, salıncakta, durup dururken m ezardaki halim geçiyor aklım dan, durup dururken kafam da b ir güneşli dum an, durup dururken hiç bitm iyecekm iş gibi bağlanıyorum başladığım güne, ve h er seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne...

8 Eylül 1960

Laypzigdc bir yağm ur yağıyor incecikten, yağıyoruz vitrinler, ağaçlar, insanlar, b ir de otom obillerin hızı, b ir de geçmiş zam anlar, b ir de sam an sarısı, b ir de ben yağıyoruz yağan yağm urla beraber incecikten.

18 Eylül 1960 70

Sabah saat altı, Açtım günün kapısını girdim içeri, karşıladı beni pencerede genç m avinin tadı, aynada alnım ın dünden kalm a çizgileri ve ensemde b ir kadın sesi ayva tüyü gibi yum uşak ve radyoda mem leket haberi ve artık oburluğum dolup dolup taşarak koşacağım ağaçtan ağaca saatlerin yemiş bahçesinde ve güneş batacak yavrum ve um uyorum , gecenin ötesinde bekliyecek beni yeni b ir mavinin tadı, um uyorum ...

14 Eylül 1960 71

İnsanların türküleri kendilerinden güzel, kendilerinden um utlu, kendilerinden kederli, daha uzun öm ürlü kendilerinden. Sevdim insanlardan çok türkülerini. İnsansız yaşayabildim türküsüz hiç b ir zaman. Gülümü aldattığım oldu türküsünü hiç b ir zaman. Hiç b ir zam an beni aldatm adı tü rk ü ler de. Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin. Bu dünyada yiyip içtiklerim in, gezip tozduklarım m , görüp işittiklerim in, dokunduklarım ın, anladıklarım ın hiçbiri, hiçbiri, beni bahtiyar etm edi tü rk ü ler k adar...

20 Eylül 1960 72

1960 güzünde Laypzigde Astorya otelinde dördüm üz aynı yatakta yattık dördüm üz holde dolaştık yan yana dördüm üz yemek yedik aynı tab ak tan dördüm üz diz dize dinledik aynı radyoyu dördüm üz sen alabildiğine uzaktın dördüm üz ben alabildiğine tutkundum dünyayla sana dördüm üz eldivenlerini çıkarm ıştı ölüm dördüm üz 1960 güzünde Laypzigde Astorya otelinde.

23 Eylül 1960 73

KIRKINCI YILIMIZ

Hepimiz kırk yıl önce doğduk, K ırk yıl önce sabahleyin kırk yıl önce gün ışırken Bedreddinin İznik gölünde çamlı bellerinden birinde Köroğlunun ve Sibiryadan, esirlikten dönen Bolşevik Osman pusuya düşürürken Urfa yolunda seher vakti Fransızı. Hepimiz kırk yaşındayız yirm isine basanım ız da altm ışını geçenimiz de atılıp ölenimiz de İstanbulda M üdüriyet penceresinden. Bu kırkıncı yılımızda ne b ir orm anız ne şose boyunda tek tük kavak ağacı b ir tarlayız tohum u saçılmış. Hepimiz kırkına bastık bu sabah hapiste yatanımız, işyerindekilerim iz, m uhacirim iz. Hepimiz kırkına bastık bu sabah. Y oldaşlar yeni yeni yıllara!

25 Eylül 1960 74

Üstümüze yazdıklarım ın hepsi yalan onlar olan değil olm asını istediklerim di aram ızda onlar ulaşılm az dallarında d uran hasretlerim di onlar susuzluğum du düşlerim in kuyusundan çekilmiş ışığa çizdiğim resim lerdi onlar. Üstümüze yazdıklarım ın doğru değil hepsi güzelliğin yani b ir yemiş sepeti yahut k ır sofrası sensizliğim yani şehrin son köşesinde son sokak feneri oluşum kıskanışım seni yani gözüm bağlı koşuşum geceleyin trenlerin arasında bahtiyarlığım yani bentlerini yıkıp akan güneşli ırm ak. Üstümüze yazdıklarım ın hepsi yalan üstüm üze yazdıklarım ın doğru hepsi.

30 Eylül 1960, Laypzig 75

YA MY A ML A R

Masam, kâatlarım , yazı m akinam , üstüm başım kan içinde, kan içinde kaldırım ları geçtiğim şehirlerin, duvarlarda ellerim in izleri kan içinde, yarm ışım göğsümü yüreğim i yiyoruz b ir dişiyle beraber. M ektup yaz, telgraf çek, telefon et, geliyorum, geliyorum, geliyorum de, ölüm, uslandır beni.

25 Ekim 1960 76

PİRİ R EİSİN HARTASI

Piri reis düşlerim izi çizmiş h artasın a boyamış serin deniz sabahlarının renkleriyle. Piri reis düşlerim izi çizmiş h artasın a göz görmem iş, el değmemiş yıldız hevenkleriyle. Piri reis düşlerim izi çizmiş h artasın a varılan kıyılardan ayak basm am ış kum sallara doğru hayırsız adalarla yeşil papağanların arasından billur köşklere giden yolu.

Reisin h artasın d a kıtalardan büyük boynuzlu balıklar ve tim sah başlı m aym unlar yanardağlardan iri Reisin hartasında yelkenliler yürek kad ar am a balıklarla m aym unlar yutam ıyor yelkenleri. Y olculuklar başlam az yürek çağırm asa akıl yorulabilir, yılabilir, am a yüreğin sırtı gelmez yere. Yelkenlilerle gidiliyor kosm osa Piri reisin hartasında yüzen yürek kad ar yelkenlilerle.

29 Aralık 1960, Moskova 77

Y O L C U L U K

B ir şair yolculuk ediyor b ir denizinde dünyam ızın bakarak b ir yıldıza. Yolculuk ediyor şairin biri yıldızlardan birinde b ir denizde bakarak dünyamıza. Yolculuk ediyor şairler denizlerinde kâinatın b akarak birbirine.

1960 Akdeniz 78

taştandı tunçtandı alçıdandı kâattandı iki santim den yedi metreye kadar taştan tunçtan alçıdan ve k âattan çizmeleri dibindeydik şehrin bütü n m eydanlarında parklarda ağaçlarım ızın üstündeydi taştan tunçtan alçıdan ve kâattan gölgesi taştan tunçtan alçıdan ve k âattan bıyıkları lokantalarda içindeydi çorbam ızın odalarım ızda taştan tunçtan alçıdan ve k âattan gözleri önündeydik yok oldu b ir sabah yok oldu çizmesi m eydanlardan gölgesi ağaçlarım ızın üstünden çorbam ızdan bıyığı odalarım ızdan gözleri ve kalktı göğsümüzden baskısı binlerce ton taşın tuncun alçının ve kâadın.

Moskova 1961 79

KOSMOSUN KARDEŞLİĞİ ADINA

K osm osta bizden başka düşünen var mı? Var bize benzer mi bilm iyorum belki bizden güzeldir bizona benzer meselâ am a çayırdan nâzik belki de ak ar suyun şavkına benzer belki çirkindir bizden karıncaya benzer m eselâ am a tırak tö rd en iri belki de kapı gıcırtısına benzer belki ne güzeldir bizden ne de çirkin belki tıpatıp bize benzer ve yıldızlardan birinde hangisinde bilm iyorum yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz hangi dilde bilm iyorum 80

yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla Tovariş diyecek söze bu sözle başlıyacak biliyorum Tovariş diyecek ne üs kurm ağa geldim yıldızına ne petrol ne yemiş imtiyazı istemeğe kokakola satacak ta değilim selâm lam ağa geldim seni yeryüzü um u tları adına, bedava ekmek ve bedava karanfil adına m utlu emeklerle m utlu dinlenm eler adına «Yarin yanağından gayrı h er yerde h er şeyde hep beraber» diyebilmek adına evlerin yurtların dünyaların ve kosm osun kardeşliği adına.

13 Nisan 1961, Paris

81

SAMAN SARISI

Vera Tulyakova’ya derin saygılarım la

I seher vakti habersizce girdi gara ekspres kar içindeydi ben paltom un yakasını kaldırm ış perondaydım peronda benden başka da kim seler yoktu, durdu önüm de yataklı vagonun pencerelerinden biri perdesi aralıktı genç b ir kadın uyuyordu alaca k aran lık ta alt ranzada saçları sam an sarısı kirpikleri mavi kırm ızı dolgun dudaklarıyla şım arık ve som urtkandı üst ranzada uyuyanı göremedim habersizce usulcacık çıktı gardan ekspres bilm iyorum nerden gelip nereye gittiğini baktım arkasından üst ranzada ben uyuyorum Varşovada B ristol otelinde 82

vıllardır böyle derin uykulara dalmışlığım yoktu oysa karyolam tahtaydı dardı genç b ir kadın uyuyor başka b ir karyolada saçları sam an sarısı kirpikleri mavi ak boynu uzundu yuvarlaktı yıllardır böyle derin uykuya dalmışlığı yoktu oysa karyolası tahtaydı dardı vakit hızla ilerliyordu yaklaşıyorduk gece yarılarına yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığımız yoktu oysa karyolalar tahtaydı dardı iniyorum m erdivenleri dördüncü k attan asansör bozulm uş yine aynaların içinde iniyorum m erdivenleri belki yirm i yaşındayım belki yüz yaşındayım vakit hızla ilerliyordu yaklaşıyorduk gece yarılarına üçüncü k atta b ir kapım n ötesinde b ir kadın gülüyor sağ elinde kederli b ir gül açıldı ağır ağır Kübalı b ir balerinle karşılaştım ikinci k atta karlı pencerelerde taze esm er b ir yalaza gibi geçti alnım ın üzerinden şair Nikolas Gilyen H avanaya döndü çoktan yıllarca Avrupa ve Asya otellerinin hollerinde oturup içtikti yudum yudum şehirlerim izin hasretini iki şey var ancak ölüm le u n u tu lu r anam ızın yüzüyle şehrim izin yüzü kapıcı uğurladı beni gocuğu geceye batık yürüdüm buz gibi esen yelin ve neonların içinde yürüdüm vakit hızla ilerliyordu yaklaşıyordum gece yarılarına çıktılar önüm e ansızın oraları gündüz gibi aydınlıktı am a onları benden başka gören olmadı b ir m angaydılar 83

kısa konçlu çizmeleri pantolanları ceketleri kolları kollarında gam alı haç işaretleri elleri ellerinde otom atikleri vardı om uzları om uzlarında m iğferleri vardı am a başları yoktu om uzlarıyla m iğferlerinin arası boşluktu h atta yakaları boyunları vardı am a başları yoktu ülüm lerine ağlanmıyan askerlerdendiler yürüdük korktukları hem de hayvanca korktukları belli gözlerinden belli diyemem başları yok ki gözleri olsun korktukları hem de hayvanca korktukları belli belli çizmelerinden korku belli olur m u çizmelerinden oluyordu onlarınki korkularından ateş etmeğe de b aşladılar artsız arasız bütün yapılara bütün taşıt araçlarına b ü tün canlılara her sese h er kıvıltıya ateş ediyorlar h atta Şopen sokağında mavi balıklı b ir afişe ateş ettiler am a ne b ir sıva parçası düşüyor ne b ir cam kın lıy o r ve kurşun seslerini benden başka duyan yok ölüler b ir SS mangası da olsa ölüler öldürem ez ölüler dirilerek ö ldürür k u rt olup elm anın içine girerek am a korktukları hem de hayvanca kork tu k ları belli bu şehir öldürülm em iş m iydi kendileri öldürm eden önce bu şehrin kem ikleri b irer b irer kırılıp derisi yüzülmemiş miydi derisinden kitap kabı yapılm am ış mıydı yağından sabun saçlarından sicim am a işte duruyordu karşılarında gecenin ve buz gibi esen yelin içinde sıcak b ir francala gibi vakit hızla ilerliyordu yaklaşıyordum gece yarılarına 84

Belveder yolunda düşündüm lehlileri kahram an b ir m azurka oynuyorlar tarihleri boyunca Belveder yolunda düşündüm lehlileri bana ilk ve belki de son nişanım ı bu sarayda verdiler tören m em uru açtı yaldızlı ak kapıyı girdim büyük salona genç b ir kadınla saçları sam an sarısı kirpikleri mavi o rtalıkta da ikimizden başka kim seler yoktu b ir de akvareller b ir de incecik k oltuklar kanapeler bebek evlerindeki gibi ve sen bundan dolayı b ir resim din açık maviyle çizilmiş belki de b ir taş bebektin belki b ir pırıltıydın düşüm den dam lam ış sol mememin üstüne uyuyordun alaca karanlıkta alt ranzada ak boynun uzundu yuvarlaktı y ıllardır böyle derin uykulara dalm ışlığın yoktu ve işte K ırakof şehrinde K apris barı vakit hızla ilerliyor gece yarılarına yaklaşıyoruz ayrılık m asanın üstündeydi kahve bardağınla lim onatam ın arasında onu oraya sen koydun b ir taş kuyunun dibindeki suydu bakıyorum eğilip b ir kocakişi gülüm süyor b ir b u lu ta belli belirsiz sesleniyorum seni yitirm iş geri dönüyor sesim in yankıları ayrılık m asanın üstündeydi cigara paketinde gözlüklü garson getirdi onu am a sen ısm arladın kıvrılan b ir dum andı gözlerinin içinde senin cigaranın ucunda senin 85

ve hoşça kal demeğe hazır olan avucunda ayrılık m asanın üstünde dirseğini dayadığın yerdeydi aklından geçenlerdeydi ayrılık benden gizlediklerinde gizlemediklerinde ayrılık rahatlığındaydı senin senin güvenindeydi bana büyük koıkundaydı ayrılık birdenbire kapın açılır gibi sevdalanm ak birilerine ansızın oysa beni seviyorsun am a bunun farkında değilsin ay n lık bunu farkedem eyişindeydi senin ayrılık kurtulm uştu yerçekim inden ağırlığı yoktu tüy gibiydi diyemem tüyün de ağırlığı var ayrılığın ağırlığı yoktu am a kendisi vardı vakit hızla ilerliyor gece yarıları yaklaşıyor bize yürüdük yıldızlara değen ortaçağ duvarlarının karanlığında vakit hızla akıyordu geriye doğru ayak seslerim izin y an k ılan sarı sıska köpekler gibi geliyordu ardım ızdan koşuyordu önümüzde Yagelon Ü niversitesinde şeytan taşlara tırnaklarını b atıra b atıra dolaşıyor bozmağa çalışıyor K opem iğin arap lard an kalm a usturlabını ve pazar yerinde bezzazlar çarşısının kem erleri altında rok end rol oynıyan katolik öğrencilerle vakit hızla ilerliyor gece y arılarına yaklaşıyoruz vuruyor bulutlara kızıltısı Nova H utanın 86

urda köylerden gelen genç işçiler madenle birlikte ruhlarını da alev alev döküyor yeni kalıplara ve ruhların döküm ü m adenin döküm ünden bin kere zordur Meryem ana kilisesinde çan kulesinde saat başlarını çalan borazan gece yarısını çaldı ortaçağdan gelen çığlığı yükseldi şehre yaklaşan düşm anı verdi haber ve sustu gırtlağına saplanan okla ansızın borazan iç rahatlığıyla öldü ve ben yaklaşan düşm anı görüp te h ab er vermeden öldürülm enin acısını düşündüm vakit hızla ilerliyor gece yarıları ışıklarını yeni söndürm üş bir vapur iskelesi gibi ark ad a kaldı seher vakti habersizce girdi gara ekspres yağm urlar içindeydi Prag bir gölün dibinde güm üş kakm a b ir sandıktı kapağını açtım içinde genç b ir kadın uyuyor cam dan kuşların arasında saçları sam an sarısı kirpikleri mavi yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu kapadım kapağı yükledim sandığı yük vagonuna habersizce usulcacık çıktı gardan ekspres baktım arkasından kollarım iki yana sarkık yağm urlar içindeydi Prag sen yoksun uyuyorsun alaca karanlıkta alt ranzada üst ranza bom boş sen yoksun 87

yeryüzünün en güzel şehirlerinden biri boşaldı içinden elini çektiğin b ir eldiven gibi boşaldı söndü artık seni görmeyen aynalar nasıl sönerse yitirilm iş akşam lar gibi Vıltava suyu akıyor köprülerin altından sokaklar bomboş bütün pencerelerde perdeler inik tram vaylar bom boş geçiyor biletçileri vatm anları bile yok kahveler bomboş lokantalar b arla r da öyle vitrinler bom boş ne kum aş ne kristal ne et ne şarap ne b ir kitap ne b ir şekerleme kutusu ne b ir karanfil şehri dum an gibi saran bu yalnızlığın içinde b ir kocakişi yalnızlıkta on kat arta n ihtiyarlığın kederinden silkinm ek için Lejyonerler köprüsünden m artılara ekm ek atıyor, gereğinden genç yüreğinin kanm a batırıp h er lokmayı vakitleri yakalam ak istiyorum p arm aklarım da kalıyor altın to zlan hızlarının yataklı vagonda b ir kadın uyuyor alt ranzada y ıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu saçları sam an sarısı kirpikleri mavi elleriyse güm üş şam danlarda m um lardı ü st ranzada uyuyanı görem edim ben değilim b ir uyuyan varsa orda belki de üst ranza boş Moskovaydı üst ranzadaki belki dum an basm ış Leh toprağını Biresti de basm ış 88

İki gündür uçaklar kalkıp inem iyor am a trenler gelip gidiyor bebekleri akm ış gözlerin içinden geçiyorlar Berlinden beri kom partım anda b ir başm ayım Karlı ovaların güneşiyle uyandım ertesi sabah yemekli vagonda kefir denen b ir çeşit ayran içtim garson kız tanıdı beni iki piyesimi seyretm iş M oskovada garda genç b ir kadın beni karşıladı beli karınca belinden ince saçları sam an sarısı kirpikleri mavi tu ttu m elinden yürüdük yürüdük güneşin altında karları çıtırd ata çıtırdata o yıl erken gelm işti b ah ar o günler Çoban yıldızına h ab er uçurulan günlerdi Moskova bahtiyardı bahtiyardım bahtiyardık yitirdim seni ansızın Mayakovski alanında yitirdim ansızın seni oysa ansızın değil, çünkü önce yitirdim avucum da elinin sıcaklığını senin sonra elinin yum uşak ağırlığını yitirdim avucum da sonra elini ve ayrılık parm aklarım ızın b irbirine ilk değişinde başlam ıştı çoktan am a yine de ansızın yitirdim seni asfalt denizlerinde otom obilleri durd u ru p b aktım içlerine yoksun bulvarlar karlı seninkiler yok ayak izleri arasında botlu iskarpinli çoraplı çıplak senin ayak izlerini birde tanırım m ilisyonerlere sordum göremediniz mi 89

eldivenlerini çıkarm ışsa ellerini görm em ek olmaz elleri güm üş şam danlarda m um lardır m ilisyonerler büyük b ir nezaketle karşılık veriyor görm edik îstan b u ld a S araybum u akıntısını çıkıyor b ir rom orkör ardında üç m avuna gak gak ediyor da vak vak ediyor m artı kuşları seslendim m avnalara Kızıl M eydandan röm orkörün kap­ tanına seslenem edim çünkü m akinası öyle güm bürdüyor­ du ki sesimi duyam azdı yorgundu da kaptan ceketinin düğm eleri de kopuktu seslendim m avnalara Kızıl M eydandan görm edik girdim giriyorum M oskovanm b ü tü n sokaklarında bütün kuyruklara ve yalnız kadınlara soruyorum yün başörtülü güler yüzlü sabırlı sessiz kocakarılar al yanaklı kopça burunlu tazeler şapkaları yeşil kadife ve genç kızlar tertem iz sım sıkı gayetle de şık belki korkunç kocakarılar bezgin tazeler şapşal kızlar da v ar am a onlardan bana ne güzeli kadın m illeti erkeklerden önce g örür ve unutm az görm ediniz mi saçları sam an sarısı kirpikleri mavi kara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri kocam an Pragda aldı görmedik vakitlerle yarışıyorum b ir onlar öne geçiyor b ir ben onlar öne geçince ufalan kırm ızı ışıklarını görmez olacağım diye ödüm kopuyor ben öne geçtim mi ışıldakları gölgemi düşürüyor yola gölgem koşuyor 90

önüm de gölgemi gözden yitireceğim diye de b ir telaştır alıyor beni tiyatrolara konserlere sinem alara giriyorum Bolşoya girm edim bu gece oynanan operayı sevmezsin K alam ışta Balıkçının meyhanesine girdim ve Sait Faikle tatlı tatlı konuşuyorduk ben hapisten çıkalı b ir ay olm uştu onun karaciğeri sancılar içindeydi ve dünya güzeldi lokantalara giriyorum estırat ork estraları yani cazları ünlülerin sırm alı kapıcılara bahşişsever dalgın garsonlara gardroptakilere ve bizim m ahalle bekçisine soruyorum görm edik çaldı gece yarısını Stırasnoy M anastırın saat kulesi oysa m anastır da kule de yıkıldı çoktan yapılıyor şehrin en büyük sinem ası oralarda oralarda on dokuz yaşım a rastladım birbirim izi birde tanıdık oysa birbirim izin yüzünü görm üşlüğüm üz yoktu fotoğraflarım ızı bile am a yine de birbirim izi birde tanıdık şaşm adık el sıkışm ak istedik am a ellerim iz birbirine dokunam ıyor aram ızda kırk yıllık zam an duruyor uçsuz bucaksız donm uş duruyor b ir Kuzey denizidir ve Stırasnoy alanına şimdi Puşkin alanı k ar yağmağa başladı üşüyorum hele ellerim ayaklarım oysa yün çoraplıyım da kunduralarım la eldivenlerim kürklü çorapsız olan oydu bezle sarm ış postallarında ayaklarını elleri çıplak 91

ağzında ham b ir elm anın tadı dünya on dördünde b ir kız memesi sertliği avuçlarındaki gözünde türkülerin boyu kilom etre kilom etre ölüm ün boyu b ir karış ve haberi yok başına geleceklerin hiç birinden onun başına gelecekleri b ir ben biliyorum çünkü inandım onun bü tün inandıklarına sevdim seveceği bütün kadınları yazdım yazacağı bütün şiirleri yattım yatacağı bütün hapislerde geçtim geçeceği bütü n şehirlerden hastalandım bütün hastalıklarıyla b ü tün uykularını uyudum gördüm göreceği bütün düşleri b ü tü n yitireceklerim i yitirdim saçları sam an sarısı kirpikleri mavi kara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri koskocam an görmedim.

92

II

on dokuz yaşım Beyazıt m eydanından geçiyor çıkıyor Kızıl Meydana Konkorda iniyor Abisine raslıyorum da m eydanlardan konuşuyoruz evveli gün Gagarin en büyük m eydanı dolaşıp döndü Titof ta dolaşıp dönecek hem de on yedi buçuk kere do­ lanacak am a daha bundan haberim yok m eydanlarla yapılardan konuşuyoruz Abidinle tavanarasındaki otel odam da Sen ırm ağı da akıyor N ö tr Damın iki yanından ben geceleyin pencerem den b ir ay dilimiymiş gibi görü­ yorum Sen ırm ağını rıhtım ında yıldızların b ir de genç b ir kadın uyuyor tavanarasm daki odam da Paris dam larının bacalarına karışm ış yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu sam an sarısı saçları bigudili mavi kirpikleriyse yüzünde bulut çekirdekteki meydanla çekirdekteki yapıdan konuşuyoruz Abidinle 93

m eydanda fırdönen Celalettinden konuşuyoruz Abidin uçsuz bucaksız hızın renklerini döktürüyor ben renkleri yemiş gibi yerim ve M atis b ir m anavdır kosmos yem işleri satar bizim Abidin de öyle Avni de Levni de m ikroskobun ve füze lum buzlarının gördüğü yapılar m eydanlar renkler ve şairleri ressam ları çalgıcıları onların ham lenin resm ini yapıyor Abidin yüz elliye altm ışın mey­ danlığında suda balıkları nasıl görüp suda balıkları nasıl avlayabilirsem öyle görüp öyle avlıyabilirim kıvıl kıvıl akan vakitleri tuvalinin Abinin Sen ırm ağı da b ir ay dilimi gibi genç b ir kadın uyuyor ay dilim inin üstünde onu kaç kere yitirip kaç kere buldum daha kaç kere yitirip kaç kere bulacağım İşte böyle işte böyle kızım düşürdüm öm rüm ün b ir p a r­ çasını Sen ırm ağına Sen Mişel köprüsünden öm rüm ün b ir parçası mösyö Düponun oltasına takılacak b ir sabah çiselerken aydınlık Mösyö Düpon çekip çıkaracak onu sudan P aıisin mavi suretiyle birlikte ve hiçbir şeye benzetemiyecek öm rüm ün b ir parçasını ne balığa ne pabuç eskisine atacak onu Mösyö Düpon gerisin geriye Parisin suretiyle birlikte suret eski yerinde kalacak Sen ırm ağıyla akacak öm rüm ün b ir parçası büyük me­ zarlığına ırm akların dam arlarım da akan kanın hışırtısıyla uyandım parm aklarım ın ağırlığı yok parm aklarım ellerim le ayaklarım dan kopup havalanacak­ lar salına salm a dönecekler başım ın üstünde sağım yok solum yok yukarım aşağım yok 94

Abidine söylemeli de resm ini yapsın Beyazıt m eydanında şehit düşenin ve G agarin yoldaşın ve daha adını sanını kaşını gözünü bilmediğim Titof yoldaşm ve ondan son­ rakilerin ve tavanarasında yatan genç kadının K übadan döndüm b u sabah Küba m eydanında altı milyon kişi akı k arası san sı me­ lezi ışıklı b ir çekirdek dikiyor çekirdeklerin çekirdeğini güle oynıya sen m utluluğun resm ini yapabilir m isin Abidin işin kolayına kaçm adan am a gül yanaklı bebesini em ziren melek yüzlü anneciğin resm ini değil ne de ak örtüde elm aların ne de akvaryum da su kabarcıklarının arasında dolanan kırm ızı baliğinkini sen m utluluğun resm ini yapabilir m isin Abidin 1961 yazı ortalarındaki K übanın resm ini yapabilir misin çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının resm ini yapabilir m isin ü stat yazık yazık H avanada bu sabah doğm ak varm ışın resm i­ ni yapabilir misin bir el gördüm H avananın 150 kilom etre doğusunda deniz kıyısına yakın b ir duvarın üstünde b ir el gördüm ferah b ir türküydü duvar el okşuyordu duvarı el altı aylıktı okşuyordu boynunu anasının on yedi yaşındaydı el ve M ariyanın mem elerini okşuyordu avucu nasır nasırdı ve Karayip denizi kokuyordu yirmi yaşındaydı el ve okşuyordu boynunu altı aylık oğlunun yirm i beş yaşındaydı el ve okşamayı unu tm u ştu çoktan 95

otuz yaşındaydı el ve H avanam n 150 kilom etre doğusun­ da deniz kıyısında b ir duvarın üstünde gördüm onu ok­ şuyordu duvarı sen el resim leri yaparsın Abidin bizim ırgatların dem ir­ cilerin ellerini Kübalı balıkçı Nikolasın da elini yap ka­ rakalem kooperatiften aldığı pırıl pırıl evinin duvarında okşamaya kavuşan ve okşam ayı b ir daha yitirm eyecek K übalı balık­ çı Nikolasın elini kocam an b ir el denizkaplum bağası b ir el ferah b ir duvarı okşıyabildiğine inanm ıyan b ir el artık bütün sevinçlere inanan b ir el güneşli denizli kutsal b ir el Fidelin sözleri gibi bereketli top rak lard a şekerkam ışı hızıyla fışkırıp yeşerip ballanan u m utların eli 1961 de K übada çok renkli serin ağaçlar gibi evler ve çok rahat evler gibi ağaçlar diken ellerden biri çelik dökmeğe hazırlanan ellerden biri m itralyözü türküleştiren türküleri m itralyözleştiren el yalansız hürriyetin eli Fidelin sıktığı el öm rünün ilk kurşun kalemiyle öm rünün ilk kâadına h ü r­ riyet sözcüğünü yazan el hürriyet sözcüğünü söylerken sulanıyor ağızları K übalıların balkutusu b ir karpuzu kesiyorlarm ış gibi ve gözleri parlıyor erkeklerinin ve kızlarının eziliyor içi dokununca dudakları H ürriyet sözcüğüne ve kocakişileri en tatlı anılarını çekip kuyudan yudum yudum içiyor m utluluğun resm ini yapabilir m isin Abidin 96

hürriyet sözcüğünün resm ini am a yalansızının akşam oluyor Pariste N ötr Dam turuncu b ir lam ba gibi yanıp söndü ve Pariste bütün eski yeni taşları tu ru n cu b ir lam ba gibi yanıp söndü bizim zanaatları düşünüyorum şiirciliği resimciliği çalgıcılığı filân düşünüyorum ve anlıyorum ki bir ulu ırm ak akıyor insan eli ilk m ağaraya ilk bizonu çizdiğinden beri sonra bütün çaylar yeni balıkları yeni suotları yeni ta t­ larıyla dökülüyor onun içine ve kurum ıyan uçsuz bucak­ sız akan b ir o’dur Pariste bir kestane ağacı olacak Paıisin ilk kestanesi Paris kestanelerinin atası İstanbuldan gelip yerleşm iş Parise Boğaz sırtlarından hâlâ sağ m ıdır bilm em sağsa iki yüz yaşında filân olmalı gidip elini öpm ek isterdim varıp gölgesinde yatm ak isterdim bu kitabın kâadını yapanlar yazısını düzenler nakışını basanlar bu kitabı dükkânında satanlar para verip alanlar alıp ta seyreden­ ler b ir de Abidin b ir de ben b ir de b ir sam an sarısı belâsı başımın. Tren, Varşova, K rakof, Prag, Moskova, Paris, Havana, Moskova

J 961

97

HAVANA RÖPORTAJI

I Prag - Havana uçağı Küba bale takım ını bekliyor sosyalist şehirlerde dansettiler altı ay sıcak denizlerdeki adalardan çığlıklarla kalkan renkli kuşlardılar alışam adım b ir tü rlü uçak yerden kesilirken kazaların çeşidi gelir aklım a hele kem eri bağlarken katkısız mavideyiz Moskovalı b ir kızcağız oturuyor yanım da jeolog ufacık tefecik te şipşirin de gökgözlü b ir bal dam lası Küba U raldan biraz gençtir diyor iki milyon yıl daha genç am a toprakaltı zenginliği bin b ir gece definesi Uralınki gibi toprağın altında dolaşıyorum köklere kem iklere çarpıyor başım m adenler yığın yığın renk renk parlıyor karanlıkta bizim kiler petrol arıyor. Atlantiğin dibindeki Küba top­ rağında diyor burgular deliyor denizin dibini sallanan uzun otların arasında ve balıklar patlak gözlü diken di­ ken balıklar çarpıyor dalgıç başlığım ın cam ına bulacağız diyor Küba petrolsüz edemez bulacağız petrolü bulacaklar güvenim v ar am a N ataşacık sıcaklara nasıl dayanır K azakistanda iki yıl çalıştım diyor ısı kırkbeş kırksekiz ilerim de m ühendisler Bakülü B rünolu Peşteli Varşovalı Pekinli Vaymarlı 98

çelik dökmek istiyor Fidel K astro tropik güneşleriyle yağan yağm urlar gibi çeliği dökm ek kurtulm ak istiyor Fidel şekerin zindanından altım ızda Avrupa am a Küba bale takım ı saatlarım bağrışa çığrışa Havana saatına göre ayarladı evlerinin serin taşlıklarına girdiler koşa koşa bense b ir türlü akıl erdirem iyorum gündüzü m ü kovalıyoruz geceyi mi uzalıyor m u öm rüm üz kısalıyor mu görüyorum Avrupa kıyılarının çizgisini geçiyoruz çizgi köpük içinde görüyorum Atlantiğin üstündeyiz içimde b ir garipsem e büyük toprağım dan ilk kopuşum bu Okyanusta pupa yelken kalyonlar yüzüyor kendilerinden iri yel güllerinin ve deniz kızlarının arasında ve ceylan derisine çizilmiş hartaların uzaklara çağırışı karışıyor içimdeki garipsemeye o rtalık ufuksuz mavi m orardı karardı elleri kancadan ve tek gözleri tepelerinde ve de çok zalim bir takım yaratığın egemenlik ettiği çok küçük b ir yıldıza indi uçağımız geceleyin geceleyin uçağımız S anta M ariya adasına indi altı saatlik b ir uçuştan sonra Portekizce konuşuluyor Angolayı düşündüm 99

San Salvator do Kongoya yakın kahve plantasyonlarında başlayıp yayıldı ayaklanm alar yedi haftada b ir hayvanların otuz binini öldürdük gelecek ay yüz bin daha öldüreceğiz yağm urlar hele bir dinsin Portekizli subay Lanada böyle konuştu ay doğarken havalandı uçağımız S anta M ariya aşağıda denizin o rta yerinde eli böğründe kala kaldı boyası artık yitirilm iş eski b ir şam andranm kederi çal­ kalanıyor Atlantiğin sularında ayışığında uyudum uyandım tanım adığım yıldızlarla dolu ortalık hızla da ağarıyor yıldızlar K üba bale takım ının kızları saçlarını ta n y o r sürm e çeki­ yor, boyuyor dudaklarını ve sabah m ahm urlukları bu sım sıkı kapalı daracık yerde b ir lim onluk baygınlığıyla olgunlaştırıyor onları güneş doğdu aşağıdaki derinlikler koyu lacivertten açık yeşile m ercan adaları korkunç yılanlar gibi büklüm büklüm uzanıyor camgöbeği aydınlığın üstünde Küba kıyıları koylarıyla göründü koyları güm üş leğenler gibi yan yana dizili K üba koylarının su la n ra h a ttır ve b ü tü n denizlerde yüzen bütün gem ileri aynı gün aynı gece barın d ırab ilir 100

biliyorum bir cennet yem işidir K üba adası M eksika körfezinin sepetinde yılan yoktur K übada akrepleri de ağulu değil vahşi hayvan da yok Sapata bataklıklarındaki tim sahları saymazsan boyları da yedi metreye k ad ar ark aların a geçip sopayı indirdin mi işleri tam am b ir de köpek balıkları K ohim ar kayalıklarında b ir portakal çekirdeği atarsın terli sıcak toprağına sabahleyin K übanın bir portakal bahçesi bulu rsu n akşam ü stü hikâye insanoğlu üstüne insan oğlunun gençliği um utları üstüne hikâyeyi benden güzel an lattılar benden güzel anlatacaklar hikâyeyi dost düşm an işitmeyen kalm adı B atista kulluğundaydı Şahm eranın şeker kam ışı m ilyonerlerinin yankisininde yerlisinin de ve tütün ve kahve m ilyonerlerinin yankisinin de yerli­ sinin de ve tanklı uçaklı elli binlik b ir ordunun ve de yiğit­ leri hadım ettikten ve de gözlerini oyduktan sonra döve döve öldüren kışlaların ve önlerinde sırtü stü cesetler çü­ rüyen karakol kapılarının ve h er gece karakol duvarları­ nı yırtıp dışarı fırlayarak sıcak karanlıklarda kanlı kuş­ lar gibi çırpm an çığlıkların ve frankist papazların ve ku­ m arhanelerin ve de eroin toptancılarının ve gangsterle­ rin yankisinin de yerlisinin de ve orospuların yalnız b ir Havanada on beş bin ve karaya vurm uş b ir köpek balığı gibi çürüyenin ve baygın ağır çiçek kokularıyla karışık leş kokusunun generali B atista tüm ü altı milyon nüfu­ sunun dört milyonu aç ve yüz bini verem ve yankilere 101

son on yılda b ir m ilyar dolardan çok k âr getiren Kübada Birleşik Amerika Devletleri elçisinin Birleşik Amerika Devletleri k ara hava ve deniz kuvvetinin Birleşik Ameri­ ka Devletleri dolarının yıllardır kulluğundaydı 956 nın K asım ında Fidel de içlerinde 82 kişi G ranm a ge­ m isinden denize indi 956 nın K asım ında Küba kıyılarına sokulan Granma gem isinden denize inip yarı bellerine k ad ar suya gömülü ve silahlarını başlarının üstünde tu tarak ve ansızın ve b ir anda açılan top ve m itralyöz ateşi altında karaya çı­ kıp ve karanlıkları polis köpekleri gibi koklayan araş­ tıran ışıldaklardan sakınarak ve sarıldınız teslim olun seslerini ve iri kurbağalan çiyneyip bataklıklara ve şeker kam ışı tarlalarına dalarak ve palm iyelerle hindistancevizi ağaçlarının ardı sıra tepeleri tırm an an lar Sierra dağında buluştu Fidel de içlerinde 82 nin 12 si sağ kalm ıştı Fidel de içlerinde 12 kişiydiler 56 nın Kasım ında Fidel de içlerinde 150 kişiydiler Aralığında 56 nın Fidel de içlerinde 500 kişiydiler Şubatında 57 nin Fidel de içlerinde 1000 oldular 5000 oldular Fidel de iç­ lerinde Fidel de içlerinde b ir milyon yüz milyon bütün insanlık oldular yıktılar B atistayı 959 un ocağında ve 50 binlik orduyu ve şekerkam ışı m ilyonerlerini yerlisini de yankisini de ve tütün ve kahve m ilyonerlerini yerlisini de yankisini de ve kışlaları ve önlerinde cesetler çürüyen karakolları ve eroin toptancılarını ve kum arhaneleri ve Birleşik Amerika Devletleri elçisini ve Birleşik Amerika Devletleri hava deniz ve k ara kuvvetlerini ve Birleşik Amerika Devletleri dolarını ve K übanın havasında ağır çiçek kokularına karışık leş kokusu dağıldı yani Birleşik Amerika Devletleri kokusu 102

Havanaya yaklaşıyoruz dedi Hostes palmiyeler palm iyeler diye haykırdı birisi anne anne diye haykırıyor sandım Küba bale takım ı lum buzların cam larında kocam an kelebekler gibi çırpınıyor tüm ü on sekiz saatlik b ir uçuştan sonra toprağa betona değil aydınlığa inip konduk aydınlığın içinde gördüm onları aydınlıkla sarm aş dolaş üç kişiydiler iki erkek iki kadın biri sakallı gençtiler hangisi ak hangisi melez hangisi kara seçemedim sakallısı ak mı kara mı melez mi seçemedim seçemedim kadın kara mıydı ak m ıydı melez miydi gözleri birbirine öylesine benziyordu ki h er şeyleri de öylesine gözlerindeki derilerinin renklerini birbirinden ayırdetm ek olm uyor zaten bu eritip dağıtıp yuğurup y aratan güneşte kanlar ve deriler birbirine karışm ış tü rk ü ler ve oyunlar gibi üçü de soluk mavi gömlekli nefti pantalonluydu kem erlerinde sapları işlemeli tabancalar ellerinde m itralyözler birisi de beresini derleyip apoletinin altına sokmuş akı mı karası m ı melezi m i seçemedim sonradan onlara günün gecenin h er saatm da en olm adık yerde rasladım kimi kere kam yonlar dolusuydular kimi kere bir kişi bir keresinde Y azarlar Birliği Sarayının kapısında nöbetçiydiler iki kız on dörder yaşında Küba kızları bizim Anadol kızları gibi tez büyüyor m itralyözleri ateşe hazır 103

vc yeşil bereleri kara kaşlarına eğik azıcık b ir keresinde kıvır kıvır ak saçlı b ir zenciydi dev gibi ve bankanın kapısına yaslanm ıştı ve m itralyözü yerde açık bacaklarının arasında b ir keresinde şiirlerim i okudu televizyonda tabancasını belinden çıkarm adan K übanın en büyük aktrisiydi ak b ir kadiHakla girdik Havanaya otom obilin böylesine öm rüm de ilk biniyorum araba değil okyanus m ilyoneri Miyamiye kaçmış çarın tahtı geldi aklım a ondokuzum da Krem linde üstüne o turup resim çektirdim di kılıflıydı

104

2

vıcık vıcık terli b ir ten fanilası gibi yapışıyor sırtım a sıcak otelin 24 üncü katından bakıyorum şehre gece vakti içine güneş vurm uş b ir deniz gibidir gördüğüm sarı mavi turuncu yeşil balıkların ışıltısı kıvıl kıvıl ve dev böcekler ak sedefleriyle ve yarı hayvan yarı bitki uzun tüylü kırm ızı çiçekleriyle kayalar otelin 24 üncü katından dinliyorum şehri gece vakti şehir türkülere gömülü toprağın taşın yaprağın içinde tü rk ü ler tü rk üler titreyen sıcak gibi toprağın taşın yaprağın içinde havanın içinde azot filan gibi tü rk ü ler tü rk ü ler yem işlerin kabuğu eti çekirdeği çiçeklerin kokusu türkü ler tü rk ü ler İspanya A rabistan Afrika tü rk üler gözlerinde ve kalçalarında kadınların tü rk ü ler erkeklerin sıcak elleri tü rk ü ler oyunların ayakları belleri om uzları asansörle iniyorum hole asansörde köylü kızlar Oriente ilinden Bayamo köylüklerinden şehre dikiş öğrenmeğe gelm işler Havana Libere (H ür H avana) otelinde duvarlarında mil­ yonerlerden gölgeler kalmış apartm anlarda oturuyorlar otelin eski adı Hilton 24 milyona çıkmış asansörde köylü kızlar B ursa ilinden Ankara köylüklerinden 105

meşin ceketini omuzuna atm ış kızlar İstanbulda işiniz ne kızlar sizi nasıl b ırak tılar Hiltona H ilton H ilton değil gayrı diyorlar H ür İstanbula çevrildi adı çoktan ve gülüyorlar ağızlarını ö rtüp kınalı elleriyle ağalar da kaçtı Am erikanla birlikte ya toprak bölüştük holde îvanofu gördüm Aleksey Vasilyeviçi belinde nagant ayaklarında çizmeler sırm a bıyıkları kaytan P etrogratta Kışlık Saraya nasıl girdiklerini anlatıyor zenci nöbetçiye Fidel K astıonun fotoğrafı altında oysa 41 de öldü Aleksey Vasilyeviç savunurken Moskovayı 41 de öldü Aleksey Vasilyeviç k ır bıyıkları kana batık k ar yağıyor kızaklar geçiyor Tiverskoy caddesinin tah ta döşemesini örten karları yol yol çizerek Kafkaslı Alizade girdi hole lezginkası astragan kalpağı hançeri ve göğsünde gümüş başlı fişekleri b ir de Vrangel yadigârı hâlâ da sızlayan iki yarasıyla ha desen başlıyacak Şeyh Şamil dansına ve Havanalı kızların ağızlarında kalacak parm akları oysa Alizadeyi üç ay önce Baküde gördüm iki renkli Volga' otom obilinden indi kocalmış zoru zoruna tanıdım 106

holde delegeler dün gelenler Havanaya A rjantinli Şilili Ekvadorlu Brezilyalı İtalyan Hintli Ma­ dagaskarlI FinlandiyalI Çekoslavakyalı Fransız Jan Piyer konuşuyor M artinik delegesiyle oysa biliyorum Jan Piyer M adrid kapılarında öldü Hitlerin tanklarıyla ezilip oysa duruyor karşım da Jan Piyer yüzü genç b ir elma gibi kırışıksız kızarm ış ta soğuktan olacak bu 1922 yılında M oskovada soğuk sıfırın altında 27 bu 1961 yılında H avanada sıcak sıfırın üstünde 35

107

3

dolaşıyorum H avana sokaklarını asfaltla ağaçları birbirine karıştırıyorum otom obillerle asfaltı birbirinden ayırdetm ek olm uyor yağm urla güneşi ak bulutlarla m asm avi yüzme havuzlarını kadınlarla yem işleri birbirine karıştırıyorum çocuk bahçeleriyle hürriyeti hürriyetle bu şehrin insanlarını birbirinden ayırdetm ek olm uyor m itralyözlerle kapıları birbirine karıştırıyorum sütunlu sütunsuz dem ir tah ta cam büyük küçük b ü tün sokak ka­ pılarıyla m itralyözleri m itralyözleri kum torbalarından b arik atlarla Atlantiği birbirine karıştırıyorum Amerikan uçak gem ilerinin hayaletini gözleyen tanyerleriyle kum torbalarından barik atları birbirinden ayırdetm ek olmuyor köylü analarla Cum hurbaşkanı sarayını birbirine karıştırıyorum Hoze M artinin anıtları heykelleri büstleriyle Fidelin fo­ toğraflarını birbirine karıştırıyorum hele taş basm a resim lerini Fidelle türküleri birbirine karıştırıyorum Enternasyonal marşıyla çaçaçayla paçangayla Fideli somos sosyalistas palante palante b ir alanda ard arda tek sıra dizilip ellerini birb irin in sır108

lina koyup rum ba oynıyan yüz bin kişiyle Fideli birbirine karıştırıyorum Fidelle Havanayı b irbirinden ayırdetm ek olmuyor Marksa raslıyorum kitap kapaklarında ananaslarla mameylerin arasında ve S ierra dağından yeni inm iş ulu sakalıyla M arksa raslıyorum Lenine raslıyorum h er gün biraz daha sık raslıyorum Lenine güneşli duvarlardan m inicik kızıl yıldızların ve İspanyolcanın içinde yüksek ta h ta tribünde uzatm ış kolunu ileriye konuşuyor Kızıl Meydanda Küba bayraklarının arasında Lenin Nikitaya raslıyorum türk ü lerin kafiyesinde ve takm a köpek balığı dişleriyle Kenediye raslıyorum am balaj kâatları parçalarına raslıyorum bankaların fabrikaların filan kapılarına çivilenmiş ve üzerlerinde Nacionalizado yazılı çoğu kere kırm ızı m ürekkeple ve köylülere raslıyorum sağ ellerinde toprakların tap u ları ve kooperatif cüzdanları sol ellerinde ve b ir düşün içindeym işler gibi b ir halleri var devrim in diktiği 50 m ilyondan çok ağaçla on binden çok okulun kimisine raslıyorum m im arlara raslıyorum güneşten aydan yıldızlardan daha doğrusu çok am a çok daha m utlu yaşanan b ir dünyadan diyelim ki yirm i birin ­ ci yüzyılımızın ortaların d an gelen ve bıyıkları yeni ter­ lemiş m im arlara raslıyorum bahçeler ve yapılar yapılıyor am a insan gözünün bugünedek yeryüzünün hiç b ir yerine görmediği biçim lerle renklerle rahatlıklarla 109

yapılan hazır elbiseler gibi değil diyelim ki b ir balık­ çı evi ev değil cevahir kutusu ötekine benzemiyor meğerse ne kadar çok ne k ad ar da güzel ve de he­ mencecik söylenecek sözleri varm ış sosyalist devrim mi­ m arlarının K übada işçilere köylülere aydınlara ve nasıl da sıcağı serinliğe ve karanlığa aydınlığa çe­ virm esini biliyorlar işçilere raslıyorum hiç kim se onlar gibi böylesine güvenle geçmedi sokaklarından Havana Havana olalı beri ve ben h er gün biraz daha gencim H avanada h er gün biraz daha yitiriyor ağzım dünyanın acılığım h er gün biraz daha yum uşuyor çizgileri avuçlarım ın ve çok uzaklardaki kadının beni am a yalnız beni düşündüğüne inanıyorum h er gün biraz daha ve h er gün biraz daha keyifli tü rk ü söylüyerek geçiyorum H avana sokaklarından somos sosyalistas palan te palante

1961 yazında H avana'da başlanıp Moskova’da bitirildi.

110

BİR ŞEHİRDE TRAMVAYLARLA YAPILMIŞ GECE GEZİNTİLERİ ÜSTÜNE

İhtiyarlık yalnızlık b ir de ben b ir de k ara sevda dör­ dümüz konuşm adan yan yana yürüyoruz her birim iz tek başına yürüyor am a yanyanayız neler vermezdik işitm iyelim diye birbirim izin ayak sesini acıyoruz sövüyoruz birbirim ize içimizden am a birb i­ rimizi sevmiyoruz çünkü inanm ıyoruz birbirim ize neler vermezdik b ir dörtyol ağzına varıp sapabilelim diye b ir anda dört ayrı sokağa am a içimizden biri ölse kalanlar sevinir mi bilm iyorum ihtiyarlık yalnızlık b ir de ben b ir de k ara sevda dör­ dümüz konuşm adan yan yana yürüyoruz geceleri tram vaylara biniyoruz nerelere gittiklerini bilmediğimiz tram vaylara üçer vagonlu geniş temiz tram vaylar bizi korkunç gıcırtılarla b ir yerlere götürüyor geceleri yanm ış duvarlar çıkıyor karşım ıza ansızın ve sokak fenerlerinin ışığında yürüyor üstüm üze yüksek ve inatçı yürüyor pencereler çıkıyor karşım ıza ve geliyor bize doğru yığınla ve birbirini çiğneyerek camsız çerçevesiz ve oda­ ların insanların değil boşlukların pencereleri kanatsız kapıların hiçbir yere açılmıyan kapıların önünden geçiyoruz sarı pazubentleri üç noktalı adam lar tram vay bekli­ yor kaldırım larda ucu lastik bastonlarına dayanm ışlar 111

dilsizlerinin tüm ü sağır mı bilmem am a körlerinin çoğu b ak ar k ö r ve tram vayların ışıkları düşüyor açık gözlerinin içine am a onlar gözlerinin içine ışık düştüğünün farkında değil yaşlı yorgun kadın biletçiler bindiriyor tram vaylara körleri beni elim den tu tu p yum uşacık yerden kaldıran kadınlar çoğunuza birkaç şiirden başka b ir şey verem edim biraz da keder belki hepinize m innetliyim yangın yerlerinin karanlıklarını geçiyoruz barok sarayları yıkılmış alanları geçiyor tram vaylar ve yanm ış yıkılmış taşlar birbirine benzediğinden başım ız dönüyor hep aynı yerde dolanıyoruz delik deşik olmuş bu şehir başka şehirleri yıkmağa yolladığından askerlerini ben yerle b ir edilm iş şehirler gördüm askerlerini baş­ ka şehirleri yıkm ağa yollam ışlardı başka şehirin askerleri yerle b ir etm işti onları ve şehirler gördüm hazırlıyor askerleri başka şehirleri yıkm ağa yollam ak için ve kendileri yıkılm ak için kem ancılar biniyor tram vaylara kem an k u tu ları kol­ tuklarında ve kederli uzun saçları gizliyemiyor dazlak­ lıklarını bu Ağustos dünyanın son Ağustosu m u diye sordu kem ancılardan biri bilm ediğim b ir dille biletçi kadına tram vayların sahanlıklarında öfkeli delikanlılar du­ ruyor öfkeleri neden kime kendileri de bilm iyor sanırım güzelim H avanada şim di saat k açtır gece m idir gün­ düz m üdür genç kızlar iniyor tram vaylardan 112

bacakları gayetle biçimli olduğum yerde oturup kım ıldam adan arkalarından gidiyorum ve taş köprünün altında ağızlarının sıcaklığını duyuyorum yüzüme yakın ve başım ı çeviriyorum nerde olduğunu bile bilmediğim genç b ir kadın dokunuyor om u­ zuma saçları sam an sarısı kirpikleri mavi ak boynu uzundur yuvarlaktır duraklarda kara hasır şapkalı korkunç kocakarılar birbirlerinin elinden tutu p geçiyor tram vay yolunu sağımda oturan adam göm üldü kendi içine yitirdi kendini yine kederli dalgalarla düştü sağımda oturan ve ben biliyorum kocalm ak bu işle başlar ve lâkin elimde değil kederli dalgalara düşmem ek ve ben biliyorum kocalm ak bu işle b aşlar yine kederli dalgalarla düştü sağımda o turan deponun kapısında indik son tram vaydan yaya dönüyoruz dördüm üz ihtiyarlık yalnızlık b ir de ben b ir de kara sevda ortalık ağarıyordu otele vardığımızda odam ızda radyoyu açtık Kosmos gemilerini anlatıyor

3 Eylül 1961

113

YAPRAK DOKUMU

elli bin şiir rom an filân okudum yaprak döküm ünü an latır elli bin filim seyrettim yaprakların döküm ünü gösterir elli bin kere gördüm yaprak döküm ünü düşüşlerini sürünüşlerini çürüyüşlerini yaprakların elli bin kere duydum ölü h ışırtılarım kunduram ın altında avucum da ve parm aklarım ın ucunda am a yaprak döküm üne rastlam ak yine de b u ra r içimi hele bulvarlarda yaprak döküm üne hele kestaneyseler hele çocuklar geçiyorsa oralardan hele güneşliyse hava hele iyi b ir haber alm ışsam o gün dostluk üstüne hele o gün sancım ıyorsa yüreğim hele sevdiğimin beni sevdiğine inanıyorsam o gün hele o gün insanlarla ve kendim le aram iyiyse yaprak döküm üne rastlam ak b u ra r içimi hele bulvarlarda yaprak döküm üne hele kestaneyseler.

6 Eylül 1961, Laypzig 114

BİR ŞEH İR

Birkaç yokuş tırm andım b ir iki dönemeç döndüm ve yürüdüm burnum un doğrusuna yürüdüm yürüdüm b ir kapı açıldı girdim yitirdim kendim i kendi içimde bilmediğim b ir şehir görmediğim biçim de evleri kimi karınca yuvası kim i bom boş kimi baştan aşağı pencere kim i k ö r duvar b ir sokağı saptım çam urlu d ar eğri büğrü dönüp dolaştırdı getirdi beni eski yere asfalt b ir caddeyi çıktım bulvar ortası uzayıp gidiyor tanyerinc k ad ar dosdoğru geniş bir m ahallede yağm ur yağıyor bitişiğinde güneş üçüncüsünde ayışığı bir köprü geçtim yarısında fenerler pırıl pırıl yarısı kapkaranlıktı 115

yan yana iki ağaç gördüm yaprak kım ıldam ıyor birinde öbürü kıvrana kıvrana inleyip haykırıyor b ir şehirde birbirine benzem iyor hiçbir şey insanları biı yana onların hepsi ikizdi üçüzdü beşizdi onuzdu milyonuzdu hepsi korkak hepsi yiğit hepsi aptal hepsi akıllıydı hepsi domuzdu hepsi melekti.

7 Eylül 1961, Laypzig

116

Geliyor sıram ansızın atlıyacağım boşluğa ne çürüyen etim den haberim olacak ne gözlerimin çukurunda dolaşan böceklerden durup dinlenm eden ölüm ü düşünüyorum sıram yakın demek.

10 Eylül 1961, Laypzig 117

hoş geldin bebek yaşam a sırası sende senin yolunu gözlüyor kuşpalazı boğmaca kara çiçek sıtm a ince hastalık yürek enfarktı kanser filan işsizlik açlık filân tren kazası otobüs kazası uçak kazası iş kazası yer dep­ rem i sel baskını kuraklık filân kara sevda ayyaşlık filân polis copu hapisane kapısı falan senin yolunu gözlüyor atom bom bası falan hoş geldin bebek yaşam a sırası sende senin yolunu gözlüyor sosyalizm kom ünizm filân

10 Eylül 1961, Laypzig 118

OTOBİYOGRAFİ

1902 de doğdum doğduğum şehre dönm edim b ir daha geriye dönmeyi sevmem üç yaşım da H alepte paşa torunluğu ettim on dokuzum da Moskova K om ünist Üniversite öğrenciliği kırk dokuzum da yine M oskovada Tseka-Parti konukluğu ve on dördüm den beri şairlik ederim kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir ben ayrılıkların kimi insan ezbere sayar yıldızların adını ben hasretlerin hapislerde de yattım büyük otellerde de açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatm adığım yemek yok gibidir otuzum da asılm am ı istediler kırk sekizimde barış m adalyasının bana verilmesini verdiler de otuz altım da yarım yılda geçtim d ört m etre kare betonu elli dokuzum da on sekiz saatta uçtum Pragdan Havanaya Lenini görm edim nöbet tu ttu m tab utunun başında 924 de 961 de ziyaret ettiğim anıt kabri kitaplarıdır partim den koparm ağa yeltendiler beni sökmedi 119

yıkılan putların altında da ezilmedim 951 de b ir denizde genç b ir arkadaşla yürüdüm üstüne ölüm ün 52 de çatlak b ir yürekle d ört ay sırtü stü bekledim ölüm ü sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım şu kadarcık haset etm edim Şarloya bile aldattım kadınlarım ı konuşm adım arkasından dostlarım ın içtim am a akşam cı olm adım hep alnım ın teriyle çıkardım ekm ek param ı ne m utlu bana başkasının hesabına utandım yalan söyledim yalan söyledim başkasını üzm emek için am a durup dururken de yalan söyledim bindim trene uçağa otom obile çoğunluk binem iyor operaya gittim çoğunluk gidem iyor adını bile duym am ış operanın çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitm edim 21 den beri camiye kiliseye tapm ağa havraya büyücüye am a kahve falına baktırdığım oldu yazılarım otuz kırk dilde basılır Tiirkiyemde Türkçem le yasak kansere yakalanm adım daha yakalanm am da şart değil başbakan filân olacağım yok m eraklısı da değilim bu işin b ir de harbe girm edim sığm aklara da inm edim gece y a n la n yollara da düşm edim pike yapan uçakların altında am a sevdalandım altm ışım a yakın 120

sözün kısası yoldaşlar bugün Berlinde kederden geberm ekte olsam da insanca yaşadım diyebilirim ve daha ne kadar yaşarım başım dan neler geçer daha kim bilir.

Bu otobiyografi 1961 yılı 11 Eylülünde Doğu Berlinde yazıldı.

121

B ir şeyler yazmalıyım b ir şeyler yazmalıyım yüzde yüz yalansız b ir şeyler yazmalıyım hiçbir şeyi önceden düşünm eden cigaram ın dum anı y oktur yarin im anı b ir şeyler yazmalıyım m asam ın üstünde gördüklerim i değil parm aklarım ı değil bir şeyler yazmalıyım içimde b ir şeyleri yakalıyaıak kova salıp içimdeki kuyuya su çekmeliyim

1962 122

YILBAŞI AĞACI

Finlandiya koyunun güneyinde geceleyin dumanlı denize yakın telli pullu yılbaşı ağacı karanlık gotik kulelerle töton şövalyelerinin arm aları ara­ sında ve fabrika bacalarıyla çevrili yılbaşı ağacı yılbaşı ağacı karşı m eydanda Estonya türküleri söylüyor telli pullu upuzun yılbaşı ağacı sen kırm ızı sırça topun içindesin saçların saman sarısı kirpiklerin mavi onu oraya ben astım seni içine koyup ak boynun uzundur yuvarlaktır kuşkularım kaygılarım sözlerim um utlarım ve okşa­ yışlarım la koydum seni sırça topun içinde bütün yılbaşı ağaçlarına b ü tü n ağaçlara b ü tü n bal­ konlara pencerelere çivilere hasretlere astım kırm ızı sırça topu seni içine koyup bağışla beni öleceğim seni bırakıp orda Estonya en küçük sosyalist devleti adam başına en çok şiir okuyan en çok votka içen ve otom obile m otosiklete m otorollere en çok m eraklı ve deri işleriyle m obilyasıyla ünlü b ir de otuz binlik korosuyla ölüm döşeğinde yatanın gözlerine bakam am utanırım yaşam ak ayıp b ir şeymiş gibi gelir bana biri yanım da can çekişirken Lüsya ölüyor M oskova’da A ntuzyastlar caddesinde bilmem kaç num rolu sağlıkevinde 123

yüzü eski tah ta b ir kaşık eriyen kara karışıyor akşam karanlığı ard arda kam yonlar geçiyor asfaltı sarsarak Lüsyadan vuran keder mi alnım ı k arıştıran kendi yakınlığım mı ölüme yılbaşı ağacı karlı b ir m eydanda Estonya türküleri söy­ lüyor telli pullu upuzun yılbaşı ağacı bağışla beni öleceğim seni bırakıp içinde sırça topun bu dünyada b ir şey yaşıyor eşi em sali görülm edik b ir şey benden başka hiç kimse farkında değil onun belki b ir bitki b ir hayvan b ir söz b ir m aden bir ışın b ir m utluluk belki belki b ir yıldızdan düşm üş bu dünyada b ir şey yaşıyor senin için yaşıyor am a sen farkında değilsin onun öleceğim bağışla beni öleceğim ve sen kırm ızı sır­ ça topu parçalayıp çıkacaksın içinden ve ineceksin karlı b ir meydana artık M oskova'da mı olur Tallin’de mi Leningratta mı ineceksin karlı b ir m eydana yılbaşı ağacından am a ben bu dünyada senin için yaşıyan şeyi gö­ türm üş olacağım Lüsya ölüyor yüzü eski tahta b ir kaşık benden sonra ölmesi gerekenler benden önce ölü­ yor ne iştir büyük harpler yüzünden ölüm büsbütün şaşırdı sırayı kam yonlar geçiyor A ntuzyastlar caddesinin as­ faltını sarsarak 124

afişlerde 65 yılının sayıları köm ür şu kad ar ton petrol kadar kum aş şu kad ar m etre karlı b ir m eydanda yılbaşı ağacı Estonya tü rk ü ­ leri söylüyor karanlık gotik kulelerin arasında ve fabrika ba­ calarıyla çevrili b ir yılbaşı ağacı

1961 1 Ocak Tallin

125

HÜRR İYE T

KAVGASI

Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler, dalga dalga aydınlık oldular, yürüdüler karanlığın üstüne, M eydanları zaptettiler yine. Beyazıtta şehit düşen silkinip kalktı kabrinden, ve elinde b ir güneş gibi taşıyıp yarasını yıktı Şahm eranın m ağarasını. Daha o gün değil, derlenip dürülm esin bayraklar. Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulum asıdır. Safları sıklaştırın çocuklar, bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.

1962 126

NİYAZALANT

SÖ M Ü RG ES İ

Afrika, Niyazalant sömürgesi Saat sabahın dördü. Dipçikler kapıları dövdü ve işte fotoğraf: Zenci kardeşlerim b ir don b ir gömlek ve ayakları çıplak ve pembe avuçlu elleri kıvırcık başlarının üzerinde dizilm işler duvar diplerinde. Tıpkı bizim gibi, bizim de dipçikle dövüldü kapılarım ız, bizim de ellerim iz havada, ayaklarım ız çıplak, Ama bizde de bize bağlı duvar diplerinde esir kalıp kalm am ak.

1962 127

Yaşım altm ış on dokuzum dan beri b ir düş görürüm yağm ur çam ur yaz kış uykuda uyanık takılm ış düşüm ün peşine yürürüm . Neleri alıp götürm edi benden ayrılık; kilom etrelerle um ut, tonlarla keder, taradığım saçlar, sıktığım eller. B ir düşüm le ayrılm adık. Avrupayı, Asyayı, Afrikayı düşüm le dolaştım b ir A m erikanlar vize verm ediler denizlerden dağlardan çöllerden çok adam ları sevdim adam lara şaştım M apusanelerde ışığıydı hürriyetim in ekm eğimin katığıydı sürgünde h er biten akşam daydı, h er başlayan günde: ulu kurtuluş düşü memleketim in.

1962 128

Koşmaca oynıyalım Güzinciğim sen ben Dino b ir de Verusam koşmaca oynıyalım yağm urun altında yalnayak başıkabak ve geçelim Sen Mişel bulvarından İstanbul'u kovalıyarak ve fır dönelim N ötr Damın bahçesinde Kız Kulesiyle

Koşmaca oynıyaılm Güzinciğim. sen ben Dino b ir de Verusam koşmaca oynıyalım şafak vakti çığlık çığlığa şafakla bulanm ış vakitler içinde koşm aca oynıyalım koşmaca oynıyalım geçmiş gelecek günlerimizle ayaklarım ızda m artı k an atlan dört açalım dünyaya güneşle poyrazla dolu gözlerimizi ve kahrolası kör ebe yakalıyam asm bizi Koşmaca oynıyalım Güzinciğim

1962 Paris 129

TEFTİ Ş

Sayfada saygıyla göze çarpsın diye kom uşlar fotoğrafı baş köşeye. İzm irde, K ordonda, M emetleri teftiş. Vakit öğle, hava sıcak, gün uzun belli. Önde Amerikan paşası kafayı dikmiş ve sırm alı şapkasında eli kasap bıçağı gibi parlıyor keskin, geniş ve küfredip sesini duyuyorum toprağım a tokat gibi inen adım larının. Türk paşası on beş adım geride. Yüzünü görem iyorum , gölgeli. Belki utanıyor, belki öfkeli. M emetlere bakıyorum : Dişleri kenetli, gözleri karanlık, gözleri dikilmiş yere. Sanıyorum yakındır, b ir daha çıkm ıyacaklar İzmirde, K ordon boyunda böyle teftişlere...

1962 130

KADINLARIMIZIN YÜZLERİ

Meryem ana T annyı doğurm adı Meryem ana Tanrının anası değil Meryem ana analardan b ir ana Meryem ana b ir oğlan doğurdu Adem oğullarından b ir oğlan Meryem ana bundan ötürü güzel b ü tün suretlerinde Meryem ananın oğlu bundan ö tü rü kendi oğlumuz gibi yakın bize Kadınlarım ızın yüzü acılarım ızın k itabıdır acılarımız, ayıplarım ız ve döktüğüm üz kan kara sapanlar gibi çizer kadınların yüzünü. Ve sevinçlerimiz v u ru r gözlerine kadınların göllerde ışıyan seher v ak ıtlan gibi. Hayallerim iz yüzlerindedir sevdiğimiz kadınların, görelim görmiyelim karşım ızda d u ru rlar gerçeğimize en yakın ve en uzak.

1962 131

Yıkandım bütün havuzlarında Roma şehrinin sokak çocuklarıyla bak ır p aralarla tu ristler ve Lükres Borciyayla beraber taş gem ilerin ve taş balıkların arasında yıkandım bütün havuzlarında Roma şehrinin bindim b ü tü n atlarına Roma şehrinin m erm er atların a tunç atların a sokak çocuklarının ve Ispartaküsün terkisinde ve koşuldum faytonlarına tu ristlerle beraber bindim bütü n atların a Roma şehrinin îçtim bütü n çeşm elerinden Roma şehrinin alanlarda avlu içlerinde ve köşe başlarındakilerden kim inin kandiller yanıyor sularında kim inin güneşten dökülüyor su lan içtim bütü n çeşm elerinden Roma şehrinin Danteyle b eraber Gıramşiyle berab er Milano işçileri ve yahudi esnaflarla beraber ve sokak çocuklarıyla ve Sen Piyer kilisesine girdim ve kokakola şişelerine ve seyrettim A ntonioninin filim lerini ve seyrettim resim lerini yoldaşım G utuzonun içtim bütün çeşm elerinden Roma şehrinin

1962 132

ASYA — AFRİKA YAZARLARINA

Kardeşlerim Bakmayın sarı saçlı olduğum a Ben Asyalıyım. Bakm ayın mavi gözlü olduğum a Ben Afrikalıyım Ağaçlar kendi dibine gölge vermez benim orda sizin ordakiler gibi tıpkı Benim orda arslanın ağzm dadır ekm ek ejderler y atar başında çeşmelerin ve ölünür benim orda çllisine basılm adan sizin ordakiler gibi tıpkı. Bakmayın sarı saçlı olduğum a Ben Asyalıyım Bakm ayın mavi gözlü olduğum a Ben Afrikalıyım. Okuyup yazma bilmez yüzde sekseni benim kilerin Şiirler gezer ağızdan ağıza türküleşerek Şiirler bayraklaşabilir benim orda sizin ordaki gibi. K ardeşlerim Sıska öküzün yanm a koşulup şiirlerim iz toprağı sürebilm eli Pirinç tarlalarında bataklığa girebilm eli dizlerine kadar. B ütün soruları sorabilm eli B ütün ışıkları derebilmeli Yol başlarında durabilm eli kilom etre taşları gibi şiirlerim iz Yaklaşan düşm anı herkesten önce görebilmeli 133

Cengelde tam tam lara vurabilm eli Ve yeryüzünde tek esir yurt, tek esir insan Gökyüzünde atom lu tek bulut kalmayıncaya kadar Malı m ülkü aklı fikri cam neyi varsa verebilmeli büyük hürriyete şiirlerimiz.

22 Ocak 1962 Moskova

134

G İ Z E N G A Y I

Ö L D Ü R E C E K L E R

K ardeşlerim kardeşlerim kardeşlerim Gizengayı öldürecekler bana b ir akıl verin im dadına koşabileyim ordum uçağım da olsa varıp alam am ellerinden onu hay bu kahrolası çaresizlik hay bu kuduran keder Gizengayı öldürecekler ilmikte boynu kolları bağlı arkadan gelin be insanlar gelin artık yazımızla mı olur ağzımızla mı elimiz ayağımızla mı yürüyelim üstüne Leopoldvilin.

28 Ocak 1962 Moskova 135

YOLDAŞI M

İlkönce nerde ne zaman duydum adınızı yoldaşım İstanbul esir Boğazda Fransız İngiliz Amerikan diretnotları İtalyanlarm ki de Averofu da Y unanlıların Haliçte kıçtan kara zincirli Hamidiye gemisinde güvertede geceleyin gedikli Osmanı dinliyor on sekiz yaşım kam ası çıkarılm ış baş taretin karanlığındayız Berlin sokaklarında Spartaküslerle yan yana dövüşmüş Osman o mu söyledi bana adınızı adınızı ilkönce Süleym andan mı duydum yirm i birde Anadolu’da b ir köy odasında yirmi birde Anadolu’da b ir köy odasında kurum uş kanla karışık toprak kokuyordu y aralılar sırtüstü yatıyor gözleri alabildiğine açık inlem iyorlar sizin yolladığınız silâhlarla dövüştü T ürk m illeti em per­ yalizme karşı yoldaşım adınızı b ir köy odasında çıra ışığında Süleym andan mı duydum öğretm endi adınızı belki ne Osm andan duydum ne Süleym andan belki de adınız en sevdiğim insanın adı oluverdi onu ilkönce nerde ne zaman kim den duyduğum u kendim d e farketm eden memleketim esirdi 136

insanlarım yoksuldu alabildiğine ve zulüm altında inli­ yordu inim inim adınızı duymamazlık edemezdim sevdim seviyorum saydım sayıyorum sizi adınızı ilk duy­ duğum günden beri yoldaşım o gün bugündür şaşıp kalıyorum karşınızda deniz kıyısında doğup büyüse de ve h aşır neşir olsa da insan bütün öm rünce balıkları güneşleri tanyerleriyle onun yine de karşısında sevinçle şaşıp kalıyor Sevdik seviyoruz saydık sayıyoruz sizi yoldaşım am a korkm adık sizden kimi kere kaderleri ağzınızdan çıkacak tek söze bağlı olanlar bile sevdiler saydılar sizi am a sizden korkm adılar ve biliyoruz biliyoruz kahır kahır kahırlanarak biliyoruz bin kat daha telâşsız bin kat daha ağrısız geçilirdi dönem eçler siz öyle vakitsiz siz öyle genç elli d ö rt yaşında ölmeseydiniz yoldaşım ne güzel şey size yoldaşım diyebilmek

17 Nisan 1962 Moskova

137

SEVERMİŞİ M

MEĞER

yıl 62 M art 28 Prag-Berlin tireninde pencerenin yanındayım akşam oluyor dum anlı ıslak ovaya akşam ın yorgun b ir kuş gibi inişini severmişim meğer akşam ın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedim toprağı severmişim meğer toprağı sevdim diyebilir mi onu b ir kez olsun sürmeyen ben sürm edim Pıiatonik biricik sevdam da buym uş meğer m eğer ırm ağı severmişim ister böyle kım ıldam adan aksın kıvrıla kıvrıla tepelerin eteğinde doruklarına şatolar kondurulm uş Avrupa tepelerinin ister uzasın göz alabildiğine dümdüz bilirim aynı ırm akta yıkanılm az b ir kere bile bilirim ırm ak yeni ışıklar getirecek sen görmiyeceksin bilirim öm rüm üz beygirinkinden azıcık uzun karganmkinden alabildiğine kısa bilirim benden önce duyulm uş bu keder benden sonra da duyulacak bilirim benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere benden sonra da söylenecek gökyüzünü severmişim meğer kapalı olsun açık olsun 138

Borodino savaş alanında Andıreyin sırtü stü seyrettiği gökkubbe hapiste türkçeye çevirdim iki cildini Savaşla Barışın kulağıma sesler geliyor gökkubbeden değil meydan yerinden gardiyanlar birini dövüyor yine ağaçları severmişim meğer çırılçıplak kayınlar Moskova dolaylarında Peredelkinoda kışın çıkarlar karşım a alçakgönüllü kibar kayınlar Rus sayılıyor kavakları T ürk saydığımız gibi İzm irin kavakları dökülür yaprakları bize de Çakıcı derler yâr fidan boylum yakarız konakları İlgaz orm anlarında yıl 920 b ir keten mendil astım bir çam dalm a ucu işlemeli yolları severmişim meğer asfaltını da V eıa direksiyonda M oskovadan K ırım a gidiyoruz Koktebele asıl adı Göktepe ili bir kapalı kutuda ikimiz dünya akıyor iki yandan dışarı dilsiz uzak hiç kimseyle hiç b ir zam an böyle yakın olm adım eşkiyalar çıktı karşım a Boludan inerken Geredeye k ır­ mızı yolda ve yaşım on sekiz yaylıda canım dan gayri alacakları eşyam da yok ve on sekizimizde en değersiz eşyamız canım ızdır bunu b ir kere daha yazdımdı çam urlu karanlık sokakta bata çıka Karagöze gidiyorum ram azan gecesi 139

önde körüklü k âat fener belki böyle b ir şey olm adı belki b ir yerlerde okudum sekiz yaşında b ir oğlanın Ka­ ragöze gidişini ram azan gecesi İstanbulda dedesinin elinden tutup dedesi fesli ve entarisinin üstüne sam ur yakalı kürkünü giymiş ve harem ağasının elinde fener ve benim içim içime sığmıyor sevinçten çiçekler geldi aklım a her nedense gelincikler kaktüsler fulyalar İstanbulda K adıköyünde Fulya tarlasında öptüm Marikayı ağzı acı badem kokuyor yaşım on yedi kolan vurdu yüreğim salıncak bulutlara girdi çıktı çiçekleri severmişim meğer üç kırm ızı karanfil yolladı bana hapishaneye yoldaşlar yıldızları hatırladım severmişim meğer ister aşağıdan yukarıya seyredip onları şaşıp kalayım ister uçayım yanıbaşlarında kosmos adam larına sorularım var çok daha iri iri mi gördüler yıldızları kara kadifede koskocam an cevahirler m iydiler turuncuda kayısılar mı kibirleniyor m u insan yıldızlara biraz daha yaklaşınca renkli fotoğraflarını gördüm kosm osun Ogonyok dergisinde kızmayın am a dostlar non figüratif mi desek soyut mu desek işte o soydan yağlı boyalara benziyordu kimisi yani 140

dehşetli figüratif ve som ut insanın yüreği ağzına geliyor karşılarında sınırsızlığı onlar hasretim izin aklım ızın ellerimizin onlara bakıp düşünebildim ölüm ü bile şu kadarcık keder duym adan kosmosu severmişim meğer gözümün önüne kar yağışı geliyor ağır ağır dilsiz kuşbakışı da buram buram tipisi de meğer k ar yağışını severmişim güneşi severmişim meğer şimdi şu vişne reçeline bulanm ış b atark en bile güneş İstanbulda da kim i kere renkli kartpostallardaki gibi batar am a onun resm ini sen öyle yapm ıyacaksın meğer denizi severmişim hem de nasıl am a Ayvazofskinin denizleri b ir yana bulutları severmişim meğer ister altlarında olayım ister üstlerinde ister devlere benzesinler ister ak tüylü hayvanlara ayışığı geliyor aklım a en aygın baygını en yalancısı en küçük burjuvası severmişim yağm uru severmişim meğer ağ gibi de ince üstüm e ve dam layıp dağılsa da cam larım ­ da yüreğim beni olduğum yerde b ırak ır ağlara dolanık ya da b ir dam lanın içinde ve çıkar yolculuğa h artad a çi­ zilmemiş b ir memlekete gider yağm uru severmişim meğer 141

am a neden birdenbire keşfettim bu sevdaları Prag-Berlin tireninde yanında pencerenin altıncı cıgaram ı yaktığım dan mı b ir teki ölüm dür benim için M oskovada kalan birilerini düşündüğüm den mi geberesiye saçları sam an sarısı kirpikleri mavi zifiri karanlıkta gidiyor tiren zifiri karanlığı severmişim meğer kıvılcım lar uçuşuyor lokom otiften kıvılcım ları severmişim meğer meğer ne çok şeyi severmişim de altm ışım da farkına var­ dım bunun Prag-Berlin tireninde yanında pencerenin yer­ yüzünü dönülmez b ir yolculuğa çıkmışım gibi seyrederek

19 Nisan 1962 Moskova

142

İri iri dam lalarıyla yağm ur üzüm salkımıydı doğum gününde senin şaşkın ve sırılsıklam durdum önünde senin altın kubbeli b ir ağaçtın denizin ortasında ilk erginlik düşüm den geliyorum sana bu şehrin bana verdiği en tatlı yemiş en akıllı söz en insan sokaksın günlük güneşlik rüzgârım benim saçları sam an sarısı kirpikleri mavi karım benim

Mayıs 1962 Moskova 143

VERANIN

RESMİ

Kim seler yapam az senin resm ini Kıyıdan açılanın tanyerinden esenin A ram asınlar seni renklerin atlıkarıncasında Dayanmış tah ta parm aklığa b ir bağ taraçasında iklim ler Bizden en uzak gezegenin kederi A ram asınlar seni uyaklarında ışıkla gölgenin Sen oyunun dışındasm oylum ların da yüzeylerin de B ir yerlerde b ir sevinç günün birinde fışkırır Kim seler yapam az senin resm ini Kıyıdan açılanın tanyerinden esenin Sen kendi resm ini kendin de yapam azsın Gümüş kanatlı b ir balık sıçrıyor enginde Aynaların içine girip ötelere gitm e boşu boşuna Y itirilm iş erkekler gelir kadınlar koğuşuna geceleri Sen kendi resm ini kendin de yapam azsın B ir açılıp b ir kapanır kapılar yüreğinde Senin resm ini ben yapacağım

4 Mayıs 1962 144

YAĞMURUN

ALTINDA

Y ağm urun altında yürüyordu b ah ar incecik yeşil ayakla­ rıyla Moskova asfaltında lastiğe m otora kum aşa taşa sıkışıktı kardiogram ım çok bozuk çıktı bu sabah beklenen gelecektir günün en beklenm edik saatında bir başına verecek ve alıp getirem iyecektir gidenleri çalınıyordu Çaykovskinin birinci konseri yağm urun altında bensiz çıkacaksın m erdivenleri b ir karanfil duruyor balkonlu evin son katında yağm urun altında yürüyordu b ah ar incecik yeşil ayakla­ rıyla Moskova asfaltında karşım da otu ru rsu n görmezsin beni ve uzaklarda tüten b ir kedere gülüm sersin b aharlar alır seni benden g ö tü rü r b ir yerlere b ir keresinde belki geri dönmiyeceksin kaybolacaksın yağm urun altında.

6 Mayıs 1962 Moskova 145

Kırmızı sarı yeşil balonlarda çocuk çığlıklarıyla güneş gökyüzü mavi ışıklarıyla kim derdi ki hikâyem böyle b iter yağm urlar mevsimine girdim kederli şiirler mevsimine b ir şeyler bekliyorsun benden değil sözler duruyor aram ızda birbirim ize ulaşam adan çocuk çığlıklarıyla güneş kırm ızı sarı yeşil balonlarda yorgun ve um utsuz bakıyoruz sözlerimize

11 Mayıs 1962 Moskova 146

T A R U S A

YOLU

K. V. Paustovski’ye Beni alıp benden ötelere g ö tü rü r daha ötelere Mayıs ayında Tarusa yolu kayınların ardm d ad ır arayıp bulduklarım da bu­ lam adıklarım da M arina Svetayeva b ak ar bana Oka ırm ağına inen tepelerden b u lu tlar yüzer suda dallara takılarak ne etsem de bulu tlarla akıp gitm ese m utluluğum Paustovskinin evini gördüm iyi adam ın evini iyi adam ların evleri Mayıs aylarını h a tırla tır bana bü tü n Mayıs aylarını îstanbulunkileri de îstanbulun Mayıs ayından mı geldi Paustovski­ nin Türk ninesi E rzurum kinden mi evde yoktu yatıyor şehirde yüreğinde sancılarla üstat neden sancılar eksik olmaz iyi insanların yüre­ ğinden sevdiğimiz kadınlara benziyor Mayıs ayında Ta­ rusa yolu asfalta döneceğiz kalacak çimende ayak izlerimiz Tarusa yolu Paustovskinin elyazısıdır bilm em kısm et olur m u geçmek Tarusa yolunda Mayıs aylarından birinde b ir daha ve bu eski Rus toprağında güneş Viatski oyun­ cağı b ir tavus kuşu 12 Mayıs 1962 Tarusa yolu 147

İSPANYA

kimimiz altm ışındadır kimimiz gitti daha ötelere ki­ mimiz b ir avuç kem iktir çoktan İspanya gençliğimiz İspanya b ir kanlı güldür göğsümüzde açılmış İspanya arkadaşlığım ız aydınlığında altedilmez um udun ve koca zeytin ağaçları y ırtık p ırtık ve toprak sarı ve toprak kırm ızı ve delik deşik kimimiz altm ışındadır kimimiz gitti daha ötelere ki­ mimiz b ir avuç kem iktir çoktan 39 da düştü M adrid acı tatlı neler gelip geçti o gün bu gündür başından insanoğlunun İspanya 39 da düştü öfkeli sıcak sesi geliyor Asturya m adenlerinden 62’de Bilbaoda aydınlığı altedilm iyen um udum uzun İspanya gençliğimizdi İspanya gençliğimizdir İspanya alın yazım ızdadır hepimizin

20 Mayıs 1962 Moskova 148

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse b ir günlüğüne allı pullu b ir balon gibi verelim oynasınlar oynasınlar tü rk ü ler söyliyerek yıldızların arasında dünyayı çocuklara verelim kocam an b ir elma gibi verelim sıcacık b ir ekmek somunu gibi hiç değilse b ir günlüğüne doysunlar dünyayı çocuklara verelim b ir günlük te olsa öğrensin dünya arkadaşlığı çocuklar dünyayı alacak elimizden ölümsüz ağaçlar dikecekler

21 Mayıs 1962 Moskova 149

ŞEH İR SOKAKLARINDA KÖYLÜ ASKERLER

Köylü askerler şehir sokaklarında el ele tutuşup dolaşır fotoğraf çektirirler gözlerini alabildiğine açıp köylü askerler kederli balıklar gibidir park lard a açık denizlerden akvaryom a düşm üş balıklar gibidirler köylü askerler şehirlerde b ir tü rlü alışam azlar b ir şeylere unutam azlar b ir şeyleri en yakın insanları al yanaklı önlüklü kızlardır köylü askerler b ak arlar m anikenlere konuşm ak is­ term iş gibi onlarla köylü askerler b ir başlarına kavaklardır asfaltın üs­ tünde arasında taş dem ir kalabalığının köylü askerler dolaşır şehir sokaklarında el ele tu ­ tuşup güzel günler gelecek köylü askerler kaybolacak şehir sokaklarında

22 Mayıs 1962 Moskova 150

TRAF İ K

MEMURLARI

Trafik m em urları dikilmiş d u ru r el kol kım ıldar kaşlar çatık sopalarının ucunda hürriyetim iz trafik m em urları dikilip duracak sokaktakiler birbirlerini sevmeği öğreninceye kadar

23 Mayıs 1962 Moskova 151

E V L E R

Evler tek katlı da olabilir yüz katlı da yeter ki sokaklarım ızı ezm esinler yeter ki tertem iz çevik güler yüzlü görsünler hizmetimizi çıplak duvarlara diyeceğim yok taze ve canlıysalar d ar pencereler giyotini h a tırla tır bana pencere dost sözü gibi rah at ve geniş olacak ağaçsız asfaltı sevemem neonlara diyeceğim yok akıllı ve sevinçliyseler yukar­ da ve hatırlatıyorlarsa bana hasretlerim i belli belirsiz parklarda göller göllerde ak k ara kuğular olabilir h atta arasıra bando m uzıka da am a en önemlisi p ark lar­ da öpüşülebilm eli aptal ölü ellerini operette arya söylemiş gibi açmış m anikenleri sevmiyorum taştan ve tunçtan insanları sevmiyorum tabanların­ dan inip aram ızda dolaşm ıyorlarsa bankaları ve hüküm et konaklarıyla övünen şehirleri sevmem sevdiğim şehirler sağlıkevleriyle övünenlerdir çocuk bahçeleriyle övünenler

24 Mayıs 1962 Moskova 152

Sibirya ırm aklarında buzlar çözüldü çoktan Baküde denize giriliyor çaktı M oskovada şim şekler ılık yağm urlar yağdı asfalta dünyam güneşli dünyam yeşil kam yonlar daha hızlı gidiyor yapı yerlerine uykular tutm az oldu beni birbirinden güzel şeyler düşünüyorum sabahlara kad ar 153

Ölüm düşüncesinden soyundum giyindim H aziran yapraklarını bulvarların M ayısınkiler ne de olsa fazlaca gençti benim için bütün b ir yaz bekliyor beni b ir şehir yazı kızgın taşları asfaltıyla buzlu gazozu dondurm ası terli sinem a salonları iri sesli taşra aktörleriyle o rtalık tan yok oluveren taksileriyle büyük futbol günlerinin ve E rm itaj bahçesinde am pulların ışığında kâatlaşan ağaçları ve belki M eksika türküleri belki de Gana tam -tam larıyla ve balkonda okuyacak olduğum şiirlerle ve birazcık kesilip kısalacak saçlarınla senin b ir şehir yazı bekliyor beni giyindim H aziran yapraklarını bulvarların ölüm düşüncesinden soyundum

24 Mayıs 1962 154

A R A D I K L A R I N

aradıkların odanda değil dışardadır kam yonlar taşıyor aradıklarını vinçler kaldırıyor beton bloklarıyla aradıkların ağaçlarındadır Leningrad caddesinin ve m etroların eskalatörlerinde aradıkların istasyonlardadır ayrılıklarla kavuşm alarda ve erzak çantasında uzunboylu kırm ızı başörtülü kadının Rubliyofun firesklerindedir aradıkların tunçtan iki kişiye sorabilirsin aradıklarını biri Rusya sinem asının önündedir öbü­ rü Moskova sinem asının Siverdlof alanında gür sakalı taştan biri d u ru r senin aradıklarını en iyi o bilir aıadılkarın Devrim alanında kırm ızı tuğla yapıdadır aradıkların sokaklardakilerdedir aradıkların sende

25 Mayıs 1962 Moskova 155

çınar olsam dinlensem gölgesinde kitap olsam okusam uykusuz gecelerimde içim sıkılm adan kalem olm ak istem em kendi elim de bile kapı olsam iyilere açsam kötülere kapasam pencere olsam perdesiz ve iki kanadı açık b ir pencere ve şehri soksam odam a söz olsam çağırsam haklıya doğruya güzele söz olsam söylesem sevdamı yum uşacık

27 Mayıs 1962 Moskova 156

Yoruldun ağırlığımı taşım aktan ellerim den yoruldun gözlerimden gölgemden sözlerim yangınlardı kuyulardı sözlerim bir gün gelecek ansızın gelecek b ir gün ayak izlerim in ağırlığını duyacaksın içinde uzaklaşan ayak izlerimin ve hepsinden dayanılmazı bu ağırlık olacak.

31 Mayıs 1962 Moskova 157

bütün kapılar kapalı inik b ü tü n perdeler nerdeler nerdeler nerdeler gidilmeyen gelinmeyen b ir yerdeler dilsizler fısıldıyor sağırlara uzaktan çok uzaktan bakışın gözleri yok koşuşun ayakları yoruldum yakalanm azı kovalam aktan b ir cigara içeyim

31 Mayıs 1962 158

Fasulya gibi yaşıyorum son zam anlarda kuru fasulya gibi kuru fasulyanın pilâkisi yapılır benden o da yapılmaz

31 Mayıs 1962 159

NEYİ BİLDİRİR SAYILAR

sayılar bebelerin kundakları sayılar tab utları şehirlerin öldürülm üş öldürülebilecek olan sayılar yaklaşan b ir şeyleri b ildirir sayılar bildirir uzaklaşan b ir şeyleri nedir yaklaşan bize bizden uzaklaşan nedir dünya savaşı :I dünya savaşı: II 14’ten 18'e 39’dan 45’e 10 yıl 54 milyon ölü 49 milyon sakat ölülerle sakatların m emleketi 103 milyon nüfuslu b ir memleket ve ayrıca öksüzleri delileri yanık taşlarıyla ve gidenlerden biri evimizdendi gitti dönmedi b ir daha 19’unda mıydı 40’ında mı aklım da kalm am ış döndü iki gözü kör gök gözlü m üydü kara gözlü m ü aklım da kalmamış döndü dizkapağından kesik sol bacağı döndü ve kapısını bulam adı evinin 14’ten 18’e 39’dan 45’e 10 yıl 54 milyon ölü 49 milyon sakat yeryüzünde yuvarlak hesap ve şim dilik 2,5 milyarız % 80’imiz aç 160

dişlerim iz dökülüyor dişetlerim iz yara içinde ölü derilerim iz çatlak hele çocuklarım ız sallanan koca kafaları kırış kırış yüzlerinde kederli iri gözleriyle ve eğri büğrü incecik bacakları üstünde karınları davul gibi yeryüzünde yuvarlak hesap ve şim dilik 2,5 milyarız % 80’imiz aç yıl 962 62 yılında 2 avcı uçağını sofraya koysak çevirsek ete ekmeğe şaraba salataya 40 milyon adam doyasıya yer içer 40 milyon kediye de a rta r ekm ekten etten kediler salata yemez şarap içmez kedileri ben kattım ziyafete balistik füzeleri filim lerde seyrettim 2 balistik füze yakıp kül eder 150 kitaplığı daha kurulm adan onlar belki benim kitabım da v ard ır içinde 62 yılında bom bardım an uçaklarını gördünüz mü son modellerini 2 bom bardım an uçağı 4 sağlık evini yükler yanm a bom balarının temeli daha atılm am ış 4 sağlık evini koskoca pırıl pırıl ve yatakları röntgenleri um utlarıyla 62'de atom lu atom suz silahlanm a yarışı 12 m ilyar dolar yılda 10 yılda 120 bin m ilyar 161

yıldızların sayısına yakın mı bilmem 120 bin m ilyar yahut 150 milyon yapılm am ış ev yapılabilecek am a yapılm am ış ev 150 milyon ev hayaleti 5 odalı akarsulu elektrikli banyolu kapıları m erdivenleri pencereleri 150 milyon evin güneş doğarken cam ları gölgeleri akşam üstü balkonları ayışığmda ayının ini var süm üklü böceğin kabuğu bizimse bu işte halimiz ortada b ir adam tanırım iki elli iki ayaklı kaytan kara bıyıklı otuzuna bastı bu yıl iki oğlundan biri yedisinde öbürü altı aylık anası k an sı kaynatası ve b ir fotoğraf askerlikte çekilmiş ya kendinin ya rahm etli babasının ya kaynatasının ve b ir leğen ve b ir göz oda 150 milyon ev bu evlerden b ir teki odaları kapıları akarsuyu ve yemek m asası bu evin 62’de atom lu atom suz silahlanm a y an şı 120 m ilyar dolar yılda 10 yılda 120 bin m ilyar dolar 162

yahut 150 milyon yapılm am ış ev yapılabilecek am a yapılm am ış tanıdığım adam ınki de içinde balkonunda ayışığı 62'de atom lu atom suz silahlanm a yarışı 120 m ilyar dolar yılda yahut yuvarlak hesap 1 m ilyar ölü adayı ve ölüme hazır en azdan yarısı b ü tü n toprakların yarısı bütün ağaçların balıkların b ü tü n yağm urların ve ana rahm ine düşenlerin en azdan yarısı ölüme hazır tepeden tırnağa silahsızlansak 63’de mi olur 65'te mi artık atom lu atom suz silahsızlansak b ü tü n iklim lerde ve insanca işlesek yeryüzü nim etlerini çoğaltsak onları 1/4 kazırdık açlığın kökünü üç ayda dişlerim iz dökülmez olur kanam az dişetlerim iz hele çocuklarım ız keder silinir gözlerinden eğri büğrü bacakları doğrulur iner şiş karınları neyi b ild irir sayılar neyi bildirm eli yaklaşan nedir bize uzaklaşan nedir bizden.

17 H aziran 1962 Moskova

163

VATAN

H A İN İ

«Nâzım H ikm et vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. Amerikan em peryalizm inin y a n sömürgesiyiz» dedi Hikmet. «Nâzım H ikm et vatan hainliğine devam ediyor hâlâ» B ir A nkara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun ü stü­ ne, kapkara haykıran puntolarla, b ir A nkara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyam sonun. 66 santim etre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan am irali Amerika bütçem ize 120 milyon lira hibe etti, 120 mil­ yon lira «Amerikan em peryalizm inin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet. Nâzım H ikm et vatan hainliğine devam ediyor hâlâ» Evet, vatan hainiyim , siz vatanperversiniz, siz y u rt­ seversiniz ben y u rt hainiyim , ben vatan hainiyim Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse va­ tan, vatan, şose boylarında geberm ekse açlıktan, vatan, soğukta it gibi titrem ek ve sıtm adan kıvran­ m aksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, m ızraklı ilm ühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, m aaşlarınızsa vatan, 164

vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bom bası, Ameri­ kan donanm ası topuysa, vatan, kurtulm am aksa kokm uş karanlığınızdan, ben vatan hainiyim . Yazın üç sütun üstüne k apkara haykıran puntolarla: Nâzım H ikm et vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

28.7.1962

165

AÇLIK ORDUSU YÜRÜYOR

Açlık ordusu yürüyor yürüyor ekmeğe doymak için ete doymak için kitaba doymak için hürriyete doymak için. Y ürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin yürüyor dem ir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak yürüyor ayakları kan içinde. Açlık ordusu yürüyor adım ları gök gürültüsü türküleri ateşten bayrağında um ut um utların um udu bayrağında Açlık ordusu yürüyor şehirleri om uzlarında taşıyıp daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri fabrika bacalarını paydostan sonraların tükenm ez yorgunluğunu taşıyarak. 166

Açlık ordusu yürüyor ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta. Açlık ordusu yürüyor yürüyor ekm eksizleri ekmeğe doyurm ak için hürriyetsizleri hürriyete doyurm ak için açlık ordusu yürüyor yürüyor ayakları kan içinde.

9 Ağustos 1962

167

TÜRKİYE İŞÇİ SINIFINA SELAM

Türkiye işçi sınıfına selâm! Selâm yaratana! Tohum ların tohum una, serpilip gelişene selâm! B ütün yem işler dallannızdadır. Beklenen günler, güzel günlerim iz ellerinizdedir, haklı günler, büyük günler, gündüzlerinde söm ürülm iyen, gecelerinde aç yatılm ıyan, ekm ek, gül ve hürriyet günleri. Türkiye işçi sınıfına selâm! M eydanlarda hasretim izi haykıranlara, toprağa, kitaba, işe hasretim izi, hasretim izi, ayyıldızı esir bayrağımıza. Düşmanı yenecek işçi sınıfımıza selâm! Paranın padişahlığını, karanlığını yobazın Ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selâm! Türkiye işçi sınıfına selâm! Selâm yaratana.

12 Ağustos 1962 168

GAYYA

K U Y U S U

Şeydi Fakıllı köyünde kadınlar ard ard a dizilmiş su çekerler ard arda bağlanm ışlar b ir tek ipe su çekerler gayya kuyusundan, su çeker taş devri k ad ın lan otuz m etre altından yerin. Güneş yağar toprak ölü su uyur otuz m etre derinde karanlık ve çam urlu. K adınlar ard arda bağlanm ış b ir tek ipe su çekerler. Yorgunluk filan değil dışında yorgunluğun bu, kederin de, um utsuzluğun da, açlığın da, bilirim , bu kahrolası şeyin böylesini duym adılar insanlar insan öküzler öküz âletler âlet oîalıberi. Kımıl böcekleri tahılı yedi kahvenin önünde banka m em urları toprak ölü su uyur otuz m etre derinde karanlık ve çam urlu yıllık taksit 15 lira verilemedi. Şeydi Fakıllı köyünde kadınlar su çeker gayya kuyusundan Uyan Anadolum uyan ölüm uykusundan. 30 Ağustos 1962 169

NERDEN GELİP NEREYE GİDİYORUZ?

B a ş l a n g ı ç N erden gelip nereye gidiyoruz? Belimizi doğrultup kalktığım ızdan beri iki ayak üstüne, kolum uzu b ir sopa boyu uzattığım ızdan beri, taşı yonttuğum uzdan beri yıkan da yaratan da biziz yıkan da y aratan da biziz bu güzelim, bu yaşanası dünyada. N erden gelip nereye gidiyoruz? Arkamızda kalan yollarda ayak izlerimiz kanlı, arkam ızda kalan yollarda ulu uyum ları ellerimizin, aklımızın, yüreğimizin, toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve plastikte. Nerden gelip nereye gidiyoruz? Kanlı ayak izlerimiz m idir önüm üzdeki yollarda duran? B ir cehennem çıkm azında mı sona erecek önümüzdeki yollar? Nerden gelip nereye gidiyoruz? 170



I



Çocukların avuçlarında günlerim iz sıra bekler, günlerim iz tohum lardır avuçlarında çocukların, çocukların avuçlarında yeşerecekler. Çocuklar ölebilir yarın, hem de ne sıtm adan ne kuşpalazından düşerek te değil kuyulara filân; çocuklar ölebilir yarın, çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın, çocuklar ölebilir yarın atom b u lu tlarının ışığında, ne b ir santim kemik, ne b ir dam la kan, çocuklar ölebilir yarın atom b u lu tlarının ışığında arkalarında b ir avuç kül bile değil arkalarında gölgelerinden başka b ir şey bırakm adan Negatif resim cikler boşluğun karanlığında. K rem atoryom , krem atoryom , krem atoryom . B ir deniz görüyorum ölü balıklarla örtülü b ir deniz. N egatif resim cikler boşluğun karanlığında; yaşanm am ış günlerimiz çocukların avuçlarıyla birlikte yok olan 171

— 2 —

B ir şehir vardı. Yeller eser yerinde. Beş şehir vardı. Yeller eser yerinde. Yüz şehir vardı. Yeller eser yerinde. Ş iirler yazılmıyacak yok olan şehirlere, şair kalm ıyacak ki. Pencerende b ir sokak bulvarlı. Odan sıcak. Ak yastıkta üzüm karası saçlar. Adam lar paltolu, ağaçlar karlı. Penceren kalmıyacak, ne bulvarlı sokak, ne ak yastıkta üzüm karası saçlar, ne paltolu adam lar, ne karlı ağaçlar. Ölülere ağlanmıyacak, ölülere ağlıyacak gözler kalm ıyacak ki. Eller kalmıyacak. Negatif resim cikler dalların altındaki yok olm uş olan dalların altındaki. Yok olm uş olan dalların üstünden o b u lu tlard ır geçen. Güneye götürm eyin beni, ölmek istem iyorum . Ölmek istem iyorum , kuzeye götürm eyin beni. 172

Doğuya götürm eyin beni, ölm ek istem iyorum . Ölmek istem iyorum batıya götürm eyin beni. Beni burda bırakm ayın, götürün b ir yerlere. Ölmek istem iyorum , ölm ek istem iyorum . O b u lu tlard ır geçen yok olm uş olan dalların üstünden. Tahta, beton, teneke, to p rak dam larım ızla iki m ilyardan artığız kadın, erkek, çoluk, çocuk. Ekm ek hepimize yetmiyor, kitap ta yetmiyor, am a keder dilediğin kadar, yorgunluk ta göz alabildiğine. H ürriyet hepimize yetmiyor. H ürriyet hepimize yetebilir ve sevda kederi, hastalık kederi, ayrılık kederi, kocalmak kederinden gayrisi aşm ıyabilir eşiğimizi. K itap hepimize yetebilir. O rm anlarınki kadar uzun olabilir ömrümüz, yeter ki bırakm ıyalım yaşanm am ış günlerim iz yok olm asın çocukların avuçlarıyla birlikte. Boşluğun karanlığına çıkm asın negatif resim cikler, yeter ki ekm ek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için yaşıyabilelim. 173

Ça ğ ı r ı

Tanrı ellerim izdir, T anrı yüreğimiz .aklımız. H er yerde var olan Tanrı, toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve plastikte ve bestecisi sayılarda ve satırlard a ulu uyum ların. İn sanlar sizi çağırıyorum : kitaplar, ağaçlar ve balıklar için, buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için, üzüm karası saçlar, sam an sarısı saçlar ve çocuklar için. Çocukların avuçlarında günlerim iz sıra bekler, günlerim iz tohum lardır avuçlarında çocukların, çocukların avuçlarında yeşerecekler.

22.11.1962 174

Bir kız vardı Japonyada ufacık, tefecik b ir kız, B ir bulut vardı dünyada işi: öldürm ekti yalnız. Bu bulut bu kızcağızın öldürdü nineciğini, külünü göğe savurdu, sonra, yine apansızın gelip babasını vurdu, sonra da kızın kendini. Ve doymadı ve doymadı yeni kurbanlar arıyor. Atom ölüm üdür adı, karanlıkta bağırıyor. Büyük b ir birlik kuralım , canavarı susturalım . Savaş çengine gidelim, canavarı yok edelim.

1963 175

Çok m u geçti aradan az mı bilm iyorum yaptık mı bu yolculuğu yaptık gibi mi geliyor bana bilm iyorum Eylüldü sabahtı aklım da kaldığına göre aklım da kalan b ir şey var mı aklım mı uyduruyor b ir şeyleri bilm iyorum Eylüldü sabahtı çıktık M oskova’dan..

1963 176

KOCALMAĞA ALIŞIYORUM

Kocalmağa alışıyorum dünyanın en zor zanaatına, kapıları çalmağa son kere, durup durm adan ayrılığa, Saatlar, akarsınız, akarsınız, akarsınız... Anlamağa çalışıyorum inanm ayı yitirm enin pahasına. B ir söz söyliyecektim sana söyliyemedim. Dünyamda sabahleyin aç karm a içilen cigaram ın tadı, ölüm kendinden önce bana yalnızlığını yolladı. Kıskanıyorum öylelerini kocaldıklarının farkında bile değiller, öylesine başlarından aşkın işleri

12 Ocak, 1963 177

TANGANİKA RÖPORTAJI

10 Mektupta Birinci Mektup

Uçuyorum karlı Ukrayna ovalarını. Y ıllardır bu ilk hava yolculuğum sensiz. Elini aradım yerden kesilirken, alışkanlık, yere inerken de arıyacağım. Dün gece bavulum u hazırlıyordun, om uzların kederliydi, belki değildiler de, bana öyle geldi, kederli olm alarını istediğim den Bu sabah k ar aydınlığıyla uyandım. Moskova uykudaydı, sen uykudaydın. Saçların sam an sarısı, kirpiklerin mavi, ak boynun uzundu, yuvarlaktı ve kırmızı, kalın dudaklarında keder, belki değil de bana öyle geldi, kederli olm alarını istedi­ ğimden. Ayaklarımın ucuna basıp yan odaya geçtim. Fotoğrafın m asam da bir yaz güneşine bakıyor, başını kaldırm ış, profilden. U m runda değil gidişim. Soktum cebime. İyiden iyiye ağardı ortalık. Duvarda Dinonun yağlı boyası: b ir bulut parçacığı sonsuz b ir gökyüzünde, belki ne gökyüzü, ne bulut, 178

uçsuz bucaksız m avilikte ak b ir kım ıldanış, iyimserliğin resm i, um udun. Kapıcı kadınlar avluda k ar küremeğe başladı gıcırtılarla. Odaya girdin. Yüzüme bakıyorsun şaşkın, kederli; belki keder değil de uyku m ahm urluğu bu. «Beni geçirmeğe gelme» dedim, oysaki beni geçirm eni istiyordum bilemediğin kadar. K ilitledin bavulum u kendi elinle. Ben açtım kapıyı m erdiven sahanlığına çıktım . Sen içerde kapıyla çerçeveli b ir b ah ar m anzarasıydın, bir b ah ar m anzarası öğle aydınlığında, yapraklarla sular som parıltı, gölgesiz. K apadım kapıyı üstüne. Senden konuştuk Ekberle Vunukovoya kadar, daha doğrusu, ben söyledim, o dinledi. Karadenizi geçiyorum sekiz bin m etre yukarıda. Bilmem farkında mısın, günü gününe b ir yıl oluyor, Varşova-Roma-Paris üstünden Kahireye uçtu k tu seninle. Kahire yine o K ahire mi sensiz? Sekiz bin m etre yukarıda, Anadolum un üstündeyim . Sekiz bin m etre derinde, bulu tların altında, toprağım da kara kış. Köylerin çoktan kesiktir yolu. H er biri karlı çöllerde b ir başınadır. B ulgur aşı yağsız. Tezek dum anında göz gözü görmez. Bebeler ölür bitlenm eğe bile vakit bulm adan ve ben uçarım sekiz bin m etre yukarda, bulutların üstünde. İşte böyle Tulyakova... 179

İkinci M ektup

Kahirede Özbekiye bahçesini h atırladın mı? Oturduğum uz sırayı gidip buldum . Topal ayağını onarm am ışlar. Geceydi hatırladın mı? K arm a karışıktı karşım ızda yıldızlar, otom obil ışıkları, vitrinler ve uzun entarili dilenci. Kederli kadından konuştuktu h atırladın mı? Kıraliçe N ifertitiye benziyordu yüzü. K om ünist kocası beş yıldır can çekişiyor çölün o rta yerinde, toplam a kam pında. K ahirenin Özbekiye bahçesini h atırladın mı? Oturduğum uz sırayı gidip buldum . Topal bacağını onarm am ışlar. Gündüzün ağaçlar tozlu. Uzun entarili dilenci kurum uş büsbütün ve kederli kadının kocası artık ölm üştür. Kahirenin Özbekiye bahesini h atırladın mı? 180

Üçüncü M ektup

Geceleyin geç vakit havalandık K ahireden. Uzakta, ta uzakta, kanadın ucunda ayrılığın kırm ızı ışığı yanıyordu. Yıldızları sım sıkı tu ttu m avucum da, uyudum . İndik H ortum alanına sabah aydınlığında, bulutsuz, ak b ir aydınlık, b ir porselen aydınlığı, porselen b ir fincan zar gibi ince. Alanda dev b ir «Kornet» vardı Sudan Hava Yollarının. B ir de b ir spor uçağı sarı, kırm ızı, minicik. Neyin nesi anlıyam adım . H ortum hava istasyonu temiz. Güneş serin serin yükseliyordu. O turdum karşısına paltom u omuzuma atıp. Nerde olursam olayım, hapiste bile, günlerim kulağıma m üjdeler fısıldıyarak başlar. Sudanlılar güzel oluyor, — Sudanlı b ir şair kadın tanırım , dünya güzeli —, işlenm işler abanoz ağacının en soylusuna ak entarileri, ak örtüleri, ak sarıkları içinde. Sudanlı subaylar dolaşıyor, İngilizce konuşuyorlar, ve sarışın avcılar viski içiyordu. Avcılar arslan avlamağa gelmişler ve pam uk avlamağa. Tüfekleri naylon kılıflı. 181

Biı m ızrak boyu yükseldi güneş. Paltom u attım , çıkardım ceketimi. Volkan gürültüleriyle havalandı «Kornet», uçup g itti Londraya. N erden bileceksin, kızım, benim O sm anlar bu kırm ızı to p rak ta esircilik etti. Kölelerin boyu iki m etre, bir de fildişi, altın, b ir de vergi topladılar kadınların şalvarına kedileri sokup. Bu usul belki halâ yürü rlü k ted ir Anadoluda, Ama Anadolu köleleri kavruk kısacık.

182

D ördüncü M ektup

Dar es Selâma belki kuşlar gelir Istanbuldan, M oskovadan kuşlar nerelerden nerelere gitmez ki. Ama bu toprağın dalm a konan M oskovalı ilk uçak bizimkisi, ilk İstanbullu ben. Duydum Afrikanin kokusunu, büyük kara Afrikanin: iri bitki, iri hayvan, iri güneş, iri yağm ur, iri yıldız kokuyor. Girdik şehre palmiyelerle m uzların arasından. Gözalabildiğine yeşil, gözalabildiğine sıcak b ir akvaryom a girdik. Dar es Selâm batısında H int okyanusunun. Daha M uham m etten önce k ara kaşlı Arap korsanlarıyla arap tüccarları çıktı bu kıyılara, sonra başka korsanlarla başka tüccarlar ve bunların kaşları sam ur. am a iş kaşlarda değil. Dar es Selâm başkenti Tanganikam n. Tanganika Tanganika, Tanganika. B ir türkü böyle başlıyabilir, b ir tam tam havası: Tanganika, Tanganika, kederlisi, sevinçlisi, akıllısı, delisi, yeşili, kırm ızısı, sarısı, kuzgunu, karası. Tanganika, Tanganika... 183

Biliyorsun, Tanganika güney doğusunda Afrikanin. 120’den çok kabilede 10 milyon k ad ar insan. M üslüman, hıristiyan, putperest. Biliyorsun, belli başlı ürünü: kahve, davar ve sizâl. Sizâlin yaprakları yalm, yeşil, kılınçlardır, urgan, halat, çuval filan yapılır. Biliyorsun, b ütün bunları yola çıkm adan önce bilmediğimi biliyorsun. Biliyorsun hartad a yaptığım ız yolculuğu seninle. Gemimiz üç direkliydi başı kemâni, puruvada altın kız sureti sana benzer, ve bayrağında şiirler sana yazdığım, ve balıklar avladık gözleri züm rüt, vc kuşlar kondu serenlere sırm a kanatlı, ve muz yağm uruna tu ttu m aym unlar bizi kıyılardan, ve pupa yelken geçtik sıcak denizleri, ve b ir dolanıp b ir kurtulduk ağından m eridyenlerin Dar es Selâmı bulana kadar. B iliyorsun h artad a yaptığımız yolculuğu seninle. Tanganikalı Meçhul Askerle konuştum Dar es Selâmda Tunçtan dökülm üş saldırıyordu ince, çıplak bacaklarının üstünde elde silah. Arkasında bulvar ve lim an karşısında vitrinler, sağında b ir banka yapısı solunda b ir kilise. Kime saldırıyorsun? dedim Alamana, dedi. Atamanındık, dedi, birinci dünya savaşmadek. İngiliz geldi, kom utayı aldı, saldırdık Alamana. 184

Alaman gitti, İngiliz kaldı. Kaldı İngiliz 18'den 62'ye. 62’de Ingilizi dehledik, bağımsız Cumhuriyetiz, dedi, dedi ve kesti. Dar es Selâm b ir şirin kasabadır. Ana caddeleri temiz, onarılı. Büyük rah at b ir H int m ahallesi var. H intliler ticaretle meşgul kıyasıya. S atacaklar satabilseler O kyanusun suyunu şişelere doldurup. Ve H intli tüccara düşm an Tanganikalı. Şehirde b ir İngiliz kulübü. Yalnız beyazlar girerm iş eskiden, şimdi adı da değişmiş, girenleri de. C um hurbaşkanı sarayı. İngiliz valisi otururm uş eskiden. B ir kolej, 48 öğrencisi var. Tanganikalı hepsi. Profesörler İngiliz. Kiliseler, cam iler, villalar, oteller, elçilikler. Bir m üslüm an konağında kirada Sovyet elçiliği, kapısında Arap alfabesiyle Bism illah yazılı. Tramvay, otobüs filân yok, am a otom obil h er m arkadan, hepsinin de direksiyonları sağda. İngiliz sistemi. Ve Tanganikalı şoför usta oluyor. B ir de kabare var sabahlara kadar açık. Tanganikalılar, halktan olanları, toprağın üstünde yatıp kalkıyor balçık ve h asır örm e kulübelerde. Devlet dili İngilizceyle Suvahili. 185

Tanganikalı m ühendis, b ü tün Tanganikada, 1 tane, doktor: 3 Tanganikalı sarhoş görmedim, sarhoşlar beyazdı. Beyaz işsiz görmedim, işsizler Tanganikalı. Ve kaldırım larda ta h ta arslan satan lar turistlere Tanganikalı. Tanganikalı subay gördüm , başkan gördüm , öğretm en gördüm Dalgın öğretm en gözleriyle başkan N irere bakıyor bütün duvarlardan çerçevesinde ve cam ın altında o tu ru p dayanm ış ak başlı bastonuna. Polisler, gördüklerim , Tanganikalı, B ankalarda Tanganikalı m em ur görmedim, ya beyaz, ya Hintliydiler. G arsonlarla ham allar Tanganikalı. Köylüler de, çobanlar da, ırg atlar da, kabile reisleri de. B uralarda da fes giyenler çok, renk rengi, boy boyu, püsküllüsü, püskülsüzü. Biz T ürkler fesi Yunandan almışız, giydirmişiz Araba, Sudanlıya da belki, onlar da kara Afrikaya, ya onlar, ya İngiliz, îngilizse giydiren fesli b ir gergedan görürsem şaşmam.

186

Beşinci M ektup

Dar es Selâmda «Halâs ordusu» kulübesinde uyumanın yolu yok sıcaktan Derime yapışıyor sıcak vıcık vıcık. Kanadalı karı koca akşam dualarını çoktan çaldılar m agnitofonda. A rslanlar böğürmüyor. A rslanlar içerlerde arslanlar, filler, gergedanlar, zebra, zürafa, antilopların çeşidi. Kaplan yok sanıyorum. Moskovada zooloji parkında kaplan da vardır, beyaz ayı­ lar da, pingivinler de, ve kaym aklı dondurm a vardır. M oskovada kar yağıyor lâpa lâpa. Derime yapışıyor sıcak. Cibinliğin altında çırılçıplağım. Cibinliğin üstünde kertenkeleler. K ertenkeleler minicik tim sahlar gibi ve dillerini çıkarı­ yorlar ve belki bunlar kertenkele değil. B ursa cezaevinde cibinlikler yaptıktı yatak çarşaflarından Sabahları kovaya doldurup dökerdik tah ta kurularını. Derime yapışıyor sıcak. N abızlarım da vuruyor sıcak ve akıyor dam arlarım da kanım a karışarak. M oskovada k ar yağıyordur, yağm ıyor m u yoksa? Y atm adan önce baktın mı pencerede term om etreye? Sıfır altında on beş mi, on yedi mi? 187

Yatağın üstünde mavi ışık. Neler düşünüyorsun? Yoksa uyudun mu yine kor komaz yastığa başım ? D ar es Selâm da «Halas ordusu» kulübesinde uyumanın yolu yok sıcaktan.

188

Altıncı M ektup

H int okyanusunu seyrettim bu sabah. Okyanuslar üstüne b ir çift sözüm v ar sana: Kıyısından seyredilen okyanus farksızdır M arm ara açıklarından. Yani demek istediğim: O kyanuslar büyük sevdalar gibidir Tulyakova seyredilmeğe gelmez, Okyanus yaşanılır. 189

Yedinci M ektup

Çarşı pazar dolaştım kancığım , no t ettim fiatları. Tanganika dehşetli ucuzluk. Meselâ güneş, hem de en olgunu, en kırmızısı, yağm ur meselâ, hem de aylarca şakırdıyam ardsız, arasız yahut ta boy boyu, çeşit çeşidi sıtm alann, yahut ta kopkoyu esm er eller, turfandası da olgunu da, hem de hepsinin tırnaklarıyla avuçları pembe, h attâ muz, beş kiloluk hevenkleri, b ir şişe Pepsi K ola'dan ucuz. Sana bunları yazdım, iki gözüm, düşünüyorum , Tanganikadan pahalı mı benim Anadolu? Kimi yerlerinde yağm ur çok daha pahalı, kimi mevsim lerinde güneş, am a sıtm aların fiatı, yahut ta ellerin, hele parm akları kınalı olanların, hiç te burdan pahalı değil. Muza gelince, bizde yetişmez, am a soğanla tuz, beş kilosu değil, b irer kilosu, burdaki muz fiatına.

190

Sekizinci M ektup

Nasılsın Tulyakova, ne âlem lerdesin? Sam an sarısı saçlar nasılsınız? Ne âlem lerdesiniz mavi kirpikler? Mavi kirpikler yol verin, gözlerinizin içini görm ek istiyorum , dolaşm ak içinde gözlerinizin ve rastlam ak kendime, belki satırları arasında b ir kitabın, belki İkincisi Pesçannayada otobüs durağında, rastlam ak kendim e içinde gözlerinizin ve «Merhaba Nâzım» demek «Nicesin, m utlu m usun?» Moskova ırm ağına selâm ederim , Kızıl Meydana, fabrika bacalarına, tiyatroların tüm üne selâm ederim , evimizin kapısına selâm ederim , İstanbulun duvarda asılı resm ine selâm Beni sorarsanız, ben burda Kuzeydeyim iki gündür. Aruşa’da, M oşi'de karlı K lim ancaro dağının dolaylarında. Turistik b ir dağ. Otellerde konforu İsviçre turistlerinin. Cagga kabilesi yaşıyor Moşi’de. Otellerde, kahveliklerde ve sizâllıklarda çalışıyorlar. Sizâllıklar İngilizlerin, H intlilerin, Rum ların. Cagga halkı güler yüzlü, akıllı yumuşak. Erkekleri gömlekli, şortlu, am a yalınayak çoğu ve bisiklete meraklı. K adınları salınarak yürüyor alaca entarileri içinde ve başlarında kendilerinden büyük yükler taşıyorlar bütün Afrika kadınları gibi. 191

Genç kızlar gördüm . K ara biberim , badem şekerim ve naylon eteklikleri kabarık ve o k u r yazarlık Anadoludan yüksek. Ngorongoro kraterine gittim . Volkanın ağzı çayırlar ve ağaçlarla kapanm ış, ik i yüz kilom etre kare dediler. T uristik gergedanları gördüm , tu ristik zürafaları, filleri. Sürülerle gezip tozuyorlar. A ralarından geçiyor jipim iz, b u runlarının dibinden, başlarını kaldırıp şöyle b ir bakıyorlar, tanıyorlar m arkasını otom obilin: Lendrover ve kederle çeviriyorlar başlarını öte yana, bıkkınlık. B ir antiloplar alışm am ış Lendrovere, sıçrıya sıçrıya kaçtılar. B ir de b ir akşam b ir Amerikan tu risti sızmış çayırlıkta, arslanlar beklemiş başında sabaha kadar. B akm ışlar ayılmıyor, yemişler. Mezarım gördüm. Taşında yazılı hikâyesi. Dolaylarda M asailer yaşıyor çırılçıplak, b ir avrat m ahalleri örtülü. iri yarı insanlar. Kahve rengine düşkün. Kahve rengine boyanıyorlar. K adınların kulak m em eleri om uzlarına sarkıyor, b ir ağırlıkla filân uzatıyorlar. 192

M asailer göçebe. Davarcı. Sığırlarının etini yiyor sütünü ve kanını içiyorlar sıcak sıcak. Ve sürüye saldıran arslanı m ızraklıyorlar kulaklarından tutup. Otelde b ir kâat verdiler bize: K raterde en çok neyi beğendiniz? Filleri mi? Gergedanları mı? M asaileri mi? Antilopları mı?

193

Dokuzuncu M ektup

H apisten çıktığım günleri hatırlıyorum , hapisten çıkarıldığım değil, çıktığım, içerde kendim in dışarda dostların ve zam anların zorla­ masıyla çıktığım günleri hapisten. Sevinç. Düğün, bayram . Sevinç, kibirli biraz biraz şaşkın. Sevinç, dallarında hayallerin ve um utların parıltısı, yemişleri değil, parıltısı. Ve yüksek sesle anlatm ak hapisaneyi herkese ve kendine. H apisane hâlâ düşlerine girer, uyanırsın sıçrayarak. Yakanı bırakm az alışkanlıklarıyla yasakları hapisane yıllarının. Kapatm azsın m ektuplarının zarflarını, karavana vakitlerini beklersin, ve akşam lar kararınca kapının dışardan kilitlenm esini, yanm asını am pullerin kendiliğinden. Sevinç, Düğün, bayram . Ama bayram günlerinin de sonu var b ü tün günler gibi. Bakarsın, evinin damı akıyor, pencereler, kapılar onarılm ak ister, su getirtm ek, açtırm ak gazı, elektriği, yalak çarşafı alm ak, tabak, çanak, kitap. Kolların hazır çalışmağa 194

onlar içerde de çalıştırıldılar, am a bilgin uyutuldu. Paran da yok. Borca batm ak ta tehlikeli. Nerden, neresinden, nasıl kurm ağa başlam alı evini h ü r­ riyetinin? Yani demek istediğim, hapisten çıkanın haline benziyor hali Tanganikanm .

195

Onuncu M ektup

Kulağımı dayadım yere, diledim Afrika toprağını, h o m u rtu lar geliyor Ugandadan, Mozambikten, Güney Afrikada pem be tabanlı ayaklar öfkeyle şakırdatıyor zincirini, Angola orm anları yeşil arslan lar gibi böğürüyor al kan içinde. Son savaşlarını veriyor emperyalizm, am a silâhlısı, zındanlısı, valilisi. Başımı kaldırdım bakıyorum : Afrika iki yol kavşağında duruyor, yol var yine esirliğin inine gider döne dolaşa, yol var gider büyük hürriyetine büyük kardeşliğin... Yani demek istediğim. Benim akıllı, güzel karıcığım, b ir daha oku dokuzuncu m ektubum u. Sen leb dem eden leblebiyi anlarsın ve bilem ediğin kadar göresim geldi seni Moskovalım, Tulyakovam.

Şubat 1963, Tanganika 196

ŞAŞIP KALMA ÜSTÜNE

Sevebilirim, hem de nasıl, dile benden ne dilersen, canımı, gözlerimi. Kızabilirim, ağzım köpürmez, am a devenin öfkesi haltetm iş benim kinin yanında, devenin öfkesi, kincili değil. Anlıyabilirim çoğu kere burnum la, yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak ve dövüşebilirim , doğru bulduğum , haklı bulduğum , güzel bulduğum her şey için, herkes için, yaşım başım buna engel değil, am a gel gör ki çoktan un u ttu m şaşıp kalmayı. Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni Yazık.

1963 Şubat, Tanganika. M aranga oteli.

197

BERLİN MEKTUBU

1

Berlin günlük güneşlik. 8 M art 1963 Bayram ın kutlu olsun kadınım. U nuttum telefonda söylemeyi bu sabah, sesini duydum mu dünyayı unutuyorum . Nice nice bayram lara güzelim.

8 M art 1963, Berlin 198

BERLİN MEKTUBU

2 Dört gün sonra Moskovadayım. Bu ayrılık ta, hele şükür, bitiyor, dönüyorum . Bu ayrılık ta yağm urlu b ir yol gibi arkada kalacak. Yeni ayrılıklar gelecek, yeni kuyulara ineceğim, bir yerlere gidip döneceğim. Koşacağım soluk soluğa yeni dönüşlere. Sonra ne Berlin, ne Tanganika, hiçbir yere değil, gideceğim hiçbir yere. Ne vapur, ne tiren, ne uçakla dönmek elimde olmıyacak. Benden m ektup ta, telgraf ta gelmiyecek. Sana telefon da edemiyeceğim Sesime yum uşacık gülmiyeceksin. Benden haber de almıyacaksın, kalacaksın b ir başına. 199

Dört gün sonra Moskovadayım. B erlin günlük, güneşlik, M oskovada bahar, sen söyledin telefonda. Bu ayrılık ta, hele şükür, bitiyor, dönüyorum . Ama içimde büyük ayrılığımızın gecesi, içimde acısı bensizliğinin, içimde yalnızlığın. Yalnızlık: anıların doyurm ıyan ekmeği, anıların çağrısı uzaklara: yalnızlık, belki üç ay, belki üç yıl, yalnızlık gölgen olacak. Dört gün sonra Moskovadayım. Moskovada bahar, sen söyledin telefonda.

8 Nisan 1963, Berlin

200

BERLİN MEKTUBU

3 Beş saat sonra yanındayım. Berlinde otel odam da güneş, ıslak kuş sesleri — yağm ur yağdı sabahleyin — b ir de tram vaylar, b ir de zaman. B ir türlü akm ıyor zaman kaskatı, donmuş, alıp askıya asabilir bıçakla kesebilirsin. H apiste gibiyim. H apiste en insafsız gardiyan — zaman. İki saat sonra uçak alanındayım . Beş saat sonra maviliğinde senin. Beş saat sonra hürriyet. Bütün dönüşlerin otel odalarına heykelini dikmeli uçağı icâdedenin.

12 Nisan 1963, Berlin 201

ÖZLEM

Y ıllardır görüşm edik M acar toprağı, kardeş toprağım . Düşlerime girer oldun ister inan, ister inanma. Kayısı rakın gibi vuruyor başım a kokusu Tuna ırm ağının, salam ilerinin ve kırm ızı biberlerinin. Sigetvar kalesi geliyor önüne gözümün senin katı, erkek, Asyalı dilini radyolarında işittiğim de benim O sm anlıların başına kartal gibi inen Sigetvar kalesi ve bu dili ipekleştiren ve yalın kılıçlaştıran Petöfi. Bilemezsin nasıl burnum da tütüyor m asm avi gökyüzünün payandası fabrika bacaların ve Matyo bebeklerinin şalları gibi işlemeli ovalarında tırak tö rler ve düğün sofrası gibi açılışın iyi insanlara. İlâçların, senden uzak, saat gibi işletti hasta yüreğimi, am a biliyorum sana kavuştuğum da onları kutudan çıkarmıyacağım . Sokaklarında dolaşıp dinlemek istiyorum yüzü gülen fıkralarını. B ir kat daha güzelleşmiş diyorlar Tokay bağların, ölçme aletlerin ve kızların, dünya güzellerin nasıl güzelleşir b ir kat daha aklım erm iyor. Sana benzesin isterdim toprağı Anadolumun, sana benzesin sosyalist toprak, M acar toprağı, kardeş toprağım . 23 Nisan, 1963

CENAZE MERASİMİM

Bizim avludan mı kalkacak cenazem? Nasıl indireceksiniz'beni üçüncü k attan? Asansöre sığmaz tabut, merdivenlerse daracık. Belki avluda dizboyu güneş ve güvercinler olacak, belki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla dolu, belki ıslak asfaltıyla yağm ur. Ve avluda çöp bidonları duracak h er zam anki gibi. Kamyona, yerli gelenekle, yüzüm açık yükleneceksem, b ir şey dam lıyabilir alnım a b ir güvercinden: uğurdur. Bando gelse de, gelmese de çocuklar gelecek yanıma, m eraklıdır ölülere çocuklar. Bakacak arkam dan m utfak penceremiz. Balkonumuz geçirecek beni çam aşırlarıyla. Ben bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadar. Avludaşlarım, uzun öm ürler dilerim hepinize...

Nisan 1963, Moskova 203

Delikanlı melezdi. A frikada b ir hava lim anında tanıştık. Sabah serinliği balık gibi canlı, benzin ve ot kokusu yanık ve kum bulanm ış gibiydi kana. Dövüşmeğe gidiyordu delikanlı, Angola orm anlarına, ben M oskovaya dönüyorum . «— Çok şey okudum , dedi, M oskova üstüne. Filim de gördüm . Gitmek Moskovaya b ir kerecik b ir günlüğüne. Daha çok kalam am şimdilik. Ne Bolşoyda bale, ne Lujnikide futbol, ne D ubnada tanışm ak atom reaktörüyle, gitm ek Moskovaya b ir günlüğüne K rem im de Hiçin odasını görm ek için. Gitmek Moskovaya b ir günlüğüne. Daha çok kalam am şimdilik. Geçmek Kızıl Meydanı 1 M ayısta b ir kerecik. İsterse yağm ur yağsın şakır şakır, Omuzuna konm uş, b ir kuş gibi güneş bırakm az insanı, geçmek b ir kerecik. 204

geçmek 1 Mayısta, geçmek Moskovayla yanyana Kızıl Meydanı Gitmek Moskovaya b ir kerecik, b ir günlüğüne.» Angola orm anlarına giden öldü mü, sağ mı, bilm iyorum . Ama vurulup düşmediyse Portekiz kurşunuyla, biliyorum , gelir Moskovaya m utlaka, g örür odasını îliçin Kızıl Meydanı geçer 1 Mayısta Moskovayla beraber, hem de vakti de olur daha çok ta kalır.

Nisan, 1963

205

BAHAR YAĞMURLARI

Yağm urun içinden Berlinde şafak, yağm urun içinden kuşlar ötüyor cam dan yağm urun içinden m üjdeler gelir, yağm urun içinden tirenler geçer, yağm urun içinden uçaklar uçar, yağm urun içinden çıkıvereceğim, seni Moskovada görüvereceğim. Yağıyor dünyaya bah ar yağm urları. Yağıyor dünyaya b ah ar yağm urları. Y ağm urun içinden çıkıveriyorum , seni M oskovada görüveriyorum , saçların yağm urlu, m uşam ban ıslak. Y ağm urun içinden güneş açıyor, sokaklar, evler, ağaçlar mavi, ayrılık arkada çok uzaklarda sildi ayrılığı b ah ar yağmuru. Benden m utlu adam var mı dünyada? Benden m utlu adam var mı dünyada? Ayrılık arkada, çok uzaklarda, sildi ayrılığı Nisan yağmuru. Sokaklar, evler, ağaçlar mavi, asfaltta yağm urdan kalan aynalar. Altın aynalarda Moskova şehri. Moskova evim, Moskova odam. Moskova 19 yaşım, 60 yaşım, Moskova öğretm enim , yoldaşım, Moskova seni arm ağan eden bana. 206

B ahar yağm urlan yine yağacak yağm urun içinden kuşlar ötecek. Filizler, çocuklar, iyilik, um ut, bahar yağm urunda boyatacaklar.

Berlin, 12 Nisan 1963

207

RADYOAKTİVİTELİ YAĞMURLAR ÜSTÜNE

Kapayın pencereleri sımsıkı, çocukları sokaklara bırakm ayın, yağm urlar ölüm taşıyor tohum lara, paslı yağm urlar yağıyor. Y ağm urları temizlemeli, yine güm üş gibi p arlatm ak yağm urları yağm urlar yine yalnız güneşi taşısın tohum lara, çocuklar yine koşabilsin yağm urların içinde, pencereleri yağm urlara açabilelim yine.

23 Nisan 1963 208

1 MAYISTA

KIZIL

MEYDAN

Kızıl Meydan bütün m eydanlardan geçer 1 Mayısta, bayraklı, bayraksız, türkülü, türküsüz geçer b ü tün m eydanlardan. Kızıl Meydan bütün um utlardan geçer 1 Mayısta. Kızıl Meydan 1 M ayısta girer b ü tün hapislere, hürriyetin yattığı bütü n hapislere, Kızıl Meydan bütün iklim lerden geçer 1 Mayısta, karın, yağm urun, güneşin altında. Dünya 1 M ayısta Kızıl Meydan olur: Leninin konuştuğu meydan

25 Nisan 1963 209

I

1 Mayıs yaşım yirmi Lenin sağ. B ir tek Kızıl Meydan 150 Milyon insan. 35 yıl geçti aradan, yaşım yine 20, Lenin yine sağ, Kızıl M eydanlarda 1 m ilyar insan.

30 Nisan 1963 210

MAYIS

Düşlerin hızıyla aktım yanıp söndü parıltılar b ir erik ağacı diktim yem işlerinden ta ttılar Kederi sevdim iyi ki hele taşların denizin insanın gözündekini ve sevinmeyi ansızın İyi ki sevdim yağm uru iyi ki yattım hapiste sevdim ulaşılm azları hasretlerim in hepsinde İyi ki sevdim dönüşü

2 Mayıs 1963 Moskova (şiir yarıda kalm ış)

211

M A Y I S I N

1 7 ’S İ N D E

Kendi ölüm üm gibi yıkıldı üstüm e haber Mayısın 17’sinde. Moskova günlük güneşlikti Mayısın 17’sinde. Mayısın 17’sinde cum a günü Kızıl M eydanda mavi gözlü çocuklar Piyoner olm ak için and içiyordu. Y ukarda, ta yukarda tepkili b ir uçak gökyüzünü süzerek uçuyordu. Piycr K urtad ağzında piposu Pravda sokağından geçiyordu. Moskova günlük güneşlikti Mayısın 17’sinde. Pariste yağm ur mu yağıyordu Mayısın 17’sinde? Mayısın 17’sinde cum a günü Puasonyer bulvarında 6 num araya gelemedim, girem edim holüne L'Ü m anite’nin, duram adım baş ucunda senin el kavuşturup ve oracıkta ağlıyamadım doya doya sarışın b ir kadınla beraber, altm ışlık b ir çocuk gibi. Ama Paris b ir ölüm Per - Laşezde yatıyor Mayısın 17’sinden beri.

17 Mayıs 1963 212

78

KAPAK : DERMAN

N Â Z IM H İK M E T «Vatan Haini» Ş iirinden

ÖVER

E vet, v a ta n hainiyim , siz vatan p erv ersin iz, siz y urtsever­ siniz, ben y u rt hain iy im , ben v a ta n hainiyim . V a tan çiftliklerinizse, k a sa la rın ız ın ve çek defterlerin izin içindekilerse vatan, v a ta n , şose b o y la rın d a geberm ekse açlıktan, v a ta n , soğukta it gibi titrem ek ve sıtm ad an k ıv ran ­ m ak sa yazın, fa b rik a la rın ız d a al k an ım ızı içm ekse v a ta n , v a ta n tırn a k la rıy sa a ğ aların ızın , v atan , m ız rak lı ilm ühalse, v atan , polis copuysa, ö d eneklerinizse, m aa şların ızsa v a ta n , v atan . A m e rik a n üsleri, A m erikan bom bası. A m eri­ kan d o n a n m a sı topuysa, v a ta n , k u rtu lm a m a k sa kokm uş k a ran lığ ın ızd an , ben v a ta n hainiyim . V a zın üç sü tu n ü stü n e k a p k a ra h a y k ıra n p u n to la rla: N âzım H ik m et v a ta n hainliğine d evam ed iy o r hâlâ.

10 Lira