Rothschild Hanedanı [1 ed.] 9786256989


116 104 15MB

Turkish Pages 639 [648] Year 2023

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD PDF FILE

Table of contents :
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Recommend Papers

Rothschild Hanedanı [1 ed.]
 9786256989

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

ROTHSCHILD HANEDANI Paranın Efendileri, 1798-1848

NIALL FERGUSON

KRONİK KİTAP: 355 Dünya Tarihi Dizisi: 25 YAYIN YÖNETMENİ

Adem Koça! EDİTÖR

M. Murıaz.ı Ôzeren

ÇEVİRİ

Cem Demirkan DÜZELTİ

Aysın Önen KAPAKTASARIMI

Kuıan Ural

MİZANPAJ

Kronik Kiıap 1. Baskı, Ocak 2023, lsıanbul ISBN 978-62 5-6989-07-8

K RONİK KİTAP Şakayıklı Sk. N°8, Lcvenı İstanbul 34330 Türkiye Telefon: (0212) 243 13 23 Faks: (0212) 243 13 28

-

-

[email protected] Kiilriir Baı"011!ığı l�l)•111cılık Sertifika No: 49639

O () @) kronikkitap www.kronikkita p.com

B ASKI VE CİLT

Opıimum Basım Tevfikbey Malı. Dr. Ali Demir Cad. No: 51/1 34295 K. Çekmece I İstanbul Telefon: (0212) 463 71 25

Matbaa Sertifika No: 41707

Paranııı J�fe11dileı·i 1798-1848

ROTHSCHILD HANEDANI

N IALL FERGUSON " ı:ı g � ;;:ı ;:>;: � •

=:;;o

�:; g o:: � � ::r " =. o:: � -· :;



:xı � o c. .... g.. ;ı:-� c ;r -ı:ı ::.; ! KACl � I

oğullarından beşine -Anselm, Lionel, Mayer Cari, Adolph ve Alplıonse- va­ risleri olarak yetiştirecek kadar güvendikleri halde diğerlerinin yeni şubeler açma mesuliyetin i üstlenebilecek seviyede olmamasıdır. Çünkü Anthony ve Nat amcaların ı n aradığı iktisadi kabiliyet ve azme haiz değilse bile Nachan' ın en küçük oğlu, m üstakbel arazi sahibi Mayer ya da ortodoks dindar Wilhelm Carl'dan çok daha makbuldüler. Diğer bir engeli n de çocukları nın deniz aşı­ rı görevlere gönderilmesine kesinlikle karşı çıkan Nathan'ın dul eşi Hannah olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle Rothschildler maaşlı temsilcilerden mürekkep küçük zümre­ lerine güvenmeye mecbur kaldı. Elbette ki Judengasse'deki günlerinden beri yanlarında çalışan ve aileden olmayan katipler mevcuttu. Bu mektup katip­ leri ya da m uhasebeciler hakkında, ortakların onları yönetimle ilgili mevzu­ lardan uzak tuttukları haricinde, çok az şey biliyoruz: Çok çalışmıldılar, iyi muamele gördüler -ve yakından izlendiler. 1 8 1 4'te Varşova'ya altın sevkiyan yaparken bir araba kazasında yaralanan neşeli Jakob gibi pek çoğu hizmetçi­ den farksızdı ("Altınlara bir şey olacağına bacağıma olsun daha iyi" diye şaka yapmıştı). Diğerleri mahir tercüman ve muhasebecilerdi. 1 8 1 8'de Frankfurt ofisinde en az dokuz katip vardı: Radius ve Kremm muhasebeden sorumluy­ du; Berend mektuplar ve Frankfurt işlemleri hesap defteriyle ilgileniyordu; Geiger Frankfurt işlerine ek olarak kuponlardan sorumluydu; babası cari he­ saplarla ilgiliydi; H amburg soylu müşterilerin mektuplarıyla ilgilenirdi; kar­ deşi yabancı mektuplardan soruml uydu; Heisler senetlerle ilgilenirdi; Kaiser de iç işlere bakardı. Ayrıca muhasebe bölümünde bir ayakçıyla bir de mektup nüshacısı çırak bulunuyordu. Carl'ın gözünde tümü "genç insanlar" olup ofi­ sin giderlerini hesap ettiğinde (senede 1 50 bin gulden veya yaklaşık 14 bin pound) onların "üçkağıtçı" olduklarından şüphelenirdi -babasının Hirsch Liebmann i le yaşadıklarını hatırladığına şüphe yoktur. Paris şubesi daha da küçüktü (ve masrafı daha azdı): yaklaşık aynı tarihlerde James sekiz katip, bir kapıcı, bir ulak, iki hizmetçi ve bir arabacıya senede 34 bin frank (bin 700 pound) harcadığını hesapladı. Katipler genelde Rothschildler gibi aile men­ suplarından seçilirdi. Viyana'da kilit rolü Goldschmidt ailesi üstlenmiş olup 1 803'te Salomon'la birlikte Frankfurt'tan Viyana'ya taşınan Salomon'un baş­ katibi Moritz Goldsch m idt'e ek olarak oğulları Julius, Jacob ve Alexander da, sırasıyla, Viyana, Frankfurt ve Paris şubelerinde çalışıyordu. Goldschmidderin akrabalarına da güvenilir gözüyle bakılıyordu: Amsterdam'da Rothschildler için çalışan Moritz'in yeğenlerinden biri genç yaşta öldü. Diğer bir yeğen (Moritz) Londra şubesinde on sekiz sene çalışırken, üçüncüsü (Ignaz Bauer) Weisweiller'e yardım etmesi için İspanya'ya gönderildi. Artan iş hacmine bağlı olarak çalışan sayısını da artırmak kaçınılmaz ol­ duğundan 1 830'a geli ndiğinde sadece New Court'ta senede 50 ila 500 pound 353

ROTHSCH I L D H ı\ N E D ı\ N l

arasında maaş alan otuz ila kırk kişi çalışır hale geldi. Fakat ortakların ata­ erkil tavrı devam etti: 1 836'daki düğünüyle alakalı olarak Lionel "Bırakalım da katipler iyi bir yemek yesin" diye yazdı, "diledikleri kadar da içsinler. . . Belki Greenwich'e de bir el atarlar; eğer bazıları çok gururluysa kendilerini ikiye bölüp iyi olan yarılarını beraberlerinde götürsünler." Teşvik olarak ise "bir İ ngiltere ve yabancı ülke kredisinde yüklenici olduklarında katiplere, sene sonunda verdiğimiz ikramiyelerin haricinde, küçük bir kar payı veririz." Hem Nar hem de Amhony'nin ölüm döşeğindeki babalarının yanına gitmek için Londra ve Paris'teki görev yerlerinden ayrılmasının zaruri hale geldiği aşikar olunca, büyük bir şaşkınlık yaşandı: İ lk kez iki büyük şubede kıdemli katip­ lere, önceden sadece aile mensuplarına has olan vekaleti devretmek zorunda kaldılar. Londra örneğinde kimin tayin edileceğine karar verilememesi ofis bünyesinde resmi bir hiyerarşi olmadığına delalet eder. Sıkıntının bir nedeni de, Nathan'ın karar alma mekanizması üzerindeki kesin hakimiyeti nedeniyle çalışanların, ikramiye haricinde tüm önemli kararların alınma sürecinden ha­ riç tutulduklarından bu konularda tecrübelerinin olmamasıydı. Meslek hayatına katip olarak başlamış kişilere Madrid, St. Petersburg, New York gibi uzak şehirlerde kendilerini temsil etme vazifesi verdiklerinde Rothschildlerin yaşadığı müşkülatın temelinde de bu yatar. Çünkü bu temsil­ cilere ortaklardan devamlı emir alan ve hiçbir mesuliyer yüklenmeyen ayak­ çılar gibi davranmaları söz konusu değildi. New Courr'tan ne kadar mektup gönderilirse gönderilsin, insanlar kendi yaşadıkları yerler hakkında daha fazla malumata sahipti. Kimi zaman kararları acilen vermeleri gerektiğinden, ancak kararı verdikten sonra Londra ya da Paris'le istişare etmeleri mümkün olu­ yordu. Ve kendilerine her ne kadar her fırsatta sadece büyük Rothschildlerin temsilcileri oldukları hatırlatılsa da, ister istemez bulundukları yerde itibar ve kayda değer kaynaklar üzerinde tasarruf sahibi olmaya başladılar. B u hakika­ ti sindirmek Rothschildlere çok zor geldi. Sürekli en kıymetli temsilcilerinin sadakatsizliğinden -ve kendi menfaatlerine göre ticaret yaptıklarından- şüp­ helenip hiç durmadan onların küstahlık, bağımsızlık ve beceriksizliğinden şikayet ettiler. l 829'da James, Rusya'ya büyük m iktarda gümüş gönderileceği­

ni duyduğunda Narhan'a gönderdiği mektubunda "Gasser'in (St. Petersburg

temsilcisi) bizim işlerimizle hiç ilgilenmediğini fark ettim" yazdı: Bu kadar gümüşün geleceği haberini alan başka biri olsaydı "Ben de bu arada para havalesi" göndereyim derdi ama beyimiz bu tür şeylere hiç zahmet etmiyor. Bana mektup gönderip, kendi başına daha rahat hareket etmesi için onu cesarerlendirecek üç aylık bir müşterek hesap açar mıyım diye sordu. Bizim ailemize sadık bir iki kişiyi oraya göndermemiz şart oldu. Tanrıya şükür, oğullarının büyümesine çok kalmadı. 354

D Ü N YA N I N BANKACISI

Gasser sürekli olarak bu türden eleştirilerin hedefı oldu. I 838'de James ona

ödedikleri maaşı (senelik 14 bin ruble) kesip onun yerine "onunla yaptığımız işlerden" yüzde çeyrek pay ödemekle tehdit etti. Her fırsatta Gasser'i şirke­ tin menfaatlerinden ziyade kendi menfaatlerini düşünmekle suçladılar. James bir sene sonra "Sakın Gasser'e tek kelime bile yazma" diye köpürdü. "O it ancak senin paranın üstüne yatmayı bilir, o herifin faydadan çok zararı var." Lazare Richtenberger'den bile - 1 832'de Brüksel'e yerleşen ilk tam teşekküllü Rothschild temsilcisi- arada bir "şerefsiz" diye bahsedildi. Yakınlığına ve ita­ atkarlığına rağmen o dahi kimi zaman James'ten talimat gelmeden hareket etmek gibi bir hata yapardı . ·

1 830'lardaki en önemli Rothschild temsilcisi belki de Madrid'deki adamları

ve ismi işle alakalı olarak ilk kez 1 834'te geçen Daniel Weisweiller'di. Anlaşıldığı üzere Weisweiller, Frankfurt şubesinde iş adamı olarak isim yapmış olup gönder­ diği mektuplar aşırı derecede teferruatlıdır. Fakat Rorhschildlerin onun da efen­ dilerinin menfaatlerini ihmal ettiğinden şüphelenmeleri çok sürmedi. 1 843'e gelindiğinde "davranışları (Anselm'e göre) her sene daha çekilmez hale gelen bu genç adamın" yerine başka birini bulmayı bile düşünmeye başladılar: Bence adamın birkaç tahtası eksik ve kendisini çok mühim biri zanne­ diyor . . . Bugün babama mektup gönderip ona Landau Madrid'e gitmek için hazırlık yapsın diyeceğim . . . İçimizden birinin Madrid'e gitmesi çok daha iyi olurdu . . . Ama annen İ ngiltere'de kalmasını istediğinden Londra'ya gönderdiğim mektupta Mayer'in ismini zikretmeyeceği­ mi bilmeni isterim. Bence Landau, Madrid'e alıştıktan sonra işleri çe­ kip çevirebilir, çok şeffaf biri . . . Ve mümtaz bir aileden geldiği için de, Weisweiller'in yaptığı ve yapmasına daha fazla izin verilmeyecek olan saçmalıkları yapmaya kalkışmaz. Bu tehditler boşaydı. Weisweiller "fazlasıyla küstah" olabilirdi ama kendini az çok vazgeçilmez yapmayı başarmıştı. O yüzden ancak Weisweiller evlen­ mek için yurt dışına çıktığında birkaç aylığına Mayer'in Madrid'e girmesine karar verildi: Nat'e göre "Weisweiller'in yokluğu sayesinde Tup'ın (Mayer'in lakabı) dizginleri ele alması çok kolay oldu ama Weisweiller oraya döndükten sonra Mayer'in ona sözünü geçirmesi o kadar kolay olmayacak"tı. Anchony, Weisweiller'e haddini bildirmeye kalksa da pek beceremedi: Her zamanki gibi şikayet etti ve buz gibi de soğuktu. Sonunda ona işleri Madrid'de bizim istediğimiz gibi yaparsa bir değişiklik olmayacağını söy­ ledim. Ama kendi burnunun dikine gidip bizim kadirşinaslığımızla ye­ tinmezse, Madrid'de kalması mümkün olmayacak ve onun yerine bizden birinin gelmesi gerekecek . . . Son derece kurnaz bir adam ve yerine iyi birini 355

ROT l l SC H l l D

l l A N H1A N I

bulmak zor olacak fakat hayatımda bu kadar kafusının dikine giden, dü­ şüncesiz ve menfaatçi bir çalışana denk gelmedim. Kibrinin hududu yok. Birleşik Devletler'e gönderilen Hanau adındaki diğer temsilci de oraya gider gitmez yaptığı alelacele işler yüzünden ortakların sinirini bozmayı başardı -gerçi işi öğrenmek için biraz beklese bu sefer de muhtemelen boş durduğundan şika­ yet edeceklerdi. Ancak Rothschildler bir temsilciyi "bizim adımıza yapabileceği işleri bulabilmeye çok fazla dikkatine veriyor" diye tenkit edebilirlerdi. Uzun zamandır yapılan bir yanlış değerlendi rmeyi düzeltmek adına, Weisweiller gibi maaşlı temsilcilerle Rothschildlerin düzenli olarak haber­ leştiği ve karlı olduğunu düşündükleri zaman iş yaptıkları iştirakçi bankalar arasında bir ayırım yapmak icap eder. Tüm bunları sıralamak biraz bunaltıcı

olabilir: En önemlilerini zikretmek gerekirse, I 840'ların sonları n a gelindiğin­ de bu iştirakçilerden Amsterdam, Baltimore, Berli n , Köl n , İstanbul, Floransa, Hamburg, Milano, Odesa, Roma ve Trieste'de bulunuyordu. Hara l ı şekilde iki önemli Alman bankasın ı n ilk yıllarında Rothschildlerin temsilcisi olduğu söy­ lenir: \V.1rburg ve Bleichröder. Aslında ikisi çok sayıdaki iştirakçilerdendir ve

l 848'den önce bankalardan oluşan şebekede oynad ıkları rol ü n abartılacak bir tarafı yoktur. Yine de küçük bankaların (bilhassa Almanya'da) Rothschildlerle bir tür -ne kadar zayıf olursa olsun- irtibat kurmaya ne derece ehemmiyet verdiklerini göstermesi açısından bu i k i örnek oldukça önemlidir. Warburglar, Hamburg'da Rorhschildlerle iş yapabilmek içi n lobi fa­ aliyetlerine 18 14 gibi erken bir tarihte başlamış olsalar da, düzenli iş yap­

maya ancak 1830'larda başladıkları gibi I 860'lara kadar da öncel ik (şair Heinrich'in amcası) Cari Heine'ye verildi .'' Benzer şekilde Samuel Bleichröder de Mendelssohnları, Rothschildlerin Berl in'deki gözde bankacısı yapmaya ça­ lışrı; yine, bolca dalkavukluğa rağmen, oğlu Gerson ancak 1860'larda, büyük ölçüde Bismarck'a olan yakınlığı ve b u sayede elde edebileceği işe yarar si­ yasi haberler sayesi nde özel bir konum elde edebildi. O zama n bile ona me­ safeli davrandılar: James, Herbert Bismarck'a "Bleichröder m i ? " diye sordu. "Bleichröder de ne? Bleichröder onun almasına izin verdiğim yüzde birdir." Rorhschild operasyonlarında diğer pek çok banka da aynı rolü üsclenip büyük kredilere iştirak etti, büyük külçe sevkiyacların ı n yapılmasına yard ı mc ı oldu ve arada bir de arbitraj işlemleriyle ilgilendi ler: Köln'de Oppen heimlar, Londra'da Schröderler ve Banque de Bordeaux bunlardan sadece üçüdü r. O tarihlerde tümü küçük oyuncuydu. Onlara kıyasla, Rothschildler, hem rakipleri olarak gördükleri hem de mecbur kaldıklarında iş birliği yaptıkları büyük bankalara çok daha fazla vakir 6

1 848'de \'.! A A R A S I N IJA

( 1 84 0 )

bize muhtaç kalırsa, bu bizi çok memnun eder -müşterek hesap için birkaç 1 840 ya da 1 84 2 tahvili satarak Belçika piyasasını durdur. Piyasada hareket ol­ mayan yerlerden Brüksel'e yazarlarsa bizim için iyi olur." Bu klasik Rothschild taktiğiydi: inatçı hükümetleri mahcup ermek için tahvil satmak. Maksatları Belçika hükümetinin başı önde Rorhschildlere dönmesini sağlamaktı. İstenen erkinin sağlandığı görüldü çünkü Belçika yüzde 4,5'larının halka arzı devam erse de hükümerin bir kez daha Rorhschildlere müracaat etmesi uzun sürme­ di. Bu arada Anselm'in Lahey ile yaptığı bitmek tükenmek bilmez müzake­ reler neticesinde yeni Hollanda maliye nazırı altı m ilyon pound'luk Belçika yüzde 2,5'luk satışını Rorhschildlerin halletmesine razı oldu. 1 845'te Belçika hükümeti büyük bir pişmanlıkla Rorhschildlerin dediğine gelince, James nis­ peten mütevazı olan 1 846 ve 1 847 avanslarına ağır şartlar koşmayı başardı. Brüksel'deki Fransız sefiri Belçika hükümetinin "Rothschildler olmadan ne içerideki ne dışarıdaki bir borsada tek kuruş bulmanın imkansız olduğunu anladığını" söyledi. Bu sadece biraz abartılıdır. Belçika ekonomisi üzerinde­ ki Rothschild tekeli artık tamamına ermişti fakat tahvillerin halka satılması yönündeki beyhude teşebbüs bu tekele ileride nasıl meydan okunabileceğine dair güzel bir örnekti.

Şam'a Çıkan Yollar 1 838-39 Belçika krizinin pek çok açıdan en önemli boyutu Fransa üzerin­ deki etkisidir. İspanya ve İsviçre'deki harici siyaset başarısızlıklarının ardın­ dan Orleanist rejimin Bclçika'nın menfaatlerini müdafaa etmek için diren­ memesinin şiddetle tenkit edilmesi, Fransa'nın eski düşmanları muhafazakar Avusturya ile vefasız İngiltere'vi pek memnun etti. 1 830 ihtilalinden beri Rothschildler Fransa' nın 1 790'larda Avrupa'yı ateşe veren dahili radikalizm ile harici saldı r��mlı�ın bir karışımına dönecek olmasından korkuyorlardı. Diğer bir beynelmilel buhran -bu sefer Orradoğu'da- yüzünden Fransa dip­ lomatik olarak tecrit edilince korkulan bu ihtimal tekrar gündeme geldi. Bu, Rothschildlcrin bertaraf ermek zorunda kalacağı nice "Doğu krizi"nin ilki ola­ caktı. Neticesi de -savaşçı ·ıı1icrs hüki.imctinin düşmesi ve Fransa'nın diplo­ matik zilleti- ailenin siya�i güçte ulaştığı zirvelerden birini teşkil eder. N itekim James'in uluslararası gelişmelerin Paris're bir reji m değişikliği­ ne neden olabileceğine dair duyduğu korku hiçbir zaman geçmemişti. N isan 1 837'de lhiers'in tekrar iktidara geleceğine dair rivayetleri duyduğunda, onun geçen sene Pirenelerin ötesine asker göndermeye çalışma gayretlerini hatırlaya­ rak "1hiers (İspanya'ya) müdahale yanlısı oldu�undan renre flyarları düşecek" diyerek ikaz etti. Gerçekten de yeni bir ll1iers kabinesi ihtimali dahi James' i n "Fonlardan ( Fransız) hemen çıkın çünkü sonu iyi olmayacak" demesine neden oldu. James'e göre "iyi bir kabine" yurt dışında sulhun. yurt içindeyse bütçeyi

ROTI-ISC I-l l L D ll A N F D A N I

denge\emenin peşinde koşardı: nisanda kurulan Mole kabinesini de sırf "za­ yıf" olduğu için sevmişti. Mole kasım ayında yapılan seçimleri sağ salim at­ latınca James "iyi gittiklerini" söyledi; hükümeti "birlik içinde kalıp güçlü ve dayanıklı olduklarına inanmaya" teşvik etti, Aralık l 838'de Th iers yeniden tehlike arz edince hükümete "sarsılmaz ve acil desteğini" sundu. Mart 1 839 seçimlerinde Mole kaybedince, Rothschildler kabinenin "11ıiers partisi" ve doctrinaire liberallerinden müteşekkil hale geleceğinden korktular. Anthony keyifsizce "Bence çok kötü bir şey" yazdı, "Kral da pes edip Thiers'in istediği her şeyi yapmaya mecbur kalıyor, emin olun ki biraz korkmaya başladık." Nihayetinde 1hiers'in daha saldırgan bir harici siyaset güdülmesi yönündeki ısrarı Louis Philippe'e fazla gelince Marshal Soult tara­ fından daha ılımlı bir kabine kuruldu. Fakat bunun da ömrü kısa oldu ve 1 Mart 1 840'ta Thiers makamına geri döndü. Onun bu karşı konulamaz yükse­ lişi James'te keyif namma bir şey bırakmadı: Yeni bir kabine kurulduktan sonra, özellikle yaz mevsiminde, kimse bu meseleye daha fazla kafa yormuyor. Fakat büyük bir teessürle ifade ediyo­ rum ki, uzun vadede Fransa içine düşmüş olduğu bu darboğazdan ancak harp vasıtasıyla çıkabilecektir. Tanrı uzun ömür versin Louis Philippe başta olduğu müddetçe sulhun devam edeceğini düşünüyorum lakin oğlunun harpten başka seçeneği olacağından şüpheliyim. Evet sevgili yeğenlerim, her ne olursa olsun geçmişte söylediğim üzere yavaşça ama mütemadiyen yüzde üçlük renceleri satmaya niyecliyim. . . Kabinenin kurulamamış olması utanç verici ve sonunda kabineyi her kim kuracak­ sa . . . mecliste farklı partilerin birbirine gireceğinden eminim. Olur da menkullerin değeri düşerse, o zaman tekrar satın alınır çünkü Fransa'daki halk da İspanya'dakinden farklı değil. Bugün birbirleriyle kavga edip ya­ rın dost ol urlar.

Thiers başvekil olunca, yeğenlerini "Mevcut halden, yani devletin vaziyetin­ den hiç de memnun değil" diyerek ikaz etti. Rejim "kendine en sadık olan dostlarmı kaybediyor." James daha sonra -her zamanki gibi intibak ederek­ "Thiers ile dostluk tesis etmekten" bahsetmeye başlasa da bunun gerçekçi bir yaklaşım olmadığı görülecekti. Rothschildler ile Thiers arasmda açık bir savaş çıkmasına neden olan so­ runa genelde "Doğu Meselesi" denir: Kuzey Afrika'nın ve Balkanların büyük bölümüyle Orta Doğu'nun neredeyse tamamını elinde bulunduran Osmanlı İmparatoduğu'nun toprak bütünlüğü korunmalı mıydı? Eğer korunma­ yacaksa yerin i ne alacaktı? Osmanlı İmparatorluğu iktisadi açıdan geriydi; dini açıdan bölünmüş idaresi köhne ve siyaseten despotikti. Fakat Romanov ve Habsburg İmparatorlukları da öyleydi; nispeten daha az öyleydiler ve 478

TASA R R U F i LE !! i l.AH I.A N M A A RA S I N l>A ( 1 84 0 1

Hristiyan devletlerdi -bu nedenle Türkiye modern devirde büyük Avrupa devletlerinin kurduğu "beşli"ye dahil edilmemişti. O tarihte "beş büyük"ten dördünün Osmanlı hakimiyetinin zayıflamaya başladığı bölgelerde gözü var­ dı. Avusturya ve Rusya coğrafi nedenlerle güneydeki komşularıyla en uzun bölgesel mücadele geçmişine sahipti; Britanya ile Fransa ise ticari, stratejik ve dini nedenlerle bölgeyle her geçen gün daha fazla ilgilenmeye başlamıştı. On dokuzuncu asır müddetince Osmanlı idaresinin istikbali bu devletler arasındaki etkileşime bağlı hale geldi: Tüm Doğu krizlerinin değişmez vas­ fı her büyük devletin kendi hedefleri olmasına rağmen hiçbirinin tek başına bunlara erişemeyecek olmasıydı. Rothschildler, Doğu Meselesi diplomasisinde hayati bir rol üstlendiler çünkü ister mevcut durum muhafaza edilsin ister yeni bir yapı teşkil edilsin nihayetinde para lazımdı; bölgeyi yönetebilmenin te­ mel sorunlarından biri vergi tabanının müzmin biçimde dar olmasıydı. Fakat Rothschildlerin Osmanlılarla ilgili mevzulara merak salmasının bir nedeni da­ ha vardı: "dindaşlarının" konumu. Daha önce gördüğümüz üzere Rothschildlerin Doğu Meselesine dahli Yunanların başarıya ulaşan bağımsızlık savaşıyla başladı. Yunan devletinin sı­ nırları ve anayasası hakkındaki diplomatik münakaşalar sona erince, Türklere tazminat ödemeleri ve Atina'da yeni bir hükümet kurulabilmesi için seve seve para tedarik ettiler. Yunan tahvillerine üç ilgili ülke olan Britanya, Fransa ve Rusya teminat vermiş olduğundan, kredi verme işi gayet sıradan bir işlem gibi görünüyordu. Fakat James'in Paris'te Aguado'yla, yeni Yunan kralla olan münasebeti nedeniyle -o da kendisi gibi Bavyeralıydı- bu işlemde avantajlı konumda olan d'Eichthal'dan tatmin edici bir pay koparabilmek için epey miicadele etmesi gerekecekti. Üstelik işlemin ifası zannettiklerinden çok daha zor oldu. Esasen altmış milyon franklık tahvil çıkarılacak ve bunun üçte birine her bir devlet kefıl olacaktı. Toplanan paranın on bir milyonu Rothschildler vasıtasıyla Türkiye'ye ödenecek kalanı da d'Eichthal vasıtasıyla Yunan hükü­ metine gidecekti. Fakat bölgenin tekrar karışması bu düzenlemeleri çabucak alt üst etti. Kasım 1 83 1 'de Mısır Paşası Mehmet Ali, Balkanlar'da Yunanlara karşı yü­ rüttüğü askeri faaliyetlerin masrafının yeterince karşılanmadığı mazeretiyle Sultan il. Mahmud' a karşı ayaklandı. Ali -kendisi Arnavut'tu- oğlu İbrahim'i, gözünü koymuş olduğu Suriye'yi işgale gönderdi. İbrahim birkaç ay içerisinde Gazze, Kudüs ve Şam' ı ele geçirdi. Sultan asi paşasına karşı önce İngiltere'nin desteğine müracaat etse de Palmerston, İstanbul'daki adamı olan Stratford Canning'in tavsiyesine uyma­ yarak Sultan'a yardım etmeyip sağlanacak bir tür mutabakatta aracı olmayı tercih etti. Bunun üzerine Sultan, Rusya'ya müracaat ederek çarın askeri yar­ dım teklifini Şubat 1 833'te kabul etti. Beş ay sonra Türkiye ve Rusya arasında

479

ROTHSUl l L D ll ı\ N E D ı\ N I

yapılan Hünkar İskelesi Anlaşması, Britanya ve Fransa'yı hayrete düşürdü. Bu anlaşmadaki gizli bir maddeye göre Sultan, Boğazları "au besoin" -yani eğer Rusya talep ederse- tüm devletlerin harp gemilerine kapatacaktı. Avusturya ile Prusya Münchengratz'da bu anlaşmayı teyit edince, Rusya'nın diplomatik zaferi tamamına ermiş oldu. Rothschildler açısından başlangıçta bu sadece Avrupa barışına yönelik pek çok tehditten biriydi. Salomon, Metternich adına James'i ikaz edip Fransa' nın, Paris halkının gözündeki Napoleon i majı ilerici devlet tekeli iktisadi siyase­ tiyle daha da perçinlenen Mehmet Ali'yi destekleyerek mukabelede bulun­ maması gerektiğini söyledi. Krizin iktisadi yansımaları o kadar bariz değildi çünkü Fransa'nın Yunan kredisine verdiği teminat henüz resmileşmediği gibi Türkiye'ye ödenecek tazminatın vakti de henüz gelmişti. Diplomatik ortamın gerginleşmesi üzerine bu işlemlerde (görünüşte) teknik sorunlar yaşanması kaçınılmazdı. Mesela Yunanlar ilgili tahvilleri Londra'ya göndermeyi gecikti­ rirken Türkler de Yunan heyetinin harp gemisiyle gelmesi halinde İstanbul'a girmesine müsaade etmeyeceklerini söylediler. Nat tazminat ödemesinin ya­ pılmasını sağlaması karşılığında sultandan alacağı egzotik hediyelerin hayalini kurarak İstanbul'un yolunu tuttu. Fakat ayrılana kadar "Türklerden ve onların hilekarlıklarından bıkıp usanmış ve bu berbat yere iş yapmaya geldiğine bin pişman olmuştu." 1 836-37'de Yunan hükümeti kredi faizlerini ödememekle tehdit edince, uluslararası teminat sistemi kendisini sınayan bu imtihandan kıl payıyla geçe­ bildi. Aynı tarihlerde Rothschildlerin Portekiz için yapmış olduğuna benzer bir operasyonla mevcut tahvillerin temettülerini ödemek için yeni tahviller çıkarıldı; fakat piyasalar farklı Yunan tahvillerinin kıymetini çabucak öğre­ nip İngiltere'nin kefıl olduklarını Fransa ve Rusya'nın kefil olduklarına ter­ cih etti. Sorunun devam ettiği 1 840'larda kefıl devletler sadece faizi ödeyip Rothschildlerin komisyonunu es geçtiler. O tarihten itibaren Fransa ile İngiltere'nin Doğu Meselesi siyaseti farklılık arz etmeye başladı. 1 836-37 döneminde diğer bir eski Osmanlı toprağı olan Cezayir'de Fransa'nın sömürgecilik faaliyetleri kaldığı yerden devam etmeye başladı -Burbon rejiminin son günlerinde başlayan bir proje olup artık askeri bir zaferle sona ermişti. Diğer taraftan Palmerston, Rusya'nın İstanbul üzerin­ deki hakim konumunu zayıflatmak maksadıyla Britanya siyasetini Türklerin lehine çevirmeye başlamıştı. Nisan 1 839'da zultanla Mehmet Ali arasında tek­ rar savaş patlal{ verdiğinde Fransız hükümeti Mehmet Ali'yi desteklemeye kal­ kınca kendini tecrit edilmiş buldu. Zahmetli diplomatik manevralar neticesin­ de İngilizler ile Ruslar, Hünkar İskelesi'nin yerin i alacak başka bir anlaşmada mutabık kaldılar. Bu anlaşmaya göre Karadeniz diğer m illetlerin erişimine açılırken Mehmet Ali de Suriye'den çekilmeye zorlanacak fakat Akim Kalesi'ni

480

TASı\ R R U F I I F. S i l A l l LA N M A ı\ R A S I N l > A

(

1 114 0 1

elinde tutmasına izin verilecekti. Ekim l 830'da Soult hükümeti bu anlaşmayı reddetse de yapabileceği fazla bir şey yoktu. Paris şubesi, New Court'a "Bu çok küçük düşürücü bir durum. Fransız hükümeti fıilen ya (Lord Palmerston'ın teklifini) kabul edecek ya da Doğu meselelerinde tümüyle tek başına kalacak" diye bildirdi. Bu hadisenin hükümetin Belçika krizindeki ataletinden hemen sonra vuku bulması Thiers'in daha saldırgan dış siyaset yaklaşımına olan ca­ zibeyi artırdı. O tarihe kadar Rorhschildler diplomatik gelişmeleri rakip etmek haricin­ de çok az şey yaptılar. Fakat 5 Şubat l 840'ta Mısır işgali altındaki Şam'da cereyan eden bir hadise krizin yapısını kökünden değiştirdi. Hala bilinmeyen nedenlerden dolayı Peder Tommaso adındaki Sardunyalı bir kapusen keşişi ve hizmetkarı İbrahim iz bırakmadan ortadan kayboldu. En son şehrin Yahudi mahallesinde görüldüklerinden çok geçmeden orada öldürüldüklerine dair ri­ vayetler dolaşmaya başladı. Fransa'nın Şam'daki Katoliklerin hamisi olduğunu göstermek isteyen Fransız konsolosu comte de Ratti-Menton'un tahrik ettiği Mısır valisi bazı Yahudileri tutuklayıp işkence etti. Tommaso'yu Müslüman pazarında gördüğünü iddia eden bir Yahudi tutuklanıp hizmetkarıyla bir­ likte işkence edilip öldürüldü. Beş yüz kırbacın ardından bir Yahudi berber Tommaso'yu iki haham ve aralarında David Arari'nin de bulunduğu Yahudi cemaatinin yedi ileri geleniyle birlikte gördüğünü iddia etti. Tümü, üçüncü bir hahamla birlikte, tutuklandı. Onlar masum olduklarını söyleyince talihsiz berber tekrar kırbaçlandı ve dokunulmazlık tanınması şartıyla, şüphelilerin, kanını mayasız Paskalya ekmeği yapmak için kullanmak istediklerinden onu öldürmesi için kendisine para verdilderini söyledi. Berber bunu yapmayı red­ detmiş olsa da Tommaso'nun Arari'nin evinde bir "ayin cinayetinde" öldürül­ düğüne şahit olduğunu iddia etti. İşkenceden ve dokunulmazlık sözü verilmesinden sonra Arari'nin hizmet­ karı da cinayeti itiraf edince ve Tommaso'dan geriye kalanlar lağımda "bulu­ nunca" diğer yedi şüpheli de suçlarını "itiraf" edene kadar işkenceden geçirildi. İçlerinden biri, kendini ve ailesini kurtarmak için Müslüman olmuştu, ayin ci­ nayeti hikayesini doğruladı; dediğine göre Tommaso'nun hizmetkarı da benzer şekilde öldürülmüştü. Erken modern dönemdeki cadı avı eylemlerinde olduğu üzere hikaye tuhaflaştıkça dahil olan kişi sayısı da artmaya başladı. Sonunda yetmiş civarında kişi tutuklanırken bir o kadar çocuk da Şam'dan kaçan "şüphe­ lilerin" teslim olması için rehin alındı. Başından itibaren Fransız konsolosu cadı avcısı general rolünü oynayıp hem Katolik cemaatin Yalmdi aleyhtarı hislerin­ den hem de Yahudi cemaati içerisindeki bölünmeden istifade etti. Bu cadı avının büyük bir uluslararası vukuata dönüşmesini sağlayan şey ise, Avusturya uyruklu lsaac de Picciotto isminde Yahudi bir tacirin tutuk­ lanması oldu. Akıbetinin Ratti-Menton'un diğer kurbanlarınınkiyle aynı 481

ROT H S C H l l . 11 H A N F Dı\ N I

olmasını istemeyen Avusturya konsolosu Caspar Giovanne Merlatto, Şam yet­ kililerini protesto edip Mısır'daki amiri Başkonsolos Anton Laurin'den aynısını İskenderiye'de de yapmasını istedi. 3 1 Marr'ta Laurin -ona göre tüm bu ayin cinayeti uydurmaydı- durumu sadece Mehmet Ali'ye şikayet etmekle kalma­ yıp İskenderiye'deki Fransız muhatabından da Ratti-Menton'un dizginlerini çekmesini istedi. Ayrıca Laurin sıra dışı bir adım atarak kendi raporlarının ve Merlatto'dan aldığı raporlardan bazılarının nüshalarını doğruca Paris'teki Avusturya başkonsolosuna gönderdi. Laurin kendisine Fransız hükümetine baskı yaparak "derhal bir talimat yayınlayıp Şam konsolosuna haddini bil­ dirmesini . . . ve Yahudi olmayanların düşmanlığının Yahudilere karşı zulme dönüşmesine mani olmak adına . . . valiyi bu işin sorumlusu olarak kabul et­ mesini sağlamasını" tavsiye etti. Paris'teki Avusturya başkonsolosu ve yukarıda zikredilen mektubun yazarı elbette ki James de Rothschild olup Laurin'in mektubu ona ve Rothschild ailesinin diğer mensuplarına hem Şam hem de benzer şekilde wli.im gören Rodos Yahudilerine destek vermeleri için gönderilen çok sayıda mektuptan sa­ dece biriydi. 1 5 Mart'ta Beyrurlu bir Yahudi'nin mevzuyla alakalı mektupları Hollanda Yahudi önderi Hirsch Lehren'e ulaştı. Beyrutlu Yahudi bu mektup­ ların "krallar ve nazırlarıyla konuşmaları için" Rothschildlere teslim edilmesini istiyordu. İki gün sonra Orta Doğu'daki bir İngiliz iş adamından gelen diğer bir mektupta Lehren'den, James'e yazıp "zulüm gören dindaşlarım kurtaracak kudrete ancak meşhur Rothschild ailesinin sahip olduğunu" söylemesi istendi. 27 Mayıs'ta İstanbul cemaati Şam ve Rodos'tan Saloınon, Cari ve Lionel'e mektuplar göndererek "Yahudi cemaatini birbirine büyük bir güçle kenetle­ yen bağdan" medet umduklarını söyledi. James, Laurin'i n tavsiye ettiği şeyi yaptı. Fakat Fransa hariciye nazırı, İskenderiye'deki konsolos yardımcısına Ratti-Menton'un davranışını tefriş et­ mesini emretmekle yetinince James "bu, işi savsaklamaktan başka bir şey değil çünkü konsolos yardımcısı konsolosa bağlı olduğundan onun davranışlarını sorgulayacak yetkiye haiz değil" dedi. 7 Nisan'da Salomon'a b ilgi vermek için bir mektup gönderdi: Bu şartlar altında yapabileceğimiz tek şey gazeteleri yardımımıza çağır­ maktır. (Şam'daki) Avusturya konsolosunun bize göndermiş olduğu tafsi­ latlı layiha elimizde, onu Uoımuı! des) Debrıts ve diğer gazetelere gönder­ dik. Bu ve diğer raporların Augsburg'daki A!!gemeine Zeitımg'drı çıkması için de gerekenleri yaptık. Basını da dahil etme kararı kısmen Qıwtidienne, Univers gibi Fransız gaze­ telerinin ayin cinayeti teorisini destekleyen haberlerine bir tepkiydi. Buna olabilecek en etkili biçimde mukabele edilmesi gerektiğine karar veren James,

482

TASA R RU F i L E � I L\ 1-f L A N M ı\ ı\ RAS I N DA ( 1 84 0 )

l 834'ten beri Fransız Yahudileri Meclisi'nin başkanı olup adli kabiliyecleri

gazeteciliğine denk olan Adolphe Cremieux'den yardım istedi. Cremieux'nün mevzua dair yazdığı uzun mektup ertesi gün Gazette des Tribımaux ve Joımıal des Debats gazetelerinde çıktı. Basında yer alan müteakip tartışma­ lar esnasında James Laurin'in kendisine gönderdiği belgeleri yayınlaması için Cremieux'ye yetki verdi -bu durum onların gayretlerini takdir etse de sınırsız basın (Avusturya standartlarına göre) müdahalesinden nefret eden Metternich'i sinirlendirdi. Bu, Rothschildlerin Şam mahkumlarının serbest bırakılması için başlattığı seferberliğin ilk adımıydı. 2 1 Nisan'da Londra'da Temsilciler Kurulu mevzuyu görüşmek için toplandığında, Lionel de (Cremieux gibi) orada hazır bulunu­ yordu ve altı gün sonra Palmerston'ın kabul edeceği heyetin de üyesi olacak­ tı. Altı hafta sonra Nar, Cremieux'ye Lionel ile İngiliz Temsilciler Kurulu'na resmi bir mektup göndermesini önerip bunun "meseleyi Lord Palmerston'a arz etmek için bir fırsat yaratacağını" söyledi; Lionel'e "Cremieux'nün aci­ len oraya (Orta Ooğu'ya) gidebilmesi için masrafları karşılamak adına güzel bir bağış topla" diyen de Nat'ti. Bunun neticesinde, mahkumların isimlerini temize çıkarmak ve salıverilmelerini sağlamak için Cremieux ve Sör Moses Montefıore'nin herkesin işittiği bir seferle İskenderiye'ye gitmesine karar verildi. Rorhschildler bu seyahatin masraflarının karşılanması için büyük bir meblağ -en az iki bin beş yüz pound- bağışlarken, aynı zamanda Şam Yahudileri fonunun fıili hazinedarları gibi hareket ettiler. Viyana'daki Salornon da Metternich'i Tomrnaso'nun sağ olup bir manastırda saklandığı (öyle de­ ğildi) rivayetleri hakkında Vatikan' a baskı yapması için ikna etmeyi başardı. Napoli'deki Cari, Momefıore'nin gemisini erzakla doldurup ona müzakere tüyoları verdil