Komünizm Kara Kitabı [1 ed.]
 9756770333

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Komünizmin Kara

Kitabı

KOMÜNiZMiN KARA KiTABi

adı:

Orlflnal

Le livre noir du communisme

C Edilions Roberl

Latlonı,

S. A., Paris 1997

Yazanlar: Siephane COUATOIS, Nicolas WEATH, Jean-Louis PANNE, Andrzej PACZKOWSKI, Karel BAATOSEK, Jean-Louis MAAGOLIN Çevlranlar: Bülenl TANATAA, Işıl ÔZCAN, Yavuz TOPOYAN, Cenk ODAKAN, Engin SUNAR Türkiye için Bu

1.

kilabın baskı

yayın hakları:

Türkçe

C Dogan

yayın hakları

Kilapçılık AŞ

Gamma Medya Ajans

aracılıgıyla satın atınmışıır.

I mart 2000 I tSBN 975-6770-33-3

Kapak

ıaearımı: Dipnoı

B11kı:

Altan

Matbaacılık

DoQın Kttapçılık AŞ Hürriyet Medya Towers, 34544 Güneşıt-ISTANBUL

Tel. (212) 677 06 20 - 677 07 39 Faka (212) 677 07 49

Komünizmin Kara

Kitabı

Stephane Courtois, Nicolas Werth, Jean-Louis Panne, Andrzej Paczkowski, Karel Bartosek, Jean-Louis Margolin Çevirenler: Bülent Tanatar, Işıl Özcan, Yavuz Topoyan, Cenk Odakan, Engin Sunar

Remi Kauffer, Pierre Rigoulot, Pascal Fontaine, Yves Santarnaria ve Sylvain Boulouque'un katkılarıyla

Bu kitabın yazılmasına önayak olan François Furet'nin anısına ...

Komünizmin

suçları

Stephane Courtois "Yaşam

ölüm karşısında yenik düştü, ama bellek hiçliğe karşı mücadelesinde kazanacaktır." Tzvetan Todorov Les Abus de la memoire

bilimidirn diye yazılmıştır; 1 yaşadığımız şiddet dolu yüzyıl bu ifadeyi anlamlı bir şeldlde doğrulamaktadır. Şurası açık ki, geçen yüzyıllarda çok az sayı­ da ulus ve devlet kitlesel şiddet uygulamalarından uzak kalabilmiştir. Avrupa'nın başlıca güçleri siyah köle ticaretiyle uğ­ raşmış; Fransa Cumhuriyeti bazı olumlu katkılarına rağmen sömürgeciliğin son bulmasına kadar süren, esasen tiksindirici olaylarla dolu bir sömürgecilik faaliyetinin içinde bulunmuştur. Amerika Birleşik Devletleri, kökeni iki temel suça -siyahlann köleleştirilmesi ve Kızılderili soykınmı- dayanan bir şiddet kültüıiine boğazına kadar batmış durumdadır. Fakat, görünen o ki, yüzyılımız bu konuda geçmiş yüzyılları aratır niteliktedir. Geçmişe bir göz attığımızda can sıkıcı bir sonuçla karşılaşırız: içinde bulunduğumuz yüzyıl insanlık açısın­ dan büyük felaketler dönemi oldu; Ermenistan'da, Biafra'da, Ruanda'da ve başka yerlerdeki daha sınırlı trajediler bir yana, iki dünya savaşı ve Nazizm. Osmanlı İmparatorluğu Ermenilertn2 ve Almanya da Yahudi ve Çingenelerin soykınmına yöneldi. Mussolini İtalyası Etyopya halkını katletmiştir. Çekler, 1945-1946 yıllarında Südet Almanlanna yönelik tavırlarının "Tarih

insanların bahtsızhğırun

1 Raymond Queneau, Une histoire modele, Gallimard, 1979, s. 9. 2 Hiçbir şekilde kanıtlanabilir olmayan bu iddia bilimsel olmaktan çok, siyasi nitelikle· dir. Yayınevimiz bu iddiayı, ona kesinlikle katılmamakla beraber, dürüst yayıncılık ilkesi adına, sorumluluğu yazara ait olmak üzere, olduğu gibi bırakmayı uygun görmüştür. (Doğan Kitapçılık'ın notu.)

14

STEPHANE

COURTOIS

her türlü kuşkunun ötesinde olduğunu kabul etmeye pek yanaşmaz. Ve küçücük İsviçre bile, bugün, o dönemdeki tutumunun acımasızlığı her ne kadar soykınmla kıyas kabul etmese de, Nazi döneminde imha edilen Yahudilerin altınlannı işlemiş olmanın vebali altındadır. Komünizm de bu trajediyle dolup taşan tarihi dönemin içinde yer almaktadır. Hatta bu dönemin en yoğun ve en anlamlı anlarından birini oluşturmaktadır. 1914'te başlayıp 199l'de Moskova'da son bulan XX. yüzyılın başlıca olgusunu teşkil eden komünizm, tablonun tam ortasında yer almaktadır. Faşizmden ve Nazizm'den önce de var olan, onlardan sonra da varlığını dört kıtaya yayılarak sürdüren bir komünizm ... Bu "komünizm" ifadesinden tam olarak ne anlıyoruz? Bu noktada, öğreti ve pratik arasında hemen bir ayrım yapılmalı­ dır. Bir siyaset felsefesi olarak komünizm yüz yıllar, hatta bin yıllardır varolagelmiştir. Devlet adlı eserinde insanların iktidar ve para hırsı yüzünden bozulmadıklan, bilgelik, akıl ve adaletin hüküm sürdüğü bir ideal şehir devlet fikrini ortaya atan Platon değil miydi? Vlll. Heruy tarafından kellesi vurdunılarak öldürülen ünlü Ütopya eserinin yazarı, 1530'da lngiltere başbakan­ lığı yapmış seçkin düşünür ve devlet adamı Sir Thomas More da ideal şehir devlet fikrinin bir başka savunucusu değil miydi? Ütopyacı yöntem, toplumun eleştirel bir aracı olarak tamamen meşru görünmektedir. Bu yönüyle, demokrasilerimizin oksijeni olan fikir tartışmalannı andırmaktadır. Bununla birlikte, bu kitapta ele alacağımız komünizm, fikirler dünyasına ait değildir; bu, Lenin, Stalin, Mao, Hö Chi Minh, Castro gibi ünlü liderler ve Maurice Thorez, Jacques Duclos, Georges Marchais gibi bizim Fransız tarihimiz içinde yer alan şahsiyetler tarafın­ dan temsil edilen, belli ülkelerde belli bir dönemde uygulanan gerçek bir komünizmdir. 191 7 öncesinin komünizm öğretisinin gerçek komürıizmin pratiğindeki yeri ne olursa olsun -bu noktaya ileride döneceğiz­ komünist yönetimler sistemli bir baskı uygulamış ve bu hal en uç noktalarında, şiddetin bir hükümet etme biçimine dönüş­ mesine kadar varmıştır. Yine de komünizm ideolojisi acaba masum mudur? Kederli ya da skolastik zihinler bu gerçek komünizmin ideal komürıizmle hiçbir ilişkisinin olmadığını hala iddia edebilecektir. Ve açıktır ki, XX. yüzyıl boyunca yaşanan geliş­ meleri, milattan önce, Rönesans döneminde ve hatta XIX. yüzyılda geliştirilen teorilere bağlamak saçma olacaktır. Bununla

KOMÜNiZMiN

KARA

KiTABi

15

birlikte, İgnazio Silone'nin de belirttiği gibi, "Aslında devrimler de ağaçlar gibi meyvelerinden t.anınır." Dolayısıyla, "bolşevik" adıyla tanınan Rus sosyal demokratlanrun 1917 kasınunda3 kendilerini "komünist" olarak adlandırmaya karar vermelert sebepsiz değildir. Kaldı ki selefleri olarak gördükleri More ya da Campanella'nın görkemli arusına Kremlin'in yaru başına bir arut dilmıiş olmaları bir tesadüf değildir. Bireysel suçların, koşullara göre belirli hedeflere uygulanan katliamların ötesinde, komünist rejimler, iktidarlarını yerleştir­ mek amacıyla kitlesel katliamları tam bir hükümet etme modeline dönüştürdü. Tabiatıyla bu baskı ve şiddet, yerine göre değişen bir zaman dilimi sonunda -bu dilim Doğu Avrupa ülkelertnde birkaç yılla sınırlı kalırken, Sovyet ve Çin örneklerinde 30-40 yıla uzanmaktadır- yoğunluğunu kaybetti. Rejimler, bütün iletişim araçlarına uygulanan sansür, sınırların kontrolü ve muhaliflertn sınırdışı edilmesi yoluyla baskının gündelik hayata yerleştiği bir dengeye oturdu. Fakat "hafızalara kazınan terör" insanlar üzerindeki baskıyı her an canlı tuttu. Bir dönem Batı'da popüler olan komünist tecrübelertn hiçbirt bu kuralın dışına çıkamadı: ne "Büyük Rehber"in Çini, ne Kim tl-sung'un Koresi ne de hatta "Nazik Hô Amca"nın Vietnam'ı ya da ödün vermez Che'nin eşlik ettiği göz alıcı Fidel'in Kübası. Bu listeye Mengistu'nun yönetimindeki Etyopya'yı, Netolu Angola'yı ve Necibullah'ın Afganistaru'nı da dahil edebilirtz. Oysa, komünizmin işlediği suçlar ne tarihi ne de ahlaki bakımdan meşru ve normal bir değerlendirmeye tabi tutuldu. Hiç şüphe yok ki, elinizdeki bu çalışma, suç boyutunu hem merkezi hem de genel bir problem gibi sorgulayarak komünizm yaklaşımının sınandığı ilk denemelerden biridir. Kimileri bize, bu suçların büyük kısmının, uluslararası planda tarunan ve liderlert bizim yöneticilerimiz tarafından gösterişli törenlerle karşıla­ nan rejimlerin kurumlan tarafından uygulanan bir "yasallığa" dayandığı cevabını verecektir. Ama Nazizm için de aynı şey geçerli değil miydi? Bu kitapta ifşa edilen suçlar, komünist rejimlertn mevzuatına göre değil, aksine insanlığın yazılı olmayan doğal hukuk kurallarına göre tarumlanmıştır. Komünist rejim ve partilerin, onların politikalanrun, ulusal toplumlarıyla ve uluslararası toplulukla olan ilişkilerinin tarihi, ne sadece suç boyutuyla ne de bir terör ve baskı boyutuyla 3 Eski takvimle ekim. (ç.n.)

16

STEPHANE

COURTOIS

özetlenebilir. SSCB'de ve "halk demokrasileıi"nde Stalln'ln ölümünü takiben, Çin'de de Mao'nun ölümüyle. şiddet azalma eği­ limine girdi; toplum yeniden renklenmeye başladı. "Banş içinde bir arada yaşama" -her ne kadar bu "farklı biçimler altında sınıf savaşının devamı" niteliğini taşısa da- uluslararası hayatın sürekli bir unsuru halini aldı. Bununla birlikte, arşivler ve bol sayıdaki görgü tanıklıklan göstermektedir ki, şiddet, baş­ langıcından itibaren modern komünizmin temel boyutlarından biri olagelmiştir. Kimi rehlneleıin kurşuna dizilmesini, başkal­ dıran işçileıin katledilmesini, açlıktan ölmeye terk edilen köylüleıin kıyımını, belli bir ülkeye ya da döneme özgü ve belli koşul­ lar albnda gerçekleşen "kazalar" olarak görmeyi bir kenara bı­ rakalım. Yöntemimiz her özgül alanın ötesine geçmekte ve suç unsurunu, bütün varlık süresi boyunca, komünist sisteme özgü ana niteliklerden biri olarak değerlendirmektedir. Nelerden bahsedeceğiz? Hangi suçlardan? Komünizmin işle­ diği o kadar çok suç var ki 1 İlk olarak, düşünceye karşı işlenen suçlar, aynca evrensel kültüre ve ulusal kültürlere karşı işlenen suçlar. Stalln Moskova'da onlarca kiliseyi yıktırdı; Çavuşesku binalar dikmek ve megalomanca görünümler oluşturmak için Bükreş'ln tarihi merkezini yıktı; Pol Pot, Phnom Penh Katedrali'nin taşlarını tek tek söktürdü ve Angkor Tapınaklarını da vahşi ormanın insafına terk etti. Maocu Kültür Devrimi sırasında, paha biçilmez hazineler Kızıl Muhafızlar tarafından paramparça edildi ya da yakıldı. Bununla birlikte, bu yıkımların, uzun vadede ilgili uluslar ve tüm insanlık için ne derece kaygı veıici olursa olsun, insanların kadın, erkek, çocuk demeden topluca katledilrneleıi karşısında ne gibi bir ağırlığı olabilir ki! Dolayısıyla, biz sadece şiddet olgusunun esasını oluşturan, kişilere yönelik suçlan çalışmamıza dahil ettik. Kimi uygulamalar belli rejimlerde daha ön plana çıksa da, suç işleme yöntemleıi öneınli ölçüde benzerlik taşıyordu. Farklı yöntemlerle katletme, kurşuna dizme, asma, suda boğına, sopayla döverek ve kimi durumlarda zehirli gaz ya da araba kazasıyla öldürme; açlık yoluyla imha: kıtlık yaratarak ya da açlara yardım etmeyerek; sürgüne gönderme: yolda (uzun mesafeleıin yaya ya da yük vagonlarında kat edilmesi sırasında) ya da zorunlu ikamet yelinde ve/veya çalışma kamplarında (bitap düşme, hastalık, açlık, soğuk yüzünden) meydana gelen ölümler. "İç savaş" olarak adlandırılan dönemleıin durumuysa daha karmaşıktır. Neyin isyancılar ile hükümet güçleıi arasındaki çatışmaların sonucu.

KOMÜNiZMiN

KARA

KiTABi

17

neyin sivil halkın katli olduğunu ayırt etmek kolay değildir. Bumınla birlikte, her ne kadar asgari rakamlara dayalı olsa ve uzun açıklamalar gerektirse de, yine de kanımca bir sırala­ ma yapmamıza ve konunun vahametini açıkça görmemize imkan sağlayacak bir ön bilanço çıkarmamız mümkündür: - SSCB, 20 milyon ölü. - Çin, 65 milyon ölü. - Vietnam, 1 milyon ölü. - Kuzey Kore, 2 milyon ölü. - Kamboçya, 2 milyon ölü. - Doğu Avrupa, 1 milyon ölü. - Latin Amerika, 150 bin ölü. - Afrika, 1, 7 milyon ölü. - Afganistan, 1,5 milyon ölü. - ınuslararası komünist hareket ve iktidarda olmayan komünist partiler, 10 000 civarında ölü. Toplam ölü sayısı 100 milyona yaklaşmaktadır. Bu sıralama çok büyük durum farklılıklannı da içermektedir. Şurası su götürmez bir gerçek ki, görece değer olarak "birincilik" en acımasız yöntemlerle -genel kıtlık ve işkence- üç buçuk yıl içerisinde ülkenin toplam nüfusunun yaklaşık dörtte birini öldürmeyi başaran Kamboçya'daki Pol Pot rejimine aittir. Bununla birlikte, Mao döneminde bu olayların mağduru olan kitlelerin büyüklüğü çarpıcıdır. Lenin ve Stalin dönemi Rusyası'na gelince, bu dönem tamamen düşünülmüş, mantıklı ve siyasi bir tavırla yürütülen deneyci yönüyle insanın kanını dondurmaktadır.

Sadece ana hatlan ortaya konan böylesi bir yaklaşım, derinsuç kavramının tanımına dayalı "niteliksel" bir yöntemi gerekli kılan sorunun bütün hatlanyla ele alınmasına müsait değildir. Bu tanım "nesnel" ve hukuki ölçütlere dayalı olmak durumundadır. Bir devlet tarafından işlenen suç konusu hukuki bağlamda ilk kez Nazi suçlarını yargılamak maksadıyla 1945 yılında mütteflklerce kurulan Nürnberg Mahkemesi'nde ele alındı. Bu suçların niteliği, mahkeme içtüzüğünün üç temel suç tespit eden 6. maddesinde tanımlarunıştır: banşa karşı iş­ lenen suçlar, savaş suçlan, insanlığa karşı işlenen suçlar. Leninist-Stalinist rejim ve genel olarak komünist blok tarafından iş­ lenen suçların bütünü üzerinde yapılacak bir inceleme bize burada her üç kategorinin de mevcut olduğunu gösterecektir. Banşa karşı işlenen suçların tanımı 6. maddenin 1. fıkrasın-

leştirilmesi,

18

da

ST&PHANE

COURTOIS

ve "bir saldın savaşının ya da uluslararası teminadann ya da andaşmalann ihlaline yönelik bir savaşın idaresini, hazırlanmasını, başlatılmasını ya da sürdünilmesini veya yukarıda bahsi geçen 11inerden herhangi birinin ifasına yönelik ortak bir plarun ya da komplonun içinde olmayı" kapsar. Stalln, Hitler'le yürüttüğü gizli pazarlıkların sonucu olarak imzalanan ve Polonya'nın paylaşımını, Baltık devletlertnin, Kuzey Bukovina'nın ve Besarabya'nın SSCB'ye katıl­ masını öngören 23 ağustos ve 28 eylül 1939 taıihli antlaşma­ larla açık bir şekilde böyle bir suçu işlemiştir. 23 ağustos tarihli antlaşma Alrnanya'yı iki cephede birden savaşmaktan kurtarması itibarıyla, doğrudan İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden olmuştur. Stalln, 30 kasım 1939'da Flnlandiya'ya saldı­ rarak barışa karşı bir başka suç daha işlemiştir. Kuzey Kore'nin 25 haziran 1950'de Güney Kore'ye yönelttiği beklenmedik saldın ve komünist Çin ordusunun geniş çaplı müdahalesi de aynı türdendir. Moskova tarafından finanse edilen komünist partilerce bir dönem yürütülen yıkıcı faaliyetler de nihayetinde savaşa sebebiyet verdikleri için barışa karşı işlenen suçlar olarak kabul edilebilir; örneğin Afganistan'daki 27 aralık 1979 taıihli komünist darbe Sovyetler'in yoğun askeri müdahalesine yol açtı ve günümüzde de devam eden bir savaşı başlatmış oldu. Savaş suçlan 6. maddenin 2. fıkrasında "savaş yasalarının ve göreneklerinin ihlali" olarak tanımlanmıştır. "Bu ihlaller, bunlarla sınırh olmamakla birlikte, işgal edilen topraklardaki sivil hallon öldürülmesini, zorla çahştınlmak üzere ya da herhangi bir başka nedenle sürülmesini ve bunlara kötü muamele edilmesini, savaş esirlerinin veya denizdeki kişilerin öldürülmesini, kötü muameleye tabi tutulmasını, rehinelerin idam edilmesini, kamuya ait ya da özel mallann yağmalanmasını, kent ve kasabaların gerekçesiz olarak tahrip edilmesini veya askeri gerekliliklere dayandınlamayacak yalap yılana olaylannı kapsar.· Savaş yasa ve görenekleri çeşitli sözleşmeler tarafın­ dan belirleruniştir. Bunlardan en tarurunışı olan 1907 taıihli Lahey Sözleşmesi'ne göre: "Savaş zamanı halklar ve savaşan taraflar, uygar uluslarca izlenen göreneklerden, insanhğın yasalan ve kamu vicdanının gereklerinden doğan insan haklan ilkeleri çerçevesinde davranmakla yükılmlüdür. • Oysa, Stalln birçok savaş suçunun işlenmesini bizzat emretti ya da buna izin verdi. Bunlardan en çarpıcı olanı, 1939'da esir edilen Polonyalı subayların hemen tamamının -Katin'deki düzenleruniştir

sözleşmelerin,

KOMÜNiZMiN

KARA

KİTABI

19

4 500 ölü bunun sadece bir kısmıdır- ortadan kaldınlrnası olaFakat çok daha büyük ölçekli başka katliamlar, tıpkı 1943-1945 yıllan arasında esir alınan yüz binlerce Alınan askeıinin Gulag'da ölümü ya da öldürülmesi gibi, dikkatlerden kaçtı. Buna, işgal altındaki Alınanya'daki Kızıl Ordu askerlerinin Alınan kadınlara yönelik toplu tecavüzleıinin yanında, Kızıl Ordu'nun işgali altında bulunan ülkelerdeki her türlü sanayi tesisinin sistemli bir biçimde yağma edilmesi de eklenince, tablo tamamlanmış olmaktadır. Komünist iktidarla silahlı mücadeleye girişen örgütlü direnişçilerin tutsak edilmeleri, kurşuna dizilmeleri ya da toplama kamplarına gönderilmeleri hususu da aynı maddenin 2. fıkrasınca düzenlenir: örneğin, Polonya'daki Nazi karşıtı direniş örgütü AK'nin4 silahlı unsurları, Baltık ve Ukrayna kökenll silahlı partizan örgütleıinin üyeleri, Afganistan'daki mücahitler, vb. "İnsanlığa karşı işlenen suç" ifadesi ilk kez 18 mayıs 1915'te Fransa. İngiltere ve Rusya'nın "'Iürkiye'nin insanlık ve medeniyet önünde işledlğl yeni bir suç" olarak niteledilderi Ermeni katliamı dolayısıyla 1ürkiye'ye karşı ortaklaşa yayımladıkları bir bildiride yer aldı. Yaşanan Nazi zulmü, Nümberg Mahkemesi'ni bu düşünceyi aynı maddenin 3. fıkrasında yeniden tanımlama­ ya sevk etti: "Savaş öncesi ya da savaş boyunca tüm sivil halklara karşı gerçekleştirilen öldürme, toplu kıyım, köleleştirme, göçe zorlama ve insanhkdışı her türlü fi1l ya da gerçekleştiril­ dikleri ülkenin iç hukukuna göre suç teşkil etsin veya etmesin, mahkemenin yetki alanına giren her türlü suçu takiben veya bu suçla mşki içinde gerçekleşen siyasi, ırki veya dini kökenli baskı ve zulümler. " Fransız Başsavcı François de Menthon, Nürnberg'deki iddianamesinde bu suçların ideolojik boyutunun altını şöyle çiziyordu: "Her türlü organize ve kitlesel suç faaliyeti kaynağını, düşünceye karşı işlenmiş olarak tanımlamakta bir sakınca görmediğim bir suçta, yani halklann bin yıllardır insanlığın durumunu ileriye götürmek maksadıyla yararlanageldikleri bütün ruhani, aldi veya ahlaki değerleri yok sayarak, insanlığı barbarhga, fakat ilkel halkların tam bir dogalhkla yaşadığı barbarhga değil, aksine bilinçli olması ve hedeflerine ulaşmak amacıyla çagdaş bilim taralindan insanın hizmetine sunulan bütün

yıdır.

4 Annia Krajowa: iç Ordu. (ç.n.)

20

STEPHANE

COURTOIS

maddi imkanları kullanması itibarıyla şeytanca bir barbarlığa geri götürmeyi hedefleyen bir öğretide bulur. işte nasyonal sosyalizmin düşünceye karşı işlediği bu günah, onun bütün suçlara çanak tutmı·esas hat.asını teşkil etmiştir. Bu korkunç öğ­ retinin adı ırkçılıktır. (... ) Burada, ister barışa karşı işleruniş suçlar, ister savaş suçlan olsun, olayların hiç kuşkusuz haklı çıkaramayacağı, ama en azından açıklayabileceği rastlantısal bir suçluluğun değil; Nazi Almanyası'nın yöneticileri taralindan bilinçli bir iradeyle uygulanan korkunç bir öğretinin doğrudan ve zorunlu sonucu olan sistematik bir suçluluğun karşısında bulunuyoruz." François de Menthon aynı zamanda, Alınan savaş makinesine ek insan gücü sağlamaya ve muhalifleri ortadan kaldınna­ ya yönelik sürgünler, insanın "Alman ırlanm hizmetinde olmadığı sürece, insan olarak bir değerinin bulunmadığı görüşünü benimseyen nasyonal sosyalist öğretinin doğal bir sonucundan başka bir şey değildi" diye belirtir. Nümberg Mahkemesi'ndeki bütün ifadeler insanlığa karşı işlenen suçların temel bir niteliği· üzerine oturuyordu: devlet gücünün suç işleme temeline oturan bir siyasi uygulamanın hizmetine girmiş olması. Bununla birlikte, mahkemenin yetkisi İkinci Dünya Savaşı sıra­ sında işlenen suçlarla sınırlıydı. Dolayısıyla, bu hukuki kavramın, bu savaşa ilişkin olmayan durumları da kapsayacak şe­ kilde genişletilmesi kaçınılmazdı. 23 temmuz 1992'de benimsenen yeni Fransız Ceza Yasası'nda insanlığa karşı işlenen suç tanımı şöyle yapılmaktadır: "Siyasi, felsefi, ırki ya da dini motiflere dayanan ve sivil hallan bir bölümüne yönelik olarak tasarlanan bir planın uygulanması amacıyla yürütülen sürgün etme, köleleştinne, kitlesel ve sistematik idamlar, sonu art.adan kaybolmayla biten insan kaçırma, işkence veya insanhkdı­ şı muameleler. • Bütün bu tanımların, özellikle de Fransızların son dönemde biçimlendirdikleri tanımın kapsamına, Lenin ve özellikle Stalin döneminde, Küba ve Sandinist gerillaların iktidarda olduğu Nikaragua hariç (bu iki ülke hakkında yeterli bilgi bulunmadığını da belirtelim), komünist rejimle yönetilen bütün ülkelerde işle­ nen birçok suç girmektedir. Temel şart tartışılmaz görünmekte: komünist rejimler "ideolojik hegemonya siyaseti güden bir devlet adına" çalıştı. Tamamen sistemin zorunlu ve mantıksal temelini oluşturan bir öğreti adına on milyonlarca suçsuz insan (tabii soylu, burjuva, kulak. Ukraynalı ve hatta işçi ya da ... Ko-

KOMÜNiZMiN

KARA

KiTABi

21

münist Parti üyesi olmayı suç kabul etmediği sürece) yasadışı hiçbir eylem içinde bulunmadıkları halde katledildi. Aktif bir hoşgörüsüzlük de uygulamaya konan programın bir parçasıy­ dı. 13 kasım 1927 tarihli 1hıdda aşağıdaki beyanab veren Sovyet sendikalarının büyük lideri Tomskiy değil miydi: "Bizde de başka partiler var olabilir. Fakat burada bizi Batı'dan ayıran temel bir ilke devreye girer; muhtemelen ş6yle bir dunım ortaya çıkar: bir parti iktidardaysa, diğerlerinin tümü hapistedir. •5 insanlığa karşı işlenen suç kaVrarnı karmaşıkbr ve açık ve net olarak adlandırılan suçlan kapsar. Bunların en özgüllertnden biri de soykırımdır. Nazilerin uyguladığı Yahudi soykırımı­ nı takiben ve Nümberg Mahkemesi'nin 6c sayılı kararını netleş­ tirmek amacıyla, kavram Birleşmiş Milletler'in 9 aralık 1948 tarihli bir sözleşmesiyle şöyle tanımlandı: "Ulusal, etnik, ırki veya dini bir grubu kısmen veya tamamen ortadan kaldınnaya yönelik olarak gerçekleştirilen aşağI.daki 11illerln her biri soykırım kapsamına girer: a) Grup üyelerinin öldürühnesi; b) Grup üyelerinin f1zlki ya da zihinsel bütünlüğünü yok etmeye yönelik teşebbüsler; c) Grubun kısmen ya da tamamen f1zlki yok oluşu­ na yol açacak şartlarda yaşamaya kasıtlı olarak mahküm edilmesi; d) Grup içinde dogumlara engel olacak önlemler ahnak; e) Gruba ait çocukların başka bir gruba zorla veıilmesi." Yeni Fransız Ceza Yasası'nda soykırım daha da geniş olarak tanımlanmaktadır: "Ulusal, etnik, ırki ya da dini bir grubun veya herhangi başka bir keyfi ölçüte göre tanımlanan bir grubun toptan ya da kısmen ortadan kaldınhnasıru hedef alan tasarlanmış bir planın uygulanması." Bu hukuki tanım, "Bir kişi doğmuş alınası bahane edilerek öldürüldüğünde, insanlığa karşı işlemniş bir suç vardır" diyen Andre Frossard'ın felsefi yaklaşımıyla da çelişmez. 6 Vasiliy Grossman ise Her Şey Geçer adlı kısa ve olağanüstü öyküsünde, kamptan dönen kahramanı tvan Grtgortyeviç'ten söz ederken şöyle der: "Dogumunda nasıl idiyse, yine öyle kaldı, bir insan. •7 İşte tam da bu sebeple, terörün pençesine düşmüştü. Fransızların benimsediği tanım, soykırımın her zaman aynı türden olmadığının, Yahudilerin durumunda olduğu gibi bir ırka yönelik olarak uygulanabileceği gibi, toplumsal grupları da hedef alabileceği gerçeğinin 5 Aktaran Koslas Papaionannou, Les Marxistes, J'ai Lu, 1965. 8 Le Grime contre l'humanite, Robert Laffont, 1987. 7 Tout Passe, Julliard-L'Age de l'homme, 1984.

22

STtPHANE

COURTOIS

altını

çizmeye imkan tanımaktadır. 1924'te Berlin'de basılan Rusya 'da Kızıl Terör adlı bir kitapta Rus tarihçi ve sosyalist Sergey Melgunov, Çeka'nın (Sovyet Siyasi Polisi) ilk şeflerinden biri olan Latsis'in l kasım 1918'de adamlanna şöyle talimat verdiğini aktannaktadır: "Savaşı belli şahıslara karşı yürütmüyoruz. Bir sınıf olarak buıjuvazinin kökünü kazıyoruz. Soruş­ tunnalanmızda samğın Sovyet yetkili makamlarına karşı f11li veya sözlü olarak işlediği suçlara ilişkin belge ya da delil aramayın. Ona sonnamız gereken ilk soru, hangi suutin üyesi olduğu, kökenlerinin, eğitiminin, öğreniminin, mesleğinin ne olduğudur. ·B

Lenin ve yoldaşlan, kendilerini birdenbire siyasi, ideolojik rakibin ve hatta boyun eğmeyen halkın düşman olarak görülüp buna göre davranıldığı ve katlinin vacip olduğu acımasız bir "sı­ nıf savaşı"nın içinde buldu. Bolşevikler, mutlak iktidarlanna yönelen edilgen de olsa her türlü muhalefeti veya direnişi; sadece siyasi muhalif gruplardan kaynaklarımayıp, soylular, burjuvalar, aydınlar, din adamlan gibi toplumsal ve subaylar, jandarmalar gibi mesleki gruplardan da gelse, gerek hukuki gerekse fiziki olarak ortadan kaldırmaya karar verdi ve bazen işi soykırım boyutlanna vardıracak kadar ileri götürdü. Daha l 920'de yürütülen "Kazaklardan9 anndırma" kampanyası önemli ölçüde soykırım tanımının kapsamına girmektedir: yeri yurdu tamamen belli bir topluluk olan Kazaklar, tüm erkeklerin kurşu­ na dizilmesi, kadın, çocuk ve yaşlılann sürgün edilmesi, köylerinin yerle bir edilmesi ya da Kazak olmayanlara devredilmesi sonucu bir grup olarak varlığını sürdüremez duruma getirildi. Lenin, Kazaklan Fransız Devrimi dönemindeki Vendee'yle bir tutuyor ve onlara modern komünizmin "mucidi" Gracchus Babeufün daha 1795'te populicidelO olarak tanımladığı yöntemi uygulamak istiyordu. 11 1930-1932 yıllan arasında, Stalin'in talebi üzerine rejimin propaganda aygıtlannca pompalanan, "kulaklann bir sınıf olarak ortadan kaldırılması" şeklinde ifade edilen resmi parolayla uygulanan "kulaklardan anndırma" politikası "Kazaklardan 8 Aktaran Jacques Baynac, La Terreur sous Lenine, Le Sagittaire, 1975, s. 75. 9 Rusya'nın güney kesimlerinde yaşayan Rus kökenli halk. Türk kökenli Kazaklarla (Rusça Kazah) karıştırılmamalı. (ç.n.) 10 Soykırım. (ç.n.) 11 Gracchus Babeul, La Guerre de Vendee et le systeme de depopulation, Tallandier. 1987.

KOMÜNiZMiN

anndımıa" kampanyasının

KARA

KiTABI

23

daha geniş çaplı bir tekrarından bir şey değildi. Kolektifleştirmeye direnen kulaklar kurşuna dizildi, diğerleri çocuklar, kadınlar ve yaşlılarla birlikte sürgüne gönderildi. Şüphesiz, hepsi doğrudan öldürülmedi, ama Sibirya'run ya da Büyük Kuzey'in tanına elverişli olmayan bölgelerinde yapmaya zorlandıklan işler onlara fazla hayatta kalma şansı bırakmadı. Yüz binlercesi orada son nefeslerini verdi, ancak kesin ölü sayısı hala bilinmemektedir. 1932-1933 yıllannda Ukrayna'da, kırsal nüfusun zorunlu kolektifleştirme­ ye direnmesine bağlı olarak yaşanan büyük açlığa gelince, birkaç ay içinde 6 milyon kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır. Bu noktada "sınıf' kınını "soy" kınmla bir araya gelmektedir. Stalin rejimi tarafından kasıtlı olarak açlığa mahkiim edilen Ukraynalı bir kulak çocuğunun ölmesi, Nazi rejimi tarafından Varşova gettosunda aynı uygulamaya maruz bırakılan Yahudi çocuğun ölümüyle "eşdeğerdedir". Bu tespit hiçbir şekilde "Auschwitz'in özel durumunun," en modern teknik imkanlann seferber edilmesi ve gerçek bir "endüstriyel sürecin," -bir "ölüm fabrikasının" inşası, gaz kullanımı ve cesetlerin yakılması- uygulamaya konmasının yok sayılması anlanuna gelmez. Tersine, komünist rejimlerin çoğuna ait bir niteliğin altını çizer: "açlık silahı" sistemli biçimde kullanılır; rejim eldeki yiyecek stokunun tamamını denetlemeye çaba sarf eder ve zaman zaman çok karmaşık görünen dağıtım sistemi yoluyla, bu stoku insanlann "hak ediş"lerine ya da "hak etmeyiş"lertne göre yeniden dağıtır. Bu yöntem çok büyük açlıklara yol açmaya kadar gidebilir. Şu hususu da bu arada hatırlatalım ki, 1918 sonrası dönemde yüz binlerce ve hatta milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan açlıklan sadece komünist ülkeler yaşadı. Henüz geçen on yıllık dönemde, Afrika'run Marksist-Leninist ideolojiye bağlı iki ülkesi -Etyopya ve Mozambik- ölümle neticelenen açlıklar yaşamak zorunda kaldı. Bu suçların genel bir bilançosu şöyle çıkanlabillr: - Yargılanmadan hapsedilen on binlerce rehine ya da insanın kurşuna dizilmesi ve 1918-1922 yıllan arasında ayaklanan yüz binlerce işçi ve köylünün katledilmesi; - 5 milyon insanın ölümüne yol açan 1922 açlığı; - 1920'de Don Kazaklan'run ortadan kaldırılması ve sürgüne göndertlmesi; - 1918-1930 yıllan arasında on binlerce insanın toplama kamplarında öldürülmesi; başka

24

STEPHANE

COURTOIS

- 1937-1938 yıllarındaki Büyük Temizlik sırasında 690 OOO'e ortadan kaldırılması; - 1930- 1932 yıllan arasında 2 milyon "kulak"ın (ya da kulak olduklan iddia edilen kişileıin) sürgüne göndertlmesi; - 1932-1933 yıllarında 6 milyon Ukraynalının kasıtlı olarak yaratılan açlıktan kınlrnasına seyirci kalınması; - Önce 1939-1941 yıllan arasında, ardından da 1944-1945 yıllarında yüz binlerce Polonyalı, Ukraynalı, Baltıklı, Moldavyalı ve Besarabyalının sürgüne göndertlmesi; - 1941 'de Volga Alınanlarının sürgüne göndertlmesi; - 1944'te Kırını Tatarlarının sürgüne göndertlmesi ve çaresizliğe terk edilmeleri; - 1944'te Çeçenlerin sürgüne gönderilmesi ve çaresizliğe terk edilmeleri; - 1944'te tnguşların sürgüne gönderilmesi ve çaresizliğe terk edilmeleri; - 1975-1978 yıllan arasında Kamboçya'nın kent nüfuswmn sürgüne gönderilerek yok edilmesi; - 1950'den itibaren Tibetlilertn Çinlilerce yavaş yavaş yok edilmesi, vb. Leninizm ve Stalinciliğln, Mao Zedong, Kim tl-sung, Pol Pot rejirnleıince sıklıkla, neredeyse tıpatıp taklit edilen suçlan saymak.la bitmez. Ortaya cevaplanması gereken epistemolojik bir soru çıkı­ yor: tarihçi, olguların nitelenmesinde ve yorumunda (az önce gördüğümüz gibi), hukuki alanın kapsamına giren "insanlık suçu" ve "soylonm" kavramlarını kullanmaya yetkili midir? Bu kavramlar, orta vadede geçerli bir analiz ortaya koymayı hedefleyen tarihi bir bakışa dahil edilmek için, konjonktüre! gerekliliklere -Nümberg'de Nazizm'in mahkfun edilmesi- fazla bağımlı değil midir? Öte yandan, bu kavramlar tarihsel analizin nesnelliğini "bozmaya" yatkın "değerlerle" aşın yüklü değil midir? tık noktaya ilişkin olarak, yüzyılınuzın tarihi göstermiştir ki, devletlerce ya da parti devletlerce yürütülen toplu kıyım uygulamaları Nazilere özgü değildir. Bosna ve Ruanda örnekleri bu tür uygulamaların süregeldiğini ve yüzyılımızın temel özellikleıinden birini oluşturacağını kanıtlamıştır. İkinci hususla ilgili olarak da, tarihçinin "anlamaktan" ziyade "yargılama" çabası içinde olduğu XIX. yüzyılın tarih kuramlarına bir geri dönüşün söz konusu olmadığı söylenebilir. Bu-

yakın insanın

KOMÜNiZMİN

KARA

KiTABi

25

mınla

birlikte, belli ideolojik ve siyasi kuramlann doğrudan sebep olduğu olağanüstü büyük insanlık trajedileri karşısında, tarihçi, Yahudi-Hıristiyan uygarlığımızdan ve demokratik kültürümüzden gelen insancıl bir anlayışın izlerini taşıyan her türlü ifade tarzını, örneğin insana duyulan saygıyı bir kenara bıra­ kabilir mi? Birçok tanınmış tarihçi, örneğin Jean-Pierre Azema, "Auschwitz" konulu makalesindel2 ya da Pierre Vidal-Naquet, Touvier davasına ilişkin yazılarında 13 Nazilerce işlenen cinayetleri nitelemek için "insanlık suçu" ifadesini kullanmaktan kaçınmamışbr. Dolayısıyla, bize öyle gelmektedir ki, komünist rejimlerce işlenen kimi suçların betimlenmesinde bu kavramlara başvurmak meşrudur.

İktidardaki

komünistlerin doğrudan sorumluluğu konusu dışında ortaya çıkan bir diğer husus da suç ortaklığıdır. 1987"de yeniden elden geçirilen Kanada Ceza Yasası'nın 7 (3.77) sayılı maddesine göre, insanlık suçu ifadesi, teşebbüs, suç ortaklığı, tavsiye, yardım, teşvik ya da fiili işbirliğini kapsar.14 7 (3. 76) sayılı maddeye göre, insanlığa karşı işlenen suç kavramının kapsamına aynı zamanda şu hususlar girmektedir: "Teşebbüs,

komplo, olayın vuku bulmasından sonraki işbirliği, tavsiye, yardun ya da bu suça yönelik teşvik". Halbuki, 1920'li yıllardan l 950'li yıllara kadar, bütün dünyadaki komünistler ve diğer birLenin'in ve sonra da Stalin'in politikalarına alkış tuttu. Yüz binlerce insan Komünist Enternasyonal'in, yani "dünya devriminin partisi"nin mahalli seksiyonlarının saflarına katıldı. 1950'li yıllardan 1970'li yıllara kadar, yüz binlerce başka insan Çin Devrimi'nin "Büyük Rehber"ini göklere çıkardı ve tlertye Doğru Büyük Sıçrama'nın ya da Kültür Devrimi'nin üstün niteliklerini anlata anlata bitiremedi. Daha yakın bir tarihte, pek çokları Pol Pot'un iktidarı ele geçirişini sevinçle karşıladı.15 İçle­ rinden çoğu "Bilmiyordtim" diyecektir. Gerçekten de, gizliliği ayncalıklı savunma yöntemlerinden biri olarak benimseyen koçoğu

12 J. P. Azama, F. B0clarida, Dictionnaire des annees de tourmente, Flammarion, 1995,s. 777. 13 Ref/exions sur le genocide, La Decouverte, 1995, s. 268; P. Vidal-Naquet şöyle yazıyordu: "Katin'den ve 1940~a Sovyetfer'de tutuklu bulunan Polonyalı subayların kıyımın­ dan sôz ettik. Katin tamıtamına Nümberg 'in tanımına girer.• 14 Denis Szabo, Alain Joffe, "La repression des crimes contre l'humanite et des crimes de guerre au Canada", Marcel Colin, Le Crime contre l'humanite, Eros, 1996, s. 65. 15 Konuyla ilgili olarak Jean-Noel Darde'ın analizine bkz. Le Minisıere de la Verile: histoire d'un genocide dans le joumal l'Humanite, Le Seuil, 1984.

26

STEPHANE

COURTOIS

münist rejimlerin uygulamalanndan haberdar olmak her zaman kolay değildi. Fakat yine de, denilebilir ki, bu cehalet militanca bir inanıştan kaynaklanan körlüğün bir sonucuydu. 1940'lı ve 1950'li yıllardan itibaren birçok olay biliniyordu, hem de tartışması dahi yapılmayacak denli. Eğer dalkavuklann çoğu eski putlannı bugün yüzüstü bıraktıysa, bu tam bir sessizlik ve gizlilik içinde oldu. Peki, açık bir angajmanın, ondan çıkarılabi­ lecek dersleri çıkarmadan, gizlilik içinde ruhlardan atılmasın­ daki "ahlakdışılığa" ne demeli? 1969'da, komünist şiddet alanında yapılan araştırmalann öncü isimlerinden biri olan Robert Conquest şöyle yazıyordu: "(Büyük Temizlik'Jn) bwıca insan taraiindan kabullenilip 'sineye çekilmesi', şüphesiz ki, bütün bu temizlik harekatını mümkün kılan faktörlerden biriydi. Bilhassa yargılamalar, yabancı, dolayısıyla 'bağmısız' kimi yorumcular taraiindan geçerli olarak değerlendirilmeseydi, fazla bir anlam taşımazdı. Bu bağımsız yorumcular, en azından kısmen, bu siyasi cinayetlere suç ortaklığının sorumluluğwıu ya da hiç değilse, ilk harekat olan (1936'daki) Zinmyev Davası'nın hak etmediği bir güven duygusuyla karşllanması sonucu bu cinayetlerin birbirini takip etmiş olmasındaki sorumluluklanm kabul etmek zorwıdaclır. "16 Eğer bu ölçü kullanılarak birçok komünist olmayan kişinin ahlaki ve düşünsel suç ortaklığının bulunduğu yargısına varılabiliyorsa, komünistlerin suç ortaklığına ne demeli? Ve zaman zaman Stalin dönemini eleştiriyor gibi görünse de, Louis Aragon'un 1931 'de yazdığı bir şiirinde, Fransa'da komünist bir siyasi polis oluşturulmasını dilemekten dolayı üzüntü duyduğunu alenen açıklaması hatıralannuz arasında değil mi?l7 "Tasfiye edilen" ve kamplarla tanışan eski Komintem görevlisi Joseph Berger, Gulag'dan döndükten sonra da parti üyeliğini sürdüren eski bir sürgün mağduru hanımdan aldığı bir mektuptan şu satırları aktarıyor: "Benim kuşağımın komünistleri Stalin'Jn otoritesini kabul etu. Onwı cinayetlerini onayladı­ lar. Bu sadece Soı.yet komünistleri için değil, ayru zamanda bütün dünya komünistleri için geçerli bir olgudur ve bu lekeyi biz bireysel ve toplumsal olarak taşıyoruz. Bu lekeden ancak bwı­ dan böyle benzer bir olayın asla meydana gelmemesini sağlaya­ rak kurtulabiliriz. Neler olmuştu? AkhmJzJ mı kaçınmştık, yok18 "La Grande Purge". Preuves, şubat-mart 1969. 17 Bkz. Louis Aragon, Prtıtude au temps des cerises.

KOMÜNiZMiN

KARA

27

KiTABi

sa komünizme ihanet mi etmiştik? Gerçek şu ki, Stalin'in en yalonmdakiler de dahil, herkes bize, işlenen suçlan oldukları­ nın tam aksiymiş gibi gösterdi. Onlar bizim için sosyalizmin zaferine hizmet eden önemli etkenlerdi. Komünist Parti'nin Sovyetler Birliğinde ve bütün dünyada gücünü pekiştiren her şe­ yin. sosyalizm için bir zafer olduğuna inandık. Komünizmin içinde siyaset ile ahlak arasında bir çatışma olabileceği hiçbirimizin akbna gelmedi. ·ıs

Berger kendi

adına

bu ifadeyi bir parça

yumuşatmakta:

"Stalin'Jn politikasını kabul edenleı1n tutumunu kınamak mümkünse de, ki bütün komünistler için böyle bir tutum söz konusu değildi, sanırım bu cinayetleı1n önüne geçmedikleri için onları suçlamak daha zordur. Stalin'in planlarına yüksek mevkilerdeki insanların bile karşı durabileceğini düşünmek, onun Bizans despotizmini andıran yönetlmini hiç anlamamak demektir." Üstelik Berger'in SSCB'de bulunmak ve dolayısıyla

bu korkunç makine tarafından kıskıvrak bağlanmış olmak gibi bir "mazereti" var. Peki ya NKVD'nin doğrudan baskısı altında bulunmayan Batı Avrupalı komünistleri, nasıl bir körlük, sisteme ve şefine methiyeler düzmeye itıniştlr? Onları boyunduruğu altına alan büyü gerçekten güçlü olsa gerek 1 Rus Devrimi üzerine kayda değer bir eser olan Sovyet 1Tajedisfnde Martin Malia, "büyük bir idealin büyük bir suça dönüşmesi paradoksundan" bahsederek örtünün bir ucunu kaldınyor.19 Komünizm tahlilleriyle tanınmış bir diğer önde gelen araştırmacı Anne Krtegel de komünizmin şu iki yüzünün ifade edilmesi gerekliliğinin üzerinde duruyordu: biri aydınlık, diğeri ise karanlık. Bu çelişkiye Tzvetan Todorov şöyle bir cevap getiriyor: "Batı demokrasilerinde yaşayanlar, totalitarizmin nonnal insanların hiçbir zaman özlem duymayacakları, aksine kendileı1ne yabancı hissedecekleri bir sistem olduğuna inanmak istiyordu. qysa /Jöyle olsaydı, totalitarizm bu kadar süre varhğını sürdüremez, lııı kadar insanı peşinden sürükleyemezdi. Tam tersine, bu korkunç bir etkinliğe sahip bir makineydi. Komünist ideoloji ı lııha iyi bir toplumu kendine hedef alır ve insanları da bu yönılc teşvik eder: dünyayı bir ideal uğruna dönüştünnek arzusu lıı.'iBD kimliğtnin aynlmaz bir parçası değil midir? (... ) Üstelik 18 Joseph Berger, Le Naulrage d'une generalion. • 255. 111 Le Seuil. 1995, s. 15.

Denoeı.

"Lettres Nouvelles", 1974,

28

STtPHANE

COURTOIS

komünist toplum, bireyi sonımluluklanndan kurtarır: her zaman kararlan alanlar 'onlar'dır. Sorumluluk ise genellikle taşnunası ağır bir yüktür. (...) Pek çok kişi taralindan bilincinde olmaksızın totaliter bir sisteme duyulan hayranlık, kökenini özgürlük ve sonımluluk karşısında hissedilen belli bir korkuda bulur. Bu da otoriter rejimlerin neden bu kadar yaygın olduğu­ nu açıklar (bu Erich Fromm'un 'Hürriyetten Kaçış' adlı eserindeki tezdir); La Boetie daha o dönemde 'gönüllü .lrulluk'un hğından s6z ediyordu. •20

var-

Kendileıini

gönüllü kulluğa terk edenlerin suç ortaklığı ne eskiden soyut ve kuraınsaldı ne de şimdi böyledir. Tek başına, gerçeği saklamayı hedefleyen bir propagandayı kabul etmek ve/veya yaymak olgusu dahi aktif bir suç ortaklığının belirtisidir. Çünkü saydamlık, daha yeni yaşanan Ruanda trajedisinin de gösterdiği gibi her zaman etkili olmasa da, gizlice, haddini bilmez bakışlardan uzak işlenen toplu kıyımlara karşı mücadelenin tek aracıdır. İktidardaki komünizm olgusunun bu temel gerçeğinin -diktatörlük ve terör- tahlili kolay değildir. Jean Ellenstein, Stalin olgusunu bir Yunan tiranlığı ve Doğu despotizmi olarak tanımla­ dı. Formül cazip olmakla birlikte, bu deneyimin çağdışı karakterini, onu bilinen eski diktatörlüklerden farklı kılan totaliter boyutunu hesaba katmamaktadır. Karşılaştırmalı olarak yürütülecek kısa bir inceleme, bu olgunun yerli yerine oturtulması­ na imkan sağlayacaktır. işe, zulme dayanan geleneksel Rus yönetimini zihnimizde canlandırarak başlayabiliriz. Bolşevikler, şiddet ve korku üzerine kurulu çarlık rejimine karşı mücadele ediyordu, ama kendi iktidarlarında uyguladıkları mezalim yanında çarlık rejimi çok masum kaldı. Savunmanın kendini en az savcılık makamı kadar ifade edebildiği çarlık döneminde, siyasi tutuklular komünist rejimlerde var olmayan ulusal bir kamuoyunu ve özellikle de uluslararası kamuoyunu yanlarında tanık olarak tutabiliyorlardı. Tutuklu ve hükümlüler hapishanelerde belli bir düzen içinde yaşayabiliyordu ve zorunlu ikamet, hatta sürgün rejimi nispeten hafifti. Sürgüne gönderilenler ailelerini de yanlarında götürebiliyor, istediklerini okuyup yazabiliyor, ava çıkabiliyor, "kader" arkadaşlarıyla dilediklerince bir araya gelebiliyordu. Le20 Tzvetan Todorov, L'Homme

dt!ıpayst!ı,

Le Seuil, 1996, s. 36.

KOMÜNiZMiN

KARA

KiTABi

29

nin ve Stalin de bu tecrübeyi yaşadı. Dostoyevski'nin, yayımlan­ dığı dönemde kamuoyunu derinden etkileyen Ölüler Evinden Anıları

bile, komünist iktidarın zulmü yarunda çok sıradan kalıyordu. Muhakkak ki, 1880-1924 dönemi Rusyası'nda arkaik bir siyasi sistem tarafından acımasızca bastırılan ayaklanmalar görüldü. Bununla birlikte, Rusya'da 1825- 191 7 yıllan arasında fikirleri ve siyasi faaliyetlert dolayısıyla ölüme mahküm edilen kişilerin toplam sayısı 6 360 oldu ve bunların 3 932'si 191'i 1825-1905 yıllan arasında ve 3 74l'i 1906-1910 arasında olmak üzere- idam edildi. Bolşevikler ise mart 1918'e kadar, sadece dört aylık bir iktidar süresinde bu rakamı geride bıraktı. Dolayısıyla, çarlık rejiminin sindirme ve baskı politikalarının bilançosu komünist şiddet dönernininkiyle mukayese bile kabul etmemektedir. 1920'lerden 1940'lara kadar, komünizm faşist rejimlerce uygulanan şiddeti sert bir dille açıkça eleştirdi. Rakamlara şöy­ le bir göz aWdığında görülüyor ki, bu noktada da her şey o kadar basit değil. Türünün ilk örneği olan ve "totaliter" sıfatını açıkça benimseyen İtalyan faşizmi de hiç şüphesiz hasımlarını hapse tıktı ve sıklıkla kötü muameleye maruz bıraktı. Fakat yine de bu tutumunu nadiren cinayete kadar vardırdı ve 1930'lu yılların ortalarına gelindiğinde ttalya'da birkaç yüz siyasi tutuklu ve adalarda gözetim altında ikamete tabi tutulan yüzlerce conflnati bulunuyordu, ancak siyasi nedenlerle sürülmüş on binlerce insan olduğu da doğruydu. Savaşa kadar Nazi terörü bazı grupları hedef almıştı. Rejim muhalifleri -esas olarak komünistler, sosyalistler, anarşistler, kimi sendikacılar- açık bir şekilde baskı altına alındı, hapsedildi ve özellikle de toplama kamplarına doldurularak ağır iş­ lere koşuldu. 1933'ten 1939'a kadar (haziran 1934'teki "Uzun Bıçaklar Gecesi" gibi Nazizrn'in iç hesaplaşmalarını saymazsak), yaklaşık 20 000 sol militan yargılandıktan sonra ya da yargılanmadan kamplarda ve hapishanelerde öldürüldü. "Uzun boylu sarışın, An- ırkının kıstaslarına uymadıkları düşünülen Almanlar -akıl hastaları, bedensel özürlüler, yaşWar­ lse ölüme mahküm edilen bir diğer kurban kategorisini teşkil etti. Hitler savaştan yararlanarak eyleme geçmeye karar verdi: kiliselerin protestosu üzerine bu program durdurulana kadar, 1939 sonu ile 1941 başları arasında 70 000 Alman gaz verilerek ötanazi yönteminin kurbanı oldu. Üçüncü grup kurbanlan oluşturan Yahudilere de işte o dönemde geliştirilen gaz vere-

30

STtPHANE

COURTOIS

rek öldürme yöntemi uygulandı. Savaşa kadar Yahudilere karşı uygulanan dışlayıcı tedbirler genel bir hal aldı, ama bu topluluğun maruz kaldığı baskı ve şiddet doruk noktasına, yüzlerce kişinin öldüğü ve 35 000 kişi­ nin toplama kamplarına gönderildiği "Kristal Gece"de ulaştı. Ancak savaşla ve bilhassa da Sovyetler Birliği'ne karşı saldınya geçilmesiyle birlikte, kısa bilançosu aşağıda verilen Nazi terörü bütün vahşetiyle ortaya çıktı: işgal edilen ülkelerde öldürülen 15 milyon sivil, 5, l milyon Yahudi, 3,3 milyon Sovyet savaş esiri, kamplarda ölen l, l milyon sürgün, yüz binlerce Çingene. Bu kurbanlara ağır işlere zorlanan 8 milyon insanı ve toplama kamplarından sağ kurtulmayı başaran 1,6 milyon kişiyi de eklemek gerekir. Nazi terörü üç yönüyle insanların dikkatini çekti. İlk olarak doğrudan Avrupalıları etkilemesi itibarıyla. Öte yandan, Nazilerin yenilgiye uğraması ve başlıca yöneticilerinin Nümberg'de yargılanması sonucu işledikleri suçlar resmi olarak ifade edildi ve kınandı. Son olarak da, Yahudi soykınmının ifşası görünüş­ teki akıldışı niteliğiyle, ırkçı boyutuyla ve cinayetlerin köktenci biçimiyle vicdanlar için tam bir şok oldu. Bizim buradaki amacımız, toplamının ne kadar olduğu bilinmeyen ölümlerle ilgili karşılaştırmalı sayıları, dehşetin ve zulmün akıl almaz boyutlarını tespit edip bir zalimlik derecelendirmesi ortaya koymak değildir. Ama olgular açıkça göstermektedir ki, Nazilerin yaklaşık 25 milyon insanı kapsayan suçlarına karşılık, komünist rejimlerde yaklaşık 100 milyon kişi benzer suçların mağduru olmuştur. Bu basit tespit, en azın­ dan, 1945'ten itibaren yüzyılın en çok suç işlediği kabul edilen rejimi ile 199l'e kadar tüm uluslararası meşruiyetlni koruyan, günümüze kadar da kimi ülkelerde iktidarda olan ve bütün dünyada destekçisi bulunan komünist sistem arasındaki benzerlik üzerine karşılaştırmalı bir değerlendirmeyi teşvik etmelidir. Her ne kadar birçok komünist parti geç de olsa Stalinciliğin suçlarını kabul etmiş olsa da, çoğu yine de Lenin'in ilkelerinden ayrılmadı ve terörizm olgusuna kendi bulaşmışlıklarını hiç sorgulamadı.

Lenin'in uygulamaya koyduğu, Stalin ve diğer dava arkadaş­ yöntemler, Nazilerin uygulamalarını çağrıştırmakla kalmaz, ayıu zamanda tarih olarak genellikle onların öncesine uzanır. Bu konuya ilişkin olarak, Auschwitz Kampı'nı kurmakla görevlendirtlen ve onun gelecekteki komu-

larınca sistemleştirilen

KOMÜNiZMiN

KARA

KiTABi

tan1ığını

31

yapan Rudolf Höss'ün sarf ettiği sözler son derece an"Güvenlik örgütü kamp komutanlanna Rus toplama kamplan konusunda aynntıh belgeler ulaştırıyordu. Bu kamplardan kaçanlann tarukhğma dayanarak, oradaki koşullar bütün aynntılanyla açığa çıkarılmıştı. Özellikle belirtilen bir husus, Ruslann ağır işlere zorlayarak bütün bir topluluğu ortadan kaldırabildikleriydi. •21 Yine de, kitlesel şiddet derecesi ve tekniklerinin komünistlerce geliştirilmiş olması ve Nazilerin bu uygulamalardan esinlenmiş olabilecekleri olgusu, bizce, Bolşe­ viklerin iktidara gelmesi ile Nazizm'in ortaya çıkışı arasında doğrudan bir sebep-sonuç ilişkisi kurabilmeyi mümkün kılmaz. 1920'li yılların sonundan itibaren, GPU (Çeka'nın yeni adı) kota uygulamasını başlattı: her bölge, her kaza, yüzde hesabı­ na göre belirlenen "düşman" sosyal katmanlara mensup belli sayıda insanı tutuklamak, sürgüne göndermek veya kurşuna dizmek zorundaydı. Bu yüzdeler merkezi olarak parti yönetimince tespit ediliyordu. Planlama çılgınlığı ve aşırıya varan istatistik merakı sadece ekonomiyle sınırlı kalmadı, aynı zamanda şiddet uygulamalarında da varlığını gösterdi. 1920'den itibaren, Kızıl Ordu'nun Beyaz Ordu'ya karşı zafer kazanmasıyla birlikte, Kının' da istatistiksel, hatta sosyolojik yöntemler ortaya çıktı: mağdurlar, hiç kimsenin cevapsız bırakamayacağı soru formları temelinde belirlenen açık ve net ölçütlere göre seçiliyordu. Aynı "sosyolojik" yöntemler Sovyetler tarafından Baltık devletlerinde ve 1939-1941 yılları arasında işgal altındaki Polonya'da kitlesel olarak toplama kamplarına gönderme ve ortadan kaldınna operasyonlarını organize etmek için de kullanıla­ caktı. Sürgün edilenlerin yük vagonlarıyla gerçekleştirilen nakli sırasında Nazilerde de görülen "sapkınlıkların" benzeri yaşarı­ dı: 1943-1944 yıllarında, çatışmaların en şiddetli döneminde, Stalin NKVD'nin özel birliklerinden yüz binlerce insanı ve binlerce yük vagonunu, birkaç gün gibi çok kısa bir zaman diliminde Kafkas halklanrun özel sürgün yerlerine naklini temin için cepheden çekmişti. Komünist iktidar tarafından düşman olarak adlandırılan gruplara ve kendi toplumundaki değişik kesimlere karşı uygulanan bu soykırım mantığı -yeniden Fransız Ceza Yasası'ndaki tanıma dönecek olursak, "Wusal, etnik, ırkı~ dini ya da keyfi ölçütlere göre belirlenen bir grubun toptan ya da kısmen imhası" anlamına gelen- Pol Pot ve onun Kızıl lamlıdır:

21 Le commandant d'Auschwitz parla, La Decouverte, 1995, s. 224.

32

STtPHANE

COURTOIS

Khmerleri tarafından en uç noktasına kadar götürüldü. Nazizm ve komünizm arasında, kitlelerin topluca imhası konusundaki yakınlaşma insanı şaşırtacak düzeydedir. Ne gariptir ki, annesi Berdiçev gettosunda Nazilerce öldürülen ve Sovyetler Birliği'nde Yahudilerin ortadan kaldınlmasını konu alan Kara Klt.ap'ın baş yazarlarından biri olan Vasilly Grossman Her Şey Geçer adlı öyküsünde karakterlerden birini Ukrayna'daki açlıkla ilgili olarak şöyle konuşturmaktadır: 'Yazarlar ve St.alin'in kendisi dahil, herkes aynı şeyi söylüyordu: kulaklar parazittir, bugdayı yakarlar, çocuklan öldürürler. lşte bize açık açık söylendi: kitleleri onlara karşı ayaklandınnalı ve lanet olasılan sınıf olarak art.adan kaldınnalı. •Ve devam eder: "onlan öldürmek için şöyle haylannak gerekiyordu: kulaklar insan degildir. Tiplo Almanlann dedigJ gibi: Yahudiler insan degildir. Lenin ve St.alin de aynı şeyi söylüyordu: kulaklar insan degildir. • Grossman kulakların çocuklarıyla ilgili de şöyle bir sonuca varır: "Bu tıpla Almanlann Yahudi çocuklan gaz odalannda öldürmelerine benziyor: sizin yaşama hakkınız yok, siz Yahudisiniz. •22 Her olayda mağdurlar bireylerden çok gruplar olmuştur. Terör, düşman olarak nitelediği. tabiatıyla toplumun ancak bir kesimini oluşturan, ama soykırım mantığıyla bir hedef haline gelen bir grubu ortadan kaldırmayı amaç edinm1ştlr. Böylece, "sınıf totalitartzmi"nin ayrımcı ve dışlayıcı mekanizmaları "ırk totalitartzmi"ninkilere son derece benzemektedir. Geleceğin Nazi toplumu "saf bir ırk üzerine", komünist toplumuysa burjuvazinin tüm pisliklerinden annrnış proleter bir halk üzerine kurulmalıydı. Bu iki toplumun yeniden şekillendirilmesi, her ne kadar dışlama ölçütleri aynı değilse de, aynı şekilde tasarlanmıştır. Dolayısıyla, komünizmin bir evrenselcilik olduğunu iddia etmek yanlıştır: tasarının evrensel bir yönü olsa da, insanlığın bir kısmının, tıpkı Nazizm'de olduğu gibi, bu sistem içinde yaşamaya layık olmadığı ilan edilmektedir. Tek fark şu ki, Nazilerin ırka ve toprağa dayalı ayrımcılığının yerini tabakalara (sınıflara) dayalı bir ayrımcılık almaktadır. Lenin'in, Stalin'in, Mao'nun büyük kıyımları ve Kaınboçya'da yaşananlar, insanlı­ ğın önüne -hukukçu ve tarihçilerin önüne olduğu gibi- yeni bir soru çıkarmaktadır: siyasi-ideolojik sebeplerle, muhalif birey veya gruplarla da sınırlı kalmayıp toplumun geniş kesimlerini ortadan kaldırmayı içeren bir suçu nasıl tanımlamak gerekir? 22 Vasiliy Grossman, Tout Passa, s. 140 ve 150.

KOMÜNiZMiN

KARA

KiTABi

33

Yeni bir isim bulmak gerekir mi? Böyle olması gerektiğini düşünen kimi Anglosakson yazarlar "politicide"23 terimini yarattı. Yoksa Çek hukukçuların yaptığı gibi, komünist dönemde iş­ lenen cinayetleri basitçe "komünizme özgü suçlar" olarak adlandırarak mı işin içinden çıkmalı? Komünizmin suçları hakkında ne biliniyordu? Bu konuda neyi bilmek istiyorduk? Bu konunun bilimin nesnesi statüsüne kavuşabilmesi için neden bu yüzyılın sonunu beklemek gerekti? Açık olan bir şey varsa, o da, her ne kadar şu anda Doğu 'da bu konuda yapılan çalışmalar artmaktaysa da, Stalinci ve genelde komünist terörün incelenmesinin Nazi cinayetleri üzerine yapılan araştırmalarla karşılaştırıldığında, önemli ölçüde geri kalmış olduğudur. Bu noktada, güçlü bir tezatın dikkatimizden kaçması mümkün değil. 1945'in galipleri, işlenen suçları -ve özellikle de Yahudi soykınrnını- haklı olarak Nazizrn'i yargılama sürecinin merkezirıe yerleştirdi. Bütün dünyada çok sayıda araştırmacı on yıllardır bu mesele üzerinde çalışmaktadır. Bu meseleyi ele alan birılerce kitap. aralarında Gece ve Sis ya da Şoah. Sophle'nin Seçimi veya Schindlerüı Listesi gibi birbirlerinden farklı özellikleriyle büyük başarılara ulaşan kimi filmlerin de bulunduğu onlarca film üretildi. Sadece Raul Hilberg'i örnek vermek gerekirse, o başlıca eserine lll. Reich döneminde Yahudilere uygulanan öldürme biçimlerinin ayrıntılı bir tasvirini konu olarak seçti.24 Oysa. komünistlerce işlenen suçlar konusunda bugüne kadar bu tip bir gelişme yoktur. Hirnmler ve Eichrnann'ın isimleri bütün dünyada çağdaş barbarlığın sembolleri olarak bilinirken Dzeıjinskiy. Yagoda ve Yejov'un isimleri kitlelere yabancıdır. Lenin, Mao, Hô Chi Minh ve hatta Stalin'e gelince, onlar hfilıi şaş­ kınlık veren bir saygıyla anılıyor. Bir Fransız devlet kuruluşu olan LOTO Stalin ve Mao'nun isimlerini reklam kampanyaların­ dan birinde kullanma gafletine düştü. Böyle bir kampanyada Hitler ya da Goebbels isimlerini kullanmak kimin aklına gelirdi? Hitler döneminde işlenen suçlara yöneltilen dikkat son derece haklıdır. Bu dikkat, bu katliamdan sağ kurtulanların demokratik değerleri yaşama. araştırmacıların bu değerleri anlama ve ahlaki ve siyasi otoritelerin ise bu değerleri teyit etme iradelerine cevap vermektedir. Peki, komünizm tarafından işlenen 23 Siyasi cinayet. (ç.n.) 24 Raul Hilberg, La Destruction des Juifs d'Europe, Fayard, 1988.

r ....