Kierkegaard [1 ed.] 9786053609650


134 91 15MB

Turkish Pages 528 [561] Year 2013

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD PDF FILE

Recommend Papers

Kierkegaard [1 ed.]
 9786053609650

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

BİYOGRAFİ Alastair Hannay

KIERKEGAARD

ÖZGÜN ADI KIERKEGAARD A BIOGRAPHY ÇEVİREN

NUR NİRVEN COPYRIGHT © ALASTAIR HANNAY 2001 CAMBRIDGE UNIVERSITY PRESS İLE YAPILAN SÖZLEŞMEYE İSTİNADEN YAYINLANMIŞTIR. ©TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 2008

Sertifika No: 11213 EDİTÖR

LEVENT CİNEMRE GÖRSEL YÖNETMEN

BİROL BAYRAM

FELSEFE DANIŞMANI

DİLEK HÜSEYİNZADEGAN REDAKSİYON

ÖMER ÇENDEOGLU DİZİN

COŞKUN AK GRAFİK TASARIM UYGULAMA

TÜRKİ YE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI I. BASIM: EKİM 2013, İSTANBUL

ISBN 978-605-360-965-0 BASKI VE CİLT

ERTEM BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. ESKİŞEHİR YOLU 45. KM. BAŞKENT ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ 22. CADDE NO: 6 MALIKÖY

f ANKARA

(0312) 640 16 23 SERTİFİKA Nü: l 603 l

Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek metin, gerek görsel malzeme yayınevinden izin alınmadan hiçbir yolla çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz. TÜRKİ YE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI İSTİKLAL CADDESİ, MEŞELİK SOKAK NO: 2/4 BEYOGLU 3443 3 İSTANBUL

Tel. (0212) 252 39 91 Fax. (0212) 252 39 95 www.iskultur.com.tr

Alastair Hannay

Kierkegaard Çeviren:

Nur

TÜRKiYE

Nirven

$BANKASI

Kültür Yayınları

İlgilisinin dikkatine "Ben de çektim yaşamımı karanlık ve yaslı bir köşeye,

Masum dostumun kaderini dert edinip kendime." Aeneis 2.92-93

İÇİNDEKİLER

Giriş Teşekkür .... Kronoloji .............. _._

-·-·-·--····-···-····-·-....................-................... -.........

······· ··-

· ···--

·-······-·············································

.. .. . .............................................................................................................. .......................... .. XVII .. . ........ .. . ...................... ............................................... ... ....................................................................................

XIX

1. Bölüm

Sokaklardan Entelektüel Toplantılara: İlk Kan

. .. . . . . . . . . .

. . . . .. . . . . 1

......... .......... . . .. ....... . . .... ....... .. .. .......... ..

.

. .. .

2. Bölüm S0ren'in Sorunu

............................................................................................................................................................ ......33

3. Bölüm

Faustçu Evre . . . .. . . .. .. .... . .. . .. . . . .. . .. ..

.

. ..

. ..

.....

. .

.

...

. ..

· ·

· ·-

·---

-· ·· ··

....................................

········-·-·-···-·-

. . ..... . ... . .. .6 5 . .

·····-

.

.

..

.

4. Bölüm

Yaban Kazları Uçuyor .....

. ..... ........................ . .................. .... .

5. Bölüm Ölüler ve Yaşayanlar: Sahneye Çıkış

_____

.. . .. . ............. 99

···· · · · · ········· ····--·················· ············-·· · · - - ---

... .. . ... . .... 1 1 3 .

_

..

. ..

.. .

.

6. Bölüm

İroni Konusunda Ciddi: Tez...... ...... ... . . ...

.. ... .. . . .

·-

·-·-

· · ·· ·· ·--

·· ..·

· ·· ·-

·· ·········· ···· ·

_

···· ·· · ···· -

_

143

_

7. Bölüm

Nişanı Bozma ve Bedin: Ya/Ya da . ... . . . . . . . ........ . ............ .. .. ........ .................... . . . ... .. . . .. .. ... .. ... . . . 171 ..

.

.

..

.

..

.

.

..

.

.

. ..

8. Bölüm

İman ve Trajik Kahramanlık............. ....................... ... ..... . ... .. ................. ....... .... . . .....

.. .............................. 1 99

.

9. Bölüm Varlık İçin Daha Fazlası..... . . .. .. . .. .. . . . . . . . ..... . . . ...

. .. .

. ..

..

.

_ _

_

· ·· ·

·

·-········ - -·

· ·

···

··

.

·· · · · · · · · · · ······· ·-· -

_ __

227

1 0 . Bölüm

Notabene'nin Meditasyonu................ .... .

.

....

·· · ·--

- -·-· ·-·--···- ··· ·

·-·····-·-··-·- -- ·



· --

.

.

· · · ·-· ·· ··

-

··

265

1 1. Bölüm

Evreleri Tamamlama . . ... . . ..

..

..

. ._

···----·-···--·-·· ---

·-·--··· -····················································································· ·-·--· · ·-· --···-·-··

2 79

12. Bölüm Sonuçlandırma Meselesi________

·

---·· - --

_ _

-·-·-·····-

·

·

· ---- ·

299



13. Bölüm Çağı Değerlendirme . . .

. .......... ...... 341

14. Bölüm Dış Görünüşü Değiştirme

.............. .......................

15 . Bölüm Sevginin İşleri . .. 1 6. Bölüm İşi Tanımlama ..... .

.......... .............. ...... 385 ............. 399

.

1 7. Bölüm Afacan Şehit .

. ....... . .. . . ......... .. ..... 4 1 7

1 8. Bölüm "Zavallı Kierkegaard"? Sözlükçe Notlar . Dizin

369

......... . ........... . ........ 453

.

............. .......... ... ...... 477 48 1

·· ······· · ·

· ·

.. . .

..................................... 521

Giriş

nlü bir entelektüelin yaşamöyküsünü yazmanın amaçlarından biri,

Uyaşamöyküsü yazılan öznenin yapıtlarını tarihsel ve kültürel bağ­ •



lamlarına oturtmaktır. Daha etkileyici olan diğer amaç ise o yapıtlara yazarın entelektüel gelişimi bağlamında bakmaktır. Ama bir yaşamöy­ küsü yazarının, yapıtların değil, öznenin yaşamöyküsüne odaklanması gerektiğini unutmamalıyız. Yapıtlar yalnızca hala yaşadıkları için değil yaşamöyküsü için gereken nitelikleri karşılamadıkları için de, onların yazarıyla ilgilendiğimiz çok açıktır. Yapıtların bugün de yaşamlarını sür­ dürmeleri, onların yazarlarının yaşamını çok merak etmemizin nedenidir. Bir yaşamöyküsünün

bir

çırpıda hem entelektüel hem de kişisel

bir

yaşamöyküsü haline gelmesine olanak veren yaşamla yapıtlar arasında­ ki bire bir bağ nedir? Yaşamöyküsü yazarının yazara ve düşünüre ilgisi, bir biçimde, yazarın yaşamının yapıtları üreten veçheleriyle mi sınırlı kalmalıdır? Belki, ama kuşkusuz o zaman da düşünürün fikirlerinin ger­ çek kaynakları, yazarın öğrenciliğinden ya da doğumundan çok daha öncesine gider; kaynakların izleri yapıtlarda biçimlenen düşüncelerin başlangıç tarihlerine kadar sürülebilir. Kierkegaard gibi bir entelektüelin yaşamöyküsü yazarının görevinin özellikle, büyük bir düşünürün ente­ lektüel geleneği nasıl yenilediğini ya da dönüştürdüğünü anlamak ya da anlatmak olduğu düşünülürse, o zaman, düşünürün yaşamöyküsünün parçalarını oluşturan zaman, mekan, yetenek ve fırsat olumsallıkları ya pıtların doğuş sürecinde ne kadar doğallıkla hesaba katılırsa katılsın bu tam anlamıyla gelişmiş bir yaşamöyküsü yazmanın neden gerektiğini açıklamaz. Yine de, kaynaklar konusundaki akademik merakın bu edebiyat tü­ rünün gerçek nedeni olup olmadığı kuşkuludur. Bunun gerisinde ya da yanında, yalnızca tarihe karşı yoğun bir ilgi de bulabiliriz. Ama başka güdüler de yaşamöyküsüne büyük istek duymamıza neden olabilir. İş

viii

KIERKEGAARD

buraya geldiğinde, yapıtların "gerisindeki" kişinin sırrını ortaya çıkar­ ma isteğini karşılayacak entelektüel yaşamöyküsü daha özel bir merak uyandırmaz mı? Bu sır, tanrısal bir kıvılcım mı? Şanslı bir başlangıç mı? Soylu bir düşünce mi? Görünmez bir kusur mu? Yaratıcılığa duyulan yoğun bir kişisel ilgi de olabilir bu, Olympos'a ya da Parnassos'a * ne kadar uzak ya da ne kadar yakın olduğumuzu hesaplama merakı da. O halde entelektüel yaşamöyküsü, bir entelektüelin yalnızca yaşam­ öyküsü değildir. Az önce belirtilen nedenlerle aslında yaşamöyküsü ola­ rak bunun kapsamı dar olabilir ama entelektüel açıdan daha fazlası ol­ malıdır. Bir yazarın yaşamöyküsünü "entelektüel" işaretler olarak kabul ettiğimizde aslında miras aldığımız şey düşüncenin görkemli yapısıdır. Sözgelimi Beethoven'ın ya da Wordsworth'ün yaşamöyküsünü katego­ rize etmek için aynı nedenler göz önüne alındığında, bu durumun sıra­ sıyla "müzik" ya da "şiir" le ilgili bir yaşamöyküsü beklememize neden olması oldukça tuhaftır. O zaman açıkçası bir edebiyat türü olarak en­ telektüel yaşamöyküsü, öznesinin özel katkısının doğası bakımından bir biçimde sui generis [kendine özgü-ç.] olmalıdır. Yaşamöyküsüne yalnızca, öznesi entelektüel olduğu için değil, bu olgu nedeniyle kendilerini uygun bir biçimde hazırlamış okurlara, öz­ nenin entelektüel edinimlerinin doğuş süreci ve tözünün özetini anlasın­ lar diye, geniş bilgi sahibi, uygun bir yaşamöyküsü yazarı yardım ettiği için de entelektüel diyebiliriz. Geniş bilgi sahibi olmak, burada, öznenin düşünce dünyasına bir yolla girmeyi gerektirir. Bu da öznenin anlamlı bir katkıda bulunduğu geleneğin sözcük ve kavramlarına hakim olmayı gerektirir. Dolayısıyla böyle bir yaşamöyküsünü yazabilmek ve okuya­ bilmek, yalnızca yapıtların aslında yaşamaya devam ettiğinin belirtisi değil, düşünürün edinim başarısının ölçüsü olarak da anlaşılabilir. Bu yaşam edinimini anlatmak ya da anlamak için geçmişte ya da şimdi eli­ mizde bulunan araçları düşünüre borçluyuz. Yine de, yaşama ilgi duymakla yapıtlara ilgi duymak arasında hala bir ilişki sorunu olduğu, birinden başlayıp diğeriyle bitirildiğinde ne ka­ zanılacağı sorularak anlaşılabilir. Başlangıç noktası olarak yazıları aldı*

Olympos Dağı, Zeus'un evidir. Parnassos Dağı ise Delfi'deki ünlü Apollon tapı­ nağının ve kahin Pythia'nın bulunduğu yerdir. Ayrıca şair ve müzisyen Orestes'in bazı maceraları burada geçmiştir. Parnassos şiir, e debiyat müzikle bağlantılı olarak amlır-e.n.

,

Giriş

İX

ğınızı varsayın. Yazarın yapıtları söz konusu olduğunda, bir zamanlar yaşamış bir yaratıcı hala yaşayan yapıtlarıyla ancak bir dereceye kadar açıklanabilir. Yapıtların tarihinin anlatılması yazarı ortaya koyacak ve yaratıcının kendi yaşamöyküsünün malzemesini sağlayacaktır. Ama o zaman, yaşamöyküsünde yer alan, öznenin yaşamındaki önemli olgula­ rın o öznenin yapıtlarında önemli bulduğumuz şeyle ilgisi çok az olabilir ya da hiç olmayabilir. Savaşçıların, siyaset adamlarının ve devlet adam­ larının tersine, özellikle entelektüel katkılarda bulunanların durumu dü­ şünülürse bu böyledir. Her halükarda yazarların genellikle çok renksiz olma eğilimi gösteren yaşamlarını anlatırken, belirtilecek olgular birkaç taneden ibaret olmayabilir -düşünürlerin yaşamı da bunun pek dışında değildir. Anlatılmaya değen olgular da bizi, düşünürün nasıl başlayıp devam ettiğini açıklamaktan öteye götürmeyebilir. Yine de, yaratıcı bir yazarın ya da düşünürün yaşamını anlatarak başlayıp bitirdiğimizi dü­ şünün. Yapıtlarına hiç değinmeme riskine gireriz. Ünlü yazarlarla ilgili filmleri ve belgeselleri bir düşünün. Bunlar izleyici ve ödül kazanır ama bağlamla ilgili birkaç ritüel alıntının dışında, yazarların yapıtlarının içe­ riklerini izleyicilere hiç anlatmaz. Bugün bazıları, iyi hoş ama yaşamöyküsüyle bağlantıyı unutup yapıt­ larla devam edelim diyeceklerdir. Yazarın yaşamını arıyorsanız, herhan­ gi bir yerde buluyorsanız, şimdi dikkati çektiğimiz bir iki satır yaza bildi­ ğimiz yaşamın hala devam ettiği bile düşünülebilir diye ekleyeceklerdir. Barthes'la * Foucault'nun • • müritleri, oldukça dolambaçlı yoldan bile olsa, entelektüel yaşamöyküsünün edebiyat türü olarak güvenilirliğini, bir yazarın yaşamöyküsünün ancak metinle başlayıp metinle bitebilece­ ğini oldukça yararlı bir biçimde iddia ederler. Her şeye karşın yazarın gerçek yaşamı, ölümsüzlüğü metindedir. Bu bakış açısından, çok sayıda•

**

Roland Barthes (1915-1980): Göstergebilime büyük katkılar yapan Fransız aydın ve eleştirmen . Yapısalcılık, göstergebilim ve psikanalizin etkilerini birleştiren ken­ dine özgü bir edebiyat eleştirisi geliştirmiştir. Sosyoloji, psikoloji, dilbilim ve gös­ tergebilim gibi çeşitli alanlardan yola çıkan Barthes, yazarın amacını ya da yapıtın verdiği mesajı değil, anlamın dile getiriliş biçimini ve yapıtın oluşturduğu sistemi öne çıkaran yeni bir anlatı çözümlemesini savundu - r.n . Michel Foucault (1926-1984): Fransız düşünür ve tarihçi. Toplumların işleyişini sağlayan kavramlar ve kodlar üzerine yaptığı araştırmalarıyla ünlüdür. Felsefi bakış açısını kişi-toplum ilişkileri üzerinde yoğunlaştıran Foucault, bu ilişkinin kişi yanını vurgular; dil-gerçek dünya ilişkisi sorununu ele alırken, dilin ve sözün girdiği biçim­ lere kuşkuyla bakılması gerektiği görüşüne odaklanır-r.n.

x

KIERKEGAARD

ki bütün Kierkegaard okumaları birer "yaşamöyküsü" dür. Bir bakıma, okumalar kadar çok yaşam, yaşamlar kadar çok yaşamöyküsü vardır. Çok yaşam paradoksuyla, çağımızda birçok kişinin bunları doğal karşı­ layacağı imlenir. Yaşamla bu kadar ilgilenen bir yazar için bu yaşamlar sıradanlığı da belirtir; Kierkegaard'un yaşamı apaçık olaysız bir yaşam­ dır. O halde Kierkegaard'un yazılarındaki yaşamöykülerini okumamayı tercih eden bir yaşamöyküsü yazarına, bu özel kişinin nasıl masasına eğildiği, yorulduğu, şehir parkında dolaştığı, arabadan manzarayı sey­ rettiği, kahvelere, restoranlara, tiyatroya gittiği, çağdaşlarının canını sıktığı, ne gibi gelgeç düşünce ve duygular taşıdığı üzerine söylentiler ya da o kişiden geriye kalan önemsiz yazışmalardan yola çıkarak yaşamöy­

külerini yeniden kurmak kalır. Yazarın yaşamını ararken, Kierkegaard için bakılacak yerin onun yazıları olduğunu söylemek için geçerli bir neden vardır. Yapıtlardaki müstear adlara yapılan yüzeysel göndermeler büyük olasılıkla kaynağa ulaşmayı kimi zaman engeller. Her zaman moda olan görüşe göre, kendi kişiliği ne kadar önemli ya da önemsiz, tutarlı ya da tutarsız olursa ol­ sun, müstear adları geride pusuda bekleyen gerçek Kierkegaard'u saklar. Ama müstear ad, kendini göstermenin etkili bir yolu da olabilir. Yazarın kılıktan kılığa bürünmesi, yap ıtlarında adı bulunduğunda ihtiyatlı ya da usturuplu davranacağı sayfalarda kendini daha çok ortaya koymasına olanak sağlar. Bu düşünce yaşamöyküsü yazarını, yazılarda çok sayıda yaşamöyküsü bulacağını beklemeye teşvik edebilir. Kierkegaard, bir za­ manlar, yazılarının kendisinin ürünü olduğu kadar kendisinin de yazıla­ rının ürünü olduğunu iddia ederek bunu biraz da destekler. O halde pek çok kişinin Kierkegaard'un mükemmelleştirdiğini söylediği kendini belli etmeme sanatı aslında kılıktan kılığa bürünmekse, müstear adla yazılan yapıtlarda bulduğumuz şeylerin o kişiye ve içsel yaşamına çok yakın olması açıkça olanaklıdır. Yine de bunun bazı güçlükleri vardır. Kierkegaard düşünür olduğu kadar yazardı da. Aslında zihinsel ya da ruhsal gelişimini " entelektüel" diye tanımlamak uygunsa da, bildiğimiz gibi, bu gelişimin estetik (şiir­ sel) ve dinsel yanları da vardır. Üstelik aynı nedenle, geleneksel anlamda felsefeci olarak düşünülmeyi istemesi gibi, en inandırıcı entelektüel ya­ pıtlarında bile, hem belirtmek hem de iletmek istediği şey için " entelek­ tüel" sözcüğüne çok uygun olup olmadığı gibi, kendisinin geleneksel



Giriş

anlamda felsefeci olarak düşünülmeyi isteyip istemediği de belli değildir. Yapıtlarının bir dizi önermeyi anlatma ya da savunma girişimi olmaktan ziyade şiire çok daha yakın olduğu konusunda ısrar ediyordu -gerçi tam olarak ikisi de değildi, çünkü şiir ya da edebiyat biçiminin dinsel bir amacı ve odağı vardı. Ruhtan şu ya da bu ölçüde tecrit edilmiş kafanın tersine şiirin yürekten söylendiği açısından bakıldığında, yapıtlarının Kierkegaard'un sırlarını açığa çıkardığı görüşü lehine bunun söylendi­ ğini düşünebilirsiniz. Yine de bu şiirsel açıklama meselesi çok anlaşılır değildir. W. B. Yeats'in *, bir şairin, yazılarıyla aktardığı kendi imajla­ rının, kural olarak doğrunun, hatta şairin gördüğü doğrunun bile tam tersi olduğu yorumunu unutmayalım. Şiirsel ürünlerde harcanan büyük çabanın gerisindeki başlıca dürtünün çoğunlukla şairlerin yapıtlarının ilettiği asıl tözden yoksun olma duygusundan kaynaklandığı akla yakın gelmektedir. Yazarın gerçek işiyle karşılaştırıldığında, gerçek yaşamının ayrıntıları incir çekirdeğini doldurmayacak kadar önemsiz olsa da, yazıları yazarın yaşamını bir biçimde devralsa da, metinde yaşamöyküsü bulmanın bu tür nedenlerinin dışında, aynı sonuca varmaya davet edebilen çok daha geleneksel nedenler de vardır. Yalnızca kanıt bulunmadığından değil, kanıtın doğasına ve geçerliliğine bağlı olarak da metinlerin gerisindeki yaşamı yakalamak güç olabilir. Bu nedenler çok genel tarihsel bir şey, hatta daha çok tutumlar, inançlar, korkular, umutlar ve çok uzun zaman önce ölmüş birinin planları için de geçerlidir. Birinin kalemi kağıdın üze­ rinde gidip gelirken aslında düşündüğü şeyin ne olduğuna dair kurulan varsayımı doğrulayan ya da yanlışlayan şey nedir ? Elimizdeki metinle karşılaştırıldığında, bu meselelerin doğrulanmasının ne yararı var ki? Yazarın aklından ne geçtiği meselesiyle ilgili olgulardan söz etmenin bile bir anlamı var mı? Keza görünen o ki, metin ve yorum olasılıklarına bakmamız gerekmektedir. İnsan psikolojisinin karmaşaları ve bunların özyaşamöyküsüne iliş­ kin yargıları bile kuşkulu duruma getirme gücü göz önüne alındığında, kuşkusuz bunun bir anlamı vardır. Barthes'la Foucault'nun, elimiz­ de bulunanlar, yani metinler lehine söyledikleri sözlerdeki doğru bir nebzeden ibaret olmayabilir. Burada sunulan yaşamöyküsüne gelince, *

William Butler Yeats

(1865-1939):

İrlandalı şair

ve

oyun yazarı-r.n.

Xİİ

KIERKEGAARD

yalnızca kararlılıkla belirli bir yönde giderek daha geleneksel sorun­ ları "çözüyo r", ama bazıları bu sorunlara yol açan ayrıklığın, ya öz­ yaşamöyküsüyle anlatılması güç olan bağlantının ya da eldeki metnin baştan savma olduğunu söyleyebilirler. Yaşam öyküsünü böyle hazır­ lamanın gerekçesi, yalnızca sağduyulu* sezgidir. Kierkegaard'un, yani yapıtlarda ne ölçüde yer alırsa alsın o yapıtları veren insanın yaşamına götüren yola yalnızca yapıtlarla ulaşılacağını varsaymak için geçerli ne­ den yoktur. Bir sanatçının uçup giden ya da kalıcı olan yapıtlarıyla kişi­ liği ve yaşamı arasında pek çok bağlantı kurulabilir. Sanatçıların hepsi yapıtlarında kendilerini üretmezler. Bazıları oldukça devinimsiz ya da uzak dururlar, bazıları ise ilk, orta, son, hatta düşüş dönemlerinden geçerler. Nietzsche'de** böylesi dönemlerin görüldüğü öne sürülüyor. Kierkegaard'dan daha uzun yaşayan çağdaşları da büyük ölçüde ona böyle bakıyorlardı. Bu sanatçılar yükselme dönemlerinde dillerini, renk paletlerini, heyecanlarını ifade etme güçlerini, ifade etmeye çalıştıkları şeyin kapsamını ya da derinliğini geliştirdiler. Ama ifade ettiklerinde bile ka psam ve derinlik, yaratıcının kişiliğine her zaman aynı ölçüde uygulanamaz. Bu bakımdan Anton Bruckner' in*"'* verdiği yapıtlar Gus­ tav Mahler' inki * * ** gibi otobiyografik değildir. Kierkegaard'da ise hem bir sanatçı olarak gelişiminde, hem de bestecilerde pek görülemeyeceği üzere önemli bir parçasını oluşturduğu çevresi üzerinde yapıtlarının bı­ raktığı etkide, otobiyografik unsurun yadsınamaz bir biçimde varoldu­ ğu görülür. Kierkegaard'u zamanının, zamanın kültürünün, hatta genel olarak yaşamın neresinde durduğunu bilmeden gerektiği gibi okumak *

Sağduyu : Felsefede, doğru ile yanlışı birbirinden ayırma ve doğru yargılama gücü. Günlük yaşam sözkonusu olduğunda, iyi yargılama gücü anlamında kullanılır-r.n. ** Friedrich Wilhelm Nietzsche (1844-1900): Alman filozof. İlkçağ uzmanı, kültür eleştirmeni ve şair olan Nietzsche, Batı'nın ve Hıristiyanlığın geleneksel din, ah­ lak ve felsefe anlayışlarını temelden eleştirmiş, kendine özgü bir üslupla ortaya koyduğu çarpıcı düşünceleriyle, etkin modern düşünürlerden biri olmuştur-r.n. *** Anton Bruckner (1824-1896): Senfoni ve missalarının yanı sıra Requiem ve Te Dedum adlı yapıtlarıyla da tanınan Avusturyalı besteci. Bruckner'in yaşamöy­ küsünü konu alan kitapların en başta geleni, A. Gollerich ile M. Auer'in Anton Bruckner: Ein Lebens und Schaffensbild (1922-1937; Anton Bruckner: Bir Ya­ şam ve Yaratı Anıtı) adlı, birlikte gerçekleştirdikleri çalışmadır-r.n. ** * Gustav Mahler (1860-1911): Yahudi asıllı, Avusturyalı besteci ve orkestra şefi. * Çağının hak ve özgürlüklerden yoksun insanının ruhsal çalkantısını kendisi de fazlasıyla yaşamıştır. Bu durum, sanatının içeriğini çok etkilemiş, kişiliğiyle mü­ ziğini özdeşleştirmiştir-r.n.

Giriş

xiii

olanaksızdır. Umduğum gibi okur, metinlerin nasıl anlaşılacağı konu­ sunda yaşamın hiçbir şey söylemediğini varsaymanın gülünçlüğünü kabul edecektir. Burada anlatılan öykü Kierkegaard'un kendisi ve çev­ resiyle girdiği mücadelenin, rekabetin, savaşın hatta fikir çatışmasının öyküsüdür. Burada anlatıldığı biçimiyle öykünün başlıca teması, fikir çatışması gelişirken Kierkegaard'un kendi yaşamını tiyatro tarzında canlandıracak bilinci edinmesi olacaktır. Olaylar önce küçük bir şehirde, Kopenhag'da başlar. Ancak bundan sonra Kierkegaard, kendisini çok dolaylı bir yol­ dan, Avrupa'nın ve dünya tarihinin sahnesinde ortaya çıkan daha büyük bir tiyatro oyununda oyuncu olarak görür. Ama kendi yerel tiyatrosu­ nun önemini anlar. Bu tiyatro, orada ortaya çıkan şeyin kesinlikle doğru olmasına karşı çıkmaktadır. Kierkegaard'un konusu yaşamsa, malzeme­ sini öncelikle kendi yaşamından sağlıyordu. O zaman, bu yaşam kendini yazan ve kendini üreten bir tiyatro oyunuydu. Kierkegaard'un yazıla­ rı bu piyesin replikleriydi; kendi rolünü bu biçimde yazarken, giderek daha net kaleme alıyordu. Daha sonra yazıları, rollerini oynayan aktör­ lerle birlikte, Avrupa'nın kültür sahnesinin merkezini işgal edecekti. Bu rollerin hepsinin başka bir konu olacağını öngörmemiş olabilirdi. Ama bunun gibi bir çalışma, bu rolleri daha sonraki kuşağın yorumcularını ve sahne direktörlerini etkileyecek duruma getirmek için üretim sürecine kadar giderek, başka şeylerin yanı sıra, repliklerin ne ölçüde yeniden çalışılması ve üretim süreciyle ilgilerinin ne dereceye kadar koparılması gerektiğine işaret etmeye de yardım edebilir. Kierkegaard yazılarını yayımlayıp, müstear adlarına karşın bile bile, sonunda da kışkırtıcı biçimde kendisini çağdaşlarının tepkilerine ma­ ruz bıraktı. Çağdaşlarının pek çoğu, gerçekten de bu metinlerde onu gördüklerine iyice inanıyorlardı. Sanki Kierkegaard yolun bir yerinde öyküsünün eleştirilmesinin kaçınılmaz olduğunu görerek, finalin kont­ rolünü eline almaya ve kaçınılmaz olana yardım etmeye çalışıyordu. Öy­ künün konusunun, yaratılmasına neden olan tiyatro anlayışı nedeniyle, kısmen yeniden kurulması güç değildir. Yerel sahnedeki bu çok dikkatli ve kendisinin farkında olan aktörün duyarlılığı sayesinde, yaşamöyküsü yazarının görüp yeniden üreteceği parçalar vardır. Buradaki yaşamöyküsünün entelektüel yaşamöyküsü olduğu ve tar­ tışılan nedenlerle, konular, kahramanın biyolojik kronolojisiyle kolayca

XİV

KIERKEGAARD

örtüşmediği için kesin bir kronolojik sıra izlemek zorunda hissetmedim kendimi. Kahramanın yaşamöykülerinde asıl öykü onun yapıtlarına si­ nen ideler toplum sahnesine ilk çıktığı anda başlar. Entelektüel öykü daha önce başlasa da, tam anlamıyla gençliğinde yaptığı ilk konuşmayla başlar. Kierkegaard bu konuşmayı, o tarihte onaylamaları kendisi için önemli olan insanlarla eş düzeye gelmek için özenle yapmış gibidir. Bu fırsat, Kierkegaard'un doğduğu şehrin ve ülkenin siyasal ve kültürel ar­ talanını laf arasında kabataslak çizmemize olanak verir. Kierkegaard'u bunu yaratma noktasına getiren ailesi, aile yaşamı ve eğitimiyle ilgili ayrıntılar, kalabalık önünde yaptığı ilk ve tek konuşma 2. Bölüm'de anlatılmaktadır. Kierkegaard'un öyküsü yalnızca yirmi yıl daha sürdü. Kendine şehit rolü verdi; görünen o ki, isteyerek kültürel açıdan kendini kanıtlamaya girişti. Buradan tek çıkış yolu yüksekteydi, mükemmelce işaret verilmiş gibi hastalanıp öldü. Bu konuda çok sayıda ilginç perspektif vardır. Bir perspektifte, buna Kierkegaard'un önlemek istemesi gereken, müstear adlarının şiirsel giz­ liliğinde yarattığı kendi imajını halkın önünde kullanmak gibi felaket getiren bir kararın sonucu diye bakılır. Bu durumda başka bir tiyatro oyunu, kaçınılmaz olarak bir tiyatro oyununa katılmaya çalışan, son­ ra da bu tiyatro oyununu gerçekliğin yerine koyan bir kişinin trajedisi vardır. Tiyatro oyununun öyküsü şöyle devam eder: Kierkegaard so­ nunda metinlerini aktif bir biçimde bırakıp, gerçek sahneye çıktığında ya da bazılarının dediği gibi, özel olarak beslediği öykü dünya tari­ hinin pervanesine isabet ettiğinde Kierkegaard devamını "dikte etme" gücünü kaybetti; sayfalar bin parçaya bölündü ve sonuç fiyasko oldu. Başka bir bakış açısına göre ise, ta başında olmasa da her şey dikkatle göz önüne alınıyordu. En azından sondan çok öncesini ve sonu Kierke­ gaard tutarlı biçimde hoş karşıladı . Aşağıdaki öykünün okurları, bu ve diğer görüşleri kendi adlarına sınamaya davet edilmektedirler. Okurlar Kierkegaard'un kendi iddialarını, özellikle, günlüğünün en başlarında, ölümünden sonra hiç kimsenin onun " yaşamını neyin doldurduğu" konusunda tek bir sözcük bulamayacağı iddiasını da sınamak isteye­ bilirler. "İç varlığım her şeyi açıklıyor, insanların önemsiz dediği şeyi benim için çok defa çok önemli duruma getiriyor; bir zamanlar önemsiz diye düşündüğüm şeyi açıklayan gizli notu siliyorum"1 ifadesinde bu, "senaryo" ya da belki " şifredir". Gerçekten bir sır varsa, daha sonra

Giriş

xv

yazdıkları mı, yaşamının daha sonraki seyri mi, hatta daha sonrası mı bu sırrı açığa vurur ? Yazarın umudu, güç olmadığı kadar kolay da ol­ mayan, dolayısıyla, daha ödüllendirici olan bütün bu konularda, son yargılara varma görevini yerine getirmek için, öznesinin müstear adla­ rından birinin ruhunda, en azından yeterli bir yaşamöyküsü ve açıkla­ yıcı malzeme sağlamış olmaktır. Kierkegaard'un kendi öyküsü ölümüyle bitse de, Kierkegaard'a iliş­ kin öykü doğal olarak hala devam etmektedir. Bizim öykümüzünse bir yerde bitmesi gerekmektedir. Bu nedenle, birincisi çağdaşlarının ve he­ men ardından gelenlerin üzerinde yaşamı ve ölümünün, ikincisi de yir­ minci yüzyılın başında Almanca ve Fransızca çevirileri elde edilebildiği dönemde yazılarının etkisinin kısa bir öyküsünü içermektedir. En sonda da, genellikle daha çok kabul gören son düşünceleri sunuyorum.

Teşekkür

u çalışma biri yoğun bir biçimde yazma, diğeri ayrıntılarıyla göz­

B den geçirme olmak üzere kısa süren hummalı bir çalışmanın sonu­

cudur. Bunların hepsi iki buçuk yıl sürdü. İlgili metinleri ve günlükler­ deki notları bir araya getirmek için çok emek verip zaman ayıranların sayesinde akademisyenlerin ellerindeki Kierkegaard'la ilgili kaynaklar bulunmasaydı bu çalışmayı gerçekleştirmek olanaksız olurdu. Gön­ dermelerde söz edilen Danimarkalı yaşamöyküsü yazarlarının dışında, Kierkegaard'un yapıtlarının yeni basımına katkıda bulunanların ve bun­ ları yorumlayanların yanı sıra, başta Kierkegaard'un günlüklerinin ve yazılarının editörlerine, özellikle Bruce Kirmmse'ye borçlu olduğum bes­ bellidir. Kirmmse'nin, Kierkegaard'un yazılarının geniş artalanın ayrın­ tılı öyküsü olan Kierkegaard in Golden Age Denmark'ı (Danimarka'nın Altın Çağında Kierkegaard) ve Steen Johansen'in Erindringer om S0ren Kierkegaard'unun (Soren Kierkegaard'a İlişkin Anılar) çok daha geniş ka p samlı versiyonu olan Encounters with Kierkegaard: A Life Seen by His Contemporaries'i (Kierkegaard'la Karşılaşmalar: Çağdaşlarının Gördüğü Bir Yaşam) olmasaydı benim çalışmam, bitmesi şöyle dursun, başlamazdı bile. Soren Kierkegaard Araştırma Merkezi Müdürü Niels ]örgen Cappelorn'e daha başlangıçta beni araştırma rayıma oturttuğu, ayrıca da tarihsel kayıtlara özenli katkısı için teşekkür ediyorum. John Steward'a teşvik ettiği, yararlı pek çok düzeltme ve yorum yaptığı için, ayrıca da Kierkegaard'un Danimarkalı çağdaşlarının felsefe yazılarında ya ptığı yararlı ve kapsamlı araştırma için teşekkür borçluyum. Desteği, teşviki ve yorumu için Camilla Serck-Hanssen'e, yararlı referansları için Brit Berggreen'e müteşekkirim. Gözden geçirme süresi, neredeyse bütü­ nüyle George Pattison'ın bana belirttiği eksiklerin giderilmesine ayrıldı. Kierkegaard'un artalanını oluşturan bazı alanlarda onun daha fazla bil­ gi sahibi olması da bunların giderilmesine yardım etti. Dört denemenin

xviii

KIERKEGAARD

editörleriyle yayıncılarına şükran borçlu olduğumu kabul ediyorum. Bu malzemeyi kullanabilmem için, bu denemelerdeki yazılar ( biraz gözden geçirilerek) yeniden basıldı, diğerleri başka sözcüklerle yorumlandı. Söz konusu denemeler şunlardır: "Two Ways of Coming Back to Reality: Kierkegaard and Lukacs" , ]ournal of the History of European Ideas 20 ( 1 9 95) , no 1 -3; " Kierkegaard's Levellings and the Review", Niels J0rgen Cappelmn ve Hermann Deuser (ed. ) , Kierkegaard Studies: Year­ book 1999, Berlin ve New York: Walter de Gruyter, 1 999; "The Judge in the Light of Kierkegaard's Own Either/Or" ve " Having Lessing on One's Side " , Robert L. Perkins (ed. ) , International Kierkegaard Com­ mentary, Macon, GA: Mercer University Press, c. 4 ve 1 2 (sırasıyla 1 995 ve 1 997). Kıdemli araştırmacı bursu vererek çalışmamı cömertçe destek­ leyen Norveç Araştırma Konseyi'ne özellikle teşekkür ediyorum.

Kronoloji

5 Mayıs 1 8 1 3 - Kopenhag'ın merkezinde, Nytorv'da, ailenin yedinci ve son çocuğu olarak doğdu. 1 8 1 9 - Ağabeyi S0ren Michael on iki yaşındayken okulun bahçesinde geçirdiği kazadan sonra beyin kanamasından öldü. 1 822 - Ablası Maren Kirstine yirmi beş yaşında nefritten öldü. Ekim 1 8 30 - Üniversiteye kaydoldu . 1 Kasım 1 8 30 - Üniversiteye girdikten bir ay sonra Kralın Muhafız Bir­ liğine asker yazıldı. Ancak dört gün sonra, göreve bile başlamadan hizmete uygun bulunmadığı bildirildi. 1 8 30 - Üniversitede, daha sonra her ikisiyle de arkadaş olacağı Frede­ rick Christian Sibbern ve Poul Martin M0ller'den kuramsal felsefe ve pratik felsefe dersleri aldı. 2 1 Eylül 1 8 3 3 - Ağabeyi Niels Andreas New Jersey'de bir otel odasında öldü. Nisan 1 8 34 - Günlüğünün notlarını tutmaya başladı. 3 1 Temmuz 1 8 34 - Annesi Ane Kierkegaard tifodan öldü. 1 834 - Hans Lassen Martensen'in yapıtları ve kendisiyle tanıştı . Aralık 1 8 34 - En küçük kız kardeşi Petrea Severine, bir erkek çocuk doğurduktan iki hafta sonra öldü. 28 Kasım 1 8 35 - Kopenhag Üniversitesi Öğrenci Birliği'nde " Günlük Edebiyatımız: Öğle Vakti Işığında Doğanın İrdelenmesi " başlığı al­ tında toplum önündeki ilk konuşmasını yaptı. 1 8 36 - Şubat ve Mart aylarında Heiberg'in Flyveposten (Havacılık Pos­ tası ) gazetesinde dört makalesini yayımladı. 1 8 Şubat 1 83 6 - Flyveposten'de " B " imzasıyla bir makale yayımladı. Bu makale bazı polemiklere yol açtı. 1 8 3 6 - İlkbahardan itibaren Heiberg'in evindeki akşam toplantılarına katılma onuruna sahip oldu.

KIERKEGAARD

xx

Mayıs 1 8 3 7 - Peter R0rdam'ın evinde, aklını başından alan Regine Olsen'le tanıştı. 1 8 Temmuz 1 8 3 7 - Ağabeyi Peter'ın dokuz aylık eşi Maria öldü. 1 Eylül 1 8 3 7 - Babası ve ağabeyiyle birlikte yaşadığı evden taşındı. 13 Mart 1 838 - Felsefi ve kişisel dayanağı olan Poul M0ller öldü. 1 844'te yayımladığı Kaygı Kavramı'nı M011er'a ithaf etti . Ağustos 1 8 3 8 - Babası Michael Pedersen Kierkegaard 82 yaşında öldü. 7 Eylül 1 8 3 8 Af en endnu Levendes Papirer (Henüz Yaşayan Birinin Belgelerinden ) adlı denemesi yayımlandı. Aralık 1 8 3 8 - Öğrenci Derneği'ne başkan seçildi. 1839-40 kışında, Peter Hansen'le paylaştığı daireye taşındı. Burada on ay kadar kaldı . Haziran 1 840 - Bitirme sınavlarına girdi ve bu sınavlarını övgüye değer dereceyle geçti. 8 Eylül 1 840- Regine Olsen'e evlenme teklif etti. 1840 - Kraliyet Pastörlük Okuluna yazıldı. 12 Ocak 1841 - Holmen Kilisesi' nde ilk vaazını verdi. 3 Haziran 1 841 - İroni Kavramı başlıklı tezini felsefe fakültesi dekanı Sibbern'e verdi. Tezini Latince yerine Danca sunması için kraldan özel izin istendi, gereken izin verildi. 29 Temmuz 1 84 1 - Üniversitenin yüksek yürütme kurulu, Danca teziyle Magister diploması almasını kabul etti . Ama tezin yanı sıra, herkese açık bir savunmaya konu olacak bir dizi Latince önermenin de sunul­ masında ısrar edildi. 1 1 Ağustos 1 841 - Regine'ye bir mektupla beraber nişan yüzüğünü de gönderdi. Regine nişanın bozulmasına karşı çıktı. Ayrılık, 1 1 Ekim' de yapılan bir görüşmede kesinleşti . 29 Eylül 1 84 1 - Latince olarak yapılan ve yedi buçuk saat süren savun­ ma başarılı geçti. 1 4 Ekim 1 84 1 - Kral, Kierkegaard'a magister artium sıfatını veren yetki belgesini imzaladı. Diploma tarihi 20 Ekim 1 84 1 'di. 1 84 1 - Sonbaharda Bedin' e gitti ve kışı burada geçirdi. 1 84 1 -42 - Berlin'de Schelling'in felsefe konferansları dizisinin tamamı­ na katıldı . 6 Mart 1 842 - Kopenhag'a geri döndü . -

Kronoloji

1842-43

-

XXİ

Yazdığı ama basılmamış bir yapıtında Johannes isimli birinin

yarı özyaşamöykiisiinü kaleme aldı. Johannes Climacus daha sonraki

yıllarda kullandığı mahlaslardan biri olacaktır. 20 Şubat 1843 - Ya / Ya Da Reitzel Kitabevi'nden çıktı.

Mayıs 1 843 Birkaç haftalığına tekrar Berlin'e gitti. 1 6 Ekim 1 843 - Yineleme ile Korku ve Titreme Reitzel Kitabevi'nden çıktı. 1 844 - Felsefe Parçaları ya da Bir Parça Felsefe'yi yayımladı. 24 Şubat 1 844 Trinitatis Kilisesi'nde vaaz verdi. Temmuz 1 844 Eğitici söylevlerini yayımlamaya başladı. Ağustos 1 844 - Eğitici söylevleri hepsi de müstear isimle yayımlanan üç yapıt takip etti: Johannes Climacus imzasıyla Felsefe Parçaları ya da Bir Parça Felsefe, Vigilius Haufniensis imzasıyla Kaygı Kavramı ve Nicolaus Notabene imzasıyla Forord: Morskabsloesning for enkelte Stoender efter Tid og Leilighed ( Önsözler: Zaman ve Fırsat Elverdi­ ğince Yaşamın Çeşitli Durakları İçin Hafif Bir Okuma) . 1 6 Ekim 1 844- N0rregade'deki dairesinin düzeninden çok mutlu olma­ sına rağmen Nytorv'da birinci kattaki bir daireye taşındı. 30 Nisan 1 84 5 - Hilarius Bogbinder müstear ismiyle Stadier paa Livets­ Vei (Yaşam Yolunun Evreleri) yayımlandı. 1 846 - Afsluttende uvidenskabelig Efterskrift'i ( Bilimsel Olmayan Notu Sonuçlandırma) yazdı. Mayıs 1846 İki haftalığına Berlin'e gitti. Eylül 1847 Kjerlighedens Gjerninger ( Sevginin İşleri) yayımlandı. 1 84 7 - Temmuz ve Ekim ayında hasta Kral VIII. Christian'ı ziyaret etti. Aralık 1 84 7- Aile evini sattı, 1 848 Nisan'ında yeni yapılmış bir daireye taşındı. Nisan 1848 - Christelige Taler (Hıristiyan Söylevleri) yayımlandı. Mayıs 1 848 - Ya / Ya Da'nın ikinci basımı yayımlandı. 1 849- Yaz aylarında Sygdommen til DeJden (Ölümcül Hastalık) yayım­ landı. Nisan 1850 Rosenborggade'deki evinden taşındı. Buradan da şehir surlarının dışına, Sortedam Gölü kıyısında bir villaya taşındı. 27 Eylül 1 8 50 - Ind0velse i Christendom (Hıristiyanlıkta Pratik) yayım­ landı. -

-

-

-

-

-

XXİİ

KIERKEGAARD

Eylül 1 85 1 - Til Selvpmvelse, Samtiden Anbefalt (Kendini İrdelemek İçin, Şimdiki Çağa Önerilir) yayımlandı. 1 8 54 - Yor Frue Kilisesi'ne bakan bir eve taşındı. 1 8 54 - Yaz sonunda Kopenhag'da kolera salgını çıktı. Alt tabakadan binlerce insan öldü. 2 Ekim 1 85 5 - Sokakta bayıldı. Arabayla önce eve, sonra kendi isteği üzerine Frederik Hastanesi'ne götürüldü. 1 1 Kasım 1 85 5 - Hastanede sağlığı sürekli kötüye gitti ve 1 1 Kasım'da öldü.

Seren Aabye Kierkegaard (1813-1855) Müstear İsimleri Anti-Climacus Constantin Constantius

Frater Taciturnus Hilarius Bogbinder Johannes Climacus Johannes de Silentio Nicolaus Notabene Victor Eremita Vigilius Haufniensis William Afham Yargıç Vilhelm

1. Bölüm

Sokaklardan Entelektüel Toplantılara: İlk Kan

n dokuzuncu yüzyılın başında Avrupa'da yaşayanların bildikleri dünya, bugün bildiğimiz dünyadan fazla farklı değildi. Netice iti­ bariyle sokakların adları ve birçok bina aynıdır. Ama Kierkegaard'un döneminde bütün dünyada yalnızca Paris, Londra ve Berlin'in nüfusla­ rının bir milyonu geçtiği kolayca unutulabilir. 1 Karşılaştırıldığında, o za­ man bile Kopenhag, nüfusu 150.000 kişiden daha az, küçük bir şehirdi. Danimarka'da ya da en azından bu bölgesinde oturanlar arasında ana­ dili Danca olanlar çoğunluktaydı, sayılarıysa bir milyonun altındaydı. 2 Jutland'in (Jylland) güneyinde Schleswig'de ( Slesvig) Danca ve Almanca konuşanlar vardı, Holstein'da ( Holsten) ise yalnızca Almanca konuşulu­ yordu. On dokuzuncu yüzyılın ortasına doğru bu iki küçük " dukalık" , vahim siyasal sorunlara v e karışıklığa yol açacaktı. Daha önce neredeyse yalnızca tarım ekonomisine dayanan ve top­ rak sahiplerinin ellerindeki mutlak monarşiye hiçbir yetkinin tanınma­ dığı Danimarka, on sekizinci yüzyılda tüccar bir ulus haline geldi, refah düzeyi büyük ölçüde arttı. Rusya ve İsveç'le daha sonra da Prusya'yla " silahlı tarafsızlık" ittifakı, stratejik konumlu bu deniz devletine büyük olanaklar sunarak refahının artmasına yardım etti. Neredeyse hiç sonu gelmeyen savaş döneminde savaşanlarla ticaret yapmanın dışında Da­ nimarka, Hindistan'da ve Batı Hint Adaları'nda da sömürgeler kurdu. Köle ticaretini yasaklayan ilk ülke olmasına karşın -Gana'daki bir üs­ ten- yapılan köle ticareti de, yeni refah artışının pek çok kaynağından biriydi. 3 Sermaye artık şehirlerde toplanıyordu. Küçük olmasına karşın Kopenhag oldukça varlıklı bir ticaret merkeziydi. Mimarisi, şehri çok kalkındıran genişleme ve zenginlik döneminin damgasını hala taşımak­ tadır. Zaten şehrin ( "ticaret limanı " anlamına gelen) adı, ticaretin bu yörede çok eskiden başladığını ortaya koymaktadır.

O

2

KIERKEGAARD

Zenginliğin bir şehirde toplanması, ticari çıkarlardan bağımsız bir kültür hayatının gelişmesi için gereken artalanı oluşturmaktaydı. On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında Danimarka' da çok sayıda sanatçı, şair, felsefeci ve bilim adamı yetişti. Bilim adamlarından biri Hans Christian 0rsted'di. 1820'de yayımladığı elektromıknatıs çalışmalarını açıklayan dört sayfalık Latince bildiri Avrupalı bilim adamları arasında heyecan yarattı. Başka yerlerde geliştirilen teknolojik yenilikler, örneğin, telgraf ve atlı omnibüs [yolcu arabası-r.], özellikle de hidrolik basınç, en so­ nunda Danimarka'ya da geldi. Sanayi bilimsel araştırmaya bağlı olduğu için bilim bir dereceye kadar ticaret hayatının başarıyla devam etmesine bağlıydı. Bilimsel kültürün giderek gelişmesine olanak sağlayan zengin­ lik birikimi, eski geleneklere sahip uluslara yakışan bir irdeleme ve tar­ tışma düzeyi de oluşturuyordu. Bu durum, kültürün ticari yıkımı ve baş­ ka çalkantıları atlatmasını sağlıyordu. Çalkantılı dönemlerde tipik olan olayların inişli çıkışlı seyri hakkında farklı bakış açılarının oluşması için toplumda bir özgürlük alanı sağlandı. Kiel Üniversitesi'nin Almanca konuşulan bir Danimarka üniversitesi olması kadar Alman Ldnder'ine [ topraklar-ç.] yakınlığı da, Danimarkalı akademisyenleri ve entelektüel kesimi sonunda Avrupa'daki en son siyasal, entelektüel ve sanatsal ge­ lişmelerle temasa geçirdi. Almanya bağlantısı Danimarka'nın altyapı­ sında bile görülebiliyordu. Devletteki unvanlar ve askeri rütbeler güney ve doğu komşularından alındı. Sanatçılar ve yazarlar güney İtalya'ya, hatta o zamanlar uzak olan Yunanistan'a yolculuk yapıyorlar, Dresden, Paris ve Roma'da kalıyorlar, Avrupa'yı bir ucundan diğerine biliyorlar­ dı. Gelecek vaat eden bir akademisyen için yurtdışındaki önemli isimleri ziyaret etmek Kopenhag ya da Kiel' deki üniversite eğitiminin doğal bir uzantısıydı; Danimarkalı yazarlar Goethe'yle konuşuyorlar, felsefeciler yalnızca okumakla kalmayıp Fichte, Schleiermacher, Schelling, hatta Hegel'le tanışıyorlar, yaşayan efsanelerle doğrudan temas etmenin coş­ kusunu anayurtlarına getiriyorlardı. Bu trafik tek yönlü değildi. 1 8 3 0'la­ rın başında Schleiermacher, ölümünden bir yıl önce Kopenhag'a gitti. Berlin'den çok sayıda profesör de oraya yolculuk yaptı. Danimarkalı felsefeciler ve felsefeci ilahiyatçılar Almanca yazdıkları sıklıkta, kimi za­ man Bedin, Tübingen, Jena ya da Göttingen'de kolayca iş buluyorlardı. Kiel'de okurken Fichte, Herder ve özellikle de Schelling'den etkilenen Norveç doğumlu Naturphilosoph [doğa felsefecisi-ç.] Heinrich (farklı

Sokaklardan Entelektüel Toplantılara: İlk Kan

3

olarak Henrik ve Heinrich de denir) Steffens ( 1773-184 5) daha sonra Jena'da Schlegel'e katıldı, ardından da Berlin'de profesör oldu. 4 Ekonomik yıkım 1807'de geldi. Napoleon Bonaparte İngiliz ticaretine ambargo koymuş, Fransa'nın kontrolündeki bütün limanları (Avrupa'nın Atlantik kıyısındakilerin çoğu dahil) İngiliz gemilerine kapamıştı. Kral VI. Frederick (1 802'den 18 39'a, ölene kadar hüküm süren, naipliğinde

bile önemli köylü reformlarını başlatmayı kabul eden, başlangıçta olduk­ ça liberal düşünceli kral) Fransa'nın da, İngiltere'nin de Danimarka'nın dayanıklı donanmasında gözü olmasından korkuyordu. Napoleon'un kuşatmasına karşılık o da İngiltere dahil düşman limanlarıyla ticaret yapmayı yasaklayıp Fransa'nın tarafını tutmaya karar verdi. 1807 Ağus­ tos'unda İngiliz donanmasından bir filo, Danimarka donanmasını iste­ mek için Kopenhag açıklarına geldi. Askeri denizcilik tarihinde ilk kez bir filo, William Congreve'in ( 1772- 1828) denetiminde kendi icadı olan roketatarlarla donatılmıştı. O tarihte roketlerin menzili 2.750 metreydi.5 İngilizler kesin yanıt alamayınca (o sırada kral başkent dışındaydı) 16 Ağustos'ta Kopenhag'ı bombardıman etmeye başladılar. Hasar ve can kaybı büyüktü. Şehir hemen kuşatılıp alındı. 6 Eylül' de Danimarka kralı kendi imzasıyla donanmanın geri kalanını teslim etti. Ancak bu yalnız­ ca bir başlangıçtı. Saldırı ve yol açtığı zarar pahalıya mal olmuştu ama devam eden Napoleon'la ittifak da benzer biçimde pahalıya mal oluyor­ du. 18 13 'te Danimarka Devlet Bankası'nın iflasını duyurmasına yol açan enflasyon, daha sonraki yıllarda arttı. Ekonomide istikrarı sağlamak için Ulusal Banka'nın kurulması beş yıl sürdü. 1 83 0'lu yılların başına kadar ülke anlamlı düzelme işaretleri göstermeye başlamadı. 6 Bununla birlikte o tarihte başka şeyler de oluyordu. Temmuz 1 8 3 0'da Paris'te, bütün Avrupa'da çalkantıya yol açan bir devrim daha olmuştu.

1830 ayaklanmasına, X. Charles'ın, dönemin seçmenlerinin çoğunun haklarını elinden aldığı gibi Temsilciler Meclisi'ni kaldırıp basınla üni­ versitelerin denetimini de sıkılaştıran 26 Temmuz tarihli Kararname'si neden oldu. Yine de sonunda Fransa kralı gitmek zorunda bırakıldı. Mi­ ras yoluyla geçen temsilciliğin kaldırılıp yerine seçime dayalı temsilcili­ ğin getirilmesi gibi, önemli bazı reformlar yapıldı. Fransa örneğinin yol açtığı benzer ayaklanmalara maruz kalan Avrupalı hükümetler 1 8 3 5 'te eski dengelerine kavuşmuşlar, gerçekten köklü anayasa reformu taleple­ rini artık savuşturacak duruma gelmişlerdi.

4

KIERKEGAARD

İtalya, Alman krallıkları ve Polonya'da hepsi büyük ölçüde başarı­ sız olan ayaklanmalarla ya da -besbelli nedenlerden ötürü -Belçika ve Yunanistan'da başarılı bağımsızlık girişimleriyle karşılaştırılacak hiçbir karışıklık çıkmamıştı Danimarka'da. 18 14'e dönersek, tam tersine Da­ nimarka, İsveç'le birlik kurması için Norveç'i bırakmak zorunda kal­ mıştı. Temmuz Devrimi'nin çok yeni olsa bile en görünür sonuçları coğ­ rafi olarak ayrılmış dört danışma meclisi ya da Bölge Parlamentosu'ydu. Bunlar farklı sınıflardan ve mesleklerden atanmış temsilcilerden oluşu­ yordu. VI. Frederick'in yalnızca kendi yararına bile olsa onların görüşle­ rine başvurması gerekiyordu. Bütün bu meclisler taşra kasabalarınday­ dı. En önemlisi, Kopenhag'a çok yakın olan Roskilde'di. Kopenhag'ın yer aldığı Zealand'den (Sja:land) ve Danimarka'nın başka adalarından temsilciler vardı burada. Eyaletler de denen bu meclislerin farkını ve yerini Danimarka'yla Almanya arasındaki, bir ölçüde Schleswig ve Holstein yüzünden içinden çıkılmaz duruma gelen ilişkiler belirliyordu. Holstein Almanya konfederasyonuna da üyeydi. Schleswig kasabasında ve Itzehoe'da bu ikisi için ayrı birer Eyalet kuruldu. Kıta Danimarka'sı­ nın diğer bölümü, yani Jutland, Viborg'daki dördüncü meclisin gözeti­ mi altındaydı. Bölge parlamentolarının kuruluş yasası 1 8 34'te yürürlüğe girdi. Tamamında Almanca konuşulan Holstein eyaleti için bir meclis kurulmasını Paris'teki Temmuz Devrimi hızlandırdıysa da, bu meclisin kurulması 18 1 5 Viyana Kongresi'nin şartlarında daha önce yer almıştı. Ama Eyalet toplantıları yirmi yıldan önce yapılmayacaktı. Kendilerini giderek daha iyi ifade eden orta sınıf seçmenlerin temsil ettiği ve giderek ikna edici sözler söyleyen basından etkilenen Roskilde Eyaleti'nin, biraz stresli olan kral ve konseyiyle fikir ayrılığına düşeceği belliydi. 7 Aslında yeni kurulan liberal FtEdrelandet (Anayurt) gazetesi­ nin reform önerilerinin üzerinden çok geçmeden kral, FtEdrelandet'nin editörü, siyasal iktisatçı C. N. David'i üniversitedeki kürsüsünden açığa aldığı gibi, basının yargıya başvurma hakkını da elinden almak için ha­ rekete geçti. David, basın özgürlüğü beklerken, daha da kötüsü oldu, basın yasalarını çiğnediği için hakkında kovuşturma açıldı. Bu olaylar Mart 1 8 3 5 'te Özgür Basın Derneği'nin kurulmasına neden oldu. Artık öykümüz için sahne hazırdır. Tarih 2 8 Kasım 1 8 3 5 , yer Ko­ penhag Üniversitesi'nde Öğrenci Birliği toplantısıdır. Kuşkusuz o tarihte üniversiteler bugün alıştığımızdan daha küçüktür. Ağırlıklı olarak (pa-

Sokaklardan Entelektüel Toplantılara: İlk Kan

5

pazlar ya da pastörler [bkz. Sözlükçe] dahil) devlet memurlarının, öğ­ retmenlerin, hukukçuların ve doktorların eğitimine tahsis edilmişlerdir. Binlerce değil, yalnızca birkaç yüz öğrenci vardır. Öğrencilerden yirmi iki yaşında biri, sözcü olarak ilk kez toplumun önüne çıkmak üzeredir. Bunun kayda değer hiçbir yanı yoktur ama olayın yeri özeldir. Hükü­ metin sansür koyduğu tarihte Öğrenci Birliği, sınırları çok net belirlen­ memiş olsa da benzersiz bir siyasi tartışma forumu sunmaktadır. On beş yıl önce kurulmuş Öğrenci Birliği, şehrin başlıca haber ve dedikodu merkezidir de. Kural olarak burası Birlik toplantıları, edebiyat ve felsefe tartışmaları için, hatta yalnızca yazarların okumaları için bir olanaktır. 1824'te Poul Martin Moller adlı biri asla bitmeyecek olan (En Dansk students eventyr'ünden (Danimarkalı Öğrencinin Öyküsü) adlı roma­ nının üç bölümünü Birlik'te okumuştu. Ama siyasal olaylar artık daha büyük rol oynamaya başlıyordu. Bina da yerleşik düzene karşı yüksel­ tilen ve bu düzeni savunan seslerin duyulabildiği bir toplantı yeri haline gelmişti. Birlik, yeni keşfedilen işlevleri nedeniyle, günlük basınla yakın bağlantı içindeydi. Bu olaydaki konuşmacı ufak tefek bir gençti, açık kumral gür saç­ ları başının tepesinde oldukça gülünç taranmıştı. Enerjik ama biraz da iğneleyici tavrı Birlik'e de, izleyicilerine de hiç yabancı değildi. Ama bu­ rası kesinlikle onun tipik yeri değildi. Eski bir öğrenci arkadaşı onu, "genellikle birileriyle birlikte ve sürekli sokakta ya da halka açık alan­ larda" gördüğünü hatırlıyordu. 8 Konuşmaya istekli, bir ayağı hafiften aksayan, kimi zaman bir noktayı vurgulamak için olduğu yerde duran bu gencin görünüşüne onu dinlemeye gelen herkes aşinaydı. Ama şimdi kalabalığın önüne tek başına çıkmak üzereydi. Bu genç Soren Aabye Kierkegaard' du. Ne kadar da çok izleyici toplanmıştı. O zaman filoloji öğrencisi ve Birlik'in kıdemlilerinden Johannes Ostermann adlı aynı arkadaşa göre, izleyiciler kendisinin ( Ostermann) Kierkegaard'la yapacağı tartışmayı iple çekiyorlardı. Daha iki hafta önce Ostermann, sansürle mücadelesin­ de basını savunmuş, alkışlamıştı. Esprili'" bir genç olan Kierkegaard'un ise siyaseti küçümsediği biliniyordu. İzleyiciler Ostermann'in küçük sı-