Eşcinsel Kadınlar: Yirmi Dört Tanıklık [1 ed.]
 9753424175

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

EŞCİNSEL KADINLAR Yirmi Dört Tanıklık

Cenk Özbay, Serdar Soydan Cenk Ôzbay 1980 yılında İzmir'de doğdu. STFA Anadolu Teknik Lisesi Bilgisayar Bölümü'nden mezun oldu. Halen Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde okuyor. Erkek­ silik, popüler kültür, kimlik ve cinsiyet ilişkileri konularında yayımlanmış yazıları ve projeleri var. Serdar Soydan, 1980 yılında İstanbul'da doğdu. Ümraniye Anadolu Lisesi'nden mezun oldu. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü'nde okuyor ve televizyon dizilerinde çalışıyor. "Türk Edebiyatında Eşcin­ sellik" konulu bir araştırma sürdüren Soydan, Legato ve Lambdaistanbul katılımcısı. Siyahbeyaz Dizisi, özerk, bağımsız ve araştırmacı gazeteci­ liği teşvik etmeyi, medyanın genelinde haber olamayan ya da medyaya eksik, yanlış veya çarpıtılmış bir şekilde yansı­ yan kişi, olay ve temalara, kendilerini kamu önünde ifade olanağı yaratmayı ve bu yolla toplumun haber alma hakkını ve olanaklarını geliştirecek katkılarda bulunmayı amaçla­ maktadır. Kelimenin gerçek anlamıyla hayatın her alanına el atmayı hedeflemektedir. Kitaplar geleceğe taşınan belge ve başvuru kaynaklarıdır aynı zamanda; bugünün güncelli­ ğine bakış biçimimiz, yarının yakın tarih bilinci olacaktır.

Metis Yayınları İpek Sokak 9, 80060 Beyoğlu, İstanbul Siyahbeyaz Dizisi 43 EŞCİNSEL KADINL.AR Yirmi Dört Tanıklık CenkÖzbay Serdar Soydan © CenkÖzbay, Serdar Soydan, 2002 © Metis Yayınları, 2002 ilk Basım: Haziran 2003 Dizi Yayın Yönetmeni: Ruşen Çakır Kapak Resmi: Paola Agosti, 1976 Grafik Tasarım: Emine Bora - Semih Sökmen Dizgi ve Baskı Öncesi Hazırlık Metis Yayıncılık Ltd. Kapak ve İç Baskı: Yaylacık Matbaacılık Ltd. Cilt: Sistem Mücellithanesi

ISBN 975-342-417-5

EŞCINSEL

KADINLAR YİRMİ DÖRTTANIKLIK

Cenk Özbay Serdar Soydan

siyah beyaz METiS GUNCEL

İçindekiler Teşekkür 7 Önsöz Serdar Soydan 9 Giriş: Cinsel Kimlikleri Yeniden Düşünmek Cenk Özbay 15 • İrem: İçimde Kelebekler Uçuşuyordu 35 • Derya: "İki Üç Ay Kadın Yüzü Gönnediğim Oluyor" 57 • Defne: "Öpüşmekten Nefessiz Kalıyorduk" 66 • Demet+ Ayça: "Çok Şanslıyız, Birbirimizi Bulduk• 80 • Yeşim: "Lezbiyen Olarak Bildiğim Tek Ben Varım• 98 • Nur: ·Nur Kız Değildi...• 114 • Müge: "Lezbiyen Beraberlik Artık Mucize Değil" 120 • Nurhayat: "Belki de Hep İçimdeydi" 116 • Filiz: Sappho-Bilitis-Filiz 139 • Anne: "Burada Yaşlı Lezbiyen Yok" 152 • E+ D: ·Görücü Usulü Sevgiliyiz- 158 • Anıl: "Caddede Herkes Heteroseksüel Değil" 170

• Zeynep: "Lezbiyenliğimi Bir Etiket Olarak Taşımak İstemiyorum" 181 • Gia: "Dış Görünüş O Kadar Önemli Değil" 188 • Bahar: "Gökkuşağının Altından Geçmeye Çalışıyordum" 194 • Deniz: "Lezbiyen Ortam Gerçek Gibi Değil" 205 • Elif: "Peri Kızları Gibiyit' 209 • Femidom: "Klişeleri Alaşağı Ediyorum" 220 • Ebru: "Her Şey Gerçekten Çok İyiydi" 229 • Guernica: "Utanç Bitti!" 243 • Ayşe: "Erkekler de Bizimle Birlikte Feminist Oldu" 253 • Esra: "Keşke Bütün Lezbiyenler Senin Gibi Olsa" 265

Teşekkür Yazarlar, son derece keyifli ve öğretici sohbetler gerçekleştirdikleri, kendilerine güven duyan, şevk veren, cesaret gösteren tüm katılımcı­ lara; çalışmanın başladığı günden bu yana eleştiri ve uyarılarını ek­ sik etmeyen Yeşim'e; Ankara'daki konukseverlikleriyle kendilerine destek ve yardımcı olan başta Filiz, Mert ve Umut olmak üzere tüm Kaos'lulara teşekkür ediyor. Cenk Özbay, kendisini var eden, hayatı öğreten, yıllardır maddi­ manevi destekleyen anne ve babasına; aynı zamanda en yakın arka­ daşı olan şefkat dolu kardeşi Nur'a; hayatının her alanında olduğu gi­ bi, bu kitap için de yanında olan, dinleyen ve anlayan Alper'e; dostlu­ ğu ve yardımseverliğiyle bu.çalışma sırasında da yaşamı keyiflendi­ ren Deniz'e; kendisiyle bu kitabı tartışan, yol gösteren ve cesaret ve­ ren Gül Özyeğin'e; soru taslaklarını okuyup, düzeltip, önerilerde bulu­ nan profesörleri Ferhunde Özbay, Nükhet Sirman ve Yeşim Arat'a çok çok teşekkür ediyor. Serdar Soydan, başta ailesi olmak üzere, bugünlere gelmesinde emeği geçen herkese ve her şeye teşekkür ediyor.

Önsöz Serdar Soydan

İki erkek olarak, böyle bir projeye girişirken, bugüne kadar araştırıl­ mamış, düşünülmemiş, yazılmamış ve -çoğu gerçekle alakası olma­ yan duyumlar dışında- bilinmeyen, bu "kapalı" ve "karanlık" konuda, bir ilk eser meydana getirmenin zorlu olacağının bilincindeydik. Bu zorluluğa, kadın olarak ataerkil sistem tarafından, eşcinsel olarak heteroseksizm ve homofobi tarafından dışlanan, baskı altına alınan, hatta yok sayılan eşcinsel kadınların, kendileri hakkındaki bir kitabı iki erkeğin hazırlamasına -doğal olarak- önyargılı olabilecekleri ve bu sebeple projeden uzak durmayı tercih edebilecekleri gerçeği de eklenince, her şey iyice içinde çıkılmaz bir hale geliyordu. Bu açı­ dan, eşcinsel kadınların projeye güvenmelerini, ciddiyetimizden ve samimiyetimizden emin olmalarını sağlamak için, öncelikle üç aylık bir süre boyunca, konu hakkında okuyarak, bakışımızı ve tanımlama­ larımızı netleştirdik. İlk olarak, 28-31 Ekim 2002 tarihleri arasında İstanbul'da düzenle­ nen 9. Eşcinsel Buluşması (Güztanbul) kapsamında yapılan, yalnızca kadınların katılımına açık bir toplantıda, toplantıya katılan 40'a yakın eşcinsel kadına projemizi sunduk.

°" :;; � � � ..... 10

Uzun tartışmalar ve daha sonra bire bir görüşmeler sonucunda, hepsi olmasa bile, görüştüğümüz kadınların birçoğu projeye dahil ol­ maya karar verdi. Bu andan itibaren, kendini projeye dahil hisseden, hatta bu projeyi en az bizim kadar sahiplenen bu kadınlarla oldukça sıcak, yapıcı ve geliştirici bir iletişim kurma olanağı bulduk. Röportaj diyaloga dayanan bir şey. Ama konuları ve bir nebze de olsa soruları önceden belirlemenin işimizi kolaylaştıracağını, daha iyi bir sonuç elde etmemizde bize yardımcı olacağını düşünerek, yetmişe yakın soru çıkardık. Bu soruları, Yeşim Başaran ile son haline getirdik. (Bu süreçte oldukça çetin tartışmalar yaşandı. Mesela, Ve­ şim, "İlk aşık olduğunuz kadını hatırlıyor musunuz?'' sorusunun, bir insanın, kendini cinsel yönelim açısından tanımlaması için, aşık olması ya da bir beraberlik yaşamasının gerekmediği göz önünde bulundurulduğunda, yönlendirici, hatta yanlış olabileceği için, çıkarıl­ masını istemişti. Dediklerinde haklı olmakla beraber, bu sorunun çı­ karılmasının, birçok kadının deneyiminin de es geçilmesi demek ola­ cağını düşünerek kalmasına karar verdik.) Böylece, röportaj yapar­ ken genellikle sırasına bağlı kalmadığımız, hatta bazen birçoğunu sormadığımız, atmış beş soruluk bir metnimiz oldu. Soruları hazırlar­ ken ve sorarken dikkat ettiğimiz nokta, karşımızdaki insanı şartlama­ dan, yönlendirmeden, kısıtlamadan ya da incitmeden bir şeyleri sor­ maktı öncelikle. Röportajları yaparken ve kitabı oluştururken şöyle bir yol izledik; Röportajları bire bir yapmaya özen gösterdik. (Röportajları, İstan-

bul'da ve iki kere gittiğimiz Ankara'da yaptık.) Yaptığımız röportajları kısa zamanda deşifre edip, elden ya da e-posta yoluyla röportaj yap­ tığımız insanlara ulaştırdık. (İnsan konuşmanın akışı sırasında kro­ nolojik hatalar yapabiliyor ya da çok özele girebiliyor; bu açıdan rö­ portajların sonradan bir daha okunması ve düzeltilecek yerler varsa düzeltilmesi iyi oluyor.) Okunan ve düzeltilen röportajlar, elimize ulaştıktan sonra, röpor­ tajı verenin de onayı ile, proje içindeki ya da dışındaki eşcinsel ka­ dınların istedikleri takdirde okuyabilecekleri hale geliyordu. "Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz," demişler. Röportaj sırasında soracağımız sorular hakkında endişe duyan kadınların, biz� güvenmeleri ve yan- � lı/yanlış bir iş yapmadığımıza inanmaları açısından en etkili yol bu 0 oldu sanırım. (Mesela iki paragraf yukarıda da değindiğim uzun tar- 11 tışmaların ve bazı kadınların projeden uzak durmalarının en önemli sebeplerinden biri, bizim, röportajlar sırasında, cinsellik konusuna fazlaca eğileceğimiz önyargısına sahip olmalarıydı. Bu önyargıların­ dan ancak yaptığımız ilk röportajları okuduktan sonra kurtulabildi birçoğu.) Proje arkadaşım Cenk'le -farklı disiplinlerde eğitim almamız se­ bebiyle- farklı düşünen insanlar olmamız, bazen aramızda gerginlik­ lerin oluşmasına sebep olmadı değil, ama genel olarak baktığımda, bu farklılık projemizi zenginleştirdi sanırım. Yaklaşık altı aylık bir süre sonunda, bütünselliğe ulaşmış, proje­ nin oluşum ve gelişim aşamalarında yansıtmaya çalıştığımız tüm dü-

şünce, deneyim ve yaşamları -tabii ki görmediğimiz/göremediğimiz, bilmediğimiz/bilemediğimiz daha fazlasını- bünyesinde barındıran bir kitap vardı elimizde. Bu kitabı sizlerle paylaşmaktan dolayı kı­ vanç duyuyoruz. Elbette tek bir kitapla, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, kadın eşcinselliği adına yaşanan her şeyi anlatabilmek, tüm deneyimlere ve insanlara ulaşabilmek mümkün değil. Ayrıca olanca iyi niyetli ve titiz çalışmamıza rağmen, eksik ya da hatalarımız olmuş olabilir. Ama bu alanda bir ilk çalışmanın ortaya konulmuş olmasının � önemi de göz ardı edilemez sanırım. Va da en azından edilmemesi ge� rektiğini düşünmekteyim.

� _,

Kitapta kullanılan bazı sözcükleri ve tercümesi pek mümkün gö-

� rünmeyen İngilizce tabirleri burada açıklamak zorundayız. En tartış� malı konu "gey'' ile ilgili. Dünyanın diğer pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de erkek eşcinseller kendilerini "gey'' sözcüğüyle tanımlı12 yorlar. Bu kavramın Türkçe'de ilk kullanımları İngilizce'de yazıldığı gibi "gay'' ve İngilizce'de okunduğu gibi "gey'' şeklinde oldu. Bu çar­ pıklığı fark eden ve "lesbian" gibi bu sözcüğü de Türkçeleştirmek is­ teyen aktivist gruplar 90'1ı yılların ortalarından beri kavramı Türkçe' de okunduğu gibi "gey'' diye yazıyorlar. En son, çok saygın bir eşcin­ sel tarih kitabı olan Hidden From History'nin ( Tarihten Gizlenen/eti çevirisinde de sözcük "gey'' diye yazıldı. Biz de bu çalışmada bu kul­ lanımı tercih ettik. "Queer''in ise tam Türkçesi yok. En yakın sözcük de tercih edile­ meyecek kadar argo. Sosyolog Pınar Selek Maskeler adlı kitabında

sözcüğü dilimize çevirmeden "queer" diye bırakmış, biz de bu yolu seçtik. Aradaki ironi kaybolsa da, "queer" ile kastedilenin "eşcinsel" olduğu söylenebilir. "Butch" ve "dyke" erkeksi lezbiyenlere, "femme" ise kadınsı lezbiyenlere takılan genel isimler. "Straight'' heteroseksü­ el, "straight acting" heteroseksüel gibi davranan/görünen, "out'' açık, eşcinsel olduğu bilinen, ''versatile" hem etkin hem edilgin konumda cinsel ilişki kurabilen, "rent-boy" para karşılığı erkeklerle beraber nlan genç erkek, "rent-girl" de para karşılığı kadınlarla beraber olan genç kız anlamına geliyor. Bugün -bu yazıyı yazmak için- geriye dönüp, şu an elinizde tuttu­ ğunuz bu kitabın ''varoluş" sürecini an be an hatırlarken, bir yandan da, bu projenin, projedeki kadınların ve bu kitabı oluşturan deneyim- N lerinin, yaşamlarının, mücadelelerinin kişisel bilinçlenmem ve geliş- � memde ne kadar büyük bir rol oynadığını fark ediyorum. Son olarak, huzurunuzda, var olan ataerkil, heteroseksist ve homofobik anlayış 13 içinde, gerek kadınlıklarını, gerek eşcinselliklerini yaşama ve bu projede yer alma cesareti gösteren tüm bu kadınlara tekrar tekrar te­ şekkür ediyorum. Serdar Soydan Mart 2003, İstanbul

Giriş

Cinsel Kimlikleri Yeniden Düşünmek Cenk Özbay

"Ataerkil sosyalleşme, cinsel ideali imkansız kılıyorsa, günahtan nefret ederken, günahkarı sevmeye devam edeceğiz" CAROLE VANCE

1. Dün En azından Michel Foucault'yu okuyup idrak etmeye çalıştığımız­ dan beri, cinselliğin tarihsellik içinde oluşturulmuş bir sosyal yapı olduğunu; yaşandığı veya düşünüldüğü anların şartlarını dikkate al­ maksızın, cinselliğin anlamlı bir bilgisine ve yorumuna erişemeye­ ceğimizi biliyoruz. Tüm toplumsal disiplinler de, cinselliğin gündelik kullanımlarının ve ona atfedilen önemin doruğa çıktığı şimdiki 15 zamanlarda, "doğal" kabul edilen söylem ve uygulamaların aslında ne kadar kurgusal, hesaplanmış, inşa edilmiş, ilişkisel, durumsal ve Butler'ın yüklediği anlamıyla icrai (performative) olduğunu ortaya çıkarma telaşındalar. Weeks'e göre, Batı medeniyetlerinde cinselliğin üzerine doğru­ luk ve erdemlilik elbiselerinin giydirilişi Hıristiyanlıkla tanışmayla başlıyor, 19. yüzyılın sonunda tıp, pedagoji, psikoloji ve seksoloji­ nin bu konudaki ahlaki ve toplumsal standartları belirlemesiyle de zirveye çıkıyor (Weeks 1995: 12). Mesela solak olmak ayırt edici bir kimlik değil, ama cinsel yönelimler veya zevkler (gey olmak, lezbi­ yen olmak, pedofil olmak, sadist-mazoşist olmak, vd.) bir insanı di­ ğer tüm özelliklerinin önünde temsil etme olanağına sahipler. Yani bedeni, aklı, algısı, hayal gücü ve hareketleriyle insan belki tanımla­ namaz bir bütünken, bazı yönleri, ilişkiler yoluyla evrensel olmayan bir şekilde önem kazanabiliyor. Ahlak ve namus (yani ahlaksızlar­ ahlaklılar veya namus/ular-namussuzlar) oluşturuluyor ve bu kate­ goriler insanın ne kadar yemek yediğiyle veya kaç saat uyuduğuyla değil, cinselliğiyle anlam kazanıyorlar. Normal-anormal dikotomisi, cinsellik üzerinden tanımlanıyor.

a:

; � .;:: � � 16

Bu söylemsel tercihler bütünü, yani birilerinin yapmış olduğu tercihler, oluşturmuş oldukları ayrımlar akla kaçınılmaz olarak ikti­ dar meselesini ve güç ilişkilerini getirir. Belki sınıf, etnik köken, ırk ve kadın sorunsallaştırmalarını ihmal etmeyen bir bakış içinde, cin­ selliği bugün bu kadar çekici ve zihin açıcı bir çalışma alanı kılan da bu iktidar ilişkileridir. İşlevsel sosyolojinin toplum'u, feministlerin ataerki'ni, Marksistlerin kapitalizm'i ele aldıkları gibi; yekpare, bas­ kın ve sınırlan belirlenmiş, her şeyden, her yerde sorumlu olan tek bir iktidar modelini kendimize ölçüt alırsak, çeşitli iktidar odakları­ nın önceden talunin edilemeyecek, kimi zaman tümüyle kontrolsüz, gizli, sembolik, çelişkili, sınırlan olmayan ilişkilerini, tezahürlerini ve sonuçlarını analizimizin içine koymakta zorlanabiliriz. Bunun yanında böyle bir model, ezilen aktörleri pasif, iradesiz, zavallı kurbanlar olarak ilan eder. Hem muhalefet, mücadele, direniş gibi kav­ ramlan tartışmanın dışına çıkarır, hem de ezilenler arasındaki olası ilişkisellikleri reddeder. Pınar Selek, aslında seks işçiliği yapan travesti ve transseksüelleri anlattığı çalışmasının eşcinsellik kavramı hakkındaki giriş bölümünde Foucaultvari görüşler sergilese de, heteroseksizm karşısında lezbiyenliği erkek eşcinselliğinden "daha dirençli" bulur (Selek 2001: 53). Bu tespitini açıklarken de, erkek eşcinsellerin en baştan beri verdikleri mücadelenin "cinsel özgürlük" sloganıyla sınırlı kal­ dığını, "ideolojik amaçlı birlikteliklerden çok cinsel amaçlı birlikte­ liklerin ağırlık kazandığı"nı belirtir. Oysa Selek'e göre, lezbiyenlik uzun yılardır feminizm ile "beslendiğinden" pek çok alanda açık bir avantaja sahiptir. Aynca AIDS erkek eşcinsellere büyük zarar verir­ ken, lezbiyenler, "bu son sarsıntıdan kayıp vermeden" kurtulmuşlar­ dır. Ben, bu kitap için yaptığım kırka yakın derinlemesine mülakatta veya lezbiyenlerle girdiğim günlük sohbetlerde, "ideolojik amaçlı birliktelik" yaşayan birisine rastlamadım. Selek'in erkek ve kadın eşcinseller hakkındaki bu fikirlere nasıl sahip olduğu da benim için ayn bir merak konusu. Feminizmi, sadece kadınlara hitap eden bir söylem olarak alıp, erkeklere, eşcinsellere, sakatlara, cinsel zevk, ırk ve köken ayrımcılığı karşıtı mücadelelere katkıda bulunmadığını söylemek, bizzat feministlerin gündeme taşıdığı meselelerden hiç haberdar olmamakla açıklanabilir ancak. Mesela Scott'a göre, tüm bir toplumsal teoriyi ve tarihyazımını eleştirel bir yapısökümüne ta­ bi tutma imkanı varken, feminizmi sadece kadınlara tahsis etmeye

çalışmak, yeni bir özcü (essentialist) ayrımcılık üretmenin yanında, aslında tüm bedenlerin nasıl cinsiyetlendirilmiş olduklarını da göre­ memektir (Scott 1988). Erkek eşcinsellerin feminizmden faydalan­ madıklarını, feminist ürünler vermediklerini söylemek ise, başka hiçbir şey değilse, Jeffrey Weeks ve David Halperin'den haberdar ol­ mamak anlamına gelir. Örneğin Jagose, diğer tüm önde gelen queer teoristleri gibi bu iki ünlü gey yazarın da feminist olduklarını söylü­ yor (Jagose 1996: 119). Heteroseksüel erkekler de kendi erkeksilik­ lerinin doğuştan gelmediğini, davranış ve hareketleriyle şekillendiğini, iyi ve kötü yönlerini ve değişim olasılıklarını feminizmin tuttuğu ışık sayesinde fark ettiler (Connell 2001). Aynca erkek eşcinsellerin tümüyle savunmasız kaldıklarını da kabul etmek mümkün değil. Forrest ünlü makalesinde, aralarında saha çalışması yaptığı İngiliz geylerin açık bir şekilde erkeksileştiklerini, erkek-egemen toplumda yapabileceklerinin "en iyisi"ni istediklerini belgeler (Forrest 1996). Bersani de geylerin heteroseksüel erkeklere, siyahların beyazlara, yoksulların zenginlere, kadınların erkeklere olduklarından çok daha yakın durabileceklerini, tüm bu gruplar için kuralları kabul etmenin, koşulsuz ezilme anlamına gelirken, geylerin kuralları kabul etmesinin ve "oyunu" iyi oynamasının, erkekliğin getirdiği meyvaları toplamak anlamına geleceğini açıklıkla ortaya koyar (Bersani 1995). Selek'in tabiriyle söylenirse: Lezbiyenlerin femi­ nizmi varsa, geylerin de erkeksileşme olasılığı mevcuttur. AIDS konusunda da Selek'i anlaşılabilir bulmak hayli zor, keza erkek eşcinsellerin karşılaştıkları bu ölümcül saldırıya karşı birlikte hareket etme kabiliyetlerini geliştirmelerini ve -lezbiyenlerle birlik­ te- hızla mobilize olmalarını, toplumsal hayal gücünde hedonist ve ahlaksız bir azınlık iken örgütlenebilen, bilinçli bir sosyal harekete dönüşmelerini, hastalığın heteroseksüelleri de kapsadığının anlaşıl­ masıyla ortaya çıkan karşılıklı anlayış ve empatiyi, Phi/adelphia ve Les Nuits Fauves gibi filmler ve romanlarla kamuoyuna yansıtılan meşru görünürlüğü unutmak hayli güç olsa gerek. Tıpkı AIDS'e kar­ şı mücadelenin 1970'lerin kadın sağlığı ve kürtaj hareketinden etki­ lendiğini ve destek gördüğünü, bugün feminist lezbiyenlerin göğüs ve rahim kanserine karşı AIDS kampanyası modelini kullanmaya ça­ lıştıklarını ihmal etmek gibi ... Bu aslında, mücadeleleri tarihsellikle­ rinden koparıp, onları suni şekilde karşı karşıya getirmek diye de ta­ nımlanabilir. Bence bugün, Türkiye'de son derece bakir bir alan olan gey+lez-



=�

2" c::,

5 � � ; 5 :::ı;; 'x: � u 17

biyen çalışmalarının öncüleri olarak, bu büyük imkanı, artık bir ge­ çerliliği kalmamış görünen kadın-erkek ikilikleriyle harcamak yeri­ ne, bizlere seksizmin ve özellikle heteroseksizmin yapısökümünü yapma imkanı veren, aktörlerin bireysel seçimlerini, mücadele alan­ larını, potansiyellerini ve olasılıkları dışlamayan bir düşünüşü be­ nimsemek zorundayız. 2. Önce

a::

; � ;:;:! en � � 18

Daha geniş topluluğun bir kesimini almakla üretilecek çalışmalarda, o topluluğun yüzleştiği iç ve dış problemleri (bizzat iç ve dış kav­ ramlarının çağrıştırdıklarını) iı:ısanların kendilerini tanımlayış, algı­ layış ve yorumlayış tarzlarını, başkalarının onları nasıl gördüğünün onlar tarafından nasıl okunduğunu, geçmişi nasıl anlamlandırıp, ge­ leceğe nasıl baktıklarını ortaya koymak mümkündür (Giddens 1992; Plummer 1983). Burada en önemli nokta, sosyolojinin "rasgele se­ çim" metoduyla ilgilidir. Biz bu kitabı hazırlarken, rastgele seçim kisvesi altında en rahat ulaşılabilecek iki lezbiyen ortama -barlara ve aktivist toplantılara- bakıp peşpeşe görüşmelerle yetinebilirdik. Ancak anlattıkları deneyimlerin çeşitliliği ve perspektiflerinin farklılığı bakımından çok değer verdiğimiz bazı kadınlara bu yolla ula­ şamazdık. Değişik sebeplerden dolayı, bu iki belli çizgiden dışlanan veya dışarıda kalmayı seçen kadınların eleştirel bakışları, bireysel hayatları veya sevgilileriyle kurdukları dünyalar da bu kitabın sayfa­ ları arasında yer almamış olurdu. Metodolojik ve retorik bir araç olarak seçmeli bir ömeklem yaratmak, görüşme yapılacak insanları "arayıp bulmak", ulaşılabilecek en uzak deneyimlerin seslerini du­ yurmalarına fırsat vermek, toplayıcı bir başlığa sahip böyle bir çalış­ ma için seçilebilecek en makul yoldu. Görüştüğümüz kadınlar iki ana grup halinde toplanabilir; kişisel ilişkilerimizle ulaştığımız ve röportaj yapma talebimizi reddetme­ yenler ile bir temasımız olmadığı halde bu projeye katkıda bulunma­ ya ikna edilmiş olanlar. Bu anlamda, Türkiye'de bugüne kadar lezbi­ yenliğini açıkça ilan etmiş (ve buna rağmen aktivist olmayan) hiçbir kadın bu kitapta yer almamaktadır. Esas amacımız, başka iletişim araçlarıyla kendilerini insanlara anlatabilme şansı olan ve bunu bir biçimde kullananlar yerine, bugüne kadar kişisel öykülerini dillen­ dirme fırsatı bulamamış olanların fikirlerini yansıtmaktı. Nilüfer Göle'nin de anlattığı gibi anket, sosyolojik profilleri ve

"bir cümlelik" tercihleri ortaya koymakta faydalıyken, toplumsal grupların anlamsal ilişkilerini, yaşam şekillerini, etkileşimlerini ve olası politik sonuçlan kavramaktan uzak olduğu için bu çalışmada ucu açık, derinlemesine görüşmeler yapmayı tercih ettik. Türkiye'de lezbiyenlerin bir arada görülebileceği yalnız üç mekan mevcut: Barlar, kafeler ve aktivist toplantılar. Barlar ve kafelerde bulunmakla beraber, izlenimlerimizi anlatmak yerine bunu onlara sormayı tercih ettik. Toplantılara ise sadece kadınlar girebildiği için fikir edinme şansımız olamadı. Mülakatlarda da, Göle'nin tabiriyle tam olarak "katılımcı" bir teknik kullanamasak bile genellikle yetmişe yakın sorumuzun tamamını anlatının bizi götürdüğü yerlerde sormaya ve tartışmaların gidişatını katılımcıların belirlemesine özen gösterdik (Göle 1 998: 1 19-20). Ama bunlar tümüyle müdahale edilmemiş hayat öyküleri de değildir. Katılımcılann en temel olarak, kendilerini tanıma ve açılma süreci, erkeksilik, lezbiyenler arası ilişkiler, toplumla çizilen sınırlar ve tüketim şekilleri konularındaki tecrübe ve fikirlerini mutlaka açığa çıkarmaya çalıştık. En hassas konu aşk ve cinsellikle ilgili bölümlerdi, çünkü lezbiyenler bu konuda, özellikle iki erkekle konuşurken oldukça ketumlar. Richardson lezbiyenlerin, sadece cinsel kimlikler olarak algılanmamak, feminizmle aralarındaki düşünsel-tarihsel bağı zayıflatma­ mak ve bu konudan konuşup heteroseksüel erkekleri tahrik etme­ mek için, kendi aralarında bile cinsel yaşantılarından çok az bahset­ tiklerini kaydetmiştir (Richardson 1992). Biz de bunları göz önüne alarak, özel-kamusal hayat ayrımının iyice müphemleştiği şu gün­ lerde, "özel" hayatlara müdahale olarak algılanacak bir üsluptan ka­ çınmaya çalıştık. 3. Bugün Tarihsellik ile ilişkili olarak yeniden Foucault'ya dönersek, onun analizinin temel parçası olan "söylem"i nasıl tarihsel bir perspektif içinde belli gruplara, kurumlara ve bilgilere bağlı olarak konumla­ nan, güç ilişkileri ve uygulamalar üreten bir biçimde tanımladığını hatırlarız. Öyle ki Foucaultvari bir okuma, geçmişe doğru iz sürmek için söylemsel şecerelerden (genealogy) yararlanmayı gerektirebilir. İktidarın belli bir işleyişi, bazı oluşsa] veya davranışsal normları or­ taya çıkarır ve bunları sürekli tahkim eder. Bu açıdan bakınca, ista­ tistikler "normal" olanı tanımlarken, "norm"lar söylemlerce üretilir

i::5 � ,::::, g � � � ; -5 :::;; x: � o 19

a::


, LLI

Bu aslında meşhur ve eski ayrımı, •erkekler rasyoneldir, kadınlar duygu­ saldır-ı yeniden kurmak olmuyor mu?

Doğru ve belki de çekici olan o. Rasyonel olmanın, akılcı olmanın neden­ sellikleri tekrarı ve sıkıntıyı getiriyor. Sonuçları biliyor olmak ister istemez bir g üvenlik duygusu yaratıyor, oysa siz bir kadınla asla güvende olamazsı­ nız. Kadının ne yapacağı belli olmaz, algısı çok geniştir. On beş yaşında, ilk kez gerçekten işık olduğunda neler hissettin?

İçimde kelebekler uçuşuyordu. Ona dokunmadan edemiyordum. Çok garip bir his o, her şeyini seviyorsun, bakışını, saçını, yüzündeki ifadeleri, her şe­ yini. Bir de çok ciddi, garip bir duyarlık oluyor, elektriği, duygusal iniş çıkış­ ları hissediyorsun. Arada tuhaf bir telepati kuruluyormuş gibi. O yaşa ka­ dar kendi içimde ve kitaplarımla çıkmadığım yolculuklara götürdü beni. Müthişti. Cinsel meraklarım oldu, mastürbasyon deneyimlerim oldu, yaşa­ dığım her şeyi bir insanın tek bir bakışı aşıyordu, gerçekten müthişti. Ki,

dediğim gibi cinsel içerikli bir şeyler yaşıyordum, ama duygusallığı olmadı­ ğı için boşalmadan öteye geçmiyordu. Bütün bunları düşünün, bir de karşı karşıya yapılan bir sohbeti, bana gülümsemesini düşünün; verdiği haz bambaşkaydı. Bu yeni heyecanını yadırgadın mı, nasıl karşıladın?

Yadırgamadım hayır, sadece tüm lezbiyenler gibi kendimi tek lezbiyen sa­ nıyordum. Ne yazık ki bu ülkedeki eşcinsel imajı travestilerden ibaret olduğu için, okuduğunu iddia eden ben bile bundan çok daha farklı şeylerle karşılaşabileceğimi bilmediğim için, "Kadınlar beni heyecanlandırıyor· lafının karşılığı yoktu belleğimde. Aşık olduğum kıza, "Ben senden hoşlanıyorum, galiba lezbiyenim," dediğimde, "Yok ben lezbiyen değilim, sen benim arkadaşım olarak kal," demişti. Kız sana "Arkadaşım kal," deyince neler hissettin?

Hoşuma gitti, hatta espri bile yaptık, "Erkek olsaydım beni istemez miydin?" dedim, o da "Erkek olsan gey olurdun," dedi. Güldük beraber. Hareketleri hiç değişmedi, hatta daha rahatladım. Örneğin kendisine dokunduğum zaman nasıl dokunduğumu, bunu nasıl bir sevgiyle yaptığımı biliyordu, yadır­ gamıyordu. Bunu hissetmek çok hoştu. Aramızdaki duygu böylece daha yoğunlaştı. Eskiden onu fazlaca düşünüp kolladığımda şaşırırdı, artık bunları daha açık görmüştü, biliyordu nedenini. Ne kadar sürdü senin bu kızı düşünerek yaşaman?

Bir seneden az, belki altı ay, tam bir başlangıç tarihi olmadığı için kesin de­ ğil. Ama etkisi ona açıldıktan sonra da sürmüştür, değil mi?

Tabii sürdü, onu düşünmeye devam ettim. Hemen öyle "Olmadı," deyip ge­ çemiyorsun. Zaten arkadaştık da üniversiteye kadar, yine beraber dolaş­ tık, espriler yaptık, yine onun kucağına yattım, hatta öptüm. Biliyordu, sa­ kıncası da yoktu onun için, çünkü o da bir kadın ve onun da bir egosu var­ dı (gülüyor). Beğenilmek hoşuna gidiyordu ve ona zarar verecek, rahatsız edecek bir şey yapmayacağımı biliyordu. Sevgimden son derece emindi. Sürdürmeyi çok istedim. Zaman zaman hala aklıma gelir, çünkü benim için bambaşkaydı. Birkaç sene öncesine kadar telefon numarasını ezbere bili­ yordum, demek ki on sene hatırlamışım. Şu anda oturduğu evin adresini de biliyorum, bazen atlayıp gitsem mi diyorum. Çok şirin, çok hoş bir anı

g §2 � ga::: ..... g CD

..... � � � 39

olarak hala kafamda, çıkarabileceğimi veya bunu isteyeceğimi hiç sanmı­ yorum. Onunla yarışabilecek biri olduğunu da hiç zannetmiyorum, o ilkti çünkü.

İlişkiniz niye kesildi? Üniversiteyi kazandım, o kazanamadı, bazı olaylar da oldu, vs. Yani benim lezbiyenliğimle veya yaptığım herhangi bir şeyle ilgisi yok.

Bu deneyiminden sonra hayatında bir farklılık oldu mu?

ı::ı::

::5 � � ;;:: � ı:3" 40

Böyle bir tecrübeden sonra eşcinselleri aramaya başladım, iletişime geç­ mek istedim, daha doğrusu bu isteğimi engelleyemez hale geldim. 'Tek ola­ mam, mutlaka başkaları vardır, nasıl bakılacağını bilmiyorum; diyordum. Bir eşik oldu aslında bu benim için. Hep eşcinsellerin farklı bakış açılarına

sahip olduklarına, alternatifleri çok iyi görebildiklerine inanırım, verilenin önüne arkasına bakmayı da çok iyi bildikleri için, daha farklı ve hoşgörülü bakabilirler. Benim hayatım da bu bakışı aramaya döndü. Mesela Hunger (Açlık) filmindeki lezbiyen temayı izledikten yıllar sonra fark ettim. Evde lezbiyenleri anlatan kitap yok sanırdım, meğer bir sürü varmış. Bunları alıp okumuşum ama haberim yok, yani algıda seçicilik bir noktada harekete geçiyor. "Ben lezbiyenim" demen bu zamana mı denk geliyor? Ben gizli gizli hep lezbiyenim dedim galiba, ama arkadaşlarım hariç bunu yüksek sesle hiç söylemedim. Önceleri 'Belki de biseksüelim; diyordum. Çünkü yaşamayacağım bir şeyi etiket olarak üzerine yapıştırıp devam et­ mek çok zor. İnsan dokunmaya, okşanmaya, cinselliğini yaşamaya ihtiyaç duyuyor. Ama aşk çok farklı, insan aşık olunca istese de istemese de esa­ sını buluyor.

Bu kızı özel yapan neydi İrem, niye başkası değil de o? Bilmem... Kimya bilimi (gülüyor). Lisedeki bu kızla, bana 'Ben kesin lezbiye­ nim, ne heteroyum ne de biseksüelim," dedirten kadının ortak bir özellikleri vardı: İkisi de çok kadınsılardı... Beni şu anda en mutsuz eden şey de o, et­ rafımda çok erkeksi kadınlar, erkeksi lezbiyenler var. Lisedeki kız, o yaşta­ ki diğerlerine göre bakışıyla, sıcaklığıyla, yaptığı imalarla tam bir kadındı ve kendisiyle son derece barışıktı. İkincisi de aynı özelliklere sahipti, hatta daha beterine.

O kimdi, nasıl tanıştın?

Annemin arkadaşıydı. Dört sene önceydi, benden tabii daha büyüktü. Lez­ biyen miydi hala bilmiyorum. Ona açılabildin mi?

Açıldım tabii. Ufak dokunmalar, oynaşmalar bile oldu ama devamının gel­ mesine asla izin vermedi. Belki annemden dolayı, belki sorumluluk almak veya ilk olmak istemedi. Belki beni küçük buldu veya onun da ilkti ve an­ lamlandıramadı. Konuşmadım bunları, konuşmaya cesaret edemedim. O � kadından sonra kendime takabileceğim başka bir ad kalmadı. � Neler hissettin?

>­ ::::,

::::,

Hayatımda hiç bu kadar yoğun bir şey yaşamadım. İlk gençlik aşkına ben- ""' zemiyor, yirmi yaşın geride kalmış, artık genç bir kadınsın, daha olgunsun. � Belli bir yaşanmışlığa sahipsin ve hayatta ne istediğine karar vermek üze- ffi reyken bu kadınla karşılaşıyorsun. Enerjisini hissediyorsun, muazzamdı, � beni baştan yarattı. Daha kadınsılaştım, bana yön verdi. Ondan çok şey öğ- İ rendim, ilişki adına, insanları idare etmek adına, orospuluk adına bayağı � bir şey öğrendim. Kadınlığımı bana tekrar sevdirdi. Bu iki kadının arasında 1 da bir sürüsünden hoşlandım ve belki o klasik lezbiyen imajından dolayı bir 4 dönem ciddi ciddi erkeksileştim. İçten gelen bir dürtü var ve ona göre insan kendini şekillendiriyor. Ama bu kadınla beraber yeniden kadınsılaştım, artık üçüncü cins fikrine katılmayı bıraktım. Ben kadınım, güzel de bir kadı­ nım, bundan zevk almam lazım, çünkü ben başka kadınları seven bir kadınım. Kendime güvenim geri geldi, neyi istediğimi anladım, hayatının baş­ langıcındaki bir insan için müthiş bir deneyim kazandım. Farz et ki talebine cevap verdi ve beraber oldunuz...

Her şeyden vazgeçebilirdim. O kadar etkiliydi. Aileymiş, okulmuş, gelecek­ miş, sadece o vardı benim için. Bugün hili aynı durumda olur musun?

Hayır (gülüyor). O yaşın verdiği bir toyluktu bu. Hayatta biraz daha pişin­ ce, daha olgun, gelecekle ilgili daha tatminkar ve güven verici ilişkiler arıyorsun. Bu kadını rol modeli olarak aldın diyebilir miyiz?

Bir denizci kadın vardı Navra diye, o dönemde, ondan da çok etkilenmiş-

tim. Annemin de feminizm ile ilgili bir kitap serisi vardı. Orada "Her erkeksi kadın lezbiyen olmaya cağı gibi, her lezbiyen de erkeksi değildir," diye yazıyordu ve bu beni gerçekten çok rahatlatmıştı. Model olarak o kadın dı­ şında, o yaşa gelene kadar kimseyi almadım herhalde. Toplumda lezbiyen denince erkeksi, küfür eden, dövüşen kadın imajı var ne yazık ki, Şoför Nebahat tiplemesi gibi. Kendimi bu imajla bağdaştıramıyordum. Bu da be­ nim kendimle barışma sürecimi uzattı. Butch'luk benden çok uzak bir şey, yani o kadına çok şey borçluyum bu a çıdan. Annen de lezbiyenliğe aşinaydı, yani kitaplardan en azından... Pek de öyle denemez, daha çok feministti ve ikinci dalga feminizm lezbi­ yenlik ile çok kol kola gittiğinden sözü geçiyordu ister istemez. "" Kendine lezbiyenim diyen biriyle ne zaman tanıştın?

c Amerika 'da kaldığım yılın, son bir ayında lezbiyen bir kız geldi. Açıkça, ben � lezbiyenim, dedi herkese, bizim de onunla bir yakınlaşmamız oldu. Bir şey­ _, � ler yaşadık, ·experience· (tecrübe) tarzında. İlk odur herhalde, yirmi iki ya­ � şındaydım. u.J

42 Neler hissettin? Kadın cinselliği ile erkek cinselliğinin çok farklı olmadığını, duygusal değil mekanik bir şey olduğunu, bunu beni heyecanlandıran insanla yapmam gerektiğini, korktuğum gibi "Lezbiyen bir kadınla nasıl sevişilir? Nereden öğrenilir?" değil, içgüdüsel, doğal bir şey olduğunu anladım. Hatta hetero­ seksüel ilişkiden çok daha rahat olduğu izlenimine vardım. Türkiye'ye döndün... Bir süre haberleştik, orada ona "Türkiye'de benim gibi kız nereden bulaca­ ğım, yok," falan diye ağlarken, "Mutlaka vardır, bakacağın yeri bilmiyorsun­ dur; dedi. "Bir tanesini bulursan hepsini bulursun; da dedi ve bunlar be­ nim çok aklımda kaldı. Türkiye'ye döndüğümden bir süre sonra Legato'la­ rın kurulduğunu öğrendim. Önce Legato'yu buldum, sonra sırayla hepsini öğrendim, doğruymuş yani dediği. Kimlere, ne zaman, nasıl açıldın? Arkadaşlarıma, "Ben lezbiyen bir ortama girdim, buralar buralar var; deyip onlara heyecanla ortamı ve insanları anlattım. Onun dışında, çok "out ol­ madığım' ama benden şüphelendiğini bildiğim arkadaşlarım vardı, onlara

"Beni pek anlamıyordunuz ya, ben kendimi anladım gelin size de anlata­ yım; dedim. Netleştirdim kim olduğumu. İşyerinde de yakınlaştığım iki-üç kişiye anlattım. Maalesef çoğu görüş açıları pek geniş olmayan insanlar, ama biraz da onlar düşünmeliler bence. Belli bir ilişkiyi geliştirdiğim insan­ lara, taşıyabilirler mi taşıyamazlar mı, fazla takmadan anlattım, çünkü bu benim hayatımın bir parçası. Annemle beraber yaşıyorum şu anda ve ona gerçekten çok ilginç bir biçimde "out" oldum. Ben bazı toplantılara katılıyo­ rum, anlamaya çalışıyorum neler olduğunu, tabii kaçınılmaz olarak bazı ruhsal iniş çıkışlarım da oluyordu, bunlar da evdeki düzeni bozdu. Bu arada ben bazı print-outları sağa sola bırakmaya başladım, öğrenin demeye çalıştım. O sıralar gerçekten çok mutluydum. Çok kötü şeylerle karşılaşabileceğimi düşünürken, genç, dinamik, cıvıl cıvıl insanlar bulmuştum karşımda, benden farklı olmayan insanlar. Nihayet "tek lezbiyen" ben değildim, ortam çok güzeldi. Bunu paylaşmak istedim, sonra annem öğrendi. Nasıl öğrendi?

i5 � � g, ..... ..... ::.ı:: ..... ..... ..... ..... a:

a,

::.ı::

Kitapları buldu, aslında buldu demek pek doğru değil, çünkü gizli saklı de- � :::E ğillerdi, çekmecenin içinde duruyorlardı. Diğer çıkfıları falan buldu. Baskı � kurdu üzerimde, sekiz-dokuz ay boyunca odamda yaşadım. Selamlaşmadık, konuşmadık, sadece işaretleştik veya notlar yazdık birbirimize. Tehdit- 43 ler savruldu, 'Gidiyorsun, kalıyorsun; falan. Kolay değil sonuçta bu kadar cahil olduğu bir konuyla yüzleşmek, biz bile aslında hala çok cahiliz. Yani önyargılı olması doğal, ama kabul etmemesi, saygılı davranmaması beni çok rahatsız etti. Kabul etmeyi öğrenmesi gerekiyordu bence. Daha önce lezbiyen kitaplar okumuş, sen onun arkadaşlarından birine işık olmuşsun, ve bili bu kadar önyargılı ...

Arkadaşına aşık olduğumu falan hiç bilmedi, o sadece on beş yaşımdaki olayı biliyordu. Arada eve girip çıkan, hatta beraber uyuduğum arkadaşla­ rım olunca anlamsızca tedirgin olurdu, bana "Çok yakınlaşıyorsunuz; gibi uyarılarda bulunurdu. Galiba gizliden gizliye konduruyordu. Bildiği olaydan da yola çıkarak, aklı bir şekilde bununla meşguldü. İnsanlar bu konuya başkalarının çocuklarında olduğu müddetçe, kendilerini bağlamadığı müd­ detçe çok hoşgörüyle yaklaşabilirken, ne yazık ki kendi çocuklarında ola­ mayacak bir şeymiş gibi görüyorlar. Sokakta herkese hoşgörülü olabilecek insanlar, kendi ailelerine o hoşgörüyü gösteremeyebiliyorlar demek ki. Acıyabiliyor başkalarına, ama bunu kendi içine almakta, kabul etmekte zorlanıyor. Bunun sadece hayatın, sadece cinselliğin bir parçası olduğunu

görebilse, benim mutluluğumu merkeze koyabilse çok daha kolaylaşacak hayat. Odanda ne yaptın dokuz ay? Ona bir söz vermiştim, hiçbir lezbiyenle görüşmeyeceğim, bara gitmeye­ ceğim, aktivitelere katılmayacağım, bu konuyla ilgili kitap dahi okumaya­ cağım diye, o yüzden hep odamdaydım. Okumadığım kitaplar, gitmediğim filmler ve toplantılar, beni başkası yapmıyordu. Her sabah aynı insan ola­ rak kalkıyordum. Ne yapıyorsam, ne düşünüyorsam, ne hissediyorsam hiç değişmemişti. Oralara gitmem beni eşcinsel yapmamıştı, sadece beni ra­ hatlatmış, bana bir ayna tutup yalnız olmadığımı göstermişti. Tabii yalnız ol­ mamak, daha güçlü olmak ve bazı şeylerle daha kolay barışabilmek de­ rnek. İ çinde bulunabileceğim ve beraber olabileceğim bir ortamı bulabilrnekti bu, bu seviyede temiz bir ortamın varlığından dahi haberdar olmak i5 çok güzeldi. Bunu gördükten, bildikten sonra beni on sene dolaba kitlesey­ ::i di de bir şey değiştiremezdi. Artık kendimle barışrnıştırn . ..J

S ...."' z:

Bunları kendisiyle paylaşmayı denedin mi?

Söyledim tabii, anlatmaya çalıştım. Hala arada sırada bu konuda konuşu44 yoruz, en son geçenlerde bir rest çekmeye kalktı, "Sen bu evden gidiyor­ sun; falan diye. Ben de "Tamam; dedim, "Gider birisiyle yaşarım, para ka­ zanıyorum, sokakta kalacak değilim, problem değil, ama bu böyle, nerede olursam olayım sokakta da olsam ben eşcinselirn, istersen eve kitle, yine de bir şeyi değiştiremeyeceksin.' Sonuçta bir sürü insan var hiç ilişki kur­ mamışlar, yine de eşcinseller. İlla belli ortamlara girmen, cinselliğini yaşa­ man da gerekmiyor. Neysen osun! Annenin kendini suçlu hissebnesi gibi bir tutumu oldu mu, lezbiyenliğini nasıl karşıladı? Evet, kendisinin suçlu olduğunu, bunun parçalanmış aileden kaynaklanan bir sendrom olduğunu düşündü bir süre. Toplumdan çok korktuğunu söyle­ di. Kendi fikrinden çok toplumun nasıl algıladığının, nasıl tepki verdiğinin daha önemli olduğunu söyledi. Eşcinsellik görünür olmadığı, görünür kı­ sımları da pek matah olmadığı için insanlar, annem dahil, çok yanlış fikirle­ re kapılıyorlar. Mesela geçimini sağlarnanla ilgili, "Doğal bir şey değil bu, para kazanamayacak, ev tutamayacak, yaşamaya cak, ölüp gidecek,' di­ yorlar. Annem de beni bu şekilde gördü. Toplumdan dışlanacağırn diye be­ ni çevirmeye, heteroseksüel yapmaya çalıştı.

İlerleyen yıllarda biraz daha rahatladı mı?

Üstünden o kadar da uzun zaman geçmedi aslında, bence hala çok yeni ama rahatlayacak herhalde. Ona "Hayatımın sonuna kadar seninle beraber oturacağımı düşünmüyorsun değil mi?" dedim, "Nasıl olur, inşallah böyle bir şey olmaz; diye tepki gösterdi. "Bir kız arkadaşımla beraber otu­ rabilirim, tatile gidebilirim, bir şeyler paylaşırım, bunları herkesin bilmesine gerek yok; dedim. Biraz rahatladı, çünkü hem para kazanıyorum, iyi bir işim var, hem de ortalıklarda 'Ben lezbiyenim," diye bağırmıyorum. Buna gerek de yok zaten, benim özelim bu. Kafasındaki sorunları bir bir ortadan => kaldırmaya çalışıyorum, çünkü bugün 27 yaşımdayım ve hayatımı biriyle � birleştirmek istiyorum. � cı> Olumlu bir değişim var yani annende...

:::,

:::,

...._,

Evet var böyle bir iyiye gidiş. Mesela son zamanlarda filmlerde, dizilerde �

eşcinsel temalar eskisinden daha çok geçmeye başladı, mutlaka bir-iki

şey serpiştiriyorlar. Beraber seyrediyoruz, gülüyoruz, hatta 'Ben bara gideceğim, bak bakayım üstüm başım nasıl olmuş, iyi miyim?' diye ona soruyorum. Yavaş yavaş anlıyor ve ısınıyor, belki de fark ettiği şey benim eşcinselliğimi öğrenmeden önceki insanla şimdikinin çok da farklı olmadıği. Bir şey değişmedi ki, sadece kadınlardan hoşlanıyorum, bu da kimsenin problemi değil. Baban biliyor mu?

Hayır o bilmiyor. Kız arkadaşımla tatildeyken bir akşam bizimle oturdu, ba­ na bir şeyler hissetmiş gibi geldi. Eskiden sorardı "Erkek arkadaşın yok mu, kap gel; diye, ayrı evlerde yaşadığımız için artık hiç sormuyor. Hissediyor­ dur bence. Ama annemin bu konuda kimseyle konuşmayacağına eminim. Babam dahil. Peki diyelim ki baban öğrendi ve sana gelip sordu, neler olabilir sence, annenden farklı olabilir mi tepkisi?

Açıkçası hiç bilmiyorum, aslında son derece açık biri olmasına rağmen, er­ keksi bazı yanları da var. Bir kadının bir kadınla olmasını nasıl yorumlar gerçekten bilmiyorum. Kendi kızının lezbiyen olması onu bana daha yakın kılar mı, daha orta noktada buluşturur mu, beni babama daha benzer kılar mı, bilmiyorum. Belki "Aa öyle mi? Kadehini uzat; der, belki de hiç konuş­ maz, tahmin edemiyorum.



� � 2' 45

Bir lezbiyen kızın annesine açılması babasına açılmasından daha zor de­ nebilir mi?

Evet kesinlikle. Erkeklerle kadınlar arasında çok doğal bir sınır var, baba­ oğul veya anne-kız diye çok doğal, çok güzel bir sınır var. İki cins çok fazla haddini aşıp birbirlerine müdahalelerde bulunmuyorlar. Kadınların kendi içlerindeki ilişkileri çok daha sert çıkışlara dayanan, duygusallığa daya­ nan, girift tepkisellikler olabiliyor. Bahsettiğim gibi daha az akılcıyız sonuç­ ta. Babanın bir kıza sataşıp konuşabileceği şeylerin bir sınırı var. Belki o yüzden erkeklere açılmak, babaya açılmak çok daha kolay. Ya da açılma­ san bile bu bir kaygı sebebi değil. Açıldığın için kaybettiğin arkadaşın oldu mu?

Hayır ama 'Ben bunu düşünmek istiyorum,' diyenler oldu. Yakın arkadaşla­ :5 :!= rımın tümü biliyor.

o::

.;:: Açılmadan önce nasıl tahayyül ederdin tepkileri, beklediğin gibi oldu � mu?

Beklediğimden pek farklı değil. Benim arkadaşım olan insanlar biraz bana 46 benzeyen insanlar. Belki sadece anneme şaşırdım, çünkü bilmesini, anla­ masını beklerdim, en azından 15 yaşımdaki olaydan sonra bir ihtimali kafa­ sında taşıması gerekir, diye düşünüyorum. Onun dışında karşılaştığım hiç­ bir tepki çok anormal olmadı. Bazı arkadaşlarım "Ne olduğun önemli değil, sadece bizi kız arkadaşlarınla tanıştırma, gözümüzün önünde bir şey yap­ ma,· dediler. Neler sordular, sen neler sormalarını beklerdin?

Bir arkadaşımın tepkisi çok ilginçti, 'Nasıl yani, kadınlarla mı?" diye sordu. 'Sen bu kadar toplumla savaşıp, güçlükler yaşayacağına bunu yutsan, ya­ şamayıversen olmaz mı?" dedi. Ona beraber televizyon seyredip, uyuyup, sabah ilk gördüğüm yüzün o olmasını istediğimi, yani kendisinden farklı bir şey istemediğimi anlattım ve tabii sırf bu yüzden niçin benim bastırmam gerektiğini sordum. İnsanlar pek fazla soru sormadı aslında eşcinsellik hakkında, daha çok ben onlara anlattım. Daha çok soru sormalarını, neler hissettiğimi, neler yaşadığımı sormalarını isterdim. Mesela ben bir erkek eşcinsel arkadaşımla konuşurken her şeyi soruyorum, anlamaya çalışıyo­ rum, bazen de kendimi frenliyorum, ileri gitmeyeyim diye. Buna benzer so­ ruları heteroseksüellerin bana sormalarını isterdim. Nasıl sevişiyorsunuz,

pornolardan farkı var mı, erkek öpmekten farkı ne, daha mı yumuşak, ço­ cukluğunda neler hissettin, nasıl aşık oluyorsun, kapıyı sen mi tutuyor­ sun... Belki bin tane soru var ama hiç sormadılar.

Bu bir hayal kırıklığı mı? Bu bana homofobinin bir türü gibi geliyor, merak etmeme hali, öyle önemsiz, değersiz bir şey ki siz bunu merak etmiyorsunuz, kaçırıyorsunuz gözle­ rinizi ve dikkatinizi. İnsan normalde merak eder çünkü. Atlara tapıyorum desem herkes sorar 'Nasıl yani?" diye. Çok da kurcalamıyorum, saygı du­ yuyorum, onlar bana nasıl eşcinselim diye ayrım yapmıyorlarsa ben de on- i5 ların bu gizli homofobikliğine saygı duyuyorum. �

İşyerinde, "Ben lezbiyenim,• dersen neler olabilir?

:::,

v,.

B,. a::

Ben açıklama taraftarı değilim, anlayabileceklerini zannetmiyorum, işye- � rinde yaş ortalaması epey yüksek, farklı değer yargılarına sahipler. 40 yaşı- � nı aşmış insanlarla baş etmek çok zor, bilgisayar gibi, reklam gibi daha g genç, daha dinamik sektörlerde karşılaşılacak homofobi şiddeti de daha � düşük olacaktır, diye düşünüyorum.

Üniversite nasıldı bu açıdan? Ne yazık ki böyle bir ortamım olmadı, keşke olsaydı. Legato gibi kampüs ör­ gütlenmeleri ben öğrenciyken yoktu, çok da liberal bir üniversite değildi bizimkisi. Eşcinselliğe dair, böyle insanlar olabileceğine dair hiçbir emare yoktu ortada. Benim için ortaokuldan farkı üniversitenin, birbirinin üç aşa­ ğı-beş yukarı aynı insanların dışında daha kozmopolit, daha farklı bireyler­ den meydana gelme olasılığıydı. Yani kafası çalışan heteroseksüellerle karşılaşma olasılığı çok daha yüksekti, geyleri bulamasam bile.

Ciddi bir ilişkiyi nasıl tanımlarsın? Zor (düşünüyor). Çok zor bir soru bu. Birbirine güvenin olduğu, sınırlama­ nın olmadığı, saygıya ve sevgiye dayalı bir ilişki. Uzun zaman sürdürebil­ mek, onu hissedebilmek de önemli, hem kafaca uyuşmak hem tensel yön­ den uyuşmak...

Peki bu tanıma uyan kaç ciddi ilişkin oldu? (Gülüyor) Sadece bir, maalesef bitti. Bir ev partisinde tanıştık, altı aydan fazla sürdü. Benim ve partnerim için gayet ciddi olduğunu düşünüyorum. Yapmam dediğim birçok şeyi yaptım.

ı 47

Masala...

Çok planlı, çok organize, belli kalıplarda, belli yapılarda yaşayan bir insa­ nımdır, bunu da bugüne kadar kimse için değiştirmedim. Daha larj, daha umursamaz oldum. Karşımdaki insanın önceliklerini, kendiminkilerin önü­ ne koymayı öğrendim. Çok zor şeyler bunlar, onu yargılamamayı öğrendim, hata yapabileceğimi kabul ettim, ağzımdan çıkan sözü dokuz boğumdan geçirdim, hayatımda ilk kez. Karşımdaki insanı ufacık bile olsa incitmekten kaçındım. Üzerine düşülen, önemsenen, yavaş yavaş büyütülen bir şeydi benim için. Bana isterse 'Televizyonu açar mısın?" desin, hiç önemli değil, mühim olan o sesi duymaktı. Ama tabii bir noktadan sonra aşk bitiyor. Ayrılmanızın sebebi bu muydu?

Çok farklı insanlardık aslında, aşık olduk birbirimize ama gerçekten çok :S farklıydık. Bir süre sonra insan ciddi ilişkiden beklediklerinin tamamlanma0 dığını, doyurulamadığını görebiliyor. O anda 'Ciddi ilişki bu değil," diyorsu­ u::� nuz. Bir de şu var, çalışan, düzenli hayatı olan bir insan bir şekilde kendi gi-

� bi tipler arıyor ki, paylaşım yüksek olsun, empatiler kurabilsin, dokuz bo­ c::;

� ğumlu düşünmeye gerek kalmadan da açıklıkla anlaşabilelim, sorumluluk 48 sahibi bir insan olsun istedim. Onunla hali görüşüyor musunuz?

Hayır, arkadaş kala maya cağımıza karar verdik karşılıklı olarak. Bir gecelik ilişki yaşıyor musun?

Hayır. Erkeklerle çok yaşadım, kadınlarla çok farklı oluyor. Karşı mısın?

Birini diğerinden ayıran hiçbir özellik yok. Yani hareketler, beklentiler aynı, sadece insanlar değişiyor, ayırt edici hiçbir şey yok. Duygusallık hiç yok, sonuçta olay cinsellikse kendi kendimi de tatmin edebilirim, bu sorun de­ ğil, bunun için birine ihtiyacım yok. Ben önemliyim ve bunca zaman "benim gibi' insan aradıktan sonra bunu bu şekilde tüketmek istemiyorum. Erkek� lerle yeteri kadar yaşadım bunu ve artık ihtiyacım yok, cinselliğimin peşin­ den koşmama artık gerek yok, o daha ikinci planda kaldı. Yeni bir "ciddi ilişki" için hazır mısın, istiyor musun?

Konuştuğum biri var, beni heyecanlandırıyor, ilgimi çekiyor, bu sefer çok ağır gideceğim.

Genelde birdenbire mi başlıyorsun?

Evet, çok heyecanlı bir insanım, çok rahatım, hislerimi çok açık ifade ede­ rim, dolu dolu hissettiklerimi o anda ifade ederim ve hemen yaşamaya baş­ larım. Bu süreçte karşındaki insanı tanımayı unutuyorsun. Artık "Tamam hoşsun, o zaman a rkadaş olalım, heyecanlarımızı karşılıklı olarak tutalım, bakalım bu gerçekten uzun ömürlü olabilecek mi?" gibi davranıyorum. Ortamı nasıl görüyorsun, bu sabrı gösterebilecek insanlar sayıca çok mu?

Hayır, ortam çok kötü. Fizibilitesi yok yani aslında benim bu planlarımın (gülüyor). Bu gidişle epey bir süre bir şey yaşamadan kalacağım, öyle görünüyor. İnsanların zaten kendi cinsel kimlikleriyle tanışmaları 18-20 yaşını buluyor. Bu heteroseksüellere göre epey geç, yani aslında gey+lezbiyenlerde ergenlik dönemi, cinselliği tanımaya ve yaşamaya çalışmak bazen 30 yaşa kadar ç ıkabiliyor. Bu yaşta dahi baskı altında, unutmamak lazım, tam rahatlayamıyorsun. Bir kadına nasıl bakılır, nasıl bakılmaz, nasıl flört edilir, bunlar toplumda hazır olan şeyler değil bir kız için, ama beş yaşında bir çocuk bile, televizyon izleyip kızların oğlanlarla nasıl etkileştiğini, seks yaptıklarını görebiliyor. Şunu demeye çalışıyorum, benim yaşıtım lezbiyenler ve daha küçükleri, daha yeni yeni bazı şeyleri öğreniyorlar ve haklı olarak yaşamak istiyorlar, o zaman da ilişkiler açısından çok ciddi bir sirkülasyon meydana çıkıyor. Ancak benden epey büyük insanlar benim aradığım doymuşluğu ve olgunluğu gösterebiliyorlar. Herhalde uzun süre bekar yaşamaya devam edeceğim. Hiç lezbiyen olduğun için bir baskıya veya dışlanmaya maruz kaldın mı?

Hayır, en azından toplumun genelinde değil ama bazen lezbiyen toplumda dışlandığımı hissediyorum (gülüyor). Bunu ben kendi kendime yapıyorum belki de. İş çıkışı lezbiyen kafeye gidiyorum, doğal olarak iş kıyafetlerimle, saçım yapılı, hafif makyajla, orada daha erkeksi kızların arasında biraz iğ­ reti duruyorum. Bu da beni mutsuz ediyor. Ortam çok delikanlı, ben onlar­ dan farklıyım, bu çok rahatsız edici. ·öteki"yi kendi toplumumda yaşıyorum, çok acı verici bu. Dışlanma denemese bile böyle bir ayrımı kendi üzerimde hissediyorum ve bundan mutsuzum açıkçası. Buna daha önce de değinmiştin, sence lezbiyenler fazla mı erkeksiler?

Çoğu öyle, evet. Vücut hareketleri, davranışlar, konuşma dili, görüntü ... Bir prototip var, literatürde "butch" diye geçer, erkeklerden kolay kolay ayırt

::, � � � � � "" ; � j � 49

edemezsiniz, sokakta yürüyen bir butch'u lezbiyen olmasanız bile hemen anlarsınız, çünkü farklıdırlar, dikkat çekerler, oysa böyle olmayan lezbiyen­ leri, mesela beni anlayamazsınız. Böyle daha kadınsı olanlara da "femme· diyoruz. Lezbiyen deyince de genelde akla "Erkek Fatma" tipi geliyor, erkek gibi konuşan, yürüyen, sigara içen, saçları diken diken, bol pantolonlar ve boxer giyen, klasik bir lezbiyen tiplemesi var ne yazık ki. Bundan hiç hoş­ lanmıyorum çünkü bunun kişiden öte model almakla ilgili olduğuna inanı­ yorum. Bu rol almanın motifi ne, daha mı güçlü, daha mı çekici oluyorlar böyle­ likle?

� � � � � � 50

Biyolojik olduğuna, içlerinden fışkırdığına inanmıyorum. Benim ilkgençlik yıllarımda olduğu gibi toplumda lezbiyen denince ilk akla gelen şey erkeksi kadın. Bir kız diğer kızlardan hoşlanınca kendini erkeklere yakın hissediyor, ya da erkeksi kadınlara, mutlaka hoşlandıklarından ayrılmak zorundaymış gibi. Yani model bu, insanlar bunu içselleştirerek uyuyorlar. Lezbiyen topluluğa yeni bir kız gelip bu kadar çok butch'u bir arada görünce "Hımm, demek lezbiyen olmak bu demekmiş; diyerek taklit ediyor. Aslında heteroseksüel düşünüşün şartlanmışlıklarının lezbiyenlere yansımasından başka bir şey değil bu. Tabii siz bunu böyle koyunca bir sürü sorun ortaya çıkıyor. Acaba bu penis korkusu mu? Çünkü tamamıyla erkeksi yaratıklar, çoğu erkekten daha erkeksiler, tek eksikleri penise sahip olmamaları. İyi bir tarafı var öte yandan, lezbiyenliği görülür ve dışardan bakınca anlaşıla­ bilir kılıyorlar. Birbirini tanıma oranı çok yükseliyor, bir butch bir yere girip bir butch gördüğünde hemen anlıyor, ortak bir dil geliştirebiliyorlar. Bunun dışında bizler kapalı, fark edilmesi güç bir topluluğuz. Sence erkeksi biri misin?

Hayır, hiç de istemem. Bazen soruyorum, erkeksi taraflarım varsa da bu­ nun bana söylenmiş olmasından rahatsızlık duyuyorum. Dediğim gibi kadı­ nım, altını çizerek söylüyorum, kadın gibi kadınları seven bir kadınım. Top­ lumda hoş bulunan, geleneksel cinsiyet rollerine uyan kadını sevmek isti­ yorum. Bunu "kadınsılaşmayan erkeksi geyler'' konseptinin ortaya çıkışının, ya da •geylerin erkeksileşmesi0nin karşılığı gibi de düşünebilir miyiz?

İster istemez. Bildiğimiz kadın ve erkek rolleri, bize öğretilen şeyler. Bunlar eşcinsellere yansıyor. "İyi bir kadın nasıl olur?", "Yakışıklı bir erkek ne ya-

par?', aktiflik-pasiflik meselesi gibi. Bildiğimiz başka alternatif yok. Toplum üniseks kıyafetler, kokular kullanmaya gidiyor, farklılıklar törpüleniyor, o bağlamda geyler erkeksileşiyor, bu dönüşümün lezbiyenler için de kaçınıl­ maz olduğunu düşünüyorum. Belki 50 sene sonra kadınsı-erkeksi normlar kalmayacak. hiç kimse için. Hiç sorun kalmayacak.

Bu zaten aslında •queer" kavramının çıkışıyla da alakalı değil mi, geyler, lezbiyenler ve diğerleri heteroseksüellerin koydukları kurallarla daha fazla bölünmesinler, daha sorgulayıcı. yapıbozucu ve neşeli olan "qu­ eer"de birleşelim diye? Ben buna çok hoş bakmıyorum çünkü sözcüğü çok fazla sevmiyorum. Homoseksüel lafını daha çok seviyorum, homoseksüeli tanımlamak için heteroseksüeli koyma ihtiyac ı hissettiler, yani "anormal" olanı belirlemek için 'normal' olanı açıklamak gerekti. Bu bana çok anlamlı geliyor. Heteroseksüel lafını, onun tanımlamaya iten durumu çok seviyorum, o bağlamda tanımlandığı karşıtlıkları da ... Ayrıca biz farklıyız onlardan ama bu sadece cinsel yönümüz, onun haricinde birçok şeyi paylaşıyoruz. o zaman niye ayırıcı sözcükleri cinselikle sınırlamayalım da yayalım, bu lehimize değil bence:Aynı filme gidiyorum, aynı kitabı okuyorum. aynı ekonomiyi tartışıp aynı siyasetçilerden nefret ediyorum. Tek fark cinsellik, bu da son derece doğal bir şey, tartışılması veya dışlanması gereksiz.

Az. önce sen de andın, seks rolleri ile davranış ve görünüş kalıpları birbi­ rini tam olarak tutuyor mu? Benim gözlemime göre 'versatilite" homoerotik bir kavram, yatakta roller sürekli değişiyor. biraz da sinerjiyle ilgili bir şey. Sen bazen daha şehvetli oluyorsun ve bu seni aktif yapıyor, kimi zaman karşı ki, bazen aynı anda olu­ yor ve debelenip duruyorsunuz. Bunun dışında çok değişik kavramlar var. Ben de arkadaşlarımdan biliyorum, olacak iş değil, bir tanesi şöyle demiş: 'Ben butch'um, sen yatacaksın, kıpırdanmak yok" (gülüyor). Seks çift taraf­ lı, karşılıklı bir şeydir. Tek taraflı yapılamaz, sevişmek karşılıklı gelişir.

Bildiğim kadarıyla ilkbahardaki eşcinsel buluşmasında, Ankara'da, bir lezbiyen arkadaşınla birlikte tango yapacaksın, nasıl olacak bu? İki kadınsı kadının tangosu olmayacak, tersine ben daha femme olan taraf olarak erkek kostümleri giyeceğim, bıyık falan takacağım, o da normalde çok daha butch'tur, kadın elbisesi giyip makyaj yapacak, belki de ilk kez. Böylece bu rollerin ne kadar uydurma olduklarıyla dalga geçmiş olacağız.

� � g� ; � � :;; !::!' 51

Çok eğlenceli olacak. Tango zaten çok seksi bir dans. Tango yapan iki ka­ dın zaten çok seksi bir imaj, nasıl olursa olsunlar. Varoşlardaki lezbiyenlerin neler yaşadıklarını biliyor musun?

Hayır. Ama tahminde bulunabilirim, eğitim bence çok önemli, başta saygı, pek çok kavramı, hayatımızı yöneten anlamları şekillendiren eğitim. O açı­ dan benim bir varoş kadınıyla beraber olmam mümkün değil, aksine eğer olabiliyorsa kendim gibi varlıklı bir aileden gelen, kent merkezinde yaşa­ yan, yüksek lisans yapmış, yurt dışında yaşamış, iyi bir şirkette çalışan bir kadını tercih ederim. Aynı dili konuşabilmeliyiz. Gey-lezbiyen barlara gidiyor musun?

� c:,

::::; � u,. "" o

� 87

nirse, geri dönmemi ister. Sonuçta İstanbul gibi yerde çalışmıyorsan ne yapıyorsun, nasıl geçiniyorsun. Üniversite nasıldı? Ayça: Ben ilk iki sene ailemden ayrıydım, son iki sene onlar okuduğum

şehre geldiler. Üniversite bana rahat hissetmek, özgürleşmek anlamında bir şey kazandırmadı. O zamanlar şimdi olduğu gibi üniversite öğrencileri bir araya gelmiyorlardı, öyle şeyler yoktu. Lisede nasıl sakladıysam, tek başıma kaldıysam, üniversite de aynıydı.

Demet: Ben üniversiteyi şehir dışında ailemden ayrı okudum. Eve çıkmış­ tım, ev arkadaşımla bir ilişkim oldu. Tabii eskiye göre çok rahattım, sonuç­ ta ailem yok başımda, evde kimse yok, sadece iki kişiyiz, onunla da bir ilişki içindeyiz zaten. Ama bundan başka bir rahatlığım yoktu, ben de esas � olarak gizliyordum.

:5

� Yani sizin tanışıklığınız üniversiteden önceye dayanıyor. Nasıl tanıştınız?

""'

Ayça: Lisedeyken evlerimiz yan yanaydı. 88 Demet: Çaprazdı evlerimiz, kapı komşusu sayılırdık, öyle tanıştık. İlk kez bir bakışmayla oldu. LL.I

Ayça: Ben, bayağı kereler tekrar uğraştım yakalamak için, olmadı. Demet: Bunun üzerine telefon etti. 'Buluşalım; dedi. Ben onu araştırıyor­

dum, o da beni araştırıyormuş, ikimizin de birbirinden haberi yok.

Ayça: Telefon numarasını aldım ama bir türlü cesaret edemedim aramaya.

Meğer o da almış aslında benim numaramı. Neyse, sonunda aradım, bu­ luştuk. İlk görüşte hemen anladınız mı?

Ayça: Şöyle düşünüyordum başta, kısa saçlıydım, o zaman şu anda oldu­

ğundan da kısaydı saçım, bakıyor bana Demet, acaba diyorum kendi kendi­ me, beni erkek mi sanıyor, o yüzden mi bakıyor. Genelde geceleri balkonda oturuluyor, öyle görüyordum, çok da net değil yani. Çekip bir gün söyleme­ yi düşünüyordum, "Ben erkek değilim, kızım; diye (gülüyorlar). Zamanla g ündüz de gördük birbirimizi, artık anlamıştır kız olduğumu diye düşündüm. Demet bana bakmayı sürdürüyordu. Öyle çok bakıyordu ki, bu bana cesaret

verdi arayıp konuşmak için. Eğer niyetli değilse en azından ortaya çıksın, bakmayı kessin, diye düşündüm, ben de hayal kurmayı bırakayım böylece.

Demet: Zaten yaşadığımız en güzel, en pürüzsüz devreydi o zaman. Ayça: Gerçekten çok mükemmeldi o bir sene. Aynı mahallede oturduğu­ muz için kolayca haberleşiyorduk, bakkala bile beraber gidiyorduk. Sürekli bir arada olabiliyorduk, ne onun ailesi biliyordu, ne benimkiler. Çakmak falan yakıyorduk birbirimize geceleri, çünkü tanışmıyoruz henüz, konuş­ muyoruz. Geceleri üçe-dörde kadar balkonlarda elimizde çakmak işaretleı:.: şiyoruz adını koymadan. Demet ailemin benden beklediği kız arkadaş tipi- i5 ne çok uyuyordu, çok çalışkan, kendine güvenen. Bana derslerimde yar- � dım ediyordu. Böylece birbirimizde kalıyorduk, kimse ses çıkartmıyordu. İlk buluşmanızda ne konuştunuz? Demet: Dedim ki, "Senden hoşlanıyorum, daha önce de bir kızla bir ilişkim oldu, sen de sürekli bana bakıyorsun, ben böyle yorumluyorum, sen ne düşünüyorsun, senden çok hoşlanıyorum, ben buyum, kabul ediyorsan, bu şekilde istiyorsan, bir birliktelik kuralım. Düşünmüyorsan, sadece bir hoşlanmaysa veya bir ilişkin varsa, bu burada kalsın." Demet: Ben sessizce dinliyordum, çok şaşırmıştım, ilk kez böyle bir şeyle bu kadar açık karşılaşıyordum, tek söyleyebildiğim şey "Evet, istiyorum; olmuştu. Ayça: Mahallede bir kızla nasıl konuşabildiğime, bu cesareti nasıl göstere­ bildiğime de hayret ediyorum. Demek ki o gün çok mecbur hissetmişim kendimi konuşmaya. Ne olacaksa olsun mu dedim, deli cesareti mi geldi, Demet'i çok seveceğimi mi anlamışım, gerçekten bilmiyorum. İyi ki konuş­ muşum. Bu o güne kadar yaşadığınız sıkıntıları hafifletti mi? Ayça: Hayalim buydu, hiçbir zaman günübirlik ilişkilere, seks amaçlı bera­ berliklere özenmedim. Hep sevgilim olsun, onunla gezeyim, hayatımı pay­ laşayım, koluma alıp sarılayım isterdim, hep böyle hayaller kurardım. Bu bir yıl boyunca da sürekli "Aradığım işte buydu; dedim. Demet: Zaten, yaşadığımız tüm sorunlara rağmen bu kadar senedir bizi ayakta tutan da bu oldu. Sağlam, uzun sürebilecek bir ilişki bence en gü­ zeli.

.....; ;;: ::::; � ,

Sizce erkeksi misiniz? Ayça: Ben bazen ... Evet bazen erkeksi oluyorum galiba (gülüyor). Sen de bazen oluyorsun. Demet: Daha çok sinirlendiğimiz anlarda ortaya çıkıyor. Sporla da çok uğ­ raştım, onun da verdiği bir şey var, vücuduna çok hükmettikçe, beynine de hükmediyorsun erkek gibi, istediğini elde etmek için her yol mübah, bu da erkeksi bir duruş aslında... Ayça: Ben zaten kadınlığını kullanarak bir şeyler yapmaya çalışanlardan hoşlanmıyorum. Öyle olmak istemiyorum, bana o gözle bakılmasını da red­ dediyorum. Bir yere geleceksem kadın olduğum için olmamalı bu. Gerekir­ se eşek gibi çalışıyorum, beynimi kullanıyorum, ama kadınlığımı asla; bu da belki beni biraz daha erkeksi kılmış olabilir, kendimi bildim bileli böyle dü­ şünüyorum çünkü.

Lezbiyenler genelde erkeksiler mi? Demet: Benim gördüklerimin çoğu öyle. Değişim aslında bunu yapıyor tam olarak, hemen saçlar kısalıveriyor barlarda... Medyadaki lezbiyenlik temsillerinden memnun musunuz? Örneğin sizin deneyiminiz yansıtılabiliyor mu? Demet: Hayır, uzaktan yakından alakası yok.

;.:

Ayça: Ben insanların eskisinden biraz daha hoşgörülü ve meraklı oldukla- i5

rını düşünüyorum. Lezbiyenlik de medyada bu şekilde değişerek yer bula- � caktır. Erkek eşcinselliği eskisinden daha çok ve bazen daha düzgün şekil- .!:::! de verilebiliyor. Mesela işyerinde erkekler eşcinsellerle ilgili şakalar yapı- � yorlar sürekli, ama inanıyorum ki aslında merak ediyorlar, kimsenin onları � görmeyeceklerinden emin olsalar, gey bara da giderler, seks yapmayı da ...; ;:: denerler. Şaka yoluyla bir şekilde tanışıklık kazanıyor bu durum, kadınlarda :::; da böyle olabilir gelecekte. � Demet Bu topraklarda oğlancılık da varmış, sevicilik de varmış eskiden,

bastırılmış, şimdi yavaş yavaş yeniden diriliyor.

Çok uzun süredir birliktesiniz, hiçbir oyunda, filmde ya da romanda buna benzer bir paylaşım gördünüz mü sizi etkileyen? Demet: Evet, lisede, yurtta geçen bir film izledik geçen sene, Kayıp ve Çıl­ gın-Lost and Delirious diye, o vardı. O tek taraflıydı gerçi. Orada kız intihar

etti, biz de o noktaya yaklaşmıştık bir aralar. Perihan Mağden'in son roma­ nını da okudum, daha yeni bitirdim. O da ilişkiye başlarkenki zamanlar)mızı hatırlattı bana, yalnız Handan karakteri biraz tutuktu. Başladığım zaman ki­ taba ileride daha net ifadelerle karşılaşacağımı tahmin etmiştim, ama hiç­ bir şekilde tanımlanmıyor, niye Behiye sürekli aynı şeyleri tekrarlıyor da lezbiyenlikten bahsetmiyor, onu anlamadım. Gecelikli kadın görünce etki­ leniyor, göğüslerine iç geçiriyor, bir kıza aşık oluyor falan, bunu niye sakla­ mak gereği duymuş ki; okuyan çok açık bunu anlıyor zaten. Herhalde tepki çekmemek içindir. Dindar mısınız? Ayça: İstanbul'a gelinceye kadar daha dindardım, hala inançlıyım, birinin

hakkını yemekten, birine kötülük yapmaktan gerçekten çok çekinirim, ama

X: o

95

dinsel görevlerimin hiçbirini yapmıyorum. Belki zaman yaratmak istemiyo­ rum. Dinle yaşadıklarım çelişiyor, belki bu ikiyüzlülükle karşı karşıya gel­ mekten kaçınıyorum. Şimdi oturup namaz kılsam, birilerini kandırmaya ça­ lışıyorum gibi olacak diye düşünüyorum. Aslında bunu yapmak istiyorum, bütün duaları bilirim ama beni engelleyen bir şeyler var.

Demet: Ben dindar değilim, uzun zaman oldu bırakalı. Genel olarak, lezbiyenlerde veya lezbiyen olmakta sizi mutlu eden ve öf­ kelendiren yönler var mı?

s

Demet: Klişe düşünüşlerden farklı, yaratıcı fikirlere sahip olmaları hoşuma gidiyor. Gereklilikler değil de, istekler daha ön planda, geyler de böyle, da­ ha sanatsal, daha canlılar.

Ayça: Geyler öyle de, lezbiyenler fazla geliştirmiyorlar kendilerini bence, � sinemaya tiyatroya gidelim demiyorlar da, belli bir-iki kate var sabahtan :'.; akşama kadar orada otursunlar, gece de bara gitsinler... z Demet: Bence daha tam oturmadı, "Ben lezbiyenim; diyen bir kızın neye .... benzeyeceği, nasıl davranması gerektiği, neler yapacağı netleşmedi daha . 96 Kendi eski günlerime benzetiyorum genel durumu. Ben de ne okuyayım, ne düşüneyim demezdim, birisini bulmaya bakardım kısa yoldan, şu anda lez­ biyen olan genç kızlar da böyleler, zamanla yavaş yavaş olgunlaşacaklar, kendilerini bulacaklar. CI)

cı,,

Ayça: Doğru söylüyor, biz de zamanla oturduk. Nasıl tikky straight çocuklar toplaşıp toplaşıp Akmerkez'e gidiyorlarsa bizimkiler de aynı bara gidiyor­ lar. Biz bu noktaya gelmek için az mücadele etmedik, belki bu kadar savaş vermeseydik, değerlerimizi bu kadar kanla terle inşa etmeseydik biz de on­ ları bu kadar sahiplenmezdik. Şu anda buna çok kolay yoldan kavuşmuş tecrübesiz kızlardan söz ediyoruz. Bu da, biz mahvolduk, onlar da aynı şey­ leri yaşasınlar diye anlaşılmasın, seviniyorum onlar için aslında. Demet Ama henüz neye sahip olduklarının kıymetini bilmiyorlar. Geleceğinizi nasıl görüyorsunuz? Demet: İkimiz de hep beraber olmayı arzu ediyoruz, birlikte yaşlanmayı. Öyle değil mi? Ayça:·Evet Ama bu Türkiye'de mi olur, baJka yer mi olur, bilmiyoruz. Başı­ mıza çok kötü şeyler gelebilir, mecburen buradan kaçarız o zaman.

Demet: Ben pes etmekten ve kaçmaktan yana değilim, daha önce bunu denedik, gençken, şimdiden sonra bundan yana değilim artık. Bizi böyle kabul etmiyorlarsa, biz de onları reddediyoruz demeliyiz bence. Ayça: Bu yüzden maddi manevi kendimizi hazırlıyoruz, tedbirli davranıyo­ ruz. İleride neyle karşılaşacağımız belli değil. Demet: Benim ağabeyim çıkabilir, Ayça'nın işi çıkabilir, buradan çekip git­ mek zorunda kalabiliriz, hazırlıklı olmalıyız. Bitirirken bizim göremediğimiz, ya da sizin eklemek istediğiniz bir şey � var mı? 5 ;;:::; Ayça: G enel olarak her şeyi konuştuk, ben sadece medyatik olan lezbiyen- � lere bir şey söylemek istiyorum; Vurgulayın, kabul edin, reddetmeyin, siz � yapmasanız kim yapacak? Bir şey kaybetmez, bizim gibi bu yüzden acı m .....; çekmiş, hala çeken bir sürü insana çok şey kazandırırsınız. Bu onların sa- ;;;::: :::; rumluluğu zaten. Ortaya çıkmalılar, biz çıksak ne olacak ... Hiçbir şey olma- � < sa kulak aşinalığı olur. Zeki Müren'in ne olduğunu herkes biliyordu, açık � açık söyleseydi işler çok daha kolay olmaz mıydı? � Kadınlarda böyle bir figür var mı? Demet: Herkes için bir sürü şey söyleniyor, ama hayır, herkesin bildiği, giz­ lenmesinin anlamsız olacağı bir ünlü yok. Bara gidince ünlüleri görüyoruz, "Aaa!" falan diyoruz ama o şekilde değil, sürükleyecek şekilde değil.

97

"Lezbiyen Olarak Bildiğim Tek Ben Varım"

YEŞİM, 1974, Giresun doğumlu, bilgisayar programcılığı yapıyor. Türkiye ' nin en aktivist ve görünür lezbiyenlerinin başında geliyor. İlk görüşme Tak­ sim 'de bir lezbiyen katede yapıldı. İkinci görüşme Beşiktaş'ta bir muhalle­ bicide gerçekleşti.

Kendini cinsel yönden nasıl tanımlarsın?

Ben bir lezbiyenim. Nasıl bir çevrede yetiştin?

Rize'de büyüdüm, oldukça kapalı bir çevrede yetiştim, ardından Kayse­ ri'de liseyi yatılı okudum. Orası da kapalı ve tutucu bir çevreydi. Sonra da üniversiteyi okumak üzere Ankara'ya gittim. Klasik bir memur ailesinde bü­ yüdüm. İçine kapanık bir çocuktum. Gerçekten de öyleydim, tek başına oyunlar yaratan, hayaller kuran ... Ve genellikle çevresindeki hiçbir şeyi be98 ğenmeyen bir çocuktum. Her zaman, örneğin sınıfta dersleri di�lerken öğ­ retmenlerin öğretmenliği yapamadığını düşünüp öğretmen olmayı isterdim büyüyünce, ben daha iyi yapacağım diye. Annelerin babaların çocuklarına çok kötü davrandıklarını düşünürdüm, büyüyünce böyle anne baba olma­ yacağım derdim. Genel olarak ismini şimdi, büyüdükten sonra koyabiliyo­ rum ama, toplumdaki çelişkileri ağır yaşayan bir çocukluk geçirdim ve de yaşamın pek çok haksızlıkla dolu olduğunu görüp buna hiddetlenerek falan büyüdüm. Ama bunu değiştirmek istemenin adının "politika yapmak" oldu­ ğunu büyüdükten sonra öğrendim. O zamanlar bilmiyordum, hatta politika korktuğum bir şeydi, çünkü sonuçta seksenli yıllarda büyüdüm. Hangi süreçlerde kadınlardan hoşlanmaya başladığını anladın?

Kadınlara ilgi duyan kadınların lezbiyen olduğunu biliyordum, ama kendi­ min de onlardan biri olduğumun farkında değildim. Üstelik çevremdeki herkesin veya bütün kadınların erkek sevgilileri vardı. Dolayısıyla kendimin de erkek sevgililerim olması gerektiğini düşünüyordum, bunun daha öte­ sinde bir şey düşünmemiştim. Ama bir kız arkadaşıma duyduğum sevginin aslında insanların "aşk" diye bahsettikleri şey olduğunu fark ettiğim gün, bunun adını koymam gerektiğini hissettim. O zamanlar on altı yaşındaydım.

Önce "Aa, ben lezbiyenmişim!" dedim. Sonra bu çok ağır geldi, lezbiyen ol­ mak hiç de kolay bir şey değil bu toplumda. Bunun ağırlığı altında yetiştim, daha sonra kendime ait bu bilgiyle yaşamak zorunda kaldım. Erkeklerle ilişkin oldu mu?

Aslında hayır. Dürüst olmak gerekirse erkeklere hiç ilgi duymuyorum de­ mek yanlış bir bilgi olur benimle ilgili, ama bunun önemli olduğunu düşün­ müyorum. Kendi cinsinden hoşlandığını fark ettiği an bir birey, sorun başlı- � yor. Böyle bir toplumda yaşıyor oluşumuzdan dolayı. Ama Karşı cinse de :i= ilgi duyuyor musun, duymuyor musun?" sorusu benim için önemli bir soru � "" ..... değil ya da duyup duymadığımı söylemek de önemli değil. 11

O zamanlar, ilk zamanlar...

� !!:::!

=

O zamanlar sanırım duyuyordum, duymadığımı düşünmüyordum. Daha çok � kadınlardan hoşlanıyor olmayı kabullenmeye çalışıyordum ve bunu o ka- 5 dar çok düşünüyordum ki, yani iki kadının sevgili olmasını, birlikte yaşama- � larını, ya da iki erkeğin ... Eşcinsellikle ilgili şeyler bulup okumaya çalışıyor- � dum. Bir kadın bir erkekten nasıl hoşlanabilir, bir erkek bir kadından nasıl ; hoşlanabilir anlayamazdım, anlayamayacak kadar bu konuya yoğunlaş­ mıştım. Ama tabii sonuçta bu var. Ben biseksüelliği bir olgu olarak görüyo- 99 rum ama bir kimlik olarak tanımlamıyorum, çünkü benim için aslolan bu toplumda dışlanan şeydir. Hetereoseksüel olmayanların dışlanıyor olmasıdır, bu noktada biseksüeller de dışlanıyor, lezbiyenler de dışlanıyor. Sonuçta önemli olan da zaten herhangi bir an bir sevgilin olup olmaması değil. Senin kendinle ilgili bu bilgiyi, yani karşı cinse, tamamen karşı cinse yönelik olmadığın bilgisini duymaya başladığın an sorunlar başlıyor, çünkü he­ pimiz heteroseksüelliğin norm olduğu bir toplumda yaşıyoruz. O noktada, biseksüel olmak, lezbiyen olmak çok fark etmiyor. Yani hayat boyu sadece erkeklerle beraber olan, çocuklarını büyüten bir kadın da olabilir, bu kadın da kadınlara ilgi duyduğunda lezbiyen olmakla ilgili sorunları yaşayacaktır. Dolayısıyla benim için erkekler kısmı çok önemli değil. Artı, politik olarak düşüncelerim değişiyor, şimdi bu söylediklerim de değişir belki ama erkek­ lerle olmamak gerektiği konusunda netim. Erkeklerle, şu dönem birlikte ol­ mamam gerektiğini düşünüyorum. Ailenle ilişkilerin nasıl etkilendi bundan?

Tek başına bu konu çok belirleyici değildi, çünkü zaten ben onlarla yaşamı­ yordum. Genel anlamda sadece eşcinsellikten dolayı dışlanma değil, çe-

� � � � �

şitli anlamlarda toplumdaki haksızlıklarla, kadın sorunuyla ilgilendiğim için ve tabii uzak olduğum için, ailemle ilişkim değişik bir çerçevede gelişiyor­ du. Ama sadece ailemle değil, iletişimde olduğum tüm insanlarla eşcinsel olduğumu paylaşmak istedim. Neyle karşılaşacağımı da çok iyi bilemiyor­ dum, çünkü üniversitedeki arkadaşlarım a rasında bile "Eşcinselleri öldür­ meliyiz,' diyen tipler vardı. O yüzden ailemden bireyler bana nasıl tepki ve­ rirler çok bilemiyordum, ama yavaş yavaş açılıyorum aileme de, hala bit­ medi, açılma süreci hiç bitmiyor. "Açıldım, evet şimdi bu konu kapandı,' diye bir şey olmuyor, sürekli yeniden anlatmak zorunda kalıyoruz pek çok insana. O anlamda söylediğim kişilerden olumsuz tepkiler almadım. Ama ilk başta çok da iyi anladıklarını düşünmüyorum. Yavaş yavaş bizim yarat­ maya çalıştığımız eşcinsel hareketi tanıdıktan sonra anladıklarını düşünü­ yorum ama en azından ilk başta çok olumsuz tepkiler vermediler. Kardeşim "Eee, n'olmuş?" demişti. Kuzenim de bana "Lambda'yı biliyor musun?" diyesormuştu. O biliyormuş çünkü başka bir arkadaşı varmış orada. Ben de o zaman çok sevinmiştim "Örgütlü olmak böyle bir şey,' diye, toplumun tama­ mını değiştirmeye çalışmıyorsun, senin yakınındaki birine başka birisi ulaşmış oluyor. O yüzden mutlu olmuştum.

100 Peki tekrar on altı-on yedi yaşına dönersek, arkadaşlarınla ilişkinde bu noktada bir değişiklik oldu mu? Herhalde temel olarak iki şey anlatılabilir. Birincisi inandırmakta güçlük çektim insanları. Çok garip bir şey bu, biz açılmaya karar verene kadar kendi içimizde pek çok sorunla buluşuyoruz, açıldıktan sonra onları ikna etmek gerekiyor bir de ... "Ama sen hiçbir kadınla beraber olmadın ki, nere­ den biliyorsun?" gibi sorularla karşılaştım. Oysa eşcinsel olduğumun ispatı bundan geçmiyor, heteroseksüellerin ispatı böyle mi oluyor ki? İnsanlar bi­ rileriyle sevgili olduktan sonra mı heteroseksüel olduklarını anlıyorlar? Ha­ yır, bunu zaten biliyorlar. Ama ondan sonra benim Kaos-GL ile tanışıp, bu­ lunduğum her alana Kaos ile ilgili her şeyi taşımam üzerine kabullenmeye başladılar. Bir nokta bu, sonra nasıl desem ki, benim çevremdekilerin çok aşina oldukları bir durum değildi bu, ben bile çevremde hiç eşcinsel yok zannediyordum ilk başlarda. Sonra gördüm ki pek çok tanıdığım eşcinsel varmış, sadece onların eşcinsel olduklarını ben bilmiyormuşum. Aslında bunun, bizlerin topluma anlatmamız gereken çok ciddi bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü eşcinsellikten bahsedilince çok uzakta, Ay'da yaşayan birinden bahsediliyormuş gibi algılanıyor. Oysa direkt haya­ tın içindeki herhangi birilerinden bahsediyoruz. Ve beni, eşcinsel olmamı

benimle ilgili bir konu olarak algıladı insanlar. Öyle düşündükleri için de şu noktada kaldılar; benimle ilgili bir sır taşıyorlarmış gibi. Oysa aksine ben bunu toplumdan gizlemeden yaşamak istiyorum, açığa çıkmak istiyorum, kendim gibi insanlara ulaşmak istiyorum, onların kendilerini yanlış insanlar zannetmemelerini istiyorum ... Bu sefer mücadele etmek zorunda kaldım, sanki benimle ilgili bir sır taşıyorlar ve kimseye söylememeleri gerekiyor, benimle ilgili bir ayıbı biliyorlar da, beni sevdikleri için bunu kabul ediyorlar gibi davranıyorlardı. Böyle görmeleri hakaret gibi bir şey. O anlamda, sınıfta yakın iletişimde olduğum için eşcinsel olduğumu bilen arkadaşlara diyordum ki 'Başkalarıyla da konuşun, çünkü ben açılmaya çalışıyorum, bunun gizli bir şey olmasını da istemiyorum.' Onlar da "Ama dedikodu olmaz mı?" falan diyorlardı. Niye dedikodu olsun ki. Eşcinselliğin açılma sürecinin öyle bir şey olduğunu düşünüyorum. Herkese tek tek yanaşmak da bana zor geliyor ama bir yolu da olmalı. Nasıl bir yol? Onu çok merak ediyordum. Baktım başka bir imkan yok ben de gidip tek tek a rkadaşlara kızları göstermeye başladım, az çok muhabbetim olan insanlara. Bu aşamada onlarla olan arkadaşlığımın ilerlemesine dönük bir adım olarak algılayıp çok yakın davranmaya başladılar, oysa özel bir değişiklik yoktu iletişimimizde. Nasıl onun heteroseksüel olduğunu herkes biliyorsa benim eşcinsel olduğumu da herkes bilsin, o amaçla söylüyordum. Zaten Kaos-GL içinde deneyim kazandıkça bununla mücadele nasıl olur sorusunun yanıtlarını bulmaya başladım. Okulda öğrenci panosu vardı, yazılar asılırdı, ben de bu konuyla ilgili yazılar yazıp asmaya başladım. Standlarda dergi satmaya başladım, gidip konuşmaya başladım toplantılarda, eşcinselliğin nasıl dışlandığıyla ilgili. Böyle olunca insanlar yavaş yavaş anlamaya, oturtmaya başladılar: Yeşim'in eşcinsel olduğunu bilmek Yeşim ile ilgili bir sırrı paylaşmak değil. Bu toplumsal bir konu, benimle ilgili değil. Tuna Erdem'in çok sevdiğim bir lafı var. Diyor ki, bir melodramda bir ka­ dınla bir erkek var, kadını çekip yerine erkek koyarsanız, bütün yapı çö­ ker. Bir kadın bir erkekle beraber olmalıdır gibi bir sosyalleşmeden geli­ yorsun. Bu kalıbı aşman sırasında kendi içinde ne gibi mücadeleler ya­ şadın?

Tabii şimdi ben kendi çevremdeki insanları eleştirerek anlattım ama ben de bu algıdan çok kolay kurtulamadım. Ben de kendimle ilgili bir sır gibi al­ gıladım önce. Sohbetlerde konu eşcinselliğe gelip de 'Eşcinseller öldürül­ meli," diyen arkadaşı dinlerken, tamam onları da sorumlu buluyordum ama, o kadar da çok kendime güvenmiyordum onun yaklaşımıyla mücadele et-

!

� � � � � �

5

� ,;:; 9 101

me noktasında. Kafamızı kaldırıp şöyle bir baktığımızda her şey heterosek­ süel, reklamlar, kitaplar, dergiler, sokak, ev... Her yerde, tüm mekanların en gizli kuytu köşesine kadar bütün toplum heteroseksüel. Herkes, herkes he­ teroseksüelmiş gibi davranıyor, oysa gerçeklik böyle değil. Eşcinsel oldu­ ğunu fark eden bir birey olarak da bu yanlış gerçekliği aşıp kendi gerçekli­ ğini kabullenmek zor oluyor. Çünkü kendinizi herkesten farklı, tek başına görüyorsunuz. Ben de başta kendim gibi başka kadınların da olabileceğini düşünemiyordum. Çünkü hiçbir yerde yoklar, herhangi bir kitabın herhangi bir köşesinde, hiçbir yerde yoklar. Ben kendim gibi insanların yüzünü gör­ medim o yıllarda.

Peki bu noktada bir rol modelin, baktığın, örnek a ldığın bir lezbiyen figür var mıydı? ; Tanıdığım hiçbir lezbiyen yoktu.

� '"' Peki uzaklarda, "İşte o lezbiyen," diyebileceğin birisi... � Yoktu, hiçbir yerde ... Yani hakikaten "bir tek ben" vardım lezbiyen olduğunu 3 � bildiğim. Başka bir kadın olsaydı o yıllarda yakın çevremde herhalde başka şeyler anlatabilirdim şu an. Tam tersi, kafamda şöyle bir şey vardı: kendimi 102 kabul etmeye başladığım yıllarda lezbiyenliğin varlığından haberdarım, kötü bir şey olduğu söyleniyor. Genel anlamda eşitsizlikler olmamalı, toplum­ da kimse dışlanmamalı diye düşündüğüm için, eşcinsellerin de hakları ve özgürlükleri olmalı diye düşünüyordum. Ama onlardan biri olmak benim açımdan garip bir şeydi. Eşcinsel erkek olarak sunulan figürlere dair de iki şema çizebiliyordum kafamda: garip insanlar, benim bir ilişkim olamaya­ cak, tuhaf insanlar gibi... Bir de yazar-çizer tayfası, genel kültürü çok fazla olan ve benim yine ilişki kuramayacağım insanlar, ç ünkü ben çok sıradan bir insanım. Böyle sıradan insanların eşcinsel olabileceğini düşünemiyor­ dum. Kendimi de bu anlamda yeryüzünde bir tek kişi zannediyordum. Ka­ os-GL dergiyi çıkarmaya başlamadan önce toplantılarını çeşitli yerlerde duyuruyordu, bunları gördüğüm halde gidip gitmemek konusunda çok ka­ rarsız kalıyordum. Bir gün senaryoların biri ağır basıyordu, bir gün diğeri; sıradan insanlarla karşılaşabileceğimi düşünemiyordum. Bu, başkalarıyla buluşmamı yavaşlattı. İlk zamanlar hoşlandığın belli kızlar var mıydı? Tabii ki bütün kadınlardan hoşlanmıyordum. Ama benim dışımda kimsenin lezbiyen olabileceğini de d üşünmediğim için hiç kimseye "Bu kadın lezbi-

yen olabilir mi acaba?" diye bakamıyordum. Zaten lezbiyen olmak bütün kadınlarla birlikte olmak anlamına gelmiyor. İnsanlar genellikle lezbiyenliği bir cinsel fantezi olarak algıladıkları için ... Hayatımın sonuna kadar, sevgili olsun, diğer anlamlarda olsun tek başına kalacak bir insan zannediyordum kendimi. Açılma sürecinde, asla söylemeyeceğin insanlar veya çevreler var mıy­ dı? Şu ana kadar kendimle ilgili her şeyi paylaşmadığım insanlar var hayatım-

da ama hiç kimseyle sonsuza dek paylaşmamayı düşünüyor değilim. Herkese söylemeyi düşünüyorum, ama her şeyi tekrar tekrar anlatmak çok sıkıcı. O yüzden hayatın akışı içerisinde kendi gelişimine bırakmış durumdayım. Benim açılma stratejim eşcinselliğimi gizlemek için özel bir şey yapmamak. Gizlemek için özel bir şey yapmadığımda da açılma gerçekleşiyor diye düşünüyorum. Örneğin geçenlerde işyerine biri geldi ve "Evlenmeyi düşünür müsün?" dedi. Ben de 'İstesem de düşünemem, çünkü Türkiye'de buna izin yok; dedim. Açılma dediğin benim için böyle bir şey.

:i:

� � § � ai :.::
­

...., Çok soyut yaşadım. Dertlerimle yaşıyordum diyebilirim. Öğrendikten sonra � da birkaç kez savundum eşcinselleri. Bunun normal olduğunu söyledim. :::::; İnsanlar hemen bana tavır almaya başladılar. Duyuyordum, çalıştığım yer- � c::ı de eşcinsel bir çift varmış mesela. O kadar. Çok sınırlıydı. ...., ....ı

Ne hissettin Kaos'a ilk geldiğinde?

İnternet'te bir kültür merkezi var ama telefonu yok. 1 1 8'i aradım. Öyle bir kayıt yok, Kaos GL dergisi var dediler, kitapçılara gittim, bulamadım. Sonra tesadüfen buldum telefonu. Buraya telefon ettim. Kaos GL dergisi almak istiyorum dedim. Gelip buradan alabilirsiniz, dediler. Nasıl geleyim? Tek başıma gelemem. Beni bilen iki erkek arkadaşım vardı onların birini aldım gittim. Onlar nereden arkadaşınız?

Biri birlikte çalıştığım kişi, diğeri de onun çok iyi arkadaşı. Peki kapı açıldı, nasıl bir ortam ve ilgiyle karşılaştınız?

Güler yüzle karşılandım. Çok ilgilenildi bizimle. Oturduk çay içtik. Çok hoşu­ ma gitti ortam. Ertesi gün öbür arkadaşımı getirdim. Oturduk buradaki ka­ dınlarla sohbet ettik. O gün de benim için çok harikaydı. Ertesi gün yine geldim. Ve bu böyle sürdü. Kaos'un hayatındaki etkisi ne oldu?

Kendim gibi insanlarla rahat rahat oturup konuşuyorum. Çok daha mutlu­ yum.

137

Düşüncelerinde ve lezbiyenliğe bakışında neler değişti?

O zaman daha çekingendim, cinsel yönelimimden konuşamazdım. Şimdi bunu aştım mesela. On beş yirmi yıl sonra kendini nerede ve nasıl h,-yal ediyorsun?

Hiç o kadar uzun vadeli düşünmedim. Eklemek istediğin bir şey var mı?

Anne olmam dolayısıyla biraz farklı bir durumum var. Ben bir anne lezbiye­ nim. Sırf lezbiyen olduğu için çocuklarından ayrılmak zorunda bırakılan an­ neler var. Bu benim başıma gelmedi, ama gelse oğlumu almak için elimden geleni yapardım. Çocuğu anne büyütmelidir, diye bir kaide yok. Ama sırf lezbiyen olduğum için çocuğumu elimden almaya da kimsenin hakkı yok. o:: ; Çok üzücü bir şey bu. ...., .....

V, z:

.....

v.,,

138

Sappho-Bilitis-Filiz

FİLİZ, 1973, Ankara doğumlu. Görüşme Kaos Kültür Merkezi'nde yapıldı.

Kendini cinsel açıdan nasıl tanımlıyorsun, kendine ve başkalarına karşı bu değişebiliyor mu?

Lezbiyenim ve böyle bir farklılık yok. Politik de düşündüğüm, bunun için ça­ lıştığım için aynı zamanda mutlaka lezbiyen diyorum kendime. Kadınları seven bir kadın da diyorum bazen, lezbiyen deyince sadece kadınları se­ venler anlaşılıyor, oysa biseksüeller de var, yönettiğim toplantılarda onları da gözetmek durumundayım. Normalde lezbiyen deyince daha rahat his­ sediyorum kendimi. Peki aktivist bir lezbiyen olarak ne gibi görevleriıuar üstlendiğin?

Kaos'ta iletişim sorumlusuyum, ayrıca dördüncü yılına giren Bilitis listesi­ nin moderatörlerinden biriyim. Aktivist ortama nasıl girdin?

İlk ilişkim sırasında sevgilim beni bazı kadınlarla tanıştırmıştı. Sappho'nun Kızları'ndan birileriyle tanıştım. Toplantılara gitmeye başladım ve onlardan biri oldum. Zamanla Kaos'a katıldım, diğer işlerim Bilitis falan bunu izledi. Niye aktivist çevreye girme gereği duydun?

Aslında yalnız değildim, bu tip cevaplarda karşı tarafın tam tersini söyle­ mesi beklenir ama, sevgilim vardı, bizi bilen ve düzenli görüştüğümüz hete­ roseksüel arkadaşlarımız vardı. Aktivist çevrelere girmem politik düşün­ meyle ilgili. Üniversitedeyken de harçların yüksekliğine karşı muhalefete katılırdım. Her bakımdan sol görüşlere sahip bir insanım, ezilmiş gruplarla her zaman ilgilendim. Bunun bir uzantısı eşcinsel aktivistlik de, aslında ha­ yata nasıl baktığınla ilgili. Hayır, "Ben yaşarım, gizlerim, odam bana özel­ dir,' diyen bir sürü insan var. Sappho'nun Kızları nasıl bir oluşumdu?

Lezbiyen feminist. 1 997'de kurulmuş, ben o zaman yoktum, 1999 Aralık'ta çalışmalarına son verdi. Toplantılar yapardı, kadınlar bir a raya gelirlerdi.

139

Ama çok aksaklıklar da vardı. Düşünün, ben altı gün çalışıyordum, bir gün tatil, toplantı olacak diye geliyorum; toplantı meğer iptal olmuş. Yeni insan­ lar bir geliyorlardı, bir daha görünmüyorlardı. Zaten niye geldikleri de ayrı­ ca önem taşıyor, hakikaten bir şeyler yapmaya mı, yalnızlık mı hissediyor, partner bulmaya mı. Bir süre sonra hep yerinde saymaya başladığını düşü­ nüyorsun, görüyorsun ve bu tabii seni de engelliyor. Son zamanlarda hep nasıl çoğalabiliriz ve başka lezbiyenlere nasıl ulaşabiliriz tartışmalarıyla geçti. Bu süreç bizim kendi motivasyonumuzu etkiledi, o yüzden fesh ettik ve çok iyi oldu böylesi, herkes kendi çalışmalarına yöneldi ama aslında yi­ ne bir aradaydık. Peki neler yapıyordunuz?

:5

� � � �

140

Ben geldiğimde toplantılar belirli bir kateden Kaos'un eski mekanına kay­ mıştı. Orada da nöbetçi olmaya başlamıştık. Yeni gelen kadınlarla oturup konuşmak için. Ama çalışma sistemi çok iyi oturmadı, ben dahil herkeste bir bozukluk vardı geliş-gidiş konusunda. Aslında böyle sorunları çok daha azalmakla beraber hala yaşıyoruz. Toplantı çok geç vakitlere kalırsa, mekan problemim nedeniyle arkadaşımda kalmak zorundayım, eve çok geç saatte gidemiyorum. 12'de gittim bir kez kıyamet koptu. Kadın olmakla ilgili bir şey bu. Mekanın yeri ve saati konusunda kadınlar erkeklerden çok daha kısıtlı. Ama o zaman tek sorun bu değildi. Şimdi hepimiz çok daha bi­ linçliyiz. Hepimiz çok daha genç ve tecrübesizdik. Türkiye'deki tek lezbi­ yen-feminist oluşumdu. Kaç kişiydiniz? 8, 1 0, 5, 1 2, böyle düzensizlik içinde sayılar azalıp çoğalıyordu. Sonra ne oldu? Zaten Kaos'taydık önceden de. Sappho da Kaos'taydı aslında. Kadınlara ulaşmak her zaman daha zordur, lezbiyenleri bulmak ve örgütlemek her za­ man erkek eşcinsellerden daha güçtür. Lezbiyenler çok daha kapalı yaşı­ yorlar. Kadınlar gerek görünürlük, gerek sayı olarak erkeklerden daha az ve zayıf olduklarından eşcinsel harekette, bizim ayrıca çalışmamız erkek eşcinsellerden bağımsız olmamız gerekiyordu. Peki bu fesihten sonra bazılarınız Kaos'a girmedi mi? Evet. aktif üye oldu bazılarımız, kalanlar da, o zaman kate vardı, oraya ge­ lip gitmeye devam etti. Biz kendimizi gey gibi hissediyorduk, çünkü çoğun-

lukla ortamdaki tek kadın oluyorduk, "Acaba biz de gey miyiz?" falan diye espriler üretiyorduk. Bir kadın diyelim, geliyor kendisinden başka hiçbir kadın yok, bu onu olumsuz etkiler veya yeni açılan, bazı kavramlarla yeni karşılaşan bir kadının buranın aktivist sohbetlerine katılması mümkün ol­ mayacaktır. Onun için her güne sorumlu koymaya başladık. O gün sorumlu Filiz ise oturuyor, kitap okuyor falan, yeni bir kadın gelirse gidip onunla ko­ nuşuyor, bilgi veriyor. Herkesle birebir ilgileniyorduk. Bilitis de bu mantık­ tan çıktı zaten, aslında bir duyuru listesi adı, ama temelde iletişim bu. Sen nasıl yorumluyorsun erkek-kadın eşcinsellerin birbirleriyle ilişkile­ rini?

Bir Güztanbul'da, erkek eşcinseller ortaya 'Lezbiyenler Tembeldir' gibi bir sloganla çıkmışlardı. Oysa durum bu değil, elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz yıllardır. Tembel değil, bir avuç insanız. Kadın olmanın, lezbiyen ol- ::::. � manın, görünür olmanın ne kadar zor olduğunu anlatmaya çalıştık. �

::::;

Biz İstanbul'dan geldiğimiz için açık bir kıyas yapabiliyoruz, İstanbul'da a:i o ortalıkta bu kadar lezbiyen yok, hele aktivist çevrelerde neredeyse hiç ::,:: 0.. 0.. < (I') kadın yok. Sence bu niye böyle, Ankara'nın farkı ne?

Ankara'da bugün sizin bu kadar kadını görebilmenizin sırrı bizim yıllardır 1 41 bıkmadan usanmadan yaptığımız çalışmalar. En başta da bu bireysel ileti­ şim. Bir sürü kadın birbirini tanıyor, herkes biribirinden haberdar. Yarın top­ lantımız var, kimbilir kaç kişi olacak. Daha önemlisi yeni gelen bir lezbi­ yen/biseksüel arkadaşımızı nereye eklemlendireceğimizi biliyoruz artık. O kişi hemen eşcinsel harekete sokulamaz o haliyle. Önce kendini tanıyacak, başkalarını tanıyacak, ilişkiler geliştirecek, okuyacak falan öyle. Toplantı başında kenarda duran, pısırık duran kadınlar, giderken 'Hayatımda ilk de­ fa böyle konuştum," diyorlar, önemli olan yeni iletişim kanalları açabilmek, biz de bunu yapıyoruz. Ne zamandır sürüyor bu toplantılar, neler yapıyorsunuz?

Kaos KM açıldığından beri devam ediyor, yani yaklaşık iki yıldır. Herkes toplantıya istediği konuşmacıyı, misafiri getirmekte özgür. Her toplantıya birimiz moderatörlük yapıyoruz, tartışmayı yönlendiriyoruz. Bilitis adını nereden alıyor?

Bilitis Sappho'dan sonra Eski Yunan'da ikinci şair lezbiyen. Sappho'nun öğrencisi olduğu söylenir hep. Sappho bir e-posta listesi açmıştı, grup fes-

� � � � �

hedildikten sonra o kaldı. Kimi insanlar o listeye üye olup "Ben Sappho'nun kızlarındanım; diyebiliyorlardı, oysa sadece interneti biliyorlardı. Karışıklı­ ğı önlemek için bu isim değişikliği yapıldı. Bilitis dört yıl önce kuruldu. Amacı da eşcinsel duyuru ve haberleri lezbiyenlere ulaştırmak ve lezbi­ yen/biseksüel sorunları, paylaşımları, tartışmaları gündeme taşımak. Üye alımında çok hassasız, sadece lezbiyen kadın olması yetmiyor, aynı za­ manda bilgi alışverişine açık olmaları da lazım. Güvenlik konusunda da olabildiğince hassasız. Uzun süren görüşmeler, yazışmalar sonunda alıyo­ ruz, can sıkıntısından, partner bulmak için değil, gerçekten tartışmak iste­ . yen kadınların bir araya geldiği bir liste. Erkeklerin dilini anlamakta zaman­ la çok büyük bir tecrübe kazandık. Yazılanın amacı fantezi mi, ki bunu ya­ pan sadece erkekler de değil, hemen anlıyoruz. Kelimeler, deyimler farklı­ laşıyor. O da olmazsa telefon numarasıyla ulaşarak teyit alıyoruz. Sanal ortamda erişilebilecek en iyi güvenlik mekanizmasına sahibiz diyebilirim. Telefon numarası sadece bir kez alınır ve asla başkasına verilmez. Biz bu işi çok profesyonelce düşünüyoruz, moderatörlere anlattıklarınız sadece onlarda kalır.

� Kaç kişisiniz?

142 Türkiye'den ve dışarıdan yaklaşık 200 kadın. Sürekli sirkülasyon var. Bilitis sadece bir İnternet listesi mi, yoksa gerçek ortamda bir karşılığı

var mı?

Ben oturup karşılıklı konuşmak ve tartışmak istiyorum gerçekten. Düğme­ ye basınca yapılanlar çok faydalı ve zaman kazandırıcı olabilir ama yüz yüze konuşmanın yerini tutmuyor hiçbir zaman. 'İnternetten Çıkalım' diye toplantı falan düzenledik hatta. Ne yapıyor peki kadınlar internetten çıkıp?

Ankara 'dakiler Kaos toplantılarına katılıyorlar. Bilitis bir örgüt mü, yoksa diğer örgütlerin toplantılarını, eylemlerini bes­ leyen bir insan-haber kaynağı mı?

Evet öyle de denebilir ama kendi içindeki tartışmalar da var. Çok iyi bir ile­ tişim ağı. Salt aktivist olmak gibi bir amaç gütmüyor yani...

Yok hayır, Bilitis'e büyük sorumluluklar ve görevler getiren bir kurummuş gibi yaklaşanlar var ama hayır gerçek böyle değil.

Üye profili nasıl?

Şöyle mailler gelebiliyor: '20 yaşındayım, hiç lezbiyen tanımıyorum; veya '40 yaşındayım, bugüne kadar hiç deneyimim olmadı ama galiba kadınlar­ dan hoşlanıyorum." Esas hedefimiz zaten böyle kadınlar ve bunlarda başı da küçük şehirlerde yaşayan kadınlar çekiyor. Büyük şehirde kadın zaten yaşına ve amacina göre Kaos'a, Legato'ya veya Lambda'ya gidebilir, ama öbür taraftakiler böyle değil. İmkansızlıklar altında yaşıyorlar, 'İntihar et­ mek istiyorum; diyenler, 'Evden kaçıp İstanbul'a gideceğim; diyenler, 'İs­ tanbul'a gidersem hangi gece kulubüne gideyim, hangisine gitmeyeyim?' diye soranlar var. Büyük şehrin merkezi ile varoştakiler, ufak şehirlerdekiler, kırsal ke­ simdekiler arasında ne gibi benzerlikler var?

Yalnızlık en önemli benzerlik noktası. Bu devirde hala kendini dünyadaki tek lezbiyen sanan kadınlarla karşılaşabiliyoruz, saydığın tüm backgroundlardan gelebilen.. Kimseye ulaşamadığı için inanılmaz bir içe kapanma, bir büyük yalnızlık ve baskı yaşayanlar diye ayırabiliriz kenardakileri. Depresyona neden oluyor. Listeye girme imkanını bulanlar bu yalnızlık hissinden kurtuluyorlar. Listede hiyeraşi var mı?

Üç tane moderatör var. Sen gitmeden yerine yedeğini yetiştirmek duru­ mundasın, bunu artık tesis ettik. Birimiz tatile çıkınca ötekiler onun sorum­ luluklarını paylaşıyor. Hiçbir işin aksamamasını sağlıyoruz. Bu çok yorucu, yıllarca sürdürülmesi pek mümkün olmayan bir iş. Bunun dışında listede hiyerarşi var diyemeyiz. Küfür edip insanlık hallerine dil uzatmadıktan son­ ra kimseyi de atmıyoruz. Tüm mailleri herkes okuyor, herkesin her şeyden haberi var. Şu sıralar en popüler tartışma konuları neler? Lezbiyen kadınlar hangi konuları tartışıyorlar?

Lezbiyen kadınların tartışma konuları dışarıda tartışılan konuların pek dı­ şında seyretmiyor genelde. Türkiye'nin genelinde olduğu gibi Irak mesele­ si çok konuşuluyor. Kadın-erkek ilişkileri, özellikle gey-lezbiyen ilişkileri bugünlerde çok konuşuluyor. Ne sorunumuz varsa bu toplumla. Az. önce Kaos toplantıları için de Bilitis için de aynı ifadeyi sarf ettin, amaçlarla ilgili, 0Sadece partner bulmaya mı geliyor ayırt ebneliyiz," di-

;::;: � �

:t



143

yerek. Gerçekten masumca kendine göre bir kadın arayan bir lezbiyen ne yapmalı peki, herkes aktivist olmak zorunda mı ya da olabilir mi? Ben aslında bu konuda çok katı değilim. Ama bu, listeye girmenin tek koşu­ lu, tek motifi olamaz. Cinsel partner, sevgili veya dost bulmak güzel şeyler, ama tek amaç olmamalı. Listeye girersin, ki zaten doğal olarak yakınlaş­ malar olur, pek çok kadın bunu ya pıyor.

Filiz burada bir sınırlayıcılık yok mu? Belki tek amacı partner bulmak olan insanlar vardır...

"" � c �

Onlara hemen dur falan demiyoruz. Biz de şunları yapıyoruz, diye oturup anlatıyoruz. Bunlar aşama aşama, zamanla gelişecek şeyler, olabilir diyo­ ruz, haber veriyoruz. Herkesin bir bilinçlenmeye ihtiyac ı var. Ne zaman politik olmaya başlarsın, kafana bazı ezilmişlikler dank eder, işte o zaman. Bu da birdenbire yaşanmayabilir. Senin ne mücadelesi verdiğini biz söylüyo­ ruz, hala istemeyene kimse bir şey demez.

-1 UJ

� Hiç rent-girl ile karşılaştın mı içinde olduğun çevrelerde? u ""

Mutlaka vardır, ama öyle çok yoğun değil erkek eşcinseller gibi. Fahişe kız­ 144 lar iki katı paraya kadınlarla beraber olabiliyorlarmış, bunu da duydum. Bu tabii çok nahoş bir durum. H eteroseksüel bir kadına iki katı para verip seks yapmak bence çok üzücü. UJ

Nasıl bir çevrede yetiştin Filiz, ailen, çocukluğun nasıldı? Ankara 'da doğdum, büyüdüm, hala Ankara'dayım. Ailem sol görüşlü ve moderndi, ama aynı zamanda geleneksel bir Türk ailesiydi; özellikle kadın­ erkek ilişkileri alanında açık değillerdi. Klasik homofobik bir Türk ailesi. Bir erkek kardeşim, bir de ablam var. Çok güzel bir çocukluk yaşadım, mutsuz­ luk görmedim, çok hoş anılarım var. Sokaklarda oynadım bol bol, ailem de sevgi doluydu, yeterince sevgiyle beslendiğimi düşünüyorum. Önemli bu, çünkü bir çocuğun küçükken gördüğü sevgi tüm hayatını etkiler bence. Bu yüzden çok da şanslıyım aslında.

Ne zaman kızlardan hoşlanmaya başladığını fark ettin? Yedi yaşındayken o zaman beş yaşında olan bir arkadaşım vardı, annesi bi­ zi yatakta çırılçıplak yakaladı, alt alta üst üsteydik. Annesi anneme söyledi, annem bana çok kızdı, bunu da zaten iki-üç yıl önce hatırladım. Ne kadar baskı kurduğunu üzerimde, beni ne kadar etkilediğini sonradan düşünebil-

dim. Sonra ilkokulda sarışın, yeşil gözlü, çok güzel bir göçmen kız vardı. Onunla beraber gidip çikolata almaktan bile çok memnun olurdum. Sonra­ dan bakınca anlamlandıra biliyorsun, ama o zaman o heyecanın ne olduğu­ nu bilmene imkan yok, ne kadar eğlendiğini, mutlu olduğunu. Ortaokulda beni beğenen erkek çocuklar da olmuştu. Bir çocuk gelip konuşmuştu be­ nimle, beni çılgınca seviyormuş falan, konuştuktan sonra onu bir daha hiç görmedim. Bunun dışında kapalıydım erkeklere. Daha sonra lisede 1 .5-2 yıllık bir ilişkim oldu. Nasıl bir flört dönemiydi bilmiyorum, yanağımdan bile öptürmemiştim çocuğa. Yan yana yürüyünce çıktığımızı düşünüyorduk. Şimdi düşününce tabii yaşananın ilişki falan olmadığını farkındayım ama demek ki o boyutta yaşamak istiyormuşum. Yedi yaşında yediğim papara­ dan sonra zaten başka türlüsünü düşünemeyeceğimi, bir kızla olmayı ha­ yal dahi edemeyeceğimi anlıyorum, o kadar önemliymiş çocukluktaki olay. Lise de böylece bitti, aseksüel, aslında ne yaşadığının farkına varmadan. Bir kere bir TV programında lezbiyen kelimesi geçmişti, ben de baktım ve 'Mutlaka bir kez yaşamalıyım; dedim. O zamanki koşullarıma bakınca böyle düşünebilmem bile harikaymış aslında. Lisedeki çocukla beraberken kızlara karşı bir şey hissediyor muydun?

::::; � � � � "­ "-



Yok. Tamamıyla bastırılmıştı, yoktu. Erkeklere bakmaya eğilim duyduğumu 145 zannediyorum, benim a rkadaşım da zaten çok hoştu, lisedeki en hoş çocuklardan biriydi. Ama niye o kadar muhafazakar olduğum tabii ilginç, hiç elimden tutturmamak, yanağımdan öptürmemek... İlk defa ne zaman kendine lezbiyen diyen biriyle tanıştın? Üniversiteyi bitirdikten sonra sevgilimle tanıştım. Nasıl oldu? O lezbiyendi, ama ben değildim. Adımı koymamıştım ama erkeklerle doğru dürüst ilişkim de olmamıştı, yani üniversitede de lisedeki gibi basit flörtler seviyesinde kalmıştı. Bir ay sonra sıkılıp kaçardım. İşyerinde çalışırken, onun lezbiyen olduğunu bilmiyordum, tanıyınca anladım. O mu söyledi? Hayır ben anladım, anlıyorsun tanıyınca yavaş yavaş ... Bir gün dışarıya çıkmıştık, beni beğenen hoş bir çocuk vardı ve beni kız arkadaşı olarak gö­ rüyordu. Bense ona çok kötü davranıyordum, "kıl dönmesi' falan gibi espri­ ler yapıp rezil ettim çocuğu. Sonra bu ilk sevgilim olan kadınla yavaş yavaş

birlikte olmaya başladık. O zaman yine kendimi lezbiyen olarak nitelendir­ miyordum. Ne zaman yaptın bunu? O nunla birlikte olduktan sonra. Yaşın büyüyünce tabii daha detaylı düşün­ me fırsatın oluyor, onu mu seviyorum, ben ne yapıyorum, başka kadınlara bakıyor muyum, diye. Bir süre insan böyle bocalıyor, düşünme zaman alı­ yor bence. Bu çıkmazların içinde herkesle konuşamıyorsun da, kendi ken­ dime bu konuyu hallettim. Geçmişime baktım, hiçbir sağlıklı ilişkim yok er­ keklerle, bir aksilik, bir problem, doğru gitmeyen bir şeyler olduğunu anla­ dım. İ nsanın altı aylık, hadi üç aylık bir birlikteliği olmaz mı? Bir şeyler olur yani, sonuçta bende yoktu. Zamanla bunu kendi içimde hallettim, başka kadınlar da ilgimi çekmeye başladı. ; Lezbiyenliğini uzun yıllar bastırmanın nedenini küçükken yaşadığın ola� ya bağlıyorsun, kızlarla ilişkilerinin öncesinde ve sonrasında annenle .:;::: ilişkin nasıl gelişti?

V) z:

Çok fazla iletişim kurmamış olduğunu anlıyorum. Ne zaman regl olunur, in­ san kızına belli bir yaşa gelince bazı şeyler anlatır, bizde böyle olmamıştı. 146 Ben lisede regl oldum ilk, olmasaydım zaten doktora gidecektim. Bir payla­ şım yoktu, belli bir mesafe vardı hep, kısıtlamalar vardı. Aslında sevgi do­ luydu, ilgiliydi, ama ciddi bir iletişim eksikliği vardı. "Ben lezbiyenim," demek seni nasıl etkiledi? İnsan önce ne yapacağını bilemiyor, kadınları seviyorsun, sonra ne olacak diye bir korku oluyor. Anlamak istiyorsun tam olarak, erkeklere bir daha bakıyorsun başka bir açıdan. Bu safhaları atlattıktan sonra kendi kendime barlara gidip sevgili arıyordum, o aşamada Kaos'tan da haberim vardı, ama gerçekten hazır olduğumda gitmek istiyordum. Bir şeyler yapmak is­ tediğim zaman gelecektim, öyle de yaptım zaten. 11

"Artık lezbiyenim bir daha erkeklerle bir şey yaşamayacağım gibi bir ko­ şullanman var mıydı? İlk sevgilimin, ki çok sevmiştim ve uzun bir ilişkimiz olmuştu, beni aldattığı­ nı öğrendiğimde kavga etmiştik ve peşimde epeydir koşan çok güzel bir er­ kekle, kaş göz falan süperdi, birlikte olmuştum. Yetmişlik rakı içtikten sonra (gülüyor) kendimden öç a lmak için. Acaba bırakabilir miyim, yine eskiye dönebilir miyim, diye bir kaçış gibiydi. Kendimi kötü hissettim, ama hiç piş-

man olmadım bundan, çünkü bunu anlamanın başka bir yolu yok. Yaşama­ dan anlaşılmıyor. Kötü hissediyordum kendimi, yapabileceğim en kötü şey de kendimi anladıktan sonra bir erkekle yatmaktı tabii. Sevgilinden önce veya o sırada tanımasan da bildiğin, baktığın, etkilen­ diğin bir lezbiyen var mıydı? Yoktu, onun da yoktu, hep heteroseksüel kadınlarla beraber oluyordu, lez­ biyen kadınları tanımıyordu. Kendine lezbiyen de demiyordu ama kızlarla beraber oluyordu. Aldatıldığını söyledin, ayrıldınız mı bunun üzerine? Bir süre ayrıldık, evet. Asla affetmem derdim hep, ilk kez aldatılmıştım, böylece büyük konuşmamam gerektiğine inandım, 'asla" diye bir şey yok- � muş. Mesela kadınların "Hiçbir erkeğe aşık olmam; demesini de çok iddi- � alı buluyorum. 'Kadınları seviyorum," demek yeterli o noktada. İki yıl önce ayrıldık. � ::ı::

s

Tekrar birleştikten sonra niye ayrıldınız?

a..

� Annesi beni heteroseksüel ve tek yakın arkadaşı sanıyordu, çalışan, on- 1 47 dan daha farklı, kendi halinde biri gibi ... Beni seviyordu ve onunla ilişkimiz olduğunu bilmiyordu. Öğrendikten sonra, baktı ki biz ayrılmıyoruz Antal­ ya'ya taşındı, baskı yaptı. Ben bir şekilde hep oraya gittim geldim, ilişkimiz bitmedi yani. Tabii bu süre zarfında çok ayrılıklar oldu, uzaklık vardı, kafalarımız karışmıştı. Benim de arada birçok ilişkim oldu, onun da oldu orada. Tekrar bir araya geldik, o buraya geldi, ailesi de onu reddetti. Benim annem biliyordu ama herhalde yüz göz olmamak için bilmezden geliyordu. Sonra ev tuttuk. Her şeyi hallettik, derme çatma da olsa. İki aydan sonra, reddedilmesi, iş bulamaması gibi sorunlar nedeniyle olay bitti, dört ay da kötü bir dönem geçti, ben de evi kapattım.

Yani daha çok sizin dışınızdaki nedenlerle mi bitti ilişkiniz? Evet, ailesi destek verseydi, her şeyle canımız çıkıncaya kadar mücadele etmek zorunda kalmasaydık böyle olmayabilirdi. Hem maddi zorluklar, iki ailenin durumu falan... Bu kötü süreçler sonunda insan bir anda kendini de reddediyor. Cinsellik de dahil, kadın ya da erkek hiçbir şey değilsin, sade­ ce hayata karşı öfke duyuyorsun. Makyaj yapmadım, doğru dürüst bir şey giymedim, hiçbir şey yapmadım, benim için tamamiyle bir reddediş döne-

miydi. Hayatımda en fazla mücadele verdiğim olay buydu, her şeyimi koy­ dum yani. Bu kendini reddettiğin kötü dönemde ailenle aran nasıldı?

Çocukluğumdaki olaydan sonra asla aramızda en ufak bir konuşma geç­ medi bu konuda. Hep bir başına buyrukluk ve özgürlük vardı bende, yara­ maz, bıcır bıcır bir insandım. Bence anneler hissediyor, gerçekten ... Bazen burada kızlarla konuşuyoruz, diyorlar ki 'Annem biliyor mu, bilmiyor mu?' Bilirler anneler. Bakışlar farklılaşır en başta, kadınların bunu es geçmesine imkan yok. Asla 'Ebeveynler aptal, çocuklar akıllı' diye bir şey yok. Kardeşlerin...

Onların benim ne yaptığımdan, ne yaşadığımdan haberleri yoktu, ama ab­ lamın da bildiğini düşünüyordum, özellikle sevgilimle bu olaylar gelişirken söylemeye gerek olmasa da ablam biliyor diyordum. Düşünmeleri gerekirdi bence, hiç erkek arkadaşı yok, beğendiği birisi de yok, sürekli kız arka­ daşları var diye ... Tahmin edebileceğini düşünüyordum, bu yüzden söyle­ me ihtiyacı duymadım. O laylardan sonra konuşurken, 'Biliyorsun, sevgilimdi,' dedim. 'Öyle mi, bilmiyordum,' dedi. 'Yapma,' dedim, 'biliyorsundur, 148 bu kadar cahil olamazsın." 'Haa, öyle mi?' deyip kaynattı. Erkek kardeşime de dört sene önce söyledim, 'Geçen sene gördüğün kadın benim sevgilim­ di,' dedim; o da 'Ben de ateistim,' dedi. 'Seni çok iyi anlamıyorum, ama an­ lamaya çalışıyorum,' da dedi. İlerleyen zamanlarda konuştuğumuzda, mut­ lu olup olmadığımı da sordu. Kardeşlerim bilmeliydi, çünkü bu benim haya­ tımın bir parçası ve bunu saklayarak kurulacak bir ilişki ne kadar sağlıklı olabilirdi ki! O zamana kadar onlara hep destek oldum, onlardan da bunu bekledim, eğer bu bir sorunsa ve onlar bunu kabul etmezlerse o zaman bu benim işim olmaz, diye düşündüm. Şimdi çok iyiyiz, sevgilimi falan tanıştır­ dım. Annemle sık sık konuşuyorum, arada bir homofobik davranıyor, nefret ediyor falan, belki de menopozda olduğundandır, sonra bir bakıyorsun ga­ yet iyi soruyor falan. Ev açma döneminde ilişkimiz epey kötüydü. � � � � � � .....

Annene ne zaman açıldığını kaçırdım sanırım ...

Anneme hiç 'ben lezbiyenim,' demedim, annem o ilişki esnasında zaten bi­ liyormuş. Anlamış yani... İstanbul'dan benim fakülte arkadaşlarım telefon ediyorlar, 'Annen ne yapıyor, seni biliyor mu?' diye. Meğer annem arka­ daşlarımla konuşuyormuş, ben şüphelenirken acaba biliyor mu diye, o ola­ yı çoktan çözmüş. Daha yeni, bundan bir ay önce, ablamdan farklı olduğu-

mu, çocuk doğurmak istemediğimi, evlenmeyi düşünmediğimi falan bir kez daha anlattım. Çeyizimi de istediğimi söyledim ona, kendi evimde yaşamak için. Beni dünyaya getirmiş olsan da istediğin hayatı yaşamamı bana daya­ tamazsın, dedim. Bu şekilde mutlu olamayacağımı, beni kabul etmeye çalışmadıkça da sağlıklı bir ilişkimiz olmayacağını kendisine söyledim. Gerçek anlamda kabul etmek bu, benim neler yaşadığımı yıllardır biliyor ama bir şekilde sorun çıkartıyor, hala kısmetten bahsediyor, hep bir açık kapı bırakıyor, evlenebilir diye. "Sen beni anlamayacaksın, ben seni anla­ mayacağım, yaşlanacağız ve aramızda bir ilişki olmayacak,' dedim. Geçen gün "Burak da evlenirse,· falan dedi kardeşim için, benim adımı telaffuz et­ medi. Normalde bu konuda mutlaka bana ucunu dokundururdu. Bunları da annemle gayet sakin, hiç sinirlenmeden konuştum, kendimi buna epey za­ mandır hazırlamıştım. O beni öğreneli yıllar olmuş zaten, ben kendimi an!atmaya uğraşıyorum. Bence zaten babam da biliyor, konuşuyorlardır. Ama ::::; � aramızda bir konuşma hiç geçmedi. Tüm arkadaşlarım ve iş çevrem biliyor. � Açıldığım için kaybettiğim arkadaşım olmadı hiç.

:g

İş yaşamını nasıl etkiledi, tepkiyle karşılaştın mı?

::c: a. a.
-

N ..... Gittiklerimden biri Türkiye'nin en ünlü kadın psikiyatristlerindendi. Beni en ;;; çok zorlayan tavrı, daha ilk görüşmemizde bana çok özel gelen şeyler sor- .� masıydı. Fantezilerimden tutun da kimseyle konuşmadığım, kimseye anlat- � madığım şeyleri daha ilk görüşmede, ilk dakikalarda öğrenmeye çalıştı. � � Önce bir yakınlık kurup güvenimi kazanıp öğrenmek değil, sanki ben bir form dolduruyormuşum, bir yere müracaat ediyormuşum gibi arsızca sor­ 267 du. Kendimi biraz taciz edilmiş hissettim. Özel dünyama girilmiş, iç dünyam darmadağın edilmiş, saygısızca davranılmış gibi hissettim. Duygularıma saygı duymuyordu. Ben bir hastayım; hatta belki bir müşteriyim, otur­ tulmuş sorgulanıyorum. Soğuk bir ortamdı ve kötü bir duyguydu bu. Kendi kendime bile bazı soruların cevabını bulamamışken, bir insanın bana takır takır sorular yöneltmesi cidden çok üzücü ve yıpratıcıydı.

Açılmak için ilk olarak anneni seçmenin özel bir nedeni var mıydı?

Annemi çok yakın hissederim kendime. Ama en önemli sebebi şuydu, ben de bunun bana mutsuzluk getirecek bir şey olduğunu, lezbiyen olmanın beni mutsuz edeceğini ve belki de tedavi olabileceğimi, belki kendimi böy­ ie sandığımı, yanıldığımı düşünüyordum. Bana yardım etsin diye annemi seçtim. Annenden sonra başkalarına nasıl yaklaştın?

Tam tersi oldu. Ailemden kötü bir tepki alınca, teselliyi, desteği arkadaşla­ rımda aramaya başladım. Çünkü yaşıtımdılar ve gerçekten ailem kadar tu­ tucu olmaları mümkün değildi. Arkadaşlarımla konuştum. Onlar da aslında

benim bu mutsuzluk ve endişemi körüklediler. "Biz senin yanındayız, her zaman sana destek olacağız, seni yalnız bırakmayacağız ama bir an önce değişmeye bak..." Yaklaşımları buydu. Yine de o zaman için, o kötü durum için, kötünün iyisiydi, hiç yoktan bir destekti en azından. Bu tutumları lezbiyenlik konusundaki cehalete bağlayabilir miyiz?

Anneminki kesin öyle. Ayrıca bunun bir hastalık olduğuna inanmaya ihtiyaç duyuyor, çünkü bunun günah olduğunu, benim lanetleneceğimi fa­ lan düşünüyor. Çok dindar, tutucu bir insan olmamasına rağmen buna ina­ nıyor. "Bu bir günah, çünkü tedavisi yok, sen bunu seçtin," diyor. Aynen in­ sanın içki içmeyi ya da uyuşturucu kullanmayı seçmesi gibi. Ve dediğim gi­ bi bunu değiştirmek için de beni makyaj yapmaya ve etek giymeye zorladı. Bayan sanatçılara, ünlülere hayran olacağıma, hani vardır ya kızların böy-

� le yakışıklı erkek aktörlere hayra nlığı, öyle hayranlıkları körüklemeye çalış-

tı. Hollywood jönlerinin filmlerine gitmemi istiyordu. Her şeyde, giyim tar� zımdan konuşmama kadar her şeyde bir feminenlik yaratmaya çalıştı. San� ki bu feminenlik lezbiyenliği yok edecekmiş gibi. o

(.) c,)o

268

Bu kadar erken yaşta seni açılmaya iten neydi?

Çektiğim acı dayanılmaz bir hale gelmişti. Yaşadığım korkular ve endişele­ rim dayanılmaz bir haldeydi ve taşıyamıyordum bunu. Annemden destek bekledim. Yani şöyle düşündüm: Kendi kendime bu kadar acı çekeceğime paylaşırsam en azından bana destek olurlar, yüküm de azalır. Beni motive eden şey buydu. Bu kadar kötü tepki vereceğini de hiç düşünmemiştim. Çünkü ne olursa olsun kızıyım ve insan ne koşulda olursa olsun çocuğunu sever korur diye düşündüm. Yanılmışım. Dediğim gibi, özellikle on altı ya­ şındayken kendimi tanımlamam beraberinde büyük bir depresyonu da ge­ tirdi. Kendime zarar verdiğim de oldu fiziksel olarak. Derslerim kötüleşmiş­ ti. Çok mutsuzdum, korkuyordum. Bugün ne durumdasın ailenle?

Artık anneannemle yaşıyorum ve gayet iyi anlaşıyoruz. Biliyor mu?

Bir şeyler biliyor, hissediyor tabii. Mesela kız arkadaşım gelip bizde kalıyor, ikisi gayet iyi anlaşıyorlar. Zaten anneannemin kendisi de çok masum de­ ğilmiş bu konuda (gülüyor).

Ne gibi?

Bana kendisi anlattı. Anneannem on dört yaşındayken, komşularının on yedi yaşında bir kızı varmış. Mahallede 'Bu kız sevici, çocuklarınızı ondan uzak tutun; derlermiş. Anneannemin a nnesi ise umursamamış bunları, herhalde kafasında çok net değildi bu tarz ilişkiler. Kızını bir gece bu kom­ şusuna kalmaya göndermiş. Gece olmuş, anneannem tabii kızın odasında kalacak, giymiş pijamalarını, yatıp uyuyacak, bir bakmış kız çırılçıplak. Yatınca da anneannemin üstüne atlamış, öpmeye başlamış. Bizimki sözümena korkmuş, ağlamaya başlamış, direnmiş, ama kalkıp da odadan çıkmamış mesela. Evine de dönmemiş o gece, orada kalmış. Geçen hafta televizyon seyrediyorduk beraber, klasik müzik konserine bakarken solistin allı pullu kıyafetini pek beğendi, "Ay, kadın ne güzel elbise giymiş, Nergisçiğim de beni böyle güzel giydirirdi,' dedi. Ben Nergis'in kim olduğunu sorunca da "Sana daha önce anlattığım komşumuzun kızı,' dedi. Anladım ki bu ikisi-

� � c.:ı

� � � � � �

nin ilişkisi kötü bir gece deneyimiyle sınırlı kalmamış, yoksa insan yetmiş a� sene önce kendisine saldıran komşusunu niye hatırlar böyle iç geçirerek, ·�

gözleri dolarak (gülüyor). Beni bir gün kız arkadaşımla gördü evde, odam- � da öpüşürken, hiç tepki vermedi, sadece "Ne kadar meşgulsünüz, telefonu ""' bile duymuyorsunuz," dedi. 269 Anne olmak istiyor musun?

Anne olmak isterim. Çünkü çocukları seviyorum ve kadınlarda doğal ola­ rak bulunan bir annelik hissinin varlığına inanıyorum. Bütün kadınlar anne olmak ister mi? Tabii ki istemez, bu da bir tercihtir. Ama gerçekten de a nne olmak doğanın kadınlara verdiği bir yetenek ve anne olmak isterim. Lezbiyenlikle annelik nasıl bir araya gelir sence?

Ailelerin hiçbiri mükemmel değil. Bir erkek ve bir kadın da çocuk sahibi ol­ dukları zaman o çocuğu çok mükemmel bir şekilde yetiştiremiyorlar, çok ideal bir model oluşturamıyorlar. Her ailede sorunlar oluyor. Lezbiyen ol­ mak bazı sorunlar yaratsa bile, lezbiyen bir annenin çocuğu da bazı sorun­ lar yaşasa bile, heteroseksüel bir annenin çocuğu da bazı sorunlar yaşa­ yacaktır. Bunun çok önemli olduğunu da düşünmüyorum. Kendini tanımaya başladığın dönemlerde etkilendiğin, örnek aldığın biri var mıydı?

Madonna. Gerçekten de çocukluğumdan beri hayran olduğum bir insan ve

onun da lezbiyen ilişkileri gündemdeydi o sıralar. Öyle fotoğrafları da vardı bende, kendi yazdığı kitapta da anlatıyordu zaten. En azından o bir sığınak­ tı benim için. Düşünüyordum, hayatta sözlerine en çok değer verdiğim in­ san, yani annem beni dışlıyor, ama yine çok değer verdiğim başka bir in­ san, başka bir kadın bunları yapıyor ve dünyada bu şekilde kabul görüyor, bu şekilde beğeniliyor, hayranlık uyandırıyordu. Bu, benim için gerçekten destek oldu. Arkadaşların...

� i5 � � � �

Ben kardeşleri olsaydım aynı kabullenmeyi göstermezdi çoğu. Mesela ab­ lam var, çok açık fikirli bir insandır. Hiçbir zaman kendini toplumun genel ahlak kurallarına uydurmaya da çalışmaz. Bu yüzden yoğun tepkiler aldığı da olur. Gey arkadaşları da vardı çocukluğumda. Ablamın evine gelip giderlerdi. Onlarla çok samimiydi ve ayrımcılık yapmazdı. Her zaman onları ne kadar sevdiğini söylerdi. Sonra ablama açıldığımda bana "Kendi kardeşimin lezbiyen olmasını istemezdim, mutsuz olacaksın hayatta." dedi. Anladım ki, aslında göründüğü kadar anlayışlı değilmiş, davulun sesi yalnızca uzaktan hoş geliyormuş.

270 Ne yaptın bu kötü tepkilerden sonra?

Mesela lezbiyen olduğumu bilmeyen ve bunu konuşamayacağım insanlar­ la görüşmemeye başladım. Onların yanında rol yapmam, olmadığım bir in­ san gibi davranmam gerekiyordu. Bu da beni çok rahatsız ettiği için çevre­ mi ya kendim gibi lezbiyen olan ya da lezbiyen olduğumu bilen ve bunu ka­ bul eden, bu tip konuları benimle konuşmaktan kaçınmayan insanlarla sı­ nırladım. Üniversite daha rahatlatıcı oldu mu?

Oldu tabii. Çünkü üniversitedeki insanların olaylara bakış açıları daha fark­ lı. Zaten üniversiteye başladığım zaman bir kız arkadaşım vardı. İşin kötü­ sü, o kız arkadaşım kendini kesinlikle lezbiyen olarak tan ımlamayan ve bundan rahatsızlık duyan bir kişiydi. Her şeyi gözlerden uzak, saklayarak, gizleyerek yaşamaya çalışıyorduk. Üniversiteye başladıktan birkaç ay son­ ra onunla ayrıldık. Aslında iyi de oldu, çünkü daha da özgürleştim. Ne ka­ dar sevgilim de olsa, bunu kabul etmeyen bir insandan daha kurtulmuş ol­ dum, bir insanı daha hayatımdan çıkarmış oldum ve tamamen beni yeni ta­ nıyan, önyargılı değerlendirmeyecek insanların arasına girdim. Üniversite ortamı tabii insanın yeni beklentilerle girdiği bir yer. Çünkü artık şekilsel sı-

nırlayıcı şeylerden de kurtuluyoruz, mesela okul formasından. Herkes kendi tarzını, yaşantısını taşıyabiliyor üniversiteye. Bu çok önemliydi. Üniversi­ teye başlarken de, bu bir başlangıç oluyor, insan yeni bir sayfa açıyor ha­ yatına. Bu sayfayı açarken de dedim ki, artık ben lisedeki korkularımdan, yaşadığım çatışmalardan, buhranlardan arınayım ve yeni bir Esra olarak, görünmek istediğim gibi görüneyim, çevremdekilere kendimi nasıl tanıt­ mak istiyorsam öyle tanıtayım. Neysem o olayım. Bunun için de üniversite :.: çok uygun bir ortam. � İlk ilişkini ne zaman yaşadın?

z İlk ilişkimi on altı yaşındayken yaz tatilinde yaşadım. İki kız sevgili olmaz, � çıkmazlar, birbirlerine sözler vermezler, a ma gözlerden uzakta, ailelerin ve ; ç evrenin bilmediği bir şekilde sadece cinselliklerini yaşarlar ya da baş � başayken romantik bir şeyler paylaşırlar, diye düşünüyordum. Bunun dı- � şında iki kız sevgili olur, birbirlerini kıskanır, birbirinin hayatına karışır ya da � geleceğe dönük bazı şeyleri beraber planlar şeklinde düşüncelerim yoktu. � ,::::,

Bilgin var mıydı lezbiyenliğe dair?

Sadece televizyonda görmüştüm, filmlerde. Onun dışında gerçek hayatta lezbiyen bir çift görmemiştim. Tamamen içimden nasıl geliyorsa öyle dav- 271 randım. Ne istiyorsam onu yaşadım. İlk ilişkine dönecek olursak. nasıl tanıştınız?

Yazlıkta komşu evde, komşu ailenin kızıydı. Arkadaştık önce. Ben çok hoş­ lanıyordum. Çok güzel. çekici geliyordu bana. Ailesinin olmadığı bir gece beni çağırdı. Alkol aldık. Alkolün de etkisiyle beraber olduk, öyle başladı. Dediğim gibi, çıkma şeklinde değil de, sadece ikimiz yalnızken yaşanan bir şeydi. Yaşça benden küçüktü. Zaten devam etmedi o yazdan sonra. Bundan sonra bir değişim oldu mu sende?

En azından, o kadar da mutsuz olmaz insan, diye düşündüm. Tamam, bazı şeyleri gizlemek zorunda kalır, hiçbir zaman heteroseksüel bir çift gibi "Bu benim sevgilim," diyemez, ama en azından mutlu olabilir diye düşündüm, moral verdi bana bu. Şu anda ise kesinlikle öyle düşünmüyorum. Zaten o zaman öyle düşünmem de karşımdaki insanların yaklaşımlarından ötürüy­ müş. Ben de sanki bu utanılacak bir şeymiş gibi davranıyor, "Ben senin sevgilinim," deme hakkını görmüyordum kendimde. Şimdi öyle düşünmü­ yorum. Her ne kadar toplum içinde çok rahat değilsek de hala, nasıl hete-

roseksüel bir çiftte kadın ve erkeğin birbirlerine karşı sorumlulukları varsa, birbirlerinin hayatında belirli bir yere sahiplerse, lezbiyen çiftler için de ay­ nı şekilde olmalı bu. Kaç ilişkin oldu?

Çok. Nasıl tanışıyordun?

Bu biraz bizim toplumun yapısıyla da ilgili. Kızlar birbirleriyle çok samimi. Neredeyse iki kızın ilişkiye girmesi bile lezbiyenliğe değil de, bu samimiye­ te atfedilebilecek bir konumda. Doğu kültüründe de vardır bu, el şakaları yaparlar birbirlerine, samimidirler. Öyle öyle başlıyordu hep. Yakın arka­ daşlarım oluyorlardı bunlar, belki hayatlarında bir heyecan yaşamak isti� yorlardı, belki bir macera peşindeydiler, belki ben onların özlemini çektik2i leri şeyleri karşılıyordum, erkeklerde bulamadıkları ... Uzunca bir süre bu � şekilde oldu. Yani gidip onlarla dışarıda bir ortamda tanışıyor değildim .

� Birbirimize "Ben lezbiyenim," deyip bir ilişkiye başlıyor değildik. Hep böyle � kendiliğinden, üstünde konuşulmadan, tartışılmadan sadece yaşanıyordu. Bir kız arkadaşım şöyle demişti: "Ben senin yerine bir erkekle beraber ol272 saydım, hamile kalmaktan korkacaktım, bekaretim bozulur diye korkacaktım, bana zorla bir şeyler yaptırabilir, buna fiziksel olarak gücü yeter diye korkacaktım, onu eve sokmakta, kaldığım öğrenci yurduna sokmakta so­ runlarım olacaktı, ama sen bir kız olduğun için bu tehlikelerin hiçbiri yok ve bu da çok güzel." Belki de bu sözler biraz açıklıyor. Sence bunlar heteroseksüel kızlar mı, yoksa kaçıyorlar mıydı yüzleş­ mekten?

Bence heteroseksüel değiller. En azından biseksüel olduklarını düşünüyo­ rum. Sonuçta bir kadına ilgi duymak, ondan hoşlanmak, onu arzulamak ye­ terlidir bunun için. ·Ama kendilerine bunu itiraf etmek istemiyorlardı. Gün­ delik hayatlarının akışı bozulsun istemiyorlardı. Şu an bir beraberliğin var mı?

Var. Bir lezbiyen toplantısında tanıştık. Aynı okulda okuyorduk. Bu tanış­ manın ardından okulda da görüşmeye başladık. Sonra gelip telefonumu is­ tedi. Ben de numaramı verdim. O da bir kağıda hem ev numarasını, hem cep numarasını, hem e-posta adresini yazıp verdi. Zaten benden hoşlandı­ ğını anlamıştım. "Kız arkadaşın var mı?' diye sordu. Sonra araya hafta sonu

tatili girdi. Hafta sonu bana mesaj attı ve benden hoşlandığını söyledi. Kesin bir cevap veremedim. Biraz düşünmek için süre istedim. Ama o süre vermeyeceğini, aylardır okulda beni izlediğini, lezbiyen olduğumu anladığını, ama toplantıda görünce emin olduğunu söyledi. Zaten aylardır bana aşık olduğunu ve hemen bir cevap istediğini söyledi. İlk başta seviyordum desem yalan olur, çünkü okuldaki varlığından bile haberdar değildim. Ama sonradan madem beni bu kadar seviyor, açıkçası, bir deneyeyim diye dü- ::.: şündüm, belki mutlu olabiliriz diye. Gerçekten de öyle oldu. Şu anda gayet � güzel bir ilişkimiz var. Ben de onu seviyorum, o da beni seviyor. Nasıl lezbiyen ilişki kunnak? Kendi ilişkimi örnek verirsem, heteroseksüel ilişkilerden pek arınamıyor

bence lezbiyenler. Çünkü her ne kadar lezbiyen ilişkide kızlardan biri kesinlikle kadın diğeri kesinlikle erkek rolünde değilse de, bir taraf toplumun erkeklere atfettiği özellikleri daha fazla benimsemiş oluyor. Doğru ya da yanlış bu davranışları içselleştirmiş oluyor ve karşı tarafa uyguluyor. Diğer taraf da kadına atfedilen özelliklere sahip oluyor. Mesela erkek, beraber olduğu kadının namusunu koruma gibi bir görevi olduğu düşünür. Benim

; � � ;;; ,:::, ,5 m



::3' ;"

ilişkimde de karşı taraf kendini daha erkeksi hissediyor. Gerçekten de bana kalabalık ortamlarda, sağa sola bakma, gülümseme, kırıtma, kime bakı­ 273 yorsun gibi müdahale ederek maçovari davranışlar sergiliyor. Bu seni rahatsız ediyor mu?

Genelde hayır, sahiplenilmek hoşuma gidiyor. Kendimi güvende hissediyo­ rum. Bunun onun sevgisini göstermesinin bir şekli olduğunu düşündüğüm için, beni mutlu ediyor. Bunları yapmasa demek ki beni sevmiyor diye dü­ şüneceğim belki de. Bazen rahatsız ettiği de oLuyor, benden aşırı bir femi­ nenlik beklediği oluyor. Örnek olarak 'Biraz kız gibi yürüsene; lafı ya da "Kız gibi otur.' O ne kadar erkeksi ise beni de karşısında o kadar feminen görmek istiyor. Aslında erkek-egemen düzeni yeniden üretmiş olmuyor mu bu davranış­ larıyla?

Erkeksilik derken, heteroseksüel erkeklerde kızlara itici gelen bazı özellik­ ler vardır. Kabalık, düşüncesizlik, sekse düşkünlük ... Lezbiyen kızların bazı­ larının erkeksilik adına bu özelliklerden bir kısmını almalarına, mesela ka­ balaşmalarına, saldırganlaşmalarına, şiddete meyilli olmalarına gelince, bunlar doğru değil. Ben kendi ilişkimde de zaman zaman onun kendini kız

olarak tanımlamaktan kaçındığı durumlarda rahatsız oluyorum. Sonuçta o bir kız ve ben bir lezbiyensem bir kızla beraber olmak istiyorum. Bir erkeğin kötü bir kopyası değil benim istediğim. Kız arkadaşım bana ilişkimiz sıra­ sında benim aktif olduğum bir noktada 'Ben iktidarsızım; dedi, bunu kendi­ ne bir üzüntü kaynağı yaptı. Bu noktada bir kız nasıl iktidarsız olur? Demek ki kendindeki erkek rolünü kafasında o kadar benimsemiş ki kafasında bir penis yaratmış. Mesela ben, kendimi eksik olarak görmüyorum ama, özel­ likle çok erkeksi lezbiyenlerde içten içe bunun kompleksi var. Bir penise sahip olmamanın, bu işlevi yerine getirecek bir organa sahip olmamanın yarattığı bir eziklik var. Biz erkekten daha aşağıyız, sanki bir penisimiz olsa daha fazla zevk vereceğiz.

"Lezbiyen kadınlar erkeksidir," diye bir genelleme yapabilir miyiz?

i

� U:: � � 274

Genel olarak konuşuyorsak diyebiliriz tabii ki, zaten lezbiyenler arasında çok feminen olan, erkeksi olmayanlar kaale alınmıyorlar pek. Onların lezbi­ yenliklerinden şüphe duyuluyor, biseksüel veya macera yaşamak isteyen heteroseksüellerdir gözüyle bakılıyor. Lezbiyenlerin genelinde erkeksi özellikler var, ister istemez oluşuyor. Hatta birbirlerine 'ibne· diye küfreden lezbiyenler dahi var. Geyleri de yeterince erkek olmadıkları için bol bol azarlarlar zaten. Erkeğe ait küfürler kullanırlar hep. Bunları gösteri amacı ile yapıyorlar demiyorum, ama özenip yapıyorlar da diyemiyorum. Çok ufak şeylerle de ortaya çıkıyor bu. Yani bir oturuş ya da sigarayı tutuş kendini ele verebiliyor. Bazıları tamamen içselleştirmiş oluyorlar erkek rolünü. Ama her lezbiyende az da olsa görünüyor. Faydası ne erkeksi olmanın? Lezbiyenler erkeksi ise sanki onun lezbiyen olduğuna daha fazla inanılıyor, daha fazla ciddiye alınıyor. Feminense şüphe uyandırıyor, güven vermiyor. Aynı zamanda dışarıda bir ortamda, restoranda, katede ya da sokakta yü­ rürken, lezbiyenler birbirini tanırken de erkeksi özellikler yardımcı oluyor. Sokakta bir kız görüyoruz "A, bu da lezbiyen; diyoruz. Yüzde yüz emin deği­ liz ama onun erkeksi özelliklerine bakarak bizde bu fikir oluşuyor. Bunun 'feminen görünmeyelim ki lezbiyen olduğumuz belli olsun" gibi bir sonucu oluyor, ben de yapıyorum bunu. Gerçi bu çok yüzeysel, çok sembolik bir yaklaşım, ama gerçek bu. Heteroseksüellerin dünyasındaki duruma bakar­ sak, erkeksi bir kız olmak, lezbiyen olsan da olmasan da, hiç onaylanma­ yan bir şey. Ailelerinden gizlenmek isteyen kızlar için erkeksilik çok büyük

dezavantaj, kız gibi kız olursan sana kimse gelip de soramaz zaten 'Sen lezbiyen misin?' diye. İnternetle aran nasıl?

İnternetin yaygın bir ağ olmasından kaynaklanan büyük faydaları var. Her­ kese ulaşabiliyorsun, çok kolay tanışa biliyorsun, insanlar her şeyi konuşa­ biliyor, sonuçta göz önünde değilsin, kimliğini istersen saklarsın. Rahat bir :.c ortam, çok kişinin bulunduğu bir ortam, fikirlerin r�hatça tartışılabildiği bir � ortam. İnternetin faydalı olduğunu düşünüyorum. En azından lezbiyen me- a:ı kanlara gitmeyen ya da gitme imkanı bulamayanlarla da iletişim kurabili- z z � �� Bazı insanlar da lezbiyen kimliğini üstlenmeden lezbiyen ilişkilere giri-

a:: ......

� � ...... Ben İnternet yüzünden kimliğin oluşmasının geciktiğini düşünmüyorum. ..... z: Hatta internette insanlar ya da lezbiyenler diyelim, kendileri gibi olan, ken- � dileriyle aynı duyguları paylaşan, aynı sorunlardan mustarip insanlarla �

yorlar ama...

karşılaştıkça ken_dilerini yalnız hissetmiyorlar. Her ne kadar sanal bir ortam

i

da olsa sonuçta onu gerçek kabul ediyoruz ve bence bu da manevi bir destek, a çılmak için bir ilk adım. Tabii bir kızın lezbiyenliğini sadece İnter­ 275 net ortamında yaşıyor olmasının dezavantajları da var. Bence bu bir çeşit kişilik bölünmesi. İnternette, sanal ortamda başka bir insan, gerçek alemde başka. Hem yüz yüze kurduğu ilişkiler var, hem de bilgisayar aracılığıyla, hangisi gerçek? Bu noktada, bu çelişkiye her zaman düşecektir bu kişi. Erteleyecektir, sorgulamayacaktır belki, 'Ben böyle de idare ediyorum,' di­ yecektir, ama nereye kadar idare edecek?" Lezbiyen barlara, kalelere gidiyor musun?

Barlara hayır, orada kurulan ilişkileri sevmiyorum, ama kafeye sürekli gidi­ yorum. Ewelki hafta olan bir olayı anlatayım. Ben her zamanki gibi katede oturuyordum, Sümbül geldi, o da zaten oranın müdavimlerinden biri. Kafe­ nin ön kısmı normal masa ve sandalye dolu, arka tarafı ise tümüyle minder­ lerle kaplanmış bir chill-out alanı. Ben burada otururken Sümbül girdi içe­ ri, ayaklarıma vurmaya başladı. Ben muhatap olmamaya çalıştım elimden geldiğince, kaçtım ama, bu bana meydan okudu, 'Gelsene, sana gününü göstereyim,' falan dedi bana, taciz etti beni. Ben katede güreşmeyi önce tuhaf buldum, ama sonra d üşündüm o da lezbiyen, ben de lezbiyenim, ağı­ rıma gitti, fiziksel olarak benden üstün olmayan birinin bana katede mey-

dan okuması. Ben de kalktım ve güreşmeye başladık (gülüyor). Birbirimizi devirmeye çalışıyorduk. Ben onun bacaklarından yakaladım, o benim be­ limden tuttu... Ne ben onu yıkabildim, ne o beni. Biz böyle bayağı bir bo­ ğuştuk. Düşük belli, bol pantalonlar giyer, çok da güzel bir kızdır, kafedeki­ lerin hep baktığı biridir. Güreşirken, ben paçasına basınca pantalonu aşa­ ğıya kaydı ve belinden boxer'ı çıktı ortaya. O sırada Sümbül bizi izleyen ka­ dınlara bağırdı, 'Hep kıçımı görmek istersiniz, şimdi bakın işte,· diye (gülü­ yor). Yine de bırakmadık, illa devireceğiz birbirimizi. Yarım saat böyle geçti, çok yorulmuştum ben, tam o sırada bir an burun buruna geldik, 'Ah, ben bu parfüme bayılırım,' dedi. O, bir an içinde gevşeyince, ben de sırtını minde­ re vurdum, dizimle karnına bastırdım ve güreşimiz bitti. Bunun, başkasıyla yaptığını görmediğim, o yüzden bana yönelmiş, romantik bir hareket oldu­ ğunu düşünüyorum, hoşuma gitti. Böyle bir rahatlığı ancak lezbiyen katede a:: bulursunuz. :5 Lezbiyenliğin erkek pornolarında kullanımını nasıl buluyorsun? � Heteroseksüel erkeklerde de böyle bir fantezi var sanırım, çünkü ben er� kek arkadaşlarımdan çok d uyuyorum bunu. ·sen bir kız arkadaş bul, biz de yararlanalım, beni de aranıza alın,' falan. Bunları gerçekten duyuyorum. 276 Başta şaka zannediyordum ama bu düşüncenin onlara doğal geldiğini ve onları tahrik ettiğini anladım. Bu da tamamen erkeksiz tatmin olunmaz, er­ kek olmadan tam olarak doyuma ulaşılmaz gibi düşüncelere dayanıyor. Dediğim gibi gayet saçma ve cahilce. Gelecekte kendini nerede ve nasıl hayal ediyorsun? Türkiye'de yaşamak istemiyorum. Bu ülkedeki insanların bazı yaklaşımları beni büyük ümitsizliğe düşürüyor. Tam bir şeylerin olacağına inanıyorum, "İnsanlar eğitiliyor, bilinçleniyor, bazı şeyleri aşıyor,· diye düşünüyorum, tam o sırada beni çok şaşırtan düşüncelerle karşılaşıyorum. 'Biz nerede­ yiz?" diyorum. Bu bilinçlenmenin neresindeyiz, ne kadar başarabiliyoruz ve ne kadar yayabiliyoruz bunu. O yüzden Türkiye'de yaşamak istemiyorum aslında. Bundan on beş yıl sonra şunu isterim; hayatım bir düzene otur­ muş, hayatımı paylaşabileceğim, beraber yaşlanabileceğim, beraber öle­ bileceğim, sevdiğim ve bağlanabileceğim bir kadın olsun isterim yanımda. Ve bu şekilde olur diye düşünüyorum. Bizim göremediğimiz, senin eklemek istediğin bir şey var mı? Arkadaşlarım şöyle bir şey söylediler geçen gün: 'Keşke bütün lezbiyenler

senin gibi olsa." O zaman sorun kalmazmış. Şimdi buradan baktığımızda, dünyadaki tek iyi özellik taşıyan lezbiyenin benim olmam mümkün değil, tek iyi insan ben olmadığım gibi. Ama, kendi önyargıları ile çarpışıyorlar, beni görüyorlar, beni tanıyorlar. Bir taraftan kafalarındaki lezbiyen veya eşcin­ sel imajı ile kıyaslıyorlar. Bu imaja uyduramıyorlar ve bunu kafalarından sil­ mek yerine "Tamam lezbiyenler öyledir, ama Esra farklı, keşke hepsi onun gibi olsa," diyerek bir çıkış yolu buluyorlar kendilerine. Kafalardaki kalıpları :..: kırmamız lazım önce, bireysel başarılarımız yetmiyor... Ben bugün çok ra- � hatım, çünkü insanın nasıl heteroseksüel olabiliyorsa lezbiyen de olabile- a:ı c.::ı ceğini düşünüyorum ve bu bana gayet normal geliyor. Yaşadığım ilişkiler- z: z den utanmıyorum, yanlış olduğunu düşünmüyorum. Çevremden de utanmı- � yorum. Ailemin bile bu konuda üzülmesini artık haksız buluyorum. Önceleri, � z: mesela on altı yaşımdayken üzülüyordum, onların mutlu olmalarını istiyor- � dum. Şimdi onları yer yer suçluyorum. Bu doğal bir şey ve onlar beni kabul � etmeliydiler. Etmediler. Mutsuz oldularsa da bu onların hatası, onların dar � ,::::, görüşlülüğü. Kendimi suçlamıyorum, kızmıyorum. Gerçekten de rahatlamış .� durumdayım psikolojik olarak ve bir insan psikolojik olarak rahatladığı, � kendiyle ba rıştığı zaman zaten ortada bir sorun kalmıyor demektir.

i

277

slyahlıeyaz METiS GÜNCEL

EŞCİNSEL ERKEKLER YİRMİ BEŞ TANIKLIK Murat Hocaoğlu "11 yaşındaydım. Bir grip gibi tedavi olacak, bir gün bitecekmiş gibi bakıyordum." "Evllllk beklediğim huzuru veremedi. İçimde hep bir eksiklik vardı." "Dlnlmle kimliğimi barıştırmam zor oldu. İkisinden de vazgeçemezdim." "Jlgololar, kendilerine eşclnsel duygusu yaşattıkları için eşclnsellerden korkuyorlar." "Batı'da eşclnseller yakılırken, bizde padişahlar er­ kek sevgllllerlne şllrler yazıyordu." ''Türklye'de eşclnselllk, Akdeniz toplumlarının lklyüz­ lülüğüne uygun bir biçimde, söylenmediği takdirde rahatlıkla icra edlleblllyor." Eşcinsel Erkekler, T ürkiye için bir "ilk kitap" olma özelliı";ii taşıyor. Bu kitapta yer alan 25 röportajda T ürkiyeli eşcin­ sel erkekler ilk kez, özgür bir şekilde, kendilerini, çocuk­ luklarını, aile ilişkilerini, iş ve eı":jlence yaşamlarını, sorun­ larını, özlemlerini, acılarını ve sevinçlerini anlatıyorlar. Murat Hocaoğlu'nun uzun bir araştırma ve doğrudan gö­ rüşmeler sonucu hazırladığı kitap sadece eşcinsel erkek­ lerin öykülerinden ibaret değil. Hocaoğlu, önde gelen eş­ cinsel grup ve çevrelerin temsilcileriyle, aralarındaki gö­ rüş ve duruş farklılıklarını da tartışıyor. Eşcinsel Erkekler, eşcinsel yaşamın hukuki, kültürel ve siyasal boyutlarını ve sorunlarını, özyaşamöykülerinden yola çıkarak sergileyen önemli bir çalışma.

siyah beyaz METiS GÜNCEL

FAHİŞELİGİN ÖBÜR YÜ.ZÜ ON BEŞ KADININ TANIKLll11

Fügen Yıldırım Dünyanın en eski mesleğinin fahişelik olduğu kabul edilir. Fahişeler tarih boyunca aşağılanmış, dışlanmış aynı ölçü­ de de vazgeçilmez olmuşlardır. Özetle bu kurum insanlığın zaman aşımına uğramayan en eski ikiyüzlülüğüdür. T ürkiye dahil pek çok ülkede fuhuş yasal çerçeve içine alınmıştır, ancak bunun bir meslek olup olmadığı, bu mes­ lek sahiplerinin ne tür hakları olması gerektiği Mla tartış­ malıdır. Fahişeliğin Öbür Yüzünde bu meslek, bizzat onu icra edenler tarafından anlatılıyor. Kitapta fahişeliğin etik, hukuki ya da toplumsal boyutları doğrudan ele alınmamak­ la birlikte, her kadının öyküsünde bütün bu sorunlar karşı­ mıza çıkıyor. On beş kadın, deneyimli gazeteci Fügen Y ıldırım aracı­ lığıyla okuyucuya ve topluma bu "iş"i seçiş nedenlerini, acılarını, dertlerini ve umutlarını aktarıyorlar. On beş tanık­ lık, sadece fahişeliğin değil, "Bu yola neden düştün?", "Na­ sıl düştün?" sorularının arkasında gizlenen toplumun diğer yüzünü de açığa vuruyor.

slyahlıeyaz METiS GÜNCEL

KIBRISLI TÜRK GENÇLERİ KONUŞUYOR Çağla Güngör T ürkiye'nin 1974'te Kıbrıs'a düzenlediği "barış harekatı" ile adadaki iki toplumun bölünmesi kesinleşti. O tarihten itiba­ ren Kıbrıs konusu, başta T ürkiye ve Yunanistan olmak üzere uluslararası toplumun gündemine taşındı. Günümü­ ze kadar sorunun çözümü için sayısız plan geliştirildi; ta­ raflar kimi zaman birbirini suçladı, kimi zaman doğrudan müzakere masasına oturdu. Bu süre zarfında adada yep­ yeni bir kuşak yetişti: Harekatla birlikte dünyaya gözlerini açanlar 30 yaşlarına merdiven dayadı ... Kıbrıslı Türk Gençleri Konuşuyor, kangren olmuş bu yarayı, adanın kuzeyinde yaşayan gençlerin bakış açısıyla irdeliyor. Kitabın yazarı Çağla Güngör, T ürkiyeli olmakla birlikte çocukluğunu ve ilk gençliğini Kuzey Kıbrıs' ta geçir­ miş. O da görüştüğü Kıbrıslı gençlerin çoğu gibi 1974 do­ ğumlu, yani harekatla yaşıt. Anne babalarının acı hatıralarıyla büyüyen Kuzey Kıb­ rıslı gençler, sorunlarla dolu bir tarihin yükünü omuzlamış bir kuşağın çarpıcı bir örneğini vermekle kalmıyor, adadaki çözümsüzlüğün tek tek bireylerin yaşamlarını nasıl etkile­ diğini anlatıyorlar. Krizler ve müzakereler ortamında gözden kaçırılan Kıb­ rıslıların en azından bir bölümünün ne düşündüğünü orta­ ya koyan bu kitabı, Kıbrıs sorununun yeniden gündeme geldiği bugünlerde, gerçek çözüm ve barış çabalarına kat­ kı sağlayacağı inancıyla yayımlıyoruz.