Amerika'nın Dış Politikaya İhtiyacı Var Mı? [1 ed.] 9757064564


111 103 6MB

Turkish Pages 308 [313] Year 2002

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD PDF FILE

Table of contents :
001
002
003
004
005
006
007
008
009
010
011
012
013
014
015
016
017
018
019
020
021
022
023
024
025
026
027
028
029
030
031
032
033
034
035
036
037
038
039
040
041
042
043
044
045
046
047
048
049
050
051
052
053
054
055
056
057
058
059
060
061
062
063
064
065
066
067
068
069
070
071
072
073
074
075
076
077
078
079
080
081
082
083
084
085
086
087
088
089
090
091
092
093
094
095
096
097
098
099
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
269
270
271
272
273
274
275
276
277
278
279
280
281
282
283
284
285
286
287
288
289
290
291
292
293
294
295
296
297
298
299
300
301
302
303
304
305
306
307
308
309
310
311
312
313
Boş Sayfa
Boş Sayfa
Recommend Papers

Amerika'nın Dış Politikaya İhtiyacı Var Mı? [1 ed.]
 9757064564

  • 0 0 0
  • Like this paper and download? You can publish your own PDF file online for free in a few minutes! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview



AMERIKA'NIN •



DIŞ POLiTiKAYA ••



iHTiYACI VAR MI?

��

Çeviren: Tayfun Evy apan _

METU PRESS

Yazar'ın 11 Eylül 200

saldırılarından sonra kaJem�a.aldıa 'Sm-·· '

·

Jrlikte.



AMERIKA'NIN •



DIŞ POLiTiKAYA •



iHTiYACI VAR

MI?

Henry Kissinger

AMERIKA'NIN DIŞ POLiTiKAYA IHT1YACI VAR MI? ISBN 975-7064-56-4

ODTÜ Gellştlrme Vakfı

Yayıncılık ve lletışlm A.$- Yayınları MEIU Press B&! kitabın yayın hakları, Kesim Ajans aracılıQıyla sımon & SChuster, ınc:den alınmıştır.

©

2002 Türkçe yayın haklan ODTÜ Gellştlrme Vakfı Yayıncılık ve lletışlm A.Ş.'nlndlr. Yayıncının izni olmaksızın. hiçbir biçimde ve hiçbir yolla. bu kitabın lçerlQlnln bir bölümü ya da tümü yeniden üretilemez ve daQıtılamaz. Orljlnal Adı ·ooES AMERICA NEED A FORE/GN POLICY?: Toward a Dlplomacy for the ı Tst Century"

©

2001 by Henry KlsslnQer

Ali Rl!lhts Reserved. Publlshed by arranııement wlth the orlıtlnal publlsher, Slm on & Schuster, ine. Çeviri Tayfun EVYAPAN Yayına Hazırlık Ertan ALTAN Kapak Tasarımı Rahmi LALE IIlEY Tasarım)

1. Baskı Ekim 2002 ôzkan Matbaası ODTÜ Gellştlrme Vakfı Yayıncılık ve lleıışım A.Ş. MEIU Press lnönü Bulvan, ODTÜ Yerleşkesi 06531 ANKARA Tif.: (312) 210 38 70 - 210 38 73 Faks: (312) 210 15 49 E-posta: [email protected] - [email protected] lnternet: www.metupress.com.tr

Çocuklarım Elizabeth ve David ile Gelinim Alexandra Rockwell 'e

İÇİNDEKİLER

Birinci Bölüm

Zirvedeki Amerika:

Bir imparatorluk Mu, Yoksa Lider Mi?

9

Uluslararası Ortamın Değişen Doğası Amerika'nın Güçlüğü

İkinci Bölüm

Amerika ve Avrupa:Demokrasiler Dllnyası Atlantik İli_şkisinin Dönüşümü - Atlantik'te

23

Değişiklik Ve Avrupa Liderliği - Avrupa Birleşiminin Geleceği - Avrupa Bütünleşmesi ve Atlantik işbirliği - Stratejik Doktrin: Avrupa Askeri Kriz Yönetimi - Stratejik Doktrin: Füze Savunması ve Atlantik ittifakı - Rusya İle İlişkiler - Atlantik İlişkilerinde Yeni Bir Yapıya Doğru

Üçüncü Bölüm

Batı Yarı Kllre:Demokrasiler DQnyası il

Bölgedeki Devrim - Yeni Zorluklar - Kaostan

71

Dışarıya Bir Yol Var Mı? Kolombiya Planı Batı Yarıkilrenin Sözü - Nafta ve: Mercosur

Dördüncü Bölüm

Asya: Denge DQnyası Asya'nın Jeopolitik Karmaşıklığı - Japonya'yla

97

İlişkiler - Kore ile ilişkiler - Çin'le İlişkiler: Tarihi Durum - Çin'le ilişkiler: Stratejik Bağlam - Tayvan ve Çin - Hindistan - Bundan Sonra Ne Olacak?

Beşinci Bölüm

Ortadoğu ve Afrika: Geçiş Sllrecindeki Dünyalar Arap-İsrail Çatışması - Bundan Sonra Ne Olacak? - Amerika ve Körfez - Irak - İran Afrika Nereye Gidiyor? - Afrika'nın Ortamı Afrika Politikasına Doğru

147

Altmcı Bölüm

Küreselleşme Politikaları

191

Ekonomi ve Politika - Kriz Yönetimi ve Uluslararası Para Fonu - Politik Evrim ve Küreselleşme

Yedinci

Bölüm

213

Barış ve Adalet Amerikan Geleneği - Roosewelt ve Wilson Yeni Müdahalecilik - İnsani Müdahale ve Ulusal Çıkar: Dört İlke - İnsani Müdahale ve Tarihsel Bağlam - Evrensel Yargılama Yetkisi

Sonuç Sonsöz

Enformasyon ve Bilgi

Terörizmin Yeniden Meydan Okuması Atlantik İttifakı ve Irak

Notlar

İndeks

257

Anlaşmazlığı

-

İ srail Filistin

263

291 305

Birinci Bölüm Zirvedeki Amerika: Bir İmparatorluk mu, Yoksa Lider mi?

B

irleşik Devletler, yeni bin yılın şafağında, geçmişin en bü­ yük i mparatorluklarında bile eşi görülmemiş bir egemenli­ ğin keyfini sürmektedir. Amerika, silah üretiminden giri­ şimciliğe, bilimden teknoloj iye, yüksek öğrenimden popüler kültü­ re kadar, yerkürede benzeri görülmemiş bir üstünlüğe sahiptir. Bu üstün konumu Amerika'yı yirminci yüzyılın son on yılı boyunca uluslararası dengenin vazgeçilmez bir bi leşeni durumuna getirmiş­ tir. Birleşik Devletler, Ortadoğu' daki barış sürecinde olduğu gibi, sorunlu noktalardaki anlaşmazlıklara arabuluculuk etmiştir. Hatta bu role kendin i öylesine adamıştır ki, 1 999 Haziranı ' nda H indistan i le Pakistan arasındaki Keşmir anlaşmazlığında oynadığı role ben­ zer şekilde, aralarında anlaşmazlık bulunan taraflarca davet edil­ mediği durumlarda bi le, neredeyse törensel bir biçimde arabulucu olarak ileri atı lmıştır. Birleşik Devletler, giderek ülke dışındaki seçimlerin kurallara uygu nluğu konusunda da kendisini hakem olarak. belirlemiş ve kendi ölçütleri sağlanmadığında, ekonomik

Henry Kissinger

yaptırımlar ve başka türlü baskılar uygulayarak, kendisini yerkü­ redeki demokratik kurumların hem kaynağı, hem de teminatçısı addetmiştir. Sonuç olarak, Amerikan birlikleri, Kuzey Avrupa düzlüklerinden Doğu Asya'daki karşılaşmaların yaşandığı cephelere kadar, dünyanın dört bir yanına yayılmıştır. Amerika'nın katılımının bu ara istasyonları, barışı korumak adına kalıcı askeri sorumlu luklar haline gelmeye başlamıştır. Birleşik Devletler, temelde Avusturya ve Osmanlı imparatorluklarının, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Balkanlar'da yaptığı gibi, savaşan etnik grupların arasında denetim altında devletler kurarak barışı koruma işlevlerinin aynısını sürdürmektedir. Ayrıca, en geniş yatırım sermayesi havuzunu, yatırımcılar için en çekici sığınağı ve dış ihraç malları için en büyük paz.arı sağlayarak, uluslararası mali sisteme hükmetmektedir. Zaman zaman ulusal tepkilerin şimşeklerini üzerine çekse de; Amerikan popüler kültürü, dünya çapındaki beğeni ölçütlerini belirlemektedir. 1990'ların mirası, bir çelişki ortaya çıkarmıştır. Bir yandan, Birleşik Devletler kendi bakış açısını uygulamada ısrarlı ve çoğunlukla Amerikan egemenliğinin buyruklarını benimsetecek ölçüde başarı lı olabilecek kadar güçlüdür. Aynı zamanda, Amerika'nın dünyanın geri kalanı için hazırladığı reçeteler, çoğunlukla iç baskılar ya da Soğuk Savaş deneyiminden türetilmiş olan çıkarımların yinelenmesini yansıtır. Sonuçta, küresel düzeni etkileyerek nihayet onu değiştiren akımların bir çoğuyla olan ilişkisini yitirmesi gibi ciddi bir olasılıkla, ülkenin üstünlüğü arasında bir bağlantı kurulmaktadır. Uluslararası sahnede, Amerika'ya karşı, kimi zaman hazırladığı reçetelere yönelik kızgınlık kimi zaman uzun dönem hedefleriyle ilgili şaşkınlık içeren bir saygıyla karışık boyun eğme sergilenmektedir. İronik bir biçimde, Amerika'nın üstünlüğü genel likle kendi halkı tarafından aldırmazlıkla karşılanmaktadır. İki önemli barometre olan medyanın içeriği ve kongreye ait düşünceler açısından bir değerlendirme yaparsak; Amerikalıların dış politikaya duyduğu ilgi tüm zamanların en düşük düzeyindedir.1 Dolayısıyla bu öngö­ rü, istekli politikacıları dış politika tartışmalarından kaçınmaya ve liderliği, Amerika'nın görüşünü yükseltmek için bir zorunluluk olmaktan çok, geçerli popüler düşüncelerin yansıması olarak ta­ nımlamaya sevk etmiştir. Son başkanlık seçimi, dış politikanın adaylar tarafından ciddi biçimde ele alınmadığı üst üste üçüncü seçimdi. Amerikan üstünlüğü özellikle 1990'1arda, ekonomik a·

10

Amı'l"llw 'mn /Jış Politikaya İhtiyacı Var mı?

landa teknolojiyle yürütülür ve Amerikan üretkenliğinde o zamana değin görülmemiş kazanımlarla sonuçlanırken, bir stratejik tasa­ rımdan çok, yerel seçmenleri tatmin etmek üzere planlanmış bir dizi duruma özel alınmış karar yönünde yavaş yavaş gelişim gös­ termişti. Bütün bunlar Birleşik Devletler'de hiçbir şekilde uzun vadeli bir dış politikaya gereksinim duymama, sorunlar ortaya çıktıkça duruma göre çözüm üretme dürtüsüne yol açmıştı. Birleşik Devletler gücünün doruğundayken kendisini ironik bir konumda buluyor. Dünyanın şimdiye kadar gördüğü kargaşaların, karışıklıkların belki de en yoğunu ve kapsamlısıyla karşı karşıya kaldığı bir durumda ortaya çıkan gerçekliklerle ilgili kavramlar geliştirmekte başarısız oluyor. Soğuk Savaşta edinilen zafer Birleşik Devletler'i kendini beğenmişliğe doğru sürüklerken; statükodan duyulan memnuniyet, politikanın, tanıdık olan şeylerin gelecekte de korunması olarak görülmeye başlanmasına neden oluyor. Şaşkına çeviren ekonomik başarılar, politika yapıcıların gözünü, stratejiyle ekonomiyi birbirine karıştırmalarına neden olacak şekilde boyuyor ve onları politik kültüre ve Amerikan teknolojisinin getirdiği devasa dönüşümlerin ruhsal etkilerine karşı daha az duyarlı kılıyor. Soğuk Savaşın sona ermesiyle çakışan, kendine yönelik tatmin ve gönencin bileşimi, kendisini ikili bir mitte ifade eden bir Ame­ rikan yazgısı ve duygusunu ortaya çıkarmıştır: Solda, birçokları Birleşik Devletler'i tüm dünyadaki yerel evrimlerin nihai arabulu­ cusu olarak görmektedir. Bunlar, kültürü ve tarihsel farklılıkları ne olursa olsun, diğer toplumların tümü için, sanki Amerika en uygun demokratik çözüme sahipmiş gibi hareket etmektedirler. Bu dü­ şünce okulu için, dış politika toplumsal politikayla eşit sayılır. Bu okul, Soğuk Savaşta edinilen zaferin önemini kabul etmez. Çünkü kendi görüşüne göre, tarih ve demokrasiye olan kaçınılmaz eğilim kendiliğinden Komünist sistemin parçalanmasını getirmiştir. Sağ­ da, bazıları Sovyetler Birliği'nin çöküşünün, yaklaşık yarım yüz­ yı ldan fazla bir sürede dokuz yönetime yayılan iki partili çabalar­ dan çok, yeni Amerikan tarzı kendine güvenin, aşağı yukarı oto­ matik bir sonucu olarak meydana geldiğini imgelerler. Tarihin bu yorumuna dayanarak, dünyadaki hastalıkların çözümünün Ameri­ kan egemenliğinde, Amerikan çözümlerinin dünyanın sorunlu noktalarına kendi iistünlüğünü utanmaz bir doğrulamayla, zorla kabul ettirmesinde yattığına inanırlar. Her iki yorum da geçiş ha­ lindeki dünyaya uzun vadel i bir yaklaşımın özenle hazırlanmasını güçleştirir. Dış politika konusunda yer alan bu uyuşmazlık, bir 11

11nıry

l\1,\·sınger

yanda misyoner doğruluğu tutumuyla güç toplamanın aynı zaman­ da diğerleri üzerinde kendini uygulama olduğu duygusu arasında bölünmüştür. Tartışma soyut bir soruna, Amerikan dış politikasını değerlerin mi, yoksa çıkarların m ı , idealizmin mi, yoksa gerçekçi­ liğin mi yönlendireceği sorununa odaklanır. Gerçek güçlük ikisi­ nin birleştirilmesidir; hiçbir ciddi Amerikalı dış politika yapıcısı, Amerikan demokrasisinin kendisini tanımladığı olağanüstücülük geleneklerinden habersiz olamaz. Ancak politika yapıcı bunların yerine getiri l meleri gereken koşul larını da yok sayamaz.

ULUSLARARASI ORTAMiN DEGİŞEN DOG ASI Amerikalı lar için halihazırdaki durumun anlaşılması şuna bağlıdır ki; bu durumun rahatsızlıkları, faydal ı bir statükonun geçici müdahaleleri değildir. Bunun yerine, i letişimin anlık olmasından, ekonominin küresel leşmesinden ve uluslararası düzenin önem li aktörlerinin çoğunun iç yapısındaki değişimlerden kaynaklanan u luslararası düzen in kaçınılmazlığının işaretini verir. Devlet, tanım olarak iç düzenlemelerini yasal laştıran bir adalet kavramının ve en küçük işlevleri dahi yerine getirebi lme becerisini belirleyen gücün korunmasının, yani toplumun dış tehl ikelere ve, iç karışıklıklara karşı korunmasının bir ifadesidir. Neyin yabancı olduğu kavramı da dahil olmak üzere, tüm bu öğeler aynı anda değişimin içinde yer aldığında, bir düzensizlik döneminin yaşanması kaçını lmazd ır. "Uluslararası İ lişki ler" terimi aslında nispeten yakın zamanların bir ürünüdür, çünkü ulus-devletin kaçınılmaz biçimde örgütlenmenin esası olması gerektiğini anlamına gelir. Ancak bu, Avrupa'da yalnızca on sekizinci yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkmış ve dünyaya büyük oranda Avrupa sömürgecil iğiyle yayılmış bir kavramdır. Ortaçağ Avrupa'sında, yükümlülükler kişisel ve gelenekseldi ve ne ortak dile, ne de tek bir kültüre dayanmıyordu; devletin bürokratik mekan izmasını yöneti lenle yöneten arasına sokmuyordu. Hükümet üzerindeki sınırlandırmalar anayasalardan değil, gelenekten ve kendi özerkliğini koruyarak, istemeden de olsa, çoğulculuğun ve yüzyıl lar sonra gelişmiş olan devlet gücü üzerindeki demokratik sınırlandırmaların temelini oluşturan evrensel Katolik Kil isesi ' nden türemişti. On altıncı ve on yedinci yüzyıl larda bu yapı, dini birliği yok eden Reform' un ve büyüyen dini çeşitl iliği geniş oranda erişilebi-

12

:lmı·nlw '11111 J >ış l'olitikaya İhtiyacı Var mı?

lir kılan matbaacı l ığın ikili etkisi altında çöktü. Sonuçta ortaya çıkan kargaşa, o zaman lar dini olan ideoloj ik ortodoksluk adına Orta Avrupa'daki nüfusun yüzde otuzunu öldüren Otuz Y ı l Savaş­ ları ' n ı doğurdu. Bu kıyımdan, 1 648 Westphalia Paktı olarak tanımlanan, temel i lkeleri günümüzün uluslararası ilişkilerini şeki llendirmiş olan modem devlet sistemi ç ıktı . Paktın temeli, bir devletin iç idaresinin ve kurumlarının diğer devletlerin uzanamayacakları yerlerde olması gerektiğini iddia eden hakimiyet doktriniyd i . Bu i lkeler, iç kuralların savaşım veren yabancı orduların dönüşüm karşısında eğilmesinden daha az keyfi olduğu yönündeki kanaatin bir ifadesiydi. Aynı zamanda güç dengesi kavramı, herhangi bir devletin baskın olmasın ı önleyen ve savaşları göreceli olarak daha küçük alanlarla sınırland ıran bir dengeyi oluşturmaya çalış ıyordu. Birinci Dünya Savaşı' nın patlamasına kadar geçen iki yüzyı ldan fazla bir zaman boyunca Otuz Y ı l Savaşları ' ndan çıkan devlet sistemi, hedefl erine ulaştı (karışmama i lkesinin yirm i yıl kadar bir kenara bırakı ldığı Napolyon döneminin ideoloj ik çatışması dışmda). Bu kavram lardan her biri, amaçlarının gen işlemek, gucun keyfi kullanımı deği l, sınırlandırmak olduğunun unutulduğu bir noktaya kadar saldırı altındalar. Bugün Westphalia düzeni sistematik bir buhran içindedir. İlkelerine meydan okunmuştur ancak henüz üzerinde an laş ı lmış bir alternatif ortaya çı kmamıştır. Diğer devletlerin iç işlerine müdahale etmeme, yaln ızca B irleşik Devletler tarafından değil, birçok Batı Avrupa ülkesi tarafından evrensel insani müdahale veya evrensel yargı lama yetkisi kavram ı uğruna bir kenara atılm ıştır. Bu, l) lül 2000 'de New York'taki Birleşm iş M i l letler Bin Y ı l l ı k Dönem Zin�si ' nde çok sayıdaki başka devletler tarafından da desteklenm i�t ir. 1 990' !arda Birl eşik Devletler, Somal i , Haiti, Bosna ve Kosova' da olmak üzere dört insani askeri harekatı üstlend i; Bun lardan ikisinde, Doğu Timor (Avustralya tarafmdan öncü lük ed ildi) ve Si erra Leone ( İngi ltere tarafından öncülük ed i ldi) harekatları olmak üzere diğer ü lkeler rehberl ik etmiştir. Kosova dışında bu müdahalelerin her birinde Birl eşmiş Milletler onayı vard ı. Bunun lı eşzaman l ı olarak, daha önce baskın olan ulus-devlet kavramı başkalaşım geçirmekted ir. Baskın felsefeye göre, her bir devlet kend isine bir ulus adını verir ancak bunların tamamı di lbi­ limsel ve kü ltürel bir birim olarak on dokuzuncu yüzyıl ulus kav­ ram ı biçiminde değild ir. Yeni bin yılın eşiğinde "büyük güçler-

Henry Kissinger

den" yalnızca Avrupa demokrasileri ve Japonya bu tanıma uygun­ dur. Çin ve Rusya, ulusal ve kültürel çekirdeği çok etnikli özellik­ lerle birleştirir. Birleşik Devletler giderek artan şekilde kendi ulu­ sal kimliğini çok etniklil ikle eşit hale getirmiştir. Dünyanın geri kalanında, karışık etnik bileşime sahip devletler yöneten konu m­ dadır ve bunların çoğunun oluşturduğu birlikler, on dokuzuncu ve erken yirminci yüzyıldaki ulusçuluk ve kendi kendini belirleme doktrinleri temeline dayanarak özerklik veya bağımsızlık arayan etnik gruplar tarafından tehdit edilmektedir. Avrupa'da bile, düşen doğum oranları ve artan göç, çok sayıda etnik gruba sahip olmanın güçlüklerini ortaya çıkarmaktadır. Boyutlarının küresel çapta bir rol oynamaya yetecek büyüklükte olmadığının farkında olan tarihi ulus devletler kendilerini daha büyük birimler halinde gruplandırmaya çalışmaktadır. Avrupa Birliği, bu politikanın şimdiye kadarki en geniş içerikli ifadesini temsil eder. Ancak benzer uluslararası gruplaşmalar Batı Yarı Kürede Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA), Güney Amerika'da Mercosur ve Asya'da ise Güney Doğu Asya Ulusları Birliği (ASEAN) gibi kurumlarda ortaya çıkmaktadır. Temel bir serbest ticaret alanı fikri Asya'da kendisini Çin ve Japonya ortak sponsorluğunda göstermiştir. Bu yeni birimlerden her biri, kendi kimliğini tanımlarken, kimi zaman bilinçaltı, çoğunlukla kasten olmak üzere, bölgesindeki baskın güçlerle bir ayrıma gitmek amacıyla bunu yapmıştır. ASEAN için engeller Çin ve Japonya'dır (ve büyük olasılıkla zaman içinde Hindistan); Avrupa Birliği ve Mercosur için engel, geleneksel olanların üstesinden geldikçe yeni rekabetler yaratan Birleşik Devletler'dir. Geçmişte çok daha az güce sahip olan dönüşümler büyük sa­ vaşlara yol açmıştır; gerçekten de, şu andaki uluslararası sistemde de savaşlar önemli bir sıklıkla yaşanmaktadır. Ancak bu savaşlar, asla şu andaki büyük güçlerin birbiriyle askeri anlaşmazlıklara düştükleri durumları içermez. Çünkü nükleer çağ, en azından bü­ yük ülkelerin birbiriyle ilişkisi söz konusu olduğunda, gücün hem önemini, hem de rolünü değiştirmiştir. Nükleer çağın başlangıcına kadar savaşlar çoğunlukla toprak veya kaynaklara sahip olma ko­ nularındaki anlaşmazlıklardan kaynaklanıyordu; işgaller bir devle­ tin gücünü ve nüfuzunu güçlendirmek için yapılıyordu. Modern çağda, toprak ulusal bir kuvvet olarak önemini büyük ölçüde kay­ betmiştir; teknolojik ilerleme bir ülkenin gücünü, herhangi bir olası toprak genişlemesinden çok daha fazla artırır. Kelimenin tam 14

A ,,,,.,./ka 'nın nış Politikaya ihtiyacı Var mı?

anlamıyla kendi halkının ve liderlerinin zekasından başka bir kay­ nağa sahi p olmayan S ingapur'da kişi başına düşen gel ir, daha büyük ve daha elverişli ü l kelere göre oldukça yüksektir. Bu zen­ ginl iğinin bir kısmını, en azından yerel olarak açgözlü komşuların ı tasarı larından vazgeçirmek i ç i n etkileyici askeri güçler oluştur­ makta kul lanır. İ srail de benzer bir konumdadır. Nükl eer si lahlar, onlara sahip olma olas ı lığı daha az olan ülkeler arasında savaşlara yol açmıştır; ancak nükleer silah lar, insan yaşam ına yönel ik farklı tutumlar besleyen veya onların yıkıcı etki lerinin farkında olmayan ülkelerde hızla çoğalmayı sürdürdükçe bu ifade büyük olasıl ıkla geçerl i l iğini yitirecektir. Nükleer çağın gel işine kadar ülkeler savaşa yen i lginin sonuçları ndan dolayı gidiyordu ve hatta uzlaşmanın sonuçlarının savaşınkilerden daha kötü olduğu düşünülüyordu; bu mantık Birinci Dünya Savaşında Avrupa'nın kendi varl ığını tüketmesine neden oldu. Ancak nükleer güç ler arasında, bu denklem yaln ızca en içinden çıkı lmaz durumlarda geçerlidir. Başl ıca nükleer güçlerin çoğu liderinin zihninde nükleer savaşın yok edicil iği, uzlaşmanın, hatta belki yen i lginin sonuçlarından daha vahim görünmektedir. Nükleer çağın, nükleer becerinin artması ve böylece devasa toplam gücün elde edi lmesi şeklindeki paradoksu kaçını lmaz şekilde onu kul lanmaya yönelik istekte bir düşüşe karşılık gelmi ştir. Diğer güç biçim lerinin tamamı da kökten değiştiri lmiştir. İkinci Dünya Savaşının sonuna kadar güç, görecel i olarak türdeşti ; ekonomik, askeri veya pol itik olarak çeşitli öğeleri birbirini tamaml ıyordu. Bir toplum diğer alan larda benzer bir konuma hükmetmeden askeri olarak güçlü olamıyordu. Ancak, y irm inci yüzyı lın ikinci yarısında, çeş itli parçalar ayrılmaya başlad ı. Bir ülke önemli bir askeri kapasiteye sahip olmadan bir ekonomik güç haline gelebiliyordu (örneğin, Suudi Arabistan) veya durgun bir ekonom iye rağmen devasa bir askeri güç gel iştirebiliyordu (Sovyetler Birliği n in son zamanları gibi). Yirmi birinci yüzyı lda bu parçalar yeniden birleşme eği l imin­ dedir. Sovyetler Birliği 'nin kaderi, özellikle ekonomik ve teknolo­ jik devrimin, yaşam standartlarının arasındaki devasa boşlukları dünyadaki otunna odalarına taşıyan anl ık iletişiml erle bağlı oldu­ ğu bir çağda, askeri güce tek taraflı önem vennenin sürdürülmes i imkansız b i r şey olduğunu gözler önüne serd i . Bunun yanı sıra, tek bir nesi lde bilim, tüm geçmiş insanlık tarihindeki bi lgi lerin tama­ mını aşan atı l ım lar yaptı. B i lgisayar, Intemet ve gel işen biyo15

Henry Kl.\'.\'tnger

teknoloj i, teknoloj iye, geçmiş nesillerin h içbiri tarafından hayal edilemeyen bir olanak verdi. Gelişmiş bir teknoloj i k eğitim siste­ mi, uzun vadeli güç için bir ülkenin yerine getirmesi gereken ön koşul lardan biri haline geldi. Bu, bir toplumunun gücünün ve can­ l ı l ığının ana damarlarını oluşturdu; bu eğitim olmadan diğer güç türleri yok olacaktır. Küresel leşme, ekonomik ve teknoloj ik gücün dünya çapında yayı lmasını olanaklı hale getirdi. Anl ık i l etişimler bir bölgede al ınan kararlara, kürenin diğer kısımlarındakilerin tutsak olmasını sağlad ı . Her ne kadar eşit olmasa da, küresel leşme benzeri görülmemiş bir refah sağladı . Küreselleşme refah getirdiği kadar işlerin kötüye gitmesini hızlandırdığı, küresel bir felaketi hazırladığı şekl inde de görülmektedir. Küreselleşme kaçınılmaz olduğu kadar, aynı zamanda m ilyonların yaşam ını etkileyen kararlar, yerel politik denetimin elinden akıp gittikçe onu içten içe kemiren bir iktidarsızlık duygusunun ol uşmasına neden olma potansiyeli de taşıyordu. Ekonominin ve teknolojinin daha da incelmesi, halihazırdaki politikaların gücünü aşma teh l ikesini getirmektedir.

AMERİ KA 'NIN GÜÇLÜGÜ

Birleşik Devletler kendisini, tarihsel � eneyiminin çok azının hazırladığı bir dünyada bulmuştur. iki büyük okyanusun arasındaki güven li konumundan güç dengesi kavramını reddetmiş, diğer devletlerin çekişmelerine uzak durabileceği gibi, kendi demokrasi ve kendi kendini belirleme değerlerinin uygulanması konusunda ısrar ederek evrensel barışı getirebi leceğine ikna olmuştur. Bu kavramları, ilerideki bir bölümde daha ayrıntılı olarak ele alacağım; şu an için, hal ihazırdaki uluslararası düzeninin çözümlenmesi ve yorumlanması için tek bir formül uygulamanın mümkün olmadığını belirtmek yeterli olacaktır. Bugünün dünyasında en azından dört u luslararası sistem yan yana varl ığını sürdürmektedir:



16

Birleşik Devletler ve Batı Avrupa arasındaki ve Batı Yarı­ küre içindeki ilişki lerde Amerika'nın tarihsel idealleri ö­ nemli ölçüde uygulanabilirliğe sahiptir. Burada demokrasi

Amerika 'nın l >ış l'olitikaya İhtiyacı Var mı '!

ve ekonomik i l erlemeye dayal ı idealist barış anlayışı, ko­ nuya olan i lgisini gösterir. Devletler demokratik; ekonomi­ ler pazar yönelimli; savaşlar ise, etnik anlaşmazlıklarla tetiklenebildikleri çevreler dışında olanaksızdır. Anlaşmaz­ l ıklar savaşla ya da savaş tehdidiyle çözülmez. Askeri ha­ zırl ıklar bölgenin dışındaki tehditlere yönelik bir yanıttır; Atlantik bölgesinin veya Batı Yarıkürenin devletlerinin birbirine yönelik değildir. �

On dokuzuncu yüzyıl Avrupa'sının devletlerinden boyut olarak daha büyük ve çok daha fazla nüfusa sahi p olan Asya'nın büyük güçl eri birbirlerini stratej i k rakipler olarak tehdit etmekted ir. Kore ve Güney Doğu Asya ülkeleri geride kalmayacak şekilde Hindistan, Çin, Japonya ve Rusya, diğer bazı larını ve kuşkusuz bunların bir birleşimini gerçekten de kendi u lusal güven liklerini tehdit edebilecek düzeyde görmektedir. Bu güçler arasındaki savaşlar muhtemel olmamakla beraber olanaksız da deği ldir. Asya' da askeri harcamalar artmakta ve bunl ar temel olarak diğer Asya devletlerine karşı koruma oluşturmak amacıyla tasarlanmaktadır (ancak Çin'in askeri çabaları, B irleşik Devletler ve Tayvan ile yaşanabi lecek bir savaş olas ı l ığını da içerir). On dokuzuncu yüzyıl Avrupa'sında olduğu gibi, uzun bir barış dönemi olması olası, hatta kuvvetle muhtemeldir ancak güç dengesi bu barışın korunmasında kesinlikle anahtar bir rol oynayacaktır.



Orta Doğu anlaşmazlıkları, on yedinci yüzyıl Avrupası'ndaki l ere en çok benzeyen l erdir. Bu anlaşmazlık­ ların kökleri, Atlantik bölgesinde ve Batı Yarı Kürede ol­ duğu gibi ekonomik veya Asya'da olduğu gibi stratej ik de­ ğil, ideoloj i k ve din idir. Westphalia barış diplomasisinin özdeyişleri burada uygulanmaz. Sorun, özel bir şikayetten çok d iğer tarafın meşruiyeti, aslında varlığı olduğunda uz­ laşma u laşı lması zor bir şey haline gelir. Bu nedenl e, para­ doksal olarak bu anlaşmazlıklara kesin bir çözüm getiril ­ mesine yönel ik girişimler, Başkan Clinton ve Başbakan Ehud B arak' ı n 2000 yazının Camp David zirvesinde alınan kötü sonucun ardından keşfettikleri gibi, büyük oranda geri tepme potansiyeline sahiptir. Her bir tarafın kendi kutsal toprağı olarak nereyi düşündüğü sorusu üzerinde "uzlaş17

Henry Kis.\·inger

maya varma" girişimleri, kendi konumlarının uzlaştırı la­ maz özel l i kl erinin an laşılmasıyla sınırl ıydı . ,.

Avrupa tari hinde h içbir geçmi ş örneği olmayan bölüm Afrika'dır. Kırk altı devletinin kendil erini demokrasi olarak adlandırmalarına karşı. pol itikaların ı ideoloj ik i lkeyi birleştirme temelinde yürütmezler. Ayn ı zamanda Afrika pol itikası, inanı lan güç dengesi kavramıyla yürütülür. Afrika'da bir güç dengesinden söz etmek için kıta çok büyük ve ülkelerinin çoğunun erim i çok küçüktür. Ayrıca, Soğuk Savaş' ın sona ermesiyle, Afrika üzerindeki büyük güç rekabeti de büyük oranda kaybolmuştur. Daha da ötesi, Afrika'nın sömürgeci hakimiyet mirası, ona patlayıcı bir potansiyel, etn ik çatışma, ciddi oranda az gelişmişlik ve sağl ık sorun ları nın insani n itel iklerden uzaklaştırılması sorun larını getirir. Bölünen kabilel erin ve etnik grupların sömürgeci yönetimini kolaylaştırmak için sınırlar çizi lmiş ve bu sın ırlar, farklı dinleri ve kabi leleri daha i l eride bağımsız devletler olarak ortaya çıkan idari alt bölümlerde bir araya getirmiştir. Bundan dolayı Afrika uluslararası çatışmalara yayılan vahşi iç savaşların yanı sıra, i nsan vicdan ını zorlayan salgın hastalıkları ortaya çıkarmıştır. Bu kıtada demokrasi ler, Afrika'nın küresel büyümeye katı lımına yard ımcı olmak amacıyla bir yol bulmak için kendi tarihlerinin bedelini ödeme güçlüğüyle karşı karşıyad ır. Dünya toplumu pol itik ve etnik çatışmaları sonlandırmak ya da en azından hafifletmek gibi bir yükümlülüğe sahiptir.

Uluslararası sistemlerin sahası ve çeşitl i l iği, bir şeki lde önemsiz olan uluslararası politikan ın doğası hakkında geleneksel Amerikan münazaralarının çoğanu ortaya çıkarır. Dış pol itikan ın anahtar bel irleyici l erinin değerleri mi yoksa gücü mü, ideoloj isi mi yoksa varlık nedeni mi olacağı, asl ında bir uluslararası sistemin kendisini bulduğu tarihsel aşamaya bağlıdır. Her daim büyülü, tüm amaçlara hizmet eden bir formülün arayışında olan Amerikan dış pol itikası için, en sonunda ortaya çıkan ideoloj i k ayrıntı ve uzun vadeli stratej i gereksinimi, özel ancak henüz çözü lmemiş bir güçlüğü ortaya koyar. Ne yazık ki, iç pol itikalar Amerikan dış pol itikasını ters yönde götürmektedir. Kongre dış pol itikan ın taktiklerini meşrulaştırmak18

A ml'l'ika '11111 Dış Politikaya İhtiyacı Var mı !

la kalmaz, aynı zamanda gereğinden fazla yaptırımlarla diğer dev­ letler üzerinde bir yönetme kural ını zorla kabul ettirmeye çalışır. Artık onlarca devlet kendisini buna. benzer yaptırımların altında bulmaktadır. Başarı lı yönetimler, hem d iğer programların onayını almak, hem de halihazırda bir dış tehl ike olmadığı için iç pol itika­ yı dış politikanın önüne koymayı varolmanın kaçınılmaz bir gereği olarak kabul l enmek zorunda kalmışlardır. Yabancı eleştirmenler tarafından Amerika'nın kendinden fazla emin egemenl i k arayışı olarak ortaya konulan, çoğunlukla destek sözü vererek ya da seçim zaman ında cezalandırmakla tehdit ederek anahtar sorunlara ışık tutabilecek bir konumda olan ve gelecekte kendi hak taleplerin i oluşturmak amacıyla b i r diğerinin nedenlerini destekl eyen yurtiçi baskı gruplarına veri len yanıtlardır Yasamaya i l işkin her bir eylemin erdemi ne olursa olsun, bunların birikmiş etkisi Amerikan dış politikasını tek tarafl ı ve kimi zaman zorla yürütülen bir yönetime doğru götürmektedir. Genel l ikle diyalog çağrısı olan diplomatik iletişiml erin tersine, yasama bunu, ültimatomun uygulanabilir bir eşleniği olan "al ya da bırak" reçetes i olarak yorumlar. Aynı zamanda, her yerde olan gürültücü basın yayın organları dış po litikayı halk eğlencesinin bir parçası haline getirmektedir. İzlenme oranları için yapı lan yoğun rekabet, genellikle bel irl i bir sonucu olan iyi ve kötü arasındaki bir ölüm oyunu olarak sunu lan ve nadiren tarih in uzun vadeli meydan okumaları açısından düşünülen o andaki buhrana yönel ik bir takıntı ortaya çıkarır. Ani heyecan fırtınası diner dinmez, basın yayın organları yeni sansasyonlara geçer. Körfez ve Kosova krizleri veya Camp David zirvesi doruk noktasındayken basın yayın organ larında yirm i dört saat boyunca iş lenmişti. O zamandan beri, altlarında yatan eği l imlerin sürmesine, bazı larının çözü lmeme süreleri uzadıkça yöneti lemez hale gelmelerine rağmen, günden güne çok az i lgi görmüşlerdir. Ancak Ameri ka'nın 1 990' larda kendi rolünün böylesine mer­ kezi olduğu bir dünya için tutarl ı bir stratej i gel iştirmede yaşad ığı güçlüğün en derindeki nedeni, Amerika'nın rol ü konusunda dış politikaya çok farklı yaklaşımları olan üç fark l ı neslin çekişmesiy­ d i . Yarışan güçler, kendi deneyimlerini yeni bin yılın koşullarına uyarlamaya çalışan 1 950' terin ve 1 960' ların Soğuk Savaş stratej i ­ lerinin kıdemli leri; ortaya çıkan dünya düzen ine Vietnam'dan alınan dersleri uygulamaya çalışan Vietnam ' ı protesto hareketinin ateşli yandaşları ve Soğuk Savaş neslinin ya da Vietnam protestoIQ

Henry Kissinger

cularının her ikisinin de algılarını yakalamalarını güçleştiren de­ neyimlerle şeki llenen yeni nes i ldi. Soğuk Savaş ' ı n stratej i uzmanları, Sovyetl er B irliği ' n in kontrol altında tutulması pol itikasıyla nükl eer süper güçlerin anlaşmazlığını yönetmeye çalıştı lar. Askeri olmayan sorunlar açısından çok belirgin olmalarına karşın (nihayetinde Marshall Planı genel tasarım için NATO kadar önem l iydi), Soğuk Savaş nesli , uluslararası pol itikaya dah i l olan azaltı lamaz bir güç öğesinin olduğu ve bunun Sovyet askeri ve politik genişlemesinin önlenmesi becerisiyle ölçü l ebildiği yönünde ısrar etti l er. Soğuk Savaş nesli stratej i uzmanları, ideal izm ve güç arasındaki Amerikan düşüncesinde bulunan tarihsel gerginliği azalttı ve bir süre için neredeyse tamamen ortadan kald ırdı. İki süper güç tarafından yönetilen bir dünyada, ideoloj i ve denge gereksiniml eri birleşme eği l im i gösterdi . Dış pol itika, bir taraftaki kazançların, diğer taraftaki kayıplarla karşılandığı bir sıfır toplam oyununa dönüştü. Kontrol altında tutmanın ötesinde Amerikan Soğuk Savaş diplomatik dış politikasının ana dürtüsü, yen i lmiş d üşmanlar olan deneyimsiz üyeler olarak, oluşan Al manya ve Japonya'yı, uluslararası sisteme tamamen geri döndürmekti. Koşulsuz teslim iyetin beş yıldan az bir süre öncesinden empoze edildiği devletler açı sından emsalsiz olan bu görev, yapısal deneyimleri 1 930' tarın Büyük Buhran ' ının üstesinden gelen bir Amerikan liderleri nesli için anlamlı gelmiştir. Sovyetler B irliği ' ne direnci örgütleyen bu nesil, Franklin D. Roosevelt' i n Amerikan beklenti l eriyle ekonomik gerçeklik arasındaki boşluğu kapatarak politik isti krar sağlamış olan Y en i An laşma (New Deal) deneyimini yaşam ıştı. Aynı nesil demokrasi adına yapılan İkinci Dünya Savaşından da ga lip çıkmıştır. Şimdi "Muhteşem Nesil" olarak adlandırı lan düşünce biçimiyle bel irlenen ideoloj i ve stratej i birleşmesini ayıran Vietnam 'dı. 2 Amerikan olağanüstücü lüğünün i l keleri, dış pol itikaya dair yurtiçi tartışmaların ın tüm katı l ımcı ları tarafından hala doğrulanmasına karşın, somut olaylardaki uygu lamaları kökten ve süregelen bir çekişmenin konusu olmuştur. Vietnam deneyiminden sonra içinde bulundukları sanrının sar­ sı lmasıyla, Soğuk Savaş politikalarının birçok eski ayd ın destekçi ­ leri y a strateji alan ından çekilmişler, ya d a gerçekte savaş sonrası Amerikan dış pol itikasının varlığını reddetm işlerdir. V i etnam pro­ testosundan gelen çok sayıdaki birey tarafından i l k kez seçilen 20

Amerika 'nm Dış Politikaya İhtiyacı Var mı?

Başkan B i l i Cl inton 'un yönetimi, Soğuk Savaş' a Amerikan sabit fikirl i l iği tarafından kontrol edi l emez hale getiri lmiş olan bir yan­ lış anlama olarak yaklaştı. Ulusal çıkar kavramından geri çekildi­ ler ve birtakım "benci l olmayan" nedenlerin hizmetinde olacak şekilde, yani h içbir Amerikan ulusal çıkarını yansıtmayacak şekil­ de sunulmad ıkça güç kullanımına güvenmediler. Çeşitli defalar ve birkaç kıtada Başkan Cl inton, kendisinden önce gelenlerin, Clinton ' un kendi görüşüne göre, onu kırıcı biçimde açıkladıkları Soğuk Savaş tutumlarından kaynaklanan eylemleri için özür d i ler duruma düştü. Ancak Soğuk Savaş pol itik bir hata değildi; kuşku­ suz bu süre içinde bazı hatalar yapılm ıştı, hayatta kalma ve ulusal amaç gibi derin sorunlar buna dahildi. İronik bir biçimde, benci l olmama iddiası, tarihsel olarak diplomasiye çıkarların uzlaştırı l­ ması ufarak yaklaşan devletler tarafından özel bir tahmin ed ile­ me�l ik. hatta güvenilmezl ik türü olarak yorumlandı. Birleşik Devletler açık bir şekilde Soğuk Savaş politikalarına ya da on sekizinci yüzyıl d iplomasisine dönemezdi ve dönmemel iyd i . Çağdaş dünya çok daha karmaşıktır ve çok daha farklı yaklaşım lara gereksinim duymaktad ır. Ancak protesto döneminin kendi kendini hoş görme veya kendi kendine doğruluğunu da kaldıramaz. Bu düşünce okulları, herhangi bir olayda, çekişmelerinin l 960'tan sonra doğan nesle çapraşık ve akademik geldiği bir çağın sonunu işaret eder. Bu nes i l henüz tutarl ı ve uzun vadeli bir dış politikaya sadakat uyand ırma becerisine sah ip l iderler yetiştirmem iştir. Gerçekte bun lardan bazıları dış politikaya gerek duyup duymad ığım ızı sorgu lamaktad ır. Küresel leştiri lmiş ekonomik dünyada, Soğuk Savaş ertesi nesil Wal l Street' e veya Silikon Vadisi' ne, kendi ana babalarının Wash ington 'daki kamu hizmetine baktıkları gibi bakmaktad ır. Bu öncel iğin, kısmen çoğunlukla kariyerlerin ve ünün yok olmasıyla sonuçlanan acımasız bir reklam tarafından meydana getirilen körleşmeye girme yönünde giderek artan gön ül süzlüğün neden olduğu po litik etkinin üzeri ndeki ekonomik güce bağlandığını yansıtır. Soğuk Savaş sonrası nesil, büyük çoğunl ukla ayrıntı larına ya­ bancı olduğu ve neye hizmet ettiğini neredeyse an laşı lmaz buldu­ ğu Hindiçin' deki savaş konusundaki münazaralarla daha az i lgili­ dir. Kendi ekonom ik faal iyetlerinde etkili bir biçimde izlediği kend ine yönel ik çıkarlar doktri n i itiraf etmek konusunda da kendi­ sini suçlu h issetmez (ancak bazen vicdan ına sus payı olarak ulusal benc il olmama yönünde sempati sağlar). Tarihe çok az eğilen bir ') 1

Hmry Kissinger

eğitim sisteminin ürünü olarak çoğunlukla dış i li şkiler konusunda derinlikten yoksundur. Bu nesil, özel yaşamlarının yoğun rekabet­ çi ortamını telafi etmek için risksiz küresel i l işkil er fi kri tarafından ayartılmaya açıktır. Bu ortamdan çok doğal bir şek i lde ekonomik çıkarların sonunda ve neredeyse otomatik olarak küresel politik uzlaşmayı ve demokrasiyi getireceği inancı çıkar. Bu tutumlar yalnızca genel savaş tehl ikesi büyük oranda kaybolduğu için mümkün olmuştur. Böyle bir dünyada Soğuk Savaş sonrası Amerikan liderleri nesli (ister protestocu akım lardan mezun olsun, ister işletmecilik okul larından), dış pol itikanın ya ekonomik politika olduğunun ya da dünyanın geri kalanına Amerikan erdem lerinin öğretilmesinden ibaret olduğunun hayal edilmesinin mümkün olduğunu düşünürler. Şaşırtıcı olmayacak şeki lde Soğuk Savaşın sona ermesinden bu yana Amerikan diplomasisi, giderek artan biçimde Amerikan gündemine sadakat için sunulan bir d izi teklife dönüşmüştür. Ancak ekonomik küreselcilik, dünya düzeninin önemli bir bileşeni olmasına karşın, onun yerini alamaz. Küresel leştiri lmiş ekonom inin başarısı, gerek toplum lar içinde, gerekse arasında dünyan ın politik l iderl ikleri üzerinde baskı lar oluşturacak oynamaları ve gerilim leri meydana getirecektir. Bu arada, politik sorumluluğun bir birimi olarak kalan ulus-devlet, dünyan ın birçok bölgesinde görünüşte çelişen iki eği l im esasına göre, etnik bileşenlerin parçalanması veya kend ilerini daha büyük bölgesel gruplarda eritmeleri esaslarına göre yeniden yapı landırı lmaktad ır. Soğuk Savaş sonrası ul usal liderler nesli, özür dilemeyen, aydınlatı lmış ulusal çıkar kavramı n ı karmaşıklaştırmaktan utandığı sürece ahlaki yükselmeye değil, i l erleyen bir felce ulaşacaktır. Kuşkusuz gerçekten Amerikalı olmak için, herhangi bir ulusal çıkar kavramı ülken in demokratik geleneğinden ve dünyadaki demokrasinin can l ı lığı endişesinden gelmelidir. Ancak Birleşik Devletler aynı zamanda kendi değerl eri ni bazı zor soruları yanıtlamak üzere yorumlamalıd ır: Hayatta kalmamız için, yol ne kadar sancı l ı ol ursa olsun, neyi önlemeye çalışmal ıyız? Kendimize karşı dürüst olarak, sonunda ulaşılan uluslararası ortak karar ne kadar küçük olursa olsun gerektiğinde kendi başımıza neye ulaşmaya çalışmal ıyız? Hangi yanlışları temel olarak düzeltmemiz gerekir? Hangi hedefler bizim kapasitemizin ötesinde?

"

1 l�i ıı ci ııiil iinı Amerika ve Avrupa: Demokrasiler Dünyası

uzey Atlantik'e sın ırı olan devletler arasında, Wi l son ' ın demokratik kurum lara ortak bağl ı l ığı temel alan uluslara­ rası düzen ve tartışmaları savaş yerine müzakerelerle hal­ letme ideali gali p geldi. Hükümetler demokratiktir ve "demokrasi" etiketi, parti lerin sırayla görev lerini yerine getirdikleri düzenl i ve barışçı olan gerçekten çoğu lcu devletleri işaret eder. Bu, demokra­ si sözcüğünün genel l ikle gücü elinde tutan kişilerin haklı göste­ rilmesi şeklinde kul lan ıldığı ve darbeler veya darbe benzeri yol l ar­ la hükümet değişikliklerinin gerçekl eştiği dünyan ın geri kalan ıyla çelişmekted ir. Atlantik bölgesinde artık savaş bir pol itika aracı olarak kabul edi l memekted ir. Geçtiğimiz yarım yüzy ı l içinde, güç yaln ızca Avrupa'da ve geleneksel ul usal devletler arasında değil de, etn ik gruplar arasında kullan ı lmıştır. Bu nedenle, yarım yüzyı ldan beri Kuzey Atlantik'e s ınırı olan devletlerin ortakl ığı Amerikan dış politikasının temel taşı olarak hizmet etmiştir. Sovyet tehd idinin ortadan kalkması ndan sonra bile, Atlantik ortakl ığı Amerika Birleşik Devletleri için can alıcı bir uluslararası düzen desteği olmay ı sürdürmüştür. Karşı l ıklı ge-

K

Henry Kissinger

leneksel ittifak tan ımının ötesinde, Kuzey Atlantik devletleri, ortak bir pol itik yazgı bel irlemek ve ona u laşmak için bir müzakereler ve il işkiler ağı geliştirmiştir. İkinci Dünya Savaş ı ' n ı n doğurduğu kötü sonuçlar sırasında, Amerika'nın yardımı Avrupa'nın ekono­ mik çöküşü atlatmasını sağlamıştır. Ve Sovyetler B irl iği tehdit ed ici hale geldiğinde, Kuzey Atlantik Antlaşma Örgütü gündeme gelmiştir. Bu örgütün askeri dalı bütünleşmiş bir askeri yönetim olmuştur ve geçici büyükelçiler kurulu, işbirliği içinde ittifak d ip­ lomasisi yürütmüştür. Daha yakın zamanda, küresell eşme ekono­ mik bağları öylesine derinleştirmiştir ki, iki tarafın karşılıklı yatı­ rımlarını Kuzey Amerika ve Avrupa'nın refahını neredeyse çö­ zü lmez biç imde birbirine bağlamıştır. Ve paradoksal şeki lde Kuzey Amerika ve Avrupa arasındaki ilişkiler anlaşmazl ı klarla çevrelenmiştir. Bunun neden i, ittifak i l işkilerinin geleneksel biçimde pastoral ve hatta yumuşak olması değildir. An laşmazlık, ittifakın büyüyen yaralarına damgasını vurmuştur; zaten üç yüzyı ldan beri küresel i l işki l eri yönetm iş olan devletlerin ansızın kendi lerinden üç bin mil uzaklıktaki Washington'da verilen kararlara bağımlı hale gelmeleri sonunda bu beklen melidir. 1956 y ı l ındaki Süveyş krizi sırasında Eisenhower yönetimi İngi l iz ve Fransız müttefiklerinden ayrılmış ve etkin şeki lde onları bozguna uğratmak için çal ışm ıştır. Kennedy yöneti minin l 960 ' lardaki Berl in Krizi'ni ele alması, hem Almanya hem de Fransa'da kuşkuyla karşılanmıştır. 1 97 0 ' l erde Nixon yönetiminin yeni bir transatlantik i l işkisi tan ım lama girişimi, özel l ikle Fransa tarafından geniş bir direnişle karşı lanm ıştır. Ve 1 980' 1erde Amerikan nükleer füzelerinin Avrupa'ya yerleştiri lmesine, tüm k ıta boyunca gösteri lerle karşı çıkılm ıştır. Ancak şimdi önemli bir nitel fark var. İttifakın i lk krizleri genel­ l ikle üzerinde anlaşılmış ortak güvenlik gereklil iklerinin farklı yorumlarından kaynaklanan aile münakaşaları n iteliğindeyd i. Bu­ gün ise ortak güven lik ve asl ında ortak amaç kavramlarının tan ı m­ ları sorgu lan ıyor. Amerika'nın Avrupa koloni merakından kopma­ sı konusu tarih i açıdan neredeyse tuhaf görünmekted ir. Bu yazıda, NATO bölgesinin dışındaki Amerikan pol itikaları ndan ayrı lanlar Avrupal ı müttefiklerimizdir. Küba' ya, Irak' a veya İran 'a karşı yaptırım lar, Amerika'nın Tayvan Boğazı' ndaki politikası ve ulusal bir füze savunması kurma planı bunu kanıtlamaktad ır. Geçmişte Avrupa ül keleri sık sık Amerikan yayı lma kararları nı kınam ış olsalar da, NATO hükümetlerinin başındakiler için, kendi güven­ l iklerinin bağlı olduğu bir müttefikin stratejik kararlarına alenen 24

A merika '11111 /)ış Politikaya İhtiyacı Var mı'!

veya bir Rusya l ideriyle yan yana saldırmak, bu güne dek görül­ memiş bir şeydir. Zaten Rusya Başkanı Vladiin i r Putin 2000 yılı­ nın Ekim ayında Paris'i ziyaret ettiğinde olan budur. Başkan Jacques Chirac, konuğuyla birlikte düzen l edikleri bir basın konfe­ ransında, Fransa'nın altı ay boyunca başkan lığını yaptığı Avrupa Birliği ad ına konuşurken, Clinton yönetiminin ABM Anlaşma­ sı'nın yeniden gözden geçiri lmesi planına saldırd ı : Avrupa Birl iği v e Rusya'nın görüşü benzerd ir. B iz, herhangi bir gözden geçirmen in gelecek için son derece zararl ı olabilecek bir çoğalma riski taşıdığına inan ıyor ve ABM An laşması 'nın gözden geçirilmesi olasıl ığmı kın ıyoruz. Daha i lginç olan şey ise, Avrupa Birliği ' nden bir uzlaştırma ekibinin, Kore yarımadasındaki geri limi azaltma olasıl ıkların ı araştırmak üzere, bundan yalnızca iki hafta önce Başkan Bush tarafından ilan ed i lmiş olan Amerikan pol itikasının tam zıddı bir görevle gönderi lmesiydi . Söz konusu olan, bu iki görüşün değerleri deği l . Ancak en azından Amerika'nın tüm askeri riskleri üstlendiği ve şiddetli tartışmalara konu olan bu bölgede daha fazla sabır ve kısıtlama daha uygun ol urdu. Soğuk Savaş sırasında Avrupa bütünleşmesi, Atlantik ortaklığını güçlendirme yöntem i olarak teşvik ed i ld i . Bugün bu bütünleşmenin taraftarlarının çoğu buna Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı bir güç oluşturma yolu olarak bakıyor. 2003 yılında gerçekleşecek olan Avrupa Birl iği askeri gücünün bel irleyici bir özel liği, NATO çerçevesi dışında hareket edecek bir güç oluşturmaktır. Ay111 şekilde, Alınan Dışişleri Bakam Joschka Fi scher bundan böyle B i rleşm iş Milletler'in Alman dış pol itikasında daha büyük bir rol oynayacağını, hatta bazı durumlarda bu rolün NATO'nunkinden daha büyük olacağın ı ifade etın iştir. 2 İttifak kuruld uğunda bel irleyici unsuru Sovyetler Birliği 'ne karşı ortak bir pol itika idi. Bugün Atlantik'in iki tarafındaki ana müttefikler Moskova'yla kendi "özel il i şkilerini" tan ım lama ihtiyacı iç indedir. Bu çabaları birbirlerine karşı yönelmiş ol masa da, özel l ikle müttefiklerinin görüşleriyle i lgili endişel ilerdir. Gereksinim duydukları şey, birbirlerine karşı bir bakıma sigorta po liçesi olacak biç imde, Moskova'nın iyi niyetini kazanarak kendi seçeneklerin i büyütmektir. Rusya'ya yönel ik ortak bir ittifak politikası gözüyle bakılan şey, genel l ikle o anki Rusya l iderinin kişiliğinin duygusal bir yorumu 25

rınıry A ıs.rnıger

olmaktadır; bir zamanlar bu Boris Yeltsin'di, şimdi (en azından başlangıçta) V ladimir Putin. Bu durum, her müttefikin kendisini donatmayı seçeceği şekilde ulusal pol itikayı psikoloj i k ölçütlere göre ayarlama özgürlüğüne sahip olmasını getirir. Ekonomik alandaki anlaşmazl ıklar daha da keskindir. Ana ticaret sürtüşmeleri, Avrupa'ya karşı Amerika Birl eşik Devletleri 'nin çeşitl i misil l eme tehditleri şeklinde, sığır eti ve muz konusunda ve Amerika Birleşik Devletleri 'ne karşı Avrupa Birliği tarafından uygulanan ihraç mal larına Amerikan vergilendirmesi konusunda patlak vermiştir. Atlantik ' in iki tarafı Dünya Ticaret Örgütü 'nde yeni bir çok taraflı ticaret müzakeresinin nasıl başlatılacağı, hatta başlatı lıp başlatılmayacağı konusunu çıkmaza sokmaktad ır. Hem anlam, hem de süreç üzerinde anlaşmazlığa düşmekted irler. Özellikle petrol fiyatları yüksek kalmaya devam ederse, ufukta enerj i pol itikasıyla i lgili başka bir meydan okuma belirm iştir. Daha kaygı verici olan ise, daha önce eşi görü lmemiş derecede seyahat gerçekleşmesine rağmen, Atlantik'in iki tarafında insan irtibatının kalmamasıdır. Amerikalı lar ve Avrupal ı lar, diğer kıtayı her zamankinden daha fazla ziyaret etmektedi rler. Ancak, Atlantik'in d iğer yakasının tarihi ve el l e tutulamayan değerleri hakkında bilgi sah ibi olmaksızın, önyargı larının veya mesleki il işkilerinin kozası içinde hareket etmektedirler. Bugünkü Amerikalı neslin Avrupa hakkındaki bilgisi politik veya kültürel bağlardan çok iş meseleleri yönünde büyümektedir. Öte yandan, çoğu Avrupa l ı ' nın kitle iletişim araçlarından öğrendiği kadarıyla Amerika Birleşik Devletleri, idam cezası, yetersiz olduğu iddia ed i l en sağl ık sigortası, büyük cezaevi nüfusu ve diğer benzer basmakalıp örnekleriyle tan ım lanmaktad ır. Emin olmak için Avrupa'nın ana l iderleri George W. Bush ' un başkan lık görevine gelmesini, Atlantik bağlarına bağl ı l ıklarını yeniden teyit etmek için kul lanmışlardır. Ancak ittifakın hala ortak bir yazgı ifadesi olarak görülüp görülmediği veya ittifakın aslında ulusal ya da bölgesel pol itikalar için bir güvenlik ağına m ı döndüğü sorusu yanıtsızdır. Atlantik'in iki yakasının liderlerinin karş ılaştıkları en önem l i zorluk, bu soruyu yanıtlamaktır.

ATLANTİK İLİ ŞKİ S İN İN DÖNÜ Ş ÜM Ü Atlantik i l işkilerinin yönel imine, ayrı ayrı liderlerin özel pol iti-

26

A mC'rika '11111 /)ış Politikaya ihtiyacı Var mı?

kaları neden olmamıştır; bunun yerine bu pol itikalar, geleneksel i l işkideki dört temel değişikl iğe duyulan tepki l eri yansıtmaktad ır: • Sovyetler Birl iği 'nin dağı lması , • Almanya'nın birleşmesi, • Dış pol itikaya iç pol itikan ın bir aracı gibi davranma eği l iminin artışı, • Avrupa kiml iğinin fil izlenmesi 1 9 1 7 yıl ında Birinci Dünya Savaş ı ' na girm esinden bu yana Amerika ' n ın po litikası, egemen olan Avrupa'dan gelebilecek potansiyel saldırgan gücü önlemenin j eopolitik bir kazanç olduğunun farkında olmayı temel almıştır. Amerika Birl eşik Devletleri, bu kazancı savunmak için İ kinci Dünya Savaşı'ndan sonra yalnızlık geleneğini terk etmiş ve uzayan bir mücadelede Sovyetler Birliği'yle yüzleşmiştir. Görev aşkını ve dış pol itikayı, u lusal tari hlerinin daha kısıtlı fazi letini öğrettiği l iderlere bağlı ahlaki gel işimle eşit sayma eği limine rağmen, Avrupa, iki örnekte de Amerika'nın rolünü selam lamıştır. Sovyet tehd idinin ya lnızca Atlantik ' e sın ırı olan ulusların ortak çabasıyla ve ul usal çıkarları büyük oranda ikinci plana almakla karşı lanabileceği bil inci, var olan ortak ittifak yapısını ol uşturmuştur; bu belki de tarihteki en etki l i yapıdır. Süreç iç inde, Atlantik'in iki yakasında da geleneksel ortak savunma çerçevesinin ötesine geçen bir tutum gel işti; Atlantik İttifak ı ' n ın üyeleri, ul usal çıkarların basit toplamından çok, kendi leri nin eşsiz ve özel bir değerler toplul uğuna ait oldukların ı düşünmeye başlad ı lar. Ancak b u böl ümde daha ileride ele alınacağı gibi, Sovyet tehdidinin sonu, u lusal diplomasi ve iç pol itikan ın geleneksel biçimlerinin cazibesini yeniden diri ltmiştir. Almanya'nın birl eşmesi, bu eği l imleri hızlandırmıştır. Alman­ ya' n ın yeni lgi aldığı her iki dünya savaşından sonra komşularına kıyasla daha güçlü çıkabilecekken savaştan önceki halinden daha kötü duruma düşmüş olması, tarihin ironi l erinden biridir. H içbir şey insan öngörüsünün sınırl ı l ığını bu savaşların sonuçlarından daha net biçimde kanıtlayamaz. Diğer Avrupa devletleri hevesle bu fırsata el koydularsa da, Almanya i lk savaşı başlatmakta etki l i olmuştur v e Avrupa, hatta büyük olasıl ıkla dünya egemenl iğini elde etmek için tek başına ikinci sava�ı kışkırtmıştır. Bu savaşlara h iç girmeseydi, Al manya, n eredeyse kendi l iği nden en azından Avrupa içinde en önde gelen devlet konumuna u laşabil irdi; uğra-

27

mış olduğu iki bozguna (yabancı birlikler tarafından sın ırlarının işgali ve kırk y ı ldan beri birbiriyle rekabet eden iki devlete bö­ lünmesi) rağmen, şimdi ekonomisinin gücüne ve insanlarının can­ lı l ığına dayanarak bu konuma yaklaşmaktadır. Nazi döneminin çöküşü, ülkenin bölünmesi ve Soğuk Savaş bel irtme hattının mer­ kezinden geçtiği gerçeği, yeni Alman demokrasisinin kurucu ların ı her şeyin üstünde yalnız b i r ulusal gidişatın yinelemesinden ka­ çınmaları konusunda ikna etm iştir. B irleşen son büyük Avrupa devleti olan Almanya, popül er bir hareketin bir sonucu olarak deği l, beş yıl önce Prusya'nın askeri anlamda Almanya'yı yenerek başı çekmesini takiben, 1 87 1 yılında çeşitl i Alman prenslerinin devleti i lan etmeleri nedeniyle bir devlet haline geldi. Diğer Avrupa devletlerinin aksine, yüzy ı l ın daha iyi bir parçası olarak, Almanya'da m i l l iyetçilik ve demokrasi ayrı ayrı ve genel likle birbiriyle çelişen patikalarda geli şti. Sonuçta Alman mill iyetç i l iğinin soyut, duygusal ve romantik bir n iteliği oluştu. Her şeyin üzerinde bu, orandan yoksun oldu. Bu durum, Almanya'nın merkezi coğrafi konumu nedeniyle oluşan stratej i k sorun ların Avrupa için kalıcı bir dengesizlik kaynağı haline gelmesine yol açtı. 1 87 1 yıl ındaki birleşmeden önce A lmanya' nın düzinelerce küçük devlete böl ünmüş olması, yüzyıllardır komşularının Avrupa güç dengesi için A lman toprakları üzerinde yarışmalarına imkan venn işti . Birleşmeden sonra A lmanya, tüm komşularına karşı aynı anda güven l ik garantisi arayışıyla, d iğer uca yanaştı. Ama komşuları ittifak kunnuş olsalardı ve A lmanya on ları yenecek güçte olsaydı, o zaman açıkça onları tek tek yenecek kadar da güçlüydü. Böylece Almanya'nın stratej i k çıkmazından kaçma çabası onun en korkunç kabusunu hazırlad ı: Ona komşu olan devletlerin tümünün kendisine karşı koalisyonu. Almanya yüzy ı l lard ır Avrupa'nın barışı için ya çok güçsüz ya da çok güçlü olmuştu. Sonunda bu sorun Alman tarihinde yalnızca iki defa çözüldü: Birleşm iş bir A lmanya'nın i lk yıllarında, on dokuzuncu yüzyı lda Otta von Bismarck tarafından ve İ kinci Dünya Savaşı ' ndan sonra Konrad Adenauer ve ondan sonra gelen Federal Cumhuriyet baş­ bakan ları tarafı ndan. B ismarck güven liği diplomatik beceri yoluy­ la sağlamayı terc ih etti . Avrupa devletlerinin birbirleriyle olan i l işkilerini, Almanya'nın her zaman olası bir rakibe göre daha fazla seçeneği olacak şeki lde düzenlemeye çabaladı ve böylece düşmanca koalisyonların oluşmasını ön l edi. Bu dahice başarı, 28

Aml'rika

·,,,,,

J >ış l'oliıikaya lhı�yacı Var mı'!

B ismarck ' ı n si lahlanma yarışını d iplomatik beceri lere yeğleyen v e aşırı kas bükülmesiyle B irinci Dünya Savaş ı 'na doğru yönelen halefleri için fazla ince bir şeki lde hazırlanmıştı ve fazlasıyla kar­ maşıktı. Adenauer ve haleflerine, yalnızlık maceraları zevki iki savaş la tükenmiş olan, bozguna uğramış, bölünmüş ve perişan bir Almanya miras kald ı . Almanya'nın geçmiş yönetiminin B ismarck sti l i ince birleşimlere izin vermeyecek kadar çok güvensizliğe yol açtığını ve Bismarck tarzı diplomasinin dayandığı A lman romanti k eği l iminin, oran duygusunu yenilgiye uğratacağını öğrenmişlerdi . Her halükarda ulusal bir diplomasi, müttefik işgal inin gerçekleri tarafından imkansızlaştırılm ıştı. Almanya'nın Soğuk Savaş bölünmesi on yıl lara uzadıkça, Federal Cumhuriyet, hem Atlantik hem de Avrupa eği l imlerini vurgu lad ı . Atlantik İ ttifakı ' nda Amerikan l iderl iğini destekleyerek Sovyet askeri baskılarından güvence bulmaya çal ıştı ve Avrupa bütünleşmesinde Fransa'nın pol itik l iderl iğini kabul ederek Doğu Almanya Sovyet uydusu açısından meşruiyet için çabalad ı . NATO içinde Amerika Birl eşik Devletleri 'ne ve Avrupa içinde Fransa'ya ikinci oyunu oynayan Federal Cumhuriyet, mutlak tes l i miyetinden birkaç on yıl sonra, Avrupa' daki en güçl ü askeri ve ekonomik güç ve Atlantik dayan ışmasının ana yapı taşı olarak ortaya çıktı. Soğuk Savaş ' ın ilk dönemlerinde Adenauer'un gidişatına karşı önemli ölçüde muhalefet vardı. Bu en çok Nazi lere kahramanca karşı koyan ve üyelerinin bazıları Alman pol itikasında çok takdir gören figürleri içeren Sosyal Demokrat Parti tarafından vurgulanıyordu. Federal Cumhuriyet ' in i lk günlerinde, l iderleri tarafsız giysiler iç inde bir u lusal pol itika savundu; somut kelimelerle söylemek gerekirse, önerdikleri şey birleşmeye karşılık Batı l ı askeri bağlardan vazgeçmekti. 1 970' 1erle birl ikte SPD (A lmanca kısaltmasıyla) Almanya'nın Batı 'yla birleşmesini kabul etmi şti. İki seçkin Sosyal Demokrat başbakan Willy Brandt ve Helmut Schmidt, Komünist Doğu ile diplomatik seçenekleri keşfetmeye karşı daha büyük bir istekleri olmasına ve bunun Amerika B irleşik Devletleri tarafından da i l k başta tereddütlü biçimde, daha sonra i s e inançla desteklenmesine rağmen, Almanya'nın Atlantik ve Avrupa bağlarını pekiştird i . Brandt' ın Moskova'yla görüşerek "Doğu'ya açı lması" Alman­ ya' n ın bölünmesinin resmi olarak kabul üne yol açtı ve 1 97 1 yıl ın­ da Berl in'de bu şehre yönelik tehdidi sona erdiren dört tarafl ı bir anlaşmanın temel ini ol uşturdu. B irleşmeye giden yol ve SPD'nin 29

n n ı r_v l\ IS.Hll!{er

mevki i ve dosyası açısından askeri stratej iye farklı bir yaklaşım olarak Almanya' n ın doğu seçeneğine süren i lgisi, 1 982 yıl ında orta menzi lli Amerikan füzelerin i Alman topraklarına yerleştirme­ ye yönel ik NATO kararını uygulamaya hazırlanan Başbakan Schmidt' i at'aşağı etti. On altı yıldır görevden uzakta olan SPD 1 998 'de tarihsel açıdan Atlantik İttifakı 'na karşı saldırgan bir platform olan sözde Yeşil (Çevreci) partiyle koalisyona giderek Almanya'nın yönetimini devraldı. Kısmen Soğuk Savaş sonrası tartışmaların 1 980' lerin birçok tartışmasını işgal etmesi gerçeğine bağlı olarak, bu görev çerçevesinde sözü edilen partilerin hiçbiri kendi l erin i muhalefette niteleyen konuları vurgu lamadı. İktidardaki partiden bağımsız olarak ve kaçını lmaz bir biçimde, yeni uluslararası düzenleme Alman ulusal merakı na daha çok önem veri lmesini getirdi. Sovyetler B irliği 'nin çöküşünün Doğu 'dan gelebilecek askeri saldırı korkusunu azaltmasıyla (ve bir süreliğine yok etmesiyle) ve 1 990'da birleşmenin Doğu Alman Sovyet uydusunu yıkmasıyla birl ikte, asl ında Avrupa ve NATO içindeki politik denge değişti. Almanya'nın NATO'da ve aynı zamanda Avrupa' da ikinc i l bir konumu kabul etmeye istek l i olması durumu sona erd i. Rusya'nın düzelmesi h ı z kazand ıkça, Rusya 'yla A l manya'nın özel i l işkilerinin geleneksel cazibesi yeniden ortaya çıktı. Al manya güven lik açısından Amerika Birleşik Devletleri 'ne ve meşruiyet açısından Fransa'ya daha az bağımlı hale geldikçe üç temel eği l im ortaya çıkmaktad ır: • Hem Atlantik İtti fakı hem de Avrupa kurumları içinde daha büyük bir kendine güven görül ecektir. Almanya Avrupa içerisinde Fransa' n ın Atlantik ittifakında Avrupa ıçın oynaması gereken rolü bulmaya çalışacaktır. • Almanya her zaman Amerika B irleşik Devletleri 'ne olan bağlarını riske etmeye, Atlantik i l işki leri için düzenlenen Fransız reçetelerinde düşünüldüğünden daha az hazırl ıklı olacaktır. Bu an lamda, Fransa konuşma sanatının uygulanmasına sın ırlama getirmektedir. • Almanya'nın göreceli rolü ve gücü arttıkça ve Rusya' n ın durumu iyileştikçe, iki ülken in yakın oldukları zamanda geliştirdikleri ve çatışmaya düştüklerinde mustarip oldukları Bismarck geleneğine dayanan özel bir Rus-Alman yeniden yakınlaşması için istek uyanacaktır.

30

A m l 'l'ı k ı ı '11111 !>ış Politikaya İhtiyacı Var m ı !

Bu eği lim ler yönetici taraflarla sınırl ı kalmayacaktır. Almanların genç kuşağı savaş sonrası travma deneyimini yaşamadı (Nazi travmasından bahsetmiyorum bile) .ve Almanya'nın eski komünist üçte biri demokratik deneyimine yirm inci yüzyılın son on yıl ına kadar katı lmad ı . Böylece, askeri bakımdan saldırgan olmayan, ancak Alman ların çoğunluğunun hiç bil mediği bir geçmişe dayanan ayrımcıl ığa karşı dirençl i ve Almanya'nın ekonom ik ve askeri potansiyel iyle orantı l ı pol itik etkide ısrarlı yeni bir tür mill iyetçilik gelişecek gibi görünmektedir. Bu eği l imler, kısmen Amerikan üstünlüğüne tepki olarak, kısmen de Almanya'ya karşı dengeyi oluşturmak için (bu tür bir yarışmada Almanya'nın Rusya karşısında anlaştığı konumun çok daha güçlü olması ihtimal ine rağmen) diğer Avrupa devletlerini Rusya'ya kur yapmaya teşvik edecektir. Sonunda Amerika Birleşik Devletleri aynı oyuna girecek olsaydı, Atlantik i l i şkisi karakterini değiştirecek ve daha çok ödülleri ve cezaları dengeleyen geleneksel Avrupa diplomasisine benzeyecekti . ATLANTİK'TE D EGİŞİKLİK V E AVRUPA LİDERLİGİ Atlantik i l işkisini yaratmış olan l iderler İkinci Dünya Savaş ı ' n ın eritme kabında, l 930'ların ödün verme döneminde demokrasi ler arasındaki bölün men in ve zafere giden uzun yolda, neredeyse dünya çapında bir felaketin meydana geleceğini öğrenmişlerdir. Marshall Plan ı ' nı ve NATO 'yu denize indirmiş, doğrudan ve dolaylı bir dizi Sovyet meydan okumasını üstesinden gelmiş ve Komünizm ' in en sonunda gerçekleşen bozgununun temel ini atmışlardı r. Atlantik'e sınırı olan ülkelerde l 990 ' larda görevde bul unan veya seçimlere hakim olan kuşak biraz farklı bir deneyim kümesinden ortaya çıkm ıştır. Babaları, Amerikan gücüne güven ve müttefik bütünlüğün önemi kavram larıyla büyütü lmüştü. K ızları ve oğul ları, özlerinde Amerikan gücüne ve aslında genel olarak ul uslararası olaylarda gücün rolüne duyulan güvensizlikle 1 960' !arın ve 1 970' lerin protesto hareketleri sırasında büyüdüler. Dış politikayı stratej i k olmayan nedenlerle tan ımladılar ve ulusal çıkar görüşünden rahatsız oldular. Onların tutumlarının oı1aya çıkardığı soru bu konu ların önemli olup ol maması deği l, gelenek­ sel güvenlik çerçevesi göz ardı ed i ldiğinde bunun sürdürü lebilir olup olmad!ğıdır. 31

Bin yıl devrettiğinde hemen tüm Batı Avrupa ü lkelerinde yönetimde görev alan kuşak, on ları biçimlendiren Amerika karşıtı bir çeşit protestoda yer almış olan merkez sol parti l eri temsil ediyordu. Amerika Birleşik Devletleri ' nde bile C l i nton yöneti minin dış pol itika oluşturması sürecinde çoğu kişi Amerika ' n ın kendi iç sorun larıyla yüzleşip onları çözmeden önce gücünü ülke dışına yöneltme hakkı olmadığı, eğer bunu yaparsa da kendi merakları nın ötesinde başka nedenlerle yapması gerektiği düşüncesini taşıyordu . Bazı ları, Soğuk Savaş ' ı n kökeninin ağır sorumluluğunun askeri güce yoğun bir i lgi göstererek Sovyet korkuların ı ayakland ıran Amerika Birleşik Devletleri ' n e ait ' olduğu düşüncesini taşıyordu: Kurucu kuşak Atlantik İttifak ı ' n ı demokrasi l erin birleşimi için bir ayrı lma noktası o larak algılasa da, protesto kuşağı onu yenmek için bir engel olarak değilse de Atlantik İttifakı ' n ı Soğuk Savaş ' ı n kal ıntısı olarak görm ekted ir. Böylece Başkan Clinton Rusya Başkanı Boris Y eltsi n ' le 1 997 yıl ında bir ortak konferansta "eski NATO"nun, asl ında demokratik devletlerin Sovyetler Birl iği 'nin boyun eğen Doğu Avrupa ülkelerine zorla kabul ettird iği bir yapıyla gönüllü birleşmesini dengeleyen "temel olarak Varşova Paktı ' n ın bir ayna görüntüsü" olduğunu ifade etti . 4 Protesto kuşağının hedefi bir Atlantik birliğini güçlendirmekten çok ''ayıran sın ırları si lmekti". Bunun iyi bir örneği, 1 997 yılının Mayıs ayında C l i nton ' ın West Point'te yaptığı ve NATO genişlemesi için dört gerekçe gösterd iği konuşmadır: • yeni yüzyı lda "tüm insan l ığın barışını tehdit eden çatışmalara işaret etmek" için İttifak ' ı güçlendirmek (muhtemelen etn ik ve bölge dışı çatışmalar); • "Avrupa'da demokrasinin tarih i kazanımlarını güvence altına al maya yard ımcı olmak" • "olası üyeleri aralarındaki farklılıkları barış içinde çözmeye teşv ik etmek" ve • Barış Ortak lığı ve Rusya ve Ukrayna ile özel düzen l emelerle beraber "Avrupa 'daki Stal in' in ç izdiği yapay sın ırı silmek ve Avrupa'yı istikrarsızl ıkla ayırmadan güvenlik içinde bir araya getirmek" � Bu tartışmaların her biri değerli olmasına karşın, Polonya, Maca­ ristan ve Çek Cumhuriyet i ' nin NATO'ya kabul edi l mesinin en önemli nedenini dışarıda tutuyordu: İ lk ve son olarak, Orta Avru-

32

pa 'da yirminci yüzyı lda Almanya ve Rusya gen iş lemec i l iğini çe­ ken tüm stratej ik boşluğu gideriyordu. Bu j eopoptik gerçeği doğ­ rulamak, bir yıl sonra NATO genişl emesine öğüt ve rıza önerge­ sinde Amerika Birleşik Devletleri Senatosu'na kalm ıştı. Senatörler net bir biçimde, NATO 'nun "en başta askeri bir ittifak" olduğunu ve Avrupa'nın karşısında bulunan üstün l ük gucunun yeniden ortaya çıkmasını engel leme amacıyla bul unduğunu i lan ettiler. 6 C l inton dönemi nde, İttifak ' ı n bild irim lerinin, ad ım ad ım İttifak' ın özgün düşüncesine ve kolektif güven lik doktrin ine doğru her zaman kinden daha çok yaklaşan ayinsel bir niteliği bulunuyordu. İki düşünce arası ndaki ayrım yasal bir baştan savına söz değildir; önemli bir felsefi fark l ı l ığı işaret eder. B i r ittifak, bir grup devlet belirli bir bölgeyi veya bell i bir hedefi savunmaya karar verdiğinde oluşur. Aslında, savaş neden ini oluşturan ihlalin sınırını çizer. Buna karş ı l ık, kolektif güven lik sistemi ne s