113 37 4MB
Turkish Pages 151 [152] Year 1996
ŞABAN TEOMAN DURAL!, 1947'de Zonguldak'ta doğdıı. İstanbul Üniversite· si'nde biyoloji ile felsefe alanlanııda öğrenim gördükten sonra adı geçen yilkseköğrenim kıınımıııııın Felsefe bölilmiinde 1975'ten beri öğretim iiyesidir. Dııralı'nm kitap/aşmış çalışmalan sırasıyla; Canlılar Sorununa Giriş (İstanbul 1988); Biyoloji Felsefesi (Ankara 1992); Aristoteleste Bilim ve Canlılar Sorunu (İstanbul 1995); A New System of Philosophy-Science from the Biological Standpoint (Peter Lang; Vien ııa, Bem, New York 1996).
ll
İZ YAYINCILIK: 174
lnceleme-araşıınııa di:Osi: 36 İstanbul, 1996
ISB�975-355-206-8
di:gi, içdüten, kapak: İz Yayıncılık
baskı, kapak baskısı, cilt: Eramat, 506 71 25
TEOMAN DURALI
Yeniçağ Avrupa Medeniyerinden Çağdaş İngiliz, Yahudi Medeniyetine
• �
büyükdere cad. raşit rıza sk. 1 0/5 803 1 0 meddiyeköy-istanbul tel: (02 1 2) 2 1 1 26 22. 2 1 1 32 88 faks: (02 12) 2 1 1 30 l l
içindekiler·
1.
BAŞLANGlÇ MÜLAHAZALARI
ll. KÜLTÜRDEN MEDENiYETE
.............................................................................................
.................................................................................................
lll. islAM: YENiÇAGın BAŞLANGlCI
............................................................................
A- ESKi ZAMANLARdan YENİ ZAMANLARa
................................................
B-YENİ ZAMANLARın BAŞ BELlRLEYlClSl: TEKTANRILI-VAHlY DlNl ile FELSEFE-BlUM
........................................
C- TEKTANRILI-VAHlY DİNİnin ANAÖRNEÖİ: iSLAM Ç- YENlÇAÖa Doğru
9
15
25 25 31
...............
33
.........................................................................................................................
36
IV. YENiÇAG DiNDIŞI AVRUPA MEDENiVEli
.................................................
A- DlN ESASLI ALEMANLAYIŞindan DlNDIŞI DÜNYAGÖRÜŞÜne
..........................................................................................................................
B- TARİHin YENiDEN SINIFLANMASI DENEMESİ
...............................
V. ÇAGDAŞ iNGiLiZ YAHUDi CiHANŞUMUL MEDENiVEli
........
39 39 41 45
A- AVRUPA MEDENiYET! TARlHlnin BAŞLANGICI: ROMA 45 B- ROMAdan LONDRAya OlDİŞte ARA DURAK: PARlS C- ÇAÖDAŞ 1NG1LlZ-YAHUDI ClHANŞUMÜL
................
47
MEDENiYETinin ANA MERKEZi: LONDRA; BAŞ MiHRAKI: 'Farmasonluk' ('Serbest Yapı Ustalığı') ve ÖNCÜ ITKINLIKLERI:
.
51
Ç- lNGlLlZ-YAHUDİ ClHANŞUMÜL MEDENiYETinin TEMEL DÜNYATASAWURU: MADDEC1LlK-MEKAN1SlSM . . . . . ... . I. Esas: Alalabk-Deneycilik . . . II. Esas: Benlik .. .
. . 58 . 58 59
Iktisad ilc Sanayi
.. . .
..
.
. . .. . . .
. ..
.... .... ...... .. . .......... . ........... . .. ...... . ............... .. ... .. . . .... .... ... .. .. ........ ...................
....... ............ ...... . .. .. . .... . .. ............ .....
....... ......... ... . . ..
.... . . .............. ......... ......... ........................ ............ ... . ......
.... ............ . ....... ... . . ... .... .... ...... .......... ............ ... .. ... . .... ........... . .......................
D- 1NG1LlZ-YAHÜD1 ClHANŞUMÜL MEDENiYETinin Ana 1DEOLOJ1Sl: HÜRR1YETÇ1LlK-SERMAYEC1LlK . . . 62 I. İman . .. . . . . . . . . . . .... . . . . . 62 2. Dogma, Öğreti, İdeoloji . . .. .. 63 3. Serm{tyecilik :.. ................................................................................................... 65 4. İngiliz-Yahudf CihiinşumUl Medeniyetinin, dolayısıyla da Serm{tyeciligin TaTihteki Konumu . . :....... 68 5. Hürriyetçi Serm{tyeciligin Yapma Seçenegi: Toplumculuk . 74 6. Öngörülmemiş Tepkiler: Faşism ile Milliyetçi Toplumculuk 76 7. Dinin yerini İdeolojinin abşı ve bunun Etkileri . . 82 8. Maddeci-Mekanisistik-Dindışı Dünyagörüşünün Beşer Tipi: Maddiyatçı İktisadiyatçı Adam (Homo economicus) . 86 .... . ........... ...
. .. . ... . . . ......
......
. .......... . ..... ... ..... .. .. .
.
..... . ... .. . ..... ...
. .... ....
..... ... ......... .... . ... . ..... ...
.......... ....... ....... .. ............. ........................ . .......... . ..........
..... ............ .
....... .. .. .......... ... ......................... .. .......
..
.....
..
.
.. .............. . ......
...... ....
..... . ...... ........
E. SEÇENEKSiZ Bir MEDENlYETle ve Onun lDEOLOJlsiyle Ml KARŞI KARŞlYAYlZ? .. .. . . .
. ...... . . . ... .............. ............. .... .. ......... . ............. ... . ......... ...... .......
VI. ÜMiT
.............................................................................................................................................................
RESiMLER, ŞEKiLLER ve HARiTALAR DiZiNLER
. .
.
..
..
.
.
. ........ ............ ... . ........ . ......... . ............ ............
. .
.
.. ........ . . ..... . .......... ... ........... .. ..... ........ ........... ....... ........ ........ ....... .. . .... ........................... ... .... . . ....
KAYNAKLAR
.
.
. .... . ...... ..... .... ..... .... ... ... . ...
.. . . ............... . ... .. . .. . . . .............. .... .... ...
..
.................. ......... . ............. . ..
91
107 119 129 147
Teşekkür
Çalışmamda fehmi ve ilmiyle yol göstermiş olan hocam Profesör Dr Sayın Ahmet Yüksel ÖZEMRE, bana elverişli çalışma ile araştırma ortamını sağ lamış International Institute of Islamic Thought and Civilization (IS TAC) ile onun müdürü Profesör Dr Sayın Syed Muhammad Naquib AL ATTAS beğefendilere; yardımlarını esirgememiş Profesör Dr Sayın Alpars lan AÇIKGENÇ, Profesör Dr Sayın Mehmet 1PŞ1RLI, Sayın İhsan FAZLI oGLU; ayrıca sayın Dr Ayhan BIÇAK ile Sayın Yılına ÇANTAY beğ dostlarıma; nihayet kitabı basıp yayımlamağı üstlenmiş bulunan yayımevi ile onun çalışanlarına teşekkürlerimi arzediyorum. Kuala Lumpur/MALEZYA, 1995
Soyu tükenen savaşçılardan Büyük dayım, rahmetli Hasan Amca'nın de�erli anısına sevgi ve saygılarımla.
("Savaş, her şeyin, herkesin atasıdır, hakanıdır; Kimisini tanrı (kahraman), kimini (gelişigüzel) insan, Kimini köle, kimini de hür kılar") "Polemos pantôn men pater esti, pantôn de basileus, kai tous men theous edeikse tous de anthrôpous, tous men doulous epoiese tous de eleutherous ·
-Herakleitos
8
(53-54/448)
1.
BAŞLANGlÇ MÜLAHAZALARI
1 a- Çalışma boyunca kullanılan ve önerilen özgül deyim, deyiş ile terimierin başlıca genel geçer kültür dillerinden Os manlı Türkçesindeki (Osm T), Arapçadaki (Ar), Yunancadaki (Y) , Latince deki (L), Fransı zcadaki (Fr), İtalyancadaki (İ), Af... manca (Alm) ile -en çok da- İngilizcedeki (İng) karşılıkları, ge rektikçe, kere ( . . . ) içerisinde veril�ektedir. Böylesi terimler ile deyişler, Türkçe bildirişenl�rin dil bilincine yerieşineeye değin, bu tutumumuzu ısrarla sürdüreceğiz. b- Önerilen -yalnızca Türkçede değil, bazen İngilizcede bi le- terimler, sunulan tarifler ile belirlemelerin çoğu, ilk kez bu çalışmada ortaya koyulmaktadır. Bundan dolayı bunların karşı· lıkları sözlükte boşuna aranmamalıdır. 9nerilen terimler ile deyişler, tek çentikli tımaklar arasın da, ' . . . ', gösterilmektedirler. c- Alıntılar, çift çentikli tımaklar, " . . . "; alıntılarda yapılmış atıflar ise, tek çentikli tımaklar, " ' . . . "', arasında yer alırlar. Ra kam aracılığıyla ATIFLAR ve EKLERe gönderme yapılarak alıntıların kaynağı belirtilir. ç- Önemli terimler ile deyişler, eğri, çok önemliler ve tarih te kutsal kabul edilmiş olanlarsa, koyu-kalın yazılmaktadır. •
9
d- Sesliyle başlayan takı olabilecek kelimeler, sesliyle biten bir önceki kelimenin gövdesine ulanırlar; örnek: 'Bu' ise, 'Buy sa' . . . Bununla birlikte, 'o ise', 'halbuki' anlamına gelen 'oysa'yla kanştırılabileceğinden, 'o ise' biçiminde yazılır. e- Terirolerde uyguladığımız usulden dolayı, Osmanlı Türk çesinde geçen terimleşmiş tamlamalan da, sathım1ilde görüldüğü gibi, hep bitişik yazıyoruz. f- Kitabın dilbilgisiyle, imla ve uslupla ilgili özelliklerine iliş kin diğer ilke ile açıklamaları, "BİYOLOJİ FELSEFESİ" başlıklı kitabımızın başlarında yer alan "Açıklayıcı Hususlar" bölümün de bulabilirsiniz. 2- Pek önemli bir husus, çalışmanın başlığında geçen ve ana sorunsallığını oluşturan İngiliz ile Yahudi terimleriyle ilgilidir. Bunlar, doğrudan doğruya belli kavimlere veya din topluluklan na işaret etmemektedirler. Burada yapılan, o kavimlerden çıkıp gelişmiş kültür yapılan ve bunların çağdaş hayat ile dünyaya et kilerinin incelenmesidir. Bundan dolayı çalışmamızda, !rkçılık, Kavmtyetçilik ve bunlarla aynı düzlemde mütalea edilebilecek Yahudt-düşmanlığı (Antisemitism) türünden 'sapık' görüşler ile arayışların izi aranmamalıdır. 3- Yeniçağ dindışı Avrupa ile Çağdaş İngiliz-Yahudi cihan şumı1l medeniyetleri incelenirken, klasik İslam medeniyeti ile onun Kendisinden kaynaklandığı Tektannlı-Vahiy dinin çıkış noktası olarak alınması, burada karşılaştırmalı özelliği ağır basan bir çalışmanın beliernesine yol açmıştır. 4- Felsefileşmiş -yani, felsefe sistemi çerçevesinde teşkilatla nabilmiş- medeniyete1 mensup toplumun en bariz vasfı, anlam1 . Felsefileşmiş kültür yahut medeniyet deyimimizin, Rus asıllı Amerikalı toplum araştırmacısı ( İng: Sociologist) Piririm A. Sorokin'in (1 889- 1 968), 1 9 3 0 l a rda be lirlemiş bulunduğu idealisıic culıure (ülkücü kültür) ilc idearional culıure (fikir kül türü) deyimleriyle örtüştüğü cihetlcri vardır. Deyimlerinden birincisiyle Sorokin, "duyu ile düşünce değerlerinin terkibince belirlenmiş bir kültür tipini" kasdet-
10
ları sınırlanmış, belirginleştirilmiş, seçik bir kavramlar örgüsüy le donanmış dile malik olmaktır. Bu meselenin baş ilgilisi ve so rumlusu -öncelikli ödevi 'kavram kuyumculuğu' olan, mesleği gereği geçmiş felsefe sistemlerini öğretmekle yükümlü- felsefeci ile -varolan sistemleri analiz eden yahut, gücü yetiyorsa, sistem kuran- filosoftur. Bunun tersi, felsefeden yoksun kültüre yahut medeniyete bağlı toplumların dilleri için söz konusudur. O çeşit diller, daha ziyade tasavvur yüklüdür. Sonuçta kavram dağadarı yönünden yoksul olup barındırdıkları dahi, belirlenirnce pek za· yıf kalır. Aynı şekilde, felsefileşmiş kültür yahut medeniyette yer almakla birlikte, olağanüstü değişim sancılarıyla bunalan toplu mun kavram dili de -en belirgin örneğini Türkçede gördüğümüz üzere- karışıktır, kargaşaya boğulmuştur. Böyle bir durumda kavramlar arasındaki sınırlar silikleşir, anlamlar karışır. Bu da, insanların yeme, içme, savunma, üreme çeşidinden dirimsel (İng: Biotic) olanın yanında, temel kültür ihtiyacını temsil eden bildirişmeyi zaafa ve arızaya uğratır. Bildirişmenin zaafa ve arıza· ya uğradığı zaman ile mekanlarda toplum felc olur. 5- Tarih iki esas zaman diliminden ibaret görülebilir: 'Kadim zamanlar' ( İng: 'Archaic times' ) ile 'Yeni zamanlar' ( 'New yahut Modem times') . Tektanrılı-Vahiy dini -öncelikle de bunun ana. örneğini oluşturan İslam- ile 'felsefe-bilim' geleneklerinin, 'Bamiştir. Böyle bir kültürde "maddi oldu�u kadar zihni değerler önem taşır. Öyleki zihni olanlar, giG gide maddi olanların da üstünde yer alırlar." Sorokin, "maddi ol· mayan, doğaya aşkın, üstün de�erlerden örülmüş kültür çeşidine idearional cu ltu re" demiştir. Ideational culture (fikir kültürü), yaşama seviyesini yükseltme�e yö· ne lik dış çevrenin de�işikliklere uğramasından yahut uğrattimasından etkilenme· mcsi hakımından duygusal kültürün (sensate culture) zıddıdır -bkz: Wolfgang J. Koschnick: "Standard Dictionary of the Social Sciences", I . cilt, 283.&284. say· falar; Sorakin'in terimlerine Türkçe karşılıkları tarafıından verilmiştir. Burada felsefı"leşmiş kültürden anladığımıza gelince; felsefe-bilimin kurumlaştı�ı toplumlarda oluşturulan maddi bedeni zihni yaşama şartlarında insanı rahata ve refaha kavuşturma� yönelik uzun vadeli tasarlamalara açık, akla dayalı kısmi ve genel boyutlarda toplumsal reşkil§tlanma eğilimidir. ·
•
•
ll
tı medeniyetleri camiası'nın yer almış olduğu Doğu Akdeniz ile Ege havzalarında belirmeleriyle, 'Yeni zamanlar' başlamıştır. Baş ka bir ifadeyle: Yeni zamanlar ın başlangıcı, Eskiçağ (İng: Antique) Ege medeniyetinin Klasik Atina kültürüne ( M.Ö. VI. yy.dan iti baren) değin gerisin geriye gider. Kadim ile Yeni zamanlar ara sındaki geçiş- dönemini Ortaçağ Hınstıyan medeniyeti teşkil eder. Din, felsefe-bilim ile fen geleneklerinin yan yana, öyle ki iç içe gelişrneğe koyuldukları İslam medeniyeti, Yeni zamanla rın bellibaşlı iki devrinden biri olan Yeniçağın sathımailidir. On yedinci yüzyıldan itibaren Kuzey batı Avnıpada dinin -i111l1nın 'kere' içerisine alınması, yani, kamu hayatının dışına çıkarılma· sı ve yalnızca felsefe-bilimden hareketle, geçmişte benzerine rastlayamayacağımız bir dünyatasavvurunun oluştunılması , Yeni çağ dindışı Avrupa medeniyetine vucut vermiştir. Söz konusu dünyatasavvurunu esas ihdas edip iktisada. ve sanayi etkinliğine dayalı bir dünyagörüşü çerçevesinde ideoloj iyi -Serrnftyecilik devreye sokan İngiliz kültürü, böylelikle, Onsekizinci yüzyılın son çeyreğinden itibaren Çağdaşlığı başlatmıştır. Yeniçağ dindı şı Avrupa medeniyetinin bağrından kopan İngiliz kültürü : On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte başlıbaşına dünya ça pında bir medeniyet haline gelmiştir. Yahudi sermayesine daya narak ideoloj isini -Serrnftyecilik- sömürgelerinden -Sömürgeci lik- başlayıp yeryüzünün dörtbir bucağına yayan -Y ayıtmacılık veya İmperyalism- İngiliz girişimciliğinden ( initiative) doğan ç �ğdaş medeniyete 'İngiliz-Yahudt cihanşumul medeniJ ..!ti' ( 'Anglo ]udaic worldwide civilization') diyoruz. İşte, bugün dahi içerisinde yaşadığımız bu adı anılan medeniyettir. Onyedinci yüzyılın sonlarından itibaren Avrupadan başla yarak yeryüzünün öteki yörelerine yayılan -Yeniçağ dindışı Av nıpa-, ve özellikle Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısıyla birlik te insanlığı toptan hükmü altına alan -İngiliz-Yahudl- zihniye tinin kökü, kaynağı, dalları, budakları, boyutları nelerdir ? Bu 12
zihniyeti ve dayandığı medeniyeti kimileri Batı, kimileri Avru pa kimileriyse çağdaş diye adlandırmıştır. Bahsi geçen terimierin bir bölümü do�rudan coğrafyadan -örn: Batı, Avrupa . . . - bir kıs mı da tarihten -örn: çağdaş- devşirilmiş olup tarif edilebilirlik leri ziyadesiyle boğuk ve gevşek, anlam sınırlarıysa belirsizdir. Sorun, kökten irdelenecekse, felsefece araştırılması gerekir. Tarih felsefes inin konusundan olan çağdaş medeniyet ve onun dünya görüşü ile anlayışı nedir, nereden kaynaklanırlar, ne bildirmek iddiasındadırlar, neyi temsil ederler soruları, bu çalışmada tahli ll tarzda ele alınmaktadırlar. Çalışmanın asıl konusu olan çağdaş cihanşumul medeniye tin kaynaklarının, boyutları ile yol açtığı sorunların incelenme sine geçmeden önce araştırmamızın temel sorunsal kavramların dan kültür ile medeniyet in belirlenmesine girişmekteyiz.
ll. KÜLTÜRDEN MEDENiYETE
1- Medeniyet seviyesine erişebilmiş kültürlerde gelenekleş miş örfler, ödev-hak dengesi gözetilerek sıkıca belirlenmiş dü zenlere dönüştürülmüş, buradan da hukuk, dolayısıyla da kanun lar oluşturulmuştur. Hukukun ise aslı, esası ah.L1ktır. Gelenekiere geçmiş göreneklerdeki ahlak, yaptırım gücü bulunmayan yaşama tarzıydı. Bu haliyle ahlak, devingen ve akışkandı. Halbuki özel likle yazıyla tesbitinden itibaren hukuk, sabitleştirilmiş bir dü zendir. Hukuköncesi dönemlerde kişiler, geleneklerle aktarılagel miş pek gevşek ölçülerle örülmüş görenekierde yaşarlardı. Huku kun hakim olduğu ortamlardaysa, kanun biçimine dönüştürül müş haliyle yine göreneklerde,. fakat bu kere sıkıca belirlenmiş ölçülerin, daha do�rusu, zorlayıcı şartlar demek olan kıstasların 'gölge'sinde yaşanır olmuştur. 'Gölge'nin kapsamı artık besbelir gindir. Onun kapsamında, çerçevesinde yaşamanın mükaf8.tı 'varolma ruhsat'ıdır (İng: 'Permit for existence' ). Bunaysa 'meş ruluk' denir. Meşruluk hudutlarında kalındıkça serbestçe davra nılabilir -hak tanınmış şıklar arasında tercihte bulunulabilir. Sözü edilen hudutlara tecavüz edildi�indeyse, ceza olayıyla kar şılaşılır. Bu durumda serbestlik ortadan kalkar. ıs
Tektanrılı-Vahiy dinine ve onun aşikar ifadesi olan İsiama değin meşruluk, belirgin, insanüstü ve doğaötesi kaynaktan yok sun bulunduğundan, değişkenlik ile göreliliğe açıktı. Her kültür ile medeniyet çevresinin kendisine mahsus meşruluk kabulleri ile anlayışı vardı. Göreliliği aşan evrensel anlamda ahlak ile hu kuk bağlamlarındaki meşruluk ancak ALLAH varlığına ilişkin fikir çerçevesinde ortaya çıkmış ve ona dayalı olarak geçerliliği ni sürdürmüştü. Bu noktadan hareketle, dinin iç ile dış hayatı mızı yönlendirdiği kabulünü kaale almayan Yeniçağ dindışı Avru pa medeniyetinin göreliliği aşan evrensel bağlamdaki meşruluk tan yoksun olduğu mantık gereğidir. Mademki meşruluğun kay nağı ahlak, bunun da türevi hukuk olup düzenlenişi insan elin den çıkmış görülür, öyleyse o düzenleniş, tab!atıyla zamana, ze mitle ve belli kültür şartlarına bağlı bulunacaktır. Böylelikle di�dışı ahlak, dolayasıyla da hukuk, mantıkça, mevzi kalınağa hükümlüdür. İnsancı-aydınlanmacı (Alm: Humanistisch-aufklii rungs) düşünürler ile filosofların, akıl ürünü sığ ahlak ilke ile ku rallarının ve bunlardan inşa olunmuş hukuk düzeninin pekala evrensel olabileceği iddiası temelsizdir. Zira, ahlakın esası nere sidir? Dışımızdaki çevremidir? Ahlak düzenini kurup işletirken aklın, doğal çevreden 'ateşlenme'sinin, başka bir söyleyişle, etki almasının söz konusu olamayacağı öteden beri, özellikle de Im manuel Kan t' tan (1724-1804) bu yana iyice bilinen bir husus tur. Bu durumda ya suyunu kendinde bulan değirmen misali, ah lak hakikatını, aklın kendisinden menkul olduğunu bildirme tü ründen saçmalığa düşeceğiz ya da onun, kaynağını akılüstü, do ğaötesi bir onında bulduğunu söyleyeceğiz. Yeniçağ dindışı Avrupa medeniyeti, Onyedinci yüzyıldan beri birinci Şıkkı kendisine fikri ve zihnl zemin almak tercihinde bu lunarak saçmalıktan hareket etmiştir. Saçmalığın kaynağı; en temel ilkeden yoksun olmak,.daha açık bir ifadeyle, Tanrısızhk tır. Öksüz kalmış çocuk n� ise, Tanrısızlık çukuruna düşmüş ki16
ş inin durumu da odur: Terbiye edici (Rabb) ilk ve Sığınılacak (Rahman) son merciden kesin yoksunluk! Böylelikle kişi, mut lak yalnızlık ( absolute solitude) dediğimiz tutarnaksız durumda kendi eksik varoluşuyla baş başa kalır. Evrende yapayalnızdır, öksüzdür.2 Biz insanların, beden, nefs ve ruhtan oluştuğumuz bildiril mektedir. Bedenimiz, kayıtlar ile şartlara bağlıdır. Bunların ba şında zaman gelir. Bizi çevreleyen dünyada canlılık işleyişlerimi zi sağlayan cisimliliğimizde ve nihayet bunları yönetip yönlendi ren nefs yanımızda cereyan eden dur durak bilmez değişmeleri zaman çerçevesinde değerlendiririz. Şu halde beden ile nefsimi zin bazı tezahürleri b?-kımından bizler, zamanın hükmündeyiz. Bu da bize geçiciliğimizi, zaafımızı, yaralanabilirliğimizi (İng: Vulnarability ) şüpheye yer bırakınazeasma göstermektedir. Va roluşça eksik olmakla birlikte, Rene Descartes'ın (1596- 1650) işaret ettiği üzere, eksiksizlik, mükemmellik halkında fikrimiz vaı:dır. Mükemmellik ile eksiklik mantıkça birbirlerinin zıttıdır lar. Mükemmelliğin, eksiklikten üstün olduğuysa, yine mantık ça apaçık bir hakikattır. Bilme, kavrama, açıklama bakımından sonsuz, sınırsız güçleri de barındıran mükemmellik yönünden her anlamda sonluluk, sınırlılık, kısıtlılik demek olan eksikliğe nüfuz etmek, haliyle mümkünken, tersi, imkansızdır. Mükemmelliğin de Mükemmeli (Ekmel ), başka bir d�yimle, Mükemmelin ai:ıa örneği ALLAHtır. Mükemmellik, aklı aşkın ( transcendent) alemi tümüyle temsil eden terimdir. Bu vasfıyla dirim (biotic) zeminimizin tamamıyla ötesindedir. Dirim, beşer yanımızın oturduğu tabandır. İnsanhğımızı mükemmellik sezişine göre ayarını bulan Tanrısal kaynaklı ahlaka ( morality) borçlu2. Bkz: Albcrr Camus'nün (1913-!960), Ycniçaj\ d indışı Avrupa medeniyetinin
ürünü çağımız (İng: Contemporary) insanını bize, büyük uslub ustalığıyla tasvir etrij\i, "Le Myıhe de Sisyphe/ Essai sur l'Absurde" ile "L'Homme Revolte" başlıklı felsefe denemelerine.
yuz. İşte Mevlana Celaleddin Rumt ( 1 207- 1 273 ) , Tanrısal asıllı ahlakı n f' insan yaşaması demek olan hayata yol yardam gösteren ilkesi manasındaki ( meaning) edebi, özlü biçimde şöyle belirle miştir. "Adem-i zade eger biedebest adem nist. Fark der cismi ben-i adem u hayvan edebest. Çeşm bikuşa vubibin cumle Kela mullah ra: A yet ayet hemegi mana-yi Kur'an edebest" ( "Kişioğ lunun edebten nasibi yoksa, adem değildir. Kişioğlu ile hayvan arasındaki fark, edeptir. Gözünü aç da bak cümle Kelamullaha! Kur'anın bütün ayetlerinin manası, edepten ibarettir" ) . Bilimin tersine, ahiakın esas unsurlarını vakıalardan devşir miyoruz. Bu sebeple ahlakın, dindışı , dünyevl, vakıaya dayalı (factual ) izahı yapılamamıştır. Nitekim bu şaşırtıcı durumu Im manuel Kant, şu unutulmaz ifadesiyle vedzeleştirmiştir: "Nice sıklık ve sürekiilikle düşünülürse, dimağı (Atm: Gemüt) bir o ka dar yeniden, hep artan hayret ve hayranlıkla sarıp sarmalayan iki husus vardır: Üstürodeki yıldızlı gökkubbe ile içimdeki ahlak yasası".3 2- Doğal olan, süreçtir. Ona beşeri vakaların yüklenmesiyle zaman 'üretilir'. Demekki doğal olan sürece karşılık zaman, beşer yapısı bir veridir. lnançların, hayallerin, tasavvurların, umutla rm, nihayet akıl ile mantığın, cansız ile canlı varolanlara ve yi ne insanın kendisine işlenmesi, bize zamanı verir. Öyleyse insa nın, hem kendisine hem de hareket, süreç halindeki mekana kendisini kazıması , işlemesi; yaşadığı mekan ile özünü bütünleş tirmesiyle zamanı oluşturur. Görüldüğü gibi, zaman, insanın maddi, manevi yapıp etmelerinin tümü demek olan. kültürün hü lasasıdır (quintessence) . Kişi, kültürü ancak başka insanlarla bi rarada oluşturabilir. Bu da bize toplumu verir. Şu halde 'zaman'sız 'kültür', 'külti.ir'süz de 'toplum'; 'toplum'suz 'kültür', 'kültür'süz de 'zaman' düşünülemez. 3. Immanuel Kanı: "Kritik der prakıischen Vemunfı", 1 9.3.
18
s.
3: Latincede cultus yahut cultura, toprağın sürülüp işlenmesi, ürün· verrneğe hazır hale getirilmesi demektir. Anlam genişle mesiyle cultura, toplum varlığı olarak kişinin, toplumsal yoldan -eğitim, öğrenim, öğretim- kendisi ile toplum çevresini öğrenip anlaması, doğal ortamını da işleyip yaşanabilir duruma sokması biçiminde anlaşılmıştır. "Toplum varlığı kişi, kendisini öncelikle içerisine doğduğu toplum ile onu çevreleyen doğa şartlarına uy durmağa -'uyarlanma'- uğraşmıştır. Bunun mümkün görülme diği -tarih!- nadir aqlarda -bunalım zamanları- kişiler, güçleri yettiğince toplumsal veya doğal ortamlarını değiştirrneğe giriş mişlerdir. Demekki insan, 'iki dünyalı' bir varlıktır. Bu dünya lardan birini 'hammadde' yahut 'malzeme' durumunda karşısın da buluverirken; öbürünü, karşılaştığı 'malzeme'yi işlernek sure tiyle imal ve inşa eder. 'Malzeme'nin 'işlenme doğrultusu' baştan kesinlikle belli değildir. Bunu kişi, ihtiyaçlan yönünde 'deha'sı nın ortaya koyduğu 'reçete'lere ( recipe ) , 'şablon'lara ( template) uygun tarzda becerir ( to perform) , başarır. 4- Buldukları 'malzeme'yi maddi, manevi ihtiyaçları doğrut tusunda işleyerek kültürü meydana getiren bireyler, gerek arala rında gerekse kendilerinden önceki ve sonraki nesillerle kurduk ları iletişim bağlarının ana taşıyıcısı dildir. 5- Kültürün kurucu unsuru insan bireyini belirleyen iki te mel etken vardır: Bunlardan birincisi, canlıyı beşer kılan fizik-bi otik şartlar: Beşerleşme (hominization) ; ikincisiyse, beşeri insan laştıran kültürel-toplumsal etkenlerdir: insanlaşma (humanizati on) . Fizik-biotik şartlardan fizik olanlar, cansız ( inorganic ); biotik (dirimsel) olanlarsa, canlı ( organic ) vasıflarını taşırlar. Canlı va sıflı etkenierin temelinde genetik yapılar yer alır. Genetik temel yapısıyla canlı, tarihliliğin 'ön-namesi' gibi görülebilir. Ne var ki, tarihlilik, esasında, beşerin insan cihetini belirleyen etkendir. 6- Toplum hayatının temelindeyse, inançlar bulunur. İnanç ların iki kaynağı vardır: Biri, belli bir zaman diliniinde belirli bir 19
mekanda yaşayan, başka deyişle, 'ömür süren' insanlar, birtakım vakalarla karşılaşmak durumundadırlar. Bu karşılaştıkları vaka ları yahut olayları belli anlamtandırma çerçevelerinde değerlen dirirler. Buradan da kişisel tecrübeler doğar. Kişisel tecrübeler hevengi yaşantıyı verir. Kişiye kendisini başkalıtrından ayıracak özellikleri -kişilik- verecek ölçüde huy edindiği yaşantı verileri ne tıdet diyoruz. Kişisel yaşantıların, başkalarını da erkilernek su retiyle yayılarak topluma malolmalarıyla da görenekleşirler. ' Toplum, evvelemirde görenekler doğrultusunda yaşar. Top lum temelinde itibar kazanan kimi yaşantılar, meşru ömür sür menin numunesi olarak kabul görürler. İşte benimsenmiş yaşan tıların, öncelikle görerek taklidinden ise görenekler oluşur. Ağızdan kulağa, özellikle de görme yoluyla nesilden nesle akta rılagelen görenekler, gelenekleşirler. Görenekler, şu halde, toplu mu meydana getiren bireyleri yatay düzlemde birbirleriyle irti batlandırırken, gelenekler, nesilleri dikey çizgide birbirlerine bağlarlar. Her iki boyutta iletilenlerse, değerlerdir. l mdi, değer leri üreten göreneklerdir. Onların arkasında yaşantılar ile tecrü beler bulunur. T ecrübelerse, belli zihin çerçevesinde yorumlayıp değerlendirdiğimiz vakalar yahut olaylardan çıkıp gelirler. İşte bu zihin çerçeveleri insana mahsus vakalar olan inançlardır. Onları da doğumdan itibaren yakın ve uzak toplum çevrelerin den ediniriz. Şu var ki toplum, başlıbaşına varolan bir varlık bi rimi olmadığına, tek tek bireylerin gerek varoluşları gerekse gö revleri bakımından biraraya gelişiyle ortaya çıktığına göre, inançların da, toplumun kurucu unsurları olan bireylerden çık mış olması tabiıdir. 7- Kültürün değerler örgüsü, buraya dek belirttiğimiz üzere, doğaötesi menhaclan kaynaklanan ahlaktır. Buysa iki doğrultuda gelişir: Bunlardan birincisi yatay durumdadır. Öbürüsi.iyse dikey boyut, uzak ve yakın geçmişten şimdiye derlenerek gelen tüm edinimieri temsil eder ve gelenek adıyla anılır. Her kişi, belirli bir 20
gelenekler dokusunun içerisine doğar. Kişinin mensub olduğu temel topluluğuQ. -kabile, aşiret, aile . . . - yer aldığı itikadi cami aya, siyasi-iktisadi duruma -mesela, sınıf...- , iklim şartlarına, ye me-içme tutumlanna göre, gelenekler, belli birtakım alışkanlık lar ile tavır alma tarzlannda tecelli eder. Kişi, çocukluğundan itibaren bunları işiterek, özellikle de görerek edinir; sonuçta bunlarla benliğini oluşturur, kısacası onları benimser._ Nesilden nesle aktanlarak gelen geleneklerin yaşanılan zamanda hayata geçirilmesi durumuna görenek demiştik. Sonraki nesillere d�vre dilecek değerde, güçte ve geçerlilikteki görenekler, gelenekler zincirip.e yeni halkalar olarak katılırlar. Yaşarlı lığını kanıtlamış bu çeşit görenekler örf diye nitelenirler. Her görenekleşen gele nek, az yahut çok değişikliğe uğrar. Bazı gelenekler, öylesine farklıtaşır ki, tanınmaz hale gelip geçmişin belli bir kesitinde unutulur kalır. Bazısıysa neredeyse farklılaşmaksızm şiı,ndiki za manda geçerliliğini sürdürür. 8- Az yahut çok benzer 'değer örgüleri'ni kuşatan, smırlan dınlmış bir toprak parçasına -'yurt'- yerleşen toplumlar, başta tarım olm!lk üzere, üretime geçtiler. Böylelikle, iktisat denilen olayı. yürürlüğe koydular. En üst teşkiladanma seviyesini temsil eden devlet kurma becerisini (perforİnance ) gösterebilmiş bu toplumların, 'kültürler-üstü-kültür' şeklinde niteleyebileceğimiz yapılanması (structuratioiı) , medeniyet -'medine': Devlet, kent terimiyle anılır. Geçmişin en eski devirlerinden bu yana istisnasız topluluk lar ile toplumlarm tamamı, mutlaka kültür dediğimiz düzene ma lik olmalarma karşılık, tar�hte bütün kültür toplulukları, medeni yet kurmuş değildir. Medeniyetleri de, ulaştıkları siyasi ile iktisa di teşkilatlanmalanndaki karmaşıklık seviyesi, bilgelikteki açık lama.gücü ve zanaatlanndaki vukuf ile çeşitlilik bakımından da hi başlıca iki öbek halinde smıflandırabiliriz: Yüksek gelişmişlik seviyesine erişmiş olan ile olmayati medeniyetler. Yüksek bir ge21
lişmişlik gösteren medeniyetleri tarihte Avrasya denilen kıtalar blokunda görüyoruz. Buradaki medeniyetleriyse, iki ana kümede öbeklendirebiliriz: Sulu pirinç tan mına geçen Güney doğu Asya medeniyet be ş iğinden ( South-East Asia� cradie of civilization) türemiş 'Doğu medeniyetleri dimiası' ( 'set of Oriental civiliza tions') ile Mesopotamyanın güneyinde Zağros dağlarının güney batı etekleri ile Basra körfezi arasındaki Şattülarap yöresinde buğday ile arpa eken Güney batı Asya medeniyet beşiğinden (So uth-West Asian . . . ) çıkıp Mesopotamyanın tamamına, Mısıra, Anadoluya, Arabistana, Akdeniz ile Adalardenizi ( Ege) havza larına ve bütün Avrupaya yayılmış 'Batı medeniyetleri dimiası' ( 'set of Occidental civilizations' ) . Bahsettiğimiz medeniyetlerin oluşturdukları dl.mialarda öz gün biçim ile yön verici olanlara 'yıldız', bunlardan etkilenip bi çim kazananlaraysa 'uydu medeniyetler' diyoruz. Bu cümleden olmak üzere, Doğu medeniyetleri camiasında başlıca üç yıldız -merkezi- medeniyetten, yani, İlkçağ Çin, Hint (Vedanta ) ile İslamöncesi İran (Akhamenit) medeniyetlerin den söz edebiliriz. Bunların yörüngesindeyse, ]apon ile Kore gibi, Doğu Asya; Moğol, Tibet ile İslamöncesi Türk (Göktürk-Uygur) örneklerin de gördüğümüz Orta Asya; Vietnam, Kimer ( Khmer), Siyam (Thay) , Miyanmar ( Burma) ile İslamöncesi Malay çeşidinden Güney doğu Asya ile Sirilanka ( Seylan ) gibi, Güney Asya mede niyetleri yer alırlar. Batı medeniyetleri camiasma gelince; bunlar da, bellibaşlı on bir tanedir: 1) İlkçağ (Ancient) Mesopotomya -Sümer, Babil, Akat, Asur-; 2 ) Doğu Akdeniz -Filistin, Fenike, İbrt1n, Girit-Mi ken-; 3) Mısır; 4) Anadolu -Çatalhöyük, Hatti, Hitit, Urartu, Lid ya, Frigya-; 5) -Doğunun yanı sıra Batının da parçası olan- İran ( Pehlevi); 6) Eskiçağ (Antique) Ege -Atina, İyonya, Sicilya, Is parta, Makedonya, Helenistik ( Efes, Bergama, İskenderiye, Urfa22
Harran)-; 7 ) Roma; 8) Ortaçağ Yahudi ile Hınstıyan -Ortodoks Bizans, Gregoryenlik, Nasturilik, Süryanilik, Katoliklik-; 9) İs� lam -Arap, İran (Acem ) , Türk (Karahanlı�Selçuklu-Osmanlı ) , Hint (Mogul ) , Mağrip ( Kuzey batı Afrika) , Endülüs ( İspanya)-; ı o ) Yeniçağ (Modern) dindışı Avrupa -başlıca örnekleri: Yeni dendoğuş (Fr: Renaissance) İtalyası, Aycijnlanmacı Fransa ile İs veç, Merkantilist Felemenk ile İngiltere, Dini ıslahatçı (İng: Re formed) Almanya- ve ı ı ) Çağdaş (Contemporaneous) İngiliz yahudı rriedeniyetleri. Aralarındaki derin görüş ile yapılanma farklılıklarına ve gösterdikleri muazzam çeşitliliklere rağmen, paylaştıkları mede niyet beşiğinin yaninda, Batı camiasında sıralanan medeniyetle rin, İlkçağdan itibaren, sergiledikleri pek önemli -geçmişte ben zeriyle başka bir camiada karşrlaşmadığımız- ortak özellik, Tek tanrılı-Vahiy dini -Yahudilik-Hınstiyanlık-Müslümanlık: İslam ile Felsefe-bilim -Eskiçağ Ege (özellikle, Atina) medeniyeti- ku rumlarının meydana gelmesidir. Bu kurumlarıyla bahse konu ca mia, tarihte, Eski zamanlara has doğa güçlerinin efsaneye dayalı ( mythical) yorumlama çabalarını, dairevi zaman anlayışı ve örf adet çerçevesinde yol alan toplum hayatını geride bırakmıştır. Doğa güçlerini akla -neden - etki ilkesine- dayanarak felsefe-bi limin giriştiği açıklama denemeleriyle; kaynağını Tek tanrılı-Va hiy dininden alan ahlaka, dolayısıyla da hukuka yaslanmış top lum nizarnı ve düz çizgi zaman kavrayışıyla mücehhez olmağı temsil eden Yeni zamanlar, Batı medeniyetleri camiasında baş göstermiştir. . İşte burada, inedememizin adağını oluşturan Çağdaş İngiliz yahudı cihanşumül medeniyeti, görüldüğü gibi, Batı medeniyetle ri camiasının bir mensubu ve elan son halkasıdır.
lll. iSLAM: YENiÇAG1n BAŞLANGlCI
A· ESKi ZAMANLARdan YENİ ZAMANLARa
1- Olup biten vakıaları sıralamaktan -vakanüvislik-" ibaret kalmayarak bunları yorumlayıp andırışır ( İng: Analogical) olan lar arasında neden - etki bağları kurmak � un�tiyle olabilecekleri de bir ölçüde kestirmeği ödev bilen tarihi, bu ve benzeri yönleri ve nitelikleriyle inşii eden tarih filosofudıfr. Olup bitmiş olaylar dan örülmüş tasavvur dokuları, tarihtir. Olup bitmiş olaylar, 'o'n dan, 'seb'den, 'ben'den bağımsızdır. Ne var k� bunların 'dokun ma' tarzı ile oluşturulmuş olan 'örgü'nün biçimi kişiye bağlıdır, özı:ıeldir. Tarih felsefesi, 'devletleşmiş toplum' diye tarif ettiğimiz belirli bir miUetin kendi geçmişine ilişkin tasavv�r sağlayıp geliş tirir. Geçmişine ilişkin görüş edinmiş millet, maddi ile manevi gücünü ve takatını, böylelikle de, kimliğini aniayıp kendisini açıklamak imkanını elde eder. Felsefe ile -ondan türemiş olan bilimin ortaya çıkmamış olduğu bir kültürün tarih, dolayısıyla da kimlik bilinci belirmiş olmaz. Tarih, böylelikle de, kimlik bilin cinden yoksun kültürlerin vucut verdiği medeniyetler, tarihte de , ğil de, öntarih {protohistory )4 denilen dönemde yaşarlar. 4. Krz: Alain Dural: ':La ProtohistoirI IUJKSIYONI.AR
INGILIZ-YAHUDi CIHA.NŞUMÜL MEDENIYET!
Clı•rlcs DARWIN: MEKANIK NFl)liNSELLlK ilc EVRIME DAYALI IliYOI.Ojl
ı
�
FELSEFEM
I DEAL I ST-1\ )MANTI K DÜNYA OÖI\ÜŞLI�\1 · -·· · .
SPEKUI.A TIV ile SPF.Kl JI.ATIV-OI.MA YAN MhTA�1ZIKLERIN AYlRlMI
j
t
AKIMLAR
� + TB.1K;rA..Iôil � l1